1
21 TEMMUZ 2014 PAZARTESİ 24 RAMAZAN 1435 + Yük edinme dünya derdi Mü'minler rahat mı gördü Açlık susuzluk neymiş Ramazanın yirmi dördü HAsAN ARsLAN T A K V İ M İhtiramdadır cümle mahlûkat Ne çabuk geçti günler hem de rahat Ömür sermayesi geçiyor etme inat Yirmi dört oldu Hakk’ın emrine bak HALİL KIZILIRMAK T A K V İ M FECR SÛRESİ: Fecr, tan yerinin ağarması ve şafak mana- sına gelir. Fecr Sûresi, Leyl Sûresinden sonra Mekke’de nâzil olmuştur. 30 âyettir. Bu sû- rede, eski kavimlere ait kıssalar hatırlatılır. İn- sanoğlunun kötülüğe yönelmekte olduğu belirtilerek, bunun kötü sonucu, dünya haya- tından sonraki hayat ve oradaki durumlar kısaca anlatılır. BELED SÛRESİ: Mekke’de Kaf Sûresinden sonra nâzil olmuştur. 20 âyettir. Adını, ilk âyette geçen, Mekke’yi anlatan ve “şehir” manasına gelen “beled” kelimesinden al- maktadır. Bu sûrede in- sanın yaratılışından, onun bazı davranışla- rından, insana ve- rilen üstün vasıflardan, o va- sıfları iyiye kullanma- yanın kötü âkıbetinden, iyiye kulla- nanların da mesut gelecekle- rinden söz edilir. ŞEMS SÛRESİ: Kadir Sûresinden sonra Mekke’de nâzil olmuştur. 15 âyettir. Adını, sûre- nin ilk kelimesi olan ve “güneş” mana- sına gelen “şems”ten alır. Bu sûrede insanın yaratılışında var olan iki özellik ele alınır: İyilik ve kötülük. İnsanın yaratılışında, iyi olmak da kötü olmak da kabiliyet olarak vardır. LEYL SÛRESİ: Geceye yeminle başladığı için “Leyl” denil- miştir. Mekke’de nâzil olmuştur. 21 âyettir. Bu Sûrede insanoğlunun iki zıt davranışından, cömertlik ve cimrilikten bahsedilir. İmanlı olmakla cömertlik, imansızlıkla cimrilik arasındaki alâkaya dikkat çekilir. (Bakara Sûresi, 250) AHMET ERGENEKON KUR’ÂN’DAN DUÂLAR Câlût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Yüreğimizi sabırla doldur; bize direnme gücü ver; kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler. D iş tedavisi esnasında eğer boğaz yo- luyla mideye kan veya tedavi maddesi gibi bir madde kaçarsa oruç bozulur. Kaçmazsa bozulmaz. Damar yoluyla alınan serum orucu bozar mı? Damar yoluyla alınan serum kana karıştığın- dan orucu bozar. İğne, serum, ilâç, merhem, aşı, hap gibi has- talık esnasında alınan maddelerle oruç bozu- lursa daha sonra bu oruç nasıl telâfi edilir? Tedâvî amaçlı olmak şartıyla, ağız, damar, kan, yara… vb gibi hangi yol ile olursa olsun, iğne, serum, ilâç, merhem, aşı, hap olarak alı- nan bütün ilâçlar orucu bozsa da kefâreti değil; yalnızca gününe gün kazâyı gerektirir. C evşenü’l-Kebirin “Marifetullah” dersi yanında okuyanı maddî ve manevî pek çok sıkıntılardan hatta eceli gelmemiş ise ölümcül tehlikelerden, sakat kalmaktan, yangın ve deprem gibi tehli- kelerden, kazalardan ve belâlardan muhafaza edilmesine vesile olduğu pek çok tecrübelerle sabittir. Dünyada böyle tehlike ve afatlardan “Cevşen” hürmetine koruyan yüce Allah el- bette ahiretin dehşetli tehlikelerinden ve ce- hennem azabından okuyanları koruyacaktır. Dünyadaki bu hıfz ve muhafazası ahiretteki muhafazaya delildir. Nitekim Bediüzzaman Cevşen ve Evrad-ı Bahaiye’nin dehşetli zehrin tehlikesine galebe ettiğini.” ifade ederek zehir tehlikesinden kendisinin Cevşen hürmetine korunduğunu belirtir. Cevşen, Peygamberimize (asm) “Vayh-ı Sarih” ve “Vahy-ı Metluv” olarak değil, “Vahy-ı Gayr-i Metluv” ve “Vahy-ı Zımnî” olarak Cebrail (as) tarafından getirilmiş olan bir münacât, bir duâ ve duây-ı masun yani cehennemden ve her nevi şerden ko- runma duâsıdır. Bunun için zırh ma- nasında “Cevşen” denilmiştir. Bununla beraber cevşen bin bir ismi içine alan gayet yüksek mertebede bir “Marifetullah” der- sidir. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Cevşen’i “Âl-i Beytin mânevî ve mühim bir mirası ve bir feyiz kaynağı” olduğunu söy- ler. Bize Allah’ı “Esmâ-i Hüsnâ” ile tarif edip tanıt- mada emsalsiz oldu- ğunu belirtir. Cevşen “Kur’ân’ın hakîki ve tam, bir nevi münâcâtı ve Kur’ândan çıkan bir nevi hülâsası- dır.” 1 Peygamberimizin (asm) “Cevşenü’l-Kebîr münacatında bin bir ismi ile Allah'a yalvarmış ve ce- hennemden istiaze etmiş ve böylece yüce Allah'ın “İstiaze edin ve her nevi şerden Allah'a sığının” 2 emrine tam imtisal ederek ümmetine de bu konuda örnek olmuş- tur. Bediüzzaman “Âl-i Beytin mânevî ve gayet mühim bir mirası ve bir maden-i feyzi olan Cevşenü'l-Kebir'i kendine üstad kabul etmiş ve önceleri her günde bir defa bazen üç defa tamamını okumuştur. Daha sonra okun- masını talebelerine tavsiye etmiştir.” 3 Allah’ın Subuti Sıfatlarından olan “Kelâm” sı- fatı O’nun konuşması demektir. Allah mütekel- limdir, kelâmı vardır ve konuşur. Allah’ın konuşmasına “Vahy” denir. Kelâm sıfatı yüce Allah’ın “Hayat, İlim, İrade, Kudret, Görme ve İşitme” gibi zaruri sıfatlarından birisidir. Yüce Allah bu sıfatının gereği olarak peygamberlere gönderdiği “Vahy” aracılığı ile konuşur, mesaj- larını, emir ve yasaklarını iletir ve muhatap al- dığı insana nasihat eder, doğru yolu gösterir. Yüce Allah “Kelâm” sıfatı gereği mütekellimdir ve Tur-i Sina’da “Musa’ya konuşmuştur.” 4 Aynı şekilde “Kıyamet günü Allah kulları ile konuşa- caktır. Bir kısım günahkar kulları ile ise konuş- mayacak ve onları temize de çıkarmayacaktır.” Dipnotlar: 1. Sözler, s. 737. 2. Nâs Sûresi, 114: 1-4. 3. Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, 2011-İstanbul, s. 605. 4. Araf Sûresi, 7: 143. 8 S eb’în halkı Hz. İbrahim’e uygun- suz davrandılar. Bunun üzerine oradan ayrıldı ve Remle ile Uya arasında bir yere yerleşti. Hz. İbrahim (as) burada bir kuyu kazdı ve orada yer- leşti. Burada çok zengin oldu. Davarlara, sığırlara ve deve- lere sahip oldu. Misafir- perverliği ve cömertliği her yere ya- yıldı. Hz. İbrahim (as) oruç tutar ve oru- cunu da misafirleri ile açardı. Bir defasında üç gün misafir gelmemişti. Akşam vakti yoldan geçen bir yaşlı adamı evine davet etmek istedi. Adamla biraz konuştu. Mecusi olduğunu ve dininde çok mutaassıp olduğunu gördü. Yaşlı olmasına rağmen inançsız- lığındaki ceheletinden ve batıl inancın- daki taassubundan dolayı onu misafir etmek istemedi ve yoluna gönderdi. Bir müddet sonra yüce Allah Cebrail (as) ile Hz. İbrahim’i ikaz etti. “Ya İbrahim! Benim kullarıma daha merhametli ve şefkatli olmalısın. Ben o kulum bana yetmiş sene isyan ettiği ve bana iba- det etmek yerine ateşe tapmayı tercih ettiği ve nimetlerime nankörlük ettiği halde onun rızkını kesmedim. Sen ise bir defa ona ekmek yedirme- din. Onu misafir edip gerekli hizmeti yapmazsan sana azap ederim.” buyurdu. Bunun üzerine Hz. İbrahim (as) adamın pe- şinden koştu ve bir müddet sonra yakaladı. Kendisini misafir etmek istediğini söyledi. Adam kabul etmedi. Çok ısrar etmesi üze- rine “Sırtında götürmek şartı ile” kabul etti. Hz. İbrahim (as) adamı sırtına alarak eve getirdi ve mi- safir etti. Bu duruma çok şaşı- ran adam sebebini sordu. Hz. İbrahim (as) “Allah’ın kendisini azarladığını” söyleyince çok et- kilenen adam “Madem yüce Allah benim gibi değersiz ve isyankâr bir kul için peygamberini azarladı. Ben de hatamı anladım ve ateşe tapmaktan vazgeç- tim, tövbe ettim ve Rabbimin rahmetine sı- ğındım...” dedi ve Müslüman oldu. Hz. İbrahim’in (as) misafirperverliği ve cömertliği 24. MEKTUP Savmın yirmi dördünde iyice anladım, ölümün yokluk, hiçlik ve çürümek olmadığını İnsan, nebat ve eşcarın zahirde yok olan muhteşem görüntülerinin zevale akmadığını Hakikî mülk sahibi olan Allah’ın kulunu, her an, imtihan ettiğini söyler Yirmi Dördüncü Söz Kur’ân der: “Allah dilediğini yapar ve hükmeder; O’nun üzerine olamaz ne bir hitap, ne de bir söz MEKTUBAT’TAN MISRALARA ı ABDULLAH ŞAHİN P eygamberimiz (asm) “Müşriklere karşı malınızla ve canınızla ve dili- nizle cihad edin” 1 buyurur. Gazete ve matbuat lisanı ile cihad eden Bediüzzaman bunun en güzel örneğini bize göstermiştir. Bu zamanda Allah’ın dinine olan hücumları önlemek, atılan yalan ve iftiralara cevap ver- mek, dini müdafaa etmek matbuat lisanı ile olmaktadır. Günümüzde din düşmanları ve ehl-i dalâlet ile en tesirli cihadın matbuat dili ile ve eğitim yolu ile olduğu bir gerçek- tir. Dine ve imana saldırılar da en fazla bu va- sıta ile gelmektedir. “Düşmanın silâhı ile silâhlanın” kuralı gereği basın, yayın, radyo, TV ve eğitime daha fazla önem vermek ge- rekir. Amacı Allah’ın dinini savunmak ve Al- lah’ın adını yüceltmek olan kurum ve kuruluşlara verilecek zekât tam yerini bulur. Böyle kurumları da zekâtlar ile des- teklemek gerekir. Bediüzzaman hayatı boyunca ne tale- beliğinde ve ne de sürgün dönemle- rinde asla zekât ve sadaka almadığı gibi, hediyeleri de kabul etmemiştir. Yanında bu- lunan talebelerini de zekât ve hediye almaktan menederdi. Onları yalnız Allah rızası için çalıştırırdı. Tale- belerini kendileri iaşe ederdi. 2 Bununla be- raber İslâmî hizmetler içinde en değerli hizmet olan İmana ve Kur’ân’a doğrudan hizmeti kendi- lerine prensip edinen “Nur Tale- belerine derd-i maişete karşı kanaat ve iktisatla mukabele etmeyi” tavsiye eden Bediüzza- man Hazretleri zarurete düşen Nur Talebelerinin zekâtı kabul ede- bileceğini belirtir. “Risale-i Nur’un hizmetine hasr-ı vakit eden rükünlere ve çalışanlara zekâtla yardım etmek de Risale-i Nur’a bir nevi hizmettir” der. “Hem yardım edilmeli. Fakat hırs ve tamah ve lisan-ı hal ile istemek olmamalı. Yoksa ehl-i dalâlet ki, hırs ve tamah yolunda dinini feda etmiş; onlar na- zarında kıyas-ı binnefs cihetiyle, ‘Risale-i Nur’un bir kısım şakirtleri dahi, dinini dün- yaya âlet ediyorlar’ diye çirkin bir ithamla ta- arruzlarına meydan açar” demektedir. 3 İbni Ömer'den (ra) rivayetle: Hz. Peygamber (asm) savaşta kadın ve çocuk öldürmekten nehyetti. ZEKÂT VE FİTRE REHBERİ MEHMET ALİ KAYA Diş tedavisi yaptırmak orucu bozar mı? RAMAZAN FIKHI ı süLEYMAN KÖsMENE RAMAZANNAME ı İHsAN YILDIRIM Cevşen vahiy ile mi gelmiştir? CEVŞEN’İN KIYMET VE FAZİLETİ RİsALE-İ NUR ENsTİTüsü ERHAN AKKAYA / FOTO YORUM Şefkat bütün envâıyla lâtîf ve nezihtir. Hem şefkat pek geniştir. Bir zat, şefkat ettiği evlâdı münasebetiyle, bütün yavrulara, hattâ zîruhlara şefkatini ihata eder ve Rahîm isminin ihatasına bir nevi aynadarlık gösterir. 8. Mektup. SÛRELERİN İSİMLERİ VE MÂNÂLARI OsMAN ZENGİN “Saîd, fitnelerden uzak kalmış kimse, musîbet ve fitneye giriftâr olduğu hâlde, sabreden kimsedir. Böyle adam ise, çok garip ve pek nâdirdir.” Bu hadisin bir özel bir de genel anlamı vardır. Genel an- lamı ile fitne ve musîbetlere giriftar olduğu halde bu fitneler- den istikametini kaybetmeden, ümitsizliğe düşmeden Allah yolunda mücadele edenlerin dünya ve ahirette “said” olacağı ve Allah’ın rızasını kazanıp saadete ereceğini müjdelemektedir. Özel anlamı ile ahir zamanda fitne ve fesadın her yere yayıldığı “helâket ve felâket asrında” o fitneleri çıkaran dehşetli şahıslarla ve fitnelerle mücadele ederek ehl-i imana istikamet veren kimsenin “said” is- minde biri olduğunu da ima eder. Zaten hadisin son cümlesi “Böyle adam çok garip ve pek nadirdir” ifadesi bunu açıkça ifade etmekte- dir. Bir başka hadiste Peygamberimiz (asm) “İslâm garip geldi so- nunda yine garip hale gelecektir, ne mutlu o gariplere!” (Müslim, İman, 232; Tirmizi, İman, 13; İbn-i Macei Fiten, 15.) buyurmakta ve fitne zamanından ve özellikle ahir za- manda kurtulanların çok az olacağı ve toplumda garip karşılanarak garip kalacağı haber verilmiştir. PEYGAMBER KISSALARI YENİ AsYA ARAŞTIRMA MERKEZİ YENİ AsYA ARAŞTIRMA MERKEZİ OTUZ ÜÇ HADÎS Aman Allah'ım aman, geçiyor kevn-ü zaman, Uyma kalabalığa, kıymet ‘az’da, sen inan. Ağzında sigarayla, dolaşma caddelerde, Elden bırakma saygıyı, gör iman nerelerde. Haya et Yaradandan; işte oldu yirmi dört, Günah işlemenin adı, asla olmaz hürriyet. 9 R amazan ayında fındık bahçesin- den yorgun gelip uyumak için yatağına uzanan Temel'e Fadime der ki: ''haçan habu mübârek ayda öyle uzanmışta ne yapeyirsun?'' der. Te- mel'de ''kız Fadümem ibadet yapa- yirum. Fadime: ''vuuyy başuma gelen. Temel işlerden kaytarmak için ne de güzel bahane buleyur.'' der. Temel'de: ''Fadümem hadis-i Şerif’in ifadesiyle oruçlu yatağı üze- rinde uyku da bile olsa ibâdet halin- dedir. Bende ibâdet edeyirum'' der. Fadime'de: ''Temelum hayat müşte- rektur. Sen bulaşuklaru yıka, ye- mekleru pişur. Birazda ben ibadet edeyum.'' der. TEFEKKÜR PENCERESİ MEHMET ERBAŞ İman hizmeti yapan kurumlara zekât verilebilir R isale-i Nur şems-i Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyân'ın elvan-ı seb'ası, Risale-i Nur'un menşur-u hakikatinde tam tecelli ettiğinden, hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı duâ, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emir ve dâvet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bir kitab-ı hakikat, hem bir kitab-ı tasavvuf, hem bir kitab-ı mantık, hem bir kitab-ı ilm-i kelâm, hem bir kitab-ı ilm-i ilahiyyat, hem bir kitab-ı teşvik-i sanat, hem bir kitab-ı belâgat, hem bir kitab-ı isbat-ı vahdaniyet, muarızlarına bir kitab-ı ilzam ve iskattır. Risale-i Nur Kur'ân se- malarından bir sema-yı maneviyenin güneşleri, ayları ve yıldızlarıdır. Nasıl ki zahiren, perde-i esbab olan güneşten, kamerden ve kevkeb-i münirden bütün kâinat tenevvür ve tezeyyün ve bütün eşya neşvünema ve hayat buluyor. İşte Risale-i Nur'da Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyândan alıp saçtığı şuâlarla bütün âleme, hayat ve âdeme, kâmil insan ve kulube, neş'e-i iman ve ukule, yakin bir itminan ve efkâra, inkişaf-ı iman ve nüfusa, teslim-i rıza ve candır. (Risale-i Nur Külliyatından) RİSALE-İ NUR NEDİR? ı AHMET DEMİRDÖĞMEZ E y nefis! Eğer takva ve Salih ameller ile Yaratıcını razı ettiy- sen, halkın rızasını kazanmaya gerek yoktur, O kâfidir. Eğer halk da Allah’ın hesabına rıza ve muhabbet gösterirlerse, iyidir. Şayet onla- rın ki dünya hesabına olursa, kıymeti yoktur. Çünkü onlar da senin gibi aciz kullardır. İkinci şıkkı takip etmekte gizli şirk ol- duğu gibi tahsili de müm- kün değildir. TEFEKKÜR PENCERESİ MEHMET ERBAŞ Allah’ın rızası Dipnotlar: 1.Ebu Davut, Cihad, 5, 38; Müsned-i Ahmet, 3:13, 16. 2.Tarihçe, 42. 3. Kastamonu Lâhikası, 172. DAVULCU RAMAZAN DEMİRHAN KADIOĞLU ELİF VE DEDESİ BUKET KUTLU ÇAKIL TAŞI AHMET ÇAKIL Eğer dünyada zeval ve ölümü ve insanda acz ve fakrı kaldırmaya iktidarınız varsa, pekâla, dini de terk ediniz, şeairi de kaldırınız. Ve illâ, dilinizi kesin, konuşmayınız! RİSALE-İ NUR’DAN Mesnevî-i Nuriye Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyân, hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı duâdır

kadın ve çocuk öldürmekten nehyetti. yapan kurumlara zekât

  • Upload
    others

  • View
    13

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: kadın ve çocuk öldürmekten nehyetti. yapan kurumlara zekât

21 TEMMUZ 2014 PAZARTESİ24 RAMAZAN

1435

+

Yük edinme dünya derdiMü'minler rahat mı gördü

Açlık susuzluk neymişRamazanın yirmi dördü

HAsAN ARsLAN

T A K V İ M

İhtiramdadır cümle mahlûkatNe çabuk geçti günler hem de rahatÖmür sermayesi geçiyor etme inat

Yirmi dört oldu Hakk’ın emrine bak

HALİL KIZILIRMAK

T A K V İ M

FECR SÛRESİ:Fecr, tan yerinin ağarması ve şafak mana-

sına gelir. Fecr Sûresi, Leyl Sûresinden sonraMekke’de nâzil olmuştur. 30 âyettir. Bu sû-rede, eski kavimlere ait kıssalar hatırlatılır. İn-sanoğlunun kötülüğe yönelmekte olduğubelirtilerek, bunun kötü sonucu, dünya haya-tından sonraki hayat ve oradaki durumlarkısaca anlatılır.

BELED SÛRESİ: Mekke’de Kaf Sûresinden sonra

nâzil olmuştur. 20 âyettir. Adını, ilkâyette geçen, Mekke’yi anlatan ve“şehir” manasına gelen“beled” kelimesinden al-maktadır. Bu sûrede in-sanın yaratılışından,onun bazı davranışla-rından, insana ve-rilen üstünvasıflardan, o va-sıfları iyiye kullanma-yanın kötüâkıbetinden, iyiye kulla-nanların da mesut gelecekle-rinden söz edilir.

ŞEMS SÛRESİ: Kadir Sûresinden sonra Mekke’de

nâzil olmuştur. 15 âyettir. Adını, sûre-nin ilk kelimesi olan ve “güneş” mana-sına gelen “şems”ten alır. Bu sûredeinsanın yaratılışında var olan iki özellik elealınır: İyilik ve kötülük. İnsanın yaratılışında,iyi olmak da kötü olmak da kabiliyet olarakvardır.

LEYL SÛRESİ:Geceye yeminle başladığı için “Leyl” denil-

miştir. Mekke’de nâzil olmuştur. 21 âyettir. BuSûrede insanoğlunun iki zıt davranışından,

cömertlik ve cimrilikten bahsedilir. İmanlıolmakla cömertlik, imansızlıkla cimrilik

arasındaki alâkaya dikkat çekilir.

(Bakara Sûresi, 250)

AHMET ERGENEKON

K U R ’ Â N ’ D A N D U Â L A R

Câlût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz!Yüreğimizi sabırla doldur; bize direnme gücü ver;

kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler.

Diş tedavisi esnasında eğer boğaz yo-luyla mideye kan veya tedavi maddesigibi bir madde kaçarsa oruç bozulur.

Kaçmazsa bozulmaz. Damar yoluyla alınan serum orucu bozar

mı?Damar yoluyla alınan serum kana karıştığın-

dan orucu bozar.

İğne, serum, ilâç, merhem, aşı, hap gibi has-talık esnasında alınan maddelerle oruç bozu-lursa daha sonra bu oruç nasıl telâfi edilir?

Tedâvî amaçlı olmak şartıyla, ağız, damar,kan, yara… vb gibi hangi yol ile olursa olsun,iğne, serum, ilâç, merhem, aşı, hap olarak alı-nan bütün ilâçlar orucu bozsa da kefâretideğil; yalnızca gününe gün kazâyı gerektirir.Cevşenü’l-Kebirin “Marifetullah”

dersi yanında okuyanı maddî vemanevî pek çok sıkıntılardan hatta

eceli gelmemiş ise ölümcül tehlikelerden,sakat kalmaktan, yangın ve deprem gibi tehli-kelerden, kazalardan ve belâlardan muhafazaedilmesine vesile olduğu pek çok tecrübelerlesabittir. Dünyada böyle tehlike ve afatlardan“Cevşen” hürmetine koruyan yüce Allah el-bette ahiretin dehşetli tehlikelerinden ve ce-hennem azabından okuyanları koruyacaktır.Dünyadaki bu hıfz ve muhafazası ahirettekimuhafazaya delildir. Nitekim BediüzzamanCevşen ve Evrad-ı Bahaiye’nin dehşetli zehrintehlikesine galebe ettiğini.” ifade ederek zehirtehlikesinden kendisinin Cevşen hürmetinekorunduğunu belirtir.

Cevşen, Peygamberimize (asm) “Vayh-ıSarih” ve “Vahy-ı Metluv” olarak değil,

“Vahy-ı Gayr-i Metluv” ve “Vahy-ı Zımnî”olarak Cebrail (as) tarafından getirilmiş olan

bir münacât, bir duâ ve duây-ı masun yanicehennemden ve her nevi şerden ko-runma duâsıdır. Bunun için zırh ma-

nasında “Cevşen” denilmiştir.Bununla beraber cevşen bin bir

ismi içine alan gayet yüksekmertebede bir “Marifetullah” der-

sidir. Bediüzzaman Said NursîHazretleri Cevşen’i “Âl-i

Beytin mânevî vemühim bir mirası ve

bir feyiz kaynağı”olduğunu söy-

ler. Bize Allah’ı“Esmâ-i Hüsnâ”

ile tarif edip tanıt-mada emsalsiz oldu-

ğunu belirtir. Cevşen “Kur’ân’ın hakîki

ve tam, bir nevi münâcâtı veKur’ândan çıkan bir nevi hülâsası-dır.”1 Peygamberimizin (asm)

“Cevşenü’l-Kebîr münacatında binbir ismi ile Allah'a yalvarmış ve ce-

hennemden istiaze etmiş ve böyleceyüce Allah'ın “İstiaze edin ve her nevi

şerden Allah'a sığının”2 emrine tam imtisalederek ümmetine de bu konuda örnek olmuş-

tur. Bediüzzaman “Âl-i Beytin mânevî vegayet mühim bir mirası ve bir maden-i feyzi

olan Cevşenü'l-Kebir'i kendine üstad kabuletmiş ve önceleri her günde bir defa bazen üçdefa tamamını okumuştur. Daha sonra okun-masını talebelerine tavsiye etmiştir.”3

Allah’ın Subuti Sıfatlarından olan “Kelâm” sı-fatı O’nun konuşması demektir. Allah mütekel-limdir, kelâmı vardır ve konuşur. Allah’ınkonuşmasına “Vahy” denir. Kelâm sıfatı yüceAllah’ın “Hayat, İlim, İrade, Kudret, Görme veİşitme” gibi zaruri sıfatlarından birisidir. YüceAllah bu sıfatının gereği olarak peygamberleregönderdiği “Vahy” aracılığı ile konuşur, mesaj-larını, emir ve yasaklarını iletir ve muhatap al-dığı insana nasihat eder, doğru yolu gösterir.Yüce Allah “Kelâm” sıfatı gereği mütekellimdirve Tur-i Sina’da “Musa’ya konuşmuştur.”4 Aynışekilde “Kıyamet günü Allah kulları ile konuşa-caktır. Bir kısım günahkar kulları ile ise konuş-mayacak ve onları temize de çıkarmayacaktır.”

Dipnotlar:1. Sözler, s. 737.2. Nâs Sûresi, 114: 1-4.3. Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, 2011-İstanbul, s. 605. 4. Araf Sûresi, 7: 143.

8

Seb’în halkı Hz. İbrahim’e uygun-suz davrandılar. Bunun üzerineoradan ayrıldı ve Remle ile Uya

arasında bir yere yerleşti. Hz. İbrahim(as) burada bir kuyu kazdı ve orada yer-

leşti. Burada çok zengin oldu.Davarlara, sığırlara ve deve-

lere sahip oldu. Misafir-perverliği ve

cömertliği her yere ya-yıldı.

Hz. İbrahim (as)oruç tutar ve oru-

cunu da misafirleri ileaçardı. Bir defasında üç

gün misafir gelmemişti.Akşam vakti yoldan geçen bir

yaşlı adamı evine davet etmek istedi.Adamla biraz konuştu. Mecusi olduğunuve dininde çok mutaassıp olduğunu

gördü. Yaşlı olmasına rağmen inançsız-lığındaki ceheletinden ve batıl inancın-daki taassubundan dolayı onu misafir

etmek istemedi ve yoluna gönderdi. Birmüddet sonra yüce Allah Cebrail (as) ile Hz.

İbrahim’i ikaz etti. “Ya İbrahim! Benim kullarımadaha merhametli ve şefkatli olmalısın. Ben okulum bana yetmiş sene isyan ettiği ve bana iba-det etmek yerine ateşe tapmayı tercih ettiği venimetlerime nankörlük ettiği halde onun rızkınıkesmedim. Sen ise bir defa ona ekmek yedirme-din. Onu misafir edip gerekli hizmeti yapmazsansana azap ederim.” buyurdu.

Bunun üzerine Hz. İbrahim (as) adamın pe-şinden koştu ve bir müddet sonra yakaladı.Kendisini misafir etmek istediğini söyledi.Adam kabul etmedi. Çok ısrar etmesi üze-rine “Sırtında götürmek şartı ile”kabul etti. Hz. İbrahim (as) adamısırtına alarak eve getirdi ve mi-safir etti. Bu duruma çok şaşı-ran adam sebebini sordu. Hz.İbrahim (as) “Allah’ın kendisiniazarladığını” söyleyince çok et-kilenen adam “Madem yüce Allahbenim gibi değersiz ve isyankâr birkul için peygamberini azarladı. Ben dehatamı anladım ve ateşe tapmaktan vazgeç-tim, tövbe ettim ve Rabbimin rahmetine sı-ğındım...” dedi ve Müslüman oldu.

Hz. İbrahim’in (as)misafirperverliği ve

cömertliği

24. MEKTUPSavmın yirmi dördünde iyice anladım, ölümün yokluk, hiçlik ve çürümek olmadığınıİnsan, nebat ve eşcarın zahirde yok olan muhteşem görüntülerinin zevale akmadığınıHakikî mülk sahibi olan Allah’ın kulunu, her an, imtihan ettiğini söyler Yirmi Dördüncü SözKur’ân der: “Allah dilediğini yapar ve hükmeder; O’nun üzerine olamaz ne bir hitap, ne de bir söz

M E K T U B A T ’ T A N M I S R A L A R A ı A B D U L L A H Ş A H İ N

Peygamberimiz (asm) “Müşriklerekarşı malınızla ve canınızla ve dili-nizle cihad edin”1 buyurur. Gazete ve

matbuat lisanı ile cihad eden Bediüzzamanbunun en güzel örneğini bize göstermiştir.Bu zamanda Allah’ın dinine olan hücumlarıönlemek, atılan yalan ve iftiralara cevap ver-mek, dini müdafaa etmek matbuat lisanı ileolmaktadır. Günümüzde din düşmanları veehl-i dalâlet ile en tesirli cihadın matbuatdili ile ve eğitim yolu ile olduğu bir gerçek-tir. Dine ve imana saldırılar da en fazla bu va-sıta ile gelmektedir. “Düşmanın silâhı ilesilâhlanın” kuralı gereği basın, yayın, radyo,TV ve eğitime daha fazla önem vermek ge-rekir. Amacı Allah’ın dinini savunmak ve Al-lah’ın adını yüceltmek olan kurum vekuruluşlara verilecek zekât tam yerinibulur. Böyle kurumları da zekâtlar ile des-teklemek gerekir.

Bediüzzaman hayatı boyunca ne tale-beliğinde ve ne de sürgün dönemle-rinde asla zekât ve sadakaalmadığı gibi, hediyeleri dekabul etmemiştir. Yanında bu-lunan talebelerini de zekât vehediye almaktan menederdi.Onları yalnız Allah rızasıiçin çalıştırırdı. Tale-belerini kendileriiaşe ederdi.2

Bununla be-raber İslâmîh i z m e t l e riçinde en değerlihizmet olanİmana ve Kur’ân’adoğrudan hizmeti kendi-lerine prensip edinen “Nur Tale-belerine derd-i maişete karşıkanaat ve iktisatla mukabeleetmeyi” tavsiye eden Bediüzza-man Hazretleri zarurete düşenNur Talebelerinin zekâtı kabul ede-bileceğini belirtir. “Risale-i Nur’unhizmetine hasr-ı vakit eden rükünlere veçalışanlara zekâtla yardım etmek de Risale-iNur’a bir nevi hizmettir” der. “Hem yardımedilmeli. Fakat hırs ve tamah ve lisan-ı hal ileistemek olmamalı. Yoksa ehl-i dalâlet ki, hırsve tamah yolunda dinini feda etmiş; onlar na-zarında kıyas-ı binnefs cihetiyle, ‘Risale-iNur’un bir kısım şakirtleri dahi, dinini dün-yaya âlet ediyorlar’ diye çirkin bir ithamla ta-arruzlarına meydan açar” demektedir.3

İbni Ömer'den (ra) rivayetle:Hz. Peygamber (asm) savaştakadın ve çocuk öldürmektennehyetti.

Z E K Â T V E F İ T R ER E H B E R İ

M E H M E T A L İ K AYA

Diş tedavisi yaptırmak orucu bozar mı?

R A M A Z A N F I K H I ı s ü L E Y M A N K Ö s M E N E

R A M A Z A N N A M E ı İ H s A N Y I L D I R I M

Cevşen vahiy ile mi gelmiştir?

C E V Ş E N ’ İ N K I Y M E T V E F A Z İ L E T İ

R İ s A L E - İ N U R E N s T İ T ü s ü

E R H A N A K K AYA / F O T O Y O R U M

Şefkat bütün envâıyla lâtîf ve nezihtir. Hem şefkat pek geniştir. Bir zat, şefkat ettiği evlâdı münasebetiyle, bütün yavrulara, hattâ zîruhlara şefkatini ihataeder ve Rahîm isminin ihatasına bir nevi aynadarlık gösterir.

8. Mektup.

S Û R E L E R İ N İ S İ M L E R İ V E M Â N Â L A R IO s M A N Z E N G İ N

“Saîd, fitnelerden uzakkalmış kimse, musîbet ve fitneye

giriftâr olduğu hâlde, sabreden kimsedir.Böyle adam ise, çok garip ve pek nâdirdir.”

Bu hadisin bir özel bir de genel anlamı vardır. Genel an-lamı ile fitne ve musîbetlere giriftar olduğu halde bu fitneler-den istikametini kaybetmeden, ümitsizliğe düşmeden Allah

yolunda mücadele edenlerin dünya ve ahirette “said” olacağı veAllah’ın rızasını kazanıp saadete ereceğini müjdelemektedir. Özel

anlamı ile ahir zamanda fitne ve fesadın her yere yayıldığı “helâketve felâket asrında” o fitneleri çıkaran dehşetli şahıslarla ve fitnelerle

mücadele ederek ehl-i imana istikamet veren kimsenin “said” is-minde biri olduğunu da ima eder. Zaten hadisin son cümlesi “Böyleadam çok garip ve pek nadirdir” ifadesi bunu açıkça ifade etmekte-

dir. Bir başka hadiste Peygamberimiz (asm) “İslâm garip geldi so-nunda yine garip hale gelecektir, ne mutlu o gariplere!”

(Müslim, İman, 232; Tirmizi, İman, 13; İbn-i Macei Fiten, 15.)buyurmakta ve fitne zamanından ve özellikle ahir za-

manda kurtulanların çok az olacağı ve toplumda garipkarşılanarak garip kalacağı haber verilmiştir.

P E Y G A M B E R K I S S A L A R IY E N İ A s YA

A R A Ş T I R M A M E R K E Z İ

YENİ AsYA ARAŞTIRMA MERKEZİ

O T U Z Ü Ç H A D Î S

Aman Allah'ım aman, geçiyor kevn-ü zaman,Uyma kalabalığa, kıymet ‘az’da, sen inan.

Ağzında sigarayla, dolaşma caddelerde,Elden bırakma saygıyı, gör iman nerelerde.

Haya et Yaradandan; işte oldu yirmi dört,Günah işlemenin adı, asla olmaz hürriyet.

9

Ramazan ayındafındık bahçesin-den yorgun

gelip uyumak için yatağınauzanan Temel'e Fadime der ki:''haçan habu mübârek ayda öyle

uzanmışta ne yapeyirsun?'' der. Te-mel'de ''kız Fadümem ibadet yapa-yirum. Fadime: ''vuuyy başumagelen. Temel işlerden kaytarmakiçin ne de güzel bahane buleyur.''der. Temel'de: ''Fadümem hadis-iŞerif’in ifadesiyle oruçlu yatağı üze-rinde uyku da bile olsa ibâdet halin-dedir. Bende ibâdet edeyirum'' der.Fadime'de: ''Temelum hayat müşte-rektur. Sen bulaşuklaru yıka, ye-mekleru pişur. Birazda ben ibadetedeyum.'' der.

T E F E K K Ü R P E N C E R E S İ M E H M E T E R B A Ş

İman hizmetiyapan kurumlarazekât verilebilir

Risale-i Nur şems-i Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyân'ın elvan-ı seb'ası, Risale-i Nur'unmenşur-u hakikatinde tam tecelli ettiğinden, hem bir kitab-ı şeriat, hem birkitab-ı duâ, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı

emir ve dâvet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bir kitab-ı hakikat, hembir kitab-ı tasavvuf, hem bir kitab-ı mantık, hem bir kitab-ı ilm-i kelâm, hem bir kitab-ıilm-i ilahiyyat, hem bir kitab-ı teşvik-i sanat, hem bir kitab-ı belâgat, hem bir kitab-ıisbat-ı vahdaniyet, muarızlarına bir kitab-ı ilzam ve iskattır. Risale-i Nur Kur'ân se-malarından bir sema-yı maneviyenin güneşleri, ayları ve yıldızlarıdır. Nasıl ki zahiren,perde-i esbab olan güneşten, kamerden ve kevkeb-i münirden bütün kâinat tenevvürve tezeyyün ve bütün eşya neşvünema ve hayat buluyor. İşte Risale-i Nur'da Kur'ân-ıMu'cizü'l-Beyândan alıp saçtığı şuâlarla bütün âleme, hayat ve âdeme, kâmil insanve kulube, neş'e-i iman ve ukule, yakin bir itminan ve efkâra, inkişaf-ı iman ve nüfusa,teslim-i rıza ve candır. (Risale-i Nur Külliyatından)

R İ S A L E - İ N U R N E D İ R ? ı A H M E T D E M İ R D Ö Ğ M E Z

Ey nefis! Eğer takva ve Salihameller ile Yaratıcını razı ettiy-sen, halkın rızasını kazanmaya

gerek yoktur, O kâfidir. Eğer halk daAllah’ın hesabına rıza ve muhabbetgösterirlerse, iyidir. Şayet onla-rın ki dünya hesabına olursa,kıymeti yoktur. Çünkü onlar dasenin gibi aciz kullardır. İkincişıkkı takip etmekte gizli şirk ol-duğu gibi tahsili de müm-kün değildir.

T E F E K K Ü R P E N C E R E S İ M E H M E T E R B A Ş

Allah’ın rızası

Dipnotlar:1.Ebu Davut, Cihad, 5, 38; Müsned-i Ahmet,3:13, 16.2.Tarihçe, 42.3. Kastamonu Lâhikası, 172.

D A V U L C U R A M A Z A ND E M İ R H A N K A D I O Ğ L U

E L İ F V E D E D E S İB U K E T K U T L U

Ç A K I L T A Ş IA H M E T Ç A K I L

Eğer dünyada zeval ve ölümüve insanda acz ve fakrı kaldırmaya iktidarınız varsa,pekâla, dini de terk ediniz, şeairi de kaldırınız. Ve illâ, dilinizikesin, konuşmayınız!

R İ S A L E - İ N U R ’ D A N

Mesnevî-i Nuriye

Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyân, hem birkitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı duâdır