17
İlk Gün Zarfı Grafik A.S.D Kasım 2008 - 2009 3. SINIF Kataloğu

İlk Gün Zarf Çalışmaları

Embed Size (px)

DESCRIPTION

İlk gün zarf çalışmaları

Citation preview

Page 1: İlk Gün Zarf Çalışmaları

İlk Gün Zarfı

Gra�k A.S.D

Kasım 2008 - 20093. SINIF

Kataloğu

Page 2: İlk Gün Zarf Çalışmaları

Osmanlı Sikkeleri

Ad Soyad: Sümeyye ArıSınıf: 3. Sınıf (Grafik)Konu: İlk Gün ZarfıProgram: Adobe IllustratorTarih: Kasım 2008Yöneten: Öğr. Gör. Uğur Akbulut

Türkiye Cumhuriyeti Posta

1LİRA

İLK GÜN ZARFI

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

28.11.2008OSMANLI SİKKELERİ

İlk Osmanlı gümüş parası akçenin 1326'da Orhan Gazi adına kesildiği kabul edilir. Ancak babası Osman Gazi döneminde basılmış bir akçe parçası da bulunmuştur. I. Beyazid gümüş ve bakır Osmanlı paraları için düzenlemeler getirdi. II. Mehmed dönemine kadar akçe ve pul denilen sikkelerle Venedik Dukası sürümdeydi. II. Mehmed 1447'de sultani olarak bilinen ilk Osmanlı altınını bastırdı. İlk tuğralı Osmanlı paraları III. Mehmed adına basıldı. 1625'te alınan "tashih-i sikke" kararından sonra kuruş, 1640'ta para adı verilen metal paralar basıldı. 1687'de sikkelerin hepsine darphane damgası vurulması karar-laştırıldı. 18. yüzyılın başında Osmanlı piyasasında cedid, islambol, şerifi gibi yerli altın paralardan başka yaldız, frengi, esedi, zolata, abbasi, tümen gibi yabancı altın ve gümüş paralar da sürümdeydi. Yerli ve yabancı paraların pariteleri ara-sındaki fark altın ve gümüş kaçakçılığına yol açıyor, bu durum da ekonomiyi sarsıyordu.

18. yüzyılın ikinci yarısında "zer-i mahsub" serisi altın ikilik, üçlük, beşlik ve onluklar çıkartılırken, üstlerine "duribe fi Konstantiniye" yerine "duribe fi İslambol" ifadesi konuldu. 19. yüzyılda dünya piyasalarında altının giderek değer kazanma-sı nedeniyle metal paraların paritelerinin sık sık yeniden belirlenmesi gerekti. II. Mahmud'un (1808-39) son yıllarında Osmanlı sikkelerinin basımı ve birimleri konusunda köklü yenilikler gerçekleştirdi. Abdülmecid 1840'ta çıkardığı bir fermanla bütün metal paraların yenilenmesini istedi. Darphanede sarkaç sistemine geçildi. 22 ayar, yüzlük serisi altın ve gümüş Mecidiyeler çıkarıldı. Bakır sikkelerde de 5, 10, 20 ve 40 para olarak basıldı. Maliye Nezareti içinde kurulan Meskukat-ı Şahane İdaresi altın ve gümüş fiyatlarındaki değişmeleri de dikkate alarak Osmanlı Mecidiyesi'ne göre eski Osmanlı ve yabancı paraların kurlarını belirliyordu. Osmanlı Bankası'na banknot çıkarma yetkisinin verilmesinden (1863) sonra, 1881'de Meskukat-ı Osmaniye Kararnamesi yayınlandı. 26 Mart 1916'da çıkarılan Tevhid-i Meskukat Kanunu'yla Osmanlı metal paraları altın, gümüş ve nikel olarak belirlendi. Cumhuriyet'in ilk yıllarında Osmanlı metal paraları sürümde kaldı. 1924 ve 1925'te çıkarılan 411 ve 624 sayılı yasalarla altın ve gümüş para sistemine son verildi.

Osmanlı dönemi sikkeleri Osman Gazi dünyanın sayılı imparatorluklarından biri olacak olan Osmanoğullarının ilk sikkesini kestirerek Anadolunun karmaşık ortamında adını duyurdu. Gümüşten kesilen ve akçe adı verilen bu sikke, Osmanlının para birimi olarak 15. yüzyıla kadar değerinden hiç bir şey kaybetmeden geldi. Beyliğin sınırlarını başarılı akınlarla genişleten Orhan Gazi akçelerini önce Anadoludaki İlhanlı baskısı yüzünden İlhanlı tarzında, vali Timurtaşın ölümünden sonra ise sadece kendi adının ve kısa bir duanın bulunduğu farklı bir tarzda kestirir. Osmanlı sikkelerde uzun dua cümleleri yer almaz. Sultanın ve babasının adı, darphanenin adı ve darp tarihi rakamla yazılmış olarak bir de hullide mülkehu (mülkü devamlı olsun),azze nasrehu (yardımı aziz olsun) gibi kısa dua (temenni) yazılır.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

28.11.2008

2008

Page 3: İlk Gün Zarf Çalışmaları

Kayseri’deki Selçuklu eserlerinin en güzel örneklerinden olan Döner Kümbet, kitabesine göre Prenses Şah Cihan Hatun adına yaptırılmıştır. Kümbet kare bir kaide üzerine on iki köşeli bir gövdesi olup, tamamen kesme taştan, mukarnas kornişler üzerine konik külahla, içten ise silindirik mekan üzerine kubbe ile örtülüdür.Halk arasında Döner Kümbet olarak bilinen Şah Cihan Hatun Kümbeti, Talas caddesi üzerinde ve Seyyid Burhanettin Mezarlığı’nın karşısındadır. Kayseri’deki Selçuklu eserlerinin en güzel örneklerinden olan bu türbe kitabesine göre Prenses Şah Cihan Hatun adına yaptırılmıştır. Ancak kitabe de bir tarih belirtilmemektedir. Albert Gabriel Kayseri Abideleri adlı eserinde türbeyi Niğde ve Ahlat’taki benzer kümbetler ile karşılaştırarak inşa tarihinin 1275 yılı civarında olabileceğini söylemektedir.

Kümbet kare bir kaide üzerine on iki köşeli bir gövdesi olup, tamamen kesme taştan, mukarnas kornişler üzerine konik külahla, içten ise silindirik mekan üzerine kubbe ile örtülüdür. Türbe kaidesi dört köşesindeki iki dilimli kırma şevlerle on iki köşeye dönüştürülmüştür.Yapının her yüzünde sivri bir silme taş kemer zeminden kabarık olarak gözükmektedir. Silmeler köşeler boyunca uzanmaktadırlar. Her köşede bir çift sütun bulunmaktadır. Sütunların altı kaidenin saçağına dayanmaktadır. Taç kemerler bir bezeme olarak görünmekle beraber aynı zamanda onikigen prizmadan daireye geçilmesini sağlamaktadırlar. Taç kemerlerin üzerinde geometrik bezemeli iki yuvarlak kuşak bulunmaktadırGövdenin etrafında, kaval silmelerin meydana getirdiği on iki sivri kemerden her birinin çevirdiği yüzeyler, farklı süslemel-erle işlenmiştir. Ayrıca taç kapının solunda, bir hurma ağacının üstünde, çift başlı kartal ve iki tarafında birer aslanı gösteren harap bir kabartma, taç kapının sağında da diğer bir hurma ağacı kabartması vardır.

Figürlü plastik süslemelerin bolluğu ile göze çarpan ve abidevi bir çadırı andıran kümbetin kapı cephesi üstünde, insan başlı, kanatlı iki pars figürü arasında çift başlı kartal arması tahrip edilmiş halde belli olmaktadır.Girişin iki tarafında küçük nişler bulunmaktadır. Bu nişler mukarnaslı yarım kubbeler halindedir. Kümbetin ana yapısının doğu ve batı duvarlarında iki pencere ve güneyinde de mihrap nişi bulunmaktadır. Mihrap nişi çok köşeli olup, iki köşesinde yarım yuvarlak sütunçeler bulunmaktadır. Mihrap mukarnaslı olarak sona erer. Bunun yanı sıra mihrap geometrik silmeli bir çerçeve içerisine alınmıştır. Kubbenin iç kısmı taş örgülüdür. Yuvarlak kubbe ile duvar arasında silme bir korniş dolanmaktadır.

Döner Kumbeti - Kayseri

Ad Soyad: Oya AydınSınıf: 3. Sınıf (Grafik)Konu: İlk Gün ZarfıProgram: Adobe IllustratorTarih: Kasım 2008Yöneten: Öğr. Gör. Uğur Akbulut

İLK GÜN ZARFI

Türkiye Cumhuriyeti Posta

LİRA1

Türkiye Cumhuriyeti Posta

LİRA11LİRA

Türkiye Cumhuriyeti Posta

1LİRALİRA1

2008Döner Kumbeti - Kayseri

NER

KÜMBET KAYSERİ

Türk i y e Cumhu

riye

t i

12

75 20 0 8

NER

KÜMBET KAYSERİ

Türk i y e Cumhu

riye

t i

12

75 20 0 8

NER

KÜMBET KAYSERİ

Türk i y e Cumhu

riye

t i

12

75 20 0 8

Page 4: İlk Gün Zarf Çalışmaları

Ad Soyad: Sümeyra AyenginSınıf: 3. Sınıf (Grafik)Konu: İlk Gün Zarfı TasarımıProgram: Adobe IllustratorTarih: Kasım 2008Yöneten: Öğr. Gör. Uğur Akbulut

1LİRA

Türkiye Cumhuriyeti Posta

TÜRK ÇİNİ SANATI - İZNİK İLK GÜN ZARFI

1LİRA

Türkiye Cumhuriyeti Posta

Osmanlı’dan Günümüze Kalan Deri İşlemeli Mektup

1LİRA

PostaTürkiye Cumhuriyeti

1LİRA

Posta

İLK GÜN ZARFI

DERİ İŞLEMELİ MEKTUP ,

OSMANLI

RK

İYE

CU

M

HURİYETİ 2008

RK

İYE

CU

M

HURİYETİ 2008

Bir tarım ülkesi olan Anadolu topraklarında tarım ve onun ayrılmaz bir parçası olan hayvancılık çok gelişmiştir.Hayvancı-lığa dayalı sanayi sektörleri içinde en eskisi ve yaygını dericilikti.

Derinin başlıca kullanım alanları şöyle sıralanabilir . Giyim ve aksesuarda , kitap cildinde ,haritalarda , eyer ve koşumtakımlarında , nihalelerde (sofra altlığı) , askeri alanda (ok, yay kaburları,tabanca kılıfları, vs.) müzik aletlerinde, gölge oyununda(başta Karagöz ve Hacivat olmak üzere kahramanlar ve dekorları), saray, konak, ev, cam, ve türbe, kapılarındaperde olarak, tavan kaplamalarındagörülmektedir.

Derinin yumuşaklığı nedeniyle kolay işlenebilir özelliği, neredeyse kumaşın girdiği her yere girmesine olanak vermiştir.Kumaşta olduğu gibi bezeme motifleri en ince detaylarına kadar çok değişik tekniklerde uygulanabilmiştir. Bu teknikler;kalem işi, aplike, lake, desenin kalıpla basıldığı gömme tekniği,yaldızla bezeme, kabare denilen çivi başlarıyla bezeme ,üzeri taşlı madeni levhaların, deri üzerine tesbitiyle bezeme, kesilip oyularak ajurlama tekniği , altın veya altın alaşımlıelle desen yüzeyinin işlenmesidir.

Bu mektupluk ve cüzdan olarak kullanılabilecek deri işleri,yukarıdaki tekniklerde “tel sarma işlemeli”olarak bezenmiş.Daha çok Avrupa’ da koleksiyonerler , antikacılar ve müzayedelerde de karşımıza çıkan bu çantalar değişik örnekleriyleoldukça kalabalık bir gruptur.Kırmızı, koyu mor, kahverengi,taba rengi deriden,16-30 cm. uzunluk, 11-17cm.yükseklikte,ince, uzun, dikdörtgen şeklinde, iki veya üç gözlüdürler, Çoğunda tarih, isimve yapıldığı şehrin adı olan“Constantınopel”yazısı Latin harfleriyle işlemelidir.Bu yüzden bu çantalar İstanbul’a gelen yabancılar tarafından sipariş verilerek hatıra eşyası olarak yaptırılmış olmalıdırlar.Mevcut olan örneklerden bu çantalarınyurt içinde de yaygın olarak kullanıldığı anlaşılıyor. Fakat ağır bezemelerine ve iç kapaklarının mevcudiyetine rağmen bunlar isim ve tarih taşımazlar.

Bunların içinde bir tek istisna II . Mahmut (1808-1839) tuğrasını, Arap harfleriyle “İstanbul” adını ve Hicri 1251 tarihinitaşıyanıdır. Aynı tarihin miladi karşılığıysa gene Arap rakamıyla 1835 olarak işlenmiştir. Bu çantanın kırmızı deri üzerinesarı tel işlemeli bezemesi Batı etkilidir.Paris’te Ahmet Benli koleksiyonunda bulunan çantanın sultan ve ya ileri gelen birOsmanlı Paşası tarafından bir yabancıya hediye edildiği zannedilir.

Page 5: İlk Gün Zarf Çalışmaları

Eskiden halkın giyim biçiminden, yaşayısından tamamen farklı durumda olan padişah, hanedan ile Saray mensuplarının elbiseleri için özel oalrak dokutturulan kumaşlara ‘Saray Kumaşları’ denir. Bu gruba şüphesiz Osmanlı Saraylarının teşrifi için dokutturulan kumaşlarıda katmak gerekir.Yalnız Sarayın gereksimini karşılamak için bu tezgahlar çalışır ve başka iş göremezlerdi.Buna benzer kumaşlara halk için çalışan diğer atelye imalatında rastlansa bile, Saraya ait kumaşlar gerek süsleri gerekse kullanılan malzemenin zenginliği ile diğerlerinden üstün olurdu.Padişah ile Saraylı tüm giysilerinin belli kurallara bağlı kalması nedeniyle,özellikle padişah günlük kıyafetlerinde, tören elbiselerinde kumaş cinsine ve desenlerine büyük titizlik gösterilmesi, Saray tezgahlarının gelişmesinde önemli rol oynamıştır. İmparatorluk büyüdükçe imalat çeşitlenmiş ve zenginlenmiştir.Buna karşılık önce tamamen amatörce yapılan dokumacılık halkın şehirleşmesi sonucunda tüm gereksinmelerini karşılayan profesyonel, güçlü bir sanat kolu haline gelmiştir. Sultan giysilerinin dokunuş ve kullanılan malzeme çeşidi yönünden aldığı isimler: Atlas, canfes, çatma, seraser, serenk, selimiye, kempa ve gezidir. İlk zamnlaar sade olan Padişah giysileri sonraları daha da mükemmelleşmiştir.Kaftanlara kürkler ilave edilmiş; bu kürkler; samur, kakum, foyum,(hermin)denilen cinslerden oluşmuştur.Kapaniçe adını alan bu kaftanların içi kürklü, dışı seraser, atlas ve gezi gibi en nefis kumaşlarla kaplı uzun kollu (yen), önden açık, kıymetli taşlarla süsülü düğmeli ve yanları yırtmaçlı bir giysidir.Hükümdarların şahsına mahsus kapaniçenin fevkalade iltifat olamk üzere Kırım Hanlarına ve Bend-egana hediye edildiği bilinmektedir. Topkapı Sarayı Müzesi’nde bu çeşit kapaniçelerden örneklerden örneklerden mevcut-tur. Kaftanlar içe ve dışa giyilmek üzere iki tür dokunmuştur, dışa giyilen Merasim Kaftanlarıdır.Bunlar, altın telli çatma veya seraserden yapılmıştır.Bunlar da diğer kaftan biçimlerinden olup;sadece kol üzerinden omuzdan aşağıya kaftan boyu kadar (yen) denilen ikinci bir kol bulunmaktadır.

Yenin görünüşü görkemli yapmak ve Osmanlı İmparatorluğu merasim usulüne göre bayramlarda ve cüluslarda öpülmek gibi tarihî bir görevi vardı. Tanzimat'tan sonra bu usûl kalkmış ve taht saçağı öpülmeye başlanmıştır. Nitekim son devirde kullanılan taht saçağı bugün Hazine'de altın tahtla birlikte teşhir edilmektedir. Osmanlı Kaftanları, büyük Atatürk’ün emri-yle Topkapı Sarayı’na taşınmıştır.

Osmanlı Kaftanları - İstanbul

Ad Soyad: Tuğçe CebecikSınıf: 3. Sınıf (Grafik)Konu: İlk Gün Zarfı TasarımıProgram: Adobe IllustratorTarih: Kasım 2008Yöneten: Öğr. Gör. Uğur Akbulut

28. O4. 2008 İ S T A N B U

LTürkiye Cumhuriyeti Posta

1LİRA

İLK GÜN ZARFI

OSMANLI KAFTANLARI -İstanbul28. O4. 2008 İ S T A N B U L

2008

Page 6: İlk Gün Zarf Çalışmaları

Eskiden halkın giyim biçiminden, yaşayısından tamamen farklı durumda olan padişah, hanedan ile Saray mensuplarının elbiseleri için özel oalrak dokutturulan kumaşlara ‘Saray Kumaşları’ denir. Bu gruba şüphesiz Osmanlı Saraylarının teşrifi için dokutturulan kumaşlarıda katmak gerekir.Yalnız Sarayın gereksimini karşılamak için bu tezgahlar çalışır ve başka iş göremezlerdi.Buna benzer kumaşlara halk için çalışan diğer atelye imalatında rastlansa bile, Saraya ait kumaşlar gerek süsleri gerekse kullanılan malzemenin zenginliği ile diğerlerinden üstün olurdu.Padişah ile Saraylı tüm giysilerinin belli kurallara bağlı kalması nedeniyle,özellikle padişah günlük kıyafetlerinde, tören elbiselerinde kumaş cinsine ve desenlerine büyük titizlik gösterilmesi, Saray tezgahlarının gelişmesinde önemli rol oynamıştır. İmparatorluk büyüdükçe imalat çeşitlenmiş ve zenginlenmiştir.Buna karşılık önce tamamen amatörce yapılan dokumacılık halkın şehirleşmesi sonucunda tüm gereksinmelerini karşılayan profesyonel, güçlü bir sanat kolu haline gelmiştir. Sultan giysilerinin dokunuş ve kullanılan malzeme çeşidi yönünden aldığı isimler: Atlas, canfes, çatma, seraser, serenk, selimiye, kempa ve gezidir. İlk zamnlaar sade olan Padişah giysileri sonraları daha da mükemmelleşmiştir.Kaftanlara kürkler ilave edilmiş; bu kürkler; samur, kakum, foyum,(hermin)denilen cinslerden oluşmuştur.Kapaniçe adını alan bu kaftanların içi kürklü, dışı seraser, atlas ve gezi gibi en nefis kumaşlarla kaplı uzun kollu (yen), önden açık, kıymetli taşlarla süsülü düğmeli ve yanları yırtmaçlı bir giysidir.Hükümdarların şahsına mahsus kapaniçenin fevkalade iltifat olamk üzere Kırım Hanlarına ve Bend-egana hediye edildiği bilinmektedir. Topkapı Sarayı Müzesi’nde bu çeşit kapaniçelerden örneklerden örneklerden mevcut-tur. Kaftanlar içe ve dışa giyilmek üzere iki tür dokunmuştur, dışa giyilen Merasim Kaftanlarıdır.Bunlar, altın telli çatma veya seraserden yapılmıştır.Bunlar da diğer kaftan biçimlerinden olup;sadece kol üzerinden omuzdan aşağıya kaftan boyu kadar (yen) denilen ikinci bir kol bulunmaktadır.

Yenin görünüşü görkemli yapmak ve Osmanlı İmparatorluğu merasim usulüne göre bayramlarda ve cüluslarda öpülmek gibi tarihî bir görevi vardı. Tanzimat'tan sonra bu usûl kalkmış ve taht saçağı öpülmeye başlanmıştır. Nitekim son devirde kullanılan taht saçağı bugün Hazine'de altın tahtla birlikte teşhir edilmektedir. Osmanlı Kaftanları, büyük Atatürk’ün emri-yle Topkapı Sarayı’na taşınmıştır.

Osmanlı Kaftanları - İstanbul

Ad Soyad: Tuğçe CebecikSınıf: 3. Sınıf (Grafik)Konu: İlk Gün Zarfı TasarımıProgram: Adobe IllustratorTarih: Kasım 2008Yöneten: Öğr. Gör. Uğur Akbulut

c d g

Türkiye Cumhuriyeti Posta

1LİRA

28. O4. 2008 İ S T A N B U

L

İLK GÜN ZARFI

OSMANLI KAFTANLARI - İstanbul2008

28. O4. 2008 İ S T A N B U

L

Page 7: İlk Gün Zarf Çalışmaları

Kocaeli Mutasarrifi (valisi) Musa Kazim Bey, II. Abdülhamitin tahta çikisinin 5. yili anisina yaptirmistir. Mimar Vedat Tekin ilk yapitlarindan olan kule neo-klasik üslupta olup, duvarlarinda mermer, Hereke ve Tavsancil yörelerine özgü traverten taslari kullanilmistir. Saati 1929 yilinda Mustafa Semi tarafindan yapilan kulenin en alt katinda çesmeler yer almaktadir. Çatisi kursun kapli, egzotik külahlidir.

Günümüzdeki kadar hemen herkesin gerektiginde kolayca yararlanabilcegi sekilde, kolunda veya yelek cebinde tasinma-digi ve her isyerinde veya konutta bulunmadigi XX. yy. baslarinda ve öncesinde, uzak mesafelerden kolayca görülecek, büyük ebatlarda imal edilerek; sehirlerdeki mevcut kuleler veya yükseltiler üzerine veya özel olarak insa edilen kulelere monte edilir, böylece halkin istifadesine sunuldugu düsünülürdü.

Bu nedenle saat kuleleri genellikle, mümkün oldugunca çok insanin yararlanmasi için;sehirlerin en merkezi ve kalabalik yerlerine konulurdu. <BR>Izmit Saat Kulesinin yeri belirlenirken de, yukaridaki hususlarin dikkate alindigi düsünülmekte-dir. Kulenin bugünkü konumuna bakildiginda; insa yerinin sehrin en hareketli mekani olan tren istasyonu ile o yillarda birçok isçinin çalistigi tersaneye çok yakin olarak seçilmis oldugu görülmektedir.Ayrica yer seçimindeki diger bir faktör de; Padisahin anisina yapildigindan dolayi Av Kösküne yakin bir konumda bulunmasi olabilir.

Saat Kulesi’nin üç tarafında bulunan sebillerin alınlığında ve kapısı üzerinde kitabeler bulunmaktadır. Bu kitabelerde "1318 Belediye etti inşa bu kule ile çeşme-i Seyit Kamari’ye" yazılıdır. Orta kattaki yuvarlak kartuş içerisinde de Sultan II.Abdülhamit’in tuğrası bulunmaktadır. Kulenin giriş kapısı yanındaki Türkçe bir kitabeden de SEKA tarafından 1970’te onarıldığı yazılıdır. Saat Kulesi, köşelerinde ikişer sütun ve kenarlarında yuvarlak kemerli sebiller bulunan kare bir kaide üzerinde yükselmektedir. Sebiller basık yuvarlak niş şeklinde olup, silmelerle çevrelenmiştir. Ayrıca sebillerin profilli birer teknesi bulunmaktadır. Buradaki sebilli kaide üzerinde yükselen kulenin köşeleri pahlanmış kare prizma şeklindedir. Kaide ile gövde arasına bir balkon yapılmıştır. Bundan sonra gövde enine üç silme ile dört kata bölünmüş, üzeri de piramidal bir külah ile örtülmüştür. Geniş saçakları olan bu külahın altında dört yöne yönelik birer saat kadranı yerleştirilmiştir. Neo-Klasik üslupta yapılan Saat Kulesi’nin her köşesinde silmeli, ince uzun birer pencere bulunmaktadır. İlki 1970’te onarılan küle, ikinci onarımı geçen yıl gördü.

Saat Kulesi - İzmit

Ad Soyad: Ayşe ErdoğanSınıf: 3. Sınıf (Grafik)Konu: İlk Gün Zarfı TasarımıProgram: Adobe IllustratorTarih: Kasım 2008Yöneten: Öğr. Gör. Uğur Akbulut

SAAT KULESİ - İZMİT

Türkiye Cumhuriyeti Posta

1LİRA

Türkiye Cumhuriyeti Posta

1LİRA

TÜRKİYE CUMH

URİYE

23.11.2008 İZMİT SAAT TÜ

RK

İYE CUMHURİYETİ

23.11.2008 İZMİT S

AAT

İlk Gün Zarfı

2008

Page 8: İlk Gün Zarf Çalışmaları

1LİRA

Türkiye Cumhuriyeti Posta

İçerisinde sahabeden Hazret-i Câbir’in kabrinin bulunduğu inancıyla Câbir Cami olarak da adlandırılan bu tarihi yapı aslı eski bir Bizans kilisesidir. İstanbul’un kuzeybatı köşesinde kara tarafı surları ile Haliç kıyısı arasında kalan sahada Ayvansa-ray semtinin içinde, ancak 1933’lerde yapılan düzenleme sonucunda adını verdiği mahallenin surları dışında kalmıştır.

Eski bir kilise olan bina, 1490 yılında Sadrazam Koca Mustafa Paşa tarafından camiye dönüştürülmüştür. Yapılış tarihi hakkında kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte bazı araştırmacılar Bizans İmparatoru I. Leon Flavius tarafından 458 yılında yaptırıldığını belirtmektedir. Kilisenin adı hakkında da kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak kimi kaynaklarda Aziz Petros ve Aziz Marcos Kilisesi olarak geçer. Bazı kaynaklarda ise kilisenin IX. yüzyılda İmparator Teofilos’un kızı Prenses Tekla tarafından yaptırıldığı ve adının da Hagia Tekla Kilisesi olduğu belirtilir.

İstanbul’un Bizans dönemine ait eski eserlerine ait toplu bir eser yazan Patrik Konstantinos, Fransızcası 1846’da yayımlanan (Rumca ilk baskı 1824, 2.bas.1844) kitabında burayı havarilerden Petrus (Petros) ve Marcus’un (Markos) kilisesi olarak gösterir. Bu teşhis sonraları İstanbul’un eski eserleri ve tarihi topografyasına dair belli başlı kitaplarda da tekrarlanmıştır. Bu hipoteze esas olan söylenceye göre, I.Leon döneminde (457-474) Galbios ve Kandidos adlarında iki patris Kudüs’ü ziyaretlerinde bir Yahudinin evinde bulunduğunu öğrendikleri Meryem’in evinde bulunduğunu öğrendikleri Meryem’in elbisesini (mafarion) çalarak 458’e doğru Bizantion’a getirirler ve Blaherna semtinde havari petros ve Markos adlarına bir kilise yaptırarak bu kutsal elbiseyi küçük bir yapı olan bu kiliseye koyarlar. Fakat İmparator bunu öğrenince daha büyük olan Blaherna Kilisesi’ni inşa ettirerek, elbiseyi oraya taşıtır. Bu eşyanın oraya konulmasının hatırası için her yıl 2 Temmuz günü büyük tören yapılıyordu. Fakat Atik Paşa Cami olan kilisenin, iki patrisin 458’e doğru inşa ettirdikleri bina olması olasılığı çok zayıftır. Buna karşılık bu bölgede İmparator Teofilos’un (hd 829-842) kızı Tekla’nın bir kilise ve manastır kurduğu ve azizelerden Aya Tekla adına sunulan bu manastıra çekilerek burada öldüğü bilinmektedir. Aya Tekla Kilisesi, bir savaştan dönerken büyük bir kasırga ile selden kurtuluşunu o gün yortusu olan Aya Tekla’nın bir mucizesine borçlu olduğu inanan, İsaakios Komnenos (1057-1059) tarafından 1059’da tamir ettirilmiştir. Bu onarımın önemli ölçüde bir yenileme olduğunu, I.Aleksios’un (1081-1118) kızı Anna Komnena’nın kitabından öğrenmekteyiz. 1957'de Amerikan Bizans Enstitüsü tarafından binanın güney cephesinde, badana tabakasının altında bulunan freskoların, Ayios Kosmas, Hagios Damianos ve başmelek Mikhael'e ait oldukları tespit edilmiştir.

Atik Mustafa Paşa Camii - Fatih

1LİRA

Türkiye Cumhuriyeti Posta

CABİR

1LİRA

Türkiye Cumhuriyeti Posta

Cabir1LİRA

Türkiye Cumhuriyeti Posta

Ad Soyad: Faik Gürsu AydınSınıf: 3. Sınıf (Grafik)Konu: İlk Gün Zarfı TasarımıProgram: Adobe IllustratorTarih: Kasım 2008Yöneten: Öğr. Gör. Uğur Akbulut

Page 9: İlk Gün Zarf Çalışmaları

Uzunköprü'nün kuruluşu, 1427 yılında II.Murad Han emriyle Ergene Nehri üzerinde Mimar Muslihiddin tarafından bir köprü yapılmaya başlanmasına dayanır. Bunun öncesinde Uzunköprü'nün bu gün bulunduğu yerde ERGENE nehrinin bataklıkları ve ormanlık arazi bulunduğu bilinmektedir. Avrupa'ya sefer yapan Osmanlı ordusunun toplanma yeri olan Edirne'ye geçiş güzergahı üzerinde bulunan bu arazide ordu geçişi için daha önceden yapılan köprülerin Ergene nehrindeki taşkınların sonucu yıkılması ile kalıcı bir köprü inşaasına karar verilmiştir. Ormanlık ve bataklık arazide haramilerin dolaşması bölgeyi güvensiz hale getirdiğinden dolayı köprünün korunması için bir kasaba kurulmasıda verilen kararlar arasındadır. Osmanlı'nın son dönemlerinde "Uzunköprü" adını alacak bu kasabanın o zamanlarda kayıtlarda Cisr-i Ergene kasabası olarak geçtiği görülmektedir.

Uzunköprü, Osmanlıların Rumeli'de kurdukları ilk yerleşim yeridir. Daha önce varolan bir kasaba değil, tamamen Türklerce oluşturulmuş bir şehirdir.

Uzunköprü'nün inşaası 4 yıl sürecek ve dünyanın en uzun taş köprüsü olarak tarihte yerini alacaktır. II. Murad tarafından köprü yakınına kurulan kasaba da Osmanlıların Avrupa kıtasında ilk kurdukları yerleşim merkezi (diğer yerleşim merkezleri tarihte önceden var olan yerlerdi ve fetihlerle ele geçirilmişlerdi) olarak tarihe geçecektir. Kuruluşu sırasında Cisr-i Ergene Kasabası'na II.Murad'ın emri ile Muradiye Camii ve bir de hamam yapılmıştır.

Uzunköprü, Osmanlı'nın son döneminde yaşanan savaşlar sırasında hem Yunan hem de Bulgar istilası altında kalmıştır. 1920-22 Yunan işgali sırasında ismi Makrifere olarak değiştirilmiştir. Uzunköprü'nün ilginç bir özelliği de, köprünün başında, Osmanlı ülkesinin ilk Hürriyet anıtının 1909 yılında dikilmiş olmasıdır.

Bugün Yunanistan sınırına 6 km uzaklıkta yeralan Uzunköprü ilçesi geçimini tarım ve tarımsal sanayi üzerinden sağlamakta-dır. Ergene Ovası'nın bereketli topraklarında çeltik, ayçiçeği ve buğday başta olmak üzere tarımsal ürünler, diğer bölgelere nazaran yüksek verimlilikle üretilmektedir. Ancak son 20 yılda Trakya'da gelişen kontrolsüz sanayii ile birlikte çevre prob-lemleri Ergene Nehri'ni kullanılamaz hale getirmiştir. Sanayii atıklardan dolayı hergün farklı renkte akan Ergene Nehri kokusu ve içerdiği kimyasallar nedeniyle tüm bölge halkını ve ekonomisini olumsuz yönde etkilemektedir.

Uzunköprü - Edirne

Ad Soyad: Aylin KonukSınıf: 3. Sınıf (Grafik)Konu: İlk Gün Zarfı TasarımıProgram: Adobe IllustratorTarih: Kasım 2008Yöneten: Öğr. Gör. Uğur Akbulut

1LİRA

Türkiye Cumhuriyeti Posta

Türkiye Cumhuriyeti Posta

1LİRA

Türkiye Cumhuriyeti Posta

1LİRA

Türkiye Cumhuriyeti Posta

1LİRA1LİRA

UZUNKÖPRÜ 2008

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

UZUNKÖPRÜ 2008

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

UZUNKÖPRÜ 200

8

RKİY

E CUMHURİYETİ

İLK GÜN ZARFI

UZUNKÖPRÜ - EDİRNE2008

Page 10: İlk Gün Zarf Çalışmaları

Uzunköprü'nün kuruluşu, 1427 yılında II.Murad Han emriyle Ergene Nehri üzerinde Mimar Muslihiddin tarafından bir köprü yapılmaya başlanmasına dayanır. Bunun öncesinde Uzunköprü'nün bu gün bulunduğu yerde ERGENE nehrinin bataklıkları ve ormanlık arazi bulunduğu bilinmektedir. Avrupa'ya sefer yapan Osmanlı ordusunun toplanma yeri olan Edirne'ye geçiş güzergahı üzerinde bulunan bu arazide ordu geçişi için daha önceden yapılan köprülerin Ergene nehrindeki taşkınların sonucu yıkılması ile kalıcı bir köprü inşaasına karar verilmiştir. Ormanlık ve bataklık arazide haramilerin dolaşması bölgeyi güvensiz hale getirdiğinden dolayı köprünün korunması için bir kasaba kurulmasıda verilen kararlar arasındadır. Osmanlı'nın son dönemlerinde "Uzunköprü" adını alacak bu kasabanın o zamanlarda kayıtlarda Cisr-i Ergene kasabası olarak geçtiği görülmektedir.

Uzunköprü, Osmanlıların Rumeli'de kurdukları ilk yerleşim yeridir. Daha önce varolan bir kasaba değil, tamamen Türklerce oluşturulmuş bir şehirdir.

Uzunköprü'nün inşaası 4 yıl sürecek ve dünyanın en uzun taş köprüsü olarak tarihte yerini alacaktır. II. Murad tarafından köprü yakınına kurulan kasaba da Osmanlıların Avrupa kıtasında ilk kurdukları yerleşim merkezi (diğer yerleşim merkezleri tarihte önceden var olan yerlerdi ve fetihlerle ele geçirilmişlerdi) olarak tarihe geçecektir. Kuruluşu sırasında Cisr-i Ergene Kasabası'na II.Murad'ın emri ile Muradiye Camii ve bir de hamam yapılmıştır.

Uzunköprü, Osmanlı'nın son döneminde yaşanan savaşlar sırasında hem Yunan hem de Bulgar istilası altında kalmıştır. 1920-22 Yunan işgali sırasında ismi Makrifere olarak değiştirilmiştir. Uzunköprü'nün ilginç bir özelliği de, köprünün başında, Osmanlı ülkesinin ilk Hürriyet anıtının 1909 yılında dikilmiş olmasıdır.

Bugün Yunanistan sınırına 6 km uzaklıkta yeralan Uzunköprü ilçesi geçimini tarım ve tarımsal sanayi üzerinden sağlamakta-dır. Ergene Ovası'nın bereketli topraklarında çeltik, ayçiçeği ve buğday başta olmak üzere tarımsal ürünler, diğer bölgelere nazaran yüksek verimlilikle üretilmektedir. Ancak son 20 yılda Trakya'da gelişen kontrolsüz sanayii ile birlikte çevre prob-lemleri Ergene Nehri'ni kullanılamaz hale getirmiştir. Sanayii atıklardan dolayı hergün farklı renkte akan Ergene Nehri kokusu ve içerdiği kimyasallar nedeniyle tüm bölge halkını ve ekonomisini olumsuz yönde etkilemektedir.

Uzunköprü - Edirne

Ad Soyad: Aylin KonukSınıf: 3. Sınıf (Grafik)Konu: İlk Gün Zarfı TasarımıProgram: Adobe IllustratorTarih: Kasım 2008Yöneten: Öğr. Gör. Uğur Akbulut

Türkiye Cumhuriyeti Posta

1LİRA

Türkiye Cumhuriyeti Posta

1LİRA

İLK GÜN ZARFI U

ZUNKÖPRÜ 2008

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

UZUNKÖPRÜ - EDİRNE

Türkiye Cumhuriyeti Posta

1LİRA1LİRA

UZUNKÖPRÜ 2008

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

UZUNKÖPRÜ 2008

T

ÜRKİYE CUMHURİYETİ

Türkiye Cumhuriyeti Posta

1LİRA

Posta

1LİRA

Türkiye Cumhuriyeti

İLK GÜN ZARFI

UZUNKÖPRÜ 2008

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

Uzunköprü - Edirne

Türkiye Cumhuriyeti Posta

1LİRA1LİRA

Türkiye Cumhuriyeti Posta

1LİRA1LİRA

UZUNKÖPRÜ 2008

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

UZUNKÖPRÜ 2008

T

ÜRKİYE CUMHURİYETİ

2008

Page 11: İlk Gün Zarf Çalışmaları

Sultan Kayığı: Osmanlı döneminde kayıklar kullanıldığı yerlere ve kullanan kişilere göre adlandırılırdı. Kayıklar arasında bir hiyerarşi vardı. Padişahı taşıyan kayık ise bu hiyerarşi içinde en önde yer alırdı.

Padişahın kayığını sadece; kendisi, annesi, kadınları ve çocukları kullanabilirdi. Bu kayık, dönemin saltanatını, devletin kudretini ve gücünü simgeleyecek kadar görkemlidir.

Bir Fransız kontu bu kayığın suları kılıç gibi aştığını büyüleyici güzellikte olduğunu yazmış; "o işçilik o ihtişam diye tarif etmiş altın varaklı ahşapları". Kayığın baş tarafındaki imparatorluğun simgesi olan kuşun som altından yapıldığını, kayıktaki köşkün adeta padişahın tahtı olduğunu ve tavanına, mücevherler yerleştirildiğini yazmış.

Her hafta, Sultan sefaya çıkmadan önce limandaki silahlı gemilerden, Kız Kulesi'nden ve kıyıdan top atılırmış ve saltanat kayığına yol açmak üzere bir sürü saraylı kayık yola çıkarmış. Bu topların sesini duyan ve kayık alayını gören Osmanlı halkı Sultan'ı selamlamak üzere hazır beklermiş.

Kayıkların sonu: Abdülhamid, Dolmabahçe Sarayındaki tahta çıkma törenine bir Saltanat Kayığı ile gelmiş. Ancak, iki taht-tan indirme olayından sonra tepelerdeki Yıldız Sarayına yerleşmiş ve 33 yıllık saltanatı boyunca görkemli teknelerin hepsi Dolmabahçe Sarayı kayıkhanesinde çürümeye terk edilmiş.

Mehmet V Reşat (1909-1918) tahta çıkınca, Saltanat Kayığı geleneğini canlandırmaya çalışmış. Ancak, Imparatorluğun çöküşüyle, buharlı vapurların ve arabaların imalatıyla beraber yerleşim merkezleri tepelere doğru kaymaya başlamış ve kayıklar şehrin unutulan bir parçası olmuş.

Bir dönem Osmanlı Sarayı'nın, yani padişah ve yakınlarının günlük şehir gezileri ve Cuma Selamlığı Törenleri için kullandıkları Sultan Kayıkları diğer bir adıyla Saltanat Kayıkları şimdilerde İstanbul'a gelenlerin hizmetinde.

Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethinden itibaren yapılan bu kayıklar, Osmanlı hanedanlığı boyunca birçok padişaha hizmet etmiş ve sonunda 6. Mehmet Vahdettin tarafından birkaç kez kulanıldıktan sonra tarihteki yerini almış.

Saltanat Kayıkları - İstanbul

Ad Soyad: Fatih MutluSınıf: 3. Sınıf (Grafik)Konu: İlk Gün Zarfı TasarımıProgram: Adobe IllustratorTarih: Kasım 2008Yöneten: Öğr. Gör. Uğur Akbulut

Türkiye Cumhuriyeti Posta

1LİRA

İlk Gün Zarfı

Saltanat Kayıkları İstanbul2008

Türkiye Cumhuriyeti

Salta

nat Kayıkarı - İstanbul 28-11-2008

Türkiye Cumhuriyeti

Saltanat Kayıkarı - İstanbul 28-11-2008

Page 12: İlk Gün Zarf Çalışmaları

Edirne Sarayında bulunan bu kasır, sarayın sağlam kalan tek binasıdır. Kırkpınar Yağlı Güreşleri nin düzenlendiği Sarayiçi semtindedir. Edirne Sarayına Kanuni Sultan Süleymanzamanında eklenmiştir. Kanuni nin kanunlarını burada yazdığı söylenir. Kasrın önünde iki taş vardır. Bunlardan sağdakiseng-i arz, halkın dilekçelerini değerlendirmek için üzerine bıraktığı taştı. Soldaki seng-i ibret te ise ölüm cezasına çarptırılanların kelleleri sergilenirdi.

Bu kasr (köşk) yedi katlı olarak yapılmıştır. En üstte Cihannüma Odası bulunur. Edirne Sarayı nın en büyük kasırıdırve en geniş alana yayılan yapısıdır. İlk katında Şerbethane, ikinci katında Divan Katipleri, en üst katta da Divan heyetinintoplandığı mermer salon bulunmaktadır. Divan'ın toplandığı salon ortasında Edirnekari mermer bir havuz ve köşede kafesarkasında padişahın tahtı yer alır.

Adalet Kasrı’nın, Müze Müdürlüğünce halkın ziyaret edebileceği bi müzeye dönüştürüleceğini belirten Edirne ValisiNusret Miroğlu, ”Vatandaşlar, bu eşsiz yapıyı görüp içine girmek istiyor, fakat kapalı olduğunu öğrenince hayal kırıklığına uğruyorlar. Bu nedenle Adalet Kasrı, bir an önce vatandaşın ziyaret edebileceği bir hale getirilecek.

Tarihi Kırkpınar Güreşlerinin de yapıldığı yerde bulunan Adalet Kasrı, Saray-ı Cedide-i Amire’nin (Yeni Saray),1874Osmanlı-Rus Savaşı’nda Edirnenin istila edileceği düşünülerek dönemin Edirne Valisi Cemil Paşa’nın emriyle cephaneninRusların eline geçmemesi için havaya uçurulmasının ardınadan, saraya ait kalan tek yapı olması nedeniyle de büyük önem taşır.

Adalet Kasrı’nın üzerinde asma kilit olmadığı zamanı yakalrsanız,katları gezmeniz mümkündür.

1562 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan'a yaptırılan Adalet Kasrı, Selçuklu Mimari tarzında ve ve taştan inşa edilmiştir. Bu kasır, Bakanlar Kurulu (Divan-ı Hümayun) ve Yargıtay olarak kullanılırdı.İlk katında Şerbethane, ikincisinde divan katipleri, en üst katta da Divan heyetinin toplandığı mermer salon bulunmaktaydı.Divan'ın toplandığı salon ortasında Edirnekari mermer bir havuz ve köşede kafes arkasında padişahın tahtı yer alır.

Adalet Kasrı - Edirne

Ad Soyad: Didar OkuyangilSınıf: 3. Sınıf (Grafik)Konu: İlk Gün Zarfı TasarımıProgram: Adobe IllustratorTarih: Kasım 2008Yöneten: Öğr. Gör. Uğur Akbulut

ADALET KASRI - EDİRNE

İLK GÜN ZARFI

1LİRA

Türkiye Cumhuriyeti Posta T

ÜR

KİY

E CUMHURİYETİ-28 kasım

2008

ADALET KASRI

RK

İYE

CU

M

HURİYETİ-28 kasım 2008

ADALET KASRI

2008

Page 13: İlk Gün Zarf Çalışmaları

Cizre Ejderi - Şırnak

Ad Soyad: Faruk ÖzcanSınıf: 3. Sınıf (Grafik)Konu: İlk Gün Zarfı TasarımıProgram: Adobe IllustratorTarih: Kasım 2008Yöneten: Öğr. Gör. Uğur Akbulut

Fizikçi ve Makine mucidi “Ebul-iz İsmail Bin Rezzez El Cezeri” tarafından XII. Yüzyılda kazıma tekniği ile tunçtan Cizre Ulu Camii iç kapısının tokmakları olarak yapılmıştır. Sfenks ejderler badem gözlü sivri kulaklı kanatlı yaratıklara benzetilmiş ve birbirlerinin kanatlarını ısırır şekilde yapılmışlardır. Gövdeleri yılan derisine benzetilmiştir.Ejderlerden biri Dicle diğeri Fırat nehrini ortadaki arslan başı Cizre insanını alt bölümdeki kartallar ise savaş gücünü simgeler.Cizre Ulu Camisi’nin ejder figürlü (Dragon) kapı tokmağı 1964 yılında Türk ve İslam Eserleri Müzesi’ne götürülmüştür. Kapı tokmağının diğer kolu daha önce Berlin Müzesi’ne kaçırılmıştır. Türk sanatı yönünden son derece önemli olan bu eseri Erdem Yücel yayınlamıştır:“Cizre Ulu Cami kapı tokmağında başları sağ ve sola dönük, ön ayakları ile birbirine bağlı iki ejder figürü esas kompozis-yonu meydana getirmektedir. Ejderlerin vücutlarının orta kısımlarında birer düğüm, kuyruklarında da doğan veya kartala benzer başlar görülür. Ağızlar açık adeta gövdeyi ısırır durumdadır. Kulaklar sivri, gövdeler balıksırtı motiflidir.XI.-XIII. Yüzyıl Anadolu Selçuklu sanatında buna benzer hayvan tasvirleri, ejder ve yılan figürleri çok sayıda kullanılmıştır. İslâm sanatında da ejder figürlerinin ayrı bir yeri vardır. Orta Çağ İslâm dünyasında ejderler kapı tokmağı ve hem de yapıyı her türlü kötülükten koruyan bir muhafız olarak düşünülmüştür. Bu motifin kaynağı Orta Asya Çin sanatı olup, buradan Sasani, İskit, Hun sanatına girmiş, on iki hayvanlı Türk takviminde yer almıştır. Ebu’l İz : Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmemekle birlikte 1136-1206 yılları arasında yaşadığı tahmin edilen Cezeri’nin su saatleri, su robotları, otomatik termos gibi birçok teknik ve mekanik buluşu yaşadığı dönemde de izleyenleri şaşırtırdı. Ama asıl ilginç olan Cezeri’nin bilgisayarın dayandığı sistemin ve sibernetik biliminin temellerini atan bilim adamı olmasıdır. Ebû’l İz El Cezeri, bilgisayarın babası olarak bilinen İngiliz matematikçi Charles Babbage’den 6 yüzyıl önce aynı sisteme dayalı makineler ve otomatik aletler yaptı ve bunları çalıştırdı; sibernetiğin kurucusu olarak bilinen nörolog Ross Ashby’den 800 yıl önce de sibernetik ve otomatik makinelerin kendi kendine çalışması konusunda bilimsel çalışmalar yaptı; bu bilimin temellerini attı. Dünya bilim tarihi açısından bugünkü sibernetik ve robot biliminde çalışmalar yapan ilk bilim adamı olan Ebû’l İz El Cezeri, çalışmalarını Artukoğulları Sultanı için yazdığı Kitab’ül-Cami Beyn’el İlmi ve el-Ameli’en Nafi fi Sınaati’l Hiyel (Mekanik Hareketlerden Mühendislikte Faydalanmayı İçeren Kitap) adlı eserinde ortaya koydu.

1LİRA

Türkiye Cumhuriyeti Posta

Türkiye Cumhuriyeti Posta

1LİRA

CİZRE EJDERİ - ŞIRNAK

İLK GÜN ZARFI

2008

CİZRE EJDERİ - ŞIRNA

K - ULU

CAM

İİTÜRKİYE C

UMH

URİ

YETİ

XVII YY

2008

CİZRE EJDERİ - ŞIRNA

K - ULU

CAM

İİTÜRKİYE C

UMH

URİ

YETİ

XVII YY

2008

Page 14: İlk Gün Zarf Çalışmaları

desgvfsrdc

Türkiye Cumhuriyeti Posta

1LİRA1LİRA

T.C

Surphaç Kilisesi

30.11.2008

T.C

Surphaç Kilisesi

30.112008

Van Gevaş ilçesinin sınırları dahilinde ki Aktamar Adası’ında yer almaktadır. Adanın güney doğusuna kurulmuş olan kilise,kutsal haç adına Vaspura Kralı 1.Gagik tarafından M.S. 940 yıllarında Keşiş Manuel ‘e yaptırılmıştır. Kilisenin kuzey doğusunda ki Şapel 1296-1336 tarihlerinde; batısında ki Jamaton 1793 tarihinde; güneyinde ki çan kulesi 18.yüzyıl sonlarında ilave edilmiştir.Kuzeyinde ki şapelin ise tarihi bilinmemektedir.İlk yapıldığında saray kilisesi olan yapı, sonradan manastır kilisesine dönüştürülmüştür.Kilise, mimarisi yanında dış cephelerindeki figürlü taş plastiği ile dikkat çekmektedir.Plan bakımından merkezi kubbeli, dört yapraklı yonca biçimli haç plana sahiptir.Orta mekan yüksek kasnaklı ,içten kubbe, dıştan piramidal külahla örtülüdür.Kubbenin yüksek tutulması kilisedeki dikey etkiyi açıkca ortaya koymaktadır.

Van Akhtamar Surp Haç Kilisesi, Van Gölü’ndeki küçücük bir adada, çok uzaklardan bile görülebilinen bir konumda bulunmaktadır. Kilise iki basamaklı yüksek bir kaide üstünde duran bir anıt gibi göğe uzanmaktadır. Kilisenin bu anıtsal görünümü, dış cephesinde kuşaklar halinde çevreleyen plastik sanat öğeleri ile süslü frizlerden kaynaklanmaktadır. Yazılı kaynaklar adada kilisenin yanında birde Krallık sarayının yer aldığını ve dillere destan bir mimari yapısının olduğunu aktarmaktadır.

Surp Haç Kilisesi, Vaspuragan Kralı Gagik tarafından X. yüzyıl başlarında yapılmıştır. Vaspuragan Eyaleti hakimi olan Ardz-runi hanedanının reis olan Gagik Ardzruni, Ani’deki Pakraduni krallığı ile Arap emirleri arasında çıkan şiddetli sorunlardan, çatışmalardan istifade ederek Araplarla olan münasebetlerini sıklaştırmış Ermeniye Valisi Emir Yusuf tarafından 907 yılında Ani’deki Pakraduni Kralı I. Sımpad’a rakip olarak Ermeni Kralı ilan edilmiştir. Siyaset ve savaş alanlarında gösterdiği keskin zeka ve yetenekleri sayesinde yurdunu birçok bakımdan geliştirmeye ve emniyetini sağlamayı başaran Kral Gagik, bölgesinde geniş imar faaliyetlerine girişmiştir. Dönemine kadar tarihte önemli bir yer tutmamış olan Akhtamar, X. yüzyılda Vaspuragan’ın siyasi merkezi olması, ayrıca katolikosluğun da oraya nakliyle Ermeni tarihinde önemli bir yer işgal etmiştir.

Kilisenin iç duvarları İncil’e ait birçok resimle süslenmiştir. Bu süslemeler zaman içinde önemli ölçüde zarar görmüştür. Bu duvar resimleri de Eski ve Yeni Ahit’ten alıntarı sergilemektedir. Hz. İsanın doğumundan çarmıha gerilişi ve göğe yükselişine kadar geniş bir tarihi kesiti resmetmektedir.

Surp Haç Kilisesi - Van

Ad Soyad: Arzu ÖzdemirSınıf: 3. Sınıf (Grafik)Konu: İlk Gün ZarfıProgram: Adobe IllustratorTarih: Kasım 2008Yöneten: Öğr. Gör. Uğur Akbulut

İLK GÜN ZARFI

SURP HAÇ KİLİSESİ - VAN2008

Page 15: İlk Gün Zarf Çalışmaları

Kars İline 42 km uzaklıktaki Ocaklı Köyü sınırları içerisinde yer alan Anı Ören Yeri Türkiye Ermenistan sınırını ayıran Arpa-çay Nehrinin batı yakasında Türkiye sınırları içerisinde volkanik bir tüf tabakası üzerine kurulmuş bir ortaçağ şehridir. Ören yeri Anadoluya İpek Yolu üzerinden girişte ilk konaklama merkezi olduğundan aynı zamanda bir ticaret merkezidir. Antik kentin zenginliği de buradan gelmektedir.

Ören yerinin en eski tarihi M.Ö. 5000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Tarih öncesi dönemde ören yerindeki yerleşim bostan-lar deresi olarak bilinen vadideki volkanik oluşumlu mağaralardan oluşmuştur. Bu günkü ören yerini oluşturan iç kale M.S. 4. yy da Kars Şehrine ismini veren Karsaklılar tarafından yaptırılmıştır. Ören yerinin dış cephe surları Bagratlı Kralı Aşot tarafından M.S. 964 yılında yaptırılmaya başlanmış daha sonra Kral III. Sembat 978 yılında 2. takviye sur sistemini yaptırmış 1064 yılında Selçuklu Sultanı Alparsla nın Aniyi feth etmesinden sonra anı beyi olan Ebul Menucehr tarafından 1064 1072 arasında 3. sur sistemini yaptırmıştır. Kale surları deve tüyü ve siyah renkli tüf taşından yer yer iki ve üç sıra halinde Horasan Harcı ile yapılmıştır. Kurulduğu arazi üzerine uyumu sağlamak amacıyla ücgenimsi bir şekilde inşa edilen surların yedi giriş kapısı mevcut olup bu kapıların en önemlileri Aslanlı Kapı, Kars Kapısı, Sarnıçlı Kapılardır. Şehrin surları uzun kuşatmalara dayanıklı hale getirmek için surlar arasına yapılan destekleme kuleleri aynı zamanda erzak ve tahıl deposu olarak kullanılmıştır. Arazinin eğimine göre yer yer beş mt. Yüksekliğe kadar oluşan surların dış cephelerinde Haç Motivleri, Aslan ve yılan kabartmalı rölyefler, çini süslemeler mevcuttur. Ören yerinin ana giriş kapısı olan aslanlı kapı iki büyük giriş kapısından oluşmaktadır. Aslanlı kapının bulunduğu surların Doğu yanındaki burç üzerinde Selçuklu Sultanı Alparslanın şehri 1064 yılında feth etmesini belgeleyen dört satırlık Kufi İslami Kitabe mevcuttur.

Keçel Kilisesi (Aziz Pirkitch Kilisesi-Ani Harabeleri): Ani Harabelerinde, 1034-1036 yıllarında Gregor'un torunu Abugremri-zents Daklavini'nin oğlu tarafından yaptırılmıştır. 1173 yılında Papaz Tridot tarafından onarılmış, 1291 yılında ana yapıya bir çan kulesi eklenmiş, 1342 yılında kubbe onarılmıştır. Halen yıldırım çarpması sonucu bina yarı yarıya yıkık durumdadır.

Güvercinli Kilise (Genç Kızlar Kilisesi-Ani Harabeleri): Ani Harabelerinde, XII. veya XIII. yüzyılda yapıldığı sanılan bu yapı, büyük surların dışında Arpaçay kenarında sarp bir kayalık üzerinde inşa edilmiştir.Kemserakanlı Kilise (Ani Harabeleri): Ani Harabelerinde, 922 yılında inşa edilen bu kilisenin halen üzerinde ilkel insan motifleri bulunan tek duvarı kalmıştır.

Ani Harabeleri - Kars

Ad Soyad: Selim ÖzkökSınıf: 3. Sınıf (Grafik)Konu: İlk Gün Zarfı TasarımıProgram: Adobe IllustratorTarih: Kasım 2008Yöneten: Öğr. Gör. Uğur Akbulut

1LİRA

Türkiye Cumhuriyeti Posta

İlk gün zarfı

2008

A

ni Harabeleri - Kars

28.11.2008 - Türkiye Cumhuriy

eti Anİ Harabelerİ - Kars

A

ni H

arabeleri - Kars

28.11.2008 - Türkiye Cumhuriy

eti

Page 16: İlk Gün Zarf Çalışmaları

Geleneksel Türk Sanatlarından olan çini, genellikle mimari yapıların, cami, köşk. saray, çeşme, türbe ve benzeri yapıların iç ve dış süslemelerinde kullanılmış bir seramik ürünüdür. Çinilerimiz tür olarak ikiye ayrılır.

1- Duvar çinileri, batılıları Tile-Art dedikleri bu türe eskilerimiz Kaşi demişlerdir.2. Evani denilen bu tür tabak, vazo, kupa, kase, sürahi, bardak ve benzeri seramik ürünlerinden oluşmaktadır. Bu türe halen kullanma seramikleri demekteyiz.

Türkler çok eski zamanlardan beri , binalarını, çinilerle süslemeyi tercih ediyorlardı. Özellikle İslamiyeti, kabul eden Karahanlılar (955) devleti döneminde mabetlerini çinilerle süslemeye başlamışlardı. Bu tercih Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları Zamanında gelenek halini almış ve daha sonraları Osmanlılar döneminde de devam etmiştir. Selçuklu çinilerinin özelliklerinden kısaca bahsetmemiz gerekirse, bunların kare veya dikdörtgen, altıgen şekillerinde olduklarını ve bir yüzlerinin, mavi, lacivert, toprak sarısı, turkuaz, siyah, kahverengi gibi sırla karıştırılmış renklerle boyanıp pişirilmiş olduklarını ve alçı veya horasan harç üzerine aplike edilmiş, mozayik şeklinde yapılmış süslemeler olduklarını söyleyebiliriz. Zamanla geliştirilen bu mozayik tekniğine Kufi tarzı yazılar ve rumi motiflerde katılmıştır. Tarihi dönemlerde gelişme gösteren Türk çini Sanatı 16. yüzyılda İznik çinileri ile zirveye ulaşmıştır.

Çini, ortaya koyduğu çok renkli geniş yüzey olanlarını kaplama özelliği ve kalıcılığı ile Türk süsleme Sanatının en önemli unsuru ve malzemesi olmuştur. Camiler, medreseler, türbeler ve özellikle mimarisine çini ile mimari ifadeler kazandırmıştır. Çini süsleme 3 ana özelliği ile önemi açıklanmaktadır.1 Çok renklilik: Çini süsleme ile renk unsuru çok renkli olarak mimari ifadeye katılan bir boyuttur.2. Geniş yüzey alanlarını kaplama özelliği Genellikle kare levhalar halinde yapılan çiniler süsleme materyalini verir. Birkaç metrelik panolar halinde hazırlanan düzenlemeler yanında özellikle tekrarlanan süslemenin yer aldığı geniş yüzey alanı kaplamıştır.3- Kalıcılık: 900°C dolaylarında bir ısıda fırınlarda pişirilen çini levhalar, çiniyi süslemenin en kalıcı unsuru haline getirmiştir. Çini üzerinde yer alan süsleme desen olarak sonsuzluğa uzanan bir süreklilik kazanır. Bugün, arkasında bilgi ve belge bırakmadan tama-men yok olan İznik Çini Sanatı geleneksel yöntemlerle aslına uygun olarak Anikya Iznik Çini tarafından yeniden üretilmektedir.Anikya özel tasarımlarıyla, tarihte duvar çinisi ve evani olarak kullanılan İznik çinilerine yeni kullanım alanları yaratarak Türk Çini Sanatına üçüncü bir boyut kazandırmakta ve İznik Çinilerini çağdaş yaşama yeniden kazandırmaktadır.

Türk Çini Sanatı - İznik

Ad Soyad: Vildan SönmezSınıf: 3. Sınıf (Grafik)Konu: İlk Gün Zarfı TasarımıProgram: Adobe IllustratorTarih: Kasım 2008Yöneten: Öğr . Gör. Uğur Akbulut

1LİRA

Türkiye Cumhuriyeti Posta

T.C T

ÜRK ÇİNİ SANATI İSTANBUL 28-11-2008

T.C

TÜRK ÇİNİ SANATI İSTANBUL 28-11-200

8

TÜRK ÇİNİ SANATI - İZNİK İLK GÜN ZARFI2008

Page 17: İlk Gün Zarf Çalışmaları

Trabzon’un Soğuksu tepesinde( merkezden 8 km ) çam ağaçlarıyla çevrili bir bahçe içerisinde yer alır. Art Nouveu tarzındaki zarif konak kentin ileri gelenlerinden Konstantin Kapogiannidis için yapılmıştır . Yapının inşaatı 1903 yılında tamamlanmıştır. Belediye ve Genel müfettişliğe uğradıktan sonra Soğuksu çevresine otomobille kısa bir gezintide bulunmuş  ve bu gezinti sırasında , Köşkü görüp orada bir süre dinlenmiştir.

Atatürk Trabzon’a ikinci gelişinde 26-29 Kasım 1930 tarihinde gelişlerindede bu köşkte ağırlanmıştır. Atatürk köşkü beğendiğini söyleyince,Trabzonlular onu kendisine hediye etmeyi düşünmüşler, Trabzon ili özel idaresi Hazineden 1931’de köşkü satınalmış; il daimi encümeni kararıyla 18.5.1931 tarih ve 361 sayılı kararla Atatürk’e hediye edilmiştir.

Atatürk’ün Trabzona üçüncü ve son gelişi 10-11 Haziran 1937 tarihinde gerçekleşmiş olup , ziyaretleri sırasında kendileri için düzenlenen köşkte ağırlanmışlardır. Atatürk’ün ölümünden sonra köşk kızkardeşi Makbule Boysan’a intikal etmiş, 17.4.1943 tarihinde,Trabzon belediyesince istimlak edilmiştir. Bugün ise Belediye Halk Müzesi olarak kullanılmaktadır.

XIX. yüzyıl Avrupa mimarisi özelliklerini taşır. Birkaç mermer basamakla çıkılan birinci katın ortasında bir salon ve bunun çevresinde sıralanmış odalar vardır. Salonun ortasında bir bilardo ile duvarda 15 Eylül 1924 Pazartesi günü Trabzon Belediyesi'ne Atatürk'e verilen ziyafette Belediye Başkanı Kazazoğlu Hüseyin Efendi'nin nutkun'a karşılık Atatürk'ün söyledikleri yazılıdır. Ayrıca burada Atatürk'ün Trabzon'a gelişi ile ilgili resimler sergilenmiştir. Misafir odasında ampir uslüpta oturma takımları, çini vazo ve bir vitrin içerisinde biblolar sergilenmiştir. Diğer odalarda yemek takımları, eski bir radyo, orjinal etejerler, mutfakta kristal ve antika yemek takımları porselenler görülmektedir. Ahşap bir merdivenle çıkılan ikinci katta muhafızlara ait odalar , banyo dairesi ve yatak odası bulunmaktadır. Yatak odasında Atatürk'ün yattığı yatak , çalışma masası ve çizmiş olduğu bir harita ile tarihteki Türk devletlerini simgeleyen bayraklar görülmektedir.

Soğuksu semtinde küçük bir çam korusu içinde yer alırYirminci yüzyılın hemen başında yaptırılmış 1923 den sonra hazineye kalmıştırBüyük Önder Atatürk 1934 ve 1937 yıllarındaki Trabzon ziyaretlerinde bu köşkte konuk edilmiştir O'nun ölümünden sonra Trabzon belediyesi tarafından o dönemde kullanılan eşyalarla dekore edilerek Atatürk müzesi adıyla açılmıştır.

Atatürk Köşkü - Trabzon

Ad Soyad: Deniz ŞahinSınıf: 3. Sınıf (Grafik)Konu: İlk Gün Zarfı TasarımıProgram: Adobe IllustratorTarih: Kasım 2008Yöneten: Öğr. Gör. Uğur Akbulut

1LİRA

Türkiye Cumhuriyeti Posta

Türkiye Cumhuriyeti Posta

1LİRA

Türkiye Cumhuriyeti Posta

1LİRA

TÜRKİYE CUMHURİYETi

1903-2008

TÜRKİYE CUMHURİ

YETi

19

03-2

008

Atatürk Köşkü - Trabzon

İLK GÜN ZARFI

2008