321

Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks
Page 2: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Somut zamanda “kayıp” olan bir insanın varlığınıoturtabileceği, kendini var kılabileceği bir yer var mıdır?Varlığının farkında bile olmadan kullandığımız duyularımızınküçük bir kısmını kaybettiğimizde neler olabilir?Profesör Sacks’tan romantik tavırlı, geniş ve açık uçluyaklaşımlarla örülmüş “ciddi” bir kitap.Sıradan her insan için “zihinsel” bir yolculuk, nöroloji ileilgilenenler içinse kaçınılmaz kaynak.

Page 3: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

OLIVER SACKS

Karısını Şapka Sanan Adam

ÇEVİREN:ÇİĞDEM ÇALKILIÇ

YAŞANTI

Page 4: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Yapı Kredi Yayınları - 688 Edebiyat -154Karısını Şapka Sanan Adam / Oliver Sacks Özgün adı: The

Man Who Mistook His Wife for a Hat Çeviren: ÇiğdemÇalkıhç

Kitap Editörü: Birhan KeskinKapak Tasarımı: Nahide Dikel Baskı: Şefik Matbaası

1. Baskı: İstanbul, Ağustos 1996 4. Baskı: İstanbul, Ağustos2001 ISBN 975-363-510-9

© Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Ticaret ve Sanayi A.Ş.1996 © 1995, Oliver Sacks Bu kitabın telif haklan Akçalı

Telif Hakları Ajansı aracılığıyla alınmıştır.Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Ticaret ve Sanayi A.Ş.

Yapı Kredi Kültür Merkezi İstiklal Caddesi No. 285 Beyoğlu80050 İstanbul Telefon: (0 212) 252 47 00 (pbx) Faks: (0

212) 293 07 23 http: //www.yapikrediyayinlari.com http: / /www.shop.superonline.com/yky e-posta:

[email protected]

Page 5: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

İçindekilerönsöz

çevirenin teşekkürü

Birinci Bölüm

KAYIPLAR

giriş

1. karısını şapka sanan adam

2. kayıp denizci*

3- bedenini yitirmiş hanımefendi

4- yatağından düşen adam

5. eller

6. fantomlar

7. dengede

8. gözler sağa

9- başkan'ın konuşması

İkinci Bölüm

AŞIRILIKLAR

giriş

10. tikli ray

11. cupid hastalığı

12. kimlik meselesi

Page 6: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

13.buyrun peder, buyrun hemşire

14. ele geçirilmiş

Üçüncü Bölüm

SEYAHATLER

giriş

15.hatıra

ı6. kontrolsüz nostalji

17. Hindistan'a geçit

18. içimizdeki köpek

19.cinayet

20. hildegard'ın hayalleri

Dördüncü Bölüm

BASİT VE YALININ DÜNYASI

giriş

21.rebecca

22. ayaklı ansiklopedi

23.ikizler

24.otistik artist

kaynakça

Genel Referanslar

Hikâyelere Ait Referanslar

Page 7: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks
Page 8: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Leonard Shengold'a

Page 9: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Hastalıklardan bahsetmek bir çeşit

Arabistan Geceleri eğlencesidir.

-WILLIAM OSLER

Hekim, doğabilimcinin aksine,

kimliğini, tüm olumsuz şartlara rağmen

korumak için savaşan tek bir organizma

ile ilgilenir: insan.

-IVY MCKENZIE

Page 10: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

önsöz

Pascal'ın dediği gibi, bir yazarın kitap yazarken düşündüğü enson şey, önsözdür. Kitabı bitirdikten, bu ilginç hikâyeleriderleyip düzenledikten, bir isim belirleyip, iki tane de epigrafseçtikten sonra, şimdi de ne yaptığımı ve neden yaptığımıgözden geçirmeliyim.

Kitabın başındaki iki epigraf ve aralarındaki tezat, IvyMcKenzie'nin bir hekim ile bir doğabilimci arasındaki tezatıgösterdiği gibi benim içimdeki ikileme de denk düşüyor:Kendimi hem doğabilimci hem de bir tıp adamı olarakgörüyorum; hastalıklara ve insanlara karşı ilgim, eşityoğunlukta. Biri diğerine uygun düşmüyor olsa bile, yine hemteorist hem de dramatistim, hem bilime hem de romantisizmeeğilimim var ve bu ikilemi, sürekli olarak insan olmanınözünde görüyorum. Hastalıkta bile bu özel durum değişmiyor.Hayvanlar, hastalığa yakalanıyor ama sadece insanlarhastalığın içine yuvarlanıp, hasta oluyorlar.

Gerek işim, gerekse hayatım hep hastalarla ilgili.Hastalar ve hastalıkları beni aksi halde hiç üzerindedurmayacağım düşüncelere yönlendirmişlerdir. Bu konuda,Nietzsche ile hemfikirim ve aynen onun sorduğu şu soruyuben de soruyorum: Acaba hastalıklar olmadan yaşayabilirmiyiz? Bu sorunun çağrıştırdığı diğer soruları yaşamınvazgeçilmez esasları olarak görüyorum. Hastalarım benisürekli olarak sormaya yönlendiriyor ve aynı şekildesorularım da beni hastalarıma... Bu devr-i daimi birazdanokuyacağınız hikâye ve çalışmalarımda sürekli olarakgöreceksiniz.

Page 11: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Anlatmak istediğim konularla ilgili çalışmalardanbahsetmek yerine, neden kişilerin hikâyelerini ve vakalarıanlatmayı tercih ettim? Hastalıkların bir süreci olduğu fikri;ilk bulaşmadan sonra kuluçka dönemi, belirtilerin ortayaçıkması ve ardından mutlu veya ölümcül olarak sonaermelerine kadar, tarihsel bir süreç içinde ele alınmasıgerekliliği Hipokrates ile başlamıştır. Eski bir kelime olanpatoloji, az önce anlattığım süreci, tam anlamıyla ifade edenbir terimdir. Hastalıkla ilgili bu tip tarihçeler, her ne kadardoğal bir süreci yansıtıyor olsa da, bize, kişinin hayatıhakkında bir şey söylemez. Kişinin hastalıkla savaşarakhayatta kalmaya çabalarken, neler yaşadığını açıklamaz. Daranlamda, bir vaka tarihçesinde özne yoktur. Modern vakatarihçeleri de özneyle dolaylı olarak bağlantı kurar ve kişiyesıradan bir isim verirler (21 yaşındaki tri- zomik albino). Buisim insanı anlattığı gibi pekâlâ bir fareyi de anlatabilir.Üzülen, acı çeken, savaşan insanı, unutulan insan öznesiniyeniden ortaya çıkartmak için vaka tarihçesini, derinlemesinebir hikâyeye dönüştürmek gerekiyor: Ancak o zaman "ne"olduğunun yanında "kim" olduğunu, hastalıkla birliktehastayı, gerçek insanı buluruz.

Hasta'nın varlığı, nöroloji ve psikolojinin üst sınırlarıylailgilidir. Bu kitapta, hastanın kişiliği, temel olarak ele alınmış,hastalık ile hastanın kimliği birbirinden ayrı tutulmamıştır.Bizce, hastalıklar ve hastalıklarla ilgili çalışmalar, yeni birdisiplini gerektirmektedir. Biz bu disipline, kişiliğin sinirseltemelleriyle ve yüzyılın zi- hin-beden problemiyle ilgiliolduğu için "kimlik nörolojisi" diyebiliriz. Muhtemelen psişikolanla fiziksel olan arasında kategorik bir farklılık vardır.Hikâyelerde her ikisine de ayrılmaz bir şekilde göndermelervardır. İşte özellikle beni cezbeden de budur. Genel olarak

Page 12: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

yapmaya çalıştığım, bu iki alanı sadece yakınlaştırmak,hepimizi, hayat ve mekanizma arasındaki kesişme noktasına,fizyolojik süreçlerin biyografi ile ilişkisine doğru götürmektir.

İnsan öznesinden yana daha zengince olan klinikhikâyeler, 19. yüzyılda en üst noktasına ulaşmıştır vekişilerden soyutlanmış nöroloji biliminin ortaya çıkmasıylabirlikte bu hikâyeler de yok olmuştur. Luria bir yazısındaşöyle der: "19. yüzyıl nörologları ve psikiyatristleri arasındaçok yaygın olan o tarif etme gücü, şimdi hemen hemenbitmiştir... fakat yeniden canlandırılmalıdır." Kendisinin sonçalışmaları, Bir Tekerlemecinin Aklı (The Mind of a Mne-monist), Dünyası Parçalanmış Adam (The Man with aShattered World) bu kaybolmuş geleneği yeniden diriltmeçabalarıdır. Bu kitaptaki vaka tarihçeleri, Luria'nın bahsettiği,19. yüzyıl geleneğinden, ilk tıp tarihçisi olan Hipokrates'euzanan oradan da hastaların doktorlara her zaman kendihikâyelerini anlattıkları, evrensel ve tarihöncesi zamana ait,çok eski bir geleneği anımsatıyor.

Klasik hayvan hikâyelerinin (fabl) ve arketipik figürlerinkahramanları, kurbanları, gazi ve savaşçıları vardır. Nörolojikhastalar da arketipik figürler gibidir. Hatta bazı ilginçhikâyelerde bundan da ötedirler. Bu mitolojik ve metaforikterimlerle, "Kayıp Denizci"yi ve kitaptaki diğer ilginçfigürleri kategorilendirmeli miyiz? Bu insanlar aslında, bizimhayal bile edemeyeceğimiz yerlerin yolcuları, onlarıtanımadan, farkına varmamızın mümkün olamayacağıtoprakların seyyahlarıdır. İşte bu yüzden hayatları veyolculukları bana muhteşem gelir. Bu durum, neden Osler'inArabistan Geceleri suretini epigraf olarak kullandığımı veneden vakalardan bahsederken, kaçınılmaz olarak hikâye vefabllardan sözettiğimi açıklıyor. Bu gerçeklikler içinde

Page 13: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

bilimsel olan ile romantik olan bir araya gelmek için çağrıdabulunuyor. Luria romantik bilim'den konuşmaktan hoşlanırdı.Olgu ve fabl arasındaki kesişme noktasında, bilimsel olanla,romantik olan öylesine bir araya gelir ki, kitapta hikâyelerianlatılan hastaların hayatlarını karakterize eden kesişmenoktası, böylelikle oluşmuş olur. Uyanışlar kitabımda da aynıdurum söz konusudur.

Fakat hangi olgular ve hangi fabllar? Onları nasılkarşılaştırabiliriz? Elimizde modeller, metaforlar, mitolojikhikâyeler olmayabilir. Belki de yeni sembollerin ve mitlerinyaratılmasının zamanı gelmiştir.

Bu kitabın sekiz hikâyesi daha önceden basılmıştır."Kayıp Denizci" (The Lost Mariner), "Eller" (Hands),"İkizler" (The Twins), "Ofistik Artist" (Autist Artist), 1984 ve1985 yıllarında, New York Review of Books' ta, "Tikli Ray"(Witty Ticcy Ray), "Karısını Şapkası Sanan Adam" (The ManWho Mistook His Wife for a Hat) ve "Hatıra" (Reminiscence),1981,1983,1984 yıllarında, London Review of Books'tabasılmıştır. "Karısını Şapkası Sanan Adam", London Reviewof Books'ta kısaltılmış olarak ve "Müzikal Kulaklar" (MusicalEars) adıyla basılmıştır. "Dengede" (On The Level) adlıhikâye, The Sciences’da 1985'te basılmıştır. Eskihastalarımdan biri olan Uyanışlar' daki (Awakenings) RoseR.'nin asıl hikâyesini ve Harold Pinter’in aynı kitaptanesinlenerek yazdığı Alaska gibi Bir Yer'deki Deborah'ı"Kontrolsüz Nostalji" (Incontinent Nostalgia) adlı hikâyemdebulacaksınız. Aslı, Bahar 1970'te Lancet dergisinde, "L-Dopaile Kontrolsüz Nostalji" (Incontinent Nostalgia Induced by L-Dopa) adıyla basılmıştır. Dört adet fantom hikâyemden ilkikisi, British Medical Journal'da "Klinik Merak" adıylabasıldı. Öteki iki kısa hikâye de daha önceki kitaplarımdan

Page 14: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

alınmıştır. Üzerinde Duracak Ayak (A Leg to Stand On) adlıkitaptan "Yatağından Düşen Adam" (The Man Who Fell outof Bed) adlı hikâye, Migren adlı kitaptan da "Hildegard'ınHayalleri" (Visions of Hildegard) adlı hikâye alınmıştır. Diğeron iki hikâye daha önce hiç basılmamıştır ve tamamıylayenidir. Hepsi de 1984'ün sonbaharıyla kışı arasındayazılmıştır.

Editörlerime şükran borçlu olduğumu belirtmeliyim; ilkolarak New York Review of Books' tan Robert Silvers'a veLondon Review of Books 'tan Mary-Kay Wilmers’a; sonraNew York'taki Summit Books'tan Kate Edgar ve JimSilberman'a, kitabın son halini alması için çok çaba sarf etmişolan Duckworth's ün Londra şubesinden Colin Haycraft'a çokşey borçluyum.

Nörolog arkadaşlarımdan, oğul Dr. James PurdonMartin'e, Christina ve McGregor'un video kasetlerinigösterdim ve bu hastaların durumlarını detaylı olarak birliktetartıştık. Bedenini Yitirmiş Hanımefendi’de ve Dengede adlıhikâyemde bu gönül borcumun ifadesini bulacaksınız.Londra'daki eski şefim Dr. Michael Kremer ÜzerindeDuracak Ayak adlı kitaba (1984) cevaben kendinin benzer birvakasını yazmıştır. Onun bu vakası, Yatağından Düşen Adamadlı hikâyenin sonuna eklenmiştir. Dr. Donald Mcrae'ninolağandışı görsel agnozi vakası, benimkine garip bir şekildebenzemektedir. Bu benzerliği, hikâyeyi yazdıktan iki yılsonra, tesadüfen keşfettim. Mcrae'nin vakası, Karısını ŞapkasıSanan Adam adlı hikâyenin not kısmında kısa bir bölümhalinde yer almaktadır. En çok da New York'taki yakınarkadaşım ve meslektaşım Dr. Isabella Rapin'e şükranborçluyum; bana, "Bedenini Yitirmiş Hanımefendi" adlıhikâyemin kahramanı Christina'yı tanıtan ve "Otistik Artist"

Page 15: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

adlı hikâyemin kahramanı Jose'yi çocukluğundan beri tanıyanbu arkadaşımdır.

Hiçbir kişisel çıkar gözetmeden cömertçe yardım eden,hikâyelerini yazdığım hastalar ve kimi durumlarda onlarınyakınları, çoğu zaman kendilerine yardım edilmesininimkânsız olduğunu bilseler de durumlarını anlayıp belki birgün iyileşme yolları bulacak diğerleri için yazmama izinverdiler ve bunun için beni yüreklendirdiler. Uyanışlar'daolduğu gibi isimler ve detaylar kişisel ve profesyonel haklarıkorumak için değiştirilmiştir. Özde, amacım, onlarınhayatlarının temel duygularını aktarmaktır.

Son olarak, kitabımı ithaf ettiğim, yol göstericim vedoktoruma şükranlarımı, bunun da ötesinde en derin minnetduygularımı sunuyorum.

O.W.S.

10 Şubat 1985

New York

Page 16: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks
Page 17: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

çevirenin teşekkürü

Hiç aklımda yokken, benim bu yolda yürümeme sebepolanların her birini teker teker ifşa edeceğim: Her şeydenönce, yıllar boyu bana Türkçe öğreten öğretmenlerim, MelekDemirhan, Seval Şanlı, Necdet Eruygur ve Ayla Rona'dır.Yine yıllar boyu bana İngilizce öğreten öğretmenlerim HalideYalkın, Hülya Bıyıklı, Yurdagül Büke ve BirsenÖzgürgani'dir. Bunun yanı sıra, İstanbul Türk İngilizDerneği'nden (ITBA) kurs öğretmenlerim Martha, ZüleyhaMünif, yine aynı derneğin mütercim tercümanlık kursundanöğretmenlerim sevgili Olcay Sevinç ve John Scott'tur.Hepsine şükran ve teşekkürlerimi sunuyorum. İfşa edilecekdiğer kişilerin listesi şöyle devam etmekte; iki buçuk seneönce, yakın çevremdeki arkadaşlarımın da içinde bulunduğubir grup insan; Selçuk Akman, Sedef Erkman, Murat Gülsoy,Nazlı Ökten, Pınar Türen ve Halide Velioğlu Hayalet Gemiadında bir dergi çıkarmaya başladılar. Derginin ismiWagner'in "Uçan Hollandalı" operasının konusundanesinlenerek seçilmiş. Konu, özetle ruh ve/veya aşkınbitmeyen arayışı. Açıkçası derginin isminin seçiliş sebebineben de yenilerde vakıf oldum. Hayalet Gemi iki buçuk senedirseyirde...

Bu arkadaşlardan özellikle bazıları, beni senelerdir, ilkbaşlarda cebren, sonraları gönülsüz rızamla çeviriyezorladılar. Günlerden bir gün, fizyolog ve çevirmen HalukDülger arkadaşımın kütüphanesinde rastladığım elinizdekikitabın aslından, yedi hikâye, geçtiğimiz aylar içinde HayaletGemi'de yayımlandı. Bu hikâyeler, Yapı Kredi Yayınları'nın

Page 18: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

yöneticisi Sayın Enis Batur'un dikkatini çekmiş. İşte kitabınyayın koordinatörü Sayın Aslıhan Dinç'in beni telefonlaaramasına kadar olan hikâyeyi sizlere anlatmış bulunuyorum.Özellikle eklemek istediğim, Sayın Batur ve Dinç'ingösterdikleri sabır ve anlayış karşısında duyduğum şükrandır.Bunun için, ayrıca kendilerine teşekkür ediyorum.

Zor zamanımda, hızır gibi yetişen ve hikâyelerindizgisini yapan sevgili Nermin Uzun ve Filiz Tezcan'a çokteşekkür ediyorum. Gerek tashihlerde, gerekse etimolojikdestek, hatta teknik donanımla ilgili yardımı (evdekibilgisayarı ve programıyla) ve dostluğuyla beni ferahlatançevirmen arkadaşım sevgili Gül Demiriz Muci ve eşi ErkanMuci'ye teşekkür ederim.

Dil akıcılığı konusunda beni çok net bir şekilde,yıpratmadan aydınlatan sevgili Elif Kocabıyık'a da teşekkürederim. Ayrıca, nöropsikolojik kelimelerin karşılıklarıkonusunda destek veren fizyolog ve nöropsikolog Sayın ReşitCanbeyli'ye şükranlarımı ve teşekkürlerimi sunarım.

İngilizce'yi öğrenme ve kitabı çevirme yolculuğumsırasında, bana destek olan aileme, özellikle de hikâyelerdenbir kısmını okuyarak fikirlerini belirten, yaşımdan büyüksözlüğünü hediye eden babama sevgilerimi sunuyorum.

Yakın çevremdeki arkadaşlarımdan sevgili Adnan Kurt'a,Murat Gülsoy ve Nazlı Ökten'e özellikle, ürettiklerim veyaüretilmiş olanları dönüştürme çabalarımla ilgiliesirgemedikleri düşünceleri için şükranlarımı sunuyorum.Hepinize iyi yolculuklar.

Çiğdem Çalkılıç Bizim Dağevi Yeşiltepe Köyü, Bolu

11 Kasım 1995

Page 19: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

NOT: Konuyla ilgili pek çok referans kitap içinde, Türkçeolarak önerebileceğim kitap; Nobel Tıp Kitabevleri'nden1994 yılı basımı Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ'ın Teoride vePratikte Davranış Nörolojisi adlı kitabıdır.

Page 20: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Birinci BölümKAYIPLAR

Page 21: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks
Page 22: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

giriş

Nörolojinin pek sevdiği bir kelime vardır, "özür", bu kelimenörolojik işlevlerdeki bozuklukları veya yetersizlikleri ifadeeder; konuşma kaybı, dili kullanma yeteneğinin kaybı, hafızakaybı, görme kaybı, ellerin hareket koordinasyonunun kaybı,kimlik kaybı ve daha bir sürü yetersizlikler ve belirliişlevlerin veya becerilerin kaybı. Bütün bu "işlevbozuklukları" için çeşit çeşit özgün kelimemiz vardır; afoni,afemi, afazi, alaksi, apraksi, agnozi, amnezi, ataksi. "İşlevbozukluğu" terimi de nörolojinin diğer bir gözde terimidir. Birhastalık, yaralanma veya gelişim bozuklukları sonucunda,hastaları, kısmen veya tamamıyla mahrumiyet içine sokan,her bir nörolojik veya zihinsel işlev bozukluğu için ayrı birkelime...

Zihin ve beyin arasındaki ilişkiyi inceleyen bilimselçalışmalar 1861 yılında başladı. Broca, Fransa'da yaptığıçalışmalarda, konuşmada görülen belirli ifade bozukluklarının(afazi) tutarlı bir şekilde, beynin sol yarımküresinin belirli birparçasının hasar görmesini takiben ortaya çıktığını buldu. Bu,serebral nörolojinin yani beyin nörolojisinin gelişmesinesebep olmuş ve onyıllar boyunca insan beyninin haritasınınçizilmesini mümkün kılmıştı. Böylelikle dilbilimsel, düşünsel,algısal alanlarla ilgili yaşanan belirli güçlükler, beynin belirlimerkezlerine yerleştirildi. Yüzyılın sonuna doğru, dahakeskin gözlemcilerin nezdinde bu tip bir haritalamanın çokilkel kalacağı kolayca görülür hale gelmişti. İlk olarak, Freudbu konuyu Afazi adlı kitabında açıklamıştır. Tüm zihinselhareketlerin, çok incelikli, içsel bir yapısının olduğu ve bu

Page 23: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

yapının da aynı oranda karmaşık bir fizyolojik temeli olmasıgerektiği böylelikle ortaya çıkmıştı. Freud bunu, özelliklebelirli duyum ve algılama bozuklukları konusunda görerek,agnozi adını vermiştir. Onun inancına göre afazi ve agnozi'niniyi bir şekilde anlaşılabilmesi için yeni ve ileri düzeyde birbilim dalına ihtiyaç vardır. Freud ün öngördüğü buzihin/beden bilimi; yani beyin bilimi II. Dünya Savaşısırasında Rusya'da A.R. Luria'nın ve babası R.A. Luria'nın,Leontev, Anokhin, Bernstein ve diğerlerinin ortakçalışmalarıyla yaratıldı ve ismine de nöropsikoloji dendi.

Bu olağanüstü verimli bilimin gelişmesi, A.R. Luria'nınyaşam boyu çalışmasıdır ve devrimsel önemine rağmen Batıdünyasına ulaşması her nedense yavaş olmuştur. İngilizceçevirisi, 1966'da yapılan İnsanda Yüksek Kortikal İşlevler adlıetkileyici eserde, bu yeni bilim, sistematik olarak anlatılmayabaşlanmış ve İngilizce çevirisi, 1972'de yapılan DünyasıParçalanmış Adam'da tamamıyla farklı bir yaklaşımla, bir"biyografi" veya "patografi" şeklinde ele alınmıştır. Bukitaplar, kendi alanlarında hemen hemen mükemmelolmalarına rağmen, Luria'nın hiç dokunmadığı koca birgerçeklik vardır. İnsanda Yüksek Kortikal İşlevler’de sadecebeynin sol yarımküresine ait işlevler incelenmiştir. Benzerşekilde, "Dünyası Parçalanmış Adam'ın kahramanıZazetsky'nin de sol yarımküresinde bir ur vardır, yanibeyninin sağ yarımküresinden hiç bahsedilmemektedir.Gerçekten de nöroloji ve nöropsikolojinin tüm tarihi, beynin,sol yarımküresi hakkındaki araştırmaların tarihi olarakgörülebilir.

Sağ tarafın ihmal edilmesinin önemli sebeplerinden biri;sol tarafın çeşitli yerlerinde bulunan urların etkilerinigöstermenin, sağ veya her zaman adlandırıldığı gibi etkisiz

Page 24: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

(minör) yarımkürenin benzer sendromlarını ayırt etmektençok daha kolay olmasıdır. Pek üzerinde durulmadan, sağyarımkürenin sol taraftan daha ilkel olduğuna karar verilmişve sol yarımküre, evrimin özgün bir çiçeği olarakgörülmüştür. Bu bir anlamda doğrudur; sol yarımküre çokdaha yetkin ve uzmanlaşmıştır. Primatların en son geliştirdiğiyapıdır ve özellikle insan beyni böyledir. Diğer taraftan hercanlının hayatta kalması için gerekli bir beceri olan gerçeklikalgısının kontrolü sağ taraftadır.

Sol yarımküre, beynin temel yapısına bağlanmış birbilgisayar gibidir, gerçeklerden çok programlar vediyagramlar için tasarlanmıştır. Sonuç olarak, sağ yarımküresendromları ortaya çıktığında bunlar, genellikle çok gariphastalıklar olarak değerlendirilirler.

Geçmişte, örneğin 1890'da Anton ve 1928'de Pötzl'ün sağyarımküre sendromlarını keşfetme girişimleri olmuştur. Fakatbu girişimler garip bir şekilde gözardı edilmişlerdir. Luria,son kitaplarından biri olan İşleyen Beyin 'de, sağ yarımküresendromlarına kısa fakat etkileyici bir bölüm ayırmıştır.Bölüm şöyle sona ermektedir;

"Bu, hâlâ, tamamıyla araştırılmamış bozukluklar, bizi entemel problemlerden birine, sağ yarımkürenin doğrudan bilinçüzerindeki rolüne götürmektedir... Bu çok önemli alanınaraştırılması şimdiye kadar ihmal edilmiştir... Bir serimakalede detaylı bir analizi yapılacaktır... Baskıyahazırlanmaktadır."

Luria, hayatının son aylarında, ölümcül hastalığısırasında bu makalelerden bazılarını yazdı. Ama ne bumakalelerin basıldığını gördü ne de bunlar Rusya'dayayınlandı. Makaleleri, İngiltere'de R. L. Gregory'ye

Page 25: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

gönderdi. Bu makaleler Gregory'nin yayma hazırlanan Us'unOxford'lu Yoldaşı adlı kitabında yeralacaktır.

Bu konuda, içsel ve dışsal zorluklar birbirlerine eşliketmektedir. Sağ yarımküre sendromuna sahip bazı hastalarınkendi problemlerinin farkında olmaları, Babinski'nin"anosagnozi" dediği bir çeşit hastalıktan dolayı, sadece zordeğil, imkânsızdır. Aynı şekilde en dikkatli gözlemci için bileböyle hastaların içinde bulundukları durumları tahayyületmek, kendi yaşadığı ve bilebildiği gerçeklerden, tarifedilemeyecek kadar farklı olduğu için çok zordur. Bunun tamtersi bir şekilde, sol yarımkürenin sendromları sağ taraf ilekarşılaştırıldığında kolayca kafada canlandırılabilir. Sağyarımküre sendromları, en az sol yarımküredekiler kadaryaygın olsa da nörolojik ve nöropsikolojik literatürde her birsağ yarımküre sendromu tarifine karşılık, bin tane solyarımküre sendromu tarifi buluruz. Sanki bu sendromlarnörolojinin tüm tabiatına bir şekilde yabancıymış gibi... Amayine de Luria’nın dediği üzere, bu sendromlar çok temel veönemli sendromlardır. Öyleki yeni bir nöroloji biliminidayatmaktadırlar. "Kişisel" veya Luria’nın söylemektenhoşlandığı gibi, "romantik bilim". Bu çalışmamızda,karakterin fiziksel temelleri ve benlik ortaya çıkarılmaktadır.Luria bu çeşit bir bilimin en iyi şekilde, hikâye yoluylatanıtılabileceğini düşünmüştü. Luria'nın, beyninin sağyarımküresinde ciddi bir bozukluğu olan bir adamı anlattığıdetaylı vaka incelemesi, Dünyası Parçalanmış Adam’ın aynıanda hem zıddı hem tamamlayıcısı olabilirdi. Bana yazdığıson mektuplardan birinde şöyle diyordu: "Sadece eskiz bileolsalar, böyle hikâyeleri yayınla, bu 'inanılmazın gerçekliği'nianlat." Bu hastalıkların beni, özellikle cezbettiğini itirafetmeliyim. Bu bozuklukların, açık bir gerçeklik sergilemeleri

Page 26: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

ve yeni keşiflerde bulunmaya olanak tanımaları, daha öncelerihayalini bile kuramadığımız daha açık ve geniş alanlı birnöroloji anlayışına işaret etmektedir. Bu anlayış geçmişinmekanik ve katı nöroloji biliminden heyecan verici şekildefarklıdır.

Dolayısıyla benim ilgi alanım, geleneksel anlamdakinörolojik işlev yetersizlikleri değil, benliği etkileyen nörolojikbozukluklardır. Bu tarz bozuklukların pek çok çeşidi olabilir;bu tür bozukluklar, işlev hatalarından kaynaklanabileceği gibiişlev aşırılıklarından, az veya çok çalışmasındankaynaklanabilir. Bu iki kategori hakkında ayrı ayrıdeğerlendirme yapmak mantıklı görünmektedir. Ama baştanbelirtmek gerekiyor ki bir hastalık asla bir işlevin kaybı veyaaşırılığı değildir. Hastalıktan etkilenmiş organizma, insan, herzaman kimliğini korumak ve yaşatmak için yenilenmeyegiderek, bir şeyin yerine başka bir şey koyarak veya telafiederek, kullandığı yöntemler her ne kadar garip olursa olsun,hastalığa tepki gösterir. Bir doktor olarak rolümüzün, en temelparçalarından biri, bu yöntemleri, en az sinir sisteminin ilkbaştaki tahribatı kadar önemseyerek, incelemek ve bunlarıetkilemeye çalışmaktır. Bu konu, Ivy McKenzie tarafındanetkili bir şekilde ifade edilmiştir;

"Bir hastalığı veya bir hastalığın varlığını teşkil edennedir? Doktor, doğabilimci gibi teorik olarak ortalama birçevreye, yine ortalama bir şekilde uyum sağlamış çok çeşitlive birbirinden farklı organizmalarla ilgilenmez. O, kimliğinitüm olumsuz şartlara rağmen korumak için savaşan tek birorganizma ile ilgilenir; insan."

Bu dinamik; kimliği korumak için savaşmak, yöntemlerive etkileri ne olursa olsun çok uzun seneler önce psikiyatriiçinde fark edilmiş ve pek çok başka bilim adamının yanında,

Page 27: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

özellikle Freud'un çalışmalarıyla ilişkili olarak gözlenmiştir.Freud paranoid hezeyanları, hastalığın temeli olarak değil deher ne kadar yanlış yönlendirilmiş olsalar da tamamıyla kaosaindirgenmiş bir dünyayı yeniden kurma, yeniden o dünyayasahip olma çabaları olarak değerlendirmiştir. Ivy McKenziede bu konudaki fikrini tam tamına aynı şekilde belirtmiştir;

"Parkinson sendromunun patolojik fizyolojisi, organizebir kaos 'un incelenmesini gerektirir. Bu kaos, ilk olarakişlevler arasıönemli ilişkilerin tahrip olmasıyla ortaya çıkan verehabilitasyon süreci içerisinde tutarsız bir temele oturtulanyeni bir organizasyonun içinde bulunduğu durumdur."

Uyanışlar'dakine benzer bir şekilde, tek bir hastalığın yolaçtığı bir kaosun incelenmesi gibi, birazdan okuyacağınızçalışmalar da, çok çeşitli hastalıkların yol açtığı, organizekaosların incelemelerine dair hikâyelerdir.

"Kayıplar" adındaki bu ilk bölümde, bana göre vakalarınen önemlisi, "Karısını Şapkası Sanan Adam" dır. Hikâye'degörsel agnozinin özel bir şekli anlatılmaktadır. Bu vakanın,çok önemli ve temel bir değer taşıdığına inanıyorum. Bu çeşitvakalar, klasik nörolojinin, yerleşik bir varsayımına vedüşüncesine kökten bir şekilde meydan okumaktadır.Herhangi bir beyin tahribatının, Kurt Goldstein'in deyimiyle"soyut ve kategorik tavrı" azalttığı veya ortadan kaldırdığı,kişileri duygusal ve somut bir duruma indirgediği varsayımıvardır. 1869'larda Hughlings Jackson tarafından buna çokbenzer bir tez ortaya atılmıştır. Birinci hikâyedeki Dr. P.'nindurumunda, yukarıdaki varsayımın tam tersine şahit oluyoruz.Olması imkânsız gibi görünen birtakım olaylar sonucunda,(sadece görsel alan içinde, soyut ve kategorik bir durumaindirgenerek) tüm duyguları, somut kavramları, kişisellliği,

Page 28: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

"gerçeği" kaybetmiş bir adam. Hughlings Jackson veGoldstein buna ne derlerdi acaba? Sık sık kafamda, Dr. P.'yimuayene etmelerini isteyerek, "Evet beyler, şimdi nediyeceksiniz?" diye sormuşumdur.

Page 29: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

1. karısını şapka sanan adam

Dr. P. yılların tanınmış klasik şarkısıcısıydı. Şarkıcılıkkariyerinin sonuna doğru, yerel bir müzik okulunda yıllarcaöğretmenlik yapmış, ayrıcalıklı bir müzisyendi. Garipsorunlarının, öğrencileriyle ilintili olarak ilk defa gözlenmeyebaşlanması da öğretmenlik yıllarına rastlamaktadır. Bazen biröğrenci kendini tanıttığında, Dr. P. onu tanımaz, aslında tamolarak ifade etmek gerekirse, öğrencinin yüzünüçıkartamazdı. Öğrenci konuşur konuşmaz, sesinden kimolduğunu bulurdu. Bu olaylar çoğaldıkça çoğaldı, onuutandırmaya ve korkutmaya başladı. Bazen bu durum birkomediye dönüşüyordu. Çünkü Dr. P. sadece yüzleritanımamakla kalmıyor, ortada görülecek yüzler olmadığında,varmış gibi görüyordu. Yolda yürürken su pınarlarının veparkmetrelerin başını çocukların başı zannederek şefkatleokşuyordu; mobilyaların tokmaklarına dönerek şefkatlekonuşuyor ve kendi dahil olmak üzere herkes şakaymışçasınagülüyordu. Onun her zaman, garip bir mizah anlayışı,"zen"sel paradoksları ve jestleri olmamış mıydı ki zaten?Müzikal gücü her zamanki kadar etkileyiciydi; kendinihastalanmış gibi de hissetmiyordu. Aslında kendini hiç bukadar iyi hissetmemişti, yaptığı hatalar o kadar saçma vedahiyaneydi ki hiçbirini ciddiye almak mümkün değildi. "Birşeyler" olduğunu anlamak için üç yıl geçmesi gerekti, busıralarda şeker hastalığı ortaya çıkmıştı. Şekerin gözlerinezarar verebileceğinin farkında olan Dr. P. bir göz doktorunabaşvurdu. Gözlerini iyice muayene eden ve hastalıktarihçesini alan doktor, "Gözlerinizle ilgili bir sorununuz yok,

Page 30: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

fakat beyninizin görme ile ilgili alanında bir problem var. Birnöroloğu görmeniz gerekiyor." dedi. Dr. P., işte bu doktoruntavsiyesiyle bana geldi.

Tanışmamızın ilk birkaç dakikasında klasik anlamda birbunama belirtisi göstermediği ortadaydı. Mizah ve hayalgücünü kullanarak akıcı ve güzel konuşan çekici bir kişiliğesahip, engin bir kültür adamıydı. Neden bizim kliniğegönderildiğini anlayamamıştım.

Yine de garip birtakım şeyler vardı. Konuşurkenkarşımda, yüzü bana dönük olmasına rağmen, çözümlemesigüç bir durum mevcuttu. İçimden, bana kulakları bakıyorgözleri değil diye düşünmeye başladım. Gözleriyle benigörmüyor, sanki şöyle bir süzerek inceliyordu. Beni normalbir şekilde görmek yerine, gözleri ani ve garip bir şekildeburnuma, sağ kulağıma oradan aşağıya çeneme, tekraryukarıya sağ gözüme takılıyordu. Sanki bu fizikselözelliklerimi teker teker kaydediyordu.

Fakat yüzümün tamamını, değişen yüz ifadelerimlebirlikte, beni bir bütün olarak görmüyordu. O zaman budurumun farkına tam olarak varmış mıydım, emin değilim.Sadece aldatıcı bir gariplik vardı. Yani görme eylemi ve yüzifadeleri arasında olması gereken normal etkileşimde bazıhatalar var gibiydi. Muayene sırasında beni gördü, gözleriyletaradı ama yine de...

"Ne gibi bir sorununuz var?" diye sordum."Bildiğim kadarıyla bir şeyim yok fakat insanlar

gözlerimle ilgili bir sorunum olduğunu düşünüyorlar," diyegülümseyerek cevap verdi.

"Ama siz görmenizle ilgili bir sorununuz olduğununfarkında değilsiniz, öyle mi?"

Page 31: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

"Hayır, doğrudan böyle bir sorunum yok, fakat ara sırahata yapıyorum."

Karısıyla kısa bir konuşma yapmak üzere dışarıya çıktım.Geri döndüğümde, Dr. P. sakin bir şekilde pencereninkenarında oturuyor, dışarıya bakmak yerine, dışarıyı dikkatledinliyordu.

"Trafik, sokak gürültüsü, uzaktan geçen trenlerin sesi, birçeşit senfoni oluşturuyorlar, değil mi? Honegger'in Pasifik234'ünü bilirsiniz." dedi.

Kendi kendime ne kadar hoş bir insan diye düşündüm.Bu insanın nasıl ciddi bir sorunu olabilirdi? Acaba onufiziksel olarak muayene etmeme izin verir miydi?

"Tabii Dr. Sacks." dedi.Bu her zamanki sıradan, kas gücü, koordinasyonu,

refleksleri ve kasılma hareketini içeren nörolojik muayenesırasında kendimi tutarak sustum, böylelikle belki onu dasusturmuş oldum. İlk garip olay, reflekslerini incelerkenortaya çıktı. Sol ayakkabısını çıkartarak, sol ayağının altını biranahtarla çizdim. Bu saçma görünse de refleksleri ölçmek içinkullanılan temel bir uygulamadır. Sol tarafta hafif biranormallik vardı. Sonra oftalmoskopumu (ophtalmoscope)takmak üzere dışarı çıktım. Ayakkabısını kendi kendinegiymesi için onu yalnız bıraktım. Bir dakika sonradöndüğümde şaşırarak gördüm ki ayakkabısını giymemiş.

"Yardım edebilir miyim?" diye sordum."Kime? Ne için?""Ayakkabınızı giymenize.""Haa, ayakkabımı unutmuştum" diyerek kısık bir sesle

"ayakkabı, ayakkabı," diye söylendi. Şaşkın görünüyordu."Ayakkabınız," diye tekrar ettim "Belki giymişsinizdir."

Page 32: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Yoğun fakat yanlış yere doğru yöneltilmiş bir dikkatle,ayakkabıya bakmadan, aşağılara doğru göz gezdiriyordu.Sonunda gözleri ayağına takıldı ve "işte ayakkabım, öyledeğil mi?" dedi.

"Yanlış mı duymuştum? Yoksa o mu, yanlış görmüştü?""Gözlerim..." dedi ve elini ayağının üzerine koydu, "Bu

benim ayakkabım değil mi?""Hayır değil. Bu sizin ayağınız. Ayakkabınız da orada.""Aa, ben onu ayağım zannetmiştim."Şaka mı yapıyordu? Çıldırmış mıydı? Kör müydü? Eğer

bu, onun garip hatalarından biriyse, şimdiye kadarkarşılaştığım en garip hata onunkiydi.

Daha başka bir sıkıntıya yol açmamak için ayakkabısını"ayağına" giymesine yardımcı oldum. Dr. P. ise ilgisiz, tasasızhatta keyifli görünüyordu. Muayeneye bir süre ara verdim.Keskin bir görme becerisine sahipti; yerdeki bir iğneyi hiçzorluk çekmeden görüyordu, ama iğne sol tarafındaysa bazenfark edemeyebiliyordu.

İyi görüyordu ama ne görüyordu? Ulusal CoğrafyaDergisi'nin (National Geographic Magazine) bir sayısınıaçtım ve içindeki bazı resimleri anlatmasını, tarif etmesiniistedim.

Davranışları çok ilginçti. Gözleri aceleyle bir yerden biryere gidip geliyor, aynı yüzüme bakarken yaptığı gibi minikayrıntıları, ayırt edici özellikleri bir araya getiriyordu. Çarpıcıbir parlaklık, renk veya şeklin dikkatini çekmesi, bir yorumdabulunmasına sebep oluyordu. Ama hiçbir şekilde görüntüyübir bütün olarak algılayamadı. Görüntüyü aynı radarınekranındaki noktalar gibi gözleriyle taradı ama sadecedetayları görebildi, bütünü göremedi. Resmin tamamı ilehiçbir ilişki kurmadı, diğer bir deyişle asla resmin

Page 33: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

fizyonomisi ile ilgilenmedi. Bir manzara veya başka birgörüntü ile ilgili hiçbir anlayışı yoktu.

Sahra çölünün kum tepelerinin, uçsuz bucaksızbüyüklükteki görüntüsünün yer aldığı kapak resminigösterdim.

"Burada ne görüyorsunuz?" diye sordum."Bir nehir ve suyun üzerine doğru uzanmış terasıyla,

küçük bir misafirevi görüyorum. İnsanlar terasta yemekyiyorlar. Orada burada renkli şemsiyeler görüyorum." dedi.Bakmasına bakıyordu ama kapak resminden biraz yukarıya,havaya doğru ve orada olmayan şeyleri anlatıyordu. Sankiresimdeki boşluk onun, nehri, terası ve renkli şemsiyelerihayalinde canlandırmasına yol açmıştı.

Şaşkın görünüyor olmalıydım ama o iyi bir cevapverdiğini düşünüyor gibiydi. Yüzünde mütebessim bir ifadevardı. Muayenenin bittiğine karar vermiş olmalıydı kişapkasını aramaya başladı. Eliyle uzanarak karısının kafasınıtuttu ve giymek üzere kaldırmaya çalıştı. Görünüşe görekarısını şapkasıyla karıştırmıştı! Karısı ise böyle şeylere alışıkolduğunu gösterir bir şekilde hareket etti.

Geleneksel nöroloji veya nöropsikoloji açısındandüşündüğümde, olaylara bir anlam veremiyordum. Bazıalanları mükemmel bir şekilde korunmuş, bazıları isetamamıyla anlaşılmaz bir şekilde bozulmuştu. Bir taraftankarısını şapkasıyla karıştırırken nasıl oluyordu da müzikokulunda hocalık yapmaya devam ediyordu?

Onu yeniden, bu sefer, aşina olduğu bir mekânda, evindegörmem gerektiğini düşündüm.

Birkaç gün sonra, Dr. P.'yi ve eşini, çantamdaDichterliebe (Schumann'ı sevdiğini biliyordum) ve algılamayeteneğini ölçmek üzere birkaç garip nesne ile birlikte ziyaret

Page 34: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

ettim. Bayan P., bana, Berlin'in geçtiğimiz yüzyıl sonundakihavasını çağrıştıran, bu geniş daireyi gezdirdi. Eski,muhteşem bir Bösendorfer piyano salonun tam ortasınayerleştirilmişti. Piyanonun etrafında müzikle ilgili şeyler,enstrümanlar, ödüller yer alıyordu. Dr. P. salona girdi, birazkambur duruyordu ve dalgındı. Sarkaçlı büyük saate doğruilerledi ve elini uzattı. Ama sesimi duyunca bana doğruyönelerek elimi sıktı, selamlaştık. Konser ve gösterilerdenbahsettik. Çekinerek, şarkı söyler mi diye sordum.

"Dichterliebe" dedi heyecanla "ama artık notalarıokuyamıyorum, siz çalar mısınız?"

Deneyeceğimi söyledim, o muhteşem eski piyanodan,ben bile doğru ses çıkartabiliyordum. Dr. P., yaşlı fakatmükemmel bir kulak ve ses ile güçlü ve sade bir müzikalzekâyı birleştiren, sonsuz derecede yumuşak ve renkli birFischer-Dieskau idi. Müzik okulunun ona yardımdabulunmak üzere görev vermediği ortadaydı.

Dr. P.'nin beyninin, temporal bölgesinde bir hasarolmadığı görülüyordu. Şahane bir müzikal korteks'e sahipti.Özellikle, görsel süreçlerin meydana geldiği pariteal veoksipital bölgelerindeki durumun nasıl olduğunu merakediyordum. Nörolojik ölçme aletlerim arasında Platonikcisimler taşırım. Muayeneye ilk olarak bunlarla başladım.

İçlerinden bir tanesini seçerek, "Bu nedir?" diye sordum."Tabii ki bir küp." dedi.Başka bir tanesini göstererek "Ya bu?" dedim."Daha yakından inceleyebilir miyim?" diye sordu. Hızlı

ve sistematik bir şekilde inceleyerek "Bu bir onikigen(dodecahedron) tabii ki." dedi. "Diğerlerini göstermek içinuğraşma, yirmigeni de (icosahedron) bileceğim."

Page 35: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Soyut şekillerle bir sorunu yoktu. Ya yüzler? Bir desteoyun kâğıdı çıkardım. Vale, kız, papaz, joker dahil olmaküzere hepsini anında tanıdı fakat bunlar ne de olsa stilizeedilmiş desenlerdi. Yüzleri mi yoksa yalnızca bazı şekillerimi gördüğünü söylemek imkânsızdı. Çantamdaki bir deste"çizgi resmi" göstermeye karar verdim. Burada da yine,çoğunlukla doğru cevaplar verdi. Churchil'in pürosu,Schnozzie'ın burnu; anahtar bir özelliği bulur bulmaz yüzütanıyordu. Ama çizgi resimler formel ve şematikti. Gerçekyüzler yine, gerçeğe en yakın şekilde sunulduğunda nasılgördüğü araştırılmalıydı. Televizyonu açtım, sesini kıstım vekanalın birinde eski bir Bette Davis filmi buldum. Bir aşksahnesi başlamıştı. Dr. P. aktrisi tanıyamamıştı. Bunun nedenibelki de Bette Davis'in onun dünyasına hiç girmemişolmasıydı. Daha da çarpıcı olanı ne Davis'in ne de rolarkadaşının yüzündeki ifadeleri çıkartamamasıydı. Ateşli birsahne sırasında, yüz ifadeleri, aşka yoğun bir özlemden,şaşkınlığa, nefrete, kızgınlıktan yumuşak bir barışmayadönüşüyordu. Dr. P. bunların hiçbirini anlayamıyordu. Neolup bittiği, kimin kim olduğu, hatta kimin hangi cinsiyettenolduğu konusu, kafasında açık değildi. Sahne hakkındakiyorumları bana, bir Marslı olduğunu düşündürüyordu.

Zorluk çekmesinin nedenlerinden biri muhtemelen,Hollywood filmlerinin gerçekdışılığıydı. Bana öyle geliyorduki kendi hayatında karşılaştığı yüzleri tanımada çok dahabaşarılıydı. Evinin duvarlarında ailesinin, meslektaşlarının,öğrencilerinin ve kendinin fotoğrafları vardı. Filmle ilgiliolarak komik veya farsvari gibi gözüken durumu, gerçekhayat söz konusu olduğunda trajikti. Kimseyi tanıyamadı. Neailesini, ne meslektaşlarını, ne öğrencilerini ne de kendisini!Einstein'i tanıdı çünkü bıyığını ve saçının o özel şeklini fark

Page 36: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

etmişti. Birkaç kişide daha aynı şey oldu. Kardeşinin resminigösterdiğimde "Paul," dedi. "Bu kare çeneyi, şu büyük dişlerinerede olsa tanırım." Fakat tanıdığı Paul müydü, yoksa okişinin kimliği hakkında mantıklı bir tahminde bulunmasınısağlayacak birkaç özelliği miydi? Ayırt edici işaretlerolmadığında tamamıyla kayboluyordu. Hatalı olan sadeceidrak ve tanıma (gnosis) değildi. Tüm işlemde kökten bir hatavardı. Bu yüzler her ne kadar yakınları ve sevdiği kişilere aitolsalar da, onlara soyut bilmece veya testlermişçesineyaklaşıyor, onlarla ilişki kurmuyor, onları tanımıyordu. Hiçbiryüz tanıdık gelmiyordu. Sadece o yüze ait birkaç özelliktençıkardığı bir "o", "veya" bir "şey" vardı. Bundan dolayıformel bir tanıma yeteneğine sahip olmakla birlikte, hiçbirkişisel tanıma belirtisi göstermiyordu. Bu, onun yüz ifadelerikarşısında kör veya ilgisiz olmasına yol açıyordu. Bizleregöre bir yüz, dış dünyaya bakan bir kişidir. Kişiyi yüzüne(personasına), bakarak görürüz. Ama Dr. P. için bu anlamdagörünen bir persona veya bu personanın içinde bir kişi yoktu.

Yolda gelirken bir çiçekçiye uğrayarak, ceketimin iliğinetakmak üzere çok hoş kırmızı bir gül almıştım. Bunuçıkartarak ona uzattım. Gülü, sanki kendisine çiçek verilmişbir kimse gibi değil de, kendisine bir bitki örneği verilmişbotanikçi veya bir morfolog gibi eline aldı.

"Altı inç uzunluğunda, yeşil uzun bir bağlantısı ilebirlikte, iç içe geçmiş kırmızı bir form." diye yorumladı.

"Evet Dr. P. bunun ne olduğunu düşünüyorsunuz?" diyeona cesaret vererek sordum.

"Söylemesi zor." dedi. Kafası karışmış görünüyordu."Platonik cisimlerin basit simetrisinden uzak olmasınarağmen kendine ait üst düzeyde bir simetrisi olabilir... bununbir bitki türü veya bir çiçek olabileceğini düşünüyorum."

Page 37: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

"Olabilir mi?" diye sormaya devam ettim."Olabilir." diye onayladı."Koklayın bir bakalım," deyince, sanki ondan üst

düzeyde bir simetriyi koklamasını istemişim gibi şaşkınşaşkın baktı ama dediğimi yaptı ve aniden hayata döndü.

"Çok güzel bir gül tomurcuğu. Ne mükemmel bir koku."Aniden "Die rose, die Lilies..." diye mırıldanarak şarkısöylemeye başladı. Öyle görünmekteydi ki gerçekliği görmeile değil de koku ile fark edebiliyordu.

Son bir deneme daha yaptım. İlkbaharın başındaydık vesoğuk bir gündü. Sofaya paltomu ve eldivenlerimibırakmıştım.

Eldivenlerimden birini kaldırarak "Bu nedir?" diyesordum.

"İnceleyebilir miyim." diye sordu ve eldiveni eline aldı.Geometrik şekilleri inceler gibi incelemeye devam etti. Ensonunda "Uzunca bir yüzey," diye açıklamaya başladı "kendiiçine kapanan ve eğer bu kelime uygunsa -biraz duraksadı-dışarıya doğru uzanan beş tane torbası var."

Dikkatli bir şekilde "Evet, bunu tarif ettiniz, şimdi de neolduğunu söyleyin." dedim.

"Bir çeşit kaplayıcı mı?" dedi."Evet, ama neyi kaplıyor?" diye sordum.Dr. P. gülerek, "İçinde ne varsa onu." diye cevapladı."Pek çok olasılık mevcut. Bozuk para çantası olabilir

mesela, çeşitli büyüklükteki bozuk paralar için, şey olabilir..."Bu saçma konuşmaya engel oldum. "Hiç bildiğiniz bir

şeye benzemiyor mu? Vücudunuzun bir parçasını kapladığınıdüşünebiliyor musunuz?" diye sordum. Yüzünde anladığınadair bir belirti yoktu.{1}

Page 38: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Hiçbir çocuğun "Kendi içine kapanmış... süreğen biryüzeyden" bahsetmeye ve böyle bir şeyi görmeye gücüyoktur. Fakat her çocuk, hatta bebek, bir eldiveni eldivenolarak hemen tanır ve ele giyilmesini olağan karşılar. Dr. P.için bu durum farklıydı. Hiçbir şey ona tanıdık gelmiyordu.Görsel olarak, soyut ve cansız bir dünyanın içindekaybolmuştu. Gerçek bir görsel dünyası olmadığı gibi, gerçekbir görsel benliği de yoktu. "Şey"lerden konuşabiliyordu amaonları yüz yüze göremiyordu. Hughlings Jackson, afazik vesol yarımküresinde ur olan hastaları anlatırken, "soyutdüşünme" ve "önermelerle düşünme" yeteneğinikaybettiklerini söyler ve köpeklerle karşılaştırır. Aslında dahaçok köpekleri afazik hastalarla karşılaştırır.

Öte taraftan Dr. P. hassas bir makine gibi çalışıyordu.Görsel dünyaya bir bilgisayar kadar ilgisiz olmakla kalmıyor,daha da çarpıcı olarak, dünyayı bir bilgisayar gibi anahtarözelliklerle ve şematik bağlantılarla yorumluyordu. Şema enufak bir gerçeklik algısı olmadan, kimlik tanıma araçlarıylatanımlıyor olmalıydı.

Şimdiye kadar yapmış olduğum muayene bana Dr. P.’niniç dünyası hakkında hiçbir bilgi vermiyordu. Görselhafızasının ve hayal gücünün hâlâ sağlam olması mümkünmüydü? Ondan, bizim şehirdeki meydanlardan birine kuzeytaraftan girdiğini ve yürüdüğünü hayalinde canlandırmasınırica ettim. Sağ tarafındaki binaları sıraladı ama soldakilerdenhiçbirini söyleyemedi. Meydana, güneyden girdiğini hayaletmesini istedim. Yine sadece sağındaki binaları saydı.Bunlar, daha önce, diğer yönden girdiğinde görmediğibinalardı. Daha önce gördüklerini de şimdi atlamıştı.

Tahminen bunları artık görmüyordu. Sol tarafıyla ilgiligüçlükler ve görsel alan bozuklukları, içsel olduğu kadar dış

Page 39: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

kaynaklıydı da. Bu durum, görsel hafızasını ve hayalindecanlandırma becerisini birbirinden ayırıyordu.

İçsel görme sürecinde üst düzeyde ne olmaktaydı? TıpkıTolstoy'un karakterlerini hayalinde canlandırdığı gibi hemenhemen halüsinatif bir yoğunlukla düşünerek, Dr. P.'yi AnnaKarenina hakkında sınadım. Olayları hiç zorlanmadanhatırlıyor, hikâyenin gelişimini hiç kaybetmeden kavrıyordu.Fakat görsel karakteristikleri, anlatımı ve görüntüleritamamıyla elemişti. Kahramanların söylediği sözleri hatırlıyorama yüzlerini hatırlamıyordu. Sorulduğunda, hemen hementamamıyla kelimelere dayalı etkileyici hafızasıyla orijinalgörsel tarifleri anlatıyordu. Ama bunların, onun için,duyumsal, duygusal ve kurgusal gerçeklikten uzak ve içi boşolduğu görülebiliyordu. Yani içsel bir agnozisi de vardı.*

* Helen Keller'in görsel anlatımlarını, tüm inandırıcılığına rağmen,acaba onların da içi benzer bir şekilde boş muydu diye hep meraketmişimdir. Acaba imgelerin, dokunsal yoldan görsele transferi migerçekleşiyordu? Daha da olağanüstü olanı, sözel ve metaforik alandanduyumsal ve görsele doğru bir transferle, görsel korteksi, doğrudangözlerinden hiç uyarılmadan, sadece hayalinde canlandırarak, görmegücüne mi sahip oluyordu? Ama Dr. P.'nin durumunda tüm resimselkurgulamanın, organik önşartı olan görsel korteks harap olmuştu. Artık,ilginç bir şekilde, resimler halinde rüya görmüyordu. Rüyanın içeriğigörsel olmayan, terimlerle anlatılıyordu.

Ama bunun sadece belirli imgelem çeşitleri için geçerliolduğu açığa çıkmıştı. Görsel anlatımlara ve dramalara aityüzleri ve sahneleri, zihinde canlandırma becerisi fazlasıylazarar görmüştü. Hemen hemen bu becerisi kaybolmuştu.Şemaları, zihinde canlandırma becerisi, korunmuş, hatta dahada gelişmişti. Dolayısıyla, onunla zihin satrancı

Page 40: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

oynadığımızda, satranç tahtasını ve taşların hareketlerinizihninde canlandırmakta ve beni açık bir farkla yenmekte hiçzorluk çekmemekteydi.

Luria, Zazetsky'den bahsederken, "hayal gücünün" zarargörmediğini fakat oyun oynama kapasitesinin kaybolduğunusöylemiştir. Zazetsky ve Dr. P. birbirlerinin, aynasıdünyalarda yaşadılar. Aralarındaki en üzücü fark, Luria'nındediğine göre Zazetsky, "lanetlenmiş biri" gibi kaybettiğiyeteneklerine kavuşmak için sarsılmaz bir kararlılıklasavaşırken, Dr. P.'nin savaşmaması, kaybettiği şeylerin neolduğundan bihaber olmasıdır.{2}

Muayene bittiğinde, Bayan P. bizi, kahve ve lezzetliminik keklerin bulunduğu sofraya çağırıyordu. Dr. P.mırıldanarak, büyük bir iştahla kekleri yemeğe başladı. Hızlıve akıcı bir şekilde, hiç düşünmeden, keyifli sesler çıkartaraktabakları önüne çekti ve yiyeceklerin o bildik, melodikyutkunma sesleriyle birlikte biraz ondan biraz bundan almayadevam etti. Aniden kapı kuvvetli ve gürültülü bir şekildeçalındı; güm güm güm. Bu ani gürültü karşısında, çok şaşıranDr. P. masanın başında hareketsiz bir şekilde donup kaldı veyemek yemeği bıraktı. Yüzünde, ilgisizlikle birlikte, olanbitenden hiçbir anlam çıkaramadığını gösteren karmakarışıkbir ifade vardı. Artık masayı, az önce gördüğü gibi, üzerindekekler bulunan masa olarak algılamıyor ve görmüyordu.Karısı kahvesini doldururken, burnuna dolan kahve kokusuylayeniden dünyaya döndü. Yeme içmenin o bildik melodiksesleri tekrar duyulmaya başlandı.

Herhangi bir şeyi nasıl yapıyor diye kendi kendimedüşündüm. Giyindiğinde, tuvalete gittiğinde, yıkandığındaneler oluyor? Mutfakta karısına, Dr. P.'nin, kendi kendinenasıl giyindiğini sordum. "Aynı yemek yemesi gibi," diye

Page 41: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

anlatmaya başladı. "Her zaman giydiği giysileri her zamanbulmaya alışık olduğu yerlere koyuyorum ve kendi kendineşarkı söyleyerek hiç zorluk çekmeden giyiniyor. Her şeyikendi kendine ve hiç zorluk çekmeden yapıyor. Eğer, bir şeyyaparken, rahatsız edilirse ve yaptığı işin sırasını yani zincirikaybederse; tamamıyla duruyor, ne giysilerini ne de kendinitanıyor. Her zaman şarkı söylüyor. Yemek yerken, giyinirkenve yıkanırken... Hiçbir faaliyeti şarkıya dönüştürmedenyapamıyor." Sohbet ederken gözlerim duvarlardaki tablolaratakıldı.

Bayan P., "Evet, çok yetenekli bir şarkıcı olduğu gibiyine çok yetenekli bir ressamdı. Okul, her sene, onuntablolarını sergilerdi." dedi.

Teker teker hepsinin önünden geçtim. Kronolojik olarakasılmışlardı. Bütün eski çalışmaları gerçekçi ve natüralisti.Canlı bir ruh halini ve atmosferi yansıtmalarına rağmen çokincelikli bir detaycılık ve somutluk göze çarpıyordu. Dahasonraki yıllara ait resimlerde, canlılık, gerçekçilik vesomutluk giderek azalmaya başlamıştı. Son yaptığıresimlerde, kanvas anlamsızlaşmaya başlamıştı veya banaöyle geliyordu. Resim hemen hemen kaotik çizgiler veşekilsiz boya lekeleri halini almıştı. Bayan R bununla ilgili biryorumda bulundu.

"Ah siz doktorlar, siz hiç sanattan anlamazsınız!" diyeheyecanla anlatmaya başladı. "Buradaki artistik gelişimigöremiyor musunuz? Geçmiş yıllardaki gerçekçiliğindenkurtulup, nasıl soyut ve şekilden bağımsız sanata doğruilerlediğini fark etmediniz mi?

"Hayır katılmıyorum," diye geçirdim içimden ama bunukadıncağıza söylemedim. Doğru!, somuttan soyuta doğruilerlemişti. Ama bu sanatının değil de hastalığının

Page 42: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

ilerlediğinin bir göstergesiydi. Bütün bunlar, tüm somutluk vegerçeklik duyumlarıyla, zihinde canlandırma ve temsil etmegüçlerinin tahrip olduğunu ve ağır bir görsel agnozigeliştirdiğini gösteriyordu. Bir duvar dolusu resim, sanattançok nörolojiye ait trajik ve patolojik bir sergiyioluşturuyorlardı.

Yine de, Bayan R az da olsa haklı diye düşündüm. Çoğuzaman hastalık ve yaratıcılık arasında bir savaşım hatta dahailginci garip bir dayanışma yok muydu? Belki Dr. R'ninkübist döneminde, kendine has özel şekillerin ortayaçıkmasına yol açan, hem sanatsal hem de patolojik gelişimarasındaki işbirliğiydi. Kaybettiği somut dünyayı, çizgi,kontür gibi yapısal elemanlar üzerinde yoğunlaşarak soyutiçinde yakalamaya çalışıyordu. Bizim, somut bir yapı içindebulunduğumuzdan dolayı, normalde, kendiliğinden,algılayamadığımız soyut şekilleri, neredeyse Picassovari birbiçimde görme ve resme yansıtma gücüne sahipti belki de.Yine de son yaptığı resimlerde, sadece kaos ve agnoziyigörmekten korkuyordum.

Merkezinde, Bösendorfer piyano olan o muhteşem müzikodasına döndüğümde Dr. P. kalan son keki yiyordu.

"Evet, Dr. Sacks, anladığım kadarıyla, beni ilginç birvaka olarak görüyorsunuz. Sorunumun ne olduğunusöyleyerek önerilerde bulunur musunuz?"

"Neyin sorun olduğunu söylerim ama önce olumlubulduğum bir şeyi söyleyeceğim. Mükemmel birmüzisyensiniz ve müzik, sizin hayatınız. Sizindurumunuzdaki bir kişi için reçetem, tamamıyla, müzikledolu bir hayattır. Müzik, şimdiye kadar hayatınızın merkeziolmuş, şimdi tüm hayatınız olsun."

Page 43: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Bu görüşme dört yıl önce gerçekleşmişti. Onu bir dahahiç görmedim. Ama, hayalinde canlandırma yeteneğini garipbir şekilde yitirmesinin yanında, müzikal yeteneğikorunmuştu. Bu durumdayken, dünyayı nasıl algılayıpanladığını sık sık merak etmişimdir. Onun hayatında,imgelerin yerini müziğin aldığını düşünüyorum. Bedenimgesi yoktu. Bunun yerine beden müziği vardı. Bu da onunseri bir şekilde hareket etmesine sebep oluyordu. Ama "içmüziği" durduğunda, tamamıyla aklı karışıyor ve duruyordu.Aynı şekilde dış dünya ile ilişkisi de duruyordu.{3}

Schopenhauer, Bir Arzunun Temsili Olan Dünya adlıeserinde, müzikten "saf arzu" olarak bahseder. Temsilidünyayı tamamıyla yitirmiş ama müziği veya arzuyu tamanlamıyla korumuş olan Dr. P.'yi görse, herhaldeSchopenhauer çok etkilenirdi.

Bu durum, çok şükür müzik eğitimi vermeye devamettiği son günlerine kadar sürdü. O sıralarda hastalıkilerlemişti. Beyninin görme ile ilgili alanlarında, büyükçe birur vardı ve durumu sürekli kötüye gidiyordu.

NOTDr. P.'nin, eldiveni, bir eldiven olarak değerlendirememesi ve

yorumlayamamasını nasıl açıklamalı? Bilişsel varsayımlar üretmede çokyaratıcı olmasına rağmen bilişsel bir muhakeme yapamadığı, açıkçagörülüyordu. Bir muhakeme sezgisel, kişisel, bütünsel ve somuttur. Çevredekiher şeyin yerini, diğer şeylerle ve kendimizle ilişkisini kurarak görürüz. Dr.P., işte bu ilişkilendirme yeteneğinden yoksundu. Bütün bunlar görsel bilgieksikliğinden veya bu bilgilerin hatalı olarak işlenmesinden mikaynaklanıyordu? Klasik, şematik nörolojinin vereceği cevap herhalde buolurdu! Acaba, Dr. R'nin tavrında mı yanlış bir şeyler vardı da gördüğüşeylerle kendisi arasında bir bağlantı kuramıyordu?

Bu açıklamalar, birbirinden tamamıyla ayrı tutulabilecek şeyler değildir.Aynı anda birbirinden farklı durumlarda olunabilir ve her ikisi de gerçek

Page 44: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

olabilir. Aynı anda zıt iki durumun olabileceği fikri, klasik nörolojide dolaylıveya dolaysız olarak kabul edilmiştir. Klasik nöroloji içinde, dolaylı olarakMacrae, görsel işlev yani şematizasyon bozukluğu ve entegrasyonu ile ilgiliaçıklamaların, doğru olmadığını bulduğunda dolaysız olarak ise, Goldstein,"soyut tavır"dan bahsettiği zaman, kabul görmüştür. Kategorizasyonumümkün kılan soyut tavır, yine de Dr. R'nin durumunu açıklamakta yetersizkalmaktadır. Çünkü Dr. R'de "soyut tavrın" dışında, başka hiçbir şey yoktur.İşte ondaki bu anlamsız soyut tavır, kimlik ve kimlikle ilgili özelliklerialgılamasına ve muhakeme edebilme yeteneğini kullanmasına engel oluyordu.Anlamsızdı diyorum çünkü bu tavır, herhangi bir duyusu ile bağlantılıdeğildi.

Nöroloji ve psikoloji merakla, geri kalan her şeyden bahsetmesinerağmen, hemen hemen hiç muhakeme etme yeteneği üzerinde durmaz. GerekDr. R'de gördüğümüz gibi özel durumlarda, gerekse on ikinci ve on üçüncühikâyelerdeki gibi, Korsakov veya frontal lob sendromu olan hastalardamuhakeme etme yeteneği tamamen bozulur. Halbuki muhakeme yeteneği pekçok nöropsikolojik bozuklukların özünü teşkil eder. Muhakeme ve kimlikbelki sonuç itibariyle etkilenen alanlardır ama nöropsikoloji bunlardan hiçbahsetmez!

Gerek Kant'a göre, gerekse deneysel ve evrimsel anlamda, muhakemeyeteneği, sahip olduğumuz en önemli yetenektir. Soyut tavır yani muhakemeyeteneği olmasa hayvanla insan gayet güzel geçinebilirler ama bu tavırolmasa kolayca telef olup giderler. Muhakeme, tekamül etmiş bir yaşamınveya zihnin en önde gelen becerisi olmasına rağmen, klasik - işlemsel -nöroloji bunu ısrarla gözardı etmekte veya yanlış yorumlamaktadır. Nasılböyle bir saçmalığın ortaya çıkabilceğini merak ediyorsak, nörolojinin, kendievrimine ve baştan, öyledir diye önerilmiş tezlerine bakmamız gerekmektedir.Klasik nöroloji her zaman, klasik fizik gibi mekanik olmuştur. Bu durum,Hughlings Jackson'ın mekanik benzetimlerinden bugünün bilgisayarbenzetimlerine kadar böyle devam edegelmiştir.

Tabii ki beynin bir makine ve bilgisayar olduğu klasik nörolojide, herşey doğrudur! Ama varlığımızı ve hayatımızı oluşturan zihinsel süreçlerimizsadece soyut ve mekanik değil aynı zamanda kişiseldir de. Bu süreçler, sadecekategorilendirmeyle kalmayıp, sürekli bir muhakemeyi ve duyguları dakapsar. Eğer bunlar eksik olursa, aynı Dr. P. gibi bilgisayar benzeri bir varlık

Page 45: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

haline geliriz. Aynı şekilde muhakeme etmeyi ve duyguları yani kişisel olanı,bilişsel (cognitive) bilimlerden çıkartırsak, bu bilimi, yine Dr. P.'degördüğümüze benzer, bozulmuş bir duruma indirgemiş oluruz. Bu bizimsomut ve gerçeğin bütününe ait bilgiden mahrum olmamıza yol açar.

Nükteli ve hoş bir benzetimle, şimdiki bilişsel nöroloji ve psikoloji,zavallı Dr. P.'nin durumundan başka bir şeye benzememektedir. Aynen onungibi somut ve gerçeğe gereksinim duymaktayız. Biz de bunu, aynen onungöremediği şekilde göremiyoruz. Bilişsel bilimimiz, temelde Dr. P.'ye benzerbir şekilde agnoziden muzdarip. Yani Dr. P. bizim için bir uyarı ve örnekolmalı. Ona bakarak muhakemeyi, kişisel ve özele dair bilgileri es geçen vetümüyle soyut ve işlemsel (kompütasyonel) hale gelen bir bilime ne olacağınıgörmüş olmaktayız.

Her seferinde, kontrolün dışındaki olaylardan dolayı, Dr. P.’nindurumunu uzun bir süre izleyemediğim, gözlem ve araştırma ile tarifedemediğim veya hastalığının sebeplerini bulamadığımdan dolayı pişmanlıkduymuşumdur.

İnsan, özellikle Dr. P. gibi olağanüstü özellikler gösteren hastalarkarşısında, herhalde bu nev-i şahsına münhasır biridir, aynı durumda olanbaşka biri yoktur diye düşünüyor. Bundan dolayı, 1956 yılının Beyin (Brain)dergisini incelerken, şans eseri, nöropsikolojik ve fenomenolojik olarak, Dr.P.'nin durumuna neredeyse komik bir şekilde tıpatıp benzer bir vaka tarifiylekarşılaştım ve büyük bir heyecan ve mutluluk duydum. Ama bunu içrahatlığıyla karıştırmamak gerekir! Okuduğum vakada tüm kişisel özelliklerve ani bir kafa travması olan sebep, Dr. P.'ninkinden farklı olsa da temeldeyaşadıkları durum aynıydı. Yazarlar, vakalarından "Bu hastalığın tarihindetespit edilmiş en kendine has vaka" olarak bahsediyorlardı. Tıpkı, benim gibi,bilmeden, keşfettikleri şeylerden büyük bir şaşkınlık ve heyecan duymuşlardı.{4} Yakın zamanlarda Dr. Kertesz ile tanıştım ve bundan dolayı büyük birmutluluk duyuyorum. Dr. Kertesz bana, prosopanozi'si yüzleri tanıyamamahastalığı olan ve bundan dolayı da artık ineklerinin yüzlerini ayırt edemeyenbir çiftçiyi, bir de kendi gölgesini, müzede sergilenen ilkel adamın diorama'sıile karıştıran, Ulusal Tarih Müzesi görevlisini anlattı. Aynen Dr. P. ve Macraeve Trolle'nin hastalarında olduğu gibi canlı varlıklar, yanlış algılanıyorlardı.Bu çeşit agnozilerin en önemlilerinin ve genel olarak görsel süreçlerin

Page 46: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

incelemeleri, şimdilerde A. R. Luria ve H. Damasio tarafındanyürütülmektedir. Daha fazlasını merak eden okuyucular, Macrae ve Trolle'nin(1956) orijinal makalesini okuyabilirler. Ben bu makaleden özetlebahsedeceğim.

Macrae ve Trolle'nin hastaları 32 yaşında genç bir adamdı. Ciddi biraraba kazasını takip eden üç hafta boyunca bilincini yitirmişti. Özellikleyüzleri tanıyamamaktan şikâyet ediyordu. Karısının ve çocuklarının dayüzünü tanıyamıyordu. Bir tek yüz bile ona aşina değildi. Ancak üç tane yüzütanıyabiliyordu. Üçü de iş arkadaşlarıydı. Bir tanesinin gözünde tik vardı.Sürekli göz kırpıyordu, diğerinin çenesinde geniş bir ben vardı. Üçüncüsününyüzü o kadar ince uzundu ki zaten hiç kimse ile karıştırmak mümkün değildi.Hepsini tek ve kalıcı bir özellik sayesinde ayırt edebiliyordu.

Macrae ve Trolle'nin detaylı olarak anlattığına göre bu kişi, aynadakendi yüzünü tanımakta zorlanıyordu; İyileşme döneminin ilk zamanlarındaözellikle traş olurken, fiziksel olarak bunun mümkün olmadığını bilse bile,sık sık, kendi kendine, aynadaki yüzün ona ait olup olmadığını sordu ve yinede emin olmak için yüzünü şekilden şekile sokarak dilini çıkarttı. Yüzünüaynada dikkatle inceleyerek yavaş yavaş tanımaya başladı. Sol yanağındakiiki küçük beni, saçını ve yüz hatlarını ayırt ederek yüzünü tanımaya başladı.Geçmişteki gibi kanlı canlı olarak değil!

Macrae ve Trolle'nin vakası, genel olarak, nesneleri bir bakıştatanıyamamaktadır. Ancak birkaç özelliğini fark ederek veya tahmindebulunarak ne olduklarını çıkartabilmektedir. Bazen tahminleri çok saçma veyanlış olmaktadır. Yazarların dediklerine göre özellikle canlıları tanımadasorunu vardı.

Diğer taraftan, makas, saat, anahtar vs. gibi basit ve şematik nesnelerihiç zorluk çekmeden tanımaktadır. Macrae ve Trolle şöyle devam eder;"Topoğrafik hafızası çok garipti. Evinden hastaneye yolunu bulabilirdi.Hastanenin çevresinde de kaybolmazdı ama yol üzerindeki sokaklarınisimlerini söyleyemez veya topografyayı kafasında canlandıramazdı." Buhastada, Dr. P.'den farklı olarak biraz afazi de var.

Böyle kişilerin görsel hafızalarının, kazaların çok öncesinde de hasargördüğü aşikârdır. Bu kişilerde hareketin hafızası veya belli şekilde hareket

Page 47: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

etme alışkanlığı; manerizm, olduğu doğrudur. Ama görsel ve yüze dairhafızaları yoktur. Daha detaylı incelendiğinde bu vakanın rüyalarında görselimgelerin olmadığı ortaya çıkmıştır. Dr. P.'de olduğu gibi bu hastada da tahripolan yetenekler sadece görsel algılama değildir, görsel temsil yeteneğinintemeli olan imgeleme gücü ve görsel hafıza da tahrip olmuştur. Bu alanlar,geçmişten beri süregelen, tanıdıklığa, kişisele ve somuta ait bilgilere dairyeteneklerdir.

Hikâyeyi son bir nükteyle bağlayalım; Macrae'nin hastası da aynen Dr.P. gibi karısını tanıyamıyordu ve onun, karısını tanıması için görsel bir işareteihtiyacı vardı;.... şöyle göze çarpan, bir kumaş parçasına, yani kocaman birşapkaya...

Page 48: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

2. kayıp denizci*

Yaşamınızı oluşturan temelin hafıza olduğunu fark etmeniziçin ufaktan ufağa hafızanızı kaybetmeye başlamanızgerekiyor. Hafızasız bir yaşam, yaşam değildir.... Hafızamızbütünlüğümüz, düşüncelerimiz, duygularımız hattahareketlerimizdir. Onsuz, hiçbir şeyiz... (Sadece, annemdeolana benzer, tüm bir hayatı silebilecek, son bir amneziyibekliyorum).

Luis Buñuel

Dr. Jonathan Miller tarafından ağır amnezisi olan bir

hasta hakkında, derinlemesine duygusal ve olağanüstü birfilm İngiltere'de yenilerde gösterimdedir (Eylül, 1986). Dr.P.'ye benzer pek çok özelliği olan prosopagnosik bir hasta ileilgili de bir film Hillary Lawson tarafından çekilmiştir. Böylefilmler hayal gücünü yönlendirmek için çok gereklidir. Çünkübazı şeyler söylenemez sadece gösterilebilir!

Bunuel'in, yakın bir tarihte çevirisi yapılan anılarındanalınan bu kısa ama korkutucu ve duygusal bölüm, klinik,pratik, varoluşsal ve felsefesik pek çok temel soru sormamızasebep oluyor. Hafızasının büyük bir bölümünü dolayısıylageçmişini ve zaman içindeki bağlantılarını kaybetmiş biradamda, nasıl bir hayat, dünya ve kişilik saklı kalabilir?

* Bu hikâyeyi yazıp, yayınladıktan sonra Dr. Elkhonon Goldberg iletanıştım. Kendisi Luria'nın öğrencisiydi ve Hafıza’ nın Nöropsikolojisi(Neuropsychology of Memory) adlı kitabın Rusça aslının da editörüydü.

Page 49: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Bu hastanın nöropsikolojisini, birlikte sistematik bir şekilde yakındanincelemeye başladık. Dr. Goldberg bu ön bulguları konferansta sundu veumarız çalışmanın tamamı yayına hazırlanır.

Bu sorular, aniden tam anlamıyla, cevap teşkil edecek birhastamı bana hatırlattılar; zeki, çekici ve hafızasız Jimmie G.,New York şehrinin yakınlarındaki Yaşlılar Evi'ne 1975 yılınınilk aylarında kabul edildi. Bize transfer edildiğini bildirenanlaşılmaz yazıda, "Yardıma muhtaç, bunamış, aklı karışmışve hareketlerini yönlendiremiyor." yazılıydı.

Jimmie, 49 yaşında, kıvırcık gri saçlarıyla hoşgörünümlü, sağlıklı ve yakışıklı bir adamdı. Neşeli, arkadaşcanlısı ve samimi birisiydi. "Selam Doktor, ne güzel bir sabahdeğil mi? Şuraya bir sandalye çekeyim mi?" dedi. Çoksevecen bir ruha sahipti, sorularıma cevap vermeye, sohbetetmeye hazır biriydi. Bana adını, doğum tarihini veConnecticut şehrinin küçük bir kasabası olan doğduğu yerinismini söyledi. Haritasını bile çizerek, büyük bir sevgi ile,detaylı bir şekilde anlattı. Ailesinin yaşadığı evlerdenbahsetti, hâlâ telefon numaraları ezberindeydi. Okuldan veokul günlerinden, arkadaşlarından ve matematikle bilime olanözel sevgisinden söz etti. 1943 yılında 17 yaşındayken liseyiyeni bitirip hemen askere alındığı Deniz Kuvvetleri'ndekigünlerini anlattı. Mühendislik kafası olduğundan telsizci veelektronikçi olması doğaldı. Teksas'ta kısa bir kurs sonrasındakendini bir denizaltında telsiz asistanı olarak buldu. Çalıştığıpek çok denizaltının ismini hatırlıyordu, görevlerini,bulundukları yerleri ve arkadaşlarının adını hatırlıyordu. Morsaflabesini de hatırlıyor ve hâlâ akıcı bir şekildekullanabiliyordu.

Page 50: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

İlginç ve dopdolu olan eski hayatını, canlı olarak, detaylıbir şekilde ve sevgiyle hatırlıyordu. Fakat bazı nedenlerdendolayı hatırlaması durdu. Savaşla, göreviyle, savaşın sonuylave gelecekle ilgili düşüncelerini hatırlıyor ve rahatlıyordu.Deniz Kuvvetlerini sevmişti ve belki devam etmeyidüşünüyordu. Ama tazminatını aldığında biraz destekleKoleje de gidebilirdi. Ağabeyi, Muhasebe okuyordu veOregon'dan çok güzel bir kızla nişanlıydı.

Jimmie anıları hatırladıkça, hayalinde canlandırıyordu:geçmişten çok şimdiden bahseder gibiydi ve lise yıllarınıbitirip, Deniz Kuvvetleri'ne katıldığını anlattığında kullandığı(dil yapısı) zaman beni çok şaşırttı. Geçmiş zamankullanıyordu ama şimdi, şimdiki zaman kullanmaktaydı. Banaöyle geliyordu ki, kurgusal bir şimdiki zamandan değil,gerçekten de şu andan bahsediyordu.

Bende ani bir şüphe uyandı"Hangi yıldayız Bay G.?" diye kafamın karışıklığını

sıradan bir tavır içinde gizleyerek sordum. "Ne diyorsun yahutabii ki 1945, savaşı kazandık, F. D. Roosevelt öldü, Trumanbaşkan. Önümüzde çok güzel günler var." dedi.

"Peki Jimmie sen kaç yaşındasın?"Garip bir şekilde, emin olmayarak bir dakika düşündü,

hesap yapıyor gibiydi."Niye sordun? Galiba 19 yaşındayım. Önümüzdeki

doğum günümde 20'ye basacağım Doktor!"Karşımdaki gri saçlı adama bakarak, kendimi hiç

affetmeyeceğim bir tepki gösterdim. Jimmie'nin bu durumuhatırlama olasılığı olsaydı acımasızlığın en büyüğüsayılabilirdi.

"Şuna bakar mısın?" diyerek ona bir ayna tuttum.

Page 51: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

"Aynaya bak ve bana ne gördüğünü söyle. Aynada sanabakan 19 yaşındaki bir genç mi?"

Aniden yüzü kül gibi oldu ve sandalyesinin kollarınayapışarak "Aman Tanrım, ne oluyor? Bana ne olmuş böyle?Bu bir kâbus mu? Çıldırıyor muyum? Bu bir şaka mı?" diyefısıldayarak, çılgın bir şekilde şok geçirdi.

"Hiçbir şey yok Jimmie, sadece bir hata, üzülecek hiçbirşey yok." diyerek onu sakinleştirdim ve camın yanınagötürerek "Ne güzel bir bahar günü değil mi? Şuraya bakbeyzbol oynayan çocukları görüyor musun?" dedim. Rengiyerine geldi ve gülümsemeye başladı. Ben de kahrolasıaynayı alarak oradan kaçtım.

İki dakika sonra tekrar odaya girdim. Jimmie halen,pencerenin kenarındaydı, aşağıda beyzbol oynayan çocuklarıseyrediyordu. Kapıyı açar açmaz yüzünde neşeli bir ifadeylebana doğru döndü ve "Selam Doktor, ne güzel bir sabah değilmi? Şuraya bir sandalye çekeyim mi? Dürüst ve açık yüzündebeni tanıdığına dair hiçbir belirti yoktu.

"Bay G. daha önce tanışmadık mı?" diye olağan tavrımlasordum.

"Hayır, tanıştığımızı söyleyemem, kocaman bir sakalınızvar, daha önce görseydim, sizi unutmazdım Doktor!"

"Bana niye doktor diyorsun?""E, doktor değil misin?""Evet ama benimle daha önce hiç tanışmadıysan doktor

olduğumu nereden biliyorsun?""Bir doktor gibi konuşuyorsun. Doktor olduğunu

görebiliyorum.""Haklısın, doktorum. Buranın nöroloğuyum.""Nörolog? Hey, sinirsel bir sorunum mu var? "Burası,

burası neresi?"

Page 52: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

"Bunu sana sormak üzereydim. Nerede olduğunudüşünüyorsun?"

Her yerde yataklar ve hastalar görüyorum. Bana bir çeşithastane gibi geldi. Kahretsin, peki ben hastanede - bu yaşlıinsanlarla birlikte - ne arıyorum? Kendimi iyi hissediyorum.Bir boğa kadar güçlüyüm. Belki burada çalışıyorumdur....Çalışıyor muyum? İşim ne?... Hayır, kafanı sallıyorsun,gözlerinden burada çalışmadığımı anladım. Eğer buradaçalışmıyorsam beni buraya getirdiler. Hasta mıyım, benimbilemediğim bir hastalığım mı var Doktor? Bu çok saçma vekorkutucu.... Bu bir çeşit şaka mı?"

"Sorunun ne olduğunu bilmiyor musun? Gerçektenbilmiyor musun? Bana çocukluğundan Connecticut'tabüyüdüğünden ve denizaltılarda telsiz operatörü olarakçalıştığından bahsettiğini hatırlamıyor musun? AğabeyininOregonlu bir kızla nişanlı olduğundan da bahsetmiştin,hatırlıyor musun?"

"Tamam, doğru söylüyorsun ama bunları sana bensöylemedim, hayatımda seni ilk defa görüyorum. Bunlarınhepsini benim dosyamdan okumuş olmalısın."

"Peki, sana bir hikâye anlatacağım. Adamın biri doktoragitmiş ve unutkanlıktan dert yanmış. Doktor ona her zamankisıradan soruları sormuş ve 'peki bu unutkanlıklardan birazbahseder misin' demiş. Hasta "hangi unutkanlıklar?' demiş."

Jimmie gülerek "Yani bendeki sorun da bu mu?" dedi."Ben de bundan şüphelenmiştim. Arada sırada bazı şeyleriunuttuğumu biliyorum, ama yakın zamanda olan şeyleriunutuyorum geçmiştekileri değil, geçmiş kafamda net."

"Bazı testler yapmama izin verir misin?"Samimi bir şekilde "Tabii, nasıl istersen." dedi.

Page 53: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Zekâ testinde mükemmel bir beceri gösterdi. Kıvrakzekâlı, gözlemci ve mantıklı biriydi. Karışık problemleri vebilmeceleri çözmede hiç zorluk çekmedi. Ama ancak kısasürede yapılması gerekenler için durum böyleydi, daha uzunzaman gerektirenler sırasında ne yaptığını unutuyordu. Kısasüreli oyunlarda hilebaz ve ataktı. Beni kolayca yendi. Fakatsatrançta hamleler çok yavaş kaldığından kayboluyordu.

Anıları arasında iz sürerken, yakın zamandaki olaylarlailgili çok büyük bir hafıza kaybının olduğunu buldu. Onasöylenen veya gösterilen her şey, birkaç saniye içindeunutulmaya mahkûmdu. Saatimi, kravatımı ve gözlüklerimimasanın üzerine koydum ve üzerlerini örterek bunları aklındatutmasını istedim. Bir dakikalık bir sohbet sonrasında,örtünün altında neler olduğunu sordum. Hiçbirini hatırlamadı.Hatta aklında tutmasını söylediğimi de unuttu. Bunu yenidendenedi. Bu sefer nesnelerin isimlerini bir kâğıda yazdırdım?Yine unuttu ve kendi yazısını gösterdiğimde çok şaşırdı. Birşey yazdığıyla ilgili hiçbir anısının olmadığını söyledi. Amakendi yazısını tanımıştı ve sonra isimleri yazdığımla ilgilisilik bir şeyler hatırladı.

Bazen, bazı anıları, silik bir şekilde - hafif bir yankı, biraşinalık hissi gibi saklıyordu. Kısa bir oyun oynadıktan beşdakika sonra, bir doktorun, bir zaman önce kendisiyle biroyun oynadığını hatırladı. Bu "bir zaman önce" dakikalarönce mi, aylar önce miydi, bilemiyordu. Sonra durdu ve "sizde olabilirsiniz" dedi. O doktorun ben olduğumu söyleyince,keyiflendi. Bu ilgisizlik ve hafifçe keyifli olma durumuzaman içinde yolunu bulamayıp, kaybolduğundan -oryantasyonu bozulduğundan - çok doğaldı. Jimmie'ye hangiay ve gününde olduğumuzu sorduğumda, herhangi bir ipucuiçin etrafına bakardı. Masamdan takvimi kaldırmayı akıl

Page 54: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

ettiğim için de pencereden dışarı bakarak hangi mevsimdeolduğumuzu anlamaya çalışırdı.

Aslında hafızasına kaydetmekte bir güçlüğü olmadığı,ama anılarının, hafızasının uzak sınırlarında birer kaçakoldukları ve bir dakika içinde uzaklara kayboldukları belliydi.Bazen çevrede dikkatini çeken bir uyarı varsa bir dakikadanda az bir sürede unutuyordu.

Bununla birlikte zihinsel becerileri ve algılama yeteneğiyerinde ve üstün düzeydeydi.

Jimmie'nin bilimsel bilgisi, matematiğe ve bilime merakı,zeki bir lise öğrencisi kadardı. Aritmetik ve cebirselhesaplamada çok iyiydi ama hesaplamaların mutlaka ışıkhızında yapılabilecek olması gerekiyordu. Eğer adımlar çoksave çok vakit gerekiyorsa nerede kaldığını hatta soruyuunutuyordu. Kimyevi elementleri biliyordu ve periyodtablosunu çiziyordu. Ama uranyumdan sonraki elementleriatlıyordu.

Bitirdiğinde, "Hepsini tamamladın mı?" diye sordum."Bildiğim kadarıyla, günümüze kadar hepsi tamam

efendim" dedi."Uranyumdan sonra herhangi bir element biliyor

muydun?""Dalga mı geçiyorsun? Doksan iki element vardır ve en

sonuncusu da uranyumdur." Biraz durdum ve masanınüzerindeki National Geoghraphic'e gözüm takıldı. "Banaplanetlerin adını söyleyip, onlardan biraz bahseder misin?"Hiç duraksamadan, güvenle, planetlerin isimlerini, keşfedilmetarihlerini, güneşe uzaklıklarını, tahmini büyüklüklerini,özelliklerini ve yerçekimini anlattı.

Elimdeki dergiden bir fotoğraf göstererek"Bu nedir" diye sordum.

Page 55: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

"Ay." dedi."Hayır, değil, bu dünyanın aydan çekilmiş fotoğrafı"

dedim."Dalga mı geçiyorsun doktor! Birilerinin oraya fotoğraf

makinesi götürmesi gerekli!""Tabii ki.""Hay Allah, şaka yapıyorsun, böyle bir şey nasıl yapılır?"Gerçekte yaşamadığı şaşkınlığı ifade etmeye kalkan iyi

bir aktör olmadığı sürece, bu sohbet onun halen geçmişteyaşadığının açık bir kanıtıydı. Kelimeleri, duyguları, masummerakı, gördüğünden bir anlam çıkarma çabaları, henüz dahayaşanmamış hayali bile, kurulmamış bir gelecekle yüzleşenkırklı yaşlarında genç ve zeki bir adamın doğal olarak içindebulunacağı duruma ait şeylerdi. Notlarıma her şeyden çok,"Deneyimim beni, hafızasının 1945 yılında koptuğunainandırdı." diye yazmışım. Tüm gösterdiğim ve söylediğimşeyler orijinal bir şaşkınlık uyandırıyordu. Bunlar ancakSputnik öncesi dönemde yaşamış akıllı bir gencinverebileceği türden tepkilerdi.

Dergide başka bir fotoğraf bularak ona uzattım."Bu havayolları taşıyıcısı. Gerçekten modern ötesi bir

tasarım. Hiç daha önce buna benzer bir şey görmemiştim."dedi.

"Peki bunun ismi nedir?" diye sordum.Yere baktı, şaşkın görünüyordu "Nimitz" deyiverdi."Bir sorun mu var?""Kahretsin tabii var. Hepsini adlarıyla bilirim ve bunu...

Tabii Amiral Nimitz'i de fakat daha önce hiçbir araca isminiverdiklerini bilmiyordum." diye ateşli bir şekilde söylendi.

Kızarak dergiyi yere fırlattı.

Page 56: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Pek de anlayamadığı bu gariplik ve tezatlıkların baskısıve bunların yol açtığı korkutucu durumlar karşısında yorgundüşmüştü. Aynı zamanda sıkıntılı ve endişeliydi. O ana kadar,hiç düşünmeden onu paniğe sürüklemiştim ve görüşmemizinbitmesinin zamanı geldiğini hissettim. Yeniden pencereyeyaklaştık ve aşağıda, güneş ışığıyla parlayan beyzbol topunabaktık; yüzündeki ifade yavaş yavaş gevşedi, Nimitz'i uydufotoğrafını ve diğer kâbusları unutarak aşağıda oynananbeyzbol oyununa daldı. Ardından yemekhaneden kurtarıcı birkoku geldi, ağzını şapırdatarak "öğlen yemeği" dedi vegülerek uzaklaştı.

Bense karmakarışık duygular içindeydim; hayatınınböyle bir karmaşa içinde çözüldüğünü görmek çok hazin,saçma ve anlaşılmazdı. Notlanma, "sanki etrafı unutmahendeği ile çevrilmiş ve tek bir varolma anına hapsolmuş birigibi; soyutlanmış, geçmişi ve geleceği olmayan, süreklideğişen anlamsız bir âna sıkışmış!" diye yazmışım ve "diğertüm nörolojik testleri tamamıyla normal" gibi Korsakovsendromuna sebep olmuş sıradan alkolün yol açtığıdejenerasyon diye büyük bir olasılıkla bir değerlendirmeyinot etmişim. Notlarım, olayların ve gözlemlerin garip birkarışımı gibiydi. Bu adamcağızın içinde bulunduğu yeraçısından kim, ne ve neresi gibi soruların ona ne anlam ifadeettiğini düşünmeden edemediğimi gösteren dikkatli ve maddemadde tutulan notlar. Aslında süreklilikten ve hafızadantamamıyla yoksun olduğu düşünülürse bir 'varoluş'tanbahsetmek mümkün olur muydu bilemiyordum.

Bu ve daha sonraki - bilim dışı - notlarımda 'kaybolmuşbir ruh'a ve kişiye nasıl yeniden köklerininkazandırılabileceğini hep merak ettim. Çünkü bu adamınkökleri yoktu, varolan kökleriyse uzak geçmişine aitti.

Page 57: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

'Sadece bağlantı' ama nasıl bağlantı kuracak ve biz onanasıl yardım edecektik? Hayat bağlantı olmadan nedir ki?Bunu ispat etmek için keşfe çıkabilirim. Hume'a göre "biz"anlaşılamayacak bir hızda kendini tekrarlayan ve birbiriniizleyen duyumların toplamıyız. Bir anlamda Humevari birvarlığa indirgenmişti. Hume'un bu kişi karşısında ne kadarşaşıracağını düşünmeden edemiyordum. Kendi felsefikchimaera incarnate’si, hüzünlü bir şekilde bağlantısız,uyumsuz bir duruma indirgenmiş bu insan ile karşılaşmışolsaydı ne olurdu bilemiyorum. Belki tıp literatüründe bazıönerilere rastlarım diye düşündüm. Çeşitli nedenlerden dolayıbu literatür, geniş bir şekilde Ruslara aittir.

Şimdilerde de "Korsakov sendromu" denilen hafıza kaybıvakalarının anlatıldığı Korsakov'un orijinal tezinden (1887,Moskova) Luria'nın Hafızanın Nöropsikolojisi'ne (Jimmie'yigördüğüm seneden bir yıl sonra çevirisi yayınlandı) kadaruzanan geniş bir literatür. Korsakov 1887'de söyle yazmıştır;yakın zamanlara dair hafıza hemen hemen ayrıcalıklı birşekilde zarar görür; yeni yaşantılar çabucak unutulurken, çokeski zamana ait anılar düzgün bir şekilde hatırlanır. Bu dahastanın yaratıcılığının kıvrak zekâsının ve kaynaklarınınbüyük ölçüde korunmasına sebep olur.

Korsakov'un parlak fakat tek tük olan gözlemlerine,neredeyse bir yüzyıl boyunca yeni araştırmalar eklenmiştir.Ama en zengin ve derinlemesine çalışmalar, Luria'ya aittir.Luria'da bilim, şiir haline gelmiş ve "tümden kayboluş'unhüznü ortaya çıkarılmıştır. "Bu tür hastalarda olaylarınizlenimleri ve zaman içindeki sıraları'nın organizasyonundaher zaman önemli bozukluklar gözlenir. "Bundan dolayı buhastalar zaman algısını kaybederek, soyut izlenimlerindünyasında yaşamaya başlarlar" diye yazmıştır. Daha

Page 58: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

sonraları Luria, izlenimlerin ve bunun yol açtığı hastalığınyok olma sürecini geçmiş zamana doğru - en zor vakalarda -çok eski olaylara kadar gittiğini yazmıştır.

Luria’nın hastalarının çoğunun, bu kitapta bahsedilenlergibi, Korsakov sendromuna benzer etkiler yaratan ve giderekyayılan genelde de ölümcül etkisi olan büyük ve ciddiserebral urları vardır. Luria'nın hiçbir vakası basit Korsakovsendromu olan hastalar değildirler. Korsakov'un tarif ettiğigibi 'kendi içinde sınırlı şekilde zarar görme' durumu nadirdir.Yani alkolden dolayı sadece minik ama hayati değeri olanmamillari hücrelerinin hasar görmesi ve nöronların tahripolması ama beynin diğer kısımlarının mükemmel bir şekildekorunması... Bundan dolayı Luria'nın vakalarıyla ilgili uzunsüreli gözlemler ve değerlendirmeler bulunmamaktadır.

İlgilendiğim bu vakanın hafızasının 1945 gibi sembolikbir tarihten itibaren tamamıyla kayıp olması beni ilk başlardameraklandırmış ve kafamı karıştırmıştı.

Notlarımda bunu şöyle ifade etmişim:Çok büyük bir boşluk var. Başına ne geldiğini ve sonra

neler olduğunu bilmiyoruz... Bu kayıp yılları, kardeşiyle,Deniz Kuvvetleri'yle veya yatırıldığı hastanelerle görüşerektamamlamalıyız. Savaş sırasında geçirdiği duygusal veyaserebral bir travmanın günümüze kadar devam etmesi ve ozamandan bu yana onu böylesine etkilemesi mümkün mü? ...Acaba savaş , onun gerçekten yaşadığı en son zaman dilimimiydi?{5}

Pek çok test (EEG beyin tarama testleri) yaptıktan sonra -böyle testlerle mamillari hücrelerdeki atrofi belli olmasa da-hiçbir beyin hasarı olmadığı görülmüştür. DenizKuvvetleri'nden 1965 yılına kadar orada görev aldığına ve o

Page 59: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

yıllarda işini mükemmel bir şekilde yürüttüğüne dair bir raporaldık.

Ardından Bellevue Hastanesi'nden 1971 tarihli kötü vekısa bir not geldi. Notta oryantasyonu tamamıyla bozulmuş...alkolden dolayı (bu dönemde siroza da yakalanmış) ilerlemişorganik bir beyin sendromu var, yazılıydı. Bellevue'den sonrakasabadaki 'Bakımevi' denen düşkünler çöplüğüneyollanmıştı. 1975 senesinde bizim hastanedekiler tarafındanaç ve sefil bir haldeyken kurtarıldı. Jimmie'nin muhasebeokuyan ve Oregonlu bir kızla nişanlı ağabeyini bulduk.Oregonlu kızla evlenmiş, baba ve büyükbaba olmuştu ve otuzsenedir de mali müşavirlik yapıyordu.

Fazlasıyla bilgi alabileceğimizi düşündüğümüzağabeyinden kibar ama kısa bir mektup aldık. Mektubuokurken, iki kardeşin birbirlerini 1943'ten beri çok seyrekgördükleri ve gerek yaşadıkları yerlerin uzak olması, gerekseişlerinin farklı olmasından dolayı yollarının ayrıldığıanlaşılıyordu. Biraz da mizaçlarının farklılığı bunda roloynamış olabilirdi. Öyle görünüyordu ki Jimmie her zamankaygısız, bir türlü olgunlaşamayan ve her zaman içki içenbiriydi. Abisine göre, Deniz Kuvvetleri onun hayatına birşekil vermişti ama asıl problemler oradan ayrıldığı 1965senesinde ortaya çıkmaya başladı. Her zamanki yaşamalışkanlıklarını ve bağlantısını yitiren Jimmie, çalışmaktanvazgeçti, hayatı bölündü ve yoğun olarak içmeye başladı.1960'larda Korsakov tipi bazı hafıza bozuklukları vardı amaJimmie'nin başa çıkamayacağı kadar ağır değildi. 1970yılında içki içmesi iyice arttı.

Noel zamanında, abisi, Jimmie'nin 'kafayı bozduğunu'aşırı hareketli/heyecanlı olduğunu ve kafasının karmakarışıkdurumda olduğunu anlayarak onu Bellevue Hastanesi'ne

Page 60: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

yatırdı. Ertesi ay aşırı uyarılma ve delirium bitti fakat Jimmiederin ve garip hafıza kayıplarıyla, tıp dilinde söylemekgerekirse yetersizliklerle başbaşa kaldı. Ağabeyi o zamanlarziyaretine gittiğinde yirmi senedir birbirlerini görmemişlerdi.Jimmie'nin kendisini tanıyamadığını anlayan ağabeyi çokkorktu. Jimmie'nin kendisine, benimle dalga geçmeyi bırak,babam olacak yaştasın. Ağabeyim henüz muhasebe okulunagitmekte olan bir genç, dediğini işitti. Bu bilgi elimegeçtiğinde halen kafam karışıktı: Jimmie neden DenizKuvvetlerinde geçirdiği sonraki yıllarını hatırlamamıştı?1970'e kadar olan anılarını neden düzenlemiyor vehatırlayamıyordu. O zamanlar böyle hastalarda geriye dönükhafıza kayıplarının olabileceğini bilmiyordum (hikâyeninsonundaki not kısmına bakınız). Birtakım histerik ve sahteamnezi belirtileri olup olmadığını merak etmeye başladım.

"Acaba hatırlamaktan kaçındığı kötü anıları mı var?"diye not etmişim. Sonra, psikiyatristimizi görmesini önerdim.Psikiyatristimiz, bastırılmış anıları ortaya çıkarması içinsodyum amital testini de uyguladığı detaylı bir araştırmaraporu hazırladı. Ayrıca, Jimmie'ye histerik bir durumdankaynaklabilecek herhangi bir bastırma mekanizmasınıçözmek üzere hipnoz da uyguladı. Bu yöntem histerik amnezivakalarında etkili oluyordu. Jimmie hipnotize edilemediğiiçin yöntem başarılı olamadı. Bu, Jimmie'nin dirençgöstermesinden çok, psikiyatristin dediklerini takip etmesineengel olan ağır amnezisinden kaynaklanıyordu (BostonAskeri Hastanesi'nin amnezi bölümünde çalışan Dr. M.Homonoff, benzer deneyimlerinden ve histerik amnezisi olanhastaların aksine Korsakovlu hastaların organikamnezilerinden dolayı hipnotize edilemediklerinden ve bu

Page 61: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

durumun, bu hastalara has temel bir özellik olduğundanbahseder).

Psikiyatrisi, raporunda Jimmie'nin histerik veyagöstermelik bir bozukluğunun olduğuna dair herhangi birkanıta rastlamadığını ifade etmişti. Kişiliğim ayaktatutabilmek için gereken yöntemlerden ve güdülerdenyoksundu. Ayrıca hafıza bozuklukları, organik kökenli, kalıcıve düzeltilemez durumdaydı. Yine de bu bozuklukların okadar eskiye uzanması şaşırtıcıydı. Kendi durumuylailgilenmediği, endişe duymadığı, herhangi bir kontrol sorunuda bulunmadığı için psikiyatrist, önereceği bir terapi,herhangi bir "yardım yolu" olmadığı hissine kapılmış.

Tam da bu noktada, duygusal ve organik faktörleri birkenara bırakarak bu vakanın tam bir Korsakov sendromuolduğuna ikna olmuşken fikrini almak üzere Luria'ya yazdım.Gönderdiği cevapta geriye doğru 10 senelik bir hafıza kaybıolan Bel* isminde bir hastasından bahsediyordu. Aynı şekilde,geriye dönük hafıza kayıplarının on yıllar miktarında veya biryaşam boyu olmaması için bir sebep göremiyordu. Tüm birhayatı silebilecek, son bir amneziyi bekliyorum diye yazarBunuel. Ama Jimmie'nin hafızası, bilinmeyen bir sebeptendolayı kabaca 1945 yılından beri silinmiştir. Arasıra bu yıldansonrasına ait bazı şeyler hatırlar ama bunlar bölük pörçüktürve zaman ile bağlantılı değildir. Bir keresinde, bir gazetenin"uydu" isimli başlığını görmüş ve Chesapeake Bay isimligemide çalışırken uyduları yörüngeye oturtmayla ilgili birprojede görevli olduğundan fazlaca üzerinde durmadanbahsetmişti. Bu anı parçası altmışlı yılların başlarına veyaortalarına aitti. Pratik sebeplerden dolayı kopma noktası kırklıyılların ortalarıydı ve bundan sonrasına dair hatırlanan anılarbölük pörçük ve zaman ile bağlantısızdı. Bu, 1975'teki

Page 62: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

haliydi, bundan dokuz yıl sonrasında da, yani günümüzde dedurum aynı.

* Bakınız A. R. Luria, The Neuropsychology of Memory (1976) Sayfa 250-2.

Luria, "Ne yapabiliriz? Ne yapmalıyız? Hiçbir reçetesiyok bunun," diye yazdı. "Yaratıcılığın ve kalbin ne öneriyorsaonu yap. Hafızasının iyileşmesi için hemen hemen hiçbirumut yok. Ama bir insan sadece hafızadan ibaret değildir.Nöropsikolojinin ifade edemediği, duyguları, iradesi,duyarlılıkları, vicdani varlığı vardır."

İşte bu noktada, kişiselliği hiçe sayan psikolojianlayışının ötesine geçerek, ona dokunma ve onu değiştirmeyolları bulabilirsiniz. Çalışma ortamının, kendine has küçükbir dünyaya benzeyen bir bakımevi olması önerim,uygulanmaya müsait gibi görünmektedir. Benim çalıştığımklinik veya enstitü gibi yerlerde bunu yapmak mümkünolmamaktadır. Nöropsikolojik olarak yapabilecekleriniz çokkısıtlı hatta yok gibidir; ama o kişinin gerçekliği içindeyapabilecekleriniz belki de çok daha fazladır!

Luria, az rastlanan bir içgörüye sahip Kur adındakihastasından bahseder. Umutsuzluğun garip bir soğukkanlılıklakarıştığı bir vakadır. Kur, şimdiki zamana ait bir hafızam yok,az önce ne yaptığımı, nereye gittiğimi veya nereden geldiğimibilmiyorum.... Geçmişi kolaylıkla hatırlıyorum ama, şimdikidurumla ilgili hiçbir anım yok, şeklinde açıklama yapıyordu.Kendisine test yapan kişiyi daha önce görüp görmediğisorulduğunda "Evet veya hayır diyemem, sizi gördüğümü nekabul ne de reddedebilirim," diyordu. Bazen aynı durumJimmie için de geçerliydi; aynen Kur gibi aylarca aynı

Page 63: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

hastanede kalan, Jimmie, bir çeşit "aşinalık hissi"ne kapıldı;yavaş yavaş ev içinde yolunu bulmaya, yemek odasının, kendiodasının, asansörlerin, merdivenlerin etrafını tanımaya ve biranlamda çalışanların, bazılarını her ne kadar onlarıgeçmişindeki bazı insanlarla karıştırsa da, tanımaya başladı.Kısa sürede bakımevinde çalışan bir hastabakıcı rahibedenhoşlanmaya başladı. Onu sesinden ve ayak seslerindentanıyordu ama hemen onun lisedeki arkadaşlarından biriolduğunu söylüyor ve ben Rahibe Hn. diye hitap edince çokşaşırıyordu ve "Aman tanrım, rahibe ha, dünyada neleroluyor. Senin hiç bu kadar dindar olacağın aklıma gelmezdi,"diyordu. Jimmie bizim bakımevimize 1975 yılının ilkaylarında geldiğinden beri hiçbir kimseyi tutarlı olaraktanımayı başaramamıştı. Gerçekten tanıdığı tek kişiOregon'dan ziyaretine geldikçe gördüğü ağabeyiydi. Buziyaretler gözleyen için çok duygusal ve dokunaklıydı.Jimmie için hemen hemen tek duygusal ziyaret buydu.Ağabeyini sever, onu tanır ama niye bu kadar yaşlıgöründüğünü anlayamazdı: "Galiba bazı insanlar hızlıyaşlanıyor." derdi. Aslında ağabeyi yaşından küçük gösterenbirisidir ve yüzünün şekli ve genel yapısı itibarıyla zamanınpek değiştiremediği bir yapıya sahipti. Bu karşılaşmalarJimmie'nin geçmişi ve bugünü arasındaki bağlantıyı kurduğutek gerçek görüşmelerdi. Yine de bunlar onda ne bir tarih nede süreklilik hissi uyandırıyordu. Bu ziyaretleri gözleyenlereve ağabeyine göre dikkati çeken şey Jimmie'nin halengeçmişte yaşadığıydı. İlk başlarda hepimizin Jimmie'yeyardım konusunda büyük umutları vardı. O kadar kişiliksahibi, kıvrak zekâlı ve sevimliydi ki, ona yardımedilemeyeceğini düşünmek çok zordu. Hiçbirimiz amnezinin,bu kadar güçlü olabileceğini şimdiye kadar ne görmüştük ne

Page 64: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

de tahmin etmiştik. Bütün yaşantıların, olayların, her şeyiniçine düştüğü tarifsiz bir kuyu, tüm bir hayatı yutan bir dipsizhafıza deliğinin olabileceğini kimse hayal bile etmemişti.Onu ilk gördüğümde, günlük yaşantılarını, duygu vedüşüncelerini, hatırladığı anıları yazabileceği bir günlüktutmasını önermiştim. Bu girişimler, sürekli olarak günlüğünükaybettiği için işe yaramadı. Günlüğü, bir şekilde onabağlamak gerekiyordu. Ama bu da işe yaramadı. Her günbüyük bir işgüzarlıkla kısa notlar tutuyor ama daha sonraönceki notlarını tanıyamıyordu. Kendi yazısını ve stilinitanıyordu ama her seferinde bir gün önce bir şey yazmışolduğuna çok şaşırıyordu.

Şaşkın ama ilgisizdi. Çünkü "önceki gün" diye biryaşantısı yoktu. Günlüğüne yazdığı bilgiler birbirleriylebağlantısız olmaya devam ediyorlardı dolayısıyla ona birsüreklilik ve zaman hissini kazandırma konusunda bir güçleriyoktu. Daha da ötesi, yazdığı şeyler "kahvaltıda yumurta""televizyonda top oyunu" gibi sıradan bilgilerdi,derinlemesine bir şey yoktu. Ama bu hafızasız adamda duyguve düşünceyi barındıran bir derinliğin bulunması mümkünmüydü? Yoksa, birbirleriyle ilintisiz olay ve izlenimlerin artarda geldiği Humevari bir Jimmie, kendindeki bu trajikkaybın, benlik kaybının, hem farkında hem de değil miydi?(Bir adam eğer ayağını veya gözünü kaybederse, bunu bilirama benliğini kaybederse, bilecek bir "ben" artık oradaolmadığı için bunu bilemez). Bundan dolayı onu bu konulardasorgulamıyordum...

İlk olarak, kendini hastalarla dolu bir ortamda bulmaktandolayı aklının karıştığını itiraf etti; çünkü kendini hastahissetmiyordu. Ama merak ettiğimiz şey şuydu; hissetmişmiydi? Güçlü ve sağlam bir yapısı vardı. Bir çeşit hayvansal

Page 65: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

bir enerjisi ve gücü olmasına rağmen garip bir durgunluğu veçekingen tavrı (herkesin dediği gibi) "ilgisizliği" vardı. Herbirimize "bir şeyin kayıp" olduğu hissini veriyordu.

Bunu kendi fark ettiğinde garip bir ilgisizliklekabulleniyordu. Bir gün anılarını veya geçmişini sormayı biryana bırakıp:

"Nasılsın?" diye sordum."Nasıl mıyım?" diye tekrarladı ve kafasını kaşıdı."Hasta olduğumu söyleyemem. Ama iyi de hissetiğimi

söyleyemem. Aslında bir şey hissettiğimi söyleyemem!""Acı çekiyor musun?""Çektiğimi söyleyemem.""Hayattan zevk alıyor musun?""Aldığımı söyleyemem."Bu insanı, gizli, bilinmeyen, dayanılamayan bir boşluğa

itiyor olmaktan korkarak duraksadım."Hayattan zevk almıyorsun." diye tekrarladım ve biraz

çekinerek "O zaman hayatı nasıl hissediyorsun?""Hiçbir şey hissettiğimi söyleyemem!""Ama yaşadığını hissediyorsun değil mi?""Yaşadığımı hissetmek mi? Hayır. Uzun zamandan

beridir böyle hissetmiyorum."Yüzünden sonsuz bir hüzün ve çaresiz bir kabulleniş

okunuyordu. Sonraki günlerde, ona arkadaşlık ve yarışmahislerini yaşatan kısa oyun ve bulmacalara olan becerisi vebunların az bir süre için bile olsa onun dikkatini çekmegücünü aklımın bir köşesinde tutarak bakımevimizdekirekreasyon programımıza katılmasını önerdim. Yalnızlıktanşikâyet etmiyordu ama çok yalnız görünüyordu; hiç mutsuzolduğunu söylememişti ama çok mutsuz görünüyordu. Buoyunlar, günlükten daha çok işe yaradı. Oyunlara istekle

Page 66: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

katılıyordu ama kısa süre içinde bunlar da onun içinilginçliğini kaybettiler; bütün bulmacaları kolayca çözüyordu.Oyunlarda da herkesten çok daha iyi ve hızlıydı. Bunu farkettiğinde yine yerinde duramaz bir hale geldi ve yakınmayabaşladı. Koridorları sıkıntıyla ve utanarak arşınlıyordu;oyunlar bulmacalar çocuklara göreydi. Bir şeyler yapmak içinmüthiş bir istek duyuyordu. Bir şeyler yapmak, hissetmek,varolmak istiyordu, yapamıyordu. Hayatında bir anlam, biramaç arıyordu. Freud'un deyimiyle "Sevgi ve Çalışma"istiyordu.

Sıradan işler yapamaz mıydı? Ağabeyi 1965 yılındaçalışmayı bıraktığı zaman, hayatının parçalandığınısöylemişti. İki tane çok iyi becerisi vardı. Mors alfabesi ve onparmak daktilo kullanmak. Mors alfabesini yeni bir kullanmaalanı icat etmedikçe kullanamazdı. Ama iyi daktilo bilenbirine her zaman ihtiyaç olurdu. Eğer eski becerisinekavuşursa, ona verilecek iş, uygun değil gerçek bir iş olacaktı.Jimmie kısa sürede eski becerisine kavuşarak hızlı bir şekildedaktilo yazmaya başladı. Ağır ağır yazamıyordu ve bu durumda onun iş tatminini ve isteğini artırıyordu. Ama yine de buyüzeysel bir işti ve derinliklere değmiyordu. Daktilo ettiğişeyleri mekanik olarak yaşıyordu. Düşünceleri aklındatutamıyordu. Yazdığı şeyler, birbirini anlamsız bir şekildetakip eden cümlelerdi.

Onun hakkında konuşan bir kişi kaçınılmaz olarak ruhanibir gerçeklikten bahsetme eğilimi içinde oluyordu "kayıp birruh": gerçekten de bir hastalık sonucunda "ruhsuz" kalmışolabilir miydi? Bir gün rahibelere "sizce bir ruhu var mı?"diye sormuştum. Bu soruyu neden sorduğumu anladıklarıhalde; çok sinirlendiler; "Jimmie'yi git bir de şapelde gör vekendin karar ver!" dediler.

Page 67: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Gittim ve derinden sarsılarak etkilendim. Çünkü dahaönce onda hiç rastlamadığım, yapabileceğini tahminetmeyeceğim büyük bir dikkat ve konsantrasyon ilekarşılaştım. Dizlerinin üzerine çöküşünü ve kutsanmış şekeriağzına alışını, ruhunun ilahilerle bütünleşmesini, bu diniseremoninin tamamına katılıyor olmasından hiç şüpheetmeden izledim.

Tam bir konsantrasyon ve dikkatin hâkim olduğusessizlik ve yoğunlukla kutsal törendeki yerini aldı. O sıradane unutmak ne de Korsakov vardı, bunların olabileceği dahidüşünülemezdi. O sırada anlamsız olayların ve anı izlerinin;yanlış ve bozuk bir mekanizmanın etkisi altında değildi.Duygu ve anlam yüklü, hiçbir kopmaya izin vermeyenorganik bir bütünlük ve süreklilik taşıyan varlığının tamamıile bir şeyler yapıyordu. Jimmie'nin, ruhani bir dikkat vehareket sırasında kendini, gerçekliğini ve sürekliliğinibulduğu açıkça görülüyordu. Rahibeler haklıydı, buradaruhunu buluyordu. Luria'nın sözleri geliyordu aklıma; "birinsan sadece hafızadan ibaret değildir. Duyguları, iradesi,duyarlılıkları, vicdanivarlığı ve işte burada ona dokunabilir ve önemli değişikliğigörebilirsin." Hafıza, zihinsel süreçler ve us tek başlarına onuayakta tutmaya yetmiyordu.

Ama "vicdan" kelimesi de estetik ve dramatik unsurlardüşünüldüğünde pek dar kalıyordu. Jim'i şapelde görmekgözlerimin diğer gerçeklere de açılmasına sebep oldu; ruhunait olduğu, yer aldığı, sakinleştiği bir yerin (dinsel bir tören)daha var olduğunu gördüm. Ondaki bu dikkat ve kendinivererek ilgilenme derinliği müzik ve sanat ile ilişkili olarak dagörülmeye başlandı. Müziği ve basit tiyatro oyunlarını takipetmekte zorlanmıyordu. Müzik ve sanata her dakikası bir

Page 68: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

diğerini içeriyor ve göndermede bulunuyordu. Bahçıvanlıktanhoşlanıyordu, bahçe ile ilgili bazı işlerimizi üzerine almıştı.İlk başta, bahçeyi her gün ilk kez görmüş gibi tanımayaçalışıyordu sonraları bahçe ona nasıl olduysa binanın içindendaha bildik tanıdık gelmeye başladı. Artık bahçede hiç yolunukaybetmiyor veya şaşırmıyor. Bahçeyi, gençliğindeConnecticut'tâki, sevdiği ve hatırladığı bahçelere benzerşekilde düzenlemişti.

Geniş "mekânsal" zamanda kaybolan Jimmie,Bergsonvari bir "niyetse!" zamanda mükemmelce organizeoluyordu. Temel biryapı olarak sürdürülemeyen ve kaçak olan şey sanat veyairade olarak mükemmel bir şekilde düzenleniyor veyönlendiriliyordu. Bunun dışında başkaca sağlıklı olan vesüregelen bir şey daha vardı. Jimmie'ye, kısa sürede yapmasıgereken ve tamamıyla zihinsel becerilerini sınadığıbulmacalar ve oyunlar veya hesaplamalar verildiğinde, onlarıtamamlar tamamlamaz hiçliğin derin çukuruna düşüyor,amnezisine geri dönüyordu. Ama eğer duygusal ve ruhanidikkatini yoğunlaştırarak -doğayla veya sanatla uğraşırken,müzik dinlerken, şapelde törene katılırken- yaptığı işlerde buruh hali bir süre devam ediyor ve bu sırada da onda daha öncehiç görmediğimiz türden bir huzur ve sükunet meydanageliyordu.

Jimmie'yi dokuz senedir tanıyorum. Nöropsikolojikolarak en ufak bir değişme göstermedi. Halen gördüğüm enağır Korsakov vakası, söylenen bilgileri birkaç saniyedenfazla aklında tutamıyor ve 1945 yılına kadar uzanan yoğun biramnezisi var. İnsani ve ruhani açıdan, bazı zamanlartamamıyla değişik bir insan oluyor, artık sinirli, yerindeduramayan, sıkılgan ve kayıp biri değil. Kierke gaardian

Page 69: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

kategorilerin hepsinde çok ilerlemiş durumda: estetik, ahlaki,dini ve dramatik. Onu ilk gördüğümde, hayatın yüzeyindeanlamsız bir şekilde koşuşturan Humevari biri mi diyedüşünmüştüm ve bu Humevari hastalığını değiştirebilecek biryol olup olmadığını merak ediyordum. Deneysel bilim banaruh diye bir şey olmadığını öğretti. Deneyselcilik, kişiselvarlığı oluşturan ve belirleyen şeyler üzerinde durmaz. Belkiburada felsefik bir ders ile birlikte klinik bir ders de çıkarmakgerekmektedir: Korsakovlu hastalarda, bunaması olankişilerde veya buna benzer felaketler yaşayan insanlarda,organik hasar ve Humevari çözülme ne kadar büyük olursaolsun, sanatla, dini bir törenle veya insan ruhunu okşayandiğer yollarla, bütünlüğü oluşturma olanağı her zaman vardır.Bu bütünlük, anılan yollarla, ilk başta umutsuz bir nörolojikbozukluk olarak görünen şeyin içinde varlığını devam ettirir.

NOTArtık, Korsakov vakalarında geriye dönük amnezinin evrensel olmasa

da çok yaygın olduğunu biliyorum. Alkolün, mamillari hücreleri tahripetmesinden dolayı, ağır, kalıcı ama "saf" bir hafıza bozukluğu yaratan, klasikKorsakov hastalığı en ağır içicilerde bile seyrek görülür. Luria'nın beynindeur olan hastasında olduğu gibi Korsakov hastalığını başka patolojilerlebirlikte de görebiliriz. Çok yakınlarda çarpıcı, akut (ve şans eseri geçici) birKorsakov vakası, şimdilerdeki Geçici Genel Amnezi (TransientGlobal Amnesia) vakası tarif edilmiştir. Bu çeşit amneziler, migrende, kafanınyara almasında ve beyne yeterince kan gitmemesinden doğan rahatsızlıklardada görülebilir. Böylesi durumlarda birkaç saniye veya saat içinde, ciddi ve birtek amnezi ortaya çıkabilir. Hasta bu sırada araba kullanabilir veya diyelimtıbbi veya editörlük işlerini mekanik bir şekilde yapıyor olabilir. Bu etkialtında güçlü bir amnezi yatar; kelimeler söylenir söylenmez unutulur,görünen her şey de görülür görülmez unutulur ama uzun süreli yaşantılar verutin alışkanlıklar bir yandan sürdürülebilir.

Page 70: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Bu vakalarda çok ağır bir eskiye dönük amnezi söz konusu olabilir.Meslektaşım Dr. Leon Protass bana son zamanlarda gördüğü bir hastasınıanlatmıştı; çok zeki bir adam, karısı ve çocukları olduğunu unutuyordu.Hatırlaması için saatler geçmesi gerekiyordu. Bunun sonucunda şans eseribirkaç saatlik bir süre boyunca hayatının otuz senesini kaybetti. Böyle ataklar,çok hızlı olarak, tamamıyla iyileşme gösterir, ama yine de bu ataklar biranlamda, zenginliklerle dolu olarak yaşanmış, amacına ulaşmış ve dolu doluhatırlanan ve yıllar süren hayatı tamamıyla silme gücünde olan "ufaksektelerin" en korkuncudur. Tipik olarak bu korku başkaları tarafındanyaşanır. Hasta bunun farkında değildir; amnezisine karşı anmezikdurumdadır; ilgisizce hayatına devam edebilir ve sonra sadece bir günü değil(alkol kanamalarında sıklıkla rastlandığı gibi) hayatının yarısını kaybedipfarkına da varmadığını anlar. İnsanın hayatının büyük bir bölümünükaybedebileceği gerçeği çok korkunçtur.

Yetişkinlerde yaşam, yüksek düzeydeki bir hayat, kalp sekteleri, bunamave beyin hasarları ile çok ilkel bir duruma girebilir. Ama genelde budurumlarda daha önceki yaşanmış hayata dair bir bilinç, kişinin geçmişiyleilgili bilgisi korunur; bu, sıklıkla bir çeşit telafi etme olarak yaşanır: "Beyinhasarı geçirmeden önce hiç değilse hayatı dolu dolu, zevk alarak yaşadım."Bu "daha önceki yaşantılarım, hayatım" bilgisi olumlu veya acı dolu olsa dageriye dönük oluşan amnezide bu tümüyle yok olur. Bunuel'in söylediği gibi"Tüm bir hayatı silecek son bir amnezi" büyük bir olasılıkla tümden birbunama (terminal dementia) durumunda ortaya çıkar ama bildiğim kadarıylaböyle bir durum, kalp krizinin ardından aniden gelişmez. Diğerlerinden farklıolmasına rağmen yine de onlarla karşılaştırma yapılabilecek bir çeşit amnezidaha vardır. Bu çeşidi genellenmiş olmayıp, belirli bir duruma bağlı olan(modality specific) bir amnezidir.

İlgilendiğim bir hastanın, beyninin ön tarafındaki kan dolaşımında birtromboz meydana gelerek, beyninin görsel bölümlerinin anındaharaplanmasına sebep oldu. Bundan dolayı bu hasta tümüyle görmez olduama bunu bilmiyordu. Görmediği belliydi ama hiçbir şikâyeti yoktu. Testlerve araştırmalar bize bu hastanın sadece kortikal olarak kör olmakla kalmayıp,tüm görsel imgeleri ve anıları da tamamıyla kaybettiğini hiç şüpheye yerbırakmayacak şekilde gösterdi. Bütün bunlara rağmen onda bir kayıp hissi

Page 71: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

yoktu. Aslında görme kavramını, düşüncesini kaybetmişti. Sadece bir şeyigörsel olarak tarif edememekle kalmıyor, görmek, ışık gibi kelimelerikullandığımda da şaşkına dönüyordu. Temelde, görmeyen bir varlık halinegelmişti. Görmeyle ilgili imgelerin kaybolması sayesinde tüm hayatı sonuçolarak çalınmıştı. Felcin ardından tüm görsel hayatı bir daha gerigetirilemeyecek biçimde silinmişti.

Bu çeşit bir görsel amnezi, deyim yerindeyse körlüğe körlük, amnezi'yeamnezik olmak sonuç olarak, görsellikle sınırlandırılmış tam bir Korsakovsendromudur.

Yine böyle sınırlı amnezi vakaları, bir önceki hikâye "Karısını ŞapkasıSanan Adam" da olduğu gibi belirli bir algılama şekli olarak da ortayaçıkabilir. O vakada tam bir prosopagnozi, yüzlerle ilgili amnezi vardı. Odurumda, hastam sadece yüzleri tanıyamamakla kalmayıp, yüzleri kafasındacanlandıramıyor veya yüzü hiç hatırlayamıyordu "yüz" düşüncesini yitirmişti.Durumu daha da ciddi olan bu hastamda ise görme veya ışık düşünceleri,melekeleri kaybolmuştur. Böyle sendromlar 1890’larda Anton tarafından tarifedilmiştir. Ama bu hastalıkların bize (Korsakov veya Anton) düşündürdüklerive bunun bize ve dünyaya ifade ettiği şeyler hastaların hayatları vekimlikleridir ki, bunların üzerinde bugüne kadar çok az durulmuştur.

Jimmie’nin vakasında, bazen onu memleketine götürürsek ne tepkigösterir diye merak ederdik (amnezi öncesi günlerine). Ama Conneticut'unküçük kasabası günden güne kalabalıklaşmıştı. Daha sonraları, bu merakımıbaşka bir Korsakovlu hastamda giderme olanağı buldum. Stephen R. 1980yılında akut bir şeklide hastalanmıştı. Geriye dönük amnezisi sadece iki yıldı.Ciddi nöbetler geçiren bu hastada, spastisite ve hastanede yatarak tedaviyigerektirecek diğer problemler de vardı. Ara sıra gerçekleştirdiği hafta sonu evziyaretleri çok üzücü bir durumu ortaya çıkardı. Hastanede hiç kimseyi vehiçbir şeyi tanıyamıyordu. Bundan dolayı da hemen hemen kontrolsüz,dikkatsiz bir oryantasyon bozukluğu içindeydi. Ama eşi gelip onu evegötürdüğünde (amnezi öncesinin günlerinin zaman kapsülüne) hemen tanıdıkbir yerde olduğunu hissetti. Her şeyi tanıdı, barometreyi silkeledi, termostatıkontrol etti, her zaman oturduğu koltuğuna oturdu. Komşulardan,dükkânlardan, çevredeki bardan yakındaki bir sinemadan yetmişli yıllarınortalarındaymışçasına bahsederdi. Evde ufak değişiklikler bile olsa stres olurkafası karışırdı (bir keresinde karısına "perdeleri mi değiştirdin! Nasıl olur da

Page 72: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

bu kadar kısa sürede değiştirirsin? Daha bu sabah yeşildiler." demişti. Ama1978'den beri hiç yeşil renkte perdeleri olmamıştı. Çevredeki komşu evlerinve dükkânların bir çoğunu tanımıştı. Bunlar, 1978-1983 arası çok az birdeğişiklik göstermişlerdir. Ama sinemanın yerinin değişmesinden büyükşaşkınlık yaşamıştır ("Nasıl bir gecede yerle bir ederler de yerine birsüpermarket koyarlar"). Arkadaşlarını, komşularını tanımıştı. Ama onlarıbeklediğinde ', yaşlı bulmuştu ("yaşlı şöyle-böyle yaşını gösteriyor. Dahaönce hiç dikkat etmemiştim. Nasıl oluyor da herkes bugün kendi yaşındanyaşlı gösteriyor?''). Ama asıl üzücü ve korkutucu olanı karısının onu,inanılmaz bir sorumsuzlukla (öyle olduğunu hissetmişti) daha önce hiçgörmediği ve bir sürü yabancıyla dolu olan bu eve getirip bırakmasıydı. Aklıkarışmış ve çok korkmuş bir halde "Ne yapıyorsun? Hangi cehennemyerdeyiz? Neler oluyor Allah aşkına?" diye bağırırdı. Bu görüntüler görmeyedayanılamayacak türden şeylerdi ve bir kâbus veya delilik gibi geliyorolmalıydı bu hastaya. Allahtan birkaç dakika sonra unutuyordu.

Geçmişinde fosilleşmiş bu tür hastalar, sadece geçmişlerindeki evlerinderahat hissederler. Onlar için zaman durmuştur. Stephen R.'nin artık olmayangeçmişine döndüğünde korkuyla ve kafa karışıklığı içinde bağırdığınıduyuyorum. Ama ne yapabiliriz? Gerçekdışı bir zaman arabası yapabilirmiyiz? Uyanışlardaki (16. hikâye Kontrolsüz Nostalji’yi okuyun) Rose R.'nindışında, anakronizmden dolayı hiç bu kadar gerçeklerle hırpalanan veyüzleşen başka bir hasta daha görmedim. Jimmie biraz sakinleşti; William(12. hikâye) sürekli olarak gerçekdışı garip konuşmalar yapıyordu amaStephen, asla iyileşemeyecek olan, bu zaman yarası ile büyük bir acıçekmekte ve uzaklaşmaktaydı.

Page 73: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

3- bedenini yitirmiş hanımefendi

Bizim için çok önemli olan şeyleri, basit ve aşinaolmalarından dolayı, göremeyiz. Gözümüzün önünde olanşeyleri fark edemeyiz. Bu yüzden, kişi, araştırmasının gerçektemellerinden hiç etkilenmez.

Wittgenstein Wittgenstein'in burada epistemolojiyle ilgili yazdığı, kişininfizyoloji ve psikolojisine de uyarlanabilir. ÖzellikleSherrington'ın bir zamanlar 'gizli duyumuz, altıncı hissimiz'dediği şey düşünülürse... Vücudumuzun hareket edebilenbölümlerinden (kaslar, tendonlar, eklemler) gelen, sürekli amabilinçsiz duyumsal akış, bunların içinde bulunduklarıpozisyon, güç ve hareket devamlı kontrol edilip düzeltilirama, bütün bunlar bizden gizli gerçekleşir, çünkü bunlarotomatik ve bilinçsiz süreçlerdir.

Diğer duyularımız -beş duyumuz- açık ve ortadadır. Bugizli duyumuzun ise, 1890'larda Sherrington'ın yaptığı gibikeşfedilmesi gerekiyordu. Sherrington buna, "Dış algı"(exteroception) ile "iç algı"yı (interoception) ayırt etmek vebenliğimizi hissetmemizde vazgeçilmez bir yere sahip olduğuiçin özduyum (proprioception) adını vermiştir. Biz,bedenlerimizi, bize uygun gelecek şekilde, bize ait olarakalgılamak için özduyuma ihtiyaç duyarız (Sherrington1906,1940).

Çok temel düzeyde bizim için fiziksel yapımızınkontrolü, sahiplenilmesi ve hareketinden daha önemli ne

Page 74: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

olabilir. Ama bunlar o kadar otomatik olur ve o kadarbizdendirler ki hiç düşünmeyiz.

Jonathan Miller Sorgulanan Beden isimli çok güzel birtelevizyon dizisi gerçekleştirmişti. Normalde bedensorgulanmaz: bedenimiz soruların ötesindedir, belki desoruların altındadır: sadecesorgulanamayacak şekilde oradadır. Bedenin bu sorgulanamazdurumu, bu şüphe edilmezliği, Wittgenstein için bütünbilginin ve kesinliğin temeli ve başlangıcıdır. MutlaklıkHakkında (On Certainty) adlı son kitabına "Eğer burada bir elolduğunu biliyorsanız, kalanları size bağışlayacağız," diyebaşlar. Ardından tamamıyla tersini, "Sorabileceğimiz şey;şüphe etmemizin anlamlı olup olmadığıdır." cümlesini aynıaçılış sayfasında yazar ve az sonrasında da "Şüphe edebilirmiyim? Şüphe için gerekli temeller eksik." der.

Aslında kitabına 'Kuşku Hakkında' ismi verilmeliydi.Çünkü kitap, onaylamak ve kanıtlamaktan daha çok şüpheetmek üzerinedir. Özel olarak merak ettiği -ve insanWittgenstein'in bu düşüncelerinin savaş sırasında hastanedekihastalarla çalışmalarından mı kaynaklandığını merak ediyor-bedenin kesin gerçekliğinin kaybolduğu durumlar ve şartlarınolup olmadığıdır. Böyle bir durumda kişi kendi bedenindenşüphe eder ve belki de tam bir şüpheyle kişi tüm bedenini deyitirir. Bu düşünce son kitabını bir kâbus gibi kaplar.

Christina 27 yaşında, hokeye ve biniciliğe yetenekli,güvenli, zihinsel ve bedensel olarak sağlıklı, güçlü ve yapılıgenç bir kadındı. İki küçük çocuğu vardı ve evde bilgisayarprogramcısı olarak çalışıyordu. Zeki ve kültürlüydü, baleyi veLakeland şairlerini seviyordu (Wittgenstein'i sevdiğinisanmıyorum). Hareketli ve dolu bir hayatı vardı. Hastalandığıçok enderdi. Şaşkınlıkla karşıladığı bir karın ağrısının

Page 75: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

ardından safra kesesinde taş olduğu anlaşıldı ve safrasınınalınması gerektiği söylendi.

Hastaneye ameliyat gününden 3 gün evvel yatırıldı vemikroplardan korunması için antibiyotik verilmeye başlandı.Bu tamamıyla rutin bir uygulamaydı, önlem için gerekliydi.Hiçbir komplikasyon beklenmiyordu. Christina bunu mantıklıbir kişi olduğu için anladı ve endişe duymadı.

Christina ameliyattan bir önceki gün, rüyalara pek merakıyoktu ama, belirgin bir yoğunlukta rahatsız edici bir rüyagördü. Rüyasında çılgınca bir o yana bir bu yana sallanıyordu,ayaklarının üzerinde düzgün duramıyordu, ayaklarınınaltındaki yeri hemen hemen hissedemiyordu, elleriyle dehissedemiyordu, elleri kontrolsüzce öne arkaya sallanıyorduve eline aldığı her şeyi düşürmeye başlamıştı.

Bu rüyadan çok kötü bir şekilde etkilenmişti ('Daha önceböyle bir rüya görmemiştim. Aklımdan çıkaramıyorum' dedi).O kadar sıkıntı duymuştu ki bir psikiyatriste fikrini sorduk.Psikiyatrisi "Çok normal, her zaman böyle durumlarlakarşılaşırız." dedi.

Ama o günün sonunda rüya gerçek oldu. Christinakendini ayakları üzerinde duramaz bir halde buldu. Garip birşekilde sallanıyordu ve ellerindeki şeyleri düşürüyordu.

Tekrar psikiyatrist arandı. Bu sefer şaşırmıştı. Bununlabirlikte, psikiyatrisi, bir süre ne diyeceğini bilemedi, kafasıkarışmıştı. Önemsemez bir tonda "Kaygı histerisi, her zamangörünen türden tipik konversiyon semptomlar." diye kısacaözetledi.

Ama ameliyat günü Christina hâlâ çok kötüydü.Ayaklarına bakmadıkça ayakta durması imkânsızdı. Ellerinebakmadığı sürece elinde hiçbir şey tutamıyordu ve ellerioraya buraya savruluyordu. Bir şeyi almak üzere uzandığında

Page 76: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

veya yemek yemeye çalıştığında ıskalıyor veya çok sert birşekilde hedefi buluyordu. Sanki çok önemli kontrol vekoordinasyon eksikliği vardı. Oturamıyordu bile, vücuduyıkılıyordu. Yüzü garip bir şekilde ifadesiz ve gevşekti, ağzıaçıktı, kendine güvenli duruşu bile kaybolmuştu. Kısık birsesle "Çok korkunç bir şey oldu, vücudumu hissedemiyorum.Çok garip bir şekilde bedenimi kaybettiğimi hissediyorum."dedi

Bu inanılması mümkün olmayan bir şeydi, aklımkarışmıştı ve karışmaya devam ediyordu. 'Bedenini mikaybetmişti? Bu kadın çıldırmış mıydı? O zaman fizikseldurumu nasıldı? Baştan aşağıya kas hareketi ve kuvvetiyıkıma uğramıştı. Farkına varmadığı gözlenen ellerikontrolsüzce savruluyor, vücudu sallanıyor ve hareketlerininnedenini bulamıyordu. Sanki periferi'den (vücudunun uçnoktalarından) hiç bilgi almıyor; kuvvet ve hareketle ilgilikontrol döngüleri felaket bir şekilde zarar görmüş gibi.

Görevli doktorlara 'bu çok garip bir ifade şekli' dedim.'Ama Dr. Sacks bunun histeri olduğunu psikiyatristsöylememiş miydi?'

'Söylemişti. Ama daha önce bunun gibi bir histerigördünüz mü? Fenomenolojik olarak düşünün, gördüğünüzşeyin gerçek bir olay olduğunu vücudunun ve zihnin içindebulunduğu durumu kurgu, uydurma olarak görmeyin. Bunupsikofiziksel bir bütün olarak ele alın. Bu beden ve zihne, bugörüntüyü verebilecek ne olabilir?

"Size sınav yapmıyorum. Sizin kadar şaşkınım. Dahaönce bunun gibi bir şey ne gördüm ne de hayal ettim." dedim.Düşündüm, düşündüler, birlikte düşündük. Çift taraflı parietalbir sendrom olabilir mi, diye içlerinden biri sordu. "Sankiöyle, dedim.

Page 77: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Sanki her zamanki duyusal bilgiler, parietal loblara gitmiyor.Haydi bazı duyusal testler yapalım ve parietal lobunişlevlerini de ölçelim."

Testleri yaptık ve durum yavaş yavaş ortaya çıkmayabaşladı. Ayak parmaklarından, kafasına kadar hemen hementamamıyla ve ciddi bir şekilde özduyumunda (proprioception)bir bozukluk vardı. Parietal lobları iyi bir şekilde çalışıyordu;ama işleyecekleri hiçbir bilgi yoktu. Christina histerikolabilirdi ama hiçbirimizin önceden düşünemeyeceği,histeriden öte bir şeyleri daha vardı. Acil bir yardımçağrısında bulunduk; bu sefer psikiyatristi değil de fiziktedavi uzmanını, fizyoterapisti yardıma çağırdık.

Çağrımızın aciliyetine bağlı olarak hemen geldi.Christina'yı gördüğünde gözleri büyüdü, hızlı bir şekildekapsamlı bir muayenede bulundu ve sinirlerin ve kaslarınişlevlerini ölçmek üzere elektriksel testlere geçti. "Bu çoksıradışı, daha önce ne bunun gibi bir durumla karşılaştım nede böylesi bir şeyi okudum. Haklısınız ayak uçlarından başınakadar tüm özduyumunu yitirmiş. Ne kas, ne tendon ne deeklemlerini hissediyor. Diğer bazı duyularında da hafifkayıpları var; dokunma, ısı, acı duyularında ve motor liflerdede hafif bir duyu kaybı var. Ama bu tahribat daha çok bedenduruşunu algılama konusunda (proprioception) kendinigöstermektedir."

"Sebebi nedir?" diye sorduk."Nörolog olan sizlersiniz. Siz bulun," dedi.Christina öğleden sonra da kötü durumdaydı. Hareketsiz

ve güçsüz bir şekilde öylece yatıyordu; nefes alışverişi bileyavaşlamıştı. Durumu çok garip ve endişe vericiydi.Respirator koymayı düşündük.

Page 78: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Kuyruk sokumundan anlaşılan şey ani bir polinevritgeçirdiğiydi. Ama bu polinevrit en sıradışı olan tipiydi;Guillain-Barre sendromuna benzemiyordu. Bu motorbölümlerinin de etkilenmesiyle birlikte sağ bir duyusal nevritşeklindeydi. Nöroaksis üzerindeki belkemiği ve kafatasısinirlerinin, duyusal köklerini etkileyen bir nevritti.*

Ameliyattan vazgeçildi; o sırada yapmak çılgınlık olurdu.Bundan da ötesi bizi zorlayan sorular vardı. Hayatta kalacakmıydı? Biz neler yapabilirdik?

* Böyle duyusal polinöropati'ler olabiliyordu; ama çok seyrekti.Christina’nın durumundaki ayrıcalık, ise o zamanki bilgilerimize (1977yılıydı) dayanarak gördüğümüz bu sıradışı seçicilikti; sadeceözduyumuna ait liflerde tahribat olmuştu. Siz yine de Sterman ı okuyun(1979).

Belkemiğindeki sıvının kontrolünü yaptıktan sonra,yüzünde hafif bir gülümseme ve kısık bir sesle Christina,"Karar nedir?" diye sordu.

"Nevrit'in var" diye başlayarak, bildiğimiz her şeyianlattık. Bir şeyi unuttuğumuzda veya anlatmaktankaçındığımızda onun açık ve net soruları bizi tekrar konuyageri getirmekteydi.

"İyileşecek miyim?" diye sordu. Birbirimize baktık ve"Hiçbir fikrimiz yok," dedik.

Beden ile ilgili duyumun üç şey tarafından sağlandığınısöyledim; görme, denge organları (vestibüler sistem) veyitirdiği özduyum (proprioception). Normalde bu üçü birlikteçalışırlar. Biri bozulursa diğerleri telafi eder veya bir yerekadar onun yerini alır. Denge organları çalışmayan ve bununiçin gözlerini kullanmak durumunda olan hastam BayMacGregor'dan (7. hikâyeye bakın) bahsettim ona. Benzer

Page 79: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

semptomlar gösteren nörosifilis, tabes dorsalis hastalığı olanve hastalığın sadece ayaklarla sınırlı kaldığı, yine gözlerinikullanarak bunu telafi eden hastaları anlattım (6. hikâyede'pozisyonel fantomlara bakınız). Ve böyle bir hastanın,bacaklarını hareket ettirmesi söylendiğinde 'Tabii doktoronları bulur bulmaz hareket ettireceğim' diyebileceğinisöyledim.

Christina ilgiyle ve bir çeşit çaresizlikle karışık birdikkatle dinledi. Yavaş şekilde "O zaman şimdi yapmamgereken, şu dediğiniz şey neydi, özduyum, onun yerine heryerde gözlerimi kullanmak." dedi. "Zaten daha önceden dekollarımı kaybedebileceğimi fark etmiştim. Onların bir yerdeolduğunu düşünüyorum, ama onları başka bir yerdebuluyorum," diye devam etti. Muzipçe "bu özduyum(proprioception), bedenin gözleri gibi, bedenin kendini görmeyolu. Ve onu kaybedersen, bendeki gibi, sanki bedenin körolur. Benim bedenim kendini göremiyor, gözlerini kaybettideğil mi? Bunun için ona bakmalıyım ve gözleri olmalıyımöyle mi?" "Evet öyle, sen bir fizyolog olabilirsin." dedim."Bir çeşit fizyolog olmalıyım, çünkü fizyolojik durumumbozuldu ve asla kendiliğinden düzelmeyebilir." diye ekledi.

Christina en başından beri zihinsel olarak güçlüydü. Akutenflamasyonun azalmasına, belkemiği sıvısının normaledönmesine rağmen özduyumuyla ilgili liflerinde bıraktığıtahribat geçmedi. Bir hafta ya da bir yıl sonra da hiçbirnörolojik iyileşme olmadı. Aslında şimdi üzerinden sekiz senegeçmesine rağmen hâlâ bir değişme yok. Bir şekilde hayatınadevam edebilmesine rağmen en az nörolojik uyum çabalarıkadar duygusal ve moral ayarlamalar yapması gerekiyordu.

İlk hafta, pasif bir şekilde yattı, çok az yedi ve başkahiçbir şey yapmadı. Tam bir şok, korku ve üzüntü içindeydi.

Page 80: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Eğer kendiliğinden bir iyileşme olmazsa ne çeşit bir hayat,olacaktı bu? Her hareketin yapay bir şekilde ayarlandığı buhayat nasıl olurdu? Herşeyin ötesinde bedensiz olduğunuhissettiği hayat nasıl bir hayat olurdu?

Hayat kendini yeniden düzenledi ve Christina yürümeyebaşladı. İlk başlarda gözlerini kullanmadan hiçbir şeyyapamıyordu ve gözlerini kapattığında çaresizlik içindedüşüyordu. İlk başlarda kendini sürekli takip etmekzorundaydı. Vücudun her bir bölümü hareket ettikçe dikkatletakip etmek durumundaydı ve bu neredeyse acılı bir bilinç veözen gerektiriyordu. Bilinçli bir şekilde takip edilen veayarlanan hareketleri başta son derece sakarca ve yapaydı.Ama sonra -burada her ikimizde hareketlerinin her geçen günartan bir şekilde otomatikleşmesini mutlu bir şaşkınlıklakarşıladık- hareketleri daha düzgün bir şekilde, daha doğal(her ne kadar bütün bunlar için tamamıyla gözlerini kullansada) ayarlayabiliyordu.

Her geçen hafta, normalde bilinçdışı olan beden algısıylailgili geribildirimin yerine aynı ölçüde bilinçdışı görsel birgeribildirim alıyordu. Görsel otomasyon ve refleksler giderekbirbirine akıcı bir şekilde uyum gösteriyordu. Daha temel bazışeylerin olması da mümkün müydü? Beynin görsel bedenimajı veya modeli, normalde karşılaştırıldığında zayıf(göremeyenlerde tabii ki mevcut değildir) ve ikincildir.Kaybolan bu özduyum, telafi etme veya ikâme etme yoluylaolağanüstü ayrıcalıklı ve gelişmiş bir güce mi sahipolmaktaydı? Bu da tahmin ettiğimizden veya umduğumuzdançok daha büyük bir boyutta vestibüler beden modeli veyabeden imajının telafisine yönelik bir ilerlemeye yolaçmaktadır.{6}

Page 81: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Vestibüler geribildirimin kullanılmasında bir artış olsa daolmasa da, daha fazla kulaklarını, ve işitme ile ilgiligeribildirim kullandığı bir gerçekti. Normalde işitme duyusu,konuşurken daha ikincil ve önemsizdir. Soğuk aldığımızdakulaklarımız ağır işitmeye başlar, ama konuşmamız normalbir şekilde devam eder. Doğumdan itibaren sağır olan bazıkişilerin mükemmel bir konuşma yeteneğine kavuştuklarıgörülmüştür. Konuşmanın ayarlanması normalde, tüm vokalorganlarımızdan gelen uyarılarla gerçekleşir ve özduyumlaalakalıdır (proprioceptive). Christina bu normal uyarı akışınıkaybetmişti. Normal ses tonunun ve hareketinin algısınıkaybettiği için kulaklarını kullanmak ve işitsel geribildirimalmak durumunda kalmıştı.

Bütün bu telafi etme biçimleriyle elde edilengeribildirimler yanında, -ilk olarak düşünerek ve bilinçliolarak gerçekleştirilse de zaman içinde otomatik ve bilinçsizbir hal alan- ileriye doğru besleme (feed-forward) şekillerigeliştirmiştir (bütün bunları yaparken de çok anlayışlı vebilgili bir rehabilitasyon ekibi tarafından yönlendirilmiştir).

Bunlara rağmen, başına gelen bu felaket sırasında vebundan bir ay sonrasında, Christina bir bez bebek kadargevşekti ve oturamıyordu. Üç ay sonra, onu çok düzgün -birheykel gibi orta pozisyonda duran bir dansçı kadar düzgün-otururken görünce çok şaşırdım. Kısa sürede onun buoturuşunun bilinçli veya otomatik bir şekilde kazanılmış vedevam ettirilen bir duruş olduğunu kavradım. Sürekli olarakeksikliği hissedilen doğal ve kendine has hareketleri telafietmek üzere gerçekleştirilen bir çeşit zorlama ve iradeyle eldeedilen bir duruş veya histrionik bir hareketti. Doğanınbaşaramadığı yerde 'yapay' olanı edinmişti ama bu yapayyollar yine de doğanın sunduğu şeylerdi ve kısa sürede 'ikinci

Page 82: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

tabiatı, oldular. Konuşması için de aynı şeyler geçerliydi, ilkbaşlarda neredeyse tamamıyla sessizdi.

Sesi de sanki sahneden seyircilere yansıtılmış gibiydi.Sesi sahnede kullanılabilecek türden teatral bir sesti. Amabunun sebebi histerik bir durum veya sapkınlık değil hâlâdoğal vokal hareketinin olmamasıydı. Yüzünde de durumaynıydı -hâlâ yüzce ifadesiz olmaya (içteki duyguları dolu venormal yoğunlukta olmasına rağmen) devam ediyordu. Yüzhareketleri ve bunlar için gereken kuvvet ile ilgiliayarlamaları yapabilmesi için gereken özduyumu*

* Purdon Martin, günümüzün çağdaş nörologları arasında, yüze ve seseait hareketten, bunların temelinden ve son olarak da algısalbütünleşmeden bahseden hemen hemen tek kişidir. Christina'yıanlattığımda ve ona kaydedilen filmleri gösterdiğimde çok ilgilenmişti.Burada anlatılan önerilerin ve formülasyonların pek çoğu aslında onaaittir.

kaybettiğinden, yüz ifadesini (afazisi olan hastaların abartılıbir ses tonlamasını kullanmaları gibi) yapay ve abartılı birşekilde takınmaya çalışmadığı müddetçe, yüzü ifadesizdi.

Fakat bütün bu ayarlamalar en iyi ifadeyle bile yarımdı.Hayatı yaşanabilir hale getirmekle birlikte normal bir yaşamadöndürmüyordu. Christina yürümeyi, toplu taşıma araçlarınabinmeyi hayatın sıradan işlerini yürütmeyi -sadece büyük biryaşama gücü ve bu işleri garip bir şekilde yapabilme yollarını,yaşayarak öğrenmişti. Ama bu yollar, dikkati dağıldığı andaişe yaramıyorlardı. Örneğin yemek yerken dikkatidağıldığında, bıçağı veya çatalı acı verecek bir güçte -tırnakları ve parmak uçlarından kan çekilircesine sıkardı. Eğersıkma gücünde bir azalma olursa elinde ne varsa doğrudanyere düşürürdü. Ya sımsıkı tutuyor ya da düşürüyordu.

Page 83: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

İkisinin arası yoktu. Hiçbir nörolojik iyileşme belirtisi, sinirliflerinin anatomik tahribatında bir iyileşme olmamasınarağmen çok yoğun bir yardım ve terapi ile (bir yıla yakınrehabilitasyon servisinde kalmıştı) kayda değer işlevsel biriyileşme -kaybettiklerini başka şekilde ikâme ederek-gerçekleşti. En sonunda Christina, hastaneden çıkarak evinegidebildi ve çocuklarına kavuştu.

Evindeki bilgisayar terminalinin başına döndü ve onu,olağanüstü bir beceriyle, etkili bir şekilde kullanmayı öğrendi.Her şeyi hissederek değil de, görerek yapılabileceğini gözönünde bulundurmuştu. Hareket etmeyi öğrenmişti ama nasılhissediyordu? İlk başlarda bahsettiği bedenini yitirmiş gibihissetme durumu şimdi kullandığı yöntemlerle dağılmışmıydı?

Cevap 'hayır'dı. Giderek özduyumunu kaybediyordu.Bedenini gerçekdışı ve ölü olarak hissediyor, kendisine aitolmadığı duygusunu yaşıyordu. Bedenini kendine uygun halegetiremiyordu. Bu durumu anlatacak kelime bulamıyor, ancakbaşka duyularıyla ilgili anolojiler kullanabiliyordu;'Bedenimin kendine kör ve sağır olduğunu hissediyorum...bedenim kendine duyarsız'. Bütün bu kelimeler ona aitti. Bueksikliği doğrudan anlatmak için kullanabileceği hiçbirkelime yoktu. Bu sağırlığa veya körlüğe benzer duyusal birkaranlık (ya da sessizlik)ti. Toplumun da ne böyle durumlarıanlatacak kelimeleri ne de hoşgürüsü vardır. Görmeyen kişiyeen azından endişeli bir ilgi gösterilir. İçinde bulunduğudurumu kafamızda canlandırır ve ona göre davranırız. AmaChristina ağır bir şekilde, acı çekerek otobüse binmeyekalksa, sadece kızgın homurdanmalarla karşılaşır; 'Derdinizne bayan? Kör müsünüz, körkütük sarhoş mu?’ Ne cevapverebilir ki? Özduyumum yok mu, desin? Sosyal desteğin ve

Page 84: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

hoşgörünün olmaması ek bir yük getirmektedir: özürlüdürama temelde bu özürü açık ve net değildir. Ne de olsa gözlegörülür bir durum yoktur ortada ne kördür ne de felçli. Buinsanlara tuhaf biriymiş veya aptalmış gibi davranırlar. Beşduyunun haricindeki gizli duyularla ilgili bir hastalığı olankişilerin başına gelen bunlardır. (Vestibüler rahatsızlığı olanveya labrintektomi -labyrinthectomised- geçirmiş kişilerde dedurum aynıdır).

Christina hayal ve tarif edilemez bir gerçekliğe mahkûmedilmişti. Aslında 'gerçekdışı'na ve 'hiçliğe' demek daha doğruolsa gerek. Bazen üzüntüyle yıkılır -toplum içinde değil debenimleyken "Ah bir hissedebilsem. Ama bu hissin nasılolduğunu unuttum:.. Ben normaldim değil mi? Herkes gibihareket ederdim değil mi?" diye isyan eder.

"Evet, tabii ki öyle.""Tabii ki filan anlamam. Buna inanamıyorum. Bana

kanıtla."Polinevrit olmadan birkaç hafta önce çocukları ile birlikte

çekilmiş filmini gösteririm ve Christina gülerek 'Evet tabii kibu benim' der ve ardından 'Ama artık o zarif kızla kendimibağdaştıramıyorum. O gitti, onu hatırlayamıyorum hattahayalimde bile canlandıramıyorum. Sanki taa içimden bir şeyiçekip almışlar... Kurbağalara da bunu yapıyorlar değil mi?Belkemiğindeki sinirleri alıyorlar. Onların zarlarınısoyuyorlar. İşte ben de kurbağa gibi soyulmuş biriyim. Hadiayağa kalk gel, bak Chris kurbağa gibi soyulmuş ilk insan.Hiç beden algısı yok, kendini hissetmiyor- bedensiz Chris!'Histerinin sınırında çılgınca güler. Ben 'dediklerinde haklımı?' diye düşünerek onu sakinleştiririm.

Bir anlamda, bedensizdi ve hayalet gibiydi. Özduyumunuyitirmişti. Kimliğinin organik bağını, temelini kaybetmişti.

Page 85: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Fiziksel dünyaya ait kimliğini veya Freud'un 'ben’in temeliolarak gördüğü 'beden egosu'nu yitirmişti. Freud şöyle der;'Ego her zaman bir 'beden egosu'dur. Beden algısı veimgesinde böylesi derin bozukluklar olduğundadepersonalizasyon ve derealizasyonun olması her zamanmümkündür. Weir Mitchell, Amerikan Sivil Savaşı sırasındakolu veya bacağı kesilmiş, sinirleri haraplanmış hastalarlaçalıştığında bunu görmüş ve mükemmel bir şekilde tarifetmiştir. Çok ünlü ve yarı kurgulanmış ama hâlâ benzerlerininen iyisi ve fenomenolojik olarak en doğrusu olan vakadeğerlendirmesinde (hasta olan doktor George Dedlow'unağzından) şöyle demiştir; "Bazı zamanlar varlığımın,kendimin, her zamankinden çok daha az bilincinde olduğumukorkuyla fark ettim. Bu duygu o kadar gerçekdışıydı ki ilkbaşta beni çok kaygılandırdı. Sürekli birisine, benimgerçekten de George Dedlow olup olmadığımı sormakisteğine kapılıyordum; Ama bu soruyu sorduktan sonra aptaldurumuna düşeceğimi bildiğimden, durumu konuşmaktankaçınıyor, duygularımı analiz etmeye çalışıyordum. Zamanzaman kendim olma isteğim o kadar ağır basıyordu ki bundandolayı acı çekiyordum. Anlayabildiğim kadarıyla bu durum,kişiliğin egoistik tavrında bir eksikliktir."

Christina'da bu durum -kişiliğindeki egoistik tavıreksikliği- süreklilik arz ediyordu. Ama zaman ilerledikçe veuyum çabaları sonuca ulaştıkça azalmıştı. Ayrıca, organiktemeli olan belirli bir duygu - bedensizlik duygusu ilk günkükadar ciddi ve korkutucuydu. Aynı duyguya belkemiğisinirleri nevrit olan kişilerde rastlanır ama onlar felçgeçirirler; Christina'ysa 'bedensiz' olmasına rağmen sağlam veayaktadır.

Page 86: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Cildi uyarıldığında kısa bir süre için ve kısmen olsa da buduygu geçer. İmkân olduğunda dışarı çıkmayı ve üstü açıkarabalarla gezmeyi sever. Böylelikle rüzgârı vücudundahisseder (bu yapay bir duyumdur, hafif dokunma algısı azzarar görmüştür) "Harika bir şey, rüzgârı kollarımda veyüzümde hissediyorum, o zaman silik bir şekilde olsa dabenim de ellerim ve yüzüm olduğunu fark ediyorum. Bugerçek değil, ama bir şeydir işte. Bir süre için bile olsa bukorkunç ölüm peçesini üzerimden kaldırıyor."

Ama durumu, Wittgensteinvari bir durum olmaya devamediyor. Elinin nerede durduğunu hissedemiyor - özduyumunukaybetmesi, de-afferentasyon, onu kendi varlığından, varlıkbilgisinden alıkoymuştur. Bu gerçeği değiştirmek üzereyapabileceği hiçbir şey yoktur. Bedeninin var olduğundanemin olamaz. Acaba Wittgenstein onun durumunda olsaydı nederdi?

Çok değişik bir şekilde, hem başarılı hem başarısızolmuştu. Hareket edebilmeyi başardığı halde varolmayıbaşaramadı... Sinir sistemi ve duyularının cesareti, azmi,kendi kendine yeterliliği ve plastisitesi çevçevesindeinanılmaz ölçüde bir uyum göstermekte başarılı oldu. Hiçbilmediği bir durumla karşı karşıya, inanılmaz zorluklar vegaripliklerle savaştı ve savaşmakta. Bu savaşta güçlü veetkileyici bir insan olarak yaşamını devam ettirmekte.Christina, nörolojik savaşların, gün ışığına çıkmamışkahramanlarından biridir.

Her zaman için yenik ve mağdurdur. Dünyadaki hiçbiryaratıcı güç ve ruh, sinir sisteminin olanakları içindeki hiçbirtelafi veya yer değiştirme mekanizması, onun beden algısınınyokluğunu geri getiremez. Altıncı duyumuz olan bu duyuolmadan da bir beden sahipsiz ve gerçekdışı olarak kalır.

Page 87: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Zavallı Christina, 1985 yılında bu durumla karşılaştı. Sekizsene öncesine kadar da aynı durumdaydı ve bu hayatınınsonuna kadar devam etti.

Hayatı hiç bilinmedik ve beklenmedik bir hayattı.Bildiğim kadarıyla, türünün ilk örneği, 'bedenini yitiren' ilkinsandır.

NOTŞimdilerde Christina ile aynı kaderi paylaşan başkaları da vardır. Bu

sendromu ilk defa tarif eden Dr. H. H. Schaumburg'un anlattıklarındananladığım kadarıyla bugünlerde, ciddi duyusal nöropati geçiren pek çok hastaortaya çıkmaktadır. Bunlar arasında, en kötü durumda olanın, Christina gibibeden imgesi bozuklukları vardır. Büyük çoğunluğu, aşırı derecede sağlığınadüşkün, çok fazla sayıda B6 vitamini (pyridoxine) tüketen, megavitaminkürleri uygulayan kişilerdir. Pek çoğu Christina'ya benzemese de şimdiyüzlerce bedenini yitirmiş kadın ve erkek vardır. Kendilerini pyridoxine ilezehirlemeyi bıraktıklarında bu durumdan kurtulacaklarını uman bir sürüinsan...

Page 88: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

4- yatağından düşen adam

Uzun yıllar önce, bir tıp öğrencisiyken, kafası oldukçakarışmış bir hemşire beni telefonla arayarak şu garip hikâyeyianlatmıştı; o sabah hastaneye yatırılmış genç bir hastalarıvardı. Bu genç erkek hasta, gün boyunca çok hoş ve normaldavranmıştı hatta ufak bir şekerlemeden uyanana kadar herşey yolunda gözüküyordu. Uyandıktan sonra heyecanlı vegarip olduğunu fark etmişlerdi. En azından hasta kendindedeğildi. Bir şekilde yatağından düşmüştü, yerde oturuyor,bağırıyor ve yatağına girmeyi reddediyordu. Lütfen gelipneler olup bittiğine bir bakabilir miydim?

Hastaneye vardığımda hastayı yatağının yanında, yerde,bir ayağına bakarken buldum. Yüzündeki ifadeden, kızgınlık,telaş, şaşkınlık ve üzüntü okunuyordu. Yatağına dönüpdönmeyeceğini bunun için yardıma ihtiyacı olup olmadığınısordum. Bütün bu önerilerden rahatsız olarak kafasını "hayır"anlamında salladı. Yere çömelerek hastalığıyla ilgili tarihçeyialdım. Bazı testleri yaptırtmak için bu sabah geldiğini söyledi.Hiçbir şikâyeti yoktu fakat nörologlar sol ayağının "tembel"olduğunu -bu kelimeyi kullanmışlardı- söylemişler, o dagelmesi gerektiğini düşünmüştü. Gün boyunca kendini gayetiyi hissetmiş, akşama doğru da uykuya dalmıştı. Kalktığında,yatağının içinde hareket edene kadar da iyi hissetmeye devametmişti. Sonra söylediğine göre yatağının içinde "birininbacağını", o çok garip insan bacağını, o korkunç şeyibulmuştu.

İlk anda büyük bir şaşkınlık ve iğrenmeyle birlikte donupkalmıştı. Bugüne kadar ne böylesine olağanüstü bir şeyi hayal

Page 89: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

etmiş, ne de yaşamıştı. Bu ayağı çok garip ve farklıhissetmişti. Mükemmel bir biçime sahip olmasına rağmenfarklı ve soğuktu. Bu noktada aklına bir fikir geldi. Nelerolduğunun şimdi farkına varmıştı. Bu tümüyle bir şakaydı.Canavarca, uygunsuz ama çok orijinal bir şakaydı. Yılbaşıakşamıydı ve herkes eğleniyordu. Çalışanların yarısı sarhoştu.Herkes birbiriyle eğleniyor, çılgınca şakalar yapıyordu.Ortalık tam bir karnaval havasındaydı. Açıkça görünen oyduki korkunç ve garip bir şaka anlayışına sahip olan hemşireninbirisi otopsi odasından kesik bir bacak çalmış, o derinuykudayken yatağının içine şaka olsun diye bırakmıştı. Buaçıklamadan dolayı içi rahatlamıştı ama bu şaka da eşekşakasıydı ve o lanet olası şeyi yatağından dışarıya fırlatmıştı.Fakat -bu noktada sohbet eder tavrını bıraktı ve anidentitreyek yüzü bembeyaz kesildi- o şeyi yatağından fırlatıpattığında her nasılsa kendisi de arkasından gitmişti, şu anda oşey kendi vücuduna bağlı bir haldeydi.

Yüzündeki iğrenme ifadesiyle "şuna bakın" diye bağırdı."Hiç böyle garip ve korkunç bir şey gördünüz mü?Kadavranın ölü olduğunu düşünmüştüm. Fakat bu çok garip.Bir şekilde bu iğrenç şey bana yapışmış." Her iki eliyle ayağıtuttu ve büyük bir şiddetle vücudundan koparmaya çalıştı.Başaramayınca hırsla vurdu.

"Yavaş ol!" dedim. "Sakin ol! Boşver! Ben olsam o ayağaöyle vurmazdım."

Kızgın ve çok rahatsız olmuş bir ifadeyle "neden peki?"diye sordu.

"Çünkü bu senin ayağın" diye cevap verdim. "Kendiayağını tanımıyor musun?"

Yorgunluktan aptallaşmış, şaşkın ve dehşet içindeki yüzifadesinde en ufak bir şüphe belirtisi yoktu. "Ah doktor," dedi.

Page 90: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

"Siz benimle dalga geçiyorsunuz. O hemşireyle işbirliğiiçindesiniz, hastalara böyle şakalar yapmamalısınız."

"Şaka yapmıyorum," dedim. "O senin kendi ayağın."Suratımdaki ifadeden çok ciddi olduğumu fark etti ve

yüzünde açıkça bir korku ifadesi belirdi. "Bunun benimbacağım olduğunu söylüyorsunuz öyle mi Doktor? Peki insankendi bacağını bilmez mi?"

"Kesinlikle bilir." diye cevap verdim. "Kendi ayağınıbilmelidir. Bir insanın kendi ayağını tanımamasını hayal bileedemiyorum. Belki bu kadar zamandır şaka yapan sensin?"

"Tanrı adına yemin ederim ki şaka yapmıyorum... Birinsan kendi vücudunun farkında olmalı, ne kendinin, ne değilbilmeli, fakat bu ayak, bu şey..." Bir nefret dalgasıyla dahatitredi, "garip hissediyorum ve benim bir parçammış gibi degelmiyor."

"Peki, neye benziyor" diye en az onun kadar şaşkınlıkiçinde kalarak sordum bu kez.

"Peki, neye benziyor?" dedi, benim sözlerimi aynen veağır ağır tekrarlayarak. "Sana söyleyeyim neye benzediğini.Dünyadaki başka hiçbir şeye benzemiyor. Nasıl böyle bir şeybana ait olur? Böyle bir şeyin nereye ait olduğunu dabilmiyorum." Sesi giderek kısıldı. Korkmuştu ve şokgeçiriyordu.

"Dinle." dedim. "Pek iyi olmadığını düşünüyorum.Lütfen yatağına dönmene yardım etmemize izin ver. Amaönce sana son bir soru soracağım. Eğer bu şey senin solayağın değilse (konuşmamızın bir yerinde bu "şey"e, bacağabenzetilmiş yapay bir parça demişti. Hatta birileri, buparçaları, orijinallerinin tıpkı aynısı gibi üretmeye başlamıştıbile!) senin sol ayağın nerede?"

Page 91: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Bir kere daha yüzü bembeyaz kesildi, öyle kibayılacağını sandım. "Bilmiyorum," dedi. "Hiçbir fikrim yok.Kayboldu. Gitti. Bulunabilecek bir yerde değil..."

NOTBu deneyimim basıldıktan sonra (Leg To Stand On, 1984) Dr. Michael

Kremer adındaki bir nörologtan bir mektup aldım. Mektubunda şunlarıanlatıyordu; "Kardiyoloji bölümünde yatan şaşırtıcı bir hastayı görmemistendi. Kalp sektesi geçirmişti. Bu durum sol tarafını felce sokan geniş birdamar tıkanıklığına neden olmuştu. Onu görmemi istemişlerdi; çünkü gecelerisürekli olarak yatağından düşüyordu. Kardiyologlar da sebebinibulamamışlardı.

Ona geceleri ne olduğunu sorduğumda, açık bir şekilde cevap verdi. Hergece uyandığında yatağında ölü, soğuk, kıllı bir ayak buluyordu ve bunu birtürlü anlayamıyordu. Fakat bu duruma da dayanamıyordu. Sağlam eli veayağıyla bu 'şey'i yatağından atıyordu. Doğal olarak vücudunun geri kalankısmı da onu takip ediyordu.

Felçli olduğu tarafta tamamen duyarlılığını yitirmişti. Hasta, busevimsiz yabancı ayağa kendini o kadar kaptırmıştı ki, ona, bu ölü bacağıyatağından atarken kendi bacağının yatakta olup olmadığını soramadım!"

Page 92: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

5. eller

Altmış yaşındaki Madeleine J. 1980 yılında, New York Cityyakınlarındaki St. Benedict's Hastanesi'ne yatırıldı. Bütünhayatı boyunca ailesi tarafından evde bakılmıştı. Doğuştangörmüyordu ve beyin felci vardı. Bu bilgilere dayanarak veacıklı durumuna bakarak, duygusal ve zihinsel olarak özürlübiri olduğunu düşünüyordum. Spastik bir durumu ve atetosis'ivardı; her iki eli de istem dışı hareket ediyordu ve gözlerigelişememişti.

Aslında ne duygusal ne de zihinsel bir özürü vardı. Tamtersine, rahat ve etkili bir şekilde konuşuyordu. Spastisizm,şans eseri konuşmasını çok az etkilemişti. Yüksek düzeydebir ruhsal olgunluğa erişmiş, sıradışı bir zekâya sahip,kültürlü bir kadındı.

"Çok fazla okuduğunuz belli, evde Braille alfabesi ileçok okumuş olmalısınız." dedim.

"Hayır, tüm okumalarımı ya başka kişiler yapar ya dasesli kitaplardan yararlanırım. Braille ile yazılmış kitaplarıokuyamam. Tek bir kelime bile! Ellerimle hiçbir şeyyapamam. İkisi de, tamamıyla işe yaramaz durumdalar."

Zorlukla iki elini de kaldırdı! "Allahın unuttuğu, işeyaramaz şu iki hamur yığını, benim bir parçam olduklarınıdahi hissetmiyorum!" Bunu pek şaşırtıcı buldum. Ellergenelde beyin felcinden etkilenmez - en azından temeldeetkilenmezler; bir şekilde spastik, zayıf veya deforme olsalarbile genellikle, önemli ölçüde kullanılır halde kalırlar. Little'shastalığı veya serebral displejisi olanlarda ise ayaklarda tambir felç söz konusudur. Bayan J.'nin elleri hafif spastik ve

Page 93: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

atetotik durumdaydı ama duyusal kapasitesi tamamıyla çalışırvaziyetteydi. Hafif bir dokunuşu acıyı, ısıyı, parmakların pasifhareketlerini anında ve doğru bir şekilde, ayırt edebiliyordu.Temel duyularda bir tahribat yoktu ama algılamada çokönemli bir bozukluk vardı. Elleriyle hiçbir şeyi tanıyamıyorve isimlendiremi- yordu. Elim dahil çeşitli cisimleri verdim.Hiçbirini tanıyamadı ve keşfetme girişiminde de bulunmadı;elleri aktif bir şekilde "araştırıcı/yakalayıcı" hareketlerdenyoksundu. Gerçekten de "hamur parçaları" kadar hareketsiz,işe yaramaz ve durgundular.

Kendi kendime bu çok garip bir şey dedim. Bundan negibi bir anlam çıkarılabilirdi. İleri düzeyde bir duyusalyetersizliği yoktu. Ellerini mükemmel bir şekildekullanabilirdi, böyle bir potansiyeli vardı ama yine dekullanamıyordu. Acaba onları hiç kullanmadığı için mi işeyaramaz bir durumdaydılar? Belki de ellerini, doğuştanitibaren "koruduğu", "bebekleştirdiği", "fazlasıyla dikkatettiği" için her bebeğin ilk aylarda öğrendiği gibi onlarıaraştırıcı, keşfedici şekilde kullanmayı öğrenememişti. Birçift normal ele sahip olmasını engelleyecek bir şeyler miolmuştu? Eğer sebep buysa, hayatının ilk aylarında,kazanması gereken bu beceriyi şimdi altmış yaşındayken miöğrenecekti? Bu uzak bir ihtimal gibi gözükse de aklımagelen tek hipotezdi

Daha önce böyle bir örnek yaşanmış mıydı? Buna benzerbir durum daha önce hiç tarif edilmiş ya da tarif edilmeyeçalışılmış mıydı? Bunu bilmiyordum yalnız hemen Leontevve Zaporoz- hets'in El İşlevlerinin Rehabilitasyonu (İngilizceçevirisi, 1960) adlı kitaplarında benzerlikler olabileceğiaklıma geldi. Onların tarif ettikleri durumun sebebi, oldukçafarklıydı: yaralandıktan sonra ameliyat geçiren iki yüz kadar

Page 94: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

askerde, benzer şekilde "ellere yabancılaşma" vardı. Temelnörolojik ve duyusal işlevleri sağlam kalsa da, yaralanmışellerini, "yabancı", "cansız", "işe yaramaz" hissediyorlardı.Leontev ve Zaporozhets, yaralanma, ameliyat ve haftalar veyaaylar süren, elleri kullanamama durumunu izleyen vakalarda,'gnosis'e (ellerin algısal kullanımına) yol açan gnostiksistemlerin çözülmeye uğrayacağından bahsederler.Madeleine'in durumunda, fenomen aynı olsa da bu hal, hayatıboyunca sürmüştü. Sadece ellerinin iyileşmesi yeterli değildi,onları keşfetmesi - sahip olması ve hayatında ilk defakullanması gerekiyordu; bu sadece çözülmüş bir gnotiksistemi yeniden kazanması anlamına gelmiyordu, ilk başta hiçsahip olmadığı bu sistemi en baştan yapılandırmasıgerekliydi. Bu mümkün müydü?

Leontev ve Zaporozhets'in anlattığı yaralı askerler,yaralanmadan önce normal ellere sahiptiler. Onların sadeceyapması gereken şey geçirdikleri ciddi yaralanmadan sonra"unutulmuş", "çözülmüş" veya "hareketsiz kalmış" olanşeyleri "hatırlamak"tı. Bunun tersine Madeleine, ellerini hiçkullanmadığı -ve ellerinin varlığını hissetmediği- için buna aitbir hafıza birikimine de sahip değildi. Aynı şey kolları için degeçerliydi. Kendi kendine hiç yemek yememiş, tuvaletegitmemiş veya ellerini kendine yardım amacıyla hiçkullanmamıştı. Bunları hep onun için başkaları yapmıştı.Altmış yıl boyunca elleri yokmuşçasına hareket etmişti.

İşte, karşı karşıya kaldığımız zorluk da buydu: Elleriyleilgili temel duyusal işlevleri mükemmel olan ama bu duyuları,dünyayla ve kendiyle ilişkilendirecek düzeydeki algılarla biraraya getirme gücüne sahip olamayan bir hasta; "işe yaramaz"elleri söz konusu olduğunda "algılıyorum", "fark ediyorum","yapacağım, hareket edeceğim" deme gücüne sahip değildi.

Page 95: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Ama şu ya da bu şekilde (Leontev ve Zaporozhets'inhastalarında bulduğu gibi) ellerini aktif bir şekildekullanmasını, hareket ettirmesini sağlamalıydık. Bunuyaptırdığımızda, entegrasyonu sağlayacağını umuyorduk. RoyCampbell'in dediği gibi entegrasyon 'hareket'teydi.

Madeleine, bu fikirlerin hepsine katılıyordu hatta çoketkilenmişti ama şaşkın ve umutsuzdu. "Ellerim birer macunparçası olduğu müddetçe, onlarla ne yapabilirim ki?" diyesordu. Goethe, "Başlangıçta eylem vardır," diye yazar. Ahlakiveya varoluşsal sorunlarla karşılaştığımızda bu geçerli olabilirama hareket ve algının kaynağı için aynı şey geçerli değildir.Burada da hemen her zaman ani bir şey vardır; bir ilk adım(veya Hellen Keller'in söylediği "su" kelimesi gibi bir ilkkelime), ilk hareket ve algı, ilk tepki - tamamıyla, birdenortada hiçbir şey yokken çıkıverecek bir şey. Amaçlı birhareket veya refleks olmayıp her ikisinden de hem dahagizemli hem ortada olacak bir tepki. Madeleine'e "şunu yap"diyemezdik ama bir tepkinin çıkmasını umut edebilirdik.Umut eder hatta bunun için kışkırtabilirdik.

Annesinin göğsüne doğru uzanan bir bebeği düşündüm.Hemşirelerine, "yemeğini götürdüğünüzde kazaraolmuşçasına biraz uzağında bırakın. Aç bırakmayın, onunlaoyun oynamayın ama her zamanki ilginizden daha az ilgigösterin." dedim bir keresinde. Ve bir gün beklediğimiz şey -daha önce hiç olmamış bir şey- gerçekleşti: bir gün aç vesabırsızken, sabırla beklemek yerine elini uzattı ve somunuyakalayarak ağzına götürdü. Bu altmış yıl boyunca ellerini ilkhareket ettirişi ve kullanışıydı. Ve bu, onun hareketsel (motor)kişiliğinin doğuşuna işaret etti. Sherrington, hareketlerleoluşan kişiliğe, bu adı verir. Bu durum, aynı zamanda eliyleilgili ilk algısının gerçekleştiğini ve "algısal kişiliği"nin

Page 96: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

doğduğunu gösteriyordu. İlk algısı ve idraki, bir 'somun' du.Helen Keller'in ilk kelimesi ise su!

Bu ilk hareketten, ilk algılamadan sonraki gelişme çokhızlıydı. Bir somuna ulaşmaya, dokunmaya çalıştığı gibi,büyük bir açlıkla tüm dünyayı keşfetmeye ve dokunmayabaşladı. Yemek güdüsü, yolu açmıştı; çeşitli yiyeceklere,kaplara, aletlere... Bu farklı şeyleri ayırt etmek için meraklıbir fikir yürütme veya sonuca varma işi gerekliydi.Doğduğundan beri görmediği ve "elsiz" olduğu için en basitiçsel imgelerden de yoksundu. Helen Keller'da hiç değilsedokunsal imgeler mevcuttu. Eğer, başkalarının imgeleri,kelime ile dile dökülen imgelerle dolu bir hayal gücü, sıradışıbir zekâsı ve okuryazarlığı olmasa bir bebek kadar çaresizkalacaktı.

Somun, ortasında deliği olan yuvarlak ekmek olaraktanındı; çatal, birkaç keskin uzantıya sahip olan düz uzun bircisim olarak fark edildi. Baştaki bu ilk analizler hızlı birsezgiye yol açtı ve cisimler oldukları gibi fark edilmeye,özellikleri ve fizyonomileri ile birlikte aşina olunmaya ve herbiri kendine has "eski arkadaşlar" olarak tanınmaya başladılar.Bu tür, analitik olmayan, sentetik ve anında oluşan idrak, onagizem, güzellik ve heyecanla dolu bir dünyayı keşfettiğihissini veriyordu.

En bildik cisimler bile onu mutlu ediyordu. Mutluetmekle kalmıyor, bu cisimleri yaratma isteği veriyordu.Çamur istedi ve model yapmaya başladı; ilk heykeli vemodeli bir ayakkabı çekeceğiydi. Bu model bir şekilde belirlibir güç ve mizah ile yüklüydü. Erken dönem bir HenryMoore'u hatırlatan güçlü, geniş kıvrımları vardı.

İlk idrakinden bir ay kadar sonra, dikkati ve ilgisicisimlerden insanlara doğru kaydı. Mizahi bir yaratıcılıkla ve

Page 97: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

safiyetle cisimlerin şekilleri değiştirilse de, onlara karşıgösterilecek ilginin ve bunları ifade etme yollarının ne de olsasınırları vardı. Şimdi insan yüzünün hareketsiz ve hareketlihallerdeki durumunu keşfediyordu. Madeleine tarafından"hissedilmek" kayda değer bir tecrübeydi. Kısa bir süre öncehareketsiz ve hamur gibi olan elleri, şimdi olağandışı bircanlılık ve duyarlılık göstermekteydi. Onun elleriyle kişi,sadece fark edilmekle, görsel incelemenin ötesinde biryoğunlukla araştırılmakla kalmıyor, bir arstist tarafındanestetik, düşünsel ve imgesel olarak tadılıyor ve takdirediliyordu. İnsan, onun ellerini, sadece görmeyen bir kadınınkendini keşfe çıkmış elleri olarak hissetmiyordu. Onları,dünyanın dopdolu ruhani ve duyusal gerçekliğine gözlerinidaha yeni açmış, yaratıcı ve düşünen bir zihnin, görmeyen birsanatçının, elleri olarak hissediyordu. Bu keşifler, dışsal birgerçeklik olarak, yaratmak ve simgelemek için itici güçoldular.

Baş ve insan figürleri yapmaya başladı ve bir sene içindeyörede, St. Benedict'in görmeyen heykeltraşı olarak ünlendi.Heykelleri, gerçek ölçülerin yarısı veya dörtte üçüboyutundaydı. Basit ama fark edilebilir özellikleri olan buheykeller, etkileyici bir ifadesel enerjiye sahiptiler. Bu durum,benim, onun ve hepimiz için çok duygulandırıcı, hayretedüşürücü, hemen hemen mucizevi bir tecrübeydi. Normalolarak hayatın ilk birkaç ayında kazanılması gereken amaaltmış yaşına kadar elde edilememiş temel algılama gücününbu yaştan sonra kazanılabileceğini kim hayal ederdi? Bu olay,ilerki yaşlarda öğrenme ve özürlülerde öğrenme adına, harikaolanakları göz önüne sermişti. Bu görmeyen ve felçli kadında,tüm hayatı boyunca aşın korunmuş, hareketsiz ve saklıkalmış, şaşırtıcı bir artistik duyarlılığın tohumlarının, altmış

Page 98: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

yıl boyunca gelişmemiş ve engellenmiş olmasına rağmen,nadir ve güzel bir gerçekliğe yeşereceğini kim hayaledebilirdi?

NOTMadeleine J. vakası, daha sonra da karşılaşacağım üzere, kendine has

tek bir vaka değildi. Bir sene sonra, ağır bir görsel hasarla birlikte beyin felcigeçirmiş başka bir hasta ile (Simon K.) karşılaştım. Bay K.'nın elleriyle ilgiliduyumları ve gücü normal olmasına rağmen onları hiç kullanmamıştı.Herhangi bir şeyi tutmak, keşfetmek veya tanımak konusunda da olağandışıbir şekilde beceriksizdi. Madeleine J.'den dolayı bilgili olduğumuz için aynışekilde görsel bir agnozi olup olmadığını ve benzer şekilde tedavi edilipedilemeyeceğini merak ettik. Gerçekten de Madeleine'de gerçekleştirilenşeylerin Simon için de geçerli olacağını bulduk. Bir sene içinde ellerini herşekilde kullanabilir bir hale geldi. Özellikle basit marangozluk işlerinden;tahta bloklara şekil vermek ve bunları tahtadan oyuncak yapmak için biraraya getirmekten çok hoşlandı. Heykel yapmak, yeniden yaratmak isteğiyoktu. Madeleine gibi doğuştan sanatçı değildi. Ama yarım yüzyıl ellerinikullanmadan geçirdikten sonra, şimdi onları her şekilde kullanmaktan büyükmutluluk duyuyordu. Üstün yetenekli ve duygulu Madeleine J.’nin tersinebiraz özürlü ve zihinsel olarak pek gelişmemiş biri olduğu düşünülürse, budurum daha da dikkate değerdi. Madeleine'nin Helen Keller gibi milyonda birkarşılaşılabilecek olağandışı bir kadın olduğu söylenebilirdi. Ama Simon içinaynı şey söylenemezdi. Yine de el becerisini kazanması aynen Madeleine'ebenzer şekilde gerçekleşmişti. Bu gibi durumlarda zekânın hiçbir rolününolmadığı en temel şeyin "kullanmak" olduğu açıktı. Gelişimsel agnozi nadirrastlanan vakalar olabilir ama sonradan olan agnozilerde de temel kurallaraynıdır. Sık sık şeker hastalığına bağlı "eldiven ve çorap" nöropatisi (sinirselkörelme) denilen rahatsızlığı olan hastalarla karşılaşırım. Eğer nöropati,yeterince ciddi ise hastalar hissizlikten ("eldiven ve çorap" hissi) öte tam birhiçlik ve derealizasyon duygusuna kapılırlar. Elleri ve ayakları olmayan (birhastanın söylediği üzere) "basket potası gibi" hissedebilirler. Bazen kol vebacaklarının bitiminde bir şekilde hareketsiz hamur, macun parçalarıolduğunu hissederler. Bu derealizasyon duygusu, tipik olarak aniden gelir.

Page 99: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Gerçekliğe dönüş de aynı oranda aniden olur. Kritik (işlevsel ve ontolojik) bireşik vardır. Böyle hastaların el ve ayaklarını kullanmalarını - bunun içinonlara bir oyun oynasak da - sağlamalıyız. Böylelikle ani bir yeniden farkınavarma durumunun ortaya çıkması - yeterli fizyolojik potansiyel mevcutsa,gerçekleşir. Tam bir nöropati varsa ve sinirlerin uzak uçları ölü durumdaysa,böyle bir yeniden farkına varma mümkün değildir.

Ciddi ama yarım nöropatisi olan hastalarda, az da olsa ilgili organıkullanmak hayati önem taşır ve bir basket potası olmayla makul ölçüdeişlevsel olma arasındaki fark buna bağlıdır. Aşırı derecede hareket ettirilirse,sınırlı sinir işlevlerinde bir yorgunluk ve yeniden ani bir derealizasyonolabilir.

Bu sübjektif duyguların, nesnel karşılıklarının olduğunu belirtmekgerekmektedir; el ve ayak kaslarında lokal olarak "elektriksel bir sessizlik"vardır ve duyusal olarak da, duyusal kortekse kadar her derecede tam bir"uyarılmış potansiyel" eksikliği bulursunuz. Hareket ettirmeyle birlikte el veayaklar yeniden fark edilir edilmez, fizyolojik tablo tamamıyla bunun tersinedöner.

Page 100: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

6. fantomlar

Nörologların kullandığı anlamda "fantom", vücudun belirlibir bölümünün, genellikle eller ve ayaklarınkaybedilmesinden aylar veya yıllar sonra da devam eden, obölüme ait imge ve hafızadır. Eski çağlarda da bilinenfantomlar, Sivil Savaş sırasında ve sonrasında büyükAmerikan nöroloğu Silas Weir Mitchell tarafından detaylı birşekilde keşfedilerek tarif edilmiştir.

Weir Mitchell birkaç çeşit fantom tarif etmiştir, bazılarıgarip bir şekilde "hayalet gibi" ve gerçekdışıdır, (Mitchellbunları "duyusal hayaletler" diye adlandırdı) bazıları şüpheli,hatta tehlikeli, canlı gibi ve gerçek, bazıları yoğun bir şekildeacı dolu, diğerleriyse (çoğu) oldukça acısızdır. Bazılarıfotoğraf kadar kesin, yitirilmiş el ve ayakların tam bir kopyasıgibi, diğerleri abartılı bir şekilde kısalmış veya şeklenbozulmuştur. Ayrıca "negatif fantomlar" tarif etmiştir. Böyle"beden imgesi" bozukluklarının - bu terim Henry Headtarafından 50 yıl sonra ortaya atılmıştır- ya santralfaktörlerden (özellikle parietal loblardaki duyusal korteks'inhasar görmesi veya uyarılması) ya da periferal nedenlerden(sinir kökleri veya nöromaların durumları, sinir hasarı,ketlenmesi, uyarılması; belkemiği siniri kökleri veya duyusalyollardaki rahatsızlıklar) kaynaklandığını açık bir şekildeifade etmiştir. Ben özellikle bu periferal (belirleyici)durumlarla ilgiliyim.

Az sonra okuyacağınız, çok kısa ve neredeyse bireranekdot olan bölümler British Medical Joumal'ın "NadirRastlanan Vakalar" bölümünden alınmıştır.

Page 101: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Fantom ParmakBir denizci kazayla sağ işaret parmağını koparmıştı. Ardındankırk yıl boyunca kopan parmağının yerine, yine aynı boydabir fantom parmak onu rahatsız etmeye devam etti. Yemekyemek veya burnunu kaşımak için ne zaman elini yüzünegötürse bu fantom parmağın gözünü çıkaracağındankorkuyordu (Bunun imkânsız bir şey olduğunu biliyordu amaelinde olmadan bu duyguyu yaşıyordu).

Ardından çok ciddi bir duyusal diyabetik nöropati geçirdive parmaklarının olduğunu dahi hissedemeyerek tümduyularını yitirdi. Fantom parmağı da kaybolmuştu.

Duyusal bir kriz gibi, santral patolojik bir hastalığın birfantomu tedavi edeceği iyi bilinir. Periferal patolojikhastalıklar ne kadar sıklıkla böyle bir etkiye sahip acaba?

Kaybolan Fantom El ve AyaklarEli ve ayağı kesilmiş ve daha önceden bunları kullanarakçalışan kişiler, yapay bir el veya ayak kullanacakları zamanfantom organın gerekli olduğunu bilirler. Dr. Michael Kremerşöyle yazar; "Fantom organın, el veya ayağı kesilmiş kişiyefaydası büyüktür. Yapay ayak kullanan kişilerin, bedenimgeleri, diğer bir deyişle fantomları bu yapay ayaklabirleşmedikçe onun üzerinde rahat bir şekildeyürüyemeyeceklerinden eminim."

Fantomun kaybolması bir felakete yol açabilir ve acilentekrar yerine gelmesi, reanimasyonu gerekebilir. Bu durumaneden olan pek çok sebep vardır: Weir Mitchell, yirmi beşyıldır kayıp durumdaki bir fantom elin, branchial plexus'unfaradizasyonu ile nasıl tekrar ortaya çıktığını anlatır. Benimilgilendiğim buna benzer bir hasta, sabahları fantomunu nasıl

Page 102: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

uyandırması gerektiğini şöyle tarif ediyor; önce dizindenaşağısı kesilmiş olan kalça kısmını kendine doğru çekerekgeriyor sonra aynı -bebek poposuna yapıldığı gibi- birkaç kezkuvvetlice eliyle şaplatıyor. Beşinci veya altıncı vuruşta,periferal uyarımlarla fantom aniden, kesilmiş olan kısımdabeliriyor, hasta onu yeniden hissetmeye başlıyordu. Ancakbunu yaptıktan sonra protezini takıp yürüyebiliyordu. Eli veyaayağı kesilmiş kişiler acaba daha başka ne gibi garipyöntemler kullanıyorlar? Pozisyonel FantomlarCharles D. adındaki bir hasta, düzgün yürüyememe, düşme veyükseklik korkusundan dolayı bize gönderilmişti. Henüztespit edilememiş olmasına rağmen labyrinthine hastalığındanşüpheleniliyordu. Daha yakından incelendiğinde yaşadığışeyin kesinlikle yükseklik korkusu olmadığı, sürekli değişenyönelimsel illüzyonlar olduğu - aniden yerin daha uzaktagöründüğü, sonra yine aniden yakınlaştığı, yükseldiği, hızlahareket ettiği, eğrildiği - bir durumda, kendi deyimiyle dalgalıbir denizde giden bir gemi olduğu ortaya çıktı. Ayaklarınabakmadığında, sendeliyor ve ani bir şekilde hareket ediyordu.Gözleri ayaklarının ve yerin yönünü görmesi için gerekliydi -çok dengesiz ve yanlış yönde olduğu hissi giderek artıyordu -ama bazen bu duyguları gözleriyle gördüğü şeylerin önünegeçiyordu, o kadar ki yer ile ayakları sürekli değişken vekorkutucu görünüyorlardı.

Kısa bir süre sonra akut tabes hastalığına yakalandığını(dorsal kök’ün de katılımıyla) hızla değişen özduyumuylailgili (propioceptive) illüzyonlar yaşadığını, bunun bir çeşitduyusal delirium olduğunu bulduk. Herkes tabes'in klasik sondönem belirtisi olarak, ayaklara karşı sanal bir körlüğün

Page 103: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

olabileceğini bilir. Akut (ve iyileşebilir) tabetik delirium'abağlı olarak ortaya çıkan yönelimsel fantomlar veillüzyonlarla dolu bu ara dönemle okuyucular hiç karşılaştılarmı acaba?

Bu hastanın anlattıkları, özduyumla ilgili bir scotoma'nıniyileşmesi sırasında bir kez yaşadığım deneyimi hatırlattı. Budeneyim (Üzerinde Duracak Bir Ayak) aşağıdaki şekildeanlatılmıştır.Sürekli dengesizdim ve yere bakmak gerekiyordu. Böyleliklebu karışıklığın sebebini fark ettim. Kaynak ayağımdı - ya daayak vazifesi gören şekilsiz bir tebeşir silindiri dediyebileceğimiz o şeydi - Şimdi bu silindir, bin fituzunluğunda, ardından iki milimetre olması işten bile değil:şimdi şişman, az sonra zayıf; şimdi öyleyse, hemen sonraböyle hareket halinde. Sürekli olarak boyutu, şekli, yönelimive açısı değişiyor ve budeğişimler saniyede dört veya beş kez oluyordu. Budönüşümün ve değişimin boyutu çok genişti. Her çerçeveiçinde de binlerce kez değişim yaşanıyordu. Fantomlar - Ölü mü Canlı mı?Fantomların ortaya çıkması, patolojik olup olmadıkları vegerçekliklerine dair bir karmaşıklık vardır. Konuyla ilgililiteratürün karmaşık olmasına rağmen hastalar çeşitlifantomları tarif ederek bu durumu açıklığa kavuştururlar.

Dizinin üstünden itibaren bacağı kesilmiş aklı net çalışanbir adam bana şunu anlatmıştır;Bazen canımı çok acıtan -parmaklarımın kıvrıldığı vekasıldığı- bir hayalet ayak var. Gece vakti veya protezimiçıkardığım zaman veya hiçbir şey yapmıyorken durum çokdaha kötüleşiyor. Protezi taktığımda ve yürüdüğümde geçiyor.

Page 104: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

O zaman halen ayağı canlı bir şekilde hissediyorum. Bu iyi vefarklı bir fantom - protezi canlandırıyor ve yürümemisağlıyor.

Bu hastada ve diğer tüm hastalarda "kötü" (hareketsizveya patolojik) fantomu yok etmek ve onun yerine "iyi"fantomu - ki bu o kişiye ait olan el veya ayak hafızası veimgesinin devam etmesidir - canlı, hareketli ve iyi bir şekildekorumak onların ihtiyacını duyduğu en önemli şey değilmidir?

NOTFantomu olan pek çok hasta "fantom ağrısı"ndan veya fantom

organındaki ağrıdan yakınırlar. Bazen bu ağrı çok gariptir ama genelde"sıradan", daha önceden o organda kendini göstermiş bir ağrı veya o el veayak yerinde olsa beklenebilecek bir ağrıdır. Bu kitabın orijinal baskısıçıktığından beri ağrılar hakkında hastalardan çok ilginç mektuplar aldım.Böyle bir hasta ayağının kesilmesinden önce ayak parmağında, yeterinceilgilenilmemekten oluşan bir batık tırnağın sıkıntısının, kesildikten yıllarsonrasında da devam ettiğinden bahsediyordu. Aynı zamanda çok farklı birağrıdan - çok kuvvetli bir ağrı, fantomdaki siyatik ağrısından bahsediyordu.Bu akut bir disk kaymasını takiben ortaya çıkmış, diskin alınması vebelkemiğinin tekrar birleşmesiyle geçmişti. Böyle problemler nadir ve hiçbirşekilde "hayali" değildir. Nörolojik anlamda araştırılması gerekenproblemlerdir.

Şimdi bel kemiği nörofizyolojisti olan eski öğrencim Dr. Jonathan Cole,fantom ayağı olan bir kadının, belkemiği ekleminin Lignocaine ile anestezisiyapıldıktan sonra fantomunun da anesteziden etkilenerek kaybolduğunuanlatır. Belkemiği kökünün elektriksel uyarımı, her zamanki fantomundahissettiğinden çok daha keskin bir ağrıya sebep olmuştu. Belkemiğisinirlerinin daha yüksek şiddette uyarımı fantom ağrısını azaltmıştı (kişiselkonuşmalarla bu sonuç öğrenildi).

Dr. Cole ayrıca, pek çok açıdan "Bedenini Yitirmiş Hanımefendi"Christina’ya benzeyen, on dört sene boyunca devam etmiş duyusalpolinöropatisi olan bir hastanın detaylı elektrofizyolojik incelemelerini

Page 105: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

yayınlamıştır. (Proceedings of the Physiological Society, February 1986, s516)

Page 106: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

7. dengede

Bir zamanlar çalıştığım yaşlılar evi, St. Dunstan's Kliniği'ninnöroloji bölümünde, Bay MacGregor ile tanışalı dokuz yılolmuş. Ama sanki onunla dün tanışmışım gibi hatırlıyorum.

Bir tarafa doğru kaykılarak içeri girdiğinde, "Sorununnedir?" diye sordum.

"Sorun mu? Hiçbir sorunum yok - bildiğim kadarıyla...Ama başkaları bir tarafa doğru eğik durduğumu söylüyorlar:"Pisa Kulesi gibi eğilmişsin biraz daha eğilirsen düşeceksin"diyorlar.

"Ama sen hiç eğilmiş gibi hissetmiyorsun?""Ben iyi hissediyorum. Ne demek istediklerini

bilmiyorum. Eğik duruyorsam bunu nasıl bilmem?""Bu çok garip bir iş." diye onayladım. "Hadi şuna bir

bakalım. Ayağa kalkıp şuradan şuraya ufak bir tur atarkenseni izlemek istiyorum. Ben görmeyi istiyorum ama senin dekendini görmeni istiyorum. Sen yürürken bunu videoteybekaydedeceğiz ve ardından seyredeceğiz."

"Bana uyar, Doktor."Birkaç denemeden sonra ayağa kalktı. Ne kadar hoş bir

yaşlı adam diye düşündüm. Doksan üç yaşında olmasınarağmen yetmiş yaşından büyük göstermiyordu. Zeki veuyanıktı. Yüz yaşına merdiven dayamış biri için çok iyidurumdaydı. Parkinson hastalığı olmasına rağmen bir madenişçisi kadar kuvvetliydi. Şimdi hızla, kendine güvenli birşekilde ama yere doğru yirmi derece açıyla eğilmiş, yerçekiminoktası sola doğru kaymış, dengesini olabilecek en kısasınırda tutarak yürüyordu.

Page 107: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Yüzünde kendinden hoşnut bir gülümsemeyle "İştegördün mü hiçbir sorun yok - bir baston kadar dik yürüdüm."

"Gerçekten öyle mi Bay MacGregor?" diye sordum."Bunu sizin değerlendirmenizi isterim."Kasedi başa sardım ve göstermeye başladım. Kendini

ekranda gördüğünde çok ağır bir şok geçirdi. Gözleri dışarıuğradı. Çenesi düştü "Beter olacağım! Haklılar, bir tarafakaykılmışım. Buradan yeterince açık bir biçimde görüyorumama bunu hiç fark etmedim ve hissetmedim." dedi.

"İşte bu sorunun ta kendisi." dedim. Etkilendiğimiz,farkına vardığımız ve varlığından mutluluk duyduğumuz beşduyumuz vardır. Bu duyular duyumsanacak dünyayı bizimiçin yapılandırırlar. Başka duyular da vardır -gizli duyular,altıncı duyular- en az diğerleri kadar yaşamsal ama sözedökülmemiş ve farkına varılmamış duyular. Bu duyular,bilinçdışı, otomatik ve keşfedilmesi gereken duyulardır.Tarihsel olarak da keşfedilmeleri gecikmiştir. Viktoryadöneminde "kas duyusu" olarak adlandırılan eklem vetendonlardaki reseptörlerin vasıtasıyla bedenin, el veayakların yerinin, duruşunun farkına varılması [özduyum-proprioception] 1890'lı yıllarda ciddi aydınlatılmamış yanlanvardı. Belki de uzay zorlukları ve paradoksal olanakları ile içkulaklarımızı, vestibülerimizi ve tüm diğer bilinmeyen vebedenimizin oryantasyonunu sağlayan reseptör ve refleksleritakdir edebileceğiz. Normal bir insan için, normal şartlardabunların varlıkları belirgin değildir.

Ama yoklukları oldukça önemli bir etki yaratabilir. Eğergözardı edilen gizli duyularımızda yanlış (veya saptırılmış)bir duyum varsa çok garip hemen hemen anlatılamaz;görmeyen veya duymayan birine benzer şekilde, diledökülemez bir yaşantı gelişir. Eğer özduyum tamamıyla

Page 108: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

bozulmuşsa beden kendine kör ve sağır olur, [Özduyum =proprioception’ın, Latince kökü proprius'un belirttiği gibi]kendine sahip olmayı, ve kendini kendi gibi hissetmeyi yavaşyavaş bırakır.

Yaşlı adam aniden kendine geldi, kaşları çatıldı,dudakları büzüldü. Hareketsiz bir şekilde durdu, derindüşüncelere daldı. Bu durum görmekten çok hoşlandığım birtabloydu: Kendi durumunu fark etme anında olan hasta -yarıhoşnutsuz yarı şaşkın- neyin yanlış olduğunu ilk kez görür veneyin yapılabileceğini de aynı anda fark eder. Bu terapi etkisiyaratan bir andır.

"Dur biraz düşüneyim." diye söylendi. Gür beyazkaşlarını gözlerinin üzerine düşürerek, her bir noktayı güçlü,büyük elleriyle inceledi. "Biraz düşünelim - bir cevabı olmalı!Bir tarafa doğrueğilmiş durumdayım ama bunu söyleyemiyorum tamam mı?Bunun için bir his, net bir sinyal gerekli ama bu yok öyledeğil mi?" Konuşmasına biraz ara verdi. "Bir zamanlarmarangozdum." Yüzü aydınlanmıştı. "Yerin düz olupolmadığını, yatay durumdan sapma olup olmadığını söylemekiçin su terazisi kullanırdık. Beyinde de bir çeşit su terazisi mivar?"

Başımla onayladım."Parkinson hastalığı buna sebep olmuş olabilir mi?"Yeniden başımı salladım."Bana olan bu mu?"Üçüncü kez başımla onayladım ve "Evet, evet, evet."

dedim.Su terazisinden bahsederken, Bay MacGregor temel bir

analoji, beynin bu önemli kontrol sistemi için bir metaforbulmuştu. İç kulağın bazı bölümleri gerçekten de fiziksel

Page 109: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

olarak aynen su terazileri gibidir; yarı döngüsel kanallardanoluşan labirent, hareketi sürekli olarak takip edilen bir sıvıyıiçerir. Ama onun durumunda yanlış çalışan bunlar değildi.Bedenin kendisine ait olduğu hissinde ve bu bedenin dünyaiçindeki görsel resmiyle birlikte denge organlarını kullanmabecerisinde bir yanlışlık vardı. Bay MacGregor'un önerdiği busevimli sembol sadece labirente değil bu üç gizli duyununkarmaşık birleşimine de uymaktadır; labirent, özduyum[proprioception], görme duyusu. Parkinson hastalığının tahripettiği bu üçlünün sentezidir.

Böyle birlikteliklerle (ve bunların Parkinsonhastalığındaki tekil çözülmeleriyle) ilgili ve en önemli (ve enpratik) çalışmaları Purdon Martin gerçekleştirmiştir. BasalGanglia and Posture kitabında (Orijinali 1967 yılındabasılmış ama ilerki yıllarda sürekli yenilenmiş vegenişletilmiştir. Yakınlarda ölmeden evvel, yeni basımıtamamlamak üzereydi). Purdon Martin bu entegrasyondan,beyindeki bu birleştiriciden [integrater], beyinde "bir merkez,yüksek düzeyde bir otorite" olmalı.... bir çeşit "kontrolör"diye bahseder. Bu kontrolörün veya yüksek düzeydeki buotoritenin vücudun denge ve dengesizlik durumlarındanhaberdar ediliyor olması gerekirdi.

"Ani ve kesintili hareketleri anlattığı bu bölümde PurdonMartin bedenin dik ve dengede durmasını sürdürmesine, bumekanizmanın nasıl üç şekilde katkıda bulunduğunu anlatır.Parkinson hastalığında bu iç dengenin nasıl bozulduğunu,"labirent elementinin görsel ve bedensel algıdan evvelkaybolmasının ne kadar sık rastlanan bir durum olduğunu"belirtir. Bu üçlü kontrol sistemi, anlattığı üzere, birininduyumsadığı, birinin kontrol ettiği, diğerinin de ötekileritelafi ettiği (tamamıyla olmasa da önemli derecede telafi

Page 110: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

ettiği, çünkü duyular işlev dereceleri açısından birbirlerindenfarklıdırlar) bir sistemdir. Görsel refleks ve kontroller, belkide normalde en az önemli olan işlevlerdir. Vestibülersistemimiz ve özuduyumla ilgili sistemimiz iyi bir şekildeçalışıyor durumda oldukça, gözlerimiz kapalı da olsadengemizi sağlayabiliriz. Gözlerimizi kapadığımız andüşmeyiz veya bir yana yatmayız. Ama güvenilmez birdengesi olan Parkinson hastası için bu geçerli değildir.(Parkinson hastalarını sıklıkla eğik pozisyonda otururkengörebilirsiniz, bu durumun farkında değillerdir. Ama bir aynaile oturma pozisyonlarını gördüklerinde hemen düzgünotururlar).

Özduyum, önemli ölçüde, iç kulaklarla ilgili bozukluklarıtelafi eder. Bundan dolayı labirentleri ameliyatla alınmışhastalar (Meniere hastalığındaki gibi, ciddi ve dayanılmazyükseklik korkusunu engellemek üzere böyle bir ameliyatyapılmaktadır) ilk başlarda ayakta dik duramaz veya tek biradım atamazken mükemmel bir şekilde özduyumlarınıgeliştirerek kullanmayı öğrenirler. Özellikle sırtta latissimusdorsi kaslarındaki duyuları -bedendeki en hareketli, en büyükduyu bölümleri- kullanmayı öğrenirler. Bunlar bir çift genişkanat benzeri özduyum [proprioception], yapay ama yardımcıdenge organlarıdır.

Purdon Martin ciddi boyuttaki bir Parkinsonlunun yapayda olsa duruşunda ve yürüyüşünde normale yaklaşma olmasıiçin çok yaratıcı mekanizmalar ve yöntemler düşünmüştü -yere düz çizgi çizmek, bele ağırlık asmak, yüksek sesleçalışan metronom kullanmak - bütün bunlar yürüyüşünahengini ayarlamak içindi. Bunları yaparken, her zamanhastalarından pek çok şey öğrendi (kitabını da onlaraadamıştır). İnsancıl bir önderdi ve doktorluk pratiğinin

Page 111: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

temelini, anlamak ve hastayla ortak çalışmak oluştururdu.Ona göre hasta ve doktor iki eşit yandaş insandı. İkisi debirbirinden aynı derecede öğrenir, birbirine yardım edersonucunda da yeni çözümlere ve tedavi yöntemlerineulaşırlardı. Ama bildiğim kadarıyla, MacGregor'undurumunda olduğu gibi, yüksek vestibüler refleksleri ve eğikduruşu düzeltecek bir protez hazırlanmamıştı.

"Evet, hepsi bu öyle mi?" diye sordu MacGregor.Kafamın içindeki su terazisini kullanamıyorum. Kulaklarımıkullanamıyorum ama gözlerimi kullanabilirim. Araştırıcı vedeneysel bir şekilde kafasını bir tarafa eğdi "Şimdi de her şeyaynı görünüyor - dünya eğik bir hale gelmedi." Sonra bir aynaistedi ve ben de uzun bir tanesini getirdim, "Şimdi eğikdurduğumu görüyorum... ve doğrulayabiliyorum, belki dikdurmayı da sürdürebilirim... ama aynalar arasında yaşayamamveya sürekli bir ayna taşıyamam yanımda.

Yoğun bir konsantrasyon içinde kaşlarını çatarak, yinederin derin düşündü. Sonra aniden yüzü gülümsemeyleaydınlandı. "Buldum, evet buldum doktor. Bir aynaya değilsadece bir su terazisine ihtiyacım var. Kafamın içindekiteraziyi kullanamıyorsam, niye kafamın dışındaki bir teraziyikullanmayayım? Gözlerimle izleyerek kullanabileceğim,görebileceğim bir teraziyi." Gözlüklerini çıkarttı ve düşüncelibir ifadeyle onları elinde tutarken gülümsemesi gittikçe bütünyüzüne yayıldı.

"İşte, mesela gözlük çerçevemin kenarında durabilir....böylelikle gözlerime, eğik durumda olup olmadığımı söyler.İlk başta sürekli dikkat etmem gerekir; bu da çok zorolacaktır. Ama daha sonra bu otomatik bir hale gelebilir.Tamam mı doktor, sen ne dersin?"

Page 112: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

"Çok parlak bir fikir, Bay MacGregor. Haydi deneyelim."Kural açık ve netti ama işin mekanik kısmı çetrefilliydi. İlkolarak bir çeşit sarkaç -gözlük çerçevesine asılı, ağırlık bağlıipler- kullanmayı denedik. Ama bunlar gözlere çok yakındı veçok az görünüyorlardı. Optometristimizin ve çalışmalarımızınyardımıyla gözlüğün kenar kısmına, iki burun mesafesindeher iki tarafa da tutturulan bir ataçla, yatay minyatür bir suterazisi yerleştirildi. Çok çeşitli tasarımlar üzerinde çalıştık,hepsi Bay MacGregor tarafından sınanarak, değiştirildi.Birkaç hafta içinde bir prototipi bitirdik. Bir şekilde HeathRobinson tarzını andıran bir çift terazili gözlük; BayMacGregor zafer ve heyecan dolu bir edayla "Dünyanın ilkterazili gözlüğü," dedi. Biraz kullanışsız ve aptalcagörünüyorlardı ama o zaman piyasaya yeni çıkacak olanduyma aletli gözlüklerden daha fazla değil. Artık yaşlılarevimizde garip bir manzara görülmekteydi. Tasarladığı veürettiği terazili gözlükleriyle Bay MacGregor'ın bakışı, aynıgemisinin dürbününden bakan çarkçı gibi sabitti. Bu birşekilde işe yaradı, en azından eğik durmuyordu artık. Ama busürekli ve yorucu bir çalışmaydı. Daha sonraki haftalardagittikçe kolaylaştı. Terazisine göz atmak, aynen kişininarabasının ön panelindeki göstergelere bakarken bir yanda dakonuşabilecek, düşünecek veya başka şeyler yapacaközgürlükte olması gibi, bilinçdışı bir hale gelmişti.

MacGregor'un gözlükleri St. Dunstan'da pek moda oldu.Parkinson hastalığı olan başka hastalarımız vardı ve onlar daeğilme tepkisi ve beden duruşlarıyla ilgili reflekslerininbozulmasından sıkıntı duyuyorlardı. Bu sorunlar tehlikeliolmakla kalmayıp büyük ölçüde tedavi edilemez durumlardı.Kısa sürede ikinci, ardından üçüncü hasta MacGregor'un bu

Page 113: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

terazili gözlüklerini giydi. Şimdi onun gibi dik ve dengeliyürüyebiliyorlar.

Page 114: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

8. gözler sağaBayan S., altmışlı yaşlarında, zeki bir kadındır. Sağhemisferinin arka ve iç bölümlerini etkileyen ağır bir inmegeçirmiştir. Buna rağmen zekâsını ve mizah yeteneğinimükemmel bir şekilde korumayı başarmıştır.

Bazen hemşirelerin tepsisine tatlı ve kahvekoymadıklarından şikâyet eder. Hemşireler, "Ama Bayan S.,işte sol tarafta duruyorlar." dediklerinde, bunu anlamazgörünür ve sol tarafa bakmaz.

Kafası yavaşça sola döndürüldüğünde, tatlı, görüşalanının- yani görme alanının sağlam kalmış olan yarısının-içine girer ve "Ah, evet işte burada, ama daha önce ordadeğildi." der. Bedeniyle ve dış dünyayla ilgili 'sol' kavramınıtamamıyla kaybetmiştir. Bazen porsiyonlarının çok azolduğundan yakınır. Çünkü tabağının sadece sağ tarafındaolanları yer. Tabağın bir de sol tarafı olduğunu fark etmez.Bazen yüzünün sağ tarafına makyaj yapar, ruj sürer, bu aradasol tarafı ihmal eder. Bu durumu tedavi etmek neredeyseimkânsızdır. Çünkü bu durumda olan bir kişinin dikkati diğertarafa çekilemez (tek taraflı dikkat eksikliği/hemi-inattention-bkz. Battersby, 1956). Üstelik kişi, durumunda bir yanlışlıkolduğunu da fark etmez. Konuyu, düşünce düzeyindeanlayabilir ve güler ama doğrudan bilmesi imkânsızdır.

Bayan S., durumunu düşünsel olarak bildiğinden, bualgılama bozukluğu ile başetmek üzere çaba sarf eder. Bazıyöntemler geliştirmeye çalışır. Sol tarafa doğrudurbakamadığından ve sola dönemediğinden, bir daireyitamamlayana kadar sağa döner. Bu yöntemi dahakolaylaştırmak üzere, bir tekerlekli sandalye istemiş ve

Page 115: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

kendisine böyle bir sandalye verilmiştir. Şimdi oradaolduğundan emin olduğu bir şeyi bulamıyorsa, sağa doğru birdaire etrafında,aradığı şey görüntü alanı içine girene dek döndürür.Kahvesini ve tatlısını bulamadığında da aynı yöntemibaşarıyla uyguluyor. Eğer porsiyonları gözüne çok azgörünüyorsa, gözleriyle sağ tarafı takip ederek, tekerleklisandalyesiyle dönüyor. Daha önceden görünmeyen parça,görme alanı içine girdiğinde bunu yiyor, daha doğrusuyarısını yiyor. Böylelikle biraz olsun açlığını bastırabiliyor.Ama hâlâ açsa veya bunun üzerine düşünür de, olanın sadeceyarısını yediğini fark ederse, ikinci bir tur daha atarak kalançeyreği görüyor ve yine bunun bir tarafını yiyor. Bu kadarıgenelde doyması için yeterli oluyor (ne de olsa iki denemesonunda porsiyonun 7/8'ini yemiş oluyor). Ama çok çok açsaveya içinde bir merak kaldıysa, üçüncü turu da atarak,porsiyonunun on altıncı parçasını da sağlama alıyor (tabii kigeriye kalan soldaki on altıncıyı tabağında bırakarak). "Buçok saçma, kendimi Zeno'nun oku gibi hissediyorum, orayahiçbir zaman ulaşamıyorum. Davranışlarım çok garipgörünüyor olabilir ama bu şartlar altında elimden başka negelir ki?" diyor.

Tabağı döndürmesi, kendisini döndürmesinden çok dahabasit olurdu kuşkusuz. Bu konuda o da hemfikir ve yöntemidenemeye çalıştı. Ama bu, onu garip bir şekilde zorluyordu.Çünkü tabak döndürme hareketi kendiliğinden bir davranışolarak gelişmiyordu. Oysa sandalyesiyle dönmek tamamıyladoğaldı. Bakışı, dikkati, hareketleri ve tepkileri kendiliğinden,içgüdüsel olarak sağ tarafa yönelikti.

Onu fazlasıyla rahatsız eden şey, yüzünün sadece biryarısı makyajlıyken insanların onunla dalga geçmesiydi.

Page 116: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Bayan S., "Aynaya bakıyorum ve görebildiğim kadarıylamakyajımı yapıyorum." diyordu. Biz de yüzünün sol tarafınısağ taraftan gösterecek bir ayna olabilir mi diye merak ettik.Sanki ona bakan başka birinin onu görmesi gibi. Karşısına birkamera ve monitör koyarak, bir video sistemi oluşturduk.Sonuçlar şaşırtıcı ve garipti. Video ekranını 'ayna' gibikullanarak yüzünün sol tarafını sağdan görebiliyordu. Bunormal bir insanın bile kafasını karıştıracak bir deneyimdi(video ekranını kullanarak traş olmayı deneyenler bunubilirler). Bayan S. için ise bu deneyim iki misli kafa karıştırıcıve garipti. Çünkü o sırada gördüğü, yüzünün ve bedeninin soltarafını hissetmiyordu. Sıkıntı ve şaşkınlıkla 'götürün şunu'diye bağırdı. Bu yüzden konuyu daha detaylı olarakinceleyemedik. Yazık oldu! Çünkü R. L. Gregory'nin demerak ettiği üzere, tek taraflı dikkateksikliği (hemi-inattention) vakalarında ve sol tarafla ilgiliher şeyin tümüyle kaybedildiği durumlarda (left hemi-fieldextinction) bu tip video geribildirimleri yararlı olabilirdi.Konu fiziksel ve metafiziksel açıdan o kadar karmaşık kiancak deneyler bu konuda bir karar alınmasını sağlayabilir.

NOT:Bilgisayarlar ve bilgisayar oyunları tek taraflı ihmal (unilateral neglect)

vakalarında, 'kayıp tarafın' izlenmesi için yararlı olabilir. Ayrıca hastalar buişlemi kendi kendilerine nasıl yapabilecekleri konusunda bu yöntemleeğitilebilirler (ne yazık ki Bayan S.'yi gördüğüm 1976 senesinde bu imkânlaryoktu). Yakınlarda (1986) bu konu hakkında kısa bir film çektim.

Bu kitabın özgün baskısında, M. Marcel Mesulam'ın hazırladığı,benimkiyle hemen hemen aynı zamanlarda piyasaya çıkan, DavranışsalNörolojinin İlkeleri-Principles of Behavioral Neıırology (Philadelphia; 1985)-adlı kitabını kaynak olarak gösterememiştim. Yeri gelmişken Mesulam'ın'ihmal' (neglect) hakkındaki açık ve düzgün formülasyonunu aktarmadanedemeyeceğim;

Page 117: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

"İhmal çok ciddi olduğunda, hasta, sanki evrenin bir yarısı, herhangi biranlam ifade etmiyormuş, sanki aniden yok olmuş gibi davranır... Tek taraflıihmal durumunda olan hastalar (unilateral neglect), sol yarı alanda, gerçektenhiçbir şey olmuyormuş gibi davranmakla kalmazlar, o tarafla ilgili, önemli birşeylerin olabileceği beklentisini de taşımazlar."

Page 118: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

9- başkan'ın konuşması

Ne olmaktaydı? Afazi koğuşundan, tam da Başkan'ınkonuşması sürerken, kahkaha sesleri geliyordu ve hepsi deBaşkan'ın konuşmasını dinlemeye istekliydiler.

Önceden çalışılmış tumturaklı konuşması, aşırıcoşkunluğu, duygusal çekiciliği ile, eski aktör işte oradaydı vetüm hastalar gülmekten katılıyordu. Bazıları dışında kimilerişaşkın, kimileri bozulmuş, bir veya ikisi endişeli ama çoğueğleniyor görünüyordu. Başkan, her zaman olduğu gibidokunaklı ve etkileyiciydi ama onları açıkça güldürüyordu.Ne düşünüyor olabilirlerdi? Onu anlayamıyorlar mıydı? Ya daonu fazlasıyla iyi mi anlıyorlardı?

Zeki fakat ciddi derecede, bütün veya alırlık (receptive)afazisi olan hastaların, kelimeleri anlama becerileri o kadaretkilenir ki kendilerine anlatılanların büyük çoğunluğunuanlayamazlar. Onları iyi tanıyan arkadaşları, akrabaları,hemşireler bazen onların afazi hastası olduklarına zorinanırlar.

Çünkü doğal bir tavırla konuşulduğunda anlamın birkısmını veya çoğunu kavrarlar ve kişi "doğal olarak" doğalolursa konuşur.

Bundan dolayı, afazi hastası olduklarını göstermek içinçok sıradışı uçlara gitmek gerekir. Nörolog olarak, doğalolmayan bir şekilde konuşmak ve davranmak - söz dışı, sestonu, konuşma şekli, imalı vurgu veya sesin yükselipalçalması gibi - ipuçlarını kaldırmak gerektiği gibi, tüm görsel(kişinin yüz ifadesi, hareketleri, çoklukla bilinçdışı olan tümkişisel davranış dağarcığı ve duruşu) ipuçlarını da ortadan

Page 119: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

kaldırmak gerekmektedir. Konuşmayı sadece kelimelereindirgemek, Frege'nin "ses rengi" (Klangenfarben)veya "zihinde uyandırma" (evocation) dediği şeydentamamıyla arındırmak için kişinin bunların (kişiliği eleverecek her şeyi gizlemek, sesi tamamıylakişiliksizleştirmekten, bilgisayarlı bir ses özümleyicisikullanmaya kadar her şeyi içerebilir) tümünü ortadankaldırması gerekmektedir.

En duyarlı hastalarda afazi olduğundan tamamıyla eminolmak için ancak, tamamıyla yapay mekanik -UzayYolu'ndaki bilgisayarlara benzer şekilde- konuşmagerekmektedir.

Neden bütün bunları yapmak gerekiyor? Çünkü konuşma-doğal konuşma- sadece kelimelerden veya (HughlingsJackson’ın düşündüğü gibi) tek başına "önermelerden"oluşmaz. Bir ifadeyi - kişinin tüm varlığıyla, kendi anlamınıifade etmesini - sadece kelimeleri tanımaktan sonsuz dereceötede bir anlamayı içerir. Bu da afaziklerin anlamaları için,böylesi kelimeleri hiç kavrayamasalar da ipucu teşkilediyordu. Kelimeler, sözel yapı, tek başına hiçbir anlamtaşımasa da, konuşma dili genellikle bir "ses rengi" ilekaplanmış, sözel olanı ileten bir ifadenin içine yerleşmiştir veafazi hastalarında, kelimeleri anlama becerisi tamamıyla zarargörmüşse de, tam da bu derin, çeşitli, karmaşık, gizli ifademükemmel olarak korunmuştur. Korunmuş ve çoğu zaman daolağandışı şekilde gelişmiştir.

Bütün bunlar, afazik hastalarla yakın bir şekilde çalışanveya onların yakın çevresinde yaşayan kişilerce (aileler,arkadaşlar veya hemşire ve doktorlar) genellikle çarpıcı,komik veya dramatik bir yolla anlaşılır hale gelir. İlk başta,belki sorun olacak pek bir şey görmeyiz, ardından konuşmayı

Page 120: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

anlamalarında çok büyük bir değişimin, gerilemeninolduğunu fark ederiz. Bir şey yitirilmiş, haraplanmış, amaonun yerine -en azından duygu yüklü ifadelerle ilgili olarak-başka bir beceri gelmiş ve o kadar gelişmiştir ki bu hastalarkelimelerin hiçbirini anlamasalar bile anlamı tam olarakkavrarlar. Bu durum, neslimizin -Homo loquens- neredeysedaha önceki, düzenine doğru gerilemesi ve belki de dahailkele, basit ve temel olana dönmesi gibi gözüküyordu. Belkide Hughlings Jackson’ın afaziklerle köpekleri (her iki tarafıda sinirlendirebilecek bir şekilde) karşılaştırmasının sebebibuydu. Bu çalışmayı yaptığında, onun birincil olarakilgilendiği, her iki grubun ses rengi ve duygulara yönelikkayda değer ve yanılmaz bir şekilde gösterdikleriduyarlılıktan çok dil konusundaki yetersizlikleriydi. HenryHead birinci konuya daha duyarlıdır ve afazi hakkındayazdığı makalesinde (1926) "ses rengi"ni hissetmektenbahseder ve afaziklerde bunun nasıl korunduğunun vegeliştirildiğinin üzerinde durur.{7}

Bazen -afaziklerle yakın bir şekilde çalışmış herkesinhissedebileceği gibi- kimsenin onlara yalan söylemeyeceğihissine kapılırım. Kelimelerle onları yanıltamazsınız.Yanılmaz bir şekilde kavradığı, kelimelere eşlik eden, bütün,kendiliğinden ve istek dışı olan ifadedir ve bu sadecekelimelerle, kolayca canlandırılamaz veya taklit edilemez.

Aynı şeye köpeklerde de rastlarız ve genelde onları buamaçlar için - yalanları, kötülükleri ve benzeri niyetleriyakalamak, kimin güvenilir, kimin kendi ile uyumlu,çelişmeyen, kimin bir anlam ifade eden olduğunu bulmak içinkullanırız.

Köpeklerin böyle durumlarda yaptığını afazikler deinsani bir boyutta ve ölçülemeyecek derecede yüksek bir

Page 121: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

düzeyde gerçekleştirirler. Nietzsche "kişi ağzı ile yalansöyleyebilir ama yüz ifadesi onu ele verir" der.

Afazikler böyle bir yüz ifadesine, beden görünümü veduruşundaki herhangi bir uygunsuzluğa veya yanlışlığa karşıdoğaüstü bir şekilde duyarlıdırlar. Eğer birini göremiyorlarsa -bu özellikle, insan sesine doğruluğu ve gerçekliği veren veyaayrıntıya, ritme, yükselme ve alçalmaya, renge müziğe, enörtülü değişimlere, vurgulara, tonlamaya karşı yanılmaz birkulağa sahip olurlar.

Onların anlama gücü, kelimeler olmadan, neyin doğalneyin yapay olduğunu anlama gücü işte burada yatar. Bukelimeleri olmayan ama olağanüstü derecede duyarlı hastalariçin konuşmaların yanlışlığını ifade eden şeyler yüz ifadeleri,aşırı duygusal tavırlar, yanlış jestler ve bütün bunlarınüzerinde yanlış ses tonu ve vurgulardır. Kelimelerleyanılmayan ve yanıltılamayacak olan afazik hastalarımıntepki verdiği şey onlara göre çok ortada olan bu groteskuyumsuzluklar ve uygunsuz davranışlardır.

İşte Başkan'ın konuşmasına gülmelerinin nedeni buydu.İfade ve ses rengine karşı özel duyarlılığı

düşünüldüğünde afazik bir hastaya yalan söylenemiyorsa,kelimeleri anlama becerilerini korumuş ama ifade ve sesrengine karşı herhangi bir duyarlılığı olmayan hastalar içintamamıyla -eğer böyle hastalar varsa- durum nasıl diyesorabiliriz, diğer uçta olan hastalar, afazi koğuşunda, teknikolarak afazileri olmasa bile, onun yerine tonal agnozi denenbir çeşit agnozileri olan birkaç hastamız var. Tipik olarak butip hastalarda, seslerin ifadesel özellikleri, tonları, tınıları,duyumları, tüm özellikleri kaybolur. Kelimeler (vedilbilgisine dair yapılar) mükemmel bir şekilde anlaşıldığıhalde. Böyle tonal agnoziler (veya aprozodiler) beynin sağ

Page 122: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

temporal lob hastalıklarıyla bağlantılıyken afaziler soltemporal lob hastalıklarıyla ilgilidirler.

Afazi koğuşunda tonal agnozisi olan hastalardan EmilyD.'de Başkan'ın konuşmasını dinleyenler arasındaydı. Sağtemporal lobunda bir ur (glioma) vardı. Eski bir İngilizcehocası ve bir miktar üne sahip bir şair olan Emily D.'nin dilekarşı nadir rastlanılacak türden bir duyarlılığı ve kuvvetli biranaliz ve ifade gücü vardı. Emily D. tam da zıt uçta olan birdurumu - tonal agnozisi olan birinin Başkan'ın konuşmasınıne şekilde anladığını - dile getirebilirdi. Emily D. bir sesinkızgın mı, neşeli mi, üzüntülü mü olduğunu artıksöyleyemezdi. Çünkü onun için şimdi sesler böyle ifadelerdenyoksundu. İnsanların, konuşurlarken yüzlerine, duruşlarına vehareketlerine şimdiye kadar göstermediği ölçüde yoğun birdikkat gösterdiğini fark etti. Ama bu durum da sınırlıydıçünkü kontrol edilemeyen bir glokomu vardı ve hızla görmeyeteneğini yitiriyordu.

Daha sonra, yapması gereken şeyin, kelimeler ve onlarınkullanılma şekillerine olağanüstü bir dikkat göstermek veetrafındaki herkesin de aynı şeyi yaptığı konusunda ısraretmek olduğunu buldu. Ciddi bir dille yapılmayan rahat -dolaylı ve duygusal- konuşmaları gittikçe daha az takip ediyorve giderek onunla konuşan kişilerin yazılı bir metin dilindekonuşmaları -doğru yerde doğru kelimeleri kullanmaları-gerekiyordu. Bu şekilde, sesin ton ve hissinialgılayamamasını bir dereceye kadar telafi edebildiğinibulmuştu.

Anlamın, ses tonu ve kullanımı ile oluştuğu uyarıcı(evocative) dil içinde giderek daha çok kaybolurken, anlamıntamamıyla kelimelerin özenle seçilmesine ve kelimelerin

Page 123: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

göndermelerine dayandığı - ifadesel (expressive) dilkullanımını koruyup, geliştirebiliyordu.

Emily D. bir taraftan gelişmiş ama bir taraftan dabozulmuş bir algılamanın bu garip karışımıyla -afaziklerimizin tamamıyla karşıtı olan bir karışımla- yüzündedonuk bir ifadeyle Başkan'm konuşmasını dinledi. Konuşmaonu etkilemedi -onu artık hiçbir konuşma etkilemiyordu-uyarıcı, doğal veya sahte olan her şey onun tarafındanalgılanmaksızın geçip gidiyordu. Duygusal tepkiden yoksunolan Emily D. (hepimiz gibi) bu konuşma ile kandırılabiliyormuydu? Hiçbir şekilde! "İnandırıcı değil" diye söze başladı."Düzgün konuşmuyor. Kelimeleri yanlış kullanıyor. Yabeyninde bir hasar var ya da saklamak istediği bir şeyler var!"Başkan'm konuşması, ne düzgün ve ciddi dil kullanımınakarşı geliştirdiği duyarlılıktan dolayı Emily D.’yi ne dekelime sağırlığı olup da ses tonuna karşı duyarlılığı gelişmişafaziklerimizi kandırabildi.

İşte Başkan'm konuşmasının ikilemi. Biz normaller -kuşkusuz kandırılma isteğimizin de katkısıyla- gerçektenkandırıldık (Populus vult decipi, ergo decipiatur) ve hileliolarak yanıltıcı kelime kullanımı ve ses tonu birleştiğindesadece beyin hasarlı olan bu hastalar kandırılamadılar.

Page 124: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks
Page 125: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

İkinci BölümAŞIRILIKLAR

Page 126: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

giriş

"Özür" kelimesinin nörolojinin gözde terimi olduğunusöylemiştik - bu kelime nörolojide herhangi bir işlevbozukluğu için kullanılan tek kelimedir. İşlev aynen birkapasitörde veya sigortada olduğu gibi ya normaldir ya dabozuk veya hatalıdır. Temelde güç ve bağlantılar sistemi olanmekanistik nöroloji için başka ne gibi bir olasılık olabilir ki?

Peki tersi bir durumda - işlev aşırılığı veya fazlalığıolduğunda ne olacak? Nörolojinin bu durumu ifade edecek birkelimesi yoktur; çünkü böyle bir kavrama sahip değildir. Birişlev veya işlevsel sistem çalışır - veya çalışmaz: sadece buiki olasılık söz konusu olabilir. Bu yüzden canlı veya üreticiözellik taşıyan hastalıklar, nörolojinin temel mekanistikkavramlarını sorgular ve bu tip -yaygın, önemli ve ilginç-hastalıkların nöroloji içinde hak ettikleri ilgiyi hiçgörmemelerinin sebebi de şüphesiz budur. Bu ilgiyi, canlı veüretici hastalıkların konu edildiği - tepki aşırılığı görülenmani hastalığında olduğu gibi psikiyatri içinde görürler. Yine,teratoma hastalığının hipertrofilerinden (hypertrophies),monstrositelerinden (monstrosities) söz edilen anatomi vepatoloji içinde de aynı ilgiyi görürler. Ama fizyolojide bununeşdeğeri -monstrosite veya manilerin benzeri- yoktur. Kendibaşına bu durum, sinir sistemi hakkındaki temel kavram vebakış açımızın -sinir sisteminin bir çeşit makina veyabilgisayar olduğu fikrinin- kökten uygunsuzluğunu ve dahadinamik ve canlı kavramlarla desteklenmeye ihtiyacıolduğunu gösterir.

Page 127: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Bu köklü uygunsuzluk, Birinci Bölüm'de üzerindedurduğumuz, işlev kayıplarında -işlevlerin özelleşmesidurumunda- açıkça görünmeyebilir. Ama işlev aşırılıklarını -amnezi değil de hipermnezi, agnozi değilde hipergnozi vehayal edebildiğimiz diğer "hiper"leri- düşündüğümüzdehemen görünür bir hal almaya başlar.

Klasik Jacksonvari nöroloji asla aşırdıklarla ilgilihastalıkları - işlevlerin birincil aşırılıkları ve hızlı gelişmeleri(releaselerin karşıtı olarak) üzerinde durmaz. HughlingsJackson da gerçekten hiper- fizyolojik ve süperpozitifdurumlardan bahsetmişti. Ama bunu yaparken, onun kendiniistediği gibi düşünmek üzere serbest bıraktığını, oyunoynadığını veya kendisinin ortaya attığı işlevlerin mekanikkavramlarına (böylesi çelişkiler onun dehasının bir özelliği,onun natüralizmi ve katı formalizmi arasındaki bir uçurumdu)ters düşse bile, sadece klinik deneyimlerine sadık kaldığınısöyleyebiliriz.

Aşırılık konusunda hiç değilse düşünen bir nörologbulmamız için hemen hemen günümüze dönmemizgerekmektedir. Luria'nın iki klinik biyografisi; DünyasıParçalanmış Adam: kayıplar hakkındadır; Bir TekerlemecininAklı: aşırılıklar hakkındadır ve bu ikisi birbirini hoş birşekilde dengelemiştir. Ben İkincisini, bir hayalgücü ve bellekkeşfi olduğu için (ve klasik nörolojide böyle bir keşfinyapılmasının mümkün olmadığı için) birincisinden çok dahailginç ve özgün bulurum.

Uyanışlar'da, L-Dopa öncesi görülen korkunçyoksunluklarla -akinezi, abuli, adinami ve enerji eksikliği- L-Dopa sonrası görülen aynı derecede korkunç aşırılıklar -hiperkinezi, hiperabuli, hi- perdinamik vb - arasında içsel birdenge vardı.

Page 128: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Bu durum içinde, yeni bir çeşit terimin, işleve dairolanların dışındaki terim (klasik nörolojide temelde statikolanların yerine) ve kavramların -itki, irade, dinamizm, enerji-daha çok kinetik ve dinamik terimlerin ortaya çıktığınıgörüyoruz. Bir Tekerlemecinin Aklı'nda daha yüksekdüzeydeki dinamizmleri - çağrışım ve imgelerin sürekligelişen neredeyse kontrol edilemeyen gücünü düşünmenindevasa büyüklüğü ve Tekerlemeci'nin şey (it) diyeadlandırdığı aklın bir çeşit teratomasını görüyoruz.

Fakat şey kelimesi veya otomatizm de mekanikliğe dairkelimelerdir. Hızla gelişmek kelimesi, sürecin endişe vericiderecede canlılık özelliğini daha iyi ortaya koyar.Tekerlemeci'de -veya L- Dopa tedavisi görmüş ve aşırı enerjidolmuş, aniden hareketlenen kendi hastalarımda- gördüğümüzüzere davranışlarda aşırıya kaçma, uygunsuz veya çılgınca birhal alma söz konusuydu. Bu sadece bir davranış aşırılığıdeğil, organik bir gelişme-artma ve enerji üremesiydi. Birdengesizlik veya işlev bozukluğu değil, enerji üretmesorunuydu.

Amnezi veya agnozi vakalarından bildiğimiz üzere buvakalarda bir işlev veya beceri bozukluğu vardır amahipermnezi ve hi- pergnozi hastalarında hatırlama ve tanımabecerileri kendiliğinden her zaman aktif ve üretkendurumdadır hatta kendiliğinden potansiyel olarak ve çokbüyük boyutlarda üretken durumdadır. Bundan dolayıyaşamla ilgili, işlev nörolojisinden hareket (action)nörolojisine doğru ilerlemek zorunda kaldık. Bu çok önemliadımı atmamızı zorunlu kılan aşırılıklarla ilgili hastalıklardır.Onlarsız aklın canlılığını keşfetmeye başlayamayız.Geleneksel nöroloji, mekanikliği ve "özür"ler üzerindeyoğunlaşmasıyla, tüm beyin işlevlerindeki en azından

Page 129: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

imgeleme, bellek ve algılama gibi üst düzey işlevlerdeki -içgüdüyü yani hayatı bizlerden saklar. Aklın özündekicanlılığı bizden saklar. Şimdi üzerinde düşünmemiz gereken,özellikle ilerlemiş bir durumda olan ve böylelikle de anlaşılırhale gelen bir aktivite içinde olan beynin ve aklın bu yaşayan(ve sıklıkla da kişisel olan) eğilimleridir.

İşlevdeki artış veya ilerleme sadece sağlıklı bir bütünlüğüve canlılığı olanaklı kılmakla kalmaz daha çok ürkütücü birdavranış aşırılığını, anormalliğini, garipliğini - Uyanışlar'dakigibi sürekli olarak görülen çeşit aşırılığını da olasılıklararasına katar. Uyanışla/ da aşırı uyarılmış hastalar çözülme vekontrolden çıkma eğilimi içindedirler. Onlar itki, imge veirade gücünün etkisinde, tamamıyla kontrolden çıkmış birfizyolojinin ele geçirdiği (veya sahiplenmediği) kişilerdir.

Bu tehlike, gelişme ve canlılığın doğası üzerinekurulmuştur. Gelişme aşırı-gelişme, canlılık ise aşırı-canlılıkhaline gelebilir. Bütün aşırı durumlar, çirkin, sapkınanormallikler, uç durumlar haline gelebilir; hiperkineziparakineziye doğru ilerler -anormal hareketler, chorez, tikler;hipergnozi hemen paragnozi haline gelir- olumsuz bir gelişmegösteren duyumların sapkınlıkları ve yanılsamaları; hiper-aşırı-durumlarm yoğun düşkünlüğü çılgın tutkular halinegelebilir.

Bir hastalığın, kendini iyileşme olarak gösterebilme,harika bir sağlık ve iyi olma hissiyle ikilemi ve sadecesonraları acımasız potansiyelini ortaya çıkarması, doğanınoyunlarından, ironilerinden biridir. Bu ikilem pek çok artistiözellikle sanat ve hastalığı bir tutanları cezbetmiştir. Bu -Thomas Mann'da ısrarla tekrarlanan- Di- yonisos, Veneran veFaust tarzının bir arada olduğu bir temadır. Bu tema Mann'daSihirli Dağ'ın (The Magic Mourıtain) febril tüberküloz

Page 130: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

yüksekliklerinden, Doktor Faustus'ta spiroketol ilhamlara veson hikâyesi Siyah Kuğu'da (The Black Sıvan) afrodizyakkötücüllü- ğe dönüşür.

Böyle ironiler beni her zaman cezbetti ve onlar hakkındayazdım. "Migren"de nöbetlerin öncesinde ortaya çıkan veyanöbetlerin başlatıcısı olan fazlasıyla iyi hissetme durumundanbahsettim ve George Eliot'un "tehlikeli bir şekilde iyi olma"hissinin hikâyenin kadın kahramanı için çoğunlukla birnöbetin başlangıç işareti olabileceğiyle ilgili açıklamalarınıalıntıladım. "Tehlikeli bir şekilde iyi olma" hissi, nasıl birironidir ki çok iyi olma hissinin ikilemini, çıkmazını tamanlamıyla anlatır.

İyi olmak, doğalında şikâyet sebebi değildir. İnsanlarbundan keyif alırlar, mutlu olurlar. Bu şikâyet konusuolabilecek en uzak niteliktir. İnsanlar iyi hissettiklerinde değilhasta hissetiklerinde şikâyet ederler. Kişiler, George Eliot'taolduğu gibi ancak bilgi veya çağrışım yoluyla ya da aşırılığıen yoğun şekliyle yaşayarak bu durumun yanlışlığına vetehlikesine aşina olurlar. Dolayısıyla bir hasta ender olarakçok iyi olduğu için şikâyet eder, ama "fazlasıyla iyihissettiğinde" bundan şüphe eder hale gelebilir.

Bu durum Uyanışlar'ın en temel ve acımasız konusuydu.On yıllardır ciddi özürleri olan ağır hastalar, bir mucize ileaniden kendilerinin işlev aşırılıklarını iyileşmiş buluyorlardı.Sadece eski hallerinden tehlikeli durumlarına, zorluklarına,kabul edilebilir sınırların çok ötesinde uyarılmış işlevleredoğru hareket ediyorlardı. Bazıları bunun farkına vardı, buhastaların gelecekle ilgili sezgileri bulunuyordu ama bazılarıbu durumun farkına varmadı.

Rose R., sağlığının düzelmesinin ilk heyecanı ve keyfiyle"bu harika bir şey, muhteşem" dedi ama olaylar kontrol

Page 131: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

edilemeyecek bir mecraya doğru ilerlediğinde bu böylesüremez. Korkunç bir şey yaklaşmakta dedi. Buna benzerşekilde, az ya da çok içgörüyle Leonard L., gibi diğerlerininbir çoğunda da durum aynıydı. Leo- nard L., durgunluktanaşırılığa doğru giderken, sağlıklı ve enerjik olmadurumundaki -kendi deyimiyle- aşırılık giderek daha dailerledi ve çok uç bir biçim aldı. Uyum ve rahatlık hissi ileçaba harcamaksızın kontrollü olma durumu aşırılıkla ve [herçeşit] baskıyla yer değiştirdi, onu çözülme tehdidi altındabırakarak parçalara böldü.

Bu, aşırılık durumunun verdiği hem bir armağan hem debir rahatsızlıktı, hem zevk hem acıydı. İçgörülü hastalar bunusoruşturarak ve paradoksal olarak hissettiler; bir Tourettehastası "Çok fazla enerjim var her şey çok parlak, çok güçlüve fazla, hummalı bir enerji, ölümcül bir parlaklık."

"Tehlikeli bir iyi olma hali", ölümcül bir parlaklık,aşağıdaki sonsuz boşluklarla birlikte yanıltıcı bir mutluluksarhoşluğu (euphoria)-; doğa tarafından bazı zehirleyicihastalıklarla, veya bizim tarafımızdan uyarıcı maddebağımlılığıyla ortaya çıkarılan aşırılıkların tehdit ettiği ve vaatettiği tuzak, işte buydu.

Böylesi durumlarda insanlığın açmazları sıradışıdır;çünkü burada hastalar, hastalığın geleneksel temaları olanüzüntü ve acılara eşdeğer bir şey olmaktan çok uzakta, baştançıkarıcı bir hastalıkla karşılaşırlar. Kesinlikle hiç kimseböylesi garipliklerin ve aşağılamaların dışında değildir.Aşırılık hastalıklarında, kişinin benliği ile hastalık arasında,benliğin, giderek daha fazla kendine yabancılaştığı ve ensonunda tamamıyla bağımsız varlığını kaybedip, hastalığınbir ürünü olmanın dışında hiçbir şey olmadığı hale gelenekadar kendini hastalıkla özdeşleştirmesi şeklinde gelişen gizli

Page 132: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

bir ortaklık olabilir. Onuncu hikâyede yer alan Tikli Ray'in"Sadece tiklerden oluşuyorum -başka hiçbir şey yok."sözlerinde bu korku ifadesini buluyor veya bir zihinbüyümesini- bir Touret- toma'yı hayal ettiğinde aynı korkusöz konusu. Güçlü egosu ve göreceli olarak hafif bir Tourettesendromu olmasından dolayı, gerçekte onun için böyle birtehlike yoktur. Ama zayıf veya gelişmemiş egoları olanhastalar, çok güçlü bir hastalığa yakalandıklarında, böylesi bir"ele geçme" veya kendine sahip olamama gibi çok gerçekçiriskler mevcuttur. "Ele Geçirilmiş" adlı hikâyemde bu konuyadeğinmekten öteye gitmiyorum.

Page 133: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

10. tikli ray

1885 yılında Charcot'un öğrencisi olan Gilles de la Tourettebugün kendi ismiyle anılan şaşırtıcı bir sendromu tarif etti. Ozamanlar hemen Tourette Sendromu diye isimlendirilen buhastalığın özellikleri saçma bir peri şakası ve sıradışı, antikoyun çeşitlemelerine duyulan bir eğilimle birlikte sinirselenerji aşırılığı, garip hareket ve eğilimlerin fazlasıylaüretilmesi: tikler, ani ve hızlı davranışlar, kendine özgükonuşma şekilleri ve jestlerdir. Kızgın, üzgün, acılı yüzifadeleri, sesler, küfürler, elde olmadan yapılan taklitler ve herçeşit tekrarlanan sürekli hareketler Tourette sendromunun enağır şekilleri, duygusal, içgüdüsel ve imgesel hayatın heryönünü kapsar. Daha hafif ve belki de en sık rastlananşekillerinde, gariplik özelliği olmakla birlikte, durum normalhareketlerin ve tepkiselliğin azıcık ötesindedir. Geçtiğimizyüzyılın sonlarında bu hastalık iyice tanınarak, yaygın birşekilde rapor edilmiştir. Bu yıllar, nörolojinin daha geniş biralana yayıldığı ve organikle psişiği bir araya getirmektetereddüt etmediği yıllardı. Tourette ve arkadaşları için busendromun, ilkel tepki ve istekler tarafından bir çeşit elegeçirilme olduğu açıktı. Ama aynı zamanda organik temellibir ele geçirilme olduğu (keşfedilmemiş olsa da) kesin olarakbir nörolojik hastalık olduğu açıktı.

Tourette'in orijinal makalelerinin basımını takip edenyıllarda bu hastalıkla ilgili, hiçbir vakanın tamamıyla birbenzerinin olmadığı, yüzlerce vaka tarif edilmiştir. Hafif veselim şekilleri olduğu gibi şiddetli ve oldukça kötü, abartılışekilleri de olduğu ortaya çıkmıştır. Eşit derecede açık olan

Page 134: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

başka bir gerçek de bazı insanların Tourette'e tahammüledebildiği, hatta düşünce, çağrışım ve yaratıcılığınhızlılığından yararlanarak, buna rahat bir kişilik içindeuyum sağladığı, diğer yandan bazılarının ise hastalıktarafından ele geçirildiği, Tourette'in sebep olduğu tepkilerinkaosu ve olağanüstü baskının ortasında gerçek bir kimliğesahip olamadığıdır.

Luria'nın Bir Tekerlemecinin Aklı adlı kitabında (AMnemonist's Mind) belirttiği gibi her zaman 'şey' (it) ile 'ben'(I) arasında bir savaş vardır.

Charcot ve (aralarında Tourette, Freud ve Babinski’nin debulunduğu) öğrencileri, nöroloji ve psikiyatrinin, 'şey' ve'ben'in, beden ve ruhun ortak bir bütünlük içinde olduğugörüşüne sahip olan son uzmanlardı. Geçtiğimiz yüzyılınbitişiyle, ruhsuz bir nöroloji ile bedensiz psikoloji arasında birbölünme meydana geldi. Bununla birlikte Tourette'i herhangibir şekilde anlamak imkânsızlaştı. Gerçekten de Tourettesendromunun kendisi ortadan kaybolmuş gibi göründü ve buyüzyılın ilk yarısında hemen hemen hiç rapor edilmedi. Bazıdoktorlar bu hastalığı bir mit, Gilles de la Tourette'in renkliimgeleminin bir ürünü olarak değerlendirdi, büyük çoğunlukise bu hastalığı hiç duymadı. 1920’lerin büyük uykuluhastalık salgını gibi unutuldu.

Uykulu hastalığın (encephalitis lethargica) unutuluşuylaTourette'in unutuluşunun ortak yanları vardır. Her ikibozukluk da sıradışı ve inanılanın -en azından resmi tıbbıninançlarının- ötesinde garipti. Bu hastalıklar geleneksel tıbbınçevresine uyum sağlamazlardı ve böylelikle unutuldular, gizlibir şekilde kayboldular. Ama bu iki hastalık arasında daha dayakın bir bağlantı vardı ve uykulu hastalığın bazen aldığıhiperkinetik veya kontrolsüz, çılgın haller 1920'lerde bununla

Page 135: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

ilgili ipuçları vermişti; bu hastalar, hastalıklarınınbaşlangıcında, zihin ve bedenlerinin aşırı uyarılması, çılgındavranışlar, tikler ve çeşit çeşit takıntılı hareketler göstermeeğilimi içindeydiler. Bundan bir süre sonra, tam tersi birkaderin etkisinde, tümüyle sarıp sarmalayan, transa geçer gibibir uykuya -onları kırk yıl sonra da içinde bulduğum biruykuya- dalarlardı.

1961 yılında uykulu hastalığın etkisinde olan hastalara(postencephalitic), beyinlerinde önemli ölçüde azalan,dopamin transmitter'inin (transmitter dopamine) uyarıcısı(precursor) olan, L-Dopa'yı verdim. Bununla bir dönüşümyaşadılar. Önce bilinçsiz bir durumdan, sağlıklı bir durumiçine 'uyandırıldılar' sonra diğer uca, tiklere ve kontrolsüzdavranışlara doğru yönlendirildiler. Bu, Tourette benzerihastalıklarla ilk deneyimimdi: çılgın uyarılmalar, tehlikelitepkiler, genellikle saçma, antik bir mizah ile birlikteydi.Tourette hastalığı olan bir hastayı hiç görmediğim halde, buhastalıktan bahsetmeye başladım. Uykulu hastalığa (post-encephalitic) yakalanmış olan hastalarının "uyanışına" ilgigöstermiş olan Washington Post gazetesi, 1971 yılınınbaşlarında, onların nasıl olduklarını sordu. "Tikleri var." diyeverdiğim yanıt onların "Tikler" üzerine bir makalebasmalarına sebep oldu. Bu makalenin basılmasının ardındansayısız mektup aldım ve çoğunluğunu meslektaşlarımagönderdim. Ama bunların içinden görmeye karar verdiğim birhasta vardı: Ray'i gördüğümün ertesi günü, New York'unmerkezinde, sokakta üç tane Tourette hastası fark ettim gibigeldi bana. Tourette hastalığına çok ender rastlandığınısöyledikleri için kafam karışmıştı. Milyonda bir görülmesıklığı olduğunu okumuştum ama yine de bir saat içindeaçıkça üç örneğini görmüştüm. Büyük bir karışıklık ve merak

Page 136: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

içine girdim; acaba bu hastaları her zaman atlıyor olabilirmiydim? Ya onları görmüyordum ya da "sinirleri bozulmuş""asabi" diye net olmayan isimlerle gözden kaçırıyordum.Herkesin aynı şekilde bu hastaları atlıyor olması mümkünmüydü? Tourette’in nadir bir sendrom olmayıp, sık rastlananhatta daha önceleri varsayılandan bin kez daha fazla rastlananbir hastalık olması mümkün müydü? Ertesi gün özellikle,seçici olarak bakmadığım halde iki tane daha Tourette hastasıgördüm. Bu noktada, (kendi kendime dedim ki) kafamda özelbir şaka ve değişik bir fantezi kurguladım; diyelim. Touretteçok yaygın ama fark edilmeyen bir hastalık ne var ki bir kerefark edildiğinde de kolayca ve sürekli olarak görülebiliyor.*

* Buna çok benzer bur durum da, kas distrofisinde (muscular dystrophy)yaşandı. 1850 yılında Duchenne tarif edene kadar bu hastalık hiçgörülmemişti. Orijinal tarifinin ardından 1860 yılına kadar yüzlerce vakatespit edildi ve tanımlandı. Charcot bu durumla ilgili "Nasıl oluyor da bukadar yaygın, sık rastlanan ve bir bakışta tanınabilen, şüphesiz herzaman varolmuş bir hastalık ancak şimdi fark ediliyor?" demişti.

Farz edin ki, bir Tourette hastası bir diğerinin farkınavarıyor ve bu ikisi bir üçüncüyü ve üçüncü de dördüncüyütanıyor, ta ki artan bir farkındalık ile hemen hepsi bulunanakadar; patolojinin kız ve erkek kardeşleri, ortak bir ilgi alanıve karşılıklı farkındalık ile birbirine bağlanan, bizlerinarasında yeni bir tür. New York'lu Tourette hastalarınıntamamı böylesi kendiliğinden gruplaşmayla bir arayatoplanamazlar mı?

Üç yıl sonra 1974 yılında bu fantezimin gerçeğedönüştüğünü gördüm: Tourette Sendromu Birliği kurulmuştu.O zaman 50 üyesi vardı, yedi yıl sonra, birkaç bine ulaştı. Bu

Page 137: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

durum (Her ne kadar üyeleri sadece Tourette hastaları veonların akraba ve doktorlarından oluşsa da) TouretteSendromu Birliği'nin (TSB) çabalarıyla açıklanabilirdi, TSB-Tourette hastasının sıkıntısını anlatmak (veya basın yayınyoluyla halka tanıtmak) için çaba sarf etmek için sonsuz birkaynağa sahipti. Bütün bu çabalar, Tourette hastasının sıklıklakarşılaştığı kabul görmeme ve hoşnutsuzluk gibi tavırlarınyerine sorumlu bir ilgi ve alakanın yerleşmesini sağladı.Ayrıca fizyolojik çalışmalardan sosyolojik çalışmalara kadartürlü araştırmalara; Tourette'li beynin biyokimyası, Tourette’esebep olan genetik ve diğer etkenler, bu hastalığı temsil edenanormal derecede hızlı ve özensiz çağrışım ve tepkiler üzerineyapılan araştırmalara, önayak oldu. Gelişimsel, hattafilogenetik açıdan ilkel, içgüdüsel ve davranışsal yapılarortaya çıkarıldı. Tiklerin beden dili, dilbilgisi ve dilbilimselyapısı araştırıldı. Küfretme ve şaka'nın doğasına ait (ki bunlarbaşka nörolojik bozuklukların da özelliğidirler) beklenmedikiçgörüler (insight) elde edildi. Tourette hastalarının aileleri vediğer kişilerle olan ilişkileri ile bu ilişkilere eşlik edengaripliklerle ilgili araştırmalar da yapıldı. TSB'nin kaydadeğer başarılı girişimleri, Tourette hastalığı tarihinin enönemli ve temel bölümüdür. Daha önceden bu hastalığıanlamaya hiç yön vermemiş olan hastalar, kendi kendilerinianlama ve tedavi etmede etkin ve öncü kişiler halinegelmişlerdir.

Geniş ölçüde TSB'nin desteği ve girişimleriyle son onyılda ortaya çıkan görüntü, Gilles de la Tourette'in buhastalığın organik, nörolojik bir temeli olduğuyla ilgilisezgisini doğruladı. Tourette'teki "şey" aynen Parkinson veChorea hastalıklarındaki gibi, Pavlov’un "subkorteks'in körgücü" dediği şeyi, beynin "harekete geçme becerisini" ve

Page 138: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

"içgüdülerini" yöneten ilkel bölümleriyle ilgili hastalıklarıyansıtır. Harekete geçmeyi etkilemeyip, hareket sürekliliğinietkileyen Parkinson hastalığında, bozukluk ortabeyin vebağlantılarındadır. Bölümlere ayrılmış yarı hareket karmaşası(Chaos) olan Chorea hastalığında, bozukluk bazalgangliyanın yüksek işlevlerindedir. Duygu ve arzularınuyarımının gerçekleştiği, davranışın birincil ve içgüdüseltemellerinin hastalığı olan Tourette'de bozukluk "eskibeyin"in (old brain) çok yüksek bölümleriyle: talamus,hipotalamus, limbik sistem, amigdala ile ilgili görülmektedir.Bu bölümler kişiliğin temel duygusal ve içgüdüselbelirleyicilerini barındırır. Tourette hastalığı, klinik vepatolojik olarak beden ve zihin arasında bir çeşit bağlantıkopukluğudur ve mani ile chorea arasında bir yerdedir.Encephalitis lethargica'nın az rastlanan hiperkinetik şeklindeve L-Dopa ile aşırı uyarılmış tüm post-ansefalitik hastalardaolduğu gibi Tourette sendromu olan hastalarda veya başkaherhangi bir sebepten (inme, serebral tümör, intoksikasyon veenfeksiyonlar) gelişen Tourettizm'de beyinde uyarıcıtransmitterlerin, özellikle dopamin'in aşırı olarak bulunduğudüşünülmektedir. Letarjik Parkinson hastalarının, kendilerinegelmeleri için daha fazla dopamine ihtiyaçları olduğu gibi vepost ansefalitik hastalarımın dopamin öncüsü L-Dopatarafından uyandırıldıkları gibi, enerjik ve Tourette'lihastalarm dopamin düzeylerinin de haloperidol ilacı (Haldol)gibi bir dopamin antagonisti kullanılarak düşürülmesigerekmektedir.

Öte yandan, Parkinsonlu bir hastanın beyninde sadecedopamin eksildiği olmadığı gibi Tourette'li hastanın beynindede sadece dopamin fazlalığı yoktur. Aynı zamanda kişiliğideğiştirebilecek bir bozukluktan beklenilebileceği üzere daha

Page 139: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

derin daha geniş değişimler mevcuttur; anormalliğin hastadanhastaya veya bir hastada günden güne değişebilen sayısızderin yolları vardır. Haldol, Tourette hastalığına bir çareolabilir ama ne Haldol ne de başka bir ilaç L-Dopa'nınParkinson hastalığına verdiği cevabı verebilir. Tıbbi veyailaçlı tedaviyi tamamlayan bir de varoluşsal yaklaşımınolması gerekmektedir; özellikle bu hastaların acısını çektiği"subkorteks'in kör gücü"ne kaba içgüdü ve tepkilere karşı,davranışın duyarlı bir biçimde anlaşılması, sanat ve oyununsağlıklı ve özgür olmanın temeli sayılması gerekmektedir.Hareketsiz Parkinson hastası şarkı söyleyip dans edebilir ve osırada hastalığından tamamıyla kurtulur. Harekete geçirilmişTourette hastası da şarkı söyleyip oyun oynadığında veyaaktörlük yaptığında tamamıyla hastalığından arınır. İşte budurumlarda "Ben" (I) "Şey" (it)'e galip gelir.

1973 ile 1977'de ölümüne kadar büyük nöropsikolog A.R. Lu- ria ile mektuplaşma şerefine sahip oldum ve ona sıksık Tourette hakkında gözlemlerimi ve bant kayıtlarınıgönderdim. Son mektuplarından birinde bana: "Bunungerçekten de büyük bir önemi var. Böyle bir hastalıkla ilgiliherhangi bir bilgi bizim genel olarak insan doğasıyla ilgilibilgimizi genişletecektir.... Bununla karşılaştırılabilecekherhangi bir başka hastalık bilmiyorum." diye yazdı.

Ray'i ilk gördüğümde 24 yaşındaydı ve birkaç saniyedebir hücum eden çok şiddetli tiklerinden dolayı güçsüzdüşmüştü. Dört yaşından beri bunu çekiyordu. Her ne kadarileri düzeydeki zekâsı, anlayışı, kuvvetli karakteri vegerçekliği kavrama becerisi ortaöğrenimi ve koleji başarıylageçmesine ve eşi ile arkadaşları tarafından sevilip değerverilmesine yardımcı olduysa da tiklerinin çevresindeuyandırdığı etki onu ciddi şekilde utandırıyordu. Kolejden

Page 140: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

ayrıldıktan sonra, bir sürü iş yerinden her seferinde tikleriyüzünden kovuldu. Asla iş konusunda beceriksizliği gibi birsebep söz konusu olmadı bu işten çıkarılmalarda. Genelliklesabırsızlığı, kavgacılığı, sertliği yüzünden hayatı şu veya buşekilde sürekli olarak kriz içindeydi. Cinsel uyarılma yaşadığısırada elinde olmadan "Siktir", "Bok" gibi lafları söylediğikriz anları da evliliğini tehdit ediyordu. Pek çok Tourettehastası gibi onun da kayda değer müzikal bir yeteneği vardı.Eğer hafta sonlarında çalan, gerçekten usta bir caz bateristiolmasaydı, ekonomik ve duygusal açıdan hayatını devamettiremezdi. Bir tik veya bateriye takıntılı bir şekilde vurmaile elde edilebilecek beklenmedik, çılgın doğaçlamalarıylaünlenmişti. Bunlar güçlü ve mükemmel bir emprovizas-yonun çekirdeğini oluşturuyordu ve aniden baskın yapan butikler birer avantaj haline dönüşüyordu. Hastalığı pek çokoyun için de avantajdı; özellikle pinpon oyununda çokyetenekliydi. Bu yeteneğinin bir kısmı refleks vereaksiyonlarının anormal düzeyde hızlı oluşundankaynaklanıyordu ama bu oyunda da hiç beklenmeyen şaşırtıcıve gerçekten de cevabı verilemeycek (kendi deyimiyle) "ani,sert ve kaygısız vuruşlar"ı emprovizasyonları, yeteneğinin asılönemli kısmını teşkil ediyordu. Cinsel birleşme sonrasındadinginlik anında ve uyku sırasında tiklerden kurtuluyordu;veya kontrollü ve ritmik bir şekilde yüzdüğü, şarkı söylediğive çalıştığı zamanlarda, gerilimden uzak, tiklerden bağımsızve özgür "kinetik (davranışsal) bir melodi", bir oyunbulduğunda rahatlıyordu.

Canlı, hareketli ve garip bir görüntünün altında çok ciddive çaresizlik içinde olan bir adamdı. O zamanlar henüzkurulmamış olan TSB'yi ve Haldol'ü hiç duymamıştı.Washington Post'ta "Tikler" hakkındaki makaleyi okuduktan

Page 141: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

sonra kendi kendine Tourette hastalığı teşhisini koymuştu.Teşhisini doğruladığımızda ve Haldol kullanımındanbahsettiğimde heyecanlandı ama yine de tedbirli davrandı.Haldol iğnesi yaparak bir denemede bulundum. Birmiligramın sekizde biri kadarını uyguladığım denemeninardından iki saat boyunca tiklerinden kurtularak bu ilacaolağandışı şekilde duyarlı olduğunu gösterdi. Bu başarı vaateden denemeden sonra, miligramın dörtte bir dozunda, gündeüç kere kullanmak üzere reçete yazdım ve Haldol'e başlattım.

Ertesi hafta, mor bir göz ve kırık bir burunla geri geldi ve"Senin şu beter Haldol'ün fazla geldi." dedi. Bu azıcık dozbile, söylediğine göre onun dengesini bozmuş, hareketçabukluğunu, zamanlamasını ve olağanüstü hızdakireflekslerini etkilemişti. Pek çok Tourette'li gibi, dönenşeylere, özellikle de dönen kapılara takılıyordu. Şimşek gibiiçeriye girip çıkıyordu. Haldol ile becerilerini kaybetmiş,hareketlerinin zamanlamasını yapamamış ve sert bir şekildeburnunu çarpmıştı. Bundan da öte, tiklerinin pek çoğukaybolmak bir yana, sadece yavaşlamış ve yaygınlaşmıştı.Söylediğine göre bir tikin ortasında takılıyor ve kendinihemen hemen ka- tatonik (hareketsiz ve donmuş) bir haldebulunuyordu (Ferenczi, bir keresinde katatoni'ye tiklerin zıddıdemiş ve "katakloni" olarak adlandırılmasını önermişti). Buaz miktardaki doz ile, Parkinson hastalığı tablosu -distoni,katatoni ve psikomotor blok- sergiliyordu. Aşırı miktaravardığında başarısız gözüken ilaca karşı verdiği bu reaksiyon,duyarsızlığı değil, patolojik ve aşırı bir duyarlılığı ortayakoyuyordu. Belki de işe yarayabilecek bir ortalamabulamadan ancak bir uçtan diğer uca, tiklerin hızlanması veTourette hastalığından, katatoni ve Parkinson hastalığınasavrulabilecekti.

Page 142: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Bu deneme ve düşünceden, anlaşılır bir şekilde cesaretikırılmıştı. Şimdi ifade ettiği başka bir düşünceden dolayı daaynı hisleri yaşıyordu. "Varsayalım ki tikleri uzaklaştırdıngeriye ne kalacak?" Ben tiklerden oluşuyorum - başka da birşey yok." dedi. Şaka ile karışık da olsa; tikli biri olmanındışında kimliği ile ilgili çok az bir duyarlılığı vardı; kendine"Başkan'ın Broadwayli tikçisi" diyordu ve kendinden birüçüncü şahıs olarak; "Akıllı Tikli Ray" diye söz ediyordu. Birarmağan mı yoksa bir ceza mı olduğunu bilmediği "tikliyeteneklere ve yetenekli tiklere" yatkındı. Tourettehastalığının olmadığı bir hayatı hayal edemediğini ve böylebir hayata özendiğine emin olmadığını söyledi.

Bu noktada, L-Dopa'ya aşırı derecede duyarlı olan bazıpost- ansefalitik hastalarımda karşılaştığım şeyleri hatırladım.Onların durumlarındaki, aşırı fizyolojik duyarlılık vedengesizliklerin, hasta, zengin ve dolu bir hayatsürdürebildiğinde azaldığını gözlemledim. Ancak böyle birhayatın, "varoluşsal" dengesi veya kontrol- lü ve serinkanlıtavrı bu ciddi fizyolojik dengesizliği altedebilirdi.Ray'in içinde de böyle olasılıkların var olabileceğinihissederek, kendi sözlerine rağmen ve kendi hastalığıüzerinde teşhirci ve nar- sisistik bir şeklideodaklanmamasından yola çıkarak üç ay boyunca her haftabuluşmamızı önerdim. Bu süre içinde Tourettesiz bir hayatınnasıl olabileceğini beraberce hayal edecek ve Tourette'insapkın etkilenmeleri ve ilgileri olmadan, hayatın ona nelersunacağını (sadece düşünce ve duygu düzeyinde olsa bile)keşfedecektik. Tourette'in onun üzerindeki rolünü veekonomik önemini araştırarak bunlar olmaksızın nasılyaşamını sürdüreceğini düşünecektik. Bütün bunları üç ay

Page 143: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

boyunca keşfedecek sonra da başka bir Haldol denemesiyapacaktık.

Genellikle gösterdiği dirence, kendine ve hayata karşıinançsızlığına rağmen, üç aylık derin ve sabırlı keşfinardından her çeşit sağlıklı ve insani potansiyelleri ortaya çıktı;bunlar kişiliğinin en derin ve güçlü temelinde gizlenmiş veyirmi yıllık Tourette hastalığına ve Tourette'li bir hayatarağmen sağlam kalabilmiş potansiyellerdi. Bu derin keşifkendi başına heyecan verici ve cesaretlendiriciydi. Bize enazından sınırlı bir umut verdi. Gerçekte meydana gelendeğişim ise bütün beklentilerimizi aşmıştı. Bu değişim geçicibir şey olmanın dışında, sürekli ve kalıcı bir hareketlenmeydi.Ray'e, eskisiyle aynı dozda yeniden Haldol tedavisiuygulamaya başladığımda, bu sefer, belirgin yan etkilerortaya çıkmaksızın tiklerinden kurtulmuştu. Dokuz yılboyunca bu durum sürdü.

Haldol'ün etkileri bu sefer "mucizevi" idi. Ama mucizesadece olanak tanındığında gerçekleşmişti. İlk başta Haldol'ünyarattığı etkiler felaketti. Hiç şüphesiz bu etkilerin bir kısmıfizyolojik yapı üzerindeydi ama Tourette'i o dönemde tedavietmek veya yavaş yavaş yok etmek hem ekonomik olarakimkânsızdı hem de bunun için erkendi. Dört yaşından beriTourette hastalığı olan Ray'in normal bir hayatla ilgili hiçbirdeneyimi yoktu: bu sıradışı hastalığına fazlaca bağımlıydı vedoğal olarak onu çeşitli şekillerde kullanıyor ve sömürüyordu.Tourette'i bırakmaya hazır değildi. Üç ay süren, çok zor veyoğun analiz ve düşünmelerle dolu hazırlık dönemi olmadanda asla hazır olamayacaktı.

Ray için, geçirdiği son dokuz yıl genel olarak mutlulukdoluydu. Olasılık dahilindeki herhangi bir beklentininötesinde bir özgürleşme olmuştu. Yirmi yıl boyunca Tourette

Page 144: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

ile sınırlandırılmış olup; hastalığın acımasız fizyolojiközelliğinden dolayı hep bir şeyleri yapmaya mecbur kaldıktansonra, daha önceden olabilece-ğini düşünmediği (veya analizimiz sırasında en fazla teorikolarak ortaya çıkan), bir özgürlüğün ve ferahlığın tadınıçıkarıyor şimdi. Evliliği özenli ve dengeli, baba da oldu. OnuTourette'li becerikli bir palyaço olarak değil bir insan olarakseven ve değer veren pek çok iyi arkadaşı var: yaşadığımahallede önemli bir yere, işinde ise sorumluluk isteyen birgöreve sahip. Bunlara rağmen sorunları devam ediyor:Tourette hastalığından mı yoksa Haldol ilacından mıkaynaklandığı belli olmayan sorunlar. Hafta içi, iş saatlerindeHaldol ile birlikte "uyanık, güvenilir ve sıkıcı" oluyor. Ray"Haldol kişiliğini böyle tarif ediyor. Hareketlerinde veyargılarında yavaş ve dikkatli. Haldol’den önce gösterdiğisabırsızlık ve düşüncesizce hareketlerden eser yok. Ama artıkçılgın emprovizasyonlar ve ilham da yok. Rüyalarının niteliğibile değişik; "Tourette'in karmaşıklığından ve aşırılığındanhiçbiri kalmadı, rüyalarım sadece isteklerimin ve dileklerimintatminine yönelik." diyor. Ataklığında ve hazırcevaplığındaazalma oldu. Artık akıllı tikleri ve tikli aklı ile yaşamınısürdürmüyor. Pinpondan ve diğer oyunlardan zevk almıyor,zaten eskisi gibi hızlı oynayamıyor. Artık "diğer adamıyenme", kazanma içgüdüsünü, o "dayanılmaz öldürmeiçgüdüsünü" hissetmiyor. Daha az yarışçı ve oyunsever. Oisteği, veya herkesi hayrete düşüren üstün becerisi ve kaygısızdavranışlarını kaybetti. Kaba ve teşhirci hareketlerini,cesaretini de yitirdi. Giderek daha çok bir şeylerin eksikliğinihissetmeye başladı.

Hayatında hem bir dayanak hem de kişiliğini ifade etmeyolu olduğu için - Haldol aldığında - müzik yeteneğinde

Page 145: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

meydana gelen değişme en zoru ve en önemlisi. Müzikalaçıdan becerikli ama "sıradan" ve ortalama. Canlılık,renklilik, istek ve neşeden yoksun... Artık tikleri ve takıntılıbateri vuruşları yok ama çılgın ve yaratıcı taşkınlıklara dasahip değil.

Bunu giderek daha açık bir şekilde gören Ray, benimlebu konuyu tartıştıktan sonra çok önemli bir karar aldı.Haldol'ü hafta içinde alacak ama hafta sonlarında almayarak"uçacaktı". Son üç senedir bunu uyguladı. Yani şimdi iki Rayvar; Haldollü ve Hal- dolsüz. Pazartesiden cuma'ya ayık,soğukkanlı ve planlı bir vatandaş; hafta sonlarında isekaygısız, enerjik ve ilham dolu tikli Ray. Ray'in de kabulettiği gibi bu çok garip bir durumdu;Tourette hastalığına sahip olmak çok çılgınca bir şey. Sarhoşolmaya benziyor. Haldol almak ise garip. İnsanı ayık ve sıkıcıyapıyor. Her iki durumda da gerçekten özgür değilsiniz. Siz"normaller" beyinlerinizin doğru yerlerinde, doğru zamandadoğru miktarlarda transmitterleri olanlar, duruma bağlı olarakne gerekiyorsa - ciddiyet, sululuk - bunu gerçekleştirebi-lirsiniz. Biz Tourette'liler bunu yapamayız. Hastalığımız biziciddiyetsiz olmaya mecbur eder. Haldol aldığımızda da ciddiolmaya mecbur oluruz. Siz özgürsünüz, doğal bir dengeyesahipsiniz. Bizimse yapay bir dengeyi en iyi şekildekullanmamız gerekiyor.

Ray, Tourette'e, Haldol'e, esarete, "yapaylığa" veçoğumuzun tadını çıkardığı, doğduğumuzdan itibarenhakkımız olan doğal özgürlükten mahrum olmasına rağmen,yapabileceğinin en iyisini yapıyor. Ama hastalığı onu eğitti vebir yolla o hastalığını aştı. Nietzsche ile birlikte şöyle derdikuşkusuz; "Pek çok hastalıkla değiştim, onları değiştirmeyedevam ederek. Hastalığı düşünürsek; o olmadan nasıl

Page 146: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

yaşayabileceğimizi sorma eğilimi içinde değil miyiz?Yalnızca çok büyük bir acı, ruhun son kertede kurtarıcısıolabilir." Paradoksal olarak doğal, fizyolojik sağlıktan yoksunolan Ray, yaşadığı değişimlerden dolayı yeni bir sağlığa veözgürlüğe kavuşmuştu. Nietzsche'nin "Büyük Sağlık"demekten hoşlandığı şeye erişmişti. Ender bulunur bir mizahanlayışına, cesarete ve güce sahip bir ruha: Tourette'liolmanın ona verdiği acılara ve Touret- te ile varoluşunarağmen....

Page 147: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

11. cupid hastalığı

Kısa bir süre önce, kliniğimize Natasha K. adında, doksanyaşında zeki bir kadın geldi. Seksen sekiz yaşına bastığıdoğum gününün ardından, bir "değişikliğin" farkına vardığınısöyledi. "Ne tür bir değişiklik?" diye sorduk.

"Çok zevkli." dedi heyecanla. "Baştan sona tadınıçıkardım. Daha enerjik, daha canlı ve yeniden 'genç' hissettimkendimi. Genç erkeklere ilgim arttı. Sanki kanım kaynıyordu,yerimde duramıyordum."

"Bu bir sorun muydu?""Hayır, ilk başta sorun değildi. Çok iyi -olağanüstü iyi-

hissettim. Yaşadıklarımı, sorun olarak düşünmemigerektirecek bir şey yoktu."

"Ve sonra?""Arkadaşlarım endişelenmeye başladı. Önce 'Işıl ışıl

görünüyorsun. Sanki yeni bir hayata başlamış gibisin' dediler.Ama sonra bunun pek de uygun bir şey olmadığınıdüşünmeye başladılar. 'Her zaman çok utangaç biriydin şimdiflört ediyorsun. Cıvıl cıvılsın, fıkralar anlatıyorsun. Seninyaşında biri için bu normal mi?' dediler."

"Peki sen nasıl hissettin?""Şaşkına döndüm. Bu kadar zamandır bunları

yaşıyordum ama 'ne oluyor' sorusunu hiç düşünmemiştim.Sonra düşünmeye başladım. Kendime, bak Natasha, seksendokuz yaşındasın ve bir senedir bu durumu yaşıyorsun. Herzaman duygusal olarak soğukkanlı ve kontrollüydün,şimdiyse bu aşırılıklar içindesin! Sen yaşamının sonunayaklaşmakta olan yaşlı bir kadınsın. Bu ani öforiyiaçıklayabilecek ne gibi bir sebep olabilir ki? dedim. Öforiyidüşünür düşünmez yaşadığım şeylerin özelliği değişti...."

Page 148: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

" 'Sen hastasın, canım. O kadar iyi hissediyorsun ki hastaolmalısın!' dedim kendi kendime."

"Hasta mı? Duygusal olarak mı; zihinsel olarak mı?""Hayır, duygusal olarak değil, fiziksel olarak hasta. Beni

bu kadar uçuran bedenimin, beynimin içindeki bir şeyolmalıydı.' Sonra Allah kahretsin bu Cupid hastalığı diyedüşündüm.

"Cupid hastalığı mı?" diye hiçbir şey anlamadantekrarladım. Bu terimi daha önce hiç duymamıştım. "EvetCupid hastalığı -bildiğiniz sifilis (frengi) yaklaşık yetmiş yılönce Selanik'te bir genelevdeydim. Frengi'ye yakalandım -kızların çoğunda vardı - biz Cupid hastalığı derdik. Kocambeni oradan kurtardı, hastalığımı tedavi ettirdi. Tabii, bu olaypenisilinin bulunuşundan yıllar önceydi. Bu kadar sene sonrayine beni etkisi altına almış olabilir mi?"

İlk enfeksiyon ile yeni nörosifilis'in ortaya çıkmasıarasında, hastalık açısından muazzam bir hareketsizlik (latent)dönemi olmuş olabilirdi. Özellikle ilk enfeksiyon o zamantamamıyla yok edilmeyip, bastırıldıysa. Ehrlich'in, Şalvarsanile tedavi ettiği bir hastam, elli yıl sonra bir çeşit nörosifilisolan tabes dorsalis'e yakalanmıştı.

Ama yetmiş yıllık bir ara dönemi hiç duymamıştım.Üstelik kendi kendine, soğukkanlılıkla ve net bir şekildeserebral sifilis teşhisi koyan bir hastayı da daha önce hiçduymamıştım.

Biraz düşündükten sonra "Çok şaşırtıcı bir fikir," diyecevap verdim. "Bu hiç aklıma gelmezdi ama belki dehaklısınız."

Haklıydı; omurilik sıvısı pozitifti. Nörosifilisi vardı, eskiserebral korteksini spiroketler uyarıyordu. Şimdi tedavininnasıl olacağı sorusu ortaya çıkıyordu. Burada da ayrı bir

Page 149: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

zorluk kendini gösterdi. Bayan K. tipik atikliği veöngörüsüyle "Tedavi edilsin mi, bilmiyorum." diyedüşüncesini öne sürdü. "Bir hastalık olduğunu biliyorum amabeni çok iyi hissettiriyor. Çok keyif aldım hâlâ da alıyorum.İnkâr etmem. Beni yirmi yıl öncesinden daha hayat dolu vehareketli yaptı. Çok eğlenceliydi ama biliyorum iyi bir şeyçok ileri gittiğinde artık iyi olmuyor. Size söyleyemeyeceğimutandırıcı, aptalca veya iyi düşüncelerim ve tepkilerim oldu.İlk başta biraz çakırkeyif biraz sarhoş olmak gibi bir şeydiama daha ileri giderse...." Yüzünde durgun bir ifade vardı."Ben de Cupid hastalığı olduğunu tahmin ettiğim için sizegeldim. Daha kötüye gitmesini istemiyorum, bu korkunç olur.Ama tedavi edilmesini de istemiyorum bu da aynı derecedekötü bir şey. Bu hastalığa yakalanana kadar hayatı dolu doluyaşamıyordum. Hastalığı şu andaki durumuyla kontrol altınaalabileceğinizi düşünüyor musunuz?"

Bir süre düşündük. Allaha şükür yapmamız gereken şeyaçıktı. Spiroketleri yok etmek üzere penisilin verdik.Penisilin, serebral değişiklikler ve inhibisyon (söndürme)eksikliğiyle ilgili hiçbir şey yapamıyordu.

Şimdi Bayan K. her ikisine de sahip hafif rahatlamanın,düşünce ve isteklerindeki gevşemenin [korteksi daha fazlazarar görmeden ve kendini kontrol etme becerisiniyitirmeden] keyfini çıkartıyor. Yüz yaşma kadar yenilenerek,gençleşerek yaşamayı umuyor. Komik olanı, 'Cupid'e izinvermek gerek' diyor.

NOTÇok yakınlarda (Ocak, 1985), devlet hastanesine "mani" teşhisiyle

yatırılmış fakat kısa bir süre sonra nörosifilis'in en hararetli dönemindeolduğu anlaşılan Miguel O. isimli başka bir hastada da aynı ironi ve çelişkilerigördüm. Porto Riko'da çiftlik işçisi olarak çalışan sıradan bir adamdı.Konuşma ve duyma güçlüğü vardı. Kendini kelimelerle iyi bir şekilde ifade

Page 150: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

edemiyordu ama durumunu çizerek, basit ve açık bir şekilde ifadeedebiliyordu.

Onu ilk kez gördüğümde, çok heyecanlıydı ve Şekil A'daki basit çizimikopya etmesini istediğimde, çizimi, üç boyutlu şekil haline getirdi (Şekil B)veya o bunun "açık bir karton kutu" olduğunu söyleyene kadar ben öylesandım. Ardından, bu kutunun içine birkaç meyve çizmeyi denedi. İtkisel(impulsively) bir şeklide uyarılmış hayal gücünden ilham olarak Şekil A'dakiyuvarlağı ve çarpı işaretini görmezden gelmişti. Ama "sınırlamak" kavramınıkoruyarak somut hale dönüştürmüştü. Portakallarla dolu, ağzı açık bir karton,benim garip şeklimden daha heyecan verici, canlı ve daha gerçek değilmiydi?

Birkaç gün sonra onu yeniden gördüm. Çok enerjik, uyanık fikir veduygularla bir uçurtma kadar yükseklerde uçuyordu. Aynı şekli yenidençizmesini istedim. Şimdi, bir an bile duraklamadan, itkisel olarak şeklitrapezoid'e benzetti ardından bu şekle uzun bir çizgi, ucuna da bir erkekçocuk ekledi (Şekil C). "Çocuk uçurtma uçuruyor, uçurtma uçuyor." diyeheyecanla anlattı.

Onu birkaç gün sonra üçüncü defa gördüm ve daha sakinleşmiş buldum.Parkinsonlu gibiydi (omurilik sıvısıyla yapılacak olan son testleri beklerken,yatıştırmak üzere Haldol veriliyordu). Yine şekli çizmesini iste-

dim. Bu sefer şekli, aslından biraz daha küçük (Haldol'den dolayı mikrografi[küçük küçük yazma] vardı) ama doğru çizmişti. Artık şekli kendine göregeliştirmiyor, canlandırmıyor ve hayal gücüne eklemiyordu (Şekil D). "Artık

Page 151: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

hiçbir şey görmüyorum." dedi. "Eskiden her şey çok gerçek ve çok canlıydı.Tedavi olduktan sonra her şey ölü mü görünecek gözüme?"

Parkinsonu olan hastaların, L-Dopa ile uyandırılırken yaptıklarıçizimler, öğretici bir analojiyi oluştururlar. Bir ağaç çizmesi istenenParkinsonlu, küçük, gelişmemiş, yapraksız çıplak bir kış ağacı çizme eğilimiiçindedir. L-Dopa ile ısınmaya, canlanmaya başladıkça, ağaç, güç ve canlılıkkazanmaya başlar, yaprakları çıkar. Eğer çok uyarılır ve L-Dopa ile uçuşageçerse, ağaca fantastik süslemeler eklenir. Işık saçan bir sürü yeni dal çıkar.Biraz arabesk yapraklar, kıvrımlar çizilir. Yok yoktur, asıl şekil, bu barokçeşitlemenin altında tamamıyla kaybolana dek sürer gider. Böyle çizimler,Tourette hastalığının da özelliğidir. Şeklin aslı, temel fikri, bir süslemelerormanının, "hızlı sanat" (speed-art) denilen amfetamizmin içinde kaybolur.Önce imgelem uyanır, sonra uyarılarak sonsuzluğa ve aşırılığa doğrukontrolden çıkar.

Bu nasıl bir ikilem, nasıl bir ironi ve acımasızlıktır ki iç dünya ve hayalgücü bir intoksikasyon veya bir hastalık tarafından uyandırılmadıkçahareketsiz ve sıradan oluyor.

Tam tamına işte bu ikilem Uyanışlar’ın özünü oluşturur. Aynı ikilem,

Page 152: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks
Page 153: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Tourette'in (Bkz. 10. ve 14 hikâyeler) ve hiç şüphesiz, (L-Dopa veya Tourettehastalığı gibi beyindeki dopamini artıran) ilaç benzeri bir kokainkullanıldığında ortaya çıkan garipliklerin de sorumlusudur. Freud'un kokainve yarattığı "iyi olma" hissi ile öfori hakkındaki şaşırtıcı yorumu şöyledir;"sağlıklı bir insanın normal öforisinden farklı değildir. Başka bir söyleyişle,sadece normalsinizdir ve kısa bir zaman sonra bir ilacın etkisi altındaolduğunuza inanmazsınız."

Aynı ikilemsel değerlendirme beynin elektriksel uyarılmalarına eşlikeder. Öyle epilepsiler vardır ki heyecan verici ve bağımlılık yaratıcıolduklarından, buna yatkınlık gösteren canlılar tarafından (beyinlerine elektrotyerleştirilmiş olan farelerin kendi beyinlerindeki "zevk noktalarını" takıntılıbir şekilde uyarmalarında olduğu gibi) kendiliklerinden başlatılırlar. Amasükunet ve gerçek bir iyi olma hali veren epilepsiler de vardır. İyi olmadurumuna bir hastalık da sebep olsa bu gerçektir. Böyle ikilemsel bir iyilikhali, Bayan O.C.'de ve onun garip kontrolsüz "anı"sında (15. hikâye) olduğugibi kalıcı bir hale dönüşebilir.

Burada, tüm alıştığımız düşüncelerin tersine çevrilebileceği - hastalığıniyileşme, normalliğin hastalık olabildiği, uyarılmanın ya kölelik ya özgürlükolduğu, gerçekliğin, makul düşünce ve davranışlarda değil taşkınlıkta yattığıgarip sularda seyrediyoruz. Cupid'in ve Diyonizos'un gerçekliği de işte budur.

Page 154: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

12. kimlik meselesi

Ellerini oğuşturarak "Bugün ne vereyim? Yarım paundVirginia, güzel bir parça Nova?" (Herhalde beni müşterisiolarak gördü. Koğuşta çalan telefonu sık sık açarak"Thompson'un şarküterisi" dediği çok olurdu.)

"Bay Thompson. Benim kim olduğumudüşünüyorsunuz?" diye sordum.

"Hay Allah, ışık da çok kötü - seni müşteri sandım.Benim eski arkadaşım Tom Pitkins değilmişsin gibi.... Ben veTom (hemşireye yüksek sesle fısıldayarak) yarışlara hepbirlikte giderdik."

"Bay Thompson, yine yanıldınız.""Öyle mi? Tom'san niye beyaz önlük giyesin? Sen yan

dükkândaki koşer kasabı Hymie'sin. Önlüğünde de kan lekesiyok ama. Bugün işler kötü mü? Çok sıkıntılı görünüyorsun!"dedi.

Kendimi bu kimlik anaforunda sürüklenir gibihissederek, boynumda asılı duran stetoskopu gösterdim.

"Bir stetoskop." diye bağırdı. "Üstelik bir deHymie'ymişsin gibi davranıyorsun. Siz tamirciler, kendinizidoktor gibi göstermeye bayılıyorsunuz. Bir arabayı dinlemekiçin sanki stetoskopa ihtiyacınız varmış gibi - stetoskoplarınızve beyaz önlükleriniz var. O zaman sen, diğer blokta bulunanMobil istasyonundaki eski arkadaşım Manners'sm. Gel sanabir salamlı sandviç vereyim."

William Thompson, bir bakkal edasıyla yine ellerinioğuşturdu ve tezgâhını aradı. Bulamayınca bana yenidengarip garip bakmaya başladı.

Korku dolu bir bakışla "Nerdeyim?" diye sordu."Dükkânımda olduğumu düşünüyordum doktor. Aklım

Page 155: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

karışmış olmalı ....Her zaman olduğu gibi kalbimi dinlemek için gömleğimiçıkarmamı isteyeceksiniz?"

"Hayır istemeyeceğim. Ben sizin her zamankidoktorunuz değilim."

"Gerçekten de değilsiniz. Bunu ilk bakışta görebilirdim.Siz benim göğsüme vuran her zamanki doktorum değilsiniz.Aman Allahım, sakalınız da var! Sigmund Freud gibigörünüyorsunuz. Yoksa kafayı mı yedim?

"Hayır Bay Thompson, kafayı yemediniz. Sadecehafızanızla -insanları tanıma ve hatırlamanızla- ilgili ufak birsorununuz var.

"Hafızam bana oyun oynuyordu." diye kabullendi."Bazen yanlışlar yaparım. Birini başka birisiyle karıştırırım...peki şimdi ne vereyim Nova mı Virginia mı?"

Her seferinde, ufak tefek değişikliklerle bu böyle devameder gider. Her seferinde, yeni yorumlarla, daima hazırda,genellikle komik, bazen zekice ve en önemlisi de trajikdurumlar. Bay Thompson beş dakikalık bir süre içinde benibir düzine insanla karıştırır ve yanlış tanıyabilirdi. Birtahminden, hipotezden, inançtan diğerine akıcı bir şekildesürüklenirdi ve bu sırada görünürde kendinden çok emindi.Asla benim kim olduğumu veya kendisinin kim olduğunu venerede bulunduğunu bilmedi. Nörolojik bir enstitüde yatanağır Korsakovlu eski bir bakkaldı.

Hiçbir şeyi birkaç saniyeden fazla aklında tutamıyordu.Sürekli olarak, yaşam içindeki yönelimi bozuktu. Önünde hepamnezi çukurları açılıyordu ama o bu çukurlara, akıcıuydurmacaları ve her çeşit hikâyeleri ile zekice köprülerkuruyordu. Onun için anlattıkları hikâye değil, onun dünyayıgörüşü ve yorumlayışıydı. Bir an için bile olsa bu

Page 156: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

değişiklikler ve tutarsızlıklar dayanılır gibi değildi. Onun içinBay Thompson'da olduğu gibi garip, mantıksız, yarı tutarlıhikâyeler görülüyordu. Onun bu sürüp giden, bilinçdışı veçabuk ateşlenen uydurmacaları, sürekli olarak etrafındakidünyayı yorumluyordu. Bir Arabistan geceleri dünyası, birfantazmagori, bir rüya, sürekli değişen insanlar şekiller vedurumlarla oluşan, kaleidoskopik mutasyon ve değişimler.Bay Thompson için ise sürekli değişen, birbiri ardına giderekkaybolan kandırmacalar ve illüzyonlardan eser yoktu, onuniçin hayat tamamıyla normal, dengeli ve gerçekti. Onunaçısından hiçbir sorun yoktu.

Bir keresinde, kendini ön bürodakilere "rahip WilliamThompson" diye tanıtarak bir taksi çağırmış ve bir günlüğüneuzaklaşmıştı enstitüden. Daha sonra konuştuğumuz taksişoförü daha önce hiç böylesine ilginç bir müşterisi olmadığınısöyledi. Bay Thompson gezi süresince ona fantastikmaceralarla dolu kişisel hikâyelerini art arda anlatmıştı. Heryere gitmiş, her şeyi yapmış, herkesle tanışmış görünüyordu."Bütün bunların bir insan hayatına sığabileceğineinanamadım." dedi. "Bütün bunlar tam olarak bir kişininhayatı değil." diye cevapladık" "Çok ilginç bir kimliksorunu."*

* Buna çok benzer bir hikâye Luria’nın Hafıza'nın Nöropsikolojisi

(1976) adlı kitabında yer almaktadır. Orada da ilginç müşterisinidinlerken, ağzı açık kalan taksi şoförü, müşterisinin hasta olduğunuancak kendisine para yerine, o sırada elinde bulunan hava tahminiraporlarım verdiğinde anlıyordu. Ancak o zaman, bu 1001 gece masalıanlatıcısının, bu Şehrazat'ın Nörolojik Enstitü’nün "şu gariphastalar'ından biri olduğunu fark ediyordu."

Page 157: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

ikinci hikâyede uzun uzun anlattığım başka birKorsakov'lu hasta Jimmie G.'nin akut Korsakov hastalığıyatışalı epeyce olmuştu ve (belki de geçmişin anılarında veyasürekli gördüğü bir rüyada) kalıcı bir kayboluş haliyaşamaktaydı. Ama hastaneden yeni kaçan Bay Thompsonhalen hastalık açısından hararetli bir dönemdeydi ve süreklikaybedileni unutulanı telafi etmek üzere etrafındaki dünyayıve benliğini yeniden yaratıyordu. Kontrolsüz bir sabuklamadurumu yaşıyordu (bu çeşidi, gerçek bir psikoz olmasa da"Korsakov psikozu" diye anılır). Bay Thompson'un Korsakovhastalığı, üç hafta önce, yüksek ateşi çıkıp, sayıkladığında vetüm ailesini tanıyamaz hale geldiğinde bir patlamagöstermişti. Böylesine kontrolsüz bir taşkınlık durumu, her ankendi benliğini ve çevresindeki dünyayı tam anlamıylayaratmak mecburiyetinde olan -sabuklama dâhisi- bir hastadaparlak bir imgelem ve yaratma gücünü ortaya çıkarıyordu.Hepimizin, sürekliliği ve anlamı hayatımızı oluşturan -içselbir anlatısı- bir hayat hikâyesi vardır. Hepimizin birer hikâyeyapılandırdığı ve bu hikâyeleri yaşadığı söylenebilir. Aynızamanda bu hikâyeler bizim kimliklerimizdir.

Bir insanı anlamak istediğimizde, onun "hayathikâyesini" -gerçek ve en derin hikâyesini- sorarız. Çünkü herbirimiz, bir biyografi bir hikâyeden ibaretiz. Her birimiz,algılarımız, duygularımız düşünce ve davranışlarımızlabilinçdışı olarak, içimizde, sürekli, etkili bir anlatıyı(hikâyeyi) yapılandırırız. İçsel konuşmalarımız, sözelanlatılarımız da buna dahildir. Biyolojik ve fizyolojik açıdanbirbirimizden pek farklı olmasak da tarihsel olarak,hikâyelerimiz açısından hepimiz birbirimizden farklı veözgün (unique) kişileriz.

Page 158: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Kendimiz olabilmek için, kendimize ve hayathikâyelerimize sahip çıkmalı -gerektiğinde de- eldençıkarmalıyız. Kendimizi, hatırlayarak bir birikimoluşturmalıyız. Kendimizin içsel oyununu, anlatısınıbiriktirmeliyiz. Kişinin, kimliğini ve benliğini koruyabilmesiiçin, süreklilik gösteren içsel bir hikâyeye ihtiyacı vardır.

Bay Thompson'un çaresizce hikâye anlatmalarının veaşırı konuşkanlığının altında yatan neden, belki de içselhikâye ihtiyacı. Sürekli ve düzenli bir içsel hikâyeden yoksunolması onu anlatımsal bir taşkınlığa sürüklüyor.

Bitmez tükenmez hikâyeleri, sabuklamaları vemitomanisi de birlikte geliyor. Kendine ait bir hikâyeye sahipçıkamadığı veya içsel sürekliliğini koruyamadığı için,gerçekdışı hikâyelere, yapay bir sürekliliğe ve uydurmainsanlar ile fantomların yer aldığı yalancı dünyalarasürükleniyor.

Bay Thompson olmak nasıl bir şey? Yüzeyselbakıldığında, heyecanlı ve enerjik bir komedyen olarakgörünüyor, insanlar onun "enerjik biri" olduğunu söylüyorlar.Böyle bir durumda, bir komedi romanının temelinioluşturacak çoklukla farsi bir yan vardır.* Komiktir amasadece komik değil aynı oranda korkunçtur da. Çünkü buradataşkınlık içinde, bir anlamda çaresizlik yaşayan bir insan sözkonusudur. Dünya kaybolmaya, anlamını yitirmeye devamederken onun bu anlamı çaresizce araması, yaratması,keşfetmesi, sürekli olarak anlamsızlık çukurları ve ayaklarınındibinde açılıveren kaos üzerine köprüler kurmasıgerekmektedir.

* Gerçekten de böyle bir hikâye yazıldı. "Kayıp Denizci"nin (ikincihikâye) yayınlanmasından kısa bir süre sonra, David Gilman adlı genç

Page 159: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

bir yazar bana Croppy Boy adlı kitabının bir müsveddesini gönderdi.Hikâye, Bay Thompson gibi amnezisi olan, yeni kimlikler ve benlikleryaratmanın çılgın ve sınırsız yolculuğundan hoşlanan, tamamıylaJoycevari bir zenginlik ve üslupla anlatılmış, amnezik bir dâhihakkındaydı. Yayınlanıp yayınlanmadığını bilmiyorum amayayınlanması gerektiğini düşünüyorum. Bay Gilman’ın bir "Thompson"ile tanışıp tanışmadığını (veya onunla ilgili bir çalışma yapıpyapmadığını) merak etmekten kendimi alıkoyamadım. Garip bir şekildeLuria’nın "Tekerlemeci"sine (Mnemonist) benzeyen Borges’in"Funes"inin de Borges’in kendi kişisel yaşantılarına dayanıpdayanmadığını sıklıkla merak etmişimdir.

Acaba Bay Thompson bunu biliyor ve hissediyor mu?İnsanlar önce onu "canlı" "komik ve eğlenceli" buluyor,düşünceleri biraz durulduktan sonra da ondaki bir şeydendolayı korkuya kapılıyorlar. Asla durmuyor. Her zaman ondanuzaklaşan bir şeyi yakalamaya çalışan bir yarışçı gibi diyorlar.Gerçekten de, hafızasındaki, varoluşundaki ve varlığınınanlamındaki boşluk bir türlü kapanmadığından, koşmayıbırakamıyor. Her saniye köprüler kurması ve boşluğuyamaması gerekiyor. Bu köprü ve yamalar ne kadar zekiceolurlarsa olsunlar, gerçeklikle bağdaşmayan ve gerçekliğehizmet etmeyen birer sabuklama ve uydurmaca oldukları içinişe yaramıyorlar. Acaba Bay Thompson bunu hissediyor mu?Onun gerçeklik duygusu nedir? Sürekli eziyet mi çekiyor?Kendini kurtarmak üzere çabalarken, durmadan ürettiğiuydurmaca ve illüzyonlarla daha da beter batıran, gerçekdışıbir dünyanın içinde kaybolmuş bir adamın eziyeti mi?Yüzündeki endişeli ve gergin ifadeye bakılırsa, sürekli içselbaskı yaşayan bir kişi olarak kendini rahat hissetmediğikesindi. Arada sırada, yüzünde acıklı, çıplak, çılgın bir bakışbelirirdi.

Page 160: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Bay Thompson'u bir anlamda kurtaran, bir anlamda dabatıran, hayatının bu zorlayıcı veya koruyucu yüzeyselliği.Hayatı sürekli değişen, parlak, rengarenk bir yüzeyeindirgenmiş. Derinlikten yoksun olan bu yüzey, illüzyonlarınve deliriumun oluşturduğu bir yığın.

Bu durumundan dolayı, kaybettiği duygularla ilgili birşey hissetmiyor, aynı şekilde, kimliği ve gerçekliğitanımlayan o gizemli ve garip derinliği kaybettiğini dehissetmiyor. Onu tanıyan herkes, her seferinde bu yüzden çokşaşırıyor. Akıcı konuşması ve kontrolsüz davranışları da garipbir duygu kaybını gösteriyor. "Gerçek" ve "gerçek olmayan","doğru" ve "doğru olmayan" (bu durumda yalan yerine ancakdoğru olmayandan bahsedebiliriz) "önemli" ve "ölüm kalımmeselesi", "ilgili" ve "ilgisiz" arasındaki farkı ayırt etmemezisağlayan ondaki bu duygu ve muhakeme kaybı herkesi şokediyor. Bitmek bilmeyen sabuklamalarının sonucunda belirlibir kayıtsızlık durumu var. Sanki ne kendi söylediklerinin nede başkalarının yaptıkları ve söylediklerinin hiçbir anlamıyokmuş gibi sanki artık hiçbir şeyin önemi kalmamış gibi.

Bunun en çarpıcı örneği bir akşam üzeri yaşandı. BayThompson, hızlı hızlı bir şeyler konuşuyordu. Konuşmasınıntümünde kullandığı o uyarılmış ama kayıtsız ses tonuyla "İştekardeşim. Bob pencerenin önünden geçiyor." dedi. Bir dakikasonra kapıdan bir adam görünüp de "Ben kardeşi Bob'um.Galiba pencerenin önünden geçerken beni gördü." dediğindeküçük dilimi yutacaktım. William'ın durağan, kayıtsızkonuşma tarzı, ses tonu ve tavrı, beni söylediği şeyleringerçekliğine hazırlamamıştı. William gerçekten gördüğükardeşinden bahsederken aynen gerçekdışı şeylerdenkonuşurken kullandığı ses tonunu kullanmıştı. Ve şimdi,aniden fantomların arasından gerçek bir figür beliriyordu.

Page 161: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Kardeşine "gerçek" bir kişi değilmiş gibi davrandı - hiçbirduygu belirtisi göstermedi. Delirium durumundaydı.Kardeşine ilk andan itibaren gerçek biri değilmişçesinedavrandı. Yeni bir delirium anaforunda onu kaybederekuzaklaştırmıştı. William'ın yaşadıkları 2. hikâyedeki JimmieG.'nin kardeşiyle karşılaştığı ve ancak onunla birlikte olduğuzamanlar kaybolma durumunu yaşamadığı o acıklıbuluşmalardan farklıdır. Bu durum, çaresizlik içinde BenBob'um, Robi Dob falan değilim diyen zavallı Bob'uutandırıyordu. Belki hatırında kalmış olan aile bağlarındanveya hâlâ bir kimliğin varlığım sürdürmesinden (veya anidenortaya çıkıvermesinden) dolayı William sabuklamalarınınortasında büyük abisi George'den şimdiki zamanı kullanarakbahsetti. Bob'da büyük bir şaşkınlıkta "Ama George 19 yılönce öldü." dedi.

William açık bir şekilde Bob'un söylediği şeyigörmezden gelerek, kayıtsız kaldı ve "George şakacı biridir."diye espri yaptı. Ardından gerçeğe, doğruya ve her şeye karşıgösterdiği duyarsızlıkla George hakkında cansız bir tavırlakonuşmaya devam etti. Yanında duran, yaşayan kardeşininonda uyandıracağı baskıya karşı da duyarsızlık içindeydi.

Her şeyin ötesinde bu gözlem, William'ın içselgerçekliğini, duygularını ve ruhunun anlamını tamamıylakaybettiğine inandırdı ve aynen Jimmie G. için sormuşolduğum şu soruyu rahibelere sormama sebep oldu."William'ın bir ruhu var mı? Yoksa hastalık onun ruhunusöktü aldı mı?"

Bu seferki sorumdan dolayı biraz endişeligözüküyorlardı. Çünkü onların kafalarında da böyle bir şeyinihtimali dolaşıyordu. Bu sefer, William'ı kilisede gör dekendin karar ver, diyemezlerdi çünkü sabuklamaları ve

Page 162: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

patavatsız konuşmaları orada da devam ediyordu. JimmieG'.de, efervesan William Thompson'da doğrudanhissedemeyeceğiniz kederli bir kaybolma hissi ve sınırsız birmutsuzluk vardı. Jimmie'nin, Bay Thompson'da varlığıhissedilemeyen, bir mutsuzluğu, derinliği, ruhu, duygudurumu (mood) ve özlemi vardı. Şüphesiz, rahibenin desöylediği gibi teolojik anlamda ölümsüz bir ruhu vardı;Allah'ın öyle yarattığı bir kişi olarak görülüp, sevilebilirdi.Fakat insani açıdan bakıldığında ona, ruhuna ve karakterine,çok rahatsız edici bir şeyler olmuştu.

Jimmie kayıptı. Ama samimi, duygusal bir ilişki içindeen azından az bir süre bile olsa kendini bulabilecekdurumdaydı.Kierkegaard'ın deyimiyle tam bir umutsuzluk içindeydi vekaybettiği ama halen özlem duyduğu, gerçeklik ve anlamıbulma olasılığı vardı.

Ama yüzeydeki zeki görünüşü ve gerçek dünyayla yerdeğiştiren sonu gelmez şakaları ile William için durumfarklıydı. (Bu yüzeysel durum, onun kendini 'gerçek'hissetmediği olgusunu ve çaresizliğini örtüyordu.) William'ınbitip tükenmek bilmeyen sınırsız laf kalabalığı ile kendinigösteren gerçekliğe ve ilişkiye olan kayıtsızlığı, yenidenortaya çıkacak, bulunabilecek hiçbir şeyin kalmadığına işaretediyor olabilirdi. Çılgınca anlamın peşinde koşması vesabuklamaları herhangi bir anlamı yakalamasını engeloluyordu.

Birbirine zıt bir durum onlara, sürekli açılan amneziçukurlarını aşmasına yardım eden sabuklamaları onun içinhem bir armağan hem de bir cezaydı. Bir sakinleşebilse,sürekli konuşmalarına bir ara verebilse, illüzyonların oaldatıcı görüntüsünü bir aşabilse diye düşünüyor insan, ah işte

Page 163: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

o zaman gerçek, içeriye sızabilir. Gerçek bir şey derin, doğru,hissedilebilecek bir şey, ruhuna o zaman dalabilirdi.

Varlığının içinde bulunduğu bu duruma sebep olan şey(her ne kadar hafızası tamamen harap olsa da) hafızasıylailgili değildi. Onda değişmiş olan sadece hafıza değil aynızamanda duygu kapasitesiydi. Ondaki ruhsuzluk hissi buydu.

Luria böyle kayıtsızlık hallerinden "eşitlenme"(equalisation) diye bahseder. Bazen bunu, benliği ve dünyayıyıkan en önemli hastalık (pathology) olarak görme eğilimiiçindedir. Bu hastalık onda, bence korkutucu amavazgeçilmez bir merak duygusunu uyandırdı. Aynı zamandabu onun için tedavi açısından büyük bir meydan okumaydı.

Hafızanın Nöropsikolojisi adlı eserinde olduğu gibi bazenbu konuya Korsakov hastalığı ve hafıza bağlamında, sıklıklada frontal lob hastalıkları bağlamında tekrar tekrar geriyedönüyordu. Özellikle, İnsan Beyni ve Psikolojik Süreçler adlıeserinde, buna benzer birkaç vaka tarihçesi bulunmaktadır. Bukişiler "Dünyası Yıkılan Adam" ile bozulmuş içselbütünlükleri ve bunun ağır sonuçları açısındankarşılaştırabilirler. Ama bu kitapta anlatılan hastalar biranlamda çok daha kötü bir durumdadırlar. Çünkü onlarkaybettikleri gerçekliklerinin farkında değillerdir bundandolayı da acı çekmezler ama en umutsuz durumda olanlar daonlardır. Dünyası Yıkılan Adam adlı eserin kahramanıZazetsky'den sürekli olarak savaşçı diye söz edilir. Büyük biristekle, her zaman içinde bulunduğu durumun farkında olarak,yaralı beynini daha çok kullanmak için savaşır. Oysa William,Luria'nın frontal lob hastalan gibi (bir sonraki hikâyeyebakınız) o kadar lanetli bir durumdadır ki bunun farkında biledeğildir.

Page 164: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Çünkü sorun sadece bir yeteneğin veya bazı becerilerininzarar görmesi değildir. Zarar gören benliğin, ruhun kendisidir.Bu anlamda William, Jimmie'den daha fazla kayıptır.William'ın durumunda geriye pek bir şey kalmadığındankişiliğini hissetmek mümkün değildir ya da çok nadir olarakböyle bir şans mevcuttur. Jimmie'deyse çoğunluklabağlantısız ve kopuk da olsa, varlığı kendini gösterir.Jimmie'de hiç değilse bağlantı kurma ihtimali vardır. Tedavi,sadece "bağlantı kurmak" olarak özetlenebilir.

William ile "bağlantı kurma" çabalarımız hepbaşarısızlıkla sonuçlanır. Hatta bu çabalar sabuklamasınıartırır. Çabalarımızı kesip onu kendi haline bıraktığımızda,bazen bahçeye çıkar ve bahçenin sakinliği ve sessizliği içindekendi dinginliğine kavuşur. Başka insanların varlığı onuuyararak, onu sonsuz kontrolsüz bir konuşmaya iter veböylelikle kimlik arayışı ve oluşturma çabaları başlar. Oysabitkiler, sakin bir bahçe, insansız bir çevre ve sosyal birbaskının olmaması onun bu kimlik deliriumunu hafifletir. Busakin, insandışı kendine yeterlik durumu, (tüm insani kimlikve ilişkilerin ötesinde) onun doğayla sözsüz ve derin birbirlikteliği oluşturmasını sağlar. Böylelikle canlı ve gerçekolma duygusu onarılır.

Page 165: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

13.buyrun peder, buyrun hemşire

Eski bir kimyager olan Bayan B., ani bir kişilik değişimineuğramıştı. Uygunsuz konuşmalarına ve kullandığı çift anlamlıkelimelere bakıldığında, komik tepkisel ve "yüzeysel" bir halaldığı gözleniyordu. Arkadaşlarından biri "Size önemvermediğini hissediyorsunuz. Artık hiçbir şeyi umursamıyorgörünüyor." dedi. İlk başta hipomanik olabileceği düşünüldüama sonra bir beyin tümörü olduğu anlaşıldı. Kraniotomisırasında umulduğu gibi meninjiyom yerine her iki frontallobun orbitofrontal bölümlerini içine alan büyük bir karsinombulundu.

Onu gördüğümde, genelde zekice ve komik ifadeleri veyorumlarıyla çok canlı ve değişken görünüyordu. Hemşirelerona asi diyorlardı.

Bir keresinde bana "Buyrun Peder," dedi.İkincisinde "Buyrun Hemşire," ve üçüncüsünde "Buyrun,

Doktor!"Terimleri birbiri yerine kullandığı görülüyordu.

Bir süre şaşırdıktan sonra "Ben neyim?" diye sordum."Yüzünü ve sakalını görüyorum. Rahip aklıma geliyor.

Beyaz üniformanı görünce hemşireler, stetoskopunu görüncede doktor aklıma geliyor." dedi.

"Bana tamamıyla bakmıyor musun?""Hayır tamamıyla bakmıyorum!"

"Bir doktor, rahip ve hemşire arasındaki farkı biliyorsun değilmi?"

"Farklarını biliyorum ama bunun benim için hiçbiranlamı yok. Ha Rahip, ha hemşire, ha doktor ne var bunda?"Bunun ardından, hafifçe alaylı bir şekilde "Buyrun Peder-Hemşire. Buyrun hemşire-doktor," der ve diğer olası ikili

Page 166: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

hitapları kullanır.Sağ ve sol ayırımını ölçmek garip bir şekilde güçtü.

Çünkü sol ve sağ kelimesini birbirinden farksızkelimelermişçesine kullanırdı. (Ama dikkat ve algılamaylailgili sağ sol ayırımı bozukluğunda olduğu gibi bir karmaşayoktu). Bu konuya dikkatini çektiğimde “Ha sol/sağ, hasağ/sol. Niye bunu dert edineyim? Farkları ne?" dedi.

"Bir fark var mı?" diye sordum.Bir kimyager titizliğiyle "tabii ki" dedi. Onlara

birbirlerinin enantiomorfları diyebiliriz. Ama benim için biranlamları yok. Benim için birbirinden farklı değiller. EllerDoktorlar.... Hemşireler.... "Benim şaşkınlığımı fark edince "Anlamıyor musun?"dedi "Benim için hiç ama hiçbir şey ifade etmiyorlar. Hiçbirşey benim için herhangi bir şey demek."

"Ve... bunun da bir anlamı yok...." diye devam etmeyekorkarak, tereddüt ettim. "Bu anlamsızlık... sizi ilgilendiriyormu? Bunun sizin için bir anlamı var mı?"

"Hiçbir anlamı yok" dedi hemen. Yüzünde, bir tartışmayıkazanmış, pokerde yenmiş birinin yüz ifadesi vardı. Parlak birgülümsemeyle ve şaka yapar gibi bir tonda konuştu.

Bu bir reddetme durumu muydu? Cesaret gösterisimiydi? Ya da dayanılmaz bir duygunun kılıfı mıydı? Yüzündederin bir anlam yoktu. Dünyası duygu ve anlamdan yoksundu.Artık hiçbir şeyi "gerçek" (veya gerçekdışı) olarakhissetmiyordu. Şimdi her şey "eşdeğer" veya "eşit"ti. Tümdünya yüzeysel bir anlamsızlığa indirgenmişti. Bu durumbeni, arkadaşlarını ve ailesini şok etmişti. Ama içgörüdenyoksun olan o, durumuyla ilgilenmiyordu ve kayıtsızdavranıyordu. Hatta garip bir duyarsızlık ve hafife almadurumu içindeydi.

Page 167: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Zeki ve atik olmasına rağmen Bayan B., bir kişi olarakruhsuz- laşmıştı. William Thompson'u (ve Dr. P.'yi)hatırladım. Bu durum bir önceki hikâyede gördüğümüz ve birsonrakisinde de göreceğimiz gibi Luria'nın tarif ettiği"eşitlenme" (equalisation)nin etkisidir.

NOTBu hastada görülen kayıtsızlık ve "eşitlenme" nadir bir durum değildir.

Alman nörologlar buna Witzelsucht (şaka hastalığı) derler ve yüzyıl önceHughlings Jackson bunu sinirsel bir çözülme olarak tanımlamıştı.Çözülme ilerledikçe, içgörü ve anlam kaybolur. Bir sene içinde benzergelişimi takip eden pek çok vaka görürüm ama bunların hastalıklarının sebebibirbirinden çok farklı olabilir. Arada sırada, hasta "komik mi", şaklabanlık mıyapıyor yoksa şizofren mi? diye ilk başta anlayamadığım olur. Bunun içinrastgele notlarımda serebral mutliple sklerozlu bir hastayla ilgili şu bilgileribulabilirim. Bu hasta 1981'de gördüğüm ama takip edemediğim birisidir.Çok hızlı, tepkisel ve (görünürde) kayıtsız bir şekilde konuşuyor.... öyle kiönemli ve yaşamsal olan, doğru ve yanlış, ciddi ve şaka hızlı bir sabuklamaakıntısının içinde birbirleriyle karışıyorlar..... Kendi kendiyle birkaç saniyeiçinde çelişebiliyor... müziği sevdiğini söylüyor, sonra sevmediğini, belinikırdığını, sonra kırmadığını....

Aldığım notları belirsizliklerle noktalamışım. Ne kadarı kriptamnezi- sabuklama, ne kadarı frontal lob kayıtsızlığı - eşitlenme, ne kadarı garip birçeşit şizofrenik çözülme ve parçalanma?

Şizofreni çeşitleri arasında en çok "aptal ve mutlu" olan, hebefrendenilenler organik amneziye ve frontal lob hastalıklarına benzemektedirler.Bunlar en çaresiz ve anlaşılması zor durumda olan vakalardır. Çünkü böylebir durumdan geriye kimse dönüp de neye benzediğini bize anlatamaz.

Bütün bu durumlarda - yaşayanlar komik ve yaratıcı görünseler de- dünya parçalara ayrılarak, anarşiye ve kaosa indirgenir. Zihinsel güçlerimükemmel bir şekilde korunmuş olsa da zihin, merkezini kaybetmiş gibidir.Böyle durumların son noktası, her şeyin uçuştuğu ve ayrıştığı bir yüzeysellikçukuru ve anlaşılmaz bir "aptallık" halidir. Luria bir keresinde, zihnin, böyledurumlarda, "Brownvari bir harekete" indirgendiğinden bahseder. Onun budurum hakkında açıkça hissettiği dehşeti paylaşıyorum. Bu durumda olan

Page 168: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

kişiler bana ilk olarak, Borges'in "Funes'ini ve onun "Hafızam, Bayım sankibir çöp yığını" sözünü ve son olarak da Dunciad'ı hatırlatıyor. Tamamen birsaçmalığa indirgemiş olan dünyanın görüntüsünü, sanki dünyanın sonu gibiolan o saçmalığı.Ellerin, büyük anarşist, perdeyi indirelim Ve evrensel karanlık hepsinigömsün.

Page 169: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

14. ele geçirilmiş

Tikli Ray adlı onuncu hikâyede, Tourette hastalığının göreceliolarak daha hafif bir halini tarif etmiştim ama daha ağır,grotesk ve vahşi formları olduğuna da işaret etmiştim. Orada,bazı insanların Tourette'e uyum sağlayabildiğini, bazılarınında hastalık tarafından ele geçirilerek, gerçek kimliklerinikoruyamadıklarını, muazzam bir baskı altında kalıpTourette'in neden olduğu tepkilerin kaosuna kapıldıklarınıaçıklamıştım.

Dr. Tourette ve diğer birçok klinisyen, Tourettehastalığının, kişiliği parçalayan, garip ve aşırı fantezi yüklübir pandomime çeviren ağır formunu teşhis etmeyealışkındılar.

Genellikle bu çeşidi psikozu andırır. Tourette'in buformuna (Süper Tourette) çok nadir rastlanır. Belki de sıradanTourette hastalığının ellide biri sıklığında görülür ve nitelikselolarak farklılık gösterir. Hastalığın sıradan herhangi birformundan çok daha yoğundur. "Tourette psikozu" bu tekilkimlik bozukluğu, sıradan psikozdan oldukça farklıdır. ÇünküTourette hastalığı kendine has bir fizyolojiye vefenomenolojiye sahiptir. Ne olursa olsun, hastalığın gelişimseyrinin cazip bir tarafı, kişiyi kendine çeken bir yanı vardır.Bu çekici özelliğin bir ucunda bazı zaman L-Dopa'nın daetkisiyle gelişen çılgın davranışsal psikozlar, diğer ucundaKorsakov psikozunun (12. hikâyede anlatıldığı gibi)kontrolsüz sabuklamaları vardır.

İlk Tourette hastam olan Ray'i gördüğüm günün ertesindegözlerimin ve dimağımın aydınlandığını daha önceanlatmıştım. New York sokaklarında hepsi de en az Ray kadartipik olan üç Tourette'liye rastlamıştım. O gün nörolojik

Page 170: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

gözlemler günüydü. Sokakta, kısa sürelerle şahit olduğum buörnekler bana Tourette'li olmanın ne anlama geldiğimgösterdi. Tourette'li olmanın temel zorluğu, tikler ve kontroldışı davranışların ötesinde, algılama, imgeleme ve arzulardakikontrolsüzlüklerdi.

Ray'in başına gelenler de bana, sokakta nelerolabileceğini göstermişti. Ama sadece dinlemek yetmiyor.Kendi gözünüzle görmeniz gerekli. Bir doktorunmuayenehanesi veya bir hastane koğuşu, bir hastayıgözleyebilmek için her zaman en uygun yerler olmuyor. Enazından, organik kökenli olup, kendini, o kişinin tepkilerinde,taklitlerinde ve etkileşimlerinde gösteren bir hastalığıngözlemi için, bu yerler uygun sayılmaz. Klinik, laboratuvar vehastane koğuşları, eğer tamamıyla yok etme amaçlan yoksadavranışı sınırlamak ve yoğunlaştırmak üzere tasarlanmışyerlerdir. Bu yerler, belirli testlere ve alıştırmalaraindirgenmiş sistematik ve bilimsel nöroloji için düşünülmüşalanlardır; açık, natüralistik nöroloji için değil. Bu yüzdenhastayı, kendinin farkında olmadığı, "gözlenmediği" gerçekdünyada görmek gerekiyor. Onlarla gerçek hayatın içinde,kendilerini tepkilerinin hızına tamamıyla kaptırmışkenkarşılaşmalı ve bu karşılaştırma sırasında kişi kendi olmalı,"gözleyen" değil. Bunun için, New York'un, herhangi birsokağından daha uygun neresi olabilir? Tepkiselhastalıklarının sonsuz özgürlüğünü veya köleliklerini sonunakadar sergileyip keyfini çıkartabilecekleri sıradan bir sokak.

Aslında, "sokak nörolojisinin" saygıdeğer bir öncüsüvardır. James Parkinson, aynen Charles Dickens gibi Londrasokaklarının iflah olmaz bir gezginiydi. İsmini taşıyanhastalığı Dickens'tan kırk yıl sonra, muayenehanesindeotururken değil de kalabalık Londra sokaklarını arşınlarken

Page 171: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

tanımış ve tanımlamıştı. Gerçekten, Parkinson hastalığı,sadece klinikte görmekle kavranabilecek bir hastalık değildir;kendine özgü tüm özelliklerinin tamamıyla gün ışığınaçıkması için karmaşık biçimde, etkileşimin yaşanacağı biralan lazımdır (Jonathan Millerin Ivan adlı filminde çok güzelbir şekilde gösterildiği gibi), Parkinsonizm, tam anlamıylaancak hayatın içinde kavranılabilir. Bu, Parkinsonizm için nekadar doğru bir saptamaysa Tourette hastalığı için de öyledir.Meige ve Feindel'in değerli kitabı "Tikler'in (Tics, 1901)önsözünde yer alan, "Les confedences d'un ticqueur'de, Parissokaklarında dolaşan tikli bir kişinin, komik ve saçmadavranışları ile taklitleri olağanüstü güzel bir biçimdeanlatılır. Rilke, Malte Lauride Brigge'in Defteri (TheNotebook of Malte Lauride Brigge) adlı eserinde, yine Parissokaklarında, tikli bir kişiden kısaca bahseder. Yani Ray'imuayenehanemde görmem, yetmemişti. Asıl onu gördüğümgünün ertesindeki gün gördüklerim, gözlerimin açılmasınasebep olmuştu. O gün yaşadığım özellikle bir olay, o kadarkendine hastı ki bugün bile belleğimde o günkü kadar taze.

O gün, gözlerim altmış yaşlarında saçları beyazlamış birkadına takıldı. Çok şaşırtıcı bir hastalığı olduğu açıkçagörünüyordu. Ama ilk başta, neler olup bittiğini, onda, benibu kadar rahatsız eden şeyin ne olduğunu çıkaramadım.Nöbet mi geçiriyordu? Onun bu kadar kendinden geçmesinesebep olan şey neydi? Kızgın bir şekilde tiklerini sergileyerekyanlarından geçtiği insanların da benzeri hareketlerdebulunmalarının açıklaması ne olabilirdi? Acımayla karışık birduygunun sebep olduğu bir davranış bulaşması mı?

Ona yaklaştıkça ne olduğunu daha iyi gördüm. Yanındangeçen insanları taklit ediyordu. Eğet "taklit" kelimesi, çok atılve sıradan bir faaliyeti tanımlamıyor ise, evet geçenleri taklit

Page 172: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

ediyordu. Aslında, karikatürize ediyor demek daha mı doğruolur? Bir saniye veya daha az bir zaman süresince onlarınözelliklerine sahip oluyordu.

Şimdiye kadar sayısız pandomimci, taklit ustası, palyaçove şaklaban görmüştüm ama hiçbiri bana, şimdi şahitolduğum bu korkunç ve inanılmaz olayın yaşattıklarınıyaşatmamıştı. Bu gerçekten de, her yüz ifadesinin, çok hızlı,otomatik ve kontrolsüz bir tekrarıydı. Tam bir taklit desayılmazdı. Kadıncağız, yanından geçen sayısız insanın yüzifadesini çabucak takınıyor, bunu daha da geliştirerek, kendinibuna kaptırıyordu. Böylece, her taklit, en ağırbaşlı jest veifadelerin bile abartılarak tekrarlandığı birer parodi veyadalga geçme sürecine dönüşüyordu. Kuşkusuz, bu abartılıdavranışları belirli bir niyete dayanmıyordu. Sadece, tümdavranışlarının saptığı, çılgınca ve süratli bir şekildekontrolden çıktığı anlardı bunlar. Yani, hafif bir gülümseme,aşırı bir şekilde abartılarak, saniyenin onda biri gibi kısa birsürede vahşi bir yüz ifadesi haline gelebilir; sakin bir jestkontrolden çıkarak, bir fars hareketi halini alabilirdi. Şehrinbu küçük mekânında, bu çılgın ve yaşlı kadın, yanından geçen40-50 kişinin, yüz ifadelerini ve davranışlarını, her biri bir ikisaniye süren, kaleydoskopik taklitlerle karikatürize ediyordu.Tüm bu başdöndürücü olay iki dakikadan az sürdü. Birbirinibesleyen garip etkileşimler durumun giderek daha dakatmerlenmesine sebep oluyordu. Taklitlerine şaşıran, kızan,hırçınlaşan insanların hallerini yeniden taklit ederek, onlaratekrar geri yansıtıyordu. Böylelikle insanlar üzerinde daha dabüyük bir şok ve kızgınlık yaratıyordu. Bu grotesk, istek dışı,karşılıklı etkileşim herkesi saçma bir şekilde içine çekerekolayın etkisini daha da artırıyordu. Uzaktan gördüğümkadarıyla herkesi kendine çeken bu saçma etkileşim,

Page 173: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

bozukluğun kaynağıydı. Bu kadın herkes olurken, kendibenliğini kaybediyor ve "hiç kimse" oluyordu. Binlerce yüzü,maskesi, personası olan bu kadıncağız için, yaşadığı bukimlik anaforunun anlamı neydi? Bu sorunun cevabı hiçgecikmeden ortaya çıktı; kendisinin ve diğerlerinin baskısı,onu hızlı bir şekilde patlama noktasına doğru sürüklüyordu.Yaşlı kadın aniden, yan yollardan birine saptı. Orada, dahaönce ana caddedeyken yanından geçmiş olan 40-50 kişininjestlerini, duruşlarını, ifadelerini, tavırlarını yani tüm davranışrepertuarlarını olağanüstü bir abartıyla, süratli bir şekildeortaya döktü. Hasta bir kadının sergileyebileceği tümgörüntüleri sergileyerek, daha önceden taklit etmiş olduğu,yanından geçen 40-50 kişinin, onu ele geçirmiş olankimliklerini bir yerde eritmiş ve çok renkli bir pandomimyaratmıştı. Bütün gözlem ve taklit iki dakika sürdüysebunların hepsinin birden ortaya dökülmesi bir soluktaolmuştu. Her kişinin davranış özelliği saniyenin beşte biriveya daha azı kadar bir süreye indirgenmiş böylelikle onsaniyeye elli kişi sığmıştı.

Bu gözlemimin ardından, Tourette hastalarıyla yüzlercesaat konuştum, onları gözledim, konuşmaları kaydettim veonlardan çok şey öğrendim. Yine de bu yaptıklarımın hiçbiribana, New York'un bir caddesinde geçirdiğim o iki dakikalıkhızlı ama derinden etkileyici dersi veremedi.

Bana öyle geliyor ki "Süper Touretteliler" kendilerininelinde olmaksızın, "Süper Korsakovlulara" benzer bir şekilde,organik bir garipliğin yerine sıradışı, özgün bir varoluşsaldurumu yaşıyorlar. Her iki hastalığın çıkış sebebi ve hedefleribirbirinden farklı olsa da her ikisi de çözülmeye ve kimlikdeliriumuna götürebilecek hastalıklardır. Allahtan Korsakovlubu durumdan habersizdir ama Tourette'li elinden bir şey

Page 174: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

gelmediği veya uğraşmak istemediği problemini acı amasonuçta ironik bir şekilde algılar.

Korsakovlu hafıza kaybı ve boşluğa sürüklenirken,Tourette'li hem yaratıcısı hem kurbanı olduğu, sahiplenmesebile reddedemediği içsel tepkilerine kapılır. Bu yüzdenTourette hastası, Korsakovlunun aksine hastalığıyla belirsizbir ilişkiye girmek zorunda kalır. Kimi zaman hastalığınıyenerek, kimi zaman yenilerek onunla bir oyun oynar. Buoyunda hasta ile hastalık arasında olabilecek her çeşit çatışmave işbirliği mevcuttur.

İnhibisyonun (frenleme, söndürme mekanizması) normalve koruyucu engellemesinin olmaması, benliğin, organikolarak tayin edilmiş normal sınırlarının bulunmaması,Tourette hastasını ömür boyu sürecek bir bombardımana tabitutar, içerden ve dışardan gelen itkilerle (impulses) kişi,normal düzeninden şaşarak, aldanır ve komik duruma düşer.Aynı zamanda bu itkiler (impulses) hastayı vahşice ele geçirir.Organik, ani ve kontrolsüz itkilerin yanında kişisel (veya dahadoğru bir ifadeyle yalancı kişisel) ve baştan çıkarıcı itkiler devardı. Ego, böyle bir bombardımana nasıl dayanabilir? Kimlikvarlığını sürdürür mü? Böylesi bir yıpranma ve baskıkarşısında kendini geliştirebilir mi? Yoksa bütün bunlarakapılarak "Tourette'li bir ruh" haline mi gelecektir? (Bunudaha sonraları acı dolu bir hastanın ettiği sözlerden farkedeceğim.) Tourette hastasının ruhu üzerinde fizyolojik,varoluşsal ve neredeyse teolojik bir baskı vardır. Ya bu baskıyönlendirebilir ve özgürleşme sağlanır ya da bu baskılar, heritki (impulse), her ani durum değişikliği ile kişiyi ele geçirir.Daha önceden de belirttiğim gibi Hume şöyle yazmıştır;Bunun doğruluğunu ifade etmede biz, akıl almayacak hızda

Page 175: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

birbirini, sürekli bir akış ve hareket içerisinde izleyen farklıduyumların bileşkesinden başka bir şey değiliz.

Yani Hume için kişisel kimlik bir uydurmacadır. Aslındabiz varolmayız. Biz ancak art arda gelen algı ve duyumlarolabiliriz...

Bu, normal bir insanın içinde bulunduğu bir durumdeğildir. Çünkü normal insan, kendi algılarını sahiplenir. Bualgı ve duyumlar sadece bir akış içinde olan yığınlar değildir.Kişinin, benlik ve bireyselliği içinde bir araya getirdiği vesahiplendiği şeylerdir. Hume'un tarifi, ancak bir süperTourette'linin içinde bulunduğu dengesiz durumu anlatmayauygun düşebilir. Bu tarif, hayatı, belli bir yere kadar rastgeleve kontrolsüz algı ve hareketler dizisi olan, bir anlamı vereferans noktası olmayan rüya benzeri karışık bir görüntüden(phantosmagoric) ibaret bir kişi için uygun olabilir. Böyle birkişi, insan olmanın ötesinde Hume'vari biridir. İtkilerin(impulses) benlik üzerindeki etkileri arttığında, kişiyibekleyen akibet, felsefik neredeyse teolojik bir kaderdir.Bunun Freudçu kader ile benzerlikleri vardır. Freudçukaderde de itkilerin (impulses) ele geçirici etkisi mevcuttur;ama Freudçu kader anlayışının (her ne kadar trajik de olsa) biranlamı vardır. Humecu kader ise anlamsız ve saçmadır.

Süper Tourette'li, başka hiç kimsenin yapmak zorundaolmadığı kadar, yoğun bir biçimde bir bütün olarak yaşamınısürdürebilmek ve sadece bir birey olabilmek için, sürekliitkilerle savaşmak zorundadır. Böyle bir kişi dahaçocukluğundan itibaren gerçek bir kişi olmasını vebireyselleşmesini engelleyen olağanüstü sınırlamalarlakarşılaşmış olabilir. Ama olayın mucizevi yanı, pek çokdurumda bu kişiler, hayatta kalma gücü, isteği ile busınırlamaları aşabilmeleridir. Varlığımızın en güçlü yanı,

Page 176: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

kendimize yabancılaşmadan özgün bireyler olarakyaşamımızı devam ettirmemizdir. Bu güç, herhangi bir itkidenve hastalıktan daha da kuvvetlidir. Genellikle zafersağlığındır.

Page 177: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks
Page 178: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Üçüncü BölümSEYAHATLER

Page 179: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks
Page 180: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

giriş

İşlev kavramını eleştirir, hatta kökten değiştirerek yenidentanımlamaya girişirken, "özür" (déficit) veya "aşırılık"(excess) kavramlarıyla ilgili terminoloji çelişkilerini anlatmakiçin yine de bu kavrama bağlı kaldık. Ama tamamıyla başkaterimlerin de kullanılması gerektiği açıkça ortadadır. Yaşantı,düşünce veya davranışın, gerçek özelliklerine dikkatimiziyönelttiğimizde, daha çok bir şiiri veya resmi hatırlatanterimleri kullanmamız gerekecektir. Bir rüya, işlevselterimlerle nasıl anlaşılabilir?

Birbiriyle iletişim halinde olan iki evrenimiz var herzaman. Fiziksel ve fenomenal diye adlandırabileceğimiz buiki evrenden biri niceliksel ve formel yapıyla ilgili sorularlauğraşırken, diğeri bir "dünya"yı oluşturan niteliklerlealakalıdır. Hepimizin birbirinden farklı bir zihinsel dünyası, içyolculukları ve kendine özgü özellikleri vardır. Pek çoğumuzbütün bunlar için net bir nörolojik karşılık aramayız.Genellikle kişinin hikâyesini anlatır, hayatının geçitleri vegörüntüleriyle ilişki kurarız. Bunu yaparken fizyolojik veyanörolojik yanını anlatmak gibi bir kaygımız olmaz. Bu türkaygılar, saçma ve aşağılayıcı değillerse en azından gereksizgörünür. Kendimizi, sinirsel işlevlerimiz veya sinirsistemimizdeki değişimlerden çok, karmaşık insani ve etikkaygıların belirlediği ölçüde "özgür" olarak görüyoruz. Herzaman olmasa da bazen bir insanın hayatı bir organikrahatsızlıkla kesişerek dönüşüme uğrayabilir; bu durumdahikâyesine bunun fizyolojik veya nörolojik karşılıklarınıeklemek gerekir. Bu durum, bu kitapta anlatılan her hasta içinşüphesiz geçerlidir.

Page 181: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Kitabın ilk yarısında gözle görülür nörolojik aşırılık veözürleri içeren patolojik durumları anlattık. Er veya geç buhastalar ve akrabaları en az doktorlar kadar fiziksel bir sorunolduğunun bilincine varırlar. Bu kişilerin iç dünyaları,eğilimleri değişebilir veya dönüşebilir ama bütün budeğişimler sinirsel işlevdeki önemli niceliksel değişimlerdenkaynaklanmaktadır. Bu üçüncü bölümde kendini gösterenözellik, anılar, algı, imgelem ve rüya değişimleridir. Bu türkonular genelde nörolojik veya tıbbi bir önem arz etmez.Çoklukla aynen rüyalarda olduğu gibi, kişisel bir anlam veduyguyla yüklü bu yoğun seyahatler, "bilinçdışı" ve"bilinçaltı" (veya mistik bakış açısıyla ruhani) süreçlerin birifadesi olarak görülürler, tıbbi veya nörolojik süreçlerin değil.Bunların, dramatik, anlatımsal veya kişisel bir anlamı vardır.Bundan dolayı da hastalık belirtileri (symptoms) olarakgörülemezler. Bu seyahatlar, özleri itibarıyla olsa gerek,psikoz olarak değerlendirilerek, kişilerce bir psikanalisteanlatılırlar ya da günah çıkarmak üzere bir papaza, ya dabakarsınız TV'de dini bir haber olmuşlar. Çünkü birgörüntünün (vision) tıbbi bir dayanağı olabileceğini ilkbakışta pek fark etmeyiz. Eğer organik bir sebepten şüpheedilir ve altından böyle bir sebep çıkarsa bu o görüntünündeğerini azaltıyor gibi algılanır (Değerler ve değer atfetmeeyleminin hastalığın etiyolojisi ile kuşkusuz bir ilgisi yoktur).

Bu bölümde anlatılan tüm seyahatlerin (transports) azçok net organik sebepleri vardır. Bu sebepler ilk başta aşikârolmasa da dikkatli bir araştırmayla gün ışığına çıkarılabilirler.Bunun böyle olması onların psikolojik veya ruhani öneminide azaltmaz. Eğer Allah veya takdir-i ilahi, Dostoyevski'yenöbetleri sırasında malum olduysa neden başka organik şartlar

Page 182: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

öte dünyaya, bilinmeyene açılan kapılar olmasınlar? Bubölüm bir anlamda bu kapılarla ilgili bir çalışmadır.

Hughlings Jackson, 1880 yılında, "seyahatleri" veya"kapıları" veya "uykulu durumları" belirli epilepsi süreçleriiçinde tanımlar ve bunlara genel bir ad verir: Reminiscence.Bununla ilgili şöyle yazmaktadır;

Başka belirtiler olmadan, epilepsiyi, sadecehastada ortaya çıkan hatırlama süreci ile teşhisetmem. Eğer bu süper pozitif zihinsel durum,(seyahatler, kapılar, uykulu durumlar) sıklıklatekrarlanmaya başlarsa epilepsiden şüphe ederimama sadece bu durum veya süreç tek başınateşhisimi belirlemeye yeterli olmaz...

Ama bana, bir baskı altında veya paroksismal olarak

ortaya çıkan sesler, görüntüler, göze görünen manzara veya"şeyler" ile ilgili olarak başvurulmuştur. Bunlar sadeceepilepsi ile ilgili olmayıp, çok çeşitli organik şartlarla ilgiliolmuştur. Bu tip seyahatlere veya anımsamalara migrende desıkça rastlarız ('Hildegard'ın Hayalleri' adlı, yirminci hikâyedeolduğu gibi). Geçmişe dönme hissi, bir epilepsi veya toksikbir temele dayansa da "Hindistan'a Geçit" adındaki on yedincihikâyede kendini gösterecektir. On altıncı hikâye olan"Kontrolsüz Nostalji'de açıkça toksik ve kimyasal bir temelvardır. On sekizinci hikâye "İçimizdeki Köpek" te kokuduyusunda garip bir artış söz konusudur. "Cinayet" adlı ondokuzuncu hikâye bir nöbet halinin veya frontal lobdakiinhibisyon eksikliğinin yol açtığı korkunç bir hatırlama sürecianlatılmaktadır.

Bu üçüncü bölümün konusu, kişilerin beyinlerinintemporal lobları ve limbik sistemlerinin anormal bir şekilde

Page 183: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

uyarılması sonucunda ortaya çıkan ve bilinmeyene seyahatetmelerinde gerekli olan imgelem ve bellek gücüdür. Bubizler açısından, belirli görüntülerin (visions) ve rüyalarınbeyindeki temelleri hakkında öğretici bir çalışma olabilir.

Aynı zamanda, bu çalışma, beynimizin bizi bu türseyahatlere çıkarmak üzere nasıl sihirli bir halı(Sherrington'un "sihirli dokuma tezgâhı" dediği gibi)dokuyup, ayağımızın altına serebileceğini anlatabilir.

Page 184: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

15.hatıra

Bayan O. C. nedeni bilinmeyen bir şekilde sağırdı ama bunundışında sağlığı gayet yerinde olan bir hanımdı. Yaşlılar evindekalmaktaydı. 1979 Ocak ayının bir gecesi, İrlanda'da geçençocukluğunu canlı ve nostaljik bir şekilde rüyasında gördü.Özellikle dans ettikleri ve söyledikleri şarkılar vardırüyasında. Uyandığında aynı müzik hâlâ net ve yüksek birtonda devam etmekteydi. Hâlâ rüya görmeye devam ediyorolmalıyım, diye düşündü kendi kendine ama durumdüşündüğü gibi değildi. Uyandı, ayağa kalktı, kafasıkarışmıştı. Gece yarısı olmuştu. Herhalde biri radyoyu açıkunuttu diye düşündü. Ama bunu niye sadece kendi duymuş verahatsız olmuştu. Bulabildiği her radyoya baktı, hepsikapalıydı. Sonra aklına başka bir fikir geldi; dişlerdekidolguların, bazen kristal bir radyo gibi çalıştığını ve radyoyayınlarını aldığını duymuştu. "İşte bu" diye düşündü. "Dişdolgularımdan biri çalıyor, uzun sürmez, sabaha ben onutamir ettiririm." Dolgularında bir sorun olmadığını söyleyennöbetçi hemşireye söylendiği sırada yeni bir şey geldi BayanO. C.'nin aklına. Gecenin bir yarısında hangi radyo kanalıinsanı sağır edecek kadar yüksek sesle İrlanda şarkılarıçalardı? Arada hiç konuşma olmadan sadece şarkı yayınıyapardı? Sadece benim bildiğim şarkıları çalan ve başka birşey çalmayan hangi radyo kanalıydı? Bu noktada kendikendine acaba bu radyo beynimde mi? diye sordu.

Tamamıyla şaşkın ve endişeli bir durumdaydı. Müzik isesağır edici bir şekilde çalmaya devam ediyordu. Son umuduKulak Burun Boğazcı'sıydı; doktoru kendisine, durumunkulaklarındaki sorundan, sağırlığından kaynaklandığını söylerve endişe edilecek bir durum olmadığı hakkında onu nasıl

Page 185: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

olsa ikna ederdi. Sabahleyin doktorunu gördüğünde doktor;"Hayır Bayan O. C. durumun kulaklarınızla ilgili olmadığınıdüşünüyorum. Basit bir çınlama, vızıldama, hafif ve monotonbir ses olsaydı belki ama İrlanda şarkılarından bir konser!Hayır sorun kulaklarınızda değil. Bir psiki- yatristigörmelisiniz!" Bayan O. C. aynı gün psikiyatristten birrandevu aldı. Psikiyatristi, "Hayır Bayan O. C., zihinsel birprobleminiz yok. Aklınızı yitirmiş değilsiniz. Ayrıca aklınıyitirmiş olanlar müzik duymaz sadece bazı 'sesler' işitirler. Birnöroloğu, meslektaşım Doktor Sacks'ı, görmelisiniz." dedi veböylelikle Bayan O. C. bana geldi.

Bayan O. C. ile sohbet etmek, sağırlığından dolayı birmiktar zordu. Bu zorluğun daha da önemli bir parçası,konuşmamın, onun kulağına gelen şarkıların içindekaybolmasıydı. Beni ancak daha hafif parçalar çaldığındaduyabiliyordu. Oldukça akıllı birisiydi. Fakat gözlerindekiuzak ve dalgın ifade, onun yarı yarıya kendi dünyasının dışınataşmış biri olduğunu ele veriyordu. Nörolojik açıdan ters birşey yoktu. Yine de duyduğu müziğin nörolojik kaynaklıolduğundan şüphe ettim.

Bayan O. C.'yi bu noktaya getiren şey neydi? Seksensekiz yaşında, sağlığı genel olarak mükemmel olan birinsandı. Zihninin dengesini bozacak hiçbir ilaç almıyordu.Görünüşe bakılırsa bir- gün öncesinde de gayet normaldi.

Aklımdan geçenleri sanki okuyormuş gibi "Doktor, bu birinme mi?" diye sordu.

"Daha önce hiç böyle bir inme görmemiş olsam da,dediğiniz doğru olabilir. Bir şeyler olduğu bir gerçek amatehlikeli bir şeyler olduğunu düşünmüyorum.Endişelenmeyin, biraz sabredin." dedim.

Page 186: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

"Benim yaşadıklarımı yaşadığınızda sabretmesi zoroluyor. Buranın sessiz olduğunu bilmeme rağmen, bu sessizortamda bir- müzik okyanusunun içindeyim." dedi.

Özellikle, beynin müzikle ilgili lobları olan temporalloblardaki durumu merak ederek hemen bir ansefalogramyaptırtmak istedim. Ama bazı şartlar bir süre, bunuyaptırtmamıza engel oldu. Bu sırada, müziğin yoğunluğuazaldı, hem sesi daha hafiflemişti, hem de artık ara arasusuyordu. İlk üç geceden sonra yavaş yavaş uyu- yabilmeyebaşlamış, şarkılar arasında, konuşma ve konuşulanları duymaimkânı da doğmuştu. EEG yaptırabileceğimiz gün geldiğinde,bir gün içinde aşağı yukarı 12 kez, çok kısa sürelerle şarkılarduymaya devam ediyordu. Onu EEG için hazırlayıp kafasınaelektrotları bağladığımızda, ondan hiç konuşmadan ve içindenhiç şarkı söylemeden öylece yatmasını istedim. Ama biz EEGkaydını alırken eğer şarkılarından birini duymaya başlarsa sağişaret parmağını hafifçe kaldıracaktı. Bu hafif hareket EEG'yietkilemeyecek bir hareketti. İki saatlik EEG kaydı sırasında,işaret parmağını üç sefer kaldırdı ve işareti verdiği her seferde EEG'nin kalemleri yerinden oynayarak beynin temporalbölgesine ait yerle ilgili keskin dalgalanmalar ve çıkışlarsaptadı. Bu tespit onun gerçekten de temporal lob nöbetlerigeçirdiğini doğruluyordu. Hughlings Jackson'ın tahmin ettiğive Wilder Penfield'in ispatladığı üzere yaşan- tısalhalüsinasyonların ve geçmişi canlı bir şekilde hatırlamaolaylarının altında böylesi nöbetler vardı. Ama neden bu garipbelirti, birdenbire ortaya çıkmıştı? Çektirdiğimiz beyintomografisinde, gerçekten de sağ temporal lobun birikimindeufak bir tromboz veya tıkanma olduğunu gördük. Geceyarısıduymaya başladığı İrlanda şarkıları, diğer bir ifadeylekorteksindeki müzikal hafıza izlerinin aniden harekete

Page 187: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

geçmesi, bir inme geçirmesinden kaynaklanıyordu. Durumunormale döndükçe de şarkılar giderek azaldı.

Nisan'ın ortasına doğru şarkıların hepsi kayboldu veBayan O. C. yeniden eski haline döndü. Ona neler hissettiğinisordum, özellikle de şarkıları özleyip özlemediğini.Gülümseyerek, "Bunu sormanız çok garip ama, evet genelolarak onlardan kurtulmak beni çok rahatlatsa da eski şarkılarıbiraz özlediğim doğru. Şimdi çoğunu hatırlayamıyorum. Odönem, sanki bana unuttuğum çocukluğumun bir parçası geriverilmiş gibiydi. Üstelik şarkıların bazıları da olağanüstügüzeldi." dedi.

L-Dopa tedavisi gören bazı hastalarımdan da buna benzerşeyler işitmiştim. Bu durum için kullandığım terim"kontrolsüz nostalji"ydi. Bayan O. C.'nin anlattıkları, onunnostaljisi, bana H. G. Wells'in "Duvardaki Kapı" adlı hüzünlühikâyesini hatırlattı. Bayan O. C.'ye hikâyeyi anlattım."Tamam işte bu." dedi. "Anlattığınız hikâye, tamamıylahislerime tercüman oldu. Ama benim kapım ve duvarımgerçek. Benim kapım unuttuğum ve kaybettiğim geçmişimeaçılıyor!"

Geçen sene Haziran ayma kadar benzer bir vakayarastlamadım. Haziran ayında, Bayan O. C. ile aynı yaşlılarevinde kalan Bayan O. M.'yi görmemi istediler. Bayan O.M.'de Bayan O. C. gibi seksen yaşlarında, her nasılsa yinesağır ama zeki ve atak bir kişiy-di. O da kafasının içinde müzik duyuyor, bazen bu müziğinyanı sıra zil sesi gibi bir ses ile hışırtılı bir ses ve tekdüze birses daha duyuyordu. Ara sıra, aynı anda birden fazla kişininkonuştuğunu işitiyordu ama bu konuşmalar uzaktan geliyorgibiydi. Bundan dolayı ne dediklerini anlayamıyordu. Dört yılboyunca bu belirtilerden hiç kimseye bahsetmemiş ve gizli

Page 188: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

gizli deli olduğunu zannederek, endişelenmişti. Yaşadığıyaşlılar evinde kendisinden bir süre önce aynı yakınmalarıbulunan birisinin daha olduğunu rahibeden öğrendiğinde çokrahatlamış ve bana açılabilmişti.

Bir gün Bayan O. M. mutfakta havuç rendelerken birşarkının çalmaya başladığını söyledi. Çalan Paskalyaşarkisiydi ardından "Glory, glory Hallelujah ve iyi geceler,sevgili Isa ("Good Night, Sweet Jesus") şarkıları çalındı.Aynen Bayan O. C. gibi o da bir radyonun açık bırakıldığınıdüşünerek, radyolara bakmaya gitti; ama kısa süredehiçbirinin açık bırakılmadığını fark etti. Bu olay 1979'daolmuştu. Bayan O. C. birkaç hafta içinde iyileşmişti amabayan O. M.'nin durumu daha da kötüleşerek devam etti.

İlk başlarda sadece bu üç şarkıyı işitiyordu. Bazen, ortadahiçbir şey yokken bunları duymaya başlıyordu ama eğerşarkılardan birisini aklından geçirirse, o zaman kesinkesşarkılar çalmaya başlıyordu. Bu yüzden onları düşünmemeyeçalıştı ama düşünmekten kaçınmak da en azından düşünmekkadar tahrik ediciydi.

Psikiyatrik bir yaklaşımla "Bu şarkıları çok museviyorsun? Bunların senin için özel bir anlamı mı var?" diyesordum.

Hemen "Hayır" diye cevapladı. "Özellikle bu şarkılarıseviyorum diye bir şey yok. Ayrıca benim için özel bir anlamda ifade etmiyorlar"

"Peki sürekli çaldıklarında ne hissediyorsunuz?""Artık bu şarkılardan nefret eder hale geldim." dedi

büyük bir sıkıntıyla "Sanki baş belası komşulardan biri hepaynı plağı üst üste çalıyormuş gibi geliyor."

Bir yıl boyunca sadece bu üç şarkı, çıldırtıcı bir şekildeçalıp durdu. Bu içsel müzik bir anlamda daha kötüleşse de,

Page 189: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

rahatlamasını sağlayacak şekilde karmaşık ve çeşitli bir halaldı. Artık bir sürü şarkı duyuyordu. Bazen birkaçını birden,kendiliğinden işitiyor bazen de koro veya bir orkestradinliyordu. Ara sıra da bazı sesler ve uğultular duyuyordu.

Bayan O. M.'yi muayene ettiğimde, duyma yeteneğidışında anormal bir duruma rastlamadım. Duyma yeteneğiyleilgili tek bir nokta vardı, o da sıkça rastlanan iç kulaksağırlığının olmasıydı. Bunun ötesinde nörologların amusiadediği hastanın ses tonlarını algılama ve ayırt etmede yaşadığıbelirli bir rahatsızlığı vardı. Bu rahatsızlık, beynin duyma ileilgili (temporal) loblarında meydana gelen bir işlevbozukluğuyla alakalıydı. Son zamanlarda kilisede söylenenilahilerin giderek birbirine benzediğinden yakınıyordu.İlahileri, müziklerinden ve söylendikleri ses tonundan ayırtedemez hale geldiği için ancak kelimeleri ve ritimleriyle,onları takip edebiliyordu.{8} Geçmişte iyi bir şarkıcı olmasınarağmen, bu konudaki durumunu araştırmak üzere bir şarkısöylemesini istediğimde, tekdüze ve detone bir sesle söyledişarkıyı. Duyduğu içsel müziğin, en çok sabah kalktığındabelirgin bir halde olduğunu, gün içinde giderek diğerduyularla ilgili izlenimleri çoğaldıkça, bu içsel müziğinazaldığını söyledi. Düşünsel, duygusal ve özellikle de görselolarak meşgul olduğu sıralarda, müziği hemen hiçduymuyordu. Benimle birlikte olduğu bir saat gibi bir süreiçinde, yalnızca bir kez müzik duydu. Duyduğu müzik,Paskalya şarkısının birkaç kuplesiydi. Müzik o kadar ani veyüksek sesle başlamıştı ki o sırada beni hemen hemen hiçduyamamıştı.

Bayan O. M.'nin EEG'sinde, her iki temporal lobdaçarpıcı bir uyarılma durumu ve yüksek voltaj olduğugözleniyordu. Beynin bu bölümleri, müzik ve seslerin

Page 190: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

merkezi olarak temsil edildiği, karmaşık yaşantı veetkilenimlerin uyandırılmasıyla ilgili olan bölümlerdi. içindenherhangi bir şey duyduğunda, yüksek voltaj dalgalarıkeskinleşiyor ve açıkçası kontrolsüz bir hal alıyordu.Böylelikle temporal loblarındaki bir hastalıkla bağlantılıolarak, müzikal bir epilepsisinin de olduğu yolundakidüşüncem doğrulanıyordu.

Peki Bayan O. C. ile Bayan O. M.'ye ne olmaktaydı?Müzikal epilepsi kelimesi, sanki konuyla ilgili terimleribirbiriyle çelişiyor- muş gibi göstermektedir; normal olarakmüzik, duygu ve anlam yüklüdür. Bunun da ötesindeiçimizdeki derinliklere, Thomas Mann'ın ifadesiyle "müziğinarkasındaki dünya"ya hitap eder. Buna karşılık epilepsi,müziğin tam tersine bir şeyleri anlatır; basit, kaba, rastgele,tamamıyla seçkisiz, duygu ve anlam içermeyen fizyolojik birolayı! Bundan dolayı "müzikal epilepsi" veya "kişiselepilepsi" terimleri kendi içlerinde zıtlık içeriyormuş gibigörünür. Bu tür epilepsiler sadece temporal lob nöbetleriylebağlantılı, anılarla ilgili epilepsiler olsalar da vardırlar.Hughlings Jackson bunları yüzyıl önce tarif ederek, "uykuludurumlar", "reminiscence" ve "fiziksel nöbetler" denbahsetmiştir;

Epilepsisi olan kişilerin, nöbetleri başlarken belirsiz vefazlasıyla karmaşık zihinsel durumlar yaşamaları sıkçarastlanan bir şeydir. Karmaşık zihinsel durum veya düşünselaura denen şey her vakada, her zaman, daha doğrusu temelolarak aynıdır.

Yarım yüzyıl önce, Wilder Penfield, konuyla ilgiliolağanüstü çalışmalarını gerçekleştirene kadar, bu olaylarlailgili anlatımlar, sadece anekdot biçiminde olmuştur. Penfield,bu tip epilepsilerin, temporal lobdaki yerini sadece

Page 191: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

belirlemekle kalmamış, ameliyat sırasında, tamamıyla uyanıkdurumda olan hastaların serebral kor- tekslerinin, nöbetlerinoluşmasına yatkın bölgelerine hafif bir elektrik şoku vererek"karmaşık zihinsel durum" veya detaylı "ya- şantısalhalüsinasyonlar" uyandırabilmiştir. Bu tip elektriksel uyarılar,adeta gerçekmişçesine yaşanan, sesler, insanlar, görüntülerleilgili yoğun ve canlı halüsinasyonları, ameliyat odasınınsıradan atmosferine rağmen ortaya çıkarır. Hastalar buhalüsinasyonları, odada bulunanlara çarpıcı detaylarlaanlatabilir. Bu durum, altmış yıl kadar önce "çifte bilincin"özelliklerini tarif eden Jackson'u doğrular; (1) yarı çalışırdurumda olan bir bilinç (uykulu durum)ve (2) normal bilincin kalıntıları olmasına rağmen "çiftebilinç"zihinsel bir diplopi.

Az önce belirtilmiş olan özellikler her iki hastamtarafından da net bir şekilde ifade edilmiştir. Bayan O. M.,Paskalya şarkısının sağır edici rüyasına veya daha sessiz amadaha yoğun bir rüya olan "İyi Geceler, Sevgili İsa" ilahisinerağmen beni duydu ve gördü. Bu ilahi, onun sıklıkla ziyaretettiği 31. Cadde'deki kiliseyi çağrıştıyordu. Gittiği kilisedeher novenanın ardından söylenen bir ilahiydi. Bayan O. C. deİrlanda'daki çocukluğuyla alakalı, daha ağır bir nöbetgeçirmesine rağmen, beni duydu ve gördü; "Sizin oradaolduğunuzu biliyorum Dr. Sacks. Yaşlılar evinde yaşayan,inmeli yaşlı bir kadın olduğumu da biliyorum. Ama yine deİrlanda da yaşayan bir çocukmuşum gibi hissediyorum -annemin kollarını hissediyorum, onu görüyorum, şarkısöyleyen sesini işitiyorum." Penfield'in ortaya çıkardığı üzere,bu tip epileptik halüsinasyonlar veya rüyalar asla uydurulmuşfanteziler değillerdir: bunlar zamanında yaşandıkları

Page 192: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

duygularla birlikte uyanan canlı ve tıpatıp aynı yaşantılardır.Bu halüsinasyon veya rüyalardaki olağanüstü ve tutarlıdetayların, korteksin uyarıldığı her seferde ortaya çıkması, vebunun sıradan bir belleğin geçmişi hatırlamasından öte bir şeyolması, Penfield'in her yaşam deneyiminin kaydının, beyindemükemmel olarak tutulduğunu, beyinde tüm bilinç akışınıntamamıyla korunduğunu düşünmesine sebep olmuştu... AyrıcaPenfield, bu kayıtların, yaşamın bazı sıradan ihtiyaçlarıgerektirdiğinde veya epileptik ya da elektriksel uyarımlarınsıradışı şartları sonucunda yeniden uyanabileceği fikrinevarmıştı. Yeniden uyanan anılar ve görüntülerin bu kadarçeşitli ve saçma olması Penfield'e böyle hatırlamaların,temelde seçkisiz ve anlamsız olduğu fikrini vermişti.

Uyarılmış yaşantısal cevabın*, hastanın geçmişyaşantısındaki bir zaman dilimine ait bilinç akışını oluşturantecrübelerin, rastgele bir şekilde yeniden üretilmesi, yapılanameliyat sırasında net bir şekilde gözükmektedir... (Penfield,ameliyat sırasında uyandırdığı epileptik rüya ve görüntülerinolağanüstü çeşitliliğini özetleyerek devam eder).

*Rüya veya halüsinasyon Ç.N.

Rüya ve halüsinasyonlar sırasında, müzik dinleme, bir danssalonunun kapısından içeri bakma, çizgi romandaki hırsızlarınhareketlerini görsel olarak zihinde canlandırma, canlı birrüyadan uyanma, arkadaşlarla kahkaha dolu bir sohbet etme,küçük oğul'un güvende olduğunu anlamak üzere, gelen sesleridinleme, aydınlatılmış işaretleri görme, doğum sırasındadoğumhane- de yatma, tehlikeli bir adam tarafındankorkutulma, elbiselerinin üzerleri karlanmış insanların odayagirmelerini seyretme zamanları olacaktır. İndiana, South

Page 193: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Bend'teki Jacob ve Washington'un köşesinde durma, yıllaröncesinde çocuklukta yaşanmış bir gecede, sirk vagonlarınıizleme, annesinin ardarda giden misafirlere koşuşturmasınıseyretme ve onu dinleme…..veya anne ve babanızınNoel şarkıları söylediğini duyma zamanı olacaktır.

Penfield'in, bu mükemmel anlatımının yer aldığıbölümün tamamını buraya alıntılamayı isterdim (Penfield vePerot, sayfa 687). Penfield'in yazısı, İrlandalı hanımhastalarımın uyandırdığı o şaşırtıcı duyguyu, kişisel fizyoloji,benliğin fizyolojisi duygusunu sergiler. Penfield müzikalnöbetlerin sıklığından çok ekilenir ve üzerinde çalıştığı500'den fazla temporal lob epilepsisi olan hastanın %3'ündegördüğü bu durumla ilgili etkileyici ve genellikle de eğlenceliörneklerden bahseder.

Elektriksel uyarı verdiğimizde, hastanın müzikduymasının sıklığı bizi şaşırttı. 11 vakada aynı durum, 17farklı noktadan uyarıldı (Bakınız Şekil). Bu bazen birorkestra, diğer zamanlarda şarkı söyleyen sesler veya piyanosesi veya bir koroydu.

Page 194: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks
Page 195: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

ŞEKİL:1. Bir ses (14); Vaka 28. 2. Sesler (14). 3. Bir tek ses (15). 4.

Tanıdık bir ses (17). 5. Tanıdık bir ses (21). 6. Bir ses (23). 7. Birses (24). 8. Bir ses (25). 9. Bir ses (28); vaka 29. 10. Tanıdık birmüzik (15). 11. Bir ses (16). 12. Tanıdık bir ses (17). 13. Tanıdık birses (18). 14. Tanıdık bir müzik (19). 15. Sesler (23). 16. Sesler (27);Vaka 4. 17. Tanıdık müzik (14). 18. Tanıdık müzik (17). 19. Tanıdıkmüzik (24). 20. Tanıdık müzik (25); Vaka 30. 21. Tanıdık müzik(23); vaka 31. 22. Tanıdık ses (16); Vaka 32. 23. Tanıdık müzik(23); Vaka 5. 24. Tanıdık müzik (Y). 25. Ayak sesi (1); Vaka 6. 26.Tamdık ses (14). 27. Sesler (22); Vaka 8. 28. Müzik (15); Vaka 9.29. Sesler (14); vaka 36. 30. Tanıdık müzik (16); Vaka 35. 31. Birses (16a); Vaka 23. 32. Bir ses (26). 33. Sesler (25). 34. Sesler (27).35. Bir ses (28). 36. Bir ses (33); Vaka 12. 37. Müzik (12); Vaka II.38. Sid zez (17d); Vaka 24. 39. Tanıdık ses (14). 40. Tanıdık sesler(15). 41. Köpek havlaması (17). 42. Müzik (18). 43. Bir ses (20).,Vaka 13. 44. Tanıdık ses (11). 45. Bir ses (12). 46. Tanıdık ses (13).47. Tanıdık ses (14). 48. Tanıdık müzik (15). 49. Bir ses 516); Vaka14. 50. Sesler (2). 51. Sesler (3). 52. Sesler (5). 53. Sesler (6). 54.Sesler (10). 55. Sesler (11).; Vaka 15. 56. Tanıdık ses (15). 57.Tanıdık ses (16). 58. Tanıdık ses (22); Vaka 16. 59. Müzik (10);Vaka 17. 60. Tanıdık ses (30). 61. Tanıdık ses (31). 62. Tanıdık ses(32); Vaka 3. 63. Tanıdık müzik (8). 64. Tanıdık müzik (10). 65.Tanıdık müzik (D2); Vaka 10. 66. Sesler (11); Vaka 7.

Birkaç kez, bir radyonun cıngılını duyduğunu söyleyenler

oldu. Beynin müzik üretimiyle ilgili bölgesi üst temporalboğumdur. Burada görüldüğü üzere, bu nokta müzikojenikepilepsi denilen epilepsi çeşidinin beyindeki çıkış bölgesineyakındır.

Bu durum, Penfield'in verdiği örneklerde dramatik vesıklıkla da komik bir şekilde görülür. Aşağıdaki liste, onunyazdığı en sonuncu ve önemli makalesinden alınmıştır."Beyaz Noel" (dördüncü vaka). Koro tarafından söylendi.

Page 196: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

"Beraberce Yuvarlanıp Gitmek" adlı şarkı (beşinci vaka)hasta tarafından farkına varılarak ifade edilmiş bir şarkıdeğildi. Hemşire, hasta uyarıldığında (stimulated)mırıldanırken fark etti.

"Hush-a-Bye Baby" (altıncı vaka) şarkısı. Hastanınannesi tarafından söylenmişti. Ama aynı zamanda, aynışarkının bir radyonun jenerik müziği olduğu dadüşünülmektedir."

"Hastanın daha önceden duyduğu ve radyoda popülerolan bir şarkı (onuncu vaka)."

"Ah Mary ah", (otuzuncu vaka). Bir radyo programınınmüziğidir.

"Bir Rahibin Savaş Yürüyüşü" adlı şarkı (otuz birincivaka). Bu şarkı hastaya ait olan ve bir yüzünde HaleluyahKorosu olan plağın diğer yüzüne ait bir parça.

"Anne ve baba Noel şarkıları söylüyor (otuz ikincivaka)."

"Erkekler ve bebeklerin müziği (otuz yedinci vaka)."Hastanın radyoda sürekli duyduğu bir şarkı (kırk beşinci

vaka).""Alışacağım" ve "Asla Bilmeyeceksin" adlı şarkılar.

Hastanın radyodan sürekli olarak dinlediği şarkılardır (kırkaltıncı vaka).

"Aynen Bayan O. M.'de olduğu gibi her hastada belirli birşarkı tekrarlanıyordu. Aynı şarkılar, ve sesler tekrar tekrarçalıyordu. Bunların başlatıcı sebepleri, doğal nöbetler de olsa,bu nöbetlerin elektriksel uyarımla, yapay olarak sonradanoluşturulmasında da durum değişmiyor. Bu şarkılar, sadeceradyoda değil, halüsinatif nöbetler arasında da popülerdi.Yani, beyin kabuğunun Top 10 şarkılarıydı. Hastaların belirlişarkıları halüsinasyon nöbetleri için seçmiş olmalarının sebebi

Page 197: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

neydi? "Penfield bunun anlamlı bir seçim olmadığıfikrindedir; epileptik deşarj veya uyarımla çağrıştırılan bugerçek olay ve şarküarın, hasta, açısından duygusal bir önemiolduğunu düşünmek çok zordur. Hastanın elinde olmayan buseçimler rastgeledir. Ama beyin kabuğunun şartlanmasıylailgili bazı bulgular da mevcuttur." Bu kelimeler ve tavırfizyoloji ilmine aittir. Belki Penfield haklıdır. Ama acabasöylediklerinden daha fazlası mümkün müdür? AcabaPenfield, Thomas Mann'ın "Müziğin Ardındaki Dünya"(World Behind Music) dediği şeyin yeterince farkında mıydı?"Bu şarkı sizin için bir anlam ifade ediyor mu?" gibi yüzeyselsorular, konuyu anlamak için yeterli midir? Hepimiz "serbestçağrışım" yöntemiyle ortaya çıkarılan, görünürde önemsiz verastgele olan düşüncelerin beklenmedik bir derinliğe ve içselbir anlama sahip bağlantıları olduğunu biliyoruz. Ama buancak detaylı bir analizle ortaya çıkarılabilir. Açıkça görüleno ki, Penfield böylesine derin analizler yapmamıştır.Fizyolojik psikoloji içinde de buna rastlamayız. Bu alanda,böylesi derin analizlerin yapılması gerekli mi, değil mi; henüzbu çok da netleşmemiştir. Ama nöbet sırasında ortaya çıkanbu şarkı ve görüntüler o kadar sıradışı olanaklar sunabilir ki,en azından bunun için bir girişimde bulunmakta fayda vardır.

Bayan O. M.'nin şarkılarıyla alakalı çağrışımlarını veduygularını araştırmak üzere çalışmaya başladım. Bu belkigereksizdi, ama denemeye değerdi. Çalışmaya başlarbaşlamaz, önemli bir bilgi ortaya çıkmıştı. Bayan O. M.kafasının içinde sürekli çalan o üç şarkıya herhangi bir anlamveremedi. Veya şarkılarla ilgili herhangi bir duygusunu daifade edemedi. Ama bunlar daha halüsinatif nöbetleredönüşmeden evvel, bu şarkıları farkında olmadanmırıldandığını hatırladı. Çevresindekiler de bunun doğru

Page 198: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

olduğunu söylediler. Bu, bize, şarkıların bilinçdışı bir şekildedaha önceden seçilmiş olduğunu gösteriyor. Daha sonra, buseçilenlere organik bir hastalık el koymuştur.

Bu parçalar, hâlâ onun en sevdiği parçalar mıdır? Onuniçin hâlâ bir anlam ifade ediyorlar mı? Bayan O. M.'yigördüğüm günden bir ay kadar sonra, New York Timesdergisinde "Şostakoviç'in Sırrı Neydi?" isimli makaleyerastladım. Çinli bir nörolog olan Doktor Dajue Wang,Şostakoviç'in sırrının, beyninin sol ventrikülünün temporalboynuzunda, metal bir yonganın (metallic-splinter), yanihareketli bir metal parçanın olduğunu söyler. Şostakoviç, bumetal parçanın çıkarılmasına pek razı gelmemiştir.

Çünkü, dediğine göre kafasını her yana doğru eğişindemüzik duymaktadır. Kafası her seferinde çeşitli melodilerledolan Şostakoviç, bunları beste yaparken kullanmaktaydı.

Çekilen röntgen, metal parçanın Şostakoviç başınıoynattıkça beyninin müzikal lobuna (temporal) baskıyaptığını görüntüledi. Eğildiğinde duyduğu sayısız melodiyimüzikal dehasının kullanmaması imkânsızdı. 1977 senesindebasılan Müzik ve Beyin adlı kitabın editörü Dr. R. A. Henson,Şostakoviç konusunda şüpheci tavrını da koruyarak şöyledemektedir; "Böyle bir şeyin olamayacağını söyleyemem."Dr. Henson'un bu makalesini, bayan O. M.'ye verdim.Okuduktan sonraki tepkileri çok kuvvetli ve netti. "BenŞostakoviç değilim ki bu şarkıları kullanayım. Ayrıca artıkbenim canımı çok sıkmaya başladı bu şarkılar. Hep aynı hepaynı. Müzikal halüsinasyonlar Şostakoviç için bir armağanolabilirler, ama benim için hiçbir anlamları yok. O, tedavigörmek istememiş olabilir, ama benim ihtiyacım var."

Bayan O. M.'ye antikonvulsan (anti-convulsants) tedavisiuygulamaya başladım. Kafasının içindeki şarkılarla ilgili

Page 199: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

yakınmaları geçti. Yakınlarda onu tekrar gördüm. Şarkılarıözleyip özlemediğini sordum. "Allah korusun beni onlardan.Şu anda çok iyiyim." dedi. Ama onun durumu daha öncekihikâyelerden birinde okumuş olduğunuz Bayan O. C.'nindurumundan çok farklıydı. Onun halüsinasyonları çok dahakarışık, esrarengiz ve deruniydi. Şarkıların seçimi rastgelegibi gözükse de, psikolojik açıdan onun hayatı için çokönemli bir yerleri olduğu ortaya çıktı.

Bayan O. C.'nin epilepsisi başlangıçtan beri, hemfizyolojik açıdan, hem de kişilik özellikleri açısındanfarklıydı. Temporal lobunun apopleksisini (apoplexy) takipeden 72 saat boyunca sürekli bir nöbet geçirmişti. Sadece bubile onu hırpalamaya yetmişti. İkinci olarak, bu nöbetler çokderinlerdeki bir duyguyla bağlantılıydı. Tabii ki bunun dafizyolojik bir temeli vardı. Geçirdiği inmenin boyutları, ani vekeskin oluşu temporal lobun derinliklerindeki duygusalmerkezler olan unkus amigdala ve limbik sisteme olumsuzetkilerde bulunmuştu. Bu halüsinasyonların yoğun birnostaljik içeriğinin olması, yani uzun süredir unuttuğu evindeannesinin kolları arasındaki çocukluğu ile ilgili bir duyguylabağlantılı olması önemlidir.

Öyle olabilir ki, belki bu tip nöbetlerin, beynin şarj olmuşbelirli noktalarından yayılan hem fizyolojik, hem de kişiselçıkış noktaları vardır. Bu kişisel noktalar, bireyin psişikdurumuna ve ihtiyaçlarına karşılık gelir.

Dennis Williams 1956 yılında bir vakayı şöyle anlatıyor:İki bin yedi yüz yetmişinci vaka; Otuz bir yaşındaki

hasta, yabancı insanlarla birlikteyken, kendisinin başlattığıbüyük epilepsi krizleri geçirmektedir. Nöbetin başlangıcında,annesini babasını evde otururken görür ve tekrar eve dönmüşolmanın keyfini hisseder. Bunu çok hoş bir anı olarak anlatır.

Page 200: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Yüzü gözü atar, rengi sararır; bir ateş basar, bir buz keser.Bütün bunların sonucunda da ya nöbet başlamadan sona erer,ya da yaşanır.

Williams bu çarpıcı hikâyeyi hiçbir şeyle bağlantıkurmadan anlatır. Yani parça ve bütün ilişkisini kurmaz.Duygu tamamen atlanmış, sadece fizyoloji ön plana çıkmıştır.Eve dönme hülyasının hastanın yalnızlığıyla bağlantısını daes geçmiştir. Doğru söylemiş de olabilir. Belki her şeytamamıyla fizyolojiktir. Ama yine de, insanın nöbeti buhastada olduğu gibi, nasıl olur da hep doğru zamanlara denkgelebilir?

Bayan O. C.'de geçmişe özlem daha ciddi ve kronikti.Çünkü babası daha o doğmadan ölmüş. Annesiyse beş yaşınavarmadan göçüp gitmişti. Yetim ve bir başına kalan O. C.Amerika'ya gönderilir. Orada kısıtlayıcı bir bakıcı teyzeninyanında kalmaya başlar. Bayan O. C. beş yaşına kadar olanhayatını hatırlamamaktadır. Ne annesini, ne İrlanda'yı ne deevini, hiçbir şeyi! Bundan dolayı, her zaman acı duyar vesıklıkla çocukluk anılarını hatırlamaya çabalar, ama bir türlühatırlayamazdı. Oysa gördüğü bu rüyalarla unuttuğuçocukluğuna geri dönebiliyordu. Hissettiği şey, sadece keyifdeğil, aynı zamanda derinden, sarsıcı bir hüzündü. Onundediğine göre bu tecrübe, sanki bütün hayatı boyunca inatlakapalı olan bir kapının açılması gibi bir şeydi.

Esther Salaman'ın "kontrolden çıkmış hatırlamalar"lailgili çok hoş bir kitabı vardır. 1970 senesinde basılan kitabınadı An'ların Birikimi'dir (A Collection of Moments). OradaEsther Salaman, kutsal ve değerli çocukluk anılarının,korunması ve hatırlanmasının mecburiyetinden bahseder vebunun eksikliği halinde insanın hayatının ne kadar fakir veköksüz olacağını anlatır. Çocukluk anılarını hatırlamanın ne

Page 201: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

kadar büyük bir keyif verdiğini, bu anıların kişiye hayatıngerçekliğini daha çok hissettirdiğini söyler. Kitabında bukonuyla ilgili özelikle Dostoyevski ve Proust başta olmaküzere pekçok yazardan otobiyografik alıntılar vardır."Hepimiz geçmişimizin sürgünleriyiz" diye yazar, işte buyüzden ona sahip çıkmamız gerektiğini söyler. Bayan O. C.90 yaşında artık hayatının sonbaharını yaşarken, çocuklukanılarına serebral (beyinsel) bir talihsizlik sebebiyle vakıfolmuştur.

Bayan O. M.'nin tersine Bayan O. C. bu hatıraları ruhunatazelik veren yaşantılar olarak görmüştür. Bayan O. M. isegeçirdiği hatırlama nöbetlerini yorucu ve bıktırıcı tecrübelerolarak yaşamıştır. Çocukluk hatıraları, Bayan O. C.'yepsikolojik açıdan daha köklü bir temeli olduğu duygusunuvermiş ve onu hayatın gerçekliğine daha çok yaklaştırmıştır.Geçmişinden koptuğu o uzun sürgünlük yıllarından sonra,bakıldığı, sevildiği, özen gösterildiği çocukluğu ve eviyleilgili anıları yeniden hatırlaması, kaybetmiş olduğu bu temelduyguyu yeniden gündeme getirdi. Bayan O. M.'nin aksine otedavi olmak istemedi ve antikonvulsan ilaçları giderekazalttı. "Bu hatıralara ihtiyacım var, gittikleri yere kadargiderler ve ben de takip ederim, nasıl olsa zamanı geldiğindekendi kendilerine azalır ve dururlar."

Dostoyevski'nin de "fiziksel nöbetleri" veya nöbetinbaşlangıcındaki "karmaşık zihinsel durumları" vardı. Birkeresinde bir yazısında bunlardan şöyle bahsediyordu;"Siz sağlıklı insanlar, biz epileptiklerin nöbetimiz bitmedenönceki saniyede neler hissettiğimizi hayal bile edemezsiniz...Bu mutluluk bir saniye mi, bir saat mi, yoksa bir ay mı sürer,bilmiyorum. Ama inanın bunu hayatın hiçbir zevkiyledeğişmezdim. (T. Alajouanine 1963).

Page 202: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Bayan O. C.'nin de kendi nöbetleri sırasında aynımutluluğu yaşadığından eminim. Dostoyevski'nin yukarıdakidüşüncelerine katılıyordur. Onun için, hastalığı sağlığa açılankapı olmuştu. Bu yüzden de, hastalığı sağlık ve iyileşmeolarak yaşadı.

İyileştikçe ve inmesi tedavi oldukça Bayan O. C. hemdalgın ve düşünceli olmaya, hem de korkmaya başladı. "Kapıkapanıyor, yeniden her şeyi kaybediyorum" dedi. Nisanayının ortasında, çocukluğuyla ilgili görüntüler, sesler vemüzik o dönemle ilgili duygularla yüklü epilepsi krizleri yokoldu. Bu nöbetlerin içerikleri kuşkusuz gerçek hatıralardı.Penfield de bu tür nöbetlerin, gerçekliği kavramaya veyeniden üretmeye yaradığını göstermiştir. Bu nöbetlerdekiyaşantılar kişinin geçmişte yaşamış olduğu gerçekdeneyimleri içerir.

Ama Penfield sürekli "bilinç" ten söz eder. Fizikselnöbetlerin yakaladığı ve yeniden yaşattığı bu hatıralarla ilgilibilinç, kişinin yaşamının tüm bilinç akışının ve gerçekliğininbir parçasıdır. Bayan O. C.'de özellikle üzücü ve önemli olanşey, epileptik hatırlamalarının bilinci tarafından ya bastırılmışya da uzaklaştırılmış olan çok erken çocukluk dönemine aitanıları gündeme getirmiş olmasıydı. Bundan dolayı, fizyolojikolarak kapı kapanmış olsa da, eski yaşantılar unutulmamıştırve bunların böylesine tekrar edilmeleri, hatırlanmaları BayanO. C.'nin kendini sağlıklı ve iyi hissetmesine sebep olmuştur.Nöbetleri tamamıyla bittiğinde "İyi ki de yaşamışım bunöbetleri, onlar hayatımın en mutlu ve sağlıklı dönemleriydi,artık çocukluğumu kaybettiğimi hissetmiyorum. Detaylarınhepsini hatırlamasam da, her şeyin yerli yerinde olduğunubiliyorum. Daha önce, hiç bu kadar tam hissetmemiştimkendimi." dedi.

Page 203: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

NOT:Hughlings Jackson "Bana sadece hatırlamalarından dolayı başvuran

olmadı..." der. Bunun aksine Freud, "Nevroz hatırlamak ve hatırlamalarıyeniden oluşturmaktır." der. Açıkça görünen şu ki, Freud bu kelimeyiJackson'un kullandığı mananın tam tersini anlatmak üzere kullanmıştır.Psikanalizin amacı, yanlış ve gerçekdışı hatıraların yerini geçmişin gerçek anıve yaşantılarıyla değiş tokuş etmektir. Nöbetler sırasında da işte bu gerçek vederin anılar uyanmaktadır. Bildiğimiz kadarıyla Freud'un Huglings Jackson'abüyük hayranlığı vardı. Ama 1911 senesine kadar yaşayan HuglingsJackson'un Freud'u duyup duymadığını bilmiyoruz.

Bayan O. C.'nin yaşadıklarındaki güzellik onun bu tecrübelerinin aynıanda hem Jacksoniyen, hem de Freudiyen olmasıydı. Jacksoniyenhatırlamalardan muzdaripti, ama bu onu Freudiyen anlamda bir anamneze vesağlığına kavuşturmuştu. Böylesi vakalar fiziksel olanla, kişisel olanarasındaki köprüyü oluşturmamıza hizmet ettiğinden çok kıymetli ve heyecanvericidirler. Eğer "görüp, anlayabilirsek" bu vakalar bize geleceğinnörolojisini, yani yaşantının nörolojisini gösterecektir. Eminim HuglingsJackson buna şaşırmazdı. 1880'lerde "hatırlamalar" ve "uykulu durumlar"lailgili makalelerini yazdığında hayal ettiği şey tam da buydu.

Penfield ve Perot makalelerine "Beynin Görsel ve Duymayla İlgiliTecrübelerinin Kaydı" (the brain's record of visual and auditory experience)adını vermişlerdi. Şimdi bu tür içsel kayıtların şekilleri üzerindedüşünebiliriz. Bu tamamıyla kişisel ve yaşantısal nöbetlerde geçmiştecrübelerin bir kısmı yemden çalınmaktadır, (ç.n.: Kaydettiğiniz bir şeyiyeniden çalıp dinlemeniz gibi.) Acaba kaydedilen tecrübeleri, yenidenyapılandıracak şekilde çalamaz mıyız? Yine bunlar beynin projektöründenyansıtılan film veya beynin pikabında çalınan plak benzeri şeyler midir? Yada bunlar bir senaryo veya partisyon gibi bir şeylerin öncülü müdür? Hayatbirikimimizin doğal ve tam şekli nedir? Bu birikim bize sadece hatıralarıdeğil, en basit duyusal ve hareketsel imgelerden, en karışık görüntü vehayallere kadar her düzeyde imgelemimizi oluşturma olanağını sağlar. Birhayat birikimi, bir anı ve imgelem temelde kişisel, dramatik ve "ikonik"tir.

Page 204: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Hastalarımızın hatırlama tecrübeleri, bellekle ilgili (veya mnesis) temelsoruları gündeme getirmekte. Aynı sorular, ikinci hikâye olan "KayıpDenizci"de bir amnezi ve on ikinci hikâye olan "Kimlik Meselesi"nde birdenfazla amneziyle ortaya çıkmaktadır. Bilme veya tanıma, yani gnosisindoğasıyla ilgili sorular, benzer şekilde hastalarımızdaki, özellikle KarısınıŞapkasıyla Karıştıran Dr. P. adlı hastamızdaki gibi, görsel agnozilerle ilgiliolarak ortaya atılmaktadır. Başkanın Konuşması adlı dokuzuncu hikâyedekiEmily'de ve Bayan O. M. adlı hastamızda olduğu gibi, duymayla ilgiliagnoziler ve müzikal agnoziler çeşitli soruları tartışmaya açmaktadır. Hareketetmenin (praxis) doğasına ait benzer sorular ise bazı alanlarda özürlü olankişilerdeki hareki bozukluklar veya apraksilerle frontal lob apraksileri olanhastalarla birlikte gündeme gelmektedir. Bu hastalardaki apraksiler, işlevbozuklukları o kadar ilerlemiş olabilir ki, bu kişiler hareki melodileriniyitirebilirler. Yürüyemez hale bile gelebilirler. "Uyanışlar"daki Parkinsonluhastalarda olduğu gibi. Bayan O. C. ve Bayan O. M. anıları hatırlamaktanmuzdaripti. Görüntülerin ve melodilerin nöbetlerle birlikte ortaya çıktığı birçeşit hiper-mnezi veya hiper-gnozi vardı. Bizim amnezik ve agnostikhastalarımız da kendi iç dünyalarının melodilerini ve görüntülerinikaybetmişti. Her iki durum, iç dünyamızın, yani bellek ve zihnimizin temeldeProustvari melodik ve görüntüsel doğasına şahitlik etmektedirler.

Bu durumda olan bir hastanın beyin kabuğundaki bir noktayıuyardığınızda, Proustvari bir uyanış veya hatırlama, bir nöbet halinde yaşanır.Bunu yaratan nedir? Nasıl bir serebral organizasyon buna yol açmaktadır?Serebral süreçler ve bunların temsil edilme şekilleri (representation) ile ilgili,gündemde olan kavramlarımızın hepsi temelde işlemseldir (computational).Bu konuyla ilgili David Marjın Görme (Vision) adlı mükemmel kitabınıokuyun. (Görme: İnsanda Görsel Reprezantasyonların İşlemsel Araştırması,1982). Bu yüzden, bu süreçler, şema, program, algoritma terimleriylemuamele görmektedirler. Ama hayat tecrübesini, "hayat tecrübesi" yapan vebu tecrübeye zengin, görsel, dramatik ve müzikal niteliği ekleyen tek başınaşemalar, program ve algoritmalar olabilir mi?

Bunun cevabı, hararetli bir "hayır" dır. Marr ve Bernstein'in seçkinsofistike çalışmalarında da ortaya çıkan şey, işlemsel (computational)

Page 205: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

temsillerin (representations) kendi başlarına ikonik temsillerioluşturamayacaklarıdır. İkonik temsiller, hayatın pamuk ipliği ve dokumamalzemesidir.

Bu durumda, hastalarımızdan öğrendiklerimizle fizyologlarınsöyledikleri arasında bir boşluk, hatta bir uçurum olduğu görülmektedir. Buuçuruma bir köprü kurmanın yolu var mıdır acaba? Kategorik olarak imkânsızgibi görünse de, sibernetiğin ötesinde bazı kavramlar daha olamaz mı? Zihninve hayatın hatıralarının, yani hatırlamaların Proustvari tabiatına daha uygun,temelde insana, kişisele ait olanı kavramamıza yardımcı olacakkavramlar...Kısaca Sherrington'un mekanik fizyolojisinin dışında Proustvari,kişisel bir fizyolojimiz olabilir mi? Sherrington da, 1940 yılında yayımlananİnsanın Doğası (Man on His Nature) adlı kitabında buna değinir. Orada,insan zihnini sürekli değişen ve her zaman da anlamlı desenler dokuyan sihirlibir dokuma tezgâhına benzetmektedir. Aslında bu sihirli tezgâh, manayıoluşturan şeyleri bir araya getirerek dokumaktadır.

Mana, işlemsel program veya şekilleri aşan bir şey olmalı. Tümhatırlama (mnesis), tanıma (gnosis) ve işlevin (praxis) temelinde kişisel birnitelik bulunur. Bu kişisel niteliğin nasıl bir organizasyon ve yapı ile ifadeedilebileceğini düşündüğümüzde, cevabını hemen buluruz. Kişisel olan yazıveya nota ile ifade edilecektir. Aynen bilgisayarın şema ve programları gibi...Yani serebral programların ötesinde, serebral yazı ve notaları düşünmemizgerekmektedir.

"Noel şarkısının" notaları Bayan O. M.'nin beynine tahminimce hiçsilinmeyecek bir biçimde yazılmıştır. Bu şarkıyı duyduğu zamanki hisleri veyaşadığı her şey hafızasına kazınmıştır (imprinting). Buna benzer şekilde,Bayan O. C.'nin beyninin dramaturjik bölümleri görünürde unutulmuştur.Ama yine de tamamıyla kayıp değildir. Onun da çocukluğunda yaşadıkları,silinmez bir şekilde hafızasına kazınmış olmalı!

Penfield'in vakalarını anlattığı yazılarından alıntı yaparsak, beyinkabuğunun nöbeti başlatan noktasında, yaşanmış tecrübenin kazınmış olanyazısının kullanım dışı kalması, aynı zamanda sürekli tekrarlanan görüntüleride bir kenara itmekte ve bunun yerine belirli bir hatırlama almaktadır. Ya dabunun yerini, eşit derecede bir bilinç ve bellek kaybı almaktadır.

Page 206: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Bu durum, çok önemli ve korkutucu bir şeyi gündeme getirmektedir;kimliğin, nörolojik ameliyatı veya gerçek bir psiko-operasyon! Bizimlobotomilerimizden veya organelleri kesip almamızdan çok daha özgün vesonsuz derecede özenli bir ameliyat. Öyle bir ameliyat ki, teker tekeryaşantılara dokunmadan, tüm karakteri bozabilir veya aşırılıklarındanarındırabilir.

Yaşantı veya davranış ikonik olarak organize edilmedikçegerçekleşemezler. Beynin kaydetme şekli de ikoniktir. Beyin kaydının önhazırlık aşamaları işlemsel ve programlarla ilgili olsa da, tamamlanmış olanform ikoniktir. Serebral temsillerin tamamlanmış hali, yaşantı ve hareketingörselliğe ve müziğe dökülmüş şekli olmalıdır. Yani sanat.

Amnezi, agnozi ve apraksilerde olduğu gibi, eğer beynin temsilleri hasargörmüş veya tahrip olmuşsa, bunların yeniden yapılanması için, iki çeşityaklaşımı uygulamak lazımdır. Birincisi Sovyet nöropsikolojisinde gelişiminigördüğümüz üzere harap olmuş program ve sistemlerin yeniden tamiri veyaUyanışlar, Üzerinde Duracak Ayak ve elinizdeki kitaptaki birkaç vakadaözellikle yirmi birinci hikâyedeki "Rebecca" ve dördüncü bölümün girişkısmında anlatıldığı üzere, doğrudan iç melodi ve görüntülere yönelmektir.Bu iki tedavi yönteminden biri veya diğeri ya da her ikisi birden kullanılabilir.Beyin hasarlı hastaları anlamak ve yardımcı olmak istiyorsak, sistematik birterapi veya sanatla terapiyi uygulamak gerekmektedir. Her ikisi bir arada çokdaha iyi sonuç verecektir.

Tüm bunlara, yüz sene öncesinden işaret edilmişti. Hughlings Jackson,1880 yılında kontrolsüz hatırlamanın orijinal gözlemini anlatmış, Korsakov1887 yılında amnezi hakkında yazmış, Freud ve Anton 1890 senesindeagnoziden söz etmiştir. Bu kişilerin kayda değer içgörülerinin yarısıunutulmuş, yarısı da sistematik fizyolojinin gelişmesiyle birlikte karanlıktakalmıştır.

Bu kitabın ilk baskısından beri bana müzikal hatıralarla ilgili sayısızkereler danışıldı. Yaşlılarda sıklıkla rastlanıyor olmalı, ama korku, onlarınherhangi bir yardım çağrısında bulunmalarına engel oluyordur. Bayan O. C.ve Bayan O. M.'de olduğu gibi ara sıra ciddi ve önemli hastalıklar dabulunuyor. 5 Eylül 1985 tarihinin NEJM dergisindeki bir vakada anlatılan şeybunun bazen toksik bir nedeni olduğudur. Mesela, aspirinin aşırı derecede

Page 207: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

kullanılması gibi. Sinir uçları duyarsızlığı olan hastalar, müzikal fantomlarasahip olabilir. Ama çoğunlukla, bu bir hastalık teşkil etmez. Bu durum cansıkıcı olsa da, temelde selimdir. Neden beynin müzikle alakalı bölümlerininilerki yaşlarda bu çeşit boşalımlara açık olduğu bulunmuş değildir.

Page 208: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

16. kontrolsüz nostalji

Görsel ve işitsel hatıralara epilepsi veya migrenhastalıklarında, ara sıra rastladığım halde, L-Dopa ileuyarılmış postansefalitik hastalarımda sıklıkla karşılaştım. Buyüzden de, L-Dopayı kişisel bir zaman makinesi olarakadlandırıyorum. Karşılaştırdığım bir hastada bu durum okadar heyecan vericiydi ki, Lancet dergisinin editörüne buvakayı yazdım ve 1970 senesinin Haziran tarihli Lancetdergisinde yayınlandı. İşte birazdan bu hikâyeyiokuyacaksınız. Bu vakada, "hatırlamaları" sıkı sıkıyaJacksoniyen anlamda, yani geçmiş anıların nöbetlervasıtasıyla tekrar gündeme gelmesi şeklinde ele aldığımı farkettim. Daha sonraları, aynı hastanın hikâyesini Uyanışlarkitabım için yazmaya başladığımda "hatırlamalar"la ilgilibakış açımdan çok "durdurma" (stoppage) gibi bir kavramlabakmaya başladığımı gördüm. O zaman şöyle yazmışım:"1926'dan sonrasını hiç yaşamamış. Orada durmuş muydu?"Bu tarz bir bakış açısı, Harold Pinter'in Alaska Gibi BirYer'deki Deborah karakterini anlatırken kullandığı bir bakışaçısıdır.

Belirli tip postansefalitik hastalara L-Dopa tedavisiuygulandığında, ortaya çok ilginç ve çarpıcı bir tablo çıkar. L-Dopa, hastalığın ilk başlarında çıkmaya başlayan belirtileri vedavranış biçimlerini harekete geçirir, ama bunlar hastalığınilerlemesiyle birlikte kaybolur. Bu bağlamda, daha öncedennefes almayla ilgili krizleri, okülojirik (oculogyric) nöbetleritekrarlanan hiperkinesisi ve tikleri anlatırken bahsetmiştim.Buna eşlik eden miyoklonüs (myoclonus), blumia, polidipsia(polydipsia), satiriasis (satyriasis), ağrı, güçlü ve itkiselduyguların yeniden uyanması da gözlemlerimiz arasındadır.

Page 209: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Hareketsiz ve apatik (apathetic) postansefalitik hastalardahastalığın etkisiyle ortaya çıkmayan veya tümden unutulanhatıralar,rüyalar, düşünce sistemleri, ahlaki ve duygusal tavırların,yeniden hayata döndüğünü gördük.

L-Dopa ile zorlama bir hatırlayış süreci yaşayan 63yaşlarındaki bir bayan, bu konuda önemli bir örnek teşkiletmektedir. Sürekli artan bir postansefalitik parkinsonizm, 18yaşından beri süregelmekteydi. Yirmi dört yıl boyuncakapatıldığı hastanede okülojirik bir trans yaşamıştı. L-Dopatedavisi ilk başlarda parkinsonizmini ve okülojirik trans haliniönemli ölçüde azaltmış, neredeyse normal bir şekilde konuşuphareket etmeye başlamıştı. Kısa sürede birkaç başka hastadada olduğu gibi psikomotor bir hareketlenme ve libido artışıgözlendi. Bu dönemde hasta, belirgin bir nostalji içine girdi.Gençlik dönemini neşeyle hatırlar oldu. Geçmişine ait cinselanıları kontrolsüz bir hal aldı. Hasta bir kaset istedi. Birkaçgün içinde 1920'li yılların sonlarına doğru gittiği gece kulübüveya müzikhollerde duyduğu, açık saçık dergilerden okuduğusayısız şarkı, fıkra ve tekerlemeleri kaydetti. Bu resitaller ozamanın çok moda olan cinsel imalı konuşmaları, o uçupgitmiş döneme ait sosyalleşme biçimlerini yenidencanlandırdı. Hasta en çok bu kaydettiği şeylere şaşırdı."İnanılmaz bir şey, bana ne olduğunu anlayamıyorum, bunlarıkırk yıldır işitmemiştim. Şimdiye kadar hiç aklımagelmemişlerdi. Hâlâ hatırladığıma hayret ediyorum. Şimdihemen hepsi kafama üşüşüyor." Gittikçe artan heyecanlanmadurumu, L-Dopa'nın dozunu azaltmamızı gerektirdi. Hastamızher ne kadar konuşkanlığından bir şey kaybetmediyse de, L-Dopa'nın dozu azaltılır azaltılmaz, bütün o hatırladığı şeyleri

Page 210: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

unuttu. Bir daha kaydetmiş olduğu şarkılardan hiçbirinitekrarlayamadı.

Kendiliğinden olmayan, sonradan dış etkenlerle ortayaçıkarılan hatıraların çoğu bir déjà vu hissiyle birlikte gelir veJacksoniyen bir ifadeyle bir "çifte bilinç" oluşur. Bu durumdaha çok migren ataklarında, hipnotik veya psikotikdurumlarda yaşanan epileptik nöbetler sırasında meydanagelir. Aslında, daha az yoğunlukta ve sıklıkta olsa da, hepimizböyle bir durumu zaman zaman yaşarız. Özellikle bazıkelimelerin, seslerin, görüntülerin ve özellikle de kokularıngüçlü bir uyandırıcı etkisi olduğundan, bu süreci başlatmadaetkili olurlar. Zutt, bir vakasını anlattığı makalesinde anılarınbirdenbire uyanması halini okülojirik bir kriz olarakyorumlamış ve şu ifadeyi kullanmıştır: "Aniden binlerce anıüşüştü beynine." Penfield ve Perot beyin kabuğunun,epileptojenik noktalarını uyararak stereotipik çağrışımlarıortaya çıkarabiliyorlardı. Bu deneyimlerinden sonra buhastalarda doğal veya yapay yollardan ortaya çıkan/çıkarılannöbetlerin, beynin "fosilleşmiş bellek dizgelerini" (fossilizedmemory sequences) uyandırdığını öne sürmüşlerdir.Hepimizde olduğu gibi, hastalarımızda da birikmiş ve atılhalde olan sonsuz hatıra izleri bulunmaktadır. Bunlarınbazıları, bazı şartlarda yeniden uyandırılabilir; özellikle aşırıheyecanlanma ve uyarılma durumunda. Hatıralarımızın izlerizihinsel ufkumuzun çok daha ötelerinde, subkortikal düzeydeyerleşmiş olan çok eskiden yaşanmış ve beyinde yer etmişhatıra kazıntılarını benzer şekilde, sinir sistemimize bir dahaasla silinmeyecek şekilde kazınmıştır. Uyarılma eksikliğindenveya olumlu anlamda inhibisyon durumundan dolayı süreklibir erteleyiş içindedirler. Bu hatıraların uyarılması veyadisinhibe edilmesi aynı oranda da kışkırtıcıdır. Hastalarımızın

Page 211: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

durumunu "Hastayken anılarını bastırdılar, sonra da L-Dopaile bu anıları yeniden uyandı." şeklinde açıklayabilir miyiz,bilemiyorum.

L-Dopa gibi dış etkenlerle yaratılmış hatırlamadurumlarında kortikal uyarılmalar, migren, epilepsi ve diğernöbetler temelde eksitasyon/uyarılma olarak tanımlanabilirler.Bunun yanı sıra, yaşlılarda ve bazen sarhoşlarda da görülenkontrolsüz nostaljik hatırlamalar daha çok disinhibisyona vearkaik izlerin hatırlanmasına benzemektedir. Bütün bunlarbelleğin bir şekilde serbest kalmasını sağlarlar ve hepsikişinin evvelce yaşadıklarını yaşamasına ve geçmişlebuluşmasına yardım eder.

Page 212: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

17 . Hindistan'a geçit

1978 yılında hastanemize, beyninde habis bir tümör bulunanon dokuz yaşında P. Bhagawhandi isimli Hintli bir kız kabuledilmişti. Tümör -astrocytoma- ilk defa kız yedi yaşındaykenkendini göstermiş, nerede olduğu iyice belirlenerekameliyatla tamamen alınmıştı. Böylelikle, Bhagawhandi eskisağlığına kavuşarak günlük hayatına geri dönmüştü.

Bu durum on sene sürmüştü. Bu süre içinde hayatı doludolu, tüm bilinciyle doyasıya yaşamıştı. Çünkü kafasında bir"zaman bombası" olduğunu (çok parlak bir kızdı) biliyordu.

On sekizinci yılında, tümör tekrar ortaya çıktı. Artık çokdaha derin ve habisti. Ameliyatla alınması da mümkündeğildi. Tümörün daha da genişlemesine izin verendekompresyon uygulanmıştı. Bhagawhandi hastanemizekabul edildiğinde, vücudun sol tarafında hissizlik ve zayıflıklabirlikte ara sıra ortaya çıkan nöbetleri ve buna bağlı diğersorunları vardı.

İlk başlarda gözle görülür şekilde neşeliydi. Kaderine -piyangodan ne çıktıysa- razı gelmişti. Buna rağmen haleninsanlarla birlikte olmaya, bir şeyler yapmaya ve zamanı elverdiği sürece, hayattan zevk alıp yaşamaya hevesligörünüyordu. Tümör, beyninin temporal lobuna ilerlerkendekompresyon çözüldü (beynindeki ödemi durdurmak içinsteroid tedavisi uyguluyorduk) ve nöbetleri sıklaşarak garipbir hal aldı.

Asıl nöbetleri grand mal konvulsiyonlardı ve bu nöbetleriara ara geçirmeye devam etti. Ortaya çıkan yeni nöbetlerinintamamıyla farklı bir özelliği vardı. Bu nöbetler sırasındabilincini kaybetmiyor ama uykulu görünüyor -öyle de-hissediyordu. Artık sık sık temporal lob nöbetleri geçirdiğini

Page 213: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

anlamak (EEG ile de ispatlamak) kolaydı. HughlingsJackson'ın öğrettiği üzere bu nöbetlerin en sıklıkla karşılaşılanözellikleri uykulu durumlar yaratması ve geçmiş yaşantılarınistem dışı hatırlanmasıydı.

Kısa bir süre içinde bu belirsiz uykulu durum dahasomut, daha tarif edilebilir ve görsel bir karakter kazanmıştı.Bu görsel malzemeler, Bhagawhandi'nin çocukluğundasevdiği ve bildiği, dolayısıyla kolayca tanıdığı, Hindistan'dakievlerin, bahçelerin uçsuz bucaksız ufukların görüntülerihaline dönüştü.

"Bu seni rahatsız ediyorsa ilaçlarını değiştirebiliriz."dediğimizde huzur dolu bir gülümsemeyle, "Hayır, bu rüyalarıseviyorum, beni evime geri götürüyorlar." dedi.

Bazen bu görüntülerin içinde insanlar da oluyordu.Bunlar, genellikle ya ailesinden biriydi ya da köyündekikomşularıydı. Zaman zaman bu görüntülere konuşma veyaşarkı söyleme ve dans etme de ekleniyordu. Bir keresindekilisede, bir başka sefer de mezarlıktaydı. Fakat büyükçoğunlukla bu görüntüler kendi köyüne yakın pirinçtarlalarına ve ufka doğru uzanan alçak ve sevimli tepeciklereaitti.

Bütün bunlar temporal lob nöbetleri miydi? İlk bakıştaöyle görünüyordu fakat artık o kadar emin değildik. Temporallob nöbetlerinin (Hughlings Jackson'ın derinlemesineçalışmalarını ve Wilder Penfield'in beyni dışarıdan uyararaknöbeti başlattığı çalışmaları dikkate aldığımızda) daha belirlibir şekilde ortaya çıkma eğilimi vardır; tek bir görüntü veyaşarkı hiç değişmeden tekrarlanarak korteks üzerinde eşitderecede odaklanır. Halbuki, Bhagawhandi'nin rüyalarınınböyle belirgin bir biçimi yoktu. Bhagawhandi'ninkiler onungözüne sürekli değişen manzaralar ve birbirinin içinde

Page 214: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

çözülen görüntüler olarak gözüküyordu. Acaba yoğunmiktarda aldığı steroidlerden mi zehirlenmişti vehalüsinasyon görüyordu? Böyle bir olasılık da vardı. Fakatsteroidi azaltırsak birkaç gün içinde komaya girerek ölürdü.

"Steroid psikozu" olarak adlandırılan durumda kişigenellikle daha uyumsuz ve aşırı heyecanlı olur.Bhagawhandi her zaman olabildiğince net, huzurlu veserinkanlıydı. Bunlar Freud'un yaklaşımıyla fantezi ve rüyalarolabilir miydi? Ya da bazen şizofrenide ortaya çıkan rüyadeliliği (oneirophrenia) miydi? Yine, bu durumda da kesinemin olamıyorduk; çok yoğun fantezi yaşantısı olmasınarağmen, bu fantezilerin hepsi Bhagawhandi'nin kendianılarıydı. Bu rüyalar, normal bir bilinç ve farkındalık düzeyiile birlikte(Hughlings Jackson'da gördüğümüz üzere "çifte bilinç"tenbahsediyordu) oluşuyordu. Bunlar ateşli bir içgüdü doyumunayönelik bir boşalım veya aşırı enerji yatırımı (over cathected)değildiler.

Bunlar, mutlu ve sevgiyle dolu olarak geçirilmiş birçocukluk dönemine, bazen hüzün bazen de mutluluklagerçekleştirilen ziyaretlerin, anma ve yeniden yaşayaraktekrar etme deneyimlerinin oluşturduğu bir kompozisyondu.Bu kompozisyon da daha çok bazı resimleri veya bazışiirlerin ezgilerini andırıyordu.

Günden güne rüyalar ve görüntüler sıklaşarak derinleşti.Artık tüm gününü kaplıyorlardı. Onu -sanki trans halindeymişgibi- yaşadığı o ana, yoğun bir şekilde kendini kaptırmışolarak görüyorduk. Gözleri bazen açık bazen kapalıydı fakatetrafını görmüyordu ve her zaman yüzünde o gizlimütebessim ifade vardı. Biri yanına yaklaştığında veya sorusorduğunda -hemşireler bunu sıklıkla yapmak durumundaydı-

Page 215: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

hemen net bir şekilde ve istekle cevap verirdi fakat ayağı enyere basan çalışma arkadaşlarımızın bile içlerindenhissettikleri, onun başka bir dünyada olduğu ve onu rahatsızetmememiz gerektiğiydi. Bu duyguyu ben de paylaşıyordum.Ve meraklı olmama rağmen sormakta, nedenini anlamak içingirişimde bulunmakta yavaş davranıyordum. Bir kere, sadecebir kere "Bhagawhandi neler oluyor?" diye sordum."Ölüyorum." diye cevap verdi. "Evime gidiyorum. Geldiğimyere geri dönüyorum. Bunu dönüş yolculuğum olarak daisimlendirebilirsiniz."

Bir hafta geçti ve Bhagawhandi artık hiçbir dış uyarıyacevap vermiyordu, tamamıyla kendi dünyasına sarılıpsarmalanmış olarak görünüyordu. Yüzünde, gözleri kapalıolsa da hâlâ o mutluluk dolu gülümseme vardı. Çalışanlaronun dönüş yolculuğunda olduğunu söylediler. Bir gün sonraöldü. Ya da kendisinin de söyleyebileceği gibi Hindistan'adoğru kurduğu geçidi tamamlayarak oraya vardı.

Page 216: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

18. içimizdeki köpek

22 yaşındaki Tıp öğrencisi Stephen D., uyuşturucukullanıyordu (kokain, PCP, özellikle amfetaminler).

Bir gece, gerçek kadar canlı bir rüyasında, kendini hayalbile edilemeyecek zengin ve keskin kokularla dolu birdünyada köpek olarak görmüştü ("suyun mutlu ... kayanıncesur kokusu"). Uyandığında da kendini tamamıylarüyasındakine benzer bir dünyada buldu. "Sanki önceden renkkörüydüm ve aniden kendimi renklerle dolu bir dünyadabuldum." Gerçekten de renk algısında bir gelişme vardı("Eskiden sadece kahverengi gördüğüm yerlerde, şimdidüzinelerce kahverengi olduğunu fark edebiliyorum. Birbirineçok benzer gibi görünen deri ciltli kitaplarımın hepsinin şimdibirbirinden oldukça farklı tonları var."). Fotografik (eidetik)algılama ve hafızasında da önemli bir gelişme vardır("Eskiden hiç resim çizemezdim, nesneleri zihnimdecanlandırıp 'göremezdim' ama şimdi sanki zihnimde netlikayarı mükemmel bir fotoğraf makinesi -camera lucida- vardıve ben her şeyi kâğıt üzerine yansıtılmış gibi görüyordum vesadece 'gördüklerimin' dış hatlarını çiziyordum. En inceliklive doğru anatomik resimleri bile çabucak çizebilirdim").Fakat onun dünyasını tamamıyla değiştiren şey "koku" nunyarattığı çakırkeyiflikti: "Rüyamda bir köpektim - kokuyadayalı bir rüyaydı - ve ben uyandığımda rüyamdakine çokbenzeyen bir dünya ile karşılaştım - bütün duyularımınkeskinliğinin arttığı ve koku algısının en önde olduğu birdünya. Bütün bunlarla birlikte, yarı hatırlanan, yarı unutulmuşkayıp bir dünyaya karşı duyulan garip bir özlemden dolayı birçeşit titreme ve istek vardı.*

Page 217: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

* Aşağı yukarı yüz yıl önce, ilk olarak Hughlings Jackson’ın tarif ettiğibir çeşit temporal lob epilepsisi olan "uncinate nöbetleri"nin özelliği; buanlatılanlara benzer, garip bir duygusallık yaratan ve bazen yoğun kokuhalüsinasyonlarının da eşlik ettiği geçmişe özlem, geçmiş hakkındakonuşma ve deja vu yaşantılarıdır. Sıklıkla rastlanılan şeklinde, yaşantıdaha çok belirli bir durum arz eder. Fakat bazen yaygın bir şekilde,yoğun bir koku algısı da eşlik eder (hyperosmia). Filogenetik olarak ilkelyapıdaki "koku beyni"nin (veya rhinencephalon) bir parçası olan uncus,giderek artan bir geçerlilikle, tüm duygusal hareketlerin tayin edilmesi vedüzenlenmesindeki en önemli bölüm olarak kabul edilmektedir. Uncus,limbik sistemin tamamı ile işlevsel olarak bağlantılıdır. Bu bölümünhangi sebeple olursa olsun uyarılması, yoğun bir duygusallığa veduyuların keskinleşmesine sebep olur. Konunun tamamı, şaşırtıcıgelişmeler gösteren olgularıyla birlikte David Bear (1979) tarafındankeşfedilmiştir.

"Çok çeşitli kokuların bulunduğu bir dükkâna girdim,"diye anlatmaya devam etti. "Daha önceleri hiç bu kadar kokualma yeteneğim yoktu fakat her bir kokuyu anında tanıyarakbirbirinden ayırt ettim - her birinin kendine has ve çekici birerdünya olduğunu şimdi fark ediyordum." Bütün arkadaşlarınıve - hastaları - kokularından ayırt edebildiğini keşfetmişti: Birsabah kliniğe girdim, bir köpek gibi etrafı kokladım,böylelikle klinikte yatan yirmi kadar hastanın kimlerolduğunu, daha onları görmeden anladım. Her birinin ayrı birkoku fizyonomisi (olfactory physiognomy), görünenyüzlerinden çok daha canlı ve uyarıcı birer koku yüzleri vardı.Bir köpek gibi onların duygularını - korku, mutluluk, cinsellik- koklayarak anlayabiliyordu. Her sokağı, dükkânı,kokusundan tanıyabiliyor. New York'ta yolunu hiçyanılmadan koklayarak buluyordu.

Page 218: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Her şeyi koklamak ve dokunmak gibi belirli biriçgüdüyle yaşıyordu ("Koklamadan ve dokunmadan gerçekolduğunu anlayamıyordum.") Etrafında başka kişiler varken,çok uygunsuz görüneceğinden bunu bastırıyordu. Cinselliklealakalı kokular heyecan vericiydi ve yoğunlaşmıştı. Amayemek veya diğer kokulardan daha yoğun değildi. Koku zevkiartmıştı, aynı zamanda kötü kokulardan duyduğu rahatsızlıkda artmıştı. Etrafındaki dünya onun gözüne, sadece zevk veacı dünyası olmanın ötesinde, estetik bir bütün, bir muhakemeve yepyeni bir anlam dünyası olarak göründü. "Hayretedüşürecek kadar somut parçacıkların dünyasıydı," "hız veanlam açısından insanı kendinden geçirici bir dünya." dedi.Önceleri de soyutlama ve fikir üretimine meraklı bir kişi, birentelektüel olduğu halde, düşünce, soyutlama vekategorizasyon, şu andaki yaşantılarının anlık olmasıdurumuyla çeliştiği için gerçekdışı ve zor geliyordu.

Üç hafta sonra birden, bu garip değişim bitti. Kokuduyusu ve diğer duyuları normale döndü; kendini eski solukdünyasında, kayıp ve rahatlama duygularıyla karışık bir hisiçinde buldu. Bu dünya, duyuların silikleştiği, somutluğunolmadığı, nesnel bir yerdi. "Döndüğüme memnunum. Amaaynı zamanda bu benim için çok da büyük bir kayıp. Eğitimli,kültürlü ve insan olmamızdan dolayı nelerden vazgeçtiğimizişimdi görüyorum. Diğerine -ilkele de- ihtiyacımız var." dedi.

Bu olayın üzerinden on altı yıl geçti. Öğrencilik günlerive amfetamin çok eskilerde kalmıştı. Daha sonraları, hiç buduruma benzer bir şey yaşamadı. Uzmanlık eğitiminibaşarıyla tamamlamak üzere olan Dr. D., New York'tayaşayan bir meslektaşım ve aynı zamanda da arkadaşımdır.

Bu deneyiminden dolayı hiç pişman değildir, yalnız arasıra geçmişe özlem duyar; "Başka bir dünyayı hatırlatan o

Page 219: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

yoğun kokularla dolu koku dünyası." diye heyecanlabahseder. "O kadar canlı, o kadar gerçek! Sanki, zengin, hayatdolu, kendi kendine yeterli ve bütünlüğü olan başka birdünyaya -saf ve net algıların dünyasına- bir ziyaret gibiydi.Keşke ara sıra o dünyaya tekrar geri dönebilsem ve yenidenköpek olabilsem!"

Freud yazılarının birkaçında, insanın, koku almaduyusunun, evrim süreciyle ve toplu yaşama kültürününgelişmesiyle bastırıldığını, bundan dolayı insanın "mağdur"duruma düştüğünü anlatmıştır. Bu duruma ilişkin hipotezleri;insanın evrimi nedeniyle yere dikey bir pozisyona geçtiği vetoplu yaşama kültürünü oluştururken de ilkel, pre-jenitalcinselliğini bastırmak durumunda kaldığıdır. Kokuduyumunun arttığı belirli (patolojik) durumlar dakaydedilmiştir; parafili, fetişizm ve bunlara bağlısapkınlıklarla, duygusal durumdaki gerilemeler (regression).{9}

Fakat burada açıklanan inhibisyon eksikliği her ne kadaruyarılmaya bağlı olsa da - büyük bir olasılıkla amfetamin; dışkaynaklı oluşturulan dopaminerjik bir uyarılma - daha genelbir durumdur. Ne ayrıcalıklı olarak cinsellikle ne de cinselolarak daha ilkel bir duruma gerileme ile alakalıdır. Bunabenzer şekildeki koku algısı, Tourette hastalığı olan bazıkişilerde ve L-Dopa tedavisi uygulanan bazı post-ansefalitikhastalarda görüldüğü üzere, paroksis- mal olarakhiperdopaminerjik durumların uyarılmasıyla da ortayaçıkabilir.

Gördüğümüz -eğer başka bir şey değilse- inhibisyonun,en temel algılama derecesinde bile evrensel olduğudur. Head,uyarılmayı, ketleme ihtiyacını, primordial ve tamamen duyguyüklü olarak ifade etmiş ve "protopatik" olarak adlandırdığıdurumdan, "epikritik" olarak adlandırdığı, duygusuz,

Page 220: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

kategorik ve daha ileri düzeyde karmaşık bir duruma geçmeyisağladığı için işlevsel görmüştür.

Böyle bir inhibisyon, ne Freud'un hipotezlerindekiaçıklamaya indirgenebilir ne de Blakevari bir tarzdaromantikleştirilerek yüceltilebilir. Belki de Head'in ima ettiğigibi köpek olmayıp insan olmak için buna ihtiyacımız vardır.*

* Listener'da (1970) yayınlanan Jonathan Miller’ın Head’i eleştirelolarak incelediği "İçimizdeki Köpek - The Dog Beneath The Skin adlımakalesini okuyun.

Yine de Stephen D.'nin deneyimi, bize, G.K. Chesterton'ınzaman zaman insan olmayıp köpek olma ihtiyacınıduyduğumuzu anlatan şiirini anımsatıyor:

Burunları yokturHavva'nın düşmüş oğullarının...Ah, suyun mutlu,Kayanın cesur kokusu! NOTYakınlarda, bu vakaya bir şekilde benzer bir durumla karşılaştım.

Kafasından yaralanmış akıllı ve bilgili bir adamın koku alma kanalları(bunlar anterior fossa üzerindeki uzunca ve birbirleriyle çakışan yollarıboyunca zarar görmeye çok müsait bir konumdadırlar) ciddi şekilde hasargörmüştü ve sonuç olarak adam koku alma duyusunu tamamıyla yitirmişti.

Bu olayın yarattığı etkilerden dolayı şaşkındı ve kendini baskı altındahissediyordu: "Koku duyusu mu? Bunu hiç düşünmüyorum. Normal olarakböyle bir şeyi düşünmezsiniz ama onu kaybettiğimde, aniden kör olmak gibi,hayat büyük ölçüde zevksiz ve heyecansız bir hale dönüştü. Koku'nun nebüyük bir keyif ve mutluluk kaynağı olduğunu düşünemiyor insan. İnsanlarıkokluyorsun, şehri kokluyorsun, kitapları ve baharı kokluyorsun -belki

Page 221: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

bilinçli olarak değil ama her şeyle ilgili temelde zengin bir bilinçaltına sahipolarak- her şeyi kokluyorsun. Tüm dünyam aniden fakirleşti."

Ani bir kayıp ve derin bir özlem duygusu ile yoğun bir koku, eskilerihatırlama durumu (osmalgia) vardı: Şimdi hayatın temeli olduğunu hissettiğiama daha önceleri bilinçli olarak hiç farkına varmadığı koku dünyasınıhatırlama arzusu duyuyordu. Birkaç ay sonra, keyifli bir şaşkınlıkla, çoksevdiği ama son zamanlarda içilemez bulduğu sabah kahvesi, eski güzelliğinekavuştu. Pek de emin olmayarak, aylarca ellemediği piposunu yaktı vesevdiği o zengin kokunun ipucunu yakaladı.

Çok heyecanlanarak -nörologlar, iyileşmesi için hiç umut olmadığını,söylemişlerdi- doktora başvurdu. Doktor, "Double Blind" tekniği kullanarakkoku duyusunu ölçtü ve birkaç dakika içinde şunları söyledi: "Üzgünüm amahiç iyileşme belirtisi yok. Koku alma duyunuz halen tamamıyla kayıp birdurumda (anosmia). Şimdilerde kahvenizin ve tütününüzün kokusunualmanız yine de merak uyandırıcı..."

Görünen o ki - hasar gören kısmın korteks değil de sadece koku almakanalları olması önemlidir - bu durumda koku imgeleme işlemi çok gelişmişhatta kontrollü halüsinasyonlara varmıştı. Böylelikle kahvesini içerken veyapiposunu yakarken - önceleri normal olarak koku ile bağlantılı durumlar -bilinçaltı süreçlerle bu kokuları hayalinde canlandırabili- yor ve tekrar bunlarıhatırlayabiliyordu. Bunu öyle bir beceriyle yapabiliyordu ki kendisi de bunungerçek olduğunu düşünüyordu.

Bu güç, -kısmen bilinçli kısmen bilinçaltı- yoğunlaştı ve yayıldı. Şimdimesela burnundan şöyle bir nefes alıyor ve "baharı" kokluyordu. En azından,çağrıştırdığı koku hafızası, veya koku imgesi o kadar yoğundu ki kendini vediğerlerini sanki gerçekten onun kokusunu alıyormuş gibi kandırabiliyordu.

Buna benzer telafi etme durumlarının sıklıkla görme ve işitme özürlükişilerde de olduğunu biliyoruz. Duymayan Beethoven'i ve görmeyenPrescott'ı düşünelim. Fakat bu durumun koku alamayan kişiler arasında nekadar yaygın olduğu hakkında hiçbir fikrim yok.

Page 222: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

19.cinayet

Donald, uyuşturucu bir ilacın etkisindeyken sevgilisiniöldürdü. Bu olayla ilgili en ufak bir hatırlama belirtisi degöstermedi. Hipnoz veya sodyum amital de belleğindekileriortaya çıkarmasına yardımcı olmadı. Çıkarıldığı mahkemeDonald'ın cinayet anında içinde bulunduğu durumu, ilacınetkisiyle meydana gelmiş organik bir amnezi (hafıza kaybı)olarak değerlendirdi. Donald olayla ilgili anılarını hafızasındabastırmamış, bir çeşit kayboluş yaşamıştı.

Geniş çaplı değerlendirmeler sonucunda ortaya çıkarılandetaylar gizli tutuldu ve açık mahkemede değerlendirilmedi.Görüşmeler kameraya alınarak halktan ve Donald'tan gizliolarak yürütüldü. Mahkemede karar verilirken benzerörneklerle karşılaştırmaya gidildi. Temporal lob veyapsikomotor nöbetleri sırasında meydana gelen şiddethareketleri ile Donald'ın vakası arasında bir karşılaştırmayapıldı. Bu gibi durumlarda yapılan hareketlerin hiçbirihafızada yer etmez - büyük bir olasılıkla davranışlarda şiddetniyeti de yoktur. Dolayısıyla bu kişiler yaptıklarından sorumlututulamazlar. Fakat kendilerinin ve başkalarının yararı içingözlem altında tutulmaları gerekir. Talihsiz Donald'ın başınada bu geldi.

Ne suçlu ne de akli dengesi bozuk olduğu konusu açığaçıkarılamamış olmasına rağmen, Donald, akli dengesiolmayan suçluların bulunduğu psikiyatrik bir hastanede dörtyıl süreyle kaldı. Belli ölçüde bir rahatlama ve kaderinikabullenme durumunda görünen Donald, hiç kuşkusuztoplumdan tecrit edilmesinden dolayı da bu ortam içindekendini güvende hissediyordu. Kendisine sorulduğundaüzüntüyle "Ben topluma uyum sağlayamıyorum." diyordu.

Page 223: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Donald her zaman bitkilere ilgi duymuştu. Bu ilgi, insanilişkilerinin tehlikeli boyutlarından uzak bir alandı ve Donaldiçin o kadar yapıcı etkileri vardı ki yaşadığı hastanedekuvvetle desteklendi. Hastane çevresindeki boş toprakalanlardan çiçek bahçeleri yarattı. Bu süreç içinde, insanilişkilerinde, ihtiraslarında yaşadığı tepkisellik, yerinidengeye ve garip bir soğukkanlılığa bıraktı. Bazıları onuşizoid, bazıları akıl sağlığı yerinde olan biri olarakdeğerlendirdi. Fakat herkes onun bir çeşit düzenekavuştuğunu hissediyordu. Beşinci senesinde hafta sonlarıhastaneden dışarı çıkmaya başladı. Donald bir zamanlar çokhevesli ve meraklı bir bisikletçiydi. Kendine yeni bir bisikletaldı. Bu da onun garip hikâyesinin ikinci bölümüne yolaçacak olayları başlattı.

Bisikletini her zaman sevdiği gibi hızlı bir şekilde bayıraşağı sürerken, oldukça kötü kullanılan bir araba da o sıradaaniden kör bir dönüş yaptı. Donald çarpışmadan kurtulmakiçin çabalarken kontrolünü yitirdi ve şiddetli bir şekildekafasını yere çarparak düştü.

Bir süre boyunca çok ciddi bir kafa travması geçirdi.Beyninde çift taraflı bir iç kanama oluştu. Hemen ameliyataalındı. Her iki frontal lobda da ciddi yaralanmalar vardı. İkihafta boyunca komada, yarı felçli olarak kaldı. Sonrabeklenmedik bir şekilde iyileşmeye başladı. Bu noktadansonra da karabasanlar başladı.

Bilincin geriye dönüşü hiç de sevimli sonuçlar yaratmadı.Ağır ajitasyon ve baskı, yarı bilinçli haldeyken bile Donald'ışiddetle sarsmaya başladı. Donald ağlamaya, "aman tanrım","hayır" diye inlemeye başladı. Bilinç netleşmeye başladıkça,hafıza da netleşti ve korkunç anılarla yüklü hafızanın tamamıyerine geldi. Donald'ın ciddi nörolojik problemleri de vardı;

Page 224: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

sol tarafında zayıflık, uyuşma, nöbetler, ciddi frontal lobbozuklukları ve bunlarla birlikte tamamen yeni bir şey; bircinayet - daha önce hafızada izi bulunamayan bu korkunçolay şimdi halüsinasyon şeklinde detaylı bir yaşantı halinegelmişti. Kontrolsüz hatırlamalar çoğaldı ve onu tamamıylaetkisi altına aldı. Sürekli cinayet görür ve yaşar oldu. Bu birkâbus mu yoksa bir delilik miydi? Bir aşırı hatırlama(hypermnesis) durumu mu söz konusuydu; derinlemesinekorkunç bir şekilde yanan anılar!

Çok detaylı araştırmalar yapıldı. Bu sırada Donald'aolayla ilgili herhangi bir telkinde bulunulmamaya özengösterildi. Sonuçta Donald'ın geçmişindeki bu olayla ilgiliorijinal anıların ortaya çıktığına karar verildi. Şimdi Donalddakikası dakikasına cinayeti biliyordu. Ayrıca mahkemeninkendisinden gizlediği detayları da biliyordu.

Geçmişte - hipnoz ve amital enjeksiyonuna rağmen -kaybolmuş ve unutulmuş görünen her şey geriye gelmişti.Daha da kötüsü kontrolsüz ve tamamen dayanılmaz bir durumsöz konusuydu. Donald nörolojik ameliyat biriminde iki kezintihar girişiminde bulundu ve ağır yatıştırıcılar verilerekuyuşturuldu.

Donald'a ne olmaktaydı? Bu, aniden ortaya çıkmışpsikotik bir fantezi miydi? Öyle olsa bile neden kafatravmasının ardından ortaya çıkmıştı? Hafızasında psikotikveya buna yakın bir durum vardı; yoğun bir yaşantı tekrarı(över cathected), enerji boşalımı onu intihar düşüncelerinekadar sürüklemişti. Fakat yaşanan durum, Odipal birçatışmanın veya suçluluk duygusunun ortaya çıkması değildi.Gerçek, bir cinayetin tamamıyla bir hafıza kaybından sonraaniden belirmesiydi! Böyle bir anının nasıl normal bir enerjiboşalımı olabilirdi?

Page 225: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Frontal lob, işlev bütünlüğünü kaybettiğinden dolayıbastırma (repression) mekanizmasının gereken şartlarısağlanamamış olabilir miydi? Donald'ın yaşadığı, bastırmamekanizmasının ortadan kalkması (de-repression) durumumuydu? Hiçbirimiz daha önce buna benzer bir duruma neşahit olmuştuk ne de okumuştuk. Hepimiz frontal lobsendromlarında görülen inhibisyon eksikliği, tepkisellik,komik ve garip eleştirel sözel ifadelerin kullanımı, aşırıkonuşkanlık, uygunsuzca cinsellik vurgulu konuşmalarbiçiminde gözlemlenen kontrolsüz "id"in dışavurumuhakkında bilgi sahibiydik. Fakat Donald'ın sergilediğikarakter özellikleri bunlar değildi. Seçimleri belirsiz, tepkiselve uygunsuz tutumlar göstermiyordu. Karakteri, muhakemeyeteneği ve genel kişiliği korunmuştu. Sadece cinayete dairanıları ve duyguları kontrolü dışında, takıntılı bir şekildecanlanarak onu yıpratıyordu.

Acaba belirli bir uyarıcı öğe veya epileptik bir durum musöz konusuydu? EEG çalışmaları özellikle ilginç bir tablosergiliyordu. Arada sırada yaşadığı "grand mal epilepsi"nöbetleri yanında, özel elektrotlar kullanarak, elde edilensonuca göre, Donald derin epilepsi nöbetleri degeçirmekteydi. Hatta daha derinlerde; duygusal yaşantılarlailgili merkezlerde yani temporal lobun derin bölgelerindeepileptik nöbetlerin etkileri görülmekteydi.

Penfield ve Perot (Brain, 1963) temporal lob nöbetlerigeçiren hastalarda tekrarlanan yaşantılar ve bunlara dönükhalüsinasyonlara rastlandığını belirtmişlerdir. FakatPenfield'in tarif ettiği vakalarda, yaşantılar pasif bir şekildetekrarlanmaktadır. Müziği duymak, bir görüntüyü seyretmek,orada olmak -bir aktör olarak değil de bir seyirci olarak-yaşantıyı izlemek gibi durumları tarif etmiştir. Hiçbirimiz bir

Page 226: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

anıyı böylesine tekrar tekrar yaşayan, yeniden oynayan başkabir hasta görmemiş ve duymamıştık. Ama Donald'ın içindebulunduğu durum buydu. Bu konuda şimdiye kadar net birfikre varılamamıştır.

Bize sadece hikâyenin sonunu anlatmak düşüyor.Gençlik, şans, zaman, doğal iyileşme, travma öncesi üstün birfonksiyon, frontal lob işlevinin yerini almak üzere "LurianikTerapi" yardımıyla, Donald yıllar içinde muhteşem biriyileşme gösterdi. Frontal lob fonksiyonları şimdi hemenhemen normal. Donald'ın temporal lob nöbetlerinin kontrolaltına alınmasında son birkaç yılda kullanımı mümkün halegelmiş antikonvulsant tedavisinin etkisi olmuştur. Büyük birolasılıkla doğal iyileşmenin de katkısı olmuştu. Son olarak,duyarlı ve destekleyici bir psikoterapi, Donald'ın kendinisuçlayıcı süperegosunun cezalandırıcı saldırganlığını kontrolaltına almasına yardımcı olmuştur. Şimdilerde egosu dahayumuşak ölçülerde işlerlik kazanmıştır. En önemlisi Donald'ınbahçıvanlığa geri dönmesidir. Donald "Bahçeyle uğraşırkenbüyük bir huzur duyuyorum" diyor. "Hiçbir çatışma çıkmazonlarlayken, bitkilerin egoları yoktur, duygularınızıincitmezler..." Son aşamada terapi Freud'un dediği gibi"çalışmak ve sevgi" dir.

Fakat önceden kaybolan sonradan geri gelen hafızanındurumu neydi? Neden tamamıyla bir kayboluş ve silinişinardından, şiddetli bir uyanış gerçekleşmişti? Bu garip, yarınörolojik dramada gerçekte neler olmuştu? Bütün bu sorulargünümüzde halen birer sır olarak kalmıştır.

Page 227: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

20. hildegard'ın hayalleri

Page 228: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

'Cennet Şehri'nin Görüntüsü.' 1180'de Bingen'de yazılmış Hildegard'ınScivias'ından bir elyazması. Bu şekil migren nöbeti sırasında ortayaçıkan birkaç imgenin bir araya getirilmiş halidir.

Her devrin dini literatürü, parlayan bir ışığın eşlik ettiği, tarifi mümkünolmayan mükemmel duyguların anlatımlarıyla doludur. William James bukonuya dair "fotizm"den (photism) bahseder.

Hildegard'ın hayallerinde görülen, geçirdiği migren halüsinasyonlarındançıkan çeşitlemelerdir. Şekil A'da arka planda parlayan yıldızlar vardır ve buyıldızlar titrek çizgilerin üzerindedir. Şekil B'deki parlak yıldızlar (ç.n. Gözkapağı kapalıyken retinanın mekanik olarak uyarılmasıyla ortaya çıkan ışıklıyıldızlar) belli bir yeri aşarken gözden kaybolurlar. Pozitif ve negatifskotomaların (görme alanı içindeki kör noktaların) oluşmasına dair bir şekilolsa gerek... Hildegard, şekil C ve D'de tipik olarak migrene ait bir temaseçmektedir. Bu şekillerdeki benzerlik, bir noktadan başlayarak giderekgenişlemeleridir. Bunların asılları çok parlak ışıklı ve renklidir.

Page 229: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Vakaların büyük çoğunluğunda yaşantının histerik veyapsikotik bir doyum mu, yoksa entoksikasyon belirtileri veyaepilepsi, migren belirtileri mi olduğunu tahmin edemiyoruz.Bingen'li Hildegard'ın (1098-1180) durumu çok ayrıcalıklı vekendine hastır. Bir rahibe ve inançlı bir insan olan Hildegardsıradışı bir zekâya ve edebi bir güce sahipti. Çocuklukyıllarından başlayarak ölümüne kadar sayısız hayaller gördüve Scivias ile Liber Divinorum Operum (İlahi ÇalışmalarKitabı) adlı iki eserinde bu hayallerinin resimleri ve onlarlailgili hikâyeler yer alır. Bu hikâyeler ve resimler dikkatleincelendiğinde bunların nasıl oluştuğuyla ilgili cevaplar hiçşüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkar; bunlar hiçşüphesiz migren kökenli hayallerdir ve daha öncedenanlatılan görsel aura çeşitlerindendir. Singer 1958 senesindeHildegard'ın hayalleri üzerine yazdığı geniş makalesindeaşağıda anlatılacak olayı bu durumun en önemli özelliğiolarak göstermiştir;

Hepsinde tek bir noktadan veya birkaç nokta grubundanyayılan ışık parlıyor ve hareket ediyor, genelde bu hareket,dalgalanma şeklinde oluyor. Bunlar çoğunlukla yıldızlar veyaparlayan gözler olarak yorumlanmışlardır. (Şekil B) Epeycevakada da tek bir ışık, diğerlerinden daha büyüktür ve dalgadalga yayılır (Şekil A); bu figürlerde sıklıkla gördüğüm şeygüçlü ve belirgin şekillerin renkli bir bölgeden yayıldığıdır.(Şekil C ve D) Böylesi hayalleri görme yeteneği olanlarınçizdikleri şekillerde görüldüğü üzere sıklıkla parlayan ışıklaronların ateşli bir durumda, bir heyecan ve uyarılma halindeolduklarını göstermektedir.

Hildegard şöyle yazar:"Hayalleri gördüğümde ne uyuyordum, ne rüya

görüyordum. Deli de değilim. Bu hayalleri ne dünyevi bir

Page 230: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

gözle gördüm, ne de bedenimdeki kulaklarımla algıladım.Gizli bir köşede de değildim. Bilakis, çok canlı ve uyanık birhaldeydim. Bu hayalleri, ruhumun gözleri ve kulaklarıylaalgıladım. Bunları Allah'ın isteği üzerine açık bir şekildegördüm."

Şekil B'de görülen yıldızların düşerek okyanustakaybolmalarının, meleklerin düşüşüne işaret ettiğini söylüyor.

"Çok güzel ve parlak bir yıldız gördüm. Bu büyükyıldızla birlikte bir sürü küçük yıldız da güneye doğrukayıyordu. Aniden bunlar yok oldular ve her biri birer kömürtanesine dönüştü. Sonra da artık onları göremeyeyim diye biruçuruma yuvarlandılar."

Bu Hildegard'ın simgesel anlatımıdır. Bizim kelimeanlamıyla yapacağımız yorum, onun kendi görsel alanı içindebir yıldız yağmuruna şahit olduğu ve bu yıldız yağmurununnegatif skotoma ile tamamlandığıdır. Şekil C’nin yer aldığıZelus Dei'de ve Şekil D'nin yer aldığı Sedens Lucidus'tasiperane figürlerin yer aldığı hayalleri, ışıklı ve renkli birmerkezden yayılıyordu. Bu iki görüntü birleşerek ilkresimdeki görüntüyü oluşturmuştu. Hildegard da bunuTanrı'nın şehrinin aedificium'u olarak yorumlamıştır.

Bu yaşantıların büyük bir esrime (vecd) ilegerçekleşmesi, etkilerini daha da kalıcı hale getiriyordu.Nadiren daha ilk parlaklık kaybolmadan ikinci skotoma dageldiğinden durum daha da etkileyici bir hal alıyordu;

"Gördüğüm ışık sabit değil. Güneşten parlak, ama neyüksekliğini, ne enini, ne de derinliğini ölçebiliyorum. Sadeceona 'yaşayan ışık bulutu' diyorum. Güneşin, ajan, yıldızlarınsuda yansıdığı gibi, yazılar, deyişler, kısaca insanın tümçalışmaları ve meziyetleri gözlerimin önünde bu bulutuniçinde yansıyor... Bazen bu büyük ışığın içinde başka bir ışık

Page 231: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

daha görüyorum. Buna da 'yaşayan ışığın özü' diyorum. Onabaktığımda tüm mutsuzluğum ve ağrılarım hafızamdansiliniyor. Böylece yeniden eskisi gibi bir genç kız oluyorum,yaşlı bir kadın değil."

Bu kendinden geçme duygusu ve ciddi bir teoforus(theophorus) ile gelen, felsefi bir anlam içinde yanıp tutuşanHildegard'ın bu hayalleri hayatını mistisizme ve ulviyeteadamasına sebep olmuştur.

Bu hayaller pek çok insana anlamsız ve sıradangelebilecek fizyolojik bir olayın, ayrıcalıklı bir bilinçdüzeyinde olan bir kişi için, vecd dolu bir ilham kaynağıolabileceğine dair kendine özgü bir örnek teşkil ederler. Arasıra epileptik auralar yaşayan Dostoyevski bunlara uyguntarihi paralellikler bulur ve bunlara önemli anlamlar atfeder;"Sadece 'an'lar vardır ve bu anlar sonsuz uyumuhissedebildiğiniz beş altı saniyelik zaman dilimleridir... Buanların yaşattığı en kötü şey ise, ürkütücü bir berraklık veesrime duygusudur. Eğer bu durum beş saniyeden fazlasürerse ruh buna katlanamaz ve uçup gider. Bu beş saniyeiçinde tüm varlığımı bütünüyle yaşar, gerekirse bunun içinhayatımı bile veririm. Üstüne üstlük büyük bir bedel deödemiş olduğumu düşünmeden..."

Page 232: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks
Page 233: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Dördüncü BölümBASİT VE YALININ DÜNYASI

Page 234: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks
Page 235: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

giriş

Birkaç yıl evvel zihinsel özürlülerle çalışmaya başladığımda,bunun çok hüzünlü ve heyecansız bir tecrübe olacağınıdüşünmüş bunu da Luria'ya yazmıştım. Mektubuma karşılıkgönderdiği yazının hep olumlu açıklamalarla dolu olmasınaçok şaşırdım. Mektubunda, genel olarak hastalarınıbirbirinden ayırmadığını ama Defektoloji Enstitüsü'ndegeçirdiği yılların onun tüm profesyonel hayatı içindeki enetkileyici ve ilginç dönemi olduğunu yazıyordu. İlk klinikbiyografisi olan Çocukta Konuşma ve Zihinsel SüreçlerinGelişimi adlı kitabının önsözünde benzer bir hissiyatarastlarız; "Eğer bir yazarın, yaptığı işler hakkında duygularınıifade etme özgürlüğü varsa, bu küçük kitapta yayınladığımmateryallere karşı her zaman sımsıcak hislerle dolu olduğumubelirtmeyi isterim." diye yazar.

Luria'nın bahsettiği bu 'sımsıcak duyguları' nedir? Buifade duygusal ve kişisel bir ifadedir. Eğer özürlülerin zihinseleksikliklerine rağmen duyarlılıkları, duygusal ve kişiselpotansiyelleri olmasa, Luria'nın bu sımsıcak duygularladolması mümkün olur muydu? Ama Luria bunun da ötesindebazı şeyleri ifade etmek istemiştir. Bazı bilimsel ilgileridoğrultusunda, bu sözleri etmektedir. Ama bu ilgiler nelerolabilir? Özürlülerle ilgili bilim dalının dışında, basit ve yalınolanın dünyasında ne gibi bir çekicilik olabilir?

Bütün bunların zihinsel niteliklerle ne gibi bir alakasıvardır? Zihinsel özürlü olsalar da, zihinsel olarak ilginç hattabaşka bir anlamda bir bütünlük içinde de olabilirler.Kavramsal öğelerin dışında kalan zihnin niteliklerini ancak

Page 236: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

yalın ve basit bir zihinde inceleyip görebiliriz. CliffordGeertz'in sürekli olarak altını çizdiği şeyçocuk ve ilkel insanların zihinlerinin ayrı birer kategori teşkilettiğidir. İlkeller, ne basit ve yalın zihinlidirler ne deçocukturlar. Çocuklar ise ilkel bir kültüre sahip değillerdir.Basit ve yalın zihinlilerse ne ilkel ne de çocukturlar. Yine debunların arasında önemli bağlar vardır. Bu bağların hepsiniPiaget çocukların zihinlerini incelediği çalışmalarıyla ortayaçıkarmıştır. Levi-Strauss ise başka bir formda olan ilkelzihinde, basit ve yalın zihinlilerin dünyasında bizibeklemektedir.*

* Luria'nın ilk çalışmalarının hepsi bu üç alana da yayılmıştı. OrtaAsya'nın ilkel kabilelerindeki çocuklarla saha çalışmaları yapmış veDefektoloji Enstitüsü'nde çalışmıştı. Bütün bunlar, onu, hayatı boyuncasürecek olan insan imgelemini (muhayyilesini) araştırma serüveninesürüklemiştir.

Bizim çalışmalarımızı da hem aklı hem de kalbi aynıoranda memnun edecek sonuçlarla zenginleştirecek, 'romantikbilim' dediği şeye bizi teşvik edecektir. Basit ve yalın bir zihnioluşturan nitelik nedir? Bu kişilere, o hüzünlü safiyeti,berraklığı, bütünlüğü ve dinginliği veren şey nedir? Bunitelikler onları çok farklı kılmaktadır. O halde, basit veyalının dünyasından biraz bahsetmeliyiz. Aynen bir çocuğunveya ilkel insanın dünyasından bahsettiğimiz gibi...

Onların dünyasını açıklamak üzere tek bir kelimekullanacak olsak bu kelime 'somutluk' olurdu. Onlarındünyası canlı, yoğun, detaylı ama yine de yalındır çünküsomuttur. Böylesi bir us ne karmaşık ne sığ, ne de soyutlamayoluyla bir araya getirilebilir özelliktedir.

Page 237: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Şeylerin doğal dizgesinin tersyüz olması (inversion) veyasistemin içerden çökmesi (subversion) sonucu ortaya çıkansomutluğa nörologlar genellikle bir gerileme (regression),anlaşılması zor bir durum olarak bakar ve bunun üzerindedurmazlar. Genellikle bu durumda olanları zavallı olarakgörürler. Kendi neslinin en büyük sistematikçisi olan KurtGoldstein'a göre insanın medar-ı iftiharı olan zihnini, sadecesoyut ve kategorik olan şeyler oluşturur. Beyin hasarınınetkisiyle kişi, somutluğun o insanlık dışı bataklığınasaplanarak, o yüksek gerçekliği kaybeder. Goldstein'ın dediğigibi eğer kişi 'soyut-kategorik' tavrını kaybederse veyaHughlings Jackson'un dediği gibi, 'önerme ile düşünme'becerisini yitirirse geriye sadece önemsiz ve nüfuzsuz, yanierksiz bir 'ilkel' kalır.

Ben bu söylenenlerde bir terslik olduğunu düşünüyorum;çünkü tecrübeyi 'gerçek' ve canlı kılan, ona kişiselliğikazandıran ve bir anlam veren somutluktur ve bu da en temelşeydir. Eğer somut kaybolursa bunların hepsi kaybolur. Budurumu karısını şapkasıyla karıştıran, neredeyse Marslıolmuş, Dr. P.'de görüyoruz. Dr. P. hiç de Goldsteinvariolmayan bir yolla somuttan, soyuta yuvarlanmıştır.

Daha kolay anlaşılabilecek olan ve daha doğal olan fikir,beyin hasarından sonra somutluğun yerini koruduğudur.Aslolan gerilemek değil, somutun baki kalmasıdır ki kişi, kişikalabilsin, kimliğini ve insanlığını temelde kaybetmeyipkorusun. Yaralı canlının varlığı zarar görmesin.

'Dünyası Parçalanan Adam' Zazetsky'de de bunu görürüz.O soyut ve önerme ile düşünme becerisindeki bozulmalararağmen, bir insanın sahip olabileceği tüm ahlaki ağırlığı vezengin imgelem gücünü kaybetmeden, öz olarak yaşadı.Luria, Hughlings Jackson ve Goldstein'in formülasyonlarını

Page 238: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

destekler gibi görünse de, aynı zamanda onların savlarınıtepetaklak etmektedir. Zazetsky ne Jacksonvari, ne deGoldsteinvari zayıf bir posadır. Bilakis tüm duyguları veimgelem gücüyle tam bir insandır. Kitabın ismi bu olmasınarağmen dünyası parçalanmamıştır. Sadece birleştiricisoyutlama gücünden yoksundur. Bunun yerine olağanüstüzengin, derin ve somut bir gerçekliği yaşamaktadır.

Tüm bunların basit ve yalın kişilerin dünyasına aitdoğrular olduğuna inanıyorum. Hayata böyle adım atmışolanların, soyutluk tarafından ayartılmadan, gerçekliğidoğrudan tecrübe ettiklerini düşünüyorum. Çelişkili amahayranlık uyandırıcı bir gerçekliğe doğru ilerliyoruz. Bugerçekliğin merkezinde somutun bilinmezliği vardır.Hekimler, terapistler, öğretmenler ve bilimciler olarakhepimiz somutun keşfine davetliyiz. İşte Luria'nın "romantikbilim"! budur. Luria'nın iki büyük klinik biyografisi (veyaromanı da diyebileceğimiz) somutun keşfine dairdir.Somutluğu beyin hasarlı Zazetsky'de gerçekliğin hizmetindekorunmuş olarak, 'Tekerlemecinin' süper zekâsındagerçekliğin harcanması pahasına, abartılmış olarak görüyoruz.

Klasik bilimin somutlukla işi yoktur. Nöroloji vepsikiyatri içindeki önemsiz şeylerle eşdeğerdir. Somutluk,olağanüstü gücünü ve tehlikesini fark edecek romantik birbilime ihtiyaç duymaktadır. Basit ve yalın insanlarındünyasında, somut safiyet ve yalınlık yoğun bir şekildekendini göstermektedir.

Somutluk, kapıları hem açabilir hem de kapayabilir.Duyarlılığa, imgeleme ve derinliğe doğru bir kapı olabilir. Yada sahibi veya ele geçirilmiş olanı anlamsız parçalarla sınırlar.Her iki eğilimi de basit ve yalın insanların dünyasındagörebiliriz.

Page 239: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Kavramsal ve soyut olanla ilgili eksiklikleri telafi etmeküzere, doğanın seçtiği yol, somut imgelem ve hafızanıngelişmesidir. Soyut ile somut bu durumda tamamıyla iki ayrıyönde ilerler. Bütünle değil de parçalarla takıntılı bir şekildemeşgul olmak, eidetik imgelem ve hafızanın gelişmesi,'Tekerlemeci'de olduğu gibi 'süper çocuk' anlayışınınoluşması, eski zamanlarda somut bellek sanatının fazlasıylagelişmesi gibi... Böylesi eğilimleri yirmi ikinci hikâyedekiMartin A'da da görüyoruz. Yirmi dördüncü hikâye Jose'de veözellikle yirmi üçüncü hikâye İkizler”de bu eğilimi abartılıolarak gözlüyoruz. İkizler adlı hikâyede, ikizlerin kenditakıntıları ve teşhircilikleri üzerine bina edilen seyircikarşısında gösteri yapıyor olmalarının getirdiği birtakımtalepler de durumlarını daha abartılı hale getirmektedir.

Ama basit ve yalın kişilerin dünyası çok daha ilgi çekici,çok daha insancıl, etkileyici ve çok daha gerçektir. 'Bilimsel'araştırmalarla bu kişilerin dünyaları gün ışığına çıkarılmamışolsa da onların dünyasında somutluk uygun bir şekildekullanılır ve geliştirilir. Bilimciler bunu fark etmeseler decana yakın öğretmen ve anne babaların hemen farkına vardığıbir dünyadır onlarınki...

Somutluk bizi gizeme, güzellik ve derinliğe, duygulara,imgelem ve ruha herhangi bir soyut kavram kadarzenginliklerle dolu olarak götüren bir yol olabilir. Belki de buyol, Gershom Sholem'in 1965 yılında yazdığı sembolik vekavramsal alanlar arasındaki zıtlıkları anlattığı eserindenanlaşıldığı üzere daha da zengin bir yoldur. Jerome Bruner'in1984 yılında yayınlanan paradigmatik ve anlatımsal(narrative) alanların zıtlıklarını incelediği eserinde de aynısav bulunmaktadır. Somut, herhangi bir soyut kavramdan çokdaha çabuk hatta anında duygu ve anlamla dolup taşar. Somut

Page 240: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

çok hızlı bir şekilde, estetiğe, dramatiğe, komik ve semboliğe,yani sanat ve ruhun o derin dünyasının tamamına kolaycaulaşır. Kavramsal olarak bakıldığında, zihinsel yetersizlikleriolanlar, zavallı gibi görünüyor olsa da somut ve sembolikanlama kabiliyetleri herhangi normal bir insan ile eşitdüzeydedir. İşte bu hem bilim hem romantizmdir. Bu durumuKierkegaard'dan daha iyi anlatan başka biri daha olamazdıherhalde. Ölüm döşeğindeyken yazdığı, "sen yalın insan"ifadesini kullandığı, benim de buraya özetle alıntıladığımeserinde şöyle demektedir; "Kutsal kitaplardaki sembolizm,sonsuz ölçüde engindir... Ama bu düşünsel bir enginlikdeğildir. Kutsal kitapların insanlar arası zekâ farklılıklarıylada bir alakaları yoktur... Onlar herkes içindir... Her insanınsahip olduğu o sonsuz enginliğe hitap etmek için..."

Kişi, anahtarı kilide sokamayacak kadar akılsız olabilir.Hareketle ilgili Newton'un kanunlarını anlamayıp dünyayıtamamıyla kavramlar olarak yorumlayamayacak kadardüşünsel kapasitesi düşük olabilir. Ama yine aynı kişi,dünyayı somut olarak, sembollerle anlamada tamamıylayetkin olabilir. Yalın ve sade kişilerin bu özellikleri,neredeyse, yüceltilmiş olan bu öteki yüzleridir. Martin José ve'İkizler' gibi hünerli insanların durumları böyledir.

Her şeye rağmen, onlara sıradışı ve atipik insanlardiyebilirler. O yüzden bu son bölüme Rebecca ile başlıyorum.Tamamıyla sıradan genç bir kadın olan Rebecca ile bundan oniki yıl kadar önce çalışmıştım. Onu hâlâ sevgiyle hatırlarım.

Page 241: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

21.rebecca

Rebecca bizim kliniğimize gönderildiğinde, on dokuzyaşındaydı ama büyükannesinin dediğine göre, bazıyönlerden çocuk gibiydi. Oturdukları apartmanın çevresindeyolunu bulamazdı, elindeki anahtarla şöyle güvenli bir şekildebir kapıyı açamazdı. Anahtarın nasıl olup da içeriye girdiğini'görememişti', hiç 'anlayamamıştı' bunu hiçbir zaman daöğrenememişti. Sağını solunu karıştırıyordu, bazenelbiselerini tersten giyiyordu, bazen önünü arkasına vebundan haberi de olmuyordu. Fark etse bile yine dedüzeltmiyordu. Saatlerce yanlış eldiveni ve ayakkabıyıgiymeye uğraşırdı. Yine büyükannesinin dediği gibi hiç'uzam' (mekân) duyusu yoktu. Hareketleri sakar ve ayarsızdı.Doktorlar bir raporda 'sarsak', bir diğerin de 'hareketselmoron' diye yazmışlardı. Ama bütün o 'sarsaklığı' dansettiğinde kayboluyordu.

Rebecca'nın kısmi bir cleft palate'ı vardı. Onun busorunu, konuşurken ıslık sesine benzer bir sesi de beraberindeçıkarmasına sebep oluyordu. Parmakları kısa, tırnaklarıysaşekilsiz ve küttü. Gözlerinde, sürekli ilerleyen bir miyopisiolduğu için kalın camlı gözlükleri vardı. Bütün bunlar, ondaserebral ve zihinsel yetersizliklere yol açan aynı konjenitaldurumla alakalıydı. Çok utangaç ve içine kapanıktı. Bundandolayı acı çekiyordu. Her zaman alay konusu olan biriolduğunu hissetmişti.

Ama sıcak, derin ve tutku dolu ilişkiler kurma yeteneğinesahipti. Ona 3 yaşından beri bakan büyükannesine büyük birsevgisi vardı. Anne ve babası öldüğünden beri ona

Page 242: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

büyükannesi bakıyordu. Tabiatı çok seviyordu. Parklara vebotanik bahçelerine götürüldüğünde, saatler boyunca mutlubir şekilde oynuyordu. Çok çaba harcamasına rağmenokumasını öğrenememiş olsa da, iki tane çoksevdiği kitabı vardı. Onları, kendisine okuması için yabüyükannesine verirdi ya da onları başkalarına okuturdu."Hikâyelere büyük bir merakı vardı." dedi büyükannesi.Şansına, büyükanne hikâye okumaya bayılıyordu. Rebecca'yıetkileyen çok da hoş bir sesi vardı. Üstelik sadece hikâyedeğil şiir de okuyordu. Bu, Rebecca'nın usunun gerçekliğeolan o derin açlığını giderme şekillerinden biriydi. Tabiat, çokgüzel ama suskundu, bu da ona yeterli gelmiyordu. Rebeccaiçin Dünya'nın, bir dil içerisinde, sözel imgelerle yenidentemsil edilmesi gerekiyordu, buna ihtiyacı vardı. En basitönermeleri ve talimatları anlama kapasite olmamasına karşın,oldukça derin anlamlı şiirlerdeki sembol ve metaforlarıanlamakta çok az zorlandığı gözleniyordu. Duygu'nun,somut'un imge ve sembol'ün dünyası, sevdiği ve önemliölçüde içine girebildiği bir âlemi şekillendirdi. Kavramsalaçıdan ve önermeler açısından, yetersiz olsa bile, şiir dilionun rahat ettiği bir ortamdı.

Dokunaklı bir şekilde bu ortam içinde ayakları tökezlesede, o temelde, doğuştan bir şairdi. Metaforlar, konuşmaşekilleri, çarpıcı benzerlikler önceden kestirilemez bir şekilde,aniden şiirsel boşalımlar ve göndermeler halinde ona ilhamoluyordu. Büyükanne dindardı, Rebecca da. Kutsal cumartesitatillerinde (Shabbath) yakılan mumların ışıklarınabayılıyordu. Sinagoga gitmeyi seviyordu. Sinagogda da onuçok seviyorlardı. Ona Tanrı'nın günahsız, kutsal bir zekâözürlü çocuğu olarak bakıyorlardı. Dini törenleri, dinişarkıları, duaları ve ayinleri, yani kilisesinin sunduğu tüm

Page 243: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

servisleri ve dini sembolleri de anlıyordu. Büyük boyuttakialgısal ve spatiotemporal sorunlarına ve şematikbecerilerindeki ciddi hasarlara rağmen yukarıda daha öncedensaydığımız her türlü bilgiye açıktı ve bunu çok seviyordu.Bozuk para sayamazdı, en basit toplama işlemlerini bileyapamazdı. Asla okuma yazma öğrenemedi. IQ testlerinde 60veya daha altında bir puan alacak kapasitedeydi. Yine de butestlerde sözel alanlarda becerisi, performans bölümüne görekayda değer ölçüde yüksekti.

Yani bütün hayatı boyunca insanlar onu, zihinsel özürlüve aklı yetmez biri olarak gördü, ya da o gerçekten öylebiriydi.

Garip bir şekilde, etkileyici, beklenmedik, şiirsel bir gücesahipti. Yüzeysel olarak bakacak olursak, bir sürü özrü vebeceriksizlikleri olan biriydi. Bütün bunlar onu yoğun birendişe ve hüsrana sürüklüyordu. Başka insanların hiç çabasarf etmeden yapabildikleri şeyleri yapamadığı için zihinselolarak sakat biri gibi görüyordu kendini ama yine de taiçinden özürlü ve beceriksiz olmadığına dair bir hisbesliyordu. Canlı derin ve engin bir ruha sahip olduğunu,ötekilerden bir farkı olmadığını biliyordu. Rebecca kendinidüşünsel açıdan aksak, ama ruhsal açıdan bir bütün olarakhissediyordu.

Onu ilk gördüğümde beceriksiz ve oldukça sakar bir halivardı. Nörolojik bozuklukların her birini teker teker ayırtedebiliyordum; pek çok apraksi ve agnozisi vardı, oldukçageniş ölçüde duyusal ve hareki güçlükleri vardı. Piaget'ninkriterlerine göre zihinsel yapısı ve kavramsal gelişimi ancak 8yaşındaki bir çocuğun düzeyindeydi. "Zavallıcık" dedimkendi kendime. Bütün bu zorluklarına rağmen yine de garip,genel bir tabloya uymayan bir konuşma becerisi vardı.

Page 244: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Durumu yüksek kortikal işlevlerin bir mozayiği gibiydi.Bunların arasında en zarar görmüş bölüm Piaget'nin şema(schemata) dediği yapıydı.

Onu ikinci kez gördüğümde her şey çok farklıydı. Busefer onu muayene edip, değerlendirmeler yapmadım. Güzelbir bahar sabahıydı, çalıştığım kliniğin açılmasına birkaçdakika vardı ve ben de oralarda yürüyüş yapıyordum. Oradabir bankın üzerinde oturuyordu. Nisan ayının o güzelimyapraklarla donanmış ağaçlarına sükûnetle ve mutluluklabakmaktaydı. Duruşu hiç de dengesiz ve garip değildi. Açıkrenk elbisesi ve yüzündeki o hafif gülümseyişi banaÇehov'un, arka plandaki vişne bahçeleriyle birlikte, o gençhanımlarını, irene, Anya, Sonya ve Nina'yı hatırlattı. O, güzelbir ilkbahar gününün keyfini çıkaran herhangi bir genç kadında olabilirdi. Bu, benim nörolojik bakış açımın karşısındakiinsani bakış açımdı.

Ona doğru yaklaşırken ayak seslerimi duydu,gülümseyerek 'dünyaya bir bak, ne güzel' der gibi bir ifadedebulundu. Ardından Jacksoniyen ani, garip, şiirsel boşalımlargeldi: 'bahar', 'doğum', 'büyüme', 'hareket etmek', 'canlanmak','mevsimler', 'her şey zamanında'. Kendimi rahiplerinvaazlarını düşünürken buldum. Cennette her şeyin birmevsimi ve her şeyin bir zamanı vardır. Doğmanın, ölmenin,ekimin ve...

Rebecca kendi lisanınca bana bir vaiz gibi, mevsimlerizamanları sıralıyordu. Zihinsel olarak özürlü bir vaiz dedimkendi kendime. Bu düşüncemle birlikte onunla ilgili birbirinezıt iki fikrim (sembolist ve zihinsel özürlü) birbiriyle iç içegeçti. Nörolojik ve psikolojik ölçümlerde çok kötü sonuçlarçıkmıştı. Bu ölçümler kişinin güçlük çektiği alanları günışığına çıkarmak yerine, kişiyi işlem ve yetersizliklerine

Page 245: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

ayırır. Bu ölçümler sırasında korkunç bir şekilde parçalarınaayrıldığı halde, şimdi gizemli bir şekilde bir araya gelmişti.

Neden daha önce ayrışmıştı ve şimdi nasıl oluyordu dabir araya geliyordu. Birbirinden tamamıyla farklı iki varoluşbiçimi, düşünce veya yapılanma şekli olduğunu kuvvetli birşekilde duyumsadım. İlki şekilsel görme, problem çözme gibiyetileri içine alan şematik bölümdü. Hastanede bu bölümükontrol etmiş, bu alanda çok güçlükleri olduğunu görmüştüm.Ama yaptığım testler onun yetersizliklerinden öte bir ipucuvermemişti.

Sahip olduğu olumlu güçleri, gerçek dünyayı algılamagücünü göstermemişti. Doğayı ve belki de doğayla ilgiliimgelemini nasıl bütünsel bir uyumla, kolay anlaşılır birşekilde şiirsel olarak algıladığını göstermemişti.

Bu testler bana onun birbiriyle uyumlu parçalardanoluşmuş bir bütün olan iç dünyasıyla ilgili bir bilgivermemişti. Sadece bir dizi problemler bulma ve yönergelerverme şeklinde bir yaklaşımda bulunmayı sağlamıştı.

Peki onun iç dünyasını bir bütün halinde tutan neydi.Açıkça gördüğüm şematik olan varoluş biçimi değildi.Hikâyelere ve anlatımsal eserlere olan düşkünlüğü aklımageldi. Şu gözlerimin önünde bir zamanlar çekici bir gençolduğu belli olan ama şimdi ne yazık ki bilişsel yöndenbeceriksiz bir moron olan bu insan, acaba içindeki anlatımsalveya dramatik yapıyı kendi bütünlüğünü sağlamak üzerekullanıyor muydu? Şematik alanlar çalışmadığına göre diğeribunun yerine ikâme ediyor olabilir miydi? Onun dans ettiğiaklıma geldi, dans dışında dengesiz ve birbiriyle uyumsuzolan hareketleri, nasıl oluyordu da dans ederken organizeoluyordu?

Page 246: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Onu bankta öylece otururken izliyordum ve testlerimizin,yaklaşımlarımızın, değerlendirmelerimizin nasıl saçma birşekilde uygunsuz düştüğünü fark ettim. Uyguladığımız testlerbize sadece yetersizlikleri gösteriyor, olumlu güçleri değil.Hikâyeyi, müziği, oyunu, kendini doğal akışı içindeyönlendiren varlığı görmemiz gerektiği yerde bu testler bize,şematik olanı ve bilmeceleri gösteriyor.

Rebecca'yı çok çeşitli durumlarda görmek bir şanstı belkide. Birinde ne kadar bozulmuş bir durum söz konusuysadiğerinde okadar umut vaat eden ve potansiyeli olan bir durum mevcuttu.Kliniğimizde gördüğüm ilk hastalardan biriydi. Ondagördüklerimi, bana gösterdiklerini şimdi hemen hepsindegörüyorum.

Onu görmeye devam ettim ve o da giderek derinlikleriniortaya koydu veya ben onun enginliğine giderek saygıgöstermeye başladım. Gördüklerimin hepsi de mutluluk doluşeyler değildi ama yılın büyük bir bölümü mutluluk doluydu.

Sonra Kasım ayında, büyükannesi öldü. Nisan ayındasaçtığı o neşe ve ışık, derin bir hüzün ve karanlığa dönüştü.Yıkılmıştı ama yine de büyük bir vakar, ciddiyet ile kendinehâkim oldu. Bu sefer vakar ve ahlaki derinlik, acıya ve ışığa,şiirsel benliğe kalıcı bir kontur puan oluşturmak üzere eşliketmekteydi.

Haberi alır almaz onu aradım. Beni, büyük bir olgunlukladinledi. Şu anda boş olan evinde, hastanenin o küçükodasında acıdan donmuş bir haldeydi. Konuşması yineJacksoniyen bir tarzda kesik kesik, acı dolu sıralamalardanibaretti. "Neden gitmek zorunda kaldı?" diye ağladı. "Kendimiçin ağlıyorum onun için değil" diye ekledi. Bir süre sonra"Büyükanne iyi, sonsuzluktaki evine gitti." Sonsuzluktaki evi

Page 247: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

kendi sembolü müydü yoksa vaazlardan bilinçdışı hafızasınaaktarılan malzemelerden biri miydi? Kendine sarılarak "Çoküşüyorum." dedi. "Kış içerde dışarda değil. Ölüm gibi soğuk.O benim bir parçam gibiydi. Onunla birlikte benim de birparçam öldü." dedi.

Yas tutuyordu. Yarım saat sonra biraz rahatlar gibi oldu,canlanmaya ve ısınmaya başladı. "Şimdi kış. Ölü gibiyim.Ama yine bahar gelecek biliyorum." dedi.

Yası uzun sürüyordu ama bunu derinliğine yaşıyor veyavaş yavaş bitiriyordu. Büyükannesinin sevimli vedestekleyici olan kız kardeşi, yani Rebecca'nın büyük teyzeside eve taşındı, bu yas döneminde onun büyük yardımlarıoldu. Sinagog ve dini çevrelerin yardımı olduğu gibi, ayrıcaOturan Şiva (sitting shiva) törenleri ona destek oldu. Onasinagogda özel bir statü de verildi; 'en yaşlı kişi'. Benimlerahat ve açık bir şekilde konuşuyor olması da onurahatlatmıştır. İlginç bir şekilde rüyaları da, yaş sürecindeönemli basamakları aşmasına yardımcı olmuştur (Bakınız'Peters', 1983).

Onu önce Nina gibi, Nisan güneşinde daha sonra Kasımayında Queens'teki o soğuk mezarlıkta büyükannesininmezarı başında Kaddish'i söylerken hatırlıyorum. Dualar vekutsal kitap hikâyeleri onu her zaman çekmişti, bunlar onunmutlu, şiirsel, kutsanmış hayatının bir parçasıydı. Şimdicenaze dualarından 103.sünde ve tüm Kaddish'te onu sükûtaerdirecek ve acısını dindirecek doğru sözcükleri buluyordu.

Onu ilk gördüğüm Nisan ayı ile cenazenin yapıldığıKasım ayı arasında Rebecca tüm diğer müşterilerimiz gibipek çok çalışma grubuna ve derslere katıldı. Gelişimsel vebilişsel dürtülerimizin bir parçası olarak bu iki kelime ozamanın moda kelimeleriydi. 'müşteri' kelimesi ise 'hasta'

Page 248: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

kelimesinden daha az aşağılayıcı olduğu varsayıldığı içinkullanılan sevimsiz bir kelimedir.

Bu çalışmaların hepsi ne Rebecca'ya yararlı oldu ne dediğerlerinin pek çoğuna. Bunu yapmanın doğru olmadığınıdüşündüm. Çünkü bu çalışmalarda onların sınırlarınızorluyorduk ve bütün yaşamları boyunca bu zorlanmayıbazen acımasızlığa varacak şekilde yaşıyorlardı.

Hastalarımızda neyin yetersiz olduğu konusuna çok fazladikkat ediyor, korunmuş ve sağlıklı olana çok az ilgigösteriyoruz. Konuya has başka bir özel kelime söylemekgerekirse, kusurlu, eksik ve yetersizliklerle ilgilenen tıpkonusu, defektolojiyle çok uğraşıp, ihmal edilmiş, ama ihtiyaçduyduğumuz bir konu olan somutun bilimi, narratolojiyleilgilenmiyoruz.

Rebecca, somut örneklerle, kendi benliğinden birbirindentamamıyla farklı iki düşünce, zihin yapısını ortaya çıkarmıştır.Brunesin kelimeleriyle bunlar 'paradigmatik' ve 'narrativ-anlatımsal'dır. Her ikisi de insan zihninin eşit derecede doğalve özüne ait formları olsalar da 'anlatımsal' olan önce gelir,onun ruhani bir önceliği vardır. Ufacık çocuklar hikâyeanlatılmasını isterler ve hikâyeleri çok severler.

Genel kavramları ve paradigmaları kavrama güçlerininhenüz oluşmadığı bir dönemde, karmaşık konularıhikâyelerde tasvir edildikleri şekilde anlayabilirler. İşte buanlatımsal ve sembolik güç, yaşamı hissetmemize yarar.Sembol ve hikâyenin imgesel formdaki somut gerçekliği, bizeyaşam hissini verirken soyut düşünce bu anlamda bir şeysağlamaz. Çocuklar Öklid teoremini anlama dönemindenönce kutsal kitabı anlayabilirler. Kutsal kitap daha kolayolduğundan değil, bilakis tersini söyleyebiliriz. Bunun nedenikutsal kitabın sembolik ve anlatımsal olmasıdır.

Page 249: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

İşte bu yüzden Rebecca, on dokuzunda da aynenbüyükannesinin dediği gibi 'çocuk gibi'ydi. Çocuk gibiydiama çocuk değildi; çünkü o bir yetişkindi. Büyümemiş, gerikalmış kelimeleri, çocuk olarak kalmış olmayı anlatmaktadır.Zihinsel özürlü kelimesiyse, zihinsel yönden bir bozukluğuolan bir yetişkini işaret etmektedir. Her iki kavram da derinbir gerçekliği ve yanlışlığı bir araya getirmektedir.

Rebecca'nın ve onun gibi özürlü olanların kişisel,duygusal anlatımsal ve sembolik güçleri, kuvvetli vezenginliklerle dolu olarak gelişme olanağı bulabilmiştir.Rebecca'nın bu özelliği onun bütün doğallığıyla bir çeşit şairolmasına yol açar. Hikâyelerimizin kahramanlarından biriolan Jose'de de bir artist ortaya çıkmıştır. Bu kişilerdeparadigmatik veya kavramsal güçler, en başından beri zayıfve çok sınırlı kalarak gelişime mani olurlar.

Rebecca bunun tamamıyla farkındaydı. Onu ilkgördüğüm günden itibaren çok net bir şekilde bana, odengesiz ve ayarsız hareketlerini bir müzik ile nasıldüzelttiğini, akıcı ve dengeli bir hal aldığını anlattı. Bir doğaolayı karşısında kendini nasıl bütünleştirdiğini gördüğüm oNisan gününde ise, onun nasıl o doğa ile estetik, organik vedramatik bir birlikteliği ve duyarlılığı yakaladığını fark ettim.

Büyükannesinin ölümünün ardından daha kararlı ve netbir tavır takındı. "Artık çalışma gruplarına ve derslerekatılmayacağım. Bunların bana bir yararı dokunmuyor. Benibir araya getirmemde yardımcı olmuyor." Ardından hayrankaldığım, metofor kullanabilme gücüyle yerdeki halıya baktıve; "Sanki canlı bir halıyım. Halınızdaki gibi bir modele, birdesene ihtiyacım var. Bir desen yoksa parçalara ayrılıyorum,çözülüyorum." Rebecca bunları söylerken yerde duran halıyabaktım ve Sherrington'un beyin ve zihni karşılaştırırken

Page 250: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

kullandığı o meşhur dokuma makinesi benzetmesi geldiaklıma. Sürekli birbirinin içine geçen, ama her zaman anlamlıolan bir dokuma. Hiç örülmeden bir halı olabilir mi diyedüşündüm? Hiç halı olmadan halı deseni kendi başınaoluşabilir mi? Yaşayan bir halı olarak Rebecca'nın da herikisine birden sahip olması gerekiyordu. Özellikle şematikyapılanmadaki eksikliği, yani halının ipliği, örgüsününolmaması önemliydi. Bu durumda halının deseninin yanigörüntüsel veya anlatımsal yapısının çözülmesine yolaçıyordu.

"Anlamı yakalamalıyım. Derslerin, saçma görevlerinhiçbir anlamı yok... Ben aslında tiyatroyu seviyorum."

Rebecca'yı nefret ettiği çalışma gruplarından çıkarıp, özelbir tiyatro grubuna kaydettirdik. Buna bayıldı, tiyatroçalışmaları onu sakinleştirdi. Şaşırtıcı derecede başarılı oldu.Her rolünde, bir stili, akıcı, dengeli bir kişiliği oturtabiliyordu.Tiyatro grubu ve tiyatro, onun hemen hemen hayatı halinegeldi. Şimdi Rebecca'yı sahnede görenler onun zihinselgüçlükleri olan bir kişi olduğunu tahmin bile edemezler.

NOTMüziğin, anlatımın ve tiyatronun gücünün pratik ve teorik açıdan önemi

büyüktür. Bunu, idiotlarda, IQ'su 20'nin altında olan ve ciddi hareketselgüçlükleri ve taşkınlıkları olan kişilerde bile görebiliriz. Düzensiz hareketler,müzik ve dans ile bir dengeye oturur. Müziği duyduklarında nasıl hareketedeceklerini bildikleri ortaya çıkaı. Belirli bir zaman diliminde art arda 4-5tane basit işi yapmakta bile güçlük çeken zihinsel özürlülerin, müzikleçalışırken nasıl da ritmi yakalayarak bunu başarabildiklerini gözleriz. Art ardahareketleri, şemalar halinde akılda tutmakta güçlük çektikleri halde, müziklebütün bunlar yapılabilir hale gelir. Yani müziğin içine yerleşince, hareketler,şemalar olmadan da devinebilir. Aynı durum ciddi frontal lob hasarı bulunankişilerde ve apraksisi olan kişilerde de geçerlidir. Harekete dair en ufak birdizgeyi veya programı aklında tutmakta ve uygulamakta güçlüğü olan amadiğer zihinsel becerilerini muazzam bir şekilde kullanabilen kişilerde durum

Page 251: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

aynıdır. Bu prosedürel bozukluklar veya motor/hareki bozukluklar,rehabilitasyona dönük sıradan çalışmalarla tedavi edilemezken müzik ilekaybolup giderler. Galiba çalışırken söylenen şarkıların anlamı da buradayatar.

Bütün bunlardan anladığımız, müziğin eğlenceli ve etkili bir şekilde,parçaları bir bütüne doğru organize etme gücünün olduğudur. Soyut veşematik organizasyon formları bu durumlarda işe yaramamaktadır. Başka birorganizasyon formunun işlemediği hastalarda bu durum özellikle dikkatealınmalıdır. Müzik ve diğer anlatımsal formlar apraksisi olanlarla ve zihinselözürlü olanlarla çalışırken en temel güç olmalıdır. Terapi veya okul, müziğinveya diğer anlatımsal formların etrafında düzenlenmelidir. Tiyatroda çok dahaönemli bir güç vardır. Rollerin, kişiliğe götüren, organizasyonu sağlayan birgücü vardır. Entelektüel farklılıklar ne olursa olsun, rol yapma, oynama ve'olmak' insan hayatının ayrılmaz bir parçasıdır.

Bunu bebeklerde de, akıl sağlığını yitirmişlerde de ve özellikle budünyanın Rebecca'larında da gözleyebiliriz.

Page 252: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

22. ayaklı ansiklopedi

61 yaşındaki Martin A., 1983 yılında bakımevimize kabuledilmişti. Parkisonu olduğu için kendine bakamaz halegelmişti. Bebekliğinde çok ciddi bir menenjit geçirmişti.Bundan dolayı, zihinsel yönden özürlü bir duruma gelmişti.Vücudunun bir yanında spastisizm vardı. Nöbetleri ve anitepkisel hareketleri vardı. Çok az okula gitmişti ama kaydadeğer bir müzik eğitimi almıştı. Babası MetropolitanOperası'nda ünlü bir şarkıcıydı.

Anne ve babası ölünceye kadar onlarla birlikte yaşadı.Sonraları marjinal bir yaşam sürdü. Kuryelik, bavultaşıyıcılığı, aşçılık yaptı. İşlerin hepsinden de yavaşlığı, işleriyetiştirememesi yüzünden kovuldu. Müzikal duyarlılığı veyetenekleri olmasaydı, hayatı sönük ve hayal kırıklıklarıyladolu bir hayat olurdu. Müzik yeteneği, ona ve çevresindekiinsanlara mutluluk veriyordu.

Şaşılacak bir müzik belleği vardı. Bir seferinde banaezberimde 2000'den fazla opera var demişti. Üstelik notabilmiyordu, hiç öğrenmemişti. Böyle bir şey mümkün müydüorası pek açık değil. Duyduklarını belleğine kaydetmeyeteneği mükemmeldi. Bir opera veya bir oratoryoyu bir kezdinlemesi yeterliydi. Ne yazık ki sesi kulakları kadar iyideğildi. Sesleri doğru çıkartmasına rağmen, kısık ve sert birtonda söylüyordu. Biraz spastik disfonisi vardı. Doğuştangetirdiği, müzikal yeteneği, menenjitin ve beyin tahribatınınolumsuz etkilerinden zarar görmemişti. Yoksa görmüşmüydü? Eğer bunları geçirmemiş olsaydı, bir Caruso olurmuydu? Acaba müzikal yeteneklerinin gelişimi, beyin

Page 253: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

tahribatının ve zihinsel sınırlamalarının bir telafisi miydi?Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Kesin olan bir şey var ki,babasından sadece müzikal yeteneğini değil müzik sevgisinide almıştı. Babası özürlü oğluna belki de ayrıcalıklı biryakınlık göstermiş, bu ağır aksak çocuğu çok sevmişti. Oğluda onu çok sevmiş ve ortak tutkuları olan müzik onlarıbirbirlerine daha da yakınlaştırmıştı.

Martin, babası gibi ünlü bir opera sanatçısı ve oratoryoşarkıcısı olamadığı için çok üzülüyordu. Ama bunu çok dakafasına takmıyordu. Yapabilecekleri ona yetiyordu. Pek çokünlüye, mükemmel belleğiyle danışmanlık etti. Çünkühatırladığı müziğin de ötesinde performansı ince detaylarıydı.'Ayaklı ansiklopedi' olarak adlandırıldı ve alçakgönüllü birşöhretin keyfini çıkardı. Sadece iki bin opera bilmeklekalmayıp, sayısız gösteride rol almış olan şarkıcıların hepsiniteker teker hatırlıyordu. Gösterilen görüntülerinin tümdetayları, sahneleme teknikleri, dekor ve kostümleri deezberindeydi. New York'un tamamını ev ev, sokak sokakbiliyordu ve şehrin tüm tren ve otobüs güzergâhları daezberindeydi. Hem bir opera bilgini hem de bir idiottu. Bütünbunlardan çocukça bir haz duyuyordu. Müthiş eidetik hafızasıve garip , davranışları ona zevk veriyordu. Hayatınısürdürmesine yarayan ve onu asıl keyiflendiren şey müzikalgösterilerde yer almaktı. Kilise korolarında söylüyordu.Disfonisi olduğundan ne yazık ki solo yapamıyordu.Çocukluğundan beri Paskalya ve Noel gibi önemli günlerde,şehrin katedral ve kiliselerinde John ve MatthewPasyonlarını, Noel oratoryosunu ve Mesih'i koroyla birlikteseslendirmişti. Onların korosu da, Lincoln Merkezi'ndekiOpera Binası yıkıldıktan sonra diğer büyük Verdi ve Wagnerkorolarının arasında kaybolup gitti.

Page 254: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Oratoryo ve pasyonları seslendiren korolarla veya dahaortalama kilise koroları ve koralleriyle birlikte müziklebütünleştikçe, 'zihinsel olarak özürlü biri' olduğunu, hayatınınsıkıntılarını ve zorluklarını unutuyor, onu sarıp sarmalayanenginliğin farkına varıyordu. İşte ancak o zamanlar kendiniTanrı'nın sevgili kulu ve gerçek bir insan olarak görüyordu.

Martin'in nasıl bir iç dünyası vardı acaba? Genel olarakbaktığımızda dünya hakkında çok az bir bilgiye sahipti veöğrenmeye karşı pek ilgisi de yoktu. Biri, bir ansiklopediveya gazete sayfasını ona okusa veya Asya'nın nehirleriyleilgili bir harita, New York'un metro hatlarıyla ilgili bir plangösterse, anında hepsini eidetik hafızasına kaydediyordu.Ama Martin'in tüm bu eidetik kayıtlarla bir bağlantısı yoktu.Richard Wollheim'in terimiyle bu kayıtlar merkezsiz, (a-centric) kayıtlardı. Kendisi dahil yaşayan hiçbir şeyi,hiç kimseyi merkez almayan izlerdi. Bu tür anılara hemenhemen hiçbir duygu eşlik etmiyordu. New York'un sokakharitası ne kadar duygu içeriyorsa, Martin'in anıları da okadar içeriyordu. Bu izler birbirleriyle bağlantı kurmuyorlar,gruplanmıyor ve genellenmiyorlardı. Onun garip olanözelliği, yani eidetik hafızası kendi içinde anlamlı bir 'dünya'oluşturmuyordu. Anıları bir bütünlük teşkil etmiyordu vekendisiyle ilişki içinde değildi. Bu anılara duygular eşliketmiyordu. Sanki bellek bankası gibi daha çok fizyolojik birdurumdu. Yaşayan bir kişiliğin gerçek ve öznel anılarınınparçaları değillerdi.

Yine de çarpıcı bir sıradışılık mevcuttu bu özelliğinde.Grove'un Müzik ve Müzisyenler Sözlüğü'nü ezbere biliyordu.1954 yılı basımı dokuz kocaman cildi hatmetmişti. O, ayaklıbir ansiklopediydi. Babası yaşlandıkça, rahatsızlıkları arttığıiçin, aktif olarak şarkı söyleyemez hale gelmişti. Yine de

Page 255: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

zamanının büyük bir bölümünü evdeki fonografında, omuhteşem koleksiyonundaki plakları dinleyerek geçiriyordu.Bütün partisyonları, otuz yaşlarındaki oğluyla birliktesöylüyordu. Bu, hayatlarının en yakın ve duygusalbirlikteliğiydi. Grove'un sözlüğünün altı bin sayfasını dayüksek sesle okuyan baba, oğlunun kuvvetli ve sınırsızhafızasına bütün bilgileri bir daha hiç çıkmamacasınanakşediyordu. Okur yazar olmasa da oğlunun beyin kabuğubütün bu bilgileri kaydediyordu ve Grove'un sözlüğünübabasının sesiyle her hatırladığında duygular da ona eşlikediyordu.

Eidetik hafızasının böylesine muazzam bir şekildebüyümesi, bu yetenek profesyonelce kullanılsa da veyaistismar edilse de benliğini kaybetmesine sebep oluyordu.Hafızasının böylesine ön plana çıkması benlik gelişiminiengelliyordu. Bu hatırlamalarda bir derinlik, bir duygu yoksa,acı da yoktur; dolayısıyla gerçeklikten kaçmak üzerekullanılabilirler. Luria'nın 'Tekerlemeci'sinde bu kaçış açık birşekilde görülmektedir. Bu kitabın son hikâyesinde de budurum anlatılmıştır. Aynı durum A. Martin, José ve İkizlerdede belirli ölçüde oluşmuştur ama her vaka da hafızanınböylesine gelişmesi, gerçekliğe hatta bazen sıradışı, yoğun,mistik bir dünya anlayışına bir süper-gerçekliğe hizmetetmiştir.

Eidetik hafızasını bir yana bırakırsak genel olarak acabanasıl bir hayatı vardı? Aslında küçük, önemsiz, sevimsiz vekaranlık bir dünyaydı onunkisi. Zihinsel özürlü bir çocukolarak hep alay edilip dışlanmış, yetişkin birisi olduğunda dasürekli işinden kovulmuş birisiydi. Gerektiği gibi ne bir çocukne de bir adam olabilmişti.

Page 256: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Genellikle çocuksuydu. Bazen kin tutar ve ani sinirnöbetleri geçirirdi. Bazı zamanlar da bir çocuk gibikonuşurdu. Bir keresinde "Yüzüne çamur atacağım." diyebağırdığını duydum. Arada sırada tükürür, karşısındakini iter,giysilerinin kollarına sümüklerini silerdi. Bu sıralarda hiçşüphesiz onun hisleri de tıpkı küçük sümüklü bir çocukgibiydi. Eidetik hafızasının rahatsız edici derecede öndegittiği çocuksu karakter özellikleri, başkalarıylayakınlaşmasına engel oldu. Bakımevinde kısa süredepopülerliğini yitirdi.

Problemi giderek arttı, günden güne duygusal açıdangeriledi. İlk başta kimse ne yapacağını bilemedi. Önceleriuyum problemleri gibi görünen sorunlar, dışarda bağımsız birhayat sürmeye alışmış pek çok hastada ortaya çıkabilecektürden şeylerdi. Zira, kendi başına sürdürdüğü hayatınıbırakıp 'bakımevi'ne yerleşmek kişi için pek de kolay birdeneyim sayılmazdı. Ama rahibe hanım, çok daha farklı birsorunu olduğunu hissediyordu. "Onu içten içe tüketen, çarebulamadığımız bir açlığı var. Bu onu mahvediyor. Bir şeyleryapmalıyız." dedi.

Ocak ayında, Martin'i ikinci kez ziyaret ettim. Bu kez çokfarklı bir insan vardı karşımda; hafızasını sergilemeçabalarından uzak, eski ukalalığından eser kalmamış biradamdı karşımdaki. Hem ruhsal hem fiziksel açıdan acıçektiği belliydi.

"Neyiniz var?" diye sordum."Şarkı söylemeliyim. Şarkı söylemeden yaşamam

mümkün değil, sorun sadece müzik de değil, müzik olmadandua da edemiyorum." dedi. Sonra aniden hafızasını tazeledi;"Bach için müzik ibadet etmenin yoluydu. GroveAnsiklopedisi Bach ile ilgili makale sayfa 304" dedi

Page 257: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

heyecanla. Sonra daha sakin bir tavırla "Şimdiye kadar hepkilise korosunda şarkı söylüyordum. Yürümeye başladığımda,babam beni kiliseye götürmüştü. 1955 yılında babamınölümünden sonra ben tek başıma gitmeye devam ettim. Şimdide gitmeliyim. Eğer gidemezsem ölürüm." dedi.

"Gitmelisin tabii. Biz neye ihtiyacın olduğunubilemedik." dedim.

Kilise, Bakımevi'nden uzakta değildi ve Martin'i sadecekoronun ve cemaatin sadık bir üyesi olarak değil, dahaönceleri babasının da üstlenmiş olduğu gibi koroyadanışmanlık eden beyin takımından biri olarak sıcak birşekilde kabul etti.

Bütün bu gelişmelerden sonra Martin'in hayatı anidendeğişti. Ait olduğu yere yeniden dönmüştü. Artık her pazarBach'ın müziği ile ibadet edebilir, kendi bilgisine veotoritesine saygı duyulmasının keyfini çıkarabilirdi.

Bir diğer ziyaretimde bana, ukalaca olmayan gayet doğalbir tavırla "İşte gördünüz mü?" Bach'ın liturjik ve koraleserlerinin hepsini bildiğimi biliyorlar. GroveAnsiklopedisi'nin sıraladığı 202 kilise kantatının hepsinibiliyorum. Bunların hangisinin hangi günde söylenmesigerektiğini de biliyorum. Bu civarda gerçek bir orkestrası vekorosu olan tek kilise bizimkisi ve ayrıca Bach'ın tüm vokaleserlerinin sürekli olarak seslendirildiği tek kilise yinebizimkisi. Her pazar bir kantat seslendiriyoruz, önümüzdekipaskalya yortusunda da Aziz Matyas Pasyonu'nu okuyacağız.

Martin gibi zihinsel yönden özürlü birinin Bach'a karşıböylesine büyük bir sevgi duyması çok ilginçti. Çünkü Bachentelektüel olarak değerlendirilebilecek bir kişiyken, Martinbasit ve yalın bir tipti. Kantatların kasetlerini dinlemeyebaşladıktan, ve bir seferinde kilisede 'magnificat'ı dinlemeye

Page 258: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

gittikten sonra tüm entelektüel sınırlamalarına karşılıkMartin'in müzik zekâsının, Bach'ın karmaşık tekniğiniözümseyecek düzeyde olduğunu anladım. Müzik zekâsındanda öte Bach onun için yaşıyordu ve o da Bach'ın içindeyaşıyordu.

Martin'in gerçekten de 'garip' bir müzikal becerisi vardıama bu beceriler ait oldukları yerin dışında kaldığında 'garip'görünüyordu.

Aynen babası için önemli olduğu gibi Martin için deönemli olan şey, aralarında yıllar boyu paylaşılan müzikruhuydu. Özellikle dini müzik; insan sesinin, kutsal birenstrüman olarak görüldüğü ve ilahi varlığın övülmesi vekutlanması için kullanılmasının buyurulduğu bir müziktürüydü.

Martin kiliseye döndükten sonra kendini toparlamış veyeniden gerçek kimliğine kavuşmuştu. Yalancı kimliklerikaybolmuştu. Aynı şekilde, rahatsız edici, duygusuz, kişiliksizbir hafıza gitmiş yerine gerçek bir kişi, ağırbaşlı, saygıdeğer,kibar birisi gelmişti. Bakımevi'nin diğer sakinleri de onadeğer veriyor saygı duyuyordu artık.

Ama gerçek mucize Martin'i şarkı söylerken görmekti.Vecd etmenin sınırlarında dolaşarak kendinden geçiyordu. Ozamanlar tümüyle yaptığı işe hâkim, bütünlüğünü oluşturmuştam bir insan oluyordu. Bu yönüyle, tiyatro yapan Rebecca'yaveya resim yapan José'ye ya da garip sayısal dillerinigeliştirmiş olan İkizler'e benziyordu. Martin bir dönüşümyaşamıştı. Patolojik ve hastalıklı olan ne varsa uçmuştu.Artık, görünen, tüm canlılığı içinde, sağlıklı bir kişiydi.

NOTBu hikâyeyi ve bunun ardından okuyacağınız diğer iki hikâyeyi

yazarken kendi tecrübelerimden yararlanmadım. Konuyla ilgili literatürtaraması da yapmadım. Gerçekten de konuyla ilgili çok geniş bir literatür

Page 259: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

olduğundan haberim yoktu (mesela, Lewis Hill -1974-, elli iki referanssıralamıştı). 'İkizler" adlı hikâye basıldığında, bunlardan çok azı hakkındabilgim vardı. Bildiklerim genellikle anlaşılmaz, merakta bırakıcı örneklerdi.Ama 'İkizler" yayımlandıktan sonra konuyla ilgili pek çok mektup veyayımlanmış makaleler aldım.

Bunların içinde özellikle dikkatimi çeken Martin Viscott'un 1970'teyayımladığı, çok güzel ve detaylı bir şekilde yazılmış vaka incelemesi oldu.Martin ile onun hastası Harriet G. arasında pek çok benzerlik vardı. Herikisinde de olağanüstü güçler vardı. Bu güçler bazen garip ve yaşamı reddederşekilde kullanılıyor bazen de yaratıcı ve hayatı olumlar şekilde... Harriet,babası ona Boston'un telefon rehberinin ilk üç sayfasını okuduktan sonrabunları belleğinde saklamıştı. Takip eden birkaç yıl içinde de hangi numarasorulursa sorulsun hatırlamakta güçlük çekmemişti. Ama tamamıyla farklı,çarpıcı bir yaratıcılıkla bu numaraları bir besteci gibi bir araya getiriyordu.

Açıkça görünen o ki aynen 'İkizler' adlı hikâyede olduğu gibi Martin de,Harriet de tipik idiot, özürlü kategorisine sokulduklarında, varoluşlarıanlamsızlaşıyorken bu şekilde değerlendirilmeyip farklı yaklaşıldıklarındahayatlarında bir düzen ve güzellik ortaya çıkıyordu. Martin'in önemli önemsizher konuda şaşırtıcı bir hafızası olmasına rağmen onun gerçekten hazduyduğu, bir düzen ve bütünlük duygusuydu. Müzik ve kantatların ruhanidüzenleri de, Grove'un ansiklopedik düzeni de onun için keyif vericiydi. Bachve Grove bir dünyayı anlatıyorlar. Martin'in, Viscott'un hastasında olduğugibi müziğin dışında bir dünyası yoktu. Ama bu dünya gerçekti ve onu gerçekbir kişilik haline dönüştürebiliyordu. Bunu Martin'de gözlemlemekmuhteşemdi. Harriet G. için de aynısı geçerliydi.

Bu garip, kaba hanım, büyümüş de küçülmüş kız, Boston DevletHastanesi'nde düzenlenen bir seminerde şarkı söylemesini istediğimdetamamıyla değişmişti. Utangaç bir şekilde piyanonun başına oturarak,hepimiz susana kadar sakin bir şekilde bizi izlemiş, sonra parmaklarınıpiyanonun tuşları üzerine koyarak biraz beklemişti. Başıyla işaret etmiş;ardından tüm coşkusuyla bir konser piyanisti gibi çalmış, o andan itibarenbambaşka bir insan olmuştu.

Page 260: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

İdiotların mekanik bir becerilerinin olduğu, gerçek bir zekâ ve anlamakabiliyetlerinin olmadığı söylenir. Martin için de ilk başta böyledüşünmüştüm, ta ki Magnificat'ı dinleyene kadar. Ancak o zaman Martin'inbu karmaşık yapıyı tamamıyla özümseyebildiğini, güçlü bir müzikalzekâsının olduğunu anlayabildim. Elinizdeki kitabın ilk basımının ardından,Chicago'dan L. K. Miller'ın yazdığı 'Müzikal becerileri olan gelişimselyönden özürlü kişilerin tonal yapılara duyarlılıkları' isimli makalesi elimegeçti. Bu makale Kasım 1985'te Boston'da düzenlenen PsychonomicsSociety'de sunulmuştu. Ciddi zihinsel özürleri olan kişilerle yapılan bu beşyıllık zorlu çalışmada, bu insanların, müzikal anahtar yapısını belirleyenfarklı notalara karşı ve bir eseri oluşturan kurallara karşı etkileyici birduyarlılıkları vardı. Bu duyarlılık kişilerin tecrübelerinden kaynaklanan belirliörneklerle sınırlı kurallar olmayıp, sürekli yeniler, en, gelişen yapısalkurallara yönelikti. Martin için geçerli olan buydu. Belki tüm idiotlar için deaynı durum söz konusu. Belki de hepsinin gerçekten yaratıcı zekâları var.Kiminin müzikal, kiminin sayısal kiminin ise görsel. Martin, José veİkizlerdeki zekâ özel bir alan ile ilgilidir ve fark edilmesi, beslenmesi gerekenzekâ da budur.

Page 261: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

23.ikizlerJohn ve Michael adlı ikizlerle ilk defa 1966 senesinde birdevlet hastanesinde karşılaştığımda, ikisi de toplumtarafından tanınan kişilerdi. Radyo ve televizyona çıkmışlardı.Durumları, detaylı bilimsel ve popüler raporlara konuolmuştu.* Bilimkurgu alanında da bir yer edinmiş olduklarınıdüşünüyorum. Onlar hakkında, hayali eklemelerle birlikte birkitap yazılmıştı.**

* W.A. Horwitz ve arkadaşları (1965), Hamblin (1966).

** Bakınız Robert Silverberg’in Dikenler adlı romanı (1967), özellikle 11-17 sayfalar.

İkizler o sıralar yirmi altı yaşlarındaydılar ve yedi

yaşından itibaren hastanelerde bakılmışlardı. Yıllar içindedeğişik uzmanlar, otistik, psikotik ve zihinsel özürlü tanılarınıkoymuştu. Haklarında yazılan raporların pek çoğunda idiotoldukları, kendi yaşam tecrübelerine dair en ufak görsel birdetayı unutmadıkları adeta dökümanter bir görsel hafızayasahip oldukları ve bilinçdışı bir şekilde kullandıklarıtakvimsel algoritmaları dışında pek bir özelliklerinin olmadığıyazılıydı. Takvimsel algoritmayı kullanarak haftanın hangigününün geçmişte ayın kaçına denk gelmiş olduğunu veilerde de kaçına denk geleceğini anında söyleyebiliyorlardı.Steven Smith'in Muhteşem Zihinsel Hesap Makineleri (1983)adlı detaylı ve yaratıcı kitabında sunduğu fikir az öncebahsetmiş olduğumuz fikirlerdi. Altmışlı yılların ortalarına

Page 262: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

kadar İkizler hakkında başka bir çalışma yapılmamıştı.Uyandırdıkları kısa süreli ilgi, problemlerinin çözümü olarakgörülen müdahaleden dolayı giderek azaldı.

Bana kalırsa, ortada bir yanlış anlama söz konusuydu. Buyanlış anlama, kalıpçı bir yaklaşım içinde olan,araştırmalarında sadece beceri üzerinde yoğunlaşan, sorularabilinen cevaplar vermeyi tercih eden araştırmacılar için, içinekolayca düşülebilecek bir durum olabilirdi. Bu araştırmacılar,bu insanların hayatlarını, yöntemlerini, psikolojilerini hemenhemen sıfıra indirgiyorlardı.

Gerçek ise, çok daha karmaşık ve garipti. Buaraştırmaların herhangi birinin açıklayabileceğinden daha daötede, açıklanamaz durumdaydı. Saldırgan ve formel testortamlarında ya da altmış dakikalık sıradan görüşmelerdegerçeği bulabilmek mümkün değildir.

Bu çalışmaların ya da televizyon gösterilerinin hiçbiriyanlış değildir. Olabildiğince mantıklı ve bilgilendiricidir.Fakat sadece ölçülebilir yüzeysel zamanlarla sınırlı kalarakderinlikten yoksun hale gelmişlerdir.

Öncelikle, İkizleri test denekleri olarak görmektenvazgeçmek gerekir. Sınırlamalar ve testleri bir kenara bırakıpİkizleri, önyargılardan uzak bir şekilde tanımaya çalışıpgözlemek ama fenomenolojik bir açık fikirlilikle bunugerçekleştirmek gerekir. Yaşamlarını sürdürürken,kendiliğinden gelişen süreçler içinde, kendi yollarını bulurkengözlem yapılmalıdır. İşte o zaman, kişi çok gizil bazı şeylerinolduğunu keşfeder; bazı güçler ve derinlikleri görür. Onlarıtanıdığım, on sekiz yıl boyunca çözemediğim, göremediğimözellikler...

İlk başta yüzleri, kişilikleri, hareketleri, zihinleri, beyinyapıları ve beyin zarı hasarlarıyla birbirlerine, aynadaki

Page 263: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

ikiziniz kadar benzer görünüyorlardı. Bedenleri küçüktü,özellikle kafaları ve ellerindeki ölçüsüzlük rahatsız edicidurumdaydı. Yüksek damaklı ağızlan, yüksek ayak kemerleri,monoton ve cırtlak sesleri, belirgin tikleri ve takıntılıdavranışları, sürekli ilerleyen yüksek derecede miyoplukları,ve gözlerini garip gösteren o kocaman camlı gözlükleriyle,küçük absürd profesörlere benziyorlardı. Şaşırtıldıklarındagözlemlenen şey, bir pandomim oyununda yer alan kuklalargibi, kendiliklerinden rutin davranışlar göstermeleriydi.

Yayımlanan makalelerde veya sıkça çıktıkları utandırıcıtelevizyon programlarında ya da çalıştığım hastanenin yılsonu gösterilerinde ortaya çıkan tablo buydu.

Bütün bu durumların altındaki olgular monotonluğuoluşturuyordu. İkizler "Geçmiş veya gelecek kırk bin yıliçinde, bize bir tarih söyleyin." diyorlardı. Siz bir tarihsöylüyordunuz ve onlar hemen size bu tarihin haftanın hangigününe denk geldiğini buluyorlardı. "Başka bir gün dahasöyleyin." diye bağırıyorlar ve gösteri hep böyle devamediyordu. Seksen bin yıllık dönem içinde paskalyayortularının günlerini de söyleyebiliyorlardı. Bunu yaparkengözleri belirli bir şekilde bir yere takılı oluyordu. Sankizihinsel bir takvimi açıyor ve akıllarından tarıyorlardı. Yoğunbir görsel becerileri olduğu, 'gördükleri' gözleniyordu. Amasadece hesaplama yaptıkları söyleniyordu.

Sayı hafızaları mükemmeldi ve büyük bir ihtimalle desınırsızdı. Üç, otuz veya üç yüz sayısı olan numaraları aynıkolaylıkla tekrar edebiliyorlardı. Bunun için de bir yöntemkullandıkları sonucuna varılmıştı.

Ama sıra tipik aritmetik işlemlere geldiğinde zihinsel'hesap makineleri' çok kötü sonuçlar veriyordu. NeredeyseIQ'su altmış olan kişilerin düzeyindeydiler. En basit toplama

Page 264: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

veya çıkarmayı dahi düzgün yapamıyorlar, bölme veçarpmayı anlayamıyorlardı. Peki bu 'hesap makinelerinin'hesaplayamadıkları neydi? Neden en sıradan aritmetikişlemleri hesaplayamıyorlardı?

Yine de 'takvim hesaplayıcıları' olarak adlandırılıyorlardı.Aslında, hiçbir temel üzerine oturtulmadan yakıştırılmış bubeceri, hafıza ile değil, zaman hesaplamalarına dair bilinçdışıalgoritmanın kullanılmasıyla alakalıydı. En büyükmatematikçilerden ve şüphesiz, hesaplayıcılardan biri olanCarl Friedrich Gauss'un bir seferinde, Paskalya yortusununalgoritmasını bulmak için ne kadar zorlandığını anımsarsak,İkizlerin bu becerilerinin ne anlama geldiğini daha iyikavrarız. Pek çok büyük hesap adamının, çalışırken çok çeşitliyöntem ve algoritmalar kullandıkları doğrudur. Belki de buyüzden, W. A. Horwitz ve arkadaşları İkizlerin de böylesinebirer deha olduklarını sonucuna varmışlardır. Steven Smith,ilk yapılan bu çalışmaları yüzeysel olarak ele aldığı içinaşağıdaki yorumu yapmıştır.

"Sıradan olmasına rağmen, gizemli bir şeyler olmakta.Örnekler üzerine temellenen, bilinçdışı algoritmalarıoluşturabilen gizemli bir insani beceri..."

Eğer başı sonu bu ise, sıradan olarak görülebilecek birbeceriydi. Hiç de gizemli bir yanı yoktu. Makinelerle deyapılabilecek hesaplamaları yapmak temelde mekanik birbeceriydi ve 'gizemli' bir alana işaret etmekten çok 'problemli'bir alana işaret etmekteydi.

Yine de bazı gösterilerinde, kullandıkları yöntemlerdeinsanı şaşırtacak bir özellik vardı. Dört yaşlarından sonrakibütün günleri, teker teker, hava durumları ve olan tümolaylarla birlikte hatırlayabiliyorlardı. Konuşma şekilleri,Robert Silverberg'in Melangio karakterini çizdiği

Page 265: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

romanındaki gibi, çocukça, detaycı ve duygusuzdu. Bir günveriyordunuz, gözleri önce yuvarlanıyor sonra bakışları biryere takılıyor ve düz monoton bir sesle, söylediğiniz gününhava durumunu, duydukları olayları, kendi yaşadıklarıolayları en ufak kişisel bir belirti veya duygusallıkgöstermeden anlatıyorlardı. Kendi yaşadıkları olaylarıanlatırken çocukluklarının acı ve kızgın anıları da aynıdeğişmez ses tonuyla anlatılıyordu. Dökümanter şeklindeanlatılan bu anılar, kişisel bir referans, ilişki veya yaşayan birmerkez olmadan söyleniyorlardı.

Sanki bu anılardan kişisellik, duygular, takıntılı veyaşizoid tiplerde gördüğümüz gibi savunmacı bir şekildeelenmişti. İkizler de bu yüzden takıntılı ve şizoid olarakdeğerlendirildiler. Ama aynı zamanda böyle bir durumdasöylenebilecek başka bir şey de, eidetik hafızanın en temelözelliğinin hiçbir kişisel niteliğe sahip olmamasıdır.

Aslında üzerinde durulması gereken, İkizlerin, zatenetkilenmeye hemen açık, dinleyeni şaşırtacak genişlikte birbelleklerinin olmasıdır. Bellekleri görünürde sınırsızdır,onlara kırk sene içindeki trilyonlarca olayı, üç yüz hanelinumarayı ve her şeyi nasıl akıllarında tuttuklarınısorduğunuzda, "görüyoruz" cevabını veriyorlardı. İşte bu'görme' becerisi bütün bunların anahtarıydı. Zihinlerinin doğalfizyolojik bir becerisiydi. A. R. Luria'nın Bir TekerlemecininZihni adlı hikâyesinin kahramanıyla aralarında benzerliklervardı. Orada da kahraman görüyordu. Ama onun anılarınıbilinçli olarak organize etme ve zengin sentez kabiliyeti,İkizler'de yoktu. İkizlerin zihninde, duydukları gördükleri,düşündükleri ya da yaptıkları her şeyle ilgili bir panorama, birfizyonomi vardı ve bütün bunlar bir göz kırpması ötedeydi.Bu da dışardan gözlerini döndürmeleri ve bir yere

Page 266: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

odaklamalarıyla gözleniyordu. Bu koca panoramada varolanher şeyi görüyor ve tekrar canlandırabiliyorlardı 'zihingözleriyle'.

Belleğin böylesi güçlerine pek sık rastlanmıyordu amasadece tek bir kişiye has özgün güçler de değildi bunlar.İkizlerde veya başkalarında neden böylesi güçlerin olduğunubilemiyoruz. Acaba İkizlerde daha önceden işaret ettiğimüzere daha derin merak uyandıran bir şeyler mi vardı? Benolduğuna inanıyorum.

On dokuzuncu yüzyılın, Edinburgh'lu müzik profesörüSör Herbert Oakley'in, çiftliğe götürüldüğü bir gün birdomuzun bağırdığı ve kendisinin de 'G majör beşinci nota'dediği kaydedilmiştir. Bunun ardından biri piyanoya koşarak,tuşa basmış, tam da profesörün söylediği nota çıkmış,ikizlerin bu 'doğal güçleri' ile ilgili düşüncem de benzerşekilde kendiliğinden ve elimde olmadan komik bir şekildeortaya çıkmıştır.

Bir gün masalarında duran bir kibrit kutusu yeredüştüğünde ikisi de kendiliklerinden '111' diye bağırdılar.Ardından John mırıldanarak '37' dedi ve Michael'da aynınıtekrar etti, ardından John yine üçüncü kez '37' dedi ve durdu.Kibritleri saymam biraz zamanımı aldı yerde 111 tane kibritvardı.

"Nasıl bu kadar çabuk saydınız." diye sordum."Saymadık, 111'i gördük." dediler.

Benzer hikâyeler, sayılar konusunda dâhi olan ZachariasDase için de anlatılır. Bir bezelye yığını yere dağıldığındaaniden '183' veya '79' dediği ve dili döndüğünce, bezelyelerisaymayıp gördüğünü anlattığı söylenir.

"Neden 37 dediniz ve bunu üç kez tekrar ettiniz?" diyeikizlere sordum: "İkisi birden, 37,37,37,111" dedi.

Page 267: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Bunu daha da şaşırtıcı buldum. Bir bakışta 111'i görmüşolmaları olağandışı bir olaydı ama belki de daha öncebahsettiğimiz Oakley'in domuz sesini duyar duymaz 'GMajör”ün üçüncü notası' demesinden daha olağandışı bir şeydeğildi. Ama İkizler sayıyı 'görmenin' ötesinde bir de 111sayısının faktörünü söylemişlerdi. Faktörün ne olduğunu dahibilmeden ve herhangi bir yöntem kullanmadan bunugerçekleştirmişlerdi. Daha önce en ufak bir hesaplamayı dahiyapamadıklarını, çarpma ve bölmenin ne olduğunuanlayamadıklarını gözlemlememiş miydim? Yine de bir sayıyıüç eşit parçaya ayırmışlardı.

Heyecanla, bunu nasıl yaptınız, diye sordum. Dilleridöndüğü kadarıyla, bunun için bir yöntem kullanmadıklarınısadece bir anda 'gördüklerini' yinelediler. Belki de yaşadıklarıbu durumu anlatacak kelimeler de yoktu. John parmağıylaüçü gösterdi. Herhalde sayıyı, kendiliğinden, üç bölümeayırdıklarını anlatmak istiyordu. Ya da sayı kendiliğindensayısal bir bölünmeye uğramıştı kafalarında. Benim buşaşkınlığım onları şaşırttı. Onlara göre bir çeşit körlükiçindeydim. Sanki, John'un davranışı, kendiliğinden ve anidenduyumsanan bir gerçekliği yaşadığını ortaya koyuyordu.Kendi kendime, bazı özellikleri, kavramsal ve soyut bir yolladeğil de, somut bir yolla hissederek 'görüyor' olabilirler midiye düşündüm. 111'i görmeleri gibi, sadece izole bir özelliğideğil, sayılar arası ilişkileri de görmeleri mümkün müydü?Belki yine Sör Herbert Oakley'in üçüncü veya beşinci notademesi gibi İkizler de bu ilişkileri kendiliğinden hissediyorolabilirler miydi?

Onların bu 'görme' olayları ve tarih hesaplamalarıylailgili yetenekleri bana, kafalarında, kocaman nemonik bir"kilim deseni" taşıdıklarını düşündürdü. Her şeyi birbiriyle

Page 268: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

ilişkili olarak veya ayrı olarak görebildikleri sonsuz birmanzaranın yer aldığı bir duvar halısı. Onların bu gelişigüzelbelgesellerine, yalıtılmışlık durumu hâkimdi. Belgeseldekilerbirbiriyle ilişkilendirilmiyordu. Kavramsallaştırmadan farklıve temelde somut becerilere dayanan, böylesi görme güçleri,onlara şekilsel ilişkileri görme potansiyelini vermiyor muydu?Eğer 111'i bir bakışta görebiliyorlarsa, yani tüm sayısal yapıyıbir anda fark edebiliyorlarsa, bunu tamamıyla duyumsal biryoldan gerçekleştirmeleri mümkün müydü? Sayıların çokkarmaşık ilişkilerini ve yapılanmalarını zihinsellik dışındakavrama imkânları mı vardı? Böylesine garip bir güçleriolabilir miydi? Borges'in 'Funes'ini düşündüm;

Biz, bir bakışta masadaki üç bardağı algılarken, Funesşarabı

oluşturan üzümü, yapraklarını, köklerini algılıyordu Biztahtada gördüğümüz bir daireyi, eşkenar üçgeni, eşkenardörtgeni, nasıl kolayca sezgisel olarak kavrıyorsak, Ireneo da,bir midillinin dalgalanan yelesini, bir tepedeki sığır sürüsünükavrıyordu. Gökyüzünde kaç yıldızı birden görebildiğinibilmiyorum.

İkizler de belki zihinlerinde sayısal bir şarapgörüyorlardı. O sayıyı oluşturan sayı yapraklarını, köklerinive sayı meyvesini görüyorlardı. Bu çok saçma ve belki deimkânsız bir düşünceydi ama zaten sergiledikleri şeyler deanlaşılmaz cinsten, garip şeylerdi. Onlarla ilgili aklıma gelentek açıklama buydu.

Konu hakkında düşündüm ama düşünceyle anlaşılacakgibi de değildi. Onları yeniden şans eseri gördüğüm ikincikarşılaşmamıza kadar konuyu unuttum. Onları ikinci kezgördüğümde, yüzlerinde daha önceden hiç görmediğimizgizli, anlaşılmaz bir gülümseme vardı. Her ikisi de, sakin ve

Page 269: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

keyifli bir şekilde bir köşeye oturmuşlardı. Yanlarına doğruhafifçe yaklaştım. Tamamıyla sayısal bir konuşmayadalmışlardı. John altı haneli bir sayı söylüyor, Michael osayıyı tekrarlıyor, başını sallıyor ve gülüyordu, sankinumarayı tadıyor gibiydi. Sonra sıra diğerine geçiyordu.Şarap tadan iki ahbap gibi, nadir tatları paylaşıyor, sıradışışeyleri takdir ediyorlardı. Sessizce onları izlerken, hayretleriçinde kaldım.

Ne yapıyorlardı? Neler oluyordu? Hiçbir şeyanlayamıyordum. Belki bir çeşit oyundu bu. Ama bütün buolup bitenlerin bir yoğunluğu, bir ağırlığı vardı. Aralarındadüşünsel, neredeyse kutsal bir yoğunluk vardı. Daha öncesıradan hiçbir oyunda rastlamadığım huzurlu bir alışveriş.Onlara gözle görünür bir keyif yaşatan, ağızlarından dökülensayıları yazdım.

Eve dönerken bu sayıların herhangi bir anlamı olabilir midiye düşündüm. Bu sayıların 'gerçek', 'evrensel', birer anlamıolabilir miydi? Aralarındaki konuşma hani bazı kardeşlerinaralarında uydurdukları o saçma ve gizli lisan gibi tuhaf veözel bir anlama sahip olabilir miydi? Aklıma tekrardanLuria'nın ikizleri, Liosha ve Yura geldiler. Her ikisi de beyinhasarlı ve konuşma özürlü olan bu ikizlerin, aralarındakioyunları, kendilerine has ilkel konuşmalarını hatırladım.(Luria ve Yudovich 1959) John ve Michael ise kelime veyahece kullanmak yerine birbirlerine sayı söylüyorlardı. BunlarBorges veya Funesvari sayılar mıydı acaba? Sayısal şaraplarveya midilli yeleleri, veya yapılar, özel sayı şekilleri gibişeyler?

Eve varır varmaz, faktör, logaritma ve güç tablolarımı birbir çıkardım. Çocukluğumun o yalıtılmış, garip dönemine aitolan bu dokümanları ortaya koydum. O dönemde benim de

Page 270: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

sayılara karşı belirli bir tutkum vardı ve ben de sayılarıgörüyordum. İçime bir şey doğmuştu. İkizlerin söylediği tümsayılar, kendileri dışında hiçbir tam sayıya bölünemeyensayılardı. Acaba benimkine benzer bir kitapları mı vardıyoksa hayal bile edemeyeceğimiz bir şekilde bu sayıları'görüyorlar mıydı? Aynen 111'i ve üç adet 37'yi gördüklerigibi? Hesaplıyor olamazlardı; çünkü hiçbir şeyihesaplayamıyorlardı.

Ertesi gün, çalıştığım servise döndüğümde, yanımda asalsayılarla ilgili kitabım da vardı. Onları yine aynı durumdabuldum ama bu sefer hiçbir şey söylemiyorlardı. Sessizceonlara katıldım. Önce durdular ama karışmadığımı anlayıncayine altı sayılık oyunlarına devam ettiler. Birkaç dakika sonraonlara katılmaya karar verdim. Altı haneli bir asal sayısöyledim. Her ikisi de bana dönerek, sustular. Yüzlerindenyoğun bir düşünce ve merak içinde oldukları görülüyordu.Hemen hemen yarım dakika boyunca bu durumda kaldıktansonra ikisi birden gülümsedi.

Tahmin edilemeyecek bir yoldan, söylediğim sayıyısınadılar ve aniden sekiz haneli sayının bir asal sayı olduğunufark ettiler, bu da onlara çifte bir mutluluk yaşattı. Çünküonlara hiç bilmedikleri bir asal sayı düzenini göstermişoldum. Ayrıca onların nasıl bir oyun oynadığını anlayıp, bunutakdir etmiş, üstelik keyifle onlara katılmıştım.

Birbirlerinden biraz uzaklaşarak, aralarında bana bir yeraçtılar. Onların dünyasında üçüncü bir kişi, yeni bir sayıarkadaşı olmuştum. Sonra, her zaman başı çeken John,uzunca bir süre, en az beş dakika boyunca düşündü ve dokuzhaneli bir sayı söyledi. İkizi Michael da aynı sürede benzerbir sayı söyledi. Ben ise, kitabımdan kopya çektiğim onhaneli bir sayıyı söyleyiverdim.

Page 271: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Yeniden bir sessizlik oldu. Sonra John, on iki haneli yenibir sayı söyledi. Bu sayıyı ne kontrol etmem ne de oyunakatılmam mümkündü, çünkü, kitabım on haneli sayılardanöteye gitmiyordu. Ama Michael, beş dakika sonra bulduğusayıyı söyledi. Bir saat sonra İkizler yirmi haneli sayılarageçmişlerdi. Artık ben kontrol edemediğim için böyleolduğunu varsayıyordum. 1966 senesinde bu sayılarıhesaplamanın kolay bir yolu bulunmamaktaydı. Bunun içinileri düzeyde bir bilgisayar gerekliydi. Asal sayılarıhesaplamanın basit bir yöntemi olmadığından yine deyeterince zor bir durumdu. Çünkü bu hesaplamayı yaparkenEratostenes Eleği veya başka bir algoritma kullanılarakyapılan hesaplama da yeterince zor olacaktı. Bu düzendekiasal sayılar için basit bir yöntem yoktu ama İkizler bunubeceriyorlardı (Hikâyenin 'Not' bölümüne bakınız).

Yine F. W. H. Myers'in yıllar önce okuduğum, 1903basımı, Kişilik adlı o büyüleyici kitabındaki Dase karakterigeldi aklıma; benzerlerinin belki de en başarılısı olanDase'nin matematiksel bir kavrama yeteneğinin olmadığınıbiliyoruz. Yine de on iki sene içinde, yedinci ve hemen hemensekizinci milyonun asal sayılarının faktör tablolarını hazırladı.Pek az kişinin, hiç makine kullanmadan, hayatları boyuncayapabilecekleri bir işti bu.

Myers, Dase'nin Ass Köprüsü'nü kullanmadan Matematikbilimine değerli hizmetlerde bulunmuş tek insan olduğukanısındaydı.

Myers, Dase'nin bu tabloları oluşturmak için bir yöntemkullanıp kullanmadığını anlatmıyordu. Acaba o da tıpkıikizler gibi bu büyük sayıları görüyor muydu?

İkizleri sessizce gözlemledim. Onların kaldığı bölümdebir odam olduğu için bu zor olmadı. Onları sayısız defa

Page 272: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

oyunları sırasında gözledim.Bana öyle geliyor ki onlar 'gerçek' özelliklerle

uğraşmaktaydılar. Çünkü rastgele sayılar gibi, keyfi seçimleronlara hiç zevk vermiyordu. Bir müzisyenin armoniduygusuna sahip olması gibi onlar da sayılarıduyumsuyorlardı. İkizler'i müzisyenlerle karşılaştırmayabaşladım. Yirmi ikinci hikâyedeki Martin de zihinselözürlüydü ama Bach'ın o muhteşem müziği, yaşamına biruyum ve düzen getiriyordu. Zihinsel sınırlamalarından dolayıkavramsal yoldan oraya ulaşamasa da duyumsuyordu.

Sör Thomas Browne "Ahenkle bütünleşen kişiler, ahenkiçinde sevinç duyarlar. İlk besteci Tanrı'nın güçlü yansımasıiçinde mutlu olurlar. Müzikte, kulağın algılayacağınınötesinde bir kutsiyet mevcuttur. Müzik, tüm dünyanın günışığına çıkmamış hiyeroglif bir dersidir. Entelektüel olarakTanrı'nın kulaklarında yankılanan ahengin manalı bütünlüğüolan ruh, uyumludur ve en yakını ise müziktir." diye yazar.

1984 basımı Hayat Bağı isimli kitabında RichardWollheim, hesaplamalarla, ikonik zihinsel durumlar dediğişey arasında kesin bir ayrım yapar. Bu ayrıma gelebilecekolumsuz tepkileri de öngörür.

"Birisi çıkıp, tüm hesaplamaların ikonik olmayan biryoldan yapıldığını söyİeyebilir. Hesaplamaları bir sayfaüzerinde yaptığını hayalinden düşünerek gerçekleştirebilir.Ama bu benim fikirlerime ters bir örnek teşkil etmez. Böylesidurumlarda hesaplamanın kendisi değil temsili vardır.Hesaplanan sayılardır ama hayalde canlandırılan sayılarıtemsil eden rakamlardır."

Diğer taraftan, Leibniz müzik ve sayılar arasında müthişbir analoji kurar. Müzikten aldığımız zevk, aslında bilinçdışı

Page 273: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

şekilde saymaktan dolayı aldığımız zevktir. Müzik bilinçdışıaritmetikten başka bir şey değildir.

Şimdiye kadar inceleyebildiğimiz, İkizler'in ve başkabirkaç kişinin durumudur. Torunu Lawrence Weschler'in,bana anlattığı üzere besteci Ernst Toch'un, arka arkaya sıralıçok uzun sayıları aklında tutması için bir kez duymasıyeterliymiş. Ama bunun için, bu sayı dizisine karşılık gelecekbir melodi oluşturuyormuş. Tüm zamanların en etkileyicihesap adamlarından biri olan Jedediah Buxton, müziği vetiyatroyu (drama) sayılara dönüştürüyordu. 1754 yılındayazılmış onun hakkındaki bir raporda; "Dans ederkendikkatini adımlarının sayısına yönlendirdi. Güzel bir müzikparçasının bitiminde, şarkıdaki sayısız seslerin onuölçülemeyecek derecede şaşırttığını, Bay Garrick'in söylediğisözleri saymak için dikkatini ona yönelttiğini, ve bunda dabaşarılı olduğunu söyledi." diye yazılmıştı.

Sayıları müziğe dönüştüren besteci, müziği sayılaradönüştüren matematikçi gibi örnekler belki de uç örneklerdir.İnsanın, herhalde bundan daha zıt bir zihinsel durum veyabeceri olamaz diye düşünesi geliyor.* İkizlerin, hiç hesaplamayapamasalar da, sayıları hissettiklerine inanıyorum. Bukonuda, Buxton'dan çok Toch'a benzemektedirler. İkizler,sayıları müziğe dönüştürmüyorlar, ta içlerinde hissediyorlardı,bu da bizim gibi sıradan insanların anlayabileceği türden birşey değildi. Sayıları içlerinde, formlar halinde hissediyorlardı.Aynen tabiatı oluşturan çok çeşitli formlar gibi... Onlarhesaplama yapmıyorlardı. Yaptıkları işlemler ikonikti.Sayıların görüntülerini bir araya getiriyorlar, bu görüntülerlebir şeyler yapıyorlardı. Sayılarla dolu kocaman birmanzaranın içinde serbestçe geziniyorlardı.** İkizlertamamıyla sayılardan oluşan bir dünya yaratabiliyorlardı.

Page 274: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

İmgelem becerileri tekildi ve sadece sayıları kapsıyordu.Sayıları bir hesap makinesi gibi işlemiyorlar, sanki bir doğamanzarası seyrediyor gibi, sayıları doğrudan görüyorlardı.

*Buxton’ın durumuna benzer bir şey. Bu durum ancak Uyanışlar'dakihastam Miriam H.'nin aritmomani nöbetleriyle karşılaştırılabilecektürden bir şeydir.

** 4. Uluslararası İstanbul Bienali kapsamında, Antrepo'da sergilenenTatsuo Miyajima'nın Led pilli arabalarla oluşturduğu BelirsizlikArabası isimli enstalasyonu, sözü edilen sayı manzarasını kısmen deolsa kişiye yaşatan bir eserdi. Tabii o sayı manzarasının içinde,teknik imkânsızlıklardan dolayı gezinemiyordunuz. İkizler iseserbestçe gezinebiliyorlar!

Böylesi ikonik süreçlere benzer özellikleri olan, bazıbilim adamları vardı. Örneğin Dimitri Mendeleev, her gittiğiyere, üzerinde elementlerin sayısal özelliklerini yazdığıkartları da götürülüyordu. Bu özellikler artık tanıdık bir yüzkadar ona aşina geldiğinde yanında taşımaktan vazgeçiyordu.Böylece elementleri artık ikonik olarak, sanki bir ailenintanıdık yüzleri gibi görmeye ve ilişkilendirmeye başladı. Buikonik özelliklerin toplamı, tüm evrenin periyodik olarakdüzenlenmiş, 'yüz'ünü oluşturdular. Böylesi bir bilimsel zihin,temelde ikoniktir ve tüm doğayı, 'yüzler' 'görüntüler' ve belkide 'müzik' olarak görebilir. Bu içsel 'görme' becerisi, fizikselolanla ilişkili olduğu gibi, görüngüsel (phenomenal) olanla daiç içedir. Psişik olandan fiziksel olana doğru tamamlanandöngü, bu konularla uğraşan bilim dalma ikincil bir çalışmaalanı açmaktadır. (Nietzsche, 'filozof kendi içinde, şekil verenkler dünyasının oluşturduğu senfoninin yankılarını

Page 275: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

duymaya çalışır ve bunları kavramlar şeklinde yenidenyansıtır7 diye yazar).

İkizler moron olmalarına rağmen, bu senfoniyitamamıyla sayısal olarak duyuyorlar.

Kişinin IQ'su ne olursa olsun, ruh armoniktir. Bazı kişilerve bazı temel bilimciler ile matematikçiler için bu ahenklilikhissi (sense of harmony) belki de temelde entelektüel birdurumdur. Yine de entelektüel olan her şey, aynı zamanda birşekilde 'anlam' ile bağlantılıdır. 'Anlamlı' kelimesi bir şekildekişisel olanı ifade eder; çünkü kişi herhangi bir şeyi kendikişiliğiyle kurduğu ilişki üzerinden anlamlandırır. Bach'ıneserleri Martin A.'ya 'dünyanın, gün ışığına çıkmamış dersini,hiyeroglifçe' vermiştir. Yine de bu ders, özgün bir biçimdeBach'a aittir. Martin A. ise bunu hissetmiş ve babasınaduyduğu sevgiyle ilişkilendirmiştir.

İkizlerin, belki de müziğe benzer, garip bir 'yeteneğe',armonik bir duyarlılığa sahip olduklarını sanıyorum. Bundan,Pisagorca bir duyarlılık olarak bahsedilebilir. Garip olan, buduyarlılığa sıklıkla rastlanmamasıdır. IQ'su ne olursa olsun,kişinin ruhu armoniktir ve belki de, en yüksek düzeydekiahengi ve düzeni bulmak, hissetmek ihtiyacı evrensel birihtiyaçtır. Her bireyin zihni, bu ihtiyacını farklı şekil vedüzeylerde gerçekleştirir. Matematik, her zaman, tüm bilimdallarının kraliçesi olarak adlandırılır. Matematikçiler,sayıların büyük bir sır olduğunu hissederler. Dünyanın gizilbir şekilde sayılarla organize edildiğini düşünürler. Bu durumBertrand Russell'ın Otobiyografi'sinin önsözünde çok güzelbir şekilde ifade edilmiştir:"Bilgiyi, eşit bir tutkuyla aradım. İnsanların duygularınıanlamak isterken, yıldızların neden parladığını da öğrenmekistedim. Pisagor gücünü anlamaya çalıştım."

Page 276: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Moron olan İkizler'le, Bertrand Russell gibi bir ruhu, birzihni karşılaştırmak garip ama yine de çok olanaksız bir şeydiye düşünmüyorum. İkizler tamamıyla sayılar dünyası içindeyaşıyorlar. Yıldızların parlaması, insanların duyguları gibişeyler onların ilgi alanları dışında. Yine de, onlar için sayılar,dünyayı, anlamı temsil etmektedirler. Sayılarla ilişkileri, birhesap makinesininki kadar sıradan değildir. Hesaplamaları,anlama kapasiteleri yoktur; ayrıca hesaplamalarlailgilenmezler. Onlar, huzurlu birer sayı düşünürleridirler.Sayılara derin bir saygı duyarlar. Onlar için sayılar, kutsaldırve anlam yüklüdür. İlk besteci olan Tanrı'yı anlayabilmeninyolu onlar için budur, Martin'in yoluysa müzik.

İkizler için sayılar, aynı zamanda iyi birer arkadaştırlar.Onların yalıtılmış ve otistik yaşamlarının belki de tekarkadaşlarıdır. Bu duygu, sayılarla ilgili yetenekleri olankişiler arasında çok yaygındır. Steven Smith İkizlerle ilgiliolarak sadece 'görme' yöntemini önemsese de, yazısında çokkeyifli örneklemelerde bulunmuştur:

Çok küçük yaşlarda, sayılarla çok ilgilenmiş olan GeorgeParker Bidder, o dönemiyle ilgili olarak şunları yazmaktadır."100'e kadar olan tüm sayıları çok iyi biliyordum. Sayılarbenim arkadaşım gibi olmuşlardı. Aralarındaki tüm ilişkilerive yakınlıkları biliyordum." Daha güncel bir örnek olan,Hindistan'dan Shyam Marathe şöyle demektedir. "Sayılarınbenim arkadaşlarım olduklarını söylerken, geçmişte osayılarla çok çeşitli şekillerde uğraştığımı, pek çok kez osayıların içinde gizli kalan şaşırtıcı ve yeni özellikleri farkettiğimi anlatmaya çalışıyorum. Bu yüzden, bir hesaplamasırasında, karşıma bu sayılardan biri çıktığında, onuarkadaşım gibi görüyorum."

Page 277: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Hermann von Helmholtz, müzikal algılamayı anlatırken,bir bütün oluşturan seslerin analiz edilerekayrıştırılabileceğini ama, müzikal bütünü oluşturan seslerinaslında bir araya geldiklerinde özgün nitelikler olarakduyulduklarını, bundan dolayı da birbirinden ayrılamaz birbütünü oluşturduklarını ifade eder. Burada bireşimlialgılamadan (synthetic perception) bahsetmektedir. Bu da tümmüzikal anlamın temelidir. Böylesi sesleri, insan yüzleriylekarşılaştırır. Bu sesleri, notaları da aynen insan yüzlerinitanıdığımız gibi kişisel bir yolla tanıdığımızı söyler. Kısacasıseslerin ve melodilerin, kulakların fark ettiği yüzlerolduklarını, bu yüzlerin sıcaklık, duygusallık ve kişisel birilişki içinde fark edildiklerini anlatmaktadır. Onlar sanki aşinaolunan kişiler, kişiliklerdir.

Galiba sayıları sevenler için de durum aynıdır. Onlar dasayıları sezgisel olarak anında tanırlar.* Matematikçi WimKlein bu durumu şöyle anlatır; "Sayılar benimarkadaşlarımdır. 3844 sayısının bana ifade ettiğiyle sana ifadeettiği şey aynı değil. 3844 senin için üç sekiz dört ve yine dörtdemek ama ben bu sayıyla karşılaştığımda 'Merhaba 62'ninkaresi' derim."

* Özellikle yüzleri algılama ve tanımayla ilgili, çarpıcı sorular vardır.Bize aşina yüzleri doğrudan fark ettiğimizle ilgili kanıtlarbulunmaktadır. Bu yüzleri biz, ayrıştırıp analiz ederek sonra dabütünleştirerek algılamıyoruz. Bu durum, en çok yüzleri tanıyamayanprosopagnozisi olan kişilerde belirgin olarak görülür. Sağ oksipitalkorteksinde bulunan bir urdan dolayı kişi, yüzleri doğrudan tanıyamazhale gelir ve bu yüzden dolaylı ve saçma bir yol kullanmak zorunda kalır.Birbirinden farklı ve anlamsız özelliklerin, teker teker analizini yapar(ilk hikâyede anlatıldığı gibi).

Page 278: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

İkizlerin de, yalıtılmış dünyaları içinde böylesi,milyonlarca milyarca arkadaşları vardır ve onlar da aynenWim Klein gibi bu sayılara merhaba demektedirler ve eminimonlar da merhaba kelimesini duymaktadırlar. Bu sayıların herbiri 62'nin karesi gibi anlamlı sayılardır, öylesine seçilmişsayılar değildir. İkizler tıpkı melekler gibi doğrudanbilmektedirler. Sayı evrenini ve cennetini doğrudangörmektedirler. Bu durum, her ne kadar garip ve sadecesayılarla sınırlı, tekil bir yol olsa da bize patolojik demehakkını verir mi? Bu yol onlara, kendi kendine yeterli, tekilve huzurlu bir hayat sağlamaktadır ve buna müdahale etmektrajik sonuçlar doğurabilir.

Bu huzur on sene sonra bozulmuştur. İkizlerin iyiliği içinbirbirlerinden ayrılmaları gerektiği düşünülmüştür. Tıbbi vesosyolojik jargonla ifade etmek gerekirse, birbirlerindenayrılmaları, aralarındaki sağlıksız iletişime engel olarakdünyayla yüzleşmelerine ve sosyal olarak kabul gören biryolu benimsemelerine olanak tanıyacaktır. Onları 1977yılında birbirlerinden ayırdılar. Sonuçlar, tatmin edici veyakorkunç olarak değerlendirilebilir. Her ikisi de, iki ayrı evetaşındı, ufak tefek ihtiyaçlarını karşılamak üzere çok sıkıcı vebasit işlerde çalışmaya başladılar. Bütün bunları yaparkenyakın bir gözetim altında tutuldular. Dikkatli bir şekildeyönlendirilerek, ellerine birer marka (zihinsel yetersiz kişileri,bazı davranışlar konusunda eğitmek, şartlandırmak üzerekullanılan birimler) verildiğinde otobüse de biniyorlardı,üstlerini başlarını da düzgün tutuyorlardı. Yine de bir bakıştapsikotik özellikleri olan kişiler oldukları belli oluyordu.

Bütün bunlar tatmin edici sonuçlardı ama onlarınraporlarındaki grafiklerde önemsenmediği için farkedilemeyen olumsuzluklar da vardı. Birbirleriyle kurdukları o

Page 279: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

sayısal ortaklıktan yoksun kalmalarından dolayı sayılarla ilgiliyeteneklerini de kaybetmiş gözüküyorlardı. Böyleliklehayatlarının en büyük eğlencesini ve mutluluk kaynağını dayitirmişlerdi. Tabii bu, herkes tarafından yarı bağımsız vesosyal yönden uygun bir hayatın karşılığında ödenmesigereken ufak bir fatura olarak görüldü.

Nedense, yirmi dördüncü hikâyede bahsedilen Nadiaisimli otistik çocuğun tedavisi geldi aklıma birden. Nadiaüstün bir resim yeteneğine sahipti. O da tıpkı ikizler gibi'başka becerilerini' artırması için tedavi altına alınmıştı. O daresim yapmayı bırakarak konuşmaya başlamıştı. Bu sonuçlailgili olarak Nigel Dennis şöyle bir yorum yapar; "Dehasıelinden alınmış, bir dâhi ile karşı karşıyayız. Geriye, hastalıklıbir durumdan başka bir şey kalmamıştır. Böylesine birtedaviyle ilgili ne düşünülebilir ki?"

Buna ek olarak, F. W. H. Myers'in, dehanın, yeteneğintüm yaşam boyu sürebilecek bir özellik olmasına rağmen,aniden de kaybolabilecek bir şey olduğuna dair sözlerinihatırlamak gerekir. İkizler'deki yetenek aynı zamanda onlarınhayatlarının merkezini oluşturuyordu. Ayrıldıktan sonra, buyetenekleri kaybolduğu için artık yaşamlarının anlamı ve birmerkezi de kalmamıştı.*

* Bu tartışma, başka bir gözle fazlasıyla tekyönlü ve mantık dışı gelebilir.Luria’nın İkizleri için ayrılmaları onların kendi gelişimleri açısındangerekliydi. Çünkü aralarındaki anlamsız ve dış dünyadan yalıtılmış bağ,yaratıcı ve sağlıklı birer kişilik geliştirmelerini engelliyordu.

NOT

Page 280: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

İkizlerle ilgili bu makalenin, müsveddesini gören Israel Rosenfield,onların modüler bir aritmetik kullanıp kullanmadıklarını merak etti. Banayazdığı notta, Ian Stewart'ın Modern Matematiğin Kavramları isimli 1975basımı kitabında anlattığı modüler algoritma çeşitlerinin, İkizler'in takvimselyeteneklerini açıklayabileceğini belirtiyordu:

Seksen bin yıllık bir dönem içinde, herhangi bir tarihin, haftanın hangigününe denk geldiğini bulmaları basit bir algoritmaya işaret etmektedir.Verilen tarih ile, içinde bulunulan gün arasında kalan günleri toplar ve yediyebölersin. Bölmenin sonucunda kalan yoksa, verilen gün, içinde bulunulangünün aynısıdır. Eğer geriye bir kalırsa, bu bir gün sonrası demektir ve buböyle devam eder gider. Modüler aritmetik tekrarlar üzerine kurulmuştur.Belki İkizler bu tekrarlanan özellikleri görüyorlardı. Stewart'in kitabının 30.sayfasında gösterildiği gibi belki de tam sayılar spiralini bir çeşit manzaraolarak görmekteydiler.

Fakat İkizlerin neden asal sayıları kullanarak birbirleriyle iletişimkurduklarının cevabı belli değildi. Takvimsel aritmetik için 7 asal sayısınaihtiyaç vardı. Eğer kişi modüler aritmetik kullanarak düşünüyorsa, bunuancak asal sayıları kullanarak gerçekleştirebilir. Tekrarlanan yinelikler("patterns") ancak asal sayılarla ortaya çıkarılabilir. Yedi asal sayısı, İkizlerintarihsel hesaplamaları için gerekliyse, başka asal sayılar da hayatlarının diğerönemli olaylarını hatırlatmaktaydı. (Kibritlerle ilgili olarak 111 sayısınınardından üç kez 37 derken, 37 asal sayısını seçerek bunu üçle çarpmışoluyorlar.) Gerçekten de sadece asal sayılar zihinde görülebilir. Farklı asalsayıların oluşturduğu farklı şekiller, (mesela çarpım tabloları) konuşurkenbirbirlerine ilettikleri görsel bilgiler olabilir. Kısacası, modüler aritmetikonların geçmişlerini hatırlamalarını sağlıyor olabilir. Buna bağlı olarak sadeceasal sayılarla yaptıkları hesaplamalarla ortaya çıkan şekiller de onlar içinbelirli bir anlam taşıyor olabilir.

lan Stewart'ın dediğine göre, modüler matematikle kişi, klasikyöntemlerle hesaplanamayacak kadar geniş asal sayıları hemen bulabilirdi.

Bu görselleştirme yöntemlerine algoritmalar olarak bakarsak, bunlarınyarı-duyusal (quasi-sensory), zihinsel bir uzayda oluşturulan konfigürasyonlarolduğunu anlarız. Bu algoritmalar cebirsel bir düzenlemeden çok, ağaçlar,spiraller, binalar gibi uzamsal (spatial) olarak düzenlenmişlerdir.

Page 281: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Rosenfield'in yorumlarından ve lan Stewart'ın ileri, modüler matematikile ilgili açıklamalarından etkilenmiştim. Bu bilgiler, İkizler'in içindebulunduğu durumu tamamıyla açıklamıyor olsa da oldukça aydınlatıcıdır.

Gauss, 1801 yılında yayımlanan Aritmetiğin Detaylı Açıklamaları adlıkitabında bu çeşit ileri aritmetikten ilk defa bahsetmiştir. Ama bunlar ancakyeni yeni pratik gerçekliklere dönüştürülebilmiştir. İnsanın, Gauss'un tarifettiği gibi bir matematiğin, beynin doğal yapısının bir parçası olduğunudüşünesi geliyor. Genelde öğrenciye de öğretmene de yapay gelen veöğrenmesi zor olan klasik matematiğin ötesinde daha derin, böylesi birmatematik var sanki. Aynen Chomsky'nin 'derin' sözdizimi ve üretkendilbilgisi (generative grammar) gibi beynin yapısına ait bir matematik...Böylesi bir aritmetik, İkizlerin sahip olduğu gibi bir zihinde dinamik ve canlıolabilir. 'İkizler' adlı makalenin yayınlanmasının ardından hem bilimsel hemde kişisel olarak pek çok kişiyle iletişim kurdum. Bunların bazıları sayılarıgörme ve kavramayla ilgili, bazıları anlamlılık hissi veya otistik eğilimleringenel özellikleriyle ilgiliydi. Bazı konuşmalar da tek yumurta ikizlerininözellikleriyle ilgiliydi. Bu özelliklere benzer özelliklere sahip çocukları olananne babaların gönderdiği mektuplar çok çarpıcıydı. Bu ailelerden bazılarıuzun araştırmalar yapmışlar ve yoğun duygularının yanı sıra nesnelliklerinihiç kaybetmeden cevaplar aramışlardı. Bunlar içinde Park ailesinin ayrı biryeri vardır. Park ailesinin çok yetenekli olmasına rağmen otistik olançocukları (bkz. C.C. Park 1967, ve D. Park 1974 sayfa 313-23) Ella çok iyiresim çiziyordu. Ayrıca sayılarla ilgili olarak çok yetenekliydi. Sayıların,özellikle asal sayıların düzeni ona çok cazip geliyordu. Asal sayılarla ilgili buhis sadece ona has bir duygu değildi. C.C. Park gönderdiği mektupta tanıdığıotistik bir çocuğun takıntılı bir şekilde sayfalarca sayılar yazdığını ve'Bunların hepsinin asal sayılar. Bunlar başka bir dünyaya açılan pencerelerdediğini yazmıştır. Daha sonraları faktörler ve asal sayılardan çok etkilenengenç bir otistik adamdan bahsetti. Bu sayıları 'özel' sayılar olarak algılıyordu.'Özel' kelimesi bir tepkiyi uyandırmak için kullanılıyor olmalıydı.

— '4875 numarasıyla ilgili özel bir durum var mı Joe?— 'Bu sayı 13 ve 25'e bölünebilir.'— Ya 7241 sayısı

Page 282: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

— '13 ve 557'ye bölünebilir'— Ya 8741?— 'Bu asal sayı'.Bayan Park, 'Joe'nun ailesinden hiç kimse, onun asal sayılarla ilgili

merakını desteklemiyordu. Bu bireysel bir keyifti onun için, diye anlatıyor.Bu gibi durumlarda sonuçlara nasıl varıldığı belli değildir. Belli olan tek

şey asal sayılara ayrıcalıklı olarak bir anlam ve keyif atfedildiğidir. Bunlardanbazıları simetri ve formel bir güzellikle birlikte atfedilmektedir ama bazılarıgüç ve anlam ile alakalıdır. Ella'nın durumunda olduğu gibi buna sihir dedenilebilir. Sayılar ve özellikle asal sayılar belirli düşünceleri, duyguları,imgeleri ve ilişkileri hatırlatmaktadır. Bu durum David Park'ın makalesindeçok iyi tarif edilmiştir.

Kurt Gödel ise, genel anlamda, sayıların nasıl olup da, fikirler, insanlar,yerlerle ilgili işaretler olduğunu anlatmıştır. Gödelvari işaretler, dünyayısayısallaştırma ile ilgili yolu gösterirler (Bkz. E. Nagel ve J. R. Newman,1958). Eğer bu sayısallaştırma gerçekten oluyorsa, ikizler ve diğerleri sadecebir sayı dünyasında yaşamıyorlar, sayılarla varoluşsal bir meditasyonyapıyorlardı. David Park'ın bazen anladığı gibi onları anlayan birileriolduğunda, o garip iletişimlerinin anahtarı keşfedilmiş oluyordu.

Page 283: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

24.otistik artist

Cep saatimi Jose'ye vererek çizmesini istedim. O zamanlar 21yaşındaydı. Zihinsel yönden özürlüydü ve durumununumutsuz olduğu söyleniyordu. Az bir zaman öncesinde çokciddi bir nöbet geçirmişti. Zayıf ve kırılgan bir tipi vardı.

Saatimi çizmesini istediğimde, hareketliliği, dalgınlığıaniden kayboldu. Saati dikkatle eline aldı, sanki elinde birmücevher veya sihirli bir nesne tutuyor gibiydi. Masayabıraktıktan sonra hareketsiz bir biçimde dikkatini saate verdi.

Hastabakıcı "Boşuna ona sorma, saatin ne olduğunubilmez, zamanı söylemeyemez, konuşamaz bile. Onun otistikolduğunu söylüyorlar ama bana sorarsan o bir geri zekâlı."dedi. José'nin beti benzi soldu. Hastabakıcının, söylediğikelimelerden çok, söyleme şeklinden ve tonundan etkilendigaliba. Zaten hademe de José'nin kelimeleri kullanmadığınısöylemişti.

"Hadi José yapabileceğini biliyorum." dedim. José büyükbir sükûnet ve dikkatle çiziyordu. Bunun dışında her şeye

Page 284: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

kapatmıştı kapılarını. İlk defa duraksamadan, cesaretle vesoğukkanlılıkla bir şey yapıyordu. Hiç silmeden düzgünçizgilerle çiziyordu.

Hemen hemen her hastamdan bir şeyler yazmasını veyabir şeyi çizmesini isterim. Hem kabaca bazı becerilerinikontrol etmiş olurum hem de karakter özellikleri ve tarzlarıylailgili bilgi edinirim.

José saati kayda değer bir doğrulukla çizmişti. Hemenhemen tüm özellikleri eklemişti. Sadece saatin ismi'Westclox'u, 'darbelere dayanıklı' ve 'Amerikan malı' gibiyazıları atlamıştı. Ama zamanı doğru çizmişti tam 11:31, hersaniyeyi, kurma düğmesini, halkayı, her şeyi çizmişti. Diğerözellikler hemen hemen ölçülü çizilse de ucundaki halkabüyütülmüştü. Ayrıca sayılar da farklı karakterde, büyüklükteve kalınlıkta çizilmişti. Saatin içindeki saniye göstergesi deöne çıkarılmıştı.

Hastabakıcının sözlerine rağmen, José'nin çizimi, saatigenel olarak kavradığına ve saatin çağrıştırdığı hissianladığına dair çarpıcı bir kanıttı. Eğer durum bu değilse,ortada garip bir çizim karışımı vardı. (Takıntılı denecekölçüde düzgün bir çizim ile, komik ve abartılı bir çiziminkarışımı).

Eve dönerken bunu düşünüyordum. Kafam karışmıştı.Geri zekâlı mı, otistik mi? diye sordum kendi kendime. Hayırbunlardan çok daha başka bir şeyler vardı ortada.

Bu ilk görüşmemden sonra bir daha José'yi görmek içinçağırmadılar. Zaten ilkinde de acil olarak çağrılmıştım. Haftasonu boyunca nöbet geçirmişti, akşam telefonla ilaçlarınındeğiştirilmesini söylemiştim. Nöbetleri kontrol altınaalındığından dolayı, artık nörolojik bir yardıma ihtiyacıkalmadığını düşünmüşlerdi. Yine de çizdiği resimde, fark

Page 285: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

ettiğim bazı şeyler, bana onunla ilgili çözülmemiş bir sırolduğu hissini veriyordu. Onu yeniden görmeliydim.Görmeden önce raporlarına bakmak istedim ama bana sadecebir konsültasyon kâğıdı verdiler. Bu kâğıtta da pek bir bilgiyoktu.

José kliniğe salaş bir kıyafetle geldi. Neden kliniğegönderildiği hakkında bir fikri yoktu belki de umursamıyordu.Beni görünce gülümsedi. O sıkıntılı ve ilgisiz bakışı gitmişyerini utangaç bir gülümseme almıştı.

"Uzun zamandır senin hakkında düşünüyorum José."dedim. Kullandığım kelimeleri anlamasa da sesimin tonundanbeni anlıyordu. Ona kalemimi verdim ve "Birkaç resim dahaçizer misin?" diye sordum.

Bu sefer ne çizdirmeliydim acaba? Her zaman yanımda,Arizona Highways isimli bol resimli dergi bulunurdu. Budergiyi nörolojik testlerim için kullanırdım. Dergininkapağında bir gölde kano kullanan insanları gösteren huzurlubir manzara resmi vardı. Arka planda dağlar ve güneşin batışıgörülmekteydi. José en yakındaki koyu, gölgelenmiş gölkenarını çizmeye başladı. Kalemle ince ince gölgelendirmeyapıyordu ama bu ancak fırçayla yapılabilecek bir işti, nazikuçlu bir kalemle değil. "Boşver gölge yapmayı, Kanoya geç."dedim. Hiç duraksamadan, hızla siluet halindeki insanları,kalemle belirledi. Sonra resme tekrar baktı. Ardından gözleriuzaklara daldı, o sırada şekli zihnine yerleştiriyordu. Sonrakalemle tamamını çizdi.

Page 286: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks
Page 287: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Yine José, etkileyici bir şekilde tüm manzarayı öncekaydetmiş sonra aynısını kopya etmişti. Hastabakıcının dahaönce söylediği gibi 'sanki bir fotokopi makinesi'ydi. Amafotokopi makinesi birebir bir kopyalama işlemi yaparken,José orijinal resimde görülmeyen bir algılamayı yansıtıyordu.Çiziminde dramatik bir özellik vardı. Orijinal resimde küçükbirer şekil olan kanodaki insanlar daha büyük, canlı ve yoğunçizilmişlerdi. Resimde, Richard Woll- heim'in öznellik, niyetve dramatizasyonu bir araya getirerek, iko- nisite (iconicity)adını verdiği şeyin belirtilerinin hepsi vardı. Bu, José'nin birfotokopi makinesinin tüm özelliklerinin ötesinde imgelem veyaratıcılık yetenekleri olduğunu gösteriyordu.

Derginin başka bir sayfasını açtım. Alabalık tutulmasıylailgili bir makale, arka planda ağaçlar ve kayalar, önde dezıplamaya hazırlanan bir alabalığın bulunduğu suluboya, birresimle desteklenmişti. Balığı göstererek "Bunu çizer misin?"diye sordum. Önce resme baktı, kendi kendine gülüyorgibiydi, sonra gözlerini uzaklaştırdı. Çizerken gülümsemebütün yüzüne yayılmıştı.

Elimde olmadan gülümsedim. Benimle kendini rahathissetmeye başlamıştı. Böylelikle kendini rahat bırakıyordu.Çizdiği balık kendine has özelliklere sahip bir balıktı.

Orijinal resimdeki balık cansız, iki boyutlu hattadoldurulmuş gibi görünürken, José'nin balığı ilkinden çokdaha canlı ve üç boyutlu etkisi yaratan bir balıktı. Tam birbalığa benzemese de zengin bir ifadesi vardı; bir balinanınkiniandıran kocaman bir ağzı,

Page 288: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks
Page 289: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

timsaha benzer bir burnu ve insana benzer gözleriyle hınzırcabakan bir balık! Açıkça gülen, komik bir insan-balıktı. AliceHarikalar Ülkesinde'nin kurbağa uşak tiplemesine benzer,masalsı bir karakterdi.

İlk başta çizdiği saat resmi beni şaşırtmıştı ama durumlailgili- bir fikre varmama yetmemişti. Bir sonraki kano resmiise etkileyici bir görsel belleğe sahip olduğunu gösteriyordu.Balık resmiyse kayda değer bir imgelem gücünü, masalsı birmizah anlayışını ifade ediyordu. Kuşkusuz çizdikleri, sanatşaheserleri olarak değerlendirilebilecek türden şeyler değildi.Daha çok, çocuksu ilkel bir sanattı bu. imgelem gücü, canlılıkgibi sanatsal yetenekler zihinsel özürlüler veya otistik kişileriçin düşünülemeyecek şeylerdi.

Arkadaşım ve meslektaşım Isabelle Rapin, yıllar önceJosé'yi muayene etmişti. José o zamanlar, kontrol altınaalınamayan nöbetlerden dolayı meslektaşımın çalıştığı ÇocukNörolojisi kliniğine getirilmişti. Rapin, konuyla ilgili engintecrübelerine dayanarak, José'nin otistik olduğunu anlamıştı.Rapin otizm ile ilgili bir kitabında şöyle yazmaktadır;

Otistik çocuklar arasında küçük bir grup, yazı ile ilgilibeceriler açısından çok gelişmiş bir düzeydedir. Bunlarıniçinden bazıları da sayılarla ilgili yeteneklerini üstün birdüzeye çıkarabilir. Bazı otistik çocukların

Page 290: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks
Page 291: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

mekanik oyuncakları sökmede, yapboz (puzzle) yapmada veyayazılı metinleri çözümlemedeki üstün yetenekleri, onlarınöğrenme becerilerinin ve dikkatlerinin görsel-mekânsalalanda yoğunlaştığını göstermektedir. Bunun sebebi belki desözel dili öğrenmedeki yetersizlikleridir. (Rapin, 1982,146-50.sayfalar).

Lorna Şelfe, 1978'de yayımlanan Nadia isimli etkileyicikitabında, özellikle resim çizme ile ilgili benzergözlemlerinden bahsetmektedir. Doktor Selfe, literatürtaraması yaparak zihinsel özürlü ve otistik kişilerin raporedilmiş tüm yeteneklerini ve ortaya çıkardıkları eserleri biraraya getirmiş. Bu çalışma, literatürdeki örneklerin hemenhemen tamamının hesaplama ve belleğe dayanan gözlemlerlealakalı olduğunu, kişilikten ve yaratıcılıktan uzak olduğunuortaya koymuştur. Yani araştırmacılar zihinsel özürlü veotistik kişilerle ilgili gözlemlerini ancak hesaplamalara vebellek kapasitelerinin ölçümüne dayandırabilmiştir. Çok enderde olsa bazı araştırmacılar, otistik çocuklara resimçizdirmişler ve bu resim yetenekleriyle ilgili olarak 'izolehaldeki üstün beceri alanı' gibi açıklamalarda bulunmuşlardır.Bu insanların kişisel bir yaratıcılık sergilemelerine olanaktanımamışlardır.

Kendi kendime 'O zaman José neydi, nasıl bir varlıktı?'diye sormam gerekiyordu. Onun içinde neler olmaktaydı?Nasıl bu hale gelmişti? İçinde bulunduğu durum, nasıl birdurumdu? Neler yapılabilirdi?

Onun bu 'durumu'nu, bu garip hastalığını anlamam için,hastalığının en başından beri biriktirilen bilgilere bakmamgerekiyordu. Hastalığın ortaya çıkışıyla ilgili olarak raporunaşunlar yazılmıştı; Sekiz yaşında kontrol altına alınamayan ve

Page 292: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

sürekli devam eden nöbetlere bağlı olarak ateşi çok yükselmişve beyin hasarına sebep olmuştu.

Hastalığının akut safhasında, omurilik sıvısındaanormalliklere rastlanmıştı. Doktorlar ortak olarak bir çeşitansefalit geçirdiğine karar vermişlerdi. Çok çeşitli tiptenöbetler geçirmişti; petit mal ve grand mal nöbetler, akinetikve psikomotor nöbetler. Özellikle ikinci gruptakiler çok dahakarmaşık tipteki nöbetlerdir.

Aniden gelen kontrolsüz ve şiddetli duygular psikomotornöbetlerle alakalı olabilir. Nöbetler arasında ortaya çıkandavranışlar da büyük bir olasılıkla buna bağlıdır. Psikomotorkişilik diye adlandırılan özelliklerdir bunlar. Bu nöbetler,temporal lobdaki bozukluklar ve hasarlarla alakalıdır. José'ninçekilmiş olan sayısız EEG'sinden, her iki temporal lobunda daciddi bozukluklar olduğunu anlıyoruz.

Temporal lob, duyma kapasitesi ve özelinde dekonuşmayı algılama ve oluşturmayla ilgili bir alandır. Dr.Rapin, José'nin temporal lob bozukluğuna bağlı olarak sözel(verbal) ve aynı zamanda duyma ile ilgili (auditory) biragnozisi olup olmadığını araştırdı. Bu çeşit agnozi, konuşmaseslerini algılayamamasına sebep oluyordu. José'ninkonuşmasındaki gerileme ve kayıp ilginçti. Anne babasınındediğine göre daha önceleri normal ölçülerde konuşan Joséhastalandığında başkalarıyla konuşmayı bırakmıştı.

Bir yeteneği, belki de diğerlerini telafi etmek üzere hızlagelişmişti. José'nin çocukluğundan beri resme karşı birtutkusu vardı. Bu yeteneği galiba kalıtımsaldı. Babası eskizçizmeyi çok seven bir insan, abisi ise başarılı bir ressamdı.José hastalığıyla birlikte çok garip ve acıklı bir duruma düştü.Günde yirmi veya otuz kasılma krizi, sayısız küçük nöbetlerve dalgınlık durumları yaşıyordu. Konuşma kaybı ile yaşadığı

Page 293: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

düşünsel ve duygusal gerileme onu çok zor bir duruma soktu.Kısa bir süre dersleriyle ilgili eve bir öğretmen geldiyse deokuldan ayrılmak zorunda kaldı. O artık ailesinin, tam günepileptik, otistik, belki de afazik, özürlü bir çocuğuydu.Eğitilemez ve tedavi edilemez bir çocuk olduğuna kararverildi. Yani durumu umutsuzdu. Diğer 'normal' çocuklar içingerçek dünyayı oluşturan okul ve toplumdan, dokuz yaşınageldiğinde, dışlanmıştı.

15 yıl boyunca evinden dışarıya çıkmadı. Annesi dışarıyaçıkarttığında , José'nin sokak ortasında yirmi otuz nöbetgeçireceğinden çekindiği için, onu evde tutmaya özengösterdi. Çok çeşitli antikonvulsanlar denendiği haldeepilepsisi iyileşmedi. Raporunda böyle yazıyordu. José'ninablaları ve abileri vardı ve o da ailesinin en küçüğü olarakellisine yaklaşan annesinin 'küçük bebeği'ydi.

İleriki yıllara ait, çok az bilgi vardı. José, sadece tıbbiolarak değil, tamamıyla dünyadan soyutlanmış, kaybolmuştu.Son zamanlarda geçirdiği şiddetli nöbete kadar kendi hücreodasına kapanmıştı. Uzun yıllar sonra tekrar hastaneyeyatırıldığında, hücresinde yaşadığı dönemde, dış dünyadantamamıyla soyutlanmadığı ortaya çıktı. Ulusal Coğrafya(National Géographie) gibi resimli dergilere çok meraklıydıve nöbetlerden fırsat buldukça eline geçirdiği kalemlerleresim yapıyordu.

Bu çizimler, José'nin dış dünya ile kurduğu tekbağlantıydı. Çocukken babasıyla birlikte dışarıya eskizçalışmaya gittiklerinde özellikle bitkiler, hayvanlar ve doğaresimleri çizmekten büyük zevk duyardı. Ona sadece buyeteneğini geliştirme olanağı tanınmıştı. Hakkında yazılmışraporda onunla ilgili yetersizlikler, eksiklikler ve bozukluklarsıralanmıştı. Rapordan anlaşıldığı üzere yine bir keresinde bir

Page 294: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

sosyal hizmet uzmanı, José'nin durumuyla ilgilenmiş ama neona ne de yaşlı anne ve babasına yardımcı olamamıştı. Joséeğer şiddetli ve korkutucu bir nöbet geçirip hastaneyekaldırılmasaydı onunla ilgili farklı bilgiler de gün ışığınaçıkmayacaktı. Nöbet sırasında eline geçen her şeyi kırıpdökmüştü.

Bu kızgınlık ve öfke boşalımına, ender olarak cidditemporal lob nöbeti geçiren kişilerde rastlanırdı. Veyadurumunu psikotik bir durum olarak değerlendirebilirdik. Yada işkence içindeki bir ruhun kendini ifade edecek başka biryol bulamadığı için attığı, umutsuz bir haykırış olarakgörebilirdik?

Hastaneye yatırıldıktan sonra yeni ve güçlü ilaçlarlanöbetleri kontrol altına alınmış, sekiz yaşından beri ilk defafizyolojik ve psikolojik yönden biraz rahatlamıştı.

Devlet hastanelerine genel olarak Erwing Goffman'ınkinebenzer bir bakış açısıyla bakılır. Buralar, hastaların 'aşağı,zavallı' olarak görüldüğü yerlerdir. Ama bir de kelimenin enolumlu anlamıyla Akıl Hastaneleri - ruhsal barınaklar -vardır.*

* Yazar burada asylum kelimesini kullanmıştır. Bu kelime temeldebarınacak, korunacak yer anlamına gelmektedir.

Buralarda, işkence çeken, büyük bir fırtınaya yakalanmışruhların ihtiyacı olan gerekli ölçüdeki düzen ve özgürlükkarışımı bir ortam vardır. José, biraz epilepsisinden biraz dahayat düzeninden kaynaklanan bir kaos yaşamaktadır.Hastane, yaşamının bu döneminde belki de onun hayatınıkurtarmıştır. Kuşkusuz o da bunun farkındadır.

Page 295: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Hastanede, yakınlarıyla ve diğer kişilerle daha değişik birilişki kurma olanağı bulmuş, böylelikle hem profesyonel hemde ilgili, düşünceli, suçlayıcı, yargılayıcı olmayan tavırlarınfarkına varmıştır. Bu onun hem kendini hem diğerleriniyeniden bulmasına sebep olmuştur. Hastanedeki dördüncühaftasından itibaren umutlanmaya, başkalarıyla ilgilenmeyeve canlanmaya başlamıştır.

Ama başkalarıyla ilgili umutlanmayı kendineyasaklamıştı çünkü bu onun gözünde hem korkutucu ölçüdekarmaşık hem de tehlikeliydi. José, Bruno Bettelheim'inadlandırdığı gibi on beş yıl boyunca 'boş bir kale'de yaşamıştı.Ama onun kalesi tamamıyla boş değildi. Orada her zamanbitki, hayvan ve doğa sevgisi yer almıştı. Bu yönü, kalesinindışarıya açılan tek kapısıydı. Bu sefer önceki durumundanfarklı olarak, hissettiklerini paylaşmayla ilgili duyduğu istekonda baskı yaratmaktaydı. Bu baskının sonucunda zamanzaman tekrar eski güvenli ve rahat dünyasına geri dönüyor,bedenini öne arkaya sallıyordu.

José'ye üçüncü kez, hastanenin hasta kabul bölümünderastladım. Gözleri kapalı, vücudu büzülmüş, öne arkayasallanıyordu. Onu böyle görünce korktum çünkü belirli birölçüde iyileştiğini düşünmüştüm. Ama José için iyileşmek,'uyanmak' basit bir şey değildi çünkü içinde yaşadığı kaleyiseviyordu.

Ona seslenir seslenmez yerinden kalktı, keyifle peşimdenresim atölyesine kadar geldi. Yine cebimden iyi yazan birkalem çıkardım çünkü atölyede sadece boya kalemlerikullanılıyordu ve bu kalemlerden bıkmıştı. ''Hani çizdiğin obalık resmini hatırlıyor musun?" diye sordum. Bunusöylerken beni anlayıp anlamadığını merak ediyordum. Başınıevet anlamında sallayarak kalemi elimden aldı. Balık resmini

Page 296: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

üç hafta önce görmüş ve çizmişti. Acaba şimdi nasıl bir şeyçizecekti?

Page 297: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks
Page 298: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Bir an gözlerini kapadı, acaba bu sırada o görüntüyütekrardan kafasında mı canlandırıyordu? Ardından balığıçizdi. Bu seferki de bir alabalıktı ama daha çok insanı andıranözellikler eklenmişti. Örneğin, burun delikleri ve dudaklargibi. Resmi bitirmiş olduğunu düşünerek tam kalemimi gerialacaktım ki bir şeyler daha çizdiğini fark ettim. Balıktamamdı ama tüm görüntü tamamlanmamıştı. Daha öncedentek başına çizilmiş olan balık, artık içinde olduğu dünyanın,görüntünün bir parçası olmuştu. Hızlı hızlı, küçük bir balıkdaha çizdi. Büyük bir olasılıkla diğerine arkadaşlık eden,oyun oynar bir şekilde zıplayan bir balıktı bu. Sonra suyunyüzeyini giderek kocaman bir dalga halini alacak şekildeçizdi. Bu sırada çok heyecanlanarak, garip ve gizemli birçığlık attı.

Bu resmin sembolik bir resim olduğunu, büyük balığınbeni, küçük balığın da kendisini temsil ettiğini hissettim. Buhissim belki çok garipti ama buna engel olamadım.Resimlerinde canlılar arası ilişki, etkileşim hep eksik olan birşeydi. Bu seferki değişiklik beni şaşırtmıştı. Ama o kızgın veköpüklü dalga neyi anlatıyordu?

En iyisi serbest çağrışım yöntemini bir tarafa bırakayım,daha güvenli ve rahat hissettiğim alanlara döneyim diyedüşündüm. Onunla ilgili potansiyel bir gelişme olduğunu farketmiş ama yine de tehlike işaretleri almıştım. Masamınüzerinde bir Noel kartı buldum. Kartta bir ağaç kütüğüüzerinde duran kırmızı gerdanlı minik bir kuş resmi vardı.Kar tanecikleri de serpiştirilmişti. José'ye kuşu işaret ederek,kalemimi tekrar verdim. Kuşu özenle çizdi. Göğüs kısmı içinkırmızı bir kalem kullandı. Kuşun ayaklarını kütüğü kuvvetlibir şekilde kavramış olarak çizdi. Bu bana özellikle çokçarpıcı gelmişti çünkü kendisinin de el ve ayaklarıyla bir şeyi

Page 299: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

çok kuvvetle kavrayarak ona dokunduğundan emin olmaihtiyacı vardı. José bu çiziminde kış resmini bahar resmihaline dönüştürmüştü. Kuru ağaç dalları ve karlı bir manzara,yerini çiçekler açmış dallarla birlikte bir bahar manzarasınabırakmıştı.

Şimdilerde José konuşmaya başladı. Garip anlaşılmazkelimeler çıkarsa da konuşuyordu artık. Bu durum hemkendini hem de bizi şaşırttı. Konuşmamasının ne kadarıorganik bozukluklara, ne kadarı da isteksizliğinedayanıyordu? Bundan emin değildik. Çektiğimiz yeni EEG'lerhâlâ temporal lobla ilgili düzensizlikler olduğunugösteriyordu. Hâlâ ufak ölçüde elektriksel boşalımlar vedisritmi vardı ama geçmişteki durumuylakarşılaştırılamayacak ölçüde bir düzelme söz konusuydu.

Page 300: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks
Page 301: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks
Page 302: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Kuşkusuz konuşması için gerekli fizyolojik düzelmesağlanmıştı ama dili anlama ve kullanmayla ilgilibecerilerinde bozukluklar vardı. Bir konuşma terapistinin deyardımlarıyla, bu becerisini geliştirmek üzere kendisi de çabasarf etmeye başladı. Konuşma bozukluğu ve konuşmayıreddetmesi hastalığın etkisini daha da arttırmıştı. Şimdikonuşmasıyla ilgili ortaya çıkan yeni gelişmeler onun dahahızlı iyileşmesine sebep oluyordu. En iyimser olanımız bileJosé'nin normal bir şekilde asla konuşamayacağını biliyorduama José hiç değilse basit ihtiyaçlarını gidermek üzerekonuşabilecekti. Bunu o da biliyordu, bu yüzden bir yandankonuşmasını ilerletmek üzere çaba sarf ederken bir yandan dakendini ifade edebilmek üzere resim yapıyordu.

José ile ilgili son bir olay daha anlatacağım. José dahaçok bir hapishane hücresini andıran odasından, eve benzerdaha sakin bir odaya yerleştirildi. Bu oda pek az hastaneninsağlayabileceği türden özenli bir yerdi. Sıcak ve yakın bir ilgigörüyordu. Bu yeni odasının bulunduğu bölüme uğradığımda,heyecanla bana el salladı. Bu çok açık ve bana yönelik birdavranıştı. Bunu yapabileceğini hayal bile etmezdim. Kapalıkapıyı işaret ederek açmamı istedi, dışarıya çıkmak istiyordu.

Beni aşağıdaki, güneşli bahçeye götürdü. Bildiğimkadarıyla sekiz yaşından beri, kendi isteğiyle gitmemişti. Busefer kalemimi vermem gerekmedi, kendisinin vardı.Hastanenin etrafında dolaştık. José bazen gökyüzüne veağaçlara bakıyordu ama çoğunlukla yerdeki leylak ve sarırenkli yonca ve çiçeklere takılıyordu gözü. Bitkilerinşekillerine ve renklerine çok meraklıydı. Çarçabuk azrastlanan beyaz bir yonca buldu, ardından yine az rastlanandört yapraklı bir yonca buldu. Yedi farklı ot çeşidi gördü,hepsini de arkadaşıymışçasına selamladı. Ama o kocaman sarı

Page 303: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

çiçekleri gördüğünde sevinçten uçtu. İşte bu onun çiçeğiydi.Hemen çizmek istedi. Yere çömeldi, elindeki çizim tahtasınıyere koydu ve çiçeği çizmeye başladı.

Bu onun uzun yıllardan beri, babasıyla eskizler çizdiğiçocukluk döneminden beri çizdiği ilk canlı doğa resmiydi.Aslının aynı, canlı mükemmel bir çizimdi. Bu, gerçekliğeduyduğu sevginin bir ifadesiydi. Bu çizim ortaçağbotanikçilerinin çizdiklerine benzer türden şeylerdi. José'ninbotanik bilgisi olmamasına rağmen en az onlar kadar doğruve canlı çizebiliyordu. Zihni, kavramsal olan, soyut olanşeyleri anlamaya uygun olarak yapılanmamıştı. Bu yoldangerçekliğe ulaşamıyordu. Onun yolu doğadan geçmekteydi.Gerçekliğe ve doğruya doğayla kavuşuyordu.

Otistik kişinin soyutluğa ve kategorik olan bilgilere ilgisiyoktur. Onun için her şey somut ve tekildir. Bunun nedeni neolursa olsun, durum budur. Geneli kavrayamayan otistiğindünyası tamamıyla ufak parçacıklardan oluşmuştur. Onlar tekbir evrende değil, William James'in dediği gibi birçok evrendebirden yaşarlar. Onların usu bilimsel olan bilginin,genellemenin tam zıddı bir uçta bulunmaktadır. Ama o uç da

Page 304: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

aynı ölçüde gerçektir. Böylesi bir us Borges'in 'UnutulmazFunes' isimli hikâyesinde resmedilmiştir;Unutmayalım ki genelleme yaparak düşünme becerisiolmayan Platonik biriydi. Funes'in o kalabalık dünyasındasadece detaylar vardı. Şimdiye kadar hiç kimse gerçekliğinateşini gece ve gündüz hiç yorulmadan zavallı Ireneo kadargöğüslememiştir...

José de , Borges'in Ireneo'suyla aynı durumdadır. Amadurumu yine de zavallı olmasını gerektirmez. Belki de budetaylarda , bu parçacıklarda derin hazlar gizlidir.

José hem otistik hem de basit ve yalın bir kişiydi.Şekillere, formlara, somuta dair becerisi onu aynı zamandadoğuştan yetenekli bir artist yapıyordu. Dünyayı formlarhalinde kavrıyor ve onları kopya ediyordu. Bu yeteneğininyanında figüratif bir becerisi de vardı. Bir çiçeği, bir balığıtıpatıp benzer çizebildiği gibi, bir duygunun, bir rüyanıntemsili olarak da çizebiliyordu. Bir de otistiklerin hayalgücünden ve sanattan uzak olduklarını söylerler!

José gibi insanlar yok sayılır. Nadia gibi otistik çocuksanatçıların varlığı yadsınır. Gerçekten bu kadar enderrastlanan kişiler midir bu insanlar, yoksa atlanırlar mı? NigelDennis, New York Review of Books’ ta 4 Mayıs 1978 deyayımlanan mükemmel makalesinde Nadia'yı anlatmaktadır.Makalesinde, dünyada Nadia gibi kimbilir kaç insanındurumunun atlandığını, dikkate alınmadığını, ürettiklerişeylerin çöp tenekesine layık görüldüğünü veya José'yeyapıldığı gibi yeteneklerine garip, ilgisiz, izole becerilerolarak bakıldığını sormaktadır. Otistik artist veya otistik hayalgücü hiç de nadir rastlanılan bir şey değildir. Geçmiş yıllardadüzinelerce örneğine rastladım hem de hiç çaba sarf etmeden!

Page 305: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Otistik kişiler, doğaları gereği etki altında kalmadıklarıiçin özgündürler. Görüntü kendi imgelemlerinden çıktığı içintamamıyla özgündür.

Bir zamanlar otizm, çocukluk dönemi şizofrenisi olarakdeğerlendirilirdi. Aslında durum tam tersidir. Şizofrenler herzaman dış dünyanın etkisinden yakınırlar; güçsüz, etkisiz,kendi olamayan, başkaları tarafından oynatılan insanlardır.Öyle olduklarına inanırlar. Otistikler ise hiç etkilenmemekten,dış dünyadan tamamıyla yalıtılmış olmaktan muzdariptirler.

Donne, "Hiç kimse kendi başına bir ada değildir." diyeyazmıştır ama otistiğin durumu işte budur, anakaradantamamıyla kopmuş bir ada! Klasik otizm vakasında, üçyaşından itibaren bu kopma gerçekleşir ve otistiğin temeldeanakara ile ilgili hiçbir anısı belleğinde yer almaz. José gibidaha ilerki yaşlarda, beyinle ilgili bir rahatsızlığa bağlı olarakortaya çıkan sekonder otizmde anakara ile ilgili bazı anılar vebelki de bir nostalji mevcuttur. Bu José'nin diğerlerine göredaha ulaşılabilir olmasının nedenlerindendir.

Peki kopmak ve bir ada olmak, ölmek midir? Öyleolması gerekmez. Toplum ve kültürle yatay bağların kaybı,belki de başka insanlar tarafından hiç dokunulmamış olandoğa ve gerçeklikle dikey bağlantılar kurmayı olanaklı halegetirmektedir. José'deki dikey bağlantı, algılamalarına veresimlerine incelikli ve berrak bir şekilde yansıyordu.

Bütün bunlar bizi şu soruya yöneltiyor; tek başına bir adaolan insanın anakarada bir yeri var mıdır? 'Anakara' bu adayauyum sağlayabilir mi? Toplumun dâhilere karşı gösterdiğisosyal ve kültürel tepkilerle, bu durum arasında benzerliklervardır. Kuşkusuz tüm otistiklerin dâhi olduklarını iddiaetmiyorum, sadece sıradışı ve garip olma özelliğindebirleşmektedirler. Soruyu José için soracak olursak; gelecek

Page 306: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

José için neler sunacaktır? Dünyada onun için bir yer varmıdır? Hem otonomisini kullanabileceği hem de izolekalabileceği bir yer bulunabilir mi? Bitki sevgisi ve incelikligözlem kabiliyetiyle botanik çalışmaları için illüstrasyonlar,zooloji veya anatomi kitapları için resimlemeler yapabilirmiydi? Bir sonraki resmi, ona gösterdiğim bir kitaptançizmişti. Bu resim epitelium isimli doku parçasından birkesite aitti. Bilimsel gezilere katılıp resimler çizebilir miydi?Gördüğü şeyleri tam bir konsantrasyon içinde çiziyordu, buyeteneği bu gibi durumlarda faydalı olabilirdi.

Acaba bu yeteneği, onun masal kitaplarını veya İncil ileilgili hikâyeleri ve mitleri resimlendirmesini sağlar mıydı?Okuyup yazamadığından harfleri sadece güzel şekiller olarakgörüyordu. Acaba kitapların büyük harflerini resmedemezmiydi? Kiliseler için mozaikten ve boyanmış ağaçtanmihraplar yapmıştı. Mezartaşlarına çok özgün harflerkazımıştı. Şimdiki görevi, hastane içindeki ilanlarıresmetmekti. Bütün bu işleri çok iyi bir şekilde yapıyordu.Ama bunun için onu anlayıp yönlendirecek birisi gerekiyordu.Aksi takdirde, yıldızların gökte durduğu gibi öyleceduracaktı. Diğer otistikler gibi bir hastanenin arkakoğuşlarından birinde ilgisizlikten çürüyüp gidecekti.

Page 307: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks
Page 308: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

NOTBu hikâye yayımlandıktan sonra da pek çok mektup ve makale

gönderdiler. Bunların içinde en ilginci Dr. C. C. Park'ınkiydi. Otistiklerarasında artistik yeteneklere sahip pek çok kişi olduğu bir gerçekti. NigelDennis'in anlattığı Nadia, Picassovari bir yetenek olmasıyla her ne kadarbunlar içinde çok özgün, nadir bir örnek teşkil etse de, otistikler arasındayetenekli pek çok kişi bulunmaktadır. Bu yeteneği ölçmek için Goodenough'ınBir insan Çiz' adlı zekâ testi yetersiz kalmaktadır. Nadia'da, Jose'de vePark'ların Ella'sında olduğu gibi kendiliğinden çarpıcı çizimlerin yapılmasıgerekmektedir.

Dr. Park 1978'de yayımlanan Nadia ile ilgili resimli incelemede, kendiçocuğuyla ilgili deneyimlerine de dayanarak, bu çeşit çizimlerin ortaközelliklerini anlatmıştır. Bu özellikler hem olumlu hem olumsuzdur.Stereotipiklik ve derivatiflik olumsuz özelliklerdir. Görülmüş olan nesneninuzun bir süre sonra tekrar algılandığı gibi resmedilmesi bu tip yeteneğinolumlu yanlarıdır. Bu resimlerde görülen saflık, naiflik bundankaynaklanmaktadır. İncelemesinde bu çocukların eğitilemez olarakgörüldüğünü belirtir. Belki de onlara uygun bir eğitimle yönlendirilebilirler.

Artık yetişkin ve başarılı bir sanatçı olan kendi çocuğuyla ilgilideneyimlerinin yanı sıra, Morishima ve Motzugi'nin, otistiklerinyeteneklerini, bildiğimiz anlamda 'eğitmeden', profesyonel yetişkin sanatçılarhaline getirdiklerini anlatmaktadır. Morishima, klasik Japon kültürelgeleneğininbir parçası olarak bazı özel yönerge teknikleri (neyin nasıl yapılacağıyla ilgiliyöntemler) kullanmaktadır. Ayrıca iletişim aracı olarak da resmikullanmaktadır. Böylesi formel eğitim gerekli olsa da, yeterli değildir. Yakınve empatik bir ilişki kurulması gereklidir. Dr. Park incelemesini çok hoş birözetle bitirmiştir;'Basit ve Yalın'ın Dünyası':

Motzugi evinde baktığı özürlü bir artiste kendini vakfetmiş veşöyle yazmıştır, sır bu yazdıklarında gizlidir; "Yanamura'nınyeteneğini geliştirmenin sırrı, onun ruhunu paylaşmaktır. Öğretmenbu güzel, dürüst, özürlü insanı sevmeli ve onun temiz ve özürlüdünyasında yaşamalıdır."

Page 309: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks
Page 310: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

kaynakça

Genel Referanslar

Hughlings Jackson, Kurt Goldstein, Henry Head ve A. R.Luria nörolojinin en önemli kişileridir. Hastalara ve onlarınproblemlerine bizimkilere hiç benzemeyen şekilde yoğun birilgi göstermiş ve anlamaya çalışmışlardır. Kitabın yazarınınzihninde her zaman yerlerini korumuşlardır. Her zamankarmaşık tabloları belirli kalıplara indirgeme eğilimiolmuştur, bundan dolayı sıklıkla Jacksoniyen türdeki birnörolojiden, bir de Hughlings Jacksonvari bir nörolojidenbahsetmişimdir. Bütün düşünce süreçlerini, önerme hesaplarıolarak gören Jackson bir mantıkçı, 'uykulu durumları' ve'hatıraları' anlatan ise bir şairdi. Her ikisi de aslında aynıkişiydi. Şemalara meraklı Henry Head, 'sesi duyumsamak'diye yazan Head'den oldukça farklıydı. 'Soyutluk' hakkındaoldukça soyut değerlendirmelerde bulunan Goldstein ise,somutluğu yaşayan hastalarından çok etkilenmişti. Luria'daise bilinçli bir ikilem vardı. İki türde kitap yazması gerektiğinihissetmişti; İnsanda Yüksek Kortikal İşlevler gibi formelkitaplar ile Bir Tekerlemecinin Aklı gibi biyografikhikâyeler...İlkine klasik, İkincisine romantik bilim derdi...

Jackson, Goldstein, Head ve Luria, nörolojinin en temelve vazgeçilmez isimleridir. Benim düşünce yapımdaki vedolayısıyla bu kitaptaki yerleri de vazgeçilmezdir. Bu yüzdenkaynakçada ilk olarak onların çalışmalarına yer vereceğim.İdeal olarak tüm yazdıkları eserleri belirtmek gerekmektedir

Page 311: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

fakat ben bu kaynakçada, İngilizce olarak ulaşabileceğinizbazı anahtar çalışmaları vereceğim.

HUGHLINGS JACKSONJackson'dan önce Parkinson'un çalışmaları gibi

çalışmalar ve makaleler 1817'den beri yayınlanmaktaydı.Ama hiçbiri Jackson gibi sinir sistemi işlevlerinin genel birsistematizasyonunu gerçekleştirememişlerdir. Jackson,nörolojiyi bilim haline getiren kişidir. Jackson'un eserlerini;Taylor, J.'nin 1931 Londra basımı Hughlings Jackson'ınSeçilmiş Makaleleri isimli kitabından tarayabilirsiniz. Aynıkitap, New York'ta 1958 yılında yeniden basılmıştır. Buradatoplanmış yazılar yer yer çok net açıklamalarla dolu olsa da ,kolay okunabilecek türden değildir. Jackson'un anıları vesohbetlerinin yer aldığı kitabını Purdon Martin ölmeden öncebitirebilmişti. Umarız yakında yayınlanır.

HENRY HEADHead, Weir Mitchell gibi mükemmel bir yazardır

(Hikâyelere ait referanslar kısmında 6. hikâyeninreferanslarına bakınız). Yazdığı kalın kitaplar,Jackson'ınkilerin aksine rahat okunan türdendir.

Studies in Neurology, 2 cilt Oxford; 1920.Aphasia and Kindred Disorders of Speech, 2 cilt

Cambridge 1926.KURT GOLDSTEINGoldstein'in en kolay erişilebilecek kitabı, Der Aufbau

des Organismus (The Hague, 1934), The Organism: AHolistic Approach to Biology Derived from PathologicalData in Man adıyla İngilizceye çevrilmiştir (NewYork, 1939).

Goldstein, K. and Sheerer, M. "Abstract and ConcreteBehaviour" Psychol. Monogr. 53 (1941).

Page 312: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Goldstein'in vaka çalışmaları pek çok kitaba dağılmışdurumdadır ve derlenip bir araya getirilmeyibeklemektedirler.

A.R.LURİAGünümüzün en büyük nörolojik hâzinesi Luria'nın vaka

incelemeleri ve çalışmalarıdır. Kitaplarının çoğu İngilizceyeçevrilmiştir. En kolay ulaşabilecekleriniz:

The Man with a Shattered World, New York, 1972The Mind of a Mnemonist, New York, 1968Speech and the Development of Mental Processes in the

Child, Londra, 1959 Bu çalışma zihinsel özür, konuşma, oyunve ikizlerle alakalıdır.

Humarı Brain and Psychological Process, New York,1966. Bu kitap frontal lob sendromu olan hastalarındurumlarını anlatmaktadır.

The Neuropsychology of Memory, New York, 1976.Higher Cortical Functions in Man. İkinci basım New

York, 1980. Luria'nın en büyük eseridir. Bu kitaptayüzyılımızın en büyük nörolojik çalışma ve düşüncesininsentezi yeralmaktadır.

The Working Brain. Harmondsworth, 1973. Yukardakikitabın daha kısaltılmış ve daha rahat okunabilir şeklidir.Nöropsikolojiye giriş olarak okunabilecek en iyi kitaptır.

Hikâyelere Ait Referanslar ı. Karısını Şapka Sanan AdamMacrae, D. and Trolle, E. "The defect of function in

visual agnosia." Brain (1956) 77: 94-110.Kertesz, A. "Visual agnosia: the dual deficit of perception

and recognition." Cortex (1979) 15: 403-19.Marr, D. 15. Hikâyenin referanslarına bakınız.

Page 313: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Damasio, A.R. "Disorders in Visual Processing" in M. M.Mesulam (1958).

2. Kayıp DenizciKorsakov'un orijinal çalışması (1887) ve daha sonraki

çalışmaları İngilizceye çevrilmemiştir. Korsakov'unçalışmalarıyla ilgili tam bir bibliyografyayı A. R. LuriaNeuropsychology of Memory adlı kitabında vermiştir. Aynıkitapta 'Kayıp Denizcinin' durumuna benzer pek çok vaka yeralmaktadır. Hem burada hem de sonraki hikâyelerde sürekliAnton'a, Pötzl ve Freud'a göndermeler yapıyorum. Bunlarıniçinde bir tek Freud'un monografi İngilizceye çevrilmiştir.

Anton, G. "Über die Selbstwarnehmung derHenderkrankungen des Gehirns durch den Kranken." Arch.Psychiat. (1899) 32.

Freud, S. Zur Auffassung der Aphasia. Leipzig 1891. Bueser E. Stengel tarafından İngilizceye On Aphasia: A CriticalStudy adıyla çevrilmiştir. New York 1953.

Pötzl, O. Die Aphasielehre vom Standpunkt derklinischen Psychiatrie: Die Optische-agnotischen Störungen,Leipzig 1928. Pötzl'ün bukitabında bahsettiği durumlar sadece görsel değil, vücudun biryarısını tanımamayla ilgili örneklerdir. Bu durum 3, 4, ve 8,hikâyelerle de alakalıdır. Bu duruma A Leg to Stand on adlıkitabımda da yer verdim.3. Bedenini Yitiren Hanımefendi

Sherrington, C. S. The Integrative Action of the NervousSystem, Cambridge 1906,335-43.Man on His Nature, Cambridge 1940, 328-9.Purdon Martin, J. The Basal Ganglia and Posture, London1967Weir Mitchell, S. 6. hikâyenin referanslarına bakınız.

Page 314: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Sterman, A.B. ve başkaları. "The acute sensoryneuronopathy syndrome" Annals of Neurology (1979) 7: 354-84. Yatağından Düşen AdamPötzl, O. 2. hikâyeye ait referanslara bakınız,5. Eller

Leont'ev, A.N. ve Zaporozhets, A.V. Rehabilitation ofHand Function, İngilizci çeviri Oxford 1960.6. FantomlarSterman, A.B. ve başkaları. 3. hikâyenin referanslarınabakınız.

Weir Mitchell, S. Injuries of Nerves, 1872 Dover (yenibasım 1965.)7. Dengede

Purdon Martin, J. Özellikle 3. hikâyenin referanslarındakikitabının 36-51. sayfaları.8. Gözler Sağa

Battersby, W.S. ve başkaları. "Unilateral 'spatial agnosia'(inattention) in patients with cerebral lesions" Brain, (1956)79: 68-93.

Mesulam, M. M. Principles of Behavioral Neurology,Philadelphia 1985 259-88.9.Başkanın KonuşmasıDummett, M., Frege: Philosophy of Language, London 1973,83-89.

Jackson H.'nın daha önce adı geçen tüm eserleri.Özellikle Brain (1915) 38:1-190

ıo. Tikli RayTourette G. " Etude sur an affection nerveuse caracterisee

par l' incoordination motricee accompagnee d'echolalie et de

Page 315: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

coprolalie" Arch. Neurol. 9: 19-42, 158-200. Tourette'ineserlerinin ilk İngilizce çevirisi:

Goetz, C.G. ve Klawans, H. L., Gilles de la Tourette onTourette Syndrome (New York 1982)

Meige ve Feidel'in Les Tics et leur traitement (1902) adlıeseri Kinnier Wilson tarafından 1907 'de İngilizceyeçevrilmiştir.

11. Cupid HastalığıKraepelin, E. Lectures on Clinical Psychiatry (İngilizce

çevirisi London 1904)12. Kimlik MeselesiLuria'yla ilgili (1976) referansa bakınız.13. Buyrun Peder Buyrun HemşireLuria'yla ilgili (1966) referansa bakınız.14. Ele geçirilmiş10. hikâyenin referanslarına bakınız.15. HatıraAlajouanine, T. "Dostoievski's epilepsy." Brain (1963)

86: 209-21Critchley, M. ve Henson, R. A. eds. Music and the Brain:

Studies in the Neurology of Music, London 1977. Özellikle 19ve 20. bölümler.

Penfield, W. ve Perot, P. "The brain's record of visual andauditory experience: a final summary and discussion." Brain(1963) 86: 595-696.

Salaman, E. A Collection of Moments, London 1970.Williams, D. "The structure of emotions reflected in

epileptic experiences" Brain (1956) 79: 29-67.Jackson, H. "On right or left sided spasm at the onset of

epileptic paroxysms, and on crude sensation warnings, andelaborate mental states." Brain (1880) 3:192-206.

Page 316: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Jackson, H. "On a particular variety of epilepsy('Intellectual Aura') Brain (1888) 11:179-207.

Martin, P. "Neurology in fiction: The turn of the screw",British Medical J. (1973) 4: 717-21.

Marr, D.: Vision: A Computational Investigation of VisualRepresentation in Man, San Francisco 1982.

16. Kontrolsüz NostaljiJelliffe, S. E. Psychopathology of Forced Movements and

Oculogyric Crises of Lethargic Encephalitis, London 1932Sacks, O. Awakenings, London 1973. Üçüncü basım

1983. Bu kitapta Rose, R. adlı hastanın hikâyesini özellikleokuyun.

17. Hindistana GeçitKonuyla ilgili literatür bilgim pek yok. Ancak başka bir

hastamla olan tecrübelerim de bu hikâyede anlattıklarımabenzer özellikler taşımaktaydı.

18. İçimizdeki KöpekBear, D. "Temporal-lobe epilepsy : a syndrome of

sensory-limbic hyperconnection" Cortex (1979) 15 : 357-84.Brill, A.A. "The sense of smell in neuroses and

psychoses" Psychoanalytical Quarterly (1932) 1: 7-42.19. CinayetBu duruma tam olarak benzer vakalara rastlamadım.

Frontal lob hasarlarında, tümörlerinde, lobotomisindeburadakine benzer takıntılı hatırlamalara rastlamıştım.

20. Hildegard'ın HayalleriSinger, C. "The visions of Hildegard of Bingen" in From

Magic to Science (Dover repr. 1958).Migraine (1970, üçüncü basım 1983) adlı kitabımı da

okuyun.

Page 317: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Dostoyevski'nin epileptik seyahatleri ve görüntüleri içinyukarda yazılı Alajouanine ile ilgili referansa bakınız.

21. RebeccaBruner, J. Bakınız önceki referanslar.Peters, L. R. "The role of dreams in the life of a mentally

retarded individual." Ethos (1983): 49-6522. Ayaklı AnsiklopediHill. L. "idiot savants: a categorisation of abilities"

Mental Retardation, December 1974.Viscott, D. "A musical idiot savant: a psychodynamic

study, and some speculation on the creative process."Psychiatry (1970) 33 (4): 494-515.

23. İkizlerHamblin, D. J. "They are 'idiot savants'wizards of the

calendar" Life 60 (18 March 1966): 106-8.Horwitz, W. A, ve başkaları "Identical twin 'idiot

savantscalendar calculators" American J. Psychiat. (1965)121:1057-79.

Luria, A.R. and Yudowich, F. Ia. Speech and thedevelopment of Mental Processes in the Child, İngilizceçevirisi London 1959.

Myers, F. W. H. Human Personality and its Survival ofBodily Death, London 1903

Nagel, E. ve Newmann, J. R. Gödel's Proof, New York1958.

Park, C. C. ve D. bakınız 24. hikâyenin referansları.Selfe, L. Nadia bakınız 24. hikâyenin referansları.Silverberg, R. Thoms, New York 1967Smith, S. B. The Great Mental Calculators: The

Psychology, Methods and Lives of Calculating Prodigies,Past and Present, New York 1983.

Page 318: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

Stewart, I. Concepts of Modern Mathematics,Harmondsworth 1975.

Wollheim, R. The Thread of Life, Cambridge, Mass. 198424. Otistik ArtistBuck, L. A. ve başkaları "Artistic talent in 'autistic'

adolescents and young adults" Empirical Studies of the Arts(1985) 3 (1): 81-104.

Buck, L. A. ve başkaları "Art as a means of interpersonalcommunication in autistic young adults" JPC (1985) 3: 73-84.

Her iki makale de 1981 yılında New York'ta kurulan TheTalented Handicapped Artist's Workshop'un katkılarıylayayımlanmıştır.

Morishima, A. "Another Van Gogh of Japan: the superiorartwork of a retarded boy." Exceptional Children (1974)41:92-6.

Motsugi, K. "Shyochan's drawing of insects." JapaneseJournal of Mentally Retarded Children (1968) 119:44-7

Park C.C. The Siege: The First Eight Years of an AutisticChild, New York 1967 Boston ve Harmondsworth 1972.

Park, D. and Youderian, P. "Light and number: orderingprinciples in the world of an autistic child." Journal of Autismand Childhood Schizophrenia. (1974) 4 (4):313-24.

Rapin, I. Children with Brain Dysfunction: Neurology,Cognition, Language and Behaviour, New York:1982.

Selfe, L., Nadia: A Case History of ExtraordinaryDrawing Ability in an Autistic Child, London 1977.

Ayrıca Nigel Dennis'in New York Review of Books, 4May 1978 ve C. C. Park'ın Journal of Autism andSchizophrenia (1978) 8: 457-72 çalışmaları okunabilir.İkincisi Japonların otistik çocuklarla yaptıkları çalışmalarınçarpıcı bibliyografyasını sunmaktadır.

Page 319: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks
Page 320: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

{1} Daha sonra, kazara eldivenleri eline geçirdi ve "Aman tanrım bunlareldiven!" dedi. Bu durum Kurt Goldstein'ın nesneleri ancakkullandığında tanıyabilen "Lanuti" isimli hastasını hatırlatmaktadır.

{2} Hangi adam daha trajik bir durumdadır ve hangisi daha lanetlidir?Başına geleni bilen mi bilmeyen mi?

{3} Sonradan, karısından öğrendiğime göre, Dr. P., öğrencilerini, azıcıkhareket ettiklerinde tanıyabiliyordu. "Bu Karl!. Onun hareketlerini,bedeninin müziğini biliyorum." diye heyecanla sesleniyordu.

{4} Ancak bu kitabı yazmayı bitirdiğimde, genel olarak görsel algılamabozukluğu (agnozi) ve özel olarak da yüzleri tanıyamama (prosopagnozi)hakkında geniş bir literatür olduğunun farkına vardım (Ç.N.Yunanca'da "prosopo" yüz, "gnosis" ise algılama, tanıma demektir;böylelikle prosopagnozi yüzleri tanıyamama anlamına gelir). Özellikle,bu tür agnozileri olan bazı hastalarla ilgili çalışmalarını çok detaylı birşekilde, kendi çabalarıyla yayımlayan Dr. Kertesz'in, görsel agnoziüzerine yazdığı makalesini, okuyabilirsiniz (Kertesz, 1979).

{5} Studs Terkel, İyi Savaş (The Good War, 1985) adlı etkileyici tarihkitabında, II. Dünya Savaşı'nı, hayatlarının en kuvvetli ve gerçekzamanları olduğunu düşünen, sonraki dönemleri silik ve heyecansızbulan sayısız kadın ve erkeğin, savaşan erkeklerin hikâyelerinianlatmıştır. Bu insanların savaşla kendilerini meşgul etmeye, konuşmayaeğilimleri vardır. Çarpışmaları, silah arkadaşlığını, vicdani değerlerianlatırlar. Ama bu kişilerin geçmişle hesaplaşmaları ve şimdiki duygu veanılarının karışık bir halde olması, Jimmie'nin organik amnezidurumuna benzememektedir. Yakın zamanda, bu soruyu Terkel ilekonuşmaya fırsatım oldu: "1945 yılını bir dönüm noktası olarak görenbinlerce insanla konuştum ama senin amnezik Jimmie gibi zamanıkaybeden birine rastlamadım." dedi.

Page 321: Kar±s±n± apka Sanan Adam - Oliver Sacks

{6} Buna zıt bir şekilde, Purdon Martin Basal Ganglia and Posture (s.32,1967) adlı kitabında bir vakasını şöyle tarif etmektedir; 'Yıllarca sürenfizyoterapi ve eğitime rağmen bu hasta, asla normal bir şekilde yürümebecerisini kazanamamıştı. En fazla zorlandığı şey yürümeye başlamak veileriye doğru gitmekti. Sandalyeden de kalkamıyordu. Emekleyemiyorveya yerde dizleri ve elleri üzerinde duramıyordu. Ayaktayken veyayürüyorken tamamıyla gözlerine bağımlıydı ve gözlerini kapattığındayere düşüyordu. İlk başlarda gözleri kapalı olarak sıradan birsandalyeye oturamıyorken yavaş yavaş bu beceriyi kazandı.

{7} "Ses rengi" Head'in çok sevdiği bir terimdir ve bunu yalnızca afaziile ilgili olarak değil, talmik ya da periferal bozukluklarındeğiştirebileceği, duyum özellikleri, bilinçsizce "ses rengi"ni araştırmayaçekildiğidir - yani önerme ve işleme yönelik klasik nörolojiye karşın ya daonun yanı sıra bir ses rengi nörolojisi. Bu arada söz konusu terim,özellikle ABD'nin güneyindeki siyahlar arasında yaygındır: yaygın,dünyevi ve olmazsa olmaz bir terim. "İşte gördün mü, ses renginihissetmek diye bir şey var.... ve eğer buna sahip değilsen bebeğim, işinbitmiş demektir." (Studs Terkel, 1967 yılında yazdığı Ayrım Sokağı:Amerika adlı sözel tarih yazısına epigraf olarak almıştır).

{8} "Başkan'ın Konuşması" adlı dokuzuncu hikâyedeki hastam EmilyD.'de de, buna benzer bir şekilde insan sesinin tonunu veya ifadesinialgılama bozukluğu (tonal agnozi) vardı.

{9} Bu durum A. A. Brill (1932) tarafından etraflıca anlatılmış veçocuklar ile makrosmatik hayvanlar "vahşiler" (köpek gibi), bütünüyleparlak ve uyarıcı bu koku dünyası açısından karşılaştırılmıştır.