15

Kendine - R. Berin Tuncelberintuncel.com/wp-content/uploads/2017/03/kendine-dogmak-oku.pdf · bütün yapısal kodlarını da öğretmiş (KK Bakara 2131). Er-kek veya dişi yaratılmamızdaki

Embed Size (px)

Citation preview

Kendine Doğmak

R. Berin Tuncel

CİNİUS YAYINLARIÇAĞDAŞ TÜRK YAZARLARI

Moda Caddesi Borucu Han No: 20 Daire: 504-505Kadıköy 34710 İstanbul

Tel: (216) 5505078http://www.ciniusyayinlari.com

[email protected]

R. Berin TuncelKENDİNE DOĞMAK

BİRİNCİ BASKI: Mart, 2017

ISBN 978-605-323-967-3

Baskı ve cilt: ÇINAR MAT. ve YAY. SAN. TİC. LTD. ŞTİ.

Yüzyıl Mah. Matbaacılar Cad. Ata HanNo: 34 Kat: 4-5 Bağcılar - İSTANBUL

Tel: (0212) 628 96 00 Fax: (0212) 430 83 35

Sertifika No: 12683

© R. BERİN TUNCEL, 2017

© CİNİUS YAYINLARI, 2017

Tüm hakları saklıdır. Bu yayının hiçbir bölümü yazarın yazılı ön izni olmaksızın,

herhangi bir şekilde yeniden üretilemez, basılı ya da dijital yollarla çoğaltılamaz.

Kısa alıntılarda mutlaka kaynak belirtilmelidir.

Printed in Türkiye

İçindekiler

6 Özgeçmiş7 Giriş16 Önsöz

BÖLÜM 1 TOPLUMSAL YÖNÜYLE ANNE OLMAK 1.1BugünlerdeAnneOlmak 1.2PerformansOdaklıAnnelik 1.3 ProjelerdenKalıplar 1.4GeleneğinGetirdikleri 1.5YansımalarArasında

BÖLÜM 2 NEFSPSİKOLOJİSİ 2.1NefsTopografyası:İnsanNedir? 2.2 İlişkiveKategorileri 2.3CanPotansiyeli 2.4MürebbiKavramı 2.5 Hâller

BÖLÜM 3 TOPLUMDANBİREYEANNELİK 3.1 BirAnnelikDeneyimi:MeralHanım’ınÖyküsü 3.2SosyolojikKendiliktenPsikolojikKendiliğe

BÖLÜM 4 BİREYSELYÖNÜYLEANNELİK 4.1 KendineDoğru 4.2KendiKitabınıOkumak 4.3AnnelikKimliğiveDeğişenAnnelikAlgısı

27

87

133

165

BÖLÜM 5 KENDİNEDOĞMAK 5.1Karşılaşma 5.2Tanıma 5.3Kabullenme 5.4Yönetme

BÖLÜM 6 SEMBOLLER VE ANLAMLAR 6.1GebeOlmak 6.2BedenileBağKurmak 6.3Beslenme 6.4BeslenmeKaynağıOlarakBeden 6.5Büyüme/Gelişim/Tekâmül 6.6Doğum 6.7 Nefes 6.8Ağlama 6.9Görme 6.10KonuşmaveDil 6.11ZamanveAn 6.12Oyun

BÖLÜM 7 ANNEARKETİPİ 7.1AnneArketipi 7.2TürkMitolojisindeBazıAnneArketipleri

273 Sözlük

185

211

255

6 7

GirişÖzgeçmiş

R. BERİN TUNCEL

1985 Nisan’ında Kayseri’de doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini burada tamamladı. Lisans eğitimini 2006 yılında YTÜ’de, yüksek lisans eğitimini 2014 yılında Üsküdar Üniversitesi’nde tamamladı.

Annelik süreciyle birlikte Montessori Felsefesi ile ilgilendi, eğitimler aldı. Dr. Maria Montessori’nin “annenin yapması gereken gözlemlemek ve eşlik etmektir” düşüncesini benim-semesi onu psiko-analiz ile tanıştırdı. Tasavvuf ile kurduğu bağın da etkisiyle, Nefs Psikolojisi ekolünün kurucusu Psiki-yatrist Dr. Mustafa Merter ile öğrenim analizine başladı.

Klinik Psikoloji master tezini “serebral lateralizasyon” üzerine yazdı. Bu dönemde nöropsikoloji alanına yoğunlaştı. Zihin-beden-ruh bütünselliği ve kadın-erkek beyni farklılıkları ile ilgilendi.

Öğrenim analizini 2015 Mayıs’ında tamamlayarak bu alanda yetkili terapist ve rüya analisti oldu. Grup terapi ve sanat terapisi eğitimleri aldı. Bu alanda uygulama yapma yetkinliği kazandı.

Aynı zamanda bir kadın dergisinde köşe yazarlığı yapan yaza-rımız, annelik ve kadınlık psikolojisine odaklanan yazıları ile modern dönemde sağlıklı ve dengeli bir varoluş için öneriler sunuyor.

Evli ve birisi 2008, diğeri 2014 yılında dünyaya gelen iki erkek evlat annesi olan Tuncel, İstanbul’da yaşıyor. İngilizce biliyor. Kişisel ofisinde terapistlik yapıyor.

Mukaddime Berin Sultan

Son zamanlarda hem dünyada hem de ülkemizde gittikçe ar-tan miktarlarda üzücü hadiselere şahit oluyoruz. “Sözde din” adına anlamsız şiddet, zenginlerin fakirleri istismarı sonucu küresel göç dalgaları, çevre kirliliği, ekolojik dengenin bozul-ması, tükenen türler gündemden çıkmıyor.

Uzaydan bir yerlerden şu hassas mavi gezegenimize bakan birisi hayretle “bunlara ne oluyor” derdi.

Evet, bize ne oluyor Allah aşkına?

Nasıl oluyor da artan bütün teknolojik imkânlarımıza rağmen işler hep daha kötüye gidiyor? Mesela 100 senedir psikiyatri ve psikoloji gelişiyor ama ne hikmetse rûh sağlığı(!) bırakın düzelmeyi, gittikçe bozuluyor ve dünya neredeyse bir açık hava tımarhanesine dönüşüyor.

İşte bu soruların cevabını bulabilmek için, «Nefs ve Manevi-yat Psikolojisi” adı altında, sessiz sedasız bir psikoloji hareketi başlattık. İnsanın psikolojik yapısını, bu yapıda hüküm süren kuralları sadece batı ilminden değil, bizzat Yaratan’ımızın Kitab-ı Kerim’inden ve bu kitabı bize tebliğ eden Fahr-i Kâinat Efendimizin (asv.) fem-i saadetlerinden öğrenmek istiyoruz.

Nefs Psikolojisi üzerinden insanı anlamaya çalıştıkça, hayret-

Kendine Doğmak Kendine Doğmak

R. Berin Tuncel R. Berin Tuncel

8 9

Giriş

le, önceleri cevabını bulamadığımız bazı soruların cevabını bulduğumuzu görüyoruz. Bu sorulardan belki de en mühimi şu: nasıl oldu da biz, hem kendi kendisini ve hem de çevresi-ni yok eden bir tür haline dönüştük?..

Cevap, psikolojik yapımızın ince ayrıntılarında gizli ve bu ya-pıyı anlamak için insan olmanın kısa bir tanımım verelim.

Öncelikle Hâlik-i Mutlak (MutIak Yaratıcı) Rabbimiz öyle tak-dir buyurduğu için, bizi yaratıklarının en hayırlısı, en şereflisi kılmış, ve bize (kabımız aldığınca) kendi rûhundan ihsan et-miş (KK Secde 32/9) ve dünya hayatındaki halifesi tayin etmiş (KK Bakara 2/30).

Ayrıca “güzel isimler / esma-ül hüsna” adı altında evrenin bütün yapısal kodlarını da öğretmiş (KK Bakara 2131). Er-kek veya dişi yaratılmamızdaki cins farklılığı ise (KK Zariyat 51/49) bu isimlerin ilginç bir özelliğinden kaynaklanıyor: celâl ve cemâl yapısı.

Özetle açıklarsak, mesela rahman (rahmetini dalga dalga bü-tün kâinata yayan), rahîm (bu rahmetini alıcılık kabiliyetine göre bir ana rahmi gibi bireysel olarak ihsan eden), raûf(çok merhametli), vedûd (hakiki manada seven hatta âşık), hafız (koruyan), müheymin (emniyet verici) gibi isimler cemâl isimleri (yani sembolik manada müennes/dişil).

Diğer yandan da cebbâr (takdir ettiğini zorla yaptıran), muk-tedir (kudretine sınır olmayan), mumit (öldüren), muksît (âdil olup mazlumların ahını zalimlerden çıkartan), kahhâr (çok

güçlü ve kahredici) gibi isimlerde celâl isimleridir (yani meca-zi manada eril; müzekker).

Cemâl isimleri sayısal olarak bakıldığında, celâl isimle-rine göre takriben on misli daha fazladır. Bu durum da Rabb’imizin hadis-i şerifte zikredilen “Rahmetim gazabımı aşmıştır.” hakikatine tekabül eder.

Ve bütün insanlığa ezelde kâinatın bu “asli yapı taşları” kodları yani “isimler” öğretilmiş, emanet edilmiştir. Emanet edilmiş olma bu kodlarla tasarruf etme yetki ve salahiyetini taşıma demektir.

Ayrıca bu “isimler” hadis-i şerifte zikredilen 99 isimle sınırlı değildir, sayıları sonsuzdur. Başka bir sembolle isimleri anlat-maya çalışırsak, her ismi bir ezgi gibi düşündüğümüzde, kul-landığı isimlere göre her insan bir bestedir yani hayat boyu oluşturduğu ezgilerin bütünüdür. Kemâl (yani olgunluk) celâl ve cemâl isimlerinin ahenkli bir şekilde birleşmesinden kay-naklanır. Orantıda celâl ağır basarsa “müzik kulakları tırmalar, mesela zorba, kaba, çıkarcı, bencil oluruz ve celâl olmadan sadece cemâli yaşarsak pasif, âtıl, etkisiz kalırız.

Şimdi, ilginç olan hanımefendilerin fıtri (yaradılıştan gelen) yapıları itibariyle cemâl isimlerine, erkeklere göre daha fazla mazhar olmalarıdır. Meselâ rahman isminin tecellisi olan «merhamet” kadınlarda daha fazladır ve aynen Sultan-ul Enbiya Efendimiz (asv) gibi hanımefendiler «raufun rahim” dirler (KK tevbe 9/128).

Kendine Doğmak Kendine Doğmak

R. Berin Tuncel R. Berin Tuncel

10 11

İşte bu üstün özellikleri sebebiyle, anne olma şerefi kadına ihsan edilmiştir. Yâni Rabb›imiz kadını -tabiri mazur görün- Efendimizin (asv) ahvâli şerifi ve «kendi modeli ” üzerine yaratmıştır.

Tabii ki bu yapı gerektiğinde celâl isimlerinin kullanılmadığına delalet etmez, İstiklâl Savaşı esnasında erkekleri cephede mücadele veren kadınlar hem anne ve hem de baba olmuş-lardır.

Ayrıca İbn Arabî (ks) gibi tasavvuf büyüklerimizden öğrendiği-miz kadarıyla, sevginin de ötesinde bütün kâinat “aşk” üzere yaratılmıştır, ilk nokta aşk ve son nokta da aşktır, farkına var-masak da “aşk” dan geliriz, “aşk” a döneriz.

Bir velinin buyurduğu gibi bütün yaradılış süreci bu “aşk”ı izhar etmek (meydana çıkarmak) için bir bahanedir.

Ana rahminde (rahîm ism-i şerifine dikkatinizi çekeriz) bu “aşk” içinde yüzen bebek, doğduğu anda, dünya nefesini içi-ne çektiğinde, yani dünyayı içine aldığında, dünyalı olduğun-da, ağlamaya başlar. Ve hemen akabinde kaybettiğini sandığı “aşkı” annesinin gözlerinde ve gönlünde bulur.

İlk dünyevi aşkımız annemizdir, Allah insana insandan tecelli ettiği için, Allah›ı da orada buluruz. Sonra gelen bütün yar, yaran hepsi teferruattır.

Demek ki “annelik” sadece bir cinsiyet aidiyeti ve bebek taşıma özelliği değil, insanlığa bahşedilmiş muhteşem bir rahmânî hâller manzumesi, en yüce bir varoluş makamıdır.

‘Cennet annelerin ayakları atındadır” hadis-i şerifi bu hususi-yete dikkati çeker.

İşte nefs psikolojisinin bize öğrettiği gibi bu “ince ayar” bo-zulduğu için “kendisini ve hem de çevresini yok eden bir tür” olduk. Maddeperest tüketim toplumunun sapık mantığı doğ-rultusunda kadın olmak, anne olmak, aile kurmak sanki ikinci sınıf bir insanlık haline indirgendi. Ve akort bozuldu.

O kadim beste ahengini yitirdi, cemâli unutup bir celâl gürül-tüsü haline dönüştük. Peki nasıl kurtulacağız?

Biz erkekler inşaacıyız, savaşçıyız, avcıyız, “güce” sahip olma yollarının ustasıyız, rekabeti severiz, gerektiğinde “ezip ge-çeriz.” Ama hakikatine baktığımızda son derece mutsuzuz, “kahhar” ism-i şerifinin altında, kendi yapıp ettiklerimizin neticesinde ölesiye eziliyoruz. Bu durumda “birilerinin” bizi bu kâbustan uyandırması, sahte değerler üzerine kurduğu-muz dünyamızı bize yansıtması lazım.

“Birileri” fıtri yapıları itibarıyla “cemâl” zengini yani hikmet (bilgelik) kaynağı olan annelerimiz, eşlerimiz, kız kardeşleri-miz olan hanımefendilerden başka kim olabilir? Ancak “on-lar” bu rüyadan, biz erkeklerden daha önce uyanırlarsa kendi özlerini bulurlarsa, hem kendilerini ve hem de biz erkekleri kurtarabilirler.

Evet nefs psikolojisi bize bunları öğretiyor, küresel boyutlarda bir “Cemâl Uyanış Hareketi” bütün dengeleri tekrardan dü-zeltebilir.

Kendine Doğmak Kendine Doğmak

R. Berin Tuncel R. Berin Tuncel

12 13

Bu tespitlerden hareketle şu tavsiyelerde bulunabiliriz...

Evvel emirde çocuklarımızı bu şuurla terbiye etmemiz çok önemli. Anneliğin, kadınlığın, dişi bilgeliğinin çocuklara sanki ikinci sınıf insanlık gibi yansıtılması son derece yanlış. Tam tersine cinsiyetleri ile iftihar etmelerini öğretmeliyiz. Eğer şimdiye kadar yaptığımız gibi varoluş hedeflerini etkinlik, güç, kuvvet, zenginlik- -ile kısıtlarsak, genç insan celâl isimleri ile var olmanın üstünlüğüne inanır ve hayat projesini yanlış temeller üstünde kurar.-

Sınırsız güç, iktidar arayışı, ezici rekabet, baş olma hırsı, mal toplama, sözde kendi kendine yetme, kendi kendinle mutlu olma hayali; yani narsisizm, hakikatini unutup zahirini allayıp pullayıp teşhir etme, fiziki gücünü, fıtrata aykırı bir şekilde zorlama.

Bunların hepsi erkeklerde bile olmaması gereken ilkel has-letlerdir. Hazret-i Mevlâna’mızın buyurduğu gibi, “sadece yaratılmış” değil “sanki” yaratan olan hanımefendilere ise hiç yakışmaz. Ama daha da vahimi, ait olmadıkları bu dara-cık kaba sıkışma onları ölesiye sıkar. Çünkü fıtri yapılarında kuvve olarak (potansiyel) bekleyen cemâl isimlerinin tecelli etmemesi (meydana çıkmaması), nefes alıp da veremeyen bir insanın haline benzer.

Hayatın başlangıcında “zafer sarhoşluğu” ile bu durum ilk senelerde fark edilmeyebilir ama “ilkbahar” geçip “yaz”a adım atıldığında ve özellikle hayat “sonbahar”ına doğru ağır bir kasvet çöker.

Bu sebeple depresyon ve evham hastalıkları kadınlarda daha çok görülür ve 1900 lerde % 1-2 civarında olan hayat boyu depresyon görme sıklığı, günümüzde özellikle ergenlerde % 20-40 civarına gelmiştir (Jean M. Twenge, 2010).

Peki bu durumun başka pratik çözümleri ne olabilir diye so-rarsak, şu cevapları buluruz:

Gördüğümüz gibi yaşadığımız çağın “modası” olabildiğince madde tüketme ve bu yolda iktidar sahibi olma gibi gözükü-yor. Ve bu var olma yerine sahip olma varoluş tarzının daya-nılmaz bir cazibesi var, karşı koymak çok zor. Bu durumda, tabii ki genç kızlarımıza mesleki ve yüksek eğitim imkânları sunmalıyız, aksi takdirde haksızlık olurdu.

Ama bütün bu eğitimleri alırken bir yandan da USA da oldu-ğu gibi erken evlilik ve annelik teşvik edilmeli.

Mesela yasal düzenlemelerle hamilelik esnasında İsviçre de olduğu gibi, %25- 50-75 çalışma saatleri, iş yerlerinde çalışan anneler için kreşler organize edilebilir, vergi sistemi genç ço-cuklu çiftler için yeniden yapılandırılabilir. Yani erken evliliği ve çocuk sahibi olmayı ana okulundan başlayıp bütün eğitim süreci esnasında cazip hâle getirmeliyiz. Çünkü kadın, anne-liği tattığında sanki bir cemâl isimleri devrimi yaşar, kâinata bakışı değişir, özünü bulur.

Son senelerin modası ve aslında “erkek kopyası kadınlık ara-yışı” olan emansipasyon hareketi (sözde kadın erkek eşitliği) artık iflas etmiştir. Çünkü yukarıda açıkladığımız gibi, fıtri ya-

Kendine Doğmak Kendine Doğmak

R. Berin Tuncel R. Berin Tuncel

14 15

pısı, özü, aslı itibarıyla kadın erkek “eşit” değil, cemâl zengin-liği açısından kadın bidayetinde erkeğe üstündür.

Akl-ı selim (sağduyu), hikmet, ferâset, basiret, merhamet, muhabbet hep cemâl yani müennes vasıflardır. İlginçtir ke-lime yapısı olarak da Arapça da zât (mesela Allah’ın “Zât”ı dediğimizde), nefs, ayrı (asıl), hakikat hep müennes (dişil) kelimelerdir. İbn Arabi (ks) bir hadis-i şerifin gramatik yapı-sından da hareket ederek, insan yapısında ki asli unsurun müenneslik olduğuna işaret eder (bana dünyadan üç şey sevdirildi hadisi).

Hazretin görüşüne göre bütün yaradılış süreci, dişilik ilkesi ile yönetilmektedir. Ve bu görüşünü şöyle güçlendirir, “erkek iki müennes arasında tahakkuk eder (gerçeklik kazanır), te’nis-i zât (teinis — dişilik ilkesi) diğeri ise teinis hakiki dir (yani ger-çek kadın/anne). (İbn Arabi Fusus-ul Hikem, Toshihiko İzutsu, Kaknüs Yay S 290).

Teinis-i zatı (özdeki dişilik) her insanın aslî “Can” kuvvesi (ilk yaradılışındaki en mükemmel hali, Tin Suresi 95/4).

(“Lekad halagnâl insâne fi ahseni takvim”) olarak telakki edersek öyleyse erkek ve kadının yaratıldığı o “’tek bir Can” da aslında müennes bir kuvvedir (halakakum min nefsin vâhidetin, Nisa Süresi 4/1).

Evet erkek hayatın başlangıcında celâl isimlerinin tecellisi olmalı, yani her açıdan güçlü olmalıdır (barınak inşa edecek, avlanacak, ailesini koruyacak, toplumsal ve ailevi disiplini

sağlayacak)... Ama bu celâl haline sıkışıp kalmamalı, kemâle doğru tekamülünde cemâl uyanışı da yaşamalıdır. Yoksa eksik kalır, “yaşamadan” ölür- Hazret-i Ömer Efendimizin (ks) ha-yatı seniyyeleri (“katil Ömer”den, adalet ve merhamet timsa-li Ömer’e dönüşümü) bu sürecin en ibret verici misallerinden sadece birisidir.

Ve erkeklerdeki bu uyanışı başta annelerimiz olmak üzere hikmet sahibi hanımefendiler harekete geçirir. İnsan insan yanında insan olmayı öğrenir ve hepimizin ilk insan modeli “anne”lerimizdir.

Berin hanımefendinin ne güzel ifade ettiği gibi, “anneliğe doğan” anneler sadece ferdi mükemmelliklerini keşfetmekle kalmazlar, yakın çevrelerinden başlayarak bütün topluma da tesir edebilir, yön ve ritm verici olabilirler.

Muhterem yazarımızın kendi hayatı da bu uyanışın güzel bir özetini sunuyor. Kendisi büyük azim gerektiren kendini tanıma sürecinden geçti, öğrenim analizi ve grup terapisi eğitimlerini aldı.-Ama bu arada nûr topu gibi olan iki evladı ve muhterem eşine de annelik aşkını sunmayı ihmal etmedi.-

Kitap çok değişik açılardan bize anneliği tasvir ediyor, hem müstakbel annelerin ve hem de bu şerefe nâil olmuş hanı-mefendilerin istifade edip hayatlarında tatbik edebilecekleri güzel bir eser.

Rabbimiz cümlemizi, söylediklerini, yazıp çizdiklerini kendi hayatlarında da, hakiki manada tatbik edebilenlerden kılsın,

17

Önsöz

Rahman/Rahîm ism-i şerifleri ile tecelli etsin, acizane nefes-lerimize tesir halk eylesin…

Aşk olsun… Psikiyatr Dr. Mustafa Merter

İsviçre, 2016

Evet, bir ressam değilim ve muhtemelen de olmayacağım. Ama bu, resim yapmama engel değil, değil mi?

Ses sanatçısı olmak zorunda değilim, şarkı söyleyebilmek için. Çünkü insanın içinden gelen şarkıyı söyleyebilmesi,

kendi sesini duyması demektir.

2010 yılının son günleriydi. Büyük oğlum 3 yaşına yaklaşmış, birlikte geçirdiğimiz zamanların ardından kendime ve anneli-ğe dair bazı sorgulamalara başlamıştım. Kendimi bildim bileli, en olmazsa olmazımdı zaten sormak, sorgulamak, aramak ve anlamak…

Okuduğum psikoloji kitapları, yazarlık yaptığım annelik platformları, sohbet ettiğim arkadaşlarım cevap olamamıştı bana. Çok sevdiğim Dr. Maria Montessori, çocuğunuzla bir-likte kendinizi de gözlemleyin derken, tam olarak neden bah-sediyordu acaba? Kendim?..

Gün gelip de Dokuz Yüz Katlı İnsan kitabı ile tanışana dek…

Maneviyatla kurduğum bağ kavi idi. Değerlerime sıkı sıkıya

Kendine Doğmak Kendine Doğmak

R. Berin Tuncel R. Berin Tuncel

18 19

bağlıydım. Okurdum, yazardım, yaşamaya çalışırdım ama bir eksiklik vardı sanki, taşlar yerine oturmuyor gibiydi…

Koşa koşa kapısını çaldığımda Psikiyatr Dr. Mustafa Merter’in, kendimi kavramak istiyorum demiştim.

Ben, tam olarak kimim? Nasıl bir şeyim? Nedir bu, hissettik-lerim?

Uzun uzun dinlediğim seminerlerinden birinin ardından, bir gece yarısı bir rüya ile uyanmıştım. Can havli ile klavyeye koş-muş ve bir e-mail yazmıştım hemen… Böyle başlamıştı işte, benim hikayem.

“Belediyeden aranıyordum. Seminer istiyorlardı benden. Yetersiz olduğumu hissediyordum bu seminer için. Mustafa Merter’e telefon açıp ne yapacağımı soruyordum. Onlara “anlattır” diyordu o ve ben telefonu kapatıp, koşuyordum.

Sislerle çevrili bir dağ köyünde başlıyordu ikinci sahne. Not-re- Dame’ın Kamburu filmindeki gibi kambur ve inanılmaz çirkin cücelerle doluydu köy üstelik. Samanlardan yapılmış kulübeler, çamurlar içinde yerler ve bu korkunç tabloya tezat muhteşem bir kapı. Hocam’ın eviymiş meğersem, onun evi-nin kapısıymış…

Koşarak içeri giriyordum. Büyük, kocaman, duvardan duvara camlarla kaplı bir salonda; masasının başında oturuyordu. Bembeyazdı saçları ve uzundu gerçekte olduğundan. Kıya-fetleri de beyazdı, camdan bakınca görülen kar taneleri gibi. Dışarıda yavaş yavaş, kar yağıyordu. İri, dingin, her biri bir-

birinden benzersiz kristallerden oluşan kar taneleri iniyordu yeryüzüne…

Dokuz Yüz Katlı İnsan kitabı, kocamandı. Masanın yarısını kaplıyordu, Hocam yavaş yavaş sayfalarını çeviriyordu. Tam bir sekine hali içinde, soruma cevap arıyordu kitaptan. Sakin ol, acele etme diyordu bana.

Derken elime, ilgili notları veriyor ve beni gönderiyordu. Çık-tığımda ise yine aynı yaratıklar vardı orada, üzerime atlıyorlar ve elimden notlarımı almaya kalkışıyorlardı. Birkaç sayfaydı yere düşen, bir de kalemler…

Dönüyordum…

“La ugsimu bi hazel beled” diyerek uyanmıştım…” (Beled Su-resi/1)

Analize başlangıç rüyamdı bu.

O tarihlerde henüz tefsir çalışmasına başlamamıştı Hocam. Analiz rüyalarında gelen kelimelerin dahi tesadüf olmadığını; belediye, belde ve Beled Sûresi arasındaki benzerlik üzerine düşünmemi önermişti. Kitabım ortaya çıktıktan sonra, kendi-sinin Kuran’ın psikolojik te’vil çalışmalarının taslaklarını oku-maya başladığımda idrak edecektim bu bağı…

Çok uzun zaman geçti, 5 yıl…

Bu arada pek çok insanın hayatında ara ara yaşanan olaylar, benim başımdan yoğunlaştırılmış bir şekilde geçti sanki.

Ölümler, doğumlar, kazançlar, kayıplar, acılar ve sevinçler.

Kendine Doğmak Kendine Doğmak

R. Berin Tuncel R. Berin Tuncel

20 21

Hepsi, yaşımı biyolojik gerçekliğinden bağımsız bir şekilde olgunlaştırdı adetâ. Hepsi için, minnetle doluyum Yaradan’a…

Bunları yazıyorum zirâ çok sık karşılaşıyorum henüz çok gençsin sözleri ile. Az duymadım Hocam’dan, dur hele bir saçların ağarsın telkinlerini…

Her birimizin, bizi biz yapan bir hikayesi var. Yaşadığımız her an, bu hikaye yeniden yazılıyor. Bizi, kendimize; dünyaya; Allah’a yaklaştıran, hayatımıza canlılık katan da bu farkındalı-ğımız şüphesiz.

Bu kitap, bütün bilimsel çizgisine karşın, kendisini yaşanmış-lığa borçludur. Bilgi ve bilincin iç içe geçtiği, zorlu bir sürecin neticesinde doğmuştur.

Bu süreçte yanımda olan, daima “orada duran” Sevgilim Eşim Semih;

kendimle karşılaşma vesilelerim, can parçalarım; yavru kap-lanlarım Ensar Bera’m ve Akif Selim’im,

kattıkları farkındalık için daima minnettar kalacağım koca-man ailem,

sadece öğrettikleri ve yol göstericiliği ile değil, kurduğumuz kadîm bağ ve kendim olma yolculuğumdaki refakati için çok değerli Hocam Psikiyatr Dr. N. Mustafa Merter,

her seansta “kendi kitabını okuma” hikmetini paylaştığım danışanlarım,

kitabımın ön okumasını yapan ve adaletli yorumları ile ufku-

mu açan aziz dostlarım Aybala Çayır, Ayşe Filiz,

ve belki sesini hiç duymadığım, yüzünü görmediğim ama uzun zamandır beni köşe yazılarım ve sosyal medya aracılığı ile takip eden; yorumları, mesajları ve duaları ile yanımda olduğunu bildiğim güzel insanlar…

Sizlere müteşekkirim...

Şimdi ise bu satırları okuyup benimle arasında bir bağ kur-maya başlayan çok değerli okuyucum…

Her bir kelimem, senin kendin olma ve kendini bulma süre-cine eşlik etsin istedim. Bir bilge veya yol gösterici değilim, olamam. Sadece yola düşmüş biriyim ve yolculuğa dair söz-lerim.

Davetimi kabul etmen, benim için onurdur. Sana da müte-şekkirim…

Nefs şehrine hoş geldin.

R. Berin TUNCELMercan, 2016

R. Berin Tuncel

23

Başlarken

Merhaba!

Bu kitap, insan olmanın türlü aşamalarından bahsediyor.

Önce, içinde yaşadığımız dünyayı; koşullarını anlamaya ça-lışıyor. Sonra bu dünyanın, içimizdeki yankılarını duymaya çalışıyor.

İçimizdeki dünyaya daldıkça da belirli sembollerle bizi karşı-laştırıyor.

Hepimiz bir anneden doğduğumuza göre, hepimizin içinde bir anne halen yaşıyor… İşte tam da bu yüzden, yolumuz “anne” kavramından geçiyor.

Kendimizi anlamak ve kendimiz olarak yaşamak için aşmamız gereken iç engellerimizi tanıtıyor.

Kendi olabilmenin, içindeki şarkıyı duymaktan geçtiğini iddia ediyor.

Kendi şarkısına kulak vermek için, bir ağacın gölgesinde din-lenmeye davet ediyor okuyucusunu ve şarkıyı duymasını en-gelleyen perdeleri aralaması için cesaretlendiriyor.

Ritmi ve ahengi bozan neler var bunlar üzerine düşünmeye çağırıyor. Düşündükçe, düşlerin gerçekleşeceğine inanıyor.

Başlarken

Kendine Doğmak Kendine Doğmak

R. Berin Tuncel R. Berin Tuncel

24 25

Düşlemek ve düşünmek daima yol arkadaşımız olmalı diyor.

Evet insanı anlatıyor. Evet kendin olmayı anlatıyor. Evet, bu bir psikoloji kitabı. Ama asla klinik bir tanı almış isen, seni tedavi edebileceğini vadetmiyor. Bir tanı ya da tedavi kitabı olma iddiası asla taşımıyor.

Ama şunu iddia ediyor, seni hasta eden; rahatsız eden; ken-disini farklı görünümlerle ortaya koyan bazı “huzursuzluk-lar” var ise içinde, onları görmeye ve tanımaya çalış. Ve bir uzmandan destek istemekten çekinme. Kendini anladıkça, daha iyi ve güçlü ve en önemlisi de “kendine yaklaşmış” birisi olabileceğinden emin ol.

Kendine yaklaşmak için öyle çok vesilelerle çevrilmiştir ki etrafın, bunlara hikmetli bir nazarla bakmayı dene. Hayatın anlam ve yön değiştirsin. Kendini bilmeye, kendin olmaya odaklan.

Eğer zaten bu yoldaysan, bir de bu yöntemleri dene. Bir de benim penceremle görmeyi dene…

Analizler, teoriler seviyorsan onları oku. Kuramlara odaklan-mak, felsefi derinlikse aradığın hoş geldin. Her türlü görü-şünü, eleştirini benimle paylaşmaktan çekinme lütfen. Bana yaz; [email protected]’a...

Fazlaca bilgiden yorulduysan, bu bölümlerin üzerinde dur-mamaya çalış ve başka bir bölüme geç. Bu kitap sadece oku-yup bitirmen; iyice anladığından emin olman için yazılmadı.

Sana ayna tutmak asıl amacı. Hangi bölüm, hangi usul, hangi

yöntemse sana iyi gelen; oradan tut kitabımın elinden.

Dilersen Betül ve Nil’in iş ortamlarını düşün uzun uzun. İş yaşamına devam eden anne Betül, iki oğlu ve eşi Murat’la tam bir modern zaman dervişi doğrusu…

Nil; yalın, sevimli ve zarif. Eşi Mehmet, kızı Elif. Betül’le ortak noktaları ofis ortamları sadece. Bu kadar birbirinden farklı iki insan konuşacak ne buluyor dersen “kendilerini” derim elbette.

“Evde anne”lerden olmayı seçen Nihal’in, kızı Ceylin’in ve bir türlü memnun olamayan Hatice Anne’nin hikâyesini de oku-yabilirsin. Belki Hilal, çok çalışkan, çok disiplinli olduğundan daha yakın gelecek sana, umduğundan?..

Ahmet’in instagram hesabını vermek isterdim, onu sadece hayal etme ve gör. Ama instagramda görsen de yine de kendi hayalindeki adam olmaz mıydı o gördüğün? İnan bana öyle olurdu.

Bu kitap, kalpten bahsediyor. Bu kitap, kalbi; hissetmeyi, hal-leri kelimelere sığmayan şeyleri anlatmaya çalışıyor. Anlatır-ken dikkat ediyor ve çizgiyi aşmamaya çalışıyor.

Bu kitap, senden, benden ve bizden bahsediyor.

Ve hepimizin, her an yeniden yazılan hikayesinden…

BÖLÜM 1

TOPLUMSAL YÖNÜYLE ANNE OLMAK1.1. 1.1BugünlerdeAnneOlmak1.2. 1.2PerformansOdaklıAnnelik1.3. 1.3 ProjelerdenKalıplar1.4. 1.4GeleneğinGetirdikleri1.5. 1.5YansımalarArasında

Kendine Doğmak

R. Berin Tuncel

29

1.1BugünlerdeAnneOlmak

“Trafikherzamankiyoğunluğuiçerisindeakıyordu.Başınıcamadayamış,herdefasındaiçinederinbirnefesgibidolanBoğaz’dangeçerkenservis,Oyineşehrebakıyordu.Gündoğu-yordu.Bugecedeuyuyamamıştıyahani,uyusamı,şehrimisey-retsebilemiyordu.Şukısacıkzamandiliminasıldakıymetliydi.DüşünceleriniNilböldü;

-Canım,sanabahsettiğimkadınşubak.İnseneaşağıdoğru!

InstagramfenomeniolanbirannedenbahsetmiştiNilgeçenler-de.Betüldemeraketmiştiamaakıllıtelefonkullanmadığıiçingörememişti.

-Hımm,harikagörünüyorlar,dedi.Neredeyaşıyormuşbukadın?

-İngiltere’dedediNil.Kimistemezkiböylebirhayatı.Herşeydoğal,tertemizhava,köyyaşamı,maddikaygıyok,trafikyok,eşinanlayışlı,akrabalarınbeklentisiyok,bendedoğururdum5çocukbukoşullarda…

-Haklısın,dediBetül,uzatmakistemedi.Okadarçocuklaopoz-larınasılveriyorlarbilmem.Benikiçocuğuaynıyönebakarkenzoryakalıyorum.Herneyseya,bizimgerçeğimizdebu.Şimdisöylebakalım,hazırmısıntoplantıya?

Hızlıcaofisegeçtiler.Günbaşlamıştıçoktan.Kahveler,top-lantılar,topukluayakkabılar,öğlearası,bakıcıilekonuşmalarderkenakşamoluverdi.

“KENDİNE DOĞMAK”TAMAMINI OKU