10
1 İzmir’in Eski Bağları, Eski Şarapları Prof.Dr.Ersin DOĞER Bu makalenin yazılma gerekçesi iki şarap uzmanının doğru gözlemlerden çıkarılmış iki tümcesi olmuştur. Bunlardan birincisi Teoman Hünal’ın Şarap üreticileri Türkiye’de büyük bir tüketici kitlesinin varlığını daha yeni fark etti1 , diğeri ise şarap tarihçisi Hugh Johnson’un “Türkler ürettikleri üzümün %97’sini yiyorlar2 cümleleridir. Bunlardan birincisi ülkemiz bağcılığı ve şarapçılığı için gelecekten umutlu bir gözlemdir. İkincisi ise, sözü edilen alışkanlığın sürdürülmesi halinde içki olarak önemli bir katma değer yaratacak bir ürünün sadece yenmesi anlamına geldiği için ciddi bir eleştiri ve uyarı olarak algılanmalıdır. Tabiat bile yenecek üzümle içilecek olanı birbirinden ayırdığına göre ülkemizde de gelecek için bu ayrımın daha ciddiyetle yapılması gereklidir. Bu yazının amacı da en azından bölgemizin tarihinde bu ayrımların ne denli ciddi yapıldığını, bağcılığın ve şarabın toplumsal ve ticari yaşamda ne denli yer tutmuş, emekleme dönemlerinde ne gibi sorunlarla karşılaşş olduğunu antik yazarlardan, arkeolojik verilerden ve yazılı belgelerden hareketle ortaya koymak, günümüze geçmişten yeni pencereler açmaktır. Tarih öncesi dönemleri bir kenara bırakırsak bölgemize yapılan şarap ile ilgili ilk gönderme İzmirli ozan Homeros’a (İ.Ö.9.-8.yüzyıl) dek gitmektedir. Bu da en azından 3000 yıllık bir tarih demektir. Güncelleştirilmiş bilgilerimize göre ise bugün için şarap ile ilgili en eski kanıt İ.Ö.5500-5000 yılları arasına, günümüzden 7500-7000 yıl önceye aittir ve İran’da Zagros dağları eteklerinde kazısı yapılmakta olan Firuztepe’de bir evin mutfağında ele geçen testilerin içinde değişik kimyasal ve fiziksel yöntemler kullanılarak saptanmıştır 3 . Ozan Homeros çok tanınmış destanı İliada’nın satır aralarında “Pramnios” (veya Pramnos) adlı bir şarabı işaret etmektedir 4 . Ayrıca ikinci destanı Odysseia’da büyücü Kirke’nin Odysseus ve arkadaşlarını Pramnios şarabı ile sarhoş edip alıkoyduğunu anlatmaktadır 5 . Henüz İ.Ö.9.yüzyıl gibi erken bir dönemde üretilip tüm antik dünyada ünlenen bir şarap olan “Pramnios”dan daha sonraki yüzyıllarda ünlü komedi yazarı Aristophanes, Athenaeus ve yaşlı Plinius gibi yazarlar övgü ile söz etmektedirler 6 . Bu ünlü şarabın elde edildiği asmaların yetiştiği bölgeler arasında İkaros, Lesbos Midilli) ile birlikte İonia (özellikle Smyrna) da bulunmaktadır. Gediz (Hermos) ile Büyük Menderes (Maindros) nehirleri arasında kalan ve antik dönemde İonia olarak adlandırılan topraklar ile Gediz (Hermos) ile Bakırçay (Kaikos) arasındaki Aiolis bölgesinde bağcılık bugün de önemli yer tutmakta olmasına karşın, şarap üretimine yönelik olarak antik dönemdeki düzeyine hiçbir zaman ulaşamamıştır. İlk önce yaşadığımız kent Smyrna ile ilgili bağ ve şarap referanslarına bir göz atalım. İki bölge için sınır oluşturan Smyrna ile ilgili ilk referanslar içinde Homeros’un sözünü ettiği Pramnios şarabı en başta yer almaktadır. Homeros Pramnios şarabının üretildiği yeri 1 “Üzümü Bırak Şaraba Bak”, Yeni Binyıl, 22 Nisan 2000, 17 2 a.g.y. 3 P. E. McGovern et alli, “Neolithic Resinated Wine”, Nature 381 (1996), 480-481 ; The Origins and Ancient History of Wine, (Eds. P.E.McGovern, S. J. Fleming and S. H. Katz), Luxembourg: Gordon and Breach, 1995 4 İliada, XI, 635 5 Odysseia X, 234 “Tanrıça onları içerde iskemlelere, tahtlara oturttu, peynir, sarı bal ve arpa unu ezdi Pramnos şarabında...” 6 Aristophanes, Hippes (Atlılar); Athenaeus, Deipnosophistai, I. 30 v.d ; Plinius, Naturalis Historia .XIV, 6, 1

izmirin eski bagları saraplari

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Prof.Dr.Ersin Doğer

Citation preview

Page 1: izmirin eski bagları saraplari

1

İzmir’in Eski Bağları, Eski Şarapları Prof.Dr.Ersin DOĞER

Bu makalenin yazılma gerekçesi iki şarap uzmanının doğru gözlemlerden çıkarılmış

iki tümcesi olmuştur. Bunlardan birincisi Teoman Hünal’ın “Şarap üreticileri Türkiye’de büyük bir tüketici kitlesinin varlığını daha yeni fark etti”1, diğeri ise şarap tarihçisi Hugh Johnson’un “Türkler ürettikleri üzümün %97’sini yiyorlar”2 cümleleridir. Bunlardan birincisi ülkemiz bağcılığı ve şarapçılığı için gelecekten umutlu bir gözlemdir. İkincisi ise, sözü edilen alışkanlığın sürdürülmesi halinde içki olarak önemli bir katma değer yaratacak bir ürünün sadece yenmesi anlamına geldiği için ciddi bir eleştiri ve uyarı olarak algılanmalıdır. Tabiat bile yenecek üzümle içilecek olanı birbirinden ayırdığına göre ülkemizde de gelecek için bu ayrımın daha ciddiyetle yapılması gereklidir. Bu yazının amacı da en azından bölgemizin tarihinde bu ayrımların ne denli ciddi yapıldığını, bağcılığın ve şarabın toplumsal ve ticari yaşamda ne denli yer tutmuş, emekleme dönemlerinde ne gibi sorunlarla karşılaşmış olduğunu antik yazarlardan, arkeolojik verilerden ve yazılı belgelerden hareketle ortaya koymak, günümüze geçmişten yeni pencereler açmaktır.

Tarih öncesi dönemleri bir kenara bırakırsak bölgemize yapılan şarap ile ilgili ilk gönderme İzmirli ozan Homeros’a (İ.Ö.9.-8.yüzyıl) dek gitmektedir. Bu da en azından 3000 yıllık bir tarih demektir. Güncelleştirilmiş bilgilerimize göre ise bugün için şarap ile ilgili en eski kanıt İ.Ö.5500-5000 yılları arasına, günümüzden 7500-7000 yıl önceye aittir ve İran’da Zagros dağları eteklerinde kazısı yapılmakta olan Firuztepe’de bir evin mutfağında ele geçen testilerin içinde değişik kimyasal ve fiziksel yöntemler kullanılarak saptanmıştır3.

Ozan Homeros çok tanınmış destanı İliada’nın satır aralarında “Pramnios” (veya Pramnos) adlı bir şarabı işaret etmektedir4. Ayrıca ikinci destanı Odysseia’da büyücü Kirke’nin Odysseus ve arkadaşlarını Pramnios şarabı ile sarhoş edip alıkoyduğunu anlatmaktadır5. Henüz İ.Ö.9.yüzyıl gibi erken bir dönemde üretilip tüm antik dünyada ünlenen bir şarap olan “Pramnios”dan daha sonraki yüzyıllarda ünlü komedi yazarı Aristophanes, Athenaeus ve yaşlı Plinius gibi yazarlar övgü ile söz etmektedirler6. Bu ünlü şarabın elde edildiği asmaların yetiştiği bölgeler arasında İkaros, Lesbos Midilli) ile birlikte İonia (özellikle Smyrna) da bulunmaktadır.

Gediz (Hermos) ile Büyük Menderes (Maindros) nehirleri arasında kalan ve antik dönemde İonia olarak adlandırılan topraklar ile Gediz (Hermos) ile Bakırçay (Kaikos) arasındaki Aiolis bölgesinde bağcılık bugün de önemli yer tutmakta olmasına karşın, şarap üretimine yönelik olarak antik dönemdeki düzeyine hiçbir zaman ulaşamamıştır.

İlk önce yaşadığımız kent Smyrna ile ilgili bağ ve şarap referanslarına bir göz atalım. İki bölge için sınır oluşturan Smyrna ile ilgili ilk referanslar içinde Homeros’un sözünü ettiği Pramnios şarabı en başta yer almaktadır. Homeros Pramnios şarabının üretildiği yeri

1 “Üzümü Bırak Şaraba Bak”, Yeni Binyıl, 22 Nisan 2000, 17 2 a.g.y. 3 P. E. McGovern et alli, “Neolithic Resinated Wine”, Nature 381 (1996), 480-481 ; The Origins and Ancient History of Wine, (Eds. P.E.McGovern, S. J. Fleming and S. H. Katz), Luxembourg: Gordon and Breach, 1995 4 İliada, XI, 635 5 Odysseia X, 234 “Tanrıça onları içerde iskemlelere, tahtlara oturttu, peynir, sarı bal ve arpa unu ezdi Pramnos şarabında...” 6 Aristophanes, Hippes (Atlılar); Athenaeus, Deipnosophistai, I. 30 v.d ; Plinius, Naturalis Historia .XIV, 6, 1

Page 2: izmirin eski bagları saraplari

2

belirtmezken, yaklaşık 1000 yıl sonra Yaşlı Plinius daha kesin konuşmaktadır7: “Yine Homeros’un bahsettiği Pramnios da ününü halen korur. Smyrna bölgesine ait olan bu şarap{bağları] özellikle Tanrılar Anası’nın kutsal tapınağı civarında yetiştirilir.” Homeros’un da içinde yer aldığı destanlar çağında Pramnios şarabının alışık olmadığımız bir şekilde, sek içilmediğini, peynir, un ve bal ile karıştırıldığı anlatılmaktadır. Anlatılanlara göre ne tatlı, ne de koyudur; buruk, tok ve kuvvetlidir. Afrodiziyak etkilerine karşın dönemin kültür başkenti Atina’da tutulmamıştır8.

Gezgin ve coğrafya yazarı Strabon ise Yaşlı Plinius’dan önce Smyrna şarabını gerek keyif gerekse tıbbi kullanımlar bakımından bölgedeki değerli şaraplar arasında saymaktadır: “Mesogis dağı [Aydın dağları], Tmolos [Bozdağ] dağı ve Katakekaumene ülkesi [Yanık ülke-Kula yöresi], Knidos ve Smyrna ve diğer daha az önemli yerler, hem zevk vermek, hem de tıbbi amaçlar için kullanılan çok iyi cins şarap elde ederler”9. Romalı tarım yazarı Marcus Terentius Varro (İ.Ö.116-27) Smyrna’da deniz kıyısında yetişen asmaların yılda iki kez ürün verdiğini yazmaktadır10. Varro’dan alıntı yaptığını belirten Yaşlı Plinius ise alınan ürünü yılda üç kez olarak zikretmektedir: “M. Varro Smyrna’da Ana Tanrıça Tapınağı’nda bir asmanın 3 kez ürün verdiğini belirtir”11

Bize göre bu göndermeler hemen hemen 1500 yıllık bir süre içinde Smyrna bağcılığı ve şarapçılığı hakkında bilgi sahibi olmamız için yeterli değildir. Yakın çevrede yabancı pazarlar için üretim yapan Khios (Sakız), Klazomenai (Urla İskelesi) ve Lesbos (Midilli) gibi merkezler bulunmaktayken, benzer potansiyele sahip olduğuna inandığımız Smyrna’nın bu grup içinde yer almaması beklenmeyen bir durum olmaktadır.

Antik dönemde herhangi bir kentin dış pazar için üretim yapıp yapmadığının en önemli göstergelerinden biri, kente özgü formu ile diğer üretici kentlerinkinden ayrılan şarap taşıyıcısı amphoralara sahip olup olmadığının tespit edilmesidir. Bugüne dek ne Bayraklı Tepekule’deki Eski Smyrna’da, ne de Agora’da yapılan kazılar sırasında ithal veya yerli amphoraların tespiti ile ilgili herhangi bir çalışma yapılmamıştır ve bu durum büyük bir eksiklik olarak gündemdeki yerini korumaktadır. Buna karşın, İ.Ö.6.yüzyılın ikinci yarısında ve İ.Ö.4.yüzyıl içinde İzmir Körfezi’nin çevresindeki diğer antik kentlerde yaygın olarak görülen iki tip ticari amphoranın Smyrna şarabının ihracında da kullanılmış olması mümkündür12.

Helenistik dönem için ise elimizde çok ilginç ve yorumlanması tartışmalı bir buluntu vardır. Pergamon kazıları sırasında ele geçen ve İ.Ö.3.yüzyılın sonu-2.yüzyılın başına tarihlenen bir Rodos amphorası üzerinde “Zmurnaion” (Zmyrnalıların) yazısı okunmaktadır13. Yaklaşık 100 yıl önce bulunmuş bu mühürlü amphora kulbunu destekleyecek benzer buluntulara rastlanmaması nedeniyle Helenistik dönemde Smyrna şarabının Rodos amphoraları ile taşınmış olabileceğini güvenle ileri sürmek doğru olmayacaktır.

7 Plinius, N.H.XIV. 6 8 George Bean, Eski Çağda Ege Bölgesi, 27, 1995, İstanbul (Arion Yayınevi) 9 Plinius, N.H:XIV. 1.15 10 Varro, De Re Rustica I. vıı. 6 11 Plinius, N.H. XIV. 1.15 12 Söz konusu amphoralar için bkz. E. Doğer, Klazomenai Kazısındaki Arkaik Dönem Ticari Amphoraları, İzmir, 1988 (basılmamış doktora tezi) ; “Premières remarques sur les amphores de Clazomènes”, Bulletin De Correspondance Hellenique, Supplement XIII, 1986, 461-471 ; Antik Çağda Amphoralar, İzmir, 1991, Sergi Yayınevi, 105-108; İ.Ö.4.yüzyıla tarihli bölge üretimi amphoralardan 2 örnek için bkz. E.Akurgal, Eski Çağda Ege ve İzmir, resim 65b-c 13 C. Schuchartd, “Amphorenstempel”, Altertumer von Pergamon VIII. 2, Die Inschriften von Pergamon II, Berlin, 1895, No.1274

Page 3: izmirin eski bagları saraplari

3

Khios (Sakız) ve Lesbos (Midilli) gibi ada bağcılarının yanında İ.Ö.6.yüzyıldan itibaren piyasada kendine özgü amphoraları ile görünen mütevazi İon kenti Klazomenai (Urla İskelesi) İ.Ö.1.yüzyıldan itibaren de antik kaynaklarda kendinden söz ettirmeye başlamaktadır. Toprakları bağcılığa uygun olan Klazomenai’nin çevresindeki yamaçlarda günümüzde de çıplak gözle fark edilen bağ teraslarının inşa dönemlerini saptamak kolay olmamasına karşın, kısmen antik dönemden, kısmen de 19.yüzyılda Naksos ve diğer Ege adalarından bölgeye göçen Rum bağcılardan kalmış olmaları mümkündür14. 1979 yılından bu yana Prof. Dr. Güven Bakır başkanlığında sürdürülen Klazomenai kazıları genellikle şarap veya zeytinyağı taşımak ve depolamak için kullanılan ticari amphoraların kentin çevresindeki atölyelerde İ.Ö.6. ve 4.yüzyıllarda üretilmiş olduğunu ortaya çıkarmıştır15. Söz konusu taşıyıcı kapların Batı Akdeniz kıyılarından Karadeniz kıyılarındaki kolonilere kadar geniş bir coğrafyaya yayılmış olduğu izlenmektedir. Klazomenai şarabı ile ilgili yazılı kaynaklar ise ancak Roma döneminde (İ.S.1.ve 2.yüzyıllar) görünmektedir.

Anavarzalı ünlü hekim Dioskorides “De Materia Medica” adlı eserinde “Klazomenai ve Kos (İstanköy) şarapları ise, içlerinde çok miktarda deniz suyu bulundurdukları için hazmı kolay, nefes açıcı ancak mide için tahripkar ve sinirler için zararlıdır” diye yazmaktadır16. Yaşlı Plinius ise aynı konuda “Bugün Klazomenai şarabı, daha az deniz suyu katılmaya başladığından beri tercih edilmektedir”17 derken kentin ürettiği şarabın pazara yönelik bu dezavantajının varlığından haberdar olduğunu göstermektedir.

Hemen karşısında antik dünyanın en değerli şaraplarını üreten Khios (Sakız) adasının bulunması nedeniyle Çeşme-Karaburun (Mimas) yarımadasındaki İon kenti Erythrai (Ildırı) şarap üretimi bakımından gölgede kalmış gibi görünmektedir. Bununla birlikte kentin kuzey surlarının hemen dışında deniz kıyısında görülen bir amphora atölyesine ait üretim artıkları kentin Khios ile birlikte İ.S.2.yüzyılda aynı tip ticari amphora üretmiş olduğunu (Dressel 24) ortaya koymaktadır18. Antik dönemin ünlü yemek ve içki uzmanı Athenaeus “Deipnosophistai” adlı eserinin bir yerinde daha erken bir bağ uzmanı olan Theophrastos’tan alıntıyla Erythrai şarabının “yumuşak ve kokusuz”19 olduğunu söylerken, diğer bir yerinde Erythrai’de “üzüm salkımlarının dolgun ve verimli büyüdüğünü”20 işaret etmektedir. Strabon’un verdiği bilgiye göre “Mimas’da yaşayan Erythrailılar arasında [Herakles] “İpoktonos” [böcekkıran] olarak kutsanır, çünkü o İps denen bağ kurdunun kökünü kurutmuştur, derler ki yaratığın bulunmadığı tek arazi Erythrailılarınkidir”21.

14 Tuncer Baykara, “XIX, yüzyılda Urla Yarımadasında nüfus hareketleri”, Birinci Uluslararası Türkiye’nin

Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara, 1977 15 E. Doğer, Antik Çağda Amphoralar, İzmir, 1991, 105-108 16 Klazomenai’de antik kaynaklara yansıyan zeytinyağı ve şarap üretimleri ile ilgili antik kaynakların birlikte değerlendirildiği bir makale için bkz. E. Doğer, “Les produits agricoles aux environs de Clazomenes dans les sources antiques”, Arkeoloji Dergisi (Erol Atalay Memorial) özel sayı I, İzmir, 1991, 47-50 ; Dioscorides, De Materia Medica V. 6, 9) 17 Plinius, N.H.XIV. 73-74 “Nunc gratia ante omnia est Clazomenaio, postquam parctus mari condiunt.” 18 Khios üretimi Dressel 24 amphoraları için bkz. Çaravopoulos, “The Ancient City of Chios”, Horos 4, 1986, 124-144 ; Erythrai’de İzmir Müzesi adına yapılan sondajlarda deniz kıyısında ortaya çıkarılan atölye çöplükleri ile ilgili olarak bkz. Ö. Özyiğit, “1988 Yılı Erythrai Sondaj Çalışmaları”, XI. Kazı Sonuçları Toplantısı, 1989. Ayrıca Dressel 24 amphoraları üzerine yapılan bir lisans tezi için bkz. Funda Genç, Dressel 24 adı verilen Roma dönemi amphoralarının tipolojik ve kronolojik gelişimleri ile üretim merkezleri, E. Edebiyat Fak. Arkeoloji Bölümü, İzmir, 1999 (yayınlanmamış lisans tezi) . Plinius antik dönemde çömlekçiler arasında en ince çeperli ve mükemmel amphora üretme yarışmasının birincisine ait bir amphoranın Erythrai’deki tapınakta korunduğunu yazmaktadır. Bkz. Naturalis Historia, XXXV, 161 19 Athenaeus, Deipnosophistai, I. 92b 20 a.g.e.,III. 112b 21 Strabon, Geografika, XIII. 1, 64 (C 613)

Page 4: izmirin eski bagları saraplari

4

Önemli İon kentlerinden biri olan Teos’un durumu ilginçtir. Bağcılığı ve şarabı hakkında bilgi veren günümüze ulaşmış her hangi bir antik kaynak olmamasına karşın Hellenistik dönemde inşa edilmiş bir Dionysos tapınağına sahip olması ve sikkelerinde görülen üzüm salkımı tasvirleri22, Teos’un, bölgenin bağcılığına ve şarap üretimine katkısının küçümsenmemesi gerektiğini göstermektedir. Dionysos Teos’da “Setaneios” takma adı ile de anılmıştır. Setaneios, genellikle toprak ürünleri için “bu yıla ait” anlamında bir sözcüktür. George Bean bu lakaptan hareketle Dionysos’un Teos’da taze şarabın tanrısı olarak saygı gördüğünü ileri sürmektedir23. Livius’un İ.Ö.190 yılında Roma donanması ile Seleukos donanması arasında Teos açıklarında yapılan bir deniz savaşının tasvirinde satır arasında verdiği bazı bilgileri Teos’un şarap üretimi ile ilgili önemli bir ip ucu olarak değerlendirmek mümkündür. Teoslular’ın Selevkos kralı III. Antiokhos’un ordusu için topladıkları önemli miktar erzak arasında 5000 amphora şarap da bulunmaktadır24. Bu, en az yarım milyon litre şarap demektedir. Eğer Teoslular bu büyük hacmi dışarıdan getirmemişlerse -ki böyle bir izlenim yoktur- yukarıda söylediğimiz gibi bölgenin potansiyelinin küçümsenmemesi gerekmektedir.

İzmir’in 40 km güneybatısında, bir taraftan verimli Cumaovası’na hakim, diğer taraftan bu ovadan Ege Denizi kıyılarına açılan dar geçitleri kontrol eden İon kenti Kolophon’un (Değirmendere) Roma döneminde Mısır’a şarap ihraç etmiş olduğunu gösteren papirus kayıtlar bulunmaktadır. Ayrıca yine Mısır’daki bazı belgelerde görülen “To Kolophonion” teriminin, hemen önünde hacmi bildiren rakamlarla birlikte görülmesi nedeniyle sadece bir bölgenin şarabını değil, aynı zamanda Mısır sıvı ölçüleri yanında bir şarap ölçü birimi olarak kullanıldığını işaret etmektedir25. Bu durumu Mısır ile Kolophon arasında uzun sürmüş bir şarap ticaretinin sonucu olarak görmek mümkündür. Gerçekten de henüz Hellenistik (İ.Ö.2.yüzyıl) dönemde muhtemelen şarap taşımak için üretilmiş kulpları üzerinde “Kolophonion” (Kolophonluların) ibaresi görülen amphoralar mevcuttur26.

İ.S.92. yılında İzmir’in de içinde bulunduğu Provincia Asia eyaletinde bağcılık büyük bir tehlike atlattı. İmparator Domitianus İtalya yarımadasında o yıl ortaya çıkan bir hububat kıtlığının nedenini giderek yaygınlaşan bağcılığa bağladı ve bir kararname ile İtalya’da yeni bağ alanlarının yaratılmasını yasakladığı gibi eyaletlerdeki bağ alanlarının yarısının sökülmesini emretti27. Neyse ki,. kişiliği nedeniyle kolay ikna edilemeyen bir imparator olarak tanınan Domitianus’un kısa süre sonra başka bir kararname ile ilk kararını değiştirdiğini biliyoruz. Söz konusu kararnamenin yayınlanma nedenleri hakkında eskiçağ tarihçileri arasında değişik görüşler mevcuttu. Kimileri imparatorun bu hareketini içkiye karşı tavır almış olmasına bağlarken, kimileri de daha iktisadi bir çerçevede hipotezler üretmektedirler. Örneğin bazıları bu kararnamede tahıl üretiminin teşvik edilme arzusunu görmek istemektedirler. Ancak eyaletlerdeki bağların yarısının sökülmesinin emredilmesinde söz

22 Imhoof-Blummer, Kleinasiatische Münzen, 98f, 1974, New York 23 George Bean, Eski Çağda Ege Bölgesi, 121 24 a.g.e., 118-119 25 Luis C. West, “Phases of Commercial Life in Roman Egypt”, The Journal of Roman Studies VII, 1917, 52 ; Ulrich Wilcken, Griechische Ostraka aus Aegypten und Nubien, Leipzig und Berlin, 1899, 764-766 26 V. Grace, “Standart Pottery Containers of the Ancient Greek World”, Hesperia, Suppl. VIII, 1949, 187, no.8, pl.20 27 Suetonius, De vita Caesarum, Domitianus, VII, 2 ; Philostratos, Vie d’Apollonios de Tyane VI, 42 ; Vies de sophistes, 580 ; Domitianus’un fermanı üzerine yapılan tartışmaların bir özeti için bkz. Andre Tchernia, Le vin de l’Italie Romain, Rome, 1986, 221-230; Pisidia Antiokhia’sında bulunmuş bir yazıtta İ.S. 92/93 yıllarında Galatya Eyaleti valiliği yapmış olan L. Antistius Rufus’un kıtlıktan dolayı açlıkla karşı karşıya kalmış olan kent halkına tahıl satışı yapılmasını emreden bir buyrultudan söz edilmektedir. Domitianus’un eyaletlerdeki bağların yarısının sökülmesi emrinde Anadolu’daki bu kıtlığın da rolü olup olmadığı, üzerinde durulması gerekli bir olgudur. R. Syme, Roman Popers III, Oxford, 1983, 369 vd.

Page 5: izmirin eski bagları saraplari

5

konusu kararnamenin daha karmaşık amaçları olduğu sezinlenmektedir. İtalya yarımadasında bağ alanlarının sınırlanma isteği tahıl ihtiyacına bağlanacağı gibi, yeni bağ alanlarının yaratılmasının şarap üretimini arttıracağını dolayısıyla fiyatların düşeceğini gören şarap tüccarlarının baskısına da bağlamak mümkündür. Günümüz ekonomi dünyasında da örneklerini gördüğümüz gibi, İtalya bağcılığı ve şarapçılığına yönelik uygulanan bu “korumacılık” politikası eyaletlerdeki bağ alanlarının yarısının sökülme emriyle de pekiştirilmiş olmaktadır. Ancak imparator üstüne kısa süreli de olsa etkili olan bu korumacılık yanlısı lobi herhalde karşı bir gücün (örneğin eyaletlerdeki bağcılık sektörü gibi) devreye girmesi ise püskürtülmüş olmalıdır. Gerçekten de tüm eyaletlerde olduğu gibi Provincia

Asia’da da (Asya Eyaleti) ilk karar endişe ile karşılanmış olmalıdır. Nitekim Smyrna’da yaşayan aslen Klazomenai kökenli filozof Skopelianos imparator Domitianus’u kararından vazgeçirtmek üzere başkent Roma’ya gönderildi. Skopelianos’un imparatoru ikna ettiği, asmaların sökülmesi emrini geri aldırttığı gibi, yeni asma dikmeyenler için ceza öngörülmesini de sağladığı bilinmektedir28.

İzmir ve civar bağcılığı ile ilgili olarak İ.S.2.yüzyıl ardından susan kaynaklar yaklaşık 1000 yıl sonra yeniden konuşmaya başlamaktadırlar. Kuşkusuz antik kaynaklardan ses çıkmadığı bu uzun süre boyunca bağcılık ve şarapçılık çoğunlukla yerel ihtiyaçları karşılama düzeyinde kalmış, dış pazarlar için üretim yapacak boyutlara ulaşamamış olmalıdır. 13.yüzyıl ise Türk fethi öncesinde İzmir ve civarının İznik Bizans imparatorluğu yönetimi altında kaynakların yeniden konuşmaya başladığı bir dönem olarak dikkati çekmektedir. Harabeleri Pınarbaşı köyü güneyinde Tahtalı dağı yamaçlarında bulunan 13. yüzyılın ünlü Lembos Manastırı’nın kayıtlarında bölgede sahip olduğu, satın aldığı veya bağış kabul ettiği bağlarla ilgili bilgiler mevcuttur29. Bu kayıtlara göre İzmir civarında iki farklı tarım kültürü bölgesi ayırt edilmektedir. Menemen Ovası’nda genellikle tahıl ağırlıklı bir ziraat yapılırken, Nymphaion (Nif-Kemalpaşa) ile Smyrna (İzmir) arasında Kokluca, Buca, Işıklar, Pınarbaşı, Nif dağı etekleri daha çok bağ ve meyveliklerle kaplıydı30. Hatta bağların Kadifekale’nin güney surlarına kadar ulaşmış olduğu ortaya çıkmaktadır. Hagios Georgios manastırı rahipleri Baris’de (Bayraklı) deniz kıyısında bir bağ yetiştirmişlerdi. Bu arada genellikle kentlerden uzakta kurulan manastırların bağcılığın sürdürülmesinde ve şarap ticaretinde etkili rol oynadıklarına dair kanıtlar mevcuttur. Ege, Marmara ve Akdeniz’de keşfedilen Bizans dönemi gemilerinin yükleri arasında manastır üretimi şarapları dış pazarlara taşıyan amphoralar bulunmaktadır.

Lembos manastırı kayıtlarından Orta Asya kökenli olup Karadeniz’in kuzeyinden gelip Bizans ordusunda hizmet gören Kumanların İzmir’e de yerleştirilmiş olduklarını ve bölgede (Genos Philoinon) “Şarapsever halk”31 olarak adlandırıldıklarını öğrenmekteyiz.

Genellikle Anadolu’da bağcılığın ve şarapçılığın Müslüman Türklerin fethi ile söndüğüne dair bir kanı vardır. Zaman zaman özellikle 15. ve 16.yüzyıllarda Osmanlı üst yönetiminin Müslümanların içki üretmesi ve içmesi ile ilgili bazı yasak ve kanunlar çıkarmış olmalarına karşın32, gerek imparatorluğun toprakları üzerinde önemli bir Hıristiyan nüfusun varlığı ve bu nüfusun içki ihtiyacını karşılamak veya yemeklik üzüm için bağcılık yapması, gerekse Müslüman nüfusun en azından bir kısmının bu yasakları sık sık delme isteği ve

28 G. Bean, a.g.e., 113 29 Helene Ahrweiler, “L’Histoire et la géographie de la règion de Smyrne entre les deux occupations Turques (1081-1317) particulierèment au XIIIe siècle”, Travaux et Mémoires 1 (1965), 36 (dipnot.43) ve 143 30 Helene Ahrweiler, “La Politique agraire des empereurs de Nicée”, Byzantion 28, 1958, 51-66 31 a.g.e., 27 32 Uriel Heyd, Studies in Old Ottoman Criminal Law, edited by V. L. Ménage, Oxford, 1973, 72

Page 6: izmirin eski bagları saraplari

6

alışkanlığında olması33, içkiden uzak duran diğer bir Müslüman kesimin ise şarabın dışındaki (üzüm, pekmez, şıra v.b) bağ ürünlerinden yararlanma isteği Anadolu bağcılığını günümüze taşımıştır34.

Özellikle Anadolu’da beylikler dönemi olarak adlandırılan 14.yüzyıl boyunca ne bağcılığa ne de şarapçılığa karşı her hangi bir olumsuz tavır görülmemektedir. Hatta bu dönemin kaynakları özellikle yöneticiler katında şarabın rağbet gördüğünü onaylamaktadırlar. Örneğin Cenevizliler tarafından Osmanlı sultanı Orhan Bey’e 1352 yılında sunulan armağanlar arasında Mudanya’nın Trigleia (Tirilye günümüzde Zeytinbağı) köyünde üretilen şarap da mevcuttu35. Söz konusu ilk Osmanlı sultanları sırasında kendilerini sadece bağcılık sektörüne adayan köylerin Bizans döneminde imparatorun mülküne ya da manastırlara ait olması mümkündür36.

Elimizde kayıt olmamasına karşın, yukarıda verilen İlk Osmanlı sultanları örneğinde olduğu gibi, İzmir’de de Aydınoğulları dönemi boyunca bağcılığın ve şarapçılığın çok büyük baskılar görmemiş olması mümkündür. İzmir ve civarı için bağcılık ve şarapçılığın durumunu belirten kaynaklar ancak 16.yüzyılda görülmeye başlamaktadır. 1500’lü yılların ortalarında “Küçük Buzul Çağı” adı da verilen soğuk bir iklim dönemine giren Avrupa’nın kuzey kesimlerinde bağların ortadan kalması ile Avrupalı şarap tüccarlarının Batı Anadolu’da görülmeye başlaması arasındaki eşzamanlılık, üzerinde durulması gerekli bir olgudur37.

Daniel Gofmann’ın 16. ve 17.yüzyıllarda İzmir ve yakın çevresindeki ekonomik faaliyetleri belgelerden hareketle incelediği kitabında üzüm ve şarap ticareti ve buna karşın gıda ihtiyacını İzmir ve çevresinden sağlayan İstanbul’daki Saray’ın aldığı karşı önlemler ile ilgili önemli referanslar bulunmaktadır. Daniel Goffman’a göre “Özellikle üzüm, istifçilerin, çerçilerin, yerli ve yabancı tüccarın dalavere aracıydı. Hıristiyan ve Yahudi tüccar üzümü şarap yapımı için alırlardı; liman kentlerindeki meyhanelerde (1649-50’de İzmir’de en az üç meyhane vardı) satılabilir, ya da Hıristiyan ülkelerine gönderilebilirdi. 1584’de, Midilli, Ayazmend, Eski ve Yeni Foça’da şarap yapmak için üzüm toplayan Hıristiyan ve Yahudiler taze yenecek üzüm, kuru üzüm, şıra ve sirke yapacak üzüm bırakmamışlardı. Devlet, şarap yapımının başkentte ciddi darlık yarattığını belirtmekle birlikte, bu ticareti önlemekte de başarılı olamadı. 1593’de siyah üzümün İzmir, Çeşme, Foça ve Çandarlı dolaylarından başka yerlere gittiğini fark eden İstanbul, İzmir’deki Hıristiyan, Musevi ve Müslümanların bu üzümlerden şarap ve rakı yaptığını belirterek, bunun yerine şıra ve sirke yapılarak, çekirdeksiz kuru üzüm, badem ve incirler ile birlikte başkente gönderilmesinde ısrar etti.”

33 Selahattin Tansel, Yavuz Sultan Selim, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 1969, 25 34 Anadolu’da bağcılığın ve şarapçılığın geçmişi üzerine yapılan araştırmalar Ziraat Fakülteleri’nin Bağcılık ve Gıda bölümlerindeki bilim adamlarının gayretleri ile ancak tarihçe düzeyinde incelenebilmiştir. Bu önemli tarihçeler arasında bkz. M. Nail Oraman, “Arkeolojik buluntuların ışığı altında Türkiye bağcılığının tarihçesi üzerine araştırmalar”, A.Ü. Ziraat Fakültesi Yıllığı, 1965, 96-108; “Arkeolojik buluntuların ışığı altında Türkiye bağcılığının tarihçesi üzerine araştırmalar II”, A.Ü. Ziraat Fakültesi Yıllığı 1969, 53-75 ; Bağcılık Tekniği II, 13-55; Yılmaz Fidan, Özel Bağcılık, A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1985 35 İrene Beldiceanu-Steinherr, “Bitinya’da Gayrimüslim Nüfus”, Osmanlı Beyliği (1300-1389), (ed. Elizabeth A. Zachariadou), 13-14 36 a.g.y. 37 Bugüne dek bu tür bir ilişkiden söz eden herhangi bir yayına rastlamış değilim. Gerçi Anadolu’da Osmanlı döneminde bağcılık ve şarap üretiminin endüstriyel boyutları hakkında ayrıntılı bir monografik inceleme de yapılmamıştır. 16.ve 17.yüzyıl içinde Batı Anadolu kıyılarından yapılan üzüm ve şıra kaçakçılığı için bkz. Daniel Goffman, İzmir ve Levanten Dünya, İstanbul, 1995 ; “Küçük Buzul Çağı”nın İngiltere bağcılığı ve şarapçılığı üzerine yaptığı tahribat üzerine kısa bir bilgi için bkz. The History of Wine in Ancient and Mediaval Times, http://members.aol.com/bellavue/ancient.html.

Page 7: izmirin eski bagları saraplari

7

“1582’de, Yahudi, Hıristiyan ve Osmanlı uyruğu olmayan kafir şarap üreticileriyle satıcıları, Midilli, Ayazmend, Edremit, Yeni Foça ve Karaca Foça kazalarında dolaşıp üzümleri fıçılara dolduruyorlardı. 10 yıl sonra Hıristiyanlar ve Yahudiler Ayazmend’den ve Ege havzasındaki başka yerlerden şarap almak için Çanakkale Boğazı üzerinden fıçı geçirmişlerdi.”38

Belgeler İstanbul’da sık sık kazan kaldıran yeniçerilerin sarhoş gezmeleri ve olay çıkarmaları nedeniyle Divan-ı Hümayun’un endişe ve tedirginliklerini yansıtmaktadır. Örneğin yine bu tür bir olay sonunda 2 Mayıs 1601’de şarabın başkentte yasaklandığı görülmektedir. Üstelik bu yasak kentteki gayrimüslimlere ve yabancı şarap tüccarlara da uygulanmaya başlıyor ve Balyos Venedik’e yazdığı notta “Elçiliği ve Venedik tüccarının evlerini kapsayan yasaktan muaf tutan bir emirname elde edebildim, ama tehlike şu ki elimdeki şarap bitince yenisini almak imkansız olacak”39 diyordu. Yine Goffman’a göre “İki ay sonra, 12 temmuz’da bazı sarhoş yeniçeriler palalarını çekip en iyi malların bulunduğu bazzar’a girip herkesi korkutunca sadrazam kentteki bütün şarap fıçılarının kırılmasını, fıçıların bulunduğu evlere el konulmasını ve ev sahiplerinin zindana kapatılmasını buyururdu”40. Tüm bu yasak ve tedbirlerin ticaretin doğası nedeniyle kısa süreli olması ve yeniçeri huzursuzlukları yatışınca kaldırıldıkları veya hafifletildikleri anlaşılmaktadır.

Başkentte şaraba karşı zaman zaman ortaya çıkan yönetici tepkileri taşrada pek uygulanmamaktaydı. Örneğin “Aynı isyan İzmir’e yayıldığında başkentte uygulanan yasaklara başvurulmadı. Devlet şarap tüketimi ve satışının İstanbul’da yasaklanmasını istiyordu ama iş İzmir’e gelince gayrimüslimler için başka ilkeleri geçerli bulduğunu yansıtıyordu. 1607’de İzmir gümrüğü görevlileri Venedikli tüccarın sadece ithal ettiği şaraplara değil, kendi mahzenlerinde ürettiklerine de gümrük resmi koyunca, Divan mültezimleri bu içkiyi vergilendirmekten men etti, ayrıca yabancıların kişisel tüketimleri için şarap üretim ve satışlarına karışmamayı emretti. İmparatorluktaki geleneklere ve kapitülasyonlara göre Osmanlı gayrimüslimleri ve yabancılar alkolü gümrüksüz ithal edebilir, şarap yapabilirlerdi, ama bunu gözden ırak yapmaları şarttı. Frenk sokağının kaygısız ve eğlence düşkünü sakini ile alıngan ve gayretkeş Müslüman teba gösterişçi tüketimden her zaman aynı şeyi anlamıyorlardı, ama devlet yabancıların başkentte hoş görmediği serbest tavırlarına çevre vilayetlerde göz yumuyordu”41.

1671 yılında İzmir’i ziyaret eden Evliya Çelebi’nin izlenimleri arasında bölgedeki bağların zenginliği de yer almaktadır. “Bu şehrin 2000 kadar evi yukarı kale bayırlarına yapılmıştır. Bağ ve bahçeli saraylardır”. 200 meyhanenin olduğunu belirttikten sonra “Şarap içilmesi padişah fermanıyla yasak edildiğinden badenuş biraderler bozaya düştüler”diye eklemektedir42. Aynı şekilde Çeşme’yi de ziyaret eden Evliya Çelebi Çarpan Ilıcası’ndan kasabaya ulaşmak için “bağlar içinde 1 saat batıya gittiğini”43 ve Çeşme’nin bağlarının buraya kadar ulaştığını söylemektedir. Evliya’nın bölge tasvirleri içinde konumuz bakımından en ilgi çekici olanı ise Urla çarşısı içinde gördüğü bir asma ile ilgilidir ve üzüm çeşitleri bakımından bilgi vericidir: “..Bu çarşının ortasında bir üzüm asması var ki, iki adam ancak kucaklayabilir. Dalları bütün çarşıyı kaplamıştır. Yüzlerce salkım üzümü yol üzerinde sarkar. Her bağ sahibi bu asmaya yeni bir aşı yaparak üzerinde çeşitli üzümler hasıl olmuştur. Mesela, sarı, yeşil, kırmızı kış üzümü, kadın parmağı, tergömlek, Kıradına,

38 Daniel Goffman, İzmir ve Levanten Dünya, İstanbul, 1995, 37-38 39 a.g.e.,103 40 a.g.e.,104 41 a.g.y 42 Mehmet Zılli oğlu Evliya Çelebi, Seyahatname cilt 13. (Türkçe. Zuhuri Danışman), İstanbul, 1971, 85 43 a.g.e., 91

Page 8: izmirin eski bagları saraplari

8

Kumla, rezzaki, beylerce, misket, alaca ve siyah üzüm ki, 37 türlü üzüm olur. Beyit: Nazar kıl nev’i insana kimi zehr ü kimi şükker, Acib hikmet bir ağaçta olur yüz bin semer peyda.

Piri Beşe’nin 120 yaşındaki pederi, ben 120 senedir bu ağacı böyle bilirim, babam da 120 sene yaşamış olup, o da bu ağacı böyle bildiğini söylerdi dedi. Hakire de iki salkım üzümünü yemek nasip oldu. Bütün evler mermer gibi beyaz taştan yapılmıştır, etrafı baştan başa bağ ve bahçedir. Zeytini, zeytinyağı ve üzümü meşhurdur.”44

Avrupa’nın 16.yüzyılın ortalarında yaşadığı ve özellikle kuzey bölgelerindeki bağcılığı yok eden “küçük buzul çağı”ndan sonra gördüğü ikinci ve daha büyük bir felaket Amerika’dan gelen asma biti-Filoksera (Phyloksera vitifoliae)45 olmuştur. 1863 yılından itibaren bütün Avrupa’yı etkileyen bu hastalık ancak dayanıklı Amerikan türü asmalar ile aşılmaya çalışılmış bu arada Filoksera’dan göreceli olarak daha geç olarak etkilenmiş olan Anadolu bağcılığı 1865 ile 1890 yılları arasında Avrupalı kuru üzüm ve şarap tüccarının ilgisini üzerine çekmeye başlamıştır. Fransız bağcılığının Filoksera’dan yediği ağır darbeden bir süre için Anadolu şarap endüstrisi yararlanmıştır. Fransa’nın sadece İzmir limanından ithal ettiği şarabın 7 milyon litreye ulaştığı bilinmektedir. 1913 yılında Balkan Savaşı’na rağmen üretim 42 milyon litre gibi rekor bir seviyeye yükselmiştir46. İzmir’de İgnatz Müller Co.adlı bir Alman şarap işletmesine ait Halkapınar yolu üzerinde bir üzüm bağı bulunmaktaydı47.

Bölgenin ekonomik potansiyelinin artması, başta İzmir ve hinterlandı olmak üzere tüm Batı Anadolu kıyı ve iç kesimlerine özellikle Yunanistan ve Ege adalarından gelen bağcı kökenli Rumların yerleşmesine yol açmıştır. Söz konusu göçmenler kuru üzüm üretimine dönük bağcılığı geliştirmiş; Foça, Urla, Çeşme, Selçuk, Nif (Kemalpaşa) ve Selçuk gibi İzmir’in çevre ilçeleri ile Manisa-Alaşehir-Akhisar üçgeninde çok önemli bir gelir kaynağı haline gelmiştir48. Menemen ise bağcılık ile 19.yüzyılın son çeyreğinde ilgilenmeye başlamıştır. 20.yüzyıla girerken bağcılığın ne denli zor ve fedakarlık isteyen bir tarım kültürü olduğunu bölgede bilmeyen yoktur. 1900 yılında İzmir’in yerel gazetesi Ahenk’te yayınlanan bağcılığın sorunları ile ilgili bir makaleyi aktarmak dönemin koşulları ile ilgili öğretici olacaktır : “Menemenden yazılıyor. Vilâyetimiz ahâlisinin bir zamanlar bağlardan ettikleri istifâdeler ve bu münâsebetle hâricten memleketimize giren akçalar milyonlara bâliğ olmuştur. Fakat bir zaman sonra baş gösteren filoksera illet-i müdhişesi az vakitte gayet sürâtle intişâr ederek bağlarımızı mahv ve perişân ve binâenaleyh bağlarımızı son derece bir fakr ü zarûrete duçâr etmiş idi. Urla, Çeşme, Foça kazâları ahâlisinin bu yüzden el’ân zarûret çekmekte oldukları cümlenin malûmudur.

Urla ahâlisi Amerika asma çubuklarıyla bağ yetiştirmeye sa’y ve gayret ederek günden güne de terakki etmekte ve bu sâyede kariben eski hâllerini ihrâza muaffak olacakları tabiî görünmektedir. Kazâmızda bağlar pek az ve ahâliyenin de bağ yetiştirmeye rağbetleri hemen hiç yokken birkaç seneden beri husûsiyle şu sıralarda bağcılığa heves ve rağbetleri tezâyüd etmiş olduğundan bir dönüm araziye mâlik bir adam da bağ gars ederek

44 a.g.e.,87-88 45 19.yüzyılın ortalarına kadar Avrupa ana karasına yabancı olan Filoksera ve antik dönemde bağları etkileyen benzer asma bitleri ile ilgili bir tartışma için bkz. Rene Billiard, La Vigne dans l’antiquité, 1913, Lyon, 393-421 46 Ali Esad Göksel, “The Story of Wine in Anatolia”, Skylife 12, 1998, 11 vd. 47 İlhan Pınar, “Yüzyıl sonunda yüzyıl başı İzmir’inde retrospektif bir gezi denemesi”, İzmir, kent kültürü dergisi,1, Nisan 2000, 161 48 Necla Sönmez, R. 1304 Yılı Aydın Vilayeti Salnamesi, (E.Ü. Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü yayınlanmamış lisans tezi), 1987, Bornova, 241”İzmir Vilayetinde senevi siyah rezaki ve çekirdeksiz olarak 1 milyon atik kantar kuru üzüm husule gelip, bir kısmı dahilde sarf olunarak azami kısmı Avrupa devletlerine ihrac olunmakta ve bu yüzden 1 milyon raddesinde bir meblağ vilayete dahil olmaktadır. Bundan başka 600 bin kantar yaş üzüm husule gelip, bir miktarı Rusya’ya irsal ve azami kısmından şarap imal ile küsuru yemeklik olarak sarf edilir”, 245 “Mukaddema Avrupa devletlerinden Rusya ve Romanya’ya şarap ihracatı yapılırken, sonradan konulan ağır rüsumat nedeniyle ihracat fevkalade tenakkuz etmiştir.”

Page 9: izmirin eski bagları saraplari

9

gece gündüz tımar ile uğraşmaktadır. Bağcılıkta hemen nâmı işitilmeyen kazâmız ahâlisinin yakın vakitte bu yüzden pek büyük bir şöhret kazanacakları me’mûldur. Fakat bu nev-heveslerin bir kısmı Amerikan asma çubukları gars ile masraf ve emeklerini rûzgâra sarf etmeyip âtîsini temin etmekte iseler de bir kısmı da yerli çubukları gars etmektedir. Yerli çubuklarına filoksera illet-i müdhişesinin sirâyet-i tesiri ve bu suretle pek çok bağların mahv ve perişân olduğu ve keseler dolusu masraf edilen akçelerin heder olup gittiği meydanda iken kazâmızda bağ yetiştirmeye heves edenlerin bir sene evvel mâhsul almak tama’ıyla âtîyi teemmül etmeleri şâyân-ı teessüf–i ahvâlden bulunmakla bu bâbda ahâliye vesâyâ-yı lâzime ifâsı zımninde keyfiyet vilâyet-i celile zirâat müfettişliğinin nazar-ı dikkatine vaz’ eyleriz.”49

Bu sadece Menemenli bağcıların bir feryadıdır ve 19.yüzyılın ikinci yarısı ile 20 yüzyılın ilk çeyreği arasında Batı Anadolu bağcılığının sorunları üzerine bir araştırma yapmak isteyenler Ahenk ve Hizmet gibi İzmir’in yerel gazetelerinde zengin haber ve inceleme bulabilirler.

İzmir’in bağcılığı üzerine yazılan bir yazıda Bornova Misketi olarak ünlenmiş bir üzüm çeşidinden söz etmemek olmaz kanısındayız. Söz konusu şaraplık ve kokulu beyaz üzüm üzerine Ziraat ve Gıda Fakülteleri’nde yapılan önemli araştırmalar bulunmaktadır50. Bununla birlikte söz konusu asma türünün kökeni ve bölgenin yerlisi olup olmadığı üzerine yapılan tartışmalara küçük de olsa bir katkı yapar amacıyla bu notu eklemekte yarar bulunmaktadır. 1671 yılı gibi günümüzden neredeyse 330 yıl önce İzmir’i ziyaret eden Evliya Çelebi Urla çarşısında gördüğü bir muhteşem bir asmaya aşılanmış üzümler arasında misketi de saymaktadır51 Bu, Misket’in kökeni bakımından dikkate alınması gerekli bir atıf olarak değerlendirilmelidir. Her şeyden önce Misket kelimesinin kökeni ve anlamı söz konusu asma ve üzümünü Avrupa dillerindeki benzerleri Muscato, Muscat, Moscatel kelimelerinden daha iyi açıklamaktadır. Üzümün kokulu olması Farsça “misk” kelimesi ile vurgulanmış olup bu dahi asmanın doğulu bir kökeni olduğunu işaret etmektedir. Avrupalı bağcılar arasında Misket üzümünün Eski Hellen (Yunan) kökenli olduğu ve birçok Avrupa şaraplık üzümünün atası olduğuna inanılmaktadır. Doğu kökenli olan bu asmanın İ.Ö.8.-7.yüzyıllarda Batı Anadolu kıyılarındaki Hellen kentlerinden Batı Akdeniz kıyılarına doğru gerçekleştirilen göçlerle birlikte Avrupa’ya getirilmiş olması mümkündür.

Batı Akdeniz kıyılarının Batı Anadolu’daki başta Miletos olmak üzere birçok Hellen kenti tarafından kolonileştirilmesine değinildiği zaman, bu göç hareketinin öncüsü, kılavuzu, usta denizcilerin ülkesi Fokai’den (Foça) söz etmemek olmaz kanısındayız. Antik dönemin yazılı kaynaklarında Fokai bağcılığı ve şarabı ile ilgili herhangi bir bilgi notu görülmemesine karşın, Foçalıların Güney Fransa kıyılarındaki bağcılığın yaratıcısı olduğuna inanılmaktadır. Foça’nın bağcılığı ve şarapçılığı ile ilgili atıflar oldukça geç bir dönemden, 17.yüzyılın ilk yarısında bölgeyi ziyaret eden Katip Çelebi’den gelmektedir. Cihannüma adlı eserinde Foça’dan söz ederken “bağ ve bahçesi boldur. Üzümü hamr edilir. Karacafoça şarabı ünlüdür” demektedir52.

49 Ahenk 1089, 16 Mart 1900 50 N. Aktan, “Ege Bölgesi Şarapçılığı ve Şarapları üzerine bir araştırma”, E.Ü. Ziraat Fakültesi Dergisi, cilt 7, sayı 1, 43, 1970 ; Bornova Misketinde olgunluğun şarap kalitesine etkisi üzerine bir araştırma, E. Ü. Ziraat Fakültesi yayınları, 1976, no.301 ; N. Uluöz-N. Aktan, “Misket Şarabı ve Misteller üzerine bir araştırma”, E. Ü. Ziraat Fakültesi Dergisi, cilt 7, sayı 1. 43, 1970 51 Bkz. dip not. 42 52 Katip Çelebi, Cihannüma, İstanbul, 1732, 636

Page 10: izmirin eski bagları saraplari

10

Katip Çelebi’nin sözünü ettiği ünlü Karacafoça şarabı hangi asmadan elde ediliyordu ? Bunun günümüzde hemen hemen yok olan bölgede Foçakarası olarak bilinen şaraplık bir üzüm türünden elde edilmiş olması kuvvetle muhtemeldir53. Bugünlerde yeniden diriltilmesine çalışılan Foçakarası asması54, yemeklik olan rezzaki ve çekirdeksiz türler varlıklarını sürdürürken, şaraplık olduğu için 1922 yılında Foça’dan giden mübadil Rumlar ile birlikte çöküşe geçmiş ve 1930’lu yıllardan sonra da ziraati terk edilmiştir.

1922 yılı, tam da bağbozumu mevsiminde sadece Foça’da değil, aynı zamanda tüm ülkede şaraplık üzüm ziraati bakımından bir dönüm noktası olmuştur. Uzman Hıristiyan bağcıların ülkeyi terk etmesi ve Balkanlar’dan gelen mübadillerin ise genellikle tütüncü olması nedeniyle55 bağlar sökülmüş, bağcılık özellikle bölgemizde büyük bir krize girmiş ve toparlanması zaman almıştır. Bağların yerlerini tütün tarlalarına bırakmaları ve bunun pişmanlığı Urla’da halk arasındaki şu darb-ı meselle ifade edilmektedir : “balı söktük, zehir diktik”56.

Cumhuriyet dönemi bağcılığı ve şarapçılığı ise ayrı bir yazıda ele alınması gerekli bir konu olarak gündemde bulunmaktadır.

53 Cumhuriyet dönemi öncesi Foça bağcılığı üzerine bkz. Fikret Adanır “19.Yüzyıl Ortalarında Foça Kasabası’nda Kazanç ve Vergi”, Geçmişten Günümüze Foça Uluslararası Sempozyumu, (23-25 Ağustos 1996), 1997, Ankara, 9 ; Engin Berber, “Mütareke ve Yunan İşgali Döneminde Foça Kazası”, Geçmişten Günümüze Foça, 39-40. Ayrıca bkz Fatih Doğan, 1313 Yılı Aydın Vilayeti Salnamesi, (E.Ü. Edebiyat Fak. Tarih Bölümü. Yayınlanmamış Lisans Tezi), 1990, Bornova, 226 (257-259) “Dahili kazada (49315) dönüm arazi olub bundan (13163) dönüm bağ ve.....” “Foça kazası arazisinin birinci derece mahsulatı üzüm olup, çekirdeksiz üzüm (sultani) bağlarının bir dönümünden hadd-ü sat itibariyle iki yüz kıyye ve siyah üzüm bağlarının bir dönümünden dahi dört kantar kadar mahsul alınabilir. Dahil-i kazada (13383) dönüm bağ olup senevi üç milyon okkayı mütecaviz kuru üzüm beşyüzbin okka kadar yaş üzüm husule gelir”. Ayrıca kasabada 15 şarap imalathanesi mevcuttu. 54 Foçakarasının yeniden ıslahı ile ilgili olarak bkz. Foçakarası nedir ? Foçakarası neden yok oldu ?, http://www. Geocities.com/focakaraasi/nedir.html. 55 Yukarıdaki yargıya da ihtiyatla yaklaşmak gerekmektedir. Nitekim 1924 yılında Menemen’e Florina’dan gelen mübadiller geldikleri yerde en küçük bir bağcılık deneyimleri olmamalarına karşın, kendilerine Menemen’de tahsis edilen muhacir hakkı bağlarda, dedem rahmetli Kazım Damar da dahil olmak üzere, yaşamlarının sonuna kadar bağcılık gibi meşakkatli ve fedakarlık isteyen bir zirai alanda özveri ile çalışmışlardır. 56 Figen Anaç, 1922-1960 arası Urla, Bornova, 1994, 52 (E. Ü. Edebiyat Fak. Tarih Bölümü, yayınlanmamış lisans tezi)