8
KADIN CİNAYETLERİ DOSYASI SAYFA 2 Marmara YK Salı, 08 Mart 2011 Sayı 1 KADIN BURADA TurkMSIC Marmara’nın 8 Mart’ta çıkardığı gazetedir. K ADIN DOLU HAYATLAR Kadın cinayeti 7 yılda yüzde 1400 arttı Türkiye’de resmi rakamlara göre her gün ortalama 5 kadın hayatlarındaki erkekler tarafından herkesin gözleri önünde katlediliyor. Özellikle son 7 yılda yüzde 1400’lük artış gösteren kadın cinayetleri cins kırımı boyutuna ulaştı. ÖZLEM GÜVEMLININ HABERI 2002’DE KAYITLARA 66 olarak geçen kadın cinayeti sayısı her geçen yıl artarak 2007’de 1011 oldu. Mahkemeler, karakollar, yasalar koruyamadığı için öldürülen kadınların ortak özelliği şiddet gördükleri eşlerinden ya da sevgililerinden ayrılmak istemeleri ya da ayrılmış olmaları, öldürenlerin ortak özelliği ise sadece erkek olmaları. Kadınlar feryad etti! İSTANBUL FEMINIST Kollektifi üyesi bir grup kadın kadına yöne- lik şiddeti protesto eden bir basın açıklaması yaptı. KADINLAR YAPTIKLARI açıklamada “Savcılar şikayetimizi ciddiye almıyor. Sokaklara çıkıp cam çerçeve mi indirelim, silah mı kuşanalım” dediler. Ümraniye Gümüşsuyu Caddesi üzerinde Arzu Odabaşı’nın eşi tarafından öldürüldüğü yerde saat 13.00’de toplanan İstanbul Feminist Kollektifi üyesi bir grup kadın, kadına yönelik şiddeti protesto etmek için çeşitli dövizler taşıyıp “Bağır herkes duysun erkek şiddeti dursun”, ERKEKLERİN SEVGİSİ HER GÜN 3 KADINI ÖLDÜRÜYOR! Katiller Hanemizde » Devamı, SAYFA 6 » Devamı, SAYFA 3 FOTOğRAF: DENIZ TORTUM 8 MART Dünya Kadınlar Günü. KİMİSİNE GÖRE işçi kadınların grev haklarını aradıkları gün. Kimisine göre indirime giren kadın markalarının değerlendirilmesi için alışveriş yapılması gereken gün. Kimisine göreyse sadece günlerden salı. HER SENE, bugün, bir şekilde akıp gidiyor. Oysa 8 Mart günü, daha çok çıkması gereken sesler ve duyulması gereken bir memnuniyet ile dolu olmalı. Çünkü kadınsın. Kadınlığından, anneliğinden gurur duyacaksın. Ama ya bu memnuniyet yoksa? Kadın olmasından gurur duyan kadınlar yoksa? “İyi ki kadınım çünkü...” cümlesinin devamını getirmek zorsa. Evet zor. NEREDEYSE HER gün gördüğümüz için belki de artık hissizleştiğimiz ama ilk okuduğumuzda canımızı sıkan haberler vardır. Dikkat edin, kadınla ilgilidir bunlar. Yapılan bir haksızlık, işlenen bir cinayet. Tecavüz mağdurlarının sayısı ve maruz kalınan şiddet o kadar artmıştı ki sadece son 2 aydaki haberleri taramakla bile, bir gazeteyi dolduracak kadar “Kadına yönelik şiddet ve haksızlık” haberi bulabiliriz diye düşündük. Yaptığımız araştırma sonucunda gerek haberler, gerek köşe yazılarıyla, gerekse araştırma yazılarıyla; 2011 Türkiyesi’ni görmüş bulunduk. Umarız sizler de bazı şeyleri görür ve gözardı edemeyecek denli büyük olduklarını fark edersiniz.

Kadınlar Günü Gazetesi Sayı 1 (2011)

Embed Size (px)

DESCRIPTION

TurkMSIC Kadınlar Günü Gazetesi Sayı 1 (2011)

Citation preview

Page 1: Kadınlar Günü Gazetesi Sayı 1 (2011)

Kadın Cİnayetlerİ dosyası sayFa 2

Marmara YKSalı, 08 Mart 2011 Sayı 1KADIN BURADA

TurkMSIC Marmara’nın 8 Mart’ta çıkardığı gazetedir.

Kadın dolu Hayatlar

Kadın cinayeti 7 yılda yüzde 1400 arttı türkiye’de resmi rakamlara göre her gün ortalama 5 kadın hayatlarındaki erkekler tarafından herkesin gözleri önünde katlediliyor. Özellikle son 7 yılda yüzde 1400’lük artış gösteren kadın cinayetleri cins kırımı boyutuna ulaştı. Özlem Güvemli’nin haberi

2002’de Kayıtlara 66 olarak geçen kadın cinayeti sayısı her geçen yıl artarak 2007’de 1011 oldu. Mahkemeler, karakollar, yasalar koruyamadığı için öldürülen kadınların ortak özelliği şiddet gördükleri eşlerinden ya da sevgililerinden ayrılmak istemeleri ya da ayrılmış olmaları, öldürenlerin ortak özelliği ise sadece erkek olmaları.

Kadınlar feryad etti!

İstanbul Femınıst Kollektifi üyesi bir grup kadın kadına yöne-lik şiddeti protesto eden bir basın açıklaması yaptı.

Kadınlar yaptıKları açıklamada “Savcılar şikayetimizi ciddiye almıyor. Sokaklara çıkıp cam çerçeve mi indirelim, silah mı kuşanalım” dediler. Ümraniye Gümüşsuyu Caddesi üzerinde Arzu Odabaşı’nın eşi tarafından öldürüldüğü yerde saat 13.00’de toplanan İstanbul Feminist Kollektifi üyesi bir grup kadın, kadına yönelik şiddeti protesto etmek için çeşitli dövizler taşıyıp “Bağır herkes duysun erkek şiddeti dursun”,

erKeKlerİn seVGİsİ Her

GÜn 3 Kadını ÖldÜrÜyor!

KatillerHanemizde

» Devamı, sayFa 6

» Devamı, sayFa 3

FotoğraF: denız tortum

8 mart dünya Kadınlar Günü.

Kİmİsİne GÖre işçi kadınların grev haklarını aradıkları gün. Kimisine göre indirime giren kadın markalarının değerlendirilmesi için alışveriş yapılması gereken gün. Kimisine göreyse sadece günlerden salı.Her sene, bugün, bir şekilde akıp gidiyor. Oysa 8 Mart günü, daha çok çıkması gereken sesler ve duyulması gereken bir memnuniyet ile dolu olmalı. Çünkü kadınsın. Kadınlığından, anneliğinden gurur duyacaksın. Ama ya bu memnuniyet yoksa? Kadın olmasından gurur duyan kadınlar yoksa? “İyi ki kadınım çünkü...” cümlesinin devamını getirmek zorsa. Evet zor.

neredeyse Her gün gördüğümüz için belki de artık hissizleştiğimiz ama ilk okuduğumuzda canımızı sıkan haberler vardır. Dikkat edin, kadınla ilgilidir bunlar. Yapılan bir haksızlık, işlenen bir cinayet. Tecavüz mağdurlarının sayısı ve maruz kalınan şiddet o kadar artmıştı ki sadece son 2 aydaki haberleri taramakla bile, bir gazeteyi dolduracak kadar “Kadına yönelik şiddet ve haksızlık” haberi bulabiliriz diye düşündük. Yaptığımız araştırma sonucunda gerek haberler, gerek köşe yazılarıyla, gerekse araştırma yazılarıyla; 2011 Türkiyesi’ni görmüş bulunduk. Umarız sizler de bazı şeyleri görür ve gözardı edemeyecek denli büyük olduklarını fark edersiniz.

Page 2: Kadınlar Günü Gazetesi Sayı 1 (2011)

2 8 Mart, Kadınlar GÜnÜ

Testere cinayetinde kan donduran ifade”Cesetten kurtulmak için ise perşembe pazarında gidip 250 liraya motorlu testere aldım. testere ile ayak bileklerini ve sol kolunu kestim. bunları buzdolabına koydum. ancak ceset buzdolabına sığmayınca kokmaması için buzları kırarak cesetin üzerine koydum”

BEYOĞLU’nda, 61 yaşındaki Neşide Dırmıkçı’yı, aralarında çıkan kavgada öldürdükten sonra, cesedi ortadan kaldırmak için elektrikli testere ile parça-layan 77 yaşındaki Burhan Cahit Tekinliğ, “İçtiği zaman olmadık hakaretler edi-yordu. Evden ayrılmak isteyince elinde bıçakla kapının önünde dikildi” dedi. Burhan Cahit Tekinliğ’in, aşırı sıcağın da etkisiyle cesetten çıkan kokuyu bastırmak için eve parfüm sıktığı belirlendi. Pişman olduğunu söyleyen Burhan Cahit Tekinliğ, “Rezil oldum” dedi.

ayaKları İle Kolu buzdolabında bulundu

Cihangir’deki Samanyolu Sokak, Seyran Apartmanı’nda oturanlar 2000 yılına kadar bir genelevde hayat kadını olarak çalışan Neşide Dırmıkçı ile bir dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) muhabirlik yaptığı öne sürülen Burhan Cahit Tekinliğ’in birlikte yaşadığı daireden yayılan kokunun dayanılmaz hale gelmesi üzerine polise dün haber verdi. Saat 22.30 sıralarında apartmanın 2 numaralı dairesine giren polis, Neşide Dırmıkçı’nın parçalanmış ve kurtlanmış cesedi ile karşılaştı. Bankada bulunan 800 bin lirasının faizi ve kira geliri ile geçinen Neşide Dırmıkçı’nın elektrikli testere ile bileklerinden kesilen ayakları ile dirsekten kesilen sol kolu buzdolabında bulundu.

sen tanrı’yı bİle Katİl edersİn

Üzeri çarşafla örtülen Neşide Dırmıkçı’nın birlikte yaşadığı Burhan Cahit Tekinliğ, iki saat sonra Taksim Meydanı’nda

gezerken yakalandı. Gözaltına alınan Burhan Cahit Tekinliğ, Gayrettepe’deki Asayiş Şube Müdürlüğü’ne götürüldü. Burhan Cahit Tekinliğ’nin Cinayet Büro Amirliği’nde verdiği ifadeye göre olay, 5 Ağustos Perşembe günü meydana geldi. Tekinliğ’in iddiasına göre Neşide Dırmıkçı her zamanki gibi içince hakaret etmeye başladı. Artık yaşadıklarına dayanamayan Burhan Cahit Tekinliğ evden ayrılmaya karar verdi. Ancak Neşide Dırmıkçı, elinde bıçak ile kapının önüne geçti. Burhan Cahit Tekinliğ, gitmesine izin vermeyen Neşide Dırmıçı’ya “Sen Tanrı’yı bile katil edersin” diye bağırdı. Burhan Cahit Tekinliğ ile Neşide Dırmıkçı arasında boğuşma yaşandı. Bu sırada bıçak Naşide Dırmıkçı’nın vücuduna saplandı.

250 lİraya testere satın aldı

Neşide Dırmıkçı düştüğü yerde can verdi. Yaşlı ve güçsüz olduğu için cesedi kaldıramayan Burhan Cahit Tekinliğ, Perşembe Pazarı’ndaki bir dükkan-dan 250 liraya elektrikli testere satın aldı. Çevredekilerin şüphelenmemesi için Burhan Cahit Tekinliğ, hiçbirşey olmamış gibi 5 gün eve girip çıktı. Neşide Dırmıkçı’yı soran komşularına da “Teyz-esinin rahatsızlanan kocasını ziyaret için Akçay’a gitti” dedi.

ÇoCuKluK arKadaŞı ÇıKtılar

Burhan Cahit Tekinliğ, polise, Neşide Dırmıkçı ile çocukluk arkadaşı olduklarını ve aynı mahallede birlikte büyüdüklerini söyledi. Üç çocuk babası Burhan Cahit Tekinliğ, 20 yıl önce eşinden boşandığını 10 yıl önce de Neşide Dırmıkçı ile tesadüfen karşılaştığını anlattı. Bu karşılaşmadan sonra birlikte yaşamaya başladıklarını belirten Burhan Cahit Tekinliğ, “İçtiği zaman beni aldığım 750 lira emekli maaşım yüzünden bile aşağılıyordu” dedi.

HİÇ ses duymadıK

Neşide Dırmıkçı’nın yan daire komşusu Turan Akturan, çiftin sabahlara kadar alkol alıp kavga ettiklerini söyledi. Daireden koku geldiğinde Neşide Dırnakçı’nın beslediği kedilerden birisinin öldüğünü zannettiklerini belirten Turan Akturan şunları söyledi:

“Yalnız yaşayan bir kadındı. Hiç kimsesi yoktu. Burhan isimli şahıs 5-6 yıla yakındır kadının yanında sığıntı gibi yaşıyordu. Sabahlara kadar alkol alıp kavga ederler-di. Neşide Dırmıkçı, sık sık benim kapımı çalıp ‘Bana bunu yaptılar, şunu yaptılar’ diyerek yardım isterdi. Karakola dahi sık sık şikayette bulunurdu. Fakat son gün-lerde ses seda çıkmıyordu. Evin kapısını çaldığımızda Burhan çıkıyor ve kapıyı yarım aralayarak Neşide Hanım’ın teyz-esine gittiğini söylüyordu. Kadını elektrik-li testere ile kesmiş, fakat duvarlar o kadar ince olmasına ve tüm kavgalarına iste-meden kulak misafiri olmamıza rağmen hiç ses duymadık. Cinayetten sonra gözaltına alınan Burhan, sanki hayvan kesmiş gibi neden yaptığı sorulduğunda ise ‘Mikrobun birisi eksik oldu’ diye cevap verdi” DHA

11 Ağustos 2010 http://www.mi l l iyet .com.tr / testere - c inayet-inde-kan-donduran-ifade/turkiye/sondakika/12.08.2010/1275227/default.htm

KADIN CİNAYeTleRİ DoSYASIBir kadın daha feci şekilde öldürüldüKayseri’de 21 yaşında bir kadın, boğazı kesilerek öldürüldü. polis, olay sonrası öldürülen kadının eşini gözaltına aldı.

KAYSERİ - Kocasinan ilçesine bağlı Kebir Mahallesi’ndeki bir sitenin 9. katındaki evde yaşayan 21 yaşındaki Ayla Yıldırım, evinde boğazı kesilerek öldürüldü.

Bir çocuk annesi genç kadın cinayet sonrası eşi ve kayınbiraderi tarafından hastaneye götürüldü.

Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan Ayla Yıldırım, kurtarılamadı. Olay sonrası genç kadının eşi Alper Yıldırım gözaltına alındı.

NTV 11 Şubat. 2011 http://www.ntvmsnbc.com/id/25181646/

Bir kadın daha namus kurbanıson günlerde artan kadın cinayetlerine bir yenisi daha eklendi. İstanbul ataşehir’de aldatıldığını düşünen bir kişi 38 yıllık eşini tabancayla vurarak öldürdü.

Bir kadın daha namus kurbanıson dönemde yaşanan kadın cinayetlerine biri daha eklendi. İstanbul’un Üsküdar ilçesinde işe giden bir kadın, ayrı yaşadığı eşi tarafından tabancayla öldürüldü.

İSTANBUL - Eşi Mustafa O’dan uzun süredir ayrı yaşadığı ve boşanma davası sürdüğü öğrenilen Arzu O. (43), çocuklarını okula gönderdikten sonra işe gitmek üzere Kısıklı Alemdağ Yanyolu’nda cadde üzerinde yürümeye başladı.

Bu sırada, Mustafa O. ayrı yaşadığı 4 çocuğunun annesine arkadan yanaşarak, taban-cayla ateş etmeye başladı.

Silahlı saldırı sonrası yaralanan Arzu O, kaldırıldığı Çamlıca Özel Erdem Hastanesi’nde yapılan müdahaleye rağmen kurtarılamadı.

Mustafa O. ise olay yerine gelen polis ekiplerince gözaltına alınarak, Üsküdar İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro Amirliğine götürüldü.

Cinayeti haber alarak hastaneye gelen Arzu O’nun ağabeyi Ümit T, eniştesi ile kardeşi arasındaki boşanma davasının yaklaşık 3 yıldır sürdüğünü, Mustafa O’nun kardeşine şiddet uyguladığını ve tehdit ettiğini ileri sürdü. AA

23 Şubat. 2011 http://www.ntvmsnbc.com/id/25185530/

Alınan bilgiye göre 60 yaşındaki Salih Erdem, dün akşam saatlerinde Ataşehir Örnek Mahallesi’nde aynı apartmanda ayrı yaşadığı eşi Saliha Erdem ile kend-isini aldattığı gerekçesiyle tartışmaya başladı.

Tartışmanın büyümesi üzerine silahını çeken koca, eşini oturduğu dairenin girişinde öldürdü.

Olay sırasında evde bulunan kızları ise yara almadan kurtuldu.

Polis merkezine giderek teslim olan zanlı, cinayeti namus meselesi yüzünden işlediğini söyledi.

Saliha Erdem’in cesedi Adli Tıp Kurumu’na kaldırılırken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

15 Şubat. 2011 http://w w w.ntvmsnbc.com/id/25182538/

FotoğraF: denız tortum

Page 3: Kadınlar Günü Gazetesi Sayı 1 (2011)

8 Mart, Kadınlar GÜnÜ 3

Kadın cinayeti 7 yılda yüzde 1400 arttı (İlK sayFadan)

Hayatlarındaki kadınları katleden erkeklere uygulanan “haksız tahrik indirimi”, nüfus dikkate alındığında 5000 civarında olması gereken sığınma evinin sayısının 50’yi bulmaması ve çıkarılan koruma amaçlı yasaların neredeyse hiç uygulanamaması bu tablonun başlıca sorumluları.

Artan kadın cinayetlerine dikkat çekmek için 2010 yılının sonunda Mor Çatı, Sosyalist Feminist Kolektif, Amargi, Film-mor, KADAV ve bağımsız feministlerce oluşturulan İstanbul Feminist Kolektif tarafından “Kadın Cinayetlerine İsyandayız” kampanyası başlatıldı. Kampanya ile Türkiye’nin karşı karşıya olduğu acı bilanço çarpıcı bir şekilde gözler önüne serildi, ama hızla alınabilecek önlemler yine alınmayınca katledilen kadınların arasına yenileri katıldı.

tahrik indirimi uygulanmasın

İstanbul Feminist Kolektif’in bu cinayetlerin durduru-labilmesi için sıraladığı taleplerinin başında kadın-erkek eşitliğinin tartışılmaya açılmaksızın hayata geçirilmesi var.

Bu cinayetlerde medyaya da önemli görevler düşüyor. Kolektif, kadın cinayeti haberlerinin 3. sayfalarda “kıskançlık-aşk-namus cinayeti” gibi yakıştırmalarla katillerin beyanı esas alınarak, olayı sıradanlaştıran, meşrulaştıran bir dille yer almasına karşı iç mekanizmaların devreye girmesini istiyor.

Feministlerin diğer talepleri şöyle: “Cinayet davalarında ‘Haksız tahrik indirimi: Erkeklik indirimi’ uygulanmasın. Şiddet gören, tehdit edilen kadınlar karakol, adliye, jan-darma kapılarından ‘aile meselesi’ denilerek geri gönder-ilmesin, tüm yasal haklarını kullanmaları sağlansın. Sığınma evlerinin sayısı 38’den acilen 3800’e, kısa sürede her 7 bin 500 kişilik nüfusa bir sığınma evi düşecek sayıya getirilsin. Şiddet tehlikesi altında yaşayan kadınların hemen başvuracağı kadın danışma merkezleri açılsın. Can güvenliği nedeniyle kent değiştirmek gerekiyorsa kadınların yeni bir kentte yeni bir kimlikle barınma ve geçinme sorunlarının çözülmesi, çocuklarının eğitime devam etmesinin sağlanması gerek. Aynen tanık koruma programında olduğu gibi şiddete karşı kadın koruma programları oluşturulmalı.”

7 ayda 478 tecavüz

Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’ndan alınan bilgiler de 2010 yılının ilk 7 ayında kadına karşı işlenen suçlarda büyük artış yaşandığını ortaya koyuyor. Cinayetleri işleyen erkeklerin yüzde 45’i ifadeler-inde, “aldatıldığını” iddia ederek kendisini savunuyor. Yine 2010’un ilk 7 ayında 478 kadın tecavüze uğrarken, 722 kadın taciz edildi. Aile içi şiddet kapsamında 6 bin 423 kadın şiddete maruz kalarak hastanelik oldu.

Gerçeklerin yarısı

Türkiye İstatistik Kurumu’nun rakamlarına göre tecavüz ve taciz gibi cinsel saldırı suçlarında son beş yılda yüzde 30 artış yaşandı. 2006’da 528, 2007’de 473, 2008’de 577 ve 2009’da 652 kadın tecavüze uğrarken 2006’da 489, 2007’de 540, 2008’de 589, 2009’da 624 cinsel taciz olayı meydana geldi. 2005-2010 yılları arasında, 100 binin üzerinde kadın cinsel saldırıdan mağdur oldu. Mağdur kadınların yüzde 40’ının korktukları için şikâyetçi olmadıkları tahmin edili-yor. Bu açıdan istatistikler gerçek rakamların ancak yarısını ortaya koyabiliyor.

yüzde 42 dayak yiyor

Ocak 2009’da yayımlanan “Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet Raporu” en yüksek oran Kuzeydoğu Anadolu ve Orta Anadolu’da elde edildi. Evli kadınların yüzde 15’i eşinin cinsel şiddetine maruz kaldığını belirtiyor. En düşük oran yüzde 9 ile Marmara’da, en yüksek oran ise yüzde 29 ile Kuzeydoğu Anadolu’da. Fiziksel şiddet yaşayan kadınların oranı yüzde 42 ve en sık 40-59 yaş grubu şiddete maruz kalıyor. İlkokul düzeyinde eğitimi olan kadınlarda şiddete maruz kalma oranı yüzde 56 iken, lise mezunu-üniversite eğitimli olanlarda yüzde 32.

Şiddetin lafı bile yeterli görülmeli

4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Yasa’ya göre Medeni Kanun’da öngörülen tedbirlerden ayrı olarak, eşlerden biri-nin veya çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden birinin aile içi şiddete maruz kaldığını

bildirmeleri halinde, aile mahkemesi hâkimi meselenin mahiyetini göz önünde bulundurarak çeşitli tedbirlere

hükmedebilir. Ancak uygulamada resmi nikâhı olmayan veya boşanmış olmasına rağmen eski eşinden şiddet görme riski taşıyan kadınlar lehine de tedbir kararları alınabiliyor.

Yasa kapsamında olmayan bu gibi durumlarda mev-zuatta değişikliğe gidilinceye kadar, başvurucuların ısrarcı olmaları gerekiyor. Yasa uygulanırken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye aleyhine vermiş olduğu kararlar ile Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin de dikkate alınması şart. Çünkü uluslararası hukuk, evlilik dışı birliktelik ve yakın yaşam arkadaşlığını, aile kavramı kapsamı içinde sayıyor. Bu durumda başvurucunun şiddete maruz kalma olasılığının bulunması yeterli görülmeli.

devlet boşananı da birlikte yaşayanı da korumalı

İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü Nazan Moroğlu, son zamanlarda medyada yer alan kadın cinay-etlerinin ortak yanının “boşanmış olan kadının eski eşi tarafından veya boşanmak isteyen kadının kocası tarafından öldürülmesi” olduğuna dikkat çekti.

Boşanan kadını korumak için acilen 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Yasa’da değişiklik yapılması gerektiğini vurgulayan Moroğlu, “Sadece eşleri ve diğer aile birey-lerini koruyan yasaya ‘evlilik birliği boşanma ile sona ermiş olan eski eşlerden biri’ veya ‘resmi evlilik olmaksızın bir arada yaşayan bireylerden biri’ ibareleri de eklenmeli” dedi. Moroğlu, bu zihniyetin kadını birey olarak görmek istemediğini ifade ederek yasalar değişse, koruyucu tedbirl-er içeren düzenlemeler yapılsa da erkek egemen zihniyet değişmedikçe kadına yönelik şiddetin, cinayetlerin önle-nebilmesi için uzun bir mücadelenin gerektiğini söyledi. Moroğlu, ailede erkek egemen zihniyetin devam ettiği dikkate alındığında, zihniyet değişimi için okul öncesinden ve ilköğretimden başlayarak “toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi” verilmesinin önemine işaret etti. Kadın cinayetleri-nin birçok ülkede işlendiğini belirten Moroğlu, “Geçten yıl Peru’da öldürülen kadınların yüzde 70’i kocaları, birlikte

yaşadıkları erkekler veya sevgilileri tarafından öldürüldü. Erkeklerin öldürme nedenlerine gelince: Erkekler genellikle aldatıldıkları için cinayet işlediklerini iddia etmektedirler” dedi.

bir türlü çıkmayan koruma kararları

• Ayşe Paşalı, 2010 yılının aralık ayında kendisini ölümle tehdit eden eski eşi tarafından Ankara’da sokak ortasında öldürüldü. Paşalı’nın mahkemeden talep ettiği koruma kararı bir türlü çıkmamıştı.

• Ocak ayında Arzu Yıldırım, eski eşi tarafından Ümraniye’de sokak ortasında infaz edildi. Yıldırım, katili Metin Çilingir hakkında suç duyurusunda bulunmuş, dilekçesini daha hızlı olsun diye cumhuriyet savcılığından alıp kendisi elden emniyet birimlerine iletmek istemişti. Ama Yıldırım, dilekçesini emniyete ulaştıramadan öldürüldü.

• 15 Şubat’ta 59 yaşındaki Saliha Erdem Ataşehir’de ayrı yaşadığı eşi tarafından kapısının önünde öldürüldü. 22 Şubat’ta da Adana’da öğretmen Özlem Yılmaz ayrı yaşadığı eşi tarafından öğrencilerinin gözü önünde boğazı kesilerek ağır yaralandı.

• 23 Şubat günü ise dört çocuk annesi Arzu Odabaş, boşanma davası süren eşi tarafından Üsküdar’da öldürüldü. Aynı gün Adana’da Semiha Karadağlı boşanmak istediği eşi tarafından çocuklarının gözleri önünde av tüfeği ile katledildi. Bunlar sadece birkaç ay içinde basında da yer alan tüyler ürpertici cinayet haberlerinden bazıları.

• 26 Şubat günü Maltepe’de, iki çocuk annesi Şehri Filiz, birlikte yaşadığı Tarık E. tarafından cadde ortasında bıçaklandı. Yere düşen kadına tekmeler atan Tarık E. koşarak olay yerinden uzaklaşırken hastaneye kaldırılan kadın tüm müdahalelere rğmen kurtarılamadı. CUMHURİYET

28 Şubat 2011 http://www.haber7.com/haber/20110228/Kadin-cinayeti-7-yilda-yuzde-1400-artti.php

FotoğraF: denız tortum

Page 4: Kadınlar Günü Gazetesi Sayı 1 (2011)

4 8 Mart, Kadınlar GÜnÜ

Tecavüz Mitleridolmuşta beni taciz eden üç erkekle mücadeleye giriştiğimde, beni ilk yargılayan bir kadın olmuştu. peki ya kendimi savunacak güçte olmasaydım? neden hiç kimsenin sesi çıkmamıştı? İnsanları tepkisizleştiren cinsel şiddetle ilgili önyargılara “tecavüz mitleri” denildiğini, cinsel şiddetle mücadeleye başladığımda öğrendim.ELİF DUMANLI

Tecavüz mitlerine nerden ve nasıl taktığımı anlatayım öncelikle. İki sene kadar önceydi. Öğlen vaktiydi. Dolmuşa bindim. Arka dörtlü koltuktayım. Durakların birinde dolmuşa iki-üç erkek bindi ve biri yanıma oturdu. Bacaklarını açtı.

Erkeklerin toplu taşıma araçlarında bacaklarını açıp oturmaları artık erkeklik kuralı sayıldığı için alıştık, alışmakla birlikte bir kenara bedenimizi iki büklüm edip bize kalan yere sığmaya çalışma yöntemleri geliştirmekle meşgulüz.

Yanıma oturan adam elleriyle cinsel organına yakın yer-leri okşamaya ve pis pis sırıtarak bakmaya başladı bana. Ben de tip tip baktım. “Ne oldu bayan, rahatsız mı oldun?” dedi. “Evet, rahatsız oldum.” dedim. Dememle adamın elini yüzüme doğru savurması bir oldu. O zamanlar refleks çalışması yapıyordum sporda. Kendimi korudum.

Adam ayağa kalktı ve bana tekme atmaya çalıştı. Yine kendimi savundum. Ayağa kalktım ve yumruk salla-maya başladım. Ayaktaki diğer iki erkek de saldırganın arkadaşlarıymış. Üç kişilermiş. Üçü de aynı anda saldırmaya çalıştılar. İnanmayacaksınız ama darbe almadım. Söylemiştim, refleks çalıştığımı. Sizleri ürkütmemek ve

adımı “Amozan”a çıkartmamak için yumuşatarak “refleks” diyorum; uzak doğu yakın dövüş çalıştığım o zamanları.

Nasıl yaptığımı tam olarak hatırlamıyorum, çantamdan biber gazını aldım ve sıktım. Ortalık birden biber gazıyla doldu. Solculuktan gelen bir alışkanlıktan olsa gerek saldırganlar ve dolmuştaki halkım kadar etkilenmedim. Adamlardan biri “Oğlum bu karı boks biliyor. İnelim.” dedi ve indiler. Zaten dolmuş durmuş ve kapılar açılmıştı.

Asıl olay şimdi başlıyor. Hamile bir kadın bana dönüp bağırmaya başladı. Neden gaz kullanmışmışım, neden şoförün ve dolmuştaki diğer iyi erkeklerin tepkisini beklememişim.

“Konuşmalarımızı duymadınız mı? Şoförü ve diğer erkekleri beklemiş olsaydım şimdiye kadar tecavüze uğramıştım” dedim.

Cevap: “Edebinle otursaydın bunlar başına gelmezdi.” Benim cevap: “Bu ülkede bir yaşındaki kız çocukları edepsiz mi otuyordu tecavüze maruz kalırken?”

Atışmalar uzun. Dolmuştaki iyi erkeklerden çıt çıkmıyor. Kafama takıldı bu olay. Beni ilk yargılayan bir kadın olmuştu. Kendimi savunacak güçte olmasaydım, o dolmuşta gündüz vakti onca insanın içinde tecavüze mi maruz kalacaktım? Neden hiç kimsenin sesi çıkmamıştı? Neden tepkisizlerdi?

İnsanları tepkisizleştiren cinsel şiddetle ilgili önyargılara “tecavüz mitleri” denildiğini öğrendim cinsel şiddetle mücadeleye başladığımda. Tecavüz mitleriyle ilgili üç ayrı aktarımda bulunmak istiyorum. Hepsini aynı anda değil.

Şimdi Alberto Godenzi’nin cinsel şiddet araştırmasından yola çıkarak oluşturduğu tecavüz mitlerinden bahsedeceğim, zamanı geldiğinde de diğerlerinden. Cinsel şiddetle mücadelede öncelikle bilinmesi gereken bence mitler.

Alberto Godenzi, tecavüz mitlerini beş kategoriye ayırıyor. Birincisi; cinsel şiddeti asıl tahrik eden kadınlardır: Bu önyargının çıkış noktası genellikle kadınların giyinişleri ve hareketleriyle erkeği tahrik ettiğine dayandırılmaktadır.

Dolmuştaki o hamile kadının benim saldırıya uğrama sebe-bimi edepsiz oturmakla itham etmesinin ve düşünmesinin sebebinin altında bu mit yatmaktadır.

İkincisi; hiçbir kadın kendi isteği dışında tecavüze uğramaz: Bu iddiada bulunanların çıkış noktası, erkeğin, kadının isteğini yerine getirdiğidir. Dolmuştaki o sessiz iyi erkeklerin de bilinçaltında yatan bu mit olsa gerek. Onlar galiba asıl bacaklarını okşayarak erkekleri baştan çıkaranın ben olduğumu, sonra da aramızda bir anlaşmazlık yaşandığını ve kavga ettiğimiz sandılar. Genellikle tecavüzcü erkeklerin ilk iddiası, parada anlaşamadık oluyor. Bu iddia otomatik olarak kadını, toplum gözünde orospu(?!) haline getiriyor ve olayda duyulması gereken tepki kadına yöneli-yor.

Bu mitler erkek egemen sistemin ürünleri. Cinsel saldırıyı meşrulaştırma yöntemi. Saldır, gücünü kullan ve olaydan zarar almadan kurtul. Kurtulmakla kalma olaya toplumsal olarak devam edebilmek için mit uydur, toplumu inandır. Kadını mücadeleden soğut ve ölüme sürükle.

Üçüncüsü; kadınlar gizliden gizleye kendilerine tecavüz edilmesini ister: Cinsel şiddete maruz kalmış bir kadının bile zevk almış olabileceğini düşünmek gülünç ötesi bir şey. Cinsel saldırı travmadır ve travmanın etkileri yıllarca sürme-ktedir. Hatta ölene kadar. Bu yine erkeklerin tecavüzlerini meşrulaştırma yöntemleri için uydurdukları bir yargı.

1990’larda Batı Almanya’da cinsel saldırı suçun-dan yargılanıp ceza alan erkekler üzerinde yapılan bir araştırmada, görüşülen erkeklerin nerdeyse hepsi yaptıklarını meşru görüyor. Meşruluk iddialarının ilk sırasında da bu mit yer almakta.

Meşruluk iddialarını örneklendirmek için okudukları ve seyrettikleri filmlerden bahsediyorlar. Filmlerdeki sevişme sahnelerinin çoğunluğunda ilk başta erkeğe karış koyan, direnen kadının az bir debelenmeden sonra birden bire

zevkle seviştiği yıllarca gösterildi ve halen de gösterilme-ktedir. Suç sayılması gereken bir şey, erkeklerin cinsel şiddetlerini meşruluk aracına dönüşüyor. Senaristlerin nerdeyse yüzde doksan dokuz buçuğu da erkek olması da tesadüf olmasa gerek.

Dördüncüsü; tecavüz biyolojik bir zorunluluktur: Uyarılmış bir erkek biyolojik olarak geri dönemezmiş. Dönse bile bu dönüş biyolojik tahribat yaratırmış erkek üzerinde.

Televizyon seyretmeyen biri olarak bu konuların gündüz kadın kuşağı programlarında bilim safsatası kisvesi altında işlendiğini yengemden öğrendim.

“Biliyor musun neden tecavüzler arttı? “ Bilmediğimi söyledim. Merakla açıklamasını bekledim. Hormon-lu yiyecekler yüzündenmiş. Erkekler bu hormonlu yiyeceklerden biyolojik olarak etkileniyorlarmış ve kendile-rine engel olamıyorlarmış. “Yenge, ben de sürekli hormonlu domates yiyorum ama henüz kimseye saldırmadım” dedim ve başladım tartışmaya.

Tartışmamıza burada Batı Almanya’da cinsel saldırı yüzün-den ceza almış erkekler üzerinde yapılan araştırmadan örnek vermek istiyorum. Yapılan bu araştırmaya göre, saldırgan erkeklerin yüzde 70’i güç tutkusuyla hareket etmiş; yüzde 25’i öfkeyle hareket etmiş; geriye kalan yüzde 5’i ise sadist eğilimlerle hareket etmişler. Bu yüzde 5’i hor-monlu domates yemiş olabilir.

Gelelim son mite. Beşincisi; saldırgan bir yabancıdır: Yapılan araştırmalar tam tersini göstermektedir. Saldırganların büyük çoğunluğu tanıdıktır ve genellikle de aile içindedir. Aile kurumunu tartışılır hale getirmemek ve gözlerden uzak tutmak için, tecavüzcü erkekleri yabancı sapık erkek, ailedeki erkekleri de namus şövalyesi haline getirmeye çalışan erkek egemen zihniyettir.

Alberto Godenzi’nin mitlerine temel oluşturan araştırmayı bir sonraki yazıya bırakıp, ayrılıyorum. (ED/BB)

22 Kasım 2010 http://bianet.org/bianet/bianet/126147-tecavuz-mitleri

eRKeK egeMeNlİğİ Dide gökay bir gazete haberinin incelemesi:

namus, baba ve hayat.

“AKSARAY’da 5 çocuk babası 46 yaşındaki A.K., cinsel ilişkiye girip hamile bıraktığı 13 yaşındaki kızı Ü.K.’nin dünyaya getirdiği bebeği, bir taşın altına bırakarak öldürdüğü iddiasıyla tutuklandı.

Niğde’nin Bor İlçesi’ne bağlı Obruk Köyü’nde oturan 13 yaşındaki Ü.K.’nin evine giderek dünyaya getirdiği bebeği görmek isteyen polis ekibi, bebek bulunmayınca aile fertlerini sorguya aldı ve korkunç gerçeği ortaya çıkardı.

Kamyon şoförlüğü yapan A.K. sorgusunda, amcasının oğluna kaçtıktan sonra tekrar eve dönen kızı Ü.K. ile kızlık zarı kontrolü yapmak için eşi 44 yaşındaki S.K.’nin gözü önünde ilişkiye girdiğini, daha sonra kızıyla birkaç kez daha cinsel ilişkide bulunduğu onu hamile bıraktığını itiraf etti.”

(10.12.2010, Hürriyet Gazetesi)

Şimdi biz yüzde bilmem kaç çoğunluğu Müslüman bir ülkede yaşadığımız için belki de Müslüman sayılıyoruz ve orta Asya’dan beri ataerkil bir millet olduğumuz için iki lafımızdan birini de namus diye dile getiriyoruz ya.

Bu haberdeki gibi olayları nasıl olup da yapıyor ve utanmıyoruz. Anlamıyorum. Siz bu haberden bir şey anladınız mı? Durun açıklamaya çalışayım. Eğer sizin dilinizden söylemek gerekirse bu olay tamamen şu:

“Namus”lu olup olmadığını kontrol etmek için “namus”unu kirletmek.

Ve hatta özneye babayı, nesneye babanın öz kızını koyarsak cümlemiz tüm öğeleriyle ve tüm gerçekliğiyle karşımızda duruyor.

Tecavüz zaten başlı başına bir ağırlık. İnsanın içine sıkıntılar düşüren, dönüp de düşünmek istemediğimiz ama gün gibi açık ve ortada olan bir gerçek.

Peki, bu babanın tecavüz hikâyesi? Neler duymadık, şaşırmam sandım, bebeklere tecavüz edildi, hayvanlara tecavüz edildi, Pippa Bacca’ya tecavüz edildi, kız kardeşe edildi, yengeye, gelinine, oğla...

Ama bu... Ne denir ki buna? Nasıl namusunu korumak dersin, nasıl aile kavramı, nasıl dini gerekçe diyebilirsin ki buna? Buna hayvanlık bile diyemezsin affedersin. Buna hormon diyemezsin. Buna cehalet diyemezsin. Buna hiçbir şey diyemezsin. Bunu sadece izlersin. Ağzından küfürler saçmak istersin, hepsi şuranda kalır. Hepsi “hafif” kalır bu ağırlık karşısında. Hiçbir şey diyemezsin ve hiçbir şey yapamazsın. Zira o 13 yaşındaki kız bile yaşarken bile-medi ne yaşadığını. “babam benimle ilişkiye girdi. Çok korktum. Ne olduğunu anlayamadım. Çok ağladım.”

Endişeli gözlerle bakıyorum. Üzülüyorum. Şurama bir şey basıyorlar sanki. Sıcak ve sivri. Oysa hepimizin hayatları kıymetli. O kız asla böyle bir hayatı hak etmedi. Veya öyle bir baba hepimizin olabilirdi.

“Her işte bir hayır vardır ” d i y e n l e r e sormak istiyo-rum, “bu işteki hayır nerede?” diye. Çünkü bu işte hayır yok, düpedüz başka bir şey var.

FotoğraF: denız tortum

Page 5: Kadınlar Günü Gazetesi Sayı 1 (2011)

8 Mart, Kadınlar GÜnÜ 5

Bir nesil daha ‘erkek’ egemen100’ü kız, 100’ü erkek 200 lise öğrencisi üzerinde yaptığımız çalışmanın sonuçları, gençlerin “kadının algılanışı” ve “ataerkil” aile yapısı konusunda bir önceki nesle oranla ilerleme kaydettiğini gösteriyor. Sultan Komut

Çoğunlukla erkek egemen toplumlar-dan oluşan dünyamızda kadın, hayatın her alanında ikinci plana itildi, kendis-inden beklenen annelik ve ev kadınlığı rolünü üstlenmeye zorlandı. Ne yazık ki bu durum Türkiye’de de diğerlerinden farklılık göstermiyor. Hatta kadın erkek eşitliğinde ülkemiz Etiyopya ve İran gibi ülkelerin gerisinde. Özellikle de kadın-erkek eşitliği, kadın hakları, kadının rolü gibi kavramlar karşısında hemen hemen herkes söylem-davranış farklılığı çıkmazına giriyor. Ancak, bireylerin farklı ortam ve koşullardaki tüm davranışlarının izlen-mesindeki zorluk hatta olanaksızlıktan ötürü, örnek durumlar karşısında ifade edilen yazılı ve sözlü söylemler, yüzde yüz gerçeği yansıtmamakla birlikte toplu-mun eğilimlerini göstermede inkâr edile-meyecek bir öneme sahip.

algıda ilerleme var İstanbul Bağcılar’da farklı semtlerden gelen öğrencilerden oluşan bir lisede 100’ü kız,

100’ü erkek öğrenci üzerinde yaptığım çalışmaya göre gençler halen “erkek egemen” toplumun gölgesinde yaşıyor. Bir ay önce yapılan çalışmada Lise 1. ve 4. sınıf öğrencilerine gerek kendi aileleri gerekse toplumda kadın ve erkeğin rolleri, evlilik hakkında görüşleri ve ideal ailenin nasıl oluştuğuna dair sorular soruldu. Kız ve erkek öğrencilerin cevapları karşılaştırıldı. Çalışmanın sonuçları gençlerin “kadının algılanışı” ve “ataerkil” aile yapısı konusunda bir önceki nesle oranla ilerleme kaydettiğini gösteriyor. Ancak, veriler bu ilerlemenin gelecek nesli “erkek egemen” toplumdan kurtarmaya yetmeyeceğini destekler nitelikte. Çalışmaya katılan öğrencilerin aile yapıları bu çalışmanın temel taşlarından biri. Çünkü çocukların fikir ve davranışlarını belirlemede en büyük rol kendi ailelerine düşüyor. Türkiye’de çalışan kadın oranı dikkate alındığında (Devlet Planlama Teşkilatı’nın 2013 yılı için öngörüsü yüzde 29), çalışmada yer alan gençlerin aile yapılarının ülkemizde yaygın olan aile profiline uyumlu olduğu görülüyor. Evlilik fikrine sıcak bakan lise öğrencilerinin büyük çoğunluğu ideal evlilik yaşının 26 ile 30 yaşları arasında olduğunu ifade ediyor. Gençler ayrıca evliliğin “sevgi”yle alakalı olduğuna inanıyor. Ülkemizde yaygın bir söylem olan ‘kadının asli görevi’ ifadesi kız öğrencilerin yüzde 85’ine hiçbir şey ifade etmiyor. ‘Kadının asli görevi diye bir şey yoktur’ görüşünü savunan kız öğrencilerin aksine yüzde 36 oranında erkek öğrenci kadının asli görevinin eviyle ilgilenmek olduğunu savunuyor. Dikkat çeken sonuçlardan biri de şu: Kız öğrenciler arasında ‘Evlenince çalışmayacağım’ diyen yokken, erkek öğrencilerin yüzde 10’u evlendiklerinde eşlerini çalıştırmayacaklarını ifade ediyorlar.

Nesillerdir tartışılan “kadın-erkek eşit midir?” sorusuna gençlerin verdiği cevaplarsa umut vaat eder nitelikte. Her ne kadar ‘eşit değildir’ cevabı veren erkek öğrenci sayısı yüzde 8 oranla kız öğrencilerden fazla olsa da, kadınların bilinçlendiğinin göstergesi olarak kız öğrenciler ‘kadın ve erkek eşittir’ ya da ‘eşitsizlik sadece fiziksel özellikler bakımındandır’ cevabını benimsemişler. Ataerkil toplum yapısının en önemli özelliklerinden biri olarak kabul edilen “son kararı erkek verir” olgusuysa göze çarpan bir şekilde değişikliğe uğramış. Gençler kendi ailelerinde kararların ortak alındığını ifade ediyorlar. Bu oran kız öğrencilerde

yüzde 40, erkek öğrencilerde ise yüzde 42. Kararın kimin tarafından alındığının konuya göre değiştiğini söyleyen kız öğrencilerin oranı yüzde 46, erkek öğrencilerin oranı ise yüzde 33. İdeal bir ailede ‘ailenin reisi kim olmalıdır?’ sorusuysa erkek öğrencilerin egemenlik kurma isteğini kanıtlar nitelikte: Kız öğrencilerin yüzde 97’si evde aile reisi kavramını yanlış bulup kararların ortak alınması gerektiğini savunurken, erkek öğrencilerin yüzde 38’i evin reisinin erkek olması gerektiğini düşünüyor. ‘Bir kadın kocasının soyadını kullanmalıdır’ fikri erkek öğrenciler arasında popülaritesini sürdürürken (yüzde 97), kız öğrenciler ‘Kendi soyadını da kullanabilir’ fikrini benimsiyor (yüzde 66). Oranların bu kadar

büyük farklılık göstermesi “erkek egemen” toplumu sürdürmek isteyenin elbette “erkekler” olduğunu, ancak kadınların bu egemenliği yüzde yüz sonlandıramasalar bile, ataerkil toplum yapısında çatlaklar oluşturmaya başlatabileceklerini gös-teriyor. Çalışmada ‘Kadınlar sadece kendi soyadlarını kullanmalıdır’ diyen kız öğrenci oranının da yüzde 6 olması, bu çatlakların ileride kırılmalara yol açabilecek nitelikte olduğunu göstermesi açısından önemli.

evlilik ve boşanma Ev işlerini yapmak ise ne yazık ki hâlâ

kadınların görevi. Çalışmaya katılan tüm öğrenciler dikkate alındığında ‘bizim evde işleri annem yapar’ diyen öğrenci oranı yüzde 70’ken, bu soruda ‘bizim evde işleri babam yapar’ diyen tek bir öğrencinin olmamasıysa nedense hiç şaşırtıcı değil! Çalışmanın ortaya çıkardığı en olumlu sonuçlarsa kız çocuklarının eğitimi ve kız erkek çocuk ayrımı üzerine. Çalışmaya

katılan öğrencilerin ezici bir çoğunluğu evlerinde kız-erkek ayrımı yapılmadığını (yüzde 90) ve kız çocuklarının eğitimlerinde herhangi bir kısıtlama yapılmadığını ifade ediyorlar (yüzde 99). Bugün halen Türkiye’de kadınların eğitim düzeylerinin erkeklerden çok daha alt seviyede olduğu dikkate alındığında, bu sevindirici bir gelişme.

Çalışmanın tartışmasız en ilginç sonucu ise erkeklerin evlilik ve boşanma gibi konularda kız öğrencilere göre çok daha muhafazakâr olmaları. Ekonomik özgürlüğü bulunmayan, eşinin kontrolündeki kadınlar artık neredeyse tarihe gömüldü. Gelecekte eş ya da anne rolünü benimsediklerinde eylemleriyle fikirleri arasında farklılaşma görülme olasılığına rağmen, kızlar erkeklere oranla boşanma konusunda kendilerinden çok daha emin. Elbetteki bir evliliğin boşanmayla sonuçlanması arzulanabilir bir şey değil. Ancak “buradan ancak cenazem çıkabilir” anlayışıyla mutsuzluklarına, dayağa, aldatılmaya rağmen evli kalan kadınlara bir sonraki nesilde daha az rastlanacağa benziyor. Kız öğrencilerin yüzde 64’ü evliklerinde sorunla karşılaşırlarsa boşanmanın doğal olduğu görüşünde. Bu da artık kadınların ekonomik özgürlüklerinin bir avantajı olarak “tutsaklığı” kabul etmeyeceklerini kanıtlıyor. Erkek öğrencilerin bu soru karşısında verdikleri cevaplara bakıldığındaysa erkeklerin evlilik konusunda kızlara oranla daha muhafazakâr oldukları görülüyor: ‘Asla boşanamam’ diyen erkek öğrenci oranı azımsanamayacak ölçüde: Yüzde 27. Ne yazık ki şiddet, aldatma, egemenlik altına alma da bu gelenekçiliğin, bazılarına göre de çok sevmenin bir sonucu.

Yapılan çalışmada da açıkça görüldüğü üzere yüzyıllardır baskı altında tutulmaya çalışılmış, kendilerine mülk gibi davranılmış, her daim erkeğin arkasında, hatta gölgesinde durmaya zorlanmış kadınlarımızın kendilerine her türlü haksızlığı yapan ‘erkek’ egemen toplumdan kurtulması adına umut var. Ancak, halen lise sıralarında okuyan gençler ne yazık ki, en az bir nesil daha bu ataerkil yapıyı devam ettireceğe benziyorlar.

SULTAN KOMUT: Kadir Has Üni., Amerikan Kültürü ve Edebiyatı, doktora 20 Şubat 2011 http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&A

rticleID=1040644&Date=28.02.2011&CategoryID=42

Mete ercis ben Hiç Kadın olmadım.

Ben hiç kadın olmadım. İster okul yolunda olsun, ister yürümeye çıktığım İstiklâl Caddesi’nde, kimse bana laf atmadı. Ben de ne yapacağımı bilemeden şaşırıp kalmadım, sinirimi içime atıp küfretmedim. Mesela araba kullanırken bir virajı alamadığımda, bir manevrayı iyi yapamadığımda en fazla korna çaldılar, kullanmayı bilmiyorsan kullanma diye söylendiler de “erkek şoför işte” demediler. Eve dönmek için, geç oldu ya, bir erkek arkadaşıma muhtaç olmadım. Sokakların bu saatlerde erkekler için tekin olmadığını hatırlamıyorum.

Ya da âdet sancısı içerisinde üniversite sınavına girmenin nasıl bir his olduğunu. Kadınların üniversite okumasına, kadınların okumasına gereksiz bakılmasını saymıyorum bile. Bir yandan kocam, ailem, arkadaşlarım ve bir yandan okul, adalet, devlet. Ne şanslıyım ki bir erkeğim de arada

ezilmedim, bir kere daha ne yapacağımı bilemeden şaşırıp kalmadım.

Diyelim ki kadın olsaydım, ailem yine aynı ailem olsaydı, yine evlenmeden cinsel bir ilişki yaşayabilirdim. Evleneceğim adamı da severdim, sevdiğim adam da bakire olmadığım için beni boşamazdı. Ama başka bir adamı sevseydim, mahkeme beni “istenildiğim gibi çıkmadığımdan” boşayabilirdi. Güzel ki, erkeklerin “istenildiği gibi çıkmaması” mümkün değil de cinsel özgürlüğüm var. Kadın olsaydım, evleneceğim adam ev işlerinin benim görevim olmadığını bilecek kadar saygılı olacaktı belki, ama yemeği hep ben pişirecektim. Beş on çocuğumuz olmayacaktı belki, ama bir iki yavrumuzu da hep ben uyutacaktım, yedirecektim, büyütecek-tim.

Kadınlarla erkeklerin eşit olduğunu ileri sürenlere diyorum. Tersten bakın, bir kere de erkekle kadın eşit mi diye düşünün? Erkekler havada karada daha güçlü değil mi? Sayıca bile üstünler. Aynı Ümraniye, Kâğıthane, Üsküdar sokaklarındaki,

minibüslerdeki erkek/kadın oranının ezici çoğunluğu kadar üstünler.

Diyeceğim o ki, çevremizdeki eşitsizliği görmezsek, kalıplaşmış eşitliğimize inanırsak, gördüğümüz eşitsizliği de görmez oluruz, olağan olur, eşitsizlik eşitlik olur. Açık bir kıyafet (kime göre neye göre?) giymek suç olur, araba kullanmak suç olur, eve geç gitmek suç olur, evlenmeden cinsel ilişki suç olur, yemek pişirmemek, çocuğun altını değiştirmemek suç olur. Bir kez daha, ben hiç kadın olmadım. Ne rahat ki hiçbir zaman bunların hiçbirini düşünmek zorunda kalmadım.

FotoğraF: denız tortum

Page 6: Kadınlar Günü Gazetesi Sayı 1 (2011)

6 8 Mart, Kadınlar GÜnÜ

“Erkekler vuruyor devlet koruyor”, “Tesadüfdeğil erkek şiddeti” şeklinde sloganlar attı. Daha sonra grup adına basın açıklamasını okuyan Selin Nakıpoğlu, Arzu Odabaşı’nın koca şiddetini adli mercilere bildirdiği halde öldürülene kadar devletin kılını kıpırdatmadığını belirt-erek, şunları söyledi:

“o merCıler hakkında suç duyurusunda bulunacağımızı, kadınların şikayetini ciddiye almayanların takipçisi olacağımızı buradan herkese duyuruyoruz. Adana’da Semiha K. Yıllarca şiddet gördüğü halde Devlet Semiha’yı da koruyamadı ve öldürüldü. Gebze’de Çiğdem K’ yı da kocası pompalı tüfekle öldürdü. Özlem eski kocadan kurtulmak için il değiştirdi katil onu buldu ve bıçakla ağır yaraladı. Maltepe’de Şehri F. daha önce şikayetçi olduğu halde gözaltına alınıp bırakılan erkek tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Gaziantep’te kocasından

yaşının da kanunun suç olarak kabul ettiği 15 sınırında olması nedeniyle, sanık T. ve E. dışındaki sanıklar için cezaların alt sınırdan tayin edilmesi gerektiği kanısına ulaşılmıştır.”

13 yaşındaki N.Ç’ye tecavüzle suçlanan ve o dönem Kızıltepe Kaymakamlığı Yazı İşleri Müdürü olan R.S ile Mardin İl Jan-darma Komutanlığı’nda görevli yüzbaşı E.E.’nin de aralarında bulunduğu 26 sanığa, iyi hal indirimiyle “cinsel istismarda bulun-mak” gerekçesiyle 1 yıl 8 ay ile 5 yıl arasında değişen hapis cezaları verildi. Mahkeme, sanıklara eski Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 414. maddesinin 1. fıkrasından ceza verdi. Bu fıkrada, “Her kim 15 yaşını bitirmeyen bir küçüğün ırzına geçerse beş seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezasına mahkûm olur” hükmü yer alıyor. Bu fıkra, ancak küçük çocuğun rızası varsa işletilebiliyor. Bunun yerine, aynı maddenin ikinci fıkrasını uygulasaydı, yani N.Ç.’nin rızasının olmadığına hükmedilseydi sanıkların her birine en az 10 sene ceza verilecekti.

21Şubat 2011 http://www.dha.com.tr/haberdetay.asp?newsid=143495

boşanmak isteyen kadın bıçaklanarak yaralandı. Erkekler seri kadın cinayeti işlerken Devlet seyrediyor”

bu Cınayetlerın Devletin kadını koruyamadığını kadınları hanedeki erkek şiddetiyle baş başa bırakıldığını gösterdiğini belirten Nakıpoğlu “Aileden sorumlu Devlet Bakanı kadın cinayetleri için münferit diyor. Ya münfe-

ridin anlamanı bilmiyor ya da bunca kadın kıyımını görmüyor. Meclis acilen toplanıp kadın cinayetlerini önlemek için karar almalıdır. Savcılar kadının şikayetini ciddiye almıyor. Sokaklara çıkıp cam çerçeve mi indire-lim, silah mı kuşanalım. Sabrımız kalmadı canımız yanıyor” dedi. Grup basın açıklamasının ardından dağıldı. (DHA)

27 Şubat 2011http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1041327&Date=28.02.2011&CategoryID=77

Kadınlar feryad etti: Silah mı kuşanalım! (İlK sayFadan) İstanbul Feminist Kollektifi üyesi bir grup kadın Ümraniye’de boşanmak istediği eşi tarafından öldürülen arzu odabaşı’nın öldürüldüğü yerde, kadına yönelik şiddeti protesto eden bir basın açıklaması yaptı.

Neredeyse suçlu çıkaracaklarmışmahkemeye göre, 13 yaşındaki n.Ç. istese, 26 erkeğe karşı koyabilirmiş!

Mardin’de 13 yaşındaki N.Ç.’ye tecavü-zle suçlanan aralarında asker ve devlet memurlarının da olduğu 26 sanıkla ilgili ‘utanç davası’ geçen Eylül’de karara bağlanmıştı. Tam 7 yılda tamamlanan davada sanıklar iyi hal indiriminden yararlandırılmış ve alt sınırdan cezalandırılmıştı. İşte bu şok kararın gerekçeleri de şok yarattı...

* N.Ç.’nin rızası vardı, para kazanmak için yaptı

* Her şeyin farkındaydı, zorla alıkonulmadı

* Cebir ve baskı yok, isteseydi karşı koy-abilirdi

Mardin’de 2002 yılında ortaya çıkan bir tecavüz olayı Türkiye’yi derinden sarsmıştı. 13 yaşındaki N.Ç’nin fuhuşa sürüklendiği ve bakire olması nedeniyle, kendisini satan kadınlar tarafından aralarında asker, memur, korucu, muhtar gibi birçok devlet görevlisinin bulunduğu 26 erkekle ters ilişkiye girmeye zorlandığı ortaya çıkmıştı. N.Ç kendisine tecavüz edenlerle ilgili olarak açılan davada adalet istediğini dönemin

Adalet Bakanı Cemil Çiçek’e bir mektupla bildirmişti.

N.Ç mektubunda, “Sayın bakan adım N.Ç. 13 yaşındayım. Ben daha çocuğum. Küçük yaşta çekmediğim acı kalmadı. 12 yaşındayken; babam ve dedem yaşındaki onlarca adam bana 7 ay boyunca zorla tecavüz ettiler. Davam hala devam etme-ktedir. Ben bunların hiçbirini hak etmiyo-rum. Gazeteleri her gün takip etmekteyim. Her gün bir genç kızın hayatı kararıyor. Yeter artık biz çocuklar okumak istiyoruz. Oyun oynayacak çocuklarız. Ben artık hiçbir genç kızın hayatının kararmasını istemiyorum. O kötü acıyı ben çektim, başka kimsenin çekmesini istemiyorum” diye yazmıştı. N.Ç.’nin bu çığlığına rağmen Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan dava, geçen Ekim ayında, 8 yıl sonra ve sanıklara verilebilecek en hafif cezalarla karara bağlanmıştı.

Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi, N.Ç.’ye bir kez tecavüz eden 13 sanığı, 15 yaşından küçük çocuğun ırzına geçtikleri gerekçesi-

‘Ben daha çocuğum’

yle, alt sınırdan 5 yıl hapisle cezalandırmıştı. Mahkeme, sanıkların cezalarından 6’da 1 oranında iyi hal indirimi yaparak, cezayı 4 yıl 2 aya düşürmüştü. Mahkeme, N.Ç.’ye birden çok defa tecavüz eden 11 sanığa ise 5 yıl 10 ay vermiş ve yine iyi hal indi-rimi ile cezayı 4 yıl 10 aya düşürmüştü. 18 yaşından küçük bir sanığa 3 yıl 2 ay ceza veren mahkeme, bir sanığı ise eyleminin teşebbüs aşamasında kalması nedeniyle 1 yıl 4 aya mahkum etmişti.

Kararda, İstanbul Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu’nun, N.Ç. ile ilgili rapo-rundaki “Olayın ahlaki radaetini müdrik (Ahlaki kötülüğünün farkında olduğu) olduğu” ifadelerine de yer verildi: “N.Ç.’nin mağduresi olduğu olayların ahlaki radaeti-nin (kötülüğünün) farkında olduğu, bu olay-lara ruhsal yönden karşı koymaya muktedir olduğu halde kendi iradesiyle para kazan-mak amacıyla sanıklar T. ve E. ile irtibata geçtiği veya bunlarla irtibata geçen diğer sanıklarla ilişkiye girdiği anlaşılmaktadır. Adli Tıp’ın tespitine göre, mağdurenin olay tarihindeki gerçek yaşı 15’tir. Sanıkların maddi veya manevi bir cebir kullandıklarına dair unsurun bulunmaması, mağdurenin

eRKeKleRİN SevgİSİ ÖlDüRüYoRMilyon Kere AytenÜmit yaşar oğuzcan

Ben bir Ayten’dir tutturmuşum oh ne iyiAyten’li içkiler içip sarhoş oluyorum ne güzelHoşuma gitmiyorsa rengi denizlerinBiraz Ayten sürüyorum güzelleşiyorŞarkılar söylüyorumŞiirler yazıyorum Ayten üstüneSaatim her zaman Ayten’e beş varYa da Ayten’i beş geçiyorNe yana baksam gördüğüm oGözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor

Bana sorarsanız mevsimlerden AytendeyizGünlerden AytenertesidirOdur gün gün beni yaşatanOnun kokusu sarmıştır sokaklarıOnun gözleridir şafakta gördüğümAkşam kızıllığında onun dudakları

Başka kadını övmeyin yanımda gücenirimAyten’i övecekseniz ne ala, oturabilirsinizBir kadeh de sizinle içeriz Ayten’liİki laf ederizOnu siz de seversiniz benim gibiAma yağma yok Ayten’i size bırakmamAlın tek kat elbisemi size vereyimCebimde bir on liram varOnu da alın gerekirseBen Ayten’i düşünürüm, üşümemÜç kere adını tekrarlarım, karnım doyarParasızlık da bir şey miÖlüm bile kötü değilAytensizlik kadar

Ona uğramayan gemiler batsınOndan geçmeyen trenler devrilsinOnu sevmeyen yürek taş kesilsinKapansın onu görmeyen gözlerOnu övmeyen diller kurusunİki kere iki dört elde var AytenBundan böyle dünyadaAşkın adı Ayten olsun

http://www.siirleri.org/siir/2127/milyon+kere+ayten.html

Page 7: Kadınlar Günü Gazetesi Sayı 1 (2011)

8 Mart, Kadınlar GÜnÜ 7

devlet yine koruyamadı DHA adana’da ÇoCuKlarının gözü önünde 25 yıllık eşi tarafından öldürülen Semiha Karadağlı ile Samsun’da sevgilisi tarafından öldürülen Serpil Şen’in cinayetlerden önce defalarca savcılığa başvurarak şikayetçi oldukları ortaya çıktı. 24 Şubat 2011 http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=17110873

KISA KISA ve UzUNCA

siirt’te yine tecavüz ve şantaj DHA sıırt’te ılKÖğretım öğrencisi 13 yaşındaki kıza tecavüz ve şantaj suçlamasıyla 3’ü tutuklu 7 sanık, Ağır Ceza Mahkemesi’nde 15 yılla 17 yıl arasında değişen hapis cezası istemiyle yargılanıyor. 15 Mayıs 2010 http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=14735074

mersin’de akıl almaz töre vahşetiDHA mersİn’de, 3 Şubat’ta sevgilisine kaçan 19 yaşındaki Hatice Fırat, ağabeyi 20 yaşındaki Mahsun Fırat tarafından boğazı kesilip, 40 yer-inden bıçaklanarak öldürüldü. Hatice’nin tabu-tunu 50 kadın tarafından morgtan alınıp toprağa verildi. 01 Mart 2011 http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=17155565

6 aylık hamileye infazDHA ŞanlıurFa’nın VıranŞeHır ilçesinde, 22 yaşındaki 6 aylık hamile kadın evinde silahla vurulmuş halde ölü bulundu. Töre cinayetinden kuşkulanan polis Lütfiye B.’nin eşinin yanı sıra babası ve kardeşinin de aralarında bulunduğu 8 kişiyi gözaltına aldı. Ancak çok geçmeden olay ortaya çıktı. Katil zanlısı eşi çıktı. 21 Aralık 2010 http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=16586278

Önce eşini öldürdü sonra intihar ettiDHA İstanbul’da taKsı şoförlüğü yapan 35 yaşındaki Ömer Dilek, kendisinden ayrılmak isteyen ve bir süre önce Antalya’daki babasının evine gelen eşi 34 yaşındaki Tuğba Dilek’i tabancayla başından vurup öldürdükten sonra intihar etti. Katliam ise sürüyor. Geçtiğimiz hafta bir öğretmenin okul önünde boğazı kesildi, 4 çocuk annesi bir kadın yine eşi arafından öldürüldü. Kadına şiddet her geçen gün artıyor. 28 Şubat 2011 http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=17146337

16 yaşındaki zelal’i 15 yaşındaki kardeşi öldürdüDHA ığdır’da ÖnCeKı gece evlerinde 21 yerinden bıçaklanarak öldürülüş halde bulunan 16 yaşındaki lise öğrencisi Zelal Ş.’nin, ‘töre’ kurbanı olduğu ortaya çıktı. 03 mart 2011 http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=16673234

Şanlıurfa’da 2 çocuk annesine sokak ortasında infazDHA ŞanlıurFa’da, ıKı çocuk annesi 28 yaşındaki Medine Taşkın, sokak ortasında kafasına 2 el ateş edilerek öldürüldü. 20 mart 2011 http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=16814146

Bir şansım daha olsa kadın olmazdım! diyarbakır’daki 16 yaş ve üstü bin 802 kadına, eğitilmiş kadın anketörler şiddetin fotoğrafını çekmek için sordu. araştırmada dikkat çeken pek çok nokta bulunurken, eşinden şiddet gören her 100 kadından 52’si dünyaya yeniden gelse kadın olmak istemediğini ifade etti.

DİYARBAKIR - Art arda gelen kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddeti Türkiye’nin en sıcak gündem maddlerinden biri haline getirdi. Diyarbakır Bağlar Belediyesi ve Bağlar Kadın Kooperatifi ve Diyarbakır Kadın Akademisi Derneği, bu şiddetin fotoğrafını çekmek amacıyla A&G’ye bir araştırma yaptırttı.

16 yaş ve üstü kadın nüfusunu temsil eden kadınlarla yüz yüze görüşme metoduyla yapılan ve özel eğitimden geçirilmiş kadın anketörlerin kullanıldığı araştırmanın sonuçlarını, A&G şirketinin sahibi Adil Gür, Diyarbakır’da açıkladı:

— Her 100 kadından 36’sı okur yazar değil ve kadınların yüzde 12,7’si çalışan, yüzde 78,1’in ev kadını, yüzde 8,6’sı öğrenci.

— Evli kadınların yüzde 53,1’i görücü usulüyle, yüzde 35,4’ün tanıyarak severek evlendi.— Her 100 kadından 45’i akrabasıyla evli, kadınların yüzde 39,4’ü evlendiğinde 18 yaş ve daha altında.

NAMUS NEDİR? — Kadınların yüzde 48,8’i namusu doğruluk dürüstlük diye tanımlarken, yüzde 28,6’sı kadınların ‘namus’ olduğunu ifade

etti.— Diyarbakırlı kadınların yüzde 65,3’ü şiddetin erkeklerin kadını baskı altında tutma aracı olduğunu düşünürken, yüzde

18,2 ise kadınlar kendi hatalarından dolayı şiddet gördüğü fikrinde.— Her 100 kadından 67’si erkeklerin eğitilerek şiddetin önlenebileceğini kaydetti.— Kadınlar, kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda kurumların üzerlerine düşen görevlerini yerine getirmede

yetersiz kaldıklarını düşünmekte.— Evli her 100 kadından 51’i eşinden şiddet görmüş veya görmekte. Evli 10 kadından biri her zaman şiddet gördüğünü

söyledi.— Evlendiğinde 18 yaş altında olan kadınların yüzde 58,7’si eşinden şiddet görürken, daha büyük yaşlarda evlenenlerde

bu oran azalmakta.— Resmi nikahı olmayan kadın daha fazla şiddet görürken, görücü usulüyle evlenen her 100 kadından 54’ü eşinden şiddet

görmekte.

ŞİDDET VE EĞİTİM — İlkokul ve daha alt eğitim gruplarında yer alan

kadınların yüzde 54,4’ü eşinden şiddet görürken, üni-versite mezunu eğitimli kadınlarda bu oran yüzde 21,6’da.

— Aylık hane geliri 1000 liranın altında olan her 100 kadından 54’ü eşinden şiddet görürken, aylık gelirin yükselmesiyle eşinden şiddet görenlerin oranı düşüyor.

— Çalışmayan her 100 kadından 52’si eşinden şiddet görmekte, işsiz ya da gündelik işlerde çalışan her 100 erkekten 57’si eşine şiddet uygulamakta.

— Anadili Kürtçe olan kadınların yüzde 53,3’ü eşinden şiddet görürken, anadili Türkçe olan kadınların yüzde 39,2’si şiddet görüyor.

— Eşinden şiddet gören her 100 kadından 17’si erkeklerin bazı durumlarda eşlerini dövebilecekleri-ni düşünmekte. Eşinden şiddet gören kadınların yüzde 18,8’i kadının kendi hatasından dolayı erkek tarafından şiddete maruz kaldığını düşünmekte. Yüzde 10,4’ü (Erkek döver de söver de) diyor.

KADIN OLMAK İSTEMİYORUM! — Eşinden şiddet gören her 100 kadından 52’si dünyaya yeniden gelse kadın olmak istemediğini ifade etti.— Eşinden şiddet gören her 100 kadından 27’si bu olaydan kimseye bahsetmezken, eşinden şiddet gören kadınların en

büyük dert ortağı kız kardeşleri.— Şiddet gören kadınların yüzde 38,1’i şiddet olayını kız kardeşiyle yüzde 31,4’ü annesiyle ve yüzde 23’ü komşularıyla

paylaşmakta.— Evli her 100 kadından 29’u kayınvalidesinden, yüzde 13’ü kayınpederinden sözlü şiddet görmekte. Her 100 kadından 8’i

kayınvalidesinden, yüzde 6’sı kayınpederinden fiziksel şiddet görmekte. Kadınların yüzde 20,5’i çocukluğunda babasından, yüzde 29,7’si annesinden, yüzde 15,4’ü ise erkek kardeşi tarafından dövülüyor. Kadınların yüzde 29,2’si (Babam, annemi döverdi) diyor.

CİNSEL ŞİDDET DE VAR — Eşinden fiziksel şiddet gören her 100 kadından 39’u cinsel şiddete de maruz kalıyor. Eşinden şiddet görmeyen kadınlarda

bu oran yüzde 6,7. Eşinden şiddet gören her 100 kadından 52’si, eşine şiddet uygulayan her 100 erkekten 35’i çocuğuna da şiddet uyguluyor. Eşine şiddet uygulamayan her 100 erkekten 91’i çocuğuna da şiddet uygulamıyor.

— Eşine şiddet uygulayan her 100 erkekten 35’i çocukluğunda ailesinden şiddet görmüş. Eşinden şiddet gören kadınların yüzde 25,7’si çocukluğunda da babasından şiddet görmüş.

— Her 100 kadından 70’i genel olarak mutlu, 22’si ne mutlu, ne de mutsuz olduğunu ifade ederken, mutsuzum diyenlerin oranı ise yüzde 8 civarında.

— Kadınlara; ‘Gelecekle ilgili ne düşünüyorsunuz?’ diye sorulduğunda, yüzde 56,2’si çok daha iyi olacağını, yüzde 36’sı aynı kalacağını değişmeyeceğini, yüzde 7,9’u ise daha kötü olacağını düşündüğünü söyledi.

— Her 100 kadından 17’si intihar aşamasına geldiğini söylerken, eşinin kendisine hakaret ettiğini söyleyen kadınların yüzde 27’si intiharı düşündüğünü belirtti.

— Her 100 kadından 7’si intihara teşebbüs ettiğini söylerken, kadınların yüzde 43,2’si hiçbir zaman kuaföre gitmediğini, yüzde 47,5’i hiçbir zaman makyaj yapmadığını, yüzde 51,6’sı ailesiyle hiçbir zaman dışarıda veya lokantada yemek yemediğini, yüzde 58,3’ü hiçbir zaman tatile gitmediğini, yüzde 65,5’i doğum gününü hiçbir zaman kutlamadığını ifade etti.

02 Mart. 2011 http://www.ntvmsnbc.com/id/25188238/

Geçen yılın Kasım ayında İzmir’de düzenlenen kadına karşı şiddete son yürüyüşünden bir kare. (Şiddet görmüş kadın canlandırması)

Page 8: Kadınlar Günü Gazetesi Sayı 1 (2011)

8 8 Mart, Kadınlar GÜnÜ

Şiddetin nedenleriyrd. doç dr. Vehbi bayhan’ın konuşmasından kesitler

ŞIDDETIN BIYOLOJIK NEDENLERI

Erkekliğin doğası: Saldırgan yani şiddeti uygulayan aile bireylerinin büyük oran-larda erkek oluşu erkeklik hormonlarının şiddet davranışında etkili olduğunu düşündürmektedir. Artan yaşla bir-likte erkeklerde saldırganlığın azaldığı saptaması bunu desteklemekle birlikte, bu görüşün kesin doğruluğunu kanıtlayan veriler bulunmamaktadır. Patoloji: Şiddet uygulayanların dengesiz veya ruhsal bozukluğu olan kişiler olduğu düşünülür. Oysa şiddet kullananların sadece yüzde 10’unda ruhsal bozukluğa rastlanmaktadır. Uyuşturucu ve alkol kullanımı: Alkol ve madde bağımlılığı olan kişiler kullandıkları maddelerin neden olduğu ruhsal etkiler sonucunda şiddet uygulamaya daha yatkındırlar. Ancak, alkol şiddetin esas nedeni olarak değerlendirilmemektedir. Kendini kaybetme: Şiddeti, davranışların kontrolünün kaybedilmesi ile açıklayan yaklaşım kabul görmemektedir. Saldırgan kişilerin sadece belli yerlerde ve belli kişilere karşı şiddet kullandığı görülür. Örneğin bu kişiler evde eşlerini döverken, ne kadar kızgın olurlarsa olsunlar patronlarına veya bir polise saldırmaya kalkışmazlar. Ayrıca ailede şiddet kullananların şiddet taktiklerini de dikkatlice seçtikleri görül-mektedir. Eşlerini sıklıkla etrafta başkaları yokken belirgin bir iz veya önemli zarar bırakmayacak şekilde dövme gibi tutum-lar ve taktikler şiddet kullananların aslında davranışlarını kontrol edebildiklerini gös-termektedir.”

AH ŞU ATASÖZLERI YOK MU?

Kadına şiddet uygulanmasına yönelik olarak çok sayıda atasözü ve deyim olması dikkat çekmektedir. Kızını dövmeyen dizini döver”, Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin”, “ Beyaz gelin-likle çıktığın eve ancak, kefenle dönersin”, “Kocandır, sever de döver de”, “İyi günde kocandı da, şimdi mi kötü oldu”, “Dayak cen-netten çıkmadır” söylemleri ve anlayışları şiddetin toplumsal zihniyete ne kadar etkin olduğunu göstermektedir. Böyle bir sosyal ve kültürel yapının ürettiği bireyler de şiddet eğilimli olmaktadır. Genel olarak toplumda ve aile içi şiddetin önlenmes-inde temel problem, toplumsal ve kültürel yapıdaki şiddetin bir çözüm aracı olarak kullanılmasının önüne geçmektir. Bu süreç, eğitim yoluyla uzun bir sürede sağlanabilir. Ancak, eğitim salt formel okul kurumlarında değil, yaygın öğretim teknikleriyle ve medyanın etkinliğiyle sağlanmalıdır.

Yrd. Doç Dr. Vehbi Bayhanİnönü Üniversitesi Sosyoloji Bölümü

Öğretim Üyesi

Kadına yönelik şiddet kınandıantalya Kent Konseyi Kadın meclisi üyeleri, kadınlara yönelik şiddeti, yüzlerine sürdükleri boyalarla protesto ettiler.

Antalya- Antalya Kent Konseyi Kadın Meclisi Kadına Yönelik Şiddet Grubu üyeleri, konsey binası önünde bir araya gelerek son günlerde kadınlara yönelik şiddet olaylarının arttığına dikkati çekerek, yüzlerine sürdükleri boyalarla şiddeti kınadılar.

Burada basın açıklamasını okuyan grup sözcüsü Yonca Ayaz, alınan önlemlere rağmen şiddet ve nefret cephesinde değişen bir şey olmadığını söyledi. Televizyonlarda sabah kocası tarafından bıçaklanan Özlem öğretmenin acı haberini unutmadan, akşam Adana’da kocası tarafından tabancayla öldürülen Arzu Odabaşı’ın haberini aldıklarını belirten Ayaz, devlet tarafından koruma isteyen ancak buna rağmen eşi tarafından öldürülen Ayşe Paşalı’nın son günlerdeki acı örnekler olduğunu kaydetti.

Türkiye’de 2009’da yurt çapında yapılan ilk resmi aile içi şiddet araştırması sonuçlarına göre aile içi şiddetin yüzde 39 artış gösterdiğine dikkati çeken Ayaz, şu bilgileri verdi:

‘’2006 yılında 72 bin 643 kadın şiddet gördü, 842 kadın cinayete kurban gitti, 93 bin 17 kadın yaralandı.

Dört yıl içinde 1906 kadın töre cinayetine kurban gitti. 5 Haziran 2005’te Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişikliklere rağmen cinsiyete dayalı ayrımcılık ve kadına yönelik şiddetle mücadele devlet politikası olmamıştır. Yasa değişse de zihniyet aynı kalmıştır.

Türkiye’de her gün 4’ten fazla kadın öldürülüyor. Can güvenliği açısından riskte olduğunu düşünen kadın savcılığa başvuruyor ama korunmuyor. Polise gidiyor (kocadır yapar) deniyor, demek ki bize yanlış öğretilmiş, yanlışlık nerede? Daha kaç kadın öldürülecek bu ülkede, kaç kadın duygusal, ekonomik, ruhsal şiddete uğrayacak, haydi hepsinden vazgeçtik canından olacak? Bugün Türkiye’de kadınlar için ölüm geliyorum diyor. Üstelik en yakınları tarafından...’’

Şiddetin iki tarafı olduğunun sanıldığını aslında üçüncü tarafının da bulunduğunu kaydeden Ayaz, ‘’Bu da şiddete seyirci kalmaktır. Türk Ceza Kanunu’nda şiddeti duyan ve gören haber vermezse suçlu konumdadır’’ ifadelerini kullandı.

Ayaz, vatandaşlardan kadınlara yönelik şiddeti ilgililere bildirmelerini ve bu konuda duyarlılık oluşturmalarını istedi. 28 Şubat 2011 http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=221048

KADINA ŞİDDeT

TurkMSIC Nedir?Türkiye’nin en büyük tıp öğrenci topluluğu olan TurkMSIC (Turkish Medical

Students’ International Committee – Türk Tıp Öğrencileri Uluslararası Komitesi) ülkemizdeki tıp öğrencileri arasında oluşturulmuş ve onları bir araya getiren bağımsız, siyasi olmayan, kar amacı gütmeyen en köklü kuruluştur.

Sağlığın sosyal boyutunun farkında olan TurkMSIC, tıp öğrencileri ve doktorların yanı sıra diğer öğrenci ve gençlik topluluklarıyla ve sivil toplum kuruluşlarıyla da ortak projeler yürütmektedir. TurkMSIC’in organizasyon şeması diğer öğrenci topluluklarına da örnek olmaya başlamış, farklı bölüm ve meslekten birçok gençlik hareketine önderlik eder olmuştur.

İnsan Hakları Ve Barış Alt KomitesiStanding Committee On Human Rights And Peace (SCORP)

Geleceğin sağlık çalışanları olacak tıp fakültesi öğrencilerinin, küresel bir bakış açısıyla, sağlıkta eşitlik, insan hakları ihlallerinin ve çatışmaların önlenmesi için bilgi, beceri ve tutum sahibi olmalarını sağlayarak, yoksullar, göçmenler, mülteciler ve insan hakları konusunda savunmasız insanlar gibi sağlık hakkı ihlallerine uğrayan insanların sağlık durumlarının düzeltilmesi ve güçlendirilmesi için çalışabilmesine imkan sağlar.

Üreme Sağlığı ve HIV/AIDS Alt KomitesiStanding Committee on Reproductive Health Including AIDS (SCORA)

Hedefi ulusal ve uluslararası düzeyde üreme sağlığı ve AIDS konusundaki aktiviteleri koordine ve teşvik etmek; onları destekleme ve geliştirmektir. Aktivitelere, eğitimsel, toplum temelli kampanyalar, AIDS ve üreme sağlığı hakkında koruyucu kampanyalar dahildir.

SCORA; UNFPA, UNAIDS, UNICEF, WHO, IPPF, FHI ve çalışmalarında AIDS/HIV dahil üreme sağlığı üzerinde yoğunlaşan diğer kuruluşlarla sıkı ortak çalışmalar içerisindedir.

KADIN BURADATurkMSIC Marmara’nın 8 Mart’ta çıkardığı gazetedir.

Marmara YKSalı, 08 Mart 2011 Sayı 1