40
JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa yı: 199-200 • İslam Toplumu Millî Görüş Aylık Yayın Organı P erspektif P erspektif JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa yı: 199-200 • İslam Toplumu Millî Görüş Aylık Yayın Organı

JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

  • Upload
    others

  • View
    1

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa yı: 199-200 • İslam Toplumu Millî Görüş Aylık Yayın Organı

PerspektifPerspektifJULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa yı: 199-200 • İslam Toplumu Millî Görüş Aylık Yayın Organı

Page 2: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

FİTR

E VE

ZEKÂ

TINL

A SE

N DE

BİR

KELE

BEK

UÇU

R,-€

FITR

E9

İslam

Topl

umu

Millî

Gör

üş S

osya

l Hizm

etle

r Baş

kanl

ığı

Bosc

hstra

ße 6

1-65

· 501

71 K

erpe

nTe

l.: +4

9 (0

) 223

7 - 6

56 2

91 · F

ax: +

49 (0

) 223

7 - 6

56 2

22so

syal

hizm

etle

r@ig

mg.

de · w

ww

.igm

g.de

Hayr

'a y

olgö

ster

en,

(önd

erlik

ede

n)on

u ya

pan

gibi

dir.

Hadi

s-i Ş

erîf

Fitr

e ve

Zek

âtla

rınız

ı en

doğr

u ye

rlere

ula

ştırı

yoru

z.Fi

tre

ve Z

ekât

ların

ızı e

n do

ğru

yerle

re u

laşt

ırıyo

ruz.

Page 3: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

editör Pers pek ti fIGMG AY LIK YA YIN OR GA NI

JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011Yıl/Jg.: 17, Sayı/Nr.: 199-200

Boschstr. 61-65, D- 50171 KerpenTel.: 02237/ 656-0

Fax: 02237/ 656 555www.igmg.de

E-Mail: [email protected]

YA YIN CI • HE RA US GE BERIs la misc he Ge me ins chaft Mil lî Gö rüş • IGMG e.V.

Amt sge richt Bonn, VR 6621Vertreten durch den Vorstand:

Kemal Ergün, Vorsitzender; Oguz Ücüncü,Generalsekretär; Hakkı Çiftçi, stellv. Vorsitzender

Genel Yayın Yönetmeni / Chefredakteur:Oğuz Üçün cü (V.i.S.d.P)

Dizgi-Layout: İlhan BİLGÜBaskı · Druck: Ya vuz söh ne-Du is burg

Ya yın la nan ma ka le ve fi kir ya zı la rı nınso rum lu luk la rı ya zar la rı na ait tir.

Di e in der Ze itsc hrift ve röf fent lich ten Mei nun genbin den di e Au to ren, nicht di e IGMG

İLAN SER Vİ Sİ · AN ZE IGEN SER VI CE:Tel.: 02237/ 656-201 • Fax: 02237/ 656 555

E-Ma il: ta nit [email protected]

ABO NE SER VİSİ · ABON NE MENT:Is la misc he Ge me ins chaft Mil lî Gö rüş

Lasts chrif tab tei lung:Boschstr. 61-65, D- 50171 Ker pen

Tel.: 02237/ 656-0 • Fax: 02237/ 656 555E-Ma il: mitg li [email protected]

Yıl lık abo ne üc re ti: 59,-EU ROJah re sa bon ne ment: 59,-EU RO

IGMG Ge nel Mer kez Üye le ri ne Üc ret siz dir.

Für Ve re ins mitg lie der der IGMG kos ten los Der Be zugs pre is ist im Mitg li eds be it rag ent hal ten.

HE SAP NO · BANK VER BIN DUNG:BANK AUSTRIA:

IBAN: AT 23 12 000 515 74 66 56 01SWIFT: BKAUATWW

Selamların en güzeli ile

Ramazan ayının müjdecisi olan üç aylar içerisine gir-dik, neredeyse yarısına da gelmiş bulunuyoruz. Al-lah’ın izni ile Ağustos ayının başında da Ramazan ayı-na girmiş olacağız. Şimdiden Ramazan ayınızı tebrik eder,Allah’tan Ramazan’ınızı bereketli kılmasını niyaz ede-riz.

Oruç ayı Ramazan münasebetiyle dergimizin önem-li bir bölümünü, Ramazan ile ilgili yazılara ayırdık. Ka-dim bir ibadet olarak Oruç, Kadir Gecesi, İftar ve Sa-hur Âdâbı, Terbiyesiz Nefs, Zekât’ın Toplumsal, Bireyselve Mâlî Boyutları başlıkları altında kaleme alınmış ya-zılar ile Ramazana dair bilgilerimizi tazelemeyi ve Ra-mazan’nın hakkıyla idrak edilmesi ve yaşanmasına yar-dımcı olmayı umuyoruz.

Bu arada izin dönemi de başladı; bu vesileyle Tür-kiye’ye izine gidenler ve gidecek olanlarımızın orada-ki kardeşlerimize selam ve dualarımızı iletmelerini is-tirham ediyoruz. İzine gitmeyip Ramazan ayını buradageçirecek olan kardeşlerimizin iftar davetleri vermele-rini, verilen davetlere icabet etmelerini ve Teravih na-mazlarını da camilerimizde cemaatimiz ile birlikte edaetmelerini tavsiye ediyoruz.

Ayrıca zekat ve fitrelerimizi de camilerimizdeki il-gili kardeşlerimize vererek, bu önemli ibadetlerin gö-nül huzuru ile yerine getirilmesini tavsiye ediyoruz.

Son olarak Cenab-ı Allah’tan, bu mübarek günleri,bütün insanlık âlemi için hayırlara vesile kılmasını ni-yaz ediyoruz.

Gelecek sayımızda buluşmak üzere, Allah’a emanetolun.

• Oğuz ÜÇÜN CÜ

Ramazan’ınızMübarek Olsun!

Page 4: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

Türkiye’nin Seçimi..................................................................................................

Namaz Vakitleri Tartışmalarına Bir Katkı .................................

Kadınlar Gençlik Teşkilatı İdareciler Günü 2011 ...............

Hitabetin Yıldızlarını Seçtik... ...................................................................

Kadîm Bir İbadet: Oruç......................................................................................

Karanlıktan Aydınlığa: Kadir Gecesi .................................................

Ramazan’la/’da Gelen Kur’an....................................................................

İftar Âdâbı ve İftar İkrâmı..............................................................................

Terbiyesiz Nefs............................................................................................................

Zekât’ın Bireysel, Toplumsal ve Mâlî Boyutu..........................

Ramazan Bir Paylaşma Ayıdır, Paylaşmak İse İbadettir .....

Câhiz........................................................................................................................................

Afganistan.........................................................................................................................

Denizcilik ve Deniz Kâşifleri ......................................................................

Aus der Finsternis in das Licht: Die Kadr-Nacht ...............

Traditionen im Ramadan – Sahûr und Iftâr............................

Dschâhiz..............................................................................................................................

Die Wahl der Türkei...............................................................................................

56

811

121416182022

2426

28

30

3234

36

38

iç indekiler

6

16

28

NAMAZ VAKİTLERİTARTIŞMALARINABİR KATKI

RAMAZAN’LA/’DAGELEN KUR’AN

AFGANİSTAN

g ü n d e m

t e ş k i l a t

i s l a m v e h a y a t

t o p l u m

d ü n y a

k ü l t ü r

g e s e l l s c h a f t

i s l a m u n d l e b e n

a k t u e l l

Page 5: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyiyöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı ise de,milletvekili sayısındaki düşüş ile hayal kırıklığına uğradı.Seçimlerde herkes bir başarıdan söz ediyor. Yüzde 10 gi-bi yüksek bir seçim barajının, daha önceki seçimlerde ken-disine sağladığı avantajı bu sefer kaybeden AKP, başarıyımilletvekili sayısına göre değil oy oranına göre değerlen-diriyor. CHP hem oy oranı hem de milletvekili sayısındakiartış ile başarı iddiasını sürdürse de, parti içi çatışmalar bubaşarıyı gölgeliyor. Öyle görünüyor ki, bu seçimlerin enbaşarılı hareketi, başta BDP olmak üzere Türkiye’deki solhareketlerin ortaklaşa oluşturduğu ancak BDP oylarına da-yalı "Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu" oldu. MHP iseoy ve milletvekili kaybına rağmen, başarıyı yüzde 10 ba-rajını geçebilmekte görüyor.

Bu şeçimlerde oy oranları merakla beklenen iki par-ti daha vardı. Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın Şu-bat ayı sonunda vefat etmesi üzerine yeni bir başkanla se-çimlere giden Saadet Partisi ile bu partiye genel başkanlıkyapmış olan, ancak geçen yaz aylarında aralarında çıkanihtilaflar sebebiyle ayrılmak durumunda kalan Prof. Dr.Numan Kurtulmuş liderliğindeki HAS Parti’nin oy oran-ları merakla beklendi. Fakat her iki partinin toplam oy-larının, geçen yıl yapılan kamuoyu yoklamalarının dahialtına düşmesi hayal kırıklığı meydana getirdi. Saadet Par-tisi, “Millet bize, Meclis dışı muhalefet liderliği verdi. Par-timiz bütün engellemeler ve tahribatlara rağmen dimdik ayak-tadır,” değerlendirmesi yaparken, HAS Parti de, "Bu fi-dan tutmuştur. Millet bize bir daha ki sefere hazırlanın" de-ğerlendirmesinde bulunarak, gelecek dönemlere hazır-landıklarını ifade etti. Seçim sonuçları, memnun edici ol-masa da Saadet Partisi’nin kemikleşmiş bir seçmen kit-lesi olduğunu da göstermiş oldu.

Şeçim sonrasındaki en önemli tartışmanın yeni bir ana-yasa tartışması olması, önümüzdeki dönemdeki tartışmalarınodağında anayasa değişikliklerinin olacağını gösteriyor. AKPve CHP anayasa değişikliği ile ilgili uzlaşma işaretleri ver-se de, bu değişikliklerin halkın istediği şekilde olup olma-

yacağı merak ediliyor. Zira, konuya ilişkin açıklamaların-da partiler, uzlaşabilecekleri alanları ortaya koymaktan çok,uzlaşamayacakları alanları öne çıkarıyor. Bu da, herhangibir değişiklik üzerindeki uzlaşmacı yaklaşıma giden yolukapatıyor.

Bu kadar yüksek bir oy alan ve 2002 yılından beri gir-diği tüm seçimlerde oylarını artırarak iktidarı elinde tutanAKP’nin bundan sonra artık sivil bir anayasa yapılması yö-nünde engeller bulunduğu şeklinde bir mazereti olmamasıgerekir. Kendi oy oranının yetmemiş olması da bu konu-da bir mazeret değildir. Zira millet, üst üste iktidarıAKP’nin eline bu umutlarla vermiştir ve artık herhangi birmazereti de kabullenmemektedir. Özellikle dindar kesminkamualanında karşılaştığı baskıların son bulması, çocuk-ların camilerde Kur’an-ı Kerim (dolayısıyIa din dersleri)öğrenmeleri, İmam-Hatip Lisesi mezunlarının üniversiteyegirişlerindeki ayrımcılık ve başörtüsü yasağı gibi askerî ve-sayet rejiminin kalıntıları olan baskıların ortadan kaldırıl-ması seçmenin en önemli beklentileri arasındadır. Seçmenbunun için artık daha fazla mazeret dinlemek istememektedir.

Bunun için AKP, en azından kendi seçmenine karşı dü-rüst davranmalı, seçmenin bu konudaki beklentilerine ce-vap vermeyecek ise de hiçbir mazeret öne sürmeden butavrını açıkça ortaya koymalıdır. Dolayısıyla, yasal veya ana-yasal düzenlemelerin, kendisine yeteri kadar yetki verilmediğiiddiası ile geçiştirilmesi kabul edilebilecek bir mazeret ol-mayacaktır. Bu konuda meclise giren diğer partileri iknaetmek de, seçmenin değil, AKP’nin görevi olacaktır.

Sivil anayasa konusundaki en önemli sorumluluklar-dan birisi BDP’ye düşmektedir. Meseleyi sadece etnik prob-lemlere dayandırma gayretinden vazgeçmesi gerekenBDP, konuya ilişkin olarak AKP ve CHP çevrelerinde olu-şan olumlu yaklaşımı daha da cesaretlendirecek adımlaratarak daha uyumlu bir yol çizmek durumundadır. Aksi tak-dirde, milletin seçimlerin sonucunda verdiği “ortak çalı-şın” mesaj ve görevini iyi anlamamış olur. Bu da BDP’ninbölgesel ve etnik bir parti kabuğundan çıkmasına yardımcıolacaktır.

Mecliste grubu bulunan partilerin, hem kendi seçmenlerininhem de bir bütün olarak milletin umutlarını parti taassu-buna feda etmeye hakları yoktur. Türkiye’nin böyle bir mec-lis oluşturarak seçimini yapmasının ardından, şimdi sırapartilerin millete verdikleri sözü tutmalarına gelmiştir. Buda partilerin kendi seçimi olacaktır. �

g ü n d e m

J U L I - AU G U ST • T E M M U Z - A Ğ U STO S 2 0 1 1 • s ay f a 5

Türkiye’nin Seçimi

İlhan Bilgü • [email protected]

Page 6: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

g ü n d e m

s a y f a 6 • P e r s p e k t i f

Geçen ay, Müslümanlar arasında, özellikle Türkiye vebu tartışmaları Türkçe olarak izleyen yerlerde, namaz vakitleriile ilgili tartışmalar yeniden yoğunlaştı. Özellikle yatsı na-mazının vaktini kastederek “İslam dünyasında, mevcut namazvakitleri problemli” diyen İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fa-kültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır’ın, ku-tup dairesi içinde yer alan Tromsø kentine gözlem yapmakamacıyla yaptığı ziyaret öncesindeki açıklamaları, bu tartışmalarıdaha da yoğunlaştırdı. Biz de, IGMG Onursal Genel Baş-kanı Yavuz Çelik Karahan, İrşad Eski Başkanı Ahmet Öz-den, Norveç Bölge Başkanı Mehmet Öndeş ve Tanıtma Baş-kanlığı’ndan Fatih İnan ile birlikte 19-24 Haziran tarihleriarasında Tromsø kentine giderek gözlemlerde bulunduk.Hatta Norveç’in karayoluyla ulaşılabilen ve en uç kuzey nok-tası olan Nordkapp (Kuzey Burnu) noktasına kadar üç gün/ge-ce boyunca gözlemlerde bulunduk. Tromsø ve daha kuzeydekiAlta şehrindeki Müslümanları ziyaret ettik. Onların, güne-şin hiç batmadığı 14 Mayıs ve 27 Temmuz tarihleri ile sa-dece bir kaç dakika batıp yeniden doğduğu diğer günlerde,ibadetlerini hangi vakitlerde eda ettiklerini müşahede ettik.Onların namaz kıldıkları vakitlerde namaz kıldık. Her ne ka-dar güneşli bir gün geçirmedi isek de, yağmurlu ve bulutlubir gece yarısında (ki saat 00.00 olarak kabul edilir) hâlâ gün-düz olduğuna şahit olduk.

Gözlemlerimiz esnasında Norveç Bölge Başkanımız Meh-met Öndeş’in şaka yollu da olsa, “Güneşin batmadığı ya dadoğmadığı bu yerlerdekilerin işi kolay. Bizim gibi, güneşin bat-tığı ancak bir kaç saat içinde yeniden doğduğu bölgelere birçare yok mu?” yollu sitemkârâne soruları ile de karşılaştık.Gerçekten de, meselâ Oslo gibi güneşin saat 22.41’de ba-tıp 03.48’de doğduğu yerlerde, güneşin doğuş ya da batı-şına, husûsen de gecenin her iki tarafındaki şafağın kaybolupkaybolmadığının tesbit edilmediği anlarda, namaz vakit-leri Müslümanlar için büyük bir problem arzediyor. Müs-lümanların çoğunluğu, geceyi uyumadan geçirerek namazvakitlerini bekliyorlar. O zaman, “Sizin için geceyi örtü, uy-kuyu istirahat kılan, gündüzü yayılıp çalışma (zamanı) ya-

pan O'dur,” (Furkan Sûresi [25:47]) ayetinin hikmeti neolacak? Yoksa, sorun, “49 derece 30 dakika enlemindeki yer-ler yatsı vaktinin taayyün etmediği yerler olmaktadır. Hanefîmezhebi alimleri, (Almanya’nın kuzey bölgeleri, İskandinavyaülkeleri vb. gibi) yatsı vaktinin girmediği beldelerdeki Müs-lümanlar üzerine –vakit, namazın şartı ve vacib olmasınınsebebi olduğu için- ‘namaz vâcib olmaz’ demişler ve bunlarıkitaplarında yazmışlardır. Dolayısıyla o beldelerdeki Hane-fî mezhebine mensup Müslümanlar, vakti girmediği için kı-lamadıkları yatsı namazından mes’ûl olmazlar,” hükmünevarılarak çözüme kavuşmuş oluyor mu?

Aslında bu sorulara cevaplar, 1980 yılında Brüksel’de,bütün İslamî cemaatlerin katıldığı bir toplantıda değerlen-dirilerek, neredeyse belirli kurallarda ittifak sağlanmış du-rumdaydı. Ancak, bu toplantının eksikliği, karar bölümün-de Müslümanlara hâlâ pek çok seçenek sunmasıydı. Bu se-çenekler ihtilafları çözmedi. Aksine daha da artırdı. MerhumProf. Dr. Muhammed Hamidullah da bu konuda belirli birkanaate varmış ve şu hükmü tercih etmişti. Özetle, “45°’ninkuzeyinde (Güney Yarım Küre’de ise güneyinde) bulunan böl-gelerde Namaz vakitleri ve (Oruç), güneşin doğuş ya da batı-şına göre değil, 45°’deki vakitlere göre ayarlanabilir. Bunun daSünnet’de delili vardır. Bununla birlikte asırlardan beri bulunduklarıyerlerde yaşayan Müslümanların ise geleneksel olarak kullan-dıkları vakti aynen kullanmaları isabetli olacaktır.” 1

Bu yılın Ocak ayı ortasında Tromsø kentinde güneşindoğmadığı zamanlarda gözlemlerde bulunan Prof. Dr. Ab-dulaziz Bayındır hoca ise bu iki görüşe de karşı çıkarak şun-ları söylüyor; “İslam ulemasının güneşin gün boyunca ufukçizgisi üzerine çıkmadığı ve ufuk çizgisinin altına inmediği böl-gelerde; Mekke namaz vakitlerine uyulması ya da güneşin gö-rüldüğü en yakın bölgenin vakitlerine uyulması yönündeki fet-vaları da delilsiz ve tatminden uzak fetvalar olmuştur.” Ba-yındır, vakit olmadığı iddialarını da kabul etmiyor: “Bunailaveten bu gibi bölgelerde bazı vakitlerin oluşmadığını iddiaederek o vakitlerin namazını yok sayan görüşler de ileri sü-rülebilmiştir. Eğer Allah (cc) tüm insanlardan günün 5 vak-tinde namaz ibadetini talep etmişse buna ait kriterlerin demutlaka bildirilmiş olması gerekir. İletişim ve zaman tespitcihazlarının olmadığı dönem ve/veya yerlerde bireyin namazibadetini kendisinin keşfedebileceği kriterlerin ortaya konması

Namaz Vakitleri Tartışmalarına Bir Katkı

İlhan Bilgü • [email protected]

Page 7: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

J U L I - AU G U ST • T E M M U Z - A Ğ U STO S 2 0 1 1 • s ay f a 7

gerekir. Namaz ibadetinden akıl noksanlığı dışında hiç bir bi-reyin istisnası söz konusu değilse Allah (cc)’ın bu ibadetin va-kitlerini düzenlememiş olması düşünülemez.” 2

Aslında ihtilafların ana noktasını “Şafak” tanımı oluş-turmaktadır ki, Amerikan ve İngiliz rasathanelerinin 3 za-man zaman yaptıkları tanımlarda da şafağın ne olduğu hu-susunda ihtilaflar söz konusudur. Fakat bu ihtilaflar, Müs-lümanlar arasında ibadet vakitlerinin tesbitinde söz konusuolunca, dinî bir mesuliyet de yüklüyor.

Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır, kış döneminde vakitle-rin oluşumunu tesbit ettiğini, bunun delilinin, güneş biryerde doğmasa bile, İsra Sûresi’nin 78. ayeti olduğunu söy-lüyor.4 Bayındır, bu ayette geçen Kur’ane’l Fecr tanımla-masına, genel yorumlardan farklı olarak, “Sabahın ilk ışık-larının yoğunlaşması” anlamını verdiği gibi, ayetin sonun-daki “İnne Kur’ane’l Fecri kâne meşhuden” ibaresine de, “Fe-cirdeki yoğunlaşma gözle görülür,” manâsı veriyor. Dolayı-sıyla güneşin doğmadığı yerlerde sabah namazı vaktiningirdiğini söylüyor. Fakat, 22-25 Haziran tarihleri arasın-da, güneşin batmadığı zamanlardaki gözlemlerinin ise ken-disini şoke ettiğini, kanaatlerini, Kur’an ayetleri üzerindeyeniden yoğunlaşarak oluşturacağını söylüyor. Daha ön-celeri, bu bölgelerde karanlığın (gecenin) işaretleri oldu-ğunu söylerken, böyle bir işarete rastlamadığını ifadeeden Abdulaziz Bayındır, İsra Sûresi’nin 12. ayetinde ge-çen ve çoğunlukla “gecenin karanlığını silip (yerine) eşyayıaydınlatan gündüzün aydınlığını getirdik,” şeklinde manâ-landırılan “Fe mehavnâ ayete’l Leyli” kısmının gerçek ma-nâsının, “gecenin işaretini sildik” anlamına gelebileceğini dü-şünüyor. Çünkü, gözlemlerinde gecenin her hangi bir işa-retine rastlamamış, güneşi, ufkun üstünde ışıklarını yayarkenbulmuştu. Yani, akşam dahî olmamıştı. Fakat tüm bunla-ra rağmen bu gibi bölgelerde namaz vakitlerinin mutlakatesbit edilmesi gerektiğini, normal bölgelerde de ayetle-rin gösterdiği ve sünnette pratiğini bulan yatsı namazınınbaşlangıç ve bitiş vakitlerinin de yeniden değerlendirile-rek kararlaştırılmasını istiyor.

Bu gözlemler ve Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır ile yap-tığımız görüşmeler, Kur’an ve sünnette geçen namaz va-kitleri tanımlamalarının iyice tesbit edilebileceğini ve tes-bit edilmesi gerektiğini gösteriyor. Tabiî ki, bu farklılıkla-rın her birinin bir hikmete işaret ettiği gerçeğinden hare-ketle, Rabb’imize olan kulluk borcunu, O’nun rızasına uy-gun bir şekilde yerine getirme şuurunu kuşanarak... �

1 (İslam’a Giriş, 573 ve 581 Maddeler)2 Kutup Bölgesi’nde Namaz Vakitlerinin Tesbiti Proje Sunumu3 The United States Naval Observatory (USNO): http://www.usno.navy.mil/USNO/astronomical-applicati-

ons/astronomical-information-center/rise-set-twi-defsHM Nautical Almanac Office:http://astro.ukho.gov.uk/nao/aisinfo/ais007.pdf4 “ ” İsra Sûresi [17:78]

Norveç’in Kutup dairesi içindeki kenti Tromsø kentinde Prof. Abdulaziz Bayındır ile vakitlerin tesbiti ile ilgili olarak müzakere ediliyor

Yağmur ve sisli bir gecede/günde saat 00.35’de Tromvik sahili

Page 8: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

t e ş k i l a t

s a y f a 8 • P e r s p e k t i f

İslam Toplumu Millî Görüş Kadınlar Gençlik Teş-kilatı (KGT) Şube ve Bölge idarecilerinin katıldığıGençlik İdareciler Günü, Essen Colosseum Tiyatro Sa-lonu’nda yapıldı. Yaklaşık 2000 genç idareci bayanı biraraya getiren programda,Müslüman bilginler, İslam ül-keleri ve tesettür moda tasarımı resim sergileri yer aldı.

İdareciler Günü, Avrupa Kur’an-ı Kerim Tilavet Ya-rışması birincisi Betül Pür tarafından okunan açılışKur’an-ı Kerim’i ile başladı.

Avrupa’nın tüm ülkelerinden gelen idareciler, KGTTeşkilatlanma Başkanı Elif Yakaç’ın yaptığı bölge yok-lamasında, temsil ettikleri eyalet ve ülke bayrakları ile

söz aldılar ve kendilerini kısaca tanıttılar. Gençlik Baş-kanları arasında İngiltere ve IGMG’nin en uzak bölge-si olan Avustralya’dan temsilciler de yer aldı.

Yoklamanın ardından KGT Başkanı Nurcan Ulupı-nar açılış konuşması yaptı. Müslümanların yaşadıkları çev-reye faydalı olmaya çalışmalarına rağmen giderek artanayrımcılığa ve İslam düşmanlığına maruz kaldıklarını be-lirten Ulupınar, “Ne yazık ki bu, fikir özgürlüğü ve eleş-tiri hakkı adı altında bazı yayın organları tarafından kö-rüklenmektedir” dedi.

Ciddi olduğunu iddia eden medya organlarının bi-le Müslüman hanımları, erkeklerin hegomanyası altın-da ezilen zavallılar gibi gösterdiklerini söyleyen Ulupı-nar, “Bu gibi doğru olmayan zorlama yorumlar, bilinmelidirki, insanların kafalarını karıştırmaktan, önyargıları art-tırmaktan ve düşmanlığı körüklemekten başka hiç bir işeyaramamaktadır. Bu güzel topluluk, kötü niyetlilerin yay-maya çalıştığı önyargılara, en güzel cevaptır. Eğer biz-

Kadınlar Gençlik Teşkilatı İdareciler Günü 2011 “Bu güzel topluluk, kötü niyetlilerin yaymaya çalıştığı ön-yargılara, en güzel cevaptır.”

Page 9: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

J U L I - AU G U ST • T E M M U Z - A Ğ U STO S 2 0 1 1 • s ay f a 9

ler ailelerimiz tarafından düşünme yeteneğinden yoksun,seçme ve görüş ifade etme hakları ellerinden alınmış ha-nımlar olsaydık, istatistik verilerine göre artışta olan Müs-lüman hanım üniversiteliler olarak, bu salonda yer ala-mazdık” dedi.

1,2 milyon satış rakamıyla Almanya’da en çok satankitabın, ırkçı ve ayırımcı zihniyet taşıyan bir isme ait ol-duğunu vurgulayan Ulupınar şöyle konuştu:

“Irkçı bir partiden olmayan bir siyasetçinin bu kita-bı yazarak ortaya çıkma cesaretini kendinde bulması be-ni şahsen çok şaşırttı. Kitabın benim bir parçası olduğumülkede bu kadar satış yapması ise beni iki kat şaşırttı!Bizlerin Avrupa’da giderek artışta olan seçmenler top-luluğu olduğumuzu unutan bu insanların fikirleri kısır-dır! Bu ırkçı tartışmalara cevaben, Frankfurter AllgemeineZeitung gazetesinde yazan Patrick Bahners’in ‘Die Pa-nikmacher: Die Deutsche Angst vor dem Islam’ isimlikitabı (Almanya’daki panikçilerin İslam korkusu) biz-lerin, geleceğimizle ilgili umutlarını yeşertiyor ve fera-set sahibi olan, adalet ve objektifliğini kaybetmeyen in-sanların var olduğunu gösteriyor.”

Nurcan Ulupınar'ın konuşmasının ardınan KadınlarGençlik Teşkilatı'nı tanıtan bir film gösterildi. Filmde;haftalık gençlik toplantıları, Abla-Kardeş Projesi çalış-maları, ev ödevlerine yardım kursları, Kur’an-ı Kerim ya-

rışmaları, tefsir ve meal çalışmaları, kitap okuma halka-ları, çalışma grupları, Hilal Gençlik çalışmaları, GençlikEğitim Kursları (GEK), Temel Eğitim Kursları (TEK),Açık Camii Günleri, ev sohbetleri, spor faaliyetleri,proje ve aksiyon günleri, Yatılı Eğitim Seminerleri(YES), üniversitelilere yönelik faaliyetler, İslam tarihidersleri çerçevesindeki yurt dışı gezileri gibi KGT çalışmalarıda yer aldı.

Filmin ardından günün konuşmacısı Belçika Millet-vekili Mahinur Özdemir kürsüye geldi. Konuşmasındatüm idarecileri tebrik etti. Genç bayanlara kendi hayatöykülerinden örnekler vererek, Müslüman bayanların tah-sil ve iş hayatında önüne çıkartılan engelleri aşmaları-nın mümkün olduğunu söyleyen Özdemir mücadeleyibırakmamalarını önerdi.

Programın devamında TOP 5 adında kısa filmler ilehem tahsil hayatında, hem toplumsal hayatta hem de teş-kilatta başarılı ve aktif olan seçilmiş beş öncü genç ba-yan tanıtıldı.

Kısa filmlerin ardından günün ikinci konuşmacısı Sa-biha El-Zayat söz aldı. Konuşmasında Avrupa’dakiMüslüman bayanların konumu, ayrımcılık, çoğulculuk,kimlik sorunu gibi konulara değindi ve gençlerin en önem-li görevlerinden birinin Avrupa’nın İslam’a karşı olan ba-kış açısını kendi eylem ve söylemleri ile değiştirmek ol-

Page 10: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

s a y f a 1 0 • P e r s p e k t i f

duğunu söyledi.Bu konuşmanın ardından sahne alan ses sanatçısı Hül-

ya Kandemir ise Türkçe, Almanca ve İngilizce olarak söy-lediği duygu yüklü parçalarıyla salondakilere unutulmazanlar yaşattı.

Programın ikinci bölümünde Ruhr A Bölgesi’nin ha-zırlamış olduğu tiyatro gösterisi yer aldı. Tiyatroda teş-kilat, okul ve özel hayatı dengeleme ve örnek başkan gi-bi konular canlandırıldı.

Programın doruk noktası ise kum sanatıydı. Bu na-dir sanatı sergilemek üzere Türkiye’den katılan VeyselÇelikdemir fon müziği eşliğinde Fatih Sultan Meh-med’in hayatını kumun üzerinde canlandırdı.

Sanat bölümünün ardından Kadınlar Teşkilatı Baş-kanı Zehra Dizman, eski Genel Başkan Yavuz Çelik Ka-rahan ve IGMG Genel Başkanı Kemal Ergün birer se-lamlama konuşması yaptılar ve Kadınlar Gençlik Teş-kilatı'na desteklerini ifade ettiler.

Programın diğer heyecanlı bölümü ise programdanönce başlatılan bölgeler arası “Hayırda Yarışın” kataraktprojesinin sonuçlarıydı. Sonuçları proje sorumlusuKGT Sosyal Hizmetler Başkanı Ayşe Aslan sundu. So-nuçlarda Danimarka, İsveç ve Düsseldorf ilk sırayı aldılarve IGMG Sosyal Yardımlaşma Derneği (HSV) Başka-nı Zeki Toprak elinden ödüllerini aldılar.

Zeki Toprak ayrıca bu projeye katkı sağlayan tüm böl-gelere teşekkür etti ve dereceye giremedği halde üstünbaşarı sergileyen Ruhr A Bölgesi'ne de ayrıca hediye tak-diminde bulundu. Bu bağlamda projeye katkıda bulu-nan tüm bölgelere teşekkür belgeleri takdim edildi.

Programda ayrıca KGT Bölge Gençlik Başkanlarınave eski başkanlara şimdiye kadar yapmış oldukları ça-lışmalardan dolayı plaket takdimi oldu.

Takdimin ardından, programın son bölümünü oluş-turan hediyelik kura çekimleri gerçekleştirildi. Bu bölümde,Kadınlar Gençlik Teşkilatı İdareciler Günü katılımcıla-rı arasında umre ve Türkiye gezisi çekilişi gerçekleştirildi.

Program, kapanış Kur’an-ı Kerim'i ve dua ile sona er-di.

t e ş k i l a t

Page 11: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

J U L I - AU G U ST • T E M M U Z - A Ğ U STO S 2 0 1 1 • s ay f a 1 1

Hitabetin Yıldızlarını Seçtik...Yıldız Hitabet 2011 Yarışması Hannover’de Yapıldı

İslam Toplumu Milli Görüş Gençlik Teşkilatının dörtyılı aşkındır takip ettiği ve bölgelerde emin adımlarla sürdürdüğüYıldız Genç Çalışması meyvelerini vermeye başladı. Bununen güzel göstergesi ise 2010 yılında ilk defa yapılan ve bun-dan böyle geleneksel olarak her yıl düzenlenmesi hedeflenenYıldız Hitabet Yarışması oldu.

Orta Öğretim Birimi’nin ‘Yıldız Hitabet 2011’ adıyla dü-zenlemiş olduğu Yıldızlar Hitabet Yarışması, Hannover Böl-gesi’nin ev sahipliğinde, toplam 8 Yıldız Bölgesi’nin katılımıyla,Hannover Üniversitesi Audimax salonunda gerçekleşti. Ya-rışmaya Hannover Bölgesi’ni temsilen katılan Ali Karaca bi-rinci olurken, Ruhr-A Bölgesi’ni temsilen katılan EmrullahKaya ikinci, Düsseldorf Bölgesi’ni temsilen katılan Ali Ha-run Balkaya üçüncü oldu.

Yarışmaya katılacak yıldız adaylarına Gençlik TeşkilatıOrta Öğretim Birimi tarafından hitabet konuları iki hafta ön-cesinden ulaştırırken, yarışmacı, yarışma gününde hitabeti-ni jürinin ve izleyenlerin beğenisine sunmak üzere hazırlık-larını gerçekleştirdi

Bu şekilde ön hazırlıkların tamamlanmasının ardından,Yıldız Hitabet Yarışması 2011, sunucuların misafirleri selamlamasıve Berlin Bölgesi Orta Öğretim Başkanı Sezai Çakan’ın oku-duğu Açılış Kuran-ı Kerim’i ile başladı. Programa katılan Onur-sal Genel Başkan Sayın Yavuz Çelik Karahan da yaptığı se-lamlama konuşmasında, Yıldız çalışmasının zaruri bir ihti-yaç olduğunu söyledi ve bu çalışmayı yapanları tebrik etti.İslam’ın Avrupa’nın bir gerçeği olduğunun altını çizen Ya-vuz Çelik Karahan, Yıldız gençlerin de geleceğin Avrupası’nda,sahabiler örneğinde olduğu gibi insanlara yol gösteren birerYıldız görevi göreceğini hatırlattı. Daha sonra bir açılış ko-nuşması yapan Gençlik Teşkilatı Orta Öğretim Başkanı İs-mail Karadöl, Yıldız Genç Çalışması’nın gelişim sürecini de-ğerlendirdi. Çalışmalardaki gayretlerinden dolayı tüm Yıldızsorumlularına teşekkür eden Karadöl, mevcut 300 Yıldız Genç

sayısının üç sene içerisinde ‘Avrupa’da 1000 Yıldız Genç’ ol-masını hedeflediklerini açıkladı.

Hitabet yarışmasının başlamasıyla berabere ilk hatip ola-rak Hamburg Bölgesinden Mustafa Uçar kürsüye geldi. Aka-binde sırayla Köln Bölgesinden Muhammed Şener, Würt-temberg’ten Yusuf Celep, Ruhr-A’dan Emrullah Kaya, Ber-lin’den Yusuf Gülmez, K.-Ruhr’dan Ömer Yalçın, Hanno-ver’den Ali Karaca ve son olarakta Düsseldorf’tan Ali HarunBalkaya’ hazırladıkları konuları sundular. Yarışmacılarınsundukları konulardan bazıları şunlardı; İslam Kardeşliği, An-ne-Baba Hakları, Sosyal Paylaşım Platformları. Programınikinci bölümünde bütün Yıldız Bölgelerimiz sahneye çıka-rak hazırlamış oldukları heyecanlı ve hareketli video kliple-rini izleyenlerle paylaştılar. Bölgelerden gelen Yıldız Genç So-rumluları çalışmalarından kısaca bahsedip, dinleyenleri se-lamladılar. Programın kültür bölümüne ney taksimiyle renkkatan Hamburg Bölgesi Yıldızlarından Seyyid Ali Topçu din-leyenlere güzel anlar yaşattı.

Gençlik Teşkilatı Eğitim Başkanı, Ünal Ünalan, Orta Öğ-retim Başkanı İsmail Karadöl ve Orta Öğretim Başkan Yar-dımcısı Ömer Gencer’den oluşan Jüri Heyeti, yarışmacılarınhitabetlerini değerlendirdi.Jüri heyetinin dereceye giren ha-tipleri açıklamasının ardından, büyük bir çoşku içerisinde ödül-ler sahiplerine verildi. Programın sonuna doğru bir teşekkürkonuşması yapan ev sahibi Hannover Bölgesi Gençlik Baş-kanı Mustafa Yavuz, katılan bölgelere teşekkür etti ve YıldızGençlere tavsiyelerde bulundu. Katılımcılar, çalışkan ekibiylebirlikte güzel bir program organize etmesinden dolayı Han-nover Bölgesi Orta Öğretim Başkanı Hasan Ali Duran’ı teb-rik ettiler. Bu sene de yine Hannover’in birinci olması nede-niyle, ‘Yıldız Hitabet 2012’ ye de yine Hannover bölgesininev sahipliği yapacağı duyuruldu. Yıldız Hitabet 2011 yarışmasıHannover Yıldızlarından Muhammed Demirci’nin güzelsesiyle okuduğu Kuran-ı Kerim’i ile sona erdi.

Page 12: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

s a y f a 1 2 • P e r s p e k t i f

i s l a m v e h a y a t

Oruç, İslâmın dört temel ibadetinden ve beş İslamesasından birisidir. Bizim dilimize Farsça'dan geçmişbir isimdir. Oruç kelimesinin aslı "Ruze"dir. Dilimizegirdiği o ilk dönemlerde "Oruze" (günlük) şeklinde ifa-de edilmiş; daha sonra "Oruç" şeklinde telaffuz edilmeyebaşlanmış ve bu şekliyle günümüze kadar gelmiştir.1

Arapçada ise oruç kelimesinin karşılığı olarak"savm" veya "sıyam" kelimeleri kullanılır. Savm ve si-yam kelimelerinin lügat manası, yeyip-içmekten ken-dini tutmak, imsak, hareketsiz kalmak ve herşeyden el,etek çekmektir. Aynı kelimeler Kur'an-ı Kerim'de ba-zen "Ye, iç. Gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birinigörürsen de ki: Ben, çok merhametli olan Allah'a oruç ada-dım; artık bugün hiçbir insanla ko-nuşmayacağım. 2" ayetinde olduğugibi “susmak" manasına kullanıl-mıştır. İslâmi terim olarak oruç,"İkinci fecirden (fecr-i sadık'tan)"itibaren, güneşin grubuna kadar ye-mekten, içmekten, cinsel ilişki-den ve orucu bozan diğer şeyler-den, Allahü Teala (c.c)'ya kullukniyetiyle nefsi alıkoymaya verilenisimdir.

Bilindiği gibi oruç, yalnız bedenleyapılan ibadetlerden biridir. Bun-dan dolayı da her mükellef olan müs-lümanın kendi nefsi için farz-ıayn'dır. Peygamber Efendimiz

(sas)’in "Bir kimse, başka bir mükellefin yerine oruç tut-maz. Yine bir kimse, başka bir mükellefin yerine namazkılmaz"3 buyurduğu bilinmektedir.

Oruç ibadeti insanlık tarihi kadar kadim bir ibadettir.Yani sadece son kitap ve son peygamberle gönderilmişdinin mensubu olan müslümanların üzerine farz kılınmışbir ibadet değildir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: "Ey imanedenler!.. Sizden evvelki (ümmet)lere yazıldığı gibi, sizinüzerinize de oruç yazıldı (farz kılındı). Ta ki, korunası-nız"4 buyurulmuştur. Ayette geçen “Sizden evvelki(ümmet)lere” tabirinden bunu anlıyoruz. Ayet üzerin-de fikir yürüten alimlerimiz, burada “bizden öncekiler-den” maksadın Yahudiler, Hristiyanlar; yani Ehl-i Ki-tap olduğunu ifade etmişlerdir.5 Ayette bizden önce-kilere de orucun farz kılınmış olmasının zikredilmesindenmaksadın ise, hem farz hükmünü te’kid, hem oruç tut-maya teşvik hem de oruç tutmakla mükellef olan insanlarıngönlünü rahatlatma manasına olduğudur. Çünkü zorve meşakkatli işler, geneli kaplaması halinde daha ko-

lay içselleşir ve kabul görürür.Ayeti tefsir eden büyük müfessi-rimiz Elmalılı merhum şunlarıifade ediyor: “Sizden evvelki Pey-gamberlere ve ümmetlerine yazıldığıgibi sizin üzerinize de oruç yazıl-dı; yani farz kılındı. Binaenaleyhoruç külfeti sade size yükleniyorzannedipde gocunmayınız.

Oruç öteden beri tatbik edi-legelen ilahî bir kanundur. İn-sanlık terbiye ve nefsi temizlemeaçısından oruca muhtaçtır ve ye-rine getirilmesinde de sayılama-yacak kadar çok menfaat ve mas-lahat vardır.”6

Kadîm Bir İbadet: Oruç

Hulusi Ünye • [email protected]

Peygamber Efendimiz(sav)’in "Bir kimse, başka birmükellefin yerine oruç tut-maz. Yine bir kimse, başka

bir mükellefin yerine namazkılmaz" buyurduğu bilin-

mektedir.

Page 13: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

İslamdan önceki insanlara daorucun farz kılınmasındaki benzer-liğin farz oluş yönüyle mi, zaman ve-ya sayı itibariyle mi olduğu konusuda tartışılmıştır. Orucun farz oluşuyönüyle de zaman ve miktar açısın-dan da Allah’ın kullarından istedi-ği bir ibadet olduğunu bu tartışma-ların neticesinden anlıyoruz. Çün-kü dünyadaki her inanç sistemindebir nefis terbiye ve tezkiyesi yönü ileoruç vardır. Örneğin hem Yahudi-likte hem de Hristiyanlıkta belkiözünden uzaklaşılmış ve adeta bir per-hiz şekline dönüştürülmüş olsa dahalen oruç ibadetinin aslı mevcut-tur. Bir ihtimal asılları itibariyle se-mavi olsalar da sonradan tamameninsani bir şekil alan doğu dinlerin-de de oruç seansları çok önemli birterbiye ve disiplin metodu olarak ha-len kullanılmaktadır. Çünkü oruç sa-yesinde nefis ve beden bir nevi eği-time tabi tutulur. Öyle zamanlarolur ki günlerce açlığa tahammül et-me alışkanlığına ihtiyaç hasıl olur.Büyük savaşlarda bunun örnekleri de-falarca yaşanmıştır. Bu açıdan bak-tığımızda “Oruç ateşten koruyan birkalkandır”7 hadis-i şerifinin ne kadar önemli olduğu-nu anlarız. Zira oruç, bedene dayanıklılık ve metanetverir; insana yokluk içinde bile sabırla yaşama idma-nını yaptırır; nefsi zorlu yaşama şartlarına hazırlar.

Peki bu kadar eski ve insanlığa tekrar tekrar farz kı-lınan bir ibadetin Allah (cc) tarafından istenmiş olmasınınhikmetleri ne olabilir? Allah (cc)’ın insanların aç ve su-suz kalmasından beklediği bir şey olabilir mi? Bu so-ruları çoğaltabiliriz. Elbette Allah Teala’nın (c.c) oruçibadetiyle kullarını mükellef kılmasından –haşa- bir çı-karı, bir beklentisi söz konusu olamaz. Geriye oruç tu-tan insanların bu ibadeti yerine getirmiş olmalarındandolayı elde edecekleri menfaat ve maslahatları kalıyor.Onu da yukardaki ayetin sonu olan: “Ta ki korunası-nız” cümlesinden anlıyoruz.

Bu cümleden hemen şu dersleri alıyoruz. Oruçibadeti aç, susuz ve şehevi arzuların gemlenmesi ile edaedilen bir ibadettir. Böyle olunca; oruç sayesinde in-san, nefsine ve şehvetlerine hakim olma melekesine ka-vuşur. Bu meleke sayesinde de diğer günah ve yasak olanşeylerden kurtulma imkanına sahip olur.

Çünkü oruç, şehveti kırar, nefsin heva ve hevesini mağ-lup eder, azgınlıktan ve fuhşiyattan meneyler, dünyanın

geçici lezzetleri olan makam ve kibir hastalıklarını teda-vi eyler. Hayatın lezzetini tattırır, kulun kalbini Rabbi-ne bağlar ve melekler gibi zevk ve sefa bahşeder. Oruçtutanlar, kendilerini zapt etmeyi ve nefislerini lüzumu-na göre kullanmayı bilirler. Bunun içindir ki PeygamberEfendimiz (sav) şehevi ve nefsani duyguları azgın olan-lar hakkında “Oruç tutsunlar. Çünkü orucun nefsi teskin et-mede büyük tesiri vardır”8 buyurmuşlardır. Nefsini terbiye,tezkiye ve tezhip eden insanlar da takva mertebesini el-de etmiş olurlar. Tarih boyunca bütün insanlığın bu-na ihtiyacı olmuştur; olacaktır da. Öyle ise oruç ibadetilazımdı ki, tarih boyunca bütün insanlara oruç Allah ta-rafından farz kılınmıştır. Dolayısı ile oruç insanlık ka-dar eski, kadim bir ibadettir. �

1 Şamil İslam Ansiklopedisi, Oruç maddesi2 Meryem, 19:263 İbnül-Hümam, Fethül-Kadir, Beyrut 1315, II, 854 Bakara, 2:1835 Alusi, Ruhu’l Maani, C.2, Shf, 566 Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, C. 1, Shf. 625 (Sadeleştirilerek)7 El- Camiu’-s Sagir, Hadis No: 51938 Buhar, Savm, 10, Müslim, Nikah, 1

J U L I - AU G U ST • T E M M U Z - A Ğ U STO S 2 0 1 1 • s ay f a 1 3

"Ey iman edenler!.. Sizden evvelki (ümmet)lere yazıldığı gi-bi, sizin üzerinize de oruç yazıldı (farz kılındı). Ta ki, koruna-

sınız." (Bakara Sûresi, 183)

Page 14: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

i s l a m v e h a y a t

Bir gece.. Adı üstünde gece, yani karanlık. Ama bu ka-ranlık gecenin sonu şafağa ve aydınlığa ulaşıyor, selamete,sükûnete ve kurtuluşa âçılıyor. Nûr’a, aydınlığa açılan sa-dece o karanlık gece değil, bütün cihan. Öncesi karanlıkolan bu gecenin sonu bir daha kararmamacasına aydın-lık oluyor. Bu gecenin adı, Kadir gecesi. Bu geceyi aydınlığakavuşturan etken ise, insanlığın kararan ufkunu nura çe-viren ve bu gecede indiği bildirilen Kur’an-ı Kerim’denbaşkası değil.

İşte, kurtuluş kitabının, ilahî vayhin inmiş olduğu ge-ce de, karanlıkla başlar, ama sabahı aydınlık olur ve bugecede yapılan ibadetler, içinde bu gece bulunmayan binaylık ibadetlere denk olur.

Kadir ve kıymeti böyle büyük olan bir geceye bu de-ğeri veren şey elbette Kur’an’ımızolmuştur. Kur’an’ın sahibi olanRabb’imiz sırf bu gecenin değer vekıymetini ifade için adına Kadir Sû-resi dediği bir sûreyi indirmiş ve şöy-le buyurmuştur: “Biz Onu(Kur'ân'ı) kadir gecesinde indirdik.Kadir gecesinin ne olduğunu sana nebildirdi? Kadir gecesi, bin aydandaha hayırlıdır. Rab’lerinin izniyleo gecede melekler ve Ruh {Cebrail (as)}her türlü iş için art arda iner de iner.Tan yeri ağarıncaya kadar bu geceselamettir.” (Kadir Sûresi, [97:1-5])

Kadir gecesinin kadr u kıymetini bu sûre bütün ger-çekliği ile dile getirmektedir. Kur’an’ın bu gecede indi-ğini, bu gecenin bin aydan hayırlı olduğunu, her sene bugecede melâike-i kirâmın, başlarında Cebrail (as) oldu-ğu halde yeryüzüne indiklerini ve o gecenin sabahına ka-dar her tarafta tam bir selametin olduğunu anlıyoruz veinanıyoruz.

Kur’an’ın ne zaman indirildiği bildirildiği halde, Ka-dir gecesinin tama olarak hangi gece olduğu bilgisi ke-sin olarak verilmemiştir. Öyleyse, böylesine değerli birgeceye tevafuk etmek nasıl mümkün olacaktır? Bir baş-ka deyişle bu geceyi nasıl tanıyacağız ve bu geceyi nasılihya edeceğiz ki, bin ayda yapıldığı zaman elde edilecekmükafata nail olacağız? Bu konularda biraz daha yo-ğunlaşmamız ve dikkat kesilmemiz gerekiyor.

Kadir gecesinin, Ramazan ayının içinde olduğuna ina-nıyoruz. Çünkü Kitab’ın bir mübarek gecede1 indiğini,bu kitabın Kur’an olduğunu ve Kur’an’ın da Ramazan ayın-da Peygamberimize vahyedilmeye başladığını yineKur’an’dan öğreniyoruz.2 Peygamber Efendimiz (sav) deashabını Kadir gecesi hakkında uyarırken, "Siz Kadir ge-

cesini Ramazan'ın son on günü içeri-sindeki tek rakamlı gecelerde arayınız"3 buyurarak, dikkatlerimizi Ramazanayına ve Ramazan ayının da son ongecesinin tekli günlerine teksif et-tirmek istiyor. “Arayınız” diyerek deMüslümanların bu geceyi bulmala-rı için gayret sarfetmesini istiyor. Açıkseçik bir şekilde “şu gecedir” demi-yor; böylece o gecenin Müslüman-lar tarafından bulunmasını istiyor.Ki “Her gördüğünü hızır, her gecenikadir bil” atasözünde olduğu gibi, Ra-mazan ayının son on gün içindeki her

Karanlıktan Aydınlığa:Kadir Gecesi

Hulusi Ünye • [email protected]

s a y f a 1 4 • P e r s p e k t i f

Peygamber Efendimiz (sav) deashabını Kadir gecesi hakkın-

da uyarırken, "Siz Kadir gecesi-ni Ramazan'ın son on günü

içerisindeki tek rakamlı gece-lerde arayınız" buyurarak, dik-katlerimizi Ramazan ayına veRamazan ayının da son on ge-cesinin tekli günlerine teksif

ettirmek istiyor.

Page 15: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

geceyi uyanık ve dikkatli geçirme-yi murat buyuruyor. Bundan dola-yıdır ki, Abdullah b. Mes’ud (ra):"Yıl boyunca ibadet eden kimse, Ka-dir gecesine mutlaka isabet eder" 4 bu-yuruyor.

Kadir gecesini ihya etme sade-dinde Peygamber Efendimiz (sav):"Kim Kadir gecesini iman ve ihlaslaihya ederse, geçmiş günahları afvolunur"buyurmuştur. Bu geceye ulaşanmü’minler, bu geceyi ihya anla-mında, bu geceyi gaflet içerisindegeçirmemeli, ibadet ve taatlerle de-ğerlendirmelidir. Bunun için özel biribadet de belirlenmemiştir. Fakat,bu ibadet ve taatler şunlar olabilir:Bu geceyi, Allah rızası için namazkılarak, Kur'ân-ı Kerim okuyarak, tev-be, istiğfâr ederek ve dua yaparak ge-çirmeli. Üzerinde namaz borcuolanların kaza namazlarından bir kıs-mı ile nafile namazlardan bir mik-tar kılmaları daha iyi olur. Büyük İs-lam müctehidlerinden Süfyan-ıSevrî (rhm): "Kadir gecesinde dua veistiğfar etmek namazdan sevimlidir.Kur'ân okuyup sonra dua etmek da-ha güzeldir," 5 buyurmuştur. Hz. Ai-şe (ra) validemiz de Rasûlüllah(sav)’e: "Ey Allah'ın Rasûlü! Kadirgecesine rastlarsam nasıl dua edeyim?"diye sormuş. Rasûlüllah (sas): "Al-lahümme inneke afüvvün tühıbbü'l-afve fa'fu annî: Allah'ım sen çok af-fedicisin, affi seversin, beni affet." 6 di-ye dua et, buyurmuştur.

Bu gecede öyle bir zaman vardır ki o anda yapılan iba-det ve dualar makbul olur. Bu mühim zamana tevafuk et-mek için, gecenin bütününü tevbe ve istiğfar ile geçirmekiyi olur. Bu da imanımıza tazelik kazandırır. Gecenin ta-mamında ibadet edemeyenler ise en azından teravih na-mazından sonra mescidlerde bir miktar oturmalı ve duaetmelidir. Duhan Sûresi’nde işaret edildiği gibi, gelecekseneye kadar cereyan edecek olan her türlü hadiseler Al-lah Teâlâ'nın ezelî kaza ve takdiri ile ilgili meleklere bugece bildirildiği7 düşünülecek olursa, tövbe ve istiğfarlabirlikte tefekküre dalmanın ve Cenab-ı Hakk’a yönelmeninne kadar önemli olduğu ortaya çıkar.

Kendisinde Kur’an’ın indiği bu gecede, elbette en önem-li ibadetlerden bir tanesi de Kur’an okumak veya oku-nan Kur’an’ı dinlemektir. Çünkü bir insan, seksen yıl-

da aklıyla bulamadıklarının tama-mını Kadir ge cesinde inmeye baş-layan bu Kur'ân'da bulur. Onun için-dir ki Kadir ge cesini ihya etmek de-mek, insanlığın hukukta, siyasette,ticarette, öz gürlüklerini korumada,hak ve sorumluluklarını belirle-mede en doğru kuralları koyanKur'ân'ın iniş gecesini anmak, ye-niden Kur'ân'ı okuyup yeni inmişgibi ona sarılmak demektir. Zira bi-ze ışık ve ısı veren güneş olmasay-dı bu be denimiz zarar görürdü.Fakat O, Allah'ın nuru Kur'ân, Ka-dir gecesinde doğmasaydı insanlıkhâlâ cehaletin karanlığında debe-lenir dururdu. Kur'ân’ı indiren Al-lah (cc); Kur'ân'ı getiren Ruh-ül-Kuds = Cebrail (as); Kur'ân'ınkendisine indiği kutlu insan Hz. Mu-hammed (sav); Kur'ân'ı etrafa ya-yan Sahabe-i Kiram... Bir ismi de"Nur" olan ve insanlığı aydınlatanKur'ân, Allah'dan, Cebrail aracılı-ğıyla Hz. Muhammed (sav)’in gön-lüne, O'nun dilinden ashabın gön-lüne nur gibi akıyor. İşte böyle birgeceyi şuurlu bir şekilde ihya etmek,şuurlarımızı nurlandırmak de-mektir. Yani karanlıkları aydınlığaçevirmektir.

Geçmiş ümmetlerin bin ay iba-det ediyorlar ve sevap kazanıyorlardı.Bu ümmet ise kadir gecesini ihya et-mek suretiyle bin ayda yapılacak iba-dete denk amel işlemiş oluyor.

Çünkü geçmiş peygam berler ve onların ümmetleri be-lirli zaman, mekan ve kavim için gönderilmişlerdi. Bu Kur'ânise, kıyamete kadar gelecek bütün insanlığa ve bütün çağ-lara gönderilmiştir. Bu ümmet de bu Kur'ân'ı taşımakla,indiği geceyi ibadet taat ve Kur'ân okumakla geçirdiği vekendisinden sonra gelenlere Kur'ân'ı taşıdığı için, bir ge-celeri bin aydan daha hayırlı hale gelmiş oluyor. �

1 Duhan Suresi, 44:1-3; Bakara Suresi, 2:22 Bakara Suresi, 2:1853 Buhârî, Leyletü'l-Kadir, 3; Müslim, Sıyam, 2164 Müslim, Sıyam, 2205 Müslim siyam 203.6 Tecrid-i Sarih Tercemesi, VI, 3137 Tecrîd-i Sarih Tercemesi, VI, 3148 Tecrîdi Sarih Tercemesi, VI, 312

J U L I - AU G U ST • T E M M U Z - A Ğ U STO S 2 0 1 1 • s ay f a 1 5

“Leyletu’l-Kadrihayrun minelfi Şehrin”

“O Kadir gecesiki, bin aydan

daha hayırlıdır.”

Kadir Sûresi, 3

Page 16: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

i s l a m v e h a y a t

Ramazan kamerî aylardan bir ay. Ama seçilmiş bir ay.Ayrıcalıklı kılınmış bir ay. İslam’a iman etmiş bizler içinoruç ibadetini îfa ettiğimiz, talim ettiğimiz ay. Kendisin-de Kur’an’ın inmeye başladığı gece olan Kadir Gecesi’ni(Leyletu’l-Kadr) barındıran ay. Kur’an’ın inmeye başladığıböyle bir ayda aynı zamanda oruç ibadetini îfa ediyor olu-şumuz, üzerinde derinlemesine tefekkür etmeye değer birhusus.

Bakara Sûresi’nin 185. ayetinden Kur’an’ın Ramazanayında indiğini öğreniyoruz: “Ramazan ayı, insanlara yolgösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık de-lilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır...” Yine Kadir Sû-resi’nden O’nun (Kur’an’ın) Kadir Gecesi’nde indirildi-ğini biliyoruz. Yine aynı sûrede, Kur’an’ın kendisinde in-dirildiği bir gecenin bin aydan daha hayırlı olduğu vurgu-lanıyor. Kadir Gecesi’nin önemi aynı sûrede içerisineKur’an inmiş bir gece, içerisinde Kur’an’ın olmadığı binaydan daha hayırlı olarak veriliyor.Ve yine oruç ibadetini içerisindeKur’an’ın inmeye başladığı bir ge-ceyi barındıran Ramazan ayındaîfa ediyor oluşumuz üzerinde tefekküredilmesi gereken önemli bir nokta.

İbadetlerin maksatları üzerindeyapacağımız tefekkürî çaba, mu-hakkak ki ibadetlerle aramızdakiilişkiyi daha da sağlamlaştıracak,ibadetlerin üzerimizde gerçekleştirmekistediği gayeyi gündeme taşıyacak-tır. Bize farz kılınan, yazılan ibadetler,bizatihi kendi başlarına amaç de-

ğildirler. İbadetlerin, ibadeti yapan kimsede daha üst biramacı gerçekleştirmeye dönük yüksek gayeleri vardır.Örneğin oruç ibadetinin bize farz kılındığı ayetin devamında,bu ibadetin amacına yönelik ibareyi de görüyoruz. Baka-ra Sûresi’nin 183. ayetinde şu şekilde buyuruluyor: “Ey imanedenler! Oruç, sizden öncekilere yazıldığı (farz kılındığı)gibi size de yazıldı. Umulur ki korunursunuz.” Ayetin soncümlesi ‘leallekum tettekûn’ ile bitiyor; yani umulur ki sa-kınır/korunur/ takvaya, sorumluluk bilincine ulaşırsınız.Demek ki oruç ibadeti Allah ile kul arasındaki ilişkiyi has-saslaştıran, bağı kuvvetlendiren, buna dönük bilinci dahada artıran bir özelliğe sahip. Demek ki oruç senenin bellibir ayında, belli zaman aralıkları içerisinde sadece aç kal-maktan ibaret bir ibadet değil. O halde oruç ibadetini sa-dece belli bir süre aç kalmaktan çıkarıp öyle anlamlandır-malıyız ki, sakınıp korunabilelim.

İnsan bilinçli bir varlıktır. Bilinçli kaldığı ve bilincinikullandığı zaman kendisine sahip olabilmekte, kendisi-ni koruyabilmektedir. İnsan aynı zamanda içgüdüleri olanbir varlıktır. İçgüdülerin insanı yönlendirdiği anlarda isekendisine hakim olamamakta, çoğu defa ise en büyük kö-tülükleri yine kendisine ve ötekine bu durumlarda yap-maktadır. İçgüdülerinin, nefsinin fısıltıları doğrultusundahareket eden insan, sınırlara riayet etmede, kendisine sa-

hip olmada zorlanacaktır. Oysaki in-san içgüdülerini ve nefsini dizgin-leyebildiği oranda, oradan gelenayartmalara boyun eğmediği oran-da kendindedir. Buna örnek olarakşu an hâkim hayat tarzının bize da-yattığı özgürlük tanımı ile sahip ol-duğumuz değerler bütününün vaazettiği özgürlük tanımı arasındakifark verilebilir. Şu anki hâkim yaşamtarzı, nefsinin istediğini yapmayı, in-sanın kendisini tutmaması, sınır ta-nımamasını asıl özgürlük olarak ta-nımlarken; İslam, insanın kendisi-

Ramazan’la/’da Gelen Kur’an

Murat Kubat • [email protected]

s a y f a 1 6 • P e r s p e k t i f

İnsan bilinçli bir varlıktır. Bi-linçli kaldığı ve bilincini kul-landığı zaman kendisine sa-

hip olabilmekte, kendisinikoruyabilmektedir. İnsan ay-nı zamanda içgüdüleri olan

bir varlıktır.

Page 17: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

ni çok iyi bilen Allah tarafından be-lirlenen sınırlara riayet ettiği oran-da asıl özgür olabileceğini söyler.

Modern dönem hâkim hayattarzı üzerimizde baskı kuruyor,nefsleri azgınlaştırıyor, kışkırtıyor,ayartıyor ve en nihayetinde kuvvetlibir hortumun çevresindekileri içi-ne alarak yok etmesi gibi bizi de içe-risine alarak yok ediyor. Fiziksel dün-yamızı etkileyen havanın kirlen-mesinden daha olumsuz sonuçlarıolan manevi kirlenmeye maruz bı-rakıyor bizleri bu yaşam tarzı. En te-mel, vazgeçilmez iki özelliği de hazve hız. Haz aldıkça hızlanıyor, hız-landıkça haz alıyoruz. Bu özelliklerdoğrultusunda heva ve hevesinimerkeze yerleştirmiş, heva ve hevesine ile tatmin oluyorsa o şekildehareket eden insan tipinden başkabir şey ortaya çıkmıyor. Oysa ki in-sanı geçici, ucuz tatminler yönet-memeli aksine insan kendisini ayar-tan haz ve tatmini yönetmeli, onasahip olmalıdır. Haz, hız ve tatmi-ne esir olmuş kişide ulvi bir çaba ola-rak düşünme melekesi de dumurauğruyor. Bir an için durup düşün-meye vaktimiz olmuyor. Elbette kibu kirlenmeden kurtulmanın, ken-dini korumaya almanın yolu ya dayolları vardır, ki oruç bu yönü ile müt-hiş bir imkândır. Haz ve hızı bir aniçin kesen bir özelliğe sahiptir. İş-te tam da bu noktada, haz ve hız ke-silince sıra bilinçli olan insanın en ulvi yanı olan düşün-meye sıra geliyor; hayatı, varlığı, kendini, kainatı okumayave düşünmeye...

Buna en güzel örneği yine Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.)hayatından vermek mümkündür. Hayatın tam da merke-zinde olan, insanların insanlık kumaşını ele veren en iyi alan-lardan biri olan ticaretle uğraşan ve geçimini bununla sağ-layan Efendimiz’in 35 yaşından itibaren ve 40 yaşına yak-laştıkça artan bir Hira Mağarası tecrübesini biliyoruz. Vah-yin ilk inmeye başladığı mekân. Adı Arayış (Hira) olan birmağarada. Düşünmeye, mevcut hayatı sorgulamaya, tefekküreadanan zamanlar. Hatta Hira tecrübesinden sonra Efen-dimiz Medine hayatında her Ramazan yaptığı bir sünnetolan Ramazan’ın son on günü itikafını biliyoruz. Kendi içalemine yönelebilmek, insana şah damarından daha yakınolan Allah’la olan ilişkiyi daha da sağlamlaştırabilmek, oku-

maya, anlamaya ve anlayarak haya-ta aktarmaya konu olan Kur’an’ı, üze-rinde dura dura okuyarak manevi yö-nünü güçlendirmek adına.

Oruç ibadeti ile beden biraz geriçekiliyor, iç alemin inşası için uygunbir iklim oluşuyor. Zira şu bir gerçektirki, mide dolu olduğu zaman insanınekseriyetle düşünme ameliyesini is-tenildiği gibi yerine getirmesi müm-kün olamıyabiliyor. İnsan beşeri yö-nünü fazlaca ön plana çıkardığı za-manlarda, fazlaca beşeri yönünü bes-lediği zamanlarda manevi yönü birazdaha geride kalıyor. İç dünyanın imarve inşası, düzenlenmesi; hâkim yaşamtarzının üzerimizdeki olumsuz etki-lerinden sıyrılabilinmesi için böyle biriklimde, Kur’an’ın üzerinde derinle-mesine okumalar yapılması kaçınıl-maz oluyor. Aksi takdirde Kur’an’ınkendisinde indiği geceyi (Kadir Ge-cesi), ayı (Ramazan ayı) ve oruç iba-detini anlamak ve yaşamak eksik ka-lacaktır. Peygamber Efendimiz(s.a.v.) oruç ibadetinin içini doldu-ramayanların durumunu tavsif edenbir hadis-i şerifinde oruçdan nasibi-nin sadece aç kalmak olduğunu ifa-de ediyor:”Nice oruç tutanlar vardırki onların oruçtan nasipleri sadece aç-lıktan ibarettir. Nice namaz kılanlarvardır ki onların da namazdan nasiplerisadece yorgunluktan ibarettir.”

Oruçtan nasibin sadece açlık ol-maması için Ramazan ayını bedeni

beslemenin belli bir süre durdurulduğu, ruhu Kur’an’la bes-lemenin önünün açıldığı bir ay haline getirmek gerekiyor.Efendimizin ifadesinde yerini bulan orucun bir kalkan ol-ması o zaman kendisini hissettirecektir.

Bizatihi kendisine tevdi edilen tüm potansiyeliyle şe-refli olmaya ve şerefli kalmaya dönük gayret içerisinde ol-ması gereken insan dini önemsemeyen, dini hayattan ko-valayan, seküler bir hayata teslim olarak bu şerefi iki pa-ralık etmemeli, kendisini kendi eliyle harcamamalı, har-catmamalıdır. Ramazan’la gelen Kur’an’ı, yine Ramazanayında bize farz kılınan oruç ibadetiyle buluşturmak ge-rekiyor. Ramazan ayında oruçlunun elinden, gönlünden,zihninden, hayatından Kur’an’ın düşmemesi gerekiyor. Ozaman düşüncenin anlamla, anlamın yaşamla ve hayatlabuluşması gerçekleşecek, hayat hayat bulacak, hayat ha-yat olacak ve hayat yaşanabilir olacaktır. �

J U L I - AU G U ST • T E M M U Z - A Ğ U STO S 2 0 1 1 • s ay f a 1 7

Page 18: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

Ramazan ayının en heyecanlı anlarını sahur ve iftarvakitleri oluşturur ki, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) debu heyecanı hem kendisi yaşamış, hem de, ashabına tav-siye etmiştir. İftar ve sahur yapılmasını emrederken de,iftarsız ve sahursuz tutulacak oruçlardan ümmetini sa-kındırmıştır.

İftarın en önemli âdâbı yemeğe başlamadan önce Al-lah’a şükredip dua etmektir. Allah Resûlü, sırf Allah rı-zası için bu dünyada kendisine mübah kılınan pek çok in-sanî lezzet ve zevkten uzak duran Müslüman’ın iftar vak-tinde yapacağı duanın kabul olunacağını müjdelemektedir.Müslümanları iftar duasına “Oruçlunun iftar anında red-dedilmeyecek bir duası vardır,” (İbn Mace, Siyam: 48) bu-yurarak, teşvik eden Efendimiz, bizzat kendileri, durumagöre iftar duasını uzatmış, duruma göre ise yalnızca “Bis-millah! Elhamdu li’llah!” (Besmele ve Hamd) ile bu dua-yı kısa tutmuştur. Peygamber Efendimiz bir duasını şöy-le yapmıştır: “Allahumme leke sumnâ ve alâ rızkike ef-ternâ. Fe tekabbel minnâ. İnneke en-te’s Semiu’l Alîm: Allah’ım! Senin içinoruç tuttuk ve senin verdiğin rızıklaorucumuzu açtık. Bu orucumuzu veduamızı bizden kabul buyur! ÇünküSen, her şeyi duyan ve bilensin!”(Ebû Dâvûd, Savm 22)

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu-günkü pek çok Müslümanın aksine,iftar vaktinin hemen başında orucunuaçmış ve sahuru da mümkün oldu-ğu kadar geçiktirmiştir. “Ümme-tim, sahuru vaktin sonuna doğru ge-ciktirdiği ve iftarı da acele ettiği sü-rece hayır üzere olacaktır,” buyura-rak bu durumu Müslümanlar için bir

kural haline getirmiştir. Meşhur olan bir rivayette de şöy-le denilmektedir: Hz. Peygamber'in iki müezzini vardı.Hz. Bilâl ve Abdullah b. Ümmü Mektum. Hz. Bilâl, tanyeri ağarmazdan az önce ezan okur, Abdullah b. ÜmmüMektum ise tam şafak attığında ezan okurdu. Bu itibar-la Hz. Peygamber “Bilâl vakit gece iken ezan okur. Siz ye-yip içiniz. Tâ ki Abdullah ezan okuyana kadar” derdi.

İftar yapılmasını öven Peygamberimiz, sahur için deaynı övgüyü yapmış ve “Sahura kalkıp (birşeyler) yeyin.Çünkü gerçekten sahurda bereket vardır,” (Nesaî, Siyam:18, 19) buyurarak sahur yemeğinin bereketine işaret et-miştir. Demek ki, ‘oruç, nasıl olsa gündüz vakti, yemekyememek, su içmemek demektir. Öyleyse sahura da kalk-mak gerekmez’ anlayışı sünnete uygun değildir. Dinin endoğru mübelliği olah Allah Resûlü’nün iftar ve sahur ileilgili bu uyarıları, aynı zamanda O’nun, insanın yemek vesusuzluk anında zaafları dolayısıyla oluşabilecek olan kul-luk ihmallerini de önlemeye yöneliktir. Takva, oruç em-redildi diye, yemekten içmekten tamamen uzakta durmakladeğil, müsaade verilen zamanlarda Allah Resûlününsünnetini takip edip, Rabbimizin verdiği rızıkla rızıkla-nıp, verdiği bu rızıklara hamdederek elde edilebilir.

Zaten orucun gerçek mahiyetinin, insanın kendisini ye-mek ve içmekten alıkoymasından ziyade, yemek-içmek veşehevî arzulardan uzak durmakla sembolize edilen ve bun-

larla beslenen nefsin ıslah edilmesi ol-duğu gerçeği de ortadadır. Bu konu-da bir misâl olarak Peygamber Efen-dimiz yalan örneğini vermiş, oruca her-hangi bir zararı olmadığı halde, yalansöyleyenin oruç tutmamış sayılacağınıbildirmiştir:“Kim yalanı ve onunla ame-li terketmezse (bilsin ki) onun yiyip iç-mesini bırakmasına Allah'ın ihtiyacı yok-tur,” (Buhârî, Savm: 8) Öyleyse oruç,yemekten, içmekten uzak durmaklasembolize edilse de, nefsin toptan diz-ginlenmesidir. Bu dizginlemenin ilkadımı da, zor da gelse oruç için, do-layısıyla Allah rızası için sahura kalk-maktır.

i s l a m v e h a y a t

İftar Âdâbı ve İftar İkrâmı

İlhan Bilgü • [email protected]

s a y f a 1 8 • P e r s p e k t i f

Peygamber Efendimiz(sas)’in "Bir kimse, başka birmükellefin yerine oruç tut-maz. Yine bir kimse, başka

bir mükellefin yerine namazkılmaz" buyurduğu bilin-

mektedir.

Page 19: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

J U L I - AU G U ST • T E M M U Z - A Ğ U STO S 2 0 1 1 • s ay f a 1 9

İftarın edeblerinden birisi de ikrâmda bulunmaktır.“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anababaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzakkomşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altında-kilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünenkimseleri sevmez,” (Nisâ Sûresi [4:36]) ayetinde işaret edi-len iyilik yapmak, aynı zamanda iftar için de geçerlidir.Bunun için Peygamber Efendimiz, kendisi ümmetinyoksullarını, yakınlarını ve ashabını iftara hem davet eder,hem de kendileri bu davetlere icabet ederdi. Ashabın enfakirleri olan Ashab-ı Suffe’yi de her gün hâli vakti yerindeolan sahabelere emanet ederek iftar vermelerini emrederdi.Kendileri bir hadislerinde “Allah’a ve âhiret gününe imaneden kimse komşusunu rahatsız etmesin. Allah’a ve âhiretgününe iman eden kimse misafirine ikrâm etsin. Allah’a veâhiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin, yada, sussun!” (Buhârî, Edeb: 29-31) buyurarak iyi komşuluğu,misafire ikrâmı, hayırlı sözü Allah’a iman ile birlikte an-mış, topyekün bir nefis ıslahının ancak böylece mümkünolabileceğine işaret etmiştir. Bir başka hadislerinde de:“Bir Müslümana iftar ikrâm eden Müslüman, oruç tutanınsevabını aynen alır da, oruç tutanın sevabından hiç bir şeyeksilmez” buyuran Peygamber Efendimiz, bununla misafire,dostlara, akrabalara yapılan ikrâmın sevabına dikkatçekmiştir.

Oruçla mükellef olmayan çocukların dahi heyecan-la beklediği iftar vakitlerinde ikrâmda bulunmak, Müs-lümanlar arasında samimiyet ve kardeşlik duygularını dapekiştirmektedir. İkrâm etmenin, Allah rızası için sarfetmeningetirdiği bereketin yanında, bir başka özelliği de Allah’atopluca şükr ve hamdetme fırsatı sunmasıdır. En azından,

Bismillah diyerek yemeğe başlayan ve Elhamdu li’llah di-yerek yemeği bitiren Müslümanlar, böylece, birbirlerinede örneklik teşkil etmektedir. Bunun için, Ramazan ayıboyunca Müslümanların birbirlerini iftara davet etmekiçin yarışmaları, camilerde cemaata ve özellikle de yemekimkân ve fırsatı bulunmayan diğer Müslümanlara iftar ver-mek için sıraya girmeleri de güzel bir Ramazan gelene-ği teşkil etmektedir.

Oruç bir nefis terbiyesi amelesi olduğuna göre, iftarve sahur yemeklerinde açlığın ve susuzluğun verdiği ezi-yet düşünülerek israfa gidilmemelidir. Özellikle uzun vesıcak yaz günlerinde insan, açlığın ve susuzluğun bastır-dığı anlarda, psikolojik olarak çok yemeyi ve çok çok suiçmeyi arzular. Hattâ öyle ki, sofraya oturduğunda, san-ki doymak hissi dahi hissetmez.

Normal zamanlarda yiyeceğinden daha fazla yemekister ki böylece, gün boyu dizginlenmeye çalışılan nefseboyun eğilmiş olunur. Bu da gereğinden fazla yeme işti-hası oluşturduğu gibi, oruç günlerinde fazla yemeye alı-şık olmayan nefsi tatmin etmek için gereğinden fazla ye-mek hazırlamaya vesile olur. Dolayısıyla, yenilemeyecekolan miktardan fazla yemek hazırlamak israftır. ‘Sahur-da yer veya ertesi güne bırakır, o zaman yerim’ düşün-cesi de yanlıştır. Çünkü günümüzde, ikrâm edilen yemeklerinertesi güne bırakılması, pek de adetten sayılmamakta, buyüzden de israf edilmektedir. Haramlardan uzaklaşma-yı hedefleyen oruç sebebiyle, bizzat kendisi haram olanisrafa düşülmesi ise orucun gerçek ruhuna ters gelmek-tedir.

Bu vesile ile, Allah’tan, sahur, oruç, iftar ve ikrâmları-nızı kabul ederek bereketlendirmesini niyaz ediyoruz. �

Page 20: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

i s l a m v e h a y a t

Nefs için Kubbealtı Lugatı’nın verdiği ilk tanım; birkimsenin kendi öz varlığı, öz benliği, kişiliği şeklinde. Gün-delik farklı kimi kullanımları ve tasavvufi ıstılahtaki an-lam(lar)ı (bir an için) göz ardı edildiğinde, nefsin ne ol-duğuna dair bu kısacık tanımın dahi içinden çok da ko-lay çıkılamayacak mahiyette olduğu kuşkusuz. Nefs ki,insanın hem öz varlığı, hem öz benliği, hem kişiliği. Ve,Men arafe nefseh fekad arefe rabbeh, yani nefsini (kendini)bilen Rabbini bilir ise, o zaman “hesaba katmamız” ge-reken bir de kendilik çıkmış oluyor karşımıza. Benlik, kişilik,kendilik (ve hatta varlık) arasındaki bu kavram (içlem-kaplam) karmaşasını bir yana bırakıp, psikolojik (ve psi-kanalitik) literatürdeki, benlik, kişilik, kendilik tanım vekullanımlarına da şimdilik değinmeden, ‘‘genel’’ kulla-nımının ifade ettikleri bağlamında nefsi, daha muayyen,‘‘elle tutulur’’ bir öz olarak kabuledip terbiyeye muhtaç bu nefsin ne-liği ve ‘‘terbiyesizliği/edepsizliği’’üzerine düşünmeye çalışacağız.

İbn-i Atâ, nefs cibilliyeti icabı edep-sizdir der, yani insan, bir yönüyle,özü itibariyle ‘‘terbiyesiz’’dir (ve ter-biyeye muhtaçtır). Nefs’in her hâ-li değildir kuşkusuz, terbiyeyemuhtaç olan. Gelenekte nefsinterbiyesi ile kastedilen daha çok,nefs-i emmâre’nin terbiyesidir.Yani ham nefsin, arzu ve isteklerinihemen ve doğrudan tatmin etme-

ye çalışan nefsin terbiyesi. Ancak burada, insanın gayet‘‘doğal’’ olan kimi isteklerinin tatmininde ne gibi bir be-is olabilir ki, sorusu akla geliyor. Bu arzular doğalsa, ar-zuların tatminine yönelik meyil de suni değil tabi ise, in-sanın bu arzuları tatmin etmesinin ne tür sakıncaları ola-bilir? Ve/veya bu arzuların tatmini insanı neden gerçektenmutlu etmez/edemez?

Tasavvufi ıstılahta nefs-i emmâre, heva ve şehvetininpeşinden koşan, nefsin en alt derecesini ifade için kul-lanılır ki, bu anlamıyla freudyen psikolojideki id kavra-mıyla aralarındaki benzerliği dikkatli bir nazarın fark et-mesi çok da zor değildir. İd (Almanca es) freudyen psi-kolojide ‘ruhsal aygıt’ın en eski ve en ilkel parçasını teşkileder, insan yavrusunun gelişimiyle id’den, ben ve üst-ben (ich ve über-ich) neşet eder ve özetle ‘‘ruhsal’’ sağlıkya da hastalık, ‘ruhsal aygıt’ın bu üç bileşeninin uyumya da çatışmasıyla birincil bir koşutluk arz eder. (Ruh-sal sıfatını tırnak içinde kullanmamızın sebebini yeri gel-mişken açıklayalım: Allah’ın, insana Kendi Ruhu’ndanüflemesi hasebiyle, gelenekte ruh hiçbir âraza ya da et-kiye maruz kalması mümkün olmayan bir cevher olaraktelakki edilir, dolayısıyla hastalanan ruh değil, nefsdir.

Ve bu hastalık ya da sağlığı kendi-ne konu edinen bilim dalına da ge-lenekte [ruhbilim değil] ilmu’nnefs denir.)

İnsan sosyal bir canlıdır (me-deniyyun bit-tab). Tek başına ha-yatta kalamayacak olması ‘sürü’lerhalinde yaşamasını zorunlu kılarve bu zorunluluk yaşamak zorundaolduğu türünün diğer bireyleri ileolan ilişkilerini düzenleme zorun-luluğunu da beraberinde getirir.Nefs-i emmâre’nin ya da id’in ar-zularının tatmininin en temelde ve

Terbiyesiz Nefs

Ahmet Faruk Çağlar • [email protected]

s a y f a 2 0 • P e r s p e k t i f

İbn-i Atâ, nefs cibilliyeti ica-bı edepsizdir der, yani insan,

bir yönüyle, özü itibariyle‘‘terbiyesiz’’dir (ve terbiyeye

muhtaçtır).Nefs’in her hâli değildir kuş-

kusuz, terbiyeye muhtaçolan.

Page 21: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

sosyal olarak hoş karşılanmaması-nın sebebi, bunun diğerlerinin var-lığına ve dolayısıyla kişinin kendivarlığına yönelttiği tehdit ve tehli-kedir. Arzuların böylesi, hemen vedoğrudan tatmini, kimi zaman teh-likeli olabilir, bazen ise (zaten)mümkün değildir. Dolayısıyla ya-pılması gereken arzu ve isteklerin(heva ve şehvetin) ikinci bir emrekadar bekletilmesi, tehlike ve im-kanlar gözetilerek tatmin edilme-sidir, yani id’in (ya da nefs-i em-mâre’nin) terbiye edilmesidir.

Freud bu çatışmayı insanın enbüyük paradokslarından biri olaraktakdim ve zikreder. İd (/nefs-i em-mâre) ister ama toplumsal olanbu isteğin önüne engeller koyar, onuyasaklar, bu çatışma insanoğlununsonu gelmez hüznünün en önem-li sebeplerinden biridir. Bu sosyalyönü ağır basan açıklamanın aklagetirdiği ilk soru ise (en azından bi-zim için): öyleyse, id’in (nefs-iemmâre’nin) arzularının sonuna ka-dar tatmininin mümkün olduğubir ortam, o peşinden koşulan mut-lu ve huzurlu yaşamın kapılarını so-nuna kadar açacaktır/açmalıdır?! An-cak vaka bu beklentiyi pek dedoğrulamaz, (freudyen anlamda)arzuları tatmin edilmiş insanlar(ya da insan yavruları) ileride ona-rılması güç psişik problemleriniçinde bulurlar kendilerini. Bu so-ru ve sorunla Anna Freud da karşılaşmış olmalıdır ki, Ço-cuklukta Normallik ve Patoloji: Gelişimin Değerlendiril-mesi adlı kitabında, bu soruya/soruna ilişkin olarakmüteakip açıklamada bulunur ve yukarıda zikredilen,yaşamın daha geç dönemlerinde karşılaşılan psişik prob-lemlerin sebeplerini yine psikanalitik ekol içerisinde ka-larak (mealen) şöyle cevaplamaya çalışır: İd’in arzula-rının tatmini bu kez super-ego’yu (über-ich’i, yani vic-danı) rahatsız eder ve üstesinden gelinmesi imkânsız olanbu çatışma (ve hastalık) sürer gider… Bu açıklamanın,oluşumunu sorunsuz tamamlamış bir üst-ben’i varsay-masının eleştiriye açıklığı bir yana, kişisel kanaatimiz, vic-danın verdiği rahatsızlık olmayacak olsa dahî arzularıntatmininin insanı yine de felakete sürükleyeceği yönünde.(Ki, nefs-i emmâre’nin tanımının bir diğer kısmı, bu mer-tebedeki kişinin her türlü günahı hiçbir pişmanlık duy-

madan [yani vicdanî herhangi birrahatsızlık söz konusu olmadan] işle-yebileceği şeklindedir).

Bir arzunun tatmini, aslında oarzunun ölümü de demektir ve ar-zu yoksa yaşam da yoktur. Nefsin,ya da güncel kullanımıyla ruhun ar-zularının tatmini bir süre sonraruhu arzulayamaz duruma getire-cek ve bu da ruhun (psişe’nin) ölü-mü olacaktır.

Halihazırda, insanlığın bütün ar-zularını geçmişe nazaran daha fü-tursuzca gerçekleştirmesinerağmen, ‘‘ruh hastalıkları’’nda (vedahî intihar oranlarında) gözle-nen niceliksel artış, görüşümüzüdoğrular niteliktedir. Nefis terbiyesi,arzularının hemen ve doğrudantatmininden kaçınmak suretiyle, son-suza kadar arzulayabilmek adına alın-mış bir önlem olarak anlaşıldığın-da, bu terbiyenin gerekliliğinin ar-dında saklı hikmete (ya da hik-metlerden birine) daha çok yak-laşacağımızı düşünüyoruz. İnsanyaşayabilmek için ya da yaşamdandaha fazla lezzet alabilmek için, haz-larını kimi zaman ertelemeli vetatminden, arzularının sürekli ve tü-müyle tatmininden kaçınmalı, onasınırlar koymalıdır.

Bazı şeylerin kimi zaman yapı-lamıyor olması, o bazı şeyleri ya-pabilecek, yapmayı isteyecek arzuyudoğurur. İstenilen her şeyin, her an

yapılabiliyor olması ise bir süre sonra o şeyin artık iste-nilmemesine, yani arzunun ölümüne yol açacaktır. Zi-ra çocuk psikolojisiyle ilgilenenlerin malumu olduğu üze-re, çocuğun istek ve ihtiyaçlarının aşırı doyurulması, do-yurulmaması kadar (çocuğun ruhsal sağlığı açısından)tehlikelidir. Terbiyesiz nefsimizi dizginleyebildiğimiz-de (ki terbiyenin bir diğer manası [beygirler için kulla-nılan] dizgin demektir), hayattan alacağımız lezzet çokdaha fazla olacaktır. Ve dahi, hayat ancak, yapma-dığımız, yapamadığımız bir şeyler olduğunda ve ol-duğu ölçüde mümkündür.

Damak tadına önem verenler bilirler, terbiye edilmişköfte, ‘‘terbiyesiz köfte’’ye kıyasla çok daha lezzetlidir.Etten daha fazla lezzet alabilmek için mutlaka terbiye edil-mesi gerekir, hayattan daha fazla lezzet alabilmek içinise nefsin… �

J U L I - AU G U ST • T E M M U Z - A Ğ U STO S 2 0 1 1 • s ay f a 2 1

Bazı şeylerin kimi zaman ya-pılamıyor olması, o bazı şey-leri yapabilecek, yapmayı is-teyecek arzuyu doğurur. İs-tenilen her şeyin, her an ya-pılabiliyor olması ise bir sü-re sonra o şeyin artık istenil-

memesine, yani arzununölümüne yol açacaktır. Ziraçocuk psikolojisiyle ilgile-nenlerin malumu olduğu

üzere, çocuğun istek ve ihti-yaçlarının aşırı doyurulma-

sı, doyurulmaması kadar(çocuğun ruhsal sağlığı açı-sından) tehlikelidir. Terbiye-siz nefsimizi dizginleyebildi-ğimizde (ki terbiyenin bir di-

ğer manası [beygirler içinkullanılan] dizgin demektir),

hayattan alacağımız lezzetçok daha fazla olacaktır.

Page 22: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

i s l a m v e h a y a t

Bütün ibadetlerin sosyal hayatı ilgilendiren bir boyu-tu vardır. Bu açıdan ibadetlerin gayesi insanların içdünyasının düzenlenmesi ve insanda olumlu yöndedavranış değişiklikleri meydana getirmesidir. Bu noktadanefis terbiyesi önemli bir gayedir. İnsan, hem sırf Allâh’aibadetle görevli, kötülük yapamayan meleklerle; hem deAllâh’a isyan eden, iyilikten nasibi olmayan ve bu yüzdende Allâh’ın huzurundan kovulan ve kötülüğün sembolü olanşeytana ait niteliklerle birlikte yaratılmıştır. Yani insan bunlardanhangisine meylederse o tarafa yakın olacaktır. Bu insanınmelekleşebilecek ve şeytanlaşabilecek bir özelliğe sahipolduğunu göstermektedir. Kur’ân-ı Kerîm bu yaratılışgerçeğini şu ayetiyle ifade eder:

Nefse ve onu biçimlendirene, ona kötülükleri/isyanı(fücûr) ve korunmasını/itaatını (takvâ) ilhâm edene andolsunki: (Allâh'tan başkasına tapmayarak) Nefsini kötülüklerdenarındıran kazanmış, onu kötülüklere gömen de ziyanauğramıştır (Şems Sûresi [91/7-10]).

Buna göre gerçek anlamda ibâdetler, insandaki şeytanîduyguları, nefsânî arzuları, zaaflardan kaynaklanansavrulmaları engelleyici rol oynar, olumlu yönde davranışdeğişikliği sağlar, melekleşme sürecinin aracı olur.

Bu bağlamda öncelikle zekâtın, insanda en köklü ni-teliklerden birisi olan cimriliği bertaraf eden bir fonksi-yona sahip olduğunu belirtmek gerekir. Kur’ân-ı Kerîm’deinsanın cimriliğe eğilimli yaratıldığı (Nisâ Sûresi,[4/128]; İsrâ Sûresi, [17/100]); bu zaafa kapılanlara cim-riliklerinin dünyada ve ahirette hayır getirmeyeceği (Âl-i İmrân Sûresi, [3/180]; Nisâ Sûresi, [4/37]; Tevbe Sûresi,

[9/34-35], Muhammed Sûresi, [47/38]; Leyl Sûresi, [92/8])açık biçimde belirtilir ve bu yönde tutum takınanlar kı-nanır (Necm Sûresi, [53/34]). Diğer taraftan cimrilik-ten korunmanın yani cömert olmanın da büyük bir er-dem olduğu ayrıca vurgulanır (Haşr Sûresi, [59/9]; Te-gâbün Sûresi, [64/16]). Hz. Peygamber de Allah’ın sev-mediği cimriliğin insan psikolojisi üzerinde nasıl olum-suz etki gösterdiğini özlü bir şekilde anlatır. Buna görecimrilik insanı sıkan ve cimrileştikçe daha da sıkıştıranbir zırh gibidir. İnsan vermeye başladığı anda bu zırh gev-şer ve verdikçe de rahatlık, ferahlık artar, insanın iç dün-yası huzur bulur (Buhârî, “Zekât”, [27]; Müslim, “Zekât”,[76-78]). Kur’ân-ı Kerîm de zekât ve infakın insanı arı-tıp yücelttiğini, huzura kavuşturduğunu vurgulayarak bupsikolojik etkiye dikkat çeker (Tevbe Sûresi, [9/103]).

Allâh’ın bizatihi cömert oluşu ve cömertliği sevmesi (Tir-mizî, “Edeb”, [41]) de ‘verebilmeyi’ bir yaşam biçimi ha-line getirmenin zekât ve infakın Allâh’ın sevgisini kazan-dıran bir özellik arzettiğini, dolayısıyla insanı daha da hu-zurlu kıldığını belirtmemiz gerekir. Bir mü’min açısındanAllah’ın sevgisini kazanmaktan daha değerli hiçbir şey ola-maz: “Allâh’ın rızasını kazanan neyi kaybetmiştir, onu kay-beden de neyi kazanmıştır” sözü bu hususu oldukça vecizbir şekilde özetler. Bu duygu ibadetlerin en önemli man-evi boyutunu oluşturur.

İnsan’da kendi eliyle kazandığını bir başkasıyla pay-laşmama gibi bir eğilim vardır (Bakara Sûresi, [2/177])ve bu da cimriliğe motivasyon sağlayan bir güçtür. Bu duy-guyu yenerek vermeyi becerebilen (İnsan Sûresi, [76/8])insanlara Allâh Te‘âlâ harcadıklarının yerine bir başka-sını vereceğini (Sebe Sûresi, [34/39]) taahhüt etmekte,Hz. Peygamber de verdiği zekât veya sadaka sebebiyle müs-lümanın malının azalmayacağını belirtmektedir (Tirmizî,“Zühd”, [17]).

Zekât için aynı zamanda söz-inanç (dil-kalp) birliğiniifade eden sıdk (doğruluk) kökünden gelen sadaka keli-

Zekât’ın Bireysel, Toplumsalve Mâlî Boyutu

Prof. Dr. Saffet Köse • [email protected]

s a y f a 2 2 • P e r s p e k t i f

Page 23: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

mesinin kullanılması da oldukça an-lamlıdır (Tevbe Sûresi, [9/60]).Bunun sebeplerinden birisi verilenzekâtın kişinin imanının sağlamlığı-na delalet etmesidir (Nevevî, Şerhu’l-Müslim, Beyrut 1392, III, 101). Ger-çekten Kur’ân-ı Kerim, isteyereknamaz kılanların ve gönülden zekâ-tı verebilenlerin asla münafık ola-mayacaklarına, münafık olanlarınasla yapmayacakları iki ibadetin na-maz ve zekât olduğuna işaret eder(Tevbe Sûresi, [9/5, 11]). Hatta buhususu açıkça ifade eder (TevbeSûresi, [9/67, 71]). Hz. Peygamberde “zekât imanın kesin delilidir”(Nesâî, “Zekât”, [1]; Müslim, “Ta-hâret”, [1]; Tirmizî, “Cumu‘a”, [80],“De‘avât”, [85]) hadisi ile bunu da-ha açık biçimde dile getirir. O sebeplezekât verebilmek güçlü bir imanın veMüslüman kişiliğin bir tezahürüolarak görülür.

Bu anlatılanlar, zekât ve infakıninsan psikolojisi üzerindeki olumluetkisini göstermesi açısından sonderece önemlidir.

Zekât ve infakın, insanlar arası iliş-kilerde zengin-fakir arasında gönülköprüsünün aracı oluşu sebebiyle güç-lü bir yapıcı etkiye sahip bulunduğunu,toplum içinde insan ilişkilerine birderinlik kazandırdığını, varlıklı-yok-sul arasında gerilim oluşmasını engellediğini, dolayısıylabu açıdan çok önemli toplumsal bir işleve sahip olduğu-nu da belirtmemiz gerekir. Gerçekten herhangi bir beklentiiçinde olmaksızın küçük bir hediye ile bile olsa eldeki ni-meti belli ölçüde insanlarla paylaşmanın alan-veren ara-sında muhabbete, sevgiye, dostluğa vesile olduğu, kin vedüşmanlığı ortadan kaldırdığı bizzat Hz. Peygamber tarafındandile getirilerek tavsiye edilir (Tirmizî, “Velâ’”, [6]; Mâlik,el-Muvatta’, “Hüsnü’l-huluk”, [16]; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, [405]).

Zekâtın, sadece fakirler, yoksullar (miskin), yolcular,borçlular, Allah yolunda olanlar (Tevbe Sûresi, [9/60])gibi ihtiyaç sahibi geniş bir kesimi hedeflemesi sosyal da-yanışma ruhunun toplumun bütün kesimlerini kuşatmasıaçısından son derece önemli olduğunu gösterir. BununAllâh’ın bir emri olarak bir ibadet şekli olması da İslam’ınsosyal dayanışma ve kaynaşmaya ne kadar önem verdi-ğinin önemli bir göstergesidir. Burada bir hususa dahaişaret etmek gerekir ki zekât sadece zorunlu olan yardımları

ifade eder. Bizzat Hz. Peygamber mal-da zekât dışında da hakların bu-lunduğunu bildirir (Ebû Dâvûd,“Zekât”, [32]; İbn Mâce, “Zekât”,[3]; Tirmizî, “Zekât”, [37]). Bunagöre zekâtını veren varlıklı kişilerinözellikle temel ihtiyaç maddelerinikarşılama sıkıntısı içinde olan insanlarıgözetmeye, onlara imkânlar ölçü-sünde yardımda bulunmaya de-vam etmeleri, bunun da yerinde vezamanında yapılması bir görevdir.Hatta sırf iffet ve hayasından dola-yı halini insanlara arzedemeyenle-rin bulunup ihtiyaçlarının gideril-mesi Kur’ân’ın talebidir (BakaraSûresi, [2/273]). Çünkü varlıklı in-sanların malında ihtiyaç sahipleri-nin hakkının bulunduğunu bizzat Al-lâh Te‘âlâ ifade buyurmaktadır (Zâ-riyât Sûresi, [51/19]; Me‘âricSûresi, [70/24-25]). Bu sebeplebu yardımların bir hayır karakteri ta-şıması için, gönülden yapılması(Bakara Sûresi, [2/265]; HaşrSûresi, [59/9]), teşekkür de dahilherhangi bir karşılık beklenmeme-si (İnsan Sûresi, [76/8-10]), başakakılmaması ve incitilmemesi (Ba-kara Sûresi, [2/262, 264]), değer-siz şeylerin verilmemesi (BakaraSûresi, [2/267]) gerekir.

Hz. Peygamber zekâta önemvermemenin, onu ciddiye almamanın toplumda uzun sü-re kıtlık ve bereketsizliğe sebep olacağını belirterek üm-metini uyarırken (Taberânî, el-Evsat, Kahire, 1415, V, [26];VII, [40]); zekâtının verilmediği dolayısıyla zekât olarakverilmesi gerekli kısım ile karışık bulunan malın da enin-de sonunda helaka maruz kalacağını bildirerek (Beyha-kî, es-Sünenü’l-kübrâ, Mekke 1414/1994, IV, [159])mal sahiplerini ikaz etmiştir. Nitekim, Hz. Peygamber ve-rilen zekâtın malı koruyucu bir özellik taşıdığını şu ha-disiyle ifade etmiştir: “Zekâtını vererek mallarınızı sağ-lam kaleler içine alınız” (Taberânî, el-Evsat, II, [274]).

Tarihi süreç içinde göz kamaştıran, bütün dünyanın hay-ranlığını kazanan vakıf medeniyetinin temelinde “hayır-da yarışın” (Bakara Sûresi, [2/148]; Maide Sûresi, [5/48])emrine imtisal için hayır işlerine koşuşanların ve bu uğur-da öne atılanların (Mü’minûn Sûresi, [23/61]) verdikle-ri zekâtlar ve yaptıkları infaklar vardır. Günümüzde de bugelenek devam etmekte, İslamî hizmetlerin bir çoğu bu yol-la sürmektedir. �

J U L I - AU G U ST • T E M M U Z - A Ğ U STO S 2 0 1 1 • s ay f a 2 3

Zekât ve infakın, insanlararası ilişkilerde zengin-fakirarasında gönül köprüsününaracı oluşu sebebiyle güçlü

bir yapıcı etkiye sahip bulun-duğunu, toplum içinde insan

ilişkilerine bir derinlik ka-zandırdığını, varlıklı-yoksularasında gerilim oluşmasınıengellediğini, dolayısıyla buaçıdan çok önemli toplumsalbir işleve sahip olduğunu da

belirtmemiz gerekir.

Page 24: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

“Ramazan Bir Paylaşma Ayıdır,Paylaşmak İse İbadettir”IGMG Sosyal Yardım Derneği Başkan YardımcısıMustafa Uyanık ile Söyleşi

t o p l u m

Kuruluşunun üzerinden henüz bir yıl geçmemiş olanIGMG Sosyal Yardım Derneği, yaklaşan Ramazan ayı mü-nasebetiyle Ramazan Kampanyası çalışmalarını başlattı. Der-nek Başkan Yardımcısı Mustafa Uyanık ile başlatılan Ra-mazan Kampanyası’nı konuştuk.

Ramazan Kampanyası’nı konuşmaya geçmeden ön-ce IGMG Sosyal Yardım Derneği’nin kuruluş misyonu veşu an yürüttüğü projeler hakkında kısaca bilgi vermenizmümkün mü?

İnsanî yardım alanında hizmet ediyoruz. PeygamberEfendimiz (s.a.v.)’in “İnsanların en hayırlısı, insanlara enfaydalı olandır” hadis-i şerifini kuruluş misyonumuz ola-rak belirledik. Avrupa’da yaşayan insanların yardımlarınıdeğişik projeler kapsamında ihtiyaç sahibi, mağdur ve maz-lum insanların yaşadığı ülkelere ve bölgelere gönderiyo-ruz. Böylece bir taraftan Avrupa’da yaşayan yardımseverlerinyardımlarını ulaşılması güç olan bölgelere taşıyarak on-lara faydalı olurken; diğer taraftan da mazlum ve mağdurlarayardımları götürerek onlar için faydalı olmaya çalışıyoruz.Derneğimizin kuruluşu üzerinden henüz bir yıl geçmiş de-ğil. Geçen sene yürüttüğümüz Kur-ban Kampanyası 2010 çalışmasın-dan sonra şu an sürekli olarak devameden Yetim Projesi, Sağlık Proje-si(Katarakt), Su Kuyusu Projesi veOkul Projelerimiz var. Ramazanayı için başlatmış olduğumuz Ra-mazan Kampanyası ve daha sonraKurban Kampanyası 2011 gibi ça-lışmalarımız dönemsel olarak devamedecek. Konuyla alâkalı daha ayrıntılıbilgi ve haberler www.igmg-hilft.desayfamızdan takip edilebilir.

Ramazan Kampanyası için belirlediğiniz slogan varmı, varsa nedir?

Bu kampanya IGMG Sosyal Yardım Derneği olarak bi-zim ilk Ramazan kampanyamız. Bu kampanya için “Ramazanpaylaşmaktır, paylaşmak ibadettir” sloganını uygungördük. Biz biliyoruz ki Ramazan rahmet, bereket ayıdır.Yardımsever kardeşlerimiz yardımlarını ekseriyetle Ramazanayında yapmaktadır. Oruç ibadetini bu ayda îfa ediyoruz.Aynı zamanda bu ay içerisinde Kur’an’ın inmeye başladı-ğı bir ay. Kur’an nerede namazdan bahsetse arkasından in-fak ibarelerini görürüz. Kur’an sık sık infak kavramını, kar-şılıksız vermeyi, paylaşmayı öne çıkarır. Oruç ibadeti ay-nı zamanda bizde oluşturduğu diğergamlıkla, açın halin-den anlamamızı sağlar. Bu ise bizi paylaşmayı teşvik eder.Gerek Kur’an’ın bize emrettiği, teşvik ettiği ifadeleri, ge-rek oruç ibadetinin bizde oluşturduğu durum, gerekse deinsanımızın bu ayda paylaşmayı öncelemesi paylaşmakavramını ön plana çıkarmamızı sağladı. Özetle, ramazanbir paylaşma ayıdır, paylaşmak ise ibadettir diyoruz.

Ramazan Kampanyası’nın içeriğini neler oluşturuyor?Bu sene yürüteceğimiz Ramazan Kampanyası’nı iki

başlık altında topladık. Gıda Paketleri ve Bayramlık Elbise.Gıda paketleri, Ramazan ayında ihtiyaç sahibi ailelerin iftarve sahur sofralarına katkı sağlamaya dönüktür. BayramlıkElbise ile ise yetimler, öksüzler, durumları müsait olmayan

çocuklara kıyafetler hediye etmeyiamaçlıyoruz. Çünkü bayrama ço-cukların boynu bükük girmesini iste-miyoruz. Biliyoruz ki bayramın sevinciçocukların sevinci ile güzeldir.

Gıda paketlerinin içeriğini neleroluşturuyor? İsim olarak neden Gı-da Paketleri ismini tercih ettiniz?

Evvela isimlendirmeyi neden Gı-da Paketleri olarak isimlendirdiğimizlebaşlayacak olursak; takdir edersinizki bu işlerin organizesi çok da dışar-dan göründüğü gibi kolay olmuyor.

s a y f a 2 4 • P e r s p e k t i f

“Kur’an nerede namazdan bahsetse arkasındaninfak ibarelerini görürüz.”

Page 25: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

Biz kampanyanın hazırlığına aylar ön-cesinden başlıyoruz. Yardımlar Ra-mazan ayının son günlerine kadar de-vam edebiliyor, hatta bayramda da-hi yardımların geleceğini tahminediyoruz. Bu yardımları ise anındaRamazan kumanyası olarak ihtiyaçsahiplerine Ramazan ayı içerisindeulaştırmamız kimi zaman güçleşe-biliyor. Bu yüzden Ramazan’ın22’sinden sonra gelen yardımları, or-ganize edebildiklerimizi yine Ra-mazan ayı içerisinde dağıtımını ya-pacak aksi takdirde Ramazan ayıdışında gıda yardımı olarak yapaca-ğız. Bu hassasiyeti güttüğümüzdendolayı böyle bir isimlendirmeyi ter-cih ettik. Gıda paketlerimizin içeri-ği ise; makarna, pirinç, şeker, un, re-çel, zeytinyağı, mercimek, fasulye, çay,konserve bezelye, salça gibi kuru gı-dalardan oluşuyor. Böylece bu gıdapaketleri ile ihtiyaç sahibi ailelerin if-tar ve sahurlarına Avrupa’lı kardeş-leri katkı sağlamış olacaklar.

Peygamber Efendimiz’in(s.a.v.) yararlı işlerde, hayırda ace-le edin mealindeki hadisini hatır-lıyorum. O halde Ramazan Kam-panyası’na destek verecek yardım-severlerin acele etmesini, yardımlarınısona bırakmamasını önerebiliriz. Pe-ki, Ramazan Kampanyası ile yapılanyardımları hangi ülkere taşıya-caksınız?

Üç kıtada dağıtımlarımız ola-cak. Toplam 17 ülkeye Gıda Paketleri ve Bayramlık Elbi-se yardımlarını götüreceğiz. Bu ülkeler; Niger, SierraLeone, Pakistan, Arnavutluk, Bosna, Kosova, Sancak,Makedonya, Gambiya, Kamerun, Çad, Burundi, Moritanya,Endonezya, Türkiye, Somali, Uganda.

Üç kıtada, 17 ülkede bu kampanyayı nasıl yürüteceksiniz?Belirlediğimiz ülkelere bu çalışmaları koordine ve or-

ganize etmek üzere, gönüllüler arasından ülkelere göre seç-tiğimiz, o ülkeyi tanıyan, dilini bilen kimseleri gönderiyoruz.Bu özel olarak seçilmiş gönüllülerimiz, çalışmaları ülkelerdekiyerel partner organizasyonlarımızla birlikte yürütecekler.Yani gönüllülerimiz bizim o ülkede gözümüz kulağımız me-sabesinde olacaklar. Gönüllülerimiz gittikleri ülkelerde kam-panyamızın sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi için dağıtım,takip, fotoğraf ve video çekimleri gibi çalışmaları yürüte-cekler ve biz de oradan gelen bilgiler ve raporlar doğrul-

tusunda bize teveccühde bulunan, yar-dımlarını bizlerle gönderen yar-dımseverlere yardımların sağlıklıbir şekilde iletildiğine dair bilgilen-dirme yapacağız.

Ramazan Kumanya miktarınedir? Bu miktarla yardımseverlerneye, ne kadar katkı sağlamış olu-yorlar?

Kumanya bedelini 45 € olarak be-lirledik. Yardımseverler bu bedelile gerek Gıda Paketlerine gerekse deBayramlık Elbise’ye katkı sağlan-mış oluyorlar. Hem sahur ve iftarlarsofralarına katkı sağlamış, hem de bay-ram hediyesi ile yetim, öksüz, kim-sesiz çocukları sevindirmiş oluyor-lar. Avrupada yaşayan bir kimse için45 € çok fazla bir miktar değil. Amabu miktarla yardımsever kardeşlerimizRamazan ayında iftarı ve sahurundakatığı olmayan bir ailenin sofrasınakatkı sağlamak, bayrama yeni kıya-fetiyle giremeyeceğinden dolayıüzülen bir çocuğa bayramlık elbisehediyesi vermek gibi bir imkânı bul-muş olacak. Avrupa’dan yapılan biryardım Türkiye’nin herhangi birköyündeki bir yetimi, Saray Bosna’dakibir aileyi, Pakistan’daki bir öksüzü,Niger’deki bir ihtiyaç sahibini se-vindirecek. Biz biliyoruz ki ihtiyaç sa-hibi kimseler sevinirse, yardımdabulunan kimseler de sevinecek. Bukampanyayla yardımseverlerimizrahmet ve bereket ayında mazlum ve

mağdurların dualarını almalarını sağlayacak bir iyilik yap-mış olacaklar.

Son olarak bir mesajınız var mı?İyilik ve güzellikte yarışmak, iyilik ve güzelliği yaygın-

laştırmak, hayırda acele etmek önemsediğimiz ve öncele-diğimiz davranışlar. Başlatmış olduğumuz Ramazan Kam-panyası’nın geniş kitlelere ulaştırılması noktasında yardımseverinsanlarımızın çaba ve gayret göstermesini talep ediyoruz.İyiliğin paylaşıldıkça çoğaldığına inanıyoruz. Ve son ola-rak tüm inananların, yardımlarını bize güvenerek emaneteden, bizleri destekleyen tüm kardeşlerimizin Ramazan-ı Şeriflerinin bereketli geçmesini temenni ediyorum.

Bizler de sizlerin Ramazan’ının mübarek geçmesinidiliyor, Ramazan Kampanyası ve diğer yürüttüğünüz kam-panyalarda muvaffakiyetler diliyoruz. �

Röportaj: Murat Kubat

J U L I - AU G U ST • T E M M U Z - A Ğ U STO S 2 0 1 1 • s ay f a 2 5

“Üç kıtada dağıtımlarımızolacak. Toplam 17 ülkeye Gı-da Paketleri ve Bayramlık El-bise yardımlarını götürece-ğiz. Bu ülkeler; Niger, SierraLeone, Pakistan, Arnavutluk,

Bosna, Kosova, Sancak, Make-donya, Gambiya, Kamerun,

Çad, Burundi, Moritanya, En-donezya, Türkiye, Somali,

Uganda.”

Page 26: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

t o p l u m

Câhiz, 8 ve 9’uncu yüzyılların çok yönlü bir âlimiydi.İslam kültürünün “altın çağında” yaşayıp eserler verdi. Ya-şadığı dönem ve mekân (Irak) büyük başarısında önem-li rol oynarken, çok farklı alanlarda sayısız eserler ortayakoydu.

Tarihi Bağlamİslam tarihinin ikinci büyük hanedanı Abbasilerdir. Ab-

basiler, kendisinden önceki Emevi hanedanına karşı ayak-lanarak 750 yılında halifeliği ve iktidarı ele geçirdi. Dahasonra 945 yılında Şii Büveyhilerin egemenliği altına girenAbbasilerin iktidarı böylece fiili olarak sona erdi. 1258 yı-lında Moğol istilasında Başkent Bağdat’ın tahrip olmasıylahalifelik Sünni İslam’ın bir temsil kurumu olarak kaldı.

Abbasiler iktidarı döneminde Arap-İslam kültürü zir-ve dönemini yaşadı. Bu dönem İslam’ın “altın çağı” ola-rak da kabul edilir. 7 ve 8’inci yüzyıllarda insanların eko-nomik refah içerisinde olmasının yanında canlı bir şehirhayatı da mevcuttu. Bu bağlamda 809yılında ölen Halife Harun Reşid’inoğlu El Me’mun (ö. 833) en önem-li ve etkili halifelerden biri olarak zik-redilebilir. El Me’mun özellikle mu-tezile mezhebine desteği ve bilimeteşvikleriyle tanınmıştır. Bununla bir-likte örneğin başarılı olamasa da Ku-ran’ın mahlûk yani yaratılmış bir var-lık olduğu öğretisini “devlet öğretisi”haline getirmek istemişti.

El Me’mun’un Beytü’l-Hikme’yikurmakla bilim alanında sadece İs-lam kültürüne değil tüm dünya bi-

limine inanılmaz bir katkı sağlamıştır. Bağdat’taki bu bi-lim merkezinde başta Yunancadan olmak üzere çok sayı-da eser Arapçaya tercüme edilmiştir. Felsefeden tıbba vematematiğe kadar çeşitli alanlarda tercüme edilen eserlerMüslümanların yanı sıra Yahudi ve Hristiyanlara da hiz-met ediyordu. Bu eserlerin içerisindeki bilgiler bazı Müs-lüman âlimler tarafından çalışılarak daha da geliştirildi. Da-ha sonra ise sıra Avrupa’nın bu eserlerin çevirilerinden fay-dalanmasına gelmişti.

HayatıBahsi geçen âlimlerden birisi de Câhiz ismiyle tanınan

Ebû Osman Amr bin Bahr bin Mahbûb el-Câhız el-Kinâ-nî (ö. 869) idi. Bu çok yönlü İslam âliminin 767-777 yıl-larında Basra’da doğduğu tahmin edilmektedir. Câhiz la-kabı kendisine “patlak gözleri” nedeniyle verilmiştir.Gençlik zamanında Basra şehri bilim ve kültür alanında al-tın çağını yaşıyordu. Halil bin Ahmed, Sibeveyhi, Esmaiveya Ebu Zeyd El-Ensari gibi büyük âlimler bu dönemdeBasra’da yaşıyordu.

Câhiz bu âlimlerin tedrisinden geçerek dilbilgisi, şiir,tarih ve edebiyat okudu. Bu arada camideki ilmi ve edebimeclislere, Basra panayırının kurulduğu, çöl Araplarınında geldiği, şairlerin ve hatiplerin şiirlerin ve hutbelerini oku-dukları meclislere katıldı. Çölde yaşayan Araplardan “fa-

sih” Arapçayı da öğrendi. Bunun ya-nında mezhepler arasındaki faklılık-ları ve mezhep âlimlerini takip etti.Bu sebeple bazen Bağdat’a veya Ku-fe’ye gitti.

Halife Me’mun, Câhiz’ın farklı eser-lerinden etkilendi. Bu nedenle 815yılında Bağdat’a çağırdı. Bu tarihtenitibaren Câhiz çoğunlukla Bağdatve Samara’da halifenin ve devlet bü-yüklerinin yakınında bulunarak, çe-şitli eserler yazıp onlara takdim etmiş,karşılığında bol miktarda da maddidestek almıştır. Câhiz 861 yılında Ha-

Câhiz

Mehmet Genç • [email protected]

s a y f a 2 6 • P e r s p e k t i f

Katar Devleti'nin Câhizanısına hazırladığı pul

Page 27: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

life Mütevekkil-Alellah’ın öldürülmesine kadar çalışmalarınıbu şekilde sürdürmüştür.

Câhiz, Bağdat’ta Aristo’nun Arapçaya çevrilmiş eser-lerinden faydalanmıştır. Bunun şüphesiz Kelâm hakkın-daki fikirlerini sağlamlaştırdığı da söylenebilir. Câhiz ge-çimini eserlerinden kazandıklarıyla sağlıyordu.

835-847 yılları arasında hayatının en parlak dönemi-ni yaşayan Câhiz, bu dönemde vezirlik makamında bulu-nan İbnü'z-Zeyyat Muhammed bin Abdülmelik’ten büyükdestek görmüş, bu dönemde Şam, Humus ve Antakya’yaseyahatlerde bulunmuştur. İbnü'z-Zeyyat Muhammedbin Abdülmelik’in ölümüyle bir ara tutuklanmış ama da-ha sonra Ahmed Ebu Duad tarafından serbest bırakılmıştır.Bunun üzerine eserlerinden birkaçını Ebu Duad ve oğlu-na ithaf eden Câhiz’ı, bir ara Halife Mütevekkil-Alellah, ço-cuklarına hoca tayin etmek istediyse de çirkin yüzlü olduğuiçin bundan vazgeçmişti.

Hayatının sonlarına doğru felç olanve damla hastalığına yakalanan Câhiz,95 yaşında çok yaşlanmış olarak Bas-ra'ya çekildi ve 869 yılında burada ve-fat etti.

Câhiz ve EserleriCâhiz’ın her ne kadar İslam dü-

şünce tarihinde dikkat çekici bir ro-lü olsa da, kendisi aslında bir yazarve edebiyatçı olarak tanınır. Her nekadar daha önce İbnü'l-Mukaffa,Sehl bin Harun gibi büyük nesir us-taları yetişmişse de Arap nesrinemükemmel şeklini veren Câhiz ol-muştur. Edebi düşüncelerinden bi-ri de örneğin şöyledir; kitap, okuyanve dinleyenlerin kolayca anlayabil-meleri için açık bir ifade ile yazılmalıve manayı açıklayan gerekli ayrıntılardan mahrum olma-malıdır. Aksi halde yazarın sadece yüksek kültürlü kişilertarafından anlaşılabilmesi tehlikesi ortaya çıkar.

Arap ve İslam kültürünün “altın çağında” yaşayıp bukültürün en büyük temsilcilerinden biri olan Câhiz, hemdini hem diğer alanlarda eserler vermiştir. İslam akılcılı-ğının merkezi olarak kabul edilen Basra gibi bir çevrededoğması, dönemin imkânlarından büyük ölçüde istifadeetmesine zemin hazırlamıştır. Eserlerinin sayısı ile ilgili ke-sin bir bilgi bulunmamakla birlikte, yüzlerce eseri olduğutahmin edilmektedir. Fransız bilim adamı Charles Pellat(ö. 1992) Câhiz’ın 244 eserini tespit edebilmiştir. Bunlardanyirmi beşi günümüze bütün halinde ulaşırken, altmış be-şi ise eksik halde bulunmaktadır. Câhiz’ın üzerinde çalı-şıp eser verdiği çok sayıda konulara göz atmak için eser-lerinden sadece birkaçı hakkında kısa bilgiler verebiliriz.

Dil bilgisi alanında örneğin “El-Beyan Ve't- Tebyin” isim-li bir eser vermiş olan Câhiz bu eserde Arap dilinin özel-likleri üzerinde durarak Arapların şiir ve hitabetteki kabi-liyetlerini ortaya koymuştur.

Kelâm ve mezhepler alanında verdiği “El- Osmaniyye”isimli eserinde Câhiz Şiilerin iddialarına karşı ilk üç hali-feyi savunmaktadır. Câhiz bu eserinde sosyo-psikolojik vetarihi delillere başvurmaktadır. “Tasvibü Ali fi tahkimi'l-hakemeyn” isimli eserinde ise Hakem vakasında Harici-ler'e karşı 4. Halife Hz. Ali'yi savunan Câhiz, onun bu olay-da en uygun yolu takip ettiğini ispata çalışmaktadır.

Câhiz, ahlâk alanında da çok sayıda eser kaleme almıştır.Bunlardan biri olan “Kitübü'l-Mehasin ve'l-azdad” isimlieserde Câhiz, insanların iyi ve kötü davranışlarını psiko-lojik açıdan incelemektedir. Câhiz’ın eser verdiği diğer biralan da sanat ve ticarettir. Bu alanda verdiği “Kitabü't-Tebassur bit- ticare” isimli eserde Câhiz, mücevherat ve-

ya benzeri değerli ticari malların ya-pımı, kaliteleri, alım ve satımı konularınıele almaktadır.

“Kitbu’l-Hayevan” ise Câhiz’ınen önemli eseri olarak kabul edilir. An-siklopedik mahiyetteki bu eserdefarklı zoolojik konular incelenmektedir.Sadece eserlerinin çeşitliliği Câhiz’ıngeçmişte olduğu gibi bugün de ta-nınmışlığının önemli bir göstergesi-dir. Câhiz, 9’uncu yüzyıl İslam kül-türünün büyük bir temsilcisidir. Sa-dece klasik “dini” bir kişilik değil, fark-lı alanlarda yaptığı çalışmalar ve ver-diği eserlerinden de anlaşılan çokyönlü bir kişiliğe sahiptir. Câhiz bilimselçabaların zirve döneminde olduğu birdönemde yaşadı. Bu “altın çağda” ya-şaması onun verdiği eselerindeki bü-

yük başarısına önemli katkı sağladı. �Tercüme: Yusuf Ziya Altıntaş

Kaynaklar:• Pellat, Charles (1969): “The life and works of Jahiz. Translations

of selected texts”, 1. Baskı, London: Routledge & Kegan Pa-ul (İslam Ekonomisi Serisi).

• Heine, Peter (2006): “Abbasiden. In: Islam-Lexikon A-Z. Gesc-hichte - Ideen – Gestalten”, Freiburg, Basel, Wien: Herder (Her-der Spektrum).

• Kaya, Mahmut (1992): “Beytülhikme”, İslam Ansiklopedi-si. 6. Cilt, Türkiye Diyanet Vakfı.

• Richards, D.S. (1998): “al-Jāhiz”, In: Meisami, Julie Scott: Encyc-lopedia of Arabic literature. London: Routledge.

• Șeşen, Ramazan (1988): “Câhiz”, İslam Ansiklopedisi. 7. Cilt,Türkiye Diyanet Vakfı.

J U L I - AU G U ST • T E M M U Z - A Ğ U STO S 2 0 1 1 • s ay f a 2 7

Cahiz'in "Hayvanlar Ansiklopedisi"eserinden bir

Deve Kuşu figürü

Page 28: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

d ü n y a

s a y f a 2 8 • P e r s p e k t i f

Resmi adıyla Afganistan İslam Cumhuriyeti, Orta Do-ğu, Orta Asya ve Hint Yarımadası arasında, Himalaya sıradağlarının üzerinde kurulmuş bir devlettir. KuzeyindeTürkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, doğusunda ÇinTürkistanı’nın küçük bir kısmı ve Pakistan, batısında İranbulunmakta, güneyini ise tamamen Pakistan sınırlandırmaktadır.Denizle sınırı olmayıp dağlık bir ülke olan Afganistan’ın baş-şehri ve en büyük şehri yüksek bir plato üzerine kurulmuşolan Kabil, ikinci önemli şehri dini ve idari yönden önemtaşıyan güneydeki Kandehar, diğer önemli bölge ve şehir-leri ise Herat, Pencap, Bedahşan, Belh, Mezar-ı Şerif ve Dev-letâbâd'dır. Ülke 647.500 km2’lik yüzölçümü ile Türkiye top-raklarına yakın bir büyüklüktedir.

Afganistan esasen çok zengin bir kültür ve medeniyettarihine sahiptir. Maalesef son yıllarda kamuoyunda bu onur-lu halkın adı terörle özdeşleştirilmeye çalışılmaktadır.Önemli ticaret yolları üzerinde bulunması Afganistan’ıntarihi süreçte Moğollar, İngilizler ve Sovyetler gibi çeşitlikavimlerin istilasına uğramasının önemli bir nedenidir. Enson 2001 yılında ABD tarafından işgal edilmiş olan OrtaAsya’nın kederli ülkesi Afganistan’ın özellikle yakın tarihteiçerisinde bulunduğu savaş ortamı, ülkeyi içinden çıkılmazbir kaos ve sefalete sürüklerken, bu durum maalesef gü-nümüzde de sürmektedir. Bu anlamda yakın geçmişte Sov-yet işgali sırasında, ardından iç savaş ortamında tahrip edi-len tarihi ve kültürel hazinelerinden geriye kalanları da geç-tiğimiz yıllarda ABD uçaklarından ya-ğan bombaların hedefi olmuştur. Böl-gedeki İslâm medeniyetinin paha bi-çilmez tarih ve kültür mirasının bu sa-vaş ortamında yok olup gitmesi İslammedeniyetinin büyük kaybıdır.

11 Eylül 2001 saldırılarından son-ra ABD yönetimi Afganistan'ı “ÖzgürlükOperasyonunu” adı altında işgal etti.ABD işgali döneminde ülke tam bir ka-os ve savaş ortamına sürüklendi. Af-ganistan bugün halen Hamid Karzai baş-kanlığında uluslararası koalisyonundesteğiyle kurulmuş olan geçici Afganhükümeti ile yönetilmekte, ancak ül-keye özgürlük ve huzurun bir türlü gel-mediği görülmektedir.

Nüfus, Dil ve Etnik YapıÜlkede yaşayan 30 milyona yakın nüfusun çoğunluğu-

nu Afganlar, Türkler ve Tacikler meydana getirir. Afganis-tan’da en kalabalık grubu teşkil eden Afganların Kuzey böl-gelerinde yaşayanlarına Pehtûn, güneydekilere ise Peştûn de-nilmektedir. Konuştukları dil bugün Afganistan'ın resmi di-li olan Peştuca'dır. Afganistan’ın ikinci kalabalık etnik gru-bunu teşkil eden Türk kabileleri içinde en kalabalık olanı Öz-beklerdir. Büyük çoğunluğu hayvancılıkla uğraşan ve otlakbulmak için sık sık yer değiştirmek mecburiyetinde kalan Türk-menlerin yanı sıra, Büyük ve Küçük Pamir dağları bölgesin-de yaşayan Kırgızlar, Kazaklar, Kıpçaklar, Karluklar, Celâlâ-bâd çevresindeki Karakalpaklar ile Çağataylar diğer etnik Türkgruplarıdır. Üçüncü büyük etnik grubu teşkil eden Taciklerülkenin kuzey ve kuzeydoğu bölgelerinde yaşarlar. Afganis-tan’da Peştu ve Darî dilleri resmî diller olarak kabul edilmiştir.Ülke nüfusunun yarısından çoğu Peştu dilini, beşte biri deDarî dilini konuşmaktadır. Resmî dillerin dışında ülkede ay-rıca beş millî dil ve yirmiden fazla mahallî dil konuşulmak-tadır.

Afganistan’da İslamNüfusunun yüzde 99’u Müslüman ve büyük çoğunluğu

Hanefî mezhebine mensup olan Afganistan’da Sünnîlerin dı-şında Şiiliğin farklı kollarına mensup olanlar da yüzde 20’yeyakın önemli bir oranı oluşturmaktadır. Ayrıca az sayıda Hin-du, Sih ve Yahudi azınlıkları da mevcuttur. Tarihte olduğugibi günümüzde de tasavvuf ve tarikatlar, Afganistan toplu-munun dinî ve sosyal hayatını etkileyen temel unsurlardan-dır. Bunun yanında halkın eğitilmesinde, İslâmî ve gelenek-

sel kültürün yeni nesillere aktarılmasın-da, kitlelerin harekete geçirilmesinde veİslâm kültürü için tehlikelere karşı durmadatasavvuf ve tarikatların önemli fonksiyonlarıolmuştur. İslâm medeniyetinin önemli mer-kezleri olan Kurtuba, Kahire, Bağdat,Tebriz, Buhara, Semerkand ve İstanbulgibi, Afganistan'ın Horasan bölgesinin birkısmının yanı sıra Belh, Gazne ve Heratgibi şehirleri de İslâm dünyasının meşhurtasavvuf merkezleri arasındaydı. ÖrneğinMoğol istilâsı üzerine batıya göç eden Ho-rasan erenlerinin bir kısmı bu bölgeden-di. Bahâeddin Veled (ö.1230) ve oğlu Mev-lânâ Celâleddîn-i Rûmî (ö.1273) Belh'tenKonya'ya gelmişlerdi.

İslâm kültür ve medeniyet tarihinde

AfganistanYusuf Ziya Altıntaş • [email protected]

Gûrîler dönemine ait, Meryem Sûresiişlemeli Cem Minaresi

Page 29: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

çok önemli bir yere sa-hip olmasına karşın,yıllardan beri ülkeyi ka-sıp kavuran savaş orta-mı, özellikle son yıllar-da Afganistan’ın sefaletiçindeki bir ülke oldu-ğu imajına sebebiyetveriyor. Hâlbuki bu-gün işgal ve savaşlarnedeniyle harabe ha-lindeki şehirlerin birzamanlar İslâm mima-risinin en nadide eser-leriyle süslü olduğugerçeği ve yine bugünilim ve kültür faaliyet-lerinin çok uzağındabulunan Afganistan'ın,tarihi süreçte İslâm dünyasının önemli ilim ve kültür mer-kezlerinin başında geldiği gerçeği de pek çok kimsenin ma-lûmu değil.

Tarihi, milattan öncelere uzanan mabetler, Ortaçağ’dankalan kaleler, İslam medeniyetinin mimari örnekleri olan ca-miler, türbeler ve zaviyeler bugün Afganistan’ın pek çok ye-rinde karşılaşılan eserlerdendir. 12’inci yüzyıldan Cam Mi-naresi, Herat yakınlarındaki 13-14’üncü yüzyıllara ait KiliseCamii, 15’inci yüzyıldan kalma Herat Camii, Gevher Şah Tür-besi, Belh’te Hoca Ebu Nasır Paşa Camii ve Türbesi bugünhâlâ ayakta kalabilmeyi başaran tarihi eserlerden bir kaçıdır.Ülkenin kuzeyinde Mezar-ı Şerif şehrinde bulunan 15-17’inci yüzyıla ait Mezar-ı Şerif Camii ile Gazne'de bulunanGazneli Mahmud’un diktirdiği zafer abidesi İslâm sanatınınen güzel örnekleri ara-sında gösterilmektedir.

İşgal, Savaş ve Af-ganistan

Sovyet işgali, iç sa-vaş ve 2001 yılındakiABD işgaliyle birlikte ül-kede baş gösteren savaşortamı ülkede kendinihemen hissettirmek-tedir. Yıkılmış evler,parçalanmış tanklargörülür sokaklarda. Ül-keye yönelik bütün busaldırı ve işgallerde Af-gan halkı büyük mad-di ve manevi zararlaramaruz kalmış, kitlesel

ölümler yaşanmıştır.Ülke harap olmuş, şe-hirleri, kasabaları, doğalve kültürel varlıkları yokolmuş veya tahrip ol-muştur. Ülke moderndünyanın nimetlerin-den nasiplenmek yeri-ne bir enkaz yığınınaçevrilmiştir neredeyse.Bir gecede üstlerinebinlerce bomba yağan birülkeden nasıl bir ilerle-me beklenebilir ki. Bu or-tamda içilebilir su kay-naklarının yetersizliği,toprak kirlenmesi, otlakve ormanların tahribi, çöl-leşme, hava ve su kirli-

liği ülkedeki yaşamı daha da zorlaştırmaktadır.Diğer yandan tarihte dışarıdan gelen işgal ve istilalar her

seferinde Afgan halkının direnişiyle karşılaşmıştır. Tarih bo-yunca bu tür girişimlerde ülkenin tamamı hiçbir zaman zaptedilememiş, bu işe kalkışanlar başta galip gelseler de ülkeyehâkim olamamışlardır. Örneğin, Büyük İskender M.Ö. 331yılında bu toprakları ele geçirdiyse de, asla bölge halkını ya-nına alamamış ve ölümünden sonra kısa sürede hâkimiyetison bulmuştur. Ayrıca Babür Hanedanı'nın kurucusu Zahi-reddin Muhammed Babür de önce Afganistan’ı ele geçirmiş,ancak daha sonra Hindistan’da hükümranlığını kurmuştur.Aynı şekilde Moğolların istilası geçici olmuş, İngiltere de hiç-bir zaman bu ülkeye hâkim olamamıştır. Sovyetlerin Kızıl Or-dusunu da yenen Afgan halkındaki bu direniş gücünün di-

namiğinin asıl kayna-ğının sıkı aşiret yapısı ol-duğu söylenebilir. Ne-ticede bu ülkenin işgaledilebilir, ancak sonra-sında kontrol etmeninpek de mümkün olma-dığı bir yapısı olduğu gö-rülmektedir. �

Kaynaklar:• “Afganistan”, TDV İslamAnsiklopedisi, 1. Cilt,s.401-411• “Bir Zamanlar Diyar-ı Af-ganistan”, Beytullah De-mircioğlu, Altınoluk, 2001 Ara-lık, Sayı: 190

Mezar-ı Şerif'te Hz. Ali türbesi olarak bilinen Ravza-i Şerif Camii

Afganistan'a giden Amerikan askerleri

J U L I - AU G U ST • T E M M U Z - A Ğ U STO S 2 0 1 1 • s ay f a 2 9

Page 30: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

k ü l t ü r

Pusulanın Çinliler tarafından icat edildiği, daha sonra dadenizciler tarafından denizcilikte kullanılmak üzere gelişti-rildiği yönünde yaygın bir inanış vardır. Oysa ki, manyetik yada mıknatıslı pusulaya dair ilk kanıtlar Muhammed al-Av-fi’nin yazdığı “Hikayeler derlemesi” adlı eserde bulunmuş-tur: Yıl 1233, deniz yolculuğu Kızıl Deniz ya da BasraKörfezi üzerindedir ki, eserde pusula için şöyle denir; “Mık-natıs taşına sürtüldükten sonra su dolu bir kabın içine bıra-kılan, bir süre döndükten sonra duran demirden balık.”

Mıknatıslı pusulanın İslam dünyasında denizcilikte kul-lanılmasına dair ilk tam tanımlama Baylak Kipjaki’nin “Ge-zintideki tüccarlar için hazine kitabı” adlı 1282’de Mısır’dayazılan eserde yer alır. Kipjaki, 1242 yılında Suriye’nin Tri-poli şehrinden İskenderiye’ye yapılan bir deniz yolculuğuboyunca kullanılan yüzen bir pusulayı anlatır.

Mıknatıslı iğnesi bulunan söğüt tahtası ya da balkaba-ğından yapılan “balık” tasarımlardan da sözedilir ki, bunlarsu yüzeyinde yüzerken su geçirmemeleri için katran ya dabalmumlarıyla mühürlenirlerdi. Islak pusula olarak bilinenbu pusulaların yanısıra kuru pusula da vardı. Kağıt diskinüzerinden zıt taraflara yerleştirilen mıknatıslı iğnenin orta-sında huni gibi bir şey bulunuyordu. Bu huni ise kağıt diskindüşmesini önlemek için koyulan cam levha ile sızdırmazhale getirilmiş bir kutunun ortasını pivot-ana dayanak- alan bir eksen üzerindedönüyordu. Bu tasarımlar ve pusulanınkullanımı onları Avrupa’ya götürenMüslüman tüccarlar tarafından daha ge-liştirilmiştir.

Usta denizcilerMüslümanlar denizcilik aletleri ge-

liştirmelerinin yanı sıra usta denizcilerdide. 15.yy.da Arabistan’ın Necd bölgesi-nen İbn Macid böyle biriydi. Babası vebüyükbabası da denizcilik eğitimi verenmuallimlerdi ve Kızıldeniz konusundauzmandılar. İbn Macid, Kızıldeniz’denDoğu Afrika’ya ve oradan da Çin’egiden deniz yollarının hemen hepsini bi-

liyordu. Şiir ve düzyazı şeklinde olmak üzere, bu yollar hak-kında toplam otuz sekiz yazısı bulunan İbn Macid’in eser-lerinden yirmi beşi günümüze ulaşmıştır. Astronomi vedenizcilikten bahseden bu eserler; ayın evreleri, deniz rota-ları ve limanların enlemleri gibi konuları da içerir.

En önemli denizci 16.yy amirali olan ve denizcilikle il-gili talimatların yer aldığı dört yüz elli yaşındaki Kitab-ı Bah-riye adlı eseri yazan Piri Reis’dir. Farklı adlarla tercümeedilmiş olan bu kitap 1991’de Türk Kültür ve Turizm Ba-kanlığı tarafından yeniden, orjinal el yazması eserin renklikopyasına da yer verilerek, Osmanlıca metnin Latince, İn-gilizce ve modern Türkçe’ye çevirisiyle birlikte yayınlan-mıştır. Akdeniz sahilleri ve adalarıyla ilgili bir denizcilikkılavuzu olan Kitab-ı Bahriye, modern deniz yolculuğununtemelini atmıştır. Kitab-ı Bahriye, sahil kesimlerini, su yol-larını, limanları ve Akdeniz sahilindeki mesafeleri gösterenbir kitaptı ve denizciler için teknik talimatlar içeriyordu. Ak-deniz sahili, adaları, geçitleri, boğazları, koyları ve sığınak-ları hakkında önemli teknik bilgiler bulunan eserde,denizcilere limanlara nasıl yaklaşılacağını ve nerelerde demiratılacağı gibi bilgiler veriliyor, yön bilgileri ve farklı yerlerarasındaki mesafeler anlatılıyor.

İki yüz on dokuz tane ayrıntılı harita içeren eser Akdenizve Ege Denizi üzerine hazırlamış tek rehberdi; Akdenizli de-nizciler ve bilimadamları tarafından kaydedilen iki yüzyıllıkilerlemenin zirveye ulaştığı noktaydı.

Deniz KâşifleriYaklaşık 600 yıl önce doğan Müslü-

man denizci Zheng He deniz kâşiflerialanında devrim yapan isimdir. Onunhakkında Gavin Menzies tarafından ya-zılan “1421” adlı kitapta Zheng He’ninMekke, İran Körfezi, Doğu Afrika, Sey-lan (Sri Lanka), Arabistan gibi yerlereve daha da ötelerine, Kristof Kolomb yada Vasco da Gama gibi kâşiflerdenönce, onlarınkinden beş kat büyük ge-milerle gittiği yazılıdır.

Zheng He yaşadığı dönemde Çin’inküresel bir büyük bir güce dönüşme-sinde etkili rol oynamış bir Müslümanidi. Yirmi sekiz yıl süren deniz yolcu-lukları boyunca otuz yedi ülkeyi ziyaretetti, ticari ve diplomatik amaçlarla yedi

Denizcilik ve Deniz KâşifleriMüslümanların Günlük Yaşamımıza Katkıları

İlknur Melekoğlu • [email protected]

s a y f a 3 0 • P e r s p e k t i f

Piri Reis'in ünlü eseri Kitab-ı Bahriye

Page 31: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

büyük deniz yolculuğu yaptı. Obu keşifleriyle 50000 km’denfazla yolculuk yapmıştır. İlk filo-sunda 27,280 kişi ve 317 gemiyer aldı: Hareket eden bir şehirya da futbol sahası. Bu kadarbüyük bir filoyla bilinmeyen de-nizlere yol almak yöneticilikteve denizcilikte üstün bir bilgi ge-rektiriyor. Hiç hata payı yoktuki, onun bu başarısı günümüzdeaya gitmekle kıyaslanabilir.

Zheng He’ye doğduğundaMa He adı verilmişti. Müslü-man olan babası ve dedesi haciçin Mekke’ye gittiklerinde onuda yanlarında götürmüşlerdi, oda bu sayede hem Arapça’yıhem de Çince’yi konuşarak büyüdü. Çocukken, bir Moğolkasabası olan memleketi Kunming Çinliler tarafından işgaledilince esir düşerek sarayda Prens Zhu Di’nin hizmetineverildi. Zhu Di daha sonra tahtı ele geçirerek İmparatorYong Le oldu. Gavin Menzies, Zheng He’nin; dindar birMüslüman olmasının yanısıra, iki metre boyunda, yüz kilo-dan fazla, kaplan yürüyüşlü heybetli bir asker ve Zhu Di’ninyakın bir danışmanı olduğunu söyler. Başarılarından dolayıimparatorluk saray sözcülüğüne getirilen Ma He’ye “Zheng”soyadı verildi. Zheng He’nin yedi büyük deniz yolculuğunaçıkması için yeterince sebep vardı: Bilimsel keşifler yapmak,değerli taş, minarel, bitki, hayvan, uyuşturucu ve ilaç aramakki, yolculuklar arttıkça bu sebepler daha da önemli oldu. Denizseferi ve haritacılık bilgilerini geliştirmek, tüm yabancı ülkelereÇin’in ekonomi ve kültür alanında öncü güç olduğunu gös-termek istiyorlardı. Bu nedenle denizötesi ticaret teşvik edildi,böylelikle diğer ülkeler Çin’in heybetli gemilerini görüyorlarve ülkenin prestiji artıyordu. Diğer milletler diplomasi yoluylabağlılıklarını gösteriyor, yerel ve bölgesel liderler imparator-luğun “liderliğini” kabul ediyor, böylece ülkeler imparatorabağlılıklarını arzetmek için elçiler gönderiyordu.

Bu deniz yolculuklarının en etkileyici yanı çok büyük veson derece iyi organize edilmişolmalarıdır. Zheng He, enbüyük gemilerinden altmış iki-sinin 136,85 metre uzunlu-ğunda ve 56,08 metregenişliğinde olduğunu yazar.Zheng He, ayrıca her gemide;aralarında denizci, kâtip, tercü-man, asker, zanaatkar, tıpçı vemeteoroloji uzmanlarının dabulunduğu dört yüz elli-beş yüzkişinin olduğunu da yazar. Dör-

düncü deniz yolculuğundaotuzbin kişiyle Arabistan’a veKızıldeniz’e kadar gitmiştir.

Çinli gemi yapıcıları gemi-lerin uzunluğunun manevrayızorlaştıracağını farkederek, ge-milerin dengesini sağlamak içinkaldırılıp indirilebilen bir dengedümeni eklediler. Bugünkügemi yapımcıları Çinlilerin 400ayak (120 metre) uzunluğun-daki gemileri taşıyacak iskeletidemir kullanmadan nasıl yap-tıklarını bilmiyor, hatta bazılarıda gemilerin varlığından şüpheediyor. Ancak 1962 yılındaNanjıng’deki Ming tersanele-rinden birinin kalıntılarında bir

hazine gemisine ait bir dümen direği bulunmuştur. Otuz ikifeet (on bir metre) uzunluğunda olan bu parçayla ilgili he-saplamalar yapıldığında parçanın ait olduğu geminin 150metre uzunluğunda olduğu tahmin edilmektedir.

Bu büyük gemilerde; ipekli mallar, porselen, altın vegümüş kaplar, bakır mutfak eşyaları, demir aletler, pamuklumallar gibi ürünlerin yanısıra, zebra, zürafa, Afrika antilopu,deve kuşu gibi canlı hayvanlar da taşınıyordu. Su geçirmezgemi gövdesinde canlı balık taşınır ve hamam yapılırdı. Ge-miler birbirleriyle bayrak, fener, çan, güvercin, gong ve pan-kartlar yardımıyla iletişim kurarlardı.

Yedinci deniz yolculuğunun sonunda Çin denizcilik tek-nolojisi ve gücü bakımında rakipsizdi. Çin ve Hindistan bir-likte tüm dünya daki gayri safi milli hasılasının yarısındanfazlasına sahipti. Bu yolculuklar sayesinde Afrika’dan geti-rilen ilk zürafa örneğinde olduğu gibi Çin egzotik ürünlerletanışmıştır.

Zheng He 1433 yılında Hindistan’dan dönüş yolculuğusırasında vefat etti. O öldükten kısa süre sonra Çin’de Kon-füçyus dönemi başladı, ülke içe kapandı, deniz ticareti ya-saklandı hatta yüz yıl içinde birden fazla gemiyle yolaçıkanlara ölüm cezası uygulandı. 1525 yılında Çin hükümeti

okyanusa açılabilen tüm gemi-lerin imha edilmesini emretti vetarihin en büyük donanmasıolan üç bin beş yüz gemilik do-nanma (ABD donanmasınınbugün üç yüz gemisi vardır) ta-rihe karışmış oldu. �

Kaynak: 1001 Inventions-Muslim He-ritage in Our World, Prof.Salim T S Al-Hassani, 2006, Foundation for Science,Technology and Civilisation

J U L I - AU G U ST • T E M M U Z - A Ğ U STO S 2 0 1 1 • s ay f a 3 1

Piri Reis'in dünya haritası ve Pusula Gülü

Zheng He’nin gemisininKolombus’un gemisiyle karşılaştırılması

Page 32: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

i s l a m u n d l e b e n

Die Kadr-Nacht (Nacht des Schicksals) ist keineNacht wie jede andere. Mit der Kadr-Nacht beginnt ei-ne Zeit des Segens und der Erleuchtung. Was dieseNacht derart bedeutsam macht, ist, dass in ihr die Of-fenbarung (Wahy) des Korans begann.

Der Koran wurde als Rechtleitung (Hidâya), als Füh-rer aus der Dunkelheit ins Licht herabgesandt. Deshalbbezeichnet sich der Koran selbst auch als „Nûr“ (Licht).Entsprechende der Einzigartigkeit der Kadr-Nacht sinddie in dieser Nacht verrichteten Gottesdienste (Pl. Ibâ-dât) tausendmal wertvoller als in allen anderen Näch-ten.

Ihre Bedeutung erhält dieKadr-Nacht also vom Koran. Un-ser Schöpfer hat der Kadr-Nacht,nur um die herausragende Stel-lung dieser Nacht und somit auchdes Korans zu verdeutlichen, ei-ne eigene Sure gewidmet. Dortheißt es: „Wir haben ihn wahrlichin der Nacht des Schicksals her-abgesandt. Und was lässt dich wis-sen, was die Nacht des Schicksalsist? Die Nacht des Schicksals istbesser als tausend Monate. In ihrkommen die Engel und der Geist mitihres Herrn Erlaubnis herab, mitjeglichem Auftrag. Frieden ist sie bis

zum Anbruch der Morgenröte.“ (Sure Kadr, [97:1-5])In dieser Sure wird die Bedeutung der Kadr-Nacht

vollends wiedergegeben. Wir erfahren in der Sure Kadr,dass die Herabsendung des Korans in dieser Nacht be-gann, sie tausendmal wertvoller ist als jede andereNacht, dass in ihr angefangen von Dschibrîl (as) dieEngel auf die Erde hinabsteigen und sie bis in den Mor-gen voller Segen (Baraka) ist.

Es gibt verschiedene Überlieferungen über die genaueDatierung dieser Nacht, so dass man nicht ganz sichersein kann, welche Nacht des Ramadans die Kadr-Nachtist. Wie ist es dann möglich, dass man weiß, in welcherNacht die Gottesdienste um ein Tausendfaches höherbelohnt werden als sonst?

Wir wissen, dass die Kadr-Nacht innerhalb des Mo-nats Ramadans ist. Denn aus dem Koran erfahren wir,dass das Buch in einer gesegneten Nacht herabgesandtwurde1 und dass dieses Buch der Koran ist, dessen er-

ste Verse im Ramadan dem Ge-sandten Allahs herabgesendet wur-den.2 Zudem wird überliefert, dassder Prophet Muhammad (saw) ge-sagt hat: „Sucht die Kadr-Nacht inden letzten zehn geraden Nächtendes Ramadans.“3 Der Gesandte Al-lahs legt den Muslimen nahe, dieKadr-Nacht nicht ungenutzt zu las-sen. Er sagt aber nicht, um welcheNacht es sich genau handelt. Viel-mehr möchte er, dass jede Nachtals Kadr-Nacht angesehen und ent-sprechend verbracht wird. In diesemSinne sollten die Gläubigen (Pl.Mu‘minûn) die letzten zehn Näch-te des Ramadans verbringen – in

Aus der Finsternis in das Licht:Die Kadr-Nacht

Hulusi Ünye • [email protected]

Es gibt verschiedene Überliefe-rungen über die genaue Datie-

rung dieser Nacht, so dassman nicht ganz sicher ist,

welche Nacht des Ramadansdie Kadr-Nacht ist. Wie ist es

dann möglich, dass man weiß,in welcher Nacht die Gottes-

dienste um ein Tausendfacheshöher belohnt werden als

sonst?

s a y f a 3 2 • P e r s p e k t i f

Page 33: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

der Hoffnung, auf die Kadr-Nachtzu stoßen. Abdullâh bin Masûd(ra) sagt diesbezüglich: „Wer das gan-ze Jahr über seine Gottesdienste ver-richtet, wird auf jeden Fall auf dieKadr-Nacht stoßen.“4

Was die Gottesdienste in derKadr-Nacht angeht, sagte der Ge-sandte Allahs: „Wer die Kadr-Nacht mit Glauben (Îmân) undAufrichtigkeit (Ichlâs) verbringt, des-sen vergangene Sünden werden ver-geben.“5

Wer also das Glück hat, dieKadr-Nacht zu erleben, sollte sienicht ungenutzt lassen, sondernmit Gottesdiensten verbringen. Je-doch gibt es keinen besonderenGottesdienst in dieser Nacht. Des-halb ist es zum Beispiel möglich,Gebete zu verrichten, aus dem Ko-ran zu lesen, Allahs zu gedenken, aufdas bisherige Leben zurückzu-schauen und seine über etwaigeVerfehlungen nachzudenken oderBittgebete zu sprechen. Wer ver-säumte Gebete hat, sollte diesenachholen. Der Gelehrte Sufyân as-Sawrî sagte: „Bittgebete zu sprechenund um Vergebung zu bitten, ist in derKadr-Nacht besser als Gebete zu ver-richten. Noch besser ist es, erst aus demKoran zu lesen und dann Bittgebetezu sprechen.“6 Aischa (ra) fragte ein-mal den Gesandten Gottes: „Wie sollich in der Kadr-Nacht beten?“ Dieserantwortete: „Bete: Allâhumma innakaafuwwun, karîmun tuhibbul afwa fa’fu annî: O Allah! Dubist der Verzeihende, der Großzügige. Du magst es zuvergeben, vergib auch mir.“7

In der Kadr-Nacht gibt es einen Moment, in demalle Gottesdienste und Bittgebete erhört und ange-nommen werden. Um diesen Moment zu erleben soll-te nach Möglichkeit die gesamte Nacht mit Gottes-diensten verbracht werden. Wer das nicht vermag, soll-te zumindest nach dem Tarâwih-Gebet eine Weile inder Moschee verbringen und beten. Wenn man bedenkt,dass in dieser Nacht die Engel auf die Erde hinabsteigen,ist es umso bedeutsamer, sich in Demut und Aufrichtigkeitan Allah zu wenden.

Da die Kadr-Nacht ihre Bedeutung vom Koran er-hält, ist es selbstverständlich, den Koran zu lesen oder

seiner Rezitation (Tilâwa) beizu-wohnen. Denn der Koran beher-bergt einen solchen Reichtum,dass man in ihm Dinge findet, dieman mit dem reinen Verstand viel-leicht in langen Jahren hätte nichtfinden können. Die Kadr-Nachtangemessen zu verbringen be-deutet, sich der Bedeutung desKorans als Richtschnur für alle Be-reiche des Lebens bewusst zu wer-den und sich ihm mit einem auf-gefrischten Bewusstsein zuzu-wenden. Wenn er nicht herabge-sandt worden wäre, würde dieMenschheit immer noch in Fin-sternis leben, so wie die Mensch-heit nicht ohne das Licht und dieWärme der Sonne leben könnte.Die Kadr-Nacht in würdiger Wei-se zu verbringen heißt, sich erneutdem Koran zu widmen, unser Be-wusstsein zu erleuchten, also ausder Finsternis der Nacht ins Lichtzu finden.

Im Gegensatz zu vergangenenVölkern hat die Gemeinschaft(Umma) Muhammads (saw), dieMöglichkeit, die Belohnung fürTausend Jahre Gottesdienst in ei-ner Nacht zu erhalten. Die Pro-pheten vor Muhammad (saw)wurden jeweils zu einem be-stimmten Volk gesandt. Der Ko-ran aber richtet sich bis zum En-de der Welt an die gesamteMenschheit. Die Umma Muham-

mads (saw) ist der besonderen Belohnung würdig, da sieden Koran bis ans Ende der Tage trägt und dafür sorgt,dass er verstanden und gelebt wird. �

Übersetzung: Ali Mete

1 Sure Duchan, [44:1-3]; Sure Bakara, [2:2]2 Sure Bakara, [2:185]3 Buchârî, Laylatul Kadr, 3; Muslim, Siyâm, 2164 Muslim, Siyâm, 2205 Muslim, Siyâm, 2036 Tadschrid as-Sarîh, VI, 3137 Tadschrid as-Sarîh, VI, 3148 Tadschrid as-Sarîh, VI, 312

J U L I - AU G U ST • T E M M U Z - A Ğ U STO S 2 0 1 1 • s ay f a 3 3

“Laylatu’l-Kadrichayrun minalfi Schahrin”

“Die Kadr-Nacht istbesser als

tausend Monate.”

Sure Kadr, Vers 3

Page 34: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

i s l a m u n d l e b e n

Zu den aufregensten Zeiten des Monats Ramadan ge-hören das Sahûr- und das Iftâr-Essen. Unser Prophet hatdiese Aufregung selbst gelebt und sie auch seinen Ge-fährten (Pl. Ashâb) nahegelegt. Er riet der muslimi-schen Gemeinschaft (Umma) vom Fasten ohne Sahûrund Iftâr ab.

Eines der wichtigen Gepflogenheiten beim Iftâr ist,vor dem Essen Allah zu danken und ein Bittgebet (Duâ)zu sprechen. Der Gesandte Gottes sagte, dass die Bitt-gebete des Muslims während dem Iftâr angenommenwerden, da er seine Bedürfnisse und Wünsche, die an sichnicht verboten sind, während des Fastens, um AllahsWillen hinten anstellt. Unser Prophet empfahl den Mus-limen vor dem Iftâr zu beten: „Das Bittgebet des Fasten-den während dem Iftâr wird nicht abgewiesen.“ (Ibni Mâd-scha, Siyâm, 48) Je nach Situation verlängerte er das If-târ-Bittgebet oder verkürzte manchmal auf „Bismillâh!Alhamdulillâh“ („Im Namen Allahs! Dank sei Allah!“).Ein weiteres seiner Bittgebete lautete: „Allahumme la-ka sumnâ wa alâ rizkika aftarnâ. Fa takabbal minnâ. In-naka antas samîul alîm.“ („O Allah! Wir haben für Dichgefastet und haben mit den Gaben, die Du uns gegebenhast, unser Fasten beendet. Nehme dieses Fasten und die-ses Bittgebet von uns an! Denn Du bist es, der alles hörtund weiß!”). (Abû Dâwûd, Sawm, 22)

Muhammad (saw) hat im Gegensatz zu den heuti-

gen Muslimen sein Fasten gleich zu Beginn des Iftârsgebrochen und den Sahûr soweit es geht herausgezö-gert. Er sagte: „Mein Umma wird im Guten bleiben, solangesie den Sahûr bis zum Endzeitpunkt herauszögert und sichbeim Iftâr beeilt.” Dies wurde somit zu einer Regel für dieMuslime. Bei einer bekannten Überlieferung wird diesfolgendermaßen erläutert: Der Prophet hatte zwei Ge-betsrufer (Sing. Muazzin). Bilâl (ra) und Abdullâh binUmmu Maktûm. Bilâl (ra) rief den Gebetsruf (Azan)kurz vor der Morgenröte, aber Abdullâh bin UmmuMaktûm rief ihn genau während dem Morgengrauen.Der Gesandte Gottes sagte diesbezüglich: „Bilâl ruftden Azan, wenn es Nacht ist. Esst und trinkt - bis Abdul-lâh den Azan ruft.”

Unser Prophet riet den Muslimen zum Iftâr undebenso zum Sahûr. Er sagte „Steht zum Sahûr auf und esst(etwas). Denn wahrlich, beim Sahûr gibt es eine Bereiche-rung für euch” (Nasâî, Siyâm, 18, 19) und wies auf denSegen (Baraka) des Sahûrs hin. Also ist es nicht richtigzu denken, dass man nicht zum Sahûr aufzustehenbraucht, weil das Fasten ohnehin daraus bestehe, amTag nichts zu essen und zu trinken. Der Rat, zum Sa-hûr aufzustehen, zielt auch darauf ab, die Geschöpfe Al-lahs vor den natürlichen Folgen von Hunger und Durstzu schützen. Gottesfurcht (Takwâ) bedeutet nicht, zufasten, weil es so befohlen wurde, sondern der Sunnades Propheten zu folgen und sich in Dankbarkeit(Schukr) für alle Gaben an den Schöpfer zu wenden.

Ohnehin geht es beim Fasten nicht darum, den Gläu-bigen vom Essen und Trinken abzuhalten. Vielmehr istes Sinn des Fastens, dass der Fastende sich und seineTriebseele (Nafs) unter Kontrolle zu halten lernt. ZumBeispiel hat unser Prophet gelehrt, dass das Fasten kei-

Traditionen im Ramadan– Sahûr und Iftâr

İlhan Bilgü • [email protected]

s a y f a 3 4 • P e r s p e k t i f

Page 35: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

nen Wert hat, solange man Lug und Betrug nicht un-terlässt: „Für Allah hat es keine Bedeutung, dass jemand,der das Lügen und den Betrug nicht unterlässt, sich des Es-sens und Trinkens enthält.” (Buchârî, Sawm, 8) Der wah-re Sinn des Fastens liegt also in der Kontrolle der Trieb-seele. Der erste Schritt hierfür ist, wenn es auch schwerzu sein scheint, um Allahs Willen zum Sahûr aufzuste-hen.

Eine der Gepflogenheiten des Iftâr ist die Gast-freundschaft. „Und dient Allah und gesellt ihm nichts bei.Und zu den Eltern sollt ihr gütig sein und zu den Ver-wandten, den Waisen, den Armen, dem verwandten Nach-barn, dem fremden Nachbarn, dem Gefährten zur Seite,dem Sohn des Weges und denen, die eure rechte Hand be-sitzt. Allah liebt nicht, wer eingebildet und prahlerisch ist.“(Sure Nisâ, [4:36]). Die Güte, auf die in diesem Vershingewiesen wird, gilt sich auch für den Iftâr. Deswe-gen lud unser Prophet selbst die Armen seiner Ge-meinschaft, seine Verwandten und Gefährten zum If-

târ ein und nahm auch Einladungen an. Er riet den wohl-habenden unter seinen Gefährten, sich jeden Tag um dieÄrmsten in der Gemeinschaft, nämlich die Ashab-i Suf-fa, zu kümmern. Er sagte in einem Hadith: „Wer an Al-lah und an den Tag der Abrechnung glaubt, soll seinenNachbarn nicht stören. Wer an Allah und an den Tag derAbrechnung glaubt, soll seinen Gast bewirten. Wer an Al-lah und an den Tag der Abrechnung glaubt, soll entwederNützliches sagen oder schweigen!“ (Buchârî, Adab, 29-31) Er zählte die gute Nachbarschaft, Gastfreundschaftund das sinnvolle Gespräch zusammen mit dem Glau-ben (Îmân) an Allah auf. Der Gesandte Allahs wies da-rauf hin, dass die vollkommene Kontrolle des Egos nurauf diese Weise möglich ist. In einem anderen Hadithsagte er: „Ein Muslim, der einen Muslim bewirtet, bekommtdie gleiche Belohnung wie die des Fastenden, wobei die Be-

lohnung des Fastenden gleich bleibt”, womit er auf die Be-lohnung der Freundlichkeit gegenüber Gästen, Freun-den und Verwandten aufmerksam macht.

Die Bewirtung von Gästen beim Iftâr, welche sogarvon nicht zum Fasten verpflichteten Kindern herbei-gesehnt wird, fördert den Zusammenhalt und die Ge-schwisterlichkeit. Eine weitere Eigenschaft des ge-meinsamen Iftârs um Allahs Willen ist die Möglichkeit,gemeinsam seine Dankbarkeit auszudrücken. Dies istdie Absicht, wenn die Muslime das Essen „Bismillâh“sagend beginnen und es mit „Alhamdulillâh“ beenden.Deswegen gehören gegenseitige Einladungen zum If-târ. Die Organisation und Finanzierung von Iftâr-Es-sen in den Moscheen, speziell für jene, die keine Mög-lichkeit zum richtigen Essen haben, eine schöne Tra-dition im Ramadan dar.

Da das Fasten eine Möglichkeit ist, sein Ego zu zü-geln, sollte man während dem Sahûr und Iftâr nichtübermäßig essen und somit verschwenderisch sein. Be-

sonders an warmen Tagen entsteht das Verlangen nachmehr Nahrungsaufnahme. Das kann sogar so weit gehen,dass man glaubt, gar nicht mehr satt zu werden. Wennman aber mehr als gewöhnlich zu sich nimmt, verfällt mandem Verlangen der Triebseele, die immer mehr fordert.Das führt zu einem unnötigem Hungergefühl und zumehr Zeitaufwand für die Essensvorbereitungen. Auf-grund dessen ist die Vorbereitung von zu viel Essen,das nicht benötigt wird, eine Verschwendung. Das ist auchso, wenn man meint, das Essen am nächsten Tag zu ser-vieren. Denn heutzutage ist es nicht üblich, übrigge-bliebenes Essen aufzubewahren. Dies ist Verschwen-dung und widerspricht dem Sinn des Fastens, das daraufabzielt, sich von Sünden zu entfernen. �

Übersetzung: Feyzanur Soysal

J U L I - AU G U ST • T E M M U Z - A Ğ U STO S 2 0 1 1 • s ay f a 3 5

Page 36: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

g e s e l l s c h a f t

Dschâhiz war ein vielschichtiger Gelehrter des 8. und9. Jahrhunderts. Er lebte und wirkte in der „Blütezeit“ derislamischen Kultur. Gerade diese Zeit und sein Lebensort(Irak) trugen zu seinem großen Erfolg bei. Er verfassteunzählige Werke zu den verschiedensten Themen der Ge-lehrsamkeit.

Historischer KontextDie zweite große Dynastie der islamischen Geschich-

te war die der Abbasiden. Diese dynastische Herrschaft be-gann im Anschluss an die umayyadische Dynastie, wel-che ihre Macht seit der Behauptung der Abbasiden abdem Jahre 750 endgültig abgeben musste. Die Abbasidengerieten im Jahre 945 unter die Herrschaft der schiiti-schen Buyiden, womit die abbasidische Herrschaft fak-tisch beendet wurde. Bis zur Zerstörung der HauptstadtBagdad im Jahre 1258 durch die Mongolen blieb das Ka-lifat, als ein rein repräsentatives Amt des sunnitischen Is-lams, erhalten.

Unter der abbasidischen Herrschaft fand die arabisch-islamische Kultur ihren Höhepunkt. Man spricht hier auchvon der „Blütezeit des Islams“. Im 7. und 8. Jahrhundertgab es mit dem wirtschaftlichen Wohlstand der Menschenauch eine rege Stadtkultur. In diesem Zusammenhangwar wohl der Kalif al-Maʾmûn (gest. 833), Sohn des Ka-lifen Hârûn ar-Raschîd (gest. 809), einer der wichtigstenund prägenden Kalifen. al-Maʾmûn ist vor allem für seineUnterstützung der muʾtazilitschen Theologie und derFörderungen der Wissenschaften bekannt geworden. Sohatte er beispielsweise versucht, die Doktrin der Erschaf-fenheit des Korans zur „Staatsdoktrin” zu erheben, wasihm aber letztendlich nicht gelungen ist.

Im Bereich der Wissenschaften hat al-Maʾmûn mit derGründung des „Hauses der Weisheit“ (Bayt al-ḥikma) ei-nen unschätzbaren Beitrag nicht nur für die islamischeKultur geleistet. In diesem „Wissenszentrum“ in Bagdadwurde eine Vielzahl von Werken, vor allem aus dem Grie-chischen, in das Arabische übersetzt. Das Spektrum die-ser Werke reichte von Philosophie über Medizin bis hinzur Mathematik. Es arbeiteten neben Muslimen auch Ju-den und Christen Seite an Seite. Die Inhalte dieser Wer-ke wurden von verschiedenen muslimischen Gelehrten

aufgegriffen und weiterentwickelt. Später sollte auchEuropa von diesen Werken und Übersetzungen ihren nut-zen ziehen.

Sein LebenEiner dieser Gelehrten war der unter dem Namen

Dschâhiz (gest. 869) bekannte Gelehrte Abû UthmânAmr bin Baḥr bin Mahbûb al-Dschâḥiẓ al-Kinânî. Dieservielseitige Gelehrte ist vermutlich zwischen den Jahren767-777 in Basra geboren worden. Den (Spitz-)Namen Dschâ-hiz hat er aufgrund seiner „großen Augen“ bekommen.Basra erlebte während seiner Jugendzeit eine seiner Blü-tezeiten im Bereich der Wissenschaften und Kultur. Vie-le große Gelehrte wie Ḫalîl bin Aḥmad, Sîbawayh, Aṣmaî,oder Abû Zayd al-Ansârî befanden sich damals in der StadtBasra. Dschâhiz nahm an dem Unterricht dieser Gelehr-ten teil und studierte somit Grammatik, Poesie, Geschichteund Literatur. Er besuchte auch die in der Moschee ver-anstalteten Lehrunterweisungen und nahm an den (Ge-dicht-) Vorträgen am Marktplatz, wozu auch Beduinenanreisten, teil. Von den Beduinen lernte er auch die „rei-ne” arabische Sprache. Zudem verfolgte er die Auseinan-dersetzungen zwischen den verschiedenen Rechtsschu-len und deren Theologen. Manchmal reiste er zu diesemAnlass bis nach Bagdad oder Kufa.

Der Kalif al-Maʾmûn wurde auf die verschiedenenWerke von Dschâhiz aufmerksam. Aus diesem Grundwurde Dschâhiz um das Jahr 815 vom Kalifen nach Bag-dad gerufen. Seitdem befand sich Dschâhiz meist in Bag-dad und Samarra in der Nähe der „Staatsführung” undverfasste diverse Werke, wofür er auch reichlich entlohntwurde. Auf diese Weise führte er seine Arbeiten fort, bisim Jahre 861 der Kalif al-Mutawakkil alallâh ermordetwurde.

In Bagdad profitierte Dschâhiz von den übersetztenWerken des Aristoteles. Dies trug sicherlich auch dazubei, seine eigenen Gedanken bezüglich des Kalâm zu fes-tigen. Seinen Lebensunterhalt bestritt Dschâhiz aus denErträgen seiner Werke.

Zwischen den Jahren 835-847 erreichte Dschâhiz denGipfel seines Schaffens. Viele seiner Abhandlungen aus die-ser Zeit hat er dem Wezier Ibnu’ z-Zayyat Muḥammad binAbdulmalik gewidmet. Er besuchte in dieser Zeit die Städ-te Damaskus, Humus und Antakya. Als Ibnu’ z-Zayyat ver-starb, wurde er zwar verhaftet, aber später wieder vonAḥmad bin Abû Duâd freigelassen. Daraufhin widmete er

DschâhizMehmet Genç • [email protected]

s a y f a 3 6 • P e r s p e k t i f

Page 37: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

einige seiner Werke Abû Duâd und dessen Sohn Muham-mad. Zwischenzeitlich hatte es der Kalif al-Mutawakkil alal-lâh in Erwägung gezogen, Dschâhiz als Privatlehrer für sei-ne Kinder einzustellen, wobei er aufgrund seiner unan-sehnlichen Gesichtes wieder davon Abstand nahm.

Zu seinem Lebensende hin war Dschâhiz gelähmt underkrankte an Gicht. Im Alter von etwa 95 Jahren starb erim Jahre 869 in Basra.

Dschâhiz und seine WerkeAuch wenn Dschâhiz eine beachtliche Rolle innerhalb

der islamischen Geistesgeschichte spielt, wurde er als Schrift-steller und Literat bekannt. Obwohl sich bereits hervorra-gende Persönlichkeiten wie Ibni Mukaffa oder Sahl bin Hâ-rûn einen Namen gemacht hatten, stellt Dschâhiz mit sei-nen Werken den Höhepunkt der arabischen Prosaliteratur da.Eine seiner Ansichten als Literat war z. B., dass ein Buch zumeinen möglichst einfach und verständlich verfasst werdenmüsse und zum anderen, dass wichtigeDetails für das Verständnis nicht weg-gelassen werden dürfte. Ansonstenbestehe die Gefahr, dass der Autornur von Menschen mit höherer Bil-dung verstanden wird.

Dschâhiz, als ein hervorragen-der Vertreter der arabisch-islami-schen „Blütezeit“, hat sowohl „reli-giöse“ als auch „nicht-religiöse“Werke verfasst. Der Umstand, dasser in der Stadt Basra, die als Hoch-burg der „Rationalisten“ galt, gebo-ren wurde, erlaubte es ihm von denvielen Möglichkeiten der damali-gen Zeit zu profitieren.

Über die Anzahl seiner Werkegibt es zwar keine genauen Angaben,jedoch kann davon ausgegangen werden, dass es wohl meh-rere Hundert waren. Der französische WissenschaftlerCharles Pellat (gest. 1992) hat 244 Werke von Dschâhizbenennen können. Davon sind Fünfundzwanzig kompletterhalten geblieben, wohingegen Fünfundsechzig nur nochteilweise vorhanden sind. Um einen Überblick über diezahlreichen Themen zu bekommen, die Dschâhiz behan-delt hat, folgt nun eine kleine Auswahl aus seinen Werken.

In dem Bereich der Sprachwissenschaften hat Dschâ-hiz z. B. das Werk al-Bayân wat-tabyîn verfasst. In diesemWerk beschreibt er die Besonderheiten der arabischenSprache sowie die besondere Begabung der Araber imBereich der Poesie und Rhetorik.

Zum Bereich des Kalâm und den Rechtsschulen hat erz. B. das Werk al-Uthmâniyya geschrieben. In dieser Schriftverteidigt er die ersten drei Kalifen entgegen der schiitischen

Position. Dabei stellt seine sozio-psychologische und his-torische Betrachtungsweise eine Besonderheit da. In seinerSchrift Taswîbu Alî fî taḥkîmil- ḥakamayn verteidigt er den4. Kalifen Ali (ra) gegen die Charidschiten und versucht dieRichtigkeit der Entscheidung Alis (ra) zu beweisen.

Im Bereich der Ethik und Moral (Achlâk) hat Dschâ-hiz ebenfalls eine Reihe von Schriften verfasst. Eine da-von ist das Kitâbul-Maḥâsin wal-aḍdâd. In diesem Buchuntersucht er aus psychologischer Perspektive die gutenund schlechten Handlungen von Menschen.

Ein anderer Bereich den Dschâhiz behandelt, ist Kunstund Handel. Hierzu zählt sein Werk Kitâbut-Tabassurbit-tidschâra, in dem er sich mit der Herstellung, Qualitätund dem Handel von Schmuck oder ähnlich wertvollen Din-gen auseinandersetzt.

Das wichtigste Werk von Dschâhiz ist wohl das Werk Ki-tâbuʾl-Ḥayawân, welches „enzyklopädische” Ausmaße hatund sich mit verschiedensten zoologischen Themen befasst.

Schon allein das weite Spektrumseiner Werke verdeutlicht, wiesoDschâhiz einen so großen Be-kanntheitsgrad in der Vergangen-heit als auch heute noch innehat.Dschâhiz ist wohl einer der heraus-ragendsten Vertreter der arabisch-islamischen Kultur des 9. Jahrhun-derts. Eine vielseitige Persönlich-keit, die sich nicht nur mit klassisch„religiösen“, sondern auch mit ei-ner Reihe von anderen Inhalten aus-einandergesetzt hat. Er lebte in einerZeit, in der die wissenschaftlichenBestrebungen auf ihrem Höhe-punkt angelangt waren. Diese „Blü-tezeit“ trug auch zum großen Erfolgseiner Werke bei.dir. �

Literatur:

• Pellat, Charles (1969): The life and works of Jahiz. Transla-tions of selected texts. 1. publ. in Engl. London: Routledge& Kegan Paul (<<The>> Islamic world series).

• Heine, Peter (2006): ʿ Abbasiden. In: Islam-Lexikon A-Z. Ge-schichte - Ideen - Gestalten. überarbeitete und aktualisierteNeuausgabe, Freiburg, Basel, Wien: Herder (Herder Spek-trum).

• Kaya, Mahmut (1992): Beytülhikme. In: İslam Ansiklopedisi.Bd. 6. Türkiye Diyanet Vakfı.

• Richards, D.S. (1998): al-Jāḥiẓ. In: Meisami, Julie Scott: En-cyclopedia of Arabic literature. London: Routledge.

• Șeşen, Ramazan (1988): Câhiz. In: İslam Ansiklopedisi. Bd.7. Türkiye Diyanet Vakfı.

J U L I - AU G U ST • T E M M U Z - A Ğ U STO S 2 0 1 1 • s ay f a 3 7

Zeichnung eines Straußes im bekannten„Buch der Tiere“ des Dschâhiz

Page 38: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

a k t u e l l

Am 12. Juni hat die Türkei gewählt. Das Ergebnis der seitacht Jahren regierenden AKP (Partei für Gerechtigkeit undAufschwung) war ernüchternd. Sie hat Parlamentssitze ver-loren, obwohl sie rund 50 Prozent der Stimmen erhielt.Nach der Wahl konstatierte nahezu jede Partei einen ver-meintlichen Erfolg. Weil die AKP die recht hohe Wahl-hürde von 10 Prozent nicht mehr zu ihrem Vorteil nutzenkonnte, machte sie ihren Erfolg nicht an der Anzahl ihrer ge-wählten Volksvertreter fest, sondern an dem Prozentsatzder erhaltenen Stimmen. Die CHP (Republikanische Volks-partei) rühmte sich mit einem Anstieg sowohl der Stim-men als auch der Parlamentssitze. Parteiinterne Konflikteüberschatteten jedoch die Freude. Die einzig erfolgreicheBewegung ist wohl die BDP (Partei des Friedens und derDemokratie) und die aus linken Gruppen bestehende, je-doch von der BDP dominierte Fraktion. Indes sah die MHP(Partei der Nationalistischen Bewegung), die sowohl Stim-men als auch Sitze einbüßte, ihren Erfolg in der Über-schreitung der 10-Prozent-Hürde.

Von Interesse waren auch die Ergebnisse zweier weite-rer Parteien. Zum einen die Saadet Partei (Partei der Glück-seligkeit), deren Vorsitzender Prof. Dr. Necmettin Erba-kan Ende Februar verstarb und die deshalb mit einem neu-en Vorsitzenden in die Wahlen ging. Zum anderen die HASPartei (Partei der Stimme des Volkes), deren Gründer undVorsitzender, Prof. Dr. Numan Kurtulmuş, sich vergange-nen Sommer nach Konflikten von der Saadet Partei trenn-te, als dessen Vorsitzender er zuvor fungiert hatte. Es ist er-nüchternd, dass die Anzahl an Stimmen beider Parteiensogar unter den Umfrageergebnissen des Vorjahres liegt.Nichtsdestotrotz ernannte sich die Saadet Partei zur vomVolk gewählten außerparlamentarischen Opposition, wäh-rend der HAS Partei zufolge ihre Arbeit gefruchtet habeund man sich bei den nächsten Wahlen auf einen Wahlsiegvorbereiten müsse. Die nicht zufriedenstellenden Wahler-gebnisse verdeutlichen zumindest, dass die Saadet Parteiihre festen Stammwähler hat.

Dass sich die wichtigsten Diskussionen nach den Wah-len hauptsächlich auf eine mögliche Verfassungsänderungkonzentrierten, lässt vermuten, dass es zu einer solchen Ver-änderung kommen wird. Doch auch wenn die AKP und

CHP Zeichen der Einigkeit in dieser Angelegenheit er-kennen lassen, bleibt offen, ob sie im Sinne des Volkesausfallen wird. In den Verlautbarungen der Parteien tre-ten nämlich mehr jene Bereich in den Vordergrund, indenen keine Kompromisse geschlossen werden sollen.Dies wiederum versperrt den Weg zu einer Einigung.

Als eine Partei mit einem so hohen Anteil an den Stim-men sollte es für die AKP, die seit 2002 ihre Position festi-gen konnte, keine Hindernisse geben, eine zivile Verfas-sung durchzusetzen. Auch die nicht ausreichende Anzahlan Parlamentssitzen dürfte kein Vorwand sein. Das Wahl-volk hat die AKP nicht umsonst erneut zur Regierung ge-wählt. Vor allem der Druck, der immer noch auf der religiösenBevölkerung ausgeübt wird, sollte aufgehoben werden. Essollte Koran- und Religionsunterricht in den Moscheen ge-ben können, die Absolventen der Imam-Hatip-Schulensollten die gleichen Zugangschancen zu den Universitätenbekommen und kopftuchtragende Studentinnen solltenendlich nicht mehr aufgrund ihrer Kleidung diskriminiertwerden. Dies sind die Erwartungen der Wähler, die sichnun keine weiteren Vorwände anhören möchten.

In dieser Hinsicht sollte die AKP zumindest gegen-über ihren eigenen Wählern aufrichtig sein. Sie sollte kei-ne falschen Hoffnungen wecken. Die Behauptung, ihr sei-en aufgrund gesetzlicher oder verfassungsrechtlicherRichtlinien die Hände gebunden, kann nicht als Ausfluchthingenommen werden. Denn die anderen Parteien dies-bezüglich zu überzeugen ist nicht Aufgabe der Wähler,sondern liegt in der Verantwortung der AKP.

Eine wichtige Rolle bei der Durchsetzung einer zivilenVerfassung spielt die BDP (Partei des Friedens und der De-mokratie). Sie täte gut daran, ihre ethnisch orientierten Blick-winkel zu ändern und ausgehend von der zunehmend po-sitiven Haltungen der AKP und CHP einen einvernehm-lichen Weg zu beschreiten. Alles andere wäre eine Miss-achtung des Wählers, der einen Zusammenarbeit wünscht.Dies dürfte der BDP auch helfen, mehr zu sein als eineregionale, ethnisch begrenzte Partei.

Die im Parlament vertretenen Parteien haben nichtdas Recht, den Vorteil der eigenen Partei dem Vertrauenund den Hoffnungen ihrer Wähler und des Volkes vor-zuziehen. Nachdem das Volk dieses Parlament gewählthat, obliegt es den einzelnen Parteien, ihre Versprecheneinzuhalten. Hier haben nun die Parteien die Wahl. �

Übersetzung: Ali Mete

Die Wahl der Türkei

İlhan Bilgü • [email protected]

s a y f a 3 8 • P e r s p e k t i f

Page 39: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

IGMG Sosyal Yardım DerneğiBoschstraße 61-65 · 50171 KerpenTel.: +49 (0) 2237 - 929 42-0Fax: +49 (0) 2237 - 929 42-42E-Mail: [email protected]

“Kim bir oruçluyu iftar ettirirse oruçlunun sevabı kadar sevap kazanır. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez.” Hadis/Tirmizî, Savm: 82

www.igmg-hilft.de

MAZLUM VE MAĞDURLAR İÇİN EL ELE

Mazlum ve Mağdurların iftar ve sahurlarını bereketlendirin!

Ramazan Kumanyası• Gıda Paketi• Bayramlık Elbise

Ramazan paylaşmaktır,

paylaşmak ibadettir.

IGMG Hilfs- und Sozialverein e.V.Banka: Kreissparkasse Köln • Banka kodu (BLZ): 370 502 99

Hesab No. (Konto): 0184273164Amaç (Verwendungszweck): {Kampanya}, {Adresiniz}

Yurtdışı Havale Bilgileri (Auslandsüberweisung)IBAN: DE 7537 0502 9901 8427 3164 • BIC: COKSDE 33

RAMAZAN

YA R D I M

I45€

Ramazanın 22‘sinden sonra gelen yardımlar Ramazan ayı sonrası gıda yardımı olarak dağıtılacaktır.

Page 40: JULI-AUGUST / TEMMUZ-AĞUSTOS 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sa …Türkiye 12 Haziran’da seçimini yaptı. 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP neredeyse oyların yüzde 50’sini aldı

2011 UMRE

IGMG Hadsch-Umra Reisen GmbH

Boschstraße 61-65, D-50171 KerpenTelefon: +49 (0) 2237 656 310/311E-Posta: [email protected]

www.igmghacumre.com

EFENDİMİZİN MÜJDESİNE

m r e y e

U

“Kim Ramazan’da Umre yaparsa benimle Hac yapmış gibi olur.”(Hadis-i Serif)

ramazan umreprogramları

Bir Yılın Sonunda Ailenize VerebileceğinizEn Güzel Hediye...