Upload
others
View
8
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ GAZETECİLİK
ANABİLİM DALI
KAPİTALİZMDE YENİDEN YAPILANMA VE
EĞİTİMDE BİLGİ VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ
KULLANIMI: DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE AÇIK VE
E-ÖĞRENME UYGULAMALARI
Doktora Tezi
Serhat ÇOBAN
Ankara-2014
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ GAZETECİLİK
ANABİLİM DALI
KAPİTALİZMDE YENİDEN YAPILANMA VE
EĞİTİMDE BİLGİ VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ
KULLANIMI: DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE AÇIK VE
E-ÖĞRENME UYGULAMALARI
Doktora Tezi
Serhat ÇOBAN
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Haluk GERAY
Ankara-2014
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE
Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış
ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği
olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını
gösterdiğimi ayrıca beyan ederim. (……/……/2014)
Serhat ÇOBAN
………………………………………
i
Kızım Elvin Deniz’e
ii
TEŞEKKÜR
Öncelikle doktora tezimin ortaya çıkmasında öneri ve desteklerinden dolayı
tez danışmanım Prof. Dr. Haluk Geray’a çok teşekkür ediyorum. Onun çok değerli
katkı ve önerileri olmasaydı bu tez ortaya çıkmazdı.
Bu çalışmanın ortaya çıkmasında sevgili hocalarım Doç. Dr. Funda Başaran
Özdemir ve Doç. Dr. Gülseren Adaklı da önemli yorumlarda bulunarak çok değerli
katkılar sağladılar. Tez İzleme Komitesinde yaptıkları değerli yorumları için her
ikisine de çok teşekkür ediyorum. Ayrıca Doç. Dr. Yasemin Gülbahar Güven ve Yrd.
Doç. Dr. Gökhan Gökgöz’e de değerli yorumları için teşekkürü borç bilirim.
Değerli dostlarım Emre Canpolat ve Hakan Yüksel’in de bu çalışmanın
ortaya çıkmasındaki emeklerini yadsıyamam. Tez çalışmasını Ankara dışında
sürdürmemden kaynaklı bürokratik işlemleri gerçekleştirmede sundukları değerli
katkılardan dolayı müteşekkirim.
Ve sevgili ailemin de sabrı ve özverisi olmasaydı bu çalışma bitmezdi. Tezim
süresince kimi dönem kendilerine yeterli zamanı ayıramadığımı hissettiğim eşim ve
kızıma anlayışları için çok teşekkür ederim. Desteklerini esirgemeyen babama,
anneme, kardeşime de ne kadar teşekkür etsem azdır.
Bu tezi gelecek güzel günlerin umuduyla kızım Elvin Deniz’e armağan
ediyorum.
iii
İÇİNDEKİLER
TABLO VE ŞEKİL LİSTESİ……………………………………………………...v
KISALTMALAR……..…………………………………………………………...viii
GİRİŞ……………………………………………………………...……………........1
BÖLÜM I – KAPİTALİZMDE YENİDEN YAPILANMA VE BİT'LERİN
EĞİTİM ALANINDA KULLANIMI………..…………………………………......7
A. Uzaktan ve Teknoloji Destekli Eğitimin Gelişimi…………….....……….8
B. Yeniden Yapılanma ve Eğitim Teknolojileri……………………………21
1. Eğitim Teknolojilerinin Yazılım Boyutu………….…….….…………27
2. Eğitim Teknolojilerinin Donanım Boyutu…..……………..................41
3. Eğitim Teknolojilerinin İçerik Boyutu…………………….................46
C. Değerlendirme..……………………………..…………………................55
BÖLÜM II - FARKLI EĞİTİM MODELLERİ BAĞLAMINDA AÇIK
ERİŞİM ……………..……………..……………………………..…..………….....57
A. Açık Erişim Modelinin Doğuşu ve Gelişimi………..…………………...70
1. Açık Dergi…………………………...………………………………....79
2. Açık Ders Kitabı……………………...………………………..............84
B. Çevrimiçi Açık Ders İçeriği Üretiminde Gelişmeler…………………...86
1. Columbia Deneyi…………………...………………..………………...87
2. Oxford, Princeton, Stanford, Yale Deneyi……………...……………91
3. MIT Deneyi……….………………...…………………..……………...93
C. Deneyimlerin Modelleştirilmesi………………….…………..................107
D. Değerlendirme………………..……......………………………...............109
iv
BÖLÜM III - TÜRKİYE’DE UZAKTAN EĞİTİM BAĞLAMINDA AÇIK
ERİŞİM …………………………………......……………………..……………...111
A. İlk Dönem: 1920’lerden 1980’lere…….……………………...………..113
B. İkinci Dönem: 1980’lerden 2000’lere…………………….…...……….118
C. Üçüncü Dönem: 2000’ler ve Sonrası……………………...……...……120
1. E-Öğrenimde Açık Erişim………………………………..……….....122
1. 1. Fatih Projesi’nde Ticari Yazılım ve ÖAKKY Gerilimi ...........148
1. 2. Açık Ders Malzemeleri Projesi……….……….........................156
1. 3. Açık Dergi Hareketi………………………..………………..…199
1. 4. Açık Kitap Hareketi………………………….……………......204
D. Değerlendirme….…...…………………………………….…………….211
SONUÇ…………………………………………………………….……………....217
KAYNAKÇA…………………………………………………………...................231
EKLER…………………………………………………………………………….256
ÖZET……………………………………………………………………………...335
ABSTRACT……………………………………………………………………….337
v
TABLO VE ŞEKİL LİSTESİ
Tablo 1- Dünya Bilişim Pazarı Verileri…………………………………………….28
Tablo 2- Bölge Bazında Yıllara Göre Bilgi Teknolojileri Harcamaları………….…31
Tablo 3- 2002-2008 Yılları Arası Türkiye’de Yazılım Harcamaları……………….33
Tablo 4- Türkiye Bilgi Teknolojileri Pazarı………………………………………...34
Tablo 5- Uzaktan Eğitim Kurumları Sınıflandırması……………………………….65
Tablo 6- E-Öğrenme Modelleri……………………………………………………107
Tablo 7- Üniversitelere Gönderilen Soru Formu………………………………….123
Tablo 8- Üniversitelerin Uzaktan Eğitim Merkezlerinden Elde
Edilen Veriler………………………………………………………………………125
Tablo 9- Üniversitelerin Kullandığı Öğretim Yönetim Sistemi Yazılımları……….130
Tablo 10- Açık Kaynak Kodlu Öğretim Yönetim Sistemi Yazılımına
Geçme İsteği………………………………………………………………………..132
Tablo 11- Üniversitelerin Kullandığı Web Konferans Sistemi Yazılımı………….139
Tablo 12- Açık Kaynak Kodlu Web Konferans Sistemi Yazılımına
Geçme İsteği……………………………………………………….………………141
vi
Tablo 13- Öğretim İçeriklerini Oluşturmada Kurumların Öğretim Elemanına
Verdiği Destek……………………………………………………………………..143
Tablo 14- Devlet Üniversiteleri’nin Uzaktan Eğitim Uygulamalarından Maddi
Kazanç Elde Etme Durumu………………………………………………………..145
Tablo 15- Vakıf Üniversiteleri’nin Uzaktan Eğitim Uygulamalarından Maddi
Kazanç Elde Etme Durumu………………………………………………………..146
Tablo 16- Ders Kategorilerine Göre TÜBA UADMK’deki Ders Sayısı………….159
Tablo 17- Türkiye Üniversitelerindeki Açık Ders Malzemelerine
Yönelik Yapılar………………………………..………………………………..…173
Tablo 18- TÜBİTAK Tarafından Desteklenen E-ders Projesi…………………….188
Tablo 19- UADM’ye Yapılan Ziyaretlerin Süreleri………………………………194
Tablo 20- UADM’de En Sık Görüntülenen Dersler………………………………196
Tablo 21- Yer Bilimleri Kategorisindeki Derslerle İlgili Bilgiler………………...197
Tablo 22- UADM’deki Doğrudan En Fazla Ziyaret Edilen Siteler……………….198
Tablo 23- TÜBİTAK Tarafından Desteklenen E-kitap Projeleri………………….209
Tablo 24- Dünya’da ve Türkiye’de Uzaktan Eğitim Uygulamaları……………….220
vii
Tablo 25- Dünya’da ve Türkiye’de Açık Erişim Uygulamaları…………………. 224
Tablo 26- Yeniden Yapılanmayla İlişkisi Bağlamında E-Öğrenme
Modelleri………………………………………………………………...…………226
Şekil 1- Dünya Bilgi Teknolojileri Pazarı…………………………………..………31
Şekil 2- Öğretim Yönetim Sistemleri Pazarı…………………………………..……51
Şekil 3- Yıllara Göre Blackboard ve Moodle Öğretim Yönetim
Sistemleri Pazarı…………………………………………………………………….52
Şekil 4- Aylara Göre TÜBA UADM Sitesine Yapılan Ziyaret Sayıları…………..190
Şekil 5- TÜBA UADM’ye Hangi Ülkelerden Giriş Yapıldığı…………………….191
Şekil 6- OpenCourseWareConsortium’a Türkiye’den Üye Olan Yapılar…...…….192
Şekil 7- UADM’ye Türkiye’deki Hangi Şehirlerden Giriş Yapılmakta…………..193
viii
KISALTMALAR
AB: Avrupa Birliği
ABD: Amerika Birleşik Devletleri
ADM: Açık Ders Malzemeleri
ANKOS: Açık Erişim ve Kurumsal Arşivler Çalışma Grubu
AÖF: Açık Öğretim Fakültesi
AÖL: Açık Öğretim Lisesi
BAE: Birleşik Arap Emirlikleri
BBB: Big Blue Button
BİLGEM: Bilişim ve Bilgi Güvenliği İleri Teknolojiler Araştırma Merkezi
BİT: Bilgi ve İletişim Teknolojileri
BSD: Berkeley Software Distribution
BT: Bilgi Teknolojileri
BTYK: Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu
CMC: Computer Mediated Communication
CMS: Course Management System
CUC: Computer Usage Cooperation
DPT: Devlet Planlama Teşkilatı
DTÖ: Dünya Ticaret Örgütü
EKUAL: Elektronik Kaynaklar Ulusal Akademik Lisansı
FATİH: Fırsatları Araştırma, Teknolojiyi İyileştirme Hareketi
FRTM: Film-Radyo-Televizyon ile Eğitim Merkezi
GATS: General Agreement on Trade in Services
GATT: General Agreement on Tariffs and Trade
GEBİP: Üstün Başarılı Genç Bilim İnsanlarını Ödüllendirme Programı
GKL: Genel Kamu Lisansı
GPL: General Public License
GSYİH: Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
IDC: International Data Corporation
LCMS: Learning Content Management System
LMS: Learning Management System
ix
LP: Learning Platform
LSE: London School of Economics and Political Science
LSS: Learning Support System
MEB: Milli Eğitim Bakanlığı
MIT: Massachusetts Institute of Technology
MLE: Managed Learning Environment
MOOC: Massive Open Online Course
MOODLE: Modular Object Oriented Dynamic Learning Environment
OCLC: Online Computer Library Center
ODTÜ: Orta Doğu Teknik Üniversitesi
OECD: Organization for Economic Co-operation and Development
OER: Open Educational Resources
ÖAKKY: Özgür Açık Kaynak Kodlu Yazılımlar
ÖSYM: Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi
ÖYS: Öğretim Yönetim Sistemleri
SCORM: Shareable Content Object Referans Model
SPARC: Scholarly Publishing and Academic Resources Coalition
TRIPS: Agreement on Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rights
TÜBA: Türkiye Bilimler Akademisi
TÜBİTAK: Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
UADM: Ulusal Açık Ders Malzemeleri
UADMK: Ulusal Açık Ders Malzemeleri Konsorsiyumu
ULAKBİM: Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi
UNESCO: United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization
ÜNAK: Araştırma Kütüphanecileri Derneği
VLE: Virtual Learning Environment
YAYKUR: Yaygın Yüksek Öğretim Kurumu
YÖK: Yükseköğretim Kurumu
1
GİRİŞ
Toplumsal ilişkiler sistemi olarak kapitalizmde ekonomik ilişkiler diğer
ilişkiler üzerinde belirleyici bir faktör olarak ortaya çıkar. Sermaye birikim süreci
gelişiminin belirli bir aşamasında içine düştüğü değer üretememe krizlerinde
toplumsal alanları yeniden tanımlamaya yönelerek bu belirleyiciliğini sürekli olarak
arttırır. 2. Dünya Savaşı sonrası uluslararası ticaret rejimi içine alınmamış olan
hizmetler sektörünün kapitalizmin yeniden yapılanması bağlamında sisteme dahil
edilmek istenmesini bu anlamda ele almak mümkündür.
Uluslararası kapitalizm, Refah Devleti dönemini belirleyen Gümrük
Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (General Agreement on Tariffs and Trade -
GATT) rejimi içinde hizmetler sektörünün yer almama durumunu yeniden
yapılanma doğrultusunda düzenlemek istemektedir. Bu anlamda da ulus-devletin
egemenlik sahasında yer alan eğitim, güvenlik, adalet, sağlık, iletişim alanları
uluslararası düzeyde ticaret tartışmalarının konusu haline gelmiştir (Geray, 2005: 40-
42). Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), dünya genelinde mal ticaretini GATT Anlaşması
eliyle; fikri mülkiyet hakları ticaretini Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Anlaşması
(Agreement on Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rights - TRIPS)
aracılığıyla; hizmet sektörünü de Hizmetler Ticareti Genel Anlaşması (General
Agreement on Trade in Services -GATS) üzerinden küreselleştirme işini üstlenmiştir
(Güler, 2002: 6).
Uluslararası hizmet ticaretine ilişkin temel kavram, kural ve ilkeleri ortaya
koyan ilk çok taraflı anlaşma olan GATS ile gelişmiş ülke ekonomilerinin üçte
2
ikisini oluşturan hizmetler sektörünün, dünya genelinde ticarete açılması
amaçlanmış, böylece temelde kamusal olarak nitelenen, herkese açık ve erişilebilir
olan hizmetler; kar amaçlı, rekabete açık ekonomik faaliyet alanının konusu haline
gelmiştir. Hizmetler sektörünü fonksiyonlarına göre dört temel grupta ele almak
mümkündür. Bunlar; bilgi taşıyıcı, bağlantı, iletişim ve bilgi hizmetleri olup bilgi
taşıyıcı hizmetler grubunda yer alan eğitim GATS müzakereleri doğrultusunda
ticaretin genel kurallarına göre sıradan bir hizmet alanına dönüştürülmek
istemektedir. Bilgi ve İletişim Teknolojileri ise bu dönüşümün, yeniden
yapılanmanın ana unsurlarından birini oluşturur. Bilgi ve İletişim Teknolojilerindeki
gelişmeler de yeni paradigma ile eklemlendiğinde sermayenin değerlenebileceği
alanın oldukça genişlediğini söyleyebilmek mümkündür. Buna karşın yeniden
yapılanma süreci mekanik bir biçimde işlememektedir. Farklı toplumlardaki çeşitli
toplumsal öznelerin müdahelesiyle farklı aşamalar ve modellerin de ortaya çıktığı
görülür.
Bu anlamda uzaktan eğitim ve açık öğretimin genel gelişimi incelendiğinde
bu eğitim biçimlerinin teknolojik yenilikleri kullanarak gelişimlerini sürdürdüğü
söylenebilir. Teknolojik yenilikler ile bağlantılı olan bu eğitim yaklaşımlarının bir
anlamda kapitalizmin yeniden yapılanma öncesi Refah Toplumu çocukları olarak
dezavantajlıları kollamaya yönelik çabalar çerçevesinde ortaya çıkmış olduğu
görülür.
Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki son gelişmeler incelendiğinde ise bu
teknolojilerin eğitimde yeni fırsatlar sunabilecek özelliklere sahip olduğu görülürken
3
diğer taraftan ise yeniden yapılanmanın temel unsuru olarak ticarileşmekte
olduklarını söyleyebilmek de mümkündür.
Bu doğrultuda Özgür Yazılım Felsefesi’nden ortaya çıkan özgür açık kaynak
kodlu hareketler ve açık erişim modelleri bu çalışmada incelenecektir. Özgür
Yazılım Felsefesi’nin paylaşıma dayalı çalışma etiğinin açık kaynak kodlu ve açık
erişim temelli hareketlere de uzandığından hareketle açık erişim temelli açık dergi,
açık kitap ve açık ders malzemeleri girişimleri ele alınıp değerlendirilecektir. Ancak
eğitimde yeni fırsatlar sunabilecek özelliklere sahip bu yaklaşımların, kapitalizmde
yeniden yapılanmanın eğitim kapsamındaki boyutlarıyla karşı karşıya geldiğinde
ortaya çıkan sonuçlarının hem dünyada hem Türkiye’de betimlenmesi gerekmektedir
ve bu henüz yapılmamıştır.
Bu anlamda tezin amacı Refah Toplumu döneminin ürünü olan uzaktan
eğitim ve açık öğretim yaklaşımlarının, yeniden yapılanmayla buluştuğunda nasıl
dönüştüğünü/dönüşmediğini anlamak ve bunu Türkiye’deki gelişmelerle
karşılaştırmalı olarak yapmaktır. Yeni iletişim teknolojilerinin eğitimde kullanımı ile
-yeniden yapılanma süreci ile bağlantılı olarak- dünyada ve Türkiye’de ortaya çıkan
e-öğrenme modelleri, bu modeller bağlamında oluşan gerilimli noktalar, benzerlikler
ve karşıtlıklar bu çalışmada betimlenmeye çalışılacaktır.
Çalışma birbiri ile bağlantılı üç bölümden oluşur. Çalışmanın birinci
bölümünde kapitalizmde yeniden yapılanma bağlamında bilgi ve iletişim
teknolojilerinin nasıl ele alındığı ortaya konulacaktır. İlk bilgisayarların 1970’li
yılların sonlarına doğru okullara girmeye başlaması ve eğitimde bilgisayar kullanımı
4
hakkındaki tartışmaların yaygınlaşması temelinde uzaktan ve teknoloji destekli
eğitimin gelişimi bu bölümde serimlenecektir.
Çalışmanın ikinci bölümünde ise bilgi ve iletişim teknolojilerinin eğitim ve
öğretim alanında kullanımıyla birlikte yeniden yapılanma sürecinde farklı eğitim ve
öğretim pratiklerinin de ortaya çıktığından hareketle farklı eğitim modelleri
bağlamında açık erişim yaklaşımı irdelenecektir. Geleneksel eğitime eklemlenmiş
uzaktan eğitim programları ile diploma alma, sanal üniversite, Açık Eğitim
Kaynakları Hareketi (açık ders malzemeleri, açık eğitim içeriği, açık ders kitapları,
açık dergi vb.) gibi değişik biçimlerde adlandırılan yaklaşımlar bu bölümde
incelenecektir.
Üniversitelerin internetin eğitimi dönüştürebilme potansiyeline büyük ilgi
duyarak ağ ortamını kendi istemleri doğrultusunda şekillendirmek istediği bu
anlamda da çeşitli çevrimiçi ders girişimlerine yöneldiği görülmektedir. Bu
bağlamda çevrimiçi açık ders içeriği üretiminde gelişmelerin ele alındığı ikinci
bölümde Columbia, MIT ve Oxford, Princeton, Stanford, Yale deneyleri ayrıntısıyla
ele alınacaktır.
Çalışmanın üçüncü bölümünde ise Türkiye’de uzaktan eğitim ve açık erişim
yaklaşımları, uygulamaları ele alınacaktır. Bu bölümde Türkiye’nin uzaktan eğitim
deneyimleri -kullanılan uzaktan eğitim teknolojisi ile kurumların uzaktan eğitimi ele
alış biçimleri doğrultusunda- 1920’lerden 1980’lere, 1980’lerden 2000’lere ve
2000’ler sonrası olarak üç döneme ayrılarak incelenmiştir. Son dönem içinde Türkiye
Bilimler Akademisi’nin Açık Ders Malzemeleri Projesi, Türkiye’deki üniversitelerin
uzaktan eğitim alanında Özgür Açık Kaynak Kodlu Yazılımları (ÖAKKY) nasıl ve
5
ne ölçüde kullandığı, Fatih Projesinde ticari yazılım/ÖAKKY gerilimi, açık dergi ve
kitap hareketleri ele alınacaktır. Açık Ders Malzemeleri Projesi, Fatih Projesi ve
Türkiye’deki üniversitelerin uzaktan eğitimde ÖAKKY kullanımı ise araştırmanın
ana odağını oluşturacaktır.
Çalışma şu sorulara yanıt bulmaya çalışacaktır:
Tezin amacı kapsamında dünyada ne tür eğitim modelleri ortaya çıkmıştır?
o Açık öğretim modelleri nelerdir?
o Uzaktan eğitim uygulamaları neler olmuştur?
Bu modellerin kapitalizmde yeniden yapılanma bağlamındaki yeri nedir?
o Ücretli olan modeller nasıl ortaya çıktı?
o Bilgi ve iletişim teknolojilerinin devreye girişi hangi boyutları
ortaya çıkardı?
o Açık ve uzaktan eğitimin hedeflerinde ne gibi değişmeler oldu?
Türkiye’de ortaya çıkan modelin dünyadaki modelle benzerlik ve farklılık
içerdiği yönler nelerdir?
o Uzaktan eğitim alanı Türkiye’de nasıl ortaya çıktı?
o Birbirinden farklı modellerin tarihsel gelişimi nedir?
o Hangi alanlarda uzaktan eğitim uygulanmaktadır?
o Üniversitelerin uygulamalarındaki farklar nelerdir?
o Dünya’daki modellere göre Türkiye’deki uygulamaların farkları
nelerdir?
Araştırmada masa başı araştırma teknikleri ve derinlemesine yüzyüze
görüşme teknikleri kullanılacaktır. Özellikle dünyadaki uygulamalara ve gelişmelere
6
yönelik olarak masabaşı çalışması temel olacak olup Türkiye’deki uygulamalar
açısındansa hem masabaşı hem de yüzyüze görüşme teknikleri kullanılacaktır.
Çalışmanın sınırlılıkları açısından karşılaşılan en büyük zorluk ise
incelenmekte olan dönemin henüz arkada bırakılmamış olmasıdır. Bununla birlikte
Türkiye’de kurumsal düzeyde istenen bazı bilgilere tam olarak ulaşılamamıştır.
Bunun en büyük nedeninin kurumların belgeleri arşivlemesinde yaşanan sıkıntılardan
kaynaklı olduğu söylenebilir.
7
BÖLÜM I
KAPİTALİZMDE YENİDEN YAPILANMA VE BİT'LERİN EĞİTİM
ALANINDA KULLANIMI
İlk bilgisayarların 1970’li yılların sonlarına doğru okullara girmeye
başlamasıyla eğitimde bilgisayar kullanımı hakkındaki tartışmalar da hız kazanmıştır.
Bu dönemde bilgisayarlarla birlikte yazıcı, disket sürücü, tarayıcı ve ilk sayısal
kameralar da eğitim alanına taşınarak Bilgi Teknolojileri terimi yaygın bir biçimde
kullanılmaya başlanmıştır. Bilgisayar ağları ve internetin eğitimde kullanımının
artmasıyla birlikte ise Bilgi ve İletişim Teknolojileri (BİT) teriminin yaygınlık
kazandığı görülür. BİT kavramı birçok teknolojiyi bünyesinde barındırdığı gibi
bilgiyi alma, başkalarıyla değiştirme ve iletişime geçme gibi unsurları da taşır
(Anderson, 2010: 3-4). Victoria L. Tinio da (2002) BİT’lerin iletişim kurmak, bilgiyi
yaratmak, yaymak, depolamak, yönetmek amaçlı oluşturulan çeşitli teknolojik
araçlar ve kaynakları tanımlamak için kullanıldığını belirtir (3-4). Bilgisayar ve
internetin eğitimde kullanımına yönelik ilginin son yıllarda arttığı da belirtilmelidir.1
Bu anlamda bu bölümde uzaktan ve teknoloji destekli eğitimin gelişimi ile
yeniden yapılanma bağlamında eğitim teknolojileri ele alınıp irdelenecektir. Eğitim
teknolojilerinin yazılım, donanım, içerik boyutu da ayrıntılı bir biçimde ele
alınacaktır.
1 Anderson (2010), BİT’lerin modern toplumun işleyişinde oldukça önemli olduğunu, eğitim
kurumları için kaçınılmaz bir konumda bulunduğunu ifade eder (5). Liyoshi ve Kumar (2008) da son
yıllarda yeni medya ve bilgi iletişim teknolojileri alanında görülen yeniliklerin eğitim kurumlarında
önemli gelişmelerin görülmesine olanak tanıyacağını belirtir. Yazarlar yeni medya biçimlerinin
kişilerin nasıl öğreneceğini değiştirmekle kalmayıp aynı zamanda eğitim fırsatlarını da geliştireceğini
ifade eder (1).
8
A. Uzaktan ve Teknoloji Destekli Eğitimin Gelişimi
Uzaktan eğitim terimi yüzlerce yıldan beri kullanılıyor olmasına rağmen son
yıllarda sıkça kullanılır hale gelmiştir. Uzaktan eğitimin farklı ortamlarda bulunan
öğrenci, öğretim elemanı ve öğretim materyallerinin iletişim teknolojileri aracılığı ile
bir araya getirilerek yapılan kurumsal bir eğitim faaliyeti olduğu belirtilir (Gülbahar,
2009: 2; İnner, 2007: www.tef.kocaeli.edu.tr). Geleneksel eğitim ortamlarında eğitim
imkânlarına erişmede zorluk çeken bireyler için uzaktan eğitimin öncelikli bir fırsat
niteliği taşıdığı iddiası uzaktan eğitim yazınında yaygın olarak kabul edilir (Şakar,
1997; Kaya, 2006; Işık, 2009: www.ab.org.tr).
Uzaktan eğitimde kullanılan materyal ve ortamın sürekli geliştiği
belirtilmekte, özellikle yakın zamana kadar tek yönlü iletişim ile sağlanan uzaktan
eğitimin, bilgisayar, internet ve çoklu ortam materyallerinin kullanımları ile klasik
eğitim sistemini tamamlayıcı bir görev üstlenebileceği ve hatta klasik eğitim
sistemine alternatif olabileceği ifade edilmektedir (Varol, 2002:
http://www.nurhayatvarol.com/).
Uzaktan eğitimi yüz yüze eğitimden ayıran çeşitli özelliklerinin bulunduğu
belirtilir. Bunlar;
1. Öğretim sürecinin çoğunluğunda öğretmen ve öğrencinin coğrafi açıdan ayrı
olması,
2. Öğrenci değerlendirmesinin sağlanmasını içeren eğitim organizasyonunun
etkisi,
9
3. Öğretmen ve öğrenciyi birleştirecek ve ders içeriğini iletecek eğitim
medyasının kullanımı,
4. Öğretmen ya da eğitim temsilcisi ve öğrenci arasındaki iki yönlü iletişimin
sağlanması,
5. Eğitim ortamının eğitmen, öğrenci ve ders içeriğini bir araya getirmek için
kullanılması,
6. Yer ve/veya zamandan bağımsızlığın sağlanması,
7. Öğrencinin, eğitmenin etkisi altında olmaksızın kendi istemi ile öğrenmesi,
8. Kişiye göre değişken ders süreleri,
9. Eğitimi alacak olan bireylerin bu eğitimlerini eşzamanlı (senkron) ve eş
zamanlı olmayan (asenkron) şekillerde alabilmeleri,
10. Sürekli eğitim olanağı sağlamasıdır (Uşun, 2006: 16-17).
Salih Uşun (2006) uzaktan eğitimin taşıdığı özelliklerin örgün eğitimden
öğrenme amaçları, yöntemleri, içeriği, sınavları (ölçme-değerlendirme süreçleri),
yeri, zamanı, yaşı gibi nitelikler temelinde ayrılabildiğini belirtir (17).
Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinden beri yaygınlaşmasını sürdüren uzaktan
eğitim faaliyeti tarihsel gelişim açısından dönemsel olarak beş temel aşamaya
ayrılabilir. Bunlar;
1. Mektupla eğitimden önceki dönem.
2. Mektupla eğitim dönemi. Genelde basılı materyaller kullanılır. (Kitap,
gazete, rehber kitaplar vb.)
10
3. Radyo ve televizyon yayıncılığı ile öğretim. Yayıncılıkta tek yönlü iletişim
hâkimdir. Radyo ve televizyon yayınları, basılı materyalleri işitsel veya görsel-işitsel
olarak desteklemek amacıyla kullanılır.
4. İki yönlü iletişimsel ses ve etkileşim dönemi. Bu dönemde öğrenciler ve
öğretmenler arasında etkileşim artar.
5. Uzaktan eğitimin doğumu. Bilgisayar ve bilgisayar bileşenli sistemlerin
uydu ve diğer teknolojilerle etkileşimi görülür (Demiray ve İşman, 21-22: 2003).
Dünyadaki uzaktan eğitim uygulamaları incelendiğinde mektupla eğitim
uygulamasının topluma ilk duyurulma tarihinin 20 Mart 1728 tarihli Boston
Gazetesi’nde mektup üzerinden “Steno Dersleri” verileceği ilanı ile gerçekleştiği
görülür. 1833 yılında İsveç’te verilen bir ilanda da açık bir biçimde mektup
aracılığıyla gerçekleştirilmek istenilen öğretimden bahsedilmiştir.2 1960 yılından
sonra mektupla öğretim uygulaması dünya çapında yaygınlık kazanmaya başlamış
olup bu dönemde ülkelerde görülen mektupla öğretimin temel amacı, ülke
vatandaşlarına fırsat eşitliği sağlamaktır (Uşun, 2006: 210-213).
İlk radyo yayını ise 2 Kasım 1920 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nde
(ABD) yapılmıştır. Bu tarihten sonra birçok üniversite kendi radyo yayınlarını
oluşturmuştur. 1923 yılında ABD’de okullar için eğitsel radyo programları
yayınlanmaya başlamış ve ilk denemenin ardından bir yıl içinde 500’den fazla radyo
yayın istasyonu açılmıştır. Diğer ülkelerde de radyo yayıncılığı hızlı bir biçimde
2 Fransa, eğitim görme olanakları ellerinden alınanlar için mektupla öğrenim uygulamasının
kullanılmasına iyi bir örnektir. Fransa’da mektupla öğrenim uygulamasının yaygınlaşmasının temel
nedeni, I. Dünya Savaşı nedeniyle eğitim olanaklarını kaybeden insanların eğitim görmesini
sağlamaktır (Uşun, 2006: 210).
11
yayılımını sürdürmüştür. 1922 yılında İngiltere’de, Fransa’da ve Sovyetler
Birliği’nde, 1923 yılında ise Almanya’da radyo yayınlarına başlanmıştır. Radyo altın
çağını ise 1929 yılında yaşamıştır. Bu dönemde insanlar eğlenme amaçlı birçok
diziyi radyodan dinlemiştir. Radyo yayıncılığında programcılıktaki gelişmelerin
yanısıra teknik ilerlemeler de yaşanmış ve özellikle radyo verici gücü hızla artarak
tüm dünyaya yayılmıştır. İlk radyo yayınlarının ardından, 1930’larda Asya ve
Afrika’nın kimi ülkeleri dışında hemen hemen her kıtada ve her ülkede radyo
istasyonları kurulmuştur. Aynı yıllarda eğitim amaçlı radyo programları da
yayınlanmaya başlanmış ve bu yayınlarda çocuklara çiftçilik, ulaşım ve bilim gibi
konular hakkında bilgiler verilmiştir. Yayınların bu dönem içinde yaklaşık 1 milyon
öğrenciye ulaştığı söylenebilir. 1945 yılı öncesi alıcıların pahalı ve yayınların
günümüz standartlarına göre zayıf oluşu, öğretmenlerin okullarda radyo
programlarından yararlanmak konusunda isteksiz davranmalarına neden olmuştur.
Çocuklara yönelik eğitsel radyo programcılığı bu dönemde müzik, espri, öykü ve
haberleri birleştirerek ayakta kalmayı başarmıştır. Sonraki yıllarda çocuklara yönelik
eğitsel radyo programcılığında “Disney”, “Susam Sokağı” türü programlar gece ve
gündüz yayınlanmıştır (Uşun, 2006: 213-214).
Dünyada ilk defa televizyonla uzaktan eğitim uygulaması ise 1932 ile 1937
yılları arasında ABD’de Iowa Üniversitesinde başlamıştır. İleriki yıllarda (ABD’de
1953, İngiltere’de ise 1957 yılında) televizyonla verilen eğitsel nitelikli yayınlar
okul müfredatına paralel bir biçimde verilmiş, 1967 yılına gelindiğinde ise ileri
düzeyde eğitim vermeyi amaçlayan programlar yapılmıştır. Fransa ve İtalya’da bu tür
yayınları görmek mümkündür (Uşun, 2006: 214).
12
Radyo ve televizyon yayıncılığının eğitimde kullanımında üç genel yaklaşım
bulunur. Bunlardan ilki doğrudan sınıf eğitiminde kullanma, ikincisi okulda
kullanma ve üçüncüsü ise topluluk içi genel eğitim programlarında kullanma
biçimindedir. Doğrudan sınıf eğitiminde kullanma, yayın programlarının öğretmenler
yerine geçici olarak sınıflarda kullanılması biçiminde gerçekleşir. Etkileşimli radyo
eğitimi, radyo yayınlarını doğrudan sınıf eğitiminde kullanmaya iyi bir örnektir. Bu
radyo eğitiminde günlük yaklaşık 20 ila 30 dakika arasındaki bir sürede, belirli
öğrenim amaçları (matematik, yabancı dil, edebiyat vb.) doğrultusunda sınıf
eğitimini güçlendirme hedefiyle sınıfta öğrenme ve öğretme alıştırmaları yapılır.
Özellikle yoksul bölgelerdeki (Latin Amerika, Afrika, Asya gibi) okullarda bu eğitim
yaklaşımının kullanıldığı görülür. İkinci yaklaşım olan radyo yayınlarını okulda
kullanım ise okul yayıncılığında dersi zenginleştirme felsefesiyle hareket eder.
Öğrenme ve öğretme kaynaklarını tamamlayıcı bir işlev görür. Bu yaklaşımda
teknolojinin öğretmenin yerini alması hedeflenmemiştir. Gelişmiş ülkelerde Eğitim
ya ba Bilgi Bakanlıkları ortaklığında gerçekleşen bu yayıncılıkta öğretmenler kendi
sınıfları için hangi teknolojik modelin uygun olduğuna karar verebilmektedir.
Üçüncü yaklaşım olan topluluk içi genel eğitim programlarında radyo yayıncılığını
kullanma ise ulusal ve uluslararası yayın istasyonları aracılığıyla herkese resmi
olmayan eğitim fırsatları sağlama biçiminde tanımlanır. Bu yaklaşımdaki eğitim
programları haber, belgesel, eğitim amaçlı çizgi filmler gibi bir dizi program
türünden oluşur. Bu anlamda bilgi ve eğitim amacı taşıyan herhangi bir radyo veya
televizyon programı bu başlık altında değerlendirilebilir. Bazı yapımlar dünya
çapında tanınırlığa sahiptir. ABD temelli televizyon gösterisi Susam Sokağı, belgesel
kanalları National Geographic ve Discovery buna örnektir. 1940’larda Kanada’da
13
başlayan Farm Radio Forum radyo tartışma programı da bir diğer resmi olmayan
eğitim yayıncılığına örnek oluşturur (Tinio, 2002: 11).
Bu anlamda uzaktan eğitimin akademik, kişisel, ekonomik nedenlerden
kaynaklı eğitim alamayan ya da eğitimini tamamlayamayan dezavantajlı kesimlere
eğitimi yayma amacı taşıdığı söylenebilir (Bates, 2005: 11).
1960 ile 1990 yılları arasındaki uzaktan eğitim uygulamaları
değerlendirildiğinde iki önemli yenilik görülür. Bunlardan ilki telekomünikasyonun
kullanımı ile uzak dersliklerin birbirine bağlanması, ikincisi ise diğer medyalarla
etkileşim içinde mektupla eğitimin zenginleştirilmesidir. Bu dönemde etkileşimli-
sesli telekonferans sistemi ile öğretici, eşzamanlı birçok yerde ders verebilmektedir.
Mektupla eğitimin, radyo ve televizyon yayıncılığının ardından etkileşimli-sesli
telekonferans sistemi ile birlikte kullanılması uzaktan eğitimde çeşitlenmeyi ortaya
çıkarmıştır. 1990’ların başında ise masaüstü bilgisayarların gelişimi ile metin, grafik,
vidyo, ses, sanal gerçeklik birleştirilmiş, bu anlamda da e-öğrenimdeki iletişim
olgusu kolaylaşmıştır (Daniel, 1995: 7; Demiray ve İşman, 2003: 23).
Yeni iletişim teknolojilerinin kullanımı ile uzaktan eğitimin yapısı
değişmektedir. Bu teknolojilerin kullanımıyla özellikle ABD’deki eğitim kurumları
hedefledikleri insan sayısına kısa bir sürede ulaşmış ve kendi ülkelerinin dışında
yaşayan insanların da ilgisini çekmeye başlamıştır. Uzaktan eğitim veren kurumlar
bu dönemde sesli ve görsel bileşenlerin ağırlıklı olduğu öğretim materyalleri
tasarlamaya önem vermiş olup uzaktan eğitim uygulamalarında sadece radyo ve
televizyon yayıncılığı değil aynı zamanda ses ve vidyo kayıtları da kullanılmıştır.
14
Bilgisayarlar aracılığıyla telekonferanslar3 yapılmış, uydular ile dar yayıncılık
gerçekleştirilmiş, bilgisayar, modem, telefon, mikrodalga sistemleri ile etkileşimli
telekomünikasyon yöntemleri kullanılmıştır (Moore, 1990: 14).
Yeni teknolojilerin gelişimine paralel olarak eğitimde yaşanan bu
değişiklikler dünyadaki birçok ülkede uzaktan eğitim metodlarının uygulanmasını
artırmıştır. 1969 yılında İngiltere’de kurulan Açık Üniversite (Open University)
dünya çapında açık ve uzaktan öğretim veren ilk eğitim kurumudur. Açık Üniversite
çoğunlukla basılı materyaller kullanmakta olup bu materyalleri takviye etmek için
radyo, televizyon ve son yıllarda da çevrimiçi programlardan yararlanmaktadır.
Benzer bir biçimde Hindistan’daki Indira Gandhi Ulusal Açık Üniversitesi (Indira
Gandhi National Open University) de basılı araçlar, kayıtlı ses, vidyo, radyo-
televizyon yayıncılığı ile sesli konferans teknolojilerini birleştirerek kullanır (Tinio,
2002: 4).
Açık Üniversiteler temelinde şekillenen açık eğitimin, yüksek eğitime
erişimde bariyerlerle karşılaşan kesimlere bu bariyerleri aşmaya dönük imkanlar
sunduğu söylenebilir. Tony Bates (2005); seçici, kısıtlayıcı, pahalı geleneksel eğitim
sistemine kıyasla açık eğitimin dezavantajlı kesimlere önemli olanaklar sunduğunu
belirtir (11). Toru Liyoshi ve Vijay Kumar da (2008) teknolojik gelişmelerin
3 Telekonferans yöntemi iki ya da daha fazla yerdeki insanlar arasında gerçekleşen etkileşimli
elektronik iletişime verilen isimdir. Dört tip telekonferans yönteminden bahsedilebilir. Bunlar; sesli,
sesli grafiksel, vidyo ve web temelli konferanstır. Sesli konferans bir telefon ağı üzerinden sesli
mesajların gerçek zamanlı değişimini içerir. Sesli grafiksel konferansta ise sesli mesajların yanında
düşük bandlı hareket etmeyen resimlerde kullanılabilmektedir. Vidyo konferansta ise sadece ses ve
grafik değişimi değil aynı zamanda hareketli resimlerde kullanılabilmektedir. Vidyo konferans
teknolojisi telefon hatlarını değil, hem uydu bağlantısını hem de televizyon ağını kullanır. Web tabanlı
konferans yöntemi ise internet üzerinden görsel, işitsel, grafiksel metin aktarımına olanak tanır.
Telekonferans yöntemi resmi ve gayrı resmi öğrenme biçimlerinde kullanılır. Açık ve uzaktan
öğretimde telekonferans faydalı bir araçtır. Öğreten ve öğrenene doğrudan destek sağlar, öğrenenin
izolasyonunu en aza indirir (Tinio, 2002: 11).
15
beraberinde getirdiği açık eğitimin eğitimde önemli fırsatlar sunduğunu belirtir.
Yazarlar, açık eğitimin; eğitim kaynaklarını kullanma, paylaşma ve geliştirmenin
ötesinde bilgiyi herkes için açık ve özgür yaptığını ifade eder (2).
Uzaktan eğitimin, öğrenciler ve öğretmenler arasındaki etkileşimli ses ve
vidyo konferans sistemi üzerine temellendiğini de söyleyebilmek mümkündür. Vidyo
ve sesli konferans yöntemlerinin uzaktan eğitimde kullanılması ile uzaktan eğitim
programları uluslararası düzeyde oldukça hızlı bir biçimde yaygınlaşmıştır.
1990’lardan sonra ise özellikle bilgisayarların gelişimi, uzaktan eğitim
programlarının yaygınlaşmasında önemli bir rol oynamaya başlamıştır. Bugün
bilgisayar destekli uzaktan eğitimin yaygın bir biçimde uygulandığı görülür
(Demiray ve İşman, 2003: 41).
ABD ve Japonya’da bilgisayar destekli uzaktan eğitim programları 1980’ler
boyunca uygulanmıştır (Moore ve Thompson, 1990: 4). İngiltere’deki Açık
Üniversite’de de bilgisayar ağları, basılı metin, televizyon yayıncılığı ve sesli kaset
birlikte kullanılmaktadır. Uzaktan eğitimde bilgisayar kullanımınin diğer bir modeli
de bilgisayar aracılı iletişim sistemidir (Computer Mediated Communication-CMC).
Öğrencinin başarısını olumlu yönde etkileyeceği ifade edilen bu model
doğrultusunda bilgisayar bileşenli uzaktan eğitim, e-öğrenim (elektronik öğrenim)
uygulamaları yaygınlaşmıştır (Demiray ve İşman, 2003: 43-44).4
E-öğrenme’nin kelime anlamı elektronik öğrenme olup bazı kaynaklarda
teknoloji tabanlı öğrenme olarak da yer alır. E-öğrenme; bilgisayar tabanlı öğrenme,
4 CMC öğretmen ve öğrencinin etkileşimli iletişimini arttırır. 1982 yılından sonra bu model
uygulanmaya başlanmıştır (Demiray ve İşman, 2003: 43).
16
Web-tabanlı öğrenme, sanal sınıflar ve sayısal teknolojilerin işbirliğini de kapsayan
geniş bir uygulama süreci olarak nitelenebilir (Uşun, 2006: 118).5
E-öğrenmenin temeli uzaktan ve bilgisayar destekli öğrenime dayanır
(Çakırer, 2002: www.inet-tr.org.tr).6 E-öğrenme BİT’lerden başta bilgisayarlar
olmak üzere, intranet, internet gibi yerel ve geniş alan ağlarını; world wide web
(web) ve ftp gibi internet servislerini; televizyon ve radyo gibi telekomünikasyon
araçlarını; ses ve görüntü iletiminde kullanılan uydu vb. diğer yayın araçlarını içerir
(Gülbahar, 2009: 3).7
Uzaktan eğitim sistemine kıyasla e-öğrenim uygulamalarında bilgisayarlar
daha etkin kullanılır. Bilgisayarların eğitim sistemine girişi ve bilgisayar destekli
eğitimde çoklu ortam teknolojilerinin kullanımı eğitim materyallerine işitsellik,
görsellik ve etkileşimlilik gibi nitelikler kazandırmış; sonrasında e-posta, web
sayfaları, tele-konferans, vidyo-konferans gibi teknolojilerin kullanımı ile uzaktan
eğitim yeni bir boyut kazanarak birçok eğitim kurumunun ilgi odağı haline gelmiştir.
Birçok tanımın bileşkesine göre e-öğrenme, öğrenci ile öğretenin birbirinden ayrı
mekânlarda olmalarına rağmen eş zamanlı veya ayrı zamanlı olarak teknoloji
yardımıyla iletişim kurdukları bir eğitim sistemidir (Varol, 2002:
http://www.nurhayatvarol.com/).
5 E-öğrenme ABD’de yarım asrı aşkın bir geçmişe sahiptir. E-öğrenimin militarist gerekçelerle
ABD’de ortaya çıktığını söyleyebilmek mümkündür. İkinci Dünya Savaşı boyunca ABD Savunma
Bakanlığı’nın askerlerini eğitmek için kullandığı ‘film’ler e-öğrenimin ilk nüvelerini oluşturur. 1998
yılından itibaren ise internet ve e-ticaretin gelişmesi ile e-öğrenme terimi yaygınlık kazanır.
Günümüzde e-öğrenime ilişkin araştırmaların okul eğitimi ve kurumsal eğitim alanlarında
yaygınlaştığı görülür (Zhu vd., 2011: 525). 6 E-öğrenme, uzaktan eğitim kavramı içerisinde yer alır (Gülbahar, 2009: 2).
7 E-öğrenme, eğitim ve öğretimin elektronik yöntemlerle gerçekleştirilmesidir. E-öğrenme bilgisayar
veya elektronik bir cihazın (örneğin cep telefonu) eğitimsel materyal sağlamak amacıyla uygun
yöntemlerle kullanılmasını gerektirir (Australian National Training Authority, 2003: http://pre2005.flexiblelearning.net.au/)
17
E-öğrenme, BİT’lerin öğretme ve öğrenmede bilinçli bir şekilde
kullanılmasıdır. Birey ya da grupların tüm eğitim aktivitelerini çevrimiçi ya da
çevrimdışı olarak eşzamanlı veya eşzamansız bir biçimde elektronik cihazlar
kullanılarak gerçekleştirmesini kapsar (Naidu, 2006: 1). Geniş bir uygulama seti
olarak e-öğrenme; web tabanlı öğrenme, bilgisayar tabanlı öğrenme, sanal sınıf ve
dijital işbirliği gibi süreçleri içerir. İnternet, intranet, audio, vidyo, uydu yayıncılığı,
etkileşimli TV ve CD-ROM üzerinden içerik sunulur (E-learning, 2010:
http://www.namahn.com/).
Yasemin Gülbahar (2009), e-öğrenmeye yönelik yapılan tüm tanımları
kapsayacak bir tanım yapmaya çalıştığını ifade eder:
Bilgi ve iletişim teknolojileri yardımı ve İnternet/İntranet gibi yerel ve geniş alan
ağları aracılığı ile zaman ve mekândan bağımsız olarak bilgiye erişim ve çoklu ortam
uygulamaları ile etkileşim sağlanarak, öğretim etkinliklerinin elektronik öğrenme
ortamlarında yürütülmesi ‘e-öğrenme’ olarak tanımlanabilir (3).
E-öğrenme’de kişi kendi başına öğrenebileceği gibi uygulamalarla karşılıklı
etkileşim içine de girebilir. Örneğin sanal sınıf uygulamalarında katılımcılar (farklı
fiziksel mekanlarda olsalar dahi bir sanal sınıfta buluşarak) birlikte eğitim
alabilmektedir. Eğitmen de sınıfa sorular sorabilmekte ve katılımcılar da bilgisayar
ekranından bu soruları yanıtlayabilmektedir (Duran, 2007: 3).
Geleneksel öğrenimde dersler; sınıf ya da laboratuvar ortamında basılı
materyaller, tahta, tepegöz ve bilgisayar-projeksiyon sistemi gibi öğretim
teknolojilerinden yararlanarak işlenirken e-öğrenme yaklaşımında öğrenci mutlaka
bilgisayar başında olmalıdır. Bu ortam içinde öğrenci sanal sınıflarda görsel-işitsel
18
materyaller, öğretim ve içerik yönetim yazılımları, internet, beyaz tahta, sohbet ve
forum gibi teknolojiler kullanır. Bu anlamda da hem öğrencilerin hem de
eğitmenlerin en düşük seviyede de olsa bilgisayar okuryazarı olması gerekir
(Gülbahar, 2009: 9).
E-öğrenme dört türde gerçekleşir. Bunlar:
1. Kişilerin bilgisayar başında kendi kendilerine eğitim almaları,
2. Eşzamanlı (Senkron) İletişim: Eş zamanlı olarak bir grup öğrenci ve ders
öğretmeninin, canlı olarak bilgisayar ortamında, bir sınıfta buluşmaları esasına bağlı
olarak gerçekleşir. Öğretici ile öğrenici önceden belirtilen programa göre, internet
aracılığı ile birebir iletişim kurup eğitim/öğretim etkinliklerini sürdürebilirler. Eğer
öğrenen sayısı fazlaysa ve bir öğretici eşzamanlı olarak programı sürdürecekse
görüntülü konferans yöntemi uygulanabilir. Her iki durumda da iki yönlü bir iletişim
ve etkileşim görülür.
3. Eşzamanlı Olmayan (Asenkron) İletişim: Öğrenenin kendi istediği
zamanda CD-ROM kullanması veya sunucu taraftaki sisteme girmesini ifade eder.
Her iki durumda da daha önceden hazırlanmış ve kendi içinde etkileşimi olan
programlar izlenebilmektedir. Öğretici/öğrenen arasında yazıya bağlı görüşme ve
elektronik posta kullanımı söz konusudur. İstenildiğinde görüşmeden elde edilen
sonuçlar bir yazıcı aracılığı ile kâğıt üzerine aktarılarak saklanabilir.
4. Karma E-öğrenme: Bu öğrenme biçimi, sınıf içi öğrenme ile internet
aracılığıyla uzaktan eğitimi bir arada kullanmayı hedefler (Uşun, 2006: 119,
EDMER, 2009: http://www.edmer.metu.edu.tr/).
19
Ruth Clark ve Richard Mayer, e-öğrenimin işlevlerinin; öğrenim amaçlarına
yönelik içerikleri kapsama, öğreniciye yardımcı örnekler ve pratikler gibi öğretici
metodlar kullanma, içerik ve metodları iletmede resimler ve sözcükler gibi medya
unsurlarını kullanma, öğretici öncülüğünde veya kendi bireysel çabalarıyla eş
zamanlı ve eşzamansız öğrenme sağlama, bireysel öğrenim amaçlarını ya da örgütsel
performansı geliştirmek için yeni bilgi ve yetenekler oluşturma olduğunu belirtir
(2008: 10).
E-öğrenim, eğitim-öğretim hizmeti yürüten kurumlar tarafından verilebileceği
gibi yalnızca bu amaca dönük hizmet veren sanal kurumlar tarafından da verilebilir
(Gülbahar, 2009: 4).
E-öğrenme, bilgisayar teknolojilerindeki gelişmeler ve özellikle de internetin
kullanım alanının genişlemesi ile ticari açıdan da gittikçe önem kazanmaktadır.
Araştırma raporlarında e-öğrenme pazarının artan bir biçimde geliştiği ifade edilir.
Raporlarda dünya e-öğrenme pazarının 52 milyar dolarlık bir hacme sahip olduğu
belirtiliken, 2015 yılında bu hacmin 107.3 milyar dolara çıkacağı tahmin
edilmektedir. E-öğrenme pazarının %70’inden fazlasına ABD ve Avrupa ülkeleri
hakimdir (SEBIT, 2012: http://www.ttinvestorrelations.com; GIA, 2010:
http://code.google.com). Ambient Insight raporunda da ABD e-öğrenim pazarı 2010
yılında 18.2 milyar dolar olarak ifade edilirken 2015 yılına gelindiğinde ise pazar
payının 24.2 milyar dolara çıkacağı tahmin edilmektedir (Ambient Insight, 2011).
Türkiye’nin e-öğrenme pazarının ise çevresel sektörler de dahil edildiğinde 30
milyon doları bulduğu belirtilir (SEBIT, 2012: http://www.ttinvestorrelations.com).
20
E-öğrenme’nin çeşitli biçimlerde gerçekleştiği görülür. Bunlar; firmaların
hizmet içi eğitimi; bireylerin internet üzerinden çeşitli amaçlarla eğitim almaları;
bireylere önlisans, lisans, yüksek lisans, doktora düzeylerinde diploma verilmesi;
sertifika eğitimleri verilmesi; örgün eğitimi destekleyen teknolojiler dolayımlı
(uzaktan eğitimle örgünün birleşmesi, konferans sunumları vb.) eğitim verilmesi
biçiminde sayılabilir.
Bu anlamda tarihsel olarak değerlendirildiğinde teknolojilerin eğitimde
kullanılmaya başlanmasının temel amacının eğitimi daha çok insana yaymak ve
dezavantajlılara uzatmak olduğu söylenebilir.
21
B. Yeniden Yapılanma ve Eğitim Teknolojileri
Eğitimi daha çok insana yaymak ve dezavantajlılara uzatmak biçiminde
gelişen eğitimde teknoloji kullanımının kapitalizmin yeniden yapılanma süreci içinde
dönüşmeye başladığı görülür.
Kapitalizmin yeniden yapılanma sürecindeki önemli özelliği, 2. Dünya Savaşı
sonrasında uluslararası ticaret rejimi içine alınmamış olan hizmetler sektörünün
sisteme dâhil edilmek istenmesidir. Uluslararası kapitalizm, Refah Devleti dönemini
belirleyen GATT rejimi içinde hizmetler sektörünün yer almama durumunu yeniden
yapılanma doğrultusunda düzenlemek istemektedir. Bu anlamda da ulus-devletin
egemenlik sahasında yer alan eğitim, güvenlik, adalet, sağlık, iletişim alanları
uluslararası düzeyde ticaret tartışmalarının konusu haline gelmiştir (Geray, 2005: 40-
42).
1980’li yılların ortalarından itibaren DTÖ’nün önemli ayaklarından birini
oluşturan GATS ile gelişmiş ülke ekonomilerinin üçte ikisini oluşturan hizmetler
sektörünün, dünya genelinde ticarete açılması amaçlanmıştır. DTÖ, dünya genelinde
mal ticaretini GATT Anlaşması eliyle; fikri mülkiyet hakları ticaretini TRIPS
Anlaşması aracılığıyla; hizmet sektörünü de GATS Anlaşması üzerinden
küreselleştirme işini üstlenmiştir (Güler, 2002: 6). Selime Güzelsarı (2003), küresel
kapitalizm koşullarında artan rekabet sorununa çözüm arayan, karlılık oranlarını
artırmak ve pazarı genişletmek için hizmetlere yönelen ve dünya piyasalarında
etkinliğini giderek arttıran sermaye gruplarının, uluslararası hizmet ticaretine ilişkin
küresel düzeyde bağlayıcı kararların alınmasını, uygulamaların denetlenmesini ve
tüm dünyada hizmetler sektörlerinin ‘serbest’ ticarete açılmasını sağlayacak
22
düzenleyici ve liberalizasyonu kurala bağlayıcı örgütlere ve hukuki düzenlemelere
gereksinim duymaya başladığını belirtir (119-120). Bu anlamda GATS, uluslararası
hizmet ticaretine ilişkin temel kavram, kural ve ilkeleri ortaya koyan ilk çok taraflı
anlaşmadır (Güler, 2002: 7).
Eğitim, sağlık, sigortacılık, bankacılık, su, elektrik, gaz, taşımacılık, turizm,
medya, iletişim, posta gibi alanları kapsayan hizmetler sektörü, gelişmiş ülkelerde
genel ekonomi içinde hem en büyük payı oluşturan hem de istihdamın ağırlıklı
olarak yer aldığı sektördür. GATS anlaşması, hizmetler sektöründe çalışmak isteyen
kişi ve firmaların herhangi bir hizmet pazarına girişte engellenmemesini, yerli hizmet
sunuculardan farklı koşullara muhatap olmamasını sağlamaya çalışmaktadır. Böylece
temelde kamusal olarak nitelenen, herkese açık ve erişilebilir olan, kar amacı
gütmeyen hizmetler; kar amaçlı, rekabete açık bir ekonomik faaliyet haline
gelmektedir (Yıldız, 2008: 21).
Güzelsarı, hizmetlerin dokunulamaz ve stoklanamaz oluşunun mallardan
ayrılan en temel özellik olduğunu belirterek, hizmet ticareti alanında uluslararası
düzeyde avantaj yakalamayı olanaklı hale getirecek tek yolun dış piyasaya yatırım
yapmak olduğunu ifade eder. Doğrudan yatırımlar yoluyla gerçekleştirilen hizmet
ihracatını tekelinde tutan gelişmiş kapitalist ülkelerin, azgelişmiş ülkelerdeki hizmet
sanayilerine yatırım yapabilmelerinin koşulu, hizmet sanayilerinin
serbestleştirilmesidir (Güzelsarı, 2003: 118-119).
23
Tüm dünyada yaşanan hızlı kentleşme, tüketici hizmetlerinde ve diğer
sektörlerde girdi olarak kullanılan ara mallara talebin artması, uluslararası işgücünün
hareketliliği ve bilgiye dayalı hizmetlerin artan şekilde ticarete konu olması gibi
nedenlerden kaynaklı hizmet ticaretinin uluslararası ticaret içindeki payı giderek
büyümüştür. Hizmet sanayilerinin ulusal ekonomiler içindeki payları özellikle 1980
sonrasında önemli oranda artmış ve uluslararası ticaret alanında en hızlı büyüyen
sektör konumuna gelmiştir (Güler, 2002: 12; Güzelsarı, 2003: 118). Hizmetler
sektörü, kapitalizmin yeniden yapılanmasının ve ön küreselleşme sürecinin itici
güçlerinden biri olmuştur (Geray, 2005: 40-42).
Hizmetler sektörünün yeni birikim düzeninin önemli unsurlarından biri
olduğuna ilişkin kanıtlar konuyla ilgili dışsatım rakamları ve doğrudan yabancı
sermaye yatırımları istatistiklerinden de edinilebilmektedir.
Hizmetler sektörü dışsatımı 1980 yılında dünya çapında 370 milyar doları
bulmuş, 1990’lara gelindiğinde ise 900 milyar dolara ulaşmıştır. Dünyadaki toplam
doğrudan yabancı sermaye yatırım stoğunun yarısından fazlası da (yaklaşık 600
milyar dolar) hizmetler sektöründeki yatırımlardan oluşmaktadır (UNCTC, 1990: 2).
Uluslararası ticaret alanında hızla büyüyen hizmet ticaretinin üstünlüğü
gelişmiş kapitalist ülkelerdedir. Dünya hizmet ticaretinin yaklaşık %50’si Batı
Avrupa ve %25’i Kuzey Amerika ülkeleri olmak üzere %75’lik bölümü söz konusu
ülkelere; geriye kalan %25’lik bölüm ise Asya (%20), Latin Amerika (%3) ve Afrika
(%2) ülkelerine düşmektedir (Güler, 2002: 4-5). Bu anlamda da hizmetlerin dünya
çapında serbestleşmesinden en büyük pazar payını merkez kapitalist ülkelerin
sermaye gruplarının aldığı görülür (Güzelsarı, 2003: 119).
24
John H. Dunning (1989) hizmetleri fonksiyonlarına göre dört temel gruba
ayırır. Bunlar; bilgi taşıyıcı, bağlantı, iletişim ve bilgi hizmetleridir. Bilgi taşıyıcı
hizmetlere eğitim, danışmanlık, mesleki hizmetler; bağlantı hizmetlerine ulaşım,
toptan ve perakende satış ağları ile emlak; iletişim hizmetlerine reklamcılık, sinema,
televizyon, radyo, vidyo, tanıtım; telekomünikasyon ve bilgi hizmetlerine de bilgi
işleme, kütüphanecilik, bilgi bankalarının ve kütüphanelerin verdiği hizmetler
girmektedir (10).
Bilgi taşıyıcı hizmetler grubunda yer alan eğitim GATS müzakereleri
doğrultusunda ticaretin genel kurallarına göre sıradan bir hizmet alanına
dönüştürülmek istemektedir. GATS ile eğitim ve eğitim hizmetleri tümüyle küresel
ticarete açık hale gelmektedir (Lipmann, 2012: 186).
GATS anlaşmaları çerçevesinde eğitim alanı çeşitli hizmet alanlarına ayrılır.
Bunlar, ilköğretim (okul öncesi eğitim ve her tür çocuk bakım hizmetleri dahil),
ortaöğretim (genel ve mesleki teknik ortaöğretim), yükseköğretim (lisans ve
lisansüstü programlar ile meslek yüksek okulları), yetişkin eğitimi (informal eğitim,
okuma yazma ve mesleki teknik kurslar ile radyo, televizyon ve mektupla öğretim
sistemleri) ve diğer eğitim hizmetleri (tüm destek hizmetleri ve rutin işler) olarak
ifade edilebilir (Sayılan, 2006: 46).8
Uluslararası hizmet ticareti, GATS içinde eğitim alanı ile bağlantılandırılmış
olarak dört başlık altında ele alınabilir. Bunlar “sınır ötesi ticaret”, “yurt dışında
8 Dünyada eğitim hizmetleri ihracatında lider konumda olan ABD, GATS müzakerelerinde özellikle
eğitimin liberalizasyonu üzerinde ısrarla durmaktadır. ABD’nin tanımladığı eğitim kapsamına,
üniversiteye hazırlık kursları, kişisel beceri arttırma ile ilgili kurslar, staj ve sınav hizmetleri, sınav ve
sınav sorularının dizaynı, sınav gözetmenliği ve sınav sonuçlarının değerlendirilmesi dahil olmak
üzere ilgili tüm alanlar girmektedir (Güzelsarı, 2003: 127).
25
tüketim”, “ticari varlık oluşturma” ve “gerçek kişilerin hareketi” biçiminde ifade
edilebilir. Sınır ötesi ticaretin kapsamına telekomünikasyon aracılığıyla finansal
hizmetlerin verilmesi, uzaktan eğitim, e-ticaret, disket aracılığıyla plan, proje
türünden hizmet sunumları girmektedir. Uzaktan eğitim yoluyla ülkelerarası eğitim
hizmeti verme durumu ele alındığında, ABD’de yalnızca California Los Angeles
Üniversitesi’nin internet aracılığıyla açmış olduğu sanal ders sayısının 50’nin
üzerinde olduğu ve bu derslere 8 ülkeden öğrencilerin devam ettiği belirtilmelidir.
ABD’de sanal üniversitelere giriş yapan öğrenci sayısı 3 milyonun üzerinde olup
UNESCO’nun yaptığı bir araştırmaya göre, uzaktan eğitim veren ülkeler arasında
ABD, Fransa, Almanya ve İngiltere ilk sıralarda yer almaktadır. Bu anlamda hizmeti
veren A ülkesinin hizmeti alan B ülkesine “eğitim ihracı” yapmakta olduğu
söylenebilir. Hizmet tüketicilerinin bir diğer ülkeye giderek eğitim, sağlık ve turizm
gibi hizmetleri tüketmeleri ise GATS kapsamında yurt dışında tüketim başlığı altında
değerlendirilir. ABD ekonomisi içinde eğitim ihracatı oldukça önemli bir yer
tutmakta olup 1996 yılında 7 milyar dolar olan eğitim ihracatı diğer ihracat kalemleri
arasında beşinci sırada yer almaktadır. Bu anlamda A ülkesinden bir kişinin B
ülkesine gelerek kısa süreli bir eğitim hizmeti alması ile B ülkesinin A ülkesine
eğitim hizmeti ihracı yaptığı söylenebilir. Hizmet sunucularının diğer bir ülkedeki
hizmet sektörüne doğrudan yabancı sermaye yatırımları yapması ise ticari varlık
oluşturma kapsamı içinde değerlendirilebilir. A ülkesinden bir eğitim kurumunun B
ülkesine yatırım yaparak eğitim faaliyetinde bulunması sonucunda A ülkesi B’ye
eğitim ihracı yapan ülke olarak nitelenebilir. Hizmet sunucularının bir başka ülkeye
gelerek, eğitim hizmetleri ya da mühendislik hizmetleri gibi kısa süreli hizmetleri
sunmaları ise gerçek kişilerin hareketi başlığı altında ele alınabilmektedir. A
26
ülkesinin öğretmenlerinin ve eğitmenlerinin B ülkesinde eğitim vermesi sonucunda,
A ülkesi B ülkesine eğitim hizmetleri ihracatında bulunan ülke konumunda olacaktır
(Güzelsarı, 2003: 121; Keskin ve Demirci, 2003: 36; EI-PSI, 1999: 10-11).
GATS anlaşması ile sonuçlanan okullaşmanın küresel çapta piyasalaşmasıdır.
Okullar, eğitim yönetimi kurumları, özel dershaneler, öğretmen eğitimleri, sınavlar,
çevrimiçi sınıflar ve tanınmış üniversitelerin şubeleri bugün küresel eğitim
piyasasının parçası haline gelmiştir. “Eğitim piyasaları, kapitalizmin yapısal kriziyle
başa çıkmak için kamu sektörünü sermaye birikimine açan neoliberal stratejinin bir
yüzüdür. Eğitimdeki 2,5 trilyon dolarlık küresel piyasa sermaye yatırımı için zengin
bir yeni sahadır” (Lipmann, 2012: 186).9
Özellikle yeni iletişim teknolojilerinin eğitim alanında yaygın olarak
kullanılmaya başlanması, uzaktan eğitim uygulamalarının genişlemesi ve sanal
üniversite kampüslerinin ortaya çıkışı GATS anlaşması çerçevesinde eğitimin
yeniden yapılanmasında yeni olanakların da meydana gelmesini sağlamıştır (EI-PSI,
1999: 13-14). 1970’li yılların ortalarından itibaren oluşan yeni paradigma
doğrultusunda eğitim alanının hizmetler sektörü üzerinden ticarileşmenin konusu
haline geldiği görülmektedir. BİT’lerdeki gelişmelerin etkisi de yeni paradigma ile
eklemlendiğinde sermayenin değerlenebileceği alanın oldukça genişlediğini
söyleyebilmek mümkündür.
9 “Herhangi verili bir tarihsel dönemde sosyal üretim ilişkileri ile sosyal eğitim ilişkileri arasında
belirli bir örtüşme vardır. Bu genel politik iktisadi bakış açısı ile değerlendirildiğinde, okullar
üzerindeki, neoliberal saldırıya yol açan koşullar, tekelci finans sermayenin karakteristik özellikleri
olan, mevcut tarihsel iktisadi durgunluk, finansallaşma ve iktisadi yeniden yapılanma dönemine mal
edilebilir” (Foster, 2012: 76).
27
Eğitimi yaygınlaştırmak ve dezavantajlılara uzatmak biçiminde gelişen
eğitimde teknoloji kullanımının kapitalizmin yeniden yapılanma süreci içinde
tecimsel yönelimlerin ağırlığı doğrultusunda yeniden şekillendiği görülmektedir.
Ayrıca yeniden yapılanma sadece hizmetler sektörüne değil, aynı zamanda BİT'lerin
ve iletişim ağlarının yoğun kullanımını temel alan enformasyon toplumu
paradigmasına da dayanmaktadır.
Bu anlamda eğitimde teknoloji kullanımının bileşenlerini oluşturan ve
uzaktan eğitim ile e-öğrenmenin gerçekleşmesini sağlayan bilgisayar yazılımı,
donanımı, içeriği gibi unsurlar yeniden yapılanma doğrultusunda taşıdığı tecimsel
eğilimler ve bu eğilimlere karşı gelişen dinamikler doğrultusunda incelenecektir.
1. Eğitim Teknolojilerinin Yazılım Boyutu
Bilgisayarların ortaya çıkması ve bu ürünlerin kullanılabilir hale gelmesi için
gerekli komutların üretilmesi bağlamında yazılım kavramı ortaya çıkmıştır. Bir
bilgisayar programcısı bilgisayar programları (yazılım) yazmakta olup program,
belirli görevleri gerçekleştirmek için bilgisayara ne yapması gerektiğini anlatan
komutları veren bir tariftir (Stallman, 2009: 1-5).
Yazılım geliştirme faaliyetlerinin ayrı bir iş koluna dönüştürme çabaları 1955
yılında dünyanın ilk yazılım firması olan CUC’un (Computer Usage Cooperation)
ABD’de kurulmasına kadar uzanır. Biçok yazılım firması 1960’lı yılların sonralarına
doğru piyasada yer almış olmasına rağmen bu firmalar istenen başarıyı
yakalayamamıştır. Bu dönemde kâr amacı gütmeyen kurumlarla, üniversitelerin
sektörün ana oyuncuları olduğu görülmektedir. Bununla birlikte bir diğer aktör olan
28
ve yazılımı geliştirdikleri donanımın içine gömen bilgisayar üreticilerinin de sektörde
önemli bir konumda bulunduğu belirtilmelidir (Sökmen, 2010: 228).
Çoğunluğun kabul ettiği yazılım dilleri ve yöntemleri ortaya çıktıkça yazılım
tasarımının bazı kısımları standartlaşmış ve süreç içerisinde de yazılım endüstrisi
büyüyüp çeşitlenmiştir. Yazılım geliştirme entelektüel bir aktivite olup donanım
üretimine kıyasla daha az duran varlık ya da finansal kaynak gerektirmektedir. 2006
yılı verilerine göre Dünya Bilişim Pazarında yer alan bilgisayar donanımı, yazılım
ürünleri ve bilişim hizmetlerine ilişkin paylar Tablo 1’de belirtilmektedir (Alican,
2006: 91-93).
Tablo 1. Dünya Bilişim Pazarı Verileri
Segment Pay (%)
Bilgisayar donanımı 31,9
Yazılım ürünleri 11,7
Bilişim hizmetleri 56,4
(Kaynak: Alican, 2006: 93)
Fuat Alican (2006), bilişim sektörünün ve ilişkili alanlarının dünya çapında
büyük bir potansiyel taşıdığını belirtir. ABD’de hizmet sektörünün ekonominin
%60’ı (yaklaşık 6 trilyon dolar) ve istihdamın üçte ikisini oluşturduğunu ifade eden
Alican, bilişim geliştirme işinin üçte ikisinin ABD de yapıldığına dikkat çeker.
“Ücret olarak karşılığı 138 milyar dolar olan 3.3 milyon işin daha 2015 yılına kadar
yurtdışında yaptırılacağı öngörülmektedir” (Alican, 2006: 21-22).
International Data Corporation (IDC) 2002 yılında 28 ülkenin bilişim
durumuna ilişkin yapmış olduğu çalışmada, bu ülkelerin 1995 ve 2001 yılları
arasında ortalama %4,1 ve %43,7 arasında büyüdüğünü ve bilişimdeki büyümenin
29
her bir ülkenin ekonomik büyümesinden daha yüksek olduğunu saptar. IDC
hazırladığı raporda yazılım ve hizmetlerin bilişim sektörünün büyümesinin motoru
olacağını öngörür. Rapora göre yazılım sektörü, incelenen ülkelerin %82’sinde yılda
%10 ya da daha fazla büyüyecektir. Bilişim hizmetleri sektörünün ise ülkelerin
%75’inde %10 ya da daha fazla büyüyeceği belirtilir. Bilişim endüstrisinin, ulusal
ekonomilerin en büyük unsuru haline geleceğini ifade eden rapor, incelediği 28
ülkeden İsrail ve Güney Kore hariç tümünde bilişim endüstrisinin GSYİH
içerisindeki payının 1995 ve 2001 yılları arasında en az %20 arttığını belirtir. Rapora
göre bu ülkelerin 11’inde (Almanya, Arjantin, Avustralya, Brezilya, Çek
Cumhuriyeti, Çin, Güney Afrika, Hindistan, Kolombiya, Meksika, Tayvan) bilişim
endüstrisinin gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) içerisindeki payı ise en az %40
artacaktır. Raporda ayrıca ülkelerin tümünde (Japonya hariç) 1995 ve 2001 yılları
arasında bilişim sektöründeki istihdamın en az %35 arttığı belirtilir. Raporda 23
ülkenin bilişim sektöründeki istihdamının %50’den fazla arttığı, 12 ülkede
(Avustralya, Çin, Güney Afrika, Hindistan, İsrail, Lüksemburg, Malezya, Meksika,
Singapur, Şili, Tayvan, Venezüella) ise bu artışın en az %75 olduğu ifade edilir
(Alican, 2006: 45-46).10
En büyük 50 bilişim firmasının 26’sı ABD, 12’si Japonya ve 12’si Avrupa
kökenli olup en büyük 10 telekomünikasyon firmasının 5’i ABD, 1’i Japonya ve 4’ü
Avrupa kökenli olarak faaliyet göstermektedir. Bilişim hizmetleri ve yazılım
sektöründeki büyük firma dağılımlarına bakıldığında, en büyük 10 hizmet firmasının
9’u ABD kökenli, bir tanesi ise ABD-Fransa ortaklığıdır. En büyük 10 yazılım
10
Bilişim teknolojilerinin ekonomiyi dönüştürmesiyle yaygın bir ağlaşma (networking) gerçekleşmiş
ve iş yapma süreçleri, organizasyon yapıları, üretim teknolojileri ve sosyopolitik yapıda dönüşümler
meydana gelmiştir (Alican, 2006: 48).
30
firmasının ise 8’i ABD, diğerleri ise Almanya ve Japonya kökenlidir. En çok yazılım
ihracatını İrlanda ve ABD yapmaktadır. Yazılım ürünleri ticaretinde 1990-2000
yılları arasında yıllık ortalama pazar büyüme oranlarında Japonya ortalama %6,
Avrupa Birliği (AB) %5, ABD ise %3 büyüme göstermiş; yazılım ürünleri
ithalatında ise ABD %8, AB ve Japonya %3 olarak büyüme gerçekleştirmiştir. Bilgi
ve iletişim hizmetlerinde en büyük dış alım ve dış satımı yapan ülke ABD’dir.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (Organisation for Economic Co-operation
and Development – OECD) ülkeleri içerisinde hizmet ihracatının %20’sini, ithalatın
da %27’sini ABD gerçekleştirmektedir (Alican, 2006: 48-49).
2007 yılında 2,2 trilyon ABD doları olan küresel BİT harcamaları, %8’lik bir
büyüme ile 2008 yılında 2,4 trilyon ABD doları düzeyine ulaşmıştır. 2008 yılında
ABD 810 milyar dolara ulaşan toplam harcamasıyla, dünyada en çok BİT harcaması
yapan ülkedir. 663 milyar ABD doları (483 milyar avro) tutarında harcama ile Batı
ve Orta Avrupa bölgesi ise BİT harcamalarında ikinci sıradadır. 588 milyar ABD
doları tutarındaki harcamasıyla da Asya Pasifik Bölgesi bu iki piyasayı yakından
takip etmektedir. 2009 yılında ekonomik koşullara bağlı olarak küresel BİT
harcamalarının ABD doları bazında % 7,1 oranında düşeceği de öngörülmektedir
(Başbakanlık Sektör Raporu, 2009: http://www.invest.gov.tr/).
31
Tablo 2. Bölge Bazında Yıllara Göre Bilgi Teknolojileri Harcamaları
(Milyar Dolar)
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008
ABD 677 657 669 695 732 776 810
Batı ve Orta Avrupa 389 445 493 510 543 622 663
Asya Pasifik 323 328 369 418 463 527 588
(Kaynak: Başbakanlık Sektör Raporu, 2009: http://www.invest.gov.tr/)
2009 yılı verilerine göre de dünya Bilgi Teknolojileri (BT) pazarında en
büyük harcamayı gerçekleştiren ülkeler, ABD (945 milyar dolar), Batı Avrupa (831
milyar dolar), Asya-Pasifik (509 milyar dolar), Japonya (294 milyar dolar), Latin
Amerika (232 milyar dolar), Ortadoğu ve Afrika (213 milyar dolar), Kanada (73
milyar dolar)’dır.
Şekil 1. Dünya Bilgi Teknolojileri Pazarı
0100200300400500600700800900
1000
ABD
Bat
ı Avrupa
Asy
a-Pas
ifik
Japo
nya
Latin
Amerik
a
Orta
doğu
ve A
frika
Kan
ada
Milyar Dolar
(Kaynak: Türkoğlu, 2010: http://www.igeme.org.tr/)
Dünyada 2009 yılında yaşanan ve etkisi devam eden finansal krize rağmen
yazılım sektörü ender büyüyen sektörlerden biri olarak karşımıza çıkar. Dünya BT
32
pazarının yaklaşık %20’sini yazılım sektörü oluşturur. ABD dünya BT pazarının tek
başına %36’sına sahiptir. AB’nin payı %32, Japonya’nın payı ise %13’dür.
Gelişmekte olan ülkelerden Çin’in dünya BT pazarından aldığı pay %4, Hindistan’ın
%2, Rusya’nın ise %1’dir (Türkoğlu, 2010: http://www.igeme.org.tr/).
ABD’nin yazılım sektöründe önemli bir aktör olmasının altında yatan en
önemli faktör ABD kamu kuruluşlarının yazılım sektörünün gelişmesine verdiği
büyük destektir. 1960’lı yılların sonunda yazılım talebinin %85’i kamu
kuruluşlarından gelmiştir. BT askeri amaçlar için vazgeçilmez bir unsur olup ABD
Savunma Bakanlığı ileri yazılım teknolojilerini geliştirme konusunda üniversitelerle
birlikte çalışmıştır. Akademi, endüstri ve kamu kuruluşları arasında kurulan güçlü iş
birlikleri sonucunda yenilikçi ürünler ortaya çıkmış ve bu ürünler yazılım sektörüne
büyük bir ivme kazandırmıştır. ABD, 1940’lı, 50’li ve 60’lı yıllarda sağladığı kamu
teşvikleriyle bilişim sektörünün oluşturulması ve devamlılığının sağlanması yönünde
önemli adımlar atmıştır. Günümüzde de kamu teşvikleri hâlâ önemli bir konumdadır.
2005 yılında ABD’nin devlet bütçesinden Ar-Ge için ayırdığı ödenek ve harcamaları,
AB ülkelerinin Ar-Ge için ayırdığı bütçe ve harcamalarının yaklaşık 2,4 katıdır.
ABD, yazılım teknolojilerinin geliştirilmesinde olduğu kadar bu teknolojilerin
yaygınlaştırılmasında da çok önemli bir rol oynamaktadır (Sökmen, 2010: 228).
Yazılım sektöründe Çin, ABD, Japonya, Almanya, Hollanda, Güney Kore,
Hong Kong, Singapur, İrlanda önemli ihracatçı ülkelerdir. Türkiye’nin ise dünya
yazılım sektörü ihracatı içindeki payı oldukça düşüktür (Türkoğlu, 2010:
http://www.igeme.org.tr/).
33
Tablo 3. 2002-2008 Yılları Arası Türkiye’de Yazılım Harcamaları (Milyar
Dolar)
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008
Yazılım
Harcamaları 227 234 244 258 280 313 342
(Kaynak: Başbakanlık Sektör Raporu, 2009: http://www.invest.gov.tr/)
Türkiye BİT sektörü 2005 ile 2009 yılları arasındaki % 14’lük yıllık bileşik
büyüme oranı ile ülkenin hızlı büyüyen sektörleri arasında yer almakta olup sektör
büyüklüğü AB ortalamasının altındadır. Türkiye BİT piyasasının 2009 yılı
büyüklüğünün 29 milyar ABD doları olduğu öngörülür. Bu rakamın yaklaşık %
73’ünü telekomünikasyon, geriye kalan % 27’lik payı ise BT piyasası
oluşturmaktadır. Bankacılık krizinin yaşandığı 2001 yılı dışında BİT sektöründe son
yıllarda çift basamaklı oranlarda büyüme yaşandığı belirtilmektedir.
Türkiye’nin BT sektörünün 7 milyar ABD doları civarında olduğu tahmin
edilir. Sektörün %42’sini donanım pazarı, %22’sinin ise yazılım sektörünün
oluşturduğu belirtilir. Yazılım sektörü açısından bu durum 1.6 milyar dolar’lık bir
pazar büyüklüğünü ifade eder (Türkoğlu, 2010: http://www.igeme.org.tr/).
BT hizmetleri pazarı ise 2.1 milyar dolar büyüklüğünü aşıp, toplam pazarının
%31’ini oluşturur. BT sektörünün iki basamaklı büyüme oranları da yıllar itibariyle
devam etmektedir. 2009 yılında küresel krizinin etkisiyle BT pazarının büyüme oranı
%6 azalmasına rağmen yazılım sektöründe büyüme eğilimi görülür. Yazılım sektörü
bu dönemde %7 civarında büyümüştür. Aynı dönemde donanım sektörünün ise %20
34
küçüldüğü belirtilir. BT hizmetlerinin %7, tüketici malzemeleri sektörünün ise %9
büyüme gösterdiği tahmin edilir (Türkoğlu, 2010: http://www.igeme.org.tr/).
Tablo 4. Türkiye Bilgi Teknolojileri Pazarı
Pazar Büyüklüğü Büyüme Oranları %
Bilgi Teknolojileri
Pazarı (Milyon Dolar) 2007 2008 2009 07/06 08/07 09/08
Donanım 3.456 3.685 2.950 20 6 -20
Yazılım 1.260 1.491 1.600 43 18 7
Bilgi Teknolojileri
Hizmetleri 1.768 2.006 2.150 9 13 7
Tüketici Malzemeleri 211 225 245 25 7 9
Toplam BT Pazarı 6.696 7.409 6.945 21 11 -6
(Kaynak: Türkoğlu, 2010: http://www.igeme.org.tr/)
Türkiye’de yazılım sektörünün 2009 yılı kayıtlı ihracatı 13 milyon dolar
civarında gerçekleşmiştir. Bu rakamın sektörün gerçek ihracat rakam ve potansiyelini
yansıtmadığı belirtilir. Bunun temel nedenini ise yazılımın genellikle makine,
elektronik eşya, otomotiv, medikal, donanım gibi ürün veya hizmetin parçası olarak
ihraç edilmesi oluşturur. Türkiye yazılım sektörü 70 civarında ülkeye ihracat
gerçekleştirmekte olup ihracat eğilimi artarak devam etmektedir. Önemli ihracat
pazarları olarak Almanya, ABD, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Libya, İngiltere,
Azerbaycan-Nahçivan, İsviçre, Romanya, Türkmenistan sıralanabilir. Yazılım
sektörünün ithalatı ise 2007 yılında 108.3 milyon dolar, 2008 yılında 117 milyon
dolar, 2009 yılında ise 110 milyon doları aşmıştır. İrlanda, Almanya, ABD,
Avusturya, Güney Kore, Çin, İngiltere, Hollanda, Çek Cumhuriyeti, Japonya, Fransa,
Kanada sektörün en çok ithalat yaptığı ülkeleri oluşturur. Güney Kore’den yapılan
35
yazılım ithalatı önceki yıllara kıyasla 2009 yılında önemli oranda artış göstermiştir.
Yazılım ithalatında AB üyesi ülkeler başı çekmektedir (Türkoğlu, 2010:
http://www.igeme.org.tr/).
Yazılım herhangi bir başka maldan farklı olarak değişik özelliklere sahiptir.
Bunları şu şekilde belirtmek mümkündür.
a. Yazılım, fiziksel sınırının olmamasından kaynaklı maddi bir forma sahip
değildir.
b. Yazılımın sabit maliyeti çok yüksek, ortalama maliyeti düşük, marjinal
maliyeti ise önemsizdir.
c. Yazılım geliştirme süreci saf bir teknik işten ziyade sanatsal ve yaratıcı bir
süreçtir.
d. Yazılım pazarı, düşük sermaye yatırımlarıyla bilgi işlemesine rağmen,
yüksek bilgi işlem harcamalarına ihtiyaç duyar.
e. Yazılım pazarı, düşük mali ve teknik giriş engellerinden dolayı piyasaya
yeni girecekleri cezbeder. Bu pazar yapısında teknolojinin dönüşümü çok hızlı olup
piyasa pozisyonları da diğer piyasalardaki gibi sabit değildir (Gök, 2004:
http://open.bilgi.edu.tr).
Bilgisayar yazılım sektöründe faaliyet gösteren firmalar, yazılım kaynak
kodlarının açık ve kapalılığından kaynaklı piyasada özgür/açık kaynak kodlu ve
kapalı/ticari kaynak kodlu yazılımlar olarak iki farklı türde yer alır.
36
Kaynak kodunun açık veya kapalı/ticari olmasının ne demek olduğunu bir
örnekle betimleyebilmek mümkündür. Bilgisayarlar, yalnızca “sıfır” ve “bir”lerden
oluşan bir dilden anlar. Bunun için programcılar, bilgisayardan yapmasını istedikleri
eylemleri “sıfır” ve “bir”lerden oluşan bir dille ifade etmek zorundadırlar. Bu
noktada da “sıfır” ve “bir” dizilerinden oluşan bir dille bilgisayarla bağlantı
kurmanın zorluğundan kaynaklı çeşitli programlama dilleri oluşturulmuştur (Java, C,
Basic, Scheme, ML vs. gibi). Oluşturulan programlama dilleri içinde, insanın günlük
konuşma dilinde yazılanlara yakın komutlara kaynak kodu adı verilir. Daha sonra
derleyici denilen ara programlar, kaynak kodunu bilgisayarın anlayacağı “sıfır” ve
“bir” dizilerine çevirir. Bu süreci bir örnekle şu şekilde betimleyebilmek
mümkündür. Programlama dillerinin birinde (örneğin C dilinde) dört işlem yapan bir
hesap makinesi programı beş günde yapılmaktadır. Yapılan bu program bir derleyici
ile bilgisayarın anladığı “sıfır” ve “bir” dizilerine çevrilerek birisine satılmaktadır.
Aradan geçen zaman içinde programı satın alan kişiye bu program (dört işlem)
yetersiz gelmeye başlar. Bilimsel hesap makinesine (karekök, sinüs, kosinüs vs
hesaplarına da yapabilen) ihtiyaç duyar. Eğer bu kişi, dört işlem yapan programın
kaynak koduna sahipse, o kodun (birikmiş bilginin) üzerine kendisi birkaç günlük iş
gücü harcayarak istediği özellikleri ekleyebilir. Eğer sadece çalışabilir dosya
programı, satın alan kişiye verilmişse yapacağı iki şey vardır. İlk olarak programı
satan kişiden daha gelişmiş bir program ister (burada ister istemez programı satan
kişiye bağımlı kalacaktır) ya da her şeye baştan başlar, bir diğer deyişle normal bir
hesap makinesi yapmak için yeniden fazladan beş gün harcar. Bu anlamda da yazılım
kaynak kodunun tüketicilere açık olarak verildiği yazılımlara özgür açık kaynak
kodlu yazılımlar (ÖAKKY), kapalı olarak verilen yazılımlara ise kapalı/ticari kaynak
37
kodlu yazılımlar denmektedir. Yazılım sektöründeki çeşitli firmalar ÖAKKY ve
kapalı/ticari kaynak kodlu yazılımlar üzerinden sektörde faaliyette bulunmaktadır.
1980’lerde yazılımın kaynak koduna ulaşmaya yönelik engelleme
girişimlerine karşı bir hareket de ortaya çıkar.11
Massachusetts Teknoloji
Enstitüsü’nde (Massachusetts Institute of Technology – MIT) Yapay Zeka
Laboratuvarı’nda çalışan Richard M. Stallman işinden ayrılıp Özgür Yazılım
Vakfı’nı (Free Software Foundation) 1984 yılında kurar. Özgür Yazılım Vakfının
çıkarttığı yazılımlar GNU projesi adı altında yer alır. GNU projesindeki yazılımlar
Genel Kamu Lisansı (GKL) olarak adlandırılan bir lisansla gelir. GKL, Özgür
Yazılım Vakfının GNU projesine dâhil olmayan birçok yazılımında da kullanılır.
GKL ile verilen yazılımlar kullanıcıya dört önemli hak sağlar (Özaygen, 2005: 316) .
Bunlar;
Her türlü amaç için programı çalıştırma özgürlüğü.
Programın nasıl çalıştığını inceleme ve kendi gereksinimleri doğrultusunda
değiştirme özgürlüğü. Program kaynak koduna erişim bunun için bir ön
şarttır.
Yeniden dağıtma ve toplumla paylaşma özgürlüğü. Yazılımların kopyalarını
bir ücret karşılığında ya da bedava dağıtabilirler.
Programı geliştirme ve gelişmiş haliyle topluma dağıtma özgürlüğü. Böylece
yazılım bütün toplum yararına geliştirilmiş olur. Program kaynak koduna
erişim bunun için de bir ön şarttır. Böylece yapılan yeni gelişmelerden diğer
11
Stallman (2009), hayatın diğer alanlarında olduğu gibi yazılım sektörünün de dünyanın içinde
bulunduğu ekonomik ve siyasi duruma göre şekillenmekte olduğunu ifade ederek yazılım
sektöründeki üretim ve dağıtım yöntemlerinin politik bir belirlenim olduğunu söyler (1).
38
kullanıcılar da yararlanabilir (Özaygen, 2005: 316).
“Özgür Yazılım” (Free Software) kavramının İngilizce kullanımında yer alan
“free” sözcüğünün çift anlamlı olmasından dolayı bazı yanlış anlamalar
olabilmektedir. Özgür yazılım ücretsiz, bedava olmak zorunda değildir. Burada
kullanılan özgürlük, ifade özgürlüğü anlamındadır.12
GKL ile dağıtılan yazılımlar, fikri mülkiyet haklarının özünde şirketleri
koruyan kurallarına karşı tüketiciyi korumak için kullanıldığından ve yazılımlarda
kopyalamayı bir hak olarak verdiğinden ötürü “copyleft” olarak da tanımlanır. Özgür
Yazılım Vakfı’nın çalışmalarının yanı sıra GKL veya onunla uyum içinde olan başka
lisans yapılanmaları ile birçok kişi kendi yazılımlarını geliştirmeye devam etmektedir
(Özaygen, 2005: 316; Eby, 2013: 3-13).
1991’e kadar gönüllü bir kitle tarafından birçok yazılım geliştirilmiş olmasına
rağmen bir bilgisayar tamamen Özgür Yazılım ile çalıştırılamamıştır. 1991’de Linus
Torwalds isimli Finlandiyalı bir Bilgisayar Mühendisliği Bölümü öğrencisi i386
mimarisinde çalışabilecek UNIX benzeri GKL’nin kullanıldığı bir işletim sistemini
yazmaya başladığını internet üzerinden duyurur. Linux isimli bu yazılım, GKL ile
çalışabilen ilk işletim sistemi ve Özgür Yazılım hareketinin de eksik son halkasını
oluşturur. Linux işletim sisteminin kullanılmaya hazır hale gelmesiyle birlikte bir
masaüstü bilgisayar artık tamamen Özgür Yazılım ile çalışabilir hale gelmiştir. Aynı
zamanda, bu dönemde Berkeley Üniversitesi tarafından geliştirilen BSD (Berkeley
Software Distribution) projesi içindeki işletim sisteminin dâhil olduğu yazılımlar da
12
Özgür Yazılım Hareketi aynı zamanda birtakım suçlamalarla da karşılaşmıştır. Bunlar Özgür
Yazılım Hareketi’nin Amerikan kökenli olmadığı, yıkıcı bir nitelik taşıdığı üzerinedir. Özellikle
Microsoft şirketinin sahibi Bill Gates bu tür açıklamalar yapmıştır (Söderberg, 2008: 4).
39
i386 mimarisinde çalışabilecek duruma gelmiştir. BSD ve GKL arasındaki en önemli
fark, BSD lisansı ile bir yazılımda yapılacak değişiklikler sonrasında yazılımın
kaynak kodunun kapatılabilmesidir. Bu durumda yazılım BSD lisanslı olarak
sunulamamaktadır (Özaygen, 2005: 316).
Stallman, Özgür Yazılım Vakfı ile toplumdaki paylaşma duygusunu, ifade
özgürlüğünü tekrar canlandırmaya, en azından yazılım sektörüne tekrar
kazandırmaya çalışmıştır. Bu görüşler yazılım sektörü ve işadamları nazarında
şüpheyle karşılanmış ve 1990’ların ortasında özgür yazılımın sadece iş dünyasına,
kullanıcılara ve geliştiricilere getirdiği avantajları vurgulayan Açık Kaynak Kod
Hareketi (Open Source İnitiative) doğmuştur. Özgür Yazılım ve Açık Kaynak Kod
Hareketi arasındaki en önemli fark ilkinin etik ve ahlaki değerlere verdiği önemi
ikincisinin hiç dile getirmemesi ve konuya daha pragmatik bir açıdan yaklaşmasıdır.
ÖAKKY’ler ilk başlarda dar bir çevrede geliştirilirken günümüzde Microsoft
ve diğer yazılım şirketlerinin tekelinden kurtulmak isteyen büyük şirketlerin bile
desteğini almıştır. ÖAKKY’ler birçok katılımcı ile geliştirildiğinden dolayı gelişim
hızı kapalı/ticari kaynak kodlu yazılımlara göre daha hızlıdır.13
Kapalı/ticari kaynak kodlu yazılım geliştirme modeli Microsoft gibi
şirketlerin başvurduğu yöntemdir. Burada birkaç önemli yazılım mimarı yazılımı
tasarlar ve gizlilik sözleşmesi (non-disclosure agreement) imzalamış yazılımcılar
tarafından uzun vadeler gözetilerek geliştirilir. Bu yazılım geliştirme türüne katedral
13
Andrea Bonaccorsi ve Cristina Rossi, ÖAKKY geliştiricilerinin organizasyon yapısında çok saygı
duyulan bir liderin ve ana geliştirici grubun bulunduğunu, yazılım kaynak kodunun %70’ten fazlasının
%10’luk bu ana geliştirici grup tarafından yazıldığını vurgular (2002: 10). Yapılan birçok araştırmada
bu durumu örnekler (Mockus, Fielding ve Herbsleb, 2000; Koch ve Schneider, 2002; Ghosh vd.,
2002; McKelvey, 2001; Bezroukov, 1999).
40
türü yazılım geliştirme modeli adı verilir. ÖAKKY geliştirme modeli ise o an
istenilen şartları geliştirmeye çalışan pazarın (ortaçağda köyün meydanında
kurularak her türlü ürünün satıldığı pazar) isteklerine en hızlı yanıtları verebilen
katılımcı bir modeldir. Pazara benzetilen bu yazılım geliştirme modelinde kodun açık
olması, bulunan bir güvenlik açığının internet üzerindeki yüzlerce geliştiricinin
yarışarak, şirket içi bürokraside kaybolmadan bu açığı kapatmasına neden olur.
Birçok şirket ve devlet ÖAKKY’leri kapalı/ticari kaynak kodlu yazılımlara göre -
özellikle Microsoft şirketinin işletim sisteminde -bilerek bırakılmış olmasından
şüphelenilen- arka kapıların ABD gizli servislerine bilgi aktarımı yapabileceği
korkusu nedeniyle kendi veri güvenliklerini korumak amacıyla da tercih etmektedir
(Özaygen, 2005: 317-318).
ÖAKKY hareketinin -yazılım kullanıcısı için yazılımı bir başkasıyla ücretsiz
paylaşabilme ve yeni bir biçimde kolektif olarak tekrar yaratılabilme imkânları
sunması ile- yazılımı açık kaynak kodlu olarak dolaşıma sokmayı istemesi yeni bir
toplumsal ilişki tarzının oluştuğunun habercisi olarak da değerlendirilebilir. Bu
yazılım hareketlerinde satış amacı güdüldüğü andan itibaren metalaşmanın oluşması
kaçınılmaz olmakla birlikte kapitalist toplumda satış amacı dışında böyle bir yazılım
geliştirme sürecinin oluşabilmesi, dönemin yeni çalışma değerleri ile açıklanır.
Yeni birikim alanları üzerinden sermaye birikiminin genişletilerek sisteme
sokulmak istemesi anlamında yazılımların işlevsel bir önemi olduğundan bahsetmek
de mümkündür. Çok uluslu şirketler tarafından yazılımlar yeni bir birikim alanı
olarak görülmekte olup bu nedenle yazılımların meta olmayan nitelikleri
değiştirilmeye çalışılmaktadır. Yazılımları metalaştırmaya dönük çabalar genel
41
olarak -ÖAKKY’lerin geliştirimini de engelleyen- patentlerle koruma altına alınmış
fikri mülkiyet hakları ile gerçekleştirilmektedir.
Yazılımların fikri mülkiyet hakları bağlamında ele alınabilme durumu
kopyalama hakkı (copyright) ve patent kanunları çerçevesinde olmaktadır. Belirli bir
ürünün kopyalama hakkına sahip olan kişi ya da kurum o ürünün kopyalama
haklarına belirli kısıtlamalar getirebilir. Genel Kamu Lisansı’nın (GKL)
kullanımında ise, ürünün kopyalama hakkı kullanıcının yararına devredilmektedir.
Birçok farklı fikrin birleşiminden oluşan yeni bir ürünün, bir kısmı veya
tamamının, başkaları tarafından önceden patentlenmiş olması yazılım geliştiriciler
önünde önemli bir engel oluşturur (Stallman, 2005: 20). Patentler birçok fikrin
kullanımına kısıtlamalar getirmekte olup güçlü hukukçuları ve maddi olanakları olan
şirketlerin üstesinden kalkabileceği bir korunma yöntemidir. Patent hakları ile
ÖAKKY’leri korumak çok güçleşmiştir. Patentlerin bu kullanımı fikir sahiplerini
korumaktan ziyade yaygın kullanılan fikirlerin birkaç büyük şirketin sahipliğine
girmesine neden olmaktadır (Özaygen, 2005: 324).
2. Eğitim Teknolojilerinin Donanım Boyutu
Yazılımların çalıştığı ortama donanım adı verilir. Yazılım bilginin kendisini,
donanım ise bilginin saklandığı ve belirli işlemlere tabi tutulduğu teknik ortamı
belirtir (Saner, 1993: 63).
Shaunak Roy (2006) bilgisayar donanım endüstrisini üç genel gruba ayırır.
Bunlar farklı tüketim ihtiyaçlarını karşılayan kişisel bilgisayarlar, sunucular ve iş
istasyonlarıdır. Sektörde yer alan firmalar bu ürün gruplarının her biri için sıklıkla
42
birbirleri ile rekabet eder. Kişisel bilgisayarlar, donanım endüstrisinin en büyük
bileşenini oluşturur ve kişisel tüketime endeksli masaüstü, dizüstü ve diğer bilgisayar
aygıtlarını kapsar. Sunucu bileşeni ise çalışma sektörüne ya da üst düzey araştırma
kurumlarına yönelik ana bilgisayar ve süper bilgisayarları kapsar. İş istasyonu ise
çoğunlukla mühendislik amaçlı kullanılan üst düzey bilgisayarlardan oluşur (16).
Roy (2006), bilgisayar donanım endüstrisinin 2004 yılında 247 milyar dolar
olduğunu ve bunun da %78’ini yani 192 milyar dolarını kişisel bilgisayarların
oluşturduğunu ifade eder. Sunucular ve iş istasyonları ise sırasıyla %20 ve %2’lik bir
satışa denk düşmekte olup bunlardan elde edilen gelir ise sırasıyla 49 milyar ve 5
milyar dolardır. Bu anlamda da kişisel bilgisayar sektörü bütün endüstri içinde en
büyük bileşendir (16).
Marketline’ın 2011 yılı verilerine göre ise küresel bilgisayar donanım
pazarının %53.2’sini bilgisayarlar, %31.9’unu periferik cihazlar, %14.9’unu da
depolama aygıtları oluşturmaktadır. Marketline, 2011 yılı küresel bilgisayar donanım
pazarının 176.2 milyar dolar olduğunu ifade eder. Bu pazarın coğrafi dağılımına
bakıldığında ise Amerika %50.8, Avrupa %25, Asya-Pasifik % 21.6 ve Orta Doğu-
Afrika bölgeleri %2.6’lık bir paya sahiptir (Marketline, 2012: 7-10).14
Kişisel bilgisayar sektörü en fazla gelir elde edilen bileşen olduğundan
firmalar arası rekabetin de en çok görüldüğü alandır. 2001 yılındaki ekonomik
krizinde etkisiyle bu alandaki büyüme daha çok tüketim talebi ile oluşmuştur.
Teknolojinin gelişimi ve fiyatlarda yaşanan indirimin etkisiyle dizüstü bilgisayarların
14
Marketline verilerine göre 2016 yılına gelindiğinde küresel bilgisayar donanımının pazar değeri
225.1 milyar dolar olacaktır (2012: 10).
43
masaüstü bilgisayarlara göre daha çok satılmaya başlandığı da görülür. Şirketlerin
Avrupa, Orta Doğu ve Afrika’daki ülkelere dizüstü bilgisayar satışlarının son yıllarda
fazlalaştığını belirten Roy (2006), bu durumun şirketlerin yatırımlarını bu
coğrafyalara kaydırdığının bir işareti olarak görülebileceğini ifade eder. Bu
büyümeye rağmen ABD kişisel bilgisayar satışlarında en büyük pazar olmayı
sürdürmektedir (16).
Kişisel bilgisayar satışları, uzun bir zaman gelişmiş dünya ile sınırlı kalmıştır.
İstatistikler dünya çapındaki satışların büyük bir kısmının bir grup ülke tarafından
yapıldığını gösterir. Dünya çapındaki kişisel bilgisayar parekende satışlarının %70’i
sadece yedi ülke tarafından gerçekleştirilir. ABD %26’lık bir oranla listenin başında
yer alırken, onu sırasıyla İngiltere (%11), Çin (%10), Almanya (%8), Fransa (%7),
Rusya (%5), Güney Kore (%3) takip eder. Fiyat baskısından dolayı da kişisel
bilgisayar endüstrisinde birleşmeler görülür. Toplam 5 şirket tüm endüstri gelirinin
%51’e yakınına sahiptir. 2005 yılı verilerine göre pazarın %18’ine Dell, %16’sına
HP, %6’sına Lenovo, %5’ine Acer, %4’üne de Fujitsu-Siemens sahiptir. Bu bir avuç
rakip ve birkaç bölgesel aktör dışında pazarın geri kalanı oldukça parçalıdır (Roy,
2006: 18).
Kişisel bilgisayar endüstrisinde yer alan şirketler gelirlerini büyütebilmek için
çeşitli yöntemler uygular. Bunlar;
a. Bilgisayar fiyatlarını düşürme,
b. Düşük gelir grubunda yer alan tüketicilere yönelik etkilerini arttırma,
c. Büyüyen piyasalara açılma,
d. Pazarda birleşme,
44
e. Pazarda farklılaşmadır (Roy, 2006: 19).
Bilgisayar fiyatlarını azaltma, geçmişten beri geniş tüketici kitlesinin
bilgisayar satın alabilmesinin en önemli nedenini oluşturur. Teknolojik ilerleme de
bilgisayarları hızlı ve ucuz yapmış, transistör fiyatlarında yıllar içinde önemli
düşmeler görülmüştür.
Donanım pazarında yaşanan şirket birleşmelerinin amacının ise şirketlerin
bilgisayar fiyatlarının maliyetlerini azaltma isteği ile servis sunumlarını arttırarak
tüketiciye en iyi desteği sunabilmek olduğu ifade edilir. Büyük şirketler arasında
birleşme uygulaması sıkça görülür. 2001 yılında HP ile Compaq, ABD pazarında
Dell’e yetişip onu geçebilmek için birleşmiştir. 2004 yılında da Gateway ile
eMachines, ABD pazarında IBM’e yetişip onu piyasada geçebilmek için
birleşmişlerdir. IBM de 2004 yılında kişisel bilgisayar işini Çin’in Lenovo şirketine
devrederek bu alandan çekilmiştir. 2011 yılı verileri itibariyle kişisel bilgisayar
alanında en büyük pazar payına %17.2 ile HP sahiptir, onu sırasıyla Lenovo %13,
Dell %12.1, Acer Group %11.2 ve Asus %5.9 ile takip etmektedir. Diğer parçalı
şirketler de toplamda %40.7 oranında bir pazar payına sahiptir (Gartner, 2012:
http://www.gartner.com).
Bilgisayar donanım endüstrisinin kişisel bilgisayarlardan sonra bir diğer
ayağını oluşturan sunucular ise 2001 de yaşanan dot-com krizinden sonra gelir kaybı
yaşamış fakat buna rağmen 2003 yılından sonra toparlanmaya başlamıştır. Sunucu
piyasası da kullanılabilirlik ve performans bakımından üç kısma ayrılır. Bunlar giriş
düzeyli, orta düzeyli ve yüksek düzeyli sunuculardır. Giriş düzeyli sunucular
genellikle küçük ve orta düzeyli işlerde kullanılmaktadır. Orta düzeyli sunucular ise
45
çok sayıda işlem ve veri gerektiren sistemlerde kullanılmaktadır. Yüksek düzeyli
sunucular da ana bilgisayar, süper bilgisayar gibi büyük iş ve kurumlarda
kullanılırlar. ITCandor’un verilerine göre şirketler dünya çapında sunucu
donanımından 42.2 milyar dolar elde etmektedir. Bu gelirin %27.6’sını HP,
%22.3’ünü IBM, %12.4’ünü Dell, %8.6’sını Sun, %6.8’ini Hitachi, %6.5’ini Fujitsu,
%3.7’sini NCR oluşturmakta olup diğer sunucular %12’lik bir paya sahiptir
(ITCandor, 2010: http://itcandor.net).
Sunucu pazarında HP ve IBM temel oyuncular olmakla birlikte farklı
stratejiler izledikleri görülür. IBM yüksek düzeyli sunucuları hedeflemekte,
sonrasında ise orta ve giriş düzeyli sunuculara odaklanırken, HP ise tam tersi bir
biçimde giriş düzeyli sunucuları hedeflemekte, sonrasında ise orta ve yüksek düzeyli
sunucularla ilgilenmektedir.
Donanım alanında açık kaynak kodlu yazılımlardan ilham alan girişimlerin de
ortaya çıkmaya başladığı görülür. Açık donanım hareketi olarak kendisini ifade eden
bu girişimlerin temel özellikleri şunlardır (Karakaplan, 2011:
http://seminer.linux.org.tr).
a. Tam dökümante edilmiş,
b. Özgür yazılım üzerinde çalışan,
c. Şeması, parça listesi ve yerleşim planları verilmiş,
d. Üzerinde değişiklik yapılabilir,
e. Aynısı yeniden üretilebilir ve satılabilir,
f. Creative Commons ve diğer lisanslara sahip.
46
Donanım alanında dünyada ve Türkiye’de ortaya çıkan açık alternatiflerin
yazılımda olduğu gibi yaygınlaştığından ve tanınırlığından söz etmek henüz mümkün
gözükmemektedir. Bu konuda ortaya çıkan girişimlerin oldukça yeni olduğu
söylenebilir.
3. Eğitim Teknolojilerinin İçerik Boyutu
E-öğrenme uygulamalarının son yıllarda artan kullanımı, eğitim kurumlarının
dikkatini öğrenim teknolojileri ile web üzerindeki içeriğe çekmiştir (O’leonard,
2008: 38). Web üzerinde öğrenme aktivitelerinin yönetimini sağlayan yazılımlara,
öğretim yönetim sistemleri (ÖYS) denir. Bu yazılımlar öğrenci, öğretmen ve
yöneticinin online öğrenim hizmetlerine erişimini organize eder ve sağlar (Paulsen,
2002: http://nettskolen.com).15
E-öğrenmenin ana bileşenlerinden birini oluşturan ÖYS yazılımları, ağ
üzerinden eş zamanlı olmayan öğrenme materyali sunma, sunulan öğrenme
materyalini değişik biçimlerde paylaşma ve tartışma, derslere kayıt olma, ödevler
alma, sınavlara girme, bu ödev ve sınavlara ilişkin dönüt sağlama, öğrenme
materyallerini düzenleme, öğrenci, öğretmen ve sistem kayıtlarını tutma, raporlar
alma gibi olanakların otomatik olarak gerçekleşmesini sağlar. Çevrimiçi içerikler bu
yazılımların olmazsa olmaz bir parçasını oluşturur (Duran, 2007: 1; Dauphin, 2010:
153).16
15
Uzaktan eğitimde önemli bir yere sahip olan ÖYS’ler, öğrenim sürecini planlamayı,
değerlendirmeyi, uygulamayı sağlayan bir yazılım ya da web tabanlı bir teknoloji olarak
tanımlanabilir (Aydın ve Biroğul, 2008: 31). 16
ÖYS yazılımları öğrenme aktivitelerinin yönetimini sağlar. ÖYS’lerin temel amacı; e-öğrenme
faaliyetlerini kolaylaştırarak daha sistematik, planlı bir şekilde gerçekleştirmektir. Bu sistemler
aracılığıyla öğrenim faaliyetleri değerlendirildiği için öğrenim şekli sürekli olarak geliştirilir.
47
E-Öğrenme’nin uygulanabilmesi için çeşitli programlara ihtiyaç vardır. İlgili
yazında bu programlar çeşitli adlar alır. Bu adlar; LMS (Learning Management
System), CMS (Course Management System), LCMS (Learning Content
Management System), MLE (Managed Learning Environment), LSS (Learning
Support System) veya LP (Learning Platform)’dur. ABD’de CMS ve LMS yaygın
olarak kullanılmakta iken İngiltere ve Avrupa ülkelerinde VLE (Virtual Learning
Environment) ve MLE adları yaygın olarak kullanılır. Türkçe yazın incelendiğinde
de ÖYS olarak tanımlanan yapının farklı kavramlar ile ifade edildiği görülür. Bunlar;
Ders Yönetim Sistemi, Öğrenim Yönetim Sistemi, Öğrenme Yönetim Sistemi,
Öğretim Yönetim Sistemi, Eğitim Yönetim Sistemi’dir (Yorulmaz, 2010:
http://muh.baskent.edu.tr).17
ÖYS’lerde aranılan içeriğe kolayca ulaşılması, farklı üreticilerden alınan
içerik ve araçların birlikte çalıştırılması, bir ÖYS’de hazırlanan içeriğin başka bir
ÖYS’ye taşınabilmesi için standartlar ve spesifikasyonlar oluşturulmaktadır.
Spesifikasyonlar, standartlardan daha az gelişmiş olup kişilere yaptıkları iş hakkında
bilgi vermektedir. Standartlar ise tanınan veya bilinen organizasyonlar tarafından
onaylanmış tanım veya biçimdir (Friesen and McGreal, 2002: http://www.irrodl.org).
Bu anlamda SCORM (Shareable Content Object Referans Model - Paylaşılabilir
İçerik Nesne Referans Modeli) standartları, eğitsel içeriğin en küçük birimlerinden
Öğrencinin yaptığı işlemler izlendiğinden istenildiği durumlarda öğrenen kişilere yardım da edilir
(Duran, 2007: 7). 17 ÖYS’ler eğitim alacak kişilere, öğrenme aktivitesine, kişiliklerine, çalışma ortamlarına, öğrenme
kabiliyetine ve içerik sağlama politikasına göre eğitim içeriği sunar. Eğitim içeriğinin anlaşılır
olmasının yanısıra kişilerin ihtiyaçlarını ve beklentilerini karşılayabilmek için öğrenme nesneleri
kullanılır. Öğrenme nesneleri; en küçük, birbirinden bağımsız, yapısal ve modüler içerik
parçacıklarından oluşur. Öğrenme nesnelerini, öğrenme aktivitelerinin ne amaçla yapıldığını
tanımlayan hedefler, hedefler ile örtüşen öğrenme aktiviteleri ve hedefin gerçekleşip
gerçekleşmediğini belirleyen değerlendirmeler oluşturur. Öğrenme nesnelerine metadata (üstveri) ile
erişilebilmekte ve bu nesneler yeniden kullanılabilmektedir. Bu nedenle ÖYS’lerin dağıtıldığı
ortamdan, bağımsız olmaları gerekir (Duran, 2007: 7).
48
sistemin çalışma ortamına kadar çok kapsamlı bir standartlar çatısı ortaya koyması
nedeniyle bir ÖYS tasarlanırken mutlaka göz önünde bulundurulması gereken bir
öğedir. E-öğrenme alanında geliştirilmiş birçok standart ve tanımlamalar tek bir
başvuru modeli çatısı altında toplanmaya başlamış ve oluşturulan bu modele
SCORM (Sharable Courseware Object Reference Model) denilmiştir (Bayram, F.
vd., 2009: http://ab.org.tr).
ÖYS’lerin bir takım özelliklere sahip olmaları gerekmektedir. Bunlar, birlikte
çalışabilirlik, yeniden kullanılabilirlik, yönetilebilirlik, erişebilirlik, devamlılık ve
ölçeklenirliktir.
Birlikte çalışabilirlik (interoperability), farklı kaynaklardan alınan içeriklerin
birleştirilerek farklı sistemlerde çalıştırılabilmesidir. Böylece farklı sistemlerin
birbirleri ile iletişim kurarak etkileşmesi sağlanır.
Yeniden kullanılabilirlik (re-usability), e-öğrenme içeriğini oluşturan bilgi
nesnelerinin (metin, grafik, ses, animasyon, vidyo, kod...) yeniden kullanılabilir
olmasıdır. Bu kavram, bilgi nesnelerin bir araya getirilerek farklı bir öğrenme
nesnesine dönüşebilmesini de ifade eder.
Yönetilebilirlik (manageability), kullanıcıya ya da içeriğe ait bir bilginin
ÖYS’ler tarafından kolaylıkla izlenebilmesini ifade eder.
Ulaşılabilirlik (accessibility), kullanıcının bir öğrenme nesnesine istediği
zaman ulaşabilmesini belirtir.
49
Devamlılık (durability), teknolojik bir gelişmenin, örneğin içerik üretilirken
kullanılan bir aracın yeni bir sürümünün çıkmasının, yeniden tasarım ya da kodlama
gerektirmemesini ifade eder.
Ölçeklenirlik (scalability) ise kullanılan teknolojinin kullanıcı sayısında, ders
sayısında ya da içeriğinde muhtemel bir artışı kaldırabilecek nitelikte olmasıdır
(Duran, 2007: 8).
ÖYS’ler taşıdığı birtakım özellikleri ile başarı oranı ve kullanım yaygınlığını
arttırmaktadır. Bunlar;
Birden çok girdi türünde (Scorm, IMS Content Package, MPEg dosyası,
Office Dosyası, Java Script, PHP) içerik oluşturabilmek,
İçerik geliştirme ve eklemenin yönetilebilmesi için araçlar içerme,
Veritabanı desteği,
Gelişmiş arama ve üstbilgi saklama yeteneği,
Diğer sistemlerle birlikte çalışabilirlik için XML desteği,
Endüstri standartlarına (AICC ve SCORM gibi) uygunluk,
Vidyo konferans desteği,
Sınav modülünün olması, çevrimiçi sınav (test tabanlı soru hazırlayabilme),
Öğrenci eğitim süreci takibi,
Çoklu dil desteği,
Takvim,
Yedekleme desteği,
Sohbet aracı,
50
Beyaz tahta,
Grup çalışması, tartışma forumları,
Sistem kurulum kolaylığı,
Anket ekleme,
Sistem gereksinimleri (ne kadar az ise o kadar kurulum kolay)’dir (Aydın ve
Biroğul, 2008: 32-33).
ÖYS pazarının 1 milyar dolara yaklaştığı ifade edilirken ABD’nin ÖYS
pazarının 600 milyon dolarlık bir paya sahip olduğu belirtilir (Bersin and Associates,
2010; O’leonard, 2008: 39). 2008 yılında ABD’de yapılan bir araştırma eğitim
kurumlarının %40’ının ÖYS kullandığını ortaya çıkarmıştır (O’leonard, 2008: 39).
ÖYS yazılımları kapalı/ticari ve açık kaynak kodlu olarak iki gruba ayrılır.
Açık ve kapalı/ticari kaynak kodlu olmak üzere piyasada birçok ÖYS yazılımı
bulunmaktadır.
Kapalı/ticari kaynak kodlu uygulamalarda pazarın liderliğini Blacboard ve
WebCT yazılımları çekmektedir. Bu iki yazılım şirketi 2005 yılında birleşmiş olup,
bu yazılımların ABD’de ÖYS yazılımı kullanan yükseköğretim ve ortaöğretim
kurumlarındaki pazar payı tahmini olarak %80 civarındadır. Eğitim kurumlarının
yaklaşık %59’unun herhangi bir ÖYS yazılımı kullanmadığı göz önüne alındığında
hala büyük bir pazar potansiyelinin bulunduğu görülür (Yorulmaz, 2010:
http://muh.baskent.edu.tr).
Kapalı/ticari kaynak kodlu uygulamaların yanında açık kaynak kodlu
yazılımlar da pazarda yer almaktadır. Bu yazılımlardan en bilineni Moodle’dır
51
(Modular Object Oriented Dynamic Learning Environment- Modüler Nesne
Yönelimli Dinamik Öğrenme Ortamı). Yazılım kendi sitesinde verdiği son istatistiki
bilgilere göre dünya üzerinde 216 ülkede 66.450 sitede kullanılmaktadır. Martin
Dougimas tarafından Avustralya’daki Perth Üniversitesinde geliştirilen Moodle, 77
farklı dili desteklemektedir (Yorulmaz, 2010: http://muh.baskent.edu.tr ; Moodle,
2012: http://moodle.org).
ITC (2010)’nin verilerine göre kapalı kaynak kodlu Blackboard, WebCT,
Angel yazılımları 2008 yılında pazarın %56’sını elinde bulundururken, 2009 yılında
bu oran %51’e düşmüştür. 2010 yılı verilerine göre pazarın yapısı şu şekildedir.
Blackboard %27, Moodle %10, WebCT %9, Angel %8, Desire2Learn %7
(http://www.itcnetwork.org).
Şekil 2. Öğretim Yönetim Sistemleri Pazarı
27%
9%
8%10%
7%
39%
Blackboard
WebCT
Angel
Moodle
Desire2Learn
Diğer
(Kaynak: http://www.itcnetwork.org)
Campuscomputing’in 2010 yılında yayınlanan ve 2006 ile 2010 yılları
arasındaki pazar paylarını gösteren araştırma sonuçlarına göre ise Moodle pazar
52
payını sürekli yükseltmekte ve yaklaşık olarak %20’ler civarında bir pazar payına
sahip olmaktadır. Blackboard’ın ise 2006 da %70’lere yakın olan pazar payının
2010’lara gelindiğinde gittikçe azalarak %57’ye düştüğü görülmektedir
(Campuscomputing, 2010: http://www.campuscomputing.net).
Şekil 3. Yıllara Göre Blackboard ve Moodle Öğretim Yönetim Sistemleri
Pazarı
20062007
20082009
2010
Bla
ckb
oard
Mo
od
le
0
20
40
60
80
(Kaynak: Campuscomputing, 2010: http://www.campuscomputing.net)
Web konferans sistemi teknolojilerinde de açık ve kapalı kaynak kodlu
yazılımlar arasında bir mücadelenin olduğu görülür.
Haluk Geray (2011: http://www.birgun.net), web konferans teknolojilerini
çoğunlukla konferans veren kişinin görüntü ve sesini katılımcılara dağıtan,
katılımcıların da daha çok metinsel olarak yorum yapabildiği veya soru sorabildiği
teknolojiler bütünü olarak tanımlar. Bu teknolojik yöntemle 200 kişilik grupların
konferanslara katılabildiğini ifade eder.
53
Adobe Connect, Blackboard, Cisco web konferans teknolojileri alanındaki
önemli ticari/kapalı kaynak kodlu yazılımları oluştururken, BigBlueButton,
Openmeetings, WebHuddle da alandaki önemli açık kaynak kodlu yazılımları
oluşturur (Socialbrite, 2011: http://www.socialbrite.org; Webconferencing, 2012:
http://webconferencing-comparison.com).
Pazarda önemli bir şirket olan IBM’in açık kaynak kodlu yazılımlara ilişkin
değişik stratejiler izlediği de görülmektedir. Web konferans teknolojileri
yazılımlarında da bu stratejilerin izlerini görmek mümkündür. IBM şirketi 1950’li
yıllarda yazılımları donanımla birlikte kullanıcıya kaynak kodu açık bir biçimde
sunarken, şirket 1980’lerin ortalarından itibaren bu tutumundan vazgeçer. 1990’lara
gelindiğinde ise yaşadığı mali krizin etkisiyle açık kaynak kodlu yazılımları IBM’in
coşkuyla karşıladığı görülür. Bu tarihten itibaren şirket, dönemin politik, teknolojik,
ekonomik durumuna göre kendi bünyesinde açık ve kapalı kaynak kodlu yazılımları
birlikte barındırmıştır (Samuelson, 2006).
IBM web konferans sistemi yazılımlarında da genel politikasına uygun
hareket etmiş ve ÖAKKY’lerle de uyumlu parçaları bulunan Elluminate ve Wimba
isimli iki firmayı 116 milyon ABD doları nakit parayla satın almıştır (Wimba, 2010:
http://www.wimba.com).
Geray (2011: http://www.birgun.net), IBM Blackboard’ın bu girişiminin hem
pazar payını korumak hem de özgür yazılımların kullanıldığı üniversitelere ticari bir
bileşeni sokmak istemesinin yattığını belirtir.
54
Açık kaynak kodlu OpenMeetings ise tarayıcı üzerinden çalışan ve web
ortamında vidyo konferans yapılmasına olanak sağlayan ücretsiz bir yazılımdır (Şen
vd., 2010: http://ab.org.tr). OpenMeetings ile aynı dönemlerde yer alan açık kaynak
kodlu yazılım DimDim ise SalesforceCom isimli ABD firmasına 35 milyon dolara
satılmıştır. Bu satış sonrasında DimDim’in yazılım kodlarının kapatılarak
ticarileştirildiği görülür (Salesforce, 2012: http://www.salesforce.com).
BigBlueButton (BBB) da özgür ve açık kaynak kodlu konferans yazılımlarından olup
kullanımı en rahat konferans yazılımı olduğu ifade edilir (Geray, 2011:
http://www.birgun.net). Açık kaynak kodlu yazılımlara kimi ticari bilgi işlem
firmalarının destek olduğu da görülür. BBB’ye ticari bir şirket olan Google
tarafından verilen destek de bu durumu örnekler (Google, 2012:
http://code.google.com).
Alan üzerine yapılan araştırmalara göre vidyo konferans yazılım pazarı 22
milyar ABD doları seviyesindedir. Piyasanın hâkim yazılımını ise Cisco oluşturur
(İnfonetics, 2012: http://www.infonetics.com).
Son dönemlerde açık kaynak kodlu yazılım firmaları da Bulut Bilgi İşlem
(Cloud Computing) sistemini kullanarak hizmetlerini ücret karşılığı satabilmektedir.
Dimdim vidyo konferans yazılımı bu duruma örnek oluşturur (CIO, 2010:
http://www.cio.com.au).
55
C. Değerlendirme
Genel olarak değerlendirildiğinde 1970’li yılların ortalarından itibaren oluşan
yeni paradigma doğrultusunda yeni alanların (bunlar içinde eğitim alanı da yer alır)
birikim açısından değerlendirilmek istendiği söylenebilir.
1970’lerin ikinci yarısından başlayarak kapitalist ekonominin bir önceki
dönemle karşılaştırıldığında, yeniden yapılanmakta olduğu görülür. Yeni birikim
düzeninin en önemli iki özelliği yeni birikim alanlarının (temel olarak hizmetlerin
altında yer alan) ve yeni birikim coğrafyalarının ortaya çıkarılması olup önceki
birikim düzeninde yer alan toplumsal refaha yönelik yapıların ve bu yapıların
etkinliklerin zayıflatılması, mümkünse kaldırılması önem taşımaktadır. Neo-liberal
çerçeve olarak adlandırılan bu yaklaşımın mümkün olduğunca Refah Devleti’ndeki
toplumsal kazanımların zayıflatılmasını hedeflemekte olduğu söylenebilir (Geray,
2005: 48). John Bellamy Foster (2012) da bugünün iktisadi dünyasına hakim olan
dev şirketlerin geleneksel faaliyet alanının dışında sermaye birikimini genişletmek
için yeni alanlar bulmak zorunda olduğunu belirtir (49).
Eğitimi yaygınlaştırmak ve dezavantajlılara uzatmak biçiminde gelişen
eğitimde teknoloji kullanımının kapitalizmin yeniden yapılanma süreci içinde
tecimsel yönelimlerin ağırlığı doğrultusunda birikimi temel alarak yeniden
şekillendiği görülmektedir. Ayrıca yeniden yapılanma sadece hizmetler sektörüne
değil, aynı zamanda BİT'lerin ve iletişim ağlarının yoğun kullanımını temel alan
enformasyon toplumu paradigmasına da dayanmaktadır. Enformasyon toplumu
yaklaşımlarını iki eksende ele almak mümkündür. Sanayi sonrası toplum tezleriyle
de ilişkili olan birinci kuşak enformasyon toplumu yaklaşımları, gerek hizmetler
56
sektöründe çalışanların sayılarının artması, gerekse de enformasyon malının
kapitalist mallardan farklılığı hususu üzerinde durmakta, bu anlamda da kapitalist
sistemin “düzeldiği” ya da “düzeleceğini” anlatmaya çalışmaktadır. II. Dünya
Savaşı’ndan sonraki birikim düzeninin gereği olarak çalışanların satın alma gücünün
yükselmesi ve krizlerin olmayacağı beklentisi bu yaklaşımları beslemiştir. İkinci
kuşak enformasyon toplumu yaklaşımları ise kuramsal tartışmalardan ziyade
politikalarla ilgilidir. Hem ABD’nin hem de AB’nin enformasyon/bilgi toplumuna
ilişkin oluşturdukları politikalar bu yaklaşım çerçevesinde değerlendirilebilir (Geray,
2003: 123-124).
Bununla birlikte, yeniden yapılanma her toplumda çeşitli aktörlerin
girişimiyle farklı modellerin, yaklaşımların gelişmesine imkan vermektedir. Ortaya
çıkan farklı modeller gerilimli noktalar barındırmakta olup bu noktaların
çözümlenmesi gerekir.
57
BÖLÜM II
FARKLI EĞİTİM MODELLERİ BAĞLAMINDA AÇIK ERİŞİM
BİT’lerin eğitim ve öğretim alanında kullanımıyla birlikte farklı eğitim ve
öğretim pratikleri de ortaya çıkmıştır. Bu pratiklerin uygulanımı geleneksel eğitime
eklemlenmiş uzaktan eğitim programları ile diploma alma, sanal üniversite, Açık
Eğitim Kaynakları Hareketi (açık ders malzemeleri, açık eğitim içeriği, açık ders
kitapları, açık dergi vb.) gibi değişik biçimlerde adlandırılan yaklaşımların ilgili
yazın içinde yaygın bir biçimde kullanılmasına yol açmıştır.
BİT’lerin yüksek öğretimde kullanılmasının geleneksel lisans eğitimi ile
karşılaştırıldığında hem pedagojik hem de mekansal açıdan çeşitli farklılaşmalar
meydana getireceği vurgulanır.
Taylor Walsh (2011), modern yüksek eğitimin temelini geleneksel lisans
eğitiminin oluşturduğunu ifade ederek bu eğitimin pedagojik ve mekânsal bileşenler
olarak bölündüğünü belirtir. Pedagojik bileşenin temel öğesini derslerin
oluşturduğunu ifade eden Walsh, bu bileşenin akran etkileşimi, öğrencinin konferans
veya seminere katılımı, bağımsız çalışabilmesi gibi özellikler taşıdığını vurgular.
Öğrencilerin bu etkileşim içinde sınıfta öğretmenlerine soru sorabildiğini, onlardan
geri bildirim alabildiğini, derslerini başarı ile tamamlayan öğrencilere ise ders kredisi
alma hakkının verilebildiğini belirten Walsh, tüm kredilerini başarılı bir biçimde
tamamlayan öğrencinin kurumdan diplomasını alarak mezun olduğunu ifade eder (1).
58
Geleneksel lisans öğretiminin mekânsal bileşenleri olan yapraksı kampüsler,
yurt yaşamı, ders dışı etkinlikler, öğrenci merkezleri ve spor salonları akran
etkileşimi için önemli fırsatlar sunar (Walsh: 2011: 1).
Uzaktan eğitim ise üniversitelere eğitim aktivitelerini sınıf duvarlarının
ötesine taşıma imkânı verir. Uzaktan eğitimde, öğrencinin yatırdığı harç ücreti
karşılığında çevrimiçi programlar sağlanmakta ve öğrencilere aldıkları programları
başarıyla tamamlamaları karşılığında diplomaları verilmektedir. Diğer bir ifadeyle,
geleneksel üniversite deneyiminin pedagojik bileşimi mekânsal bileşiminden ayrışır.
Bu uzaktan eğitim modeli, kar amaçlı kurumlar tarafından da desteklenebilir (Walsh,
2011: 1).
Geleneksel lisans eğitimi, fakülte ve akran iletişim ağı içinde18
öğrencilerin
öğrenmesine izin vermekte iken öğrenciler de başarılarının tescillenmesine yönelik
belge almaktadır. John Seely Brown ve Paul Duguid (1996), bireyler, aileler, devlet
ve hükümet kurumlarının yüksek eğitim alanına yatırım yapmaya istekli olmalarının
temel nedenini derecelendirme, belge verme ve diplomaya dayandırır (12). Walsh
(2011) ise bu duruma ilişkin uzaktan eğitimin çok az bir farklılık sunduğunu
belirterek, uzaktan eğitimde fakülte ve akran ilişkisel ağı ile mekansal deneyimin
bulunmayabildiğini buna karşın çevrimiçi diploma programları ile öğrencinin kredi
kazanmasına izin verildiğini ifade eder. Uzaktan eğitimde de öğrenci üniversiteye
harç ücretini yatırmakta ve üniversitede ona yeterlik belgesini vermektedir (4).
18
Gordon C. Winston ve David J. Zimmerman (2004), yüksek eğitimde akran eğitimi üzerine
yaptıkları çalışmada akranların güçlü bir öğrencinin akademik performansını olumlu etkilediğini ama
zayıf bir öğrencinin akademik performasını ise düşürdüğünü belirtir (418).
59
Çevrimiçi diploma programlarının dışında geleneksel eğitime eklemlenmiş
çevrimiçi eğitim biçimleri de bulunur. Geleneksel eğitime alternatif bir nitelik
taşımaktan ziyade onu tamamlayıcı bir nitelik taşıyan bu uzaktan eğitim
uygulamaları karma öğrenme olarak da adlandırılır. Bu eğitim modeli, sınıf eğitimi
ile öğretim teknolojisinin herhangi bir formu (vidyo-teyp, CD-ROOM, web tabanlı
öğrenme gibi) arasındaki ilişkiye vurgu yapar. Bu öğrenme yaklaşımı çevrimiçi ve
yüzyüze eğitimin bir bileşeni olarak tanımlanmakta olup bilgisayar temelli
teknolojiler bu öğrenme yaklaşımı içinde merkezi bir roldedir.19
Bu tanım tarihsel
olarak ayrı geleneksel-yüzyüze eğitim ile dağıtılmış öğrenim sistemlerini20
birleştirir.21
Online eğitim üzerinden öğrencilere diploma veren programlar daha çok
yükseköğretimde görülmekle birlikte bu tür uzaktan eğitim veren kurumlara sanal
üniversite adı verilmektedir. John Goddard ve James Cornford (2001), sanal
üniversitenin BİT’lerden yararlanarak yüksek eğitimin yeniden yapılanmasını
sağlamada güçlü bir vizyon olarak ortaya çıktığı belirtir (131).
Sanal üniversite bir üniversitede bulunması gereken eğitim ve araştırma gibi
temel etkinliklerin büyük ölçüde internet üzerinden yürütüldüğü eğitim ortamıdır.
19
Bilgisayar destekli iletişimin insani boyutları dışladığı yönlü eleştirilere cevap olarak sanal
topluluklar, anlık mesajlaşmalar ve bloglar ile insani etkileşimin dışarıda bırakılmadığı
vurgulanmaktadır. Bilgisayar arayüzlerinin de bu doğrultuda daha insani ve sosyal boyutu öne çıkarıcı
bir biçimde yapılandırıldığından da bahsedilmektedir (Graham, 2006: 4-7; Hoic-Bozic vd., 2009: 1;
Wu vd., 2010: 156). 20
Dağıtılmış öğrenim sistemleri, yeni teknolojilerin gelişmesi ile iletişim ve etkileşimin dağıtma
olanaklarındaki genişleme için kullanılır. 21
Geçmişte farklı izleyici ihtiyaçlarına hitap eden araç ve metodlara sahip olan geleneksel-yüzyüze
öğrenme ortamı ile dağıtık öğrenme ortamları birbirinden ayrı bulunmaktaydı. Geleneksel öğrenme,
eşzamanlı, birebir ve öğretmen yönelimli bir ortamda meydana gelirken; uzaktan öğretim yaklaşımları
kendi kendine öğrenme, etkileşimli öğretme materyalleri ve eşzamansız bir ortama vurgu
yapmaktaydı. Teknolojik yeniliklerin gelişimi ve artan yayılımı ile dağıtık öğrenme yaklaşımının
özelliklerinin de geliştiği ifade edilir. Teknolojideki ilerlemeler ile dağıtık öğrenme, eşzamanlı ve
yüzyüze ortamlara yakın bir biçimde meydana gelebilmektedir.
60
Yani sanal üniversite, fiziksel bir yerleşkesi olmayan, elektronik ağlar üzerinden -
elektronik posta, ilan panoları, vidyo konferans vb. ile- egitim sunan bir ortamdır
(Brey, 2003: http://www.europace.org).
Bu üniversite modelinde, geleneksel üniversitenin yerleşkeleri kaldırılarak
üniversite “sanal bir kurum” haline getirilmekte ve bu duruma “duvarsız üniversite”
de denmektedir. Bu üniversite yapısı içinde, küresel anlamda belirli bir potansiyele
sahip olan öğrenciler, öğretim elemanları, işverenler, mezunlar ile bir ağ
oluşturulmak istenmektedir (Balyer ve Gündüz, 2010: 29).
Sanal üniversitelere dünya çapında çeşitli örnekler verilebilir. Bunlar;
Avustralya’da USQOnline, İngiltere’de Açık Üniversite, Finlandiya Sanal
Üniversitesi (Finnish Virtual University), İtalyan Uzaktan Egitim Üniversitesi (The
Italian Distance University- NETTUNO); ABD’de Illinois Sanal Kampüsü (Illinois
Virtual Campus -IVC) ve Kanada Sanal Üniversitesi (Canadian Virtual University-
CVU)’dir. Bu üniversite yapısının Avustralyalı araştırmacıların yüksekögretim
sistemleri üzerinde küresel iş ve yeni medya araçlarının etkilerini incelerken oluştuğu
belirtilir (Balyer ve Gündüz, 2010: 29).
Sanal üniversite adı AB belgelerinde de sıkça kullanılmaktadır. Sanal
Üniversite modelinin 1999 yılında imzalanan Bologna Deklarasyonu’nun 2010
Avrupa Yükseköğretim Alanı oluşturma planının gereği olarak hayata geçirilmesi
planlanmaktadır (Kylama, 2005: 110).
ABD’de sanal üniversite, dünyanın birçok yerinden gelecek talep ve bunun
ekonomiye getireceği ticari kazançlardan kaynaklı ayrı bir önem taşır. ABD’nin
61
batısında yer alan on eyalet yöneticisi, Batı Valileri Üniversitesi (Western
Governers’ University-WGU) adı altında bir üniversite kurmuşlardır. Bu üniversite
İngiliz Açık Üniversitesi ya da Türkiye’deki Açık Ögretim Fakültesi (AÖF) gibi
geniş kitlelere egitim hizmeti götürmek isteyerek “Mega Üniversite” unvanını almayı
amaçlamaktadır. Aynı zamanda da bu üniversitenin amacının üye eyaletlerde
bulunan üniversitelerdeki olanaklardan ve ögretim elemanlarından yararlanmak
suretiyle ögrencilere nitelikli egitim hizmeti sunmak olduğu ifade edilir (Balyer ve
Gündüz, 2010: 29-30).
ABD’de bilgi tabanlı ekonominin, iş piyasasının ihtiyaç duyduğu becerileri
sağlama amaçlı eğitim ve öğretim düzeyini geliştirmek istediğini ifade eden
Lawrence E. Gladieux ve Watson Scott Swail (1999), bu noktada da yeni iletişim
teknolojilerinin sunduğu olanaklar çerçevesinde yarı zamanlı eğitim, esnek eğitim,
sürekli eğitim, uzaktan eğitim, sanal üniversite gibi kavramların önem taşıdığını
belirtir.
Goddard ve Cornford (2001) ise sanal üniversite vizyonunun hızlı yayılımının
sürdürücü gücünü, elit yüksek eğitimden kitlesel yüksek eğitime ulaşma isteğinin
oluşturduğunu belilirtir. Geleneksel eğitimde öğrencilere ayrılan kaynak
miktarındaki azalmanın, yeni iletişim teknolojilerinin de yardımıyla öğrencilere
kitlesel olarak ulaşılabilirliğin artmasının ve aynı zamanda kazançlı niş piyasalara
(deniz aşırı ülke öğrencileri, orta yaşlı öğrenciler gibi) ulaşma isteğinin doğal sonucu
olarak bu vizyon öne çıkmaktadır (Goddard ve Cornford, 2001: 132).
Sanal üniversitenin gittikçe farklılaşan öğrenci kitlesiyle başa çıkabilme
yaklaşımı olarak da görülebileceği ifade edilmektedir. Yüksek eğitimde yer alan, 18-
62
24 yaş arasında orta sınıfa mensup kişilere olan özel ilginin genişlediği, yaşam boyu
eğitimle diğer sosyal gruplara olan ilginin yoğunlaştığı, bu anlamda da yeni pazar
formlarının oluştuğu belirtilmektedir. Ekonomik olarak üst sınıfa mensup
öğrenenlerden, toplumun geniş kesimlerine hitap eden kitlesel öğrenenlere geçişin
sağlanacağı ve bu durumun da öğrenenleri edilgen bir halden etkin bir hale getireceği
ifade edilir. Bu anlamda da sanal üniversite yeni ve kazançlı deniz aşırı pazarlar ile iç
piyasadaki yeni sosyal gruplara ulaşma bağlamında üniversiteyi güçlendirip
genişletmenin bir aracı olarak görülmekte; aynı zamanda da öğrenciler üniversitenin
sadece tüketicisi değil kaynağı olarak da ele alınarak mezunların, mezun oldukları
kurumlara yatırım yapmaya ikna edilebileceği belirtilmektedir (Goddard ve
Cornford, 2001: 133).
Gladieux ve Swail (1999), ABD’deki yarı zamanlı eğitim kurumlarına
yapılan kayıtların tam zamanlı kayıtlara nazaran üç kat daha fazla olduğunu, bu
anlamda da eğitim pazarının yeniden oluştuğunu ifade eder. Birçok geleneksel eğitim
kurumu gibi Phoenix Üniversitesi’nin kar amaçlı bir kurum olarak akreditasyon
sistemleri geliştirerek, ulusal çapta 70’den fazla siteyle işbirliği içinde öğrencilere
diplomalarını vermekte oluşu bu durumu örneklendirir. ABD Eğitim Bakanlığının
1995 yılında yaptığı bir ankete göre geleneksel eğitim kurumlarının üçte biri
programlarında uzaktan eğitim derslerine yer verirken, bu kurumların dörtte biri
uzaktan eğitim ile diploma vermektedir. Penn State Üniversitesi, Minesota
Üniversitesi, California Üniversitesi bu kurumlara örnek olarak verilebilir (12-13).
Sanal üniversite, çevrimiçi dersler alan ögrencinin kurs ya da ders materyalini
kendisinin okuması, çalışması, yazması ve interaktif telekonferans yöntemiyle diğer
63
öğrencilerle birlikte çalışmasını gerektirir. Sanal üniversitenin öğrenme materyalleri;
basılı kaynaklar, kitaplar, sesli ve vidyokasetler, televizyon programları, CD Rom-
yazılım ve web siteleri şeklinde olabilir. Sanal üniversite BİT’leri kullanmak
suretiyle bilgi paylaşımını esas aldığından çevrimiçi ders malzemeleri üretimi burada
büyük önem taşır (Balyer ve Gündüz, 2010: 33).
Gladieux ve Swail (1999), sanal üniversite kavramını eleştirel bir yaklaşımla
ele alarak yeni teknolojiler kullanılarak gerçekleştirilen eğitim faaliyetinin eğitimin
maliyetlerini azaltmadığı, hatta arttırdığını ifade ederek sanal üniversite gibi
yaklaşımlarla eğitime erişimde coğrafi bariyerlerin kırıldığını ama bunun yerini yeni
bariyerlerin aldığını belirtir. Gladieux ve Swail, yaptıkları araştırmada ABD’de gelir
durumu, renk, etnisite gibi özellikler açısından bilgisayar kullanımı ve internete
erişim noktasında önemli uçurumlar görüldüğünü belirtir (18-19).
Sanal üniversite yazınında ders materyalleri ile ögrenci bilgi bankalarının
sanal ortamda olmasının bir takım sakıncalar yaratabileceğine de dikkat
çekilmektedir. Akademik birikimin ticari amaçlar doğrultusunda kullanılabileceği,
üniversitenin elindeki bilgiyi borsa simsarları gibi pazarlamaya çalıştığı gibi bir
algının oluşabileceği yönünde eleştiriler yapılmaktadır (Brey, 2003:
http://www.europace.org; Goddarrd ve Cornford, 2001: 1).
Sanal üniversite kavramına yönelik bir diğer eleştiri ise bu oluşumun pazar
yönelimi ve ticari eğilimlerine ilişkindir. David F. Noble (1998), projenin
finansmanının ilk başta özel sektörden geldiğine dikkat çeker. Entelektüel mülkiyet
hakları söylemiyle de araştırmacıların ve endüstrinin yeniliklerinin ticarileştirilmeye
teşvik edileceğini belirtir. Noble, donanımın, yazılımın, ders materyallerinin ve diğer
64
eğitim ürünlerinin pazarlanabilir bir biçimde eğitim piyasasında yer aldığını
söylemektedir (361).
Bates’in (2005) 2003 yılı verilerine göre uzaktan eğitim kurumlarını
sınıflandırmaya dönük yaptığı çalışma Tablo 5’te gösterilmektedir. Uzaktan öğrenim
gören 9 milyon kişi bulunduğunu belirten Bates, bunun 5 milyonunun kamu eğitim
kurumlarında 4 milyonunun ise özel eğitim kurumlarında öğrenim gördüğünü
belirtir. Uzaktan eğitim gören 4 milyon kişinin çevrimiçi eğitim gördüğünü belirten
Bates, 5 milyon kişinin ise basılı yayınlar ile radyo-televizyon yayıncılığı üzerinden
eğitim aldığını ifade eder. Üniversitelerin 3-4 milyonu bulan öğrenciye e-öğrenim
yoluyla hizmet verdiğini belirten Bates, kamu eğitim kurumlarında yaklaşık yarım
milyon kişinin çevrimiçi eğitim aldığını, özel eğitim kurumlarında ise bu rakamın 3
milyonun üzerinde olduğunu kaydeder (34).
65
Tablo 5. Uzaktan Eğitim Kurumları Sınıflandırması
Kurum Tipi Statüsü Kullandığı Araç Tahmini
Öğrenci Sayısı
1) Özerk Uzaktan Eğitim Kurumları
Basın ve Yayın Temelli Açık Üniversiteler
(Ör: İngiliz Açık Üniversitesi)
Otonom Uzaktan Üniversiteler (Ör:
Catalonia Açık Üniversitesi)
Sanal Üniversiteler (Ör: Indira Ghandi
Ulusal Açık Üniversitesi)
Kamu
Kamu
Özel
Basılı+Radyo-
Televizyon+BİT
Çevrimiçi
Uydu TV + Çevrimiçi
4 milyon
50 – 100 bin
100 – 150 bin
2) İki Yönlü Kurumlar
(Ör: Deakin Üniversitesi)
Kamu Basılı+Mektup+ Uydu TV+
Video Konferans+ BİT
1 milyondan
fazla
3) Maddi Kazanç Yönelimli Kurumlar
Özel e-öğrenim üniversiteleri (Ör: Phoenix
Online)
Kar Amacı Gütmeyen Üniversitelerin Yan
Organizasyonları (Ör: Sanal Temple)
Özel
Özel
Çevrimiçi
Çevrimiçi
50 + 100 bin
5 bin
4) Ortaklıklar ve Konsorsiyumlar
Üniversitelerin Diploma/Derece Ortaklığı
(Ör: Cleveland Eyalet Üniversitesi ile Akron
Üniverstesi)
Kamu-Özel Ortaklığı (Ör: eCollege)
Ulusal Konsorsiyumlar (Ör: Canadian Sanal
Üniversitesi)
Uluslararası Konsorsiyumlar (Ör: West
Indias Üniversitesi)
Kar Amaçlı Konsorsiyumlar (Ör: NextEd)
Kamu +Özel
Kamu +Özel
Kamu +Özel
Kamu
Kamu +Özel
Çevrimiçi
Çevrimiçi
Basılı+Mektup+ Uydu TV+
Çevrimiçi +BİT
Uydu TV+Sesli Konferans
Çevrimiçi
1000
50 bin
100 – 150 bin
10 bin
3 bin
5) İşyeri Eğitimi ve Şirket Üniversiteleri
Özel E-Öğrenme Şirketleri (Ör: SkillSoft)
Şirket Üniversiteleri (Ör: FORDSTAR)
Mesleki Dernekler (Ör: Chartered General
Accountants)
Özel
Özel
Özel
Çevrimiçi
Uydu TV+Video Konferans
Çevrimiçi
2,5 – 3 milyon
500 bin
6) Sanal Okullar Kamu
(Çoğunlukla)
Çevrimiçi
Bin
Tablo 5’te ifade edilen uzaktan eğitim kurumları aşağıda açıklanmaktadır
(Bates, 2005: 17-35).
1. Özerk Uzaktan Eğitim Kurumları: Bu kurumlar sadece uzaktan eğitim
işiyle uğraşmaktadırlar.
-Basım ve yayın temelli açık üniversiteler: Bu üniversiteler dünya çapında
faaliyet göstermekte ve dünyadaki ülkelerin yetkili kurumları tarafından diploma,
66
sertifika belgeleri kabul edilmektedir. Devletler karşısındaki konumundan kaynaklı
bu üniversiteler özerk olarak kabul edilirler.
-Otonom uzaktan üniversiteler: Tamamen çevrimiçi olarak faaliyette
bulunan kamu üniversitesine örnek olarak Catalonia Açık Üniversitesi verilebilir.
-Sanal üniversiteler: Birçok eğitim kurumu geleneksel uzaktan eğitim veya
kampüs temelli eğitim içinde sanal ya da çevrimiçi bileşenleri işletir. Bunlar genelde
sınırlı sayıda kurs ya da programlardır.
2. İki Yönlü Kurumlar
Bu kurumlar otonom uzaktan eğitim kurumları ile karşılatırıldığında
gerçekleştirilen eğitim açısından daha çok kampüs yönelimlidir. Üniversiteler kendi
kampüsleri içinde bulunan öğrencilere uzaktan eğitim programları sunmaktadır.
3. Maddi Kazanç Yönelimli Uzaktan Eğitim Kurumları
Gelir elde etme, küreselleşme, ekonomik ölçek, müfredatın
uluslararasılaşması, rekabet avantajı, yerel adaptasyon gibi etkenlerden dolayı son
yıllarda şirketlerin yan organizasyonları kamu ve özel üniversitelere yönelmiştir.
-Özel e-öğrenim üniversiteleri: ABD’de kar amaçlı kurulan e-öğrenim
üniversiteleri sayı olarak az olmasına rağmen eğitim pazarındaki payları yüksektir.
1989 ile 1999 yılları arasında şirketlerin eğitim pazarı oranının %3’ten %8’e çıktığı
belirtilmelidir.
67
-Kar Amacı Gütmeyen Üniversitelerin Yan Organizasyonları: Kar amacı
gütmeyen üniversitelerin prestijli tanınırlığı şirketlerin ilgisini çekmiş ve yan kolları
üzerinden bu üniversiteler ile ortaklıklar kurmuşlardır.
4. Ortaklıklar ve Konsorsiyumlar
Üniversiteler arasında, üniversiteler ile kolejler arasında uzaktan eğitim
alanında ortaklıklar gittikçe artmaktadır. İşbirliklerinin birçok formu bulunur.
-Üniversitelerin Diploma/Derece Ortaklığı: İki üniversitenin ya da bir
üniversite ile kolejin işbirliği yapması olarak tanımlanabilir.
-Kamu-Özel Ortaklığı: Üniversiteler, kolejler ve özel sektör
organizasyonları arasında da ortaklıklar görülür.
-Ulusal Konsorsiyumlar: Birçok üniversitenin bir araya gelerek uzaktan
eğitim uygulamalarını gerçekleştirdiği konsorsiyumlardır.
-Uluslararası Konsorsiyumlar: Uluslararası çapta uzaktan eğitim veren
konsorsiyumlardır.
-Kar Amaçlı Konsorsiyumlar: Uluslararası uzaktan eğitim veren bazı
konsorsiyumların ticari ortaklarının öncü bir rol oynadığı görülür. Avusturalya, Yeni
Zelanda, İngiltere ve ABD’deki 13 üniversite ve kolejin bir araya gelmesi ile oluşan
NextEd; ABD’deki Cardean Üniversitesi ile içinde birçok eğitim kurumu ve sivil
toplum kuruluşlarının yer aldığı “Fathom” girişimi bu durumu örnekler.
68
5. İşyeri Eğitimi ve Şirket Üniversiteleri
Uzaktan eğitime ticari kuruluşların ilgisinin gittikçe arttığı görülmektedir.
-Özel E-Öğrenme Şirketleri: Üç ana kategoride yer alır. Bunlar; içerik,
teknoloji ve hizmet sağlayıcılardır. İçerik sağlayıcılar kurumsal müşterilerine,
çevrimiçi kurslar ve tam zamanlı modüller sunabilmektedir. Bu sağlayıcı şirketler,
kursları kendisi geliştirip satabildiği gibi e-öğrenme portalları ve lisans anlaşmaları
aracılığıyla da satabilmektedir. Teknoloji sağlayıcılar, platform sağlayıcı olarak da
tanımlanabilir. Öğrenim yazılımları, vidyo konferans ekipmanları, ders ve öğrenci
yönetim sistemleri bu şirketler aracığıyla geliştirilip satılabilmektedir.
2002 yılında Smart Force şirketi ile birleşmesini takriben dünya çapında en
büyük özel e-öğrenme şirketi SkillSoft olmuştur. 2012 yılı rakamlarına göre pazar
sermayesi yaklaşık 1 milyar dolardır (Jennings, 2012: 5). Yine aynı yıl verilerine
göre 2800 müşterisi, 4,5 milyon kayıtlı çevrimiçi kullanıcısı ve 300 binden fazla
öğrenme nesnesi stoğu vardır. Yıllık geliri kabaca değerlendirildinde, 36 bin tam
zamanlı öğrencisi bulunan British Columbia Üniversitesinin gelirine eşittir.
-Şirket Üniversiteleri: Şirket Üniversitelerinin kişilere evde öğrenme
programları sunduğu görülmektedir. Bu üniversiteler bağımsız, araştırma amaçlı
kurumlar değildir. Şirketlerin iş amaçları doğrultusundaki eğitim işlemlerine
odaklanmaktadırlar. Birçok şirket üniversitesi sınıf temelli öğrenmeyi kullanırken,
son dönemlerde bazıları uzaktan eğitim yolunda ilerlemektedir. Ford şirketi, 100
milyon dolarlık yatırım yaparak FORDSTAR’ı kurmuştur. FORDSTAR’da vidyo
temelli eğitim programlarının yanısıra internet temelli eğitim programları yer
69
almaktadır. FORDSTAR, 2004 yılında 15 uydu kanalı üzerinden haftalık programlar
düzenlemiş ve yaklaşık 270 saatlik bir eğitim vermiştir. Diğer kurumsal üniversiteler
olan General Motors, Motorola ve Arthur Anderson Mesleki Öğrenmenin de
çevrimiçi eğitime doğru yöneldiği görülmektedir. Bir diğer gelişmede Volkswagen
Auto Üniversitesinin çevrimiçi öğrenme ile kampüs temelli eğitimi birleştirme
çabasıdır. 2002 yılında yaklaşık 2000 şirket üniversitesi ile 700 büyük e-öğrenme
şirketi bulunmaktaydı.
- Mesleki Dernekler: Mesleki derneklerin de son dönemelerde e-öğrenme
faaliyetine başladığı belirtilmeldir. Yaklaşık 55 bin üyesi ile Kanada’daki Chartered
General Accountants buna örnektir. Üyelerine, Laurent Üniversitesi ortaklığında e-
öğrenme faaliyeti sunmaktadır.
6. Sanal Okullar
Çevrimiçi ve uzaktan eğitimin gittikçe artan oranda eğitimin orta okul
kısmında da görülmeye başlandığı belirtilmelidir. Özellikle kırsal alanlardaki
okullarda daha yaygın olarak kullanıldığı görülür. ABD ve Kanada’da sanal okullar
yaygındır.
Bates’in (2005) uzaktan eğitim kurumlarına ilişkin yaptığı sınıflandırma
incelendiğinde tecimsel nitelikli uygulamaların yaygınlaştığından bahsetmek
mümkün görünmektedir. Bununla birlikte farklı eğitim modellerinin farklı
yaklaşımların gelişmesine imkan verdiği de söylenebilir.
70
A. Açık Erişim Modelinin Doğuşu ve Gelişimi
Uzaktan eğitim yazını değerlendirildiğinde bu alandaki ilk çalışmaların 1969
yılında İngiltere’deki Açık Üniversite ile başladığı belirtilmelidir. Bu üniversitenin
kullandığı “açık” kavramı kişinin istediği zaman istediği yerde öğrenebilme
serbestisine vurgu yapar (Lane, 2008: 151; Open University, 2013a:
http://www.open.ac.uk). Eğitimi topluma ve dezavantajlı kesimlere yayma temelli
gerçekleştirilen Açık Üniversite pratikleri ile gelişen uygulamaların, süreç içinde
uzaktan eğitim ve açık erişim gibi iki ana dala ayrıldığı söylenebilir.22
Uzaktan
eğitim pratiklerinin sanal üniversite, kamu çevrimiçi üniversiteleri, üniversitelerin
uzaktan eğitim merkezlerinin uygulamaları ile web destekli sınıf içi öğrenme
yöntemleri biçiminde devam ettiği görülürken açık erişim uygulamalarının ise Açık
Eğitim Kaynakları Hareketi temelinde geliştiği belirtilebilir.
Açık Eğitim Kaynakları Hareketi üç temel dinamikten yola çıkarak
gelişmiştir.
1. Dinamik: Web teknolojilerinde meydana gelen değişimler nedeniyle
içerikler çok hızlı bir biçimde düşük maliyetlerle paylaşılabilir hale gelmiştir.
2. Dinamik: Açık kaynak felsefesi; 1960’lı yıllarda açık kaynak kodlu
yazılımlar ile ortaya çıkan felsefe daha sonra çeşitli alanlara sıçrayarak ilerlemesini
sürdürmüştür. Açık kaynak kodlu yapıların başarısı (Moodle, Linux, Mozilla Firefox
vb.) Açık Eğitim Kaynakları Hareketi’nin doğmasına sebep olan dinamiklerden
22
1970’li ve 80’li yıllarda ulusal özerk açık üniversite pratiklerinin ülkelerin hükümetleri aracılığıyla
oluşturulduğu görülür (Bates, 2005: 39). Açık Üniversite verdiği uzaktan eğitim dersleri yanında 2006
yılında bir açık eğitim kaynakları girişimi olan OpenLearn projesini başlatmıştır. Üniversitenin kendi
sayfasından edinilen bilgilere göre 2006 yılından beri OpenLearn sitesinde yer alan 650 ücretsiz dersi
27 milyon kişi ziyaret etmiştir (Open University, 2013b: http://www.open.ac.uk).
71
biridir. Bu felsefe sonucunda açık erişimli dergiler, açık textbook denilen ders
kitapları, açık ders malzemeleri ve şu anda da Avrupa Yedinci Çerçeve Programı
kapsamında kamuya malolmuş verilere açık erişimi sağlayan yapılar karşımıza
çıkmaktadır.
3. Dinamik: Lisanslama konusunda meydana gelen gelişmeler.
Açık Lisanslama; birçok açık lisans türü olmasına rağmen (Academic Free License,
BC Commons, Fair Use Network vb.) bunlardan en öne çıkan Creative
Commons’dur. Genel Kamu Lisansı (General Public License) metinlerini temel alan
bir sözleşmedir. Eser sahiplerine telif hakkından tamamen feragat etmeden eserlerini
paylaşabilme imkânı sağlamaktadır. Kendi içinde çeşitli lisanslama türleri bulunur
(Kurşun, 2011).
Creative Commons kurumsal web sitesinde kar amacı gütmeyen bir kuruluş
olduğunu ifade eder ve temel amaçlarının yaratıcı çalışmaların, bilginin yasal araçlar
ile özgürce akmasını sağlamak olduğunu belirtir. Bu lisans anlaşması, eserin
yaratıcısının dijital ortamda kullanım haklarını kendisinin belirlemesini sağlayarak
“her hakkı saklı” yerine, “bazı hakları saklı” yaklaşımıyla hareket eder
(Creativecommons, 2012a: http://creativecommons.org).
Creative Commons 2001 yılında Center for the Public Domain kuruluşunun
desteğiyle ortaya çıkmıştır. Creative Commons, aralarında fikri mülkiyet konusunda
çalışan uzman James Boyle, Michael Carroll, Molly Shaffer Van Houweling ve
Lawrence Lessig, MIT’de bilgisayar bilimleri profesörü Hal Abelson, hukuk kökenli
belgesel filimci ve siber hukuk uzmanı Eric Saltzman gibi sanatçı ve entelektüellerin
oluşturduğu bir grup tarafından telif hakları alanında esneklik ve paylaşımı
72
yaygınlaştırmak amacıyla kurmuştur. Creative Commons, gönüllü bir düşünce ve
sivil toplum hareketidir (Bayamlıoğlu, 2013: http://www.acikders.org.tr).
Creative Commons bu amaçlara ulaşabilmek için sanatçılara ve genel olarak
tüm eser sahiplerine, yasanın kendilerine tanıdığı kimi hakları kamuyla
paylaşabilmelerine imkân verecek, özel olarak hazırlanmış telif lisans sözleşmeleri
önerir. Bu sözleşmelerin özelliği Free Software Foundation tarafından daha önce
meydana getirilen GNU General Public License (GNU GPL) metinlerini temel
alarak, yaratıcı kişilere, telif hakkından tamamen feragat etmeksizin eserlerini
paylaşıma açmalarına imkân tanımasıdır. GPL’nin arkasında yatan fikir yazılımın
kaynak kodunu açık hale getirerek herkesin kullanabilmesine imkân tanımak ve söz
konusu kodun işlenmesiyle yaratılacak yeni yazılımların da aynı şartla, açık kaynaklı
olarak yayımlanmasını sağlamaktır. GPL’nin kazandığı başarı Stanford
Üniversitesi'nden Profesör Lawrence Lessig’i, yazar ve sanatçıların, bir hukukçunun
yardımı olmaksızın eserlerini, diğer yaratıcı kişilerin de kullanımına açabilmelerini
sağlayacak Creative Commons projesini başlatmaya itmiştir. Creative Commons bu
amaca ulaşmak için çeşitli lisans tipleri öngörmüş olup ilk lisanslar 2002 yılı Aralık
ayında yürürlüğe girmiştir (Bayamlıoğlu, 2006: 11). Altı farklı çeşit Creative
Commons lisans tipi bulunur (Creativecommons, 2012b:
http://creativecommons.org). Bunlar;
1) Atıf Şartlı: Bu lisansa sahip eserde sağlanması gereken tek şart, eserin tüm
kopyalarında eserin ilk sahibinin belirtilmesidir.
73
2) Atıf Şartlı + İlk Lisans Modeli Korunacak: Bu lisans modelinde eserin tüm
kopyalarında eserin ilk sahibi belirtilmelidir. Bununla birlikte eserin tüm
kopyalarında veya eserden üretilmiş yeni eserlerde de aynı veya benzer
lisansın kullanılmaya devam edilmesi gerekmektedir. Bu da eğer farklı bir
lisans türü kullanılacaksa GNU GPL lisans felsefesine uygun bir lisans
modelinin kullanılabileceğine işaret eder.
3) Atıf Şartlı + Özgün Hali Korunacak: Bu lisans modelinde eserin tüm
kopyalarında eserin ilk sahibi belirtilmelidir. Bununla birlikte eserin özgün
hali üzerinde değişiklik yapılamaz.
4) Atıf Şartlı + Ticari Kullanılamayacak: Bu lisans modelinde eserin tüm
kopyalarında eserin ilk sahibi belirtilmelidir. Bununla birlikte eserin hiçbir
kopyası veya eserden üretilmiş yeni eserlerin hiçbirisi ticari ortamda
kullanılamaz.
5) Atıf Şartlı + Ticari Kullanılamayacak + İlk Lisans Modeli Korunacak: Bu
lisans modelinde eserin tüm kopyalarında eserin ilk sahibi belirtilmelidir.
Bununla birlikte eserin hiçbir kopyası veya eserden üretilmiş yeni eserlerin
hiçbirisi ticari ortamda kullanılmaz. Bu lisans modelinde eserin tüm
74
kopyalarında veya eserden üretilmiş yeni eserlerde de aynı veya benzer
lisansın kullanılmaya devam edilmesi gerekmekte.
6) Atıf Şartlı + Ticari Kullanılamayacak + Özgün Hali Korunacak: Bu lisans
modelinde eserin tüm kopyalarında eserin ilk sahibi belirtilmelidir. Bununla
birlikte eserin hiçbir kopyası veya eserden üretilmiş yeni eserlerin hiçbirisi
ticari ortamda kullanılamaz. Bu lisans modelinde eserin özgün hali üzerinde
değişiklik yapılamaz.
Bu lisans anlaşmasının çeşitli avantajları olduğu ifade edilir. Bunlar,
internetin tüm potansiyelini kullanmak; dijital ortamda paylaşımı mümkün kılmak;
paylaşımın ve kullanımın kontrolünü sağlamak; gelişen, üreten toplumlar yaratmak
için araştırma, eğitim ve kültürel kaynaklara global erişim sağlamak; yasal sistemleri
bütünlemek/tamamlamak; tekrar kullandırmak, yeniden üretmek, türetmek; kullanım
için izin sürecini ortadan kaldırmaktır (Holt, 2012: http://www.acikerisim.org).
Bilgiye açık erişimi savunan önemli bir isim ise Aaron Swartz olmuştur.
Swartz, 2008 yılında Gerilla Açık Erişim Manifestosunu yayınlamıştır. Manifestonun
tam hali Ek1’de verilmektedir. Manifestoda Swartz saklı kalmış, kilitlenmiş bilginin
aktivistler tarafından kamuya açılması gerektiğini ve bunun da ahlaki bir yükümlülük
taşıdığını belirtir (Swartz, 2008: http://openaccessmanifesto.org).
75
Bilginin güç olduğunu, ama tüm güçler gibi bu gücü kendilerine saklamak
isteyenlerin bulunduğunu belirten Swartz, yüzyıllar boyunca kitap ve dergilerde
yayınlanan tüm bilimsel ve kültürel mirasının, bir avuç özel kuruluş tarafından
gittikçe daha fazla dijital ortama aktarılarak hapsedildiğini vurgular. Swartz, ancak
çok büyük miktarlarda ödemeler yapılarak bu mirasa ulaşılabileceğini, bu durumun
ise çirkin ve kabul edilemez olduğunu belirtir. Özellikle de gelişmiş ülkelerin kendi
aralarında oluşturdukları ağlardan bilgiye eriştiğini fakat gelişmekte olan ülkelerin bu
bilgilere erişmesinin kısıtlandığını, bu ülkelerin ağlardan akan bilgilere erişebilmek
için oldukça yüksek miktarlarda ücret ödemesi gerektiğini ifade eder. Gelişmekte
olan ülkelerin bilgiye erişimden dışlanmasının ahlaki açıdan da kabul edilemez
olduğunu savunan Swarts, dijital ortama aktarılmış tüm bilimsel ve kültürel mirasın
herkesin erişimine sunulması için açık erişim hareketi içinde mücadele edilmesi
gerektiğini kaydeder. Swartz, gerçekleştirilecek mücadelenin daha önceden
kapatılmış bilgileri herkesin erişimine açma açısından güçsüz kaldığını, mücadelenin
esasında gelecekte yayınlanacak bilimsel ve kültürel mirasa herkesin erişimini
sağlamak adına yapıldığını söyler.
Swartz, adaletsizlik içeren mevcut durumu değiştirebilmek için Gerilla Açık
Erişim Hareketi içinde mücadele edenlerin ticari kuruluşlar tarafından korsanlık
yaptıkları gerekçesiyle suçlandığına da dikkatleri çeker. Bilgiyi paylaşmanın ahlak
dışı bir olay olmayıp tam tersine ahlaki bir zorunluluk olduğunu belirten Swartz, bu
anlamda da bilgi paylaşımını gerçekleştirebilmek için sivil itiatsizlik çağrısı yapar ve
Gerilla Açık Erişim içinde herkesi mücadele etmeye çağırır. Bu mücadele;
saklanmış, kapatılmış, ticarete sunulmuş bilginin kopyalanarak bütün dünyaya
açılması gerekliliği üzerinden gelişir. Gerilla Açık Erişim, telif hakkı sonlanmış
76
ürünlerin bulunarak arşivlenmesini, veritabanlarında gizlenmiş bilgilerin satın alınıp
herkesin erişimi için web’e konulmasını, ücretli bilimsel dergilerin indirilip paylaşım
ağı dosyalarına yüklenmesini kapsar.
Swartz bu mücadele ile tüm dünyaya sadece güçlü bir mesaj göndermekle
kalınmayacağını ayrıca bilginin özelleştirilmesine de karşı çıkılacağını kaydeder ve
bu kamu kültürü hırsızlığına karşı “Biz geçmişte bir şey yapacağız. Bize katılır
mısınız?” der. Swartz, geliştirdiği mücadelenin sonucunda ABD hükümetinin yoğun
baskılarına maruz kalmış ve 11 Ocak 2013’te yaşamına son vermiştir (Swartz, 2008:
http://openaccessmanifesto.org).23
Avrupa Birliğinin yeni eğitim stratejisi içinde de açık erişim ve açık eğitim
kaynakları önemli bir konumda bulunur.
Avrupa Komisyonu, açık erişimi araştırma makalelerine ücretsiz internet
erişimini kabul etme pratiğiyle ilgili olarak ele alır. Araştırma veri ve yayınlarına
erişimin yaygınlaşmasının bilimsel ilerlemeyi hızlandırdığı kabulünden hareketle de
açık erişim çalışmalarına gecikmeden başlanılmasının önemli olduğunu vurgular.
Komisyonun amacı, hem Avrupa düzeyinde hem de AB’ye üye devletler düzeyinde
7. Çerçeve24
ve Ufuk 202025
(Horizon 2020) programları ile kamu tarafından finanse
23
Bilişimde özgürlüğü savunan Swartz, JSTOR adlı çevrimiçi arşiv sisteminden milyonlarca
akademik makaleyi indirip bedava dağıtmak suçlamasıyla karşı karşıya kaldı ve hakkında ABD
Adalet Bakanlığınca 35 yıl hapis ve 1 milyon dolar tazminat cezasına çarptırılması istemiyle dava
açıldı. Swartz, 11 Ocak 2013’de yaşamına son verdi. 24
Avrupa Komisyonu 2008 yılının Ağustos ayında 7. Çerçeve Programı içinde açık erişim pilot
projesini başlattı. Projenin amacı AB yurttaşları tarafından finanse edilen araştırma sonuçlarını
ücretsiz olarak topluma sunmaktır. Açık erişim pilot projesi altında yedi alan Avrupa Komisyonu 7.
Çerçeve Programı altında desteklenmektedir. Bunlar; enerji, çevre, sağlık, bilgi ve iletişim
teknolojileri, araştırma altyapıları, toplumsal bilim, sosyoekonomik ve beşeri bilimlerdir. Avrupa
Komisyonu yedi alandan ortaya çıkan araştırma makalelerinin ve bilimsel yayınların çevrimiçi bir
depoda yer almasının sağlanmasını hedefler. Ayrıca sağlık, enerji, çevre, bilgi ve iletişim teknolojileri,
77
edilmiş bilimsel araştırmaları en iyi şekilde etki edecek biçimde kullanılmasını
sağlamaktır. Açık erişimin bilgiye ulaşımı kolaylaştırıp Avrupa’nın ekonomik
performansını, yeteneklerini arttıracağı bu anlamda da Avrupa’nın rekabet edebilme
kapasitesinin geliştirilebilmesi için zorunlu olduğu belirtilir. Bu nedenle de kamu
tarafından finanse edilmiş araştırma sonuçlarının daha hızlı bir biçimde
araştırmacıların, yenilik endüstrisinin ve yurttaşların kullanımına sunulması
hedeflenir. Açık erişim ile Avrupa düzeyinde yapılan araştırmalarının
görünürlüğünün artacağı da bildirilir (Open Access, 2014: http://ec.europa.eu).
Komisyon açık erişimi geliştirmek ve uygulamak için bir strateji belirlemiştir.
Bu stratejiye göre AB Araştırma Çerçeve Programları (7. Çerçeve Programı ve Ufuk
2020) tarafından finanse edilen projelerden elde edilen araştırma sonuçları açık
erişime sunulacaktır. Komisyon yeşil açık arşiv ve altın açık arşiv çalışmalarının
desteklenmesi gerektiğini de belirtir (Open Access, 2014: http://ec.europa.eu).
Yeşil açık arşiv kendi kendine arşivleme olup yazar hakemli yayınının
elektronik bir kopyasını kurumsal bir arşivde ya da konu arşivinde arşivler.
Böylelikle de bu yayına herkes ücretsiz bir biçimde ulaşabilir (Medoanet, 2013:
http://medoanet.eu).26
araştırma altyapısına ilişkin makalelere 6 ay içinde açık erişim sağlanacağı ifade edilirken toplumsal
bilim, sosyo ekonomik bilimler ve beşeri bilimlere ilişkin makalelerin ise 12 ay içinde açık erişimli
olarak sunulmasının planlandığını belirtir (Open Access in FP7, 2014: http://ec.europa.eu). 25
Ufuk 2020 AB’nin en büyük Araştırma ve Yenilik Programıdır. 2014 yılından 2020 yılına kadar
sürmesi planlanan programın bütçesi yaklaşık 80 milyar avrodur (Horizon 2020, 2014:
http://ec.europa.eu). 26
Bu arşiv, kurumun bilimsel çıktılarını yönetme, koruma ve sergileme olanağı sağlar. Bir kurumun
araştırma bilgi sisteminde ve değerlendirme sürecinde arşiv değerli bir araçtır ve bilimsel topluluk için
katma değerli hizmetler sunar (Medoanet, 2013: http://medoanet.eu).
78
Altın açık arşiv ise yazarların bilimsel eserlerini açık erişimli dergilerde ya da
monografi dizilerinde yayınlamasıdır. Bu yayınlara internete bağlı kullanıcılar
ücretsiz bir biçimde erişebilir. Telif hakkı ise genelde yazarındır (Medoanet, 2013:
http://medoanet.eu).27
Komisyon bir de stratejik olarak üye devletler düzeyinde ulusal açık erişim
inisiyatiflerini teşvik etme ve Avrupa Araştırma Alanı içinde inisiyatiflerin
koordinasyonuna katkı sunmayı hedefler. Komisyon, açık erişim alanındaki
araştırmalar için fon sağlayıp aktiviteleri desteklemekte olup Ufuk 2020 programı
sürecinde bilimsel yayınların, araştırma verilerinin paylaşımının destekleneceğini
bildirir (Open Access, 2014: http://ec.europa.eu).
Creative Commons da Avrupa çapında açık erişim politikalarının
farkındalığından yararlanarak bir proje başlatmıştır. "Avrupa'da Açık Eğitim
Kaynakları Politika” Projesi, Creative Commons’ın bir projesi olmakla birlikte
Avrupa'da açık eğitim politikalarının uygulanmasını güçlendirmek için uluslararası
uzmanlardan oluşan bir heyeti bir araya getirmeyi hedeflemektedir (Creative
Commons Project, 2014: http://wiki.creativecommons.org).
Creative Commons ve Avrupa’da açık eğitim politikasının belirlenmesinde
önemli kuruluşlar birlikte hareket ederek bu projeyi oluşturmuşlardır. Projenin amacı
eğitim kaynaklarına ilişkin açık prensipler temelli eğitim politikaları oluşturmak ve
açık eğitim kaynakları (open educational resources – OER) modelinin Avrupa’da
artan farkındalığından yararlanarak Avrupa açık eğitim kaynakları politikasına
27
Açık erişim yayınlar ücret ödenerek erişilen yayınlarla aynı süreci izlemekle birlikte (hakemlik vb.)
yayınların içeriğine açık erişim sağlar. Yayının kalitesiyle yayına erişim şekli arasında bir ilişki yoktur
(Medoanet, 2013: http://medoanet.eu).
79
destek olmaktır. Böylece Avrupa’da kamu finansmanı ile elde edilmiş tüm eğitim
içerikleri özgür lisans altında yer alabilmiş olacaktır (Creative Commons Project,
2014: http://wiki.creativecommons.org).
2014 yılının Nisan ayına kadar projenin ilk evresine başlanılması
planlanmakta olup üç temel aktiviteye odaklanılacağı belirtilir. Bunlar; açık erişim
aktivistlerinden bir topluluk oluşturmak, açık eğitimin faydalarını açıklayan içerikler
oluşturmak (el kitabı vb.), karar alıcılar ve alandaki diğer temel paydaşlarla
toplantılar ve çalıştaylar düzenleyerek onlarla iletişim kurmaktır (Creative Commons
Project, 2014: http://wiki.creativecommons.org).
Creative Commons lisans anlaşmasını kullanan birçok açık erişim hareketinin
gittikçe önem kazandığını söyleyebilmek mümkündür. Açık Erişim Dergi Hareketi
ile Açık Ders Kitabı Hareketi buna örnektir.
1. Açık Dergi
Açık Erişim Dergi Hareketi 1990’ların başında geleneksel bilim sistemindeki
iletişim problemlerini çözmek için ortaya çıkmıştır. 2008 yılına gelindiğinde alanda
2500 den fazla açık erişimli dergi bulunmaktadır (Tonta, 2008).
Yasal ve teknolojik engellerle dergilere getirilen kullanım sınırlaması olarak
ifade edilen “izin krizi” ile yüksek fiyatlı dergilere erişim sınırlamasını ifade eden
“fiyatlandırma krizi”nin açık erişim dergi çalışmalarının gündeme gelmesini
sağlayan tetikleyiciler olduğu belirtilir (Suber, 2003: http://legacy.earlham.edu).
80
Bireyleri, kütüphaneleri ve kurumları “fiyatlandırma krizi” ile karşı karşıya
getiren olgu geleneksel basılı ve elektronik bilimsel dergilerin abonelik fiyatlarının
sürekli artması ve bilimsel çalışmayı yapan yazarların kendi çalışmalarını edinmek
için bile para ödemek zorunda kalmasıdır. Basılı aboneliğe dayalı modellerde karşı
karşıya gelinen bir diğer sınırlama ise yayınlanma ve teslim tarihi arasındaki farktır.
Bu durum da araştırma sonuçlarının topluma geç yayılması ile sonuçlanır. “İzin
krizi” ise kütüphanelerin yüksek bedeller ödeyerek sahip oldukları dergilerin
kullanımını sınırlandıran yasal ve teknolojik engellerden kaynaklı ortaya çıkmıştır.
Yasal engeller, telif hakları kanunundan ve lisans anlaşmalarından kaynaklanmakta
olup teknolojik engeller ise bir eserin belli bir ortamda, belli bir sayıda ya da belli bir
tarihe kadar kullanılmasını sağlayan “sayısal hak yönetimi”nden oluşmaktadır
(Atılgan ve Keten, 2008: http://eprints.rclis.org; Suber, 2003:
http://legacy.earlham.edu; McCulloch, 337: 2006).
Açık erişim kavramının tüm yönleri ile ele alınması ve bir sistematiğe
oturtulmasına yönelik ilk çalışma 2002 yılında Budapeşte Açık Erişim Bildirgesi’nin
yayımlanmasıyla başlamıştır. Daha sonra Bethesda ve Berlin’de yapılan toplantılarda
da açık erişim konusu detaylı bir biçimde ele alınmıştır (Kayaoğlu, 2006: 33–36).
Açık erişimli dergiler iki biçimde olabilir. Bunlardan ilki açık erişim
araçlarını (açık kaynak kodlu yazılımları) kullanarak oluşturulan açık erişim
dergileridir. İkincisi ise kendi kendine arşivleme (self-archiving) olarak ifade
edilebilir. Kendi kendine arşivleme de dört farklı biçimde karşımıza çıkar. Bunlar;
açık arşivler (open archives), kurumsal arşivler (institutional repositories), konusal
arşivler (area specific archives) ve yazarların kendi web sayfalarındaki çalışmalar
81
biçimindedir (Atılgan ve Keten, 2008: http://eprints.rclis.org; Björk, 2004; Holt,
2006: http://eprints.rclis.org).
Yapılan çalışmalarda açık arşivin akademisyenler, araştırmacılar, okuyucular,
kütüphaneler ve kurumlar için çok sayıda faydası olduğu belirtilir (McCulloch, 2006:
339; Atılgan ve Keten, 2008: http://eprints.rclis.org). Bunları şu şekilde sıralamak
mümkündür:
• Araştırma sonuçları daha çok kişiye ulaşmaktadır,
• Atıf oranları yükselmektedir,
• Dergilerin etki faktörleri artmaktadır,
• Güvenilir, doğru üst veri bilgisi sağlamaktadır,
• Uzun süreli koruma sağlamaktadır,
• Bilimsel iletişimi güçlendirmektedir,
• Bilgiye erişim yolları çeşitlenmektedir,
• Dergi fiyatlarındaki dengenin korunması sağlanmaktadır,
• Farklı dillerdeki bilimsel bilgi paylaşılabilmektedir,
• Kültürel mirasın korunmasına katkı sağlanmaktadır.
Yararlarına karşın açık erişimin birtakım problemleri olduğu da ifade edilir.
Bunlar şu şekilde sıralanır:
• Yasal yapı
• Bilgi teknolojileri – alt yapı
• İşletme modelleri
• Dizinleme hizmetleri ve standartlar
• Akademik Ödül Sistemi
82
• Pazarlama ve Kritik Kitle (Björk, 2004; Atılgan ve Keten, 2008:
http://eprints.rclis.org).
Bu konudaki önemli gelişmelerden biri kamu fonlarıyla yapılan araştırmaların
sonuçlarının açık erişimli olarak arşivlenmesi konusunda ABD, Avusturya gibi
ülkelerde gerçekleştirilen yasa tasarısı hazırlanması girişimleri ile ilgilidir. Bu
konuda ilk somut adım 2007’nin son günlerinde Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü
yayınlarının açık erişimini zorunlu kılan yasanın parlamentonun onayını almasıyla
ABD’de atılmıştır. Diğer bir gelişme ise, açık erişimli dergilerde yayın yapan
yazarları yakından ilgilendiren SPARC (The Scholarly Publishing and Academic
Resources Coalition: Bilimsel Yayıncılık ve Akademik Kaynaklar Koalisyonu)
girişimidir. Bu girişimin ortaya çıkması, yazarların makalelerini yayınladıkları dergi
yayıncısı ile yaptıkları lisans anlaşması ile kendilerine getirilen kısıtlamaları (sınıfta
kullanmak, web sayfasında yayınlamak, istediği kişiye göndermek, açık arşive
koymak, vb.) önleme çabasından doğmuştur. Bundan dolayı da Creative Commons
ve Science Commons ile iş birliği yaparak SPARC Author Addendum
geliştirilmiştir. Bu doküman sayesinde yazarların haklarını tamamen yayıncıya
devretmemesi konusunda ciddi bir adım atılmıştır. Yazar, SPARC tarafından
hazırlanan bu dokümanı doldurduktan sonra kendisine sunulan lisans anlaşmasına
ekleyerek yayıncıya sunmakta ve böylece yayım ve çoğaltım hakkının kendisinde
kalmasını garantilemektedir (Atılgan ve Keten, 2008: http://eprints.rclis.org).
Türkiye’de açık erişim kavramı ilk olarak dar bir çerçevede tartışılmaya
başlanmış olup 1999 yılı sonunda kurulan ANKOS (Açık Erişim ve Kurumsal
Arşivler Çalışma Grubu) 2001 yılında SPARC’ı desteklemeye başlamış ve daha
sonra SPARC yürütme kurulunun üyelerinden biri olmuştur. ANKOS’un üniversite
83
kütüphanelerine yönelik önemli etkilerinden biri de açık erişim kavramının
üniversitelerde yeşermesi olmuştur. Açık erişime ilişkin ilk bilimsel sununun 2002
yılında yapıldığı bir toplantıda ANKOS Başkanı tarafından “Kurumsal Arşivler” adı
sunulmuş; açık erişim ya da kurumsal arşiv kavramına yönelik ilk ulusal çalışmalar
ise 2005 yılının başında üniversitelerde konuşulmaya başlanmıştır. Açık erişim
faaliyetleri 2005 yılı sonunda hız kazanmıştır. Dünyada basılı dergi fiyatlarındaki
hızlı artış ve yayıncılıkta kendisini gösteren tekelin kırılması amacının açık erişim
dergi hareketinin gelişiminin temel güdümleyicisi olduğu görülür. Ülkemizde de açık
erişim ve kurumsal açık arşivler konusunda son yıllarda önemli gelişmeler
gözlenmektedir (Atılgan ve Keten, 2008: http://eprints.rclis.org).
Bilimsel dergi yönetimi konusunda ele alınabilecek son gelişmelerden biri de
TÜBİTAK Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi bünyesinde 2013 yılının Eylül ayı
itibariyle başlatılan DergiPark Projesi’dir. Proje ile akademik dergiler için web
üzerinden yayımlama hizmeti verilmesinin yanısıra, elektronik ortamda bir dergi
süreç yönetimi sisteminin kurulması amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda da
Açık Dergi Sistemleri’nin (Open Journal Systems) kullanılmasına karar verildiği
belirtilir. Açık Dergi Sistemleri, açık erişimi ve elektronik yayımcılığı desteklemek
üzere geliştirilmiş, dergi yayımlama sürecini yönetmek ve sunmak için ücretsiz
olarak bilim dünyası ile paylaşılmış bir sistemdir. Bu anlamda Açık Dergi Sistemleri
bilimsel dergilerin çevrimiçi yönetimi ve yayımlanması için açık kaynak kodlu bir
sistem olup üzerindeki dergilerin açık erişimli olarak sunulması gibi bir zorunluluk
yoktur. Bu platform üzerinde dergiler makalelerini ücretli bir biçimde kullanıcılarına
sunabilir ya da açık dergi biçiminde kullanıcılar makalelere ücretsiz bir biçimde
erişebilir (TÜBİTAK ULAKBİM, 2014a: http://ulakbim.tubitak.gov.tr; TÜBİTAK
84
ULAKBİM, 2014b: http://ulakbim.tubitak.gov.tr; TÜBİTAK ULAKBİM, 2014c :
http://ulakbim.tubitak.gov.tr). Bu anlamda bu girişimin açık dergi hareketi içinde yer
alabileceği söylenemez, sadece dergi yayımcılığı için açık kaynak kodlu bir platform
kullanıma sunulmuştur.
2. Açık Ders Kitabı
1990’lara gelindiğinde açık erişim dergi hareketi gibi açıklık felsefesini temel
alan açık ders kitabı (open textbook) hareketinin de geliştiği görülür. Açık ders
kitabı, bir açık lisans altında yayınlanmış elektronik ders kitabı olup yazarları
tarafından çevrimiçi olarak paylaşılmaktadır. Açık ders kitapları genellikle Creative
Commons lisansı altında yayınlanır (Gorissen, 2013: http://www.surf.nl).
Açık ders kitabının ortaya çıkışında ABD öncü konumdadır. Bu durumun
oluşmasında temel etkenin ders kitaplarının oldukça yüksek ücretlerle satışa
sunulmasının yattığı söylenebilir. California üniversitelerinde ders kitaplarının yıllık
maliyeti 900 doların üzerindedir. Bu duruma alternatif olarak açık ders kitabı
hareketi ortaya çıkmıştır (Frydenbeg ve Matkin, 2007: 8).
Ders kitabı fiziksel olarak basılı bir kitabı ifade ederken, açık ders kitabı
terimi fiziksel değil dijital ortamda yer alan bir kitabı ifade etmektedir. Açık ders
kitabı dijitalleşmenin etkisiyle yeni bilgilerle güncellenebilirlik, öğrenciler ve
öğretmenler tarafından geliştirilebilirlik ve farklı kültürlere göre özelleştirilebilirlik
gibi nitelikler de taşımaktadır (Frydenbeg ve Matkin, 2007: 12).
Rice Üniversitesinin Connexions platformu açık ders kitabı hareketi açısından
önem taşır. Rice Üniversitesinin 1999 yılında geliştirmiş olduğu Connexions
85
platformu Creative Commons lisansı altında yaratılabilecek, değiştirilebilecek,
paylaşılabilecek ve dağıtılabilecek etkili bir açık ders kitabı deposu sunmaktadır
(Baker vd., 2009: 4).
Açık ders malzemeleri (open courseware) girişimi de açık erişim kaynakları
hareketi içinde değerlendirilmektedir. Açık ders malzemeleri girişimleri MIT
bünyesinde “açık” olarak geliştirilmeden önce çeşitli kurumlar, piyasa aktörleri
tarafından ticari yönelimli olarak geliştirilmek istenmiştir.
86
B. Çevrimiçi Açık Ders İçeriği Üretiminde Gelişmeler
Dot-com’un yükselişi 1998 yılına damgasını vurduğunda çevrimiçi
piyasalardan çokça gelir elde edilebileceği düşüncesi döneme hakim olmuştur.
ABD’de seçkin olarak nitelenen kurumlar dot-com’un yükselişinin doruğunda
çevrimiçi ders malzemeleri ile ilgilenmeye başlamışlardır. Bu kültürden etkilenerek
Fathom ve AllLearn girişimleri çevrimiçi ders malzemelerinden para kazanma
amaçlı olarak kurulmuştur.
1990’ların sonuna doğru yükseköğretim yetkilileri –özellikle ABD’de-
internetin ticareti dönüştürücü gücüyle yakından ilgilenmişlerdir. Üniversiteler
internetin eğitimi dönüştürebilme potansiyeline büyük ilgi duyarak ağ ortamını kendi
istemleri doğrultusunda şekillendirmek istemektedir. Bu anlamda da Columbia
Üniversitesi tarafından yürütülen bir online çaba olarak Fathom ortaya çıkmıştır. Eş
zamanlı olarak AllLearn’da Oxford, Princeteon, Stanford ve Yale Üniversiteleri
tarafından tasarlanarak 2000’lerin başında internet üzerinde yer almıştır (Walsh,
2011: 24).
Aynı dönemde Merrill Lynch’in raporlarında da ABD’nin çevrimiçi yüksek
eğitim piyasasının 1999’da 1.2 milyon dolardan 2003’te 7 milyon dolara çıkacağı
öngörülmüştür (Zemsky, 2009: 145).
Dot-com piyasasının yükselişe geçtiği bir dönemde ortaya çıkan bu
girişimler, üniversitelerin -dijital çağı yakalayamama korkusu altında- hızlı bir
biçimde hareket etmezlerse rekabet dışı kalabilecekleri endişesiyle de bağlantılıdır.
87
Fathom ve AllLearn’ın gelişimi yüksek eğitimin geleneksel rollerinin gittikçe daha
fazla sorgulandığı bir döneme de denk düşmüştür (Walsh, 2011: 25).
Fathom, ABD ve İngiltere ortaklığındaki kuruluşların kar amaçlı birlikteliği
ile oluşurken; AllLearn, kar amaçlı bir birlik değildir. AllLearn, onu oluşturan
birlikte yer alan üniversitelerin mezunlarına, sayısal ders malzemelerini, kendine
gelir oluşturma amaçlı ücret tabanlı sunma yoluna gitmiştir. Bu girişimler
günümüzde mevcut değildir. Fathom 2003 ve AllLearn’da 2006 yılında işleyişlerine
son vermiştir. Bu girişimler kendilerinden sonra gelen çevrimiçi ders malzemeleri
projelerine ise örnek olmuştur (Walsh, 2011: 25). Çevrimiçi ders malzemeleri
girişimleri içinde Fathom ve AllLearn örneklerinin yanısıra günümüzde çevrimiçi
olarak hizmet vermeyi sürdüren açık ders malzemeleri girişimleri de yer almaktadır.
Açık ders malzemeleri (open coruseware) girişimi MIT’in geliştirdiği bir proje
olarak ön plana çıkmıştır.
Bu bölüm altında temel çevrimiçi ders malzeme girişimleri ele alınıp
incelenecektir.
1. Columbia Deneyi
2000’lerin başında Columbia Üniversitesi öncülüğünde oluşturulan Fathom
girişimiyle ders malzemeleri çevrimiçi olarak sunulmaya başlandı. Fathom
girişiminin yöneticisi Ann Kirschner, Fathom’u oluşturma temel nedenleri arasında
internetin sağladığı ticari potansiyelleri değerlendirerek rekabet halindeki kurumlara
üstünlük sağlama istemi ile dışardan çevrimiçi ders malzemeleri alanına girecek ve
bu alanı ele geçirecek büyük şirketlerden önce davranma güdüsünün etkili olduğunu
88
belirtir. Kirschner, Microsoft gibi şirketlerin eğitim alanına girerek yüksek eğitim
sistemini ele geçirmesinden endişe ettiklerini de ifade ederek Fathom uygulamasının
bir tür savunma biçimi olduğunu da ifade eder (Walsh, 2011: 27).
William F. Massy ve Robert Zemsky de (1995) üniversitelerin yeni
teknolojileri etkili bir biçimde kullanamaması halinde dışardan gelecek hizmet
sağlayıcıların bu alanı işgal edebileceğini vurgular.
Columbia Üniversitesinin Fathom girişimi sırasında dekanlık görevini
yürüten Cole ise Fathom’u oluşturmada temel motivasyonlarının girişimcilik
olduğunu belirterek Columbia Üniversitesi akademisyenlerinin ders içeriklerini kar
potansiyeli taşıyan ürünler olarak gördüğünü ifade eder. Cole, uzaktan eğitimin mali
faydalarının patentlerden elde edilen gelirleri geçeceğini de söyler (Gerrard ve
Kurlander, 2000).
Finansmanı üç yıl içinde yaklaşık olarak 25 milyon doları bulan Fathom
girişimi sürekliliğini sağlamak için çeşitli stratejiler izlemiştir. Fathom hizmet
vermeye başladığı yıllarda girişimin maliyetleri Columbia Üniversitesi’nin iç
finansmanından sağlanmıştır. Sonraki süreçte girişimin kendi kendini finanse etmesi
için çeşitli kurumlarla ortaklıklar kurulması gerektiği kararlaştırılmıştır. 1999’da
Columbia Üniversitesi, London School of Economics and Political Science (LSE) ile
ortaklık kurmuştur.28
LSE dışında kültürel kurumlarla da ortaklık anlaşması
imzalanmıştır. Bunlar Amerikan Film Enstitüsü, Britanya Kütüphanesi (British
Library), Cambridge Üniversitesi, Doğal Tarih Müzesi (Museum of Natural History),
28
LSE’de kendi kurumsal öğrenme ve entelektüel mülkiyetini işbirliği içinde çevrimiçi yayma
stratejisini onaylamıştır.
89
New York Halk Kütüphanesi (New York Public Library -NYPL), the RAND Şirketi,
Chicago Üniversitesi, and the Woods Hole Oşinografik Kurumu’dur.29
Güçlü
entelektüel markaların bir araya gelmesi ile girişimin cazibesini artıracağı
düşünülmüştür.
2000 yılında web üzerinden hizmet vermeye başlayan Fathom,
akademisyenlerin makaleleri, resimler, müze nesneleri, dokümanlar ve haritalar gibi
temel kaynakları içermiştir. Metin temelli dersler çoğunlukla sesli slayt gösterileri,
animasyonlar, etkileşimli grafikler ile geliştirilmiş ve sosyal medya unsurları,
tartışmalar, sohbetler kullanılmıştır. Her bir ortak organizasyon kendi ders malzeme
içeriğini yaratmaktan sorumlu tutulmuş ve içerik yaratımı merkezsizleştirilmiştir.
İçerikler üretildikten sonra Columbia Üniversitesi’nin başkanlığını yaptığı akademik
konseye değerlendirilme amaçlı sunulmuştur. Farklı alanlardan gelen kurumlarla
yaptığı ortaklıklar nedeniyle Fathom girişiminin çevrimiçi olarak sunduğu içerik
tiplerinin oldukça çeşitli olduğu görülmüştür (Walsh, 2011: 31-33).
Fathom girişimi ilk etapta maliyeti 500 dolardan fazla olan dersleri çevrimiçi
olarak sunmuş, sonrasında ise birçok ücretsiz içeriği çevrimiçi olarak yayınlamıştır.
Fathom girişiminde 600’den fazla ders 50 ile 500 dolar arasında değişen bir ücretle
kullanıcıya sunulmuş ve 80.000’den fazla öğrenim içeriğine de kullanıcının ücret
ödemeden erişmesine izin verilmiştir (Walsh, 2011: 33).
Kurum yetkilileri Fathom’un işlerliği süresince ciddi zorluklarla karşılaştığını
belirtir. Yetkililer, sitenin kullanım istatistiği ve toplam gelirleri incelediğinde
29
Aslında Fathom’un kurucuları en başta sadece Columbia ve akran üniversiteler ile birlik
oluşturulması gerektiği yönünde görüş bildirmiş olup Harvard, Princeton ve Yale ile yapılan
görüşmelerde başarısız olunduğundan, kütüphaneler ve müzeler gibi diğer kurumlarla ortaklığa
gidilmesi gündeme gelerek benimsenmiştir (Walsh, 2011).
90
istenilen düzeye ulaşılamadığı belirterek, girişimin anlamlı sayıda tüketiciyi
çekememesinden kaynaklı, programların maliyetini karşılayamadıklarını ve ilerleyen
süreçte de girişimin işleyişine son verdiklerini vurgular.30
Columbia Üniversitesi,
Fathom’a 14.9 milyon dolar harcarken, ders malzemesi satışlarından 700 bin dolar
elde etmiştir. Fathom’a 65 bin kişi kayıt yaptırırken bunun ne kadarının ders
malzemesi satın alan tüketiciler olduğu bilinmemektedir (Carlson, 2003).
Gelir sağlamada yaşanan sıkıntıların ardından Fathom yapılanmasında
düzenlemelere gidilmiştir. Uzun, üretimi ve alımı pahalı, ileri teknoloji gerektiren
çoklu medya sunumları (örneğin etkileşimli grafikler ve akan vidyo) yerine 2002
yılında kısa, ucuz ve basit özellikli materyaller kullanımda tercih edilmiştir. Fathom
yetkilileri insanların çoğunun çevrimiçi eğitimi tanımadığını ve bu nedenle insanlara
öncelikle bu olgunun tanıtılması gerektiğinden yola çıkarak bu değişikleri yapmak
zorunda kaldıklarını ifade etmişlerdir. Bu anlamda Fathom girişimi, kullanıcıları
çekmek için ücretsiz, kısa, kendi kendine öğrenme materyalleri oluşturmuştur
(Walsh, 2011: 34).
Yapılan düzenlemelere rağmen girişim beklenilen ilgiyi bir türlü
yakalayamamıştır.31
Fathom yetkilileri bunun üzerine girişimin maddi açıdan
işlerliğini sağlayabilmek adına işbirliği yapılan kurumların dışındaki bazı
üniversiteler ve akademik olmayan organizasyonlarla da temasa geçerek onların
30
Fathom’un kapatılması gerektiği 2001’de hazırlanan raporlarda da üniversite yönetimine
sunulmuştur (Walsh, 2011). 31
Columbia Üniversitesi Fathom girişimi için ortak kurumlarından parasal destek alamadığından
ortak kurumların dijital içerik oluşturması kararını almıştı. Bu karara ve önemli kurumları bünyesinde
toplamasına rağmen Fathom, içerik oluşturma konusunda sıkıntılar yaşamıştır. Fathom çalışma
organizasyonunda 14 kurumun içerik oluşturması planlanmış olmasına rağmen bu kurumlar belirlenen
kriterlere ulaşamamış ve istenen hızda içerik üretememiştir (Walsh, 2011).
91
akademik olmayan materyallerini de yayınlamaya başlamıştır.32
Bu anlamda da
akademik olmayan (sağlık sigortası nasıl seçilir, Amerikan sağlık hizmetlerindeki
trendler nelerdir gibi) ama gelir getirici bazı içerikler de platformda yayınlanmaya
başlanmıştır. Bu durum Columbia Üniversitesi ve ortak kurumlarında çeşitli
gerilimlere neden olmuştur.33
Bütün bu çabalara rağmen Fathom girişiminden düzenli gelir elde edilemediği
görülmüş ve bundan dolayı da Columbia Üniversitesi Senato Alt Komitesi tarafından
Fathom’un işleyişi sorgulanmıştır. Senato Alt Komitesi sistemin üniversite
kaynaklarını kullanmadan, üniversiteden destek almadan kendi kendini idame
ettirmesi gerekliliği üzerinde durmuştur.34
Raporda Fathom’un bu sonuçları
taşımadığı vurgulanmış ve girişime yönelik eleştirilerin sürmesi nedeniyle Columbia
Üniversitesi tarafından 6 Ocak 2003 tarihinde Fathom girişimine son verilmiştir
(Walsh, 2011: 35-41).35
2. Oxford, Princeton, Stanford, Yale Deneyi
AllLearn girişimi de 2000 yılında Oxford, Princeton, Stanford, Yale
Üniversitesi ortaklığında Yaşam Boyu Öğrenim Birliği (AllLearn) adı altında kuruldu.
Bu girişim e-öğrenme için bir işbirliği yaklaşımı olarak tasarlandı. AllLearn’a katılan
kurumların dot-com patlamasında internete yönelik vaatlerin etkisi altında kaldığı ve
32
Fathom girişiminin ikinci ve üçüncü yılında girişimin dışında yaratılmış ders materyallerinin de
Fathom üzerinden çevrimiçi olarak satılmasına izin verilmiştir. 33
Fathom’u oluşturan ticari girişimler ile katkı sunan akademik kurumlar arasında gerçekleştirilen
faaliyetin akademik kültüre uygun olup olmadığı yönlü yaklaşımlar nedeniyle gerilimler ortaya
çıkmaya başladı. Fathom girişimi üniversite yönetimlerinden destek almasına rağmen ticari bir girişim
olması nedeniyle bazı fakültelerden destek görmedi (Walsh, 2011). 34
Senato alt komitesi 2002 yılında yayınladığı raporunda, üniversitenin fon sağladığı girişimlerden bir
takım sonuçlar elde etmesi gerektiğini bildirir. Bu sonuçlar; kar elde etmek, üniversite altyapısına
destek olmak ve üniversitenin temel misyonunu güçlendirmek biçimindedir (Walsh, 2011). 35
Fathom yetkilileri çekirdek aboneler yaratamamalarının ve kendilerini kurum içinde anlamayan
kişilerin bulunmasının girişimin başarısız olmasının temel nedeni olduğunu belirtir (Walsh, 2011).
92
bir biçimde uzaktan eğitim ile ilgili araştırmalarda, deneyimlerde bulunduğu belirtilir
(University Business, 2006: http://www.universitybusiness.com).
AllLearn yetkilileri, girişime üye üniversitelerin temel motivasyonunun
sayısal teknolojilerin kullanıldığı bu alanı anlama ve fakülte üyelerinin bu alanı
keşfetmeleri için bir fırsat sunma yönlü olduğunu belirtir (Walsh, 2011: 43).36
Walsh, kurumların bu alana girdiğinde öncelikle itibarlarına zarar gelmemesi
ve girişimin maliyetinin ne olacağı ile ilgilendiğini kaydeder. AllLearn temelde
birliğe üye üniversitelerin mezunları için düşünülmüştür. Girişime üye üniversitelerin
temel amacının mezunlar kurumdan ayrılsa bile kuruma yönelik ilgiyi canlı tutmak
olduğu belirtilir. Üniversiteden mezun olanların, üniversitelerin zenginleştirilmiş
derslerine devam etmek isteyeceği düşünülmüştür. Girişim tüm kurumların mezun
havuzuna ulaşabilmeyi sağlamıştır. Dört kurumun mezun nüfusunun ilgili dönemde
470 bine yakın olduğu tahmin ediliyordu (Walsh, 2011: 44-45).
Fathom kar elde etmek için kurulmuş bir örgütlenme olsa da, AllLearn kar
elde etmek için oluşturulmamıştı. Fathom’un aksine girişim, işlem maliyetinin
ötesinde elde ettiği gelir fazlasını üye kuruluşlara vermeyi tasarlamıştı. AllLearn,
dört partnerin her birinin 3 milyon dolarlık başlangıç sermayesi de dâhil olmak üzere,
üye kurumların yatırımlarını karşılamaya çalışmıştır (Walsh, 2011: 45-46).37
AllLearn ilk kullanıma sunulduğu dönemde beklentileri karşılamada
başarısızlığa uğradı. Mezun havuzu girişimin devamlılığı için yeterli gelir
36
Yale Üniveristesi’nin AllLearn ile irtibatını kurmakla görevlendirdiği Diane Kleiner, bu alana ilk
girdiklerinde hiçbir şey bilmediklerini ama Yale gibi bir kurumun bu yerde lider olması gerektiğini
düşündüklerini ifade etmektedir (Walsh, 2011: 43). 37
Çevrimiçi kursların satışı boyunca gelir oluşturmanın hedeflendiği girişimde müfredatın
oluşumunda pazar göstergelerine önem verilmekteydi (Walsh, 2011).
93
sağlamamaktaydı. AllLearn’ın işlem maliyeti bir yılda yaklaşık 4 milyar doları
bulmuştu. Sonraki süreçte ciddi bir değişim modeli uygulanarak ders malzemelerini
satın alanların satın alma davranışları ve geri bildirimleri incelenmiş, bu doğrultuda
da kısa ve basitleştirilmiş kurslar tasarlanmaya başlanmıştır. AllLearn girişimi bu
yeni stratejiyle daha fazla tüketici kitlesine ulaşmaya çalışmıştır. Kurslar kısaltılarak
üretimi daha az masraflı hale getirilmeye çalışılmış, bu anlamda da daha çok
tüketiciye ulaşılabileceği tasarlanmıştır. Gerçekleştirilen yeniliklere rağmen girişim
kendisini idame ettirecek nitelikte gelir elde etmede başarılı olamadı ve 2006 yılının
Mart ayında kapandı. AllLearn kurulduktan bir müddet sonra Kasım 2001’de
Princeton Üniversitesi de girişimden ayrıldı. Üniversitenin o zamanki Rektörü
maliyetlerin çok yüksek ve olanaksız bir iş modeli olduğunu, girişim ile üniversitenin
amaçlarının farklı olduğunu ifade etti. 1 Haziran 2001’den 30 Temmuz 2002’ye
kadar AllLearn’ın toplam masrafları 6 milyon dolardan fazla iken, getirisi 230 bin
dolardı (University Business, 2006: http://www.universitybusiness.com; Walsh,
2011: 47-49).
3. MIT Deneyi
Açık ders malzemeleri girişimi büyük oranda üniversitelerin inisiyatifi altında
gerçekleşmiş olup bu olguya Üniversite Açık Ders Malzemeleri (ADM) adı verilir.
Üniversite Açık Ders Malzemeleri, internet ortamında açık ve ücretsiz olarak erişime
ve kullanıma sunulan üniversitedeki her türlü ders kaynağıdır. Açık ders malzemesi
bir dönemi kapsayan (14 hafta ya da 42-50 saat) ders izlencesi, ders notları, ders
sunumları (powerpoint sunumlar, vidyo, animasyon, vb.), örnek sınav ve çözümleri,
94
örnek ödev ve çözümleri, proje ve uygulamalar, ek okuma parçalarından oluşur
(TÜBA, 2011: http://www.acikders.org.tr).
Açık Ders Malzemeleri Projesi ile ders araç ve gereçleri herkese açık olarak
elektronik bir ortamda paylaşılmakta ve bu kapsamda akademisyenler hiçbir karşılık
beklemeden, kendileri tarafından yaratılmış ders malzemelerini herkesin kullanımına
açmayı kabul etmektedir. Bu proje ile derslerin planları, yöntemleri için telif hakkı
sorunu olmayan araç gereçler sağlanmakta olup ilgili yazında projenin eğitimde fırsat
eşitliğini sağlama yönünde bir çaba olarak görülmesi gerektiği vurgulanır. Kubuş
(2008: http://its.metu.edu.tr), açık ders malzemelerinin doğal kullanıcılarının şu
kişiler olduğunu belirtir:
a. Derslerini zenginleştirmek isteyen-kendi üniversitesinde benzer ders
açmayı planlayan öğretim üyeleri,
b. Üniversiteden mezun olupta ilgilendiği konulardaki gelişmeleri takip
etmek isteyen ya da bilgilerini tazeleme ihtiyacı duyan mezunlar,
c. Üniversite öğrencileri.
Geleneksel ya da elektronik öğrenmeden farklı olarak bu projeden faydalanan
kişilere sertifika ya da diploma verilmemektedir.
Açık Ders Malzemeleri (OpenCourseWare-OCW) Projesi ilk olarak 2001
yılının Nisan ayında MIT’de tanıtılmıştır. Projenin ortaya çıkışındaki temel düşünde,
MIT ders malzemelerinin 2002 yılından itibaren internet üzerinden ücretsiz
erişilmesine olanak sağlamaktı. Proje adı seçimi açık kaynak kodlu yazılımların -
95
özellikle de Linux İşletim Sistemi’nin- kamusal alanda kazandığı görünürlükle
ilişkilidir (Baldi vd., 2002: http://csrc.lse.ac.uk).
Kendi standartlarını belirlemeye yönelmiş, türünde ilk olan en yüksek profilli
proje olmasının nedenleri arasında MIT’in özet ders programı, ders notları, okuma
listeleri, ödevler ve diğer malzemeleri web tabanlı olarak ücretsizce vaat etmesi
yatmaktadır (Walsh, 2011: 57).
Açık Ders Malzemeleri Projesi ilk ortaya çıktığında ücretsiz olarak
sunulmamış, Fathom ve AllLearn gibi gelir elde etme amaçlı kullanılmak istenmiştir.
Projenin ilerleyen zamanlarında yeterli gelir elde etmede başarısızlıklar yaşandığı
görülünce bu yaklaşımdan vazgeçilmiştir.
MIT’in o dönemki yöneticileri yeni teknolojilerin eğitim alanında
kullanımına ilişkin toplantılar yaparak gelir yaratıcı bir model üzerinde durmuşlardır.
Toplantılar sonucunda çeşitli danışmanlık şirketleri ile anlaşma yapılmış ve nasıl bir
modelin uygulanabileceği üzerine fikirler alınmıştır. 2000 yılındaki toplantılarda –
AllLearn’a benzer şekilde- mezunlar üzerinden gelir elde etme fikri yaygınlık
kazanmıştır. Sonrasında ise mezunlar üzerine yapılan anketler ve danışmanlık
şirketlerinin yaptıkları piyasa araştırmaları sonucunda 2000 yılının yazında üniversite
komitesine bir rapor sunulmuş, raporda MIT’in bu projesinin, mezunlar üzerinden
gelir elde etme açısından etkisiz olacağı bildirilmiştir (Walsh, 2011: 58).
Walsh (2011), Açık Ders Malzemeleri’nin arkasındaki temel fikrin MIT’in
ders materyallerini çevrimiçi olarak yayınlamak olduğunu belirtir ve gelir sağlamak
96
amaçlı erişimi kısıtlamak gibi teşebbüslerden ziyade ücretsiz olarak erişimin
sağlanmasının esas alındığını söyler (59).
İlerleyen dönemlerde fakülte kurullarının hazırlamış olduğu raporlar da
üniversite yönetimine sunulmuş ve bu gibi kursların ders kredisi kazanmayı
içermediği bildirilerek projenin sıfır gelir modeli ile sürdürülmesi önerilmiştir.
Çevrimiçi eğitim ortamında, kar peşinde koşan modellerden sonra ortaya çıkan
MIT’in Açık Ders Malzemeleri Projesi ticari modelden bir kırılma meydana getirir.
MIT’in Eğitim Teknolojileri Konseyi (Council on Educational Technology-CET)
projeyi başlatmak için büyük bir istek duymuş ve proje için finansman edinme çabası
içine girmiştir (Walsh, 2011: 59-60).
MIT Yöneticileri, finansman arayışı nedeniyle 2000 yılında Andrew Mellon
Vakfı’nın o zamanki başkanı William G. Bowen ile bir görüşme gerçekleştirir.
Görüşmede Bowen fikrin önemli olduğunu ve Hewlett Vakfı’nın Başkanı Paul
Brest’e ulaşılmasını, onun da önemli bir finansman kaynağı olabileceğini ifade eder.
Bowen, sayısal teknolojilerin üniversitenin ticari faaliyetleri için önemli fırsatlar
sunduğunu ama bunun üniversite misyonuna zarar vereceğini savunduğundan
MIT’in sunduğu proje ona çekici gelmiştir. 2001 yılının Şubat ayında ise finansörler,
konsey üyeleri, MIT’deki akademisyenler Açık Ders Malzemesi Projesi’ne ilişkin
tartışmalarını tamamlayarak projeyi destekleme yönlü karar aldılar. Hewlett ve
Mellon Vakıfları ile ilk görüşmeler olumlu olmasına rağmen, proje 4 Nisan 2001’de
ilan edildiğinde, projenin parasal kaynağına ilişkin belirsizlikler hala sürüyordu.
Mellon Vakfı, proje başladıktan sonra projeye ödenek ayırma kararı aldı (Walsh,
2011: 61-62).
97
MIT’in Açık Ders Malzemeleri Projesi içerikler üzerinden incelendiğinde ise
MIT’te yer alan hemen hemen her dersin Açık Ders Malzemeleri Projesi’nin internet
sitesi üzerinden yayınlandığı görülür. Toplam 2000 dolayında kurs site üzerinden
sunulmaktadır. Her bir kurs çeşitli materyaller ile –ders programları, ders notları,
vidyo veya işitsel kayıtlar vb.- sunulmuştur. Bu materyallerin sağlanması ile MIT
kendi öğrencisine derslerde sunmuş olduğu içerikleri dünya çapında internet
kullanıcılarının erişimine açmaktadır. Bununla birlikte projenin internet sitesinde,
MIT’in uzaktan eğitime giriş yeri olmadığı, bu projede yer alan kurslardan ders
kredisi alınamayacağı ve MIT diploması edinmede bu kursların kestirme bir yol
sunmadığı vurgulanır (MIT OpenCourseWare, 2011: http://ocw.mit.edu).
Açık Ders Malzemeleri Projesi MIT’in eğitim deneyiminden de bazı parçalar
sunar. Bu ayrım proje girişimi tarafından açıkça belirtilir. “Açık Ders Malzemeleri
Projesi bir ders değildir, bir ders malzemesidir; MIT eğitimi için bir kapı değildir
fakat MIT eğitim içeriği üzerine bir penceredir” denmektedir (Walsh, 2011: 63).
Projeye ilişkin çeşitli endişeler de dile getirilir. Bunlardan biri MIT’in
sunduğu ders malzemelerinden kaynaklı, MIT’in okul diplomasının saygınlık
değerinin etkisini yitirmesidir. Aynı zamanda okul ücretini veren öğrencilerin, okul
ders içeriklerinin ücretsiz olarak çevrimiçi sunulmasından rahatsız olabilecekleri de
ifade edilir. Üniversite yöneticileri ise bu endişelere yanıt olacak biçimde
üniversitenin değerinin üniversite yerleşkesindeki öğrenciler, akademisyenler,
çalışanlardan oluştuğunu ifade ederek projenin bu duruma zarar vermeyeceğini
belirtir.
98
Açık Ders Malzemeleri Projesi, MIT’deki derslerin güçlülük ya da zayıflılığı
ile de ilgilenmemekte, onların hepsini tek bir düzlemde ele alarak sitesinde yer
vermektedir. MIT de öğretilen derslerin büyük bir çoğunluğu projenin internet
sitesinde gösterilirken her bir dersin içerik miktarı aynı değildir. Bununla birlikte her
kurs temel olarak en az üç unsura sahiptir. Bunlar; malzeme planı (ders planı, takvim
vd.), konu temelli içerik (ders notları, okuma listesi vd.) ve öğrenme aktiviteleri (ev
ödevleri vd.)’dir. Projenin başında MIT’deki akademik personele oluşturduğu her
ders başına 3000 dolar ücret verilirken 2005 yılında bu ücret 2000 dolara indirilmiş,
2006 yılında ise böyle bir uygulamadan vazgeçilmiştir (TechTalk, 2007:
http://web.mit.edu; Walsh, 2011: 64-65).
Projenin, gelişmekte olan ülkelerin eğitim müfredatının gelişimine etkide
bulunacağı, bu ülkelerin yüksek eğitimini geliştireceği de vurgulanır. Proje yetkilisi
Steven Lerman 2001 yılında yaptığı basın toplantısında şunları ifade etmiştir:
“Umarız ki ders malzemelerimiz farklı dillere de çevrilecek. Gelişmekte olan
ülkelerin bilgiye ihtiyacı var. Onların altyapılarını ve kurumlarını değiştirmeye
ihtiyaçları var” (MIT News, 2001: http://web.mit.edu).
Projenin temel argümanı ders materyallerinin dünyanın her tarafında yaşayan
bireyler için faydalı olabileceğidir. Bununla birlikte proje yetkilileri sitede yer alan
içeriklerin ortalama düzeydeki bir öğrenen için uygun olmadığını da kabul eder.
Aynı zamanda proje içindeki ders materyalleri yeni iletişim teknolojilerinin getirdiği
etkileşim unsuruna da kapalıdır. MIT’deki Profesörlerin ya da mezun öğrencilerin
herhangi bir etkileşime girme durumu tasarlanmamıştır. Fathom ve AllLearn
kurslarında karakterize edilen eş zamanlı tartışmalar ve canlı sohbetler, bu projede
99
yer almamaktadır. Proje yetkililerinin izin verdiği ölçülerde yayın biçimi
oluşturularak bir anlamda sınırları çizilmiş bir alanda hareket edilmektedir. Proje
yetkilileri etkileşimli teknolojilere yer vermemelerinin temel nedenini dikkat
dağınıklığını en alt düzeyde tutmak istemelerinden kaynaklı olduğunu bildirir.
Projenin gereksiz teknolojik bataklığa saplanmasına izin verilmeyeceği de ifade
edilmektedir. Açık Ders Malzemeleri Projesi üzerinde etkileşim özelliğinin
bullunmamasının projenin etkisini sınırlandıran bir faktör olduğu da belirtilir (Walsh,
2011: 72).
Proje yöneticileri aslında bu projeden faydalanacakların büyük oranda
eğitimciler olacağını öngürmüşse de bu projeyi eğitimcilerden daha çok kendi
kendine öğrenenlerin kullandığı görülmüştür. MIT’de Açık Ders Malzemeleri Projesi
içinde yer alan derslere ilişkin çok sayıda çalışma yapılmıştır. 2009 yılında yapılan
bir çalışma, projenin internet sitesini ziyaret edenlerin %54’ünün ABD dışındaki
ülkelerde yaşayanların oluşturduğunu ortaya koymaktadır. Rapor bazı kalıp yargıları
da değiştirmiştir. Buna göre projenin sitesini kullananların %43’ü kendisini kendi
kendine öğrenen, %42’si öğrenci ve %9’u da eğitimci olarak tanıtmaktadır (MIT
OpenCourseWare, 2009: http://ocw.mit.edu). 2010 Haziran’ında yapılan bir
çalışmada ise siteyi 100 milyon kişinin ziyaret ettiği ve bunun 71 milyonunun
değişik ülkelerden geldiği bildirilmiştir (MIT Site Statistics, 2011:
http://ocw.mit.edu). 2005’te yapılan bir anket çalışmasında da siteyi ziyaret edenlerin
%80’i sitenin faaliyetlerini olumlu olarak algılamıştır (MIT OpenCourseWare, 2006:
http://ocw.mit.edu).
100
Birçok iddiaya göre Açık Ders Malzemeleri Projesi MIT’deki öğrenme ve
öğretmeyi olumlu bir biçimde etkilemektedir. 2005’te yapılan bir anket sonucuna
göre proje birçok akademisyenin öğretim biçimini geliştirmesine katkı
sağlamaktadır. MIT’deki ankete göre akademisyenlerin %32’si Açık Ders
Malzemeleri Projesi’nin kendi öğretim materyallerinin geliştirilmesine katkı
sunduğunu belirtir (MIT OpenCourseWare, 2006: http://ocw.mit.edu). Bu katkının
temel nedeni olarak ise projede sunulan içeriklerin titiz bir değerlendirme sonucu
tüm dünyayla paylaşılması olduğu belirtilir. Bu anlamda da akademisyenlerin
projenin internet sitesinde yer alan derslerdeki bilgilerin güvenilir olduklarına
inandıkları ifade edilerek akademisyenlerin derslerdeki bilgileri referans alarak
çalışmalarını geliştirebildiği vurgulanır (Walsh, 2011: 78). MIT’in 2005 Program
Değerlendirme Raporunda da MIT’deki öğrencilerin kendi derslerini seçmeden önce
projenin internet sitesinde yer alan dersleri izlediği ve bu dersler hakkında bilgi
aldıktan sonra kendi ilgi alanlarına göre bu dersleri seçtikleri belirtilmektedir.
Bununla birlikte öğrenciler sınav zamanlarında da siteden faydalanabilmektedir.
Açık Ders Malzemeleri Projesi, dijital arşiv oluşturarak enstitünün öğretim
materyalinin korunmasını da sağlamaktadır (MIT OpenCourseWare, 2006:
http://ocw.mit.edu).
Proje’nin dünya çapında MIT’e itibar kazandırdığı söylenmekte olup tüm
dünyaca beğenilen bir proje olmasından kaynaklı da projenin MIT’in zekice
düşündüğü bir pazarlama stratejisi olduğu yönünde yaklaşımlar bulunmaktadır. MIT
101
Yöneticisi Charles Vest, dünya çapında öğrenci çekebilmede projenin oldukça
önemli bir konumda bulunduğunu söyler (MIT News, 2001: http://web.mit.edu).38
MIT’in 2005 yılında gerçekleştirdiği araştırma sonuçları da bu yaklaşımı
doğrular niteliktedir. Araştırma sonuçlarına göre Açık Ders Malzemeleri Projesi’nin
internet sitesini, MIT’teki öğrencilerin %71’i, fakülte üyelerinin %59’u ve
mezunların %42’si kullanmaktadır. Birinci sınıf öğrencilerinin %35’i ise MIT’e kayıt
yaptırmadan önce projeden haberdar olup ondan etkilenmiştir (MIT
OpenCourseWare, 2006: http://ocw.mit.edu).
Projenin sürdürülebilirliği ise dışarıdan finansmanlarla sağlanmış büyük bir
bütçe gerektirir. Mellon ve Hewlett Vakıfları bağışlar yaparak projeye destek
olmuştur. Bu vakıflar başlangıçta 11 milyon dolar bağışlamış, sonrasında da ek 15
milyon dolarlık bir bağış yapmıştır. 2009 yılının Temmuz ayında proje programının
toplam maliyeti yaklaşık 33 milyon doları bulmuştur. Bu maliyetin yaklaşık 6 milyon
doları MIT tarafından sağlanmıştır. Bu maliyetlere projeye yapılan ayni katkılar dâhil
edilmemiştir. İleriki yıllarda projenin personel ve işlem maliyetinin yıllık 4 milyon
doları bulması beklenmektedir (Walsh, 2011: 83).
Proje uygulamaya konulduğu ilk günlerde uzun dönemli sürdürülebilirliği
üzerine çok fazla düşünülmemiştir. Mellon Vakfı projenin sürdürülebilirliği
noktasında endişelerini belirtmiş ama yine de projeyi destekleyeceğini ifade etmiştir.
38
Charles Vest konuyla ilgili şunları söyler: “Açık Ders Malzemeleri Projesi’nin MIT’e kayıtları
olumsuz bir biçimde etkileyeceği yönünde kaygılı mıyım? Hayır. Aslında, bu proje MIT’in eğitimi
üzerine dünya çapında bir pencere sağlayacaktır. Bizim ne öğrettiğimizi göstererek öğrencileri
çekebileceğimiz çok iyi bir yöntemdir” (MIT News, 2001: http://web.mit.edu).
102
Projenin bağış yollu finansman süresinin ise yakın bir zamanda sona ereceği
bildirilir.
2005 yılında Üniversite Danışma Kurulu projenin mali geleceğini ele alarak
proje işlem maliyetlerinin bir kısmının MIT’in genel bütçesinden karşılanması
gerektiğini ifade eder. Proje ekibine de projeyi finanse edecek ek finansmanlar
yaratması tavsiye edilir. Bunun da kurumun eğitim misyonuna uygun programların
oluşturularak kurum içi faydanın arttırılması ile sağlanabileceği üzerinde durulur.
Özellikle mali kriz dönemlerinde yerel faydaya ağırlık vermenin bir proje için çok
önemli olduğu vurgulanır. Projenin MIT’in eğitim deneyiminin önemli bir parçası
olduğunu hissettirmesinin ve özellikle MIT’in kendi öğrencilerine yönelik sağladığı
faydanın üzerinde durmasının önemli olduğu belirtilir. Proje materyallerini
güncellemenin sürdürülebilirlik için çok önemli olduğu ifade edilirken projenin
finansmanının sadece yeni derslerin eklenmesi ile değil aynı zamanda varolan
materyallerin güncellemesi ile de sağlanabileceği belirtilir (Walsh, 2011: 84-85).
Proje ilk defa 2009 yılında Hewlett Vakfından mali yardım almadan
işlemiştir. Projenin şu anki işlem maliyeti –siteyi devam ettirmek, yeni dersler
eklemek ve var olan dersleri güncellemek- her yıl için 4 milyon dolardır. Bunun
yarısı MIT’in bütçesinden, diğer yarısı ise bir yazılım şirketinden sağlanan destek ile
karşılanmaktadır. Ab Initio adlı yazılım şirketinin sahibi bir MIT mezunu olup 6
milyon dolarlık bir yardımda bulunmuştur. Bu anlamda da gelecek üç yılın işlem
maliyetinin yarısı karşılanmış olmaktadır. MIT’in bütçesinde herhangi bir
daralmanın yaşanması halinde bu maliyetin nasıl kapatılacağına ilişkin bir bilgi
103
yoktur. Proje bu durumların ötesinde somut olarak gelir yaratmak için bir plan
oluşturmamıştır (Walsh, 2011: 86).
Açık ders malzemelerinin günümüzde kitlesel açık çevrimiçi ders (Massive
Open Online Course - MOOC) biçiminde yeni bir evreye dönüştüğü de ifade
edilmektedir. Her iki yapının da beraber işlediğini belirten Madran, MOOC’ların
daha uzaktan eğitim tabanlı bir yönelime sahip olduğu belirtir. MOOC’larda 10-15
bin kişi aynı anda ders alabilmekte olup derslerde başarılı olunması halinde diploma
değil ama başarı sertifikası verilebilmektedir (O. Madran, yüz yüze görüşme, 28
Haziran 2013).
Açık ders malzemeleri ile MOOC’lar arasındaki en önemli farkın ise açık ders
malzemelerinde müfredatın olmaması, MOOC’larda ise açık bir yapıya sahip
olmasına rağmen sınavların yapılması, belirli bir çizelgesinin bulunması olduğu ifade
edilir (O. Madran, 28 Haziran 2013).
Açık ders malzemelerinin ticari yönelimli olmamasına rağmen MOOC
hareketinde çeşitli ticari nüveler görülebileceği de ifade edilmektedir. Son
dönemlerde açık ders malzemelerinden türeyen MOOC hareketinin içinde yer alan
bazı girişimlerin ticari yönelimler taşıdığı görülür. Son dönemlerde MOOC hareketi
içinde para kazanma amaçlı hareket eden firmalar ortaya çıkmakta ve kar elde etmek
isteğiyle hareket etmektedir. Çağıltay, MOOC’ları finansal olarak karşılayamayacak
kişiler için de alternatiflerin olması gerektiğini bu anlamda da MIT’in edX
girişiminin bu duruma iyi bir örnek olacağını söyler (K. Çağıltay, yüz yüze görüşme,
15 Mayıs 2013).
104
MOOC hareketinin kendi içinde çatallandığı ve kitlesel olarak verilen
çevrimiçi ders malzemelerinden kar elde etmek isteyenlerle bunu ücretsiz sunanlar
arasında bir ayrıma gidilebileceği görülmektedir. MIT ve Harvard Üniversitesinin
ortak geliştirdiği edX girişimi şimdilik kar elde etmeye çalışmayan MOOC’lara
örnek olurken39
, Coursera ve UDACITY gibi girişimler ise sertifika verme üzerinden
para kazanma girişimlerini örnekler. Coursera ve UDACITY platformlarında kişi
istediği dersi sadece sisteme kullanıcı adı ve şifresini girerek izleyebilir, dersin
müfredata uygun etkinliklerine katılabilir ama sertifika almak istediğinde belirli bir
ücret ödemesi gerekir. edX platformunda ise farklı türde sertifikaların var olduğu
görülür, platformun internet sitesinde ileride bazı sertifika türlerinden ücret
istenebileceği belirtilmiştir. Bu anlamda açık ders malzemelerinin kendisinin olmasa
bile türevlerini ticarileştirmeye dönük girişimlerin ortaya çıktığı söylenebilir.
Entelektüel insancıllık ile üniversitenin marka tanıtımının (projenin başarısı
MIT’in başarısıdır) birbiri ile uyumundan doğan MIT’in bu projesi ABD
üniversitelerinden tüm dünyaya yayılmaya başlamıştır.
ABD’de ilk önceleri Utah Eyalet Üniversitesi, Johns Hopkins Kamu Sağlık
Okulu, Tufts Üniversitesi gibi kurumlar ve daha sonra ise Defense Acquisition
Üniversitesi, Harvard Hukuk Okulu, Michigan Eyalet Üniversitesi, UMass Boston,
California Üniversitesi, Michigan School of Information Üniversitesi, Notre Dame
Üniversitesi, Utah Valley Eyalet Koleji, Wheelock Koleji gibi eğitim kurumları
kendi açık ders malzemelerini oluşturmaya başlamıştır. İngiltere’de ise İngiltere Açık
39
MIT’in edX girişimi dersleri ücretsiz olarak herkesin kullanımına açmasının yanısıra farklı
sertifikasyon biçimlerine de gitmekte ve başladığı kursu başarı ile tamamlayan kişiler sertifika
istemeleri halinde bu sertifikaları vermektedir. Bununla birlikte bazı kursların sertifikalarının ücret
karşılığı verileceği de belirtilir. MIT’in edX girişiminin ücretli sertifika verme durumuna henüz
başlamadığı ama yakın bir zamanda başlayacağı da belirtilmelidir.
105
Üniversitesi, Ekim 2006 yılında 5.6 milyon sterlin gibi bir bütçeyle ellerinde
bulundurdukları ders araç ve gereçlerini “Açık Eğitim Kaynakları” (Open
Educational Resources) adı altında kullanıma açmıştır. Çin’de de Eğitim için Açık
Kaynaklar (China Open Resources for Education - CORE) konsorsiyumu
oluşturulmuş olup 150’den fazla üniversiteyi bünyesinde barındırmaktadır. Fransa ise
Açık Ders Malzemelerini oluşturmak amacıyla Paris-Tech konsorsiyumu
oluşturmuştur. 10’dan fazla Japonya üniversitesinde Açık Ders Malzemeleri portalı
bulunmakta; İspanya, Portekiz ve Güney Amerika’daki Latin ülkelerinin
üniversiteleri de Açık Ders Malzemeleri için Universia konsorsiyumunu
oluşturmaktadır (Kubuş vd., 2008: http://its.metu.edu.tr).
Açık Ders Malzemeleri projelerinin uluslararası anlamda bir çatı altında
toplanması için Uluslararası Açık Ders Malzemeleri Konsorsiyumu (OCW
Consortium) kurulmuştur. Bu konsorsiyumda yaklaşık 20 ülke bulunmakta olup bu
konsorsiyumun kurulmasındaki amaç, Açık Ders Malzemeleri projelerinin çeşitli
ülkelerdeki kullanımını sağlamak, benzer projeleri desteklemek, devamını sağlamak
ve etkinliğini arttırmanın yollarını araştırmaktır (Kubuş vd., 2008:
http://its.metu.edu.tr).
Açık Ders Malzemeleri Konsorsiyumu 2005 yılında Hewlett Vakfı’ndan
gelen bağışlar ile oluşturulmuştur. Konsorsiyum ilk resmi toplantısını 2005 yılının
Eylül ayında yapmış ve üç temel amaç belirlemiştir. Bunlardan ilki, dünyada açık
eğitim materyallerinin benimsenmesinin teşviki ile açık ders malzemelerinin etkisini
genişletme; ikincisi, Açık Ders Malzemeleri Projesi’nin geliştirilmesini teşvik etme;
106
üçüncüsü ise, Açık Ders Malzemeleri Projesi’nin etkililiğini genişletip maliyetlerini
azaltarak uzun dönemli sürdürülebilirliğini sağlamaktır (Carson, 2009: 28).
Konsorsiyum son dönemlere kadar MIT’in bir yan kuruluşu olarak
çalışmıştır. Konsorsiyumun ilk yöneticisi bir MIT çalışanı olup Hewlett Vakfı’ndan
yapılan bağışlar, konsorsiyum adına MIT’e verilmiştir. MIT bağışın nasıl
harcanacağı noktasında yetkili kurum olmuştur. 2008 yılının Temmuz ayında ise
konsorsiyum MIT’den bağımsız organizasyonlarla birleşmiş ve bu durum
konsorsiyumun kendini yönetmesine ve mali kararları almasında kendisinin
belirleyici olmasını sağlamıştır. Konsorsiyum liderlik yapısıda değişmiş, çeşitli üye
kurumların temsilcilerinden bir yönetim kurulu oluşturulmuştur (Walsh, 2011: 78).
Yapılan araştırmalar konsorsiyumun yüzlerce yükseköğrenim kurumunu
kendi bünyesinde barındırdığını gösterir. Özellikle İngilizce konuşmayan Asya
bölgesinde güçlü bir büyüme gözlemlenmiştir (Open Courseware Consortium, 2011:
http://www.ocwconsortium.org). Bununla birlikte ABD’nin önde gelen kurumlarının,
Açık Ders Malzemeleri fikrini benimsemeye çok da fazla yanaşmadığı
gözlenmektedir. Bu anlamda MIT’in projesinin hem bir avantaj hem de bir çekişme
unsuru olarak görüldüğü söylenebilir. Bazı kurumların MIT’in projede önemli bir
aktör olarak yer aldığını bilmesi projenin o kurum tarafından benimsenmesini
hızlandırabilirken, bazı kurumlarda ise bu durum ters bir etki oluşturur. MIT’in
gölgesinde bir üniversite imajı çizmek istemediklerinden bazı önde gelen ABD
üniversitelerinin bu projeye dâhil olmak istemediği söylenebilir (Walsh, 2011: 78).
107
C. Deneyimlerin Modelleştirilmesi
Uzaktan eğitim, e-öğrenim ve e-öğrenim malzemeleri, müfredat ve açıklık
(ücret temelli herkesin erişip erişememesi anlamında) temelinde ele alındığında dört
tip modelden söz etmek mümkün görünmektedir. Bunlar; Müfredata Dayalı Ücretli
Model, Müfredata Dayalı Ücretsiz Model, Müfredata Dayalı Olmayan Ücretli
Model, Müfredata Dayalı Olmayan Ücretsiz Model biçimindedir.
Tablo 6. E-Öğrenme Modelleri
E-Öğrenme Modelleri Örnekler
Müfredata Dayalı Ücretli Model
Uzaktan eğitim merkezleri,
Sanal Üniversite, MOOC (Sertifika Alma
Durumunda)
Müfredata Dayalı Ücretsiz Model
MOOC (edX), geleneksel eğitimi tamamlayıcı
online eğitimler (web destekli sınıf içi öğrenme)
Müfredata Dayalı Olmayan Ücretli Model
Akademik Dergiler, Ders Kitapları
Müfredata Dayalı Olmayan Ücretsiz Model
Açık Eğitim Kaynakları Hareketi (Açık Ders
Malzemeleri, Açık Erişim Dergi
Hareketi, Açık Ders Kitabı Hareketi)
Müfredata Dayalı Ücretli Model; eğitim kurumlarının, eğitim almak isteyen
kişilere yönelik planlı bir öğretim yöntemine bağlı olarak belirli bir ücret karşılığında
eğitim verme durumu olarak tanımlanabilir. Eğitim almak isteyenler, ödeyecekleri
ücret karşılığında diploma ya da sertifika alabilmektedir. Kurumların uzaktan eğitim
merkezleri, sanal üniversiteler, açık ders malzemelerinden türeyen kitlesel açık
çevrimiçi kursların ücretli sertifika veren türleri (Coursera ve UDACITY örnekleri),
e-öğrenme hizmeti veren özel şirketler (Skillsoft vb.) bu modeli örneklemektedir.
108
Müfredata Dayalı Ücretsiz Model; eğitim kurumlarının, eğitim almak isteyen
kişilere planlı bir öğretim yöntemine bağlı olarak ücretsiz eğitim vermesi biçiminde
tanımlanabilir. Kitlesel açık çevrimiçi kursların ücret istemeyen girişimleri (edX) ile
geleneksel eğitimi tamamlayıcı çevrimiçi eğitimler (web destekli sınıf içi öğrenme
gibi) bu modeli örneklemektedir.
Müfredata Dayalı Olmayan Ücretli Model; bir müfredata bağlı olmayıp
kendilerine ulaşabilmenin belli oranlarda ücret ödemeyi gerekli kıldığı e-öğrenim
malzemeleri olarak tanımlanabilir. E-öğrenim materyalleri olarak belirli bir ücret
ödeyerek alınabilen Akademik Dergiler ve Ders Kitapları bu modeli örnekler.
Müfredata Dayalı Olmayan Ücretsiz Model; bir müfredata bağlı olmayıp
kendilerine ulaşabilmenin belirli bir ücret karşılığı olmadığı e-öğrenim malzemeleri
olarak tanımlanabilir. Açık Eğitim Kaynakları Hareketi içinde yer alan Açık Ders
Malzemeleri, Açık Erişim Dergi Hareketi, Açık Ders Kitabı Hareketi bu modeli
örnekler.
Bu anlamda e-öğrenim modelleri incelendiğinde uzaktan eğitim modelleri ile
açık erişim modelleri arasında gerilimli bir ilişki olduğu belirtilebilir. Uzaktan eğitim
yaklaşımlarının daha tecimsel bir boyut taşıdığı görülürken açık erişim
yaklaşımlarının kullanıcılarına ücretsiz modeller sunduğu görülür. Bununla birlikte
açık erişim yaklaşımlarından türeyen MOOC’ların bazılarında ticari eğilimlerin
görüldüğü de belirtilmelidir.
109
D. Değerlendirme
Bu bölümde çevrimiçi diploma, geleneksel eğitime eklemli çevrimiçi eğitim,
karma öğrenme, sanal üniversite ve açık üniversite gibi BİT’lerin eğitim alanında
kullanımı ile ortaya çıkan farklı modeller ele alınarak incelenmiştir.
Bilgi tabanlı ekonominin, iş piyasasının ihtiyaç duyduğu becerileri sağlama
amaçlı eğitim ve öğretim düzeyini geliştirmek isteğinin faklı modellerin ortaya
çıkmasına temel oluşturduğu söylenebilir. Bu modellerin ortaya çıkmasındaki diğer
bir etken ise geleneksel eğitim uygulamalarının maliyetinin, yeni iletişim
teknolojilerinin yardımıyla öğrencilere kitlesel olarak ulaşabilmenin getirdiği
maliyetten daha fazla olduğu yönündeki düşüncedir. Kazançlı niş piyasalara (deniz
aşırı ülke öğrencileri, orta yaşlı öğrenciler gibi) ulaşma isteği ile üniversitelerin
dijital çağı yakalayamama korkusunun (hızlı bir biçimde hareket edemezlerse rekabet
dışı kalabilecekleri endişesi) da bu modelleri ortaya çıkardığı söylenebilir.
Eğitimi topluma ve dezavantajlı kesimlere yayma temelli Açık Üniversite
pratiği süreç içinde uzaktan eğitim ve açık erişim gibi iki ana dala ayrılmaktadır.
Uzaktan eğitim pratiklerinin sanal üniversite, kamu çevrimiçi üniversiteleri,
üniversitelerin uzaktan eğitim merkezlerinin uygulamaları ile web destekli sınıf içi
öğrenme yöntemleri biçiminde daha tecimsel nitelikli devam ettiği görülürken açık
erişim uygulamalarının ise eğitimi topluma ve dezavantajlı kesimlere yayma amaçlı
Açık Eğitim Kaynakları Hareketi temelinde geliştiği belirtilmelidir.
Açık Eğitim Kaynakları Hareketi içinde yer alan Açık Ders Malzemeleri
Hareketinin ortaya çıkışı ve ilerleyişinin ise diğer açık erişim yaklaşımlarından farklı
110
saikler üzerinden geliştiği söylenebilir. Özellikle MIT’in öncülüğünde gelişen bu
projenin üniversitenin kendi ders materyallerini tüm dünyaya açarak niteliksel açıdan
üstün bir konumda olduğunu vurgulama amacı güttüğü görülmektedir. Bir halkla
ilişkiler çabası olarak da ifade edilebilecek bu girişim ile küresel çapta düşünülerek
üniversitenin marka değeri arttırılmak istenmektedir. Bu durum üniversitenin çekici
kılınmak isteğinden bağımsız olarak derslerin planları, yöntemleri için telif hakkı
sorunu olmayan araç gereçleri sağlayarak eğitimde fırsat eşitliği yönünde bir girişim
olarak ele alınabilmesini mümkün kılmaktadır. Açık Ders Malzemeleri Hareketi
içinde kurumların ticari ve reklama dayalı yaklaşımları görülmesine rağmen Özgür
Yazılım Felsefesi’nin köklerinden beslenmiş olmanın getirdiği dinamikle paylaşım,
dayanışma, işbirliği gibi etik kodlara önem verildiği de görülür.
Uzaktan eğitim, e-öğrenim ve e-öğrenim malzemeleri, müfedat ve açıklık
temelinde değerlendirildiğinde ise dört tip modelden söz edilebilir. Bunlar;
Müfredata Dayalı Ücretli Model, Müfredata Dayalı Ücretsiz Model, Müfredata
Dayalı Olmayan Ücretli Model, Müfredata Dayalı Olmayan Ücretsiz Model
biçimindedir. E-öğrenim modelleri incelendiğinde uzaktan eğitim modelleri ile açık
erişim modelleri arasında gerilimli bir ilişki olduğu görülür. Uzaktan eğitim
yaklaşımlarının daha tecimsel bir boyut taşıdığı, açık erişim yaklaşımlarının ise
kullanıcılarına ücretsiz modeller sunduğu belirtilmelidir. Bununla birlikte açık erişim
yaklaşımlarından türeyen MOOC’ların bazılarında ticari yönelimlerin bulunduğu da
söylenebilir.
111
BÖLÜM III
TÜRKİYE’DE UZAKTAN EĞİTİM BAĞLAMINDA AÇIK ERİŞİM
Türkiye’de uzaktan ve yaygın eğitim-öğretim uygulamalarına ilgi ve
gereksinimin çeşitli dönemlerde arttığı görülmektedir. Gülbahar (2009), bireylerin
eğitim ihtiyacını karşılayabilecek alternatif bir yaklaşım olarak görülmesi, etkililiğine
inanılması, gelişen teknolojinin eğitim ihtiyacını gidermede yardımcı olacağının
düşünülmesi gibi faktörlerin bu ilgi ve gereksinimin temellerini oluşturduğunu
belirtir (32).
Çalışmada Türkiye’nin uzaktan eğitim deneyimleri üç döneme ayrılır.
Uzaktan eğitim deneyimleri, kullanılan uzaktan eğitim teknolojisi ile kurumların
uzaktan eğitimi ele alış biçimleri doğrultusunda 1920’lerden 1980’lere, 1980’lerden
2000’lere ve 2000’ler sonrası olarak üç döneme ayrılarak incelenmiştir.
Araştırmada masabaşı araştırma teknikleri, derinlemesine yüzyüze görüşme
teknikleri ve anket yöntemi kullanılarak aşağıdaki soruların yanıtları alınmaya
çalışılmıştır.
Türkiye’de ortaya çıkan modelin dünyadaki modelle benzerlik ve farklılık
içerdiği yönler nelerdir?
o Uzaktan eğitim alanı Türkiye’de nasıl ortaya çıktı?
o Birbirinden farklı modellerin tarihsel gelişimi nedir?
o Hangi alanlarda uzaktan eğitim uygulanmaktadır?
o Üniversitelerin uygulamalarındaki farklar nelerdir?
112
o Dünya’daki modellere göre Türkiye’deki uygulamaların farkları
nelerdir?
Özellikle dünyadaki uygulamalara ve gelişmelere yönelik olarak masabaşı
çalışma temel olacak olup Türkiye’deki uygulamalar açısındansa masabaşı araştırma,
yüzyüze görüşme ve anket teknikleri esas alınmıştır.
113
A. İlk Dönem: 1920’lerden 1980’lere
Cumhuriyet döneminden itibaren yükseköğretimde karşılaşılan belirli
sorunların çözüme kavuşturulabilmesi amacıyla değişik isimler altında uzaktan
eğitim uygulamalarına yönelindiği görülmektedir. Bu dönemde okul, öğretmen ve
maddi imkânların yetersizliği gibi etmenlerden dolayı halkın %90’ının okuma yazma
bilmediği, bu nedenle de farklı eğitim arayışlarına girildiği söylenebilir.
J. Dewey, 1924 yılında “Türkiye Maarifi Hakkında Rapor”unda
öğretmenlerin yetiştirilmesinde mektuptan yararlanılması gerektiğini belirtmiş fakat
bu öneri uzun yıllar uygulanamamıştır. Bu önerinin amacı öğretmenlerin eğitim
faaliyetleri kesintiye uğramadan görevleri başındayken mesleki yönden gelişimlerine
devam etmelerini sağlamadır (Binbaşıoğlu, 1995: 422; Can, 2005: 57).
1927 yılında “muharebe yoluyla tedrisat” adıyla “yazışmayla öğretim
seçeneği” üzerinde durulmuş ancak o günün ekonomik ve sosyal şartları nedeniyle
uygulanamamıştır. 1933-34 yılında okul açılması mümkün olmayan yörelerde
oturanlar için teknik bilgi ve genel kültürü geliştirme amaçlı “Mektupla Öğretim
Kursları” açılması öngörülmüş, ancak bu önerinin gerçekleşmesinin de mümkün
olmadığı anlaşılınca 1958 yılına kadar uzaktan eğitim çalışmaları durmuştur (Can,
2005: 57).
Türkiye’de uzaktan eğitim uygulamalarının tartışılması ve önerilmesi 1927
yılına kadar uzanmakla birlikte ilk uygulama Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi’ne bağlı Bankacılık ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü tarafından
1958-1959 öğretim yılından itibaren gerçekleştirilmiştir. Mektupla öğretim yöntemi
114
ile Ankara dışında bulunan bankacılara iki dönem bankacılık kursu verilmiştir
(Karayalçın, 1954: 40).
Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) uzaktan eğitim uygulamalarına yönelik ilk
çalışması ise 1960 yılında Mesleki ve Teknik Öğretim Örgütü içinde İstatistik ve
Yayın Müdürlüğü’ne bağlı Mektupla Öğretim Merkezi’nin kurulması olmuştur.
Merkez, 1961 yılının Ocak ayında çalışmalarına başlamış ve 26 Şubat 1966 tarihinde
MEB Mektupla Öğretim ve Teknik Yayınlar Genel Müdürlüğü olarak yeniden
örgütlenmiştir.40
1971 yılında MEB Halk Eğitim Genel Müdürlüğü’ne bağlanan
Merkez, 1974’te Mektupla Yüksek Öğretim Merkezi olarak yeniden oluşturulmuştur
(Geray, 1978: 314; Özdil, 1986: 19; Alkan, 1987: 92).41
Merkezin kuruluş amacının,
kalkınmanın getirdiği nitelikli insan gücü gereksinimini karşılamak, mevcut
yükseköğretim kurumlarına olan öğrenci taleplerini azaltarak yeni seçenekler
sunmak, kitle iletişim olanaklarını kullanarak geniş kitlelere eğitim hizmeti götürmek
ve öğretim etkililiğini arttırmak olduğu belirtilir (Can, 2005: 58). Merkez, dışarıdan
sınavlara hazırlık, mesleki öğretim yapma, meslekleri geliştirme, boş zamanları
değerlendirme gibi uygulamaların yer aldığı, 26 mesleki ve teknik alanda eğitim
vermiştir (Gülbahar, 2009: 26).42
40
“Mektupla öğretim uygulamaları, 1960-1974 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı Mesleki ve
Teknik Eğitim Müsteşarlığı ile bazı özel kurum ve kişilerce yabancı okul ve meslek öğretimi
alanlarında uygulanmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 1961 yılında kurulan Mektupla Öğretim
Merkezi, yetişkinlere yönelik teknik kurslar ve dışarıdan bitirme sınavlarına hazırlık amacıyla, yazılı
gereçlere dayalı uzaktan öğretim çalışmalarını 1966 yılında genel müdürlük düzeyinde örgütleyerek
yaygınlaştırmıştır” (Can, 2005: 58). 41
1970'li yılların başında, yükseköğrenim yapmak isteyenlerin sayısında görülen büyük artışlar neticesinde var
olan örgün yükseköğretim kurumlarının bu talebi karşılanmada zorlanmasının, uzaktan eğitim metodlarının öne
çıkmasına neden olan bir diğer etken olduğu belirtilir. 42
1978 yılında “Açık Üniversite” kurumunun yükseköğretimde kurulması girişimi de MEB tarafından
başlatılmış ancak yasalaşamamıştır (Gülbahar, 2009: 32).
115
Temel öğretim öğesi olarak yazılı gereçler kullanılan mektupla öğretim
programlarına 45 binin üzerinde lise mezunu kayıt yapmıştır. Radyo ve televizyon
programlarından ise yeterli hazırlığın olmaması ve tecrübesizlik gibi nedenlerden
dolayı yararlanılamamıştır. Bununla birlikte, çağdaş bir uzaktan eğitim sistemi
geliştirmek, çok ortamlı öğretim modelleri uygulamak, yeni kaynak ve teknolojiler
yaratmak, gerekli bilimsel çalışmalar yaparak soruna uzun vadede kalıcı çözümler
sağlamak ve gerekli strateji, yöntem ve teknikleri belirlemek için önce “Eğitim
Teknolojisi Strateji ve Yöntem Komitesi” oluşturulmuş, daha sonra “Deneme
Yüksek Öğretmen Okulu” pilot bir kurum olarak hizmet vermeye başlamıştır.
“Deneme Yüksek Öğretmen Okulu” ile amaçlanan ileride kurulması muhtemel bir
açık öğretim kurumunun temelini atmaktır. Mektupla Öğretim Merkezi ile
amaçlanan ise yükseköğretime olan talebi azaltacak bir seçenek olmadır. Sonraki
süreçte bu iki kurumun gelişmiş bir çağdaş uzaktan eğitim kurumu biçiminde aynı
çatı altında bir araya getirilmesi planlanmıştır. Böyle bir girişimin akademik
çevrelerde ve kamuoyunda olumsuz karşılanması, girişimin MEB bünyesinde
öğretmen yetiştirmeyle sınırlı kalmasına neden olmuştur (Can, 2005: 59).
Merkez, ilk uygulama olarak, 1974-1975 öğretim yılında bir yandan
yükseköğretimdeki kapasite sorununun çözümüne yardımcı olmak, aynı zamanda da
varolan öğretmen açığını kapatmak amacıyla örgün Eğitim Enstitüsü, Ticaret ve
Turizm Yüksek Öğretmen Okulu, Yüksek Teknik Öğretmen Okulu ve Kız Teknik
Yüksek Öğretmen Okulu düzeylerinde iki, üç ve dört yıllık öğretmen yetiştirme
programları ile Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü düzeyinde sevk ve
116
idarecilik programlarını başlatmıştır.43
Ne var ki, Eğitim Enstitüsü düzeyindeki
programlara yalnız iki öğretim yılı, mesleki ve teknik öğretim alanlarındaki yüksek
öğretmen okulları ile Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü düzeyindeki
programlara ise yalnız bir öğretim yılı öğrenci alınabilmiştir. Öğrenci alımının
durdurulmasıyla da, programlarda başarılı olan öğrencilerin, denk örgün eğitim
kurumlarının ilgili bölümlerine yatay geçişleri yapılmıştır (Özdil, 1986: 22-23).
O dönemde Mektupla Yüksek Öğretim Merkezi’nin gelişimine en büyük
engeli yükseköğretim kurumları ve MEB üst düzey yöneticileri arasında mektupla
öğretim uygulamasına karşı duyulan inançsızlık ve kaygı ile uygulamaya işlerlik
kazandıracak yeterli alt yapının bulunamamasının oluşturduğu belirtilir (Özer, 1989:
3).
Mektupla Yüksek Öğretim Merkezi’nin kapanmasından sonra MEB'e bağlı
olarak Mayıs 1974'te oluşturulmuş Eğitim Teknolojisi Strateji ve Yöntem Grubu,
Deneme Yüksek Öğretmen Okulu ile ortaöğretim okulları için uzaktan eğitim
yöntemiyle öğretmen yetiştirmeyi amaçlamıştır. Programların bütün ön
hazırlıklarının oluşturulmasına karşılık, bu girişim de, uygulamaya geçilmeden Eylül
1975'te Bakanlık tarafından durdurulmuştur (Özdil, 1986: 25-31).
Sonraki süreçte devam eden ve büyüyen eğitim sorunları nedeniyle uzaktan
eğitim uygulamaları yeniden ancak başka bir örgüt yapısı içinde başlatılmıştır.
Uzaktan eğitim uygulamaları MEB’in 26 Eylül 1975 tarih ve 3745 sayılı onayı ile
Yaygın Yüksek Öğretim Kurumu’na (YAYKUR) yerini bırakmıştır. YAYKUR, lise
43
1974-75 öğretim yılında, ön kayıtlarda 90 binin üzerinde genç başvuru yapmış ve kesin kayıtlarda
45 binin üzerinde öğrenci kayıt yaptırmıştır (Can, 2005: 59).
117
ve dengi okul mezunlarını toplumun gereksinim duyduğu alanlarda iki yıllık ön
lisans eğitimiyle ara insan gücü olarak yetiştirmek ve böylece yükseköğretim
önündeki yığılmaya çözüm bulmak amacıyla kurulmuştur (Alkan, 1987: 94). Ancak
araştırmaya, planlamaya ve pilot çalışmalara dayalı olmadan geliştirilen eğitim
programları ile YAYKUR uygulamaları 1979 yılında sona ermiş ve öğrenciler örgün
yükseköğretim kurumlarına aktarılmıştır (Özdil, 1982: 47; Hızal, 1983: 14).44
44
“1975-1976 öğretim yılında, öğretmen eğitimi ile mesleki ve teknik alanlarda ara insangücü
yetiştirmeye yönelik çeşitli programlara 85 bin dolayında öğrenci kaydedilmiştir. Ne var ki, 1978-
1979 öğretim yılında, açılmış olan programların birçoğu kapatılarak yeni öğrenci alınmamıştır”
(Özdil, 1986: 34).
118
B. İkinci Dönem: 1980’lerden 2000’lere
Türkiye’de uzaktan eğitimin gelişim sürecinde görülen bir diğer girişim ise
radyo ve televizyon yayınlarıdır. 20. yüzyılın başlarında özellikle eğitim verme
amaçlı çeşitli radyo istasyonları kurulmuş, 20. yüzyılın ortalarına gelindiğinde ise
televizyon istasyonlarının da bu amaç doğrultusunda kullanılmaya başlandığı
görülmüştür. İlk deneme uygulamaları 1974 yılında başlamış ve YAYKUR
etkinlikleri ile 1978 yılına kadar sürmüştür. Sonraki süreçte bu uygulamaları Film-
Radyo-Televizyon ile Eğitim Merkezi (FRTM) tarafından yapılan televizyon
programları izlemiştir (Gülbahar, 2009: 27).
1981 yılına gelindiğinde ise 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası ile uzaktan
eğitim ilk kez eğitim sisteminin üniversite yapısı içinde yasal olarak yer almıştır. Bu
durum Türkiye'de uzaktan eğitim sisteminin geleceği bakımından oldukça önemlidir
(Özer, 1999: 4). 6 Kasım 1981 tarih ve 2547 sayılı kanunun 5. ve 12. maddeleri,
üniversitelere sürekli ve açık öğretim yapma imkânı tanımış, sonrasında ise bu görev
20 Temmuz 1982’de Anadolu Üniversitesi’ne verilmiştir. İletişim Bilimleri Fakültesi
bünyesinde doğan Açıköğretim Fakültesi böylece ülke düzeyinde uzaktan öğretim
hizmeti ile görevlendirilmiştir. Ayrıca farklı nedenlerle örgün eğitimden
yararlanamayan kişilere hizmet vermek amacıyla da 1992 yılında Açık Öğretim
Lisesi ve 1998 yılında Açık İlköğretim Okulu kurulmuştur (Gülbahar, 2009: 27-
33).45
45
Açık Öğretim Kurumlarında ilk başlarda telekonferans teknolojilerinin yaygın olarak kullanıldığı,
sonrasında ise yaşanan teknolojik değişimlerin de etkisiyle internet ve web teknolojilerine büyük
önem verildiği görülür (Gülbahar, 2009: 27-32).
119
Açık Öğretim Fakültesi (AÖF), Türkiye’de 1982 yılında Anadolu
Üniversitesi bünyesinde kurulmuştur. AÖF web sitesinde hizmet alanlarını sürekli
genişleterek eğitim gereksinimlerine göre yeniden yapılandırdığını belirtir.46
Açık Öğretim Lisesi (AÖL) de 1992 yılında Film Radyo ve Televizyonla
Eğitim Başkanlığı bünyesinde kurulmuş olup uzaktan eğitim teknolojilerini
kullanarak merkezi sistemle lise öğrenimi vermektedir. AÖL program içeriği
bakımından örgün eğitimdeki genel liselerle aynı olmakla birlikte yapısı ve işleyişi
bakımından farklı, kendine özgü ve merkezi niteliktedir. AÖL’de yüzyüze eğitim
uygulaması bulunmamaktadır. Basılı materyaller de eğitim televizyonu ve radyo ile
desteklenmekte ya da e-kitap olarak internet üzerinden öğrencilere sunulmaktadır.
(Gülbahar, 2009: 34).
Açık İlköğretim Okulu’da Milli Eğitim Bakanlığı’nın 12.09.1997 tarih ve
1651 sayılı onayı ile Film Radyo Televizyonla Eğitim Başkanlığı’na bağlı olarak
kurulmuştur. Birçok nedenle ilköğretimlerini tamamlayamayan, zorunlu ilköğretim
yaş sınırını aşan, eğitim-öğretim sisteminin dışında kalan yetişkinlere eğitim öğretim
olanağı sağlamanın açık ilköğretimin temel amacı olduğu belirtilir (Gülbahar, 2009:
35).
46
“1993 yılında Açıköğretim Sistemi, 496 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile günün eğitim
gereksinimlerine göre yeniden yapılandırılarak, İktisat ve İşletme programları dörder yıllık fakültelere
dönüştürülmüştür. Açıköğretim Fakültesi de, açıköğretim ile uygulamaya yönelik işleri yapmakla ve
önlisans, lisans tamamlama ve her türlü sertifika programlarını yürütmekle görevlendirilmiştir.
Açıköğretim Fakültesinde derslerin yürütülmesi sırasında, basılı ders malzemeleri ve televizyon
yayınlarından yararlanmanın ötesinde, internet, bilgisayar destekli eğitim, vidyokonferans gibi
gelişmiş teknolojileri kullanarak öğrencilerin de bu teknolojilere uyumunu sağlamak ve teknolojik
etkileşim yaratmak çabası içindedir. Ayrıca uygun bulunan bölgelerde akademik danışmanlık ve
uygulama hizmetleri (yüz yüze eğitim) de verilmektedir” (AÖF, 2012: https://www.anadolu.edu.tr).
120
C. Üçüncü Dönem: 2000’ler ve Sonrası
Türkiye’de 1999 yılında uygulanmaya başlanan “Bilgi ve İletişim
Teknolojilerine Dayalı Uzaktan Yükseköğretim” ile uzaktan eğitime yönelik
yaklaşımlar, gelişen teknolojiyle birlikte değişim göstermiştir. Buna paralel olarak
“Dünyada ve Türkiye’de Uzaktan Eğitim Uygulamaları ve Modern İletişim
Teknolojilerinin Uzaktan Eğitimde Kullanılması Araştırması”, “Etkileşimli Uzaktan
Eğitimde Kablo Yayıncılığı ve Uygulamaları Projesi” ve “Öğrenme Merkezleri”
araştırma çalışmaları da TÜBİTAK-BİLTEN ile MEB arasında yürütülmüştür
(Gülbahar, 2009: 27). Türkiye’de ilk e-öğrenme uygulaması da 1998 yılında
ODTÜ’de gerçekleştirilmiştir.
1999 yılına gelindiğinde ise Yükseköğretim Kurulu (YÖK), 14 Aralık 1999
tarihli ve 23906 sayılı Resmi Gazetede “Üniversitelerarası İletişim ve Bilgi
Teknolojilerine Dayalı Uzaktan Yükseköğretim Yönetmeliği”ni yayınlamıştır.
Yönetmelikte üniversitelerarası iletişim ve bilgi teknolojilerine dayalı uzaktan
yapılan ön lisans, lisans ve yüksek lisans eğitiminin amaçlarının şunlar olduğu
belirtilmiştir:
a) Üniversitelerin eğitim-öğretim olanaklarının paylaşılmasını sağlayarak üniversiteler
arasında akademik yardımlaşmayı kolaylaştırmak,
b) Bilgi ve iletişim teknolojilerinin sağladığı etkileşimli ortam, çoklu ortam olanakları
ve sınırsız bilgiye ulaşabilme özellikleri sayesinde eğitimin etkinliğinin artırılması,
c) Yükseköğretimi yeni öğrenci kitlelerine yaygınlaştırmak ve verimini artırmak (E-
mevzuat, 2013: http://mevzuat.basbakanlik.gov.tr).
Yönetmelikte üniversiteler sunucu (verici) ve istemci (alıcı) diye iki kısma
ayrılmıştır. Sunucu ya da vericiden kasıt dersi veren üniversite iken, istemci veya
alıcıdan kasıt ise dersi alan üniversite anlamındadır. Yönetmelikte sunucu ve istemci
121
üniversitelerden gelen taleplerin YÖK tarafından değerlendirileceği ve hangi
alanlarda, konularda ders ve program açmaya ihtiyaç olduğunun saptanacağı
vurgulanır. Yönetmelikte belirlenen program ve dersleri hazırlamak isteyen sunucu
üniversitelerin, önerilerini YÖK tarafından belirlenen "İletişim ve Bilgi
Teknolojilerine Dayalı Ders Hazırlama İlkeleri"ne göre projelendirerek YÖK’e
başvurması gerektiği belirtilir.
Başvuruda verilecek derslerin geniş içeriği, kredisi, programı, uygulamaya
ilişkin özellikleri, kullanılacak kaynaklar, akademik takvim ve varsa çoklu ortam
uygulamaları, vidyo çekimleri, özel yazılımlar vb. için istenen maddi desteğin
belirtilmesi gerektiği ifade edilerek proje desteklendiği takdirde proje bütçesindeki
tutarın YÖK Başkanlığı tarafından ödeneceği belirtilir. Yönetmeliğin mali hükümleri
incelendiğinde ise üniversitelerin kendi bünyelerinde açacakları uzaktan
yükseköğretim diploma programlarına kayıtlı öğrenciler için "İkinci Öğretim"
programlarının ödeme koşullarının geçerli olacağı; üniversiteler arasındaki ders
alışverişlerinde ise, öğretim üye ve yardımcıları ile katkısı olanlara ödenecek telif
ücreti ve öğretim üyelerine ödenecek ders ücretlerinin sunucu üniversite tarafından
YÖK Başkanlığına sunulan proje önerisinde bir takvime bağlı olarak ayrıntılarıyla
belirtileceği ifade edilir. İstemci üniversitelerin kendi akademik takvimlerini sunucu
üniversiteye göre ayarlaması gerektiği de yönetmelikte kaydedilmiştir.
Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi öğretim elemanlarına uzaktan eğitim
derslerini sunmaları halinde telif ve ek ders ücreti verilme durumu söz konusudur.
Bunun dışında ilave bir ücret verilmediği görülmektedir.
122
YÖK’ün 1999 tarihli yönetmeliğinde uzaktan eğitime yönelik işleri
gerçekleştirmesi gereken birimin YÖK bünyesinde faaliyette bulunacak olan
Enformatik Milli Komitesi olduğu ifade edilir.47
Uzaktan eğitim alanını ilgilendiren
bir diğer önemli gelişme ise 31 Ağustos 2013 tarihli 28751 sayılı Resmi Gazetede
yayınlanarak yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu kararıdır. Kararın birinci bölümünde
yer alan 1. maddenin 3. fıkrasında öğrencilerden kayıt ve kayıt yenileme sırasında
öğrenim ücreti alınmayacağı ifade edilmekte olmasına rağmen açık öğretim ve
uzaktan öğretim materyal ücreti hariç diye parantez içinde bir ibare konmuş, bu
anlamda da açık öğretim ve uzaktan eğitim öğrencilerinden katkı payının alımına
devam edilmesi kararı verilmiştir (Resmi Gazete, 2014:
http://www.resmigazete.gov.tr/).
1. E-Öğrenimde Açık Erişim
Günümüzde onlarca devlet veya özel kuruluş e-öğrenme yöntemi ile kitlelere
eğitim vermektedir. 2013 yılı itibariyle Türkiye’deki devlet ve vakıf üniversitelerinin
uzaktan eğitim yöntemiyle verdiği önlisans, lisans, yüksek lisans ve lisans
tamamlama programları Ek2’de sunulmuştur.48
Ek2’de belirtilen üniversitelerin bilgi edinme birimlerine Tablo 7’deki soru
formu elektronik posta ile gönderilmiş ve yanıtlamaları istenmiştir. Oluşturulan soru
formu tez çalışmasının birinci bölümünde belirtilen yaklaşımlar temelinde
47
Enformatik Milli Komitesi Yönetmeliği 13 Haziran 2012 tarihinde Resmi Gazete’de 28322 sayı
numarasıyla yayınlanan yönetmelik ile yürürlükten kaldırılmıştır. Yönetmelik hükümlerinin
Yükseköğretim Kurulu Başkanı’na devredildiği Resmi Gazete’de belirtilir. 48
Önlisans ve lisans programları, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemi 2012 Yılı Yükseköğretim
Programları ve Kontenjanları Klavuzu baz alınarak oluşturulmuştur. Yüksek lisans ve lisans
tamamlama programlarının listesi ise YÖK’ün web sitesinde yer alan üniversitelerin web siteleri
incelenerek oluşturulmuştur.
123
oluşturulmuş olup üniversitelerin teknolojiyi doğrudan kullanan birimleri olan
uzaktan eğitim merkezlerinin açık kaynak kodlu sistemleri ne ölçüde kullandığı, açık
kaynak kodlu yazılımlara yönelik nasıl bir algı olduğu ortaya çıkarılmak
istenmektedir.
Tablo 7. Üniversitelere Gönderilen Soru Formu
SORULAR
1. Uzaktan eğitimde hangi öğretim yönetim sistemi yazılımını kullanmaktasınız?
2. Eğer kapalı/ticari bir öğretim yönetim sistemi yazılımı kullanıyorsanız, açık
kaynak kodlu yazılımlı (Örn. Moodle gibi) öğretim yönetim sistemi yazılımlarına
geçmeyi düşünür müsünüz? (Kapalı/ticari bir öğretim yönetim sistemi yazılımı
kullanmıyorsanız bu soruyu geçiniz lütfen)
a. Eğer yanıtınız “Evet” ise nedenleri hakkında bilgi verir misiniz?
b. Eğer yanıtınız “Hayır” ise nedenleri hakkında bilgi verir misiniz?
3. Uzaktan eğitimde hangi web konferans sistemi yazılımını kullanmaktasınız?
4. Eğer kapalı/ticari bir web konferans sistemi yazılımı kullanıyorsanız, açık kaynak
kodlu yazılımlı (Örn. BigBlueButton gibi) web konferans sistemi yazılımlarına
geçmeyi düşünür müsünüz? (Kapalı/ticari bir web konferans sistemi yazılımı
kullanmıyorsanız bu soruyu geçiniz lütfen)
a. Eğer yanıtınız “Evet” ise nedenleri hakkında bilgi verir misiniz?
b. Eğer yanıtınız “Hayır” ise nedenleri hakkında bilgi verir misiniz?
5. Uzaktan eğitimde öğretim içeriklerini nasıl elde etmektesiniz?
6. Uzaktan eğitim uygulamalarıyla kurumunuza maddi bir kazanç sağlamakta
mısınız?
7. Ön lisans, lisans, lisans tamamlama, yüksek lisans ve/veya tezsiz yüksek lisans
programlarındaki öğrenci sayıları nelerdir?
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemi 2012 Yılı Yükseköğretim Programları ve
Kontenjanları Kılavuzu ile YÖK’ün web sitesinde belirtilen üniversitelerin web
124
siteleri incelenerek “devlet ve vakıf üniversitelerinin uzaktan eğitim yöntemiyle
verdiği önlisans, lisans, yüksek lisans ve lisans tamamlama programları” tablo halinde
Ek2’de gösterilmektedir. 46 üniversitenin yer aldığı tabloda e-posta üzerinden
gönderilen soru formuna 27 üniversite geri bildirimde bulunmuştur. Geri bildirimde
bulunan 27 üniversiteden biri gönderilen soruların 4982 Sayılı Bilgi Edinme Hakkı
Kanunu kapsamında yer almadığından cevap veremeyeceğini belirtirken, bir başka
üniversiteden gelen cevapta ise sorular yanıtlanmayarak sorularla ilgisi olmayan
başka bilgiler (üniversite öğrenci sayıları gibi) gönderilmiştir. Sorulara yanıt veren 25
üniversiteden gelen bilgiler Tablo 8’de verilir.
125
Tablo 8. Üniversitelerin Uzaktan Eğitim Merkezlerinden Elde Edilen
Veriler
Üniversite ÖYS
yazılımı
Açık
kaynak
kodlu
ÖYS’ye
geçmek
düşünülm
ekte mi?
Web
konferans
sistemi
yazılımı
Açık kaynak
kodlu web
konferans
sistemine
geçmek
düşünülmekt
e mi?
Uzaktan
eğitimde
öğretim
içeriklerinin
elde edilme
biçimi
Uzaktan
eğitimde
maddi
kazanç
elde
ediliyor
mu?
Uzaktan
eğitim
mevcut
öğrenci
sayısı
Afyon
Kocatepe
Moodle
- Perculus,
Big Blue Button
- Öğretim
içeriğini dersin
öğretim
elemanları
hazırlamakta.
İçerik
geliştirme
birimi desteği
ile sisteme
yükleniyor.
Hayır Ön
lisans:
280,
Yüksek
Lisans-
Tezli: 45
Akdeniz Moodle - Adobe
Connect
Açık kaynak
kodlu web
konferans
sisteminde
sıkıntılar
yaşandığında
n geçmek
düşünülmem
ekte.
Öğretim
içeriğini dersin
öğretim
elemanları
hazırlamakta.
İstenildiğinde
animasyon
veya görsel
geliştirme
işlemleri
yapılmakta
Hayır 100
Anadolu eLrmPoin
t (kendi
geliştirdi
ği), kısıtlı
sayıda
lisansüstü
programl
arda ise
Blackboa
rd
Hayır.
Blackboar
d gibi
firmaların
verdiği
teknik
destek ve
anında
destek
oldukça
önemli.
Adobe Connect
(Haftada
190 canlı
ders için)
Hayır.
Yapılan
testler
sonucunda
en uygun
yazılımı
seçtik.
Öğretim
içeriğini dersin
öğretim
elemanları
hazırlamakta.
Hayır Toplam
öğrenci
sayısı:
1.190.00
0
Ankara Moodle - Adobe
Connect,
Big Blue Button
- Öğretim
elemanından
alınan içerik,
içerik
geliştirme
birimine ya da
özel firmalara
verilmekte
Hayır Önlisans: 1800
Lisans
Tamamlama: 1200
UTYL:
300
Yabancı
dil ve
Türk Dili
(örgünde): 16.000
126
Atatürk Akademi
k LMS
- Adobe
Connect
Hayır.
Mevcut
yazılımdan
memnunlar.
İçerik, içerik
geliştirme
birimi
tarafından
hazırlanmakta
Hayır 7000
Bartın Moodle - Big Blue
Button
- Öğretim
içeriklerini
uzaktan eğitim
merkezi
hazırlamakta
Hayır Ön
lisans: 38,
Lisans:
90
Bilgi Moodle - Kullanılma
makta
- Öğretim
içeriğini dersin
öğretim
elemanları
hazırlamakta
- -
Bilkent Moodle - - - - - -
Bitlis Eren WSLMS Hayır.
Açık
kaynak
kodlu bir
ÖYS’ye
geçilmesi
düşünülm
emekte.
Kullanılma
makta
- Öğretim
içeriğini dersin
öğretim
elemanları
hazırlamakta
Hayır -
Cumhuriy
et
Kapalı/tic
ari bir
sistem
kullanma
kta
Hayır.
Açık
kaynağa
geçmeyi
düşünme
mekte.
Nedenleri:
Güvenlik,
teknik
personel
sayısının
azlığı,
açık
kaynağın
sunduğu
imkanları
n azlığı.
Kullanılma
makta
-
Öğretim
içeriğini dersin
öğretim
elemanları
hazırlamakta
-
Lisans
Tamamla
ma: 503,
Ön
lisans: 7
Çanakkale
Onsekiz
Mart
Moodle - Adobe
Connect,
Big Blue
Button
- Öğretim
içeriğini dersin
öğretim elemanları
hazırlamakta
Yılda
100 bin
TL.
Yüksek
Lisans:
100
Çukurova Enocta Hayır.
Kurumsal
tercih.
Adobe
Connect
Hayır.
Kurumsal
tercih.
Öğretim
elemanları ve
içerik
geliştirme
birimi
hazırlamakta
Hayır Ön
lisans:
517
Dokuz
Eylül
Sakai - Big Blue
Button
- Öğretim
içeriğini dersin
öğretim
elemanları
hazırlamakta
- Lisans
Tamamla
ma: 100
127
İstanbul Moodle - Adobe
Connect
Hayır.
Haftada 300
canlı ders
yapılıyor.
Açık kaynak
kodlu
yazılım bunu
kaldıramaz.
Adobe
Connect’in
mevcut
sürümü
sürekli
gelişiyor, çok
fonksiyonel.
İçerik ekibi
tarafından
geliştiriliyor.
25 kişilik ekip,
video çekim,
montaj,
animasyon,
flash içerikler
geliştiriyor.
Hayır
(
Deneyim
kanzanm
a amaçlı
dışarıya
da iş
yaptık)
Toplam
da 4200
öğrenci.
İstanbul
Aydın
Kendi
geliştirdi
kleri
(Yanıt
yok)
Adobe
Connect
(Yanıt yok) İçerik ekibi
tarafından
geliştiriliyor.
Evet Ön
lisans:
125,
Tezsiz
yüksek
lisans: 89
Kocaeli Moodle Kapalı/ticari
yazılım
kullanılıyor
Evet.
BigBlueButt
on test
edilmek
isteniyor.
Öğretim
içeriğini dersin
öğretim
elemanları
hazırlamakta.
Evet Ön
lisans:
296,
Yüksek
Lisans
(Tezsiz):
26
Maltepe Mudes (Yanıt
yok)
Adobe
Connect
Hayır.
Teknik
destek alma
açısından
daha
avantajlı.
Öğretim
içeriğini dersin
öğretim
elemanları
hazırlamakta.
Grafik,
animasyon,
tasarım desteği
verilmekte.
Evet Yüksek
Lisans:
200,
Lisans:
50
Marmara Akademi
k LMS
- Perculus Kod yazan
bir ekip yok.
Ayrıca açık
erişimli
yazılımların
geçmişteki
örnek
uygulamaları
nın çoğu da
başarısız.
Öğretim
elemanından
alınan içerik,
içerik
geliştirme
birimine
sunulur.
Hayır -
ODTÜ Metu-
Online
(Yanıt
yok)
(Yanıt yok) - Öğretim
içeriğini dersin
öğretim
elemanları hazırlamakta.
Talep gelirse
teknik destek
verilmekte.
Hayır Yüksek
Lisans:
15
Okan
Enocta Hayır.
Açık
kaynak
kodlu bir
ÖYS’ye
geçilmesi
düşünülm
emekte.
Adobe
Connect
Alternatif bir
yazılım
düşünülmekt
e. Sistemde
yaşanılan
sıkıntıda
yedek bir
web
Öğretim
içeriğini
öğretim
elemanları
hazırlamakta.
Enocta
etkileşimli
içerikler haline
Hayır Ön
lisans: 924,
Lisans:
1670,
128
Mevcut
ÖYS’nin
her türlü
ihtiyaçları
nı rahatça
karşıladığı
savunulm
akta.
konferans
sisteminin
düşünüldüğü
ifade
edilmekte.
dönüştürmekte
.
Yüksek
Lisans: 89
Plato
MYO
Moodle - Adobe
Connect
Eşzamanlı
ders sayımız
fazla.
Öğrenci
sayımız
yüksek.
Teknik
olarak sorun
yaşamak
istemediğimi
zden bu web
konferans
sistemini
kullanıyoruz.
İki farklı
yöntemle elde ediyoruz.
Öğretim
elemanlarına
eğitim-öğretim
dönemi
başında
eğitim
verilmekte ve
öğretim
içeriğini
öğretim
elemanları
hazırlayabilmekte.
Bir de İçerik
birimi
tarafından
öğretim
elemanı ile
beraber
çalışılarak
içerikler
üretilmekte.
Hayır -
Sakarya Akademi
k LMS
- Perculus - Öğretim
içeriğini dersin
öğretim
elemanları
hazırlamakta
Az
miktarda
kazanç
sağlandığ
ı
belirtilme
kte.
Ön
lisans: 3792,
Lisans: 2085,
Yüksek
Lisans
(Tezsiz):
2066,
Lisans
Tamamlama: 1245
129
Süleyman
Demirel
Enocta
Evet.
Uzaktan
eğitim
sistem
maliyetini
düşürmek
için açık
kaynak
kodlu
yazılımlar
a
geçmenin
düşünüleb
ileceği
belirtilme
kte
Adobe
Connect
Hayır.
Derslerin
düzgün bir
şekilde
ilerletilmesi
açısından
açık kaynak
kodlu
yazılımlara
geçilmesi
uygun
değildir
denmekte
İçerik birimi
tarafından
içerikler
üretilmekte
-
Ön
lisans:
791
Trakya Enocta Hayır Perculus Hayır Öğretim
içeriğini dersin
öğretim
elemanları
hazırlamakta
Hayır Ön
lisans:
801
Uşak Moodle - Adobe
Connect
Hayır.
Kollanım
kolaylığı,
güvenlik
avantajı,
daha çok
özellik
barındırması.
Öğretim
içeriğini dersin
öğretim
elemanları
hazırlamakta
Hayır Ön
lisans: 36
Üniversitelerden alınan yanıtlar soru bazında tek tek incelendiğinde
Türkiye’deki yükseköğretim kurumlarının ÖAKKY’leri ne ölçüde kullandığı ve nasıl
algıladığı genel hatlarıyla serimlenmeye çalışılacaktır.
Birinci soruya verilen yanıtlar incelendiğinde, 15 üniversitenin açık kaynak
kodlu, 10 üniversitenin ise kapalı kaynak kodlu yazılımlar kullandığı görülür. Bu
anlamda da açık ve kapalı kaynak kodlu yazılımlar arasında sektörde bir mücadele
olduğu söylenebilir. Tablo 9’da üniversitelerin kullandığı öğretim yönetim sistemi
yazılımları belirtilmektedir.
130
Tablo 9. Üniversitelerin Kullandığı Öğretim Yönetim Sistemi Yazılımları
Üniversiteler Kullanılan Öğretim Yönetim Sistemi Yazılımı
Afyon Kocatepe Moodle (Açık kaynak kodlu)
Akdeniz Moodle
Anadolu eLrmPoint - Blackboard (Kapalı kaynak kodlu)
Ankara Moodle
Atatürk Akademik LMS (Açık kaynak kodlu)
Bartın Moodle
Bilgi Moodle
Bilkent Moodle
Bitlis Eren WSLMS (Kapalı kaynak kodlu)
Cumhuriyet (Kapalı kaynak kodlu-ad belirtmemiş)
Çanakkale Onsekiz Mart Moodle
Çukurova Enocta (Kapalı kaynak kodlu)
Dokuz Eylül Sakai (Açık kaynak kodlu)
İstanbul Moodle
İstanbul Aydın (Kapalı kaynak kodlu-ad belirtmemiş)
Kocaeli Moodle
Maltepe Mudes (Kapalı kaynak kodlu)
Marmara Akademik LMS
ODTÜ Metu-Online(Kapalı kaynak kodlu)
Okan Enocta
Plato MYO Moodle
Sakarya Akademik LMS
Süleyman Demirel Enocta
Trakya Enocta
Uşak Moodle
Çalışmanın yazılımların incelendiği kısmında açık kaynak kodlu yazılım
kullanımının avantajlarına dikkat çekilmekte olup birinci soruya yanıt veren
131
kurumların çoğunlukla (15 kurum) açık kaynak kodlu ÖYS yazılımı kullandığı
bulgulanırken, bu durum kurumların açık kaynağa yönelme yönünde belirli bir
farkındalık kazandığını gösterir.
Bununla birlikte kapalı/ticari kaynak kodlu yazılım kullanan kurum sayısının 10
olduğu göz önüne alındığında –ki düşük bir rakam değildir- bu farkındalığın yeterli
düzeyde olmadığının da altını çizmek gerekir.
Açık kaynak kodlu ÖYS yazılımı kullanan 15 üniversitenin 11’i Moodle’ı tercih
ederken, 3’ü Akademik LMS’yi, 1’i de Sakai’yi kullanmaktadır. Kapalı/ticari ÖYS
yazılımı kullanan 10 üniversitenin 4’ü Enocta’yı tercih ederken diğerleri WSLMS,
eLrmPoint, Mudes ve Metu Online’ı tercih etmektedir. İki kurum ise kapalı/ticari bir
ÖYS yazılımı kullandığını ifade ederken kullandığı yazılımın adını belirtmemiştir.
Kapalı kaynak kodlu yazılım kullanan üniversiteler için dikkat çekici bir nokta
da üniversitelerin kendi yazılımlarını oluşturmasıdır. ODTÜ “Metu Online”ı,
Anadolu Üniversitesi “eLrmPoint”i, Maltepe Üniversitesi “Mudes”i, Bitlis Eren
Üniversitesi “WSLMS” yazılımını geliştirerek kendi kurum yapısı içinde
kullanmaktadır.
Açık kaynak kodlu yazılımlarda ise Moodle’ın açık ara farkla kullanıldığını
söylemek mümkündür. Tezin ÖYS yazılımlarının ele alındığı bölümde de Moodle’ın
dünya çapında kullanılırlığının arttığı ifade edilmişti. Bu anlamda da Moodle’ın açık
kaynak kodlu ÖYS yazılımları arasında ön plana çıktığından bahsetmek mümkün
gözükmektedir.
132
Soru formunda yer alan ikinci soru ise kurumların eğer kapalı/ticari kaynak
kodlu bir ÖYS yazılımı kullanılıyorsa açık kaynak kodlu bir ÖYS yazılımına geçmeyi
düşünüp düşünmediklerini ele almaktadır. Tablo 10’da kapalı/ticari kaynak kodlu
ÖYS yazılımı kullanan kurumların açık kaynak kodlu ÖYS yazılımına geçmeyi
düşünüp düşünmediği belirtilmektedir.
Tablo 10. Açık Kaynak Kodlu Öğretim Yönetim Sistemi Yazılımına Geçme
İsteği
Üniversiteler Kullanılan Öğretim Yönetim Sistemi
Yazılımı
Açık Kaynak Kodlu Öğretim Yönetim Sistemi
Yazılımına Geçmeyi Düşünüyor Musunuz?
Anadolu
eLrmPoint - Blackboard (Kapalı
kaynak kodlu) Hayır
Bitlis Eren WSLMS (Kapalı kaynak kodlu) Hayır
Cumhuriyet (Kapalı kaynak kodlu-ad belirtmemiş) Hayır
Çukurova Enocta (Kapalı kaynak kodlu) Hayır
İstanbul Aydın (Kapalı kaynak kodlu-ad belirtmemiş) -
Maltepe Mudes (Kapalı kaynak kodlu) -
ODTÜ Metu-Online(Kapalı kaynak kodlu) -
Okan Enocta Hayır
Süleyman
Demirel Enocta Evet
Trakya Enocta Hayır
Bu soruya 10 kapalı/ticari ÖYS yazılımı kullanan kurumdan 7’si cevap
vermiştir. Bu 7 kurum arasında ise sadece biri sistem maliyetini düşürmek için açık
kaynak kodlu yazılımlara geçmeyi düşünebileceğini belirtir. Diğer 6 kurum ise
mevcut ÖYS yazılımlarının her türlü ihtiyaçlarını karşıladığını, güvenlik açığı
barındırmadığını, açık kaynağın kendilerine yeterli imkanlar sunmadığını ve açık
133
kaynağı yönetebilecek personel sayısına sahip olmadığını ifade ederek açık kaynak
kodlu ÖYS yazılımlarına geçmeyi düşünmediklerini belirtir.
Tezin 1. bölümünün yazılımlarla ilgili kısmında ifade edilen yaklaşımlarla
bağlantılandırılarak değerlendirildiğinde kurumların açık kaynak kodlu yazılımlara
geçmek istememe yönlü gerekçelerinden sadece birinin gerçekçi olduğu söylenebilir.
Belirtilen gerekçeleri tek tek ele almak gerekirse şunlar ifade edilebilir.
- Kapalı kaynak kodlu yazılımlar güvenlik açığı barındırmıyor.
Bu ifade gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Kapalı kaynak kodlu yazılımların
kaynak kodunu görmek mümkün olmadığından, yazılımın başka yerlere bilgi aktarıp
aktarmadığı bilinmemektedir. Bu anlamıyla da kurumlara ne ölçüde bir güvenlik
sağladığı bilinmemektedir.
Açık kaynak kodlu yazılımlar ise kaynak kodunun açık olması, birçok
geliştiricisinin bulunması, forumlar üzerinden bu geliştiricilerin haberleşebilmesi gibi
özellikleri ile herhangi bir güvenlik açığını –ki olması düşük ihtimaldir- hemen
kapatabilmektedir.
- Açık kaynak yeterli imkanlar sunmuyor.
Kurumların açık kaynak kodlu yazılımlara geçmeme yönlü gerekçelerinden bir
diğerini ise açık kaynak kodlu yazılımların yeterli imkanlar sunmadığı yaklaşımı
oluşturmaktadır.
Yeterli imkanlar ifadesi muğlak bir nitelik taşımakta olup bu ifadeden ne
kastedildiği kurumdan kuruma değişiklik gösterecektir. Tezin yazılımlara ilişkin bilgi
134
verilen kısmında da belirtildiği gibi açık kaynak kodlu yazılımlar, kapalı/ticari
yazılımların yapabildiği her şeyi kurumlara sunmaktadır. Bununla birlikte
güvenilirlik imkanlarının daha gelişkin olduğu da söylenmelidir. Örnek vermek
gerekirse Moodle türü ÖAKKY’lerin sürekli güncellendiği söylenebilir. Moodle’da
yeni eğitim araçları ve tekniklerinin başka yazılımlarla entegre bir biçimde
çalışabilmesi ve hızlı bir şekilde güncellemelerinin yapılabilmesi “plug in” diye
adlandırılan, programa yeni özelliklerin eklenebilmesini sağlayan yazılım ile
bağlantılı olarak gerçekleştirilir. Oysa kapalı/ticari yazılım biçimlerinde gelişme son
derece yavaş ve firmaların kararına bağlıdır.
Bu anlamıyla bakıldığında yeterli imkanlardan tam olarak ne ifade edildiği
kapalı kaynak kodlu yazılım kullanan kurumlar tarafından belirtilmelidir.
- Açık kaynak kodlu yazılımı yönetebilecek personel sayısına sahip olmama.
Kurumların açık kaynak kodlu yazılımlara geçmeme yönlü gerekçelerinden en
anlaşılabilir olanı açık kaynak kodlu yazılımlarla ilgilenebilecek yeterli insan
kaynağına sahip olmadıklarından dolayı kapalı/ticari yazılım kullanan şirketlerden
destek aldıkları yönlü ifadedir.
Madran’ın da belirttiği gibi açık kaynak kodlu yazılım kullanımında iyi
düzeyde insan kaynağının olması gerekir. Açık kaynak kodlu bir platform
kullanıldığında, bu platformu işletebilecek, o platformu ayakta tutabilecek personele
ihtiyaç duyulacaktır. Lisanslı bir yapı satın alındığında ise onun hizmetini dışardan
satın almak daha kolay olacaktır (O. Madran, 28 Haziran 2013). Bu anlamda
kurumların bu gerekçesi anlaşılabilir gözükebilir. Bununla birlikte kurumların
135
ticari/kapalı kaynak kodlu yazılım sağlayan şirketlerle kuracağı bu ilişkinin
çalışmanın ilk bölümünde belirtildiği gibi “bağımlı” olacağı da gözlerden
kaçmamalıdır.
Çalışmada üniversitelerde en çok kullanılan açık kaynak kodlu ÖYS
yazılımının Moodle olduğu görülürken, Moodle kullanan üniversitelerin
deneyimlerinden başka üniversitelerin faydalanmasının insan kaynağı ihtiyacını
azaltmaya katkı sunacağı belirtilmelidir. Bununla birlikte açık kaynak kodlu
yazılımlarda insan kaynağı ihtiyacı daha çok Linux tabanlı sunucularda gerekli olup
Türkiye’de Linux’un yaygınlaşmasını temel alan sivil toplum kuruluşları herhangi
bir ücret talep etmeden her yıl insan kaynağı eğitimine yönelik kurslar vermektedir.
Konuyla ilgili belirtilmesi gereken bir diğer durum ise Moodle topluluğunun
kendi arasında İngilizce konuşarak iletişim kurmasıdır. Bu durum ana dili İngilizce
olmayan toplumların açık kaynak kodlu ÖYS yazılımlarını kullanmasına engel teşkil
edebilecek niteliktedir. Türkiye’deki herhangi bir kurumun Moodle’ın kullanımında
yaşadığı bir aksaklık ya da güncelleme isteği gibi hemen yanıt alınması gerekli
durumlarda ilgili teknik personel İngilizce’ye hakim değilse çevrimiçi forum
alanlarında yaşanılan sorunlara veya ihtiyaçlara yönelik dönütler alması,
forumlardaki konuyla uzman kişilerle iletişim kurması güç olacaktır. Bu durum açık
kaynak Moodle ÖYS yazılımının etkili bir biçimde kullanımını engeller. Türkiye
öznelinde ele alınan bu durum, ana dili İngilizce olmayan başka toplumlarda da
benzer şekilde yaşanabilir.
136
Üçüncü soruda ise kurumların hangi web konferans sistemi yazılımını
kullandıkları ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Yanıtlar incelendiğinde 20 kurum
web konferans sistemi yazılımı kullandığını, 3 kurum ise bu yazılımı kullanmadığını
bildirir. 2 kurum ise soruya yanıt vermemiştir. Web konferans sistemi kullanan
kurumlardan 15’i kapalı/ticari bir web konferans sistemi yazılımı kullandığını
belirtirken sadece 2’si açık web konferans sistemi yazılımı kullandığını ifade eder. 3
üniversite ise hem açık hem de kapalı web konferans sistemi yazılımını birlikte
kullandıklarını belirtir. Bu anlamda web konferans sistemi yazılımlarında
kapalı/ticari yazılımların oldukça yoğun kullanıldığını söyleyebilmek mümkündür.
Yanıtlar incelendiğinde dikkati çeken bir ayrıntıdan bahsetmek de gerekecektir.
ÖYS’ler de açık kaynak kodlu yazılım kullanan kurumlar, web konferans sistemi
yazılımı kullandığında çoğunlukla kapalı/ticari yazılımları seçmiştir. Bu durum açık
kaynak kodlu yazılımların kullanımında yaşanan sıkıntılar ile bağlantılandırılabilir.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Uzaktan Eğitim Araştırma ve Uygulama
Merkezi Müdürü Mahmut Sinecen özellikle web konferans sistemindeki açık kaynak
kodlu yazılımların kapalı/ticari benzerlerine kıyasla işlerliğinde sıkıntılar olduğunu
belirtir. Açık kaynak kodlu Big Blue Button web konferans sistemi yazılımı
örneğinden yola çıkan Sinecen, Big Blue Button’un eklenti sayısının çok olduğunu,
bir hatayı bulabilmenin uzun bir zaman alabileceğini belirtir. Sinecen ayrıca, Big
Blue Button yazılımını web konferans sistemi içinde aynı anda 50 kişi ya da 100 kişi
kullandığında sıkıntı olmadığını ama öğrenci sayısı arttıkça sıkıntılar yaşanmaya
başladığını ve yazılımın kapalı/ticari benzerlerine kıyasla etkili bir biçimde
çalışmadığının görüldüğünü söyler (M. Sinecen, yüz yüze görüşme, 27 Eylül 2013).
Açık kaynak kodlu web konferans sistemi yazılımlarının kapalı/ticari benzerlerine
137
kıyasla bulunan zayıf yanlarının, kurumlar tarafından tercih edilebilirliği etkileyen
önemli unsurlar olabileceği de belirtilmelidir. Bu zayıf yanlardan biri de bu
yazılımların veri tabanı uygulamalarının bulunmamasıdır. Bu durum açık sistemlerde
vidyo kayıtlarının yönetiminin gelişmiş nitelikteki yazılım programlarıyla birlikte
kullanıldığında sistemin yavaşlamasına neden olmaktadır. OpenMeetings web
konferans sistemi yazılımında JavaScript betik uygulamalarının kullanımının zorunlu
olması da bir diğer zayıf yan olarak belirtilebilir. OpenMeetings temelli açık kaynak
kodlu web konferans sistemini kullanmak isteyen akademisyenler bu betik
uygulamalara yabancıysa OpenMeetings’i kullanmaları zorlaşacaktır. Bununla
birlikte çalışmada kapalı/ticari web konferans sistemi yazılımını kullanan kurumların
uzaktan eğitim temelli öğrenci sayısının beş bini aşmadığı da görülmektedir. Bu
durum kapalı/ticari web konferans yazılımlarının tercih edilmesinde de bir etken
olarak görülebilir, çünkü beş bin kişilik web konferans sistemi yazılımlarının kabaca
maliyeti yaklaşık 40 bin TL.’dir. Bu rakam da kurumlar için çok yüksek olarak
algılanmamaktadır. Öğrenci sayısı ile paralel olarak web konferans sistemi
yazılımlarının maliyetlerinin de artması sonucunda kurumlar kapalı/ticari web
konferans sistemi yazılımlarını sorun olarak algılayabilmektedirler. Öğrenci sayısının
artması kapalı/ticari web konferans sistemi yazılımlarını kullanan kurumların
maliyetlerinde ciddi artışlar yaratır. 20 binin üzerinde öğrenciye sahip olan kurumlar
için maliyet kabaca 140 bin TL.’ye kadar çıkabilmektedir.
Bu anlamda açık kaynak kodlu web konferans sistemi yazılımlarının (Big Blue
Button, Openmeeting vb.) ticari/kapalı kaynak kodlu benzerlerine kıyasla kurumlar
tarafından istendik bir biçimde kullanılamadığını söyleyebilmek mümkündür.
138
Bundan dolayı da web konferans sistemi alanında kapalı/ticari web konferans sistemi
yazılımlarının yaygınlığı göze çarpar.
Kapalı/ticari web konferans sistemi yazılımlarında Adobe Connect’in yoğun
kullanımı dikkatleri çeker. Kapalı/ticari web konferans sistemi yazılımlarında Adobe
Connect “11”, Perculus “3” kurum tarafından kullanılmıştır. Bir üniversite ise
kapalı/ticari web konferans sistemi yazılımı kullandığını belirtmekle birlikte
yazılımın adını ifade etmemiştir. Açık web konferans sistemi yazılımı olan Big Blue
Button’un ise 2 kurum tarafından kullanıldığı görülür. Hangi web konferans sistemi
yazılımı kullandıklarına dair 25 üniversiteden gelen yanıtlar Tablo 11’de
verilmektedir.
139
Tablo 11. Üniversitelerin Kullandığı Web Konferans Sistemi Yazılımı
Üniversiteler Kullanılan Web Konferans Sistemi Yazılımı
Afyon Kocatepe Perculus, Big Blue Button
Akdeniz Adobe Connect
Anadolu Adobe Connect
Ankara Adobe Connect, Big Blue Button
Atatürk Adobe Connect
Bartın Big Blue Button
Bilgi ÖYS kullanmamakta
Bilkent Yanıt vermedi
Bitlis Eren ÖYS kullanmamakta
Cumhuriyet ÖYS kullanmamakta
Çanakkale Onsekiz Mart Adobe Connect, Big Blue Button
Çukurova Adobe Connect
Dokuz Eylül Big Blue Button
İstanbul Adobe Connect
İstanbul Aydın Adobe Connect
Kocaeli Kapalı/Ticari yazılım, ad belirtilmemiş
Maltepe Adobe Connect
Marmara Perculus
ODTÜ Yanıt vermedi
Okan Adobe Connect
Plato MYO Adobe Connect
Sakarya Perculus
Süleyman Demirel Adobe Connect
Trakya Perculus
Uşak Adobe Connect
140
Bu durum web konferans sistemi yazılımlarında kapalı/ticari yazılım sağlayan
şirketlerin piyasada önemli bir aktör olarak var olduğunu gösterir. Açık kaynak kodlu
hareketlerin ise kurumlar tarafından çok tercih edilmediği bilgisini bize verir.
Soru formunda yer alan dördüncü soru ise kurumlar eğer kapalı/ticari kaynak
kodlu bir web konferans sistemi yazılımı kullanıyorsa açık kaynak kodlu bir web
konferans sistemi yazılımına geçmeyi düşünüp düşünmediklerini ele almaktadır. 15
kapalı/ticari web konferans sistemi yazılımı kullanan kurumdan 2’si bu soruya cevap
vermemiştir. Diğer 13 kurumdan 2’si sadece açık kaynak kodlu web konferans
sistemi yazılımına geçmeyi düşünebileceğini ifade eder. Bu anlamda 11 kurum
kapalı/ticari web konferans sistemi yazılımından vazgeçmeyi düşünmemektedir.
Tablo 12’de kapalı/ticari web konferans sistemi yazılımı kullanan kurumların “açık
kaynak kodlu web konferans sistemi yazılımına geçmeyi düşünüyor musunuz?”
sorusuna verdiği yanıtlar gösterilmektedir.
141
Tablo 12. Açık Kaynak Kodlu Web Konferans Sistemi Yazılımına Geçme
İsteği
Üniversiteler Kullanılan Web Konferans
Sistemi Yazılımı
Açık kaynak kodlu web konferans sistemi yazılımına
geçmeyi düşünüyor musunuz?
Akdeniz Adobe Connect Hayır
Anadolu Adobe Connect Hayır
Atatürk Adobe Connect Hayır
Çukurova Adobe Connect Hayır
İstanbul Adobe Connect Hayır
İstanbul Aydın Adobe Connect -
Kocaeli
Kapalı/Ticari yazılım, ad
belirtilmemiş Evet
Maltepe Adobe Connect Hayır
Marmara Perculus Hayır
Okan Adobe Connect Evet
Plato MYO Adobe Connect Hayır
Sakarya Perculus -
Süleyman
Demirel Adobe Connect Hayır
Trakya Perculus Hayır
Uşak Adobe Connect Hayır
Bunun gerekçelerini ise şu ifadeler oluşturur. “Açık kaynak kodlu web
konferans sisteminde sıkıntılar yaşanmakta”, “Mevcut yazılımdan memnunuz”,
“Kurumsal tercihimiz”, “Canlı ders sayımız fazla. Açık kaynak bunu kaldıramaz”,
“Teknik destek açısından mevcut yazılım daha avantajlı”, “Derslerin düzgün bir
şekilde yürütülmesinde açık kaynak kodlu yazılımlar uygun değil”, “Mevcut
yazılımın kullanımı kolay, güvenlik sorunu yok, daha çok özelliği var”.
142
Kapalı/ticari web konferans sistemi kullanan kurumların açık kaynak kodlu
web konferans sistemi yazılımlarına geçmek istememe gerekçelerinden birçoğunun
açık sistemlerin web konferans biçiminin canlı ders sayısındaki artışları
kaldıramaması yönüyle düşünüldüğünde anlaşılır olarak ele alınabilmesi
mümkündür. Bununla birlikte özellikle güvenlik açısından sorunlar yaşanabileceği
kaygısının gerçekçi bir ifade olmadığı da söylenebilir.
Kurumların teknik açıdan yeterli insan gücüne sahip olmaması açık kaynak
kodlu yazılımlara geçmeme gerekçeleri arasındaki en makul ifade sayılabilir ama
bağımlılık ilişkileri açısından bakıldığında onun sorunlu yönler taşıdığı, kurumlara
önemli maddi yükler getirdiği görülmektedir. Bununla birlikte daha önce belirtildiği
gibi ÖYS yazılımlarında açık kaynak kodlu yazılım kullanan kurumların web
konferans sistemi yazılımlarında kapalı/ticari yazılımları kullanması dikkat çekici bir
ayrıntıdır. Bunun temel nedenini, açık sistemlerin web konferans uygulamalarının
ticari benzerleriyle karşılaştırıldığında kurumlara yeterli destek sunamaması
oluşturur.
Uzaktan eğitimde öğretim içeriklerinin nasıl elde edildiği de bir diğer araştırma
sorusudur. Tablo 13’de kurumların öğretim içeriklerini oluşturmada öğretim
elemanına destek verip vermediği ortaya konulmaya çalışılmıştır.
143
Tablo 13. Öğretim İçeriklerini Oluşturmada Kurumların Öğretim
Elemanına Verdiği Destek
Üniversiteler Kurumlar öğretim içeriklerini
oluşturmada öğretim elemanına
destek vermekte mi?
Afyon Kocatepe Evet
Akdeniz Evet
Anadolu Hayır
Ankara Evet
Atatürk Evet
Bartın Evet
Bilgi Hayır
Bilkent Yanıt yok
Bitlis Eren Hayır
Cumhuriyet Hayır
Çanakkale Onsekiz Mart Hayır
Çukurova Evet
Dokuz Eylül Hayır
İstanbul Evet
İstanbul Aydın Evet
Kocaeli Hayır
Maltepe Evet
Marmara Evet
ODTÜ Evet
Okan Evet
Plato MYO Evet
Sakarya Hayır
Süleyman Demirel Evet
Trakya Hayır
Uşak Hayır
144
Burada kurumlardan gelen yanıtlar incelendiğinde yaygın bir biçimde öğretim
içeriğini ilgili dersin öğretim elemanının hazırladığı görülür. Öğretim elemanına
teknik destek verme durumu ise 25 kurumdan 14’ü tarafından gerçekleştirilmektedir.
Bu anlamda üniversitelerin öğretim elemanlarına verdiği desteğin yeterli olmadığı
ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte her kurum içinde yapılacak ayrıntılı
çalışmaların bu soruya verilen yanıtların gerçekliğini daha somut ortaya koyabileceği
de belirtilmelidir.
Uzaktan eğitim uygulamalarından maddi bir kazanç elde edilip edilmediği ise
bir diğer araştırma sorusunu oluşturur. Uzaktan eğitim uygulamalarından maddi bir
kazanç elde edilip edilmediğine yönelik sorulan soruya devlet ve vakıf
üniversitelerinden gelen yanıtlar ayrı ayrı tablolaştırılarak belirtilmektedir.
Tablo 14’te kurumlar uzaktan eğitim uygulamalarından maddi kazanç elde
etmekte mi sorusuna devlet üniversitelerinin verdiği yanıtlar görülmektedir.
145
Tablo 14. Devlet Üniversiteleri’nin Uzaktan Eğitim Uygulamalarından
Maddi Kazanç Elde Etme Durumu
Devlet Üniversiteleri Kurumlar Maddi Kazanç
Elde Ediyor Mu?
Afyon Kocatepe Hayır
Akdeniz Hayır
Anadolu Hayır
Ankara Hayır
Atatürk Hayır
Bartın Hayır
Bitlis Eren Hayır
Cumhuriyet Yanıt yok
Çanakkale Onsekiz Mart Evet. Yılda 100 bin TL.
Çukurova Hayır
Dokuz Eylül Yanıt yok
İstanbul Hayır
Kocaeli Evet
Marmara Hayır
ODTÜ Hayır
Sakarya Evet
Süleyman Demirel Yanıt yok
Trakya Hayır
Uşak Hayır
19 devlet üniversitesinin 13’ü kurumlarına maddi bir kazanç sağlamadıklarını
söylerken, 3 kurum bu soruya yanıt vermemiş olup sadece 3 kurum “evet” demiştir.
Bu durum Türkiye’de gerçekleştirilen uzaktan eğitim uygulamalarında ticari
eğilimlerin henüz ağır basmadığını gösterir.
146
Türkiye’de bulunan vakıf üniversitelerinden alınan bilgiler ise Tablo 15’te
gösterilir.
Tablo 15. Vakıf Üniversiteleri’nin Uzaktan Eğitim Uygulamalarından
Maddi Kazanç Elde Etme Durumu
Vakıf Üniversiteleri Kurumlar Maddi Kazanç
Elde Ediyor Mu?
Bilgi Yanıt yok
Bilkent Yanıt yok
İstanbul Aydın Evet
Maltepe Evet
Okan Hayır
Plato MYO Hayır
“Uzaktan eğitim uygulamalarından maddi kazanç elde edilmekte mi?”
sorusuna yanıt veren 6 vakıf üniversitesinden 2’si kurumlarına maddi kazanç
sağlamadıklarını belirtirken 2 kurum bu soruya yanıt vermemiş, diğer 2 kurum ise
maddi kazanç sağladıklarını belirtmiştir. Vakıf üniversitelerinden gelen yanıtlar
incelendiğinde uzaktan eğitim uygulamalarından gelir elde etmeme yönlü yanıtların
üniversitelerin aslında kara geçememe durumunu yansıttığı sonucu çıkmaktadır.
Vakıf üniversitelerinden gelir elde ettiğini belirten kurumlar ise aslında kara geçen
kurumlar olarak nitelenebilir.
Bu araştırmanın bulguları yükseköğretimdeki uzaktan eğitim yapısı içinde
ÖAKKY’lerin yerini ortaya koymuştur. Bu anlamda kurumlarda ÖAKKY’lere
yönelik farkındalıkların değişik düzeylerde olduğu ortaya çıkmaktadır. ÖYS
147
yazılımlarında ÖAKKY’lere yönelik farkındalık yüksek çıkarken, web konferans
sistemi yazılımlarında kapalı/ticari yazılımların egemen bir güç olduğu görülür.
ÖYS yazılımları değerlendirildiğinde açık kaynak kodlu Moodle’ın yaygınlığı
görülürken, web konferans sistemi yazılımları değerlendirildiğinde kapalı/ticari
kaynak kodlu Adobe Connect’in yaygın olarak kullanıldığı belirtilmelidir.
Kapalı/ticari yazılım kullanan kurumların açık kaynak kodlu yazılımlara
geçmeme nedenlerinin de incelendiği çalışmada bu nedenlerin özellikle ÖYS
yazılımları için ifade edildiği şekliyle bir gerçeklik taşımadığı, mitlerden ibaret
olduğu görülmektedir.
Araştırma bulgularından elde edilen bir diğer sonuç ise ders içeriklerin dersin
öğretim elemanı tarafından genelde oluşturulduğu ve yeterli düzeyde kurumsal
desteğin öğretim elemanlarına verilmediği ortaya çıkmaktadır.
Araştırmada elde edilen bulgulara göre uzaktan eğitim merkezlerinin
bulundukları kurumlara genel olarak kazanç sağlamadığı da söylenebilir. Bununla
birlikte uzaktan eğitimin genel olarak kurumlara kazanç sağlamadığını söylemenin
ancak kurumların ilgili birimlerinde yapılacak ayrıntılı araştırmalar sonucu ortaya
konabileceği de belirtilmelidir.
Uzaktan eğitim alanında yükseköğretim düzeyinde ÖAKKY’ler ile kapalı/ticari
yazılımlar arasında oluşan gerilimler, yeni iletişim teknolojileri ve eğitim ilişkisi
üzerine geliştirilen projeler doğrultusunda okulöncesi, ilköğretim ve ortaöğretim
düzeyine de taşınmaktadır. Bu anlamda bu çalışmada e-öğrenme olgusu temelinde
Fatih Projesi’ne değinilecek ve projedeki ÖAKKY’ler ile ticari yazılımlar arasında
148
nasıl bir gerilim olduğu, yazılımların kaynak kodunun açıklığı ve kapalılığı
noktasında kurumsal politikaların nasıl belirlenmeye çalışıldığı incelenmeye
çalışılacaktır. Daha sonra e-öğrenme alanında değerlendirilebilecek bir diğer önemli
proje olan Açık Ders Malzemeleri Projesi ele alınarak ayrıntılı bir biçimde
değerlendirilecektir.
1. 1. Fatih Projesi’nde Ticari Yazılım ve ÖAKKY Gerilimi
E-öğrenme uygulamalarının son dönem örneğini Fatih (Fırsatları Araştırma,
Teknolojiyi İyileştirme Hareketi) Projesi oluşturur. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından
yürütülen ve Ulaştırma Bakanlığı tarafından desteklenen Fatih Projesi ile okulöncesi,
ilköğretim ve ortaöğretim düzeyindeki tüm okulların 620.000 dersliğine dizüstü
bilgisayar, LCD panel etkileşimli tahta ve internet ağ altyapısı sağlanacağı
belirtilmektedir. Projenin amacının eğitim ve öğretimde fırsat eşitliğini sağlayarak
okulların teknolojik düzeyini iyileştirmek olduğu, bu anlamda da bilişim teknolojileri
araçlarının öğrenme-öğretme sürecinde daha fazla duyu organına hitap edilecek
şekilde derslerde etkin bir biçimde kullanılacağı ifade edilmektedir. Dersliklere
kurulan bilişim teknolojileri donanımının öğrenme-öğretme sürecinde etkin
kullanımını sağlamak amacıyla öğretmenlere hizmet içi eğitimler verileceği, öğretim
programlarının bilişim teknolojileri destekli öğretime uyumlu hale getirilerek eğitsel
e-içerikler oluşturulacağı belirtilmektedir. Fatih Projesi beş ana bileşenden oluşur;
1. Donanım ve Yazılım Altyapısının Sağlanması
2. Eğitsel E-İçeriğin Sağlanması ve Yönetilmesi
3. Öğretim Programlarında Etkin Bilişim Teknolojileri Kullanımı
149
4. Öğretmenlerin Hizmetiçi Eğitimi
5. Bilinçli, Güvenli, Yönetilebilir ve Ölçülebilir Bilişim Teknolojileri
Kullanımı (Fatih Projesi, 2011a: http://fatihprojesi.meb.gov.tr).
3 yılda tamamlanması planlanan projenin ilk yılında ortaöğretim, ikinci
yılında ilköğretim ikinci kademe, üçüncü yılında ise ilköğretim birinci kademe ve
okul öncesi okullarının bilişim teknolojileri donanım ve yazılım altyapısı, e-içerik
ihtiyacı, öğretmen kılavuz kitaplarının güncellenmesinin gerçekleştirileceği, aynı
zamanda öğretmenlere hizmet içi eğitimlerin verilerek bilinçli, güvenli, yönetilebilir
bilişim teknolojileri ve internet kullanımı ihtiyaçlarının tamamlanmasının
hedeflendiği vurgulanmaktadır (Fatih Projesi, 2011a: http://fatihprojesi.meb.gov.tr).
Projenin genel amacı, e-dönüşüm Türkiye kapsamında üretilen ve bilgi
toplumu olma sürecindeki eylemleri tanımlayan Bilgi Toplumu Stratejisi Belgesi,
Kalkınma Planları, Stratejik Plan ve Bilişim Teknolojileri Politika Raporunda yer
alan hedefler doğrultusunda 2013 yılı sonuna kadar dersliklere bilişim teknolojileri
araçları sağlanarak, bilişim teknolojileri destekli öğretimin gerçekleştirilmesi olarak
ifade edilir (Fatih Projesi, 2011a: http://fatihprojesi.meb.gov.tr).
Projenin gerekçesi olarak şunlar söylenir: “Devlet Planlama Teşkilatı
tarafından hazırlanan (2006-2010) Bilgi Toplumu Stratejisi’nde Bilişim
Teknolojilerinin Eğitim Sistemimizde kullanımıyla ilgili olarak, ‘Bilgi ve iletişim
teknolojileri eğitim sürecinin temel araçlarından biri olacak ve öğrencilerin,
öğretmenlerin bu teknolojileri etkin kullanımı sağlanacaktır’ hedefi yer almaktadır”.
150
Bu hedef cümleden hareketle, bakanlıkça örgün ve yaygın eğitim verilen
kurumların BİT altyapısının tamamlanmasının, öğrencilere bu mekanlarda BİT’leri
kullanma yetkinliğinin kazandırılmasının, BİT destekli öğretim programlarının
geliştirilmesinin gerekli olduğu belirtilir (Fatih Projesi, 2011a:
http://fatihprojesi.meb.gov.tr).
Proje, bilgi toplumu hedeflerine ulaşma doğrultusunda; bireylerin yaşamboyu
öğrenim yaklaşımı ve e-öğrenme yoluyla kendilerini geliştirmeleri için uygun
yapıların oluşumu ve e-içeriğin geliştirilmesi, ortaöğretimden mezun olan her
öğrencinin temel BİT kullanım yetkinliklerine sahip olması, internetin etkin
kullanımı ile her üç kişiden birisinin e-eğitim hizmetlerinden faydalanması, herkese
BİT’leri öğrenme ve kullanma fırsatının sunulması, her iki kişiden birinin internet
kullanıcısı olması, internetin toplumun tüm kesimleri için güvenilir bir ortam haline
getirilmesi amacı ile oluşturulmuştur (Fatih Projesi, 2011a:
http://fatihprojesi.meb.gov.tr).
Dersliklerin Donanım ve Yazılım Altyapısı Bileşeni çerçevesinde tüm
okullara çok fonksiyonlu yazıcı ve doküman kamera ile tüm dersliklere etkileşimli
tahta ve kablolu internet bağlantısının sağlanacağı, her öğretmene dizüstü bilgisayar
verileceği bildirilir. Projenin 2. fazında ise her öğrenciye tablet bilgisayar temin
edilecektir. Projede etkileşimli tahta; LED ekran + etkileşimli tahta bilgisayarı +
beyaz tahta + yeşil tahtadan oluşan düzenek biçiminde tanımlanır. Fatih Projesi’nde
17 il ve 51 okulda tablet bilgisayar pilot uygulamasını gerçekleştirebilmek için 8.500
adet tablet bilgisayar alımı ihalesine çıkılmıştır. Ayrıca 23 Kasım 2011 tarihinde
3.657 ortaöğretim kurumuna çok fonksiyonlu yazıcı ve doküman kamera ile 84.921
151
dersliğe etkileşimli tahta ihalesi yapılmıştır (Fatih Projesi, 2011b:
http://fatihprojesi.meb.gov.tr).
Kalkınma Bakanlığı Bilgi Toplumu Dairesi tarafından yayınlanan 2012 yılı
için öngörülen kamu BİT yatırımlarının sektörler arası dağılımına bakıldığında, MEB
ve üniversitelere ait yatırımların bulunduğu eğitim sektörünün yaklaşık yüzde 46’lık
bir payla birinci olduğu görülmekte olup Fatih Projesi’nin bu bağlamda önemli bir
etkisinin olduğunu söyleyebilmek mümkündür. 2012 yılında en fazla BİT yatırımı
yapacak kamu kurumlarına bakıldığında, Fatih Projesi, “Ortaöğretim Projesi” ve
“İlköğretim Okullarına Bilgisayar Sınıfı Kurulumu Projesi” gibi projelere sahip olan
MEB’in büyük bir farkla birinci sırada yer aldığı görülmektedir. Fatih Projesi 803
milyon TL ile 2012 yılında en fazla ödenek ayrılan BİT projesidir. 2012 yılında 125
milyon TL ödenek ayrılan İlköğretim Okullarına Bilgisayar Sınıfı Kurulumu Projesi
de bir diğer önemli projedir (Bilgi Toplumu Rapor, 2012:
http://www.bilgitoplumu.gov.tr).
Fatih Projesi’nin kaynağının, Ulaştırma Bakanlığı’nın Evrensel Hizmet Fonu
tarafından karşılanacağı bildirilir.49
Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün,
milyonlarca öğrenciye verilecek tablet bilgisayarların yaklaşık 7.5 milyar dolarlık bir
pazar yaratacağına dikkatleri çeker.50
49
“Evrensel Hizmet Fonu, her kesime iletişim ve internet iletişimi götürülmesi için piyasa fiyatlarının
yüksek olduğu durumlarda dezavantajlı kesimlere kaynak aktarabilmek için uluslararası anlaşma
belgelerine bile girmiş bir araç. Telekomünikasyon işletmecilerinin ve diğer iletişim hizmet
sağlayıcıların gelirlerinden kesilen belli bir pay bir yerde biriktirilecek, iletişim hizmetindeki
dezavantajlı kesimlere götürülecek. İşte bu kaynak, Fatih Projesi’nin kaynağını oluşturuyor” (Geray,
2012a: http://www.birgun.net). 50
Türkiye'de üretimini zorlayacağız. 10-20 milyon tablet çıkaracağız. Bu yerli üretim için fırsat. Bu
işi yapabilecek 8-10 firma var. Yerli üretimi teşvik edeceğiz. İsterse yabancı firma gelir bizim
ülkemizde üretir (Öğrenciye Yerli Tablet Verilecek, 2011: http://www.sabah.com.tr).
152
Fatih Projesi kapsamında dört yıl içinde yaklaşık 16 milyon öğrenciye tablet
bilgisayar verileceği de belirtilir (Öğrenciye Yerli Tablet Verilecek, 2011:
http://www.sabah.com.tr).
Geray, yerli üretimin doğrudan dış alım yapılmasından daha yararlı olduğunu
ifade ederek yeni iş fırsatlarının sektörün tüm üretim yapan firmalarına taşma etkisi
yapacağını fakat üretimdeki katma değerin ne kadar yüksek olduğunun
sorgulanmasının da önemli olduğunu belirtir.51
Geray, Fatih Projesi’nin aslında
eğitim projesi gibi durduğunu ama asıl hedefin donanım alanında özellikle Afrika
ülkelerinin pazarlarına girmek olduğunu ifade eder.
Bu anlamda da eğer varolan teknolojiyi üreterek yerli firmalara destek olma
yaklaşımı egemen olacaksa, bunun bilim ve teknoloji politikası değil, sanayi
politikası olduğu ifade edilir. Gelecekte dünya çapında oynayabilecek yerli
oyuncular yaratmanın ise ancak bilim ve teknoloji politikaları ile mümkün
olabileceği belirtilir. Bunun yolu ise teknolojiyi üretme hakkı verilen
konsorsiyumlara aynı zamanda geleceğin kritik teknolojileri –yerli tablet üretimi vb.-
konusunda bilimsel ve teknolojik araştırma/geliştirme yapma zorunluluğu
getirilmesidir (Geray, 2012b: http://www.birgun.net).52
51 “Örneklemek gerekirse, her parçayı yurtdışından getirip kendi ülkenizde bir araya getirirseniz elde
edeceğiniz katma değer son derece düşük kalır. Tüketim elektroniği sektöründe, firmalarımızın yaptığı
televizyon alıcısı dışsatımındaki katma değer son derece düşüktür, çünkü televizyon alıcısının en
pahalı parçası olan ekranı üretme teknolojisine sahip değilsiniz. O zaman Asya-Pasifik’ten gelen
ekranları ithal etmekten kaçınamazsınız” (Geray, 2012b: http://www.birgun.net). 52
“Bir yandan düşük katma değerli (çünkü çoğu parça ithalata bağımlı olacak) üretimi yaparken, asıl
hedef 5-15-30 yıllık öngörülere dayanarak geleceğin mobil cihazlarında küresel rekabet şansını
yakalamaktır. Bunun için de geleceğin teknolojileri konusunda üniversitelerle, kamu kurumlarıyla
işbirliği içinde Ar-Ge yapmak, yerli tablet üretimini yapacak yerli firmalara zorunluluk olarak
getirilmelidir” (Geray, 2012c: http://www.birgun.net).
153
Fatih Projesi’nin işletim sistemleri üzerinde ise açık ve kapalı/ticari kaynak
kodlu yazılımlar arasında bir mücadelenin olduğu görülmektedir. Vestel firmasının
aldığı etkileşimli tahta ihalesinin kullanım ve bakım kılavuzunda işletim sistemleri
hakkında şunlar söylenmektedir:
AKILLI TAHTA ürününün satıldığı yere ve de müşteri tercihine göre sistem Microsoft
Windows 7, Linux Pardus 2011 ile kurulu gelebilir. Seçenekler ve de dil satış yapılan
bölgeye göre değişiklik gösterebilir. Kurulu olan işletim sistemine bağlı olarak donanım
ve de yazılım desteği farklılıklar gösterebilir. İşletim sisteminden kaynaklı olabilecek
sistemin dengeli çalışması ve uyumluluğu garanti kapsamında tutulmamaktadır (Vestel
Kullanım Kılavuzu, 2012: http://fatihprojesi.meb.gov.tr).
Microsoft Windows 7 kapalı/ticari kaynak kodlu bir yazılım olup Linux
Pardus 2011 ise açık kaynak kodlu bir yazılımdır. Pardus, TÜBİTAK Bilişim ve
Bilgi Güvenliği İleri Teknolojiler Araştırma Merkezi (BİLGEM) bünyesinde özellikle
ulusal güvenlik ve teknolojik bağımsızlık bağlamında duyulan gereksinim üzerine
2003 yılından bu yana yürütülen bir özgür yazılım girişimidir (TÜBİTAK, 2012:
http://www.uekae.tubitak.gov.tr).
Vestel firmasının kullanım ve bakım kılavuzunda, etkileşimli tahtalar üzerinde
hangi işletim sisteminin yer alacağının bilgisinin net olarak verilmediği
görülmektedir. Muğlak bir ifadenin kullanıldığı kılavuzda “ürününün satıldığı yere
ve de müşteri tercihine” göre etkileşimli tahtalar üzerindeki Windows ya da Pardus
işletim sistemlerinden birinin kullanılacağı belirtilmektedir.
TÜBİTAK’ın Pardus Çalışma Kurulu’nda yer alan Doruk Fişek (2012) ise
TÜBİTAK ile yaptıkları toplantıda etkileşimli tahtalar üzerinde kurulacak işletim
154
sisteminin hem Windows hem de Pardus işletim sistemine uygun olacağı bilgisini
aldığını ifade etmektedir. Fişek, etkileşimli tahtalar üzerine kurulu Pardus’un bir
başka açık kaynak kodlu işletim sistemi Debian temelli olacağını belirterek ilk etapta
85 bin etkileşimli tahtanın bu Debian temelli Pardus ve Windows yüklü olarak
dağıtıldığını belirtir.53
Fişek, toplantıda edindiği izlenimleri aktardığı blogunda
TÜBİTAK yetkililerinin etkileşimli tahtaları Pardus ile çalıştıramadığını bundan
dolayı da Debian işletim sistemli olarak kurulum gerçekleştirildiği bilgisini aldığını
kaydeder. Kurulum esnasında da Debian’ın logosunun Pardus logosu ile
değiştirildiğini ifade eder.54
ÖAKKY işletim sistemi olan Debian, örnek alınabilecek
birçok noktaya sahiptir.55
Mustafa Akgül ise Fatih Projesi’nin açık erişim konusunda önemli sıkıntılar
yaşadığını ifade eder. Akgül, Fatih Projesi’nin başarılı olacağını sanmadığını, çünkü
hedeflerinin belli olmadığını buna rağmen tablet dağıtımının başarı olarak
sunulacağını söyler. Projenin özgürlük boyutunun da oldukça zayıf olduğunu ifade
eden Akgül, pilot projelerde öğretmenlerin, öğrencilerin evden internete
bağlanmasına izin verilmediğini, okulda internet bağlantısının ise çok kontrollü bir
53
Toplam etkileşimli tahta sayısı ise 620 bindir. 54
Pardus işletim sisteminin neden Debian tabanlı olarak kurulduğu tartışması için bkz. Fişek (2012:
http://zzz.fisek.com.tr), Yücel (2012: http://nyucel.blogspot.com), Yeniay (2012:
http://sezaiyeniay.wordpress.com), Öğüt (2012: http://marenostrum.blogsome.com), Bildirici (2012:
http://blog.bluzz.net), Tekman (2012: http://blog.erkantekman.org). 55
“Örneğin bu işletim paketi toplumsal bir sözleşmeye sahiptir ve bu sözleşmede projenin ve projeye
katılanların uyması gereken ana konular açıklanır. İkinci olarak Debian proje yönetimi matematiksel
olarak da kanıtlara sahip demokratik seçimle işbaşına gelir. Projeye dahil olmak kolay değildir.
Öncelikle belli bir pratikle kendinizi kanıtlamanız gerekiyor. Debian 20 yıldır büyük bir geliştirici
kitlesini yanına çekerek başarmış ve 40 bin ayrı program paketini içeriyor. Darısı bizim Pardus’un
başına…” (Geray, 2012d: http://www.birgun.net).
155
biçimde yapılacağını gözlemlediklerini belirtir (M. Akgül, yüz yüze görüşme, 04
Eylül 2013).56
Akgül, Fatih Projesi’nin Türkiye’de yeteri kadar konuşulup tartışılmadığını ve
ülke yöneticilerinin almış olduğu kararların sorgulanmadan uygulandığını ifade
ederek projenin şu anda tüm ülkede pilot olarak kullanıldığını bunun da ileriki
dönemlerde büyük sorunlara neden olacağını ifade eder. “Fatih Projesi’ni doğru
düzgün konuşamıyoruz bile. Başbakan olacak dediği için tartışılamıyor bile. Hâlbuki
böyle bir projenin pilot olarak yeteri kadar yapılıp başarılı bulunduktan sonra
ilerlemesi gerekiyor. Şu anda bütün Türkiye’yi pilot olarak kullanmaya çalışıyorlar”
(M. Akgül, 04 Eylül 2013).
Akgül, öğretmenlere teknoloji eğitimi verilmesi, okullara iyi bir internet
bağlantısı sağlanması, tabletlerin ve akıllı tahtaların okullarda dağıtılması noktasında
projeye olumlu baktığını ama proje ile ilgili yeteri kadar pilot çalışma yapıldığına
inanmadığı söyler.57
Türkiye’nin önemli e-öğrenme projelerinden biri olarak gündeme gelen Fatih
Projesi’nde ÖAKKY ya da kapalı/ticari yazılımlardan hangisinin kullanılacağına
ilişkin herhangi bir netlik bulunmamasının yanısıra konuyla ilgili resmi yayınların,
dokümanların da kısıtlı olduğu göze çarpmaktadır. Önemli miktarda kaynak aktarılan
56
“Proje başladığından iki ay sonra bir okula gitmiştik, öğrenciler ilgilerini kaybetmişlerdi. Derste
çocukların ÖSYM sınavına hazırlık yaptıklarını görüyorduk. Öğretmen eğitiminde eksiklikler var,
öğretmenler kazanılmış değil. Çok kontrollü bir şeyler yapmak isteniyor, kim ne kadar süreyle
kullanmış onu kontrol etmek istediler, bunu da merkezi bir biçimde yapmak istiyorlar” (M. Akgül, 04
Eylül 2013). 57
“Ama dediğim gibi şu an bütün ülke pilot gibi kullanılıyor. Onun için ciddi hatalar yapılması
kaçınılmaz. Ortada hala projeyle ilgili net bir doküman yok. Bir web sitesi var sadece orada da
minimum düzeyde bilgi var. Projenin sahibi bile belli değil yani. Çok başlıklılık da var. Türkiye’nin
birçok projesi gibi rant dağıtma projesi olacak. Aletler dağıtılacak ama etkin kullanılamayacak.
Kullanılamayacak çünkü insana yatırım yok, özgürlük yok yani” (M. Akgül, 04 Eylül 2013).
156
projenin pilot çalışmalarının yeteri kadar yapılmaması da konuyla ilgili uzmanların
belirttiği önemli handikaplardan biridir. Özgür Yazılım Felsefesi’nin özgürlük
boyutunun zayıflığı, merkezi bir ağdan herkesi kontrol etme isteğinin görülmesi ise
projenin bir diğer sorunlu alanlarıdır.
Türkiye’deki e-öğrenme alanında görülen bir diğer önemli proje ise Türkiye
Bilimler Akademisi (TÜBA) bünyesinde oluşturulan Açık Ders Malzemeleri
Projesi’dir.
1. 2. Açık Ders Malzemeleri Projesi
Türkiye’deki e-öğrenme alanında önemli bir diğer oluşum da TÜBA
bünyesinde kurulan Ulusal Açık Ders Malzemeleri Konsorsiyumu’dur (UADMK).
Türkiye’de açık ders malzemeleri konusundaki faaliyetler, TÜBA bünyesinde
19 Ekim 2006’da üniversite rektörlerine iletilen bir mektupla başlamıştır. Daha
önceleri bireysel olarak az sayıdaki öğretim elemanının derslerini web üzerinden
erişime açtığı bilinmekle birlikte bu yöndeki çabaların yaygın bir kullanıma eriştiğini
söyleyebilmek güçtür (Al ve Madran, 2013: 3).
TÜBA, Ekim 2006’da üniversite rektörlerine gönderdiği mektubun ardından
25 Mayıs 2007’de 45 üniversitenin temsil edildiği UADMK adı verilen bir
yapılanmaya gitmiştir. Bu protokol kapsamında oluşturulan yönetim kurulu, 22
Mayıs 2009’da gerçekleşen UADMK II. Genel Kurulu’nda alınan kararlar
doğrultusunda yerini TÜBA bünyesinde faaliyet gösteren Açık Ders Malzemeleri
Çalışma Grubu’na bırakmıştır. UADMK Çalışma Grubu üyeleri, II. Genel Kurul’a
157
katılan konsorsiyum üyesi üniversitelerin temsilcileri tarafından seçilmiştir (TÜBA,
2011: http://www.acikders.org.tr).
Çalışma Grubu Üyeleri şu isimlerden oluşur:
“Prof. Dr. Yücel Kanpolat, Prof. Dr. Tarık Çelik, Prof. Dr. Metin Gürses,
Prof. Dr. Ali Ekrem Özkul, Prof. Dr. Nazmi Ulutak, Prof. Dr. Ali Yazıcı, Prof. Dr.
Doğan Atılgan, Doç. Dr. Kürşat Çağıltay, Öğrt. Gör. Orçun Madran, Prof. Dr.
Mustafa Sözen, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Göktürk, Yrd. Doç. Dr. Tuncay Yiğit, Yrd.
Doç. Dr. Oğuz Kaynar”. Projenin sorumlusu ise Şeniz Akgül’dür (TÜBA, 2013d:
http://www.acikders.org.tr).
İzleyen süreçte Devlet Planlama Teşkilatı’na (DPT) sunulan pilot proje kabul
edilmiş ve çalışmalara başlanmıştır. DPT 2006-2010 Bilgi Toplumu Hareket
Planında, Nitelikli İnsan Gücü Yetiştirme eylem kısmında Açık Ders Malzemeleri
Projesi’ni öncelikli hareket olarak göstermiştir.58
Günümüzde Kalkınma Bakanlığı
bünyesine dahil olan DPT 2009 yılında iki yıllık pilot proje için TÜBA UADMK’yı
bağış yaparak destekleme kararı almıştır. Kalkınma Bakanlığı, Ulusal Açık Ders
Malzemeleri Projesi’ni 2010-2011 yılları arası 2 milyon 308 bin TL bütçe ile
desteklemiştir (Kalkınma Bakanlığından Alınan Bilgi, 2013).59
58 “Eylem kapsamında TÜBA ve YÖK işbirliğinde Açık Ders Malzemeleri Projesi başlatılmış, 45
üniversitenin temsil edildiği UADMK 25 Mayıs 2007 tarihinde kurulmuştur. Konsorsiyum yoluyla
üniversitelerimizde ders malzemelerinin belirli bir format içerisinde erişime açık hale getirilmesi ve
yayınlanması konusunda da öğretim üyelerine gerekli teknik ve akademik desteğin verilmesi
öngörülmektedir. Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi açık ders malzemeleri
geliştirmişlerdir. Anadolu Üniversitesi açık öğretim derslerini açık ders malzemesine yakın bir
formatta erişime açmıştır. 2009 yılı sonunda 5 üniversitede toplam 75 ders internet siteleri üzerinden
erişime açılmıştır. Açık Ders Malzemeleri Projesi'ne finansal destek sağlamak üzere DPT
Müsteşarlığı’ndan mali kaynak temin edilmiştir” (DPT, 2010: http://www.bilgitoplumu.gov.tr). 59
Açık eğitim kaynakları ve uzaktan eğitim kapsamındaki çalışmaları desteklemek ve koordine etmek
amacıyla YÖK bünyesinde bir “e-Dönüşüm Merkezi” kurulması çalışmalarının başlatıldığı da eylem
158
Açık Ders Malzemeleri Projesi içinde Kalkınma Bakanlığından alınan destek
kapsamında 2010 yılında “Temel Bilimler” alanında 35, 2011 yılında ise “Sosyal
Bilimler” alanında 45 ve “Mühendislik” alanında 1 olmak üzere 22 ayrı kategorideki
toplam 81 açık ders malzemesi www.acikders.org.tr adresi üzerinden herkesin
erişimine açık bir biçimde ücretsiz ve şifresiz olarak yayınlanmaya başlamıştır.60
Tablo 16’da bu derslerin kategorilere göre dağılımı sunulmaktadır. Bu dersler
arasında temel bilimlerle ilgili olanlar diğerlerinden daha önce projelendirilmiştir.
planında belirtilir. Bu amaçla hazırlanan Üniversitelerarası Öğrenme Kaynakları Paylaşım Projesi ile
videokonferans destekli uzak sınıflar ile TÜBİTAK-ULAKBİM üzerinden tüm üniversitelerin
birbirine bağlanacağı ifade edilmektedir. Öğrenme Kaynakları Paylaşım Projesi, 2009 Yılı Yatırım
Programına dâhil edilmiştir (DPT, 2010: http://www.bilgitoplumu.gov.tr). 2012 yılında tamamlanan
proje kapsamında 2 milyon 250 bin TL harcama yapılmış ve 2 adedi YÖK Başkanlığı, 44 adedi de
yeni kurulan üniversitelerde olmak üzere toplam 46 adet akıllı sınıf hizmete alınmıştır (Kalkınma
Bakanlığından Alınan Bilgi, 2013). Böylece eş zamanlı uzaktan öğretim yapılabilmesi için gerekli
koşulların oluştuğu ifade edilir (DPT, 2010: http://www.bilgitoplumu.gov.tr). DPT Bilgi Toplumu
Hareket Planında açık ders malzemelerini, Küresel-Rekabetçi Bilgi Teknolojileri Sektörü
çerçevesinde ele alarak değerlendirmektedir. Açık ders malzemelerinin oluşturulması ve
yaygınlaştırılmasındaki temel amacın, insan kaynağının geliştirilmesi olduğu belirtilir. Nitelikli insan
gücü yetiştirilebilmesi için yeterli ve erişilebilir öğrenme kaynaklarına ihtiyaç olduğu vurgulanır
(DPT, 2010: http://www.bilgitoplumu.gov.tr). 60
TÜBA tarafından 20 Ocak 2012 tarihinde “Açık Ders Malzemeleri Geliştirme Projesi” teklifinin
Kalkınma Bakanlığının onayına sunulduğu ve bu teklifin değerlendirme sonucunun olumlu olması
halinde yeni alanlarda uyarlama ve özgün derslerin hazırlatılması çalışmalarına başlanılacağı belirtilir
(TÜBA, 2012: http://www.tuba.gov.tr).
159
Tablo 16. Ders Kategorilerine Göre TÜBA UADMK’deki Ders Sayısı
Ana Kategori Kategori Sayı
Mühendislik
Mühendislik 1
Sosyal Bilimler
Antropoloji 2
Araştırma Yöntemleri 1
Arkeoloji 3
Bilgi ve Belge Yönetimi 1
Ekoloji 1
Felsefe 4
İktisat 10
İletişim 1
İşletme 5
Psikoloji 1
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi 8
Sosyoloji 1
Tarih 3
Türk Dili ve Edebiyatı 2
Uluslararası İlişkiler 1
Uyarlama dersler 1
Temel Bilimler
Biyoloji 2
Fizik 7
Kimya 4
Matematik 16
Yer Bilimleri 6
Toplam 81
(Kaynak: TÜBA, 2013c: http://www.acikders.org.tr)
Ders malzemeleri şunlardan oluşur. Ders izlencesi (dersin katalog bilgisi -
dersin kısa tanımı-, amaç, öğrenme çıktıları); haftalık ders konuları, temel ders kitabı
ve diğer kaynaklar; okuma parçaları, ödev, proje, (tercihen çözümlü) sınavlar ve
alıştırmalar; haftalık ders notları ve/veya video; tercihen ses, canlandırma
(animasyon), benzetim (simülasyon) içeren malzemeler (TÜBA, 2013a:
http://www.acikders.org.tr).
160
TÜBA UADMK’nin kuruluşunda MlT’in Açık Ders Malzemeleri Projesi’nin
önemli bir etkisinin bulunduğu görülür. UADMK kendi web sitesinde bu durumu
şöyle ifadelendirir; “Türkiye Bilimler Akademisi, Massachusetts Institute of
Technology'de (MlT) 2000 yılından beri yürütülmekte olan Açık Ders Malzemeleri
Projesi'nin Türkiye'de de uygulanması için harekete geçti” (TÜBA, 2013c:
http://www.acikders.org.tr).
Açık erişim ile uzaktan eğitim arasındaki gerilimli noktaların neler olduğunu
ortaya koymak, dünyada ve Türkiye’de uygulanan biçimleri arasındaki benzerlik ve
farklılıkları betimlemek amacıyla bu çalışmada alanında uzman kişilerle
derinlemesine yüzyüze görüşmeler yapılmıştır. Derinlemesine görüşme yapılan
kişiler ve kurumları şunlardır:
a. Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Gürses,
b. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kürşat Çağıltay,
c. Hacettepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Orçun Madran,
d. TÜBİTAK’ın açık ders malzemesi projesiyle ilgili adını vermek
istemeyen yetkili kişisi,
e. Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Akgül,
f. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Öğr. Gör. Dr. Necdet Yücel,
g. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Kütüphane Daire Başkan Vekili
İsmail İşleyen,
h. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Uzaktan Eğitim Araştırma ve
Uygulama Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Mahmut Sinecen,
i. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Kütüphane Daire Başkanı Gültekin
Gürdal.
Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Gürses, Orta Doğu
Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kürşat Çağıltay, Hacettepe Üniversitesi
Öğretim Görevlisi Orçun Madran’ın görüşmeler için seçilmesinin temel nedeni
TÜBA UADMK Çalışma Grubu Üyeleri olmalarıdır. TÜBA UADMK Çalışma
Grubu Üyeleri toplamda 13 kişiden oluşmakta olup bu kişilerle elektronik posta
161
üzerinden temas kurulmuş ve tez çalışmasının içeriği hakkında bilgi verilmiştir.
Görüşme yapmayı kabul eden 3 kişi ile de iletişime geçilerek bulundukları kurumda
derinlemesine görüşmeler yapılmıştır.
TÜBİTAK’ın açık ders malzemeleri projesiyle ilgili adını vermek istemeyen
yetkili kişisinin görüşme için seçilmesinin temel nedeni ise TÜBA’nın Açık Ders
Malzemeleri Projesi’nin Başbakanlığa bağlı Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu’nun
(BTYK) 7 Ağustos 2012 tarihinde aldığı kararlar ile TÜBİTAK’ın sorumluluğuna
verilmiş olmasıdır. TÜBİTAK’ta projeyle ilgili yetkili kişi ile elektronik posta
üzerinden temas kurulmuş ve tez çalışmasının içeriği hakkında bilgi verilmiştir. İlgili
kişinin görüşmeyi kabul etmesi ile de ilgili kurumda derinlemesine görüşme
yapılmıştır.
Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Akgül ve Çanakkale
Onsekiz Mart Üniversitesi Öğr. Gör. Dr. Necdet Yücel’in görüşmeler için
seçilmesinin temel nedeni ise bilişim alanında düzenlenen iki önemli etkinliğin -
Türkiye’de İnternet ve Akademik Bilişim Konferansları- Yürütme Kurulu Üyesi
olmaları ve açık erişime yönelik alanda önemli çalışmalarının bulunmasıdır.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Kütüphane Daire Başkanı İsmail
İşleyen ve İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Kütüphane Daire Başkanı Gültekin
Gürdal’ın görüşmeler için seçilmesinin temel nedeni ise ticari dergi ve açık dergi
girişimlerinin kurumlar tarafından nasıl değerlendirildiğini ortaya koymak ve bu
girişimlerin taşıdığı özellikleri ayrıntısıyla serimlemektir. Ayrıca bu iki kütüphane
daire başkanı da açık erişim alanında çalışmalarda bulunmaktadır.
162
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Uzaktan Eğitim Araştırma ve
Uygulama Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Mahmut Sinecen’in görüşme için
seçilmesinin temel nedeni ise e-öğrenim modellerinin kurumlarda ne şekilde ele
alındığını ortaya koymak ve uzaktan eğitim hareketi ile açık erişim hareketinin
gelişim dinamikleri, felsefeleri arasındaki ilişkiselliği serimlemektir.
ABD’de MIT öncülüğünde başlatılan Açık Ders Malzemeleri Projesi’nin
bilgi paylaşımı ve dünya çapında öğrenci çekme temelli geliştiği söylenebilir.
ABD’deki üniversitelerin yeni iletişim teknolojilerinin sağladığı olanaklardan da
yararlanarak derslerinin kalitesini tüm dünyaya gösterme çabası içine girmesi
projenin ortaya çıkmasının temel nedenlerinden biridir. Bu anlamda da MIT’in
internetle birlikte gelişen bilgi paylaşımındaki hızın ve bilginin paylaşılarak
artmasının önemini kavrayarak hareket ettiği söylenebilir. MIT’in “derslerimizi
herkese açalım, Ortadoğu’daki, Asya’daki, Afrika’daki öğretim üyeleri ve üniversite
öğrencileri de buna ulaşsın” isteği içinde hareket ederek projeyi geliştirdiğinden
bahsetmek de mümkün gözükmektedir. Bu anlamda MIT öncülüğünde geliştirilen
Açık Ders Malzemeleri Projesi’nin ortaya çıkışındaki temel amacın hem bilgi
paylaşımını sağlamak hem de kendi üniversitenin kaynaklarını tüm dünyaya açıp
kendi kalitesini sergileyerek bir anlamda dünya çapında öğrenci çekmek isteği
olduğu söylenebilir (M. Gürses, yüz yüze görüşme, 14 Mayıs 2013).
Bireysel olarak bazı öğretim üyeleri ders malzemelerini uzun zamandan beri
internet üzerinde yayınlamasına rağmen, MIT Açık Ders Malzemeleri Projesi ile
ders malzemelerini organize hale getirmiş ve herkesin kullanımına sunmuştur (K.
Çağıltay, 15 Mayıs 2013; O. Madran, 28 Haziran 2013)
163
Çağıltay, ODTÜ olarak MIT ile beraber çalıştıklarını ve bu süre zarfında
MIT’in Açık Ders Malzemeleri Projesi direktörü ile de iletişim halinde olduklarını
belirtir. 90’ların sonunda yaşanan Dotcom patlamasından üniversitelerin etkilenmesi
ve çevrimiçi üniversite olma isteklerinin yaygınlaşmasının MIT tarafından
değerlendirilmesi sonucunda projenin başladığını bildirir. MIT’in mevcut durumu
değerlendirip daha farklı şeyler yapma arzusu içinde hareket ederek projeyi
başlattığını ifade eder (K. Çağıltay, 15 Mayıs 2013).
Çevrimiçi üniversite olma isteğinin 90’lı yılların sonunda oldukça
yaygınlaştığını hatta ODTÜ’de de “virtual METU” diye bir hareketin ortaya çıktığını
ifade eden Çağıltay, MIT’in “bir hareket var, herkes tutturmuş gidiyor, biz MIT
olarak farklı birşeyler yapalım” isteği içinde hareket ettiğini söyler. O dönemde
üniversitelerin, çevrimiçi üniversite olup binlerce öğrenci çekme ve bu öğrencilerden
gelir elde etme isteği şeklinde hareket ettiğini, MIT’in bundan farklı bir şey yapmak
üzere yola çıktığını ve Açık Ders Malzemeleri Projesi’ni oluşturduğunu kaydeder.
Çağıltay, bu durumun müthiş bir halkla ilişkiler çalışması olarak da
algılanabileceğini söyler. MIT’in kitle iletişim araçlarına reklam vermesi halinde bile
kendi kurumsal tanıtımını bu şekilde etkili yapamayacağını kaydeder. Özel bir
üniversite olarak MIT’in ders malzemelerini herkese ücretsiz olarak açmasını ciddi
bir girişim olarak değerlendirir ve bir üniversitenin yapması gereken şeyin farklı
düşünebilmek, etki yaratabilmek olduğunu, MIT’in öncü olmasının altında yatan
şeyin de bunlar olduğunu belirtir (K. Çağıltay, 15 Mayıs 2013).
Açık Ders Malzemeleri Projesi’nin ticarileşmeyle olan ilişkisine bakıldığında
ise bu projenin dünya çapında ortaya çıkış nedenlerinin bilginin ticarileşmesine bir
164
tepki olarak ele alınamayabileceği söylenebilir. Projenin gelişiminde önemli bir yeri
bulunan ve özel bir üniversite olan MIT’in bilginin ticarileşmesine yönelik bir kaygı
taşımadığı ifade edilir (M. Gürses, 14 Mayıs 2013; K. Çağıltay, 15 Mayıs 2013).
Projenin dünyadaki örnekleri incelendiğinde ise ders malzemelerini
ticarileştirmeye dönük girişimlerin başarısız olduğu görülürken, Gürses bu konuyu
arz ve talep meselesi ekseninden ele alır. Geçmişteki ticari açık ders malzemeleri
deneyimlerinin başarısız olmasını mezun öğrencilerin iş yaşamındaki başarısıyla
bağdaştırır ve işverenin pragmatist bakış açısına uygun yeterlilikte öğrencilerin
yetişmesi durumunda ticari açık ders malzemeleri girişimlerinin başarılı olabileceğini
söyler (M. Gürses, 14 Mayıs 2013).
Bununla birlikte son dönemlerde açık ders malzemelerinden türeyen
MOOC’larda ticarileşme nüvelerini görmenin mümkün olduğu da belirtilir. Çağıltay,
eğitimin ticarileşmesine bir alternatif olarak açık erişimin değerlendirilmemesi
gerektiğini ama demokratikleşmesi açısından ele alınabileceğini kaydeder (K.
Çağıltay, 15 Mayıs 2013).
Açık ders malzemesi girişiminin ABD’de ve Türkiye’de farklı saikler
üzerinden şekillendiğini ifade eden yaklaşımlar da bulunmaktadır. ABD’de eğitim
materyalleri ücretlerinin fazla olmasının açık ders malzemesi hareketinin ortaya
çıkaran nedenlerden biri olabileceği ifade edilir. Türkiye’de ise eğitimin devlet
tarafından karşılanmasından kaynaklı açık ders malzemeleri hareketinin
ticarileşmeye yönelik bir tepki olarak değerlendirilemeyeceği belirtilir (TÜBİTAK
Yetkilisi, yüz yüze görüşme, 16 Mayıs 2013).
165
MIT’in bütün öğrenci kontenjanı 5 bin iken, bir kursu internette 5 bin kişinin
alıp öğrenebilmesi üniversiteler için oldukça önemli bir durum yaratmaktadır.
Bilginin çok hızlı yenilendiği günümüzde açık ders malzemeleri kişinin kendisini
sürekli yenilemesi ve güncellemesi anlamında da önemlidir (N. Yücel, yüz yüze
görüşme, 15 Ağustos 2013).
MIT’in açık ders portalının çok izlenmesinin temel sebepleri arasında
öğrencilerin dünya çapında tanınmış akademisyenlerden ders alabilmesinin yattığı da
belirtilmelidir (G. Gürdal, yüz yüze görüşme, 21 Ekim 2013).
Projenin dünyada ortaya çıkış nedenlerini değerlendirirken bunun yeni
iletişim teknolojilerinin sağladığı olanaklar doğrultusunda insanların paylaşım
arzusundan kaynaklandığını ifade etmek de mümkün gözükmektedir. (M. Akgül, 04
Eylül 2013).
Birçok üniversitede akademisyenlerin kendilerine ait ders içeriklerini açık
erişimli olarak başka yerlerdeki akademisyenlerin görmesi ve incelemesi için
açmasının kendi ders materyallerinin başka akademisyenlerce nasıl kullanıldığını ve
etkilerini inceleme amacı taşıdığı da belirtilmelidir. Sinecen, açık erişimli projelerin
ortaya çıkmasındaki asıl amacın akademisyenlerin bir anlamda birbirleri ile iletişime
geçerek kendi güçlü ve zayıf yanlarını görmek istemeleri olduğunu ifade eder.
MIT’in projeyi gerçekleştirmekteki temel amacının ise kendi kurumsal tanıtımını
yapmak olduğunu söyler (M. Sinecen, yüz yüze görüşme, 27 Eylül 2013).
Açık Ders Malzemeleri Projesi Türkiye öznelinde değerlendirildiğinde ise,
TÜBA örneğinde gerçekleşen projenin ortaya çıkışının temelde yükseköğretimdeki
166
sorunlardan kaynaklı olduğu söylenebilir. Yükseköğretim kurumlarında yeterli
öğretim üyesinin olmaması ve üniversite eğitimindeki kalite sorunu, projenin ortaya
çıkışındaki ana etmenlerdir. Türkiye’deki yükseköğretimin önemli sorunları
bulunduğu gerçeğinden yola çıkarak, gelişmiş denilen üniversitelerde bile görülen
sorunların özellikle yeni kurulan üniversitelerde daha yaygın olduğu da belirtilebilir.
Yeni açılan üniversitelerin öğrenci sayısının fazla, öğretim üyesi sayısının da
oldukça az olması, öğretim üyelerinin çok fazla derse girmeleri, bundan kaynaklı da
bilimsel araştırmalara, kendilerini yeni bilgiler ışığında güncellemelerine vakitlerinin
olmaması projenin Türkiye’de ortaya çıkış amaçlarındandır. Gürses, bu nedenlerden
ötürü açık erişimli projelerin, Açık Ders Malzemeleri Projesi’nin Türkiye’deki
yükseköğretime çok büyük katkıları olacağını belirtir (M. Gürses, 14 Mayıs 2013).
Türkiye yükseköğretiminde yaşanan bir diğer sorun ise son yıllarda altyapısı
tamamlanmadan birçok üniversitenin açılmış olmasıdır. Çağıltay, buralardaki
öğrencilerin mağdur, orada bulunan öğretim üyelerinin de zor durumda olduğunu, bu
anlamda hem öğretim üyelerini hem de öğrencileri desteklemek amacıyla TÜBA’nın
projesinin ortaya çıktığını söyler. Yeni kurulan üniversitelerde kendisini geliştirmek
isteyen kişilere Türkçe ders kaynakları sunarak bu dersi dünyadaki ya da
Türkiye’deki en iyi akademisyenlerden alma fırsatı sunulduğunu, bunun da kendisini
geliştirmek isteyenler için önemli bir imkân olarak değerlendirilmesi gerektiği
belirtilir. TÜBA’nın projesiyle hem Türkiye içinden özgün derslerin, hem de
yurtdışındaki üniversitelerin kaliteli olan derslerinin seçilip insanlara ulaştırılma
amacı güdüldüğünü, bu şekilde ücretsiz, kısıtsız bir şekilde herkese ulaşılmaya
çalışıldığını vurgular (K. Çağıltay, 15 Mayıs 2013). Madran da TÜBA’da başlayan
167
Açık Ders Malzemeleri Projesi’yle farkındalık yaratarak ders malzemelerini
yaygınlaştırmaya çalıştıklarını belirtir (O. Madran, 28 Haziran 2013).
Bu anlamda TÜBA’nın gerçekleştirdiği projenin yükseköğretimdeki sorunları
bir ölçüde de olsa aşma ve kısmi de olsa fırsat eşitliğini sağlama anlamında önemli
bir çaba olarak görülebileceği belirtilmelidir. Gürdal, açık erişim ile kaliteli
akademisyenlerin dersinin herkese açık hale geleceğini bunun da eğitime destek
amacı taşıdığını belirtir (G. Gürdal, 21 Ekim 2013). Açık erişimin fırsat eşitsizliğini
tamamen ortadan kaldırmayacağı bilinmekle birlikte öğretmen, akademisyen ve
öğrencilere eğitimdeki eşitsizliği aşmada önemli olanaklar sunduğu söylenebilir.
Yücel, MIT’in bütün ders içeriklerini, videolarıyla sınavlarıyla, ders notları ile
birlikte internete koyduğunu ve MIT’e gitmeden orada verilen dersleri görmenin
mümkün olduğunu, bunun da fırsat eşitliği açısından önemlilik taşıdığını belirtir. Bu
durumun fırsat eşitsizliğini tamamen ortadan kaldırmayacağını da ifade eden Yücel,
ders notlarına ulaşan birinin geçmişinde o ders notlarını anlayacak kadar eğitim almış
olmasının son derece önemli olduğunu söyler (N. Yücel, 15 Ağustos 2013).
Açık erişimin sadece öğrenciler için değil akademisyenler içinde önemli
imkanlar sunduğunu belirten Yücel, dünyada herhangi bir konuda bir ders
anlatıldığında öğrencinin neyi bilmesi gerektiğine açık erişim sayesinde
bakılabildiğini ifade eder.61
Alanında uzmanlaşmış kişilere dünyanın her tarafında
61
MIT’in açık ders portalında hem müfredatın hem akademisyenin görülebildiği hatta o teknolojiyi
yazan kişinin vidyosunun bulunabildiği, bu anlamda da öğrencilere dünyadaki uluslararası standartta
bilgi verilebildiği ifade edilir. Açık erişimin, laboratuvar istemeyen bir dersi anlatmada
akademisyenler ve öğrencilere çok ciddi imkânlar sunduğu da belirtilir (N. Yücel, 15 Ağustos 2013).
168
erişmenin oldukça sınırlı olduğu ve açık erişimin bu fırsat eşitsizliğini gidermede
önemli olanaklar sunduğu belirtilir (N. Yücel, 15 Ağustos 2013).62
TÜBA’nın Açık Ders Malzemeleri Yönetmeliği’nde “ders malzemelerinin
hazırlanması ve başvuru” kısmında özgün ve uyarlama eser hazırlama başvuru
koşulları ve tarihlerinin, UADMK Çalışma Grubu tarafından her yıl belirlendiği ve
duyurulduğu ifade edilir. Bu duyurunun, ayrıca TÜBA ve www.acikders.org.tr
sayfalarında ilan edildiği bilgisi de verilir.
Gürses, TÜBA’da görev yaptığı dönem boyunca Açık Ders Malzemeleri
Projesi’nin nasıl başladığı, kurumsal gelişim sürecinde nelerin yaşandığı konusunda
bilgiler verirken, projenin başlangıç tarihinin 2006-2007 yılları olduğunu, projenin
bilfiil başlangıcının ise 2010 yılı olduğunu söyler. Büyük bir konsorsiyum kurarak,
bütün üniversiteleri davet ettiklerini, yılda iki defa genel kurul yapıldığını, genel
kurul başkanı ve yönetim kurulu üyelerini seçtiklerini ifade ederek 2007 yılından
2011 yılına kadar komisyonun verimli çalışmadığını ve ders üretmekte başarısız
olduğunu, bundan kaynaklı da TÜBA genel kurulunun toplanarak yönetim kurulunun
değiştirilmesi yönünde karar verildiğini söyler. Yeni yönetim kurulunun aktif bir
çalışma grubu oluşturduğunu, haftada en az bir kere toplanma kararı aldığını,
yönetim kurulunun yarısına yakınının TÜBA üyesi olduğunu ve kendisinin de
projenin yürütücüsü olarak seçildiğini belirtir. Yeni yönetim kurulunun seçilmesi ile
o zamanki adıyla DPT’ye başvuruda bulunduklarını, DPT’den projeyi aldıktan sonra
ise ilk yıl “evrensel olarak üniversite kavramı ortaya ilk çıktığı andan itibaren bir
62
“Dünyanın bir tarafında bir konuda çok uzmanlaşmış insanlar bazı dersleri veriyorlar ve bu derslere
erişebilecek insan sayısı fiziken son derece sınırlı. Açık ders malzemeleri bu fırsat eşitsizliğinin önüne
geçmede önemli motivasyonlardan biri” (N. Yücel, 15 Ağustos 2013).
169
üniversitede verilen temel dersler nelerdir?” sorusuna yönelik bir araştırmaya
gittiklerini, “bir üniversitede en temel derslerin neler olduğu” konusunda TÜBA
üyeleriyle görüş alışverişi içinde bulunduklarını ifade eder. Sonrasında ise ilk yıl
Temel Bilimler üzerinde durulduğunu ve DPT’den alınan kaynakla derslerin portalde
yayınlamaya başladığını söyler (M. Gürses, 14 Mayıs 2013; K. Çağıltay, 15 Mayıs
2013).
TÜBA yetkilileri projenin başlangıç evresinde bir çağrıya çıkmış ve belirli
dersleri çevirtecekleri duyurusunda bulunarak çeviri yapmak isteyen öğretim
üyelerinin o dersi kendi kurumlarında vermiş olması şartıyla başvurularını kabul
edeceklerini ifade etmiştir. Çeviri derslere ilişkin yapılan başvurularda ise kişinin
İngilizcesi’nin çok iyi olmasının belirli bir konuyu çevirmek için yeterli
olamayacağının düşünüldüğü, bu anlamda da ilgili dersi iyi bilen ve İngilizcesi o
dersi çevirebilecek durumda olan kişilere öncelik verildiği kaydedilir. Temel
Bilimler için uygulanan bu yöntem Sosyal Bilimler için de geçerlidir. Gürses, Sosyal
Bilimcilerin ifadesiyle “matematikte bir kavram yerleşiktir, farklı kişiler çevirse bile
aşağı yukarı aynısını çevirir, ama Sosyal Bilimlerde bu değişir” sözleriyle Sosyal
Bilimler kavramlarının çevirilerinde sıkıntılar yaşandığını, bu anlamda da Sosyal
Bilimler derslerini çevirecek kişileri seçmede daha titiz davrandıklarını, daha
tecrübeli, daha çok yayın yapmış, konusunda daha çok ders vermiş akademisyenleri
araştırdıklarını belirtir. Hem Temel Bilimlerde hem de Sosyal Bilimlerde 10’ar
kişilik kurullar oluşturulduğunu belirten Gürses, özellikle Sosyal Bilimler alanındaki
dersleri seçmede zorluklar yaşadıklarını ifade eder (M. Gürses, 14 Mayıs 2013).
170
Bir konu için bazen birden fazla başvuru olduğu durumlarda son tercih
GEBİP kapsamında ödüllendirilen gençlere bırakılmıştır. Gürses, yaşadıkları bir
olaya ilişkin verdiği örnekte bir konuyla ilgili iki akademisyenin başvuru yaptığını ve
her ikisinin de dersini kaliteli bulduklarını, bundan dolayı da her ikisinin dersine
portalda yer verdiklerini belirtir (M. Gürses, 14 Mayıs 2013).
Çağıltay da kendilerine ulaşan derslerde temel olarak dersin kalitesine önem
verdiklerini, ders seçiminde TÜBA üyelerine hangi derslerin daha gerekli olduğunu
düşündüklerini sorduklarını ve onlardan gelen talepler doğrultusunda Temel Bilimler
ve Sosyal Bilimler derslerinin saptandığını ifade eder. Projenin devamlılığının
sürmesi halinde ise Mühendislik Bilimleri, Yaşam Bilimleri, Tıp alanlarındaki
derslere ilişkin de çalışmalar yapmayı planladıklarını belirtir (K. Çağıltay, 15 Mayıs
2013).
Açık Ders Malzemeleri Projesi yönetmeliğinin ders malzemelerinin
incelenmesi kısmında ise derslerin komisyonlar tarafından incelenerek
raporlaştırıldığı ve TÜBA Başkanının onayına sunulduğu ifade edilir (TÜBA, 2013a:
http://www.acikders.org.tr). Yönetmelikte, önerilen açık ders kaynaklarının
değerlendirilmesinde dikkat edilmesi gereken kimi hususların bulunduğundan
bahsedilir. Bunlar, ders izlencesinde bulunması zorunlu olan hususlar; ders takvimi
hazırlanış biçiminde dikkat edilmesi gereken noktalar; ölçme ve değerlendirme ile
ilgili kaynakların bulunması zorunluluğu; yazım dilinin doğru kullanılması ve
referansların verilmesidir.63
63
“1. Ayrıntılı ders izlencesinde aşağıdakilerin bulunması zorunludur.
a) Ders tanıtım bilgileri (ulusal yeterlilikler çerçevesi dikkate alınarak hazırlanmış);
171
Ders seçim komisyonu TÜBA’nın Üstün Başarılı Genç Bilim İnsanlarını
Ödüllendirme Programı (GEBİP) kapsamında ödül verdiği gençlerden ve TÜBA
üyelerinden oluşur. Oluşan bu komisyon Türkçe kaynak sıkıntısı olan ve daha geniş
ölçekli öğrenci kitlesine hitap eden derslere öncelik vererek kendilerine ulaşan
dersleri incelemiştir (M. Gürses, 14 Mayıs 2013).
Komisyon dersleri değerlendirirken üç kriter tesbit etmiştir. Bunlar kaliteli
ders, kaliteli baskı ve Türkçe terimlerin seçimidir. Türkiye’de temel alanlara ilişkin
yerleşmiş bir terminoloji bulunmadığından akademisyenlerin yabancı dilde ortaya
çıkmış bir kavramı Türkçeleştirmede birbirlerinden farklılaştığını ve bu nedenle de
hem standardı yakalamak hem de kalite açısından bu üç kriterin belirlenmesinin
önemli olduğu ifade edilir (M. Gürses, 14 Mayıs 2013).
Desteklenmesi planlanan dersler TÜBA başkanının onayına sunulmadan önce
çeşitli evrelerden geçer. TÜBA üyeleri kendilerine ulaşan dersleri ilk olarak
UADMK Çalışma Grubu ve onun belirlediği alt komisyonlara ön incelemesi için
verir, daha sonra ön incelemede uygun görülen dersler konunun uzmanlarına
yollanarak bilimsel incelemesi yaptırılır ve uzman raporlarının ilgili komisyonlarda
değerlendirilmesinin yanısıra UADMK Çalışma Grubu tarafından hazırlanan sonuç
b) Haftalara göre işlenecek konuların ayrılması (takvim);
c) Ölçme ve değerlendirmenin nasıl yapılacağı bilgisi;
d) İletişim bilgileri;
e) Diğer bilgiler (kaynakça, bağlantılar gibi).
2. Ders takvimine uygun olarak hazırlanan ders notu dosyalarının (ppt, pdf, doc, html gibi biçimlerde)
bulunması zorunludur. Dersin özelliğine göre bu notların görsel araçlarla (video, animasyon, resim
vb.) desteklenmesi ve etkileşimli kaynakların yer alması beklenir.
3. Ölçme ve değerlendirme ile ilgili kaynakların bulunması zorunludur (örnek sınav soru ve yanıtları,
alıştırma soruları, cevap anahtarı, ödev vb.).
4. Söz konusu ödüle başvurularda ders materyallerinin Edu Commons platformunda yüklenmesi tercih
edilir. Edu Commons platformu için TÜBA web sayfasından yararlanılabilir.
5. Türkçe ve İngilizce’nin doğru ve anlaşılır olması gerekir.
6. Yazara ait olmayan kaynakların kullanılması durumunda referansların verilmesi zorunludur”
(TÜBA, 2013b: http://www.tuba.gov.tr).
172
raporu sonrasında dersler TÜBA Başkanının onayına sunulur. Uyarlama açık dersler
ile UADMK Çalışma Grubu’nun önerisiyle TÜBA Konseyi’nin çevrilmesine karar
verdiği dersler de benzer yöntemlerle değerlendirilir (M. Gürses, 14 Mayıs 2013).
Belirtilen süreçler sonunda TÜBA tarafından kabul edilen dersler TÜBA
ve/veya ulusal bir platform üzerinden elektronik ortamda yayınlanır. Ders
malzemeleri kabul edilen akademisyenlere her yıl UADMK Çalışma Grubu
tarafından belirlenen ve Akademi Konseyi tarafından onaylanan ücretler üzerinden
ödeme yapılır (TÜBA, 2013a: http://www.acikders.org.tr).
TÜBA, öğretim üyelerini, Açık Ders Malzemeleri’ni geliştirme konusunda
teşvik etmiş ve bu amaçla da “TÜBA Açık Ders Kaynakları Ödül Programı”nı
başlatmıştır. Öğretim üyesinin ödül için başvuru yapabilmesi bazı şartlara bağlıdır.
Bu şartlar; ödüle başvurabilmek için öğretim üyesinin kendi üniversitesinin
UADMK’sine üye olması ve başvurulan dersin kendi üniversite web sayfası
üzerinden herkesin erişimine açık olacak şekilde yayınlanıyor olmasıdır (TÜBA,
2013c: http://www.acikders.org.tr).
Türkiye’de Ankara Üniversitesi, kurumunda görev yapan akademisyenlerin
açık ders malzemeleri üretmesini teşvik etmek amacıyla eğer öğretim üyesi açık ders
malzemesi hazırlamış ise doçentlik kadrosu yükseltmelerinde bunu puan olarak
destekler.
Tablo 17’de Türkiye’de açık ders malzemeleri konusunda faaliyetlerde
bulunan üniversiteler ve 10 Mart 2014 itibariyle bu üniversitelerdeki açık ders
sayıları sunulmaktadır.
173
Tablo 17. Türkiye Üniversitelerindeki Açık Ders Malzemelerine Yönelik
Yapılar
Üniversite Erişim Adresi Açık Ders Sayısı
Ankara http://acikders.ankara.edu.tr/ 45
Atılım http://acikders.atilim.edu.tr/ 10
Başkent http://acikders.baskent.edu.tr/ 7
Hacettepe http://acikders.hacettepe.edu.tr/ 8
ODTÜ http://ocw.metu.edu.tr/ 127
Sabancı http://ocw.sabanciuniv.edu/ 1
Trakya http://tuadm.trakya.edu.tr/ 1
(Kaynak: Ankara Üniversitesi, 2014: http://acikders.ankara.edu.tr/; Atılım Üniversitesi,
2014: http://acikders.atilim.edu.tr/; BaşkentÜniversitesi, 2014:
http://acikders.baskent.edu.tr/; Hacettepe Üniversitesi, 2014:
http://acikders.hacettepe.edu.tr/; ODTÜ, 2014: http://ocw.metu.edu.tr/;
Sabancı Üniversitesi, 2014: http://ocw.sabanciuniv.edu/; Trakya Üniversitesi, 2014:
http://tuadm.trakya.edu.tr/)
Üniversite web adresleri incelendiğinde en fazla açık dersin Orta Doğu
Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) bulunduğu görülür. Ankara Üniversitesi ikinci
sırada ODTÜ’yü takip etmektedir. Bu sırayı Atılım, Hacettepe, Başkent ile Trakya
ve Sabancı üniversiteleri takip eder.
Türkiye’de Tablo 17’de belirtilen kurumlar dışında başka yükseköğretim
kurumlarının da açık ders malzemesi isimli yapılar oluşturduğu görülürken, bu
yapıların genelde kendi kurumlarındaki kullanıcılara erişim olanağı tanıması ya da
şifre ile erişim olanağı sunması açık erişim felsefesine uygun bir davranış değildir
(Al ve Madran, 2013: 5).
174
ODTÜ üniversite olarak akademisyenlere açık ders malzemesi
hazırlamalarından kaynaklı herhangi bir ücret ya da puan vermemesine rağmen açık
ders malzemelerinin en fazla olduğu üniversitedir. ODTÜ duyurular yaparak
akademik personeli bilgilendirmekte ve yıl içinde her dönem açık ders malzemelerini
tanıtıcı bir seti öğretim üyelerine göndererek farkındalığı arttırmaya çalışmaktadır.
ODTÜ’de üniversitenin açık ders malzemelerinden sorumlu yetkili kişisi olan
Çağıltay, üniversitede paylaşmaya değer veren kişilerin katkılarıyla projelerine
devam ettiklerini, özellikle arkalarında bir şeyler bırakmak isteyen emekli öğretim
üyelerinden önemli destekler aldıklarını, yurt dışından yeni gelmiş öğretim
üyelerinin de projeye önemli katkılar sunduğunu belirtir (K. Çağıltay, 15 Mayıs
2013).
Ekim 2006 yılında TÜBA öncülüğünde 24 üniversite ile birlikte kurulan
UADMK’ye 2013 yılına gelindiğinde katılan üniversite sayısının oldukça arttığı
görülür. Konsorsiyumun katılımcı üniversiteleri ve konuyla ilgili kişileri Ek3’te
gösterilmektedir (Yazıcı vd., 2008).64
Bilgisayar yazılımları üzerinde sunulan açık ders malzemeleri “Creative
Commons” lisansı kapsamında kullanıma açılmaktadır.65
Bundan dolayı da TÜBA
açık ders malzemeleri ticari olarak kullanılamamaktadır. Bu lisans şartıyla kullanıma
sunulan açık ders malzemeleri kopyalanabilmekte, üzerinde değişiklik yapılıp yenisi
üretilebilmektedir. Bununla birlikte ders malzemelerinin kullanımında üç şart yerine
getirilmelidir. Bu şartlar, eserin tüm kopyalarında eserin ilk sahibinin belirtilmesi;
64
TÜBA’nın web sayfasından ilgili bilgiye ulaşılmıştır. 65
“Free Software Foundation tarafından daha önce meydana getirilen GNU General Public License
(GNU GPL) metinlerini temel alan bu sözleşmelerin özelligi, yaratıcı kişilere, telif hakkından
tamamen feragat etmeksizin eserlerini paylaşıma açmalarına imkân tanımasıdır” (Creativecommons,
2012b: http://creativecommons.org).
175
eserin kopyasının ya da eserden üretilmiş yeni eserlerin ticari ortamda
kullanılmaması; eserin tüm kopyalarında ya da eserden üretilmiş yeni eserlerde de
aynı lisansın kullanılmaya devam edilmesidir.
TÜBA’nın UADMK yaklaşımında öğretim elemanlarını ders malzemelerini
herkese açma yönünde harekete geçirecek unsur olarak parasal destek verdiği
görülür.66
Akademisyenlerin ders malzemesi oluşturmaya gönüllü olmamasının teşvik
mekanizmasını gündeme getirdiği de söylenebilir. Akademisyenlerin derslerini
açmamasının en büyük nedeni ise emek verip ürettikleri bir ürünü başkasının emek
vermeden kullanması yönünde görüşlerinden kaynaklıdır (K. Çağıltay, 15 Mayıs
2013). Dünyada gönüllük esasına dayalı olarak yürütülen açık erişim hareketlerinin
Türkiye’deki durumunun açık kaynak felsefesiyle uyuşmadığı kabul edilebilmekle
birlikte, akademisyenlerin derslerini açma konusundaki gönülsüzlüğünün teşvik
mekanizmasını ortaya çıkardığına ilişkin alanda yaygın bir kabul olduğundan
bahsetmek mümkündür.
Teşvik mekanizmasının açık erişim hareketinin gelişiminde insanlarda
farkındalık yaratma adına kabul edilebileceğine ilişkin yaklaşımlar bulunmaktadır.
Bu yaklaşımlar açık erişim felsefesiyle teşvik mekanizması arasında çelişkili bir
durum görülmediğini, teşvikten ziyade yapılacak çalışma sonrasında ortaya çıkacak
ürünün açık olmasının ve herkesin kullanımına sunulmasının önemli olduğunu
66 “Üniversitelerimizde, öğretim üyelerinin bireysel girişimi olarak ders malzemelerini kişisel web
ortamında veya üniversitenin bir açık erişim hizmeti içinde sunma çabalarının teşvik edilmesi, yabancı
dersleri çevirmenin yanı sıra üniversitelerimizin özgün Türkçe ders malzemelerini bir web ortamında
tüm Türkiye'nin yararlanmasına sunmalarının desteklenmesi ve bu amaçla ulusal eşgüdüm ve
farkındalığın sağlanması gerektiği dile getirildi” (TÜBA, 2013d: http://www.acikders.org.tr).
176
savunur (Yüzyüze Görüşmeler: M. Gürses, 14 Mayıs 2013; M. Akgül, 04 Eylül
2013; K. Çağıltay, 15 Mayıs 2013; O. Madran, 28 Haziran 2013).
Bununla birlikte açık erişim hareketinde akademisyenlere teşvik verme amaçlı
maddi destek sağlamanın gerekli olmadığını savunan yaklaşımlarda bulunmaktadır.
Bu yaklaşımlara göre akademisyenler zaten kendi işini yaparak onun ücretini
almakta olup bunun dışında ders malzemelerinden ekstra ücret almasının açık erişim
felsefesi ile bağlantısı yoktur. Sinecen, akademisyenin tam tersine açık erişim
hareketine katılmaktan memnun olması gerektiğini, çünkü bir anlamıyla kendi
tanıtımının yapıldığını, bunun da maddi teşvikten daha önemli olma anlamı taşıdığını
kaydeder (M. Sinecen, 27 Eylül 2013)
Açık erişim felsefesinin özgür yazılım hareketinden beslendiği gerçeğinden
yola çıkıldığında, özgür yazılım hareketinin üretim ilişkileri pratiğindeki iş görme
motivasyonlarının maddi bir kazanç elde temeli üzerinden şekillenmediği görülür.
Bu iş görme pratiğinde maddi teşvik mekanizması yerine tanınır olma, belirli bir
grup içinde saygınlık elde etme, sevdiği bir işi tutkuyla yapma gibi farklı
motivasyonlar yer alır. Bu anlamıyla da açık erişimde teşvik mekanizmasının
gerekliliğini savunarak sadece son çıkan ürünün açıklığının önemine vurgu yapan
yaklaşımın, özgür yazılım ve ondan türeyen açık erişim felsefesinin “iş yapma pratiği
ve son ürünün açıklığı” olgusuyla bağdaşmadığı söylenebilir. Bu anlamıyla da bu
yaklaşımın açık erişim felsefesine uygun olmadığı belirtilmelidir.
Açık ders malzemeleri literatüründe üniversitelerin uzaktan eğitim
merkezlerinin kurulumu ve gelişiminde açık kaynakların önemli olacağı da ifade
177
edilir. Bu anlamda da UADMK’nın çalışmaları Türkiye’deki uzaktan eğitim
uygulamalarının altyapısını destekleme yönündedir (Arı vd., 2011: http://ab.org.tr).
Uzaktan eğitim planlı ve sistematik bir biçimde belirli bir müfredata uygun
olarak yapılmakta olup Açık Ders Malzemeleri Projesi belirli bir müfredata bağlı
olmayarak mevcut eğitim sistemini destekleyici materyallere ulaşım imkanı
sunmaktadır.
Açık erişime yönelik hazırlık yapan kurumların uzaktan eğitime geçişte
kolaylıklar yaşayacakları da söylenebilir (O. Madran, 28 Haziran 2013). Açık erişim
üniversiteler için bir kaynak havuzu oluşturacak ve üniversiteler de bu havuzdan
yararlanabilecektir. Açık erişimin üniversitelerdeki en büyük rolü tüm ders notlarının
tek bir havuzda toplanması olup herhangi bir üniversite uzaktan eğitim verdiği zaman
ders notunu doğrudan bu havuzdan çekebilecektir. Açık erişim bu anlamda
üniversitelere büyük avantajlar sağlamaktadır. Bu bilgi havuzu sanal üniversiteye
geçiş için de kolaylaştırıcı bir rol görevi üstlenir (M. Sinecen, 27 Eylül 2013;
TÜBİTAK Yetkilisi, 16 Mayıs 2013).
TÜBA, Açık Ders Malzemeleri Projesi’nin Bilim Toplumu Projesi'nin çok
önemli ayaklarından biri olduğunu belirtir. Bu program ile öğrencilere nitelikli ders
malzemesi sunulmuş, ders hazırlayan her seviyeden öğretim üyesi çağdaş ders
örnekleri ile tanıştırılmış ve benzeri örnekler üretilerek bilgi toplumunun üniversite
kesiminin hizmetine sunulması amaçlanmıştır. Proje yoluyla ulaşılmak istenen
amaçlar ise tüm öğretim üyesi ve öğrencilere açık ders kaynakları sunmak, öğretim
elemanlarının kendi ders içeriklerini hazırlamalarına yardımcı olmak, öğrencilere
okudukları derslerle ilgi alternatif bilgi sunmak, yaşam boyu öğrenme sürecinde
178
formel eğitim sonrası bilgi talebini karşılamaktır (DPT, 2010:
http://www.bilgitoplumu.gov.tr).
Çağıltay ise Türkiye’deki kurumların Açık Ders Malzemeleri Projesi’ni
algılayış ve ele alış biçimlerine ilişkin verdiği bilgide ODTÜ’deki çalışmaların
MIT’ten önceye dayandığını ama yapısal bir organizasyon oluşamadığından
amaçlanan hedeflere ulaşılamadığını belirtir. ODTÜ Öğretim Teknolojileri Destek
Ofisi olarak geçmiş yıllarda benzer projeleri DPT’ye önerdiklerini ama destek
göremediklerini, sonraki süreçte TÜBA’dan Metin Gürses’in Açık Ders Malzemeleri
Projesi’nden haberdar olmasıyla projenin geliştiğini kaydeder (K. Çağıltay, 15 Mayıs
2013).
2004 yılında bir devlet kurumu olan DPT’nin vermediği desteğin devletten yarı
özerk bir kuruluş olan TÜBA tarafından verilmesi, sivil-yarı sivil organizasyonların
teknolojik yenilikleri takip etme ve önemini anlama noktasında devlet aygıtından
daha hızlı hareket ettiğini göstermesi açısından anlamlıdır. DPT’nin 2004 yılında
böyle bir projeye destek sunmaması aslında yönetim kademesindeki algının
teknolojiye kurumsal destek olma konusunda dünyadaki pratiklere kıyasla ne
durumda olduğunu göstermesi açısından da önemlidir.
TÜBA’nın Açık Ders Malzemeleri Projesi, Başbakanlığa bağlı Bilim
Teknoloji Yüksek Kurulu’nun (BTYK) 7 Ağustos 2012 tarihinde aldığı kararlar ile
TÜBİTAK’ın sorumluluğuna verilmiştir (TÜBİTAK, 2013:
http://www.tubitak.gov.tr). “Lisans Düzeyinde Dijital Ders İçeriklerinin
Geliştirilmesinin Teşvik Edilmesi ve Erişime Sunulması” başlıklı, 2012/103 sayılı
kararın gerekçesinde; Türkçe kaynak eksikliğinin giderilmesi ve en çok okutulan
179
lisans dersleri için modern araçlarla zenginleştirilmiş kitap ve diğer ders
materyallerinin çevrimiçi olarak tüm öğrencilerin erişimine sunulmasının
Türkiye’nin lisans eğitimi kalitesinin artmasına katkı yapacak önemli konulardan biri
olduğu belirtilir. Gerekçe de akademisyenlerin akademik kitap yazmaya ya da
anlattıkları dersi daha geniş öğrenci kitlesiyle paylaşmaya teşvik edilmesinin
akademik ders materyallerinin çeşitliliğini ve niteliğini arttıracağı, bu anlamda da
lisans öğrencilerine fırsat eşitliği sağlayarak eğitimin kalitesini geliştireceği
vurgulanır. TÜBİTAK’ın TÜBA’nın başlattığı girişimin kapsamını daha da
geliştirerek nitelikli ders malzemelerinin sayısını arttıracağı, içeriğini
zenginleştireceği ve oluşturulacak platforma altyapı desteği sağlamak için ön
çalışmalar yürüteceği ifade edilir. Gerekçe metninde, yapılacak olan çalışmanın
sadece yükseköğretim seviyesindeki öğrencileri değil, aynı zamanda öğretim
elemanlarının da yararlanması hedefiyle oluşturulacağı belirtilir. Bu programlarla
hedeflenen bir başka husus ise, ilgili branş öğrencilerinin yanı sıra, başka alanlarda
da kendini geliştirmek ve bilimsel altyapı oluşturmak isteyen öğrencilerin ve
mezunların yararlanabileceği bir platform oluşturulmasıdır. Özellikle eğitim dilinin
Türkçe olduğu üniversitelerdeki nitelikli ders kitabı açığının giderilmesi ve dünyanın
önde gelen saygın üniversitelerinde kullanılan ders kitaplarıyla eşdeğer seviyede
Türkçe akademik ders kitaplarının yetkin uzmanlar tarafından yazılmasının bu
hedefler arasında yer aldığı belirtilir. Gerekçenin sonunda lisans67
düzeyinde vidyo,
animasyon, etkileşimli uygulamalar ve web tabanlı öğretim araçları ile
zenginleştirilmiş ders içerikleri ve eğitim materyallerinin geliştirilmesine ve erişime
sunulmasına yönelik Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerinin TÜBİTAK tarafından
67
Ön lisans dahil.
180
desteklenmesine karar verildiği ifade edilir (TÜBİTAK, 2013:
http://www.tubitak.gov.tr).
BTYK kararları ile Açık Ders Malzemeleri Projesi’nin TÜBA’dan
TÜBİTAK’a verilmesi ve TÜBA’daki Açık Ders Malzemeleri Projesi’nin
gelişiminde hiçbir ilerleme olmayarak bir anlamda durması; kurumsal yapıdaki ve
politika alanındaki karar alıcılarla ilişkilidir. Gürses, TÜBA’nın Açık Ders
Malzemeleri Projesi’nin bir DPT projesi olduğunu, iki yıllık proje süresinin bittiğini,
projenin devamı için DPT’ye tekrar başvuru yapıldığını ama TÜBA’nın akademi
olma vasıflarının politik kararlar doğrultusunda hükümetçe değiştirildiğini, bu
nedenle de TÜBA’dan ayrıldıklarını ve projenin akıbetinin ne olduğunun
bilinmediğini ifade eder. Gürses, sonraki süreçte projenin TÜBİTAK’ın
yürütücülüğüne geçtiğini belirtir (M. Gürses, 14 Mayıs 2013).
Açık Ders Malzemeleri Projesi’nde kurumsal destek oldukça önemli olup
TÜBİTAK’a devredilen projenin TÜBA’daki projeden daha farklı bir niteliği olduğu
ve onun benzerinin hala TÜBİTAK tarafından başlatılmadığı da belirtilmelidir (M.
Gürses, 14 Mayıs 2013).
TÜBİTAK’ın Açık Ders Malzemeleri Projesi ile ilgili yetkili kişisi ise
BTYK’nın 24. toplantısında alınan karar ile lisans düzeyinde dijital ders içeriklerinin
geliştirilmesi, teşvik edilmesi ve erişime sunulmasının planlandığını ve TÜBA’nın
daha önce yapmış olduğu Açık Ders Malzemeleri Projesi’nin TÜBİTAK tarafından
geliştirilmesi amacıyla BTYK’nın böyle bir düzenlemeye gittiğini ifade eder. 2012
yılında alınan BTYK kararı öncesinde üniversitelerde yer alan uzaktan eğitim
merkezlerinin kendi ders materyallerini oluşturduğunu ve TÜBA’da da açık ders
181
malzemeleri çalışmasının olduğunu belirterek BTYK’nın almış olduğu kararın bu
çalışmaların devam ve teşvik ettirilmesi üzerine oluşturulduğunu söyler.
TÜBİTAK’ın TÜBA’nın başlattığı girişimin kapsamını genişleteceğini, BTYK
tarafından kendilerine devredilen Açık Ders Malzemeleri Projesi’ne TÜBA’dan daha
farklı yaklaştıklarını ve akademisyenleri kitap yazmaya teşvik etme, kaliteli
akademik kaynaklar ortaya çıkmasını sağlama ve bunu herkesle paylaşma gibi
amaçlar güttüklerini belirtir (TÜBİTAK Yetkilisi, 16 Mayıs 2013).
BTYK kararından sonra TÜBİTAK 5002 kodlu Akademik E-Ders çağrısına
çıkmıştır. Akademik E-Ders çağrısının proje sözleşmesi 18 aydır.
TÜBİTAK Akademik E-Ders çağrısının amaçları ise şunlardır:
Üniversitelerde okutulan lisans dersleri için Türkçe ders kaynağı oluşturmak;
lisans öğrencilerine fırsat eşitliği sağlayarak kolayca ulaşabilecekleri
kaynaklar üretmek; akademisyenleri, anlattıkları dersleri daha geniş kitlelerle
paylaşmaya teşvik etmek; lisans derslerinin daha zengin içerikle (özgün
çizim, animasyon, simülasyon, etkileşimli uygulama vb.) anlatılmasını
sağlamaktır.
Akademik E-Ders’in çağrı alanları ise Doğa Bilimleri (matematik, fizik, kimya,
biyoloji, moleküler biyoloji ve genetik, jeoloji, astronomi, uzay bilimleri, istatistik),
Mühendislik ve Teknoloji Alanları (elektrik-elektronik, bilgisayar, makine, inşaat,
endüstri, tekstil, orman, metalürji ve malzeme, maden, gıda, biyomühendislik, enerji
sistemleri, çevre, kimya, harita, mimarlık), Sosyal Bilimler (psikoloji, rehberlik ve
psikolojik danışmanlık, ekonomi, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler, kamu
yönetimi, işletme, çalışma ekonomisi, eğitim bilimleri, coğrafya, sosyoloji), Beşeri
Bilimler’den (tarih, arkeoloji, felsefe) oluşur.
182
Akademik E-Ders Projesi için verilecek destek miktarı eserin içeriğini
zenginleştirmek için kullanılacak öğeler (görsel, animasyon, simülasyon, etkileşimli
uygulama vb.) ve %5 olan kurum hissesi dahil en fazla 120 bin TL’dir. Eser
sahibi/sahiplerine ödenecek telif ücreti ise bunun dışında tutulmuştur. Eser için
ödenecek toplam telif bedeli 15 bin TL ile sınırlıdır. E-ders vidyolarında yer alacak
eser sahibi sayısı birden fazla olabilir.
Akademik E-Ders Projesi kapsamında hazırlanan ders anlatım vidyolarında
aranacak özellikler ise şunlardır:
Nitelikli ve güncel konu anlatımı, nitelikli görseller (çizim, fotoğraf vb.), ders
anlatımında kullanılabilecek ve öğrencilerin konuya odaklanmasında
yardımcı olabilecek ilgi çekici materyaller ve teknikler (problem çözme, soru-
cevap, gösteri, örnek olay vb.), günlük hayatla bağlantılı örnekler, yüksek
kalitede ışık ve ses düzeni.
Akademik E-Ders Projesi içinde eser sahibinin yükümlülükleri kısmının 7.
maddesinde eser sahibinin eser üzerinde münhasıran sahip olduğu tüm hakkını ve
5846 sayılı kanunda belirtilen mali haklarını (işleme, çoğaltma, temsil, basım, yayım,
dağıtım, her türlü umuma ücretsiz iletim/erişim) TÜBİTAK’a 5846 sayılı kanunun
48. maddesinin 1. fıkrası hükmü uyarınca devrettiği belirtilir.
Akademik E-Ders çağrısında, akademisyenler derslerini vidyoya çekerek
değerlendirme yapması için TÜBİTAK’a yollayacak ve değerlendirmeyi geçen
dersler internet üzerinden yayınlanacaktır. Akademisyenler kendi istediği ortamda
çekim yapabilecek olup bu tercih onlara bırakılmıştır (TÜBİTAK Yetkilisi, 16 Mayıs
2013).
183
E-Ders çağrısında akademisyenlerden öncelikle 10 dakikalık bir örnek çekim
yapmalarını istediklerini belirten TÜBİTAK yetkilisi bu çekimin çok üstün bir
kalitede olmasını beklemediklerini, amatör bir çekim de olabileceğini ifade eder.
Burada akademisyenin anlatımına bakılarak değerlendirmede bulunulacağını ve eğer
kendilerine gönderilen çalışma değerlendirmeyi geçerse akademisyene belirli bir
ücret vereceklerini söyler. Sonrasında ise stüdyoya gidip en iyi kalitede, ses-ışık
ortamında çekim yapmasını isteyeceklerini ve bu çekimin portalde paylaşılacağını
belirtir (TÜBİTAK Yetkilisi, 16 Mayıs 2013).
TÜBA’nın projesinde akademik personele verilen ücretten daha fazlasının
TÜBİTAK tarafından verileceğini ifade eden TÜBİTAK yetkilisi, TÜBA’nın
hareketinin DPT projesi üzerinden gerçekleştiğinden DPT tarafından ayrılan maddi
kaynağın belli bir kısmının üniversitelerinin hesabında kaldığını ve ders materyali
hazırlayan akademisyenin cebine 5 bin TL. gibi cüzi bir miktar girdiğini söyler. E-
Ders Projesi’nde ders saati başına 200 TL’lik bir ücret vereceklerini ifade eder.68
Yetkili, bir dersin birden fazla akademisyen tarafından anlatılmasına da açık
olduklarını kaydeder. “5 kişilik bir akademik personel grubu da o dersi kendi
aralarında anlaşıp belirli bir paylaşıma giderek anlatabilir. Ona göre de telif
alacaklar….”
Akademisyenlere telif dışında 120 bin TL’lik bir destek de olacaktır.
TÜBİTAK yetkilisi, öğrencilerin anlamakta zorlandıkları konuların animasyonlarla
68
“Mesela bir dönemlik dersi anlatıyorsa hocamız. Bu 3 kredilik ders ise 14 haftadan toplamda 42
ders saati oluyor. Hocamıza maksimum 42 saate kadar anlatabilirsiniz diyoruz. Ders saati sayısını daha
çok başvuran kişiye bırakıyoruz. Dönemlik değil de konu bazlı da çekim yapılabilir. Tüm haftaların
dersleri sınıf ortamında çekilip gönderebilir de. Maksimum sınırımız da var, maksimum 15 bin TL telif
vereceğiz. Kitap da ise 50 bin TL vereceğiz” (TÜBİTAK Yetkilisi, 16 Mayıs 2013).
184
anlaşılabilirliğinin sağlanması gerektiğini, bunu sağlamak için de akademisyenlerin
animasyon firmalarıyla birlikte çalışılmasının gerekliliğini ifade eder ve bu desteğin
ancak bu şartlar yerine getirilirse verileceğini belirtir (TÜBİTAK, 16 Mayıs 2013).
Buradaki en büyük farklılık telif oranlarının yüksekliği olup, akademik teşvikin
5 binlerden 50 bine çekildiği belirtilir. TÜBİTAK’ın projesindeki ikinci farklılık ise,
simülasyonlar, animasyonlar ve diğer zenginleştirilmiş kaynakların yer almasıdır.
“Daha zengin bir içerik olacak. Portalda öğrenci bir vidyo izleyebilir, vidyoyu
izlerken o konuyla alakalı bir deneyi izleyebilir, yine konuyla ilgili bir simülasyon
varsa onu izleyebilir. Önemli farklılıkları bunlar aslında, yani birincisi ücret, ikinci
olarak da zenginleştirilmiş içeriğinin olması” (TÜBİTAK, 16 Mayıs 2013).
Derslerin seçiminde TÜBA’nın yöntemine benzer bir işleyişin olacağını
belirten TÜBİTAK yetkilisi, TÜBA’nın değerlendirme formunu inceleyerek bir
değerlendirme formu oluşturduklarını ve belirli kriterler saptadıklarını söyler. Bu
kriterlerin anlaşılabilir olma, Türkçe’nin doğru kullanımı, animasyonlarla
zenginleştirme gibi unsurlardan oluştuğunu; konunun öğrenci tarafından zor
anlaşılan yerlerinde animasyonlar kullanılarak anlatılmasının sağlanmasının önemli
olduğunu ifade eder (TÜBİTAK Yetkilisi, 16 Mayıs 2013).
Kendilerine başvuran akademisyenlerin çalışmalarını nasıl
değerlendireceklerine yönelik bilgi veren yetkili, diğer TÜBİTAK projelerinde
yapılan değerlendirmeye benzer bir yol izleyeceklerini söyler. “Panelistler nasıl
değerlendiriliyorsa yani her bir kritere puan verilip bu puanlar toplanıyor ve en çok
puanı alan kişi de nasıl destekleniyorsa, burada da yine aynı yöntem izlenecek”.
TÜBİTAK yetkilisi bu projelerin aslında bir nabız yoklaması olduğunu,
185
akademisyenlerin ilgisini merak ettiklerini, projelerin devamlılığına da buna göre
karar vereceklerini belirtir (TÜBİTAK Yetkilisi, 16 Mayıs 2013).
Başbakanlığa bağlı Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun sekreteryası
görevini yürüten TÜBİTAK ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bağlı
bilimsel, idari, mali özerliğe sahip bir kurum olan TÜBA arasındaki ilişki açık ders
malzemeleri alanında görülen düzenleme mücadelesini de ortaya çıkarmaktadır.
Çağıltay, Açık Ders Malzemeleri Projesi’ne ilişkin şu an Türkiye’de herhangi bir
faaliyet olmadığını; yetkinin şu anda TÜBİTAK’ta olduğunu ve o durumdan
kaynaklı da TÜBA’nın yapmış olduğu Açık Ders Malzemeleri Projesi’nin durduğunu
söyler. TÜBA’daki yönetimin de değiştiğini ifade eden Çağıltay, yönetim değiştikten
sonra yeni yönetimle bir görüşme yaptıklarını ve TÜBİTAK yapsa da yine de
onlarınkinden farklı bir şekilde projenin devam ettirilme kararı alındığını, alınan bu
karara rağmen TÜBA yönetiminden kendilerine herhangi bir geribildirim olmadığını
ifade eder. Çağıltay, “TÜBA tarafındaki Açık Ders Malzemeleri Projesi öldü mü,
yoksa bitkisel hayatta mı bilemiyoruz” demektedir. TÜBİTAK’ın ise “artık bu iş
bizim üstümüzde, bu işin patronu biziz” dediğini, TÜBA’da yapılanların dikkate
alınıp alınmadığını bilmediğini belirtir. TÜBİTAK yönetiminin “öğretim üyelerine
çok iyi para vereceğiz”, “daha güzel eğitim kaynakları yapacağız” gibi argümanları
olduğuna değinen Çağıltay, TÜBA’daki projeden 2-3 yıllık bir deneyim ve
birikimleri olduğunu, TÜBİTAK yönetiminin ise bu konuda kendileriyle herhangi bir
görüşme yapmadığını, kendileriyle temas kurmadığını vurgular (K. Çağıltay, 15
Mayıs 2013).
186
Açık ders malzemeleri alanını düzenleme mücadelesinde BTYK’nın açık ders
malzemeleri konusunda TÜBİTAK’ı görevlendirmesi, TÜBA yönetiminde yaşanan
değişimler ve sonrasında Açık Ders Malzemeleri Projesi yürütücüleri, geliştiricileri
ile TÜBA arasında yaşanan iletişim kopuklukları, projenin son durumu açısından
umut verici izlenimler vermemektedir. Bu anlamda politik alanda görülen -
Gramskici deyimle- mevzi savaşları ve hegemonik stratejilerin Türkiye’nin
teknolojik açıdan dünyadaki seyri takip etmesine, daha ileri projeler ortaya
koyabilmesine engel olabilme niteliği taşıdığı söylenebilir.
Çağıltay eğer politik alanda yaşanan mücadeleler projeye yansımasaydı ve
projenin devamlılığı sağlansaydı projenin daha da geliştirilebileceğini ifade eder.
TÜBİTAK’ın Açık Kitap Projesi’ni eleştiren Akgül ise bunun aslında bir
açıklık olmadığını, parayı verip esere sahip olup herkesin kullanımına açmak
olduğunu ifade eder. TÜBİTAK’ın herkesin kullanımına açmak üzere ders kitabı
yazdırmaya çalıştığını, kitapların sahipliğini bakanlık almadığı için onları
geliştirmenin mümkün olmadığını, bir alternatif geliştirilmesine de izin verilmediğini
söyler. TÜBİTAK’ın şu an yapmaya çalıştığı şeyin parayı verip esere sahip olmak,
telif hakkını alıp herkesin kullanımına açmak olduğunu belirtir (M. Akgül, 04 Eylül
2013).
E-ders notlarının değerlendirme sürecinde animasyon ve grafik kullanımı
dersin desteklenmesinde belirli bir katsayı getireceğinden, bu proje akademisyenleri
dışarıdan destek almaya mecbur bırakır. Akademisyenler e-derslerin teslimi
sürecinde oluşacak masrafları karşılamada da zorluklarla karşılaşabilecektir (M.
Sinecen, 27 Eylül 2013).
187
Açık erişim alanını düzenleme mücadelesinde Türkiye’de iki temel aktörün
ortaya çıktığı görülür. Bunlar TÜBA ile TÜBİTAK’tır. Önceleri TÜBA bünyesinde
başlayan Açık Ders Malzemeleri Projesi sonraki süreçte BTYK kararları ile
TÜBİTAK’a geçmiş ve TÜBA yönetimi de politik yönelimler doğrultusunda
değişmiştir.
TÜBİTAK’ın başlattığı e-ders çağrısı incelendiğinde TÜBA’nın başlattığı
Açık Ders Malzemeleri Projesi’ni genişletmediği farklı bir formatta herkesin
kullanımına sunduğu görülür. TÜBİTAK ders materyalini oluşturan kişiye parasını
vererek o materyalleri satın almakta ve herkesin kullanımına açmaktadır. Onun
üzerinde değişiklik yapma, onu geliştirme özgürlüğünü kullanıcılarına
sunmamaktadır. TÜBİTAK’ın yaklaşımının açık ders malzemeleri felsefesine uygun
olmadığı da söylenebilir. Parayı veririm ve istediğim ders malzemesini herkesin
kullanımına açarım mantığı açık erişim felsefesine uygun bir yaklaşım değildir. Açık
erişim felsefesinin dayanışmacı ve paylaşımcı ruhunun TÜBİTAK’ın konuyu
algılayış biçiminde yer almadığı görülür.
Bununla birlikte kurumların kişilerle olan iletişim eksikliğinin de Açık Ders
Malzemeleri Projesi’nin gelişiminde büyük bir sorun olarak gözüktüğü
söylenmelidir. Daha önce TÜBA bünyesinde açık ders malzemeleri üzerine çalışmış
kişilerin TÜBİTAK tarafından görüşlerinin dikkate alınmadığı, deneyimlerinden
yararlanma yoluna gidilmediği görülmektedir.
TÜBİTAK’tan konuyla ilgili yetkili kişi ile de yapılan görüşmede başlattıkları
E-Ders Projesi’nin bir pilot çalışma üzerinden şekillenmediği görülür. Yetkili kişinin
de söylediği gibi bir nabız yoklaması biçiminde proje ele alınmaktadır. Bilimsel
188
açıdan bakarsak bunun sorunlu bir durum olduğunu, ele alınan konuya ilişkin
öncesinde pilot çalışmalarla yeterli hazırlık yapılmadığını söyleyebilmek
mümkündür.
Görüşmelerde Sinecen, TÜBİTAK’ın E-ders Projesi’nin başarıya ulaşacağını
düşünmediğini ifade eder. Sinecen, akademisyenlerin animasyon gibi etkileşimli
unsurlar açısından firmalara bağımlı kılındığını belirtir. Bu bağımlılık durumu
TÜBİTAK’ın kurumsal olarak özgür yazılım ve açık erişim felsefesine uzaklığını
göstermesi açısından da önemlidir (M. Sinecen, 27 Eylül 2013).
TÜBİTAK tarafından yapılan açıklama da Sinecen’in yaklaşımlarını haklı
çıkaracak yöndedir. TÜBİTAK, akademik e-ders birinci çağrısının sonunda yapılan
değerlendirmeler ışığında 1 akademisyenin projesini desteklemeye karar vermiştir.
Tablo 18’de desteklenmesi karar verilen projenin adı, yürütücüsü ve yürütücü
kuruluşu verilmektedir.
Tablo 18. TÜBİTAK Tarafından Desteklenen E-ders Projesi
Proje Adı Yürütücü Yürütücü Kuruluş
Diferansiyel Denklemler Saadet Seher Özer Yeditepe Üniversitesi
(Kaynak: TÜBİTAK E-ders, 2014: http://www.tubitak.gov.tr/)
Madran, TÜBİTAK’ın E-ders Projesi’ne başvuruda bulunmak isteyen
akademisyenlerden istediği dökümanların oldukça ayrıntılı olduğunu belirterek bu
çağrı modeliyle açık ders üretebilmek için başvuru yapabilmenin bile zorlaştırıldığını
ifade eder. Madran, derslerin kabul edilip edilmeyeceğinin bile daha belli olmadığı
ders üretimi için başvuru yapma aşamasında TÜBİTAK’ın çok fazla ayrıntılı
189
döküman istediğini ve başvuru yapabilmeyi eziyetli bir hale getirdiğini vurgular.
TÜBİTAK’ın destek programlarının süresinin de 24 ay gibi oldukça uzun olduğunu
belirten Madran, kritik bir ders sayısına ulaşmanın bu noktada gerçekleşemeyeceğini
ve TÜBİTAK’ın yüksek maddi destek vermek yerine daha fazla kişinin katılım
sağlayacağı bir yöntem benimsemesi gerektiğini belirtir (Madran, 2014:
http://www.youtube.com/).
Açık Ders Malzemeleri Projesi’nin TÜBA’yla ilgili kısmında ise belirsizlikler
sürmektedir. TÜBA yönetiminin değişmesiyle birlikte Açık Ders Malzemeleri
Projesi bir anlamda sahipsiz kalmıştır. Daha önce TÜBA’da projeyle ilgili çalışan
Gürses, Çağıltay ve Madran da TÜBA’daki projenin DPT tarafından kabulünün hala
netlik kazanmadığını ve projenin ne olacağının bilinmediğini söyler. TÜBA
yönetiminde yaşanan değişimin projenin sahipsiz kalmasında etkili olduğunu
söyleyebilmek mümkündür. Bu anlamda politik alanda süren mücadeleler bilimsel
projelerin önünü tıkayıcı bir işlev görmüştür.
Açık ders malzemeleri alanını düzenleme mücadelesinde BTYK’nın açık ders
malzemeleri konusunda TÜBİTAK’ı görevlendirmesi, TÜBA yönetiminde yaşanan
değişimler ve sonrasında Açık Ders Malzemeleri Projesi yürütücüleri, geliştiricileri
ile TÜBA arasında yaşanan iletişim kopuklukları, projenin son durumunu göstermesi
açısından önemlidir.
Umut Al ve Orçun Madran’ın (2013) yaptığı araştırmaya göre 15 Ocak 2011
ile 15 Ocak 2013 tarihleri arasında iki yıllık dönem incelendiğinde acikders.org
portalını 315.830 kişi ziyaret etmiştir. Bu kişilerin toplamda 445.982 ziyaret
gerçekleştirdiği saptanmıştır. Bu kişilerin UADMK altında görüntüledikleri sayfa
190
sayısı ise 1.561.550’dir. Kişilerin her ziyarette ortalama 3,5 sayfa görüntüledikleri
anlaşılmaktadır. Sitenin kullanımı mevsimsel olarak incelendiğinde, 2011 yılındaki
en sık kullanımın Kasım-Aralık aylarında olduğu, 2012 yılındaki en sık kullanımın
ise Ekim-Kasım-Aralık aylarında olduğu ortaya çıkmaktadır. Diğer aylara oranla yaz
aylarında siteden yararlanma düzeyinin düşüklüğü sitenin kullanıcı profiline ilişkin
birtakım bilgiler sunar. Siteye gelen yorumlar incelendiğinde de öğrencilerin
özellikle ders dönemlerinde UADM’lerden yararlandıkları görülür (7).
Zaman içinde hem sitenin tanınmasına, hem de içeriğin zenginleşmesine
paralel olarak ziyaret sayısında artışlar yaşanmıştır. 2012 yılında siteye yapılan
toplam ziyaret sayısının 2011 yılına kıyasla üç kat daha fazla olduğu saptanmıştır.
Şekil 4’de acikders.org’a aylara göre yapılan ziyaret sayıları gösterilmektedir.
Şekil 4. Aylara Göre TÜBA UADM Sitesine Yapılan Ziyaret Sayıları
(Kaynak: Al ve Madran, 2013: 7)
191
Siteye yapılan ziyaretlerin %95’i ülke içerisinden gerçekleşmiştir. Ziyaret
sayıları oldukça düşük olmakla birlikte, 130 farklı ülkeden de siteye giriş yapıldığı
görülür. Türkiye dışından en fazla ziyaret sırasıyla ABD, Almanya, Azerbaycan,
Birleşik Krallık ve Avusturya ülkelerinden olmuştur. UADM’nin uluslararası alanda
farklı ülkedeki kullanıcılar tarafından ne kadar ziyaret edildiği Şekil 5’te
gösterilmektedir. Şekilde beyaz renkte gösterilen ülkeler UADM’ye giriş yapmamış
ülkeler olup bu ülkelerin oldukça az olduğu saptanmıştır.
Şekil 5. TÜBA UADM’ye Hangi Ülkelerden Giriş Yapıldığı
(Kaynak: Al ve Madran, 2013: 8)
MIT’de verilen bazı dersler Türkçe çevirisi yapılmış olarak
www.acikders.org.tr’de yer almakta olup MIT’in açık ders malzemeleri portalından
(ocw.mit.edu) bu derslerin Türkçe sayfalarına bağlantı verilebilmektedir. Bu bağlantı
MIT’de yer alan ilgili dersin ana sayfasındaki “translated versions” başlığı altında
yer alır. Bu anlamda UADM portalına yurtdışından gelen trafiğin önemli
192
nedenlerinden birinin MIT’in vermiş olduğu bağlantı olduğu söylenebilir.
Uluslararası yayınlarda da TÜBA’nın portalına atıflar yapılabilmekte olup farklı
coğrafyalardan siteye girişte bunun etkili olduğu belirtilebilir. UADM’nin
uluslararası yapıya sahip OpenCourseWareConsortium’un üyesi olması da ülke
dışından siteye gelen trafiğin bir başka nedenidir (Al ve Madran, 2013: 8).
Açık ders malzemeleri konusunda önemli bir referans noktası olarak kabul
edilen OpenCourseWareConsortium da kendi portalındaki üyeler bölümünde
aralarında UADM’nin de bulunduğu ulusal portallara bağlantı vermektedir. Şekil
6’da bu durum gösterilmektedir.
Şekil 6. OpenCourseWareConsortium’a Türkiye’den Üye Olan Yapılar
(Kaynak: Open Courseware Consortium, 2014: http://www.ocwconsortium.org)
UADM’ye Türkiye çapında nasıl bir ilgi gösterildiği incelendiğinde ise
ortaya ilginç bir tablo çıkmaktadır. Siteye yapılan ziyaretlerin yarıdan fazlası
(yaklaşık %55) İstanbul, Ankara ve İzmir’den gerçekleştirilirken, 81 ilin 38’inden
siteye hiç giriş yapılmamıştır. Şekil 7’deki harita, siteye gerçekleştirilen ziyaretlerin
şehirler düzeyinde ne durumda olduğunu betimlemektedir. Özellikle Karadeniz,
193
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde siteye olan ziyaret sayılarının
çok düşük olduğu görülür.
Şekil 7. UADM’ye Türkiye’deki Hangi Şehirlerden Giriş Yapılmakta
(Kaynak: Al ve Madran, 2013: 10)
Al ve Madran (2013) yaptıkları araştırmada açık ders malzemelerine en fazla
ilginin üniversite kesiminden geldiğini ifade etmektedir. Araştırmada hem öğrenciler
hem de öğretim elemanlarının açık ders malzemelerini en yoğun kullanan grubu
oluşturduğu görülür. Al ve Madran, siteyi hiç ziyaret etmemiş şehirlerde de
üniversiteler bulunduğunu, bu üniversitelerin bir kısmının yeni kurulduğunu ifade
ederek tüm üniversite rektörlüklerine UADM ile ilgili bilgilendirmeler yapılmış
olmasına rağmen, site trafiğine yönelik yapılan analizler incelendiğinde kimi
üniversitelerde bu bilgilendirme faaliyetlerinin bir sonuç vermediğinin görüldüğünü
belirtir (10).
194
Siteye gerçekleştirilen ziyaret sayılarının yanı sıra kullanıcıların sitede ne
kadar süre harcadıkları da Tablo 19’da belirtilir. Buna göre, siteye yapılan
ziyaretlerin yarısından fazlasında kullanıcıların sitede 10 saniyenin altında zaman
geçirdiği görülür. Tüm ziyaretlerin sadece %8’inde 10 dakikanın üzerinde sitede
kalındığı görülmekle birlikte bazı derslerin bir haftalık içeriğinde bile 1,5 saatlik
vidyo gösterimi bulunduğu dikkate alındığında, kullanıcıların siteyi ziyaret
sürelerinin kısa sayılabileceği sonucu ortaya çıkmaktadır (Al ve Madran, 2013: 11).
Tablo 19. UADM’ye Yapılan Ziyaretlerin Süreleri
Ziyaret Süresi Ziyaret Sayısı %
1-10 saniye 244.622 54,9
11-30 saniye 36.703 8,2
31-60 saniye 32.220 7,2
61-180 saniye 49.614 11,1
181-600 saniye 45.747 10,3
601-1800 saniye 29.883 6,7
30 dakikadan fazla 7.193 1,6
Toplam 445.982 100,0
(Kaynak: Al ve Madran, 2013: 11)
UADM içeriğine erişim şekli temel alınmak suretiyle bir sınıflandırma
yapılacak olursa, ziyaretlerin %53’ünün (237.302 ziyaret) arama motorları
aracılığıyla, %30’unun (134.982 ziyaret) başka sitelerdeki yönlendirmeler
sonucunda, %17’sinin (73.698 ziyaret) ise doğrudan UADM’ye bağlantı kurularak
yapıldığı belirtilebilir. UADM’ye doğrudan bağlantı yapılarak gerçekleşen ziyaretler
sitenin tanınırlığını göstermesi ve kısa zamanda belli bir kullanıcı grubu tarafından
kullanıldığına işaret etmesi açısından önemlidir.
195
UADM portalına kullanıcıların arama motorlarına çok farklı sorgular yaparak
erişim sağladıkları da belirtilebilir. “Açık ders”, “mikro iktisat”, “soyut matematik”,
“tüba”, “bilimsel araştırma yöntemleri”, “tüba açık ders”, “sosyal bilimlerde
araştırma yöntemleri”, “analiz 1 ders notları” en fazla kullanılan anahtar
kelimelerdir.
Acikders.org portalına yapılan yönlendirme trafiği incelendiğinde ise
UADM’ye yapılan girişlerin en fazla MIT’in açık ders malzemeleri portalı
(ocw.mit.edu- 15.708 ziyaret - yönlendirme trafiğinin %11,6’sı) üzerinden olduğu
görülmektedir. Bunu sırasıyla Facebook (facebook.com - 15.415 ziyaret -
yönlendirme trafiğinin %11,4’ü), Selçuk Üniversitesi (selcuk.edu.tr - 8.154 ziyaret -
yönlendirme trafiğinin %6’sı), Türkiye Bilimler Akademisi (www.tuba.gov.tr -
7.564 ziyaret - yönlendirme trafiğinin %5,6’sı) ve Matematik Dünyası Dergisi
(matematikdunyasi. org - 6.467 ziyaret - yönlendirme trafiğinin %4,8’i)
izlemektedir.
Tablo 20’de UADM kapsamındaki sayfa gösterim sayısı en yüksek dersler
sunulmaktadır. Bu dersler bir anlamda portaldaki en popüler dersler olup söz konusu
dersler arasında uyarlama derslerin (Fizik I – Klasik Mekanik, Algoritmalara Giriş
gibi) yanı sıra telif dersler (Mikro İktisat, Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri
gibi) de yer almaktadır. Araştırmada uyarlama dersler ile telif derslerin kullanımları
arasında belirgin bir farklılığın ortaya çıkmadığı gözlenmiştir. Ancak içeriği daha
yoğun olan derslerin gerek sayfa gösterim sayılarının, gerekse ziyaretçi sayılarının
nispeten daha yüksek olduğu söylenebilir. Örneğin, Mikro İktisat ve Sosyal
Bilimlerde Araştırma Yöntemleri dersleri kullandıkları malzeme bakımından zengin
196
içerikli dersler olarak dikkat çekmektedir ve sayfa gösterim sayısı bakımından diğer
derslere oranla daha fazla görüntülendikleri saptanmıştır.
Tablo 20. UADM’de En Sık Görüntülenen Dersler
Dersin Adı Sayfa Gösterimi Sayfada Geçirilen
Ortalama Süre (saniye)
Mikro İktisat 57.993 135
Sosyal Bilimlerde
Araştırma
Yöntemleri
45.384 232
Fizik I – Klasik
Mekanik
24.388 227
Temel Analiz 23.141 119
Soyut Matematik 19.904 160
Algoritmalara Giriş 18.003 176
Siyasal Düşünceler
Tarihi I
17.276 148
Doğrusal Cebir 16.469 207
Elektrik ve
Manyetizma
14.928 239
Topoloji 13.823 134
(Kaynak: Al ve Madran, 2013: 13)
Bazı derslerin sayfa gösterim istatistiğinin düşük olduğu görülmekle birlikte
bazı kategorilerde telif derslerin çeviri derslere oranla görüntülenme sayıları ciddi
şekilde farklılık göstermektedir. Bu bağlamda yer bilimleri kategorisi belirgin bir
örnek olarak dikkat çeker. Yer bilimleri kategorisindeki altı dersin iki yıllık
dönemdeki sayfa gösterimine ilişkin bulgular Tablo 21’de gösterilmektedir. Bu
anlamda yer bilimlerindeki telif derslerin çeviri derslere oranla daha sık kullanıldığı
197
ayrıca sayfa gösterimi ile ortalama ziyaret süresi arasında doğrusal bir ilişki olduğu
da belirtilmelidir.
Tablo 21. Yer Bilimleri Kategorisindeki Derslerle İlgili Bilgiler
Dersin Adı Sayfa
Gösterimi
Sayfada Geçirilen
Ortalama Süre (saniye)
Türü
Coğrafi Bilgi Sistemlerine Giriş 8.256 184 Telif
Uzaktan Algılamaya Giriş 3.322 160 Telif
Yapısal Jeoloji 1.060 131 Çeviri
Yeryüzü Süreçleri ve Yüzey
Şekillerinin Evrimi
959 132 Çeviri
Petroloji 866 128 Çeviri
Yeryuvarı Benzeri Gezegenlerin
Fizik ve Kimyası
743 121 Çeviri
(Kaynak: Al ve Madran, 2013: 13)
Kullanıcılar UADM üzerindeki içeriğe site üzerindeki bağlantılar, başka
sitelerden yapılan yönlendirmeler ya da arama motorlarında yaptıkları aramalar
dışında da erişim sağlayabilmekte olup doğrudan dersin sayfasına yapılmış olan
girişler bazında en fazla ziyaret edilen derslerin listesi Tablo 22’de sunulmaktadır.
Bu şekilde gerçekleşen girişlerde, kullanıcılar tarayıcılarının “sık kullanılanlar”
kısmına UADM’deki dersleri ekleyerek ya da doğrudan dersin sayfasını yazarak
içeriğe erişmektedir. Genel olarak bakıldığında, doğrudan ziyaret sayısı fazla olan
derslerin sayfalarında kalma sürelerinin diğer derslerle kıyaslandığında daha yüksek
olduğu görülmektedir.
198
Tablo 22. UADM’deki Doğrudan En Fazla Ziyaret Edilen Siteler
Dersin Adı Ziyaret Sayısı Görüntülenen
Sayfa Sayısı
Ortalama Ziyaret
Süresi (saniye)
Fizik 1- Klasik
Mekanik
1.113 2.181 107
Algoritmalara Giriş 1.070 1.738 91
Sosyal Bilimlerde
Araştırma Yöntemleri
1056 1.788 65
Doğrusal Cebir 840 1.320 69
Temel Analiz 795 1.642 74
Mikro İktisat 432 731 110
Soyut Matematik 393 504 32
Siyasal Düşünceler
Tarihi I
347 725 168
Elektrik ve
Manyetizma
293 450 128
Siyasal Düşünceler
Tarihi II
236 507 94
(Kaynak: Al ve Madran, 2013: 14)
Al ve Madran (2013), Google Analytics aracılığıyla elde edilen verilerin her
bir ziyaretin süresine yönelik bilgi vermediğini, saniye cinsinden ortalama ziyaret
sürelerine yer verdiğini belirterek, “Oysa ki, bu tip analizlerde ortalama değerler uç
değerlerden oldukça etkilenmektedir. Bu nedenle sayfaya kısa süreli giriş yapan kişi
sayısındaki artışın ortalama ziyaret süresini gerileteceği dikkate alınmalıdır. Yine de
iki-üç dakikalık ortalama ziyaret sürelerinin bu içerikteki malzemeler için çok
yüksek olmadığı düşünülmektedir” der (14).
199
1. 3. Açık Dergi Hareketi
İnternetin gelişimi dergi ve kitap gibi yayınları ücretsiz dağıtım açısından
önemli olanaklar sunmakta olup bu durumun herhangi bir maddi külfet getirmemesi
önemli bir avantaj olarak değerlendirilebilir (O. Madran, 28 Haziran 2013).
Açık dergi hareketi, yayınevlerinin ticari dergi yayıncılığı politikalarına karşı
bir alternatif olarak ortaya çıkmıştır. Özellikle de kütüphanelerin abone olduğu
dergilerin abonelik bedellerinin gün geçtikçe artması ve kütüphanelerin artan dergi
maliyetlerini ödemede güçlük çekmesi bu hareketi doğuran önemli bir faktördür (İ.
İşleyen, yüz yüze görüşme, 25 Eylül 2013; M. Akgül, 04 Eylül 2013; O. Madran, 28
Haziran 2013; K. Çağıltay, 15 Mayıs 2013). Kütüphanelerin abonelik ücretlerini
ödemek konusunda gittikçe zorlanmaya başlamasıyla bu duruma yönelik tepkiler
oraya çıkmış ve 2002 yılında yayınlanan Budapeşte Açık Erişim Bildirgesinden
sonra açık dergi hareketi gelişerek yaygınlığını arttırmaya başlamıştır (İ. İşleyen, 25
Eylül 2013).
Yayıncılık politikası günümüzde bir ekonomik pazara dönüşürken büyük
yayınevleri elektronik yayıncılığı ticaret olarak değerlendirmektedir. Örnek vermek
gerekirse Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinin kütüphane bütçesinden yıllık
yaklaşık 300 bin dolar elektronik yayıncılığa ayrılmakta olup bu rakam kütüphane
bütçesinin yarısından fazlasını oluşturur. 2001 yılından itibaren ise toplamda
yaklaşık 1,5 milyon dolar elektronik kitap, dergi, tez vb. için elektronik yayın
200
şirketlerine ödenmiştir. Başka üniversitelerin abonelik ücret maliyetleri ise yayınlara
erişim olanağı ile bağlantılı olarak değişir (İ. İşleyen, 25 Eylül 2013).69
Bununla birlikte yayınevleri tarafından dergilerin etki faktörüne70
ve kullanıcı
sayısına göre kurumlara yönelik fiyatlandırma da yapılmaktadır. Ticari yayınevleri
yaptığı abonelik tekliflerinde üniversitedeki akademisyen ve öğrenci sayıları ile
bağlantılı olarak kütüphanelere dergi fiyatlarını sunar. Öğrencilerin büyük bir
kısmının İngilizce bilmediği ve abone olunan dergilerin ise büyük bir kısmının
İngilizce olduğu göz önüne alındığında, ticari yayınevlerinin kullanıcı sayısı yani
kurumda yer alan herkesin o dergiyi kullanabilirliği üzerinden yaptığı hesaplamaların
doğru bir yöntem olmadığı görülür (İ. İşleyen, 25 Eylül 2013).
Yapılan abonelik işlemleri ise dergilerin tüm sayılarına erişebilme anlamına
gelmemektedir. İşleyen, bunun sadece dönemsel bir periyoda erişim olarak
düşünülmesi gerektiğini belirtir. Dergiler yayın tarihlerine göre dönemlere
ayrılmakta ve her bir dönem üzerinden kütüphanelerle yayınevleri ticari pazarlıklara
69
“Her derginin abonelik ücreti birbirinden farklıdır. Örneğin Nature dergisi etki faktörü çok yüksek
olan bir dergi. Bu dergiye yıllık kurumsal abonelik 9-10 bin dolar olup bu da kurumdan kuruma
firmanın sunduğu fiyatla değişebilmektedir. O dergiye erişim sağlayan kullanıcı sayısına göre yayıncı
derginin fiyatını belirler. Siz de anlaşma yaparsınız. Yıllık ücreti 100-200 dolar olan dergiler de
bulunmaktadır. Derginin etki faktörüne göre genellikle bu fiyatlar değişiyor” (İ. İşleyen, 25 Eylül
2013). 70
“Açık erişimi, makale açısından değerlendirdiğimizde makalenin etki faktörünü büyük oranda
arttırdığını söyleyebiliriz. İnsanlar bilimsel çalışma yaparken bu kaynaklara daha kolay erişip
çalışmalarında kullandığı için makalenin etki değeri de buna bağlı olarak artıyor. Her derginin
abonelik ücreti birbirinden farklıdır. Örneğin Nature dergisi etki faktörü çok yüksek olan bir dergi. Bu
dergiye yıllık kurumsal abonelik 9-10 bin dolar olup bu da kurumdan kuruma firmanın sunduğu
fiyatla değişebilmektedir. O dergiye erişim sağlayan kullanıcı sayısına göre yayıncı derginin fiyatını
belirler. Siz de anlaşma yaparsınız. Yıllık ücreti 100-200 dolar olan dergiler de bulunmaktadır.
Derginin etki faktörüne göre genellikle bu fiyatlar değişiyor. Etki faktörü dergilerin aldığı atıflara göre
belirlenir. Journal Citation Report diye bir veri tabanı var, bu veri tabanında bilimsel dergilerin
birbirleri ile olan etkileşimi inceleniyor, o dergideki makaleye gelen atıflar ya da o dergiye gelen
atıflar, çok basit anlamda makale sayısı bölü atıf gibi formüllerle (daha değişik formüllerde var)
hesaplanıyor” (İ. İşleyen, 25 Eylül 2013).
201
girmektedir. Arşivler ve güncel sayılar için ise ayrıca ödeme yapılma durumu
gündeme gelebilmektedir (İ. İşleyen, 25 Eylül 2013).
Ticari dergi yayıncılığı, akademisyenin bir dergiye herhangi bir telif almadan
ücretsiz olarak yazdığı makaleye başka bir akademisyen tekrar ulaşmak istediğinde
bunun için ücret ödemesini gerekli kılar. Yani makaleyi yazan akademisyen, bunun
hakemliğini yapan akademisyen, editörlüğünü yapan akademisyen ama buna tekrar
erişmek istediğinde ücret ödemesi gereken yine akademisyen olduğu sonucu ortaya
çıkar (O. Madran, 28 Haziran 2013; G. Gürdal, 21 Ekim 2013). Bu anlamda açık
dergi hareketinin, bilimin insanlığın ortak malı olduğu ve ticari dergicilik anlayışının
bilimin gelişmesine engel olduğu yaklaşımı üzerinden bilginin ticarileşmesine karşı
bir tepki olarak görülebileceği de ifade edilir (M. Gürses, 14 Mayıs 2013; M. Akgül,
04 Eylül 2013).
Akgül, bilimin insanlığın ortak malı olduğunu, bilim insanlarının kamunun
kaynaklarını kullanarak çalıştıklarını, Ar-Ge’nin büyük bir çoğunluğunu kamunun
finanse ettiğini, yayınevi şirketlerinin ise sadece bu durumun basım sürecini organize
edip pazarladığını belirtir. Hakemlerin, editörlerin bedavaya çalışırken firmaların
dergileri gittikçe artan fiyatlarda sattıklarını ifade eden Akgül, bu durumun
üniversitelerin bilimsel dergileri almasını zorlaştırdığını, özellikle gelişmekte olan
ülkelerde bu durumun ciddi sorunlara yol açtığını kaydeder.71
Sayısal hale gelen
bütün sektörlerde olduğu gibi dergicilik sektörünün de değişmesi gerektiğini ifade
71
“Bilkent Üniversitesi’nde bile, üniversitenin birçok aboneliği olmasına rağmen, bazı dergilerin
makalelerine erişebiliyorum, bazı dergilerin makalelerine ise erişemiyorum. Üniversitenin aboneliği
gözüküyor ama ayriyeten tekrar abonelik istiyor. Onlarda en ucuzu 12 dolar. 25-40 doları da gördüm
yani. Burada kamu kaynakları ile oluşan, bilim adamlarının emeği ile ortaya çıkan eserlerin bilim
adamlarının erişimine engellenmesi söz konusu. Bu durum insanlığın gelişimine engel tabii ki” (M.
Gürses, 14 Mayıs 2013).
202
eden Akgül, bu yönde ciddi bir paradigma değişiminin yaşandığını fakat ticari
yayınevlerinin hala 20 yıl öncesindeki alışkanlıklarını sürdürmek istediğini belirtir
(M. Akgül, 04 Eylül 2013).72
Açık dergi hareketini doğuran saiklerin dergi fiyatlarındaki artış ve internetle
dağıtımın kolaylaşması olduğu söylenebilir. Akgül, sayısallaşmanın da etkisiyle
dergicilik sektörünün değişmek zorunda olduğunu çünkü paradigmanın artık
değiştiğini söyler (M. Akgül, 04 Eylül 2013).
İşleyen, açık dergi hareketinin ise kurumun mali yükünü azaltma açısından
olumlu bir işlev gördüğünü ifade eder.73
Ticari yayınevlerinin adaletsiz
politikalarının açık dergi hareketinin önemini daha da arttırdığı belirtilir (İ. İşleyen,
25 Eylül 2013).74
72
“Burada iki motivasyon var. Bir tanesi dergi fiyatlarının çok pahalı hale gelmesi, orada bir
kısırdöngü var tabii. Dünyada üniversiteler çoğalıyor, herkes bilime önem veriyor, bunun fiyatları
düşürmesi gerekir, oysaki fiyatlar gittikçe artıyor. İkinci olarak ise internet sayesinde çevrimiçi
dergiler de gittikçe artmaya başladı. Dağıtım çok kolay hale geldi. Bütün bunlar aslında özgür
yazılımın yansımaları. Bilimin genel ilkelerinin daha genellemesi olarak görüyorum bunu. Gidiş o
yönde ama vakit alacak oturması. Makinenin bulunuşundan sanayi toplumuna geliş nasıl belli bir vakit
aldıysa, bilgi toplumuna geçişte de bu tür şeyler olacak. Vakit alıyor ama ciddi bir değişim de söz
konusu tabii. Makaleler artık açık erişime açılmaya başlandı. Türkiye’de ise bu hareket yavaş
ilerliyor” (M. Gürses, 14 Mayıs 2013). 73
“Açık erişimin kurumsal olarak herhangi bir maliyeti yoktur. Kendiniz bir kurumsal arşiv ya da açık
arşiv oluşturmak istiyorsanız bunun size katkısı oldukça olumludur. Çünkü çoğu zaman kurumda
üretilen makaleler ücretli bir elektronik içerikte yer almaktadır. Bunun sonucunda da kendi
kurumumuzda üretilen bir makaleye erişebilmek için tekrardan bir ücret ödememiz gerekmektedir” (İ.
İşleyen, 25 Eylül 2013). 74
“Bir dergiye abone olmanız o derginin geçmişteki tüm sayılarına da abone olduğunuz anlamına da
gelmiyor. Yayıncılar öyle bir fiyatlandırma politikasına gidiyorlar ki genellikle derginin yayınlanma
sıklıklarına bölerek bunu fiyatlandırıyorlar. Örnek verirsek, Türkiye için fiyatlandırma, 1997 öncesi
için ayrı, ondan sonraki erişimler için ayrıdır. Dergi Nature dergisi gibi 1800’lü yıllardan itibaren
yayın yapıyorsa, 1869-1949 için farklı, 1950-1986 için farklı, 1987-1996 için farklı ve 1997’den
günümüze ise farklı ücretler istemektedir. Yani arşivler ve güncel sayılara ayrıca ödeme
yapılmaktadır. Bir de bu durum yayıncıdan yayıncıya değişir, her yayıncı ayrı bir protokole sahip.
Mesela JSTOR veri tabanına abone olursanız da dergiye ilk sayısından itibaren erişebilirsiniz fakat bu
kez de son beş yılını veya da son iki yılını ücretsiz vermemektedir. Bu tür pazarlama politikaları açık
erişimli dergilerin doğmasında çok büyük etken olmuştur. Çünkü her şey için para isteniyor, geçmiş
için farklı, arşiv için farklı ücret politikaları belirleniyor” (İ. İşleyen, 25 Eylül 2013).
203
Açık erişim ile ilgili çalışmaların intihali engelliyeceği de belirtilir. Madran,
eskiden bir yayın yapıldığında o yayının daha sınırlı kaldığını şimdi ise açık erişim
portalına bir makale yerleştirildiğinde tüm dünyaya açık olduğundan çalınma, izinsiz
kullanılma durumunun daha da azaldığını ifade eder (O. Madran, 28 Haziran 2013).
Açık dergi hareketinin dünyada ve Türkiye’de ortaya çıkış dinamiklerinin
paralellik taşıdığı söylenebilir. Dünyadaki ülkelerde kurulan konsorsiyumlara benzer
şekilde Türkiye’de de konsorsiyumlar kurulmuştur. Türkiye’de üç tane konsorsiyum
bulunmakta olup bunlar Anadolu Üniversiteleri Kütüphaneleri (ANKOS), Araştırma
Kütüphanecileri Derneği – Online Computer Library Center (ÜNAK-OCLC) ve
TÜBİTAK bünyesinde faaliyet gösteren EKUAL-ULAKBİM’dir (Toplu, 2009).
Kütüphaneler bu oluşumlara katılarak ticari yayınevleriyle abonelik
ücretlendirmelerine yönelik pazarlıklar yapmakta, ortak karar almaya çalışmaktadır.
İşleyen, bir veri tabanına, elektronik yayına kurum olarak abone olmak istediklerinde
yayıncıyla doğrudan pazarlığa geçmediklerini, öncelikle “diğer kütüphanelerden bu
veri tabanlarına erişmek isteyenler var mı?” diye konsorsiyuma sorarak onu
belirlediklerini, eğer aynı yayına abone olmak isteyen başka kurumlar var ise
konsorsiyum vasıtası ile yayıncı ile direkt pazarlık yaptıklarını ifade eder. Bu şekilde
kütüphaneler olarak kendi ellerini güçlendirdiklerini belirten İşleyen, yayıncının tek
bir kişiye fiyat vermesiyle birden çok kişiye vermesi arasında büyük farklar
olduğunu, böylece daha çok indirim yaptırabildiklerini söyler (İ. İşleyen, 25 Eylül
2013).
204
1. 4. Açık Kitap Hareketi
Sayısal teknolojilerin gelişimi ile kitaplar artık dünyanın her tarafındaki
insanların erişebileceği şekilde maliyetsiz ve ücretsiz bir biçimde açık olarak
internette yer alabilmektedir (M. Akgül, 04 Eylül 2013; O. Madran, 28 Haziran
2013).
Açık erişimli kitaplar, dağıtım masraflarını azaltırken sektörel iş yapma
biçimlerini de değiştirmekte olup sayısallaşmanın getirdiği bilinirlik ve görünürlük
basılı kitap satışlarının da artmasına neden olmaktadır. İnternet üzerinde açık erişime
sunulan kitaba hem ücretsiz ulaşmak, hem de para vererek satın almak mümkün hale
gelmiş olup bu durum ticari şirketlerin pazarlama biçimlerinin değiştiğini de gösterir
(M. Akgül, 04 Eylül 2013).
Akgül, insanların internet üzerinde sunulan açık erişimli kitapları inceleyerek
yararlı buldukları kitapları talep etmekte olduğunu bildirir. Akgül, kişinin işine
yarayan 500 sayfalık bir kitabı yazıcıdan çıktı alarak okumak yerine kitabın
düzgünce basılmış halini tercih edeceğini de belirtir. İnsanların kitabın işine
yarayacağına emin olduğunda belirli bir ücret vererek daha rahat kitap aldığını,
bunun açık erişim sayesinde çok daha kolaylaştığını söyler (M. Akgül, 04 Eylül
2013).
Açık erişim, basılı kitapların dağıtım masraflarını da azaltmaktadır. Akgül,
sayısallaşmanın maliyetleri düşürmeye doğru gittiğini ama sektörlerin buna henüz
alışmadığını, şirketlerin kar marjlarından vazgeçmek istemediklerini belirtir. Eskiden
bir şarkının kaset ya da CD halinde iken 50 bin, 100 bin sattığını ama şimdi internet
205
ile dünyanın her tarafındaki materyale ulaşmanın kolay olduğunu, bu anlamda da
oyunun kurallarının değiştiğini ifade eder. “Bu teknolojiler yıkıcı teknolojiler, bir
şeyleri yıkacaklar ki yenisini kursunalar. Onun sıkıntıları yaşanıyor” (M. Akgül, 04
Eylül 2013).
Açık kitap hareketi ABD’de textbook firmalarının elde ettiği astronomik
düzeyde karlara yönelik bir tepki olarak ortaya çıkmıştır (K. Çağıltay, 15 Mayıs
2013). ABD’de 2013-2014 yılı içinde bir öğrencinin lisans bütçesinin yaklaşık 1,207
doları ders kitabı ücretlerine gitmektedir (CollegeBoard, 2014:
http://trends.collegeboard.org/). 2002 yılından 2012 yılına kadar geçen süre içinde
ABD ders kitabı fiyatlarının %82 oranında arttığı görülmüştür (GAO, 2014:
http://www.gao.gov/). ABD yükseköğretiminde ders kitabı pazarının yıllık
büyüklüğü ise 8.8 milyar dolardır (Reynolds, 2011: http://info.xplana.com/).
ABD’de ders kitabı ücretlerinin oldukça fazla olması açık kitap hareketini
ortaya çıkarırken Türkiye’de ise henüz böyle bir durumdan bahsedilememektedir
(TÜBİTAK Yetkilisi, 16 Mayıs 2013).
Gürses, Açık Kitap Projesi’ni, kar kaygısı olmayan bir kuruluşun
yapabileceğini, öğretim üyelerine belirli bir ücret vererek kitabı yazdırıp herkesin
kullanımına açabileceğini belirtir. Bir ticari yayınevinin kendisinin hazırlattığı e-
kitaplardan para isteyebileceğini, bu nedenle de ticari bir kuruluşun böyle bir projeyi
gerçekleştirmesinin zor olduğunu ifade eder. UNESCO gibi büyük bir kuruluşun
böyle bir projeyi üstlenmesi gerektiğini, ancak o zaman hareketin yaygınlaşmasından
bahsetmenin mümkün olduğunu söyler (M. Gürses, 14 Mayıs 2013).
206
Türkiye’de ise TÜBİTAK yakın bir zamanda böyle bir projeye başlamıştır.
TÜBİTAK akademisyenlere kitap yazdırma ve bu kitapları herkese açma amacını
taşıyan 5001 kodlu Akademik E-Kitap çağrısına çıkmıştır. Akademik E-Kitap
çağrısının proje sözleşmesi 24 aydır.
TÜBİTAK Akademik E-Kitap çağrısının amaçları şunlardır.
Üniversitelerde lisans derslerine yönelik Türkçe kaynakları arttırmak
amacıyla ders materyali havuzu oluşturmak; lisans öğrencilerine fırsat eşitliği
sağlayarak kolayca ulaşabilecekleri kaynaklar üretmek; akademisyenleri
Türkçe eser yazma konusunda teşvik etmek; akademik kitapların çeşitlilik ve
niteliğini arttırmak; akademik kitapların daha zengin içeriğe (özgün çizim,
animasyon, simülasyon, video, etkileşimli uygulama vb.) sahip olmasını
sağlamaktır.
E-Kitap’ın çağrı alanları ise Doğa Bilimleri (matematik, fizik, kimya, biyoloji,
moleküler biyoloji ve genetik, jeoloji, astronomi, uzay bilimleri, istatistik),
Mühendislik ve Teknoloji Alanları (elektrik-elektronik, bilgisayar, makine, inşaat,
endüstri, tekstil, orman, metalürji ve malzeme, maden, gıda, biyomühendislik, enerji
sistemleri, çevre, kimya, harita, mimarlık), Sosyal Bilimler (psikoloji, rehberlik ve
psikolojik danışmanlık, ekonomi, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler, kamu
yönetimi, işletme, çalışma ekonomisi, eğitim bilimleri, coğrafya, sosyoloji), Beşeri
Bilimler (tarih, arkeoloji, felsefe) ve Tıbbi Bilimler’dir.
Akademik E-Kitap Projesi için verilecek destek miktarı, kitabın içeriğini
zenginleştirmek için kullanılacak öğeler (görsel, video, animasyon, simülasyon vb.)
ve %5 olan kurum hissesi dahil en fazla 120 bin TL’dir. Eser sahibi/sahiplerine
ödenecek telif ücreti ise bunun dışında tutulmuştur. Eser için ödenecek toplam telif
bedeli 50 bin TL ile sınırlıdır.
207
Akademik E-Kitap Projesi içinde yer alacak eserde aranacak özellikler ise
şunlardır: Nitelikli ve güncel konu anlatımı, nitelikli görseller (çizim, fotoğraf vb.),
konu sonu soruları, soru çözüm setleri, günlük hayatla bağlantılı örnekler, her bir
konunun sunum slaytları.
Proje eserinin içeriğinin zenginleştirilmesi amacıyla çeşitli destekleyici
uygulama ve yöntemlerin kullanılması tavsiye edilir. Bunlar; öğretmen klavuzu
(dersi anlatırken izlenecek yol vb.), vidyo, animasyon (2D, 3D vb.), simülasyon,
etkileşimli uygulamalar, deneylerdir.
Akademik E-Kitap Projesi içinde eser sahibinin yükümlülükleri kısmının 7.
maddesinde eser sahibinin eser üzerinde münhasıran sahip olduğu tüm hakkını ve
5846 sayılı kanunda belirtilen mali haklarını (işleme, çoğaltma, temsil, basım, yayım,
dağıtım, her türlü umuma ücretsiz iletim/erişim) TÜBİTAK’a 5846 sayılı kanunun
48. maddesinin 1. fıkrası hükmü uyarınca devrettiği belirtilir.
TÜBİTAK Akademik E-Kitap çağrısı ile animasyonların, simülasyonların
kullanıldığı, zenginleştirilmiş içeriği olan bir kitap ortaya çıkarmayı hedeflemiştir.
TÜBİTAK yetkilisi, E-Kitap Projesi’nde kitapta yer alan sayfa başına 30 ya da 50
TL oranında değişecek miktarda bir ücret vereceklerini ifade eder (TÜBİTAK
Yetkilisi, 16 Mayıs 2013).
Sinecen, TÜBİTAK’ın E-Kitap çağrısında sıkıntılar yaşanmasının muhtemel
olduğunu, ders malzemesini hazırlamak için verilecek 120 bin TL.’lik desteğin
akademisyenler tarafından projelendirilmesinin zor olduğunu belirtir (M. Sinecen, 27
Eylül 2013).
208
Akademisyenin proje için en fazla bir bilgisayar, belki de bir bursiyere
ihtiyacı olabileceğini belirten Sinecen, bu şekilde ders notlarının çevrimiçi hale
gelmiş olacağını, bu durumda akademisyenin 120 bin TL’lik desteği projelendirmede
sıkıntı yaşayacağını ifade eder. Bir de projede telifin çalışmanın sonunda
verilmesinin de akademisyenler için olumsuz olacağını belirtir.
Akademisyenin ders kitabında animasyonlar kullanması istenirken bu durum
aynı zamanda ticari firmalara bağımlılık ilişkisi de yaratmaktadır. Yazılım
sektöründe dışardan bir firmayla görüşüldüğünde, firmaların afaki rakamlar
verebileceğini de kaydeden Sinecen, özellikle animasyon firmalarının büyük
kentlerde olmasından kaynaklı küçük illerde yaşayan akademisyenlerin zorluk
çekebileceğini ifade eder. Sinecen, akademisyenin “ders kitabı içeriği”ni hazırlarken
kitapta yer alması gereken animasyonu, grafiği bulunduğu ilde beraber çalışacağı
teknik uzmanlarla yapmak isteyeceğini, fakat dışarıdan bir firmayla çalıştığı zaman -
ki şu anda her üniversitenin bulunduğu ilde bu işi yapabilecek firma olmadığından-
farklı illerden destek almak zorunda kalacağını belirtir. Bu firmaların da
akademisyenlere “Ders notunu bize gönder ben sana yapayım göndereyim” diye
cevap vereceğini kaydeden Sinecen, bunun da sürecin yavaşlamasına sebep olacağını
söyler (M. Sinecen, 27 Eylül 2013).75
TÜBİTAK, akademik e-kitap birinci çağrısının sonucunda yaptığı
değerlendirmeler ışığında 6 akademisyenin projesini desteklemeye karar vermiştir.
75
“Akademisyen diyor ki, ‘Benim yanımda bilgisayardan anlayan çok iyi bir öğrencim var, ben buna
para vereyim ki bu işi gönüllülükle çok iyi yapsın’. Ama sen şimdi ona para veremiyorsun, parayı
sonradan almasının da zaten sadece akademisyene faydası var, o da 50 bin TL’ye kadar olabilecek bir
süreç. Şimdi 50 bin TL’yi aldı yarısını ona mı verecek, vermeyecek mi, ne yapacak, akademisyen
“Ders notu benim diyor, benim almam lazım diyor”, ondan dolayı ben onun çok başarılı olacağını
zannetmiyorum” (M. Sinecen, 27 Eylül 2013).
209
Tablo 23’te desteklenmesi karar verilen projeler, yürütücüleri ve yürütücü kuruluşları
ile birlikte verilmektedir.
Tablo 23. TÜBİTAK Tarafından Desteklenen E-kitap Projeleri
Proje Adı Yürütücü Yürütücü Kuruluş
İstatistiğe Giriş 2 Ömer Akbulut Atatürk Üniversitesi
Makro Ekonomiye Giriş Abdullah Talha Yalta TOBB Üniversitesi
Kalkülüs 2 Belgin Korkmaz ODTÜ
İstatistiğe Giriş 1 Levent Özbek Ankara Üniversitesi
Herkes İçin Mikro İktisat Osman Gülseven ODTÜ
İstatistiğe Giriş 2 Esin Köksal Babacan Ankara Üniversitesi
(Kaynak: TÜBİTAK E-kitap, 2014: http://www.tubitak.gov.tr/)
Çağıltay, TÜBİTAK’ın açık kitap yaklaşımının çok parlak olmadığını
vurgularken TÜBA’nın 2023 yılında kaliteli 2023 açık ders sunmayı planladığını
ama projenin devamlılığında yaşanan sıkıntılardan kaynaklı şu anda bir çalışma
yapılmadığını belirtir. Çağıltay, TÜBİTAK’ın böyle devam etmesi halinde 2023 açık
derse ulaşmak için 2000 yıl daha beklenmesi gerektiğini kaydeder (Çağıltay, 2014:
http://www.youtube.com/).
Madran da TÜBİTAK’ın programlarının süresinin 24 ay gibi oldukça uzun
bir dönemi kapsadığını belirterek, bundan kaynaklı da kritik bir ders sayısına
ulaşabilmenin mümkün olmadığını belirtir. Toplam 6 kitabın çağrı kapsamında
değerlendirilmesine karar verilmesinin oldukça düşük bir rakam olduğunu söyler.
Yılda 1 defa çağrıya çıkıldığını belirten Madran, her yıl yapılan çağrılardan 6 tane
kitap oluşmasının 10 yıl içinde 60 kitap oluşturacağını, bunların güncellemesinin
ayrı bir konu olduğunu, bu anlamda da ciddi problemlerle karşı karşıya
210
bulunulduğunu belirtir. Madran, e-kitap ve e-ders için oldukça ağır belgeler
istendiğini, bunun da gerçekleştirilmesinin çok zor olduğunu belirtir (Madran, 2014:
http://www.youtube.com/).
211
D. Değerlendirme
Türkiye’nin e-öğrenim pratiklerinin ele alındığı bu bölümde, Türkiye’nin
uzaktan eğitim stratejisinin hangi saikler üzerinde geliştiği ve gelişimini
sürdürdüğüne ilişkin bilgiler verilmeye çalışılmıştır.
Çalışmada Türkiye’nin uzaktan eğitim deneyimleri, kullanılan uzaktan eğitim
teknolojisi ile kurumların uzaktan eğitimi ele alış biçimleri doğrultusunda
1920’lerden 1980’lere, 1980’lerden 2000’lere ve 2000’ler sonrası olarak üç döneme
ayrılarak incelenmiştir.
İlk dönem uygulamalarının mektupla eğitimden, YAYKUR uygulamalarına
kadar genelde76
basılı materyaller üzerinden geliştiği görülürken, 1980’lerden 2000’li
yıllara kadar olan ikinci dönem uygulamalarında radyo ve televizyon teknolojilerinin
yaygın kullanımı göze çarpmaktadır. Üçüncü dönemde yeni iletişim teknolojilerinin
de etkisiyle Türkiye’de ilk e-öğrenim pratiği gerçekleşmiş ve uzaktan eğitim
uygulamalarının üniversiteler nezdinde kurumsal bir nitelik kazandığı görülmüştür.
Türkiye’nin uzaktan eğitim stratejisi, ilk dönemlerinde yükseköğretimdeki
öğrenci yığılmasının önüne geçme çabaları çerçevesinde politikaların uygulanmasını
esas almaktadır. 1990’ların sonunda ise ilk dönemlerdeki anlayışa ek olarak seçkinci
yaklaşımların ortaya çıktığı görülür.
Çalışmanın üçüncü dönem uygulamaları içinde değerlendirilebilecek olan
elitist yaklaşımlar YÖK’ün 1999 yılında yayınladığı “Üniversitelerarası İletişim ve
Bilgi Teknolojilerine Dayalı Uzaktan Yükseköğretim Yönetmeliği”nde göze
76
Kısa bir dönem YAYKUR uygulamalarında radyo-televizyon denemesi yapılmıştır.
212
çarpmaktadır. Burada uzaktan eğitim konusunda üniversiteler istemci ve sunucu diye
ikiye ayrılır. Bu yaklaşımdaki temel mantık anadolu üniversiteleri olarak
adlandırılabilecek istemci üniversitelerin, merkez üniversiteler olarak nitelenebilecek
sunucu üniversitelere ihtiyacı olduğu yönündedir. Buradaki temel yaklaşımın,
anadolu üniversitelerinin merkez üniversitelerin eğitim tarzını edilgin bir biçimde
kavramasını sağlamak olduğu görülür.
Yükseköğretim kurumlarının uzaktan eğitim uygulamalarında açık kaynak
kodlu yazılımlar ile ilişkisinin de ele alındığı bu bölümde kurumların açık kaynak
kodlu yazılımları ne ölçüde kullandığı, kurumlarda açık kaynak kodlu yazılımlara
yönelik nasıl bir algı olduğu ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu anlamda da -tez
çalışmasının ilk bölümünde belirtilen yazılımlarla ilişkili kavramlar doğrultusunda-
soru formu oluşturularak Türkiye’deki üniversitelerin uzaktan eğitim merkezlerine
gönderilmiş ve onlardan alınan dönütler doğrultusunda analiz gerçekleştirilmiştir.
Çalışma sonucunda kurumlarda ÖAKKY’lere yönelik farkındalıkların değişik
düzeylerde olduğu ortaya çıkar. ÖYS yazılımlarında ÖAKKY’lere yönelik
farkındalık yüksek çıkarken, web konferans sistemi yazılımlarında kapalı/ticari
yazılımların egemen bir güç olduğu görülür. ÖAKKY’lere yönelik farkındalığın
ÖYS’ler ve web konferans sistemi yazılımlarında farklı çıkmasının temel nedeni web
konferans sistemi yazılımlarında ÖAKKY’lerin kurumların ihtiyacı olduğu şekilde
hizmet verememesi olduğu belirtilebilir. Özellikle kitlesel çevrimiçi ders verme
durumunda kapalı/ticari yazılımların kurumlara daha sorunsuz hizmet verdiği ortaya
çıkmaktadır.
213
Uzaktan eğitim alanında yükseköğretim düzeyinde ÖAKKY’ler ile
kapalı/ticari yazılımlar arasında oluşan gerilimlerin yeni iletişim teknolojileri ve
eğitim ilişkisi üzerine geliştirilen projeler doğrultusunda okulöncesi, ilköğretim ve
ortaöğretim düzeyine de taşındığı görülür. Bu anlamda e-öğrenme olgusu temelinde
Fatih Projesi’ne de değinilmiş ve projede ÖAKKY’ler ile ticari yazılımlar arasında
nasıl bir gerilim olduğu ortaya konulmuştur.
Türkiye’nin önemli e-öğrenme projelerinden biri olarak gündeme gelen Fatih
Projesi’nde ÖAKKY ya da kapalı/ticari yazılımlardan hangisinin kullanılacağına
ilişkin net bir durumun hala oluşmadığı çalışmada ortaya çıkmaktadır. Bununla
birlikte projeye ilişkin resmi yayınların, dokümanların kısıtlı olduğu da
belirtilmelidir. Önemli miktarda kaynak aktarılan projenin, pilot çalışmalarının yeteri
kadar yapılmaması da konuyla ilgili uzmanların belirttiği önemli handikaplardan
biridir. Projenin özgürlük boyutunun zayıf olması, merkezi bir ağdan herkesi kontrol
etme isteğinin görülmesi ise projenin bir diğer sorunlu alanlarıdır.
Fatih Projesi’nin değerlendirilmesinin ardından e-öğrenim alanında önemli bir
diğer proje olan TÜBA Açık Ders Malzemeleri Projesi de ayrıntılı bir biçimde
incelenmiştir. TÜBA’nın UADMK yaklaşımında seçkinci yönelimlerin görüldüğü
belirtilebilir. UADMK’da hangi derslerin sistemde çevrimiçi olarak yer almasına dair
karar verme sürecinde ilk önce UADMK Çalışma Grubu ve onun belirleyeceği alt
komisyonlar tarafından ön inceleme yapıldığı bildirilir. Ön incelemede “uygun
görülen” açık derslerin konunun uzmanlarına yollanarak bilimsel incelemesinin
yapıldığı ve hazırlanan sonuç raporunun TÜBA Başkanı’nın onayına sunulduğu
214
bildirilir. Bu “uygun görülme”nin hangi kıstaslar temelinde yapıldığı UADMK
tarafından net bir biçimde açıklanmamıştır.
UADMK’nin uygulamalarında “Creative Commons” lisans felsefesiyle
uyuşmayan noktalar da göze çarpmaktadır. UADMK, ders malzemelerini çevrimiçi
olarak açık bir biçimde sunan akademisyenlere parasal destek sunmakta olup bu
açıdan Creative Commons felsefesinden ayrışır. Creative Commons felsefesinde
eserlerini paylaşımda bulunanlara bu davranışlarını teşvik etme amaçlı herhangi bir
parasal destek verilmez. Bu lisansı kullananlar maddi bir beklentiye sahip olmadan
paylaşımlarını yapmaktadır. Creative Commons yaklaşımı Özgür Yazılım
Felsefesi’nden yola çıkan Genel Kamu Lisansı hareketinden esinlendiğinden
paylaşım üzerinden yükselen birikimin önemine vurgu yapar. Creative Commons ya
da daha genel itibariyle ele alındığında Özgür Yazılım Felsefesi’nde, bireyler yapılan
işin maddi getirisinin önceliğine temel bir önem vermekten ziyade değişik
motivasyonlar ile hareket etmektedir. Himanen, Hacker’lar örneğinden yola çıkarak
bu motivasyonların neler olabileceğini tartışır ve bu motivasyonların maddi kazanç
elde etmeden ziyade “tutku” ve “kolektif olarak toplumsal değeri olan bir şey
üretme” olduğunu belirtir (Himanen, 2005: 63-64). Bu anlamda UADMK’nın
yaklaşımı Özgür Yazılım Felsefe’sinin iş görme biçiminden farklılaşmaktadır.
UADMK, Creative Commons lisansı altında ders malzemelerinin paylaşımını
esas almakla birlikte paylaşımda bulunma nedenleri çeşitlidir. Üniversite eğitimine
olan talebin giderek artmasının, öğretim üyesi dağılımındaki dengesizliklerin,
internet ortamında Türkçe kaynak sayısının İngilizce kaynaklarla kıyaslandığında
215
yetersiz olmasının bu yaklaşımın ortaya çıkışının temel nedenleri olduğu UADMK
tarafından ifade edilir.
Açık ders malzemesi girişiminin ABD’de ve Türkiye’de farklı saikler
üzerinden şekillendiğini ifade eden yaklaşımlar da bulunmaktadır. ABD’de eğitim
materyalleri ücretlerinin fazla olmasının açık ders malzemesi hareketinin ortaya
çıkaran nedenlerden biri olabileceği ifade edilir. Türkiye’de ise eğitimin devlet
tarafından karşılanmasından kaynaklı açık ders malzemeleri hareketinin
ticarileşmeye yönelik bir tepki olarak değerlendirilemeyeceği belirtilir.
Açık ders malzemeleri alanını düzenleme mücadelesinde BTYK’nın açık ders
malzemeleri konusunda TÜBİTAK’ı görevlendirmesi, TÜBA yönetiminde yaşanan
değişimler ve sonrasında Açık Ders Malzemeleri Projesi yürütücüleri, geliştiricileri
ile TÜBA arasında yaşanan iletişim kopuklukları, projenin son durumunu göstermesi
açısından önemlidir.
UADM’ye Türkiye çapında nasıl bir ilgi gösterildiği incelendiğinde ise
ortaya ilginç bir tablo çıkmaktadır. Siteye yapılan ziyaretlerin yarıdan fazlası
(yaklaşık %55) İstanbul, Ankara ve İzmir illerinden gerçekleştirilirken, 81 ilin
38’inden siteye hiç giriş yapılmamıştır. Özellikle Karadeniz, Doğu Anadolu ve
Güneydoğu Anadolu bölgelerinde siteye olan ziyaret sayılarının çok düşük olduğu
görülür. Kullanıcıların siteyi ziyaret sürelerinin kısa sayılabileceği sonucu da ortaya
çıkmaktadır. Ancak içeriği daha yoğun olan derslerin gerek sayfa gösterim
sayılarının, gerekse ziyaretçi sayılarının nispeten daha yüksek olduğu söylenebilir.
216
Bu anlamda değerlendirildiğinde ülke içinde açık ders malzemlerine yönelik
farkındalığın üç büyük ilde yoğunlaştığı görülmektedir. Bu anlamda TÜBA ve
TÜBİTAK’ın argümanlarından yola çıkıldığında açık ders malzemelerinin özellikle
Türkiye’de yeni kurulan üniversitelerdeki sorunları aşmaya dönük bir çaba olarak ele
alınması olgusunun siteye yapılan ziyaretler göz önüne alındığında gerçekleşmediği
belirtilmelidir.
217
SONUÇ
Refah Toplumu döneminin ürünü olan uzaktan eğitim ve açık öğrenmenin
tarihsel gelişim sürecinin ele alındığı bu çalışmada dünyadaki uzaktan eğitim ve açık
öğrenme uygulamaları incelenmiş ve bu yaklaşımların kapitalizmin yeniden
yapılanması ile ilişkiselliği ortaya konmuştur.
Bu anlamda uzaktan eğitim ve açık öğrenme yaklaşımlarının ortaya
çıkışındaki temel saik akademik, kişisel, ekonomik nedenlerden kaynaklı eğitim
alamayan ya da eğitimini tamamlayamayan dezavantajlı kesimlere eğitimi yayma
amacıydı. Bu çalışmada dezavantajlılar, ekonomik durumları, cinsiyetleri, etnik veya
dilsel kökenleri, dinleri veya politik statüleri nedeniyle toplumsal ve ekonomik
entegrasyon şansları diğer insanlara göre daha düşük olan kimseleri ifade etmektedir.
Bu kişiler genellikle sağlık, konut ve bu çalışmada temel alınan biçimiyle “eğitim”
gibi temel toplumsal gerekliliklerden yoksun olan kimselerdir.
Tarihsel olarak Refah Devleti bağlamında değerlendirildiğinde de
teknolojilerin eğitimde kullanılmaya başlanmasının temel amacının; eğitimi daha çok
insana yaymak ve dezavantajlılara uzatmak olduğu görülür. Ancak eğitimi
yaygınlaştırmak ve dezavantajlılara uzatmak biçiminde gelişen eğitimde teknoloji
kullanımının kapitalizmin yeniden yapılanma süreci içinde tecimsel yönelimlerin
ağırlığı doğrultusunda yeniden şekillenmekte olduğu ortaya çıkmıştır. Yeniden
yapılanma süreci her toplumda çeşitli aktörlerin girişimiyle farklı modellerin,
yaklaşımların gelişmesine imkan verirken ortaya çıkan farklı modeller bağlamında
gerilimli noktalar da ortaya çıkmaktadır.
218
Uzaktan eğitim yaklaşımı Refah Devleti döneminde eğitimi daha çok insana
yaymak ve dezavantajlılara uzatmak biçiminde gelişirken kapitalizmin yeniden
yapılanması sonucu daha tecimsel bir niteliğe bürünür. Yeniden yapılanma sonrası
dönemde maddi kazanç elde etmeye yönelik uzaktan eğitim kuruluşları ortaya
çıkmıştır. Özel e-öğrenim üniversiteleri, üniversitelerin kar amaçlı kurdukları e-
öğrenim şubeleri bu duruma örnektir.
Dünyada görülen uzaktan eğitim uygulamalarındaki tecimselleşme
yönelimlere benzer bir durumun Türkiye’deki uzaktan eğitim pratikleri içinde
oluştuğundan bahsetmek ise henüz mümkün gözükmemektedir. Bununla birlikte
uzaktan eğitim uygulamalarından yararlanmak isteyen kişilerin belirli bir ücret
karşılığında bu uygulamalardan yararlandığı görülür. Bu anlamda ticari yönelimlerin
dünyadaki uygulamalarla benzeşmese de Türkiye’deki uygulamalarda da görüldüğü
belirtilmelidir.
Bu çalışmada Türkiye’deki üniversitelerin uzaktan eğitim merkezlerine
gönderilen soru formunda “Kurumlarınıza uzaktan eğitim uygulamaları ile maddi bir
kazanç sağlıyor musunuz?” sorusuna 25 kurumdan 15’i “hayır” demiş, 5 kurum
soruya yanıt vermemiş ve sadece 5 kurum “evet” demiştir. Bu soruya yanıt veren
üniversiteler devlet ve vakıf üniversiteleri bağlamında iki kısımda incelendiğinde
anlamlı sonuçlara ulaşabilmek mümkündür.
Türkiye’deki devlet üniversiteleri uzaktan eğitim mevzuatı gereği uzaktan
eğitim uygulamalarından kar elde etmemekte olup bu uygulamalardan gelir elde
etmektedir. Bununla birlikte uzaktan eğitim uygulamalarından üniversitelerde yer
alan Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı bütçesine giden bir pay vardır. Bu pay
219
da öğrenciler için harcanmaktadır. Geriye kalan pay da eğitmenlere ve uzaktan
eğitim uygulamalarını sürdüren kurumların harcamalarına gider. Bu bağlamda
Türkiye’de yakın zamanda ortaya çıkan önemli bir diğer durumdan bahsetmek de
anlamlıdır. Türkiye’deki üniversitelerde okuyan örgün öğrencilerden alınan harç
ücreti uygulaması kalktığından Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı’nın gelirleri
düşmüştür. Ankara Üniversitesi örneğinden yola çıkıldığında bu üniversitedeki
Sağlık Spor Daire Başkanlığı’nın uzaktan eğitim uygulamalarından elde ettiği gelir
tüm gelirlerinin yüzde altmışı kadardır. Bu anlamda uzaktan eğitim
uygulamalarından elde edilen gelirin önemi artmış olup bu durum -yeniden
yapılanma ile uyumlu olarak- neoliberal kemer sıkma politikaları nedeniyle eğitimin
payındaki düşüşün uzaktan eğitimle dengelenmeye çalışıldığını gösterir.
Türkiye’deki vakıf üniversitelerinin uzaktan eğitim uygulamalarından kar
elde etme durumu incelendiğinde ise bu üniversitelerin devlet üniversitelerinin
tersine uzaktan eğitim uygulamaları için istedikleri gibi fiyat belirledikleri, bu
anlamda da gerek diploma gerekse de sertifika programlarıyla kar elde etmek
istedikleri görülür. Bu doğrultuda vakıf üniversitelerinden gelen yanıtlar
incelendiğinde uzaktan eğitim uygulamalarından gelir elde etmeme yönlü yanıtların
(ki toplam 6 kurumdan 2’si gelir elde ettiğini, 2’si etmediği söylemiş olup diğer 2’si
ise yanıt vermemiştir) üniversitelerin aslında kara geçememe durumunu yansıttığı
sonucu çıkmaktadır. Vakıf üniversitelerinden gelir elde ettiğini belirten kurumlar ise
aslında kara geçen kurumlardır. Vakıf üniversitelerinin uzaktan eğitim
uygulamalarını tecimselleşme yönlü kullandığı görülürken, bu üniversitelerin
uzaktan eğitim altyapısını yeni oluşturanların henüz kar elde etmediği sonucu
çıkmaktadır.
220
Bu anlamda dünyadaki ve Türkiye’deki uygulamalar incelendiğinde uzaktan
eğitimin kapitalizmin yeniden yapılanmasına uygun bir biçimde ticari eğilimler
doğrultusunda işlediği belirtilmelidir. Uzaktan eğitim, dezavantajlı gruplara eğitime
erişmede çeşitli olanaklar sunmakla birlikte sağlanan bu olanaklar ticari boyutlar
taşımaktadır. Ekonomik gücü yerinde olan bireyler uzaktan eğitimin sunduğu
olanaklara erişmektedir.
Çıkan bu sonuçlar doğrultusunda dünyada ve Türkiye’de uzaktan eğitim
uygulamalarının Refah Devleti dönemi ve yeniden yapılanma sonrası döneme ilişkin
özellikleri Tablo 24’te gösterilmektedir.
Tablo 24. Dünya’da ve Türkiye’de Uzaktan Eğitim Uygulamaları
Uzaktan Eğitim
Refah Devleti Dönemi Yeniden Yapılanma Sonrası Dönem
Dünya Uzaktan eğitimin amacı eğitimi daha çok
kişiye yaymak ve dezavantajlılara uzatmak
Tecimsel yönelimlerin ağırlığı altında işleyişini
sürdürmekte. Bu dönemde maddi kazanç yönelimli
uzaktan eğitim kuruluşları ortaya çıkmıştır.
Türkiye Uzaktan eğitimin amacı eğitimi daha çok
kişiye yaymak ve dezavantajlılara uzatmak
Neoliberal kemer sıkma politikaları nedeniyle eğitimin
payındaki düşüş uzaktan eğitimle dengelenmeye
çalışılmaktadır. Tecimsel yönelimlerin ağırlığı devam
etmektedir.
Açık öğrenme yaklaşımları ise dünyada ve Türkiye’de Açık Eğitim
Kaynakları Hareketi temelinde gelişmektedir. Açık Eğitim Kaynakları Hareketi’nin
gelişim dinamikleri web teknolojisindeki ve lisanslama alanındaki değişiklikler ile
açık kaynak felsefesinden kaynaklıdır.
221
Refah Devleti bağlamında eğitimi daha çok insana yaymak ve
dezavantajlılara uzatmak biçiminde gelişen açık erişim yaklaşımlarının yeniden
yapılanma sonrası oluşan tecimsel yönelimlerle gerilimli bir ilişki kurduğu görülür.
Açık Eğitim Kaynakları Hareketi’nin bileşenlerini oluşturan açık kitap, açık dergi,
açık ders malzemeleri hareketinin Refah Devleti nosyonlarıyla gelişimini sürdürdüğü
görülürken tecimselleşme ile olan ilişkileri bu gerilimli noktaların temelidir.
Açık ders malzemelerinin dünyadaki örnekleri incelendiğinde ise MIT’in
burada öncü bir konumda olduğu görülmekte olup MIT modelinden türeyerek dünya
çapında birçok ülkede benzeri girişimler ortaya çıkmıştır. MIT örneğinden yola
çıkıldığında girişimin çevrimiçi ders materyallerini herkesin erişimine kısıtsız bir
biçimde sunma temelli hareket ettiği görülürken, açık ders malzemeleri hareketinin
bir türevi olan kitlesel açık çevrimiçi kurs hareketinde ise tecimsel eğilimlerin
ağırlığı görülmektedir. MIT’in geliştirdiği kitlesel açık çevrimiçi kurs hareketi içinde
yer alan edX platformunun ileriki dönemlerde sertifika verme durumunda
kullanıcılarından belirli bir ücret talep edeceğine yönelik ipuçları da ortaya çıkmıştır.
Kitlesel açık çevrimiçi kurs hareketi dünya çapında incelendiğinde ise bu kursların
sertifika veren örneklerinde (Coursera ve Udacity gibi) kullanıcılardan belirli bir
ücret talebinde bulunulduğu görülür. Bu anlamda da açık ders malzemelerinin
türevlerinde tecimselleşme yönelimlerinin görüldüğünü söyleyebilmek mümkündür.
Bu durum yeniden yapılanmayla kitlesel açık çevrimiçi kurs hareketinin sertifika
veren örneklerinin uyumlu olduğunu ortaya çıkarır.
Türkiye’de açık ders malzemeleri girişimi incelendiğinde ise önceleri TÜBA
bünyesinde başlayan Açık Ders Malzemeleri Projesi sonraki süreçte BTYK kararları
222
ile TÜBİTAK’a geçmiş ve TÜBA yönetimi de politik yönelimler doğrultusunda
değişmiştir. Konunun TÜBA’yla ilgili kısmında ise belirsizlikler hala sürmektedir.
TÜBA yönetiminin değişmesiyle birlikte Açık Ders Malzemeleri Projesi’nin
geleceğinin ne olacağı tam olarak bilinmemektedir. Ayrıca dünyadaki gelişmelerden
farklı olarak Türkiye’de açık ders malzemeleri hareketinden türeyen kitlesel açık
çevrimiçi kurs örnekleri de bulunmamaktadır. Çalışma sonucunda TÜBA bünyesinde
gerçekleştirilen açık ders malzemeleri hareketinin eğitimi daha çok insana yaymak
ve dezavantajlılara uzatmak biçiminde gelişen açık erişim yaklaşımlarının bir
uzantısı olduğu söylenebilir. Türkiye’deki açık ders malzemelerini dünyadaki
örneklerinden ayıran önemli noktalardan biri ise Türkiye’de politik alanda karar
alıcıların kendi aralarındaki çekişmeleri projeye de taşıyarak projenin gelişimini
engelleyebilecek bir noktaya getirmeleridir. Bu da hükümetler nezdindeki karar
alıcıların projenin gelişiminde önemli bir konumda olduğunu gösterir.
Türkiye’deki açık kitap hareketi incelendiğinde ise açık kitap hareketinin
belirli bir yaygınlığa ulaştığını söyleyebilmek güçtür. Açık kitap hareketinin
tecimselleşmeyle olan ilişkisi ise yurtdışındaki ülkelerden, özellikle de ABD
örneğinden farklıdır. ABD’de ders kitabı ücretleri oldukça yüksek olup buna bir
tepki olarak açık kitap hareketinin ortaya çıktığı görülürken Türkiye’de ise açık kitap
hareketinin TÜBA ve TÜBİTAK çerçevesinde gelişimini sürdürdüğü görülür. Bu
kurumların harekete geçiş nedenlerinin de tecimselleşmeyle bir ilgisi olmadığı
söylenebilir. TÜBA’nın açık kitap hareketi öğrencilerin kaliteli ders materyallerine
ulaşması yönlü olup İngilizce ders kitaplarını Türkçe’ye kazandırma biçiminde
gelişmiştir. TÜBİTAK’ın açık kitap girişimi ise oldukça yeni olup belli alanlarda
animasyon ve simülasyon gibi yeni teknolojik unsurları kitap içine yedirerek
223
herkesin erişimine sunma amacı taşıdığı görülür. Dünyadaki uygulamalarla
Türkiye’deki uygulamalar arasındaki önemli farklardan biri de açık kitap hareketinin
Türkiye’de tabandan gelen bir oluşum üzerinden cereyan etmediği tepeden
kurumların istemleri ve yönelimleri doğrultusunda şekillendiğidir.
Açık dergi hareketi ise yasal ve teknolojik engellerle dergilere getirilen
kullanım sınırlaması olarak ifade edilen “izin krizi” ile yüksek fiyatlı dergilere erişim
sınırlamasını ifade eden “fiyatlandırma krizi”nin sonucunda dünyada ortaya
çıkmıştır. Basılı dergi fiyatlarındaki hızlı artış ve yayıncılıkta kendisini gösteren
tekelin kırılması amacı, açık erişim dergi hareketinin gelişiminin temel
güdümleyicisidir. Türkiye’deki açık dergi girişimleri incelendiğinde ise benzer
sonuçlara ulaşmak mümkündür. Özellikle üniversite kurumlarında yer alan
kütüphanelerin kapalı/ticari dergicilik faaliyetlerine yıllık kütüphane bütçelerinden
üçte ikiye yakın bir oranı ayırdığı bulgusu üzerinden hareket edildiğinde
Türkiye’deki açık dergi hareketinin de bilimsel dergi yayıncılığındaki ticari
eğilimlere karşı örgütlenmeye gittiği, bunun için konsorsiyumlar kurduğu görülür.
Bu anlamda açık dergi hareketinde dünyadaki gelişmelere paralel bir seyrin izlendiği
belirtilebilir.
Çıkan bu sonuçlar doğrultusunda dünyada ve Türkiye’de açık erişim
uygulamalarının Refah Devleti dönemi ve yeniden yapılanma sonrası döneme ilişkin
özellikleri Tablo 25’te gösterilmektedir.
224
Tablo 25. Dünya’da ve Türkiye’de Açık Erişim Uygulamaları
Açık Erişim
Refah Devleti Dönemi Yeniden Yapılanma Sonrası Dönem
Dünya Açık erişimin amacı eğitimi daha çok kişiye
yaymak ve dezavantajlılara uzatmak
Tecimsel yönelimlerin ağırlığı altında işleyişini
sürdürmekte. Tecimsel yönelimlere tepki olarak açık
kitap, açık dergi girişimleri ortaya çıkmıştır. Açık ders
malzemeleri girişimi de eğitimi daha çok kişiye
yaymak ve dezavantajlılara uzatmak biçiminde
gelişimini sürdürmekte, ancak ondan türeyen kitlesel
açık çevrimiçi kursların tecimselleşmeye başladığı da
belirtilmeli.
Türkiye Açık erişimin amacı eğitimi daha çok
kişiye yaymak ve dezavantajlılara uzatmak
Tecimsel yönelimlerin ağırlığı altında işleyişini
sürdürmekte. Tecimsel yönelimlere tepki olarak açık
dergi girişimleri ortaya çıkmıştır. Açık kitap hareketi
dünyadaki gelişiminden farklı olarak ticarileşmeye
karşı olarak ortaya çıkmamış. Açık kitap hareketinin
dünyadaki benzerleriyle en büyük farkı hareketin
aşağıdan değil de yukarıdan kurumların yönlendirmesi
sonucu gelişmesi. Açık ders malzemeleri hareketi ise
eğitimi daha çok kişiye yaymak ve dezavantajlılara
uzatmak biçiminde gelişmiş. Türkiye’de bu hareketten
türeyen kitlesel açık çevrimiçi kurs bulunmamakta.
Bununla birlikte açık ders malzemeleri hareketinin
Türkiye’de politik düzeyde yaşanan çekişmelerden
kaynaklı sönümlenmeye yüz tuttuğu da görülmekte.
Genel olarak değerlendirildiğinde uzaktan eğitim ve açık öğretim biçimlerinin
kapitalizmin yeniden yapılanması sonucu tecimsel yönelimlerin baskısı altında
olduğu görülür. Açık erişim biçiminde gelişen hareketlerin ise kapitalizmin yeniden
yapılanması ile gerilimli bir ilişki içinde olduğu ortaya çıkmaktadır. Eğitimi daha çok
225
insana yaymak ve dezavantajlılara uzatmak biçiminde gelişen açık erişim
yaklaşımları içindeki açık kitap, açık dergi ve açık ders malzemeleri yaklaşımlarının
bu anlayış içerisinde hareketine devam ettiği görülürken özelikle dünyada görülen
örnekleriyle açık kitap ve açık dergi yaklaşımlarında tecimselleşmeye yönelik
tepkiler net bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Açık ders malzemeleri yaklaşımı da
Refah Devleti döneminin nosyonları içinde gelişimini sürdürürken, bu yaklaşımın
türevleri olan kitlesel açık çevrimçi kurs biçimlerinin tecimsel eğilimlerin ağırlığı
doğrultusunda dönüşüme uğradığı görülür. Bu anlamda açık erişim yaklaşımlarının
ticarileşmeyle daha gerilimli bir ilişkisellik içinde bulunduğu görülürken uzaktan
eğitim yaklaşımlarının ise ticarileşme ile daha uyumlu bir görünüm sergilediği
belirtilmelidir.
Tez çalışmasında uzaktan eğitim, e-öğrenim ve e-öğrenim malzemeleri;
müfredat ve açıklık (ücret temelli herkesin erişip erişememesi anlamında) temelinde
ele alındığında dört tip modelden söz edilmiştir. Bu modeller yeniden yapılanma
sonrası dönemle ilişkisi bakımından taşıdığı gerilimli ya da uyumlu yanlar açısından
Tablo 26’da incelenmektedir.
226
Tablo 26. Yeniden Yapılanmayla İlişkisi Bağlamında E-Öğrenme
Modelleri
E-Öğrenme Modelleri
Yeniden Yapılanma Sonrası
Müfredata Dayalı Ücretli Model
(Uzaktan eğitim merkezleri,
Sanal Üniversite, MOOC -Sertifika
Alma Durumunda-)
Uyumlu
Müfredata Dayalı Ücretsiz Model
(MOOC-Sertifikasız, geleneksel
eğitimi tamamlayıcı online
eğitimler/web destekli sınıf içi
öğrenme)
Gerilimli
Müfredata Dayalı Olmayan Ücretli
Model (Akademik Dergiler, Ders
Kitapları)
Uyumlu
Müfredata Dayalı Olmayan Ücretsiz
Model
(Açık Ders Malzemeleri, Açık Erişim
Dergi Hareketi, Açık Ders Kitabı
Hareketi)
Gerilimli
Tablo 26 incelendiğinde Müfredata Dayalı Ücretli Model ile Müfredata
Dayalı Olmayan Ücretli Model’in yeniden yapılanmayla uyumlu olduğu görülürken
Müfredata Dayalı Ücretsiz Model ile Müfredata Dayalı Olmayan Ücretsiz Model’in
ise yeniden yapılanma ile gerilimli bir ilişki kurduğu görülür. Bu gerilim, sermaye
birikim sürecinin değer üretememe krizlerinde toplumsal alanları yeniden tanımlama
arzusu doğrultusunda uzaktan eğitim ve açık öğrenimi tecimselleştirme isteğine,
eğitim kurumlarının ya da açık eğitim kaynaklı hareketlerin eğitim almak isteyen
kişilere belirli bir müfredata bağlı kalarak ya da kalmayarak ücretsiz eğitim
vermesinden kaynaklanmaktadır. Burada yeniden yapılanma sonrası uyum ve
gerilim, temelde modellerin tecimsel bir yapıya sahip olup olmamasıyla bağlantılıdır.
227
Çalışmadan ortaya çıkan bir diğer sonuç ise Türkiye’nin uzaktan eğitim
stratejisinin ilk dönemlerinde yükseköğretimdeki öğrenci yığılmasının önüne geçme
çabaları çerçevesinde politikalar uygulaması olup 1990’ların sonunda ilk
dönemlerdeki anlayışa ek olarak seçkinci yaklaşımların ortaya çıkmasıdır.
Çalışmanın üçüncü dönem uygulamaları içinde değerlendirilebilecek olan elitist
yaklaşımlar YÖK’ün 1999 yılında yayınladığı “Üniversitelerarası İletişim ve Bilgi
Teknolojilerine Dayalı Uzaktan Yükseköğretim Yönetmeliği”nde göze çarpmaktadır.
Burada uzaktan eğitim konusunda üniversiteler istemci ve sunucu diye ikiye ayrılır.
Bu yaklaşımdaki temel mantık anadolu üniversiteleri olarak adlandırılabilecek
istemci üniversitelerin, merkez üniversiteler olarak nitelenebilecek sunucu
üniversitelere ihtiyacı olduğu yönündedir. Buradaki temel yaklaşımın, anadolu
üniversitelerinin merkez üniversitelerin eğitim tarzını edilgin bir biçimde
kavramasını sağlamak olduğu görülür.
Çalışmada kurumların ÖAKKY’lere yönelik farkındalıklarının ise değişik
düzeylerde olduğu ortaya çıkmaktadır. ÖYS yazılımlarında ÖAKKY’lere yönelik
farkındalık yüksek çıkarken, web konferans sistemi yazılımlarında kapalı/ticari
yazılımların egemen bir güç olduğu görülür. ÖAKKY’lere yönelik farkındalığın
ÖYS’ler ve web konferans sistemi yazılımlarında farklı çıkmasının temel nedeni web
konferans sistemi yazılımlarında ÖAKKY’lerin kurumların ihtiyacı olduğu şekilde
hizmet verememesi olduğu belirtilebilir. Özellikle kitlesel çevrimiçi ders verme
durumunda kapalı/ticari yazılımların kurumlara daha sorunsuz hizmet verdiği ortaya
çıkmaktadır.
228
Özgür açık kaynak kodlu yazılımlar açısından değerlendirildiğinde
Türkiye’deki kurumların artan ticarileşme geriliminin, örneğin ABD’ye göre daha
yüksek oranda farkında olduğu görülür. ABD’de ticari yazılımların yaygın olarak
kullanıldığı görülürken Türkiye’de 15 üniversite açık kaynak kodlu ÖYS yazılımını
kullanmayı tercih etmiştir.
Türkiye’nin önemli e-öğrenme projelerinden biri olarak gündeme gelen Fatih
Projesi’nde ise ÖAKKY ya da kapalı/ticari yazılımlardan hangisinin kullanılacağına
ilişkin net bir durumun hala oluşmadığı çalışmada ortaya çıkmaktadır. Proje
yetkilileri iki yazılım biçiminin de kullanılabileceğini belirtirken bu durum ÖAKKY
kullanımının maliyetlerde getirdiği azalmanın başka ülke piyasalarına girişte
kolaylaştırıcı bir etken olarak görülmesinden kaynaklı olduğu söylenmelidir.
Çalışmada TÜBA’nın Açık Ders Malzemeleri Projesi’nde “Creative
Commons” lisans felsefesiyle uyuşmayan noktalar da göze çarpmaktadır. UADMK,
ders malzemelerini çevrimiçi olarak açık bir biçimde sunan akademisyenlere parasal
destek sunmakta olup bu açıdan Creative Commons felsefesinden ayrışır. Creative
Commons felsefesinde eserlerini paylaşımda bulunanlara bu davranışlarını teşvik
etme amaçlı herhangi bir parasal destek verilmez. Bu lisansı kullananlar maddi bir
beklentiye sahip olmadan paylaşımlarını yapmaktadır. Creative Commons yaklaşımı
Özgür Yazılım Felsefesi’nden yola çıkan Genel Kamu Lisansı hareketinden
esinlendiğinden paylaşım üzerinden yükselen birikimin önemine vurgu yapar.
Creative Commons ya da daha genel itibariyle ele alındığında Özgür Yazılım
Felsefesi’nde, bireyler yapılan işin maddi getirisinin önceliğine temel bir önem
vermekten ziyade değişik motivasyonlar ile hareket etmektedir. Himanen, Hacker’lar
229
örneğinden yola çıkarak bu motivasyonların neler olabileceğini tartışır ve bu
motivasyonların maddi kazanç elde etmeden ziyade “tutku” ve “kolektif olarak
toplumsal değeri olan bir şey üretme” olduğunu belirtir (Himanen, 2005: 63-64). Bu
anlamda TÜBA’nın açık ders malzemeleri yaklaşımı Özgür Yazılım Felsefesi’nin iş
görme biçiminden farklılaşmaktadır. Bu durum Türkiye’deki açık ders malzemeleri
yaklaşımının dünyadaki Özgür Yazılım Felsefesi’nden beslenen açık ders
malzemeleri yaklaşımı ile arasında gerilimli bir nokta olarak yer almaktadır.
TÜBA’nın Açık Ders Malzemeleri Projesi, Creative Commons lisansı altında
ders malzemelerinin paylaşımını esas almakla birlikte paylaşımda bulunma nedenleri
çeşitlidir. Üniversite eğitimine olan talebin giderek artmasının, öğretim üyesi
dağılımındaki dengesizliklerin, internet ortamında Türkçe kaynak sayısının İngilizce
kaynaklarla kıyaslandığında yetersiz olmasının bu yaklaşımın ortaya çıkışının temel
nedenleri olduğu belirtilmelidir.
Dünya’da ve Türkiye’de uzaktan eğitim ve açık erişim yaklaşımlarını ayrıntılı
bir biçimde ele alan bu çalışma uzaktan eğitim uygulamalarının dezavantajlı
grupların yararlanabileceği ölçüde ticarileşme nosyonlarından arındırılmasının daha
hakkaniyetli bir toplum yapısının oluşumu için önemli olacağını belirtir. Açık erişim
yaklaşımlarının da politik düzeyde karar alıcıların inisiyatifi ile tecimsel eğilimlerden
korunmasının önemini vurgular. Bu doğrultuda Türkiye’deki karar alıcıların
geçmişte yapılan açık erişim uygulamalarını dikkate alarak bu uygulamaları yürüten
kişiler ile diyalog içinde bulunması önerilir. Geçmişteki açık erişim uygulamalarının
sönümlenmeye yüz tutmasını engellemeye dönük çabalar içinde yer alarak
230
özgürlükçü bir tutum içinde bulunulmasının ise Türkiye’deki açık erişim
hareketlerinin dünyadaki seyri takip etmesine olanak vereceği söylenebilir.
Bu anlamda bu çalışma Refah Toplumu döneminin ürünü olan uzaktan
eğitim ve açık öğretim yaklaşımlarının, yeniden yapılanmayla buluştuğunda nasıl
dönüştüğünü/dönüşmediğini anlamaya çalışmış ve bunu Türkiye’deki gelişmelerle
karşılaştırmalı olarak yapmıştır. Dünyada ve Türkiye’de ortaya çıkan e-öğrenme
modellerini de ele alan bu çalışma, yeniden yapılanma süreci ile bağlantılı olarak bu
modeller bağlamında oluşan gerilimli noktaları, benzerlikleri ve karşıtlıkları
incelemiştir.
231
KAYNAKÇA
Al, U., Madran, O., 2013, “Açık Ders Malzemelerine Genel Bakış: Türkiye Bilimler
Akademisi Örneği”, Bilgi Dünyası, C.14, S.1, s.1-16.
Alican, F., (2006), Dünya’da ve Türkiye’de Yazılım Sektörü, İstanbul: İletişim
Yayınları.
Alkan, C., (1987), Açıköğretim, Uzaktan Eğitim Sistemlerinin Karşılıklı Olarak
İncelenmesi, Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi
Yayınları.
Ambient Insight, 2011, The US Market for Self-paced eLearning Products and
Services: 2010-2015 Forecast and Analysis, USA: Ambient Insight
Published.
Anderson, J., (2010), ICT Transforming Education, Bangkok: UNESCO
Published.
Aydın, C. Ç., Biroğul S., 2008, “E-Öğrenmede Açık Kaynak Kodlu Öğretim
Yönetim Sistemleri ve Moodle”, Bilişim Teknolojileri, C.1, S.2, s.31-36.
Baker, J. vd., 2009, “Open Textbook Proof-of-Concept via Connexions”,
International Review of Research in Open and Distance Learning, C.10,
S.5.
Balyer, A., Gündüz Y., 2010, “Değişik Ülkelerde ve Türkiye’de Sanal
Üniversitenin Gelişimi, İşleyişi ve Sanal Üniversite Gerçeği”, Abant İzzet
Baysal Üniversitesi Dergisi, C.10, S.2, s.27-39.
Bayamlıoğlu, E., 2006, “Creative Commons”, Penguence Dergisi, S.5, s.11-16.
Bates, A.W.T., (2005), Technology, E-Learning and Distance Education, USA:
Routledge Published.
232
Binbaşıoğlu, C., (1995), Türkiye’de Eğitim Bilimleri Tarihi, İstanbul: Milli Eğitim
Basımevi.
Björk, B-C., 2004, “Open Access to Scientific Publications – an Analysis of the
Barriers to Change?”, Information Research, C.9, S.2.
Brown, J.S., Duguid, P., 1996, “ Universities in the Digital Age”, Change, C.28, S.4,
s.10-19.
Can, E., (2005), Uzaktan Öğretim Öğrencilerinin Uzaktan Eğitim Yönetimini
Değerlendirmeleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: Marmara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
Carlson, S., 17 Ocak 2003, “After Losing Millions, Columbia U. Will Close Online-
Learning Venture”, Chronicle of Higher Education.
Carson, S., 2009, “The unwalled garden: growth of the OpenCourseWare
Consortium, 2001–2008”, Open Learning: The Journal of Open, Distance
and e-Learning, C.24, S.1, s.23-29.
Clark, R.C. ve Mayer, R. E., (2008), E-Learning and Science of İnstruction,
United States of America: Pfeiffer Published.
Daniel, S. J., (1995), The Mega Universities and The Knowledge Media:
Implications of New Technologies for Large Distance Teaching
Universities, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Canada: Concordia
University.
Dauphin, J.C., 2010, “UNESCO's Activities in FOSS For Education, Past, Current
and Future Activities”, The Impact of Open Source Software on Education
(Der. Udas, K.), USA: Rice University Publishing, s.147-157.
233
Demiray, U. ve İşman, A., 2003, “History of Distance Education”, Online Distance
Education Book (Der. Aytekin, İ., Barkan, M., Demiray, U.), TOJET, s.21-
47.
Dunning, J.H., (1989), Transnational Corporations and the Growth of Services:
Some Conceptual and Theoretical Issues, New York: United Nations
Publication.
Duran, N., (2007), Öğrenme Yönetim Sistemleri İçin SCORM Uyumlu Bir
Başvuru Modeli Geliştirilmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir:
Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü.
Eby, G., 2013, “Özgür Telif (Copyleft) Hareketi ve Uzaktan Eğitim”, Türkiye’de E-
Öğrenme: Gelişmeler ve Uygulamalar IV (Der. Yüzer, V., Yamamoto,
G.T., Demiray, U.), Eskişehir: Açık Öğretim Fakültesi Yayınları, s.3-14.
EI-PSI, 1999, “The WTO and yhe Millennium Round: What is at Stake for Public
Education? Common Concerns for Workers in Education and the Public
Sector”, Education International – Public Services International Report,
Belgium: EI-PSI Publication.
Foster, J. B., 2012, Eğitim ve Sermayenin Yapısal Krizi: ABD Örneği, Monthly
Rewiew, (Çev. Toprak, A., Baysal, B., Nazım, K., Gayretli, O.), S.29, s.49-
88.
Frydenbeg, J. ve Matkin, G. W., (2007), Open Textbooks: Why? What? How?
When?, USA: William and Flora Hewlett Foundation Published.
Geray, C., (1978), Halk Eğitimi, Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Fakültesi Yayınları.
234
Geray, H., (2003), İletişim ve Teknoloji: Uluslararası Birikim Düzeninde Yeni
Medya Politikaları, Ankara: Ütopya Yayınevi.
Geray, H., 2005, “Birikim Düzenleri, Yeniden Yapılanma ve Küreselleşme”,
İletişim Ağlarının Ekonomisi (Der. Başaran, F., Geray, H.), Ankara: Siyasal
Kitabevi, s. 35-59.
Gerrard, D., Kurlander, J., 3 Nisan 2000, “Columbia U. Enters Distance Education
Territory”, Columbia Daily Spectator.
Gladieux L. E., Swail W. S., (1999), The Virtual University and Educational
Opportunity, Washington: Educational Policy Institute.
Goddard J., Cornford J., (2001), “Space, Place and the Virtual University:The
Virtual University is the University-Made Concrete”, Virtual University?
Educational Environments of the Future (Der. Molen, H.), London:
Portland Press, s.131-141.
Graham, C. R., 2006, “Chapter 1: Blended learning system: Definition, current
trends, future directions”, Handbook of Blended Learning (Der. Bonk, C. J
ve Graham, C. R.), San Francisco: Pfeiffer, s.3-21.
Gülbahar, Y., (2009), E-Öğrenme, Pegem Yayınları: Ankara.
Güler, B. A., (2002), Hizmetler Ticaretinde Küreselleşme: GATS, Ankara: Genel-
İş Yayınları.
Güzelsarı, S., 2003, “Küresel Kapitalizmin ‘Anayasası’: GATS”, Praksis Dergisi,
S.9, s.117-143.
Hızal, A., (1983), Uzaktan Öğretim Süreçleri ve Yazılı Gereçler: Eğitim
Teknolojisi Açısından Yaklaşım, Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Fakültesi Yayınları.
235
Himanen, P., (2005). Hacker Etiği (Çev., Kaptan Ş.), İstanbul: Ayrıntı
Yayınları.
Hoic-Bozic, N., Mornar,V., Boticki I., 2009, “A Blended Learning Approach to
Course: Design and Implementation”, IEEE Transactıons On Educatıon,
C.52, S. 1, s.19-30.
Jennings, C., 2012, Next Generation Digital Learning Strategies, London: Ark
Group Publication.
Johnstone, B. vd., 1998, The Financing and Management of Higher Education: A
Status Report on Worldwide Reforms, France: World Bank Publication.
Kalkınma Bakanlığından Alınan Bilgi, 2013, Kalkınma Bakanlığından İstenen
Bilgiler Üzerine 28 Mart 2013 Tarihinde Bakanlıktan Gelen Yazı.
Karayalçın, Y., (1954), Mektupla Öğretim, Ankara: Ankara Üniversitesi Banka
ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayınları.
Kaya, Z., (2006), Öğretim Teknolojileri ve Materyal Geliştirme, Ankara:
Pegem A Yayıncılık.
Kayaoğlu, H. D., 2006, “Açık Erişim Kavramı ve Gelişmekte Olan Bir Ülke Olarak
Türkiye İçin Anlamı”, Türk Kütüphaneciliği, C.20, S.1, s.29-60.
Keskin, N. E. ve Demirci A. G., (2003), Eğitimde Çürüyüş, Ankara: Kigem
Yayınları.
Kurşun, E., (2011), An Investigation of Incentives, Barriers and Values About
the OER Movement In Turkish Universities: Implications for Policy
Framework, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara: Orta Doğu Teknik
Üniversitesi.
236
Kylama, M., 2005, “The Finnish Virtual University and Finland’s Path to a Learning
Society”, Lifelong Learning and Distance Higher Education (Der.
McIntosh, C., Varoglu, Z.), France: UNESCO Publishing, s. 107-120.
Lane, A., 2008, “Widening Participation in Education through Open Educational
Resources”, Opening Up Education (Ed. Liyoshi, T., Kumar, M.S.V.), USA:
The MIT Press.
Lipmann, P., 2012, Eğitimde Neoliberal Yeniden Yapılandırma, Mevcut Krizin
Tehlikeleri ve Sunduğu Fırsatlar, Monthly Rewiew, (Çev. Toprak, A.,
Baysal, B., Nazım, K., Gayretli, O.), S.29, s.183-200.
Liyoshi, T., Kumar, M.S.V., 2008, “Introduction”, Opening Up Education (Ed.
Liyoshi, T., Kumar, M.S.V.), USA: The MIT Press.
Marketline, 2012, Marketline Industry Profile - Global Computer Hardware,
London: Marketline Published.
Massy W. F., Zemsky, R., (1995), Using Information Technology to Enhance
Academic Productivity, USA: Educom Published.
McCulloch, E., 2006, “Digital Directions Taking Stock of Open Access: Progress
and İssues”, Library Review, C.55, S.6, s.337–343.
Moore, M. G., 1990, “Background and Overview of Contemporary American
Distance Education”, Contemporary Issues in American Distance
Education (Ed. Moore, M. G.), USA: Pergamon Press, s.12-26.
Moore, M. G., Thompson, M. M., (1990), Effect of Distance Learning: A
Summary of The Literature, USA: Pennsylvania State University Press.
Naidu, S., (2006), E-Learning - A Guidebook of Principles, Procedures and
Practices, New Delhi: Commonwealth Educational Media Center for Asia.
237
Noble, D. F., 1998, “Digital Diploma Mills: The Automation of Higher Education”,
Science as Culture, C.7, S.3, s.354-368.
O’Leonard, K., (2008), Corporate Learning, USA: Bersin and Associates
Published.
Özaygen, A., 2005, “Yazılım'da Tekel, Rekabet ve Dayanışma”, İletişim Ağlarının
Ekonomisi (Der. Başaran, F., Geray, H.), Ankara: Siyasal Kitabevi, s.315-
339.
Özdil, İ., (1986), Uzaktan Öğretimin Evrensel Çerçevesi ve Türk Eğitim
Sisteminde Uzaktan Öğretimin Yeri, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi AÖF
Yayınları.
Özer, B., 1989, “Türkiye’de Uzaktan Eğitim: Anadolu Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi’nin Uygulamaları”, Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Dergisi, C.2, S.2, s.1-24.
Roy, S., (2006), Future Value Chains in the Computer Hardware Industry,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, USA: Massachusetts Institute of
Technology.
Samuelson, P., 2006, “IBM’s Pragmatic Embrace of Open Source”,
Communications of the ACM, C.49, S.10, s.21-25.
Saner, D.C., (1993), Zenginler, Yoksullar ve Robotlar, İstanbul: Bireşim Yayınları.
Sayılan, F., 2006, “Küresel Aktörler (DB ve GATS) ve Eğitimde Neo-Liberal
Dönüşüm”, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Haber Bülteni, s.44-51.
Stallman, R, (2009), Özgür Yazılım, Özgür Toplum, (Çev. Çapkan, S., Gözükeleş,
İ., Kalaycı T.E., Özşar, Ç.İ., Sarıfakıoğlu, B.), Ankara: TMMOB Elektrik
Mühendisleri Odası Yayınları.
238
Söderberg, J., (2008), Hacking Capitalism, New York: Routledge.
Sökmen, N., (2010), Türkiye’de Yazılım Üreticilerinin Yetkinlik Düzeyi,
Firmaların ve Sektörün Gelişimi, Kocaeli: TÜBİTAK BİLGEM.
Şakar, N., (1997), Anadolu Üniversitesi Uzaktan Öğretimde Bilgi Sistemi – Bir
Model Önerisi, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları.
Tinio, V.L., (2002), ICT in Education, New York: UNDP Published.
Tonta, Y., 2008, “Open Access and Institutional Repositories: The Turkish
Landscape”, Turkish Libraries in Transition: New Opportunities and
Challenges (Der. Bayır, D.), İstanbul: Turkish Librarians’ Association, s.27-
47.
Toplu, M., 2009, “Elektronik Yayıncılığın Ortak Koleksiyon Geliştirme ve
Kütüphane Konsorsiyumlarına Etkileri ve Türkiye’deki Uygulamalar”, Türk
Kütüphaneciliği, C.23, S.3, s.448-488.
UNCTC, 1990, “Transnational Corporations, Services and the Uruguay Round”,
United Nations Centre on Transnational Corporations, New York: United
Nations Publication.
Uşun, S., (2006), Uzaktan Eğitim, Ankara: Nobel Yayınları.
Walsh, T., (2011), Unlocking the Gates, Princeton: Princeton University Press.
Winston, G.C., Zimmerman, D.J., 2004, “Peer Effects in Higher Education”, College
Choices: The Economics of Where to Go, When to Go, and How to Pay
for It (Der. Hoxby C. M.), s.395-424.
Wu, J.H., Tennyson R.D., Hsia, Tzyh-Lih., 2010, “A Study of Student Satisfaction in
a Blended E-learning System Environment”, Computers and Education,
S.55, s.155-164.
239
Yazıcı, A. vd., 2008, “Opencourseware Initiative in Turkey”, E-Öğenmenin
Geleceği Konferansı, s. 489-494.
Yıldız, N., 2008, “Neo-Liberal Küreselleşme ve Eğitim”, Dicle Üniversitesi Ziya
Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, S.11, s.13-32.
Zemsky, R., (2009), Making Reform Work: The Case for Transforming
American Higher Education, New Brunswick, NJ: Rutgers University
Press.
Zhu, Y. ve diğerleri., 2011, “Analysis on Research Framework of Corporate E-
learning”, Procedia Environmental Sciences, C.11, s.525-529.
İnternet Kaynakları
Ankara Üniversitesi, 2014, http://acikders.ankara.edu.tr/, Erişim Tarihi: 12.02.2014.
AÖF, 2012, Açık Öğretim Fakültesi Genel Bilgi,
https://www.anadolu.edu.tr/akademik/fak_aof/, Erişim Tarihi: 05.06.2012.
Arı, M. vd., 2011, “Uzaktan Eğitim Teknolojilerindeki Fırsatlar ve Yönelimler
Işığında Entegre e-Öğrenme/Uzaktan Eğitim ve Kurumsal İletişim Platformu:
Çankırı Karatekin Üniversitesi Uygulaması”, Akademik Bilişim 2011,
http://ab.org.tr/ab11/kitap/ari_pekel_AB11.pdf, Erişim Tarihi: 22.04.2013.
Atılgan, D., Keten, B., 2008, “Açık Erişim Olgusu ve Ankara Üniversitesi”,
http://eprints.rclis.org/12203/1/Ankara_Universitesi_Bildiri_d%C3%BCzeltil
mis.pdf, Erişim Tarihi: 25.03. 2013.
Atılım Üniversitesi, 2014, http://acikders.atilim.edu.tr/, Erişim Tarihi: 12.02.2014.
240
Australian National Training Authority, 2003,
http://pre2005.flexiblelearning.net.au/guides/keyterms.pdf,
Erişim Tarihi: 01.11.2010.
Baldi, S., Heier, H., Stanzick, F., 2002, “Open Courseware vs. Open Source Software
- A Critical Comparison”, 10th European Conference on Information
Systems, http://csrc.lse.ac.uk/asp/aspecis/20020137.pdf, Erişim Tarihi:
20.09.2010.
Başkent Üniversitesi, 2014, http://acikders.baskent.edu.tr/, Erişim Tarihi:
12.02.2014.
Bayamlıoğlu, E., 2013, “Ulusal Açık Ders Malzemeleri Projesi ve Creative
Commons”,
http://www.acikders.org.tr/dokumanlar/acikders_creative_commons.pdf,
Erişim Tarihi: 03.12.2013.
Bayram, F. vd., 2009, “E-Üniversite: SCORM Uyumlu Modüler Öğrenim Yönetim
Sistemlerinin Yükseköğretimde Kullanımı”, XI. Akademik Bilişim
Konferansı Bildirileri, http://ab.org.tr/ab09/bildiri/145.pdf, Erişim Tarihi:
04.03.2012.
Başbakanlık Sektör Raporu, 2009,
http://www.invest.gov.tr/tr-
R/infocenter/publications/Documents/BILGI.ILETISIM.SEKTORU.PDF,
Erişim Tarihi: 02.04.2010.
241
Bersin and Associates, 2010, LMS Enterprise-class Market Consolidates, while
Growth in Number of Providers Splinters the Market Overall,
http://www.bersin.com/News/Content.aspx?id=13516, Erişim Tarihi:
01.06.2012.
Bildirici, Z., 2012, Pardus Danışma Kurulu ve Pardus’un Sonu,
http://blog.bluzz.net/pardus-danisma-kurulu-ve-pardusun-sonu/, Erişim
Tarihi: 16.07.2010.
Bilgi Toplumu Rapor, 2012, Kamu Bilgi ve İletişim Teknolojileri Yatırımları,
http://www.bilgitoplumu.gov.tr/belgeler/Kamu_BIT_Yatirimlari_2012.pdf,
Erişim Tarihi: 10.06.2012.
Brey, P., 2003, “Ethical Issues for the Virtual University”, Report for cEVU,
http://www.europace.org/articles%20and%20reports/WG9_Final_Report.pdf,
Erişim Tarihi: 15.02.2012.
Campuscomputing, 2010, The 2010 Campus Computing Survey,
http://www.campuscomputing.net/sites/www.campuscomputing.net/files/Gre
en-CampusComputing2010.pdf, Erişim Tarihi: 03.10.2012.
CIO, 2010, Dimdim Web Meeting Service Adds Collaboration Options,
http://www.cio.com.au/article/358976/dimdim_web_meeting_service_adds_c
ollaboration_options/, Erişim Tarihi: 25.09.2011.
CollegeBoard, 2014, Avarage Estimated Undergraduate Budgets,
http://trends.collegeboard.org/college-pricing/figures-tables/average-
estimated-undergraduate-budgets-2013-14, Erişim Tarihi: 15.02.2014.
Creativecommons, 2012a, http://creativecommons.org/about, Erişim Tarihi:
242
07.08.2012.
Creativecommons, 2012b, http://creativecommons.org/licenses/, Erişim Tarihi:
09.09.2012.
Creative Commons Project, 2014,
http://wiki.creativecommons.org/European_OER_Policy_Project, Erişim
Tarihi: 17.02.2014.
Çağıltay, K., 2014, "Türkiye'de ve Dünya'da Açık Eğitim Kaynakları",
Webinar: Dünyada Açık Eğitim Trendleri ve Türkiye'de Durum, Çevrimiçi
Vidyo, Youtube, 13 Mart 2014,
http://www.youtube.com/watch?v=59WfLOGDHWw, Erişim Tarihi:
14.03.2014.
Çakırer, M.A., 2002, “Bilgi Toplumunda E- Öğrenim (E-Learning) ve Türkiye’de
Uygulamasının Avantajları”, VIII. Türkiye’de İnternet Konferansı,
inet- tr.org.tr/inetconf8/bildiri/65.doc, Erişim Tarihi: 09.10.2010.
DPT, 2010, Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planı (2006-2010) Değerlendirme
Raporu-Rapor No:5,
http://www.bilgitoplumu.gov.tr/Documents/1/BT_Strateji/20100323_BTS_D
egerlendirme_V.pdf, Erişim Tarihi: 02.03.2013.
EDMER (E-Devlet Uygulama ve Araştırma Merkezi), 2009, “Birebir E-Öğrenme ile
Eğitimde Dönüşüm: Türkiye’de Pilot Çalışması”, ODTÜ EDMER Proje
Raporları, http://www.edmer.metu.edu.tr/turkce/e-kutuphane/e-
OgrenmeRapor.pdf, Erişim Tarihi: 08.09.2010.
E-learning, 2010, http://www.namahn.com/resources/documents/note-e-learning.pdf,
Erişim Tarihi: 05.09.2010.
243
E-mevzuat, 2013, “Üniversitelerarası İletişim ve Bilgi Teknolojilerine Dayalı
Uzaktan Yükseköğretim Yönetmeliği”,
http://mevzuat.basbakanlik.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=7.5.8314&sourc
eXmlSearch=&MevzuatIliski=0, Erişim Tarihi: 11.04.2013.
European Commission Working Paper, 2000, “A Memorandum on Lifelong
Learning”, http://www.bologna-berlin2003.de/pdf/MemorandumEng.pdf,
Erişim Tarihi: 01.03.2012.
European Council Report, 2000, “Santa Maria da Feira European Council,
Conclusions of the Presidency”,
http://www.europarl.europa.eu/summits/fei1_en.htm, Erişim Tarihi:
01.05.2012.
Fatih Projesi, 2011a, Proje Hakkında,
http://fatihprojesi.meb.gov.tr/tr/icerikincele.php?id=6, Erişim Tarihi:
27.05.2012.
Fatih Projesi, 2011b, Proje Bileşenleri,
http://fatihprojesi.meb.gov.tr/tr/icerikincele.php?id=14, Erişim Tarihi:
27.05.2012.
Fişek, D., 2012, Pardus dağıtımı bitti, yeni bir dağıtım başlıyor,
http://zzz.fisek.com.tr/seyir-defteri/, Erişim Tarihi: 15.07.2012.
Friesen N., McGreal R., 2002, “11. International E-learning Specifications”, The
International Review of Research in Open and Distance Learning, C.3,
S.2, http://www.irrodl.org/index.php/irrodl/article/view/90/580,
Erişim Tarihi: 10.11.2010.
244
GAO, 2014, College Textbooks, http://www.gao.gov/assets/660/655066.pdf, Erişim
Tarihi: 05.02.2014.
Gartner, 2012, “Gartner Says Worldwide PC Shipments in Fourth Quarter of 2011
Declined 1.4 Percent; Year-End Shipments Increased 0.5 Percent”, Gartner
News Room, http://www.gartner.com/it/page.jsp?id=1893523, Erişim Tarihi:
01.03.2012.
Geray, H., 01.12.2011, Web Konferans Teknolojileri (2),
http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1186995173&news_
code=1322750899&year=2011&month=12&day=01#.UM3yv2ecbW6,
Erişim Tarihi: 03.02.2012.
Geray, H., 25.05.2012a, MEB’in FATİH projesi ve teknoloji (1),
http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1186995173&news_
code=1337937437&year=2012&month=05&day=25#.T9_Gh1Kgz1c,
Erişim Tarihi: 10.06.2012.
Geray, H., 31.05.2012b, FATİH ve Teknoloji: hataları tekrarlamayalım (2),
http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1186995173&news_
code=1338453454&year=2012&month=05&day=31#.T9_JjFKgz1c,
Erişim Tarihi: 10.06.2012.
Geray, H., 07.06.2012c, FATİH ve Teknoloji: hataları tekrarlamayalım (3),
http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1186995173&news_
code=1339058505&year=2012&month=06&day=07#.T9_RflKgz1c,
Erişim Tarihi: 10.06.2012.
245
Geray, H., 12.07.2012d, Debian ve Pardus İkilemi,
http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1186995173&news_
code=1342080707&year=2012&month=07&day=12#.UDgQK6Avnq4,
Erişim Tarihi: 20.07.2012.
GIA, 2010, E-learning: A Global Strategic Business Report,
http://www.strategyr.com/pressMCP-4107.asp, Erişim Tarihi: 18.05.2012.
Google, 2012, BigBlueButton, http://code.google.com/p/BigBlueButton/, Erişim
Tarihi: 11.11.2012.
Gorissen, P., 2013, “Open Textbooks: Trends and Opportunities”, Trend Report:
Open Educational Resourches 2013,
http://www.surf.nl/en/publicaties/Documents/Trend%20Report%20OER%20
2013_EN_DEF%2007032013%20%28LR%29.pdf, Erişim Tarihi: 07.02.
2013.
Gök, A., 2004, “Open Source versus Proprietary Software: An Economic
Perspective”, İstanbul Bilgi Üniversitesi Özgür Yazılım Açık Kaynak
Günleri Sunum Bildirisi,
http://open.bilgi.edu.tr/freedays_2004/papers/Abdullah_Gok.pdf, Erişim
Tarihi: 02.03.2010.
Hacettepe Üniversitesi, 2014, http://acikders.hacettepe.edu.tr/, Erişim Tarihi:
12.02.2014.
Holt, İ., 2006, “Uluslararası Bir Açık Arşiv”, Akademik Bilişim 2006,
http://eprints.rclis.org/7239/1/AB06_4Feb06.ppt, Erişim Tarihi: 10.03. 2013.
246
Holt, İ., 2012, “Creative Commons Lisansları, Açık Erişim ve Paylaşımın Yeni
Kuralları”, http://www.acikerisim.org/sunumlar/ilkay_holt.pdf, Erişim
Tarihi: 22.04.2013.
Horizon 2020, 2014, What is Horizon 2020?,
http://ec.europa.eu/programmes/horizon2020/en/what-horizon-2020, Erişim
Tarihi: 02.15.2014.
Işık, A. ve diğerleri., 2009, “Medikal Cihazların 3 Boyutlu Web Tabanlı
Öğretilmesi”, XI. Akademik Bilişim Konferansı Bildiriler Kitabı (Ed.
Akgül, M. vd.), Şanlı Urfa: Harran Üniversitesi Yayınları,
http://ab.org.tr/ab09/kitap/isik_aydin_AB09.pdf, Erişim Tarihi: 03.09.2010.
ITC, 2010, Distance Education Survey Result,
http://www.itcnetwork.org/images/stories/itcannualsurveymay2011final.pdf,
Erişim Tarihi: 19.04.2012.
ITCandor, 2010, The World Server Market – A Forecast To Recovery,
http://itcandor.net/2010/02/04/server-forecast-q110/, Erişim Tarihi:
16.03.2012.
İnfonetics, 2012, $22 Billion to be Spent on Vidyoconferencing and Telepresence
Over the Next 5 Years, http://www.infonetics.com/pr/2012/4Q11-
Enterprise-Telepresence-and-Vidyo-Conferencing-Market-Highlights.asp,
Erişim Tarihi: 19.08.2012.
247
İnner, B., 2007, “Öğrenme Yönetim Sisteminin (Moodle) Örgün Öğretim
Laboratuvar Uygulamalarında Kullanılması", Ulusal Teknik Eğitim,
Mühendislik ve Eğitim Bilimleri Genç Araştırmacılar Sempozyumu,
http://tef.kocaeli.edu.tr/elektronikvebilgisayar/Akademik/binner/tr/YAYINL
AR/umes2007_burakinner.pdf , Erişim Tarihi: 03.10.2010.
Karakaplan, M., 2011, “Açık Donanım, Özgür Yazılım ve Linux”,
http://seminer.linux.org.tr/wp-ontent/uploads/AcikDonanimOzgurYazilim.pdf
, Erişim Tarihi: 15.07.2013.
Kubuş, O. vd., 2008, “ODTÜ Açık Ders Malzemeleri Projesi Çalışmaları”,
II. Uluslararası BÖTE Sempozyumunda Sunulan Bildiri,
http://its.metu.edu.tr/yayin/icits08.pdf, Erişim Tarihi: 05.08.2011.
Lizbon European Council Report, 2000, “Lizbon European Council Report
Presidency Conclusions”,
http://www.europarl.europa.eu/summits/lis1_en.htm, Erişim Tarihi:
02.05.2012.
Madran, O., 2014, "Açık Eğitim Kaynakları ile İlgili Ulusal ve Uluslararası
Etkinlikler, Projeler, Destekler", Webinar: Dünyada Açık Eğitim Trendleri ve
Türkiye'de Durum, Çevrimiçi Vidyo, Youtube, 13 Mart 2014,
http://www.youtube.com/watch?v=59WfLOGDHWw, Erişim Tarihi:
14.03.2014.
Medoanet, 2013, “MedOANet Açık Erişim Politikaları Uygulama İlkeleri”,
http://medoanet.eu/sites/www.medoanet.eu/files/documents/MEDOANET201
3_GUIDLine_dp_TR_ws.pdf, Erişim Tarihi: 15.11.2013.
248
MIT News, 2001, “MIT to Make Nearly All Course Materials Available Free on The
World Wide Web”, http://web.mit.edu/newsoffice/2001/ocw.html, Erişim
Tarihi: 25.09.2011.
MIT OpenCourseWare, 2006, “2005 Program Evaluation Findings Report”,
http://ocw.mit.edu/ans7870/global/05_Prog_Eval_Report_Final.pdf, Erişim
Tarihi: 25.09.2011.
MIT OpenCourseWare, 2009, “2009 Program Evaluation Findings Summary”,
http://ocw.mit.edu/ans7870/global/09_Eval_Summary.pdf, Erişim Tarihi:
15.08.2011.
MIT OpenCourseWare, 2011, http://ocw.mit.edu/about/, Erişim Tarihi: 11.11.2011.
MIT Site Statistics, 2011, http://ocw.mit.edu/about/site-statistics/, Erişim
Tarihi: 03.10.2011.
Moodle, 2012, Moodle Statistics, http://moodle.org/stats, Erişim Tarihi: 06.06.2012.
ODTÜ, 2014, http://ocw.metu.edu.tr/, Erişim Tarihi: 12.02.2014.
Open Access, 2014, http://ec.europa.eu/research/science-
society/index.cfm?fuseaction=public.topic&id=1294&lang=1,
Erişim Tarihi: 05.01.2014.
Open Access in FP7, 2014, http://ec.europa.eu/research/science-
society/index.cfm?fuseaction=public.topic&id=1300&lang=1, Erişim Tarihi:
12.01.2014.
Open Courseware Consortium, 2011, “Members”,
http://www.ocwconsortium.org/en/members/members, Erişim Tarihi:
17.09.2011.
249
Open Courseware Consortium, 2014, Members in Turkey,
http://www.openedconsortium.org/members/country/Turkey/, Erişim Tarihi:
20.03.2014.
Open University, 2013a, Frequently Asked Questions,
http://www.open.ac.uk/choose/change/faq-page#n16, Erişim Tarihi:
12.11.2013.
Open University, 2013b, Open University Communities Around The Web,
http://www.open.ac.uk/community/main/, Erişim Tarihi:
12.11.2013.
Öğrenciye Yerli Tablet Verilecek, 13.07.2011 tarihli Sabah gazetesi,
http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2011/07/13/ogrenciye-yerli-tablet-
verilecek#, Erişim Tarihi: 10.05.2012.
Öğüt, K. D., 2012, Bu karhaneyi yıkmak için öncü tavrı,
http://marenostrum.blogsome.com/2012/07/04/p111/,
Erişim Tarihi: 15.07.2012.
Paulsen, M.F., 2002, Online Education Systems: Discussion and Definition of
Terms, http://nettskolen.com/forskning/Definition%20of%20Terms.pdf,
Erişim Tarihi: 18.05.2012.
Resmi Gazete, 2014,
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/08/20130831-23-1.pdf,
Erişim Tarihi: 10.01.2014.
250
Reynolds, R., 2011, Digital Textbooks Reaching The Tipping Point in U.S.
Higher Education: A Revised Five-Year Forecast,
http://info.xplana.com/report/pdf/Xplana_Whitepaper_2011.pdf,
Erişim Tarihi: 15.02.2014.
Sabancı Üniversitesi, 2014, http://ocw.sabanciuniv.edu/, Erişim Tarihi: 12.02.2014.
Salesforce, 2012, Salesforce.com Acquires Dimdim,
http://www.salesforce.com/company/news-press/press-
releases/2011/01/110106.jsp, Erişim Tarihi: 01.11.2012.
SEBIT, 2012, E-Öğrenme Sektörü,
http://www.ttinvestorrelations.com/tr/turk-telekom-grubu/grup-
sirketleri/sebit.aspx, Erişim Tarihi: 17.05.2012.
Socialbrite, 2011, Virtual Meeting Smackdown! 15 Top Web Conferencing
Services Compared, http://www.socialbrite.org/2011/01/19/comparison-top-
web-conferencing-services/, Erişim Tarihi: 24.09.2012.
Suber, P., 2003, “Removing the Barriers to Research: An Introduction to Open
Access for Librarians”, http://legacy.earlham.edu/~peters/writing/acrl.htm,
Erişim Tarihi: 15.02.2013.
Swartz, A., 2008, “Guerilla Open Access Manifesto”,
http://openaccessmanifesto.org/gerilla-acik-erisim-manifestosu/, Erişim
Tarihi: 17.07.2013.
Şen, B. ve diğerleri, “Düşük Maliyetli Web Tabanlı Uzaktan Eğitim Sistemi
Uygulaması”, AB2010 Akademik Bilişim Konferansları,
http://ab.org.tr/ab10/bildiri/39.pdf, Erişim Tarihi: 29.09.2012.
251
TechTalk, 2007, “MIT Marks OpenCourseWare Milestone”,
http://web.mit.edu/newsoffice/2007/techtalk52-10.pdf, Erişim Tarihi:
12.08.2011.
Tekman, E., 2012, Pardus’un Makus Tarihi (2007-2011),
http://blog.erkantekman.org/2012/07/03/pardusun-makus-tarihi-2007-2011/,
Erişim Tarihi: 16.07.2012.
Trakya Üniversitesi, 2014, http://tuadm.trakya.edu.tr/, Erişim Tarihi: 12.02.2014.
TÜBA, 2011, Açık Ders Malzemeleri Projesi,
http://www.acikders.org.tr/dokumanlar/acikders_proje_tanitim_06-11.pdf,
Erişim Tarihi: 03.11.2011.
TÜBA, 2012, 2012 Yılı Kurumsal Mali Durum ve Beklentiler Raporu,
http://www.tuba.gov.tr/images/stories/userfiles/file/files_tr/kurumsalbilgiler/k
urumsalmalidurumvebeklentilerraporu-2012.pdf, Erişim Tarihi: 05.03.2013.
TÜBA, 2013a, TÜBA Özgün ve Uyarlama Açık Ders Malzemeleri Esasları,
http://www.acikders.org.tr/dokumanlar/acik_ders_malzemeleri_yonergesi.pdf
, Erişim Tarihi: 08.03.2013.
TÜBA, 2013b, Önerilen Açık Ders Kaynaklarının Değerlendirmesinde Dikkat
Edilecek Hususlar,
http://www.tuba.gov.tr/images/stories/userfiles/file/files_tr/projeler-
calismagruplari/Degerlendirme.pdf, Erişim Tarihi:12.03.2013.
TÜBA, 2013c, Proje Hakkında,
http://www.acikders.org.tr/mod/page/view.php?id=714, Erişim Tarihi:
20.03.2013.
252
TÜBA, 2013d, Konsorsiyum Yönetim Kurulu,
http://www.acikders.org.tr/mod/page/view.php?id=711, Erişim Tarihi:
20.03.2013.
TÜBİTAK, 2012, Türkiye’nin Sessiz Bilişim Atağı: Pardus,
http://www.uekae.tubitak.gov.tr/sid/7/index.htm, Erişim Tarihi: 08.07.2012.
TÜBİTAK, 2013, Lisans Düzeyinde Dijital Ders İçeriklerinin Geliştirilmesinin
Teşvik Edilmesi ve Erişime Sunulması,
http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files//BTYPD/BTYK/btyk24/48_2
012_103.pdf, Erişim Tarihi: 10.04.2013.
TÜBİTAK E-ders, 2014,
http://www.tubitak.gov.tr/sites/default/files/5002_akademik_e-
ders_i._cagri_sonuclari.pdf, Erişim Tarihi: 30.03.2014.
TÜBİTAK E-kitap, 2014,
http://www.tubitak.gov.tr/sites/default/files/5001_akademik_e-
kitap_i._cagri_sonuclari.pdf, Erişim Tarihi: 30.03.2014.
TÜBİTAK ULAKBİM, 2014a, DergiPark,
http://ulakbim.tubitak.gov.tr/tr/hizmetlerimiz/dergipark, Erişim Tarihi:
20.04.2014.
TÜBİTAK ULAKBİM, 2014b, DergiPark Mini Rehber,
http://ulakbim.tubitak.gov.tr/sites/images/Ulakbim/ads_ojs_mini_rehber.pdf,
Erişim Tarihi: 20.04.2014.
TÜBİTAK ULAKBİM, 2014c, Açık Dergi Sistemleri Elektronik Yayıncılık Rehberi,
253
http://ulakbim.tubitak.gov.tr/sites/images/Ulakbim/acik_dergi_sistemleri_elek
tronik_yayincilik_rehberi5.pdf, Erişim Tarihi: 20.04.2014.
Türkoğlu, Y., 2010, T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi Yazılım Sektörü Raporu,
http://www.igeme.org.tr/pg/assets/sektor/Yazılım Sektörü.pdf, Erişim Tarihi:
03.04.2010.
University Business, 2006,
http://www.universitybusiness.com/article/what-went- wrong-alllearn,
Erişim Tarihi: 06.10.2011.
Varol, N., 2002, “Uzaktan Eğitimde E-Pedagoji”, Türkiye Bilişim Derneği 19.
Bilişim Kurultayı,
http://www.nurhayatvarol.com/dosyalar/makaleler-pdf/4UKS/8.pdf, Erişim
Tarihi: 05.11.2010.
Vestel Kullanım Kılavuzu, 2012, “Etkileşimli Akıllı Tahta”,
http://fatihprojesi.meb.gov.tr/icerikeklenti/e230212133350.pdf, Erişim Tarihi:
13.07.2012.
Webconferencing, 2012, Webconferencing Comparison,
http://webconferencing-comparison.com/, Erişim Tarihi: 25.11.2012.
Wimba, 2010, Blackboard to Acquire Elluminate and Wimba,
http://www.wimba.com/company/newsroom/archive/blackboard_to_acquire_
elluminate_and_wimba, Erişim Tarihi: 08.10.2012.
Yeniay, S., 2012, Pardus Danışma Kurulunun Ardından,
http://sezaiyeniay.wordpress.com/2012/07/01/pardus-danisma-kurulunun-
ardindan/, Erişim Tarihi: 16.07.2012.
254
Yorulmaz, M., 2010, Öğrenme ve İçerik Yönetim Sistemi (MOODLE) Başlangıç
Kullanım Klavuzu, Ankara: Başkent Üniversitesi Yayınları,
http://muh.baskent.edu.tr/images/fakulte/MoodleBaslangic.pdf, Erişim Tarihi:
22.11.2010.
Yücel, N., 2012, Pardus Danışma Kurulu İlk Toplantısı,
http://nyucel.blogspot.com/2012/07/pardus-dansma-kurulu-ilk-toplants.html,
Erişim Tarihi: 16.07.2012.
Mülakatlar
Akgül, M. Doç. Dr., Türkiye’de İnternet ve Akademik Bilişim Konferanslarının
Yürütme Kurulu Üyesi, Görüşme Tarihi: 04 Eylül 2013.
Çağıltay, K. Prof. Dr., TÜBA Ulusal Açık Ders Malzemeleri Konsorsiyumu
Çalışma Grubu Üyesi, Görüşme Tarihi: 15 Mayıs 2013.
Gürdal, G., İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Kütüphane Daire Başkanı,
Görüşme Tarihi: 21 Ekim 2013.
Gürses, M. Prof. Dr., TÜBA Ulusal Açık Ders Malzemeleri Konsorsiyumu
Çalışma Grubu Üyesi, Görüşme Tarihi: 14 Mayıs 2013.
İşleyen, İ. Uzm., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Kütüphane Daire
Başkanı, Görüşme Tarihi: 25 Eylül 2013.
Madran, O. Öğr. Gör., TÜBA Ulusal Açık Ders Malzemeleri Konsorsiyumu
Çalışma Grubu Üyesi, Görüşme Tarihi: 28 Haziran 2013.
Sinecen, M. Yrd. Doç. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Uzaktan
255
Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü, Görüşme Tarihi: 27
Eylül 2013.
TÜBİTAK Yetkilisi, Açık Ders Malzemeleri Konusunda İlgili Biriminin Yetkili
Kişisi, Görüşme Tarihi: 16 Mayıs 2013.
Yücel, N. Öğr. Gör. Dr., Türkiye’de İnternet ve Akademik Bilişim
Konferanslarının Yürütme Kurulu Üyesi, Görüşme Tarihi: 15 Ağustos
2013.
256
EKLER
EK 1
GERİLLA AÇIK ERİŞİM MANİFESTOSU
Bilgi güçtür. Ama tüm güçler gibi, bu gücü kendileri için saklamak isteyenler var.
Dünyanın yüzyıllar boyunca kitap ve dergilerde yayınlanan tüm bilimsel ve
kültürel mirası, bir avuç özel kuruluşlar tarafından gittikçe daha fazla dijital
ortama aktarılmış ve hapsedilmiştir. Bilimlerdeki en ünlü sonuçları sunan
makaleleri okumak ister misiniz? Reed Elsevier gibi yayıncılara çok büyük
miktarlar göndermeniz gerekecektir.
Bu durumu değiştirmek için mücadele edenler vardır. Açık Erişim Hareketi,
uzakta telif haklarını imzalamayan bilim adamlarını, bunun yerine çalışmalarının
internette herkesin erişim izni koşulu altında yayınlanmış olmasından emin
olmasını sağlamak için cesurca mücadele etmiştir. Ancak en iyi senaryolar altında
bile, çalışmalar gelecekteki yayınlanacak şeyler için geçerli olacaktır. Şimdiye
kadar her şey kaybedilmiştir.
Bu ödemek için fazla yüksek bir bedel. Akademisyenleri meslektaşlarının
çalışmalarını okuması için ödemeye zorlamak? Bütün arşivleri tarayarak, bunların
yalnızca Google’da insanlara okuması için sağlanması? Birinci Dünya seçkin
üniversitesindekilere bu bilimsel makalelerin sağlanması, fakat Küresel Güney
çocuklarına sağlanmaması? Bu çirkin ve kabul edilemez.
''Katılıyorum,'' ''Fakat biz ne yapabiliriz? Şirketler telif haklarını tutuyorlar, erişim
ücreti keserek olağanüstü miktarlarda para kazanıyorlar ve tamamen yasal —
onları durdurmak için bizim yapabileceğimiz bir şey yok'' çoğu böyle söylüyor.
Fakat yapabileceğimiz bir şey var, zaten yaptığımız bir şey: Mücadele edebiliriz.
Bu kaynaklara erişimi olanlar — öğrenciler, kütüphaneciler, bilim adamları —
Size bir ayrıcalık verilmiştir. Dünyanın geri kalanı dışarı kilitli iken siz bu bilgi
ziyafetinden beslenirsiniz. Ama gerek yok — gerçekten, ahlaki açıdan,
yapamazsınız — bu ayrıcalığı kendiniz için koruyun. Siz dünya ile o bilgiyi
paylaşma görevine sahipsiniz. Ve meslektaşlarınızla ticari şifreleri,
arkadaşlarınızın indirme isteklerini yerine getirerek bu göreve sahipsiniz.
Bu arada kilitli durumda olanlar boş boş durmuyorlar. Siz delikler boyunca
dolanıp, çitler üzerinde tırmanıp, yayıncılar tarafında kilitlenmiş bilgiyi
özgürleştirip ve arkadaşlarınızla paylaşırken.
Ama bu eylemin tamamı karanlık, gizli yer altı dünyasında devam ediyor. Bu
çalmak ya da korsanlık olarak adlandırılır, bir bilgi zenginliğini paylaşmak, bir
gemiyi yağmalayıp ve mürettebatını öldürmekle ahlaki olarak eşdeğermiş gibi.
257
Ancak paylaşım ahlak dışı değil - ahlaki bir zorunluluktur. Sadece
açgözlülüğünden kör olmuş kişiler bilgiyi arkadaşına koplayamayı reddederler.
Tabii, büyük şirketler, açgözlülüklerinden kör edilmiştir. Çalışmaları
kapsamındaki kanunlar bunu gerektiriyor. Hissedarları daha azına ayaklanma
çıkarırlar ve politikacılar onları arkalarından rüşvetle elde etmiş, kopyaları
yapabilecek kişileri belirlemek için yasaları geçip onlara özel güç vermişlerdir.
Gün ışığına çıkma vakti geldi ve sivil itaatsizliğin büyük geleneğini, bu özel kamu
kültürü hırsızlığına karşı bizim dile getirmemizin zamanı geldi.
Bilgiyi almak gerekir, her nerde saklanmış ise, kendi kopyalarımızı yapıp ve
onları bütün dünya ile paylaşmamız gerekiyor. Telif hakkı sonlanmış ürünleri
almamız ve arşive eklememiz gerekir. Gizli veritabanlarını satın alıp onları Web'e
koymamız gerekiyor. Bilim dergileri indirip, paylaşım ağı dosyalarına
yüklememiz gerekir. Gerilla Açık Erişim için mücadele etmemiz gerekir.
Tüm dünyada, bizim kadar kişiyle, sadece güçlü bir mesaj göndermeyeceğiz
ayrıca bilginin özelleştirilmesine karşı olacağız. Biz geçmişte bir şey yapacağız.
Bize katılır mısınız?
258
EK 2
DEVLET VE VAKIF ÜNİVERSİTELERİNİN UZAKTAN EĞİTİM
YÖNTEMİYLE VERDİĞİ ÖNLİSANS, LİSANS, YÜKSEK LİSANS
VE LİSANS TAMAMLAMA PROGRAMLARI
ÜNİ. ÖNLİSANS LİSANS YÜKSEK
LİSANS
LİSANS
TAMAMLAMA
AFYON KOCATEPE
Bilgisayar Programcılığı,
Bilgisayar Operatörlüğü, Coğrafi Bilgi Sistemleri,
Bilgi Yönetimi
AKDENİZ Muhasebe ve Vergi Uygulamaları,
Turizm ve Otel İşletmeciliği
AMASYA Bilgi Yönetimi Sınıf Öğretmenliği
Tezsiz
ANADOLU
Bilgi Yönetimi, Coğrafi Bilgi
Sistemleri, Eczane Hizmetleri,
Gıda Kalite Kontrolü ve Analizi,
Kimya Teknolojisi,
Tıbbi ve Aromatik Bitkiler,
Tıbbi Laboratuvar Teknikleri,
ANKARA
Adalet Meslek Yüksekokulu,
Bankacılık ve Sigortacılık,
Bilgisayar Programcılığı,
Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik,
Turizm ve Otel İşletmeciliği,
İnsan İlişkileri
Tezsiz,
Sağlık Kurumları
Yönetimi, Uzaktan
Eğitim Programı
Gazetecilik,
Sosyal Hizmet
Tezsiz,
İlahiyat
ATATÜRK Bilgisayar Programcılığı Güvenlik ve Adli
Bilimler Tezsiz Hemşirelik, İlahiyat
BARTIN Bilgisayar Programcılığı
Türk Dili ve
Edebiyatı,
Sosyoloji
Yönetim Bilişim
Sistemleri
BİNGÖL Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı,
İşletme Yönetimi
BİTLİS EREN Çocuk Gelişimi
CUMHURİYET İşletme Yönetimi İlahiyat
ÇANAKKALE ONSEKİZ
MART
İşletme Yönetimi, Muhasebe ve Vergi
Uygulamaları, Büro Yönetimi ve
Yönetici Asistanlığı
Sınıf Öğretmenliği
Tezsiz; Eğitim
Yönetimi, Teftişi,
Planlaması ve
Eknomisi Tezsiz,
259
ÇUKUROVA
Bilgisayar Programcılığı,
Muhasebe ve Vergi Uygulamaları,
Çocuk Gelişimi,
Elektronik Haberleşme Teknolojisi
DİCLE İlaç Kimyası
Tezsiz İlahiyat
DOKUZ EYLÜL İş Sağlığı
Hemşireliği İlahiyat
EGE Lojistik Yönetimi,
İktisat
ERZİNCAN
Raylı Sistemler İşletmeciliği,
Çağrı Merkezi Hizmetleri
İşletme Yönetimi
FIRAT Bilgisayar Programcılığı İlahiyat
GAZİ
Bilgi Yönetimi, Bilgisayar
Programcılığı, İşletme Yönetimi,
Kontrol ve Otomasyon Teknolojisi,
Lojistik, Muhasebe ve Vergi
Uygulamaları, Perakende Satış ve
Mağaza Yönetimi
İNÖNÜ Bilgisayar Programcılığı
Siyaset Bilimi ve
Kamu Yönetimi,
İşletme
Cerrahi Hastalıkları
Hemşireliği
(Tezsiz),
Halk Sağlığı
Hemşireliği
(Tezsiz),
Sağlık Kurumları
İşletmeciliği
(Tezsiz),
İlahiyat
İSTANBUL
Adalet Meslek Yüksekokulu,
Bankacılık ve Sigortacılık,
Dış Ticaret,
Bilgisayar ve
Öğretim
Teknolojileri
Eğitimi,
Çalışma
Ekonomisi ve
Endüstri İlişkileri,
Ekonometri,
Gazetecilik,
Halkla İlişkiler ve
Tanıtım,
İktisat, İşletme,
Maliye,
Radyo TV ve
Sinema,
Türk Dili ve
Edebiyatı,
Enformatik,
Finansal
Ekonometri,
Sermaye Piyasası
Uzmanlığı,
Müze Yönetimi
Bilim Dalı,
Kültürel Miras
Alanlarının
Yönetimi,
İlahiyat
260
KARABÜK
Bilgisayar Programcılığı,
Elektronik Teknolojisi,
İşletme Yönetimi,
Muhasebe ve Vergi Uygulamaları,
İş Sağlığı ve Güvenliği,
Çocuk Gelişimi,
Uygulamalı İngilizce ve Çevirmenlik,
Bilgisayar
Mühendisliği,
Endüstri
Mühendisliği,
Tarih,
İngiliz Dili ve
Edebiyatı,
Coğrafya,
Sosyoloji,
Türk Dili ve
Edebiyatı,
Matematik,
İşletme,
Bilgisayar
Mühendisliği
(Tezli),
Bilgisayar
Mühendisliği
(Tezsiz)
KARADENİZ TEKNİK İşletme Yönetimi,
Bilgisayar Programcılığı,
Eğitim Yönetimi,
Teftişi, Denetim,
Planlama ve
Ekonomi; Kamu
Yönetimi, İşletme
KIRIKKALE Bilgisayar Programcılığı, Çocuk
Gelişimi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım
KOCAELİ ÜNİ.
İşletme Yönetimi,
Muhasebe ve Vergi Uygulamaları,
Halkla İlişkiler ve Tanıtım,
İşletme
MARMARA
ÜNİVERSİTESİ Pazarlama, Bilgisayar Programcılığı
MEHMET AKİF ERSOY Bilgisayar Programcılığı
Türkçe Eğitimi
Öğretmenliği,
Bilgisayar ve
Öğretim
Teknolojileri
Eğitimi,
Yönetim Bilişim
Sistemleri,
Türk Dili ve
Edebiyatı,
Sağlık Yönetimi,
MERSİN
Bilgisayar Programcılığı,
Elektonik Teknolojisi,
Elektronik Haberleşme Teknolojisi,
Kontrol ve Otomasyon Teknolojisi,
İşletme Yönetimi,
Eczane Hizmetleri, Emlak ve Emlak
Yönetimi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım,
Kozmetik Teknolojisi, Ormancılık ve
Orman Ürünleri, Sağlık Kurumları
İşletmeciliği, Tıbbi Tanıtım ve
Pazarlama
İşletme Yönetimi Ebelik, İlahiyat
ONDOKUZ MAYIS
Eğitim Yönetimi
Teftişi ve
Planlaması
261
ORTA DOĞU TEKNİK Enformatik İlahiyat
SAKARYA
Bilgisayar Programcılığı,
Elektronik Teknolojisi,
Mekatronik,
İnternet ve Ağ Teknolojileri
Bilgisayar
Mühendisliği,
Çalışma
Ekonomisi ve
Endüstri İlişkileri,
İktisat, Kamu
Yönetimi, Maliye,
Uluslararası
İlişkiler, İnsan
Kaynakları
Yönetimi, Endüstri
Mühendisliği,
Mahalli İdareler ve
Şehircilik,
Türkiye
Cumhuriyeti
Tarihi,
İşletme,
Kamu Yönetimi,
Maliye,
Bilişim
Teknolojileri,
Mühendislik
Yönetimi,
Yönetim Bilişim
Sistemleri,
Eğitim Programları
ve Öğretim,
Middle East
Studies,
Toplumsal Yapı ve
Sosyal Değişim
Analizleri,
Uluslararası
İlişkiler ve Avrupa
Birliği ,
Turizm
İşletmeciliği,
Finans ve İktisat,
Kalite Yönetimi,
SÜLEYMAN DEMİREL
Bilgi Yönetimi,
Bilgisayar Teknolojileri,
Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı,
Çağrı Merkezi Hizmetleri,
TıbbiDokümantasyon ve Sekreterlik,
Tınni Tanıtım ve Pazarlama
Bilgisayar
Mühebdisliği,
TRAKYA Bilgi Yönetimi, Bilgisayar
Programcılığı, İşletme Yönetimi
UŞAK Bilgisayar Programcılığı
VAKIF
ÜNİVERSİTELERİ ÖNLİSANS LİSANS
YÜKSEK
LİSANS
LİSANS
TAMAMLAMA
ATILIM Bilgisayar Programcılığı,
Turizm ve Otel İşletmeciliği İşletme Yönetimi
BEYKENT İşletme Yönetimi
Bilgisayar Programcılığı
İşletme,
Yönetim Bilişim
Sistemleri,
Endüstri
Mühendisliği
İşletme,
Hastane ve Sağlık
Kurumları
Yönetimi,
Yönetim Bilişim
Sistemleri,
Bankacılık ve
Finans,
İnsan Kaynakları
ve Örgütsel
Değişim,
Kent Yönetimi ve
Coğrafi Bilgi
Uluslar arası Ticaret
262
Sistemi,
BEYKOZ LOJİSTİK
MYO Dış Ticaret, Lojistik
BİLKENT
Yabancı
akademsiyenlerden
vidyo konferans ile
ders alma
FATİH
Adalet
Bilgisayar Programcılığı
Çocuk Gelişimi
İşletme Yönetimi
Çağdaş Türk
Lehçeleri ve
Edebiyatları
İşletme,
Matematik,
Siyaset Bilimi,
Türk Dili ve
Edebiyatı,
Yerel Yönetimler,
HOCA AHMET YESEVİ
ULUSLARARASI TÜRK-
KAZAK ÜNİVERSİTESİ
Bilgisayar Programcılığı
Bilgisayar
Mühendisliği,
Endüstri
Mühendisliği,
Yönetim Bilişim
Sistemleri
İSTANBUL AREL Bilgisayar Programcılığı
Bankacılık ve
Finans,
Muhasebe Bilgi
Sistemleri
İşletme Yönetimi,
Yönetim ve
Organizasyon,
İSTANBUL AYDIN Turizm ve Otel İşletmeciliği,
Bilgisayar Programcılığı İşletme
İSTANBUL BİLGİ İşletme
MALTEPE
İşletme,
Halkla İlişkiler ve
Tanıtım
İşletme
OKAN İşletme
PLATO MYO
Çocuk Gelişimi, Radyo ve Televizyon
Programcılığı, Grafik Tasarımı, Medya
ve İletişim
ZİRVE
Bilgisayar
Mühendisliği,
Endüstri
Mühendisliği,
Yönetim Bilişim
Sistemleri
Mühendislik
Yönetimi,
Yönetim Bilişim
Sistemleri,
Sağlık Kurumları
İşletmeciliği
263
EK 3
TÜBA ULUSAL AÇIK DERS MALZEMELERİ KONSORSİYUMUNA
KATILAN ÜNİVERSİTELER VE İLGİLİ KİŞİLERİ
Üniversiteler İlgili Kişiler
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Doç. Dr. Erdal Çataloğlu
Adıyaman Üniversitesi Doç. Dr. Mustafa Topraksu
Adnan Menderes Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Selim Sekin
Anadolu Üniversitesi Prof. Dr. Nazmi Ulutak
Ankara Üniversitesi Prof. Dr. Doğan Atılgan
Atatürk Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Coşkun Polat
Atılım Üniversitesi Prof. Dr.Ali Yazıcı
Balıkesir Üniversitesi Prof. Dr. Gülendam Tümen
Bartın Üniversitesi Yrd. Doc. Dr. Alper Aytekin
Başkent Üniversitesi Öğr. Gör. Orçun Madran
Bingöl Üniversitesi Prof. Dr. Sait Celik
Boğaziçi Üniversitesi Prof. Dr. Hamdi Erkunt
Cumhuriyet Üniversitesi Yrd. Doç.Dr. Oğuz Kaynar
Çankaya Üniversitesi Prof. Dr. Ümit Yüceer
Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Seyhan Tükel
Dicle Üniversitesi Prof. Dr. Necmettin Pirinççioğlu
Doğu Akdeniz Üniversitesi Doç. Dr. Mustafa Uyguroğlu
Dumlupınar Üniversitesi Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu
Düzce Üniversitesi Prof. Dr. Mustafa Kepez
Ege Üniversitesi Dr. M. Murat İnceoğlu
Erciyes Üniversitesi Prof. Dr. Şenol Kartal
Fatih Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Halil Zaim
Fırat Üniversitesi Prof.Dr Bülent ŞEN
Gazi Üniversitesi Prof. Dr. Ömer Faruk Bay
Gaziantep Üniversitesi Prof. Dr. Tuncay Ege
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet Arslan
Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Yrd. Doç.Dr. Mehmet Göktürk
Hacettepe Üniversitesi Doç. Dr. Süleyman Sadi Seferoğlu
Harran Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet Ali Çullu
İnönü Üniversitesi Prof. Dr. Hasan Küçükbay
İstanbul Ticaret Üniversitesi Prof. Dr. Oğuz Uras
İstanbul Üniversitesi Yrd.Doç.Dr.Kutluk Kağan Sumer
Kadir Has Üniversitesi Prof. Dr. Enar Tunç
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniv. Prof. Dr. Cafer Mart
Karabük Üniversitesi Baha Şen
Karadeniz Teknik Üniversitesi Yrd. Doç.Dr.Hasan Karal
Kastamonu Üniversitesi Prof. Dr. Suleyman Taban
Kırklareli Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Semiha Öztuna
Yrd. Doç. Dr. Orhan Arkoç
Koç Üniversitesi Prof. Dr. Ömer Yedekçioğlu
Marmara Üniversitesi Dr. Faruk Uçar
Mersin Üniversitesi Doç. Dr. Ferruh Erdoğdu
Muğla Üniversitesi Prof. Dr. Tuğrul Yılmaz
Mustafa Kemal Üniversitesi Yard. Doç. Dr. Mustafa Erayman
Niğde Üniversitesi Doç. Dr. Mehmet Şener
ODTÜ Doç. Dr. Kürşat Çağıltay
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Prof. Dr. Azmi Gencten
Osmangazi Üniversitesi Doç. Dr. Muzaffer Kapanoğlu
Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi Yrd. Doc. Dr.Mustafa Keles
264
Özyeğin Üniversitesi Prof. Dr. Sirin Tekinay
Pamukkale Üniversitesi Yrd.Doç.Dr. İzzet Kara
Sabancı Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet Ali Alpar
Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. Ahmet Arslan
Süleyman Demirel Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Tuncay Yiğit
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Dr.Esra Kadıoğlu
Selma Aslan
Trakya Üniversitesi Prof. Dr. Ş. Erol Okan
Türkiye Bilimler Akademisi Prof. Dr. Yücel Kanpolat
Uludag Üniversitesi Doç. Dr. Mehmet Cansev
Yıldız Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Recep Öztürk
Yeditepe Üniversitesi Prof. Dr. Nurcan BAÇ
Yüksek Öğretim Kurumu Prof. Dr. Ali Ekrem Özkul
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doc. Dr. Nahit Aktas
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Prof. Dr. İhsan Toroğlu
Prof.Dr.Mustafa Sözen
ULAKBİM Prof.Dr. Cem Saraç/Onur Bektaş
265
EK 4
DERİNLEMESİNE GÖRÜŞME METİNLERİ
14.05.2013 TARİHİNDE PROF. DR. METİN GÜRSES İLE YAPILAN
GÖRÜŞME
Öncelikle açık erişim hareketi hakkında ne düşünüyorsunuz?
METİN GÜRSES (M.G.): Elbette olumlu bakıyorum, tabii farklı çeşitleri
var. Ben kişisel olarak bunun her şekline olumlu bakıyorum. Çünkü ülkemizdeki
yükseköğretimin çok problemleri var. Eğitim açısından, gelişmiş üniversite şeklinde
görülenlerde bile problemler var. Ama en çok problem, yeni kurulan üniversitelerde.
Büyük şehirlerde açılan yeni üniversitelerde problemler var ama küçük şehirlerde
yeni kurulan üniversitelerde bu daha çok. Bilhassa Orta ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinde bir sürü yeni üniversite açıldı. Bu üniversitelerde öğrenci sayısı fazla,
öğretim üyesi sayısı oldukça az, yeterli değil, ayrıca öğretim üyesi kalitesinden de
şüphem var. Öğretim üyeleri çok fazla derse girdikleri için araştırmaya vakitleri yok
ve bundan dolayı verdikleri derslerin kalitesi de düşük oluyor. O açıdan açık erişimli
projelerin, açık ders malzemeleri projesinin çok büyük katkıları olacağını
düşünüyorum.
Bunların hiçbiri alternatif eğitim projesi değil. Gerçi son zamanlarda bunu bir
alternatif eğitim projesi haline getirme çabaları var. Hem içeride hem de dışarıda.
Hem öğrenciler, hem de öğretim üyeleri için bir seçenek bunlar aslında.
Çünkü bizim başlatmış olduğumuz bu projede acikders.org.tr portaline konan dersler
266
seçme derslerdir. Biz ya seçerek aldık, ya da yurtdışındaki kaliteli üniversitelerde
verilmiş olan dersleri Türkçe’ye çevirdik. Videolu, videosuz her türlü kaliteli dersi
acikders.org.tr adresine koyarak herkese açtık. Öğretim üyesine de, öğrenciye de,
halka da açık. Herhangi bir ücret, şifre istenmiyor ve gördük ki bu portal hayat boyu
öğrenmeyi isteyen kişilerce daha fazla kullanılıyor. Yani akademi dışındaki kullanım
daha fazla, birisi makine mühendisi olmuş ama matematikteki bir konuyu öğrenme
isteği içinde kalmış. Bize kişilerin bunlarla ilgilendiklerine dair tepkiler geliyor. Bu
projenin bir tür kendini geliştirme boyutu var. Öğrenciler bilhassa sınav zamanları
yoğunlukla portalı kullanıyor. Bu yoğunluktan dolayıda bazen de portal çöküyor.
Bu açıdan bu projenin oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Bu daha da
ileriye götürülebilirdi.
Şu anki göreviniz nedir TÜBA’da?
M.G.: İstifa ettim TUBA’dan. Bir seneye yakındır istifa etmiş olmama
rağmen yürütücülüğümü dolaylı bir biçimde sürdürdüm. Herhangi bir problem
olduğunda TÜBA’da konuyla ilgili koordinatörlük görevini yürüten Şeniz hanım
bütün problemleri bana yansıtırdı. Proje çalışma grubu ile bu sorunları hallederdik.
Çalışma grubu hala informal olarak devam ediyor.
Proje devam ediyor mu hala?
M.G.: Şu anda TÜBA’da yer alan bu proje sonlanmış durumda. Bu bir DPT
pilot projesiydi, iki yıllık. İki yıl içerisinde 80 ders yüklendi, tabii iki yıl içinde proje
bitti diye bir durum yok, sürdürülmesi gerekiyor. Biz TÜBA’dan ayrılmadan önce
arkadaşlarla oturduk ve bu projenin sene de 150-200 ders eklenecek şekilde olan
267
gelişmiş halini DPT’ye sunduk. DPT çok sıcak baktı, fakat o sıralarda TÜBA ile
hükümet arasında bir problem oldu. Hükümet akademinin akademi olma sıfatlarını
değiştirecek adımlar attı. Seçim sistemi üzerinde değişiklikler yaptı. Biz de bu
nedenle TÜBA’dan ayrıldık. Ama o süreç içinde bu projede yürütücülüğüm resmi
olamasa da sürdü ve gelişmiş projeyi, yenisini DPT’ye sunduk. DPT’nin bağlı
olduğu Kalkınma Bakanlığındaki teknisyenlerin, uzman arkadaşların bu projeye çok
sıcak baktıklarını biliyorum. Fakat TÜBA’nın mevcut durumundan kaynaklı olarak
bu proje hangi kurumda yapılsın sorusu vardı. Bir toplantıda bunun TÜBİTAK
tarafından sürdürülmesinin iyi olabilceğini dile getirdim, çünkü bizim sunduğumuz
projenin bütçesi 3 sene için 15 milyon TL. TÜBA’nın bütçesi o zaman 9-10 milyon
TL civarı idi. Yani bu boyuttaki bir projeyi yürütmesi mümkün değildi, onun için
daha büyük bir kurulumda bunun yapılması daha iyi olurdu. TÜBİTAK tavsiye
edilmişti, ona uyuldu bir yerde. Ama TÜBİTAK’tan bu konuya ilişkin herhangi bir
şey henüz gelmedi. (Araştırmacının Notu: Prof. Dr. Metin Gürses ile görüşmenin
yapıldığı tarihten sonra bu konuda 24 Mayıs 2013 tarihinde TÜBİTAK’tan bir çağrı
yapıldı. 5002-Akademik e-ders çağrısı. http://www.tubitak.gov.tr/tr/duyuru/5002-
akademik-e-ders-cagrisi ) Bizdeki projenin değişik bir şeklini üniversitelere ilan
ettiler. Ders kitabı yazma yani e-kitap/e-book projesi. Üniversite hocalarına bunu
duyurdular ve iyi de para veriyorlar. Kendilerine ulaşan ders kitaplarını seçecekler ve
en iyilerini galiba internet yoluyla bir portalde yayınlayacaklar. Bu da iyi bir proje,
açık kitap projesi. İnternetten bunu bedava herkese açık olarak sunacaklar. Ama
bununla kalınmaması lazım. Ülke içindeki kaliteli hocaların vermiş olduğu
videolu/videosuz dersleri, yurtdışında MIT ya da Harvard Üniversitelerinde da
verilen kaliteli dersleri, Dicle üniversitesindeki öğrencim Türkçeleşmiş olarak
268
görmeli, okumalı. Bu bir dünya ile bütünleşme projesi, hangi üniversitede olursan ol
en kaliteli dersler sana ulaşacak, ulaştırılması lazım. Bunu Kalkınma Bakanlığında da
söylemiştim, bu üniversiteler için bir Fatih Projesidir. Gerçekten de hala aynı fikri
koruyorum ama benim asıl önemli gördüğüm, açık ders malzemeleri adı altında olan
proje. TÜBİTAK tarafından bu proje hala başlamadı. Umarım yakın bir zamanda
başlar.
Hocam, hangi derslerin sitede yer alacağına ilişkin kararlar nasıl
verilmekteydi?
M.G.: Konsorsiyum ders üretmekte başarısız olunca TÜBA yönetimi olarak
biz şuna karar verdik. Genel kurulu toplayalım, yönetim kurulunu değiştirelim,
yönetim kurulunun yarıdan çoğu bizim arkadaşlar olsun ve bir çalışma grubu
oluşturalım. Aktif bir çalışma grubu oluşturuldu. Öyle yönetim kurulu gibi ay da, yıl
da bir kere toplanma değil, haftada en az bir kere toplanma kararı alındı. Yönetim
kurulunun yarısına yakını TÜBA’dan oldu, yürütücü ben oldum. Haftada en az bir
kere toplandık. Prensibimiz şu oldu. Kalkınma Bakanlığından (O zamanlar DPT idi)
projeyi aldıktan sonra ilk yıl, bir üniversitede en temel dersler nedir diye TÜBA
üyelerine sorduk. Temel Bilimler dediler. Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji ve Yer
Bilimleri. O zaman onunla başlayalım dedik. Evrensel olarak üniversite kavramı
ortaya ilk çıktığı andan itibaren bir üniversitede verilen temel dersler nelerdir diye bu
şekilde araştırdık ve ilk yıl temel bilimler üzerinde duruldu. DPT bize 2,5 milyon TL
vermişti. Kaynağımız az. Bununla ne yaparsan yap dediler. 1 milyon 200 bin
kadarını ilk yıl temel bilimlere harcadık. 35’e yakın dersi bir yıl içinde portale
koymayı başardık.
269
Dersleri de şöyle seçtik. Bir komisyon oluşturduk. TÜBA’nın GEBİB ödülleri
ile ödüllendirdiği başarılı gençler var. Onların içinden ve TÜBA üyelerinden bir
komisyon oluşturduk. Onlarla birlikte elimize ulaşan 100’e yakın dersi eleye eleye
çevrilecek ve telif verilecek 35 derse indik.
Hangi kıstaslara göre dersleri seçtiniz?
M.G.: Türkiye’deki üniversitelerde Türkçe kaynağı kıt olan ve birinci sınıflar
gibi kalabalık kitlelere hitab eden dersleri seçtik. Üniversite içerisinde en çok kitleye
hitap eden dersler ve kaliteli Türkçe ders kitabı olma özelliği de bizim için
önemliydi.
Aslında üç kriter tesbit etmiştik. İlki kaliteli ders, ikincisi kaliteli baskı ve
üçüncüsü de Türkçe terimlerin seçimi üzerineydi. Türkiye’de yerleşmiş hangi
konuyu alırsanız alın, Matematik, Fizik, Kimya vb. yerleşmiş bir terminoloji yok.
Herkes kendi kafasından yabancı dilde ortaya çıkmış bir kavramı Türkçeleştirmiş.
Türkçeleştirme hem standardı yakalamak hem de kalite açısından önemliydi. Bütün
bunlara önem verdik.
Başlangıçta çağrı yapıp, şu dersleri çevirttireceğiz, çeviri yapmak isteyen
öğretim üyeleri başvursunlar dedik. Şartlar içinde öğretim üyesinin o dersi vermiş
olması da vardı. Kişinin İngilizcesi çok iyi olabilir, bir diplomat da olabilir ama bir
matematik dersini o kişi çeviremez. Onu o dersi iyi bilen ve İngilizcesi iyi olan bir
arkadaş verebilir. Böylece başvurulara ve bu kriterlere göre sistemde yer alacak
dersleri seçtik. Yani hocalara seçtirerek ve hocalara yaptırarak bu proje yapıldı.
Sosyal bilimler açısından ne tür bir yol izlediniz?
270
M.G.: Sosyal bilimler için ikinci yıl aynı prensipleri güttük. Yalnız orada bir
problem vardı. Sosyal bilimciler, “matematikte bir kavram yerleşiktir, farklı kişiler
çevirse bile aşağı yukarı aynısını çevirir, ama sosyal bilimlerde bu değişir” dediler.
“Yapacak bir şey yok” dedik, o zaman hocaları seçmekte dikkatli davrandık. Daha
tecrübeli, daha çok yayın yapmış, o konuda daha çok ders vermiş hocaları araştırdık.
Dolayısıyla bu işte daha çok tecrübeli olanları seçmeye gayret ettik ve öyle yaptık.
Prensip de aynıydı, çevrilecek dersleri ilan ettik, başvurular arasından çevirecek
hocaları da seçtik. Çalışma grubu bu seçmeyi yapmadı, onu da yine üniversite
hocalarına yaptırdık. Daha geniş bir kurul seçti. Hem temel bilimlerde hem de sosyal
bilimlerde 10’ar kişilik kurullar oluşturuldu. Arada ders seçme noktasında fikir
çatışmaları oluyordu. Bu zorluk temel bilimlerden ziyade sosyal bilimlerde daha
fazlaydı.
Bazen bir konu için birden fazla başvuru vardı. İkisi de çok kaliteli ise
kararsız kalınabiliyordu. Kalitesiz ise zaten seçmek kolay, hemen eleyebiliyorsun.
Aynı konu üzerinde iki kişinin de dersine yer verdiğimiz oldu sanıyorum. Öğrencinin
seçimine bıraktık.
Çalışma grubu, koordinasyon kurulu görevini yürüttü. 8 kişiyi seçtik, daha
sonra aktif olarak 7 kişiye indi, sonradan hatta bu sayı 5’e indi. Ankara dışındakiler
her hafta katılamıyordu, ondan dolayı 5’e indi.
TÜBA’dan ayrılmadan önce üniversitede en iyi ders malzemesini hazırlayan
hocalara bir ödül programı koymuştuk. Amacımız en az 10 tane ders malzemesine 10
bin TL üzerinde ödül vermekti. TÜBA 2012 yılında ilana çıkacaktı ama hala
çıkmadı. TÜBA bunu yapabilir, projeyi sürdüremeyebilir ama ödül verebilir.
271
TÜBİTAK e-kitap projesini başlattı, iyi bir proje, olması gereken bir proje,
ama açık ders malzemeleri projesine alternatif değil. Kitap tek başına bir ders olayı
değil, birden fazla kitapta bir derste kullanılabilir.
Açık eğitim kaynakları hareketinin Türkiye’de ortaya çıkışını hangi
nedenlere dayandırıyorsunuz?
M.G.: Şimdi, dünyada niye çıkmış bunlar. Onu sorgulamak lazım. Açık
erişimli ders kaynakları çok çeşitli, bunların kitap şeklinde olanları, videolu ders
şeklinde olanları, tamamen hocanın verdiği dersi videoya alıp koyma biçiminde
olanları var. Tek başına videolu derslerin yeteri kadar faydalı olacağını
düşünmüyorum. Sosyal bilimler için bu faydalı olabilir ama matematik dersi için bu
olmaz, çünkü formülleri, teoremleri hatasız bir biçimde öğrenciye sunmak gerekir.
Şimdi batıda, Amerika’da buna niye ihtiyaç duyulmuş? Çünkü orada kaliteli
üniversiteler var, hocalar da kaliteli, öğrenci açıkta değil, istediği yere gidebiliyor.
İnternet ortaya çıktıktan sonra bilgi öyle bir arttı ki -bilgi paylaşımından dolayı
artıyor, kartopunun dağdan yuvarlanıp çığ haline gelmesi gibi, internette öyle- ufak
bir bilgi olarak gördüğün şey başkalarının da eklemesiyle gitgide büyüyebiliyor.
Bunu görmüşler. Başlangıçtan beri bunun önemini kavramışlar. O zaman MIT’in
Rektör Yardımcısı bunu kavrıyor ve derslerimizi herkese açalım, Ortadoğu’daki,
Asya’daki, Afrika’daki öğretim üyeleri ve üniversite öğrencileri de buna ulaşsın
istemişler.
Bunda İki türlü amaç güdülüyor, birincisi bilgi paylaşımından bilginin
artması, ikincisi ise öğrencilerin kuruma gelirken daha donanımlı gelmesi. Doğru bir
272
düşünce. Biz bu dersleri tüm dünyaya açarsak buradan eğitim alacak öğrenciler bizi
tercih edecekler diye düşünülüyor.
Açık kitap projesini ise kar kaygısı olmayan bir kuruluş yapabilir. Nitekim
TÜBİTAK böyle bir projeye başladı. Kitabı kendisi yazdırıp öğretim üyesine kendi
parasını verir ve herkese açar. Ama üniversite ders kitapları üzerine kar yapan bir
yayınevi kendisinin hazırlattığı e-kitaplardan da para ister. Dünyada bunun
yaygınlaşmamasının en büyük nedenlerinden biri bu. UNESCO gibi çok büyük bir
kuruluşun bunu üstlenmesi lazım. Açık dergi hareketi için de yine aynı problem
geçerli. Bazı dergiler açık olarak yayınlanıyor ama tamamen değil. Bazı akademik
dergilerin belirli bir yıla kadar açık erişimi mevcut.
Açık dergi, açık kitap, açık ders malzemeleri hareketleri tekelleşme
eğilimlerine bir tepki olarak değerlendirilebilir mi?
M.G.: Açık ders malzemeleri projesinde bunu göremiyorum ama diğerlerinde
olabilir. Açık derste böyle bir kaygı göremiyorum, çünkü bunu yapan MIT’in
kendisi. Başka bir kurum olsaydı olabilirdi, MIT normal eğitim için kayıt parası
alıyor öğrenciden ama derslerini de bedava açıyor. Bu olmayacak bir şey. Ben bu
olayı ilk 2006 yılında fark ettim. Şaşırdım ve hayran oldum. Ondan sonra niye biz
yapmıyoruz dedim. Bizdeki bu projenin başlangıcı 2006-2007’dir. Pojenin bilfiil
başlangıcı ise 2010’dur. Büyük bir konsorsiyum kurduk. Bütün üniversiteleri
çağırdık, davet ettik. İki defa genel kurul yapıldı. Genel kurul başkanı, yönetim
kurulu üyeleri seçildi. Fakat konsorsiyum pek üretken olamadı. 2007’den 2011’e
kadar 4 sene pek bir şey yapamadılar. Daha sonra yönetim kurulunu değiştirdik ve
yeni yönetim kuruluyla o zamanki DPT’ye başvurmuş olduk. Çok da başarılı olduk.
273
Bu projenin yurtdışında ortaya çıkış sebeplerine ek olarak Türkiye’de
başlamasındaki temel nedenler arasında yeterli öğretim üyesi olmaması ve kalitesiz
eğitim gelmektedir. Hocasız eğitim, kalabalık derslikler önemli etkenlerdi. Hadi amfi
derslerini bırakalım, bir üniversite sınıfında kaç kişi olabilirki en fazla? Normal
sınıflarda maksimum 30-40 kişi olabilir. Diğer bir nedende Türkiye’deki eğitimin
genelinde hoca öğrenciye, öğrenci de hocaya yetişemiyor.
O zaman TÜBA’da başka bir proje daha başlatmıştık. Bütün kaygımız
üniversite eğitiminde kaliteydi. Kaliteli Türkçe yazılmış üniversite ders kitapları yok
denecek kadar kıt. Yayınevleri birinci sınıf ders kitaplarından kar elde ettiği için
birinci sınıf ders kitapları genelde basılmış, ama daha üst sınıfların kitapları yok.
Birinci sınıfların kitapları da pek kaliteli değil. Açık ders malzemeleri projesinden
önce iki program başlattık bu konuda, bir tanesi üniversite ders kitapları çeviri ve
telif projesi. Hem kaliteli kitapları çevirttiriyoruz üniversite hocalarına ihale ederek,
hem de TÜBA öğretim üyelerini üniversite ders kitabı yazmaları için teşvik
ediyorduk. Böyle 12-13 kitap yapıldı. Diğer bir proje ise, ülkede bu işe gönül vermiş
hocaları desteklemek açısından ödül programı koyduk. Üniversite ders kitapları ödül
programı da çok rağbet gördü. Senede 100-150 civarında başvuru oluyordu. Her yıl
10-15 kişiye de ödül veriyorduk. 4-5 sene kadar bu yürüdü. Projenin şu anki durumu
hakkında ise bilgi sahibi değilim (Araştırmacının Notu: Prof. Dr. Metin Gürses ile
görüşmenin yapıldığı tarihten sonra TÜBA 2012 Ödüllerini 15 Mayıs 2013 tarihinde
ilan etti: http://www.tuba.gov.tr/tr/component/content/article/114-guncel-
bilgiler/1755-oduller-mansiyon-2012.html). Türkiye’de yazılan kitap çok, fakat 10
tane kitap yazılmışsa bunun 8 tanesi kalitesiz, kötü çeviri, kötü baskı. Kaliteli olanlar
da var, biz bunları ödüller vasıtasıyla ilan ederek bir anlamda da tanıtımını
274
yapıyorduk. Bir projemiz de buydu. Bundan sonra MIT’in projesini görünce açık
ders malzemeleri projesi gündeme geldi.
TÜBA’nın ders malzemeleri projesinde öğretim üyelerine derslerini
açmasına dönük teşvikler verilmekte. Bu konuda ne söyleyebilirsiniz?
M.G.: Biz üniversitelere diyoruz ki siz kendi öğretim üyelerinizin derslerini
açık hale getirin.
Peki maddi destek veriliyor mu?
M.G.: Bazı üniversiteler yapıyor bunu. Mesela Ankara Üniversitesi yapıyor.
Ankara Üniversitesi, öğretim üyesinin doçentlik kadrosu yükseltmelerinde puan
olarak koymuş durumda. Yani makale yazmış gibi değerlendirmeye giriyor .
Türkiye’de pek çok üniversitede açık ders anlamında öğretim üyelerinin derslerini
koyduğu portalleri var. TÜBA acikders.org.tr sitesinde ilan edilmiş 7-8 üniversite
görülmekte, onlar açık, serbest olanlar. Aslında 40-50 tane üniversitede açıkders
kavramı var. Ama hocalar bunun açık hale getirilmesini istemiyorlar.
Bunun altında yatan sebep nedir?
M.G.: Bunun çeşitli sebepleri olabilir. Birincisi telif meselesi, çünkü ders
notlarında (bilhassa bu Biyoloji’de, Yer Bilimlerin’de ve Astronomi’de oluyor)
resimleri başka yerlerden alıyorlar. Başka yerden aldığın resmin telif ücretini vermen
lazım. Vermezsen dava açılabilir. Bu önemli. İkincisi TÜBA ders kitaplarında bu
konuda başımıza epey problem gelmişti oradan hatırlıyorum. Hocalar derslerini
hazırlarken kitaplardan yararlanıyorlar. Kitaplarda yer alan bazı şeyleri olduğu gibi
275
geçiriyorlar. Bu teliften de öte etik bir probleme yol açıyor. İntihale giriyor. Ders
notu yazmak kolay bir mesele değil, iki-üç sene en azından o dersi vermiş olmanız
lazım. Tabii ki başka kaynaklar kullanacaksın, ama sen onu özümsedikten sonra,
kendi ifadenle, kendi grafiklerinle vermelisin. Kişinin kendi eseri olmalı bunlar. Bu
nedenlerden dolayı pek çok üniversitenin açık ders malzemeleri portalı var ama
kapalı. Ancak kendi öğrencilerine açıyorlar bu dersleri.
Bazı üniversiteler derslerin açılmasını sağlamak amaçlı parasal destek
vermekte dediniz. Bu durum açık kaynak felsefesi ile sizce uyuşuyor mu?
M.G.: Üniversiteler açtıkları ve sisteme koydukları bu derslerden ticari bir
amaç gütmediği sürece bir problem yok bence, bunu yapan hocalara para vermesinde
de bir sakınca yok.
Açık kaynak felsefesinde kişileri güdüleyen şeyin para olmadığını başka
motivasyonların da devreye girdiğini görüyoruz. Bu durumla karşılaştırırsak
maddi destek vermeyi nasıl değerlendirebiliriz?
M.G.: Üniversite öğretim üyelerinin zaten kendi web sayfaları var. Bu amacı
güden öğretim üyeleri kendi derslerini web sayfalarına zaten koyuyorlar. Ama bir
üniversite açık ders malzemeleri diye bir proje başlatmışsa, bir portalle dersleri
kendi üniversitesine ve üniversitesi dışındakilere açacaksa bunu belirli bir sistem
içerisinde yapması ve belirli kurallar olması lazım. Aynı bizim TÜBA’da yaptığımız
gibi, her şey o kadar serbest değil. Dersler nasıl yapılır, dersler nasıl hazırlanır,
dersler nasıl portale konulur, videolar hangi kalitede olmalı. Bütün bunların belirli bir
sistem içerisinde belirli kuralları var. Bütün bunlar için mali bir güç gerektiriyor.
276
Hocalar da sistem içerisinde bunları yapabilmek için zaman harcıyorlar. Üniversitede
yaptığı işe ek bir iş. Üniversite öğretim üyesi ders verme, araştırma yapma ve
kurumsal görevlerini yerine getirmekle yükümlü, ama derslerimi açacağım diye
kimseye taahhütte bulunmuyor. Birisi sana gelip sen iyi bir ders veriyorsun, şu dersi
şu şekilde yaz, videonu da çekeceğiz, biraz zaman harcayacaksın vb. şeyler
dediğinde ona da bir şeyler vermemiz gerekir diye düşünüyorum. Başka şeylerle çok
çeliştiğini düşünmüyorum. Sonrasında üniversite bunu açık ders portalına koyar, çok
da kaliteli olur. Yalnız o üniversitenin öğrencisi değil, Türkçe olacağı için ülkendeki
tüm diğer üniversitelerin öğrencileri de paylaşacak bunu. Keşke TÜBİTAK bunu bir
an önce başlatsa da üniversiteler teker teker bu işi yapmaktansa TÜBİTAK bu işi
yapsa. Yani TÜBİTAK projelere nasıl para veriyorsa bunu da proje şeklinde
düşünecek, öğretim üyesi dersini hazırlamışsa, videosunu çekmişse seçerek bunu
hakeme yollayacak ve çeşitli değerlendirmeler yaptıktan sonra tamam bu kaliteli bir
derstir, bunu alıyoruz diyecek. Parasını da dersi veren kişiye verecek. Yani sonunda
ticari bir amaç güdülmedikçe bu işin yapılması gerektiğini düşünüyorum. Açık
kaynak felsefesi ile çok çeliştiğini düşünmüyorum, yeter ki sonu ticarete dökülmesin.
Ticarete dönüşecek şekli de MIT tarafından başlatılmış durumda şu anda.
MIT ve Harvard Üniversiteleri birleşerek açık ders malzemeleri üzerinden bir
üniversite kurulması üzerinde çalışıyorlar sanırım. MIT-Harvard Edx modeline ek
olarak yerleşik olmayan üniversite modelleri var. Uzaktan eğitim türünde, kendi
kendini değerlendiren bir biçimde, öğrenciler her bir yerde, belirli bir ücret
yatırıldıktan sonra internet aracılığıyla bağlantı sağlanmakta. Dersleri takip
ediyorsun, belirli periyod da sınavlar var, sınavlar otomatik hale getirilmiş, alacağın
277
değerlere göre bir üst sınıfa gidiyorsun ya da kalıyorsun. Bu tür projeler var. Son iki,
üç yıldır dünyanın pek çok yerinde global üniversite denen bu tür bir kavram var.
Açık ders malzemelerine ilişkin sertifika veren ticari girişimlerin pek
başarılı olamadığı da görülmekte. Bunu nasıl yorumlarsınız?
M.G.: Başlangıç olduğu için başarı beklenemeyebilir. Her şey arz ve talep
meselesi. İşveren buradan mezun olan öğrencileri alır mı almaz mı? Bütün mesele o.
Öğrenci üniversiteyi, hocayı, sınıfı, öğrenci arkadaşını görmüyor. Uzaktan,
internet kanalıyla iki, üç sene eğitim alıyor. Başarılı ya da başarısız oluyor. Başarılı
oluyor, diplomayı aldı geldi, ben elektrik mühendisiyim dedi, işveren bu kişiyi alır
mı almaz mı bilmiyorum.
Üniversite kavramı önümüzdeki 15-20 yıl içerisinde nereye doğru gider
bilmiyorum. Birçok iddia var. Kampüs üniversitelerinin yok olacağı şeklinde
birtakım düşünceler de var. Ama bilemiyorum tabii…
15.05.2013 TARİHİNDE PROF. DR. KÜRŞAT ÇAĞILTAY İLE
YAPILAN GÖRÜŞME
Öncelikle açık erişim hareketi hakkında ne düşünüyorsunuz?
KÜRŞAT ÇAĞILTAY (K.Ç): Olumlu tabii ki, eğitim sistemine katkısı
olacak önemli girişimlerden bir tanesi, zaten bunun benzerini yazılım dünyası uzun
bir zamandan beri kullanıyor. Bilişim teknolojilerinin gelişmesinin en önemli
nedenlerinden biri açık kaynak kodlu yazılımlar, akademik dünyanın, entelektüel
ortamın gelişmesi için de bilimsel, akademik kaynakların açık olarak paylaşılmasının
278
çok büyük bir önemi var. Zaten kamu parasıyla birşeyler yapıyoruz, üniversitede
bulunuyorsak insanların bize verdiği vergilerle bu hizmeti yapıyoruz. O zaman
kamunun bize verdiği kaynakları saklamanın etik bir problemi de var. Dolayısıyla
kamudan gelen kaynaklarla finanse ediliyorsak, bizim çıktılarımızın da kamuya açık
olması gerekiyor.
Avrupa Birliğinde bu konuya yönelik çalışmalar var.
K.Ç.: Kamu destekli yapılan araştırmalarda elde edilen verilerin de kamuyla
paylaşılması önemli. Artık birçok Avrupa Birliği Projesinde kamu kaynakları ile
yapılan projeler herkese açık olarak sunuluyor.
Açık ders malzemelerinin Türkiye’de ortaya çıkışı hangi nedenlere
dayanmakta. Dünya’da ortaya çıkış biçimleriyle karşılaştırabilir miyiz?
K.Ç.: Türkiye’de ortaya çıkışı nispeten erken, nispeten de geç. Şöyle erken,
bazı öğretim üyeleri bireysel olarak ders malzemelerini zaten uzun zamandan beri
internet üzerinde yayınlıyorlar. Araştırma görevlisi iken yüksek lisans dersinin bir
içeriğini tamamen kendim hazırlamıştım, 1997 yılıydı ve bu kaynakların hepsi açıktı.
Ama bunlar bireysel bazda ve kişilerin kendi web sitelerinde olan şeyler, onları
organize bir şekilde bir yerden almak pek mümkün değildi. Bunu organize olarak
yapan MIT’dir. Açık ders malzemeleri projesi ile MIT bunu hem organize olarak
yaptı hem de bunu tanıttı.
ODTÜ’de buna yönelik çalışmalar aslında MIT’teki hareketten daha önceye
dayanmakta. ODTÜ Rektörlüğü zamanında, 2001-2002 yılı idi yanılmıyorsam, bir
grup hocadan ders kaynaklarını hazırlaması istemiş, ders kaynakları hazırlanmış,
279
hocalara ücret de ödenmiş ama yapısal bir şey olmadığı için kapalı sistemlerin
arkasında kalmış, amacına ulaşmamış.
ODTÜ’de öğretim teknolojileri destek ofisi de bulunmakta, aynı zamanda
onun da yöneticisiyim. Biz o birim olarak açık ders malzemeleri projesine benzer bir
DPT projesi önerdik. Yanılmıyorsam 2004-2005 eğitim öğretim yılı dönemindeydi.
Bilişime yönelik dersler konusunda Türkiye’deki üniversitelerle işbirliği içerisinde
açık ders malzemeleri ortamı oluşturalım ve bunları herkese sınırsız bir şekilde
sunalım dedik. DPT projeyi o zaman desteklemeye değer bulmadı açıkçası.
Sonra TÜBA’daki hocalar, özellikle de Metin hoca, bir şekilde bu açık ders
malzemeleri projesinden haberdar olmuş. MIT’de böyle bir şey var diye
heyecanlanmışlar. TÜBA olarak böyle bir işe girişmek istiyoruz diye üniversitelere
çağrıda bulunuyorlar. Orada bir toplantı yapıldı. Toplantıda ODTÜ’de zaten bunun
yapıldığımı ve DPT’ye de lokal çapta bir projenin önerildiğini söyledik. Sonrasında
yönetim kurulu oluşturuldu ve çalışmalara başlandı.
TÜBA’daki toplantılar sonucunda üniversiteler kendi açık ders malzemelerini
oluştursunlar dendi, fakat pek bir hareket olmadı o tarafta, ama biz ODTÜ olarak
daha önce başlamış olduğumuz UNESCO-Avicenna projesi kapsamında
Akdeniz’deki ülkelerle birlikte birtakım dersler oluşturmuştuk. Avicenna projesinde
ortaya çıkan 10-15 dersi ODTÜ açık ders malzemeleri sisteminin tohumu olarak
kulladık. Şimdi ODTÜ’nün kendi portalında 100’e yakın ders var yanılmıyorsam.
Her dönem hocalarımızdan talepler geliyor, her dönem en az iki-üç tane dersin
videosunu çekiyoruz. Akmıyor ama damlıyor, damlaya damlaya da göl oluyor.
280
Bir de bazen çok popüler, birçok öğrenciyi ilgilendiren örneğin Fizik dersleri,
Temel Kimya derslerine yönelik etkileşimli açık ders malzemeleri oluşturuyoruz.
Böylece hem ODTÜ içine hem de ODTÜ dışına yönelik çalışıyoruz.
Açık erişim hareketlerinin tekelleşmeye dönük hoşnutsuzluklar
üzerinden ortaya çıktığını söyleyebilir miyiz?
K.Ç.: Kitap firmalarının tekeline yönelik bir tepki var bu doğru, dergilerin de
tekeline yönelik tepki var. Özellikle de ABD’de textbook firmaları çok astronomik
karlar elde ediyorlar. Onun yerine açıkkitap olsun diye girişimler var.
Açık ders malzemesinde ise o kadar ticari bir boyut yok, ama son zamanlarda
böyle ticari bir boyut da oluşmaya başladı. Massive Open Online Course Hareketi
başladı, ona yönelik de MIT ve Harvard’ın başlattığı edX girişimi yer alıyor. Son
zamanlarda bir sürü firma çıktı, işte herkesten 1 dolar ya da 10 dolar alsak ne kadar
kar ederiz diye bir girişim var.
Eğitim büyük bir sektör, burada ondan online olarak kar elde etmek isteyen
kesimler çıkacak. Kar etmek kötü bir şey değil, ama bunu finansal olarak
karşılayamayacak kişiler için de alternatiflerinin olması gerekiyor. MIT’in edX
girişimi buna iyi bir örnek.
MIT’in böyle hareketlere girişmesindeki temel motivasyonu ne olabilir?
K.Ç.: Biz MIT ile beraber de çalışıyoruz, MIT açık ders malzemeleri
projesinin direktörü ile de görüştük, projeye nasıl başladınız diye sorduk. 90’ların
sonunda Dotcom patlaması vardı, herkes internete koşuyordu, herkesin derdi online
281
üniversite olmaydı, hatta ODTÜ’de de vardı böyle bir hareket, virtual METU diye.
MIT bunu değerlendiriyor, 90 sonlarında diyorlar ki biz herkesin trenine
binmeyeceğiz. Bir hareket var, herkes tutturmuş gidiyor, biz MIT olarak farklı
birşeyler yapalım, çünkü herkesin derdi online üniversite açayım, binlerce öğrenci
alayım, bu öğrencilerden de gelir elde edeyim şeklinde. Zaten zaman içinde de
gözüktü ki bu çalışan bir metod değil. Yüzyüze üniversitelere hala ilgi yüksek, online
üniversiteler tarafında ise sorunlar var. MIT farklı bir şey yapayım, dünyayı
sallayacak bir şey olsun diyor ve böyle başlıyor.
Buradan para kazanılmıyor.
K.Ç.: Para kazanılmıyor ama müthiş bir halkla ilişkiler çalışması oldu bu.
MIT gazeteye, televizyona reklam verseydi, bu şekilde etkili olamazdı. Yaptıkları
neydi, biz MIT olarak ders malzemelerini herkese ücretsiz olarak açıyoruz. Diploma
vermiyoruz ama kaynaklarımızı açıyoruz. Düşünün yani özel üniversite kaynaklarını
açıyor…
Bir üniversitenin yapması gereken şey aslında bu, farklı düşünebilmek, etki
yaratmak, MIT’in öncü olmasının altında yatan şey de bu. Bunların hepsini başarmış
durumdalar.
Bir de onlar başlangıçta 40-50 ders oluşturmak için hocalara ücret ödemişler,
sonrasında ise hocalara para filan da vermediler. Sonraki bütün dersler hocalara para
verilmeden yapılıyor. Hocalar için de büyük bir şey, ders açıyorsun, tüm dünyadan
milyonlarca kişi seni izliyor. Tanınmak, bilinmek önemli bir şey. İnsanın ruhunuda
okşayan bir olay. Ekstra bir şey de yapmıyorsun zaten, klasik normal dersini
282
veriyorsun, dersini verirken birileri kaydediyor, ya da ders notlarını koyuyorsun
herkes ulaşıyor. Klasik topluma hizmet uygulamalarının güzel bir örneği.
Türkiye’de açık ders malzemelerinin ortaya çıkış mantığı ile
değerlendirirsek bu durumu ne söyleyebiliriz?
K.Ç.: Aynı mantık, Türkiye’de altyapısı olmadan çok miktarda üniversite
açılıyor, buralardaki öğrenciler mağdur durumdalar, orada bulunan öğretim üyeleri
de zor durumdalar, hem öğretim üyelerini hem de öğrencileri desteklemek amacı
güdülüyor. Yeni kurulan üniversitelerde kendisini geliştirmek isteyen insanlara da
Türkçe kaynak verelim, yani Fizik dersi mi alacak, bu dersi dünyadaki ya da
Türkiye’deki en iyisinden alsın. Kendisini geliştirmek isteyen için imkân olsun. Hem
Türkiye içinden özgün derslerin, hem de yurtdışındaki üniversitelerin iyi olan
derslerinin seçilip insanlara ulaştırılma amacı güdülüyor. Ücretsiz, kısıtsız bir şekilde
herkes ulaşsın amacı var.
Türkiye’de bazı üniversiteler hocaların derslerini açması için parasal
destek vermekte. Açık kaynak felsefesinin iş görme biçiminde ise paradan
ziyade başka motivasyonların ön planda olduğunu görüyoruz. Bu durumun açık
kaynak felsefesine uygun olduğunu düşünüyor musunuz?
K.Ç.: Havuç sopa ilişkisi bu. Biz buna başlarken açık olsun, insanlar gönüllü
gelsinler dedik, her üniversiteden 10 ders açalım dedik, gönüllüler bulunamadı,
olmadı. Belki de vardı, imkânlar sağlanamadı. Bir sene, bir buçuk sene beklendi ama
kimse gönüllü olmadı.
283
Türkiye’de bu gönülülük olayı çok da işlememiştir. Açık kaynak kodlu
yazılım filan diyoruz, Türkiye kaynaklı açık kaynak kodlu yazılım bulamazsın yani,
açık kaynak kodlu yazılımları kullanmayı severiz ama açık kaynak kodlu bir yazılım
ortaya koymayız, yoktur. Belki vardır ama üç, beş kişinin çalışması ile olmuştur.
Hocaların ders malzemelerini paylaşmak istememesinin en büyük nedeni, ben
bu kaynaklarla ders yapmak için bu kadar uğraştım, öbürleri de gelip benim
emeğimin üstüne konacaklar yaklaşımından kaynaklanıyor. Şu bile var hatta, hoca
kendi dersi için internette açık kaynak kodlu yerlerden bilgileri topluyor sonra onları
topladıktan sonra yine kendisine saklıyor. Onun argümanı da şu, ben o kadar siteleri
gezdim, bilgileri topladım organize ettim, benim o kadar emeğim boşa gidecek, bir
başkası da çalışsın yapsın diyor. Onun için dersleri açık olarak vereyim diye bir
mantalite yok. Ondan dolayı havuç gerekliydi.
ODTÜ olarak biz herhangi bir ücret ödememekteyiz, puan da vermiyoruz.
Ankara Üniversitesi’nin öyle bir politikası var. Ankara Üniversitesi öğretim
üyelerine öyle bir inisiyatif de başlattı, öğretim üyeleri dergide yayın yaptığı zaman
belli bir puan alır ya, Ankara Üniversitesi’nin buna yönelik öğretim üyesine bir
desteği var. Buna rağmen Ankara Üniversitesinde o kadar ders yok. Biz ise duyurular
yaparak öğretim üyelerini bilgilendiriyoruz, senede üç tane, beş tane ders geliyor.
Herhangi bir şey vermiyoruz. Bu gönüllü bir hareket, insanlara herşey için de illa
havuç vermemize gerek yok dedik. Şimdilik biz havuçsuz idare ediyoruz.
Üniversitede paylaşmaya önem veren kişilerle devam ediyoruz, emekli hocalarla hoş
oluyor. Onlar emekli olduklarında arkalarında bir şeyler bırakmak istiyorlar. Bu
hareketi bilen yurtdışından yeni gelmiş genç öğretim üyeleri de katkı veriyorlar.
284
Biz her dönem boyunca açık ders malzemelerini tanıtıcı bir setimizi öğretim
üyelerine gönderiyoruz, farkındalığa devam ediyoruz. Senede bir, iki defa da duyuru
yapıyoruz.
Bu hareketler eğitimde tekelleşmeye dönük bir alternatif olabilir mi?
K.Ç.: Eğitimin ticarileşmesine dönük bir alternatif olacağını zannetmiyorum.
Biraz daha demokratikleşmesi olabilir, açık eğitim kaynakları eğitimin yerine
geçmiyor, diploma da vermiyor, bir de eğitimin başka bir yapısı var. Bir kültürlenme
ortamı eğitim. Örneğin dünyanın en zengin kaynakları kütüphanelerdedir. O
durumda kaynakların elinin altında olması çıktı sağlamak için yeterli olsaydı
kütüphanelerin hepsinin nobel kazanması gerekirdi. Bu değil tabii, eğitimin birçok
boyutu var, bunun içindeki malzeme boyutunu açık eğitim kaynakları bir şekilde
sağlamaya çalışıyor, oradaki açığı kapatmaya çalışıyor, biraz daha
demokratikleştirmeye çalışıyor.
Türkiye’de açık dergiler var ama bu hareketler Amerika’daki gibi
tekelleşmeyle ilgili değil. Eğitim yine ağırlıklı olarak devlet ağırlıklı üniversiteler
üzerinden gittiği için bizdeki daha çok kalite problemini ortadan kaldırmaya ya da
her yerde üniversite açılması sonrası yeni üniversitelerin eğitimdeki problemlerini
azaltmaya ilişkin bir çaba. Tek başına bir çözüm değil ama, adım hıdır elimden gelen
budur diyerek yola çıkılmış. Türkiye’nin ajandası ile Amerika’nın ajandası bir değil,
başka. İlerde belki öyle yaklaşımlar olabilir. İşin ilginci ABD’de böyle bir hareketin
başlatılmasına sebep olan kurum da ticari bir kurum, özel bir üniversite MIT. Devlet
üniversitesi değil bir vakıf üniversitesi, oradan hareket kaynaklanıyor.
285
Açık ders malzemeleri tek başına bir sürü sorunun çözümü değil ama
yapılması gereken şeylerden bir tanesi.
TÜBA’da hangi görevde bulunuyorsunuz?
K.Ç.: Şu an herhangi bir faaliyet yok. TÜBİTAK’ın Bilim ve Teknoloji
Yüksek Kurulu aldığı karar doğrultusunda açık ders malzemeleri konusunda
çalışmaların yapılması yönünde tavsiyelerde bulunuluyor. Bu konuda da yetki
TÜBİTAK’a verilmiş durumda. O zamandan beri TÜBA tarafındaki hareket durdu.
TÜBA’daki yönetim de değişti tabii. Yönetim değiştikten sonra yönetimle bir
görüşme yaptık ve dedik ki ne yapıyorsunuz, tamam mı, devam mı? Onlar devam
edeceğiz, projeyi yapacağız biz, TÜBİTAK yapsa da yine de onlarınkinden farklı bir
şekilde yapayı planlıyoruz, siz hiç merak etmeyin, biz size geri döneceğiz dediler,
ama ses seda yok şu ana kadar.
TÜBA tarafındaki açık ders malzemeleri projesi öldü mü, yoksa bitkisel
hayatta mı, bize bir geribildirim olmadı.
TÜBİTAK ise artık bu iş bizim üstümüzde, bu işin patronu biziz diyor gibi.
TÜBA’da yapılanları çok dikkate alıyorlar mı, soru işareti, bilmiyorum. Anadolu
Üniversitesindeki inet.tr toplantısına gelmişlerdi en son. Burada bir birikim var,
deneyimlerimiz oluşmuş, yaklaşık 2-3 yıllık bir birikim, bizi bu projenin içine alın
beraber yönetelim diye bir isteğimiz de yok, şu ana kadar da kimse bize ne yaptınız
diye sormadı, söyledikleri öğretim üyelerine çok iyi para vereceğiz şeklinde. Daha
güzel eğitim kaynakları yapacağız gibi bir argümanları da var. Yaparlar inşallah. En
286
son açık kitap çağrısına çıkıldı, orada birtakım kitap listesi var, o kitaplara yönelik
talep topluyorlardı.
TÜBA çalışma gurubundayken bu uygun görülme kriterlerini neye göre
seçiyordunuz?
K.Ç.: Kalitesine bakıyorduk. Hangi dersler daha gereklidir gibi mesajlar
TÜBA üyelerine gönderildi, oradan gelen talepler değerlendirildi. Temalar seçildi,
bir yıl Temel Bilimler, ikinci yıl Sosyal Bilimler olsun dendi. Adım adım gidelim
demiştik. Eğer proje devam etseydi Mühendislik Bilimleri, Yaşam Bilimleri, Tıp gibi
alanlar da yer alacaktı, öyle tematik gitmeyi planlıyorduk ama Temel ve Sosyal
Bilimlerle kaldı.
Elinizde 2 ya da 3 milyon TL varsa yapabileceğiniz bunun ötesine geçmiyor.
Ama denizde bir damla olsun diye yapılmış bir hareket, alternatifi hiç yapmamaktı,
en azından yapılmış oldu, bir şeyler ortaya çıktı filiz olarak, keşke devam etseydi
ama duraksamalara uğradı. İyi başlamıştı, iyi bir motivasyonla ilerliyordu, projenin
daha da geliştirilmesi de düşünülüyordu, TÜBA’daki yönetim değişimi sırasında,
DPT’ye projenin ikinci aşamasını sunmuştuk, şu anki ders malzemeleri hep statik
malzemedir, daha etkileşimli malzemeler olsun diye düşünüyorduk, öğrencinin
ilerlemesini takip edecektik, arkada bir takım akıllı yazılımlar olacaktı, sertifika
almasanız bile bir derste ne durumdasınız bunu ortaya çıkaracak yapılar
planlanıyorduk, ama olmadı.
287
28.06.2013 TARİHİNDE ÖĞR. GÖR. ORÇUN MADRAN İLE YAPILAN
GÖRÜŞME
Açık erişim kavramını nasıl tanımlarsınız?
Orçun Madran (O.M.): Açık erişim çok geniş bir kavram. Bu çalışmaların
temeli açık kaynak kodlu yazılımlardan ortaya çıkıyor aslında. Bilgisayar
yazılımlarının serbestçe kullanılması, dağıtılması, değiştirilmesi, belirli bir ticari
lisans dışında yayılabilmesini sağlamak ile başlıyor. Daha sonra makalelerin,
raporların, ders malzemelerinin açık erişim şeklinde sunulması şeklinde yayılıyor.
Günümüzde aslında açık donanımlarda yer almakta. Amaç aslında insanlığın ürettiği
bilgiyi aracıları aradan çıkartarak çok daha rahat bir şekilde yayılmasını sağlamak.
Eskiden bir dergi ortaya çıkardığınız zaman bu dergiyi ücretsiz bir şekilde
dağıtmanız çok kolay olmuyordu. Belirli bir maliyeti oluyordu. Ama bugün internet
üzerinde maliyetler minumuma iniyor. Açık ders malzemelerinde de benzer bir süreç
yaşandı. Bugün herhangi bir öğretim elemanının hazırlamış olduğu bir ders kitabını
bastırarak binlerce kopyayı ücretsiz olarak dağıtması mümkün değil, ama bunu kendi
web sitesinden ya da üniversitenin sağlamış oldu bir portaldan yayınlaması herhangi
bir maddi külfet getirmediği için çok avantajlı bir hale dönüşüyor.
Açık erişim hareketlerini Türkiye ve dünya bazında karşılaştırabilirsek
ne söyleyebiliriz?
O.M.: Türkiye’de açık erişim, açık ders malzemeleri vd. çalışmalar
yurtdışında yapıldıktan 5-10 sene sonra Türkiye’ye giriyor. Açık ders malzemelerine
ilişkin MIT’in 2000 yılında bir çalışması vardı. İnternet üzerinden eğitim
288
vermeyeceğiz ama derslerimizi internet üzerinden erişime açacağız diye. Bu
yaklaşımın Türkiye’de ortaya çıkması yaklaşık 10 seneyi buldu.
Açık erişimdeki dergilerin yapısında ise şöyle bir şey var. Akademisyen bir
dergiye herhangi bir telif almadan ücretsiz olarak bir makale yazıyor. Fakat bu
makaleye başka bir akademisyen tekrar ulaşmak istediği zaman bunun için ücret
ödemesi gerekiyor. Yani makaleyi yazan akademisyen, bunun hakemliğini yapan
akademisyen, editörlüğünü yapan akademisyen ama buna tekrar erişmek istediğinde
para ödemesi gereken yine akademisyen. Ortaya çıkış dinamiği bu.
Açık kaynak kodlu yazılımlar ise yazılımın gelişmesi için herkesin kendi
bilgisini paylaşmasından yola çıkan bir çalışma. Açık ders malzemelerinde ise belki
şeffaflık, sosyal sorumluluk, eğitimin kalitesini arttırmada yer aldı. Çünkü öğretim
elemanının tüm dünyaya açacağı bir eğitim materyalini daha derli toplu oluşturması
söz konusu.
Aynı zamanda açık ders, açık erişim ile ilgili çalışmaların intihali de
engelliyeceğini düşünüyorum. Mesela eskiden bir yayın yapıldığında o yayın daha
sınırlı kalıyordu, ama şimdi açık erişim portalına bir makale yerleştirdiğiniz zaman
tüm dünyaya açık olduğu için çalınma, izinsiz kullanılma durumu daha da azalıyor
diye düşünüyorum.
Türkiye’de ortaya çıkma dinamiğiyle dünyadaki aynı mıdır? Ne gibi
çalışmalar var şu anda?
289
O.M.: Şu anda TÜBİTAK’ın yeni bir çağrısı var. 5001 ile 5002 diye. 5001 de
açık ders malzemesini kitap olarak hazırlayıp sunulması ile ilgili bir proje var. Onun
çağrısına çıktılar. Onunla ilgili talep topluyorlar.
Sonuçta birçok farklı çalışmada olduğu gibi açık erişim, açık ders
malzemeleri çalışmalarına yurt dışından bir esinlenme oluyor. Aslında yurtdışında
yapılan çalışmaların Türkiye’deki bir kopyası Türkiye’deki çalışmalar.
Açık ders malzemelerinin gelişim evreleri için ne söyleyebiliriz?
O.M.: 2000’li yılların başında başlıyor bu çalışmalar. Gelişim açısından
bakıldığında da öncelikle özel bir çalışma yapalım materyal üretelim denmiyor, yani
öncelikli olarak elinizdeki malzemeyi açıyorsunuz. Açık ders malzemesi yapayım
demiyorsunuz ama elinizdeki malzemeyi biraz daha derleyip toparlayıp onu açık hale
getiriyorsunuz, kaynaklarınızı açıyorsunuz. Bu aslında birçok öğretim elemanının
yaptığı ama yaparken bunun adını bu şekilde koymadığı bir süreç. Yani herhangi bir
ders verirken o dersle ilgili makaleleri, hazırlamış olduğunuz örnekleri, sınavları,
ders notlarını internet üzerinden açtığınız zaman açık ders malzemeleri üzerinde
çalışmış oluyorsunuz ama belki bunun adı bu şekilde değildi. Açık ders malzemeleri
haline geldiği zaman biraz daha derli toplu belirli bir standartlar oluşturuyorsunuz.
Türkiyedeki çalışmalarda benzeri şekilde yürüdü aslında.
Açık eğitim kaynakları ile açık erişim arasındaki bağlantı nedir acaba?
O.M.: Açık erişim çok geniş kapsamlı bir şey. Açık ders malzemeleri onun
bir alt kolu olarak nitelendirilebilir. Açık erişim dediğimiz zaman, kamu kaynakları
ile oluşturulmuş olan raporların, projelerin sonuçlarının yayınlanması da girer.
290
Bunun haricinde diyelimki bir çip yapıyorsunuz, o çipin nasıl yapılacağına ilişkin
bilgileri de yayınlıyorsunuz, bu açık erişim içine giriyor. Ya da bir derginin
makalesini, ya da ders malzemesini ücretsiz olarak yayınlıyorsunuz. Bunlar açık
erişim içine giriyor. Açık erişimin hepsini kapsayan bir yapısı var, ama bunun altında
açık ders malzemeleri, açık erişim dergiler gibi birçok farklı yapı içinde yer
alabiliyor.
Uzaktan eğitimde açık kaynak kodlu yazılımlar kullanılmakta. Bu
sistemlerin avantajları dez avantajları nedir?
O.M.: Uzaktan eğitimde çok farklı altyapılar kullanılıyor ama burada şunu
ayırmak lazım. Uzaktan eğitimin yapısı ile açık ders malzemelerinin yapısı
birbirinden farklı. Açık ders malzemeleri hem içerik hem de işleyişe ilişkin olarak
uzaktan eğitim yapısından farklılaşıyor. Uzaktan eğitimde sizin bir müfredatınız var.
O müfredat kapsamında belirli bir eğitim veriyorsunuz, aynen örgün eğitimde olduğu
gibi. Açık ders malzemelerinde ise mevcut eğitim sürecini destekleyecek bir takım
malzemelere erişim sağlıyorsunuz. Böyle bir temel ayrım var aslında. Ama açık ders
malzemeleri konusunda iyi çalışmalar gerçekleştiren, bu konuda çalışmalar yapan
kurumların örneğin uzaktan eğitime daha hızlı geçebileceğini söyleyebiliriz.
Uzaktan eğitimde açık kaynak kodlu yapı ise daha çok aslında içeriğe bir
biçimde yoğunlaşıp bunu sunacağınız ortamları daha az maliyetli hale getirme
avantajı sağlayabilir. Uzaktan eğitim sistemi kuruyorsunuz ama bunu açık kaynak
kodlu bir platform üzerinde kurduğunuz zaman bir şekilde maliyeti düşürmüş
oluyorsunuz, artık içeriğe kanalize olabiliyorsunuz.
291
Açık kaynak kod kullanmanın dez avantajı olarak da şunu söyleyebiliriz. İyi
bir insan kaynağına ihtiyacınız var. Bugün açık kaynak kodlu bir platform
kullanıyorsanız bu platformu işletebilecek, o platformu ayakta tutabilecek personele
ihtiyacınız var. Lisanslı bir yapı satın aldığınızda onun hizmetini dışardan satın
almanız daha kolay olabiliyor.
Birçok farklı ÖYS yazılımı var. Bunlardan Moodle en fazla kullanılanı belki
de. En yaygın olanı ama onun haricinde birçok farklı açık kaynak kodlu yazılım var.
Video konferans yazılımları için açık kaynak kodlu olanları var. Dediğim gibi kurum
insan kaynağı açısından iyi ise kendi işini kendisi görme açısından açık kaynağa
yönelinebilir, ama belli bir altyapısı yoksa bu konuda yetişmiş insan kaynağı yoksa o
zamanda ticari yazılıma yönelmek zorunda kalabilir.
Açık kaynak kodlu yazılım maliyeti düşürür ama bu defada insan kaynağına
ihtiyaç oluşturur. O sunucuları işletecek, ayakta tutacak insan kaynağına ihtiyacınız
olacaktır.
Dünyadaki yeni yönelimler hakkında neler söyleyebilirsiniz?
O.M.: Massive Open Online Course (MOOC) çalışmalarından bahsedebiliriz.
MOOC’larda 10 bin-15 bin kişi aynı anda ders alabiliyor. MOOC’lar ve açık ders
malzemeleri yönlü ikili bir gidişattan bahsedebiliriz. Bir tanesi ders tabanlı daha
uzaktan eğitime benzer bir yapıya dönüştü diğeri ise açık ders malzemesi olarak
devam ediyor. Dünyada iki yönlü bir gidiş söz konusu. MOOC’larda diploma değil,
başarılı olunursa başarı sertifikası veriliyor.
Türkiye de böyle bir çalışma var mı?
292
O.M.: O boyutta, geniş kapsamda yok. Yurtdışındaki bir dersin çok fazla kişi
tarafından alındığı bir model yok. Belki açık öğretimin derslerini buna benzetebiliriz
ama bunlar müfredat kapsamında oluyor, Yunus Emre Portalı var mesela.
Açık ders malzemesi ile farkı nedir?
O.M.: Bir tanesinde müfredat yok. Açık ders malzemesini koyarsınız
kullanan kullanır. Diğerinde, MOOC dediğimiz yapıda ise belirli bir dönem
içerisinde o dersi alıyorsunuz, sınavlar yapılıyor, uzaktan eğitim gibi yani. Ama her
türlü açık bir yapısı var.
Eğitimin yapısı nereye gidecek sizce?
O.M.: Birçok farklı üniversiteden ders alıp o dersleri saydırabileceğiniz bir
format olabilir. Öğrencinin dolşımını sağlayabilecek bir yapıya kavuşulabilir.
TÜBA’da Açık Ders Malzemeleri konusunda görev aldınız. Bu süreç
nasıl gelişti?
O.M.: Açık ders malzemeleri ile ilgili bir konsorsiyum kurulmuştu 2007
yılında. Yönetim kurulunda bulundum. Orada Türkiye’de açık ders malzemelerinin
yaygınlaştırılması konusunda çalışmalar ortaya koyarak aynı zamanda bir farkındalık
yaratılmasını da sağladık. DPT’den kaynak alınmıştı, o kaynak yardımıyla bu
çalışmalar bir şekilde 80 derse kadar çıkarıldı, şu anda yayında olan bir portal haline
dönüştürüldü.
TÜBA’nın UADMK yaklaşımında öğretim elemanlarını ders
malzemelerini herkese açma yönünde harekete geçirecek unsur olarak parasal
293
destek vermeyi esas aldığı görülmekte. Bu durumun açık kaynak felsefesine
uygun olduğunu düşünüyor musunuz?
O.M.: Aslında şöyle bir durum var. Türkiye’de uzun yıllar yurtdışındaki ve
yurtiçindeki indekslerde yer alan dergilerde çok fazla yayın yer almamaktaydı,
üniversitelerin ve ülkenin prestiji açısından ise bu dergilerdeki yayın sayısı önemli.
Bu noktada TÜBİTAK ne yaptı, belirli bir para verdi. İndeksli bir dergide yayınlanan
makaleler için teşvik parası verdi. Aslında buna benzer bir model uygulandı, yani
açık dersle ilgili çalışmalar yapılsın diye öğretim elemanlarına belirli bir telif ücreti
ödendi. Bu aslında devletin kaynağını kullanarak içerikleri açık hale getirme
çabasıydı. İlk başlarda teker dönsün diye yapılan bir çalışmaydı ama tabii bununla
çok fazla ileriye gidilmesi mümkün değil. Hedeflenen rakamlara ulaşabilmesi için
telif ödeyip o dersi açmanız çok mümkün değil ama insanlar bunu bir tanısın, ne
olduğunu bilsin, iyi kalitedeki derslere bir şekilde erişilebilsin diye, yani böyle bir
birikim sağlanabilsin diye ilk etapta böyle bir çalışma yapıldı.
Bununla birlikte farklı teşvik mekanizmaları da kullanılıyor. Bence bunlar
daha sağlıklı. Örneğin Ankara Üniversitesi Yardımcı Doçentlik kadrosuna atanırken
açık ders malzemesi geliştirmeye bir puan veriyor. Bu da iyi bir şey. Aynı makale,
kitap yazmak gibi açık ders malzemesi üretmekte bu şekilde teşvik ediliyor. Bu
bence önemli.
Ubuntuyu biliyorsunuz açık kaynak kodlu bir işletim sistemi. Ama arkasında
bir şirket var. Şimdi Ubuntuyu geliştirenler para almıyorlar mı alıyorlar, ama açık
kaynak kodlu bir yazılım. Üretim esnasında ya da çalışma esnasında para
alınmasında bence bir sakınca yok. Üniversitedeki öğretim üyesi maaş alıyor mu
294
alıyor, ama ürettiği makaleyi açık erişime sunuyor. Burada para alınması açık kaynak
kodlu felsefeye çok da aykırı değil. Bugün açık kaynak kod üzerine çalışan pekçok
kişi farklı projelerden fonlanıyor. İnsanların bir şekilde ayakta kalması, yaşaması
lazım. Bu açıdan bence şu önemli, o materyalin üretilmesi için para harcanabilir ama
o materyal açık erişime sunulabilmelidir. O zaman herhangi bir sıkıntı yok.
Dünyadaki gelişimde böyle mi?
O.M.: Evet mesela MIT, her derse yaklaşık 10-15 bin dolar para harcıyordu.
Bu parada Hindistandaki çalışanların öğretim elemanlarının derslerini internete
yerleştirmeleri ile ilgiliydi. Yani her halükarda buna bir emek, para harcamak
gerekiyor. Türkiye’deki ve dünyadaki gelişimlerde buna paraleldir.
Peki TÜBA’da ders seçme ölçütü nasıldı?
O.M.: Orada bir hakem kurulu vardı. Konusunda uzman kişiler tarafından
oluşturulmuş. Her ders en az iki hakem tarafından değerlendirildi. Yani bir
makalenin hakemli bir dergide yayınlanmasına çok benzer bir süreç.
15.08.2013 TARİHİNDE ÖĞR. GÖR. DR. NECDET YÜCEL İLE YAPILAN
GÖRÜŞME
Açık erişim nedir? Nasıl değerlendiriyorsunuz?
NECDET YÜCEL (N.Y.): Üretilen akademik içeriğin, yazılımın sahibinin
olmaması yani bilginin sadece parasını ödeyenin değil isteyen herkesin ulaşabileceği
bir şekilde sunulmasıdır. Bilişim dünyasında Özgür Yazılım hareketi var, onun
ardından da açık erişim savunulmakta.
295
Özgür Yazılım Hareketi, Richard Stalman’ın başlattığı Amerika’daki Özgür
Yazılım Vakfının sürdürdüğü bir hareket. Üniversiteler de aslında bu hareketin
doğrudan takipçileri, sürdürücüleri olmalı.
İnsanlık zaten bugüne kadar hep açık erişim ile devam etmiş. Bilim dünyası
şu son yüz yıla kadar, ortaya bilişim denen şey çıkmadan yaptığı çalışmayı öncelikle
başkasının da tekrarlayabileceği bir biçimde adım adım yazmaktaydı. Başkaları da
onu görüp onun doğru olup olmadığını denetleyebiliyordu.
Yazılımcılar yazılımın çalışır halinin birine verilmesini uygun ve kabul
edilebilir olduğu fikrini bize yerleştiriyor. Hâlbuki bilim bundan önce hiç böyle
ilerlememiş, yani Pastör kuduzu önleyecek bir aşı bulduğunda bunun içeriğini
söyleyemem ama gelene yapayım iyileştireyim, bundan para kazanayım diye
düşünmemiş. Bu bilimin ilerlemesine tamamen ters olan bir şey. Özgür yazılım vakfı
yazılımın sahibinin olmaması gerektiği fikrinden yola çıkıyor.
Dünyadaki açık erişimleri örneklendirebilirsek ne söyleyebiliriz?
N.Y.: Yine özgür yazılım vakfının tetiklediği özgür yazılım hareketi var.
Özgür yazılımcılar yazılımın kaynak kodunu başkalarını kaynak koduna sahip
olabilecek bir biçimde, ulaşabilecekleri bir biçimde dağıtmakta. Kişilerin
dağıtmasına ilişkin bir kısıtlama konmamakta, aldıkları hallerinden değişiklik yapıp
yine dağıtmalarında da bir kısıtlama bulunmamakta.
Kullandığımız sahipli yazılımlarda ise çok ciddi kısıtlamalar var. İnternet
üzerinde onayladığımız sözleşmelerde ise aslında o yazılımı üreten ülkenin,
çoğunlukla Amerika kökenli oluyor, o esnada Amerika ile hangi ülkenin arası iyi
296
değilse o ülkelerin kullanamayacağını kabul ediyoruz. Kullandığımız bir CD yazma
programında bile programı yükleme esnasında programı kullanma sözleşmesini
kabul ediyorum derken Küba’da, Suriye’de, Kuzey Kore’de kullanılamayacağını
onaylamış oluyoruz. Biz o programı hiç sorun yokmuş gibi kullanmaya devam
ediyoruz. Bence işin bu kısmı da son derece önemli, sadece bizim ulaşabilmemiz
değil, ona herkesin ulaşabiliyor olması önemli. Aslında çok müthiş bir kısıtlama var,
açık erişim denildiği zaman sadece bir kısım, belli bölgedeki insanların ulaşabilmesi
değil buna evrensel erişimin mümkün olmasını kastetmek de çok önemli. İnsanlar
işin bu tarafını pek düşünmüyorlar. Hâlbuki bu işinde bir alternatifi var. Özgür
yazılım tam da işin bu tarafında.
Açık erişim elbette sadece yazılım alanında değil. Bunun yanında
araştırmacıların çalışmaları sonucunda ulaştıkları veriyi açık erişime sunmaları da
oldukça önemli. Mesela üniversitenin bir gözlemevi var, onlar teleskoplarını evrenin
bir tarafına doğrultup oradan gelen veriyi alıp onun küçük bir parçası ile ilgili bir
çalışma yapıyorlar. Ama çok miktarda veri toplanıyor. Bu toplanan veri de 100’lerce
yıldır toplanıyor insanlık tarafından. Şu anda da dünyanın her tarafında teleskoplar
gökyüzüne doğrultulmuş ve oradan veri topluyorlar. Bu toplanan verilerin de aslında
başka araştırmacıların ulaşabileceği bir şekilde açık erişime sunulması, benzer
şekilde DNA üzerinde yapılan çalışmaların dünyanın her tarafındaki araştırmacılara
açılması vb. gelişmeler aslında son derece önemli. Yani teleskopu gökyüzünün bir
tarafına doğrultuyoruz, oradaki bir yıldızla ilgileniyoruz biz ama geri kalan detaylı
bilgiyi de bu arada toplamış oluyoruz. Toplanan resmin büyüğüne bakıp oradan bir
anlam çıkarmak mümkün olabilir. Sonuçta hepimiz insanlığın ortak malını, ortak
tesislerini kullanıyoruz. Bunları açık erişime açmak tek bir araştırma kurumunun, tek
297
bir araştırmacının, tek bir ülkenin yapabileceğinin çok ötesinde gelişmelere
götürebilir insanlığı diye düşünüyorum.
Bunun haricinde ders içeriklerinin açılması mevzusu var. Yakın zamanda
MIT bütün ders içeriklerini, videolarıyla sınavlarıyla, ders notları ile birlikte
internete koydu. MIT’e gitmeden orada verilen dersleri görmek mümkün. Bu durum
fırsat eşitsizliğini elbette tamamen ortadan kaldırmıyor, çünkü o ders notlarına ulaşan
birinin geçmişinde o ders notlarını anlayacak kadar eğitim almış olması son derece
önemli, ama şimdi Türkiye’de herhangi bir yerde oturup MIT’in derslerinde
anlatılanı bir öğrencinin olduğu gibi görmesi ve ona uygun çalışması mümkün.
Aslında akademisyenler için de öyle, mesela bilgisayar mühendisliğinde network
konusunu anlatıyorum, öğrencinin dünyanın geri kalanında bu seviyede bir ders
aldığında neyi biliyor olması lazım, ona bakabiliyorum. MIT ne anlatıyor ona
bakabiliyorum, hem müfredatı hem hocayı görebiliyorum, orada 30 senedir bu dersi
anlatan hatta o teknolojiyi yazan adamın videosunu bulmak mümkün. O adam nasıl
anlatıyor, nelerin üzerinde duruyor, bunları görüp Çanakkale’ye gelen öğrenciye de
tamamen kendi aklımdan bir şey anlatmamış oluyorum, çünkü üniversiteden mezun
olduğunda buradaki öğrenciler, o sınıftaki 30 kişiyle, 40 kişiyle bir rekabet içinde
değiller artık. İşin uluslararası standardı neyse artık ona göre de anlatmak lazım.
Açık erişim laboratuvar istemeyen bir dersi anlatmada hocalar ve öğrenciler için çok
ciddi imkânlar sunmakta.
Açık ders malzemeleri hareketinin açık kitap ve açık dergi gibi
ticarileşmeye karşı olarak ortaya çıktığını söyleyebilir miyiz?
298
N.Y.: Bu bence maliyetle açıklanabilir bir şey değil. Sadece MIT’in yaptığı iş
de değil, Coursera da çok ciddi dersler sunuyor insanlara. Dünyanın bir tarafında bir
konuda çok uzmanlaşmış insanlar bazı dersleri veriyorlar ve bu derslere erişebilecek
insan sayısı fiziken son derece sınırlı. Açık ders malzemeleri bu fırsat eşitsizliğinin
önüne geçmede önemli motivasyonlardan biri.
Sadece insanların meslek edinmeleri için verilen dersler de yok. Kimisinde
sertifikalar veriliyor. Bunların haricinde müzik dünyasıyla, yaratıcılıkla, beste
yapmakla vb. gibi sadece öğrenmek için alınan dersler de var. İnsanın bir konuyu
merak edip o konuda öğrenmek istediği bir şey varsa kişinin bir üniversiteye
kaydolması, fiilen onu takip etmesi mümkün olmayabilir ama açık ders malzemeleri
ile kişi yaşam boyu kendisini geliştirebilme ve merak ettiği birçok şeyi ciddi
uzmanlarından öğrenebilme imkânlarına kavuşmakta. Bütün hepsi bir dönem
boyunca süren şeylerde değil. Mesela müze nasıl gezilir ile ilgili 4 haftalık bir kurs
var, yani bunu bizim üniversitede verseler bile gidip takip etmek mümkün
olmayabilir. Hâlbuki açık ders malzemeleri ile bu durum zamandan, mekândan
bağımsız bir şekilde bilgisayar başında bile olmadan telefonla, tabletle takip
edebileceğiniz bir hale geliyor.
Bazılarında ders malzemesini takip ederken soru sorulabiliyor. O sorulara
doğru cevap verince ancak devamını izleyebiliyorsunuz. Sınavlar yapılıyor, ödevler
veriliyor, hocayla konuşulabiliyor. Ders anlatırken değil ama etkileşimli saatler
oluyor. Videoları takip ediyorsunuz daha sonra hocaya soru sorabileceğiniz ya da
akranlarla konuşabileceğiniz mesajlaşma ortamları oluyor. Onlarda çok önemli, yani
299
sadece dersi anlatanın kendisinden değil de akranlarla konuşurken de ders öğrenilen
bir şey.
Açık ders malzemelerini geliştiren kurum olan MIT özel bir üniversite,
açık kaynak felsefesine tezat bir durum mu bu?
N.Y.: Bunun bir çelişki oluşturmadığını aksine özgür yazılım hareketinin
tetiklediği, sürüklediği bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Çünkü özgür yazılım
hareketi otuz yılı aşkın bir süredir insanların kullandıkları bütün yazılımları
özgürleştirmeyi hedefleyen bir hareket ve sadece bir yazılım hareketi de değil
aslında, bir felsefe. Üniversitelerin burada yaptığı işin de aslında doğal sayılabilecek
görevleri arasında bulunduğunu düşünüyorum. Çünkü üniversiteler 1000 yıllık
geçmişinde böyle sınavla girilen, merkezi sistemlerin yerleştirildiği kurumlar
değiller. Bilim insanları da eskiden bilimlerin ayrışmadığı zamanlarda kamu yararı
için bildiklerini çevreleri ile paylaşan insanlardı, şimdi yapılan işin de üniversitenin
doğasına uygun olan hareket olduğunu düşünüyorum, yoksa üniversitenin kendi
alanında uzman insanları bir araya toplayıp sadece parasını veren insanlara o bilgiyi
aktardığı, bilim adamlarının yazdığı şeyleri de sadece parasını verenlerin
okuyabildiği bir kurum haline dönüşmemesi lazım. Açık erişim hareketinin de bu
tarafa açılmış bir kapı olduğunu düşünüyorum.
Özgür yazılımdan para kazanmak açık kaynak felsefesine uygun
düşmekte mi?
N.Y.: Özgür yazılım para kazanma ile ilgili bir durum değil aslında. Bir
kısıtlama getirmiyor. Yazılım kendisi ile ilgili bir kısıtlama bu. Onun kaynak
300
kodunun açık olması, herkes tarafından ulaşılabiliniyor olması gibi şeyler ile ilgili.
Ama bundan para kazanılmasına mani değil. Yazılımın kaynak kodlarının açık
olması onun herkes tarafından kolayca kullanılıp yapılandırılabileceği, üzerinde
değişiklikler yapılabileceği anlamına gelmiyor. Çünkü o bir uzmanlık işi. Bir firma
isterse özgür yazılımı alıp kendisi de personel çalıştırıp kendi ihtiyaçları için
özelleştirebilir, ya da bunu dışardan hizmet olarak alabilir. Bu yazılım eğer özgür
yazılımsa kendi ihtiyaçlarına göre personeline de yaptırabilir ya da dışarıdan
anlaştığı herhangi bir firmadan onun özelleştirilmesini isteyebilir. Ama yazılım
kapalı kaynak kodlu bir yazılımsa Microsoft Ofis ise mesela onun tek desteğini
Microsoft’tan alabilir. Piyasada rekabet içinde başka bir firmadan destek alması ya
da kendisinin geliştirmesi mümkün olmayacaktır.
Dünyada ve Türkiye’de açık erişim hareketleri benzerlikler taşıyor mu?
N.Y.: Türkiye’de yapılan iş bu uluslararası esen rüzgârdan faydalanma, yani
Türkiye’de üretilen az içerik var, Türkçe içeriğin önemli bir kısmı yabancı içeriklerin
tercümesi. Bu uluslararası bir hareket ve Türkiye de bu hareketten ayrı kalmak
istemiyor ki bunun yaygın etkisinin çok ciddi olduğu görülüyor. Bir dersin
karşılığında 5 bin kişi o kursu bitirebiliyor. Bu yaygın etkisi ile en büyük eğitim
hareketlerinden biri.
Belki MIT’in bütün öğrenci kontenjanı 5 bin iken, bir kursu internette 5 bin
kişi alıp öğrenebiliyor. Bu üniversite için de çok muazzam bir rakam.
Bir de üniversitede biz özellikle de bilişim sektöründe o kadar değişken bir
içerik anlatıyoruz ki, en son yapılan çalışmalarda diyorlardı ki, 4 yıllık üniversite
301
eğitimi boyunca öğrencinin aldığı derslerin üçte biri o mezun olurken çöp oluyor.
Bilgi o kadar hızlı yenileniyor ki, öğrenciye birinci sınıftayken ona bu iş çok revaçta
diye adlandırdığımız bir şey, o son sınıfa geldiğinde veya bitirdiğinde ya sona
gelinmiş ya da bitmiş oluyor. Bizim sektörde o kadar hızlı bir bilgi yenilenmesi var
ki, insan kendisini bir yerlerden tazelemezse beş yıl sonra yapabileceği hiçbir iş
kalmaz. Bu durum sadece lisanstan mezun olmuş birisi için değil doktoralı bir
personel için de öyle. Yeni gelişen konuları takip etmeyin beş yıl sonra mesleğe
sıfırdan başlamış gibi oluyorsunuz. O yüzden bu açık ders erişimi kalitenin de devam
edebilmesi, meslekte çalışan insanların sürekliliği sağlayabilmesi için de son derece
önemli.
TÜBA’nın ve son dönemlerde TÜBİTAK’ın açık ders malzemelerine
yönelik faaliyetleri var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
N.Y.: Bu işin birileri tarafından desteklenmesi lazım. Sınıfta anlatacak kadar
bir ders malzemesi hazırlamak başka bir şey, bir de kapsamlı bir ders malzemesi
hazırlamak daha farklı bir iş. TÜBİTAK bu konuya daha çok kaynak aktarabilmeli.
Yurt dışında bunun için ciddi emek sarf ediliyor, sadece ders materyalinin
kaydedilmesi ve ulaştırılması boyutlarına değil içerik üzerine de çalışmak gerekiyor.
04.09.2013 TARİHİNDE DOÇ. DR. MUSTAFA AKGÜL İLE YAPILAN
GÖRÜŞME
Açık erişim nedir sizce? Açık erişim felsefesi ne ifade ediyor?
Mustafa Akgül (M.A.): Bence bunlar özgür yazılımın yansımaları. Temelde
bilimin gelişme yöntemi var. Başkalarının yaptıklarına açıkça erişme ve onun
302
üzerinden devam etme, kurma, ana fikir bu. Bilim tabii ki insanlığın ortak malı olan
bir şey. Burada bilim adamları bedava çalışıyor, yani kamu kaynaklarını kullanıyor.
Ar-Ge’nin büyük çoğunluğunu kamu finanse ediyor. Şirketler ise bunun basım
sürecini organize edip pazarlıyorlar. Onun dışında bir katkıları yok. Hakemler
bedavaya çalışıyor, editörler bedavaya çalışıyor. Firmalar ise dergileri gittikçe artan
fiyatlarda sattıkları için üniversiteler alamıyorlar. Özellikle az gelişmiş ülkelerde
iyice ciddi bir sorun oluyor. Sağlık gibi konular mesela insanın hayatını etkilediği
için çok daha fazla acil bir durum oluşturuyor. Genel olarak kitleler ile az sayıda olan
insan arasında bir çatışma söz konusu. İlaç sanayine de yansıyor aynı mantık. Jenerik
ilaçların yapılmasına karşın çıkıyorlar, halbuki ilaç jenerik hale gelene kadar
dünyanın parasını kazanıyorlar.
Bilkent Üniversitesi’nde bile, üniversitenin birçok aboneliği olmasına
rağmen, bazı dergilerin makalelerine erişebiliyorum, bazı dergilerin makalelerine ise
erişemiyorum. Üniversitenin aboneliği gözüküyor ama ayriyeten tekrar abonelik
istiyor. Onlarda en ucuzu 12 dolar. 25-40 doları da gördüm yani. Burada kamu
kaynakları ile oluşan, bilim adamlarının emeği ile ortaya çıkan eserlerin bilim
adamlarının erişimine engellenmesi söz konusu. Bu durum insanlığın gelişimine
engel tabii ki.
Dergicilik sektörü değişmek zorunda. Bu sorunlar aslında sayısallaşan müzik
ve film sektöründe de var. Sayısal hale gelen bütün sektörlerde bu yönde ciddi bir
paradigma değişimi söz konusu. Direniyorlar, hala 20 yıl öncesi internet yokken ki
alışkanlıklarını sürdürmek istiyorlar. Yavaş yavaş kırılıyor bunlar tabii.
303
Açık dergi hareketinin dergicilikteki bu duruma bir tepki olarak ortaya
çıktığını söyleyebilir miyiz?
M.A.: Burada iki motivasyon var. Bir tanesi dergi fiyatlarının çok pahalı hale
gelmesi, orada bir kısırdöngü var tabii. Dünyada üniversiteler çoğalıyor, herkes
bilime önem veriyor, bunun fiyatları düşürmesi gerekir, oysaki fiyatlar gittikçe
artıyor. İkinci olarak ise internet sayesinde online dergiler de gittikçe artmaya
başladı. Dağıtım çok kolay hale geldi. Bütün bunlar aslında özgür yazılımın
yansımaları. Bilimin genel ilkelerinin daha genellemesi olarak görüyorum bunu.
Gidiş o yönde ama vakit alacak oturması. Makinenin bulunuşundan sanayi
toplumuna geliş nasıl belli bir vakit aldıysa, bilgi toplumuna geçişte de bu tür şeyler
olacak. Vakit alıyor ama ciddi bir değişim de söz konusu tabii. Makaleler artık açık
erişime açılmaya başlandı. Türkiye’de ise bu hareket yavaş ilerliyor. YÖK bir şeyler
yapıyor ama o da hala tam olarak açamadı yani, tezleri koyuyor ama süre kısıtlaması
getiriyor. Üniversitelerin bütün raporlarının aslında açılması gerek. Devletin gizli
bazı raporlar olabilir, hassas bilgileri açıklamak istemeyebilirler. Onun dışındaki
bütün araştırmaların, bir kere tezlerin muhakkak açılması gerekir. Kişi ticari bir
takım durumlar söz konusu olduğunu düşünüyorsa yayınının patentini alıp onu
koruyabilir, bu tezin açılmasını engellemez. YÖK’ün tam metinlere erişim imkânı
sağlaması lazım. Ama o noktada değiller yani, fakat dünya o noktaya gidiyor. Açık
erişim, açık ders malzemeleri, açık donanım gibi şeylere doğru gidiyor.
Üç boyutlu yazıcılar da bu noktada önemli. Üç boyutlu yazıcılar hem
endüstriyi değiştirmeye aday, hem de insanlara birçok şeyi kendi evinde yapma
imkânı veriyor. Talebin çok olduğu şeyler her zaman üretilir ve satılır. Ama şimdi
304
sayısallaşmadan kaynaklı talebin az olduğu şeyleri de üretmek, dağıtmak, satmak
mümkün hale geldi. Şimdi 50’li yıllardan kalma plaklar bile satılabiliyor çünkü
internetten alabiliyorsun. Dünyanın her yerinde ulaşabiliyorsun. 20 tane de üretsen
satabiliyorsun yani. Üç boyutlu yazıcılarla pek çok şeyde üretilebilir hale gelecek,
talebin az olduğu şeylerde üretilebilecek. Talep çoksa zaten dükkânlarda satılacaktır.
Yani burada hem entelektüel ürünlerin paylaşılması konusunda ciddi bir şey
var, hem de bireyi üretici ve tüketici olarak özgürleştirici yeni olanaklar ortaya
çıkıyor. Bunların hepsinin çıkış noktası insanların paylaşma arzusu. Birikimlerini
paylaşması, dayanışması. İnternet bunu mümkün hale getirdi diyebiliriz, dolayısıyla
dünyayı klasik bir laf haline geldi ama küçük bir köye döndürmüş durumda.
Dünyada ne olup bittiğini anında çok hızlı bir biçimde öğrenebiliyoruz. Kültürel
ürünleri de çok hızlı bir biçimde paylaşabiliyoruz. İnsanlar daha çok birbirleriyle
bağlantılı, işbirliği, dayanışma yapabilecek bir noktaya doğru gidiyor. Bu hareketin
de önemli parçası açık erişim, özgür yazılım, açık ders malzemeleri gibi şeyler, yani
insanların bilimsel ve kültürel ürünlerini paylaşması, dayanışması.
Açık kitap, açık dergi hareketlerinin dergi ve kitap fiyatlarındaki
artıştan kaynaklı bir tepki olarak ortaya çıktığını söyleyebilir miyiz?
M.A.: O var. Şu da var, ticari yaklaşımda kitabı açık erişime açtığın zaman
talep daha çok artıyor. Kişi açık erişimli bir kitabı inceliyor, bu benim işime yarar
diyor ve onu talep ediyor. Yani açık erişime sunduğunda herkes para vermiyor ama
bilinirlik yeteri kadar artıyor. Böylece daha çok insan alıyor. Bir de işine yarıyorsa
500 sayfalık kitabı yazıcıdan çıktı alarak okuyamazsın, düzgün bir şekilde
basılmasını istersin. İşe yarayacağına emin olduklarına inandıklarında insanlar daha
305
rahat para veriyorlar. Açık erişimli kitaplarda dağıtım masrafları da azalıyor tabii.
Ülke içinde bile kitabın dağıtımının yüzde 35-40’ı dağıtım ve son satış noktasına
gidiyor. Yani sayısal hale gelmesi maliyetleri düşürmeye doğru gidiyor ama sektörler
henüz buna alışmadı, kar marjlarından vazgeçmek istemiyorlar. Hâlbuki sayılar çok
büyük, eskiden bir şarkı 50 bin, 100 bin satardı ama şimdi dünyanın her tarafına
ulaşabiliyor. Yani oyunun kuralları değişiyor. Bu teknolojiler yıkıcı teknolojiler, bir
şeyleri yıkacaklar ki yenisini kursunalar. Onun sıkıntıları yaşanıyor.
Bu hareketlerin ortaya çıkış evreleri ve gelişim dinamiklerinden
bahsedebilir miyiz?
M.A.: İnsanlar bunu neden yapıyor dersen bunun çok farklı boyutları var. Bir
miktar özgür yazılımda da aynı sorular gündeme geliyor. Birtakım insanlar tanınmak
için yapıyor bu işi, yani tatmin oluyorlar. Kendi yazdığını başkasının okumasından,
kedi yazılımını başkasının kullanmasından, bir işe yaramaktan mutlu oluyor. Bu çok
önemli. Bir miktarı ise bu böyle yapılmaz deyip daha iyisini yapmaktan,
göstermekten zevk alıyor. Bazen de bir hoca mesela ders veriyor, sonra o verdiği
dersleri paylaşıyor, işini severek yapıyor zaten, paylaşmak istiyor. Burada farklı
modeller var.
Burada bu işe ilk katkı veren MIT’in ders kaynaklarını alıp kullanabilirsin
ama değiştiremezsin. Ben bunu şöyle yapsam daha güzel olur deyip bir ekleme yapıp
yayınlayamazsın. Öyle bir hakkın yok. Çevirmeye kalktığın zaman ise başka şeyler
çıkıyor. TÜBA birkaç kitabı çevirmeye kalktı da anaları ağladı. Çünkü kullanılan her
resim için başkalarından izin alman lazım. Sadece MIT’den izin almak yetmiyor,
çünkü MIT’in kullandığı başka nesneler var. Birisinin bir resmini kullandığında
306
mesela o kişiye para vermesen bile haber vermen gerekiyor, iznini alman gerekiyor.
MIT’den sonra Rice Üniversitesi başladı, onlar projenin adına Connexion dediler ve
al kardeşim istediğin gibi kullan, geliştir dediler. Sonrasında ise bütün kültürel
ürünlerde Creative Commons diye bir kavram çıktı. Bu eser sahibine ne kadar açmak
istiyorsa ona uygun yetki veriyor. Her hakkı mahfuz değil, bazı hakları mahfuzdur
deyip neyi saklamak istediğine sen karar veriyorsun. Diyorsun ki al bunu istediğin
gibi kullan adımı belirt, ya da bunu ticari şekilde kullanma, olduğu gibi kullan ya da
bir şeyler değiştirirsen benim verdiğim hakları olduğu gibi devam ettir, senin
yaptığını başkası da değiştirebilme hakkına sahip olsun gibi. Bu bütün kültürel
ürünlerde, müzik de, resim de gittikçe artıyor tabii. Bu lisans anlaşmasını
bulanlardan biri olan Lessing’in bütün kitaplarını internetten indirebiliyorsunuz.
İyi bir şey yapmış olmak, kendini tatmin etmek insanın önemli
motivasyonlarından bir tanesi. Ben bu işin en iyisini biliyorum diyebilmek, kendi
bildiğinden emin olmak, birine yardım etmek önemli. Sonuçta bütün bunlar
insanlığın ortak malı şeyler. Şöyle yan etkileri de olabilir, mesela sen iyi bir
yazılımcıysan, başarılıysan bu daha çok insanın ilgisini çekecektir tabii ki. Temel
mesele ortaya bir şeyler çıkarmak, zaman zaman kendi ihtiyacını çözmek için bir işe
girişiyorlar insanlar, nasıl daha iyi yaparım diye soruyorlar, sonra ise bu dayanışma
içinde devam ediyor. Birinin bıraktığı yeri öteki devralıyor. Topluluk içinde bir ürün
üretmek, kalıcı olmasını sağlamak önemli motivasyonlardan biri.
307
Bu hareketlerin Türkiye’de ortaya çıkış dinamikleri ile dünyada ortaya çıkış
dinamikleri benzer mi? TÜBA’nın TÜBİTAK’ın açık erişime ilişkin projeleri
var. Bunları nasıl buluyorsunuz?
M.A.: Tabii. Bizde daha az üretim var, onları derli, toplu bir yerde
sunmuyoruz da. TÜBİTAK herkesin kullanımına açmak üzere ders kitabı
yazdırmaya çalışıyor ama Fatih Projesi akıllarına gelmiyor. Kitapların sahipliğini
bakanlık almadığı için onları geliştirmek gibi bir şeye de girişilemiyor. Bir alternatif
geliştirilmesine de izin verilmiyor. Tabii orada başka sorunlarda var. TÜBİTAK’ın
şu an yapmaya çalıştığı parayı verip esere sahip olmak. Telif hakkını alıp herkesin
kullanımına açacaklar. Bununla birlikte TÜBİTAK elindeki kitapları açmıyor,
TÜBA’da açmıyor. 1000-2000 adet basan kitapları var. Şimdi onları almaya kalksan
kitapçılarda bulamıyorsun, uğraşman lazım. Hâlbuki koy internete, sen zaten yazara
para veriyorsun, kitaptan gelecek parayı peşinen çıkar ver, insanılar zaten para için o
yayınları yazmıyorlar, tabii bir onore ürün vermenin de anlamı var, çünkü emek
veriyorlar, yazıya döküyorlar, gözden geçiriyorlar. Tamam o parayı ver ama
internette de herkese aç. İnternete koyduğunda o yayınları daha fazla kişi okuyacak,
onu görmüyorlar. TÜBİTAK’ında baskısı durmuş bir sürü kitabı var, onların hepsini
koymak lazım. Şeyin farkında değiller tabii, okuyucu kitlesi çok arttı, internete
koyduğunda çok daha fazla kişiye ulaşabiliyorsun.
Ciddi bir paradigma değişimi söz konusu, open knowledge, open books gibi.
Ticari şirketler bunu yapmaya çalışıyorlar. Şöyle bir şey gelişti, geçenlerde internette
bir kitaba ulaştım, kitabı hem pdf olarak indirmek mümkün hem web de html olarak
okumak mümkün hem de para vererek kitabı satın almak mümkün. Bunların hepsi
308
bir arada yaşıyor. Kişi kitabını ABD’deki üniversitede kendi öğrencilerinin almasını
sağlayabilir ama bu yeni teknolojiler ile kitap açık olarak internete konulmuşsa
dünyanın her tarafındaki insanların kitaba erişmesi mümkün. Kitapları internetten
açık olarak okuyanların oranı gittikçe artıyor tabii.
Açık erişim kavramı içinde açık eğitim kaynakları hareketini nereye
koyabiliriz?
M.A.: Hepsi, birbirine bağlı. Esas olarak insanın kültürel ürünlerinin
paylaşımı bunlar. Açık erişim ve açık ders malzemeleri benzer dönemlerde başladı.
Açık ders malzemeleri konusunda Avrupa ABD’ye göre daha geriden takip ediyor.
Almanya’da hiçbir şey yok mesela. Avrupa’da daha az girişim var. Asya’da birtakım
girişimler var. Hindistan’da, Çin de var. Khan akademisi örneğin, kurucusu kuzenine
matematikte yardım ederek başlamış. Türkçeye çevrilmiş derslerde bulunmakta.
MIT ise bir dönemlik koca dersi internete koyuyor, videolu, ders notlu, power
point sunumlu, sınavları, ödevleri vs. ile birlikte. Bütün dersleri koydular hemen
hemen. Hocaya yardımcı teknik ekip de var. Biri dersini anlatırken diğeri de onu
çekiyor. Yani, hoca hazırlamıyor malzemeyi, teknik adamlar çalışıyor. Hocaların
hem teknik becerileri o kadar olmuyor hem de vakitleri yok. Onlara yardım etmek,
teşvik etmek lazım. En iyi olana ödül vermek gibi. En azından yarıştırmak lazım.
TÜBA’nın da akademisyenlere derslerini açmaları konusunda ödüller
verdiği görülmekte. Bu durum açık kaynak felsefesi ile çok örtüşen bir şey mi?
309
M.A.: Çok tezat bir şey yok. Sonuçta önemli olan ortaya çıkan ürünün özgür
olması. Değiştirilmesine izni veriliyor olması. Şu anda TÜBA örneğinde görülende
ise değiştirilmesine izin vermiyorlar, al-oku-kullan diyorlar.
Uzaktan eğitimde açık kaynak kodlu yazılımları kullanımın avantajları
ve dez avantajları nelerdir?
M.A.: Uzaktan eğitimde üniversite yönetimlerinin genelde kolaylarına
geldiğinden ticari firmalar ile çalışılıyor. Kullanılan araçların özgür yazılım aracı
olmasında büyük yarar var. Yoksa A firmasının yazılımından B firmasının
yazılımlarına geçmek çok zor olabilir. Üretilen derslerin formatında sorun çıkabilir.
Firmalarla çalışılsa bile özgür yazılım temelli açık kaynaklarla çalışılması
şart. Bir kere firmaların uzaktan eğitim vermesi var, o ayrı mesele, sürekli eğitim
anlamında bir şeyler yapıyorlar. Onunda Türkiye’de belli bir pazarı var. Esas
konumuz ise tabii ki üniversite eğitimiyle insanların kendini geliştirmesi. Sıradan
vatandaşa uzaktan eğitimle bir şeyler verilmesi Türkiye’de çok az yapılan bir şey.
Sıradan vatandaşa yaşam boyu eğitim, ömür boyu eğitim bağlamında sağlık
konusunda, spor konusunda, bilgisayar güvenliği konusunda bir şeyler verme
noktasında Türkiye sıfır konumda. Benim önerim özgür yazılım araçlarının
kullanılması, kodlarının açık olması, olabildiğince paylaşılması. Türkiye’de uzaktan
eğitim şu anda biraz para kazanmak için yapılıyor. Ya çok öğrencili dersleri uzaktan
eğitimle yapmaya çalışıyorlar, ya da ikinci öğretime yönelik talebin fazla olduğu
dersleri para kazanma amaçlı uzaktan eğitimle veriyorlar.
310
Uzaktan eğitimin başarısında ise sorunlar var. MOOC’ları da bitirenler az,
yüzde 25 civarında kalıyor ya da altına düşüyor. İnsanlar bir hevesle yola çıkıyorlar
sonra ise günlük işler öne çıkıyor tabii. Uzaktan eğitimdeki temel sorun öğrencinin
motivasyonu. Öğrencinin motivasyonu olduktan sonra iş daha kolay. Öğretmenin de
istekli olması lazım. Bizim kültürümüzde öğrencinin motivasyonunda bir sorun var
yani. Her şeyi son dakikada bitirme yönünde bir durum var. Dolayısıyla uzaktan
eğitim destek amaçlı kullanılabilir. Tüm program uzaktan eğitim ile değil de
öğrencinin dersi daha iyi anlaması yönünde uzaktan eğitimi kullanmak önemli.
Herkesin aslında uzaktan eğitimden bu bakımdan yararlanması daha doğru olur.
Türkiye o noktada değil. Dediğim gibi ders yükünün fazla olduğu dersler için ya da
ikinci öğretim ücretinin fazla olduğu dersler için genelde kullanılmakta. Uzaktan
eğitimi normal eğitime destek verme amaçlı kullanmak daha anlamlı olacaktır bence.
Öğrencinin derslerine destek olmasını hedeflemek gerekiyor. O noktalarda gidecek
daha yolumuz var yani. Türkiye’de hiçbir deneyimi olmadan uzaktan eğitim
programlarını başlatanlar çok oldu. Para kazanmak burada ciddi bir motivasyon
oluyor. Üniversitenin paraya ihtiyacı var, ona bir itirazım yok ama, doğru yol bu
değil.
Fatih projesinde açık ya da kapalı kaynak yazılımların kullanılmasına
ilişkin bir netlik oluştu mu?
M.A.: Tabletlerin şartnamesinde Android olacak demişlerdi ama Apple ve
Microsoft’un girmesine izin verdiler. Onlarda kodlarını açacaklarmış artık ne
demekse, kaynak kodunu açmak bir şey ifade etmez, kaynak kodunu değiştirme
imkânı vermesi önemli. Onu da vereceklerini sanmıyorum yani. Hiç kimseye
311
vermiyorlar çünkü. Türkiye çok büyük bir pazar diye buna izin vereceklerini hiç
sanmıyorum. Kodunu açarlar, devletlere açıyorlar yani, ama sadece bakıyorsun, bırak
değiştirmeyi, derleyip çalıştıramıyorsun. Fatih projesi karışık bir proje, ben o
projenin başarılı olacağını sanmıyorum. Neyi hedefledikleri hiç belli değil aslında.
Somut hedefler yok. Dolayısıyla tabletlerin dağıtılmasını başarı olarak
göstereceklerdir. Öğrenciyi kazanabileceklerini sanmıyorum, çünkü projenin
özgürlük boyutu çok zayıf. Pilot projelerde öğrencilerin evden internete
bağlanmasına izin vermediler. Öğretmene bile izin vermediler. Okulda girilecekmiş.
O da çok kontrollü bir şekilde. Facebook’a bağlanmak istediklerinde dahi
bağlanamıyorlar.
Proje başladığından iki ay sonra bir okula gitmiştik, öğrenciler ilgilerini
kaybetmişlerdi. Derste çocukların ÖSYM sınavına hazırlık yaptıklarını görüyorduk.
Öğretmen eğitiminde eksiklikler var, öğretmenler kazanılmış değil. Çok kontrollü bir
şeyler yapmak isteniyor, kim ne kadar süreyle kullanmış onu kontrol etmek istediler,
bunu da merkezi bir biçimde yapmak istiyorlar. Bunu yapan bir yazılım yok. Bir
milyon kişiyi aynı anda kontrol eden bir yazılım yok yani, dünyada yok. Kafalar
karışık, müfredatı Fatih kanalıyla uygulama çalışıyorlar, hedefler çok iddialı,
yazılımlar hazır değil, yazılımı öğrenmesi kolay değil. Özgürlük boyutu zayıf,
çocuklar kazara çıplak bir resim gördüğünde kıyamet kopacak yani. Bu durumda
alırım çocuğumu diyen veliler de var. Fatih projesini doğru düzgün konuşamıyoruz
bile. Başbakan olacak dediği için tartışılamıyor bile. Hâlbuki böyle bir projenin pilot
olarak yeteri kadar yapılıp başarılı bulunduktan sonra ilerlemesi gerekiyor. Şu anda
bütün Türkiye’yi pilot olarak kullanmaya çalışıyorlar. 620 bin sınıfa akıllı tahta
koyacaklar, yılda 3 milyon yeni öğrenciye tablet verecekler. Onu Türkiye’de
312
ürettirmeye çalışıyorlar, tanesini 100-150 dolara getirmeye çalışıyorlar. Bunu ucuza
getirmelerine çok itiraz etmem yani. İyi bir internet bağlantısı, hocalara eğitim, iyi
bir tablet verilmesine yeterli derim. Şu anki projede, tabletleri verecekleri çocukların
kitap taşımayacağı söyleniyor ama en başta kitabı da verecekler. Daha pahalı hale
gelecek çünkü elektronik kitaplarda olacak. Bu bir süreç. Yeteri kadar pilot yapılıp
durumu iyi bulduktan sonra ancak büyütmenin bir anlamı var. Ama dediğim gibi şu
an bütün ülke pilot gibi kullanılıyor. Onun için ciddi hatalar yapılması kaçınılmaz.
Ortada hala projeyle ilgili net bir doküman yok. Bir web sitesi var sadece orada da
minimum düzeyde bilgi var. Projenin sahibi bile belli değil yani. Çok başlıklılık da
var. Türkiye’nin birçok projesi gibi rant dağıtma projesi olacak. Aletler dağıtılacak
ama etkin kullanılamayacak. Kullanılamayacak çünkü insana yatırım yok, özgürlük
yok yani.
25.09.2013 TARİHİNDE ÇOMÜ KÜTÜPHANE DAİRE BAŞKAN VEKİLİ
İSMAİL İŞLEYEN’LE YAPILAN GÖRÜŞME
Açık erişimin farklı tanımları var. Sizce açık erişim nedir?
İSMAİL İŞLEYEN (İ.İ.): Açık erişimi kurumların ellerinde bulundurdukları
verileri ücretli bir platformda sunmak yerine herkesin erişebileceği bir ortamda
muhafaza ederek bunların kullanımının arttırılması girişimi olarak nitelendiriyorum.
Bilgi ne kadar çok paylaşılabilir olursa o kadar çok değerli olur. Bu anlamda aslında
akademik camia açısından açık erişimin çok büyük bir önemi var. Özellikle açık
erişimi makale açısından değerlendirdiğimizde makalenin etki faktörünü büyük
oranda arttırdığını söyleyebiliriz. İnsanlar bilimsel çalışma yaparken bu kaynaklara
313
daha kolay erişip çalışmalarında kullandığı için makalenin etki değeri de buna bağlı
olarak artıyor.
Günümüz yayıncılık politikası bir ekonomik pazara dönüştü. Büyük yayınevleri
elektronik yayıncılığı ticaret olarak görüyorlar. Fakat açık erişim buna bir alternatif
olarak ortaya çıktı. Çünkü kütüphaneler artık bu erişim ücretlerini ödemek
konusunda gittikçe zorlanmaya başladılar. 2001 yılındaki Budapeşte Açık Erişim
Bildirgesinden sonra dünyada böyle bir inisiyatif gelişti ve giderek artmaya başladı.
Dergi aboneliklerine ne kadar ücret ödenmekte?
İ.İ.: Bizim üniversitemiz açısından değerlendirirsek yıllık 300 bin dolar civarı
elektronik yayın aboneliği giderimiz var. Toplamda 2001 yılından itibaren ise bir
buçuk milyon dolar civarında bir ödeme yapılmıştır. Bu ücretler elektronik kitap,
dergi, tez vb. için elektronik yayın şirketlerine ödenmektedir.
Açık erişim dergi hareketinin bu duruma nasıl bir etkisi oldu?
İ.İ.: Açık erişimin kurumsal olarak herhangi bir maliyeti yoktur. Kendiniz bir
kurumsal arşiv ya da açık arşiv oluşturmak istiyorsanız bunun size katkısı oldukça
olumludur. Çünkü çoğu zaman kurumda üretilen makaleler ücretli bir elektronik
içerikte yer almaktadır. Bunun sonucunda da kendi kurumumuzda üretilen bir
makaleye erişebilmek için tekrardan bir ücret ödememiz gerekmektedir.
Akademik personel makalesinin kütüphanede açık erişime sunulmasına izin
veremez mi?
314
İ.İ.: Telif hakları ile ilgili bir durum söz konusu. Çoğu zaman da telif hakları
kısıtlaması nedeniyle yayıncılar yazarlar konusunda böyle bir kısıtlamaya gidiyorlar.
Açık erişim bir nebze bunun önüne geçiyor. Çünkü açık erişimli dergilerin birçoğu
ön baskılarının yayınlanmasına izin veriyorlar. Böyle olunca kurumunuzda bir
kurumsal arşiv oluşturup kendi kurumunuzda üretilen tüm makalelerin ön baskılarını
buraya koyduğunuzda diğer tüm kullanıcıların ondan faydalanmasını
sağlayabilirsiniz. Bu sadece bir makale olmayabilir, görsel içerik, ses kaydı, video
kaydı da olabilir.
Açık erişimin sağladığı teknolojik alt yapı ile bunları kısıtlamak mümkün olabilir.
Yani bazı kaynakları sadece kendi kurumumuz için erişilebilir yapabiliriz ya da
üyelik sistemi geliştirebiliriz. EPrints, DSpace gibi açık erişim yazılımlar da
kurumlara güzel çözümler sunuyorlar.
Açık erişimin gelişim dinamikleri nelerdir?
İ.İ.: Bence bunun iki boyutu vardır. İlki finansal boyutu, diğeri ise kolay erişilebilir
olmasından kaynaklı mekânsal boyutu.
Mali boyutu açısından değerlendirirsek lisanslı içerikler hem elektronik hem de basılı
olarak günümüzde artmaya başladı. Ekonomik olarak kurumlara getirdiği yükler de
arttı. Açık erişimde ise genelde bu materyaller ücretsiz olduklarından kurumların
maliyet yüklerini azaltmaktadır.
İnternet teknolojisi vasıtasıyla da çok daha hızlı, kolay bir biçimde istediğiniz
mekanda yayınlara erişebiliyorsunuz.
315
Türkiye’de ortaya çıkış dinamikleri dünyadakine benzer mi?
İ.İ.: Türkiye’de aslında açık erişim meselesi tezlerle birlikte yayılmaya başladı.
Tezler belli bir dönemden sonra kurumlara CD olarak verilmeye başlandı. Doğal
olarak elimizde bulunan en kolay dijitalleştirilebilir dokümanlar tezler oldukları için
de açık erişime başlayan kurumlar bu tezleri yükleyerek açık erişime başladılar, daha
sonra ise makaleler ve diğer materyal tipleri ile bu çalışmalar devam etti.
Türkiye’de ortaya çıkış dinamikleri dünyadaki ile genelde aynıdır. Ülkeler içinde
konsorsiyumlar kurulmuş durumda. Bu konsorsiyumlar diğer kurumlarla çok kolay
bir biçimde etkileşim sağlayabiliyorlar. Türkiye’de Anadolu Üniversiteleri
Kütüphaneleri (ANKOS), İspanya’da SPARK vb. oluşumlar kütüphaneler ile birlikte
kararlar almaktadır. Aboneliklerde bu şekilde gerçekleştiriliyor. Biz bir veri tabanına,
elektronik yayına abone olmak istediğimizde yayıncıyla direkt olarak pazarlığa
geçmiyoruz, önce “diğer kütüphanelerden bu veri tabanlarına erişmek isteyenler var
mı?” diye konsorsiyumumuza sorarak onu belirliyoruz. Eğer bizim gibi aynı yayına
abone olmak isteyen başka kurumlar varsa konsorsiyumumuz vasıtası ile yayıncı ile
direkt olarak pazarlık yapıyoruz. Bu şekilde kendi elimizi güçlendiriyoruz, çünkü
yayıncı bu ürünü tek bir kişiye pazarladığında verdiği fiyatla, birden çok kişiye
sattığı arasında büyük fark var. Yani çok daha fazla indirim sağlıyorlar. Bu da
konsorsiyumların olgunlaşması açısından çok önemli. Türkiye’de iki tane
konsorsiyum var. Biri EKUAL-ULAKBİM diğeri de ANKOS. Aynı şekilde diğer
ülkelerinde böyle konsorsiyumları var. Konsorsiyumların da birlik kurdukları başka
bölgesel konsorsiyumlar var. Konsorsiyumların kendi aralarında yaptıkları
316
toplantılarda özellikle son günlerde açık erişim oldukça önemli. Dolayısıyla bunlar
açık erişimin gelişmesinde çok büyük bir etken oluşturmaktadır.
Dergilere ücretli abonelik nasıl yapılıyor?
İ.İ.: Her derginin abonelik ücreti birbirinden farklıdır. Örneğin Nature dergisi etki
faktörü çok yüksek olan bir dergi. Bu dergiye yıllık kurumsal abonelik 9-10 bin dolar
olup bu da kurumdan kuruma firmanın sunduğu fiyatla değişebilmektedir. O dergiye
erişim sağlayan kullanıcı sayısına göre yayıncı derginin fiyatını belirler. Siz de
anlaşma yaparsınız. Yıllık ücreti 100-200 dolar olan dergiler de bulunmaktadır.
Derginin etki faktörüne göre genellikle bu fiyatlar değişiyor.
ÇOMÜ Kütüphanesinin yıllık bütçesi bu yıl için 1 milyon TL.’yi buluyor. Yıllık 300
bin dolar da elektronik dergi ve kitaplar için abonelik ücreti ödemekteyiz. Bu
durumda da bütçenin büyük bir kısmı elektronik yayınlara gidiyor.
Dergi fiyatları nasıl belirleniyor?
İ.İ.: Yayıncılar dergileri fiyatlandırırken erişim sağladıkları kullanıcı sayısına göre
fiyat belirler. Genellikle üniversiteler için tam zamanlı öğrenci sayısı ya da akademik
personel sayısı ile doğru orantılı olur. Biz bir veri tabanına abone olduğumuzda, ilk
verdiğimiz bilgi IP adreslerinden sonra bu dergiye kaç kişinin erişebileceğidir. Yani
tam zamanlı öğrenci sayısını veriyoruz. Şöyle bir handikap var aslında. Türkiye’de
birçok kullanıcı İngilizce bilmiyor ama veri tabanlarının büyük bir çoğunluğu
İngilizce. Kaç kişinin bunları kullanabilme ihtimali var o sorulmuyor, yani herkesin
kullanacağı üzerinden hesap yapıyorlar, ona göre fiyatlandırıyorlar. Bu adaletli bir
durum değil çünkü Türkiye’de herkes İngilizce bilmiyor.
317
Bir dergiye abone olmanız o derginin geçmişteki tüm sayılarına da abone olduğunuz
anlamına da gelmiyor. Yayıncılar öyle bir fiyatlandırma politikasına gidiyorlar ki
genellikle derginin yayınlanma sıklıklarına bölerek bunu fiyatlandırıyorlar. Örnek
verirsek, Türkiye için fiyatlandırma, 1997 öncesi için ayrı, ondan sonraki erişimler
için ayrıdır. Dergi Nature dergisi gibi 1800’lü yıllardan itibaren yayın yapıyorsa,
1869-1949 için farklı, 1950-1986 için farklı, 1987-1996 için farklı ve 1997’den
günümüze ise farklı ücretler istemektedir. Yani arşivler ve güncel sayılara ayrıca
ödeme yapılmaktadır. Bir de bu durum yayıncıdan yayıncıya değişir, her yayıncı ayrı
bir protokole sahip. Mesela JSTOR veri tabanına abone olursanız da dergiye ilk
sayısından itibaren erişebilirsiniz fakat bu kez de son beş yılını veya da son iki yılını
ücretsiz vermemektedir. Bu tür pazarlama politikaları açık erişimli dergilerin
doğmasında çok büyük etken olmuştur. Çünkü her şey için para isteniyor, geçmiş
için farklı, arşiv için farklı ücret politikaları belirleniyor.
Etki faktörü neye göre belirleniyor?
İ.İ.: Etki faktörü dergilerin aldığı atıflara göre belirlenir. Journal Citation Report diye
bir veri tabanı var, bu veri tabanında bilimsel dergilerin birbirleri ile olan etkileşimi
inceleniyor, o dergideki makaleye gelen atıflar ya da o dergiye gelen atıflar, çok basit
anlamda makale sayısı bölü atıf gibi formüllerle (daha değişik formüllerde var)
hesaplanıyor.
Türkiye’deki dergi abonelik sistemi her yerde aynı mıdır?
İ.İ.: Süreç aynı ama kapsam farklıdır. Ne kadar para öderseniz o kadar abonelik
gerçekleştirebilirsiniz. Bildiğim kadarıyla ODTÜ’nün, BİLKENT’in yayın maliyeti
318
bizim ödediğimizden dört, beş misli daha fazla. Onlar birkaç milyon dolar ödüyorlar.
Dolayısıyla eriştiği yayın sayısı da bizden daha fazla oluyor.
YÖK devlet üniversitelerine ortak bir erişim havuzu sağlamıyor mu?
İ.İ.: YÖK’ün EKUAL-ULAKBİM sistemi aslında bu işi yapıyor. Herkesin eriştiği
ortak veri tabanlarının maliyetleri devlet tarafından karşılanıyor ve bir kalemde
ödeniyor. Herkesin ihtiyacı olmadığı durumlarda, mesela bazı üniversitelerde Kimya
bölümü yok, dolayısıyla Kimya veri tabanına ücret ödemenin o üniversite için anlamı
da yok, sadece ilgili olunan bölümler için abonelikler gerçekleştiriliyor. O yüzden
EKUAL kapsamı dışında kalan veri tabanları için üniversiteler kendileri çözüm
üretiyorlar. O çözümlerde tek tek yayın evlerini seçip yayın evlerinin paketlerine
abone olmak şeklinde gerçekleşiyor.
Açık erişimin geleceği için ne söylemek isterseniz?
İ.İ.: Gelecek açık erişime doğru gidiyor çünkü elektronik yayın maliyetleri giderek
artmaya başladı. Yayıncılar adaletsiz bir şekilde davranmaya başladılar. Bir sene
önce ödediğiniz tutarın bir yıl sonra birkaç mislini ödemek zorunda kalıyorsunuz.
Bunlar çok ciddi rakamlar, böyle olunca da altından kalkılamaz bir hal almaya
başladı. Bu nedenle de açık erişimin değeri giderek artıyor.
27.09.2013 TARİHİNDE ÇOMÜ UZAKTAN EĞİTİM ARAŞTIRMA VE
UYGULAMA MERKEZİ MÜDÜRÜ YRD. DOÇ. DR. MAHMUT SİNECEN
İLE YAPILAN GÖRÜŞME
Açık erişimin farklı tanımları var. Sizce açık erişim nedir?
319
MAHMUT SİNECEN (M.S.): Her türlü ders materyallerini -bunun içerisine
multimedyada girer, yazısal ifadeler, taranmış ifadelerde girer- bütün herkesle
paylaşma anlamına gelir. İlla bu bilgisayar üzerinde olmak zorunda değil.
En güzel tarafı istenilen materyalin, istenilen zaman ve yerde yayınlanabilmesidir.
Orada bir ifade hatası var yalnız. Herkes internetten yapılanları açık erişim diye
algılıyor. Aslında o tam manasıyla açık erişim değil. Açık erişim her şey. Tüm bilgi
birikimini açabilmeyi ifade ediyor. Bilgi paylaşımının gönül rahatlığı ile
yapılabilmesi yani notların etik kurallara bağlı olarak hazırlanabilmesi önemli.
Yani açık erişimi şöyle özetleyebilirim. Kendi bilgi birikimi olacak, etik kurallara
uygun olacak ve doğru bilgiler olacak.
Açık kitap, dergi, ders malzemelerini ortaya çıkaran dinamikler nedir sizce?
Neden ortaya çıkmıştır?
M.S.: Her kamu kurumunun elinde yetişmesi gereken personeli var. Bunların
yetişmesi için de ders notlarına ihtiyaç var.
Sonuçta akademik personel kolay bir biçimde yetişmiyor. Uzun bir eğitim süreci
sonunda uzmanlık kazanıyor. Bilgi birikimini daha sonra kullanabilecek, bilimi
insanlığın yararına dönüştürebilecek bir yapıyı oluşturmak için belirli bir noktada
diğer kişilere aktarması gerekiyor. “Bu bilgiyi ben çalıştım, ben yaptım, bundan
sonrakiler de çalışarak öğrensin” gibi bir yaklaşım var. Aslında böyle olmaması
gerekir. O yüzden üniversiteler ve özel eğitim kurumları da kendi bilgisini insanlarla
paylaşıp onların da farklı bir şeyler düşünüp yapabilmesini amaçlayan bir yapı
oluşturmaya çalıştılar.
320
A üniversitesindeki bir kişi işin teorik kısmında çok iyi olabilir, B üniversitesindeki
diğer kişi ise işin pratik kısmında çok iyi olabilir. İki kişinin aynı ortamda buluşması
belki mümkün olmayabilir. A üniversitesi ve B üniversitesi farklı ülkelerde olabilir.
Bu iki kişinin bir araya gelmesi sadece çalışmaları ile olabilir. Yazılan kitap, bildiri,
makale vb. şeylerle kişilerin bilgileri karşılıklı görülmeye başlanıyor. Görüldükten
sonra belki bir iletişim sağlanabiliyor. Birçok üniversitede akademisyenler
kendilerine ait ders içeriklerini başka yerlerdeki akademisyenlerin farklı
düşünebilmesi ve olaylara yaklaşabilmesi açısından herkese açabiliyor. Bu anlamda
açık erişimli olarak sundukları materyallerin başka akademisyenlerce nasıl
kullanıldığını ve etkilerini de incelemek istiyorlar. Açık erişimin asıl amacı bu.
Yani, “Ben böyle bir eğitim veriyorum ama bu modelim ne kadar tutuyor”, sorusuna
cevap açık erişimde. Akademisyenler birbirleri ile iletişime geçerek bir anlamda
kendi güçlü ve zayıf yanlarını görüyorlar.
Bir de bunun kontrol boyutu var. Hocaları sürekli derse girmeleri için teşvik
ediyoruz. Bunun bir kontrolü yok. Kişi derse girdikten sonra bir denetleyici yapı,
müfettiş yok. Hocanın da istediği kişiyi derse alabilme yetkisi var. Hocanın derste ne
yaptığı, ne kadar etkili anlattığı da açık erişimde görülebiliyor. Örnek vermek
gerekirse Bilgisayar Mühendisliğinde Veri Yapıları diye bir ders var, dünyanın
neresine gidersin git Veri Yapıları diye bir ders vardır zaten, sadece ifadeler değişik
olabilir. Veri Yapıları ve Algoritma, Veri Yapıları ve Programlama diye geçer.
Dersin böyle ekleri vardır ama ders her zaman aynıdır. Buradaki öğrencide, diğer
üniversitelerdeki öğrencide aynı dersi alıyor ama ders notları hepsinde farklı farklı
gözüküyor. İçerik aynı, müfredat aynı, yapı aynı fakat öğrenciler farklı şeyler
321
görmeye başlıyor. Bir üniversitede okuyan bir öğrenci başka bir üniversiteye
gittiğinde ve “Ben bu dersi aldım” dediğinde kişinin bunu iyi bildiği anlamına gelir.
Fakat üniversiteler onu tam olarak göremiyorlar. Açık erişimin en güzel tarafı da bu.
Sen eğer anlattığın şeyi gönül rahatlığı ile herkesin erişimine açabiliyorsan, herkes
bunu inceleyebilir, eksik ve fazla yönlerine ilişkin bilgiler verebilir. Açık erişimde
herkesin bir standardı olmuş oluyor.
Bologna kapsamında hepimiz aynı dersi anlatıyoruz. Burada da Bilgisayar
Mühendisi yetişiyor. İstanbul Üniversitesi’nde de, Dokuz Eylül Üniversitesi’nde de.
Ama diyorlar ki “Boğaziçi, İstanbul, Bilkent, ODTÜ çok süper öğrenci yetiştiriyor”.
“Bunun gerçekliği nedir, bana bunu bir anlat” dediğin zaman, “Onlar farklı şeyler
yapıyorlar” deniyor. Farklı bir şey yok aslında. Aynı ders anlatılıyor. Biz hepimiz tek
çatı altında YÖK tarafından birleştirildik, müfredatımız aynı. Bu müfredatın üzerine
ek dersler koyabiliyoruz ama bunlarında sınırı var. Bölümce bizim alabileceğimiz
kararlar belli. Üç tane, beş tane daha fazladan ders koyabiliriz, onun amacı da
öğrencinin bilgi birikimini arttırmak. Yani bizden neyi daha fazla yapıyorlar ki
bizden daha iyi olabiliyorlar. Bunun bir standardı olmadığı için açık erişime
ihtiyacımız var. Kimin ne yaptığını görmek, kimin nasıl çalıştığını bilmek hem
öğrenci hem de bizim açımızdan önemli bir unsur.
Dünyada ve Türkiye’de ortaya çıkış dinamikleri benzer midir?
M.S.: Benzer değil, tarihler farklı, yapı farklı. MIT buna büyük bir hızla başlayan
üniversitelerin başında geliyor. MIT bunu hem biraz reklam, hem de “Biz dersleri
böyle anlatıyoruz, siz de bu standartlara uyarsanız, bize sonradan gelecek
öğrencilerde bu standartlarla devam eder” diye bir izlenim yaratıyorlar. Bir de bazı
322
hususlar var. MIT’nin yaptığı birçok kitabın baskısı, yayını iyi. Tabii üniversitenin
imkanları da iyi, “Sizin yapamayacağınız birçok şeyi biz yapıyoruz” diyorlar.
Onların en büyük artıları imkanları ve yapı daha hızlı onlarda. Siz burada belki bir
ders materyalini kitap haline getirip herkesin kontrolüne sunmak isterseniz,
bölümden, dekanlığa, oradan YÖK’e ve oradan da belki Milli Eğitime gidilmesi gibi
bir süreç izleniyor. Bu süreç tabii insanları bıktırıyor ve kişinin ilk başlardaki
dinamikliğini engelliyor. Orada bu prosedürler daha hızlı ve o hızlılık onlara şevk
getiriyor.
Dediğim gibi temel amaçları reklam, bizim eğitim sistemimiz bu demeye
getiriyorlar. Öyle bir yapıyı güzel bir biçimde oluşturmuşlar. Bizim onlara
yaklaşmamız için epeyce bir çalışma yapmamız daha lazım.
Ülkemizdeki bir diğer en büyük sıkıntımız da hocalarımızın her konuda uzmanım
demesi. Yurtdışında hocaların çoğu ben belirli bir konuda uzmanım diyor. Bu yapıyı
çok güzel oturtmuşlar. Bize göre bir diğer avantajları da bu.
Hoca sayımızın az olması da tabii bir diğer sıkıntımız. Hocaların ders yoğunluğunun
fazla olması, ders içeriği hazırlamada hocaların yavaş olmasına neden oluyor.
Yurtdışındaki bir hocanın maddi bir sıkıntısı da çok fazla yok. Her türlü imkan
elinin altında, biz yeni yeni gelişiyoruz.
Sizce açık eğitim kaynakları açık erişimin neresinde?
M.S.: Açık erişim en genel kavram. Diğer şeyler onun altında kalıyor. Hoca beynini
açıyor aslında, beynindeki tüm şeyleri paylaşmaya başlıyor. Eğitim yöntemi de olur,
bilgi birikimi de olur, uzmanlık alanı ile ilgili birikimlerini paylaşıyor. Her türlü şey,
323
herkesin kullanımına hazır bir yapıya dönüşmüş oluyor. Diğerlerinin hepsini bunun
altında toplamak en mantıklısı.
Açık eğitime ve açık öğretime daha farklı bakılıyor, bunlar arasında da bir kavram
kargaşası var aslında. Eğitim mi olacak, öğretim mi olacak, eğitim ve öğretim
beraber mi olacak.
Mutlaka iki kavramı ayrıştırmak gerekiyor.
Açık erişime ilişkin bir diagram oluşturursak bu kavram ortada yer alıyor, her şeyle
bağlantılı ve kendisi bağımsız bir biçimde ortada duruyor. Herkesin kullanımı açık
ama o da oklarla hem eğitime, hem öğretime, hem de uzmanlık alanları ile ilgili
görsellere, her tür dosyaya erişim sağlamış oluyor.
TÜBİTAK’ın başlattığı E-Kitap projesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
M.S.: Onda büyük ihtimalle sıkıntı yaşanacak. En büyük sorun şu bence, yanlış
bilgilendirme var. 120 bin TL.’lik mebla vereceğiz denildi, bu sadece ders
malzemesini hazırlama için gözüküyor. Bunun haricinde telif eğer kitapsa 50 bin TL,
ders notu ise 15 bin TL. ye kadar veriliyor. Şimdi hocaların çoğu şunu düşünüyor,
“Ben sosyal içerikli bir e-kitap sistemi yapacağım, o e-kitap sisteminde benim
kullanabileceğim malzemeler sınırlı”. Akademisyen en fazla bir bilgisayar, belki de
bir tane yüksek lisans öğrencisi bursiyer ister, başka bir şeye de ihtiyacı yok. Bu
şekilde kendi ders notları online hale gelmiş oluyor. Bu hoca 120 bin TL’yi ne
yapacak? Hoca onu projelendiremediğinden ve “Bilgisayarı da gidip herhangi bir
yerden alabilirim” dediği için çok bu işe sıcak bakmıyor. Buradaki en büyük hata da
o. Baştaki vermek istedikleri telifi 120 bin TL. lik çalışma içine dahil etseler, hocalar
324
dört elle sarılıp bu çalışmayı yapacaklar. Fakat yapı, iş bittikten sonra telifi
verdiğinden sıkıntı oluyor.
Bir de sosyal bilimlerdeki bir hoca animasyon yapmayı bilmez, destek almak
zorunda, fakat onunla ilgili üniversiteden, bir başka hocadan destek de alamıyor. İlla
dışardan bir firmadan destek almak zorunda. Dışardan bir firmayla görüştüğün
zaman, bilhassa yazılım sektöründe, firmalar afaki rakamlar vermeye başlıyor. Hoca,
“ders notunu, içeriği” hazırlarken yanında sürekli birisini ister, animasyonu, grafiği
yani her ne gerekiyorsa onu orada yapıp bitirmesi gerekiyor. Fakat dışarıdan bir
firmayla çalıştığı zaman -ki şu anda her üniversitenin bulunduğu ilde bu işi
yapabilecek firma olmadığından- farklı illerden destek almak zorunda kalacak,
onlarda “Ders notunu bize gönder ben sana yapayım göndereyim” diyor, bu da
sürecin yavaşlamasına sebep oluyor.
Hoca ne istiyor, diyor ki, “Benim yanımda bilgisayardan anlayan çok iyi bir
öğrencim var ben buna para vereyim ki bu işi gönüllülükle çok iyi yapsın”. Ama sen
şimdi ona para veremiyorsun, parayı sonradan almasının da zaten hocaya sadece
faydası var, o da 50 bin ya da 15 bin TL’ye kadar olabilecek bir süreç. Şimdi 15 bin
TL’yi aldı yarısını ona mı verecek, vermeyecek mi, ne yapacak, hoca “Ders notu
benim diyor, benim almam lazım diyor”, ondan dolayı ben onun çok başarılı
olacağını zannetmiyorum.
Ders notlarını değerlendirme süreci nasıl olacak?
M.S.: Verilen notlar incelenecek, animasyon yaptığın zaman belli bir katsayı
uyguluyorlar, kaç tane animasyon, grafik var sayıyorlar, ona göre bir katsayı
325
belirliyorlar. Kaç sayfa yazı yazıldığına bakıyorlar. Şimdi hocalar animasyonu,
grafiği bilemeyeceğinden dolayı mutlaka destek alması lazım. Destek alırken de
destek alacağı yere para ödemesi lazım. Zaten 120 bin TL. yi buna göre kullanamıyor
bu kişi. Bir hoca en fazla 10-15 bin TL. lik bedeli kullanabilir. Bilgisayar, tarayıcı
vb, şeyler alabilir.
TÜBA açık ders malzemelerinde akademisyenin kaynaklarını açma durumunda
maddi destekle ödüllendirilmesini teşvik ediyor. Bu durum açık kaynak
felsefesine uygun mudur ve gerekli midir?
M.S.: Bence hiçbir gerekliliği yok. İnternette kendi verilerimizi sunmamız aslında
bizim reklamımız. Bunun teşvik edecek bir yanı da yok. Hocanın aslında yapması
gereken zorunlu bir vazife. Sonuçta biz devletten maaş alıyoruz. Bize ek ders ücreti
ödeniyor. Bu ders ücreti içinde sadece öğrenciye ders anlatmak yok. Bunun
içerisinde danışmanlık hizmeti var, materyal geliştirme hizmeti var, ders anlatma var
vb. Zaten parasal anlamda devlet bunu bize fazlasıyla veriyor.
Biz biraz şükretmesini bilmeyen bir yapıdayız. Ne kadar çok olursa olsun daha çok
olmasını isteriz. Böyle olduğu durumda sen o adama ne kadar çok para versen de
fark etmiyor. Bu teşvikin belli bir sınırı yok çünkü. Bu teşvik olmaz yani, nerdeyse
adamı satın alıyorsun anlamına gelir. Ben bunu hakaret olarak algılarım mesela.
Çünkü bu benim yapmam gereken bir vazife. Ben öğrencilerimle bunu paylaşıyorum,
bir başka yerin de bunu kullanması benim hoşuma gider.
326
Yani benim bir uzmanlık konumla ilgili bir kurum özel olarak sertifika programı
düzenleyecek ve bundan para kazanacaksa o zaman ben derim ki “Sen benim
hazırladım nottan para kazanıyorsan bana bununla ilgili telif bedeli ödemende fayda
var”. Ben bunu isterim. Ama birisi kendisini geliştirmek veya kendi eğitimi için
notlarımı kullanacaksa bu beni sevindirir. Bu benim reklamımdır zaten. Yani benim
paylaştığım şeyler dünya çapında kullanıldığında bu benim aslında ne kadar iyi bir
bilim adamı olduğumu gösterir. Benim hoşuma gider. Ama bunun dışında ben
ekstradan bir ücret istemem.
Uzaktan eğitimde açık kaynak kodlu yazılım kullanmanın avantajları ya da dez
avantajları nedir?
M.S.: Şu anda uzaktan eğitimle ilgili gördüğümüz, bildiğimiz en iyi yazılım Moodle.
Yaklaşık 30 bin civarında birebir geliştiricisi var. 3 milyon civarında da yan
geliştiricisi var. Açık kaynak kodlu yazılımların en büyük avantajı yazılım
geliştiricilerinin sayısının gitgide artması. Sayının fazla olması da oturmuş ve düzgün
bir yapının oluşmasına neden oluyor. Daha iyi şeyler nasıl yapılabilir diye de sürekli
güncel kalıyor. Bir sürü eklentiler, yapılar oluşturulup yazılım daha etkin kullanıma
sunulmuş oluyor. Biz Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinde Moodle kullanıyoruz.
Yıllarca da kullandığım için ben ondan daha iyi bir içerik yönetim sistemi görmedim.
Birçok firma da Moodle’a eklenti yazıp onun üzerinden para kazanma yolunu tercih
ediyor. Ama kapalı kaynak kodlarda destek noktasında çok büyük sıkıntı
çekiyorsunuz. En basiti, Windows İşletim Sistemi, sistemi geliştiren 3 bin kişi var.
Windows İşletim Sisteminiz çöktü diyelim ve önemli dosyalarınızı kurtarmanız
gerekiyor, bu durumda nasıl yapacağınızı bilemez bir halde oluyorsunuz. Bu 3 bin
327
kişiye de hemen ulaşamadığınız için de ortada kalıyorsunuz. En basit çözüm
bilgisayarcıların en çok sevdiği bir formatlama ile bilgisayarı yeniden kurulması ve
böylece de kurtarabildiğiniz dosyaları kurtarıyorsunuz.
Açık kaynak kodlu yazılımlarda ise her şey açık olduğundan her şey görülebiliyor.
Forumlarda yapılan özel yazışmalar ile 3 milyon kişiden birisi çıkıyor sana bir cevap
veriyor. “Benim de başıma daha önce şöyle bir şey geldi şöyle yaparsan düzelebilir”
diyebiliyor. Moodle’ın sağladığı en büyük avantaj bu.
Kapalı kaynak kodlu yazılımlarda ise hiçbir şey yapamıyorsun, yazan firmaya
bağımlı oluyorsun.
Kapalı kaynak kodlu yazılımların para kazanma metodu hakkında bilgi verir
misiniz?
M.S.: Ülkemizde ihale yasası olduğundan süreçler her zaman için uzun oluyor. Tabii
devlet de bu noktada kendini korumaya çalışıyor. Alınan malzemenin nereye
gittiğini, nasıl olduğunu takip etmek istiyor. Bundan dolayı mecburi ihale süreçleri
oluşuyor. Her ilin belli bir doğrudan temin miktarı var. Bir de ihaleye çıkma
miktarları var. İhalede herhangi bir sınır yok. İstediğiniz meblada ihaleye
çıkabiliyorsunuz. Fakat doğrudan teminde belli bir sınırınız var. Firmalar bilhassa
kamu kurumları için genelde yapıyı şöyle oluştururlar, ihale olmaksızın bir yazılımı
ortaya sunmak isterler, bunun sayesinde o kurumu kendisine bağlarlar. Bağlanma
işlemi yapıldıktan sonra kullanıma açılıp içerisine datalar girilip sonrasında bakım
sözleşmesi ile daha önceden yaptığı zararı karına doğrudan dönüştürmüş olur.
328
En başta zarar mı ediyor?
M.S.: Zarar değilde, firma kendine bağlı elemanlar çalıştırıyor, 9-10 kişi olabiliyor,
onlara her ay maaş veriyor, verdiğin maaş üzerinden işi yaptırıyorsun, bitiriyorsun.
10 kişi çalıştırsan ve her birine 1000 TL. versen ayda 10 bin TL. yapar. Sigortalarını
filan saymıyorum. Senelik de 120 bin TL. gibi bir mebla yapar. Firma programı
yapıp bitirdiğinde doğrudan teminle mesela Onsekiz Mart Üniversitesine satmak
istediğinde 14 bin 500 TL. den fazlaya veremiyorsun. Şimdi 120 bin TL. masraf
harcadın, yazılım oluşturdun, belki donanım geliştirme filan da var, onları da
saymıyoruz. Şimdi aradaki mebla çok fazla. Firmada bir sene bekliyor, bir sene sonra
bakım sözleşmesinde diyor ki, “Bu yazılımın bakım sözleşmesi en az 145 bin TL. Bu
meblayı verirseniz ben size yardımcı olurum. Vermezseniz de siz ortada kalırsınız”.
Kendisine bağlamış oldu bu anlamda. Yıllık olarak yapılan bakım sözleşmesinde
herhangi bir ihale filan yapılmıyor. Böylece firma kara geçmiş oluyor. Birçok firma
yazılımları ücretsiz bile verir. Benim de kendime ait yazılım firmam var. Ben
firmalarla görüşürken sürecin böyle işlediğini söylüyorum. Yazılım sektörünün en
büyük özelliği bu.
Microsoft pazarda egemen bir firma, o da mı böyle çalışıyor?
M.S.: Yok, Microsoft’un farklı bir düşünce yapısı var. Her bilgisayar onlar için bir
kullanıcı anlamına geliyor. Bilhassa da akademik camia için onların toplu
sözleşmeleri var. Onsekiz Mart Üniversitesinde yaklaşık 40 bin tane öğrenci var.
Şimdi sen her birine lisanslı bir yazılım vermek istesen, her birini ayrı ayrı
nitelendirirsen altından kalkılacak bir mebla değil, çünkü normal bir Windows
İşletim Sistemi bilgisayar başı 140 dolar. 140 doları 40 bin kişiye yaydığında ve 6-7
329
bin civarı kendi personelini de düşündüğünde üniversiteye çok ciddi bir maliyet
getiriyor. Ondan dolayı senelik sözleşme yapılır Microsoftla. Bizim üniversitenin
yok mesela. 300 kişinin ya da 400 kişinin parası verilir, bunlar 20-25 bin TL.
civarında tutar. Bunu verdiğin zaman istediğin gibi Microsoft yazılımlarını ücretsiz
kullanabilirsin. Microsoft’unda işine geliyor, sebebi şu, sen bu jenerasyona bunu
öğretirsen bundan sonraki jenerasyonda bunu öğrenmek zorunda kalıyor. Onların
çalışma prensibi bu, ama açık kaynak kodlularda böyle bir olay yok.
Fakat açık kaynak kodlu yazılımlarda şöyle bir problem var. Sistemin her tarafta
destekçisi yok. Bu nedenle de karşılaştığın sorunla doğrudan çözüm de
bulamıyorsun. Yani ben Moodle da bir sürü destekçi bulabiliyorum, sorunu
çözebiliyorum, ama bu seferde doğrudan destek alabileceğin işin uzmanı insan
bulamıyorsun. Bilgi işlemde çalışırken bu tür sorunlar çok başıma geldi, çok
sıkıştığımız noktalar oldu. Türkiye’deki çözüm ortağımız çözemediği noktada
yurtdışına bildiriyordu. Yurtdışında da programı yazan kişilere varıncaya kadar
ulaşılmaya çalışılıyordu. O süreç de bazen çok uzun sürebiliyor. Open Office
bunlardan bir tanesi mesela, ücretsiz, ama çözümü bulmak bazen çok uzun zaman
alıyor.
Bununla birlikte Microsoft’la yapılan sözleşmelerde en ufak bir sorunla
karşılaşıldığındaTürkiye yetkili alanına başvurabilme var. O alana bildirdiğin zaman
çözmek zorundalar zaten. Çünkü “Ben sana para veriyorum ve o paranın karşılığını
istiyorum” diyorsun. Diğerlerinde o imkân yok. Çünkü genelde ofisleri yok, para
kazanmıyor o işten, para kazanamadığı için de gelip Türkiye’de bir ofis açmıyor.
330
Kurum olarak biz paralı yazılım kullanmaktansa Moodle gibi etkin bir yazılım
kullanmayı tercih ediyoruz.
Uzaktan eğitim yazılımlarında nasıl bir durum var?
M.S.: Uzaktan eğitimde LMS diye geçen Learning Management System ve Vidyo
Konferans Sistemi yazılımı var. İki tür yazılım var. Birinde içeriklerinin sadece
beslemesini yapıyorsun. Diğerinde ise bilhassa canlı vidyo görüntülerinin
beslemesini yapıyorsun. Banttan yaptıklarında Youtube ya da farklı ortamlarda
gösterebiliyorsun, ama canlı eğitim verilecekse bir tane ekstra video konferans
sistemine ihtiyaç var.
Şimdi Big Blue Button da ücretsiz diye belirtiliyor, açık kaynak kodlu ama onu
çözmesi çok zaman almakta. Bir sürü eklentilerle kullanılıyor. Bir hatayı bulmak
bazen 3 ayını da alabiliyor, bazen ise 3 saniyeni de alabiliyor. Belli olmuyor.
Yazılımda diagramlar vardır, kodlar yer alır, eğer sen bu yapıları bilmiyorsan,
yazılımı anlayamazsın. Açık kaynaklarda bu süreç biraz dağınıktır. Çünkü herkes
farklı şeyler yapıyor. Belli bir kodlama standardı yapılmaya çalışılır sonra da
birleştirilir. Big Blue Button’daki en büyük sıkıntı da o. Onu bulamadığın için
onlarda mesela destek veriyorlar. Onun da mesela key’i var, onlar da paralı aslında.
Belli bir fiyat karşılığında satıyorlar onu. Sorun çıktığı zaman paralı destek de
veriliyor. Bir de Big Blue Button’ı 50 kişi, 100 kişi kullanmada sıkıntı yok ama sayı
500 kişi, 1000 kişi olmaya başladığı zaman onlar da ücret istemeye başlıyor.
Yani açık kaynak kodlu da olsa herkes parasız kalmamaya özen gösteriyor.
Moodle’da da sen çok özel bir şey istersen onu parayla alıyorsun. Eklenti ihtiyacı
331
duyarsan o zaman senden para istiyor. Moodle’ın kendisi değil ama, onu yazan bir
sürü firma var, onlar ücret isteyebiliyorlar. Mesela Moodle’a bir tema yapmak için
bile 200 dolar, 500 dolar istenebiliyor.
Yani kimse emeğini karşılıksız bırakmamaya özen gösteriyor diyebilirim.
Fatih projesinde kullanılan yazılımlar hakkında bilgi verir misiniz?
M.S.: Fatih Projesi’nde öğrencilere tablet dağıtımına devam ediliyor. Ders
materyalleri hazırlanması için özel yazılım anlaşması yapıldı mesela, öğretmenler
artık ders materyallerini orada hazırlayıp orada depolayabilecekler. Bunlar havuzda
toplanacak ve bu havuz sonucunda ders notları tabletler üzerinde incelenmeye
başlanacak.
Yazılım olarak ne kullanacaklar?
M.S.: Benim görüştüğüm Dijital Soft diye bir firma var. Türkiye menşeli güzel
yazılımları var. Doğrudan ders notları, ders materyalleri etkileşimli olarak
görülebilecek.
Açık kaynak kodlu mu?
M.S.: Yok değil. Onlar da satıyorlar bu yazılımı. Genel anlaşma yaptılar, yaklaşık
700 bin tane öğretmen var diye biliyorum, 700 bin öğretmenin kullanımına açılacak
bir yazılım oluşturmuşlar. Hepsine verilecek. Hocalar web üzerinde ders notlarını
hazırlıyor. Hazırladıktan sonra tablete de uyumlu, bilgisayara da uyumlu bir formata
notlar dönüştürülüyor. Hocaların materyallerini oradan hazırlaması istenecek mesela.
332
Onun haricinde Enocta firması var. Onlarda ücretli ders içerikleri satıyorlar. Yaklaşık
850 tane ders notları var. Yurtdışında da beraber çalıştıkları birçok firma var. Bunlar
ders notunu alıyor etkileşimli hale getiriyor, senaryoyu görselleştiriyor. Ondan sonra
bunu götürüp başka firmaya satıyor ve bunun üzerinden para kazanıyorlar.
Açık erişimin uzaktan eğitime ne gibi bir etkisi olacaktır?
M.S.: Üniverisite için konuşmak gerekirse, açık erişimin buradaki en büyük rolü
dosyalar tek bir havuzda toplanırsa, yani üniversitedeki tüm ders notları tek bir
havuzda toplanırsa uzaktan eğitim verildiği zaman ders notu havuzdan doğrudan
çekilebilir. Açık erişimin bize sağlayacağı en büyük avantaj bu olacaktır.
21.10.2013 TARİHİNDE İYTE KÜTÜPHANE DAİRE BAŞKANI GÜLTEKİN
GÜRDAL İLE YAPILAN GÖRÜŞME
Açık erişim nedir?
GÜLTEKİN GÜRDAL (G.G.): Bilimsel bilginin önündeki tüm engellerin
kaldırılması.
Dünyadaki ve Türkiye’deki gelişiminde benzerlikler ve karşıtlıklar nelerdir?
G.G.: Benzerlikler ve karşıtlıklar diye nitelemek çok doğru olmaz ama Türkiye
henüz çok başında ve takip etmeye çalışıyor. Henüz bir hükümet politikası değil.
Henüz YÖK’ün aldığı bir karar yok. Buna benzer kuruluşlar ABD’de ve Avrupa’da
benzer kararlar aldılar yani.
333
Dünyadaki gelişim 2001 yılında Kütüphanecilerin başlattığı bir girişimle başladı. İlk
Budapeştede tarifi yapıldı. Tabii bunda en önemli şey bilimsel dergilerdeki fiyat
artışlarının anormal oranda artmaya başlaması. Bununla birlikte kütüphaneler bu
fiyat artışlarını karşılayacak gücü bulamadılar. Ondan sonra şu soru gündeme geldi.
Biz nasıl birşeyin içindeyiz böyle. Makaleyi yazan hoca, makalenin editörlüğünü
dergiler için yapan hoca, tekrardan bu dergileri abone olup satın alan yine
üniversiteler, yine hocalar. Bu sistemde bir yanlışlık var dendi. Bunun üzerine yeni
modeller çıktı. Yayıncılar çok karşı ama yeşil yol çıktı mesela. Artık sen herhangi bir
dergide makalenin açık erişimli olmasını istiyorsan makale işlem ücretini ödeyip o
dergide o makalenin açık erişimli olmasını sağlayabiliyorsun.
Açık erişimli dergi sayısı şu anda 10 bin civarında. Sen makalenin yayınlanması için
yazar veya kurum olarak ücret ödüyorsun o açık erişim oluyor ve dünyanın her
tarafından makalene ulaşılabiliyor. Katkı payı gibi bir şey ödeniyor yani. Kurumlar
onun için bütçeler ayırmaya başladılar ama ülkemizde bunun örneği yok hala.
Özgür yazılım felsefesinin bu harekete etkisi var mı?
G.G.: Tabii canım aynı felsefe. Birşeyler pahalı kullanamıyorum, istediğim
değişiklikleri yapamıyorum, yeniden kullanamıyorum. En önemli şey var olan veriyi
yeniden kullanabilmek. Yeniden kullanabilme hakkı. Açık ders malzemeleri de öyle.
Bir üniversitenin web sayfasını en fazla hareketlendiren şey o şu anda. Sen oraya ne
kadar kaliteli içerik koyabiliyorsun yani.
Açık erişimin gelişimindeki temel dinamikler nelerdir?
334
G.G.: Açık erişim ile ülkendeki eğitim eşitsizliğini engelliyorsun. Çok iyi bir
matematik hocasının dersini açık ders malzemesi olarak koyduğun zaman
Türkiye’nin her ilinde aynı matematik dersini öğrenciler alabilmiş oluyor. Kendi
hocasından görecek matematik dersini ama o çok iyi hocanın dersini de alabilecek.
Bügün MIT’in derslerinin çok izlenmesi ve indirilmesinin sebebi o yani.
Kurumsal açıdan neler yapılmakta ya da yapılması gerekir?
G.G.: Açık erişim hareketinin Türkiye’de hızlanması için yukarıdan aşağıya doğru
birşeylerin gelmesi gerekiyor artık. Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu mesela bir
karar alsa kamu kaynaklarıyla yapılan çalışmalar kamuya açılır mesela. O çok
önemli bir karar. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü ilk defa senatosundan resmi
olarak açık erişimi geçiren üniversite.
Türkiye’de açık erişimdeki kaynak sayısı 40 bin. İngiltere’de 40 milyon. İngiltere ile
Türkiye’nin nüfusu da üniversite sayısı da aşağı yukarı aynı. Mesela 2016’dan
itibaren İngiltere’de bütün araştırma verilerini açık erişimli yayınlamak zorunlu
olacak.
Açık erişimde uzaktan eğitimin ana yönelim olarak seçilmesini neye
bağlıyorsunuz?
G.G.: Uzaktan eğitimle açık erişimin hiçbir bağlantısı yok bana göre. Uzaktan
erişme var bunda ama felsefe tamamen farklı bir şey yani. Senin erişim metodun bir
araç sadece. Uzaktan veya yakından var olan bilgiye hiçbir engelle karşılaşmadan
erişmek. Orada önemli olan o.
335
ÖZET
Bu araştırma, Refah Toplumu döneminin ürünü olan uzaktan eğitim ve açık
öğretim yaklaşımlarının, kapitalizmin yeniden yapılanma süreci ile buluştuğunda
nasıl dönüştüğünü/dönüşmediğini anlamak ve bunu Türkiye’deki gelişmelerle
karşılaştırmalı olarak yapmaya odaklanmıştır. Yeni iletişim teknolojilerinin eğitimde
kullanımı ile -yeniden yapılanma süreci ile bağlantılı olarak- dünyada ve Türkiye’de
ortaya çıkan e-öğrenme modelleri, bu modeller bağlamında oluşan gerilimli noktalar,
benzerlikler ve karşıtlıklar bu çalışmada betimlenmektedir. Bu çerçevede masa başı
araştırma teknikleri ve derinlemesine yüzyüze görüşme teknikleri kullanılan
araştırmada; eğitimi yaygınlaştırmak ve dezavantajlılara uzatmak biçiminde gelişen
eğitimde teknoloji kullanımının kapitalizmin yeniden yapılanma süreci içinde
tecimsel yönelimlerin ağırlığı doğrultusunda yeniden şekillenmekte olduğu ortaya
çıkmıştır. Yeniden yapılanma sürecinin ise her toplumda çeşitli aktörlerin girişimiyle
farklı modellerin, yaklaşımların gelişmesine imkan verdiği görülürken ortaya çıkan
farklı modeller bağlamında oluşan gerilimli noktalar çalışmada ortaya konmuştur. Bu
anlamda dünyada görülen uzaktan eğitim uygulamalarındaki tecimselleşme
yönelimlerinin, Türkiye’deki uzaktan eğitim pratikleri içinde oluştuğundan
bahsetmek henüz mümkün görünmemekle birlikte neoliberal kemer sıkma
politikaları nedeniyle eğitimin payındaki düşüşün uzaktan eğitimle dengelenmeye
çalışıldığı ortaya çıkmaktadır. Refah Devleti bağlamında eğitimi daha çok insana
yaymak ve dezavantajlılara uzatmak biçiminde gelişen açık erişim yaklaşımlarının
ise yeniden yapılanma sonrası oluşan tecimsel yönelimlerle gerilimli bir ilişki
kurduğu görülür. Açık erişim yaklaşımları içindeki açık kitap, açık dergi ve açık ders
malzemeleri yaklaşımlarının dünyada ve Türkiye’de Refah Devleti nosyonları içinde
336
hareketine devam ettiği görülürken özelikle dünyada görülen örnekleriyle açık kitap
ve açık dergi yaklaşımlarında tecimselleşmeye yönelik tepkiler net bir biçimde
ortaya çıkmaktadır. Açık ders malzemeleri yaklaşımı da Refah Devleti döneminin
nosyonları içinde gelişimini sürdürürken, bu yaklaşımın türevleri olan kitlesel açık
online kurs biçimlerinin tecimsel eğilimlerin ağırlığı doğrultusunda dönüşüme
uğradığı görülür.
337
ABSTRACT
This research focuses on understanding how distance education and open
learning approaches which are the product of the welfare society transform or not
transform when they come together with the process of restructuring capitalism and
making comparison with the developments in Turkey. E-learning models which
emerged in the world and in Turkey with the help of new communication
technologies used in education, voltage points that occur in the context of these
models, similarities and contrasts are described in this study. In this context, in the
research in which desk research and in-depth face to face interview techniques are
used; the use of technology in education that develops through promoting education
and extending it to disadvantaged people in the process of restructuring capitalism is
in the process of reshaping. While the restructuring process is allowing for the
development of different models and approaches with the help of various actors in all
societies, voltage points that occur in the context of different models have been
revealed in the study. In this sense, it is not possible to mention that commercial
orientations in distance education practices seen in the world occur in distance
education practices in Turkey and it seems that due to neoliberal austerity policies,
decline in the share of education is balanced by means of the distance education
efforts. Open access approaches that develop through spreading education to more
people and extending it to disadvantaged people in the context of welfare state
establish a tense relationship with commercial orientations emerging after
restructuring. As the open book, open journal and open course materials approaches
in open access approaches are continuing their movement in the world and in Turkey
welfare state notion, especially in examples seen in the world, in the open book and
338
open journal approaches, reactions to commercialization obviously emerged. While
open course materials approach is continuing to improve in the notion of the welfare
state, massively open online courses in accordance with the weight of commercial
orientations has been transformed.