21
KISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi. SSK ile ilgili işleri varmış onu telefon ile çözümleyebileceğimi söyledim, çay içtik, sohbet ettik. Tatvan’dan geliyordu, aradakileri özellikle babam, annem, ve Şilan’ı sordum. Ayın 20’sinde intihar edip getirilen Sabri amcamın oğlu Yakup Epözdemir için gelenlerden dolayı kalabalık olduğunu, bir kısım akrabaların bugün, bir kısmının da yarın gideceğini söyledi. Şakir amcamı sordum, onunda ayın 6’sında gözaltına alınan Nametullah amcamın bugün savcılık karşısına çıkarıldığını, sonucunu beklediğini söyledi. Benim ve Serhat’ın askerlik tecil işlemleri ile ilgili raporaldığımızı bunları babama vermesini söyledim. Öğleyin ayrıldı. - Efendim. - Merhaba Babacığım nasılsın? - İyiyim oğlum, sen nasılsın? - Ben de iyiyim baba. Amcamın durumu ne oldu? - Bizde bekliyoruz oğlum, bugün savcılığa çıkarıldılar henüz bitmedi. Şakir amcam da yanımda. - Baba raporları aldın mı? - Aldım oğlum, bugün askerlik şubesine gidip raporları verdim. - Bir sorun çıkmadı değil mi? - Yok yok. - Annem, Şilan nasıl baba? - Onlarda iyiler, gelip gidenlerle ilgileniyoruz. - Amcamla da görüşeyim babacığım, ellerinden öperim. * * * - Merhaba amca, - Doktor nasılsın? - İyiyim amca, sen nasılsın? - Bizde iyiyiz, Nimet’in durumunu merak ediyoruz, sonuçlanırsa gideceğiz. - Buyurun bize gelin, buradan uçakla göndeririz sizi. - Teşekkürler yeğenim, araba ile döneceğiz belki daha sonra. Bu arada telefon kesildi, bir kez daha çevirdim. - Merhaba baba. - Baban değil amcan. - Amca size iyi yolculuklar dilerim. - Gözlerinden öpüyorum, babana birşeyler söylüyor musun? - Hayır amca selam söyleyin. İyi akşamlar. Nereden bilebilirdim bu konuşmanın babacığımla olan son konuşma olacağını! Akşam Ayşe’nin öğretmen arkadaşları ve eşleri misafirliğe gelmişlerdi. Oturduk, sohbet ettik. Gece 23.00 de gittiler. Canım sıkılıyordu amcamın durumunu öğrenmek için Tatvan’ı aradım. Telefona amcam çıkınca şaşırdım. Babamı istedim henüz eve gelmediğini Nimet için beklediğini söyledi. İkna olmadan telefonu kapattım, çünkü babam hiç bu kadar geç kalmazdı. Bir kez daha aradım, sesler çok trajikti kuşkulandım, annemle konuşmak istediğimi söyledim. Annem telefonu eline aldı ve ağlamaya ve bağırmaya başladı: - Ne oldu anne, niçin ağlıyorsun? - Babanı gözaltına aldılar oğlum. - Üzülme anne, sen bir Devrimcinin eşisin biraz sabırlı ol, biz hemen geliyoruz. 1

KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

KISA BİR ÖYKÜ

25.11.1993 günü Van Karayolları 11. BölgeMüdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum.Amcam Osman Epözdemir geldi. SSK ile ilgili işleri varmışonu telefon ile çözümleyebileceğimi söyledim, çay içtik,sohbet ettik. Tatvan’dan geliyordu, aradakileri özelliklebabam, annem, ve Şilan’ı sordum. Ayın 20’sinde intihar edipgetirilen Sabri amcamın oğlu Yakup Epözdemir içingelenlerden dolayı kalabalık olduğunu, bir kısım akrabalarınbugün, bir kısmının da yarın gideceğini söyledi. Şakiramcamı sordum, onunda ayın 6’sında gözaltına alınanNametullah amcamın bugün savcılık karşısına çıkarıldığını,sonucunu beklediğini söyledi.

Benim ve Serhat’ın askerlik tecil işlemleri ile ilgiliraporaldığımızı bunları babama vermesini söyledim. Öğleyinayrıldı.

- Efendim.- Merhaba Babacığım nasılsın?- İyiyim oğlum, sen nasılsın?- Ben de iyiyim baba. Amcamın durumu ne oldu?- Bizde bekliyoruz oğlum, bugün savcılığa çıkarıldılar henüz bitmedi. Şakir amcam

da yanımda.- Baba raporları aldın mı?- Aldım oğlum, bugün askerlik şubesine gidip raporları verdim.- Bir sorun çıkmadı değil mi?- Yok yok.- Annem, Şilan nasıl baba?- Onlarda iyiler, gelip gidenlerle ilgileniyoruz.- Amcamla da görüşeyim babacığım, ellerinden öperim.

* * *

- Merhaba amca,- Doktor nasılsın? - İyiyim amca, sen nasılsın?- Bizde iyiyiz, Nimet’in durumunu merak ediyoruz, sonuçlanırsa gideceğiz.- Buyurun bize gelin, buradan uçakla göndeririz sizi.- Teşekkürler yeğenim, araba ile döneceğiz belki daha sonra.

Bu arada telefon kesildi, bir kez daha çevirdim.- Merhaba baba.- Baban değil amcan.- Amca size iyi yolculuklar dilerim.- Gözlerinden öpüyorum, babana birşeyler söylüyor musun?- Hayır amca selam söyleyin. İyi akşamlar.

Nereden bilebilirdim bu konuşmanın babacığımla olan son konuşma olacağını!Akşam Ayşe’nin öğretmen arkadaşları ve eşleri misafirliğe gelmişlerdi. Oturduk,

sohbet ettik. Gece 23.00 de gittiler. Canım sıkılıyordu amcamın durumunu öğrenmek içinTatvan’ı aradım. Telefona amcam çıkınca şaşırdım. Babamı istedim henüz eve gelmediğiniNimet için beklediğini söyledi. İkna olmadan telefonu kapattım, çünkü babam hiç bu kadargeç kalmazdı. Bir kez daha aradım, sesler çok trajikti kuşkulandım, annemle konuşmakistediğimi söyledim. Annem telefonu eline aldı ve ağlamaya ve bağırmaya başladı:

- Ne oldu anne, niçin ağlıyorsun?- Babanı gözaltına aldılar oğlum.- Üzülme anne, sen bir Devrimcinin eşisin biraz sabırlı ol, biz hemen geliyoruz.

1

Page 2: KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

- Hayır oğlum, kış kıyamet gece yola çıkmayın sabah erkenden gelirsiniz.- Peki anne fakat lütfen üzülme, Şilancığımı öp.Telefonu kapattıktan sonra Serhat’ı aradım gidelim dedim fakat oda nasıl olsa

gözaltında gece bir şey yapamayacağımızı düşünerek yarın sabah gidelim dedi.İdari İşler Müdürümüz Mustafa Gökçek’i aradım, ertesi gün için izin aldım.O gece sabahı nasıl yapabilirdim, bilemiyorum. Hiç uyuyamadım dönüp durdum.

Tedirgindim. Saat 05.30’da Serhat ile Tatvan’a doğru yola çıktık. Eve ulaştık, ev çokkalabalıktı, annem bana sarıldı ve ağlamaya, bağırmaya başladı:

- Oğlum babanı kaçırdılar, onu öldürdüler. Evimiz yıkıldı oyy, oyy.Durumu kavramaya çalışıyordum, her tarafımı kızıl bir ateş sardı titrememek için zor

duruyordum, büyükbabamın yattığı yatağa yığıldım. Çevrede birçok akraba ağlıyor, feryatediyorlardı. Şakir amcam ile kafa kafaya verip neler yapabileceğimizi tartıştık.

Önce annemle Hükümet Konağı’na gidip Başsavcı ile görüştük, bizi pek de iyikarşılamayan Savcı hayali yerlere gitmiş olabileceğinden söz ediyordu gözlemim sonucuşunu gördüm: Savcı’nın elleri titriyor ve yüzü bembeyazdı. Belli ki bir şeyler biliyor fakatsöyleyemiyordu. Belki yüreği seviniyordu. Diğer Savcı Mustafa Yabanoğlu biraz daha başarılırol yapıyordu. Üzülüyormuş gibi, yardımcı olmak için can atıyormuş, hiçbir şeyle ilgisi yokmuşgibi görünmeye çalışıyordu. Dilekçe verdik, her şeyi çok net söyledim: Babamı Kontrgerillakaçırdı ve onu öldürecek!

Anneme dün akşamı anlatmasını söyledim:Saat 20.00’de babamla telefonda konuşmuş, yemeğin hazır olduğunu eve gelmesini

söylemiş, işte bu son konuşma. 20.30’da Neşet dayım ve oğlu Mustafa bize geliyorlar.Anneme Şevket ağabeyin arabası aşağıda, kendisi yok mu? Diyince bizde bulunanlar,hemen harekete geçip Emniyet, Valilik ve Ankara’daki politikacı tanıdıklara haber veriliyor.Babamı bir saat içinde kaybeden bu güç öyle bir güç ki, Ankara’nın bile ona gücü yetmiyorya da istedikleri olmuyormuşçasına yürek sevindiriyorlar.

Babamı arıyorduk, her yola baş vuruyorduk. Valinin yanına ben, annem, amcam,Bitlis SHP İl Başkanı Muzaffer Ahlat ve DEP İl Başkanı İshak Tepe beraberce gittik.

Vali tipik bir bürokrattı, demokrasiden, insan haklarından söz ediyordu. Lafıçevirmeden direkt söyledim: Babamı Kontrgerilla kaçırdı ve hayatından endişe ediyoruz. Valiyerinden fırladı ne demekmiş Kontrgerilla Türkiye’de böyle kurumlar yok falan filan. Aşağıindik, arabanın arka koltuğunda ağladım, tavırlar maalesef babamı katlettiklerinigösteriyordu. Oğlu Kontrgerilla tarafından katledilen İshak Tepe’de doğrularcasına “Bananasıl davranıldıysa size de aynı şekilde davranılıyor, aynı şeyler söyleniyor”.

ANAP İl Başkanı Nuri Dağdağan’ın Zırhlı Tugay Komutanı Korkmaz Tağma ilearasının iyi olduğunu bilen amcam kendisi ile görüşerek bir randevu almasını istedi,zorlamalarımız, ricalarımız sonucunda saat 15.00 için randevu almıştı.

Belki telefon ile aranırız diye alıcılarını yerleştirdik fakat boşuna imiş.14.00’de telefon çaldı:- Kimsiniz?- Ben Avukat Şevket’in oğlu Doktor Serdar’ım, ne istemiştiniz?- Doktor bey Güroymak yolunda bir kamyon şoförü trafik kazası geçirmiş yaralıyı

Bitlis Devlet Hastanesi’ne götürmüşler. İlgilenirseniz iyi olur.- Tamam bir grup gönderip baktıralım.Bitlis Devlet Hastanesi’ni aradım, nöbetçi memuru böyle bir olayın hastaneye intikal

etmediğini söyledi. Ben de aklımdan babamı, çevrenin zaten tanıdığını, herhalde getirilirsebilinebileceğini söylüyordum, oysa hazırlık yapıyorlarmış!

Telefon bir kez daha çaldı:- Siz gitmediniz mi daha?- Bir grup gönderdik, hastaneyi de aradık böyle bir vakanın gelmediğini söylediler

müdür bey.- Tamam mutlaka ilgilenin.Zalim herif çok ısrar ediyordu bir film şeridi gibi gün boyu olanlar gözümün önünden

geçti. Herkes kendisine verilen rolü başarı ile oynuyordu.

2

Page 3: KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

Çok geçmeden telefonun ucunda ağlayan ve soğukkanlı olmamı söyleyen sesi ile acıhaber ile karşılaştım: Babamı katletmişlerdi, beni otopsiye bekliyorlardı. Bitlis’e taksideağlayarak geldim, yıkılmıştım fakat güçlü ve objektif olmalıydım.

Sevgili dostum, arkadaşım, babacığım, kılavuzum masada cansız yatıyordu.Öldürmüşlerdi, işkence görmüştü fakat yüzü gülümsüyordu, belli ki davamda haklıyımdiyordu.

Bitlis Devlet Hastanesi’nin önü, polis, özel tim ve adli görevlilerle dolup taşıyordu.Poliklinik önünde amcam ve İshak Tepe ayakta bekliyorlardı, amcam ağlayarak:

- Senin baban kafasına kurşun sıkılacak adam mıydı? Dedi.Sol burun deliğinin üst kenarından giren kurşun kafasının arkasından çıkmıştı. Boğazı

ip ile ya da itin birinin boğazını sıkması ile morarmıştı. Sağ gözünde travmaya bağlımorarma, yeryüzündeki tüm güzellikleri beyninde taşıyanın yüzünde darp izleri mevcuttu.Bacaklarında sigara yanıkları ve darp izleri mevcuttu. Sağ elini ve ayağını dirsekten vedizden kendine doğru çekmişti belli ki öldürüldüğünde bu pozisyondaydı. Sırtta ve kuyruksokumunda ölü morlukları mevcuttu. Tahmini ölüm saati 03 – 03.30 idi. Güroymak yolundaTahtalı köyü yakınlarında yüzü ve gözü agal ile bağlı, sol ayakkabısı ayağından çıkıp iki, üçmetre uzaklığa yuvarlanmış, yüzü sağa dönük olarak askerler tarafından bulunduğusöylendi. Bir kez daha bizi aptal yerine koymaya çalışıyorlardı oysa biz düşmanlarımızı çokiyi tanıyorduk. Boğuşma izleri vardı, zaten gözlüğü de evden 100 metre ileride orduevikapısına yakın yerde bulunmuştu. Oynanan komplo belliydi. Emirler Ankara’dan geliyorTugay Komutanı, Emniyet Müdürü, Vali, Savcılar, Mülki görevliler ve tetikçiler bu savaşısürdürüyorlardı.

“Bunlar engerekler ve çiyanlardır,Bunlar aşımıza, ekmeğimize göz koyanlardır,Tanı bunları, tanı da büyü.”Babacığımın gül bedenini hastanenin Ambulansı’na bindirip, Tatvan’a doğru hareket

ettik. Tatvan girişinde Emniyet Müdürü şehre girmememizi Karşıyaka’ya götürüp oradakicamide yıkayıp orada gömmemizi söyledi, yanıtım netti:

- Babam şerefli yaşadı,- Onurlu yaşadı ve teslim olmadan öldü. Ona yakışan biçimde gömeceğiz. Tatvan

merkezindeki merkez camiye götüreceğiz ve dini vecibeleri yerine getirdiktensonra defnedeceğiz dedim.

Babamı o musalla taşında yatışı hiçbir zaman unutamayacağım bir yaraydı, öylesinetemiz bir yüzü vardı ki o anda mutlu olduğu belliydi. Doğru bildiği yolda yürüdü taviz vermedive işlerine gelmediği için eli kanlı katiller onu katlettiler.

Emniyet Müdürü bir kez daha geldi ve yarın (27 Kasım) PKK’nin kuruluş yıldönümübu gece cenazeyi defnetmemiz gerektiğini söyledi ve bu emrin bizzat İçişleri Bakanlığı’ndangeldiğini söyledi. Evet katillerin şefini nihayet açıklamıştı. “İçişleri Bakanlığı.”

Belediye Başkan Vekili İmdat Akbay’ın üstün çabalarıyla o gece panzer ışıklarıaltında, babamı son yolculuğuna uğurladık şimdi yeni Karşıyaka Şehitliği ve mezarınınüstünde şunlar yazılı “sen bir özgürlük ve barış gülü idin.” Babanın insancıl, barışçı veyurtsever özelliklerini ancak bu sözcükler karşılıyordu.

26 Kasım güzel babacığımın katledildiği gün olarak Kürdistan Tarihinde yerini aldı.Evet babacığım, seni katlettiler ve sandılar ki, Av. Şevket’i öldürürsek bu mücadeleyi

bitirebiliriz. Oysa geçen bir yıl süresince bu mücadele tüm birimlere sıçradı artık yurt içindedeğil, yurt dışında da köşeye sıkışmış bir TC izliyoruz. Seni Şehitlik mertebesinde görenbizler ve dostlarımız biraz daha kararlı bu yola baş koyuyorlar.

O büyük gün geldiğinde eminim ki sende toprağın derinliklerinde o çok sevdiğin doğaile içiçe bize katılacaksın. Annemi ve Şilancığımı hiç merak etme ben ve Serhat dostların veakrabaların da yardımıyla senin yokluğunu aratmıyoruz, rahat uyu babacığım. “İtler ürümeyedevam ediyorsa da kervanımızda yürümektedir.”

Senin bedenini aramızdan aldılar,Düşüncelerini asla,Gülümsemeni soldurdular,Duygularını asla,Bugünü bitirdiler,

3

Page 4: KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

Yarınları ASLA!

Serdar EPÖZDEMİR

ŞEVKET EPÖZDEMİR ÖLDÜ MÜ?...

Av. Halit Çetin Yalap

Gazete haberleri ... Ölüm ilanları... Yok kimler ölür veya “O ölmedi, hiç ölmez”iddiaları. Buna benzer çok çapraşık iddia veya görüşler.

Bence mesele o kadar karışık değil. Birileri kapısına dayanıp alıp götürdü... Birkaçkurşun... Ceset bilmem hangi derede... Karınca ezmezin işi bitik... Bal gibi öldürdüler onu.

Çok zor iştir bir dostun ölüm haberi için yazı yazmak... Hele bir de yazı yazan okur-yazar değilse... Hep matbu dilekçe örnekleri. Her işi velhasıl arz ve talep ederim diyerekbitirmek... Peki bunu kime arz veya kimden talep edeceksin... Bir avukatı sadece düşündüğüiçin veya onlar gibi düşünmediği için öldür... Birileri kendisini aklamak zorunda...

Öldürüldüğü için değil, basbayağı İNSAN’dı. Düşmanı yoktu. Belki kendini öldürenlerbile düşmanı değildi...

İnsanlar ülkede gruplara, düşüncelere bilmem nelere ayrılıyor.. Onu 1968 de tanıdım.Lisede öğretmendi.. Kuşak önemliyse altmış sekizlilerdendi. Ancak Hukuk Fakültesi’nekaydını yaptırmıştı... Yıllanmış bir ikinci sınıf öğrencisi olarak beni buldu... O günden beridostumdu...

Zor parasız öğretmenlik ve öğrencilik yılları... Altındağ’da ve bir gecekondudasürdürülen yaşam... Doğal olarak paramız olmadığı için evden Cebeci’ye kısa olsun diyeBentderesi’nden geçerek giderdik. Günlük tasarruf, o zaman o parayla ikişer kilo hamsialarak evin yolunu tutardık. O evli, iki çocuklu, ben çocuksuz; iki ev doyardık...

Okul ve staj bitti... Artık kendince vatanı ve kendini kurtarabilirdi. Baykandoğumluydu. Tatvan’ı mekan tuttu...

Sonra kasaba avukatlığı... Diğer aydınlar gibi politika. A partisi başkanı... Bilmem nehakları üyesi... Sanki haklar veriliyormuş gibi... Senin yaşama hakkın da yokmuş... Herhaldeölünce anlamışsındır...

Nerede veya hangi tarafta olursa olsun ülkede düşüncelerinden dolayı öldürülenbiridir o... Şehit kavramına hiç inanmadım... Öldü mü basbayağı ölür insan... Ama O’nunölümü benden çok şeyler alıp götürdü...

Herkesin her yerde söylediği, uygulaması “Kaf dağının ardında” olduğu söylenen.“Din, dil, ırk, felsefi, inanç ve siyasi düşünce” vesaire için, yani herkes eşittir için, “kısacaŞevket’i öldürdüler.”

(DİYARBAKIR BÖLGE BAROSU DERGİSİ Sayfa: 46)

BİR CİNAYETİN ARDINDAN

Sercan Kaya

Şevket Epözdemir. Dalından koparılmış bir gül gibi düştü toprağa, Kürdistan’daşehitler kervanına katıldı. Ölüm ile yaşam arasındaki sınır giderek kaybolur. BugünKürdistan’da insanların bir tek istemi var. O da özgürce yaşamak, güvenlik içinde olmakyaşama hakkını koruyabilmek. Toplumun bağrından şiddetin arınmadığı, karşılıklı olarakşiddetin sürekli tırmandırıldığı bir ortamda, Kürt halkı iki dere bir arada , misali zulmünkurbanı ve işkencenin girdabında inliyor. Devlet PKK’ya yataklık etti diye kırbaçlıyor, kılıçtangeçiriyor halkı. Örneğin Ahlat’ın Kêrs köyünden alınıyor 5 köyü anında köyün dışında infazediliyor, hiç sorgusuz, yargısız. Acının baskının, zulmün ve işkencenin dayanılmaz ağırlığını,mazlum Kürt köylüsü ve esnafı taşıyor. Adeta bunca yıllık özverinin, sadakatın ve

4

Page 5: KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

yurtseverliğin bedelini ödüyor. Ama geriye dönüp bakıldığında geçen süre somut olarak biriyileşmeye rastlamak mümkün değil. Kuşkusuz halk kitleleri eskiye nazaran çok dahauyanmış ulusal kimliğine sahip çıkıyor. Özgürleşme sürecini yaşıyor. Ama içinde bulunduğukoşullar hiçte iç açıcı değil. Çünkü yaşama hakkı güvencesi yok. Kürdistan’da tablotamamen kırmızı, kan akmakta, oluk oluk oluklardan.

Bu cinayetler ne ilki ne de sonuncusudur. Şevket Epözdemir, ötekilerden daha net birmesaj bırakıyor geriye. Kim yaptıysa yapsın tam bir provakasyon kokuyor. Ve Tatvan’ınSilvan’a, Lice’ye, Diyadin’e çevrilmek istendiğinin somut işaretidir, bu kanlı cinayet.

1- Epözdemir, 26 Kasım’dan bir hafta önce ya da bir hafta sonra da katledilebilinirdi.Bu olayın 27 Kasım PKK’nın kuruluş yıldönümünde gerçekleşmiş olması düşündürücü değilmi? Epözdemir, öldürülünce besbelli geniş bir kitle tepki gösterecek, sokağa dökülecekgörkemli bir gösteri olacaktı. Girişler ve çıkışlar 27 Kasım’dan ötürü tutulmuş, devletin gizli(açık) güçleri kentte, her sokakta, insanlar Epözdemir için sokağa çıkmaktan geridurmayacak gösteri yapacak. Gerisi malum, Şırnak ya da Vedat Aydın’ın cenazesinde olupbitenler biliniyor.

2- Epözdemir, bir barış ve diyalog insanıydı. O şiddet politikalarını benimsemeyen,demokratik ve barışçı çözümden yana siyasal yumuşama yanlısı, sevecen ve popüler birkişiliğe sahipti. 1965’de TKDP’ye girmiş 1971’de partinin dağılması onun son örgütlümücadelesi olmuştu. Hiçbir Kürt siyasetiyle organik ilişki içinde değildi. Belki de en çok uzakolduğu görüş, PKK idi. Ama bir avukattı ve herkesin davasına koşuyor, bunu görev biliyordu.Bu cinayetin bir gün öncesi PKK yanlısı olduğu savlanan 28 kişnin gözaltı süresi dolmuş,duruşmaya çıkarılmışlardı. Epözdemir duruşmaya alınmadı. Tutuklular arasında kardeşi devardı. Duruşma geç saatlerde sonuçlanmıştı. Ama neticeyi öğrenemedi. Av. ŞevketEpözdemir.

3- 7 Kasım 1993’te Diyarbakır’da gözetim altına alınan avukatların arasında,Epözdemir’in de tutuklanma istemi listede vardı. Ama Epözdemir’in de tutuklanmadı. Besbellikurbanlık sayıldı. Tatvan savcısı bunu ailesine böyle duruyordu. Ama Epözdemirtutuklanmayacak katledilecekti ki, 7 Kasım’da gözetim altına alınmadı. Bu durum, bir işaretti,ama görülemedi.

4- Şiddet politikasında ısrarlı olanlar bu kararı verdi. Kamuoyunda Kürt sorunun adil-demokratik ve barışçıl çözümünden yana olan insanlar çoğunlukta ve hergün de çoğalıyor.Epözdemir bu işin önde gelen ismiydi. Kuşkusuz şiddet ve barış, diyalog ile örtüşmeyen ikipolitikadır. Bu yüzden elinde silahı olanlar, kitlelere namlunun ucundan başka birşeyianlatamayanlar sonuçta aslan kesilecek,barış gönüllülerini çirkin bir biçimde yok edecekler.İşte bu cinayet barış ve diyalogdan yana olanlara sıkılmış bir kurşundur, barışa ve kardeşliğeçekilmek istenen bir settir. Türk ve Kürt halklarının demokratik birliğine indirilen bir darbedir.

5-Epözdemir’in evinin önünden gece saat 8.00’de gürültüsüz, patırtısız alınmış olmasıçok ilginç. Hiçbir görgü tanığı yok. Onu taşıyanlar, onun o saatte, arabasını park ettiktensonra yaya olarak oradan gitmeyeceğini ya da rahatlıkla götürülemeyeceğini çok iyi bilir.Ortada son derece önemli ve ikna edici bir neden olmadan Epözdemir hiçbir yere gitmezdi.Buradan hareketle akla gelen şudur; Epözdemir daha önce tanıdığı, güven duyduğu,sınanmış gibi görünen tanıdık bir kişi ya da kişilerce, ikna edici ve gayet inandırıcı birgerekçe ile oradan uzaklaştı. Sokağın lambası yanmıyor ve ortalık karanlık.

Ancak, hangi neden ikna edici olabilir? Şöyle düşünüyor insan, ajanlığı henüz deşifreolmamış, tanıdık sima, gözaltılarla ilgili ya da 27 Kasım’a ilişkin bir gerekçe ileri sürülebilir.Ya da bir başka kişinin görüşme talebini iletebilir. Mekanı yakın gösterip Epözdeir’i alıpuzaklaşabilir. Bu ihtimal güçtür. Çünkü askeri bölgeye çok yakın bir alanda Epözdemir’ingözlüğü bulundu. Bu cinayetin süsü de olabilir. Ama gerçeğe en yakın olan durum,Epözdemir’in, gözlüğü işaret olsun diye kendisinin attığıdır. Ya da ihanete götürüldüğünüanlayınca, direndi. Direnince gözlüğü düştü. Bu ortamda gözlüğü yerden almaya fırsatkalmadı. Gözlük delil olarak orada kaldı. Ağzı ve gözleri bağlı olarak yakın bir kapalımekanda subay lojmanları ya da Tugay’da işkenceye ve sorguya alındı. Boğazındanboğulmak istendiğine, her iki kolundan bağlanmış olduğuna ve dizlerinde sert bir madde ilekemiklerinin kırılmak istendiğine dair izler var. Otopsi raporu böyle, doktoru böyle anlatıyor.Takriben gece saat 3-4 arası Epözdemir göz kapağının altından tek kurşunla, gözleripeşmerge egali ile bağlı bir şekilde öldürüldü. Egal’de kan izleri var ve ön tarafta kurşun

5

Page 6: KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

deliği var. Kurşun ensesinden dışarı çıkmış ama dıştan egali delmemiş çünkü, kurşungiysilerinin arasında bulundu. Sonra ceset Tatvan’a 15 km. uzaklıkta bir araziye bırakıldı. Birkamyon şoförünün haberi üzerine olay ertesi gün saat 14.00 sularında duyuldu. Savcılığınarananlar listesinde adı var ancak daha sonra Tatvan savcılığı verdiği yazılı bilgide “arananşahıslardan olmadığı, hakkında tutuklama talebi bulunmadığını” belirtiyor.

Bu cinayet, barış düşmanlarının, barış yanlılarına verdiği bir göz dağıdır. Bu cinayetşiddet ve kan politikalarında ısrar edenlerin toplumu sindirmek isteyişinin işaretidir. Giderekbüyüyen ve sorunun diyalog ve barışçı yollarla çözümünden yana olanların arasında panikyaratılması ya göçe ya da silaha sarılmak durumuna itilmesinin açık örneğidir.

Şevket Epözdemir’ler bir özgürlük gülüydü ve hep öyle anılacak. Dilerim ki,Epözdemir’in ölümü son olsun , Kürt sorunu adil, demokratik ve barışçıl çözüm yoluna girsin.

Bir Demokrasi Şehidi: Av. Şevket Epözdemir

25 Kasım 1993 akşamı, saat 20.00’da kontrgerilla ve onun işbirlikçileri, yörede sevilenve sayılan; tek silahı, düşünceleri olan demokrat, yurtsever, aydın insan, DEP İlçe BaşkanıAv. Şevket Epözdemir’i kaçırdılar. Sorgusu kısa sürdü. Çünkü; herhangi gizli bir örgüt ya dayasal olmayan olaylarla ilintisi yoktu. Tek suçu, halkını ve halklarını sevmesiydi. Götürüldüğüyerde tüm istemlere “hayır” dediği için çabuk infaz edildi. Cesedindeki alaycı gülümseme,bunun en önemli kanıtıydı. Yıllardır bir çok otopsiye girmiş doktor: “Ben yaşamımda bu denligüzel gülümseyen, ölüm karşısındaki alay edercesine böyle duran başka bir ceset dahagörmedim” derken, ağabeyi de “Bu insan tüm Türk ve Dünya klasiklerini okumuş büyük birbeyindi, bu kafaya nasıl kurşun sıkılır? Türk demokrasisi için çimentoydu, gerekliydi” diyordu.

Hain eller, infazı gece gerçekleştirdiler. Cesedi öğlene doğru yol kenarınabırakıverdiler. O güzelim beden karın üzerinde üşüdü, fakat gülümsemesini hiç kaybetmedi.Kürt sorununun, barışçı ve adil yöntemlerle çözüleceğine inancı tamdı, zaten bu yüzden DEPİlçe Başkanlığı’nı sürdürüyordu.

TC Hükümeti’nin bile telaffuz etmekten korktuğu kirli savaş; kan, barut ve göz yaşıbırakıyor. Bilmiyorlar ki, Şevket ve Şevket gibi katledilenlerin, halkta tepkiyi arttırıp, geridekalanlarına direnç veriyor. Bu güç, çığ gibi büyüyor.

1943 yılında Siirt ili Baykan ilçesi Minar (Dilektepe) köyünde dünyaya gelen, türlüsıkıntılarla ilkokulu, Dicle Öğretmen Okulu, Diyarbakır Eğitim Enstitüsü’nü bitirip, edebiyatöğretmeni olan, 1964 yılından 1983 yılına değin bu mesleği sürdüren, Ankara’da çalıştığıdönemde Hukuk Fakültesi’ni bitirip 1975 yılında avukat olan bu azimli insan, bu tarihtenitibaren halkının içinde olmayı seçmiş, Tatvan’a yerleşmiştir. Her yönüyle ilkeli ve düzeyli birtavır izleyen, hiçbir fraksiyona angaje olmadan insan haklarına ve demokrasiye olanbağlılığıyla mesleğini uyguladı.

Espritüel ve sürekli gülmeyi seven bir yapısı vardı. 1980 Eylül darbesinde 33 güngözaltında kaldı. Zindanda bile bu özelliğinden vaz geçmediği, esprilerle, fıkralarla,şakalaşmalarla diğer arkadaşlarına moral verdiği hala anlatılır. Doğayı,insanları, çocuklarını(özellikle kızı ve torununu), avcılığı en çok da yetiştirdiği çocuklarını diğer insanlarlatanıştırmayı, gizli bir haz alarak severdi. Gülen yüzü, zevkle yaptığı işlerde daha bir neşelenirçevresindekilere de bulaştırırdı. Hasta biri öleceğini söyledi mi “ne güzel işte tümağrılarından, sızılarından kurtulacaksın, rahat uyuyacaksın” dedi mi, çevredekiler katıla katılagülerdi. Her yönüyle insana yakındı, çocukla çocuk, büyükle büyük olurdu.

Karanlık cinayetlerin arttığı günlerde kendisine uyarıda bulunanlara önce gülümsersonra da ”bana bir şey olmaz” derdi. Ölümün kalleş olduğunu unuttu. Dostoyevski’ninkahramanları gibiydi. Sevgi, hoşgörü, iletişim ile her şeyin düzelebileceğine inanır,düşmanına dahi gül uzatabilecek kadar alçak gönüllüydü. Yaşamdaki tek zaafı insanları çoksevmekti. Yazıhanesinde asılı duran Malierac’ın sözü mesleğini nasıl uyguladığının en büyükkanıtıydı: “Avukatlar esir kullanmadılar, fakat efendileri de olmadı. Hukukun üstünlüğünübenimsediler, ona rivayet ettiler...”

Barış, demokrasi ve özgürlük mücadelesine tüm yaşamını adayan bu insan yapılanişkence ve sıkılan kurşuna karşı şunları söyler gibiydi:

“Onlar ümidim düşmanıdır sevgilim./ Meyve çağında ağacın,/ Açılıp yeşeren hayatın.

6

Page 7: KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

/ Çünkü zulüm vurdu alınlarına/ Dökülen diş, çürüyen et...”Katledilmesinden sonra yasına gelen insanların, her düşünceden ve her kesimden

olması dış dünyaya yansıttığı demokrat yüzünün bir sonucuydu. Yalnız dışa gösterdiğiyüzünde değil, özel yaşamında, eşiyle ve çocuklarıyla olan ilişkilerinde de tam bir bürokrattı.

Barışseverdi, çünkü kendisiyle barışıktı; yurtseverdi, çünkü yurdunun tümgüzelliklerine hayrandı; özgürlük tutkunuydu, çünkü evcilleştirebileceği , besleyebileceğihayvanları avlardı. Güleryüzlü ciddiyeti bu denli iyi uygulanabilen insan, her zaman sorunlarıiletişimle çözebileceğini söylerdi. Artık Kürt halkı şunu çok iyi biliyor: Barıştan yana olanlar,demokrasi ile sorunlarına çözüm isteyen güçler namlunun ucundadır. Hükümet öyle sözedildiği gibi çözümden yana değil. Tek formülleri var oda öldürmek, bunun doğal sonucu daaçık: Kan. Oysa bu kan gölü Kürt ve Türk halkını ortak etkiliyor. Artık şunu herkesinsöylemesi gereklidir. Sorunların çözümü için barışçı bir süreç istiyoruz, bunu sağlamaktadevletin görevidir. Biz artık çocuklarımızı, analarımızı, babalarımızı bu kirli savaştakaybetmek istiyoruz.

Tatvan’daki kısacık yaşamında SODEP, SHP, DEP ilçe başkanlığı, İHD temsilciliği,belediye meclis üyeliği, Van Barosu üyeliği ile Barolar Birliği delegeliğini yapmış, her zamançalıştığı görevin sorumluluklarını tam olarak yerine getirmişti.

Onun yasını tutarken şunu çok iyi biliyoruz.Şehitler öldükleriyle kalmazlar, düşünceleriyle ve geleceğe bıraktıklarıyla yaşarlar.

Demokratik çözüm her zaman olanaklıdır ve buna şimdi acilen gereksinmemiz var. Bir köknasıl toprakta sürerse, halkların kardeşliği de öyle sürer. Barış ve özgürlük mücadelesi debununla beslenir. Şair’in dediği gibi:

“Bir özgürlük kuşu vardır insanın/Uçmak ister./buna ne sen engel olabilirsin,/Nebe,/Ne de asker!

Serdar Epözdemir

Av. Şevket Epözdemir (1943-1993)Sevgili dost,26 Kasım 1993 günü karanlık eller, o soylu ve onurlu yaşamına son verdiler.Seni çok özledik. Güzel insan; senden sonra da durmadı bu kan seli, bu zulüm...Senin gibi bir çok insanımız daha şehitler kervanına katıldı. Sizi aramızdan ayırdılar

ama, anılarımızdan asla ayıramayacaklar. Sen Türk ve Kürt halkının eşitlik ve özgürlüktemelinde boy verecek olan kardeşliğin ve gönüllü birliğin bir neferi idin. Toplumda şiddet vegerilimin son bulması için barışçıl ve demokratik diyalog yolunun hep açık kalmasınısavundun, bundan yana kaldın.

Sen bir özgürlük gülüydün ve hepte öyle kalacaksın.Şahadetinin 1. yılında seni saygı ve sevgi ile anıyoruz.Ailesi ve dostları adına:Serdar, Şiyar, Yaşar, Niyazi, Latif, Hikmet, Murat ve Behçet Epözdemir

ARAMIZDAN AYRILANLAR

Av. Şevket Epözdemir Hocamızı Kaybettik

Yüreği insan sevgisiyle dolu değerli hocamız Av. Şevket Epözdemir’i, Tatvan’da,kendisine karşı girişilen FAİLİ MEÇHUL cinayet sonucu kaybettik.

Yıllarca gönül verdiği öğretmenlik mesleğiyle, aydın yarınlar için, insan hak veonuruna saygılı ve Demokrasi hayranı öğrenciler yetiştirmenin çabasını veren hocamız, dahasonra bu görevinden ayrılarak Tatvan’a gitmiş ve orada Avukatlık yapıyordu.

Bir akşam, arabasıyla evine döndüğünde, kendisine pusu kuranlar tarafındangötürülerek, başına sıkılan tek kurşunla öldürülüp yolun bir kenarına bırakılan Epözdemir’ineve dönmediğini gören yakınları, hastane morgundaki cenazesinden teşhis edip merhumuTatvan’dan rahmet, kederli ailesi ve tüm yakınlarına başsağlığı dileriz.

7

Page 8: KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

EPÖZDEMİR’İN ÖZGEÇMİŞİSoyadını yıllarca “ÖZDEMİR” olarak kullanan değerli hocamız Şevket Epözdemir,

1943 yılında Baykan’ın Minar köyünde doğdu. İlk okulu burada, Orta öğrenimini ise Ergani,Dicle İlköğretmen Okulu’nda okuyarak, 1960’ta mezun oldu. Bir süre Baykan’da İlkokulöğretmenliği yaptıktan sonra, 1962’de Diyarbakır Eğitim Enstitüsü’ne girdi. 1964’te mezunolunca, Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi’nde Edebiyat Öğretmeni olarak göreve başladı.1968’de Yozgat’ın Sorgun ilçesine tayini çıktı. 1970’ten sonra Ankara Hukuk Fakültesi’ninsınavlarına girebilmek için, Kırıkkale İmam Hatip Okulu’na tayinini yaptırdı. Daha sonraBaşkent Atıfbey Orta Okulu’na geçti. Bir yandan Yüksek Öğrenim görürken, öte yandanöğretmenlik mesleğine devam etti. 1975’te Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirip stajını yineBaşkentte yaptı. 1976’da öğretmenlikten istifa eden Epözdemir avukatlık yapmak üzereBitlis’in Tatvan ilçesine yerleşti. O zamandan bu yana adı geçen ilçemizde avukatlıkmesleğine devam ediyordu.

ŞEVKET EPÖZDEMİR’İ KALBİMİZE GÖMERKEN

Enver YorulmazGazeteci-Yazar

Henüz 1962’lerde siz Diyarbakır Eğitim Enstitüsü’den okurken, ben de Ortaokuldaokuyan ve de” yazan” bir çocuktum hocam. 13-14 yaşlarında, çiçeği burnunda birdelikanlıydım. Doğu ve Güneydoğu’daki feodal düzen, insanlarımızın Ortaçağın karanlığınagömülerek kendilerine “DOĞAL” yapılarının çok görülmesi ve EKONOMİK yoksunluk,gecelerimizi adeta harap ediyordu.

İnsan Hak ve Onurunun alabildiğine çiğnendiği, vatandaşlarımızın can değerinin birtavuk kadar olmadığı o ortamda varolmak, gerçekten de bir zanaattı hocam; bunun çok iyifarkındaydım. Hele dinimizin koyu bir taassup altında, tarikat ve tekkelerdeki cahil insanlarınelinde baskı unsuru haline gelmesi; her sakal bırakıp cüppe giyenin kendini neredeysePeygamber ilan edip Tanrı’nın şifa dağıtan gücünü kendi üzerinde toplayarak(!) bir asalakgibi vatandaşlarımızın kanını emmesi, fikir ve düşünce dünyamı alt üst ediyordu...

Mağarada yaşayanlarımıza; kültür dünyasından mahrum bırakılarak Kan Davası,Aşiret Sistemi, Ağalık ve Beyliklerin çizmesi altında inim, inim inleyenlerimize baktıkça,YAZMAMAM; YAZAR OLMAMAM eldemiydi hocam? Ben de o toplumun bir üyesi olarak,VAROLMA’nın İNSACA YAŞAMA’nın kavgasını veriyordum.

Neden, “BİZİM TALİHSİZLİĞİMİZ DOĞDUĞUMUZ TOPRAKLARDAN BAŞLIYOR”du.Neden? Neydi bize yazgı olarak görülen kötü yaşamın sebebi? İşte bu neden ve niçinlerdi, oküçük yaşta, gazete ve dergilerin yolunu tutmama yol açan...

İnsana duyduğum o yüce sevgiyle, şiir ve öykülere döktüğüm fikir ve düşünceler,duygu ve özlemlerle, TOPLUM’a yönelmemin çabasını oluşturdu.

Ve henüz Orta Okul öğrencisiydim hocam; üstelik sizin talebeniz: İki yıl sonra EğitiEnstitüsü’nü bitirince, bizim okulumuza gelip Edebiyat öğretmenimiz olmuştunuz. Yazı-çizeninsan olduğum için, bana karşı sonsuz bir sevgi ve saygı duyuyordunuz. Üstelik taşıdığımpolitik görüşe, rengime ve cinsime bakmadan... Benim de size karşı ölçülere vurulamayacaksevgim ve saygım vardı. Büyük adam yerine koyduğunuz ve türlü fikir ile görüşüne hürmetettiğiniz ben, sizi bir ana, bir baba, bir kardeş ve arkadaş kadar kendime yakın bulmuştum.

Hele o, sınıfta sessiz-sedasız dolaşıp durmanız ve okyanuslar kadar geniş fikir vedüşüncelerinizle dalıp gitmeniz yok muydu; beni de hep peşinden sürüklerdi. Kendikendime;“acaba hocam şimdi neler düşünüyor?” diye, sormadan edemezdim. O küçücük dünyam,senin büyük görüşlerinizle yoğrulmaya hasrettim...

O zamanlar hep soyadını, “özdemir” kullanıyordun. 1964’ten 1968’lere dek DiyarbakırZiya Gökalp Lisesi’nde okuttuğum öğrencilerin ve öğretmen arkadaşların seni, “ŞevketÖzdemir” hocamız olarak bildiler. Aslında soyadının önünde fazlalık gibi, “EP” vardı: yani,“EPÖZDEMİR”di soyadın. Diyarbakır’dan ayrılınca, onu olduğu gibi kullanmaya başladın...

Benim başımda o zamanlar da çok ciddi sorunlar vardı hocam: Feodal bir ortamdadoğarız da, ataerkil bir ailenin ferdi olmamamız olası mı? Dinimiz dört kadını helal kılar da

8

Page 9: KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

(İnsanlarımızın istisnasına göre), babamız annemizin üzerine kuma getirmez mi? Yahut,çocuklarını bir kenara atıp yeni hanımıyla kendi sefasını sürmeye gitmez mi? Bize de tabii kiküçük yaşta ekonomik sorunları omuzlayıp çırpına çırpına okumak istiyordu: Bir yanda geceyarılarına dek trenlerde su satarken, diğer yandan sabah, erken kalıp okula geliyordum. Bumücadelemi bildiğin için, sınıfta öyle uyuklayıp kalmamı büyük bir anlayışla karşılardın.

Evdeki fırtınalardan çalışamayıp, birgün yazılı kağıdıma yalnızca soruları yazıp sizevermiştim. Notları okurken sıfır aldığımı belirttiğinizde, sınıf size büyük bir tepki gösterip;“Şair Enver sıfır alamaz hocam, bir yanlışlık olmalı” demişlerdi. Aslında siz arkadaşlarımdanfazla şaşırmıştınız. Hayretler içerisinde sınıfı ikna edip gerçekten arkadaşınız sıfır almış; bende fark ettim” derken, elinizdeki not defterine tekrar tekrar bakıp sonra da o yüzünüzdekidünyalar tatlısı tebessümünüzle bana dönerek, gözlerimden, neler çektiğimi gayet iyi anlayıpsoru sorma gereğini bile duymadınız...

Öylesine doluydum ki, hocam; hep arayışlar ve tırmanışlar içerisindeydim. YazınSanatında kural ve kaideleri ortadan kaldırıp cümleleri bağlayacak noktalama işaretlerininhiçbirini kullanmıyordum. Bugün şiir tekniğinde kullanılan bu metodu, edebiyatta yeni birakım olarak yaratıp kullanan bir kişi olduğumu belirttiğinizde, sınıf arkadaşlarım o hareketimegülüp geçerlerken, siz se büyük olgunlukla karşılayıp bu tür akımları destekleyen gruplarında ortaya çıkabileceğinden sözederek olağan karşılanması gerektiğini belirtmişsiniz.

Tüm arkadaşlarımızın yazın işi gelişsin ve geçmişten geleceğe mesajlar taşıyalımdiye, bize “Anı defteri” tutmamızı önerdiğinizde birkaç yıldan beri bunu yaptığımı görüncebayağı sevinç duymuştunuz. Yine de bu defterimden birinin başına adınızı ve soyadınızıyazıp 24.12.1964 tarihini attıktan sonra imzanızı koydunuz. Yozgat’ın Sorgun ilçesinedüşüncelerinizden ürkenlerin gazabına uğrayıp tayin edilmeden önce, ömür boyu saklamaküzere bana verdiğiniz fotoğrafınızın arkasına 30 Mart 1967 tarihini koymuşsunuz. Ben otarihlerde, yaz aylarında, Harran Ovası’nda 60 derece sıcaklığın altında ekmeğimi kazanmakiçin Devlet Su İşleri’nde çalışırken, siz de bir yandan öğretmenlik görevini yürütürken, diğeryandan yeni bir Yüksek Öğrenim görmenin çabasına girmişsiniz. Daha sonra birbirimizin izinikaybettiğimiz için, aynı tarihlerde Ankara’da ben Gazetecilik ve Halkla İlişkileri, siz ise HukukFakültesi’ni aynı semtte okuduğumuz halde, ne yazık ki birbirimizden haberimiz bileolmamış. Hiç olacak şey mi?... Halbuki hocalarımızda müşterekti. O zaman ben de sizin gibihem okuyor ve hem de bir kurumda çalışıyordum. Geceli-gündüzlü bir uğraştı işte. Yazıpçizmelerim hiç durmadı hocam; kendimce bir şeyler yapmaya çalıştım, 1968’den, 1993’e...25 yıl sonra izinizi bulduğumda dünyalar benim oldu. Öğrendim ki öğretmenliği bırakıpTatvan’da Avukatlığa başlamışsınız.

Yeğeninizin düğünü için Ankara’ya geldiğinizde, aldığınız haber üzerine hemenyanıma koştunuz. O ne sevgiydi hocam, ne içtenlikti!.. Dostlar beni size göre yıpranmışbulduklarını söylediklerinde, yine o tatlı kahkahanızı atıp, kulağıma eğilerek;”Enverciğim sensöylenenlere bakma; yeğenimin düğününden ötürü saçlarımı boyayıp kamuflaj yaptım.”demenize, yine mutlulukla gülmüştük.

Sonra mı; sonrasını ne siz sorun, ne ben söyleyeyim hocam: Kahrolası düzen beni vesizi yine çok acımasız çalkantılar içerisine sürükledi: Ardı arkası kesilmeyen adi; adi olduğukadar da namussuz ve hayasız davranışlar içerisine giren şerefsiz ve kişiliksiz insanlarınpislikleriyle uğraşmaya başladığım sırada, sizin de Doğu ve Güneydoğu’daki çıkmazlarıniçerisine gömülüp katledildiğinizi; FAİLİ MEÇHUL(!) cinayetlerden birine kurban edildiğiniziöğrendim. Öğrendiğimde kahroldum hocam, kahroldum.

Fikir ve düşüncelerinizle İNSANIN İNSANCA yaşaması, demokratik bir düzeniçerisinde onurlu bir şekilde varlığını sürdürebilmesine dair görüşlerinizi içinesindiremeyenler, varlığınıza kastettiler...

Aydınlık Gazetesi’ne vatandaşlardan biri hakkınızda aynen şunları yazmış;“İnsanlarımız hangi dilden, ırktan, renkten ve dinden olursa olsun, katledilmemeli. Bu durumülkemiz ve insanlarını yıkıma ve felaketine götürür. Bunun da son örneği Tatvan’da öldürülenAv. Şevket Epözdemir.”

Siz herkesin dinine, diline, ırkına, rengine ve cinsine saygı gösteriyordunuz dahocam, başkaları neden sizinkine göstermedi?.. Bu mu DEMOKRATİK düzen dedikleri?..

9

Page 10: KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

Size 25 yıl sonra “MERHABA” derken, bu kez sonsuzluğa uğurlayıp kalbimizegömdük. Yüce anınız önünde saygıyla eğiliyor; tüm sevenleriniz ve yakınlarınıza sabır vemetanet diliyorum.

YIL 93 YA DA ŞEVKET EPÖZDEMİR

Faili “meçhul” cinayetlerinin yılı. Ülkemizde faili “meçhul” cinayetlerinin işlenmediğigün yok gibi... Her gün birden fazla Kürt yurtseveri orada burada bu tür cinayetlere kurbangidiyor. Yüreklere korku sarmış bu ölümler, herkes kendinden korkar olmuş, herkes yarınsabah evimden işime gidebilir miyim? Endişesi yaşıyor, korkunun yüzlerde bıraktığı derinçizgileri, yüreklere saldığı berbat paniği, göz bebeklerine oturttuğu kuşku ve endişelerigörmek hiç de zor değil. Sabah evinden ayrılan her baba çocukları ve eşiyle vedalaşır.Günün ne getireceği, kimi nerede ve hangi pusunun beklediği belli değil. Her gece el ayakçekildikten sonra babalar veda busesi koyar çocuklarının yanaklarına. Akıllarda hep kapımçalınacak mı? Kimde... Kimde!.. İnsanın beynini çatlatırcasına zorlar “sıra kimde” sorusununyanıtını aramak...

Ülkemde güneş erken doğar erken batar, güneşe göre mesai yapılır. O gün güneşbatalı çok olmuştu, karanlığa rağmen bizim için mesai devam ediyor; çünkü on beş günönce, bir operasyonla, içlerinde yaşlı amcamın da bulunduğu on beş kişi köklerindenkoparılarak evlerinden, işyerlerinden alınmış, bilinmeze götürülmüştüler. Elbet, biliniyor bugötürülüş işkence demek, ayrılık demek, ölüm demek. Sanki herkes anlaşmış gibi sözedilmez bu tür götürülüşlerden. Her yerde gözaltı süresi iki gün, ama ülkemde en az yirmigün. Her götürülüşten sonra düşünürsün, çember daraldı artık sıra bende mi? Beklersin...Beklersin... Beklemekten sinirlerin yıpranır, ne olacaksa olsun dersin, ama sana bir şeyolmaz. Düşman arar, en iyisini arar! Belli ki o “en iyi” sen değilsin.

Bir haber alıyorum; işyerimdeyken, gözaltına alınan on beş kişi Savcılığa bugünçıkarılacakmış. Bilirim elbet kimsenin serbest bırakılmayacağını. Savcıya giden yardımyataklık başta olmak üzere örgüt üyeliğinden, örgüt yöneticiliğinden yargılanacağını ve uzunsüre cezaevlerinde kalacaklarını bilirim. Ama umut bu, ya birilerini bırakırlarsa...

Ofisimde haber bekliyorum, sağa sola telefon ediyorum. Mahkemenin devam ettiğinisöylüyorlar, dayanamıyorum karanlık basmadan çarşıya gidip sonucu Avukattan öğrenmekistiyorum. Arabama binip Şevket ağabeyin ofisine gidiyorum. Arabamı park ederken ikikişinin beni göz hapsine aldığını fark ediyorum. Bana dikkatlice bakıyorlar, üstleri düzgündeğil, ikisi de uzun boylu ve kirli sakallıydılar. Boyunlarında egale benzer bir bez var, ortalıkkaranlık ama durdukları köşeye yansıyan ışığın yardımıyla onları görebiliyorum. Hemenyanlarında çorap satan biri dikkatimi çekiyor. Tatvan’da böyle işportacılar yok,kuşkulanıyorum. O iki kişinin göz hapsinde Şevket ağabeyin ofisine doğru yürüyorum. Önofiste yirmiye yakın insan oturmuş mahkemenin sonucunu bekliyorlar. Hepsini tanıyorum.Hepside gözaltındaki yakınlarının akıbetini öğrenmek için doluşmuşlar oraya. Onlarıanlıyorum ama içten içe de kızıyorum onlara. Bir insanı zora sokmak budur işte, burasıbeklenecek yer mi? Peki nerede beklenirdi? Hangi umut kapısında bekleyeceklerdi? Devleterağmen hukukçu kimliğini koruyan bir başka avukat kalmış mıydı kasabada? Bundan başkadost kapısı var mıydı? Bu karmaşık duygular içinde oradakilere selam verip Şevket ağabeyisordum; içeride olduğunu söylediler. Kapıyı çalıyorum, içeri girdiğimde ön ofistekinden dahasakin bir ortamla karşılaşıyorum; Azat Sağnıç, Niyazi Epözdemir ve Şevket ağabey var.Selamlaşıyoruz. Şevket ağabey yanağımdan öpüyor. Ön bürodaki manzaraya rağmenŞevket ağabeyin yumuşak ve sakin davranışları aklıma babamın ona taktığı “aspirin” lakabınıgetiriyor. Onu başkalarına anlatırken; “O aspirin gibidir. Acil durumlarda tereddütsüzbaşvurulacak bir ilaçtır. Şevket acılara kalıcı çözümler getirme de, ağrıları dindirir ve herderde deva olur.”derdi babam.

-Ağabey mahkemenin sonucu ne oldu?-Bekliyoruz hala savcılıktalar.Az önce ön büroda karşılaştığım manzarayı ve karmaşık duygularımı paylaşıyorum

onunla. Çaresiz ama sakin bir ifadeyle;

10

Page 11: KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

-Ne yapabilirim ki? Gidebilecekleri bir başka kapı mı var? Zaten birazdan kapatıpgideceğim. Anlaşılan mahkeme daha da uzayacak.

-Vallahi iyi edersin ağabey. Büron gözaltında, gelirken tanımadığım iki kılıksız kişibürona girinceye kadar gözleri ile beni takip ettiler. Duruşları iyi değildi. Dikkatli olman gerek.(Çorap satandan söz etmek aklıma bile gelmiyor).

-Ben zaten aranıyorum Ferhat.-Olamaz ağabey, sen nasıl aranıyorsun? Hem aranıyorsun, hem de buradasın, ilginç!

Buralardan hemen çıkıp gitmen gerekmiyor mu?-Şu mahkeme bir bitsin, gözaltındakilerin durumları biraz netleşsin bakalım.

Buralardan bir süreliğine uzaklaşmayı be de düşünüyorum. Hem de en yakın zamanda.-Ağabey bu aranma esprisi neyin nesi?-Namet (Nimettullah Epözdemir) yakalandığında onunla birlikte bir konuğunu da

almışlardı. Durumu öğrenmek ve misafiri için bazı girişimlerde bulunmak üzere Emniyetegittim. Polise durumu izah ettim “Siz misafirimizi bile gözaltına almışsınız, yanlışyapıyorsunuz” dediğimde polis bana listeyi gösterdi “Biz yanlış yapmayız Avukat bey, iştegözaltı emrinin listesi” diyerek isimleri işaret parmağıyla göstererek okumaya başladı “BakNimettullah Epözdemir, Şevket Epözdemir...” dediğinde “Ama Şevket benim!” dedim, polisyanlış yaptığını anladı ve panikleyerek listeyi kapattı. Böylelikle arandığımı öğrendim.

-Valla ağabey çok cesursun, bunu bile bile hala buradasın, pes yani!-Çıkacağım, en kısa zamanda çıkacağım.Gözüme duvardaki Avukatlık yemini ilişiyor.-Ağabey bu yemin sana hiç uymuyor.-Haklısın, deyip gülüşüyoruz. Bu sohbeti ayak üstü yaptık. Oturmamı istedi ama ben

oturmak istemiyordum. Şevket ağabeyin ofisinde gereksiz kalabalığa bir de kendimi eklemekistemiyordum. Gideceğimi söyledim. Sonucu öyle ya da böyle öğreneceğimi söylüyorum.

-Nasılsa kimseyi serbest bırakmayacaklar, belki yaşından ötürü Habip amcamıserbest bırakırlar, bu bile zayıf bir ihtimal ya... Umut işte...

-Bir şey olmaz. Sıkma canını. Ben de kimseyi bırakacaklarını sanmıyorum.Azad ve Niyazi’nin beni çok ciddiye aldıklarını sanmıyorum. Korktuğum için hayal

gördüğümü düşünmüş olmalılar, vedalaşıp çıkıyorum. Ön ofise geçtiğimde içerdeki sigaradumanı, sigara tiryakisi olmama rağmen, gözümü yakıyor bir kez daha içten içe kızıyorum;sigara içenlere kızıyorum, onları buraya mahkum edenlere kızıyorum... Şimdi Şevket ağabeyo yumuşak, o güler yüzle nasıl bunlara “Büroyu kapatıyorum, hadi çıkalım” der.Diyemeyeceğini biliyorum, onlar gitmeden işyerini terk edemeyeceğini de biliyorum. İnsanlarıişyerinden çıkarma asla onun mizacına uygun değildi. Aldığı terbiye buna müsait değil,çaresiz bekleyecek onların gidişini.

Yakup Gökçe hemen Şevket ağabeyin ofisinin bitişiğinde kontürlü telefon bayiliğiyapıyordu. Gelmişken ona da hayırlı olsun demek için dükkanına girdim. Karanlık bütün kentiteslim almıştı. Gözlerimle o iki kişiyi aradım yoktular, çorap satan da yoktu. İçim rahatlıyor,demek bir sorun yoktu...

Yakup arkadaşla uzun boylu bir iş sohbetine dalıyorum, işyeri için perspektiflersunuyorum. Güzel bir sohbet oluyor. Sohbetin ortalarında yandaki fırıncı gelip “Ağabeyarabanı kaldırır mısın? Çeper geldi boşaltamıyoruz” diyor. “tamam” deyip Yakup’lavedalaşarak işyerinden çıkıyorum. Birden kafamda şimşek gibi bir soru çakılıyor, bu adamarabanın sahibinin ben olduğumu ve Yakup’un işyerinde olduğumu nasıl ve nereden bildi?Korkuyorum, acaba..!

Arabama binmeden etrafımı kontrol ediyorum, şüpheli hiç kimse yok, hızla evimeyöneliyorum...

Saat on civarı Azad arıyor beni, benden Nuri Dağdağan’ın telefon numarasını istiyor.Nuri Dağdağan her zamanla polisle, devletle işbirliği içinde olan biridir, nedenini soruyorumama bana nedenini söylemiyor. (O gece Şevket ağabey kaçırılıyor, Azad bunu biliyor, bunungizli bir yanı olamaz ki, bu illegal bir şey değil ki, neden bana söylememişti acaba, geceyirahat geçirmeme mi istemişti?)

Ülkemde güneş erken doğar, işbaşı da erken yapılır, çünkü günler kısa, günlerikısaltan bir de korku var tabi. Gün ışığından daha fazla yararlanmak gerekiyor. Sabahişyerime gidiyorum, bir ay öncesinden Ankara’da iş ile ilgili bir toplantı düzenlenmişti. O

11

Page 12: KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

toplantı için hazırlık yapıp akşam olmadan yola çıkmam gerekiyordu. Bitlis deresini karanlıkçökmeden geçmeliydim, karanlık ölümü çağrıştırıyor.

Azad’ın işyerinin önünden geçiyorum ofisinde üç-beş arkadaş var. Merak edipyanlarına gidiyorum. Bu saatte bu ne toplantı? Selam veriyorum. Herkesin suratı asık,herkes geceyi kötü geçirmiş, herkes düşünceli. Anlam veremiyorum durumlarına, onlar dabenim neşeli oluşuma anlam veremiyorlar. “Ne oldu?” diye sorduğumda Mehmet diye birarkadaş “Haberin yok mu? Şevket ağabey dün gece kaçırıldı.” diyor. Anlamıyorum... Belki deanlamak istemiyorum. Böyle tatsız şakalar da yapılmaz ki...

-Bu tür şakalar hiç hoş değil, diyorum. “Çünkü Azad’la kapı komşusuyuz. Azad duyarduymaz bana haber verir, en azından tedbir için” diye düşünürken, Azad:

-Evet doğru Ferhat, dün akşam kaçırılmış, diyor. Herkes geceyi Şevket ağabeyimizidüşünerek geçirmişti. Dostları onun için bir şeyler yapabilme çabası içine girmişlerdi. Ben iseAzad’ın sayesinde bütün bir geceyi bunlardan habersiz geçirmiştim. Bilenler gece boyuncabirbirini aramış, “Şevket ağabey kaçırıldı tedbirli olun!” diye. O gece kaçırmak amacıylaAbdulbaki Aslan’a tuzak kuruyorlar, rastlantı sonucu tuzağa düşmeyince gecenin bir vaktievine gidiyorlar. Gelenler “Biz gerilla yakınıyız dışarıda kaldık” veya “Biz gerillayız” diyorlar.Normal koşullarda her yurtsever, bu tür durumlarda, kapısını dara düşenlere açar. Abdulbakiolayı bildiği için kapıyı kimseye açmıyor. Ama ya benim kapıma gelselerdi..?!

Sorular soruyorum peş peşe, yanıtları olmayan sorular ve ben yanıtlıyorumsorularımı; herkesin bildiği ama yanıtlamadığı soruları. Herkes bilir faili “meçhul”ün neolduğunu ama Şevket ağabeye ölüm yakışmıyor, ona gülmek, daha fazla gülmek ve güzelsohbetler yakışır. Ölüm ondan çok uzakta değil, yanı başında, dün gece ona misafir miolmuştu?

-Bir ay sonra ya Hazar gölünün çevresinde ya da Fırat’ın kenarında buluruz ağabeyi.Bir ay önce de ona ulaşmak mümkün değil. Sağ olarak dönmesi mümkün değil, ağabeyimizÖLDRÜLDÜ!

Kimsenin itiraf edemediği ama bildiği şeyi ben yüksek sesle dile getiriyordum yüreğimyanarak. Anılarım canlanıyor bir bir ve şu gerçek beni ve arkadaşları eziyor tüm ağırlığı ile;Şevket ağabey, faili bilinen ama saklanan meçhule gitti, ağabeyimiz öldürüldü, o herderde deva aspirinimiz öldürüldü ve onu bir daha göremeyeceğiz. Bir daha onunla votkaiçemeyeceğim, bir daha onun yanında özel bir yerimin olduğunu anlayamayacağım. (Şevketağabeyin şahadetinden sonra bir daha asla votka içmedim).

İşyerime gidiyorum, personelim Avukat Şevket beyin neden, niçin kaçırıldığını soruyorbana. O “Avukat Şevket Bey” değildi ki benim için. O katışıksız bir dost, o fırtınalı havalardasığınacağım bir liman, o bütün yaralara merhem bir ilaç, o kelimenin tam anlamıyla birağabeydi benim için. Ama o Tatvanlının Avukat Şevket Beyi idi. Tatvanlının yanına gidipdavalarını bedava verdiği Şevket beydi. Tatvanlı herkesin meziyetleriyle övünç duyduğu birŞevket beydi. Ama gece kaçırmışlardı onu; ölüme götürülmüştü. Dün yer küremizin songecesine tanık olmuştu.

Şehre çıkıyorum, her köşe başında Şevket’in kaçırılışı konuşuluyor. Herkes sıranınkendisinde olduğunu düşünüyor, bilmiyorlar ki herkes adına Şevket kaçırılmıştı. Artıkevlerinizde rahat uyuyabilirsiniz beyler, kurban en iyisinden seçilir, avcı en iyi kurbanı seçti,artık hepimiz sıcak yatağımızda rahat uyuyabiliriz. Kamufle olmak adına Arif’inkumarhanesinde kumar oynamamıza gerek yok. Sarhoş, lümpen numarası çekmenize de...CHP’ye üye olmak zorunda da değilsiniz artık. Hepiniz, hepimiz adına Şevket ağabeyiseçtiler...

Tatvan o gün çok sessiz, her yerde Şevket’in kaçırılışı konuşuluyor ve herkes bu işiniçinde Tugay Komutanı Korkmaz Tağma ile Mutkili Temo’nun parmağının olduğunudüşünüyor. Düşünüyor ama kimse kendi kendisine bile itiraf edemiyor. Tatvan şehirmerkezinde yas var. Ölümün ağırlığı var, herkes içten içe yazık oldu diyor, hak etmiyor buölümü diyor. O kısa boylu güleç insanı, o şık ve sevecen insanı düşünüyorlar. “Sıra kimde?”sorusu bugün her zamankinden daha ağır ve daha yakıcı bir soruya dönüşüyor. Aynı akşamAbdulbaki’nin evine giderek onu kaçırmaya yeltenmeleri, bu kuşkunun yersiz olmadığınıgösteriyordu. Korku dağları bekliyor. Korku yüreklere sinmiş. Korku gündüzlerin efendisi,gecelerin celladı olmuştu.

12

Page 13: KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

Günlük işlerimizi yapıyoruz. Yaşam devam ediyor. Bir ayağımız Şevket ağabeyinofisinde, bir haber, bir güzel haber alabilir miyiz? diye. Şevket ağabeyin iki oğlu dababalarının kaçırıldığını duyar duymaz gelmişlerdi. Sakin vakur duruşları var, imreniyorumSerdar’ın o vakur duruşuna. Yiğitlerin oğlu da yiğit olmalıydı, tıpkı Serdar gibi.

Bankaya gidiyorum para çekmek için. Yolda Şakir amca (Şakir Epözdemir)in oğluLokman’la karşılaşıyorum.

-Ağabey sanırım amcamı buldular, diyor.-Neee... nerde... nasıl?-Rahva’da bir ceset bulunmuş, o olduğu söyleniyor.Banka müdürünün odasına göz atıyorum, Şakir amca müdürle sohbet ediyor, olaydan

haberi yok sanıyorum, onun sakinliği bende böyle bir izlenim bırakmıştı. Yanılmışım. Müdüreparanın erken verilmesini, gidip o bulunan şahısa bakması gerektiğini söyleyince yanıldığımıanladım. Henüz oturmuştum ki dayanamayıp Şevket ağabeyin bürosuna gidiyorum. Şevketağabeyin koltuğunda Serdar oturmuş telefonlara bakıyor, bulunan cesedi soruyorum.

-Ya ağabey biz de korkuttular, yanılttılar. Rahva’da soğukta donan bir köylününcesedinin babam olduğunu söylediler, panikledik ama o değilmiş, arıyoruz hala, TugayKomutanından randevu istedim vermedi, ona ulaşamıyorum

Bu arada bir telefon geliyor, Serdar yanıtlıyor; karşıdaki Şevket ağabeyin soyadınısoruyor, Serdar; “Epözdemir” olduğunu söylüyor, telefonu kapattıktan sonra soruyorum“kimdi” diye.

-İstanbul Barosu. Bunlar salak, babamın orda bir davası varmış soyadını soruyorlar.İçime bir korku düşüyor, Baro yetkilisi olduğunu söyleyen adam Şevket ağabeyin

telefonunu biliyor, adını biliyor, soyadını bilmiyor.! Olacak iş değil bu! Bu kasvetli havadakuşkuları dile getirmenin zamanı değildi, komplo teorileri üretmenin zamanı değildi.Kuşkularımı Serdar’a anlatmıyorum.

-Serdarcığım benim Ankara’da çok önemli bir toplantım var ve yarın sabah oradaolmalıyım, müsaaden varsa gidebilir miyim, yapabileceğim bir şey var mı?

-Elbette ağabey gidebilirsin, bu işin ne kadar süreceği belli değil, biz bile bir şeyyapamıyoruz.

Üzgün ayrılıyorum. Rahva’da bulunan cesedin Şevket ağabeye ait olmadığını duymakhoşuma gidiyor, hala ümit var mı acaba...? Kendimi kandırdığımı biliyorum ama kendimi bukonuda kandırmak hoşuma gidiyor. “Umudun kör kuyularda tutsak edilmesine” razı olmuyorgönlüm. Hele bu Şevket ağabeyime yönelik bir umutsa... Umut, toplu iğne ucu kadar da olsaumuttur, o minnacık umuda sarılıyorum. Onu büyütüyor, büyütüyor,büyütüyorum...

Tatvan’da kimse Şevket’in ölmesini istemez. Onu sevmeyen var mıdır? Acabakimseye kötülüğü dokundu mu? Asla!..

Karmakarışık duygularla Tatvan’dan ayrılıyorum. Biliyorum, bu cellatlar “sağ koymaz,sağ koymaz öldürürler.” Şevket ağabeyimi... Kendimi kandırmaya ihtiyacım var, iyimserolmaya, bardağa dolu tarafından bakmaya ihtiyacım var... İhtiyacım var ama, bardağın hiçdolu tarafı yok ki... Hepsi boş! Şevket ağabey haber vermeden hiçbir yere gitmezdi. Helekorkunun padişah olduğu bu günlerde, atacağı her adımdan dostlarını haberdar ederdi. Onaltı saati aşkındır ortalarda yok. Hiçbir izine rastlanmıyor. Bu yok oluşa iyimser bakmakmümkün değil... Bu yok oluşun içinde zerre kadar umut yok! Kaçırılmış olmanın dışındahiçbir ihtimal yok! Lanet olsun! Gitti Şevket ağabey gitti...

Şevket ağabeyin şahadet mertebesine ulaştığını Ankara’da toplantımıza ara verildiğisırada bir arkadaştan öğreniyorum. Birden bire koltuğa yığılıyor ve ağlıyorum. Hüngürhüngür ağlıyorum. Toparlıyorum kendimi. Bir an için arkadaşın yanlış bilebileceği umudunasarılıyorum. Bu umutla Tatvan’ı arıyorum. Haber doğrulanıyor ve bir kez daha yıkılıyorum.Geleceğimi söylüyorum “gelme” diyorlar.

-Cenaze kaldırıldı zaten, hava gergin bir de sen gelme. Yapılması gereken her şeyyapıldı. Senin burada yapabileceğin bir şey yok. Kimsenin yapacağı bir şey yok zaten!

Toplantının sonraki bölümüne katılamıyorum. Hiçbir şey dinleyecek, hiçbir şeyanlayacak durumda değilim. Beynim o güzel insana, o mukaddes insana takılıp kalmış!Bulamıyorum. Çok acı çektik, çok acı çektirdiler bize, ama hiç biri bu kadar oturmamıştıyüreğime, hiçbiri bu kadar esir almamıştı beni. Hiçbiri bu kadar sarsmamış, savurmamıştıbeni...

13

Page 14: KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

Bir an önce bu kentten çıkmalıydım. Canilerin cinayet kararı alıp uyguladıkları bukentten uzaklaşmalıydım. Tiksiniyorum, nefret ediyorum bu kentten.

İzmir’e gitme programımı öne alıyorum ve hızla çıkıyorum cellatların başkentindenArabayı kullanıyorum. Kaza yapacağım. Sağa çekip başımı direksiyona dayıyorum. Sulugözlü değilim aslında. Ama göz bebeklerime hücum eden ıslaklığa engel olamıyorum.Düğümlenen boğazım nefesimi kesiyor, hıçkırıyorum. Neden sonra yola devam ediyorum.Kah ağlıyor, kah araba sürüyorum, bu böyle olmayacak. Bir benzin istasyonunda molaveriyorum, gazete alıp son satırına kadar okuyorum. İçimden araba kullanmak gelmiyor,aslında içimden hiçbir şey yapmak gelmiyor, Şevket ağabey yürekleri yakıp şahadeteulaşmışken, karalar bağlayıp yas tutmaktan başka bir şey yapılmazdı.

Saatler sonra kazasız belasız İzmir’e varabildim. Bir geceden fazla İzmir’dekalamıyorum. Beynimi ve yüreğimi bıraktığım kente dönmeliydim. Öyle yapıyorum. Tatvan’adönüyorum bir akşam üstü. Evime gitmeden önce Şevket ağabeylere gidiyorum. Taziye var,herkesin sakalı uzamış, herkes üzgün. Beni görünce şaşırıyorlar “Neden geldi” der gibibakıyorlar. Oturuyorum.

Uzayan sakalları artık kesmek gerekiyordu. Hepimiz Şevket ağabeyimizinkatledilmesiyle birlikte ağır darbeler almıştık. Kelimenin tam anlamıyla yüreğimiz dağlanmıştıve kelimenin tam anlamıyla düşman hedefini tam on ikiden vurmuştu. Bizim mutsuzluğumuzdüşmanı zevkten dört köşe edecekti. Onları daha fazla mutlu etmemek gerekiyordu. Onlarainat yaşamak daha bir sarılmak gerekiyordu. Önce görüntümüzden başlamalıydık işe.Geleneği fazla uzatmadan en başta şu sakalları kesmeliydik. Berber getirmek istediğimi,müsaade ederlerse berber getireceğimi söylüyorum. İzin çıkıyor, berber getiriyorum, sakallarkesiliyor.Karanlık çökmüş, eve gitmek için izin istiyorum, “Olmaz!” diyorlar. “Seninle birigelsin”, “Bir şey olmaz” diyorum ama tüm ısrarlarıma rağmen yanıma birini katıyorlar evekadar.

Eşime soruyorum, olayı anlatıyor, ben gittikten iki saat sonra ağabeyin izinerastlamışlar. Meğer sabah saatlerinde bulunan köylü kılıklı ceset, Şevket ağabeyinmiş.Cellatların konuşturmak, soru sorup yanıt almak gibi dertleri yokmuş. Tüm yurtseverleradına, ülkemde olup biten her şey adına hınçlarını ondan almışlar. Öldürünceye kadardövmüşler. Şaşırıyorum yirmi dört saat geçmeden naaşını bulduklarına. Eşim “Tatvan’da birpanik var” diyor. Başka ne olacaktı ki? Amaç en iyiyi katlederek panik yaratmak değil miydi?El hak, bunu çok iyi başarmışlar!

Sabah yine Şevket ağabeylere gidiyorum ve birkaç gün tüm günüm orada, onlarlabirlikte geçiriyorum. Her seferinde dikkatli olmam gerektiğini hatta bir müddet Tatvan’dançıkmam gerektiğini söylüyorlar, ister istemez ben de endişeleniyorum, acaba hakkımda birduyum mu almışlardı? Hayır bir duyum yokmuş ama tedbirli olmam gerektiğini söylüyorlar.

Yılla sonra kardeşim Azad’ın notlarında Şevket ağabeyin kaçırıldığı geceyle ilgili şuanekdota rastladım:

O gece, bir süre önce Özgür Politika Gazetesi’nde Şevket ağabeyin ağzından üretilenyalan haberi, uydurma demeci yine masaya yatırdık. Gazetede çıkan asılsız demeçte;Tatvan’daki Kontrgerillanın başını Tatvan Savcısı’nın çektiği yazılmıştı. Şevket ağabey DEPilçe başkanıydı ve böyle bir demeç vermemişti. Bunu bir komplo olduğunu düşünüyorduk.Şevket ağabeyde aynı kanaatteydi. Ona neden hala tekzip etmediğini sorduğumda; ‘Neyinitekzip edeyim? Verilmek istenen mesaj istenen yere ulaşmıştır. Kaldı ki tekzip etsem neolacak, yayınlayacaklar mı? Haydi yayınladılar diyelim, Şevket neden bir savcıyı koruyor?Diye hesap sormayacaklar mı Azad? Anlayacağın aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsenbıyık! Haberin çıktığı gün savcı beni makamına davet etti; başıma bir şey gelirse bunusenden bilirim, devlette öyle bilecek Şevket! diyerek açıkça beni tehdit etti.’Yalan demeçüretip bunu haber yapan iki muhabir her ne hikmetse o gece Şevket ağabeyin bürosuna dagelmişlerdi. Bu rastlantının garipliğinden çok, ilginç tavırları dikkatimi çekmişti. Bunu aynıgece Şevket ağabeyle de paylaşmıştım. Aynı gece bir seçim nedeniyle Mehmet Kaya’nınevinde bir görüşme vardı. Telefon açarak beni de çağırdılar. Şevket ağabeyden izin isteyipayrıldım. Görüşmemiz çok kısa sürdü. Oradakilerden birini evine bırakıp dönerken, Şevketağabeyin bürosuna da uğradım. Büro kapalıydı. Demek ki mahkeme bitmiş diyerek evimegeçtim. Şevket ağabeyleri aradım. Mahkeme sonucunu öğrenmek istiyordum. Şakir amcaçıktı telefona ve halen Şevket ağabeyin eve gelmediğini söyledi. Büro da kapalıysa nerede

14

Page 15: KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

olabilirdi? Şakir amca ‘bir saniye bekle, kapıya bakayım’ dedi. Kapıya baktı, arabasıkapıdaydı. ‘Nimettullahların evi bir üst kattaydı. Orada da yoktu. Telaşa düştük. Orayı burayıarayarak Şevket ağabeyin izine rastlamaya çalıştık. Gözaltında olabilir diye, devletle sorunuolmayanların aracı olmasını sağladık. Sonuç alamdık. Gecenin bir vaktinde Xalê Ziya’nınresmen gözaltına alındığını duyunca rahatladık. Demek ki, devlet Şevket ağabeyi degözaltına almış ama bizden gizliyordur diye düşündük. Bizi bu düşünceye sevk eden; birpolis memurunun Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltına alınacaklar listesinde adınınbulunduğunu ağzından kaçırdığını bize söylemesi olmuştu. Daha fazla insana haber vererekgecenin bu vaktinde onları telaşlandırmak istemedik. Bir sonuca varmış olmanın rahatlığıylauyudum. Sonraki gün biz ‘kaçırılma mı? Normal gözaltı mı?’ diye araştırırken Rahva’dan karahaber geldi. Aynı günün gecesi Şevket ağabeyin cenazesini koyduğumuz camide o ikimuhabirle tekrar karşılaşmıştım. Hala gazetedeki yalan haberin, olmayan demecin, Şevketağabey için sonun başlangıcı olduğunu düşünüyorum.”

TatvanTatvan, Şevket ağabeyden sonra kaldığım iki yıl boyunca asla kendine gelemedi.

İşyerleri daha güneşin batmasına bir saat kala kapanır oldu. Herkes “yazık... yazık..!” deyipolayı tartışıyor gizliden gizliye. Faili belli olan bu “faili meçhul” cinayetin sonuçlarınıtartışıyorlar, bir konuda hem fikirdi Tatvanlı, Tatvan’da onlarca kişi öldürmenin anlamı yoktu.Öyle biri seçilecekti ki, kitle sindirilebilsin, bomba etkisi yapsın. Çok fazla düşünmesincellatlar. Bu şahıs belliydi; o, bu, şu değil. O kişi ŞEVKET EPÖZDEMİR’di. Sonraları duydukbazıları ölümden pay çıkarmak ya da ülkeyi terk etme gerekçesine kılıf bulmak için “Şevketbeyden sonra sıra bendeydi, bu yüzden Tatvan’dan çıktım.” demişlerdi. Ülkemde sırasınıbeklemek doğaldı. “Sıra kimde?” sorusunu sormak ve yanıtını aramak da doğaldı, amaTatvan’da Şevket ağabey katledildikten sonra asla sıra kimseye gelmeyecekti.! Yüz faili“meçhul”e bedel bir can almışlardı, artık başkasını öldürmeye gerek yoktu. Bu doğru birtespitti. Sonraki yıllar bu tespiti doğruladı. Doğruladı ama ben de korkuyordum, “sıra kimde?”sorusunu ben de kendime soruyordum. İçimizden bir ya da bir kaçını daha katledebilirlerdi.Bu ihtimali yabana atmamak gerekiyordu.

Tatvan sinmiş, Tatvan bitmişti. Ekonomik yaşam güneş batmadan bir saat öncebitiyor, sosyal yaşam ise artık süre olmayacaktı, evcilik oyunları bitmişti, misafir ağırlamakTatvanlının işi değildi artık, komşuya gitmek mi? Ya pusuda biri varsa...

Eşim öğretmen, oğlum öğrenci olduğu için akşam altıda eve gelirlerdi, ben isekaranlık çökmeden evdeydim. Onlar gelinceye kadar ben pembe dizilerimi izlemiş, sofrayıkurmuş olurdum. Utanırdım bıyıklarımdan. Herkesin durumu aynıydı. Bu durum, Tatvanlıerkekler arasında espri konusu olmuştu. Erkeklerin gündüzden eve kapandığı bir dönemdi.Kimse kahramanlık yapmıyordu. Kulüpçü Arif iflas etti, devamlı müşterileri yoktu artık.

SonuçŞevket Epözdemir’den sonra Tatvan’da faili meçhul cinayet işlenmedi, çünkü isabetli

bir hedef vurulmuştu, başka hedefleri seçip riske girmenin anlamı yoktu. Amaca ulaşılmıştı.Halen Tatvan’da Şevket ağabeyin şahadeti konuşulur. Herkes bir konuda hemfikirdi; onuvuranlar bile bu yüce insan büyüklüğü önünde ezilmişlerdi. Onurlu bir yaşamdan, onurlu birölüme gitmek en çok da Şevket ağabeye yakışırdı. Kendisine yakışanı yaptı... Şahadetiönünde saygıyla eğiliyorum.

20 Haziran 2003Ankara

ÖYKÜ GİBİTUTSAK

ŞEVKET EPÖZDEMİR

ADAM bir köprüden geçiyordu. Birden bire sevdi nehrin sesini. Bunalımını bu sese,bu delidolu akışa dökmek istedi. “içki” dedi, “kaçış” dedi gülerek. Köprünün parmaklığınadayanarak baş döndürücü akışa dikti gözlerini. Birdenbire suyun yüzünde nehrin akışınakapılıp giden bir naylon bebek gördü. Fakir bir aile çocuğunun olmalıydı bu bebek. Üzerinde

15

Page 16: KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

Nazilli basmasından bir giysicik vardı. Ve nehir çok insafsızdı. İstediğini yapıyordu. Üstelikhiçbir karşı koyma yoktu bebekte: Batıyor, çıkıyor; sağa sola devrile-döne götürülüyordu. Nekorkunç bir uyumsuzluktu bu... bir isyan kasırgası sardı adamı. Köprünün demirlerini elleriylebir mengene gibi sıkıp sarstı. Boğazına dek biriken isyan kasırgasını avazı çıktığı kadar birsesle nehrin üzerine gönderdi.

“...............................”Büyük bir çınlama ta karşı dağlarda yankı yaptı. Köprüye yeni girmiş bir çift hayretle

adama bakıp korkuyla gerisin geriye döndüler. Adam köprüyü sendeleye sendeleye geçti.Alnındaki üst kırışıktan, bir ter damlası yuvarlandı kaşlarına doğru.

Bu olaydan sonra değişik, bambaşka bir dünyaya gelmiş oldu. Dünyanın maskesidüşmüştü. Adam, utana utana bakıyordu bu yüze. Her yanda demir parmaklıklar, her alandatutsaklık zincirlerinin kendisini ve insanlığı nasıl sardığını görüyordu. Tasavvuf tarikatlarınınGÖK, DOĞA, KANUN, DEVLET ve ZORUNLULUKLA ne denli güç savaş çabalarınıdüşündü. “insanlık yarattığı demir kafeslerde özgürlüğünü öldürmüştür.” dedi. Tiksinti ileelindeki paraya bakıyordu. Havada tuttuğu kağıt on liralık aşağıya doğru bir leş gibisallanıyordu. “insanlığın, lidyalıların saçmalığı... ve özgürlüğümüz...”

Çok az konuşur olmuştu adam. Ama davranışları ile, bakışlarıyla çözülemeyen çokşey ifade ediyordu. Onun bu haline en çok hayret eden karısıydı. Bir gün damdan düşer gibi:“sen benim karımsın değil mi?” diye sordu. Kadın birden ürktü; kendini çabuk toplayıp:“Elbette... Hayatınım senin” dedi. Adamın kahkahası kadını şaşırttı. Söylediği sözün yerinebaşka bir şey söylediğinden şüphelendi. “Acaba” dedi adam. “Bütün zincirlere bizi bağımlıkıldıkları için mi tapıyoruz?” Kafasında şimşek gibi düşünceler çakıyordu. “Bütün demirparmaklıkları kırmalıyım. Kendimi ben yaratmalıyım. Buyruk ve yasakların tutsağı, tevekkülüntutsağı olmamalıyım.” Zeus bile Orestes’in özgürlüğünü eline alması üzerine çıkmaza girmiş,aczini şöyle belirtmişti: Özgürlük bir insanın ruhunda patlamaya görsün, Tanrılar bile buadama bir şey yapamazlar.” sözlerini hatırladı. “Özgür olmalıyım. Hiç, ama hiçbir değerin dilive fikriyle konuşmamalıyım. Etrafıma insanoğlunun sardığı bu demir kafesi eritmeliyim”diyordu.

Tedirgin olmuş gibi oturduğu yerden kalktı. Üzerine bulaşmış tozları bir hınçlasilkeledi. Midesini yakan zararlı bir maddeyi kusup rahatlamak isteğine benzer bir şeylerdöküldü dudaklarından: “Tevekkül kefenini, talihi, ellerimle parçalayıp özgür bir insanolmalıyım.” Rahatladı biraz; kendini daha dinç daha güçlü hissetti. Kendisini saranhalkalardan bir kısmının kırıldığını kıvranarak gördü. Diriliş baş gösteriyordu adamda.Körelmek üzere olan bir tomurcuğun suya, güneşe kavuşup dirilişiydi bu. Köprününüstündeki, aylar öncesi çığlığını hatırladı birden. Ne demişti? Bilincinin derinliklerinde aradıbu sözcüğü. Bilinç altından bir çok sözcükler peş peşine çıkıyordu. O sözcük, bunlardanherhangi biri olabilirdi.

16

Page 17: KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

[Rahmen1] Av. Şevket Epözdemir

Tatvan Şehidi1943-1993

1 Aralık 2005Dema NûBîranîn

Malbat û dost û heval û hogirên te evabû

12 salîn ku xemgîn ın.Te gul û nergîzêndilê me qermîçand.

Te per û basken me şikênand.Te çira malbatê tefand û dinya me reş

kir.Tu Şehîdê Tetwanî, di nav karwanê

Şehîdan daCîyekî te yê girîng heye û warê Şehîdên

Mezluman behişşta rengîn e.

Şakir Epözdemir

Gerek Tatvan’da Taziyeye bizzat iştirak edenler-buraya telefon ve telgraflarlabaşsağlığında bulunanlar ve gerekse Ankara, Van, Mersin, İstanbul, İzmir, Antalya,Roterdam (Hollanda), Léér (Almanya) ve doğduğu köyü Baykan’ın Minar’ına bizzatmerhumun babasına gidip ona moral veren, acısını ve acımızı paylaşan tüm dostlarımızasonsuz teşekkürlerimizi ve derin saygılarımızı arz eder halkımız, ulusumuz ve dostlarımızıntekrar başı sağ olsun deriz.

Ayrıca kayda alabildiğimiz ve hafızamızda kalan dostlarımızın isimlerinitekrarlamaktan gurur ve mutluluk duyarak dostlarımıza olan şükran borcumuzu bir nebze deolsa ödemiş oluruz. Biz ailesi olarak Şevket’i kalbimize gömdük ve sonsuza kadarölümsüzleştirerek tüm özgürlük ve demokrasi şehitlerinin büyük kervanına teslim ettik.

17

TEŞEKKÜR25.11.1993 günü karanlık güçler tarafından evinin

önünden alınarak katledilen ailemizin yiğit evladı DEPTatvan İlçe Başkanı, Tatvan İHD Temsilcisi ve Tatvan

Belediyesi Bağımsız Meclis Üyesi Av. ŞEVKETEPÖZDEMİR’in katledilmesinden sonra, bizzat gelerek

acımızı paylaşan, telefon ve telgraflarla başsağlığı dileyen,gazete ilanları ile üzüntülerini ifade eden tüm kurum ve

kuruluşlar ile, Şevket’in arkadaşları, dostları, yakınları vetüm aile dostlarımız ile yurtsever-demokrat insanlarımıza

bu olayda yanımızda yer aldıkları için sonsuzteşekkürlerimizi sunarız. Şevket ölmedi, Şevketler hep var

olacak, özgürlük gülleri hep açacak.EPÖZDEMİR AİLESİ

Page 18: KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

Tüm istek ve temennimiz, Şevket ve Şevketlerin uğradıkları büyük zulüm vehaksızlığın, Kürt insanına, Türkiye halklarına ve Türkiye’de yaşayan tüm fertlerine gerçek birdemokratik düzeni getirmesi ve insan haklarına katkıda bulunmasıdır.

Yaşasın halkların dostluğu ve özgürlüğü. Şevket’e kıyan eller kırılsın, gözler körolsun, görüşler iflas etsin ve böylece baskı, zulüm ve sömürü düzeni ülkemizden bir an öncesilinsin. Allah mazlumlardan yanadır ve zalimlerle olamaz.

Epözdemir ailesi adınaŞakir Epözdemir

İşte Şevket’in saygıdeğer dostları: Şerafettin Elçi, İhsan Elçi, Canip Yıldırım, MehdiZana, Feridun Yazar, Ahmet Türk, M. Emin Sever, Mahmut Alınak, Nizamettin Toğuş,Nadir Kartal, Remzi Kartal, Burhan Kartal, Halil Kartal, İrfan Kartal, Hüsamettin Bayram,Abdullah Bayram, Salih Pişken, Tahir Özkul, İshak Tepe, Medeni Avcı, Zeynettin Avcı,Muzaffer Geylani, Seyfettin Kaya, Muzaffer Ahlat, Muhyettin Mutlu, Hüseyin Mutlu, EşrefMutlu, Sebgetllah Mutlu, Abdullah Mutlu, Derwêş Akgül, M. Ali Sevilgen, Zübeyir Aydar,Naif Güneş, Dara Turhan, Osman Turhan, Fuat Elçi, Celadet Elçi, Hilmi Issı, Azad Akgül,Ferice Akgül, Naci Orhan, Faruk Orhan, Abdulmevla Orhan, Veysi Zeydanlıoğlu, GülayZeydanlıoğlu, Baran Zeydanlıoğlu, Ziya Avcı, Lütfi Baksi, Ahmet Baksi, Mahmut Baksi,Behçet Taner, Mehmet Emin Bozaslan, Naci Kutlay, Şivan Perver, Reşit Aslan, MehmetUzun, Zeynelabidin Zınar, Reşo Zilan, Rohat, Cemal Saygılı, Şükriye Baksi, Hazım Kılıç,Ahmet Çelikkol, Ahmet Gezici, Faruk Aras, Celal Bağoğlu, Hamreş Reşo, Ruşen Aslan,Serhat Bucak, Serhat ve Ferhat Özdemir, Kazım ve Hısna Özdemir, Zekiye, Şirin, Biyan veMehmet Şirin Özdemir, Komkar(Kürdistan Dernekleri Birliği Yönetim Kurulu) ve Almanya’danBekir Saydam, Mehmet Şahin, Hıdır Mak, Yavuz Şaşmaz, Bekir Topgider, Ziya Acar, KazımBudak, Bilge Acar, Kazım Budak, Bilge Acar, Ayhan Kutlay, A. Kadir Akel, Ziya Laçin, SedatKarakaş, Hasan Mak, Ali Çınar, Cengiz Çamlıbel, Rıza Katurman, Nazım Tursun, HüseyinÖztürk, Zülküf Baran, Mecit Karahan, Hüseyin Kızılocak, Atilla Budak, Mehmet Bozdağ,Cemil Turan, Avni Kışın, Diyar Budak, Bıremen’den: Fahri Ercan, R. Bazidi, Bekir Demirkapı,Serhat Adıgüzel, Bilal Şimşek, Şêxo Oxçê, Kazım Yıldız, M. Sarıcanlı, Şükrü, Bahri, NusretEtdöger, Hasan, Fırat, Rênas, Kamil, Ruken, Mehmet, Behzat, Mesut Bayram, YineAlmanya’dan: Hamdi, Celal, İsveç’ten: Eyüp, Sılhedin ve Mehmet Gemici. Yine Ankara’dan:Ferid Saatçioğlu, Veysi Hızal, Kadri İvegen, Feridun Sungur, Nazmi Haşimoğlu, Tevfik Bilgiç,Cahit Bingöl, Tekin, Çetin ve Şahin Bingöl, Hacı Necati Öztekin, Cemal, Celal, Sebahattin veKemal Bayseferoğlu, Yusuf, Vedat, Ahmet, Hasan Aktosun, Sedat Aban, Boksör Kemal,Hıdır Doğan, Sabri Vesek, Ziver Midyat, Ağa Çelik, Talat İnanç, Şerif Çelik, Mehmet Öcal,Mehmet Çelik, Hasan Çelik, Enver Yorulmaz, Şıhce, Mehmet ve Sadık Yağmur, YükselAvşar, Murat Taşçı, Münir Akgün, Ali, Adnan, Davran, Dara, ve Şakire Güneş, Refik Varlı,Yavuz Çamlıbel, Muharrem ve Selahattin Kuş, İsmail Yıldırım, İsmail Arlı, Onur Altay,Mustafa Ateş, Hasan Özey, Tahsin Ekinci, Yusuf Ekinci, Cazım Yılmaz, Veli Kasımoğlu,Ahmet Demirel, Necati Alp, Şehabettin Aslan, Erdoğan Alşan, Vedat Kamiloğlu, ErkanMermeroğlu, Ğıyasettin, Ali Haydar, Ali Rıza, Nurullah ve Reşit Emre, Abdulalim Akdağ,Mela Hasan, Hacı Mıhamed, M. Ali Adıgüzel, Alaettin Aras ve eşi, Nazım Günaydın, EminKotan, Halil Besen, Gülsen Besen, Tahir Besen, Nizamettin Barış, Nezir Şemikanlı, HalukTan, Uğur Barut, Sıddık Gürboğa, Mehmet Şirin Örnek, Mehmet Şirin Erdoğan, TahsinGürboğa, Halis ve Hamza Açık, Fadıl ve Naime Açık, Enver Mazdar, Osman Gümüş,Abdullah Gümüş, Maşallah ve Şehabettin Akgün, Umut Güneş,Süleyman ve İbrahim Kutlay,Mehmet Varlı, Maşallah ve Sadrettin Karataş, İbrahim Aksoy, Adnan Kaleli, Hevdem’denCemal Ağa Yılmaz, Ali Osman Erdikli ve Lütfi Kıvanç, Azadi çalışanları, Medya Güneşiçalışanları, DEP Genel Merkezi, Ankara İl Örgütü ve Yönetimi adına; Yaşar Kaya, HatipDicle, Leyla Zana, Mahmut Kılıç, Sırrı Sakık, Selim Sadak, Ahmet Karataş, Murat Bozlak,Salih Şahin, Ramazan Bulut, Reşit Deli, Sedat Yurttaş, Mahmut Tanzi ve arkadaşları. YineAnkara’dan: Mehmet Çalpan, Selahattin Çalpan, Fevzi Eraslan, Hasan Hüseyin Bildik, ErgünKüçük, İbrahim Taşdemir, Yılmaz Çınar, Gülsüm Çınar, M. Ali Türkel, İmam Kılıç, Zahir

18

Page 19: KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

Yanardağ, Muzaffer Demir, Yusuf Karayılan, Mehmet Akçay, Yılmaz Topçu, Rıfat İlhan, SaidEkinci, Bahattin Öztürk, Bedrettin Ünal, İrfan Ölmez, Cahit Zülfikar, Faruk ve NedimeYalınkılıç, Mahmut Alpergin, Abdurrahman Anık, Osman Eltiçi, Ahmet Kaya, Cengiz, NeclaDöven, İbrahim, Emine, Nezahat İkiler, Cemalettin Okumuş, İsmail ve Yıldız Aslantaş, SadıkAslantaş ve ailesi, Kemal Saygılı ve Saygılı Ailesi, Cemil Kılıç, Kemal Tuncer, Alper Tuncer,Hikmet Özcan, Halil Ece, Miyase Atlı, Enver Çelikkol, Abdulbari, Mazhar, Rahmi Yeltekin,Nazmi Aka, Tahsin Aka, Abdulkerim Son, Ahmet Aras, Mehmet Nuri Paycu, Ekrem Sevtekin,Nevzat Sağnıç, Fekê Hüseyin Sağnıç ve eşi, A. Rahman Avşar ve eşi, Emrullah Aslan,Şemsettin Kaya, Tayip Kızılyıldız, Ahmet Özer, Halit Yetkin, Nihat Şimşek, Halit Öztürk,Hasan Güven, Şevket Akdemir, Hüseyin Öndersoy, Mustafa Gökçek, Necdet Keçeci,Mehmet Turgut, Hüseyin Dursun, Metin Görmen, Özcan Bayrakçı, Sebahat Ekincialp, FarukYıldızhan, Sait Bozbey, Cihat Avşar, Rıfat Alpago, İbrahim Çelik, Muzaffer Bayram, ErtuğrulGül, Özcan Uğurlu, Levent Acar, Ersin Gürdal, Malik Ergin, Recep İzci, Sevgi Türk, HüseyinÇetin, Recep Kürüm, Osman Karahan, Gürgin Filiz, Celal Avcı, Şakir Akbaş, İhsan Gülsoy,Cengiz Göktaş, Fikret Mendi, Şeref Akman, Çetin Ebeperi, Feza Karahan, SebahattinÖzkan, Şakir Özkan, Hamit Arıcı, Seyran Uyan, Ahmet Engin, Mustafa Kara, Şekip Mermut,Levent Nasır, İbrahim Çeliker, Mithat Erdündar, Uğur ve Fatih İlvan, Salih Tekin, NecipÖztürk, Macit Biter, Gülfer Irak, Halise Akyol, Yavuz Binbay, Şemsettin Takva, GöktenGölbaşı, Muhittin Kınay, Yüksel Başer, Muharrem Sözbilici, Mikail Öndoğan, Güven Özata,İmam Canpolat, Ertekin Kürüm, Cemalletin Açık, Necdet Açık, Hacı Adil ve Kenan Özdemir,Şevket Aslan, İbrahim ve Süreyya Aslan, Ahmet Göksoy, Coşkun ve Ali Zırhlı, Alişan Örnek,Mehmet Buluttekin, Hikmet ve Nimet Tayfur, İnsan Hakları Van Şubesi, Diyarbakır BölgeBarosu, DEP Diyarbakır İl ve İlçe Örgütü, Mehmet Emin Çiçek, Behlül Yavuz, Refik Karakoç,Yavuz Koçoğlu, Kemal Yüksel, Fehmi Demir, Abdullah, Jêhat ve Meliha Kaya, Akın Birdal veErcan Kanar, İnsan Hakları Genal Başkanlığı ve Türkiye Barolar Birliği, PSK YunanistanBirimi, KOMJIN(Yekitiya Jınên Kurdistan Merkez Yürütme Kurulu), DEP Karşıyaka İlçeÖrgütü, DEP Bitlis İl Örgütü, İHD Van Şubesi, Tatvan Belediye Çalışanları adına HaşimBozyel, DEP Yüksekova İlçe Teşkilatı, DEP İstanbul İl ve tüm ilçeleri Teşkilatı, Orhan Talu veeşi, Naim Sabrioğlu, Hasan Toyboğa, Bahattin Seydaoğlu, Hüsnü Çeper, Şükrü Yıldız,Ekrem Acar, Hamid Yıldız, Maşallah Akgün, Kutbettin Akgün, Şahap Akgün, Several veNazif Kaleli, Medet Serhat, Osman Özçelik, Selim Okçuoğlu, Felat Dılgeş, Kemal Parlak,Ramazan Paydaş, Yılmaz Çamlıbel, Muzaffer Karaçay, Raife Karaçay, Celal Karaçay veEmine Karaçay, Ayten,-Tahsin Diken, Mansur-Cafer-Asiye Önerme, Ahmet-Fikret Güleryüz,Turan Polat, Ayten Batur, Turan-Hatice Çetinkaya, Salih Gökçek, Orhan Kaya, EkremEkmen ve ailesi,

İstanbul Barosu Avukatlarından: Eren Keskin, Arzu Şahin, Ercan Kanar, OsmanErgin, Özcan Kılıç, Aynur Kılıç, Talat Tepe, Mustafa Ayzıt, Orhan Tural, İbrahim İnce, HasanGüler, Mihriban Kırdök, Rıza Dizdar, Muharrem Çopur, Fatma Gül Yıldırım, Naci Binbay,Aysel Tuğluk, Hasan Alıcı, Salih Beşaltı, Ahmet Akkuş, Filiz Köstek, Rıza Dinç, SaitGündüzalp, Abdullah Gürbüz, Hıdır Çiçek, Vahit Kaya, Fikri Doğan, Kutbettin Kaya, İbrahimHarman, İsmail Çölgeçen, Aydın Mollaoğlu, Hüseyin Polat, A.Ekber Yılmaz, Dilek Alan,Cihan Tokat, Türkan Kurtulmaz, Tülay Ateş, İsmet Ateş, Hasip Kaplan,

Ankara Barosu’ndan: Erkan Yalçınkaya, Sevgi Kılıçkaplan, Mehmet Şirin Erdoğan,Süleyman Baysülen, Cafer Toptaş, Necati Yılmaz, Dursun Demirci, Musa Can, İclalTürkmen, Bülent Akçamete, Haydar Şahin, Salih Akgül, Nihat Çatalsaka, Ali Mecit Şenol,Muhsin Eren, Ruhuşen Gürdal, Atilla Bilgiç, Meltem Yeltan, Avni Kırışçıoğlu, Selim Abdil,Oktay Polat, Hikmet Çiçek, Figen Beyazıt, Mehmet Ateş, Ümit Bulut, Levent Kanat,Hüsamettin Binici, Vahide Dere, Hüseyin Sürüm, İlhan Masaripoğlu, Nilgün Özonur, HalitKıratlı, İ. Şehabettin Örsal, Zeynel Erkan, Celil Ezman, Ali Timurtaş Özmen, KazımBayraktar, Murat Demir, Ergül Büyükdağ, Nesrin Hatipoğlu, H. Argun Bozkurt, Billur AkpınarCoşkun, Hasan Şahin, Fethi Ekici, Kemal Akkurt, Aytül Kaplan, Sedat Aydın, GülpembeKeleş, Hayriye Özdemir, Erdoğan Kılıç, Selahattin Emre, Ferda Alaettinoğlu, Mürşide Mete,Şemsi Yıldırım, Cemal Emir, Murat Can, Vedat Aytaç,Hüseyin Y. Biçer, Hürriyet Yardım,Cevat Bata, Veli Koluaçık, Eyüp Ünal, Mehmet Cengiz, Ali Kalan, Nusret Senen, İlknurKalan, Hasan Basri Özbay, A. Esin Özbay, Türkay Uludağ, Abdullah Ünal, Dursun Ermiş,Ufuk Çetin, Safiye Çapkur, Erol Tezcan, Cemil Can, Vuslat Selçuk, Selma Çiçekçi,

19

Page 20: KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

Selahattin Sarıkaya, Mehmet Pekgöz, Mustafa Güler, İsmail Şahin, R. Ozan, Zeki Rüzgar,Behiç Aşçı, Ali Çil, Melek Demirdelen, M. Faik Özcan, Turhan Ertek, M. Ali Çıra, Celal Vural,Mehmet Ay, Recai Özkan, Mehmet Gümüş, Muzaffer Erdoğan, Ayşe Berna Kaya, HüsnüÖndül, Müge Arslan, Meryem Erdal, Göksel Arslan, Nuri Özmen, Ümran Gün, Metin Narin,Zeynep Fırat, A. Düzgün Yüksel, Ayşenur Demirkale, Nezaket Karaman, Several Demir,Oğuz Demir, Mustafa Çoban, Mert Er Karagülle, Kemal Keleşoğlu, Fatma Yücel, SongülÇalık, Sevim Yücel, Ayşenur Çalık, Murat Çalık,

Yine İstanbul’dan: Cevahir Yüksel, Halis Savsın, Muzaffer Yerlitaş, Mustafa Kaya,Burhan Erdemoğlu, Rıfat Şahin, Zeki Kutlan, Türkan Kurtulmuş, Hasan Hayri Alkan, HakkıKılıç, Fethi Özdemir, İbrahim Mutlu, Kutbettin Kaya, Ferhat Tunç, Hüseyin Güntaş, BahriAydın, Metin Aydın, Nezir Alpaydın, Necip Uludil, Nurettin Yıldırım, Nezir Taban, HamitMeştek, Abdurrahim Deli, A. Mecit Koparan, Kahraman Yılmaz, Aziz Çiçek, Beyzo Çiçek,Üzeyir Avcı, Nuri erdem, İkramettin Oğuz, Tülay Geyik, Birgül Aytaç, Mehmet Can, SabriKunt, Mustafa Aksakal, Ekrem Kaya, Suphi Özmen, Mustafa Özdemir, Cemal Kılıç, FarukTunçel, Adnan Aras, Kurtuluş Parlak, Osman Aytar, Sabah Kara, Halil Aksoy, Salih Turan,Cuma Tanrıkulu, Bayram Karaca, Ahmet Köse, Yaşar Kilerci, Sırrı Feroğlu, Orhan Kaya,Turan Günata, Veysi tetik, Remzi Çakın, Ramazan Öztürk, Hasan deniz, Hasan Açık, HacıReşit, Hüsamettin, Maşallah ve Adil Sevimlikurt, Hacı Husam, Şakir, Muhammed, Şefik,Menderes, Hacı Şevket, Hacı Necat ve Çetin Sezen. Sevtekinlerden: Hacı Hasan, HacıHüseyin, Hacı Süleyman, Abdulkadir, Derviş, Hacı Ali ve Ailesi. Metin Çivilibal, Hacı Ahmetve Muzaffer Çivilibal, Hacı Süleyman ve İsmet Sasa, Fikri Seçen, İsmail seçen ve HüseyinSonguralp, Süleyman Sevtekin ve Hüseyin Sevtekin, Cevdet Sevinçkan ve Ailesi, Hacı ResulŞengül ve Ailesi ve bütün Minarlılar, İstanbul’daki akrabalar. Zilan Şeylerinden: İsmail Bağduve Ailesi, Erbın Şeyhlerinden: Ahmet Aydın, Vamık Aydın, Namık Aydın, Müslüm Aydın veHüsamettin Aydın, Norşin Şeyhlerinden: Nurettin Mutlu ve akrabaları, Oxin Şeyhlerinden:Nimettullah ve akrabaları, Têlan(Kurtalan) Seyidlerinden: Fıdail Ceylan ve akrabaları, PaluŞeyhlerinden: Fevzi, Abdulrahim ve Behram Bilgin, Por Şeyhlerinden: Hacı Hamit Piral veakrabaları, Mele Abdulkerim, Mele Abdulsamet, Mele Abdullah, Mele Abdulgafur, MeleCüneyt, Mele Reşit, Mele Kerem, Mele Kadri, Mele Siraç, Mele Bedri, Mele Hasan, MeleAbdulmecit, Mele Sebahattin ve birçok molla, feqi ve din adamları.

Abdullah Varlı, Celal Gül, İsmet Kardoğan, Sait Pektaş, Kadri Alaettinoğlu, NedimErsan, Yalçın Kuzucu, Mahmut Ekinci, Haluk Ekinci, Eşref Erdem, Beriwan Çamlıbel ve eşi,Mustafa, Ahmet, Fatoş ve Rabia Demir ve Ailesi, Abdullah Soysal, Sabri Soysal, ŞeyhMizbah, Hikmet Özcan, Salih Ölçer, Abdulbaki aslan, Hasan Peker, Nurettin Peker, ZülküfŞahin, Şakir ve Kenan İnal, KDP Ankra Temsilcisi; Safin Dizai, Cizre Belediye Başkanı;Haşim Haşimi, Eşref Elçi, Kamuran, Noşirewan, Renaz, Bedirhan ve Heja Elçi, Adnan Elçi,Baki ve Ahmet Sirkeci, Adnan Ekmen, Yusuf Ekmen, Süleyman Kahraman, Halit Toraman,Ahmet Turan, Naif Kaçmaz. Yalçın, Nasır, Kaya ve Veysi Yeşilışık, Zeki Yeşilışık ve Ailesi,Süleyman Gümüştan ve Ailesi, Emin Dündar, Abdulhalim ve Yılmaz Çınar, Ahmet Bölgeci,Almanya’dan: Yaşar Kardoğan. Van-Tatvan-Bitlis-Muradiye-Yüksekova-Güroymak(Norşin)-Siirt-Baykan-Kurtalan-Hizan-Bingöl-Doğubeyazıd-Nusaybin-Cizre-Suruç-Estil-Lice ve KozlukBelediye Başkanları, SHP Sirt İl Başkanı, SHP MKYK Üyesi Kenan Coşar. Veysel Çamlıbel,Siraç Türk, soner ve Mustafa Beyler, Hatice, Cenan ve Neşet Karakoyun, Enver Derin,Kemal Kılıç, Cemal Genç, Ramazan Karataş, Ahmet Turan, Yusuf Ziya Zülfükar, İhsanZülfükar, Necdet Demirel, Hıdır Bey, Selahattin Büyükaydın, Musa Büyükaydın ve KasımKalmaz. Hekimhan Belediye Başkanı: Ali Akyüz, Yazıhan Belediye Başkanı: Hacı Akyol,Bahçesaray Belediye Başkanı: Naci Orhan.

Unuttuğumuz ve listelere alınmayan yüzlerce dostlarımızı listeye alamadığımızınüzüntüsü ile özür dileriz.

Epözdemir Ailesi AdınaŞakir Epözdemir.

GAZETELERE İLAN VEREN DOSTLARIMIZ

20

Page 21: KISA BİR ÖYKÜ fileKISA BİR ÖYKÜ 25.11.1993 günü Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Daire Tabibliğinde her günkü işlerimi yapıyordum. Amcam Osman Epözdemir geldi

21