9
Araştırma Yöntemleri Ders Notları 1 Önce Epistemoloji Akademik bir mecrada üretilen her ürün için geçerli olmak üzere, fail kendisine “ne yapıyorum?” (“ne yaptım? ve / veya “ne yapmalıyım?”) sorusunu sorduğunda kaçınılmaz olarak “ne biliyorum?” ve “nasıl biliyorum?” sorularını da cevaplamak durumundadır. Büyük epistemolojik sorular beraberlerinde göreli olarak daha küçük ve fakat önemli diğer soruları da getirir: “Bir araştırma sorununu nasıl kullanışlı bir tasarıma dönüştürürüz?” Bu bir araştırma yöntemi sorusudur. Temel Metin 1: Donatella della Porta ve Micheal Keating, Sosyal Bilimlerde Kaç Yaklaşım Var? Epistemolojik Bir Giriş, Sosyal Bilimlerde Yaklaşımlar ve Metodolojiler -Çoğulcu Bir Perspektif- içinde, s. 37-61, çev. Sabri Gürses, Küre Yayınları, İstanbul, 2015. [Bu noktadan sonrası, aksi belirtilinceye kadar yukarıdaki metnin yorumlanmasıdır] Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı eserinde Thomas Kuhn (1962), olgun bilimsel disiplinlerin a. Neyin inceleneceğini b. Neden inceleneceğini c. Nasıl inceleneceğini tanımlayan bir paradigmaya dayandığını söyler. Normal zamanlarda (olağan bilim dönemi) bir disiplindeki daha önceki kazanımlara dayanan bir paradigmanın varlığı, bilginin birikmesine izin verir. Karışıklık zamanlarında, bilimsel devrimler paradigma değişimleri yaratır. Bir paradigmanın önemli bir göstergesi, onun bir disiplinin bilimciler topluluğunun tamamı tarafından kabul edilmiş olmasıdır. Bazı sosyal bilimciler sosyal bilimlerde tek bir yaklaşım (bu yüzden de tek bir paradigma) olduğunda ısrar ediyor. Bu yaklaşım şu bilimsel araştırma idealinde ortaklaşmaktan başka bir şey değildir: Karl R. Popper şöyle söyler: “(…) ciddi felsefi problemler olmasaydı ve bunları çözebilme umudu taşımasaydım, felsefeci olmam asla bağışlanamazdı ve bence, felsefenin varoluşu da bağışlanamazdı” (Popper, 2010: 191). Bu tavrın gereği olarak bir filozofun yapıtı incelenirken sorulması gereken soru, o filozofun çözmeye çalıştığı ya da en azından gündeme getirdiği problemin ne olduğu sorusudur. Oysa özellikle felsefe öğrencilerine olmak üzere, tüm sosyal bilimcilere öğretilen yaklaşım “bu filozof ne söylüyor (söylemeye çalışıyor)?” sorusunu esas almaktadır. Her türlü sosyal ve dahi insani fenomenin ancak tarihiyle birlikte anlaşılabileceği doğru olsa da felsefe tarihi, filozofların neler söyledikleri / yazdıklarının (ya da tamamen yoruma indirgenmiş olarak ne söylemeye çalıştıklarının) bir dökümü değildir. Felsefe ve düşünce tarihi problemler ve çözüm önerileri (/çözümler) tarihidir. “To know the secrets of Life, we must first become aware of their existence.” ― Albert Einstein, The World As I See It

Karl R. Popper - omerfaikanli.files.wordpress.com · Araştırma Yöntemleri Ders Notları 1 Önce Epistemoloji Akademik bir mecrada üretilen her ürün için geçerli olmak üzere,

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Karl R. Popper - omerfaikanli.files.wordpress.com · Araştırma Yöntemleri Ders Notları 1 Önce Epistemoloji Akademik bir mecrada üretilen her ürün için geçerli olmak üzere,

Araştırma Yöntemleri Ders Notları

1

Önce Epistemoloji

Akademik bir mecrada üretilen her ürün için geçerli

olmak üzere, fail kendisine “ne yapıyorum?” (“ne

yaptım? ve / veya “ne yapmalıyım?”) sorusunu

sorduğunda kaçınılmaz olarak “ne biliyorum?” ve

“nasıl biliyorum?” sorularını da cevaplamak

durumundadır.

Büyük epistemolojik sorular beraberlerinde göreli

olarak daha küçük ve fakat önemli diğer soruları da getirir: “Bir araştırma sorununu nasıl kullanışlı bir

tasarıma dönüştürürüz?” Bu bir araştırma yöntemi sorusudur.

Temel Metin 1:

Donatella della Porta ve Micheal Keating, Sosyal Bilimlerde Kaç Yaklaşım Var? Epistemolojik Bir

Giriş, Sosyal Bilimlerde Yaklaşımlar ve Metodolojiler -Çoğulcu Bir Perspektif- içinde, s. 37-61, çev.

Sabri Gürses, Küre Yayınları, İstanbul, 2015.

[Bu noktadan sonrası, aksi belirtilinceye kadar yukarıdaki metnin yorumlanmasıdır]

Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı eserinde Thomas Kuhn (1962), olgun bilimsel disiplinlerin

a. Neyin inceleneceğini

b. Neden inceleneceğini

c. Nasıl inceleneceğini

tanımlayan bir paradigmaya dayandığını söyler. Normal zamanlarda (olağan bilim dönemi) bir

disiplindeki daha önceki kazanımlara dayanan bir paradigmanın varlığı, bilginin birikmesine izin verir.

Karışıklık zamanlarında, bilimsel devrimler paradigma değişimleri yaratır. Bir paradigmanın önemli

bir göstergesi, onun bir disiplinin bilimciler topluluğunun tamamı tarafından kabul edilmiş olmasıdır.

Bazı sosyal bilimciler sosyal bilimlerde tek bir yaklaşım (bu yüzden de tek bir paradigma) olduğunda

ısrar ediyor. Bu yaklaşım şu bilimsel araştırma idealinde ortaklaşmaktan başka bir şey değildir:

Karl R. Popper şöyle söyler: “(…) ciddi felsefi problemler olmasaydı ve bunları çözebilme

umudu taşımasaydım, felsefeci olmam asla bağışlanamazdı ve bence, felsefenin varoluşu da

bağışlanamazdı” (Popper, 2010: 191). Bu tavrın gereği olarak bir filozofun yapıtı incelenirken

sorulması gereken soru, o filozofun çözmeye çalıştığı ya da en azından gündeme getirdiği

problemin ne olduğu sorusudur. Oysa özellikle felsefe öğrencilerine olmak üzere, tüm sosyal

bilimcilere öğretilen yaklaşım “bu filozof ne söylüyor (söylemeye çalışıyor)?” sorusunu esas

almaktadır. Her türlü sosyal ve dahi insani fenomenin ancak tarihiyle birlikte anlaşılabileceği

doğru olsa da felsefe tarihi, filozofların neler söyledikleri / yazdıklarının (ya da tamamen yoruma

indirgenmiş olarak ne söylemeye çalıştıklarının) bir dökümü değildir. Felsefe ve düşünce tarihi

problemler ve çözüm önerileri (/çözümler) tarihidir.

“To know the secrets of Life, we must

first become aware of their existence.”

― Albert Einstein, The World As I

See It

Page 2: Karl R. Popper - omerfaikanli.files.wordpress.com · Araştırma Yöntemleri Ders Notları 1 Önce Epistemoloji Akademik bir mecrada üretilen her ürün için geçerli olmak üzere,

Araştırma Yöntemleri Ders Notları

2

1. Hedef çıkarımdır. Bilimsel araştırma dünya hakkındaki empirik (deneysel) enformasyon

temellerinde betimleyici ya da açıklayıcı çıkarımlar yapmak üzere tasarlanmıştır.

2. Yordamlar kamuoyuna açıktır. Bilimsel araştırma açık seçik, kurallı ve kamusal yöntemlerle

veriler üretmek üzere tasarlanmıştır.

3. Sonuçlar kesin değildir.

4. İçerik yöntemdir… bilimsel araştırma geçerliliğinin bağlı olduğu bir çıkarım kuralları

kümesine bağlı kalır.

Başka bazı sosyal bilimciler, sosyal bilimin pre-paradigmatik olduğuna inanır. Sosyal bilimler halen

birleştirici ilke ve standartlar kümesi arayışındadır.

Diğer bazı sosyal bilimciler, sosyal bilimin post-paradigmatik olduğuna ve belli bir modernlik

kavrayışına (post-modern yaklaşım) bağlı olan bir bilimsel varsayımlar kümesini hazırladığına inanır.

Sonuncu grup sosyal bilimciler ise, sosyal bilimlerin non-paradigmatik olduğuna, tek bir hegemonik

yaklaşım ve standartlar kümesi olamayacağına, ama sosyal dünyanın çok tarzda anlaşılması

gerektiğine, bunların her birinin belli amaçlar için geçerli olabileceğine inanır; hatta onun çok

paradigmalı olduğuna, farklı paradigmaların ya birbirleriyle mücadele ettiğine ya da birbirini

görmezden geldiğine inanırlar.

Soru: ‘Hakikat’ kavramı bağlamında bu yaklaşımlar nasıl konumlanırlar?

Alanın büyük kısmını, tek bir doğruyu dayatmadan, belli sav üretme standartları getirip

yaklaşımlarda ve kanıt tiplerinde farklar olduğunu kabul ederek ele almak mümkündür.

Bunlar (yani farklar) kaçınılmaz olarak kökten farklı dünya-görüşleri oluşturmasa da, hepsinin

birbirine uyumlu olması da şart değildir. Araştırmacıların çeşitli yaklaşımlar arasındaki

farkların ve ne ölçüde birleştirilebileceklerinin farkında olması gerekir ve bu yeterlidir.

Soru: Söz konusu felsefe ya da bilim tarihi olduğunda, farklı yaklaşımlar nasıl

örneklendirilebilir? Bunları farklı kılan nedir? Bunların aynı akademik mecrada bir arada

tutabilecek ‘akraba benzerliği’ nedir?

Bazı sosyal bilimciler özellikle bu konuya eğilirler, sosyal bilim felsefesi ve bilgi kuramında

uzmanlaşırlar. Başkaları temel konuları verili kabul edip empirik araştırmaya yoğunlaşır.

Bütün sosyal bilimcilerin filozof olması gerekmediğini kabul ediyoruz ve elbette önce var

olmak ve bilmekle ilgili temel sorunları çözmemiz gerekseydi, birçok sosyal bilim asla yola

çıkamazdı. Buna rağmen bilginin temelleri üzerine biraz düşünmek bütün araştırmalar için

bir ön hazırlıktır.

Epistemolojiye Hoş Geldiniz..

Welcome to epistemology..

Page 3: Karl R. Popper - omerfaikanli.files.wordpress.com · Araştırma Yöntemleri Ders Notları 1 Önce Epistemoloji Akademik bir mecrada üretilen her ürün için geçerli olmak üzere,

Araştırma Yöntemleri Ders Notları

3

NEYİ VE NASIL BİLEBİLİRİZ? SOSYAL BİLİMLERDEKİ ONTOLOJİLER VE

EPİSTEMOLOJİLER

Sosyal bilimlerdeki rakip yaklaşımlar

a) Gerçek ve nesnel bir dünyanın var olmasıyla bağlantılı olarak ontolojik zeminde;

b) Bu dünyayı bilmenin olasılığıyla ve bu bilginin alacağı biçimlerle bağlantılı olarak,

epistemolojik zeminde;

c) Bu bilgiyi elde etmek üzere kullanılan teknik aletler açısından, yöntembilimsel zeminde karşı

karşıya gelirler.

Ontolojik Soru neyi incelediğimizi sorar, yani soruşturma nesnesini.

Fiziksel bir dünyanın varlığıyla ilgili tartışmalar antik çağa dek uzanır. Burada söz konusu olan

bu değil, çünkü çok az kişi fiziksel nesnelerin varlığını tartışmaya kalkışır. Sorun bu değil, dünyanın

nasıl bir arada durduğu ve bizim onu nasıl anlamlandırdığımızdır.

Epistemoloji şeyleri nasıl bildiğimizle ilgilenir. Bilgi için ortak kanıt, sav ve mantık standartları nedir?

Sosyal bilimler, ‘mit’ ile empirik araştırmayla ortaya çıkarılan ‘gerçekliği’ karşı karşıya getirmektedir.

Sosyal bilimcinin amacı bu yanlışı (mitleri ve mitlerle karıştırılan gerçekliği) ortaya çıkarmak ve

empirik açıdan doğrulanabilir ya da yanlışlanabilir olmayanı bir kenara atmaktır. Sınanabilirlik,

epistemolojik soruda bilimselliğin belirtecidir.

Page 4: Karl R. Popper - omerfaikanli.files.wordpress.com · Araştırma Yöntemleri Ders Notları 1 Önce Epistemoloji Akademik bir mecrada üretilen her ürün için geçerli olmak üzere,

Araştırma Yöntemleri Ders Notları

4

Ana İlkeler:

Pozitivizm:

Sosyal bilimler temelleri bağlamında doğa bilimlerine benzerdir.

Dünya nesnel bir mevcudiyet olarak, gözlemcinin aklının dışında vardır ve ilke olarak

bütünüyle bilinebilir. Bu bilgi (dolayısıyla bilinebilirlik) gerçek sınırlarına indirgenmiş olguların

bilgisidir.

Araştırmacının hedefi bu gerçekliği açıklamak, betimlemek ve analiz etmektir.

Pozitivist yaklaşımlar, doğa bilimlerinde olduğu gibi sosyal bilimlerde de araştırmacının

araştırma nesnesinden ayrılabileceği ve bu yüzden de onu tarafsız biçimde ve gözlenen

nesneyi etkilemeksizin gözleyebileceği varsayımını paylaşır.

Neo-pozitivizm ve Post-pozitivizm

Gerçeklik nesnel sayılır; yine insan aklına dışsaldır. Ama sadece kusurlu bir şekilde bilinebilir.

Nedensel bilgiye olan pozitivist güvenin yerini bazı fenomenlerin nedensel yasaların değil, en

iyisiyle, olasılıkçı yasaların idaresinde olduğunun kabul edilmesi almıştır.

Eleştirel Gerçekçi / Eleştirel Akılcı Epistemoloji

Gerçek maddi dünya vardır; bizim ona ait bilgimizin genellikle sosyal olarak koşullandığını ve

itiraza ve yeniden yoruma açık olduğunu savunur.

Sosyal Yapılandırmacılar / İnşacılar

Bu yaklaşıma göre sınıflandırmalar, dünyanın nasıl olduğuyla belirlenmezler; onu temsil

etmenin makul yolları olarak inşa edilirler. Kuramlar, keşfedilecek bir gerçekliğe birebir

karşılık gelmeleriyle değerlendirilecek betimlemeler değildir, dünyayı anlamanın kısmi

yollarıdır. Bilgi, bu kısmi yollardan araştırmacının benimsediği kuram aracılığıyla süzülür.

Yorumcu Yaklaşım

Araştırmada daima ve zorunlu olarak nesnel ve öznel anlamlar iç içe geçer. Sosyal bilimlerde

bu hem araştırma nesnesi hem de araştırmacı için geçerlidir. Örneğin, tarih söz konusu

olduğunda, yorum genellikle tarihçinin kendisinin yorum ve ilgilerine bağlıdır ve geçmişin

yeniden yorumlanması, genellikle şimdinin politik gündemiyle harekete geçer.

Dünya nesnel bir gerçeklik olarak değil, toplum içindeki insanların kendi konumlarından

yaptığı bir dizi yorum olarak anlaşılabilir; sosyal bilimci de bu yorumları yorumlar.

o Soru: Yorumcu yaklaşım bilim tarihi ve felsefe tarihine uyarlanırsa nasıl bir manzara

açığa çıkar?

Eleştirel Akılcı / Yanlışlamacı Bilimsel Araştırma Modeli:

1. Bilim problemlerle başlar. Bu problemler sadece bir kuramın / hipotezin ışığında

problematiktir.

2. Bu problemlerin çözümüne ilişkin yanlışlanabilir hipotezler öne sürülür.

3. Hipotezler sınanır. Yanlışlanan hipotezler terkedilir.

Bu sınamanın dört boyutu vardır:

a. Dizge içerisinde çelişmezliğin var olup olmadığını ortaya koymak için

önermelerin kendi aralarında mantıksal açıdan karşılaştırılmaları.

Page 5: Karl R. Popper - omerfaikanli.files.wordpress.com · Araştırma Yöntemleri Ders Notları 1 Önce Epistemoloji Akademik bir mecrada üretilen her ürün için geçerli olmak üzere,

Araştırma Yöntemleri Ders Notları

5

b. Kuramın, empirik – bilimsel nitelikte olup olmadığını görmek için yapılan

mantıksal biçimine ilişkin inceleme.

c. Sınanacak kuramın, eğer bu kuramın uygunluğu diğer sınamalarda kanıtlandıysa,

bilimsel ilerlemeler için önemli olup olmadığını belirlemek amacıyla diğer

kuramlarla karşılaştırılması.

d. Türetilmiş sonuçların empirik uygulamalarla sınanması.

4. Sınamadan yanlışlanmadan çıkan kuram daha zorlu sınamalara tâbi tutulur.

5. Bu sınamalardan yeni problemler doğar. Bu yeni problemler yeni hipotezleri gerekli kılar.

SORU: BU MODEL BİR FELEFE YA DA BİLİM TARİHİ ARAŞTIRMASI İÇİN

KULLANILABİLİR Mİ?

İnsancıl (Hümanist) Yorumcu Yaklaşım

Araştırmanın mantığında vurgu öznele doğru kayar. Buna göre gerçeklik, çeşitli aktörlerin

onun hakkında sahip olduğu (göreceli ve kısmi) imgelerin ötesinde var olmaz. Bu nedenle

gerçekliği bilmek olanaksızdır. Odaklanılacak yegâne araştırma nesnesi temsillerin

kendileridir.

Epistemolojik problem, üçlü bir kavramsallaştırmayla çerçevelenmektedir. Bu kavramlar, ‘temsil’ (representation),

‘gerçeklik’ (reality) ve ‘görüntü’dür (appearance). Bu üç kavram arasındaki problematik ve hatta ‘gerçeklik’ kavramının

kendisi ‘temsil’ ile başlar. Epistemoloji-öncesi insanlık tarihine ilişkin “Bilişsel Devrim” ve “Bilgi Ağacı Mutasyonu”

hipotezi de bu yaklaşımı destekler niteliktedir. Bu hipoteze göre yetmiş ila otuz bin yıl önce ortaya çıkan yeni düşünce ve

iletişim biçimleri anlamına gelen ve Sapiensi farklılaştıran Bilgi Ağacı Mutasyonu yeni bir dil-yetisi açığa çıkarmıştır. Bu

dil-yetisi, insanlık ve hatta hayvan türleri açısından ilk değildir. Karmaşık iletişim biçimleri pek çok hayvan ve insan türünde

(Homo rudolfensis, Homo erectus, Homo neandertalensis) mevcuttur. Sapiens dilinin “gerçekten özgün olan tarafıysa,

insanlar ve aslanlar hakkında bilgi paylaşımına olanak sağlamasından çok, var olmayan şeyler hakkında bilginin

aktarılmasını sağlamaktır. Bildiğimiz kadarıyla sadece Sapiens hiç görmediği, dokunmadığı ve koklamadığı varlıklar

hakkında konuşabiliyor” (Harari, 2016: 36, 37). O halde, insanlık tarihinin Bilişsel Devrimi, genlerinde Bilgi Ağacı

Mutasyonu adı verilen bir mutasyonun gerçekleşmesinin ardından temsiller üretebildiği dil-yetisini geliştirebilmesidir. Dilin

kökenini epistemolojiyle ilişkilendiren tespit ise şudur:

Dil bir temsile ‘bu gerçektir’ denmesiyle başlar. (…) Gerçeklik antropomorfik bir yaratıdır. Gerçeklik

insan ürünü olabilir, ancak o bir oyuncak değildir, bilakis o insan yaratılarına göre ikincildir. İlk büyük

insan icadı temsildir. Bir defa temsil etme işi yapılabildiğinde, ikinci dereceden bir kavram bunu takip

eder. Bu gerçeklik kavramıdır, ancak birinci dereceden temsiller var olduğunda içeriği olan bir kavram

(Hacking, 2016: 172).

Tespitin ana fikri kolaylıkla bir tür idealizm ile karıştırılabilir görünmektedir. Ancak böylesi bir karıştırma ontolojiyi

önceleyen bir bakışın ürünüdür. Gerçeklik, insan dilinden önce de vardır. Gerçekliğin ‘gerçeklik’ olarak

kavramsallaştırılması ise zorunlu olarak temsile göreli olarak ikincildir. Bu, aynı zamanda epistemolojinin ontolojiye

öncelenmesidir. Bu bakış açısına göre, önce temsillerin yapımı gelir, ardından “temsillerin gerçek ya da gerçek dışı, doğru ya

da yanlış, sadık ya da sadakatsiz şekilde yargılanması” söz konusu olur. Sonunda da dünya ortaya çıkar (Hacking, 2016:

172).

O halde doğruluk ve onunla ilintili olarak bilgi problemi, temsilin alternatif tarzlarının açığa çıkmasıyla doğmuştur. İnsanın

hiç görmediği, dokunmadığı ve koklamadığı varlıklar ya da burada ve şimdi el-altında bulunmayan şeyler hakkında

Page 6: Karl R. Popper - omerfaikanli.files.wordpress.com · Araştırma Yöntemleri Ders Notları 1 Önce Epistemoloji Akademik bir mecrada üretilen her ürün için geçerli olmak üzere,

Araştırma Yöntemleri Ders Notları

6

konuşabilmesini olanaklı kılan temsilin mümkünlüğüdür. Ancak, her temsil eş-değer değildir. İşte bu eş-değer olmama

durumu alternatif temsiller arasında farkın neye göre ve nasıl belirleneceği problemine yol açar. Karl Popper da bu problemin

tarihini insana özgü dilin (o bu terimi kullanmasa da esasında insana özgü dilden ziyade bir insan türüne özgü, yani Sapiense

özgü dilin) icadıyla başlatır.

İnsana özgü olan dilin icadı, olanları bildirme, anlatma olanağıyla bağlantılıdır. Bu da bazen bildirilerin

dileklerle süslenmesine yol açar. Öyküler anlatılmaya başlanır ve bunlar bazen birbirleriyle

çelişebileceğinden, doğruluk sorunu ortaya çıkar- bir anlatının veya bir bildirinin, örneğin bir av

hakkındaki bildirinin, doğruluğu veya yanlışlığı problemi. Bildirinin doğru mu, yoksa dileklerle

süslenmiş bir uydurmaca mı (yani avcı palavrası) olduğu problemiyle birlikte hayati önemdeki doğruluk

problemi başlar (Popper, 2015: 89).

‘Avcı palavrası’sın mevcudiyeti, her ‘avcı hikayesi’nin ‘palavra’ olduğu anlamına gelmez. Ancak soru şudur: Hangi

hikâye(ler) palavra, hangi hikâye(ler) değil ve bir ‘hikâye’nin ‘palavra’ olmaması ne anlama gelmektedir? Alternatif

temsiller ya da temsil tarzları (sistemleri) olmaksızın doğruluk ve gerçeklik problemleri de var olamazlar. Ancak bu

problemlerin kuramsal teşhisi (ve dahi kuramsal çözümü) için gerekli olan epistemoloji, problemlere göreli olarak oldukça

gençtir. Ancak doğa biliminin kökenindeki doğa felsefesinde alternatif temsiller yarışmaya başladığında (Thales,

Anaksimandros, Anaksimenes, Demokritos, Empedokles), bir yandan da Parmenides’le birlikte ‘episteme’ (bilgi) / ‘doksa’

(kanı) ayrımı entelektüel gündeme getirilebilmiştir. Bu ‘ilk temsiller’ pür ontoloji gibi görülüp ‘kutsansa’ dahi, epistemoloji

olmaksızın daima eksiktirler. Çünkü esas ‘gerçeklik problemi’, epistemoloji olmaksızın kavranamaz.

SORU: Thomas Kuhn’un aşağıdaki sözünü ‘temsil’, ‘gerçeklik’ ve ‘görüntü’ kavramlarından

oluşan ağ bağlamında ‘yorumlayınız’.

“Tarih, yalnızca bir zamandizini ve anlatı deposu olarak görülmediği takdirde, şu anda bize

egemen olan bilim imgesinde esaslı bir dönüşüme yol açabilir”.

Sosyal Bilimlerde Kaç Metodoloji Var?

Yöntembilimsel (metodolojik) soru, bilgi elde etmek için kullandığımız araç ve tekniklere

gönderimlidir.

Pozitivist Sosyal Bilim:

Katı yöntemleri benimser: İkirciksiz veriler, somut kanıt, kural ve düzenlilikler arar.

Nedensel açıklamaları ön plana çıkarır. Düzenliliğin unsurları arasında bir neden-sonuç ilişkisi

varsayımına bağlı kalır.

o Tümevarımsal yaklaşım: Çok sayıdaki vakadaki özgül gözlemlerden genellemeler

türetmeyi içerir.

o Hipotetik-tümdengelimsel Yaklaşım: Önce bir hipotez olarak kavramsal çerçeve gelir,

ardından bu hipotezler katı olgu gözlemlerinin / tespitlerinin sınamasından geçirilir.

Bu sınamadan geçen kuram kabul edilir.

Page 7: Karl R. Popper - omerfaikanli.files.wordpress.com · Araştırma Yöntemleri Ders Notları 1 Önce Epistemoloji Akademik bir mecrada üretilen her ürün için geçerli olmak üzere,

Araştırma Yöntemleri Ders Notları

7

o Sosyal bilimlerde deney yapmak nadiren mümkün olduğundan, büyük veri kümeleri

ve istatistiki analizler kullanılır. Bu nedenle olanaklıysa nicel yöntemler (olgunun

kendisine ve ölçülebilirliğine odaklanan yöntemler) daima tercih edilir.

Nitel Yaklaşımlar:

Odak noktası değişkenler arasındaki nedensel ilişkileri keşfetmek değil, insan doğasını,

toplumların ve kültürlerin çeşitliliğiyle birlikte anlamaktır. Kültür, ortak anlam ve değerlerden

oluşan ağı belirtir. Kuram önemlidir; ama tümdengelimsel-empirik yaklaşımda olduğu gibi,

her zaman araştırmadan önce saptanmaz. “Temellendirilmiş kuram” biçiminde, araştırma

sırasında inşa edilebilir; ama sonra başka araştırma ve başka vakaların incelenmesi için hazır

olabilir.

Tüm sosyal bilimlerle birlikte tarih bilimleri de pozitivist modele uygunlukları ölçüsünde modern bilim dünyasının üyesi ve

bilinen dünyanın üretici gücü olacağından, yukarıda çerçevesi çizilen modelin ana hatlarıyla olgudan kopmama ve kuramsallaşma

niteliklerini kendilerinde taşımak durumundaydılar. Fakat başta tarih olmak üzere kimi çalışmaların biricik (unique) olguları konu

edindiklerinden tekrarlanan gözlemleri ve dolayısıyla tümevarımla elde edilmiş tümel önermeleri üretemedikleri görülmektedir. Bu

tamamıyla olgu alanının kendine has özelliklerinin bir sonucudur. Kuramsallaşamamanın nedeni, olgu alanı kaynaklıdır. O halde,

bilimsellik niteliği için yapılması gereken olgudan kopmama ilkesine (neredeyse bir ‘takıntı’ seviyesinde) bağlanmak ve ironik bir

biçimde bu alanda kuramsallaşma girişimini spekülasyon ve metafizikle eşdeğer kabul etmektir. Buna göre, olgu alanı tekrara

(tekrarlanan / tekrarlanabilir gözleme ve ölçüme) izin vermezken kuram üretme girişimi spekülasyon yapmaktır. O halde, yapılması

gereken olanı olduğu gibi tespit etmek ve aktarmak, yani olguyu dakik biçimde ayrıntılı olarak tasvir etmektir. Bu çalışmalar

kendilerini olgu koleksiyonları oluşturan disiplinler olarak ortaya koyabilmişler ve idiografik bilimler olarak akademiye yarı-

pozitivist arka kapıdan girebilmişlerdir.

Wallerstein’ın özelde tarih disiplini için sarf ettiği şu sözler, bütün idiografik çalışmalara, bir şerh düşülmek kaydıyla

genellenebilecek ifadelerdir: “(…) tikel, idiografik, hatta benzersiz olanı putlaştırmaya ve bu yüzden de ‘bilim arayışı’ içinde

olmalarına rağmen sosyal bilim etiketinden çoğunlukla uzak durmaya başladılar” (Wallerstein, 2012: 225). Düşülecek şerh, bilinçli ya

da bilinçsiz bir biçimde yarı-pozitivist (ya da başka bir ifadeyle mikroskobik pozitivist) yönelimi benimsediklerinden, idiografik

çalışmaların ve disiplinlerin büyük bölümünün, Wallerstein’ın tespitinin aksine, bilim / sosyal-bilim etiketini sahiplenmiş olmalarıdır.

Bu bağlamda, yine Wallerstein’ın ifadeleriyle onlar, “Newtoncu bilime tapınmaktan kaçamayan”, “genellemelerden

[kuramsallaşmadan] daha çok korktukları şey spekülasyon ve dolayısıyla felsefe olan”, “gönülsüz Newtoncular”dır. Onlar, “müthiş

ölçüde empiristtirler” ve verilerin hem zaman hem de mekân açısından çok dar tutulmuş bir alanda gözlemlenmesi / tespit edilmesine

‘takıntılı’ [yarı-]pozitivistlerdir (Wallerstein, 2013: 94). Sosyal bilimler içerisinde bu tartışmaya bağlı olarak konumlanmalarına göre

nomotetik kanatta iktisat, sosyoloji, siyaset bilimi, idiografik kanatta ise tarih, antropoloji ve Doğu çalışmaları yer almıştır. Tüm bu

disiplinler sosyal bilim olma iddialarını güçlü bir biçimde savunurken, pratik metodoloji düzeyinde ayrışmışlar ve ‘pozitivizm’den

uzak kalma iddiasını da bu düzeyde ‘kuramsallaşamama’ ya da ‘kuramı spekülasyonla bir tutma tavrı’ üzerinden yüzeysel olarak ileri

sürebilmişlerdir.

Soru: Felsefenin ve bilim tarihinin akademik üretim pratiği bu çerçevede yarı-pozitivist midir? Neden

‘evet’ ya da ‘hayır’?

Page 8: Karl R. Popper - omerfaikanli.files.wordpress.com · Araştırma Yöntemleri Ders Notları 1 Önce Epistemoloji Akademik bir mecrada üretilen her ürün için geçerli olmak üzere,

Araştırma Yöntemleri Ders Notları

8

Soru: Dünyayı bir temsil dizisine dönüştürmek bağlamında, felsefe ve / veya bilim tarihi nitel bir

yaklaşıma mı sahiptir? Bu durumda 2017 yılında yazılan / yazılacak bir felsefe ya da bilim tarihi

makalesi neyi temsile dönüştürmektedir?

Araştırma Tasarımı İçin Seçim Kümesi Oluşturma

İlk seçim araştırma sorusunun çerçevesini çizerken yapılır.

Pozitivistler a. Tümevarımsal olarak ‘aynılık’ ya da ‘farklılık’ tespitine bağlı bir araştırma sorusu

belirler.

[Post-pozitivistler] b. Bir hipotezle başlarlar. Bu hipotez olayların beklenen bir halini ya da nedensel

ilişkiyi koyutlayacak ve empirik açıdan yanlışlanabilir olacaktır. Bu, hipotezin

hangi koşullarda reddedilebileceğinin açık olması anlamında bir

yanlışlanabilirliktir. O halde hipotez, araştırma sorusunu belirler.

Yorumcular c. Araştırma sorusunu araştırma sırasında belirler (pozitivistlere benzer biçimde).

Araştırma ilerlerken tasarımı değiştirmeye hazırdırlar. Bu nedenle araştırma

tasarımı ile onun kullanılması arasında bir zaman ayrımı yoktur, çünkü bunlar

sürekli geri beslemelerle iç bağlantıya sahiptirler.

İkinci seçim örnek vaka (metin) seçimidir.

Pozitivistler a. Azami genellenebilirlik elde etmek için çok sayıda vaka seçerler. Az sayıda vaka

ise farkın kesin bir şekilde belirtilebilmesi için seçilir.

Yorumcular b. Vakaları içkin ilgilerine göre seçim yaparlar. Bir kategori için tipik olmalarına göre

değil, bize karmaşık sosyal süreçler hakkında ne söylediklerine göre seçerler.

Yaklaşım seçimi:

Bir kuramla mı, yöntemle mi yoksa bir sorunla mı başlamalı?

Page 9: Karl R. Popper - omerfaikanli.files.wordpress.com · Araştırma Yöntemleri Ders Notları 1 Önce Epistemoloji Akademik bir mecrada üretilen her ürün için geçerli olmak üzere,

Araştırma Yöntemleri Ders Notları

9

Bilgiye Giden

Yöntembilimsel seçenekler ne kadar dışlayıcı olmalı? Epistemolojik anarşizme yer bırakmalı

ve başka “paradigma” ile çalışan uzmanlarla alışveriş yapmaya güvenmeli miyiz? Hatta ikisi

arasında gidip gelmeli miyiz? Yoksa bilginin inşası sadece tek bir paradigma içinden mi

mümkün?

Seçenekler:

A) Paradigmaya dayalı, dışlayıcı yaklaşım

B) Anarşist, hiper-çoğulcu yaklaşım

C) Ölçülebilir bilgi arayışı

Paradigmatik bir sosyal bilimi hedefleyenler bir kuramla başlar, onu tanıtlamak, çürütmek ya da

değiştirmeye yönelik bir görüşle onu sınamaya çalışırlar. Ancak bu sınama, yönteme uygun konunun /

sınayıcı örneğin seçiliyor olmasıyla suçlanır.

Özgül bir sorunla ilgilenenler, vakayı anlama yoluyla daha çok şey sunar gibi görünen yöntemi ve

yaklaşımı arayıp bulma eğilimindedirler. Bu yaklaşımı benimseyenler, tarihçi ve gazetecilerin

yazdıklarına hiçbir şey eklememekle suçlanırlar.