Vahdet-i Vücûd Düüncesini Açklamada Hal Sembolizmi ve Muhyiddin-i
Rûmî’nin Temsîl-i Klîçe simli Risâlesi∗
The Symbolism of the Rug (Qalicha) to Expound the Doctrine of the
Unity of Being and Muhyiddin al-Rumi's treatise "Tamthil
Qalicha"
Hür Mahmut Yücer1
Abstract
In the Islamic thought, Wahdat Wujud (The Unity of Being) is
generally defined as a doctrine which discusses the transition of
the real being (the absolute being) to the methaphorical (the
relative) one, its formation and quality. By means of this
doctrine, questions concerning the relations of Allah, the universe
and human being are answered and many obscure issues found in the
Holy Qur'an and the hadiths become intelligible.
In the center of the doctrine of the Unity of Being occur the
categories of being such as maratib al-wujud (the ranks of being),
hadarat khamsa (the five presences) and tanazzulat sab'a (the seven
condescensions). The categories of being have been long dealt with
in a similar manner in almost every corner of the Islamic World
through explanatory works like those in the form of sharh
(commentary). In order to facilitate the comprehension of the
subject in question a number of symbolisms such as seed and tree,
point and letter, steam and ice, mirror and dream (shadow) have
been utilised. The symbolism of the rug (qalicha) which is focused
by the present study has not been studied or drawn attention to
until today. Thus Muhyi's treatise, Tamthil Qalicha is quite
compelling. This study firstly endeavors to elucidate the symbolism
of the rug and then presents a Turkish transliteration of the said
treatise of Muhyi, Tamthil Qalicha.
Keywords: Muhyiddin al-Din al-Rumi, Wahdat al-wujud, Tanazzulat
sab’a, Symbolism, The symbolism of carpet, Tamthil qalicha.
∗ Bu makale KBÜ-BAP-14/2-KP-070 nolu projesinden üretilmitir.
Makalenin tashihinde yardmc olan Yard. Doç. Dr. erife Aar’ya
teekkür ederim. 1 Prof. Dr., Karabük Üniversitesi, lahiyat
Fakültesi, Turkey. E-mail:
[email protected]
Journal of History Culture and Art Research (ISSN: 2147-0626)
Tarih Kültür ve Sanat Aratrmalar Dergisi Vol. 6, No. 3, June
2017
Revue des Recherches en Histoire Culture et Art Copyright © Karabuk
University http://kutaksam.karabuk.edu.tr
Öz Vahdet-i vücûd, slam düüncesinde en genel anlamyla hakîki
varlktan mecâziye geçii, kln (ca’liyet) ve nasll anlatan
nazariyenin addr. Bu nazariye ile Allah-âlem- insan münasebeti
hakknda sorular karlklarn bulur ve Kur’ân- Kerîm ve hadislerde
geçen birçok müteabih konu anlalr hale gelir. Vahdet-i vücud
nazariyesinin ana çatsn merâtibü’l-vücûd, hazerât- hams,
tenezzülât- seb’a gibi farkl isimlerle ifade edilen varlk
kategorileri oluturur. Varlk mertebeleri tarih boyunca slam
dünyasnn her bölgesinde benzer tarzda açklanmaya çallm ve üzerine
erhler yazlmtr. Anlatnn daha iyi kavranabilmesi için çekirdek-aaç,
nokta-harf, buhar-buz, ayna-hayal (gölge) gibi bir takm sembolik
anlatm tarzlar tercih edilmitir. Bu çalmann konusunu tekil eden hal
sembolizmi/metaforu üzerine farkl ekillerde dikkat çekilmi olsa da
bu güne kadar herhangi bir çalma yaplmamtr. Bu konuda Muhyî’nin
Temsîl-i Klîçe isimli risalesi oldukça ilgi çekicidir.
Çalmamzn banda hal sembolizmini açklamaya çalacaz. Daha sonra
Temsîl-i Klîçe’nin günümüz Türkçesi ile yazmn vereceiz.
Anahtar Kelimeler: Muhyiddin er-Rûmî, Vahdet-i vücut, Tenezzülât-
seb’a, Sembolizm, hal sembolizmi, Temsil-i Klîçe.
Giri
Daha önceki Muhyî Efendi ve eserleri hakknda yaptmz çalmalarda onun
Halvetiyye’nin Cemâliyye kolundan eyh Bâyezîd-i Rûmî’nin halîfesi
olduunu, 946 (1539)'dan sonra irtihâl edip Köstendil Sancanda tib
Kasabasnda medfun olduunu, Devâirü’l-maarif, Dâire-i Cihannümâ,
Temsîl-i ecer, Temsîl-i Nokta ve en son Temsîl-i Klîçe adlarnda be
eserinin bulunduunu ifade etmitik.2
Muhyî’nin bütün eserlerinde iledii konu, vahdet-i vücûd ekolünün
anlatsna uygun olarak tecellî nazariyesidir. Gerçekte varlk birdir.
Dierleri onun farkl kategorilerde tecellî etmesinden ortaya çkan
mecazi varlk alanlardr. Onun ilgilendii esas konu lâ ta’ayyün
mertebesinden ilk tecellînin oluumu ve ilk tecellînin dier
tecellîlere göre konumudur. Zira ilk tecellî anlalrsa dier
tecellîler daha kolay anlalacaktr. Dier yandan onun vurgulad bir
baka hususiyet, ilk tecellî ile ilgili olarak yanl anlamalarn nasl
sonuçlanaca meselesidir. Muhyî daha sonraki kategorilerde gelen
ruhlar âlemi ve misâl âleminden pek bahsetmez. Bunlar okuyucunun
kefine ve cehdine brakr ve dorudan çkarmda 2 Bk. Hür Mahmut Yücer,
“Vahdet-i Vücûd Nazariyesinini zahnda Nokta Sembolizmi ve
Muhyiddin-i
Rûmî’nin Temsîl-i Nokta Adl Eseri”, Tarih Kültür ve Sanat
Aratrmalar Dergisi Vol. 6, No. 2, March 2017, ss.198-278.
360
bulunmasn ister. Çünkü bu çkarm insana yaptran çok sayda âyet ve
hadisten örnek bulunmaktadr.
O'nun ilgilendii ikinci husus neden insan- kâmil olunmas
gerektiidir. Zirâ perdelere taklp kalnmas, hakîkati görememesi ya
da bunun için çabalamamas insan olana yakan bir tavr deildir. Zâten
insân- kâmil olunsa varlk balarndan kurtulacak, Tur dana tecellî
eden Alalh ona da tecellî edecek, kaytlardan kurtulup dorudan
hakîkatle yüzleecektir.
Tasavvufî düüncede Zât mertebesi ile ehadet âlemi arasndaki
mertebeleri açklayabilmek için bir yandan varlkta ‘zuhûr eden’in
Hak olduu dier yandan Hak’tan tamamen ayr bir ey olduu yani ayniyet
ve gayriyet konusu özellikle açklanmaya çallr. Zira ii-bâtnîlik,
hurufîlik, hulûliyye, ittihadiyye ve Panteizm benzeri ezoterik
akmlar bu ince ayrma ulaamadklar için slam tasavvufundan ve Ehl-i
sünnetten ayr dümülerdir. Bata bn Arabi olmak üzere müellif
mutasavvflarn ite bu savrulmay önlemek ve vahdetten kesrete,
latiften kesîfe geçiin daha rahat anlalabilmesi için skça semboller
üzerinden konuyu ele aldklar görülür. Bunlar içerisinde özellikle
buhar-buz, çekirdek-aaç, ayna-hayal/gölge sembolleri dikkat çeker.3
ve harf ve k/nûr sembolizmi bunlar takip eder.4
Muhyî Efendi’nin yukardaki sembollere ilâveten Temsîlât- Muhyî bal
altnda nokta-harf, çekirdek-aaç, yün-hal sembolizmine younlat,
bunlar için özel risâleler kaleme ald görülür. Özellikle yün-hal
sembolizmine ait müstakil eseri ise tasavvuf düüncesi literatürü
içerisinde ilk defa karlatmz bir çalmadr. Bu nedenle hem yün-hal
sembolizmi hem de bu eser orijinal niteliktedir.5 Müellifimizin
konuyu ele al, Ehl-i sünnetin Allah-insan münasebetine dair itikadi
anlayna uygundur. Eserlerinde kulland sembolik yöntem, okuyucularn
ve takipçilerini hakîkati anlama yönünde kulland remizler bazen
Hurufilerin remizlerine, sembollerine benzese de (o hem odur, hem o
deildir tarzndaki) ayriyet ve gayriyeti çok açk bir biçimde
vurgulamas onlardan temel ayrl noktasn gösterir.
Hal/nak metaforuna farkl mutasavflarn divanlar içerisinde bazen bir
msrada bazen beyitler arasnda rastlanlmaktadr. Buna göre,
“el-Musavvir” Allah'n sfatlarndan olduuna göre her yapt ii sanatl
ve en güzel tarzda yapmas doaldr. Hatta airlere göre onun iinin
güzellii ehadet âleminde ortaya çktndan beri nakkalar ‘en güzel nak
ben yaparm’ diye herhangi bir iddiaya giriemez olmulardr.
3 A. Avni Konuk, Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve erhi, (haz. Mustafa
Tahral, S. Eraydn) c.II, stanbul 1995, s.
30-37. C.III, s. 44-56. 4 Ayna, harf ve k sembolizmi için bk. Tahir
Uluç, “bn Arabî’de Mistik Sembolizm”, Tasavvuf: lmî ve Akademik
Aratrma Dergisi, yl: 7 [2006], say: 16, ss. 151-190. 5 Mevlânâ
eserinde ayn benzetmeyi kullanrken konuyu bir basamak ileriye tar
ve cüz’î irâde sahibinin küllî
irâde karsnda aciz olduuna delil olarak sunar: “Nak nakkala nasl
mücadele eder?, Nak, nakkan ve kaleminin huzurunda ana karnndaki
çocuk gibi âciz ve eli baldr.” Mevlânâ, Mesnevî, c.I, beyt nr: 605-
610.
361
Dah da‘vî klmaz old nakkâ6
Kad Burhaneddin’e göre de,
Nakkâ- ezel sûret-i nakn yazaldan
Düdi bu dil ayahdan u gitdi bu göz elden7
Nakkâ- ezel naknn sûretini yazdndan beri bu dil ayaktan dütü ve bu
göz elden gitmitir.
Niçe kul olmayaym sana ki nakkâ- ezel
Geldi ol anber ile bir hat- reyhân yazm8
Sana nasl kul olmayaym, çünkü nakka- ezel anber ile bir hatt-
reyhan yazm olarak gelmitir.
Ahmed Paa'nn "Nakka- ezel cenneti o kadar yüceltti ki kaplarn
üstüne senin erefli adn yazd" dedii beytinde nakka kelimesi ile
Allah'n yaratclk vasfna deinir:
Cenneti ol denlü ta‘zîm itdi nakkâ- ezel
Kim senün nâm- erîfün yazd ebvâb üstine
eyhî de gönlüne seslenerek "Bu renk ve nak brak da nakkaa bak, onun
cemalini gözle de kukularn ve gözündeki perde ortadan
kalksn",
Gönlüm bu reng ü nak ko nakkâa kl nazar9
Gözle yakîn cemâlini gitsin hicâb u zan
diyerek gerçein ancak maddi âlemden vazgeçmekle mümkün olacan
belirtir.
Kad Burhaneddin "Senin hayaline tapyorum, ama putperest deilim,
nereye bakarsam bakaym senin suretinin resmedilmi -musavver-
olduunu görüyorum",
Hayâlüne taparam büt-perest hod degülem
Nireye bakar isem sûretün musavver olan10
eklindeki beytinde sevgilinin canda veya dimada resmedilmi hayaline
iaret eder. Bu hayal Allah'a kadar giderek kendinin O'ndan bir
parça olduuna da iaret eder. eyhî, "Musavvir-i
6 Fatma Büyükkarc Ylmaz, “Divan Edebiyatnda Nak ve Nakka 1: lk
Yüzyllar”, Divan Edebiyat
Aratrmalar Dergisi 12, stanbul 2014, 24-26. 7 Ylmaz, a.g.m., 24-26.
8 Ylmaz, a.g.m., 24-26. 9 Ylmaz, a.g.m., 24-26. 10 Ylmaz, a.g.m.,
24-26.
362
ezel, yani Allah senin nakn tasvir edeli beri Çin memleketinde
bulunan suretler yüzünü topraa sürer",
Musavvir-i ezel edeli nakn tasvîr
Yüzünü hâke sürer Çîn içinde sûretler
dedii beytinde Allah'n sevgiliyi çok güzel yarattn ve artk Çin
memleketinin güzelliiyle mehur olan suretlerinin yüzüne bile
baklmadn belirtir.11
Tabiatn bir nakkan elinden çkm süslü bir nak olduu eklindeki
benzetmesine tasavvuf düüncesi dnda da iaret edildii görülür.
Mesela Mihri Hatun’un bahar tasviri yapt bir gazelinde, Nakkan bir
sanat eseri olarak yeryüzünü ilediini, kuru aaçtan güzel yüzünü
gösterdiini ifade eder.
Nice nak itdi gör ol na unndan yine
Her diraht hâmdan gösterdi bir rûy nigâr12
Temsîl-i Klîçe ve çerii
Muhyî Efendi’nin Temsîl-i Klîçe (Seccâde sembolü) isimli risâlesi,
Süleymaniye Kütüphanesi Mihriah Sultan, 179 numarada bulunan
Temsîl-i Nokta risâlesinin ikinci yarsnda, 23b-44b varaklar arasnda
bulunmakta olup 21 varaktan müteekkildir.13 Risâlenin banda iki
sayfalk kimin yazd belli olmayan hal ve makamlar ile bunlarn birer
cümle ile izah edildii bir risâle bulunmaktadr. Bu risâlede daha
çok ilim ehli, ilim, iman, marifet, ârif, niyet, fazîlet, mev’za,
nasihat, zühd, zâhid, muhabbet, evk, vecd, taharet, namaz, zekât
gibi tasavvuf klasiklerinde rast geldiimiz kavramlarn birer cümle
ile tarifinin yapld görülür. Fakat bu kavramlarn teorik birer
anlatmdan ziyade dorudan pratik hayata yönelik olarak hatta
müellifimizin tecrübesine parelel bir sralamayla yazldn söylemek
mümkündür. Zira recâ, tâib, inâbe gibi kavramlarla biten risâlenin
sonunda emanet konusu yer almakta, maddi emanetlerden manevi
emanetlere geçile konu bitirilmektedir. Bu sralamada ise
insanolunun neyi, niçin aramad, nerede, nasl ve kimde bulunduu
sorularna cevaplarn verildii görülmektedir. Zira “yerlerin ve
göklerin almaktan çekindii emaneti insan üstlenmitir.” (Ahzâb
33/72) Sizden olan emir sahiplerine itaatle kastedilen de fakihler
ve âlimler olup
11 Ylmaz, a.g.m., 24-26. 12 Mihri Hatun (1506), Gazeller (ed. Didem
Havliolu),
http://courses.washington.edu/otap/archive/data/arch_txt/texts/mihri_work/mihri_gazels.html
13 Muhyî, Temsîl-i nokta, Sül. Ktp., Mihriah, nr. 179.
günah ilemeyi emretmeyen emirler olmaldr. Veli de Allah’n sevdii,
dümanlarn alçaltt kimsedir.14
14 Âlemlerin Rabbine hamd olsun. Âkbet muttakilerindir. Salât ve
selâm onun elçisi Muhammed’e ve bütün
âline olsun. lim sahipleri dediler ki, akl k veren bir cevherdir.
Allah onu dimada (beyinde) yaratmtr. Nûrunu kalpte klmtr. Araclar
vastasyla görünmeyen eyleri, görerek görünen eyleri anlar ve bilir.
lim: Duyarak ve düünerek eyann hakîkatlarn anlamaktr. man: Dil ile
ikrar, kalp ile inanmaktr. Kulun, Allah’n vahdaniyetine, sfatlarna,
Allah katndan gelen bütün elçi ve kitaplarn ikrar etmesidir. O
kalbiyle bunlara inanr. Mârifet: Allah’ vahdaniyeti ile tanmandr.
Onun her eyin evveli olduunu, hereyin ona döneceini, her eyin rzknn
onun üzerine olduunu bilmendir. Ârif: Göz açp kapayncaya kadar bir
süre dahi olsa herhangi bir eyin Allah ile meguliyetini kesmedii
kimsedir. Niyyet: Allah’tan baka hiçbir kimsenin muttali olamayaca
kalpteki tehlikedir. Fazileti hakknda, kii ne zaman sâlih olur diye
sorulunca, dendi ki; niyeti sahih, kalbinde korku, dilinde doruluk,
azalarnda amel-i sâlih olduunda. Mev’ize: Saadet kaplarn açmakla
gafilleri irâd etmektir. Nasihat: Hakîkat nurlarn alabilmek için
(kapsn) çalmaya devam etmenin gerekliliini anlamaktr. Bir adamdan
öyle anlatld. Bana kuatc bir vaazda bulun dedi. Dedi ki, ekim
günlerini kaçran hasat gününde piman olur. Zühd: Allah’dan baka
meguliyetleri kesmektir. Denildi ki zühd, dünyann ne olduunu bilip
onun için terk etmektir. brahim b. Edhem’den rivayet edildi ki;
Zühd üç harftir. Z, he, dal. Z, zineti, süsü terk etmektir. He,
hevay, nefsin isteklerini terk etmektir. Dal, dünyay terk etmektir.
Zâhid: Hz. Peygamber’in mesleine giren kiidir. Denildi ki zühd;
ehvetlerden uzaklamaktr. Allah rahmet etsin Seri’den rivayet edildi
ki, zahidin ahlak betir. Helala ükretmek, harama sabretmek, ne
zaman nimetleri kaçrsa aldrmamak, ne zaman belaya urasa aldrmamak,
fakirlik ve zenginliin ona göre eit olmasdr. Muhabbet: Sevgilinin
dndaki eyleri unutmaktr. ibli’nin yanna giden bir gruptan hikâye
edildiine göre, yanna girdiklerinde, siz kimsiniz diye sordu.
Dediler ki, biz seni sevenleriz. Onlara ta atmaya balad. Gelenler
kaçtlar. Bunun üzerine, niçin benden kaçyorsunuz, ayet beni
sevenler olsaydnz size verdiim skntdan kaçnmazdnz dedi. evk:
Sevgili zikredildiinde (hatrlatldnda/anldnda) kalbin
heyecanlanmasdr. Ak: Perdenin kalkmas, srlarn aça çkmasdr. Muhammed
Badadi’den nakledildiine göre öyle buyurmutur: Basra’da bir genç
gördüm, yüksek bir yere çkm insanlara öyle diyordu: Kimin ak
öldüyse ite böyle ölsün Ölümü olmayan akta hayr yoktur. Sonra
kendini aa att ve öldü. Vecd: Zikrin tatll olumaya baladnda evkin
galebesini tamaktan ruhun aciz kalmasdr. Taharet: Allah’a
yaknlamaya engel olan eylerden ruhun çkarlmasdr. Baz dilcilerden
öyle rivayet edilmitir: Dört eyle dört eyi ykaynz: Gözlerinizin
suyuyla yüzünüzü, Yaratcnzn zikriyle ellerinizi, Allah korkusuyla
kalplerinizi, Mevlanza tevbe etmekle günahlarnz. Namaz dört eydir.
Bilerek balamak, haya ile ayakta durmak, ta’zimle eda, korkuyla
bitirmek. Baz sâlih kimselerden öyle rivayet edilmitir. Koyunlarn
güden bir çoban gördüm. Namaz klyordu ve koyunlarn kurt güdüyordu.
Namazn bitirince dedim ki, kurt ne zamandr koyunlarla dost oldu.
Dedi ki, çoban ne zaman koyunlarn Rabbiyle dost olursa kurt da
koyunlarla dost olur. Zekat: Hakkn rzasn istemek, mahlukun nefsinin
rahat etmesidir. Oruç: Kalplerin yaamas için günah derdine devadr.
Sadaka: Fânî sevgilinin bâkî sevgiliye hediyesidir. Riyâzet: Kötü
hallerin iyi hallere dönümesidir. Hac: Rahatn sebeplerini kesmek
ihtiyaç kaplarn açmaktr. Mücâhede: Hak rzasnda nefsi bezletmektir.
Hükm: Gücü yeterken haddi amamak ve affetmek hususunda kiinin
süsüdür. Gadap: ntikam istei için kalpteki kann galeyandr. Reca:
Tevbeyi engelleyen eylerden hayra younlamaktr. Dünyaya ve nefse
muhalefet etmektir. Tâib: Geçmite günah olarak iledii eylerde ve
çirkin eylere piman olmaktr. nâbe: kalp ve amellerle Allah’a
yönelmektir. Denildiki inâbe; külden küle dönmektir. bn Osman’dan
hikâye edildiine göre öyle buyurmutur: nâbe tevbeden daha ileri
seviyedir. Çünkü tevbe eden bazsndan döndüünde tâib olarak
isimlendirilir, münîb olarak deil. Fakat tamamen Rabbine yönelirse
ve tamamen Rabbine muhalefetten ayrlrsa o zaman (Münîb) olur.
stifar, çirkin, günah ve yoldan sapmalar gördükten
364
Temsîl-i Klîçe içerisinde de dâire-i nâzr- manzûr ismiyle yaratl
serüvenini ifade eden bir daire yer almaktadr. Risâlenin sonunda
müellifimiz Vâka sûresini okuyup bitirenin okumasn tavsiye ettii
bir dua yer almaktadr.
Halnn asl yündür
Allah-âlem münasebetini açklamada çok elverili bir örnek olarak hal
sembolünün ilk defa bu risâlede müstakil olarak ele alndn müahede
ettiimizi daha önce söylemitik. Gerçi
sonra mafiret talebidir. Mâlik radyallahu anhâ’ya sorulduunda öyle
anlatlmtr: Hükümdar veya emir olmadn halde siyasetin ve heybetin
var. Bu güç nereden geliyor. Dediki; salah yemekten, rzktan emin
olmaktan, zenginlie rza göstermekten, amelde ihlastan, zorlua
sabrdan, nimete ükretmekten, üpheli eylerden saknmaktan, hatalara
istifar etmekten. Allah, Efendimiz Muhammed’e, bütün âline ve
dostlarna salat etsin, hem bolca da selam etsin. Risâle burada
bitti. Allah’n “Allah size emanetleri ehline vermenizi emrediyor”
(Nisa 58) âyetine gelince: Kâbe’nin anahtar eybe’nin elinde
bulunuyordu. Haclara su datma görevi de Beni Hâim’in elindeydi. Hz.
Peygamber Mekke’yi fethedince Osman b. Talha’y çard. Ona anahtar
getirmesini söyledi. Osman anahtar amcas Abbas’a vereceini
zannederek korkarak anahtar getirdi. Hz. Peygamber anahtar geri ona
verirken öyle dedi. Onu Allah’n emaneti olarak al. Rasûlüllah
Beytullah’a girdi, duvarda elinde kadeh olduu halde brahim
aleyhisselâmn resmi vard. Yannda da smail aleyhisselam ve koç
çizilmiti. Hz. Peygamber: Allah kâfirleri yok etti. Bu brahim ve
kadeh ii nedir deyip bunlarn silinmesini emretti. Çizimleri yok
ettiler. Beytullah’ta iini bitirdi. Dar çkt, anahtar vermek için
Abbas’ istedi. Bunun üzerine; “Allah sizlere emanetleri ehline
vermenizi emrediyor” âyeti nâzil oldu. Sonra âyet bütün insanlarn
emanetleri ehline vermeleri eklinde genelleti. Denildi ki bu âyet
Yahudiler hakknda nazil oldu. Çünkü onlar yanlarnda emanet olarak
bulunan Hz. Peygamber’in sfatlarn gizlemilerdi. Yine denildi ki, bu
bütün Müslümanlar için farzlar eda etmeleri ve bütün emirleri
yerine getirmeleri eklinde bir emirdir. Çünkü bu bir emanettir.
Nitekim âyette: “Biz emâneti göklere ……..teklif ettik”, âyetin
sonunda “onu insan yüklendi” denilmektedir. Sonra Allahü Teâlâ öyle
buyurmaktadr: “nsanlar arasnda hükmettiinizde adaletle hükmetmeniz”
yani Hakk ile hükmetmeniz eklinde geldi. Dahhâk dedi ki; “nsanlar
arasnda” demek “kavmi arasnda” demektir. “Adaletle hükmetmek”,
delîl getirmek iddia sahibine aittir, yemin ise kendisinden ikâyet
edilene aittir. “Dorusu Allah bununla size ne güzel öüt veriyor”,
yani size adaleti, nasihati, istikameti ve emanetleri eda etmenizi
emrediyor. “Allah en iyi itendir” kullarnn konumalarn, “Görendir”,
anahtar ehline vermenizi. bn Amir ve Kisâî “neîmâ” eklinde nûnun
nasb ve ayn harfinin kesresiyle okudu. Buradaki ihtilaf Bakara
suresindeki ihtilafa benzemektedir. Orada Cenab Allah; “sadakalar
verdiinizde güzelce (nimmâ) verin” eklinde geçmektedir. Allah
kelâmnda; “Ey iman edenler Allah’a itaat edin” yani farzlar yapn,
“Rasûlüne itaat edin” yani açkland ekliyle. Yine “Allah’a itaat
edin” lâ ilahe illallah sözüyle anlamna gelir (cümleyi yeniden
kur). “Rasûlüne itaat edin”, Muhammedün Rasûlüllah sözünü
söylemekle. “Üli’l-emri minküm” yani sizden olan ulu’l-emre. Kelbi
ve Mukatil dediler ki; yani ümeraü’s-süreyya, Dahhâk dedi ki, yani
fakihler ve dinde âlim olanlar. Ve yine denildi ki hulefa ve
ümeradr. Günah ilemekle emretmeyenlere itaat gereklidir. Sonra
Allahü Taala öyle buyurdu: “Herhangi bir eyde ihtilafa düerseniz,
helaller haramlar veya er‘î hususlarda, “Allah’a ve Rasûlüne
götürünüz”. Yani Allah’n vahiyde emrettii ekildeki emrine, vahiyden
haber verdii ekliyle Allah Rasûlünün iine. Peygamberden sonra vahiy
kesildii için Allah’n kitabna ve Rasûlü’nün sünnetine dönersiniz.
Denildi ki bunun manas herhangi bir eyde üpheye dütüünüzde Allah ve
Rasûlü daha iyi bilir demenizdir. Nitekim Ömer b. Hattab radyallahu
anh buyurdu ki, (ilerinizde) Hakk’a rucu’ batla dayanmaktan (kendi
reyinizle karar vermekten) daha hayrldr. Halil b. Ahmed Basrî de
buyurdu ki, insanlar dört snftr. Bilmediini bilmeyen bilmez
adamlar, bunlar ahmaktr, onlardan kaçnn. kincisi, bilmediini bilen
bilmez adamlar, bunlar cahildir, öretiniz. Bildiini bilmeyen bilgin
insanlar, bunlar uykudadr, uyandrnz. Dördüncüsü bildiini bilen
bilgin kimseler, bunlar âlimdir, onlara tabi olun. Ebü’l-Leys
Tefsiri: nsanlardan veli Allah’n sevdii kimsedir. Allah velisini
sever ve ona yardm eder. Velisinin dümanlarn alçaltr. Onun dümanlar
nefs ve eytandr. Kim onlar alçaltrsa Allah tarafndan yardm olunur
ve evliyâsndan olur. Yine dümanna dümanlk ilan eden insanlar
arasndan velisi olur.
365
kesret âlemi olan bu cihann nak ve süsleriyle bir aldatmaca olduu
gerçek süsünün ise insan- kâmil olduunu birçok sûfimiz dile
getirmitir. Onlardan biri olan Hasan Sezâî Efendi;
Nice tesâvir ile nak idüp cihan deyrin
O nakn âdem içinde velî güzîdesidir15
demektedir. Müellifimiz vahdetten kesrete doru halnn bütün
renkleri, ilenilen naklar, kullanlan ip ve ipekleriyle dünyaya
benzediini, doal olarak insanlarn sadece ilevsel olan halyla
ilgilendiini, gerçekte ise halnn aslnn ip, ipin aslnn sadece yün
olduunu bildiini ifade eder. Öyleyse sadece halya, naklarna ya da
renklerine aldanmak ve asl olan yünü unutmak nedendir.
Bu durumda yün zât (lâ-taayün) mertebesini ifade ederken, yünden
yaplan iplii birinci taayyüne (hakîkat-i Muhammediye)16, ipliin
dokunmas ve ilenmesiyle oluan naklar, ekilleri ve renkleri dier
mertebelere benzetmektedir. Aslnda Hakk’n bu âlemde taayyünât yünün
farkl eyâlar eklinde görülmesinden ibarettir. Nasl yüne yeil, yeile
de yün diyemezsek eyaya da Hak, Hakka da eya diyemeyiz. Mahiyet
olarak ayn, ekil ve ilev olarak farkl bir kategoridir. Yünü zât
mertebesine, naklar da esmâ ve sfat mertebesine benzetebiliriz.
Naklar, basiret sahibini gönlünü nakkâa verdii için aldatamaz. O
hepsinin hakikatinin yün olduunu, ip ve naklarn o hakikatin baka
ekillerde ortaya çkmasndan ibaret olduunu bilir ve yüne yün naka da
nak olarak bakar.17
“Yün” naklar mahiyet olarak nasl kuatyorsa Zât- Hak da eyây ihâta
eylemitir.18 Öyleyse insana yaraan Allah’n rahmetinin eserlerine
bakmas (Rum 30/50), eserlerden müessiri, ihata edici mahiyeti
görmesi gerekir. Nak görüp ona younlaan fakat nakkâ görmeyenler,
gönüllerini maalesef bir katre su üzere yazan nakkâa da
vermemektedir.19
O, görenlerin hayran kald ne güzel nak ilemitir fakat çou nake
taklp nakkaa ulaamamaktatr. Onlar yarn cehennemin azabna girecek,
hep alayp gülemeyeceklerdir. Basîret ehli olan daimâ nakkaa bakar,
basiretsiz olanlar da gönüllerinin pasn silmezler. Bu varlk âlemi
çok ho bir sergidir. Hayvan hissiyle bakarsan bir ey göremezsin.
Hâlbuki basiretle baksan Firdevs cennetine girip ebediyyen
ölmeyeceksin. Öyleyse yalnzken Hakk’ tefekkür et. Bu meydan ak
temeli üzere kendini ina edenlerin meydandr. Âklara ta’n edenler
Adn cennetine giremeyecektir.20
15 eyh uayb erafeddin Gülenî, zâhü’l-merâm fî meziyyeti’l-kelâm,
Divan Yay. stanbul 2001, s. 45. 16 Muhyî, Temsîl-i Kâliçe, vr.
27ab. 17 Nak ârada behânedir ehl-i basirete, Nakkâa vire göñlün her
kim basîr ola. Muhyi, a.g.e., vr.29b. 18 Muhyi, a.g.e., vr.30a. 19
Muhyi, a.g.e., vr.29b. 20 Muhyî, a.g.e, vr.30a.
366
Fakat nûr mesabesindeki bu eserlere yani perdelere taklmak deil,
eserlerden aslna ulamaya çalmak daha önemlidir. Asl maksad nak deil
nakkâ, eser deil sahibi olmaldr. Öyleyse öncelikle nefsin
perdelerini kaldrmak gerekir. Sonra seyru sülûk ile dier perdeler
kaldrlmal, fiil, sfât ve isim tecellîleri örenilmelidir.
Muhyî’nin, “nsanlar uykudadr öldüklerinde uyanrlar” hadisinin
mânasn anladktan sonra gaflet uykusundan uyandn, ilme uru‘ ettiini,
konuyu önce âyet ve hadislerle sonra nazm u rubâiyyât ve
kasâyidbirle beyân eylediini, yine konunun daha iyi anlalabilmesi
için de baz özellikli mevzular aklna gelen dairelerle ekilsel
olarak göstererek anlattn ifade etmitik.
Muhyiddin-i Rûmî eserinde yaratl serüvenini ele alrken akl, ruh,
ar, kürsi gibi âlem veya âlemin unsurlarn, bu unsurlarn birbiriyle
ilikisini âyetlerle açklar. Sistemin âyetler üzerinden ina edildii
görülür. Muhyî Efendi eserine “Allah’n yerlerin ve göklerin nuru”
olduunu bildiren âyetle (Nûr 24/35) balar ayrca Allah’n basiret
sahiplerine, ibret almalar gerektii (Har 59/2), bunun için de
mürid-i kâmil hizmetine girip tamamen teslim olmalarn, hakîkî
nazara ermelerini “Allah’n rahmetinin eserlerini seyretmelerini
(Rum 30/50), kendisinin de mü’minlere kendi içlerinde ve d dünyada
varlnn delillerini göstereceini vadettiini belirterek devam
eder.
Baknz ama nereye!
Muhyi hal sembolünü anlatrken ayrntda neye dikkat edilmesi
gerektiini öyle anlatr: Faraza nakl bir hal olsa, bu halnn asl yün
ve iptir. Dokuma ilemi neticesinde hal olur. Halnn naklar, naklarnn
renk ve ekilleri vardr. Bütün bu renk ve ekiller, farkl varlk
katmanlarna iaret etmektedir. Âyette “Allah’n rahmetinin eserlerine
baknz” emrinde geçen baknz (fenzur) kelimesinde, râ, nun ve z olmak
üzere üç harf bulunmaktadr. Nûn, nurani perdeye, z karanlk perdeye
(zlâl), râ ise Hakk’ görmeye (rü’yet) iarettir.
Nûrani perdeye örnek “Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O'nun
nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir.” (Nûr
24/35) âyeti iaret etemektedir. Zulmani perdeye iaret ise Hz.
Peygamber’in “Allah mahlûkât karanlkta yaratt. Sonra onu nuruyla
kaplad.” hadisidir. Kim bu nura ulaabilirse kurtulmu olur. Kim de
bu perdeleri aamazsa “ap açk bir sapklk içinde kalm olur”. (Nisa
4/136). Râ harfinin rü’yete delil olmas da “se-nürîhim
âyâtinâ/mü’minlere kendi içlerinde ve d dünyada varlnn delillerini
göstereceini” ifade ettii (Fusslet 41/53) âyetidir. Bu karanlklar
içinde hakîkati görmek isteyene Allah (cc) gösterecektir.21 Burada
nur ve zulmet (karanlk) kavramlarna iaret etmek gerekir. ‘Nûr’
âlem-i rûhaniyyete, zulmet âlem-i cismâniyete iarettir. nsanda bu
iki âlem de bulunmaktadr.
21 Muhyî, a.g.e, vr.26b.
367
Bazlar nak görüp nakka görmez, gönüllerini bir damla su üzerine
yazan nakkaa vermezler. O, görenlerin hayran kald ne güzel nak
çekmitir fakat nake taklp nakkaa ulaamayanlar yarn cehennemin
azabna girecek, hep alayp gülemeyecekler. Basîret ehli olunlar
daimâ nakkaa bakar, basiretsiz olanlar da gönüllerinin pasn
silmezler. Bu varlk âlemi çok ho bir sergidir. Hayvan hissiyle
bakarsan bir ey göremezsin. Hâlbuki basiretle bakarsan Firdevs
cennetine girip ebediyyen ölmeyeceksin. Öyleyse yalnzken Hakk’
tefekkür et. Bu meydan ak temeli üzere kendini ina edenlerin
meydandr. Âklara tan edenler Adn cennetine giremeyecektir.22
Pir nefesi diriltici madendir
Müellifimiz müride balanp seyru süluk görmeyi tarif edebilmek için
eyhi Bâyezîd-i Rûmî’nin on daire çizdiini, on daire içine de onar
daire yerletirerek toplamda yüz daire ile konuyu açkladn ifade
eder. Kemâle erebilmek için bu yüz daireyi geçmek
gerekmektedir.
Hak ehlinin nefesi, ruhlar ebedi olarak dirilten kymetli bir maden
gibidir. Pîr’in nefesiyle mürid hazrete ular, ârif olur.23 Allah
insan toprak, hava, su, ateten yaratm, bu maddelere baka eyleri
kartrarak onu canlandrmtr. çine kendi srrn katmtr. Kiinin kendi
içinde olan srr bulmas gerekir. Kendi benliini mahvetmeli, gerçekte
açk olan o nurun aça çkmasn temin etmelidir. Yoksa ömür dediin Nûh
aleyhisselamn ki gibi bin sene olsa neye yarar. Muhyî pir nefesinin
önemini anlattktan sonra perdeleri kaldrmayla ilgili olarak âk-
sâdk olup, Hakk’n tecellîlerine ulap ezelde kiinin isti’dadna göre
ilâhî nurdan nasibine ne dümüse o kadar olduunu ifade eder.
Hak Tur Da’na tecellî ediyorsa
Hakk’n tecellîsi sadece Tur Da’na mahsus deildir, o kime tecellî
ederse o kii Tur Da gibi olur. lk tecellî ile ikinci arasndaki fark
bilmek gerekir hatta her zaman dier tecellîleri de görmek
gereklidir.24
Müellifimiz nasihat yoluyla sülûkün açklanmasn öyle yapar: Ey iki
gözüm, iyilik et. yilii kendine rehber edinirsen Hak senden gazabn
giderir. Gece gündüz çal da Allah bu gafleti gidersin, evini maara
edin, gurbetteki gibi ol ki ate sönsün. Yaknlk elde edersen kalbin
açlr, binlerce üphen gider, ilm-i ilâhî sana açlr, o ilmin eserleri
ortaya çkar, meyvelerini toplarsn, hayet ve halvet ile mihnet
çekersin ama dostlar (celevât) bulursun.
22 Muhyî, a.g.e, vr.30a. 23 Muhyi, Temsîl-i Klîçe, vr.25a 24 Muhyi,
Temsîl-i Klîçe, vr. 24b-25a.
368
Dokuz felei gezersin. erîati bilir uyarsan, heva ve hevesini terk
edersen uçup tayyi mekân edebilirsin.25 Sünnetlere uyarsan nefsin
ehvetlerini terk edersin. Kalp evini tavaf et, ak olup lezzet al,
vahdeti elden brakma, kesrete aldanma.
Esmâ ve sfât hakknda yazd kasidede, Rasûlün nuruna mazhar olann
kendi srrn da anlayabildiini, her eyde Hakk’ fehm etmeye baladn, o
nuru zevk ve safa ile gördüü için artk kalpleri, melek ve cinleri
hatta kabir hallerini de kef etmeye balayacan söyler. Aslnda bu
dört türlü keif türü kâfirde de bulunabilir. Keften kast kef-i
ilâhîdir ki buna ulaldnda bütün eyann mahiyeti anlalr. “Ey Allahm
bana eyann hakikatini göster” duas bunun içindir. Zulmette kalan
huzur bulamaz.26
Marifet, aklî, ilmî, nazarî ve uhûdî olmak üzere dört türlüdür.
Marifet-i aklî aklla, yaratcy yarattndan bilmektir. lmî marifet,
verilen ilimle Hakk’ bilmektir. Kalp safâs ile olur. “Biz ona
katmzdan bir ilim verdik” âyeti bunu tanmlar. Safâ, kederleri
gidermek, ondan gayrisini yok etmektir. Nazarî marifet, her nereye
baksam orada ancak Allah’ görürüm” halindeki bilmedir. uhûdî
marifet, fenâ makamndan sonra ortaya çkan bilme makamdr. Artk
ikilik yok teklik vardr. Kim Allah’ bilirse hüzün denizine ve srrñ
sevincine gark olur. Hz. Peygamber kendisine rabbini gördün mü diye
sorulunca; ‘O bir nurdur, ben onu göremem’ diye cevap vermitir. Hz.
Ömer, ‘kalbimle rabbimi gördüm’, Hz. Ali, ‘tecellî sahîh olduunda
kalp ve göz bir olur’ demitir. Cüney-i Badâdî de, “krk senedir vecd
ve uyanklk halindeyim, ne zaman Rabbimi bulsam kendimi
kaybediyorum, ne zaman da kalbimi bulsam Rabbimi kaybediyorum”
demitir. Cenâb- Allah tamamen bir nurdur. Bir anlna da olsa aradaki
perdeler kalksayd Ahadiyyet nuru bütün eyay yakp
mahvederdi.27
nsan refîu’d-derecât ismine mazhardr. Âlemde, madenler, bitkiler,
hayvanlar, melek, cin, insan vardr. Her biri bir ismin mazhar
olmakla birlikte insan ism-i câmiin mazhardr. Dier bütün isim ve
varlklar kendinde toplamtr. “Arn sahibi olan Allah dereceleri
kademe kademe yükseltir. Elinde olan ruhu da kullarndan dilediine
ilkâ eder.”28 Refîu’d-derecât ismine mazhar olanlar “benimle görür
benimle duyar” hadisine mazhar olmu, daire-i fenadan dâire-i cem’a
ermi olur.
Zikrin esrâr udur; Allah kendini zikr için snlacak kal’amdr
tarifini yapmtr. Mü’minin mürid-i kâmil bulup kendini ona teslim
etmesi, gece gündüz bu sna aramas gerekir. Douda batda insan-
kâmili bulmas, kalbini ona rabdetmesi, “beni zikredin ki ben de
sizi zikredeyim” kelâmn içinde hissetmesidir. Bu zikir devaml
olursa azgn nefsin isteklerini keser, zikirle megul olan onu
parlatr. Zikirle meguliyetin sonucu Hallac- 25 Muhyî, a.g.e,
vr.25b. 26 Muhyî, a.g.e, vr.30a. 27 Muhyî, a.g.e, vr.32a. 28 Muhyî,
a.g.e, vr.33a.
369
Mansur gibi onun kalesine girmektir. “Ene’l-Hak” söyleyen Hallac’n
savurulan külleri deildir, külleri toprakla karnca (cüz, aslla
buluunca) bu bulumayla tpk asl su olan yamurun nehirle bulumasnda
olduu gibi -hatta Msr’n Nil rma kadar büyük olsa bile- taar. nsann
özü de hava, su, ate ve topran birleiminden olumutur. Bu toplam
içerisindeki özünü zahire taklmadan bilmek için ask suratl durma,
öze gel. Aslolan kalp gözüdür, zâhir kelimesindeki ‘zâ’nn noktasn
görmezsen, tâ (perde) üzerindeki noktay silmi, perdeleri kaldrm
binlerce problemini halletmi olursun.
Münkir, zâhirde ‘hû’ zikrini söylemekle birlikte gönlünden
söylemeyen kimsedir. Zira Celâl ismine mazhar dütüü için elinden
gelen bir ey de yoktur. Aslnda “Hû” ismini inkâr etmek Hakk inkâr
etmek anlamna gelir. Hakkn tercihi ‘Hu’ ismini kulun tekrar tekrar
söylemesidir. Bunun için münkirin yüzünde ‘Hu’ isminin nuru
bulunmaz. Ona mülhid desen sana küfr eder, kaba söyler. Hu zikrinin
faziletinin ipuçlarn anlayacak kabiliyeti bulunmamaktadr. Münkirin
akl fikri mâsivâyla dolu olduu için ömrü bo geçmi hûnun manasn
anlamamtr. Hatta ölüm an gelse bile mâsivânn etkisi sebebiyle hûnun
anlam kendine açlmaz. Muhyî, Bâyezid’den ‘Hu’ ismini telkin alm har
gününde ‘Hû’nun srr kefolacaktr.29 Müellifimiz buraya kadar münkiri
tarif edip tanmlamaya çalrken çözümü ve yol göstericiliini de
gösterir. mam Gazzâlî, kalpleri açan Lâ ilâhe illallah zikri,
ruhlar açan illallah zikri, srlar açan hû hû zikridir. Kalplerin az
lâ ilâhe illallah, ruhlarn az Allah, srlarn az hû hû zikridir. Baka
bir deyile, Lâ ilâhe illallah zikri kalplerin mknats, Allah zikri
ruhlarn mknats, hû hû zikri de srlarn mknatsdr. Öyleyse “Allah
zikrini söylemeyi çevrenizdekiler size mecnun deyinceye kadar
artrn” der.
“Gâfiru’z-zenbi ve kâbili’t-tevbi edîdi’l-kâb” âyetinin mânâsn Hz.
Ebu Bekr’e sormular da buyurmu ki, “gâfiru’z-zenb”, lâ ilâhe
illallah zikrini cehri olarak pe pee söyleyen, “kâbili’t-tevbi” lâ
ilâhe illallah zikrini cehri olarak söyleyen ve zikir esnasnda
sallanan, hareket edenler içindir, “edîdü’l-kâb” ise lâ ilâhe
illallah zikrini hiçbir ekilde söylemeyenler içindir.30
Melekler ar tavaf ediyorsa, mü’minler Kâbeyi tavaf ediyorsa,
zâkirler de elbette kalplerine gelen ak ve evk ile sema ederler.
imdi bu semay yanl yorumlayp suizanda bulunmak ne slâmn ne de hayrn
alametidir. “Allah suretlere deil kalplerinize bakacak”, “Kim benim
zikrimden yüz çevirirse onu dar bir yaantya sokar ahirette de kör
olarak diriltiriz”. “Kim, Rahmân'n Zikri'ni görmezlikten gelirse
biz onun bana bir eytan sararz.” “Kyâmet
29 Muhyî, a.g.e, vr.42b 30 Muhyî, a.g.e, vr.41a
370
gününde azabn en iddetlisi Allah’n bilip kendi ilminin kendine
fayda vermedii alimlerdir.”31
Sûret ve zâhir ehlini anlatt bölümde, amelsiz ilmi olan ve bununla
enâniyet satan vaizleri tenkit eder. Hakk’n emrini tutmayp
cehaletle hareket ettiini, nefsine zulm eylediini, kesrete düüp
vahdeti terk ettiini, kalp aynasnn silmediini, Hakk’ zikretmediini
belirtir.
Molla Gürânî müftü olduu dönemde, eyh Vefâ’ya dervilerin semâ ve
raksnn kâfirlerin horonlarna benzediini, bunu yapmamasn belirten
bir mektup göndermitir. eyh Vefâ, mektubun altna, peki bu horon
tepenler ne diyerek horon teperler diye yazarak geri göndermi.
Gürânî, ulumaktadrlar diye cevap yazm. eyh Vefâ, peki bu zikir eden
zâkirler ne demektedirler diye tekrar sormu, Gürânî, Lâ ilâhe
illallah demektedirler cevabn vermi. eyh Vefa son olarak, bir grup
kâfir sarho olup ayaklarna çngraklar balayarak horon tepse, dier
bir grup da el ele tutuup belirli bir ritim halinde zikrullah ile
megul olsa sonra bu iki taifeyi gördüünde birbirinden ayramayan,
arasndaki fark bilemeyenler için ne denilir diye sormu. Bu soru
karsnda Molla Gürânî susmu ve cevap yazmam. te bu tartma bile
mü’minin ferasetini göstermektedir. Zâhirî ilmi örenip te bâtnî
ilmi inkâr etmek cehaletin ta kendisidir.32
Muhyî, Hakk’n ilhamnn gönlüne akp gelebilmesi için kendisinin
halvete girip kesreti terk etmesi gerektiini ifadeyle yine
kendisine nasihat eder bir haldedir. uras bir gerçektir ki kalp
hali herkese nasip olacak bir hal deildir. Riyazet ve mücahede ile
öncelikle kalbi tasfiye sonra da dünyevi megalelerden kalbi uzak
tutmak gerekir. Yoksa zahiri dil ile megul olmak yetmez.33 Kimi
tarikat kandrclar çounlukla ilim tahsiline balar fakat ondan zevk
almaz, buna ramen cehaletten kurtulduk diyerek Allah rzas için deil
geçinme amacna yönelik olarak vaizlik mesleine yönelir, hatta
kendini öne çkarmak için bn Arabî hazretlerine saldrrlar. Amelsiz
ilimle blisle ayn duruma dümü olurlar. Bu bölümün sonunda yazd
nazmda vaize nasihat ederek nefsinden kibri sürüp çkarmasn, nefs
kalesini cehri zikirle yakmasn, kalp açlnca ten ehrini riyazetle
yakmasn salk verir. Aksi takdirde zahir ehli vaiz de zahire bakar,
tenkit ettii eyin batnna bakmaz, hatta batnn inkâr eder, içi d
makam sevgisiyle dolu olduu için enâniyet sfatyla kürsiye çktn
söyler.34
Zikr’i anlatt bölümde, gece gündüz zâkir olmay, her kimin zikr ile
ünsiyet kesb ederse kalbine Hakk’n ilhamnn geleceini, Hakk’n
vasfyla sfatlanacan, her eyde Hakk’ görüyorum derse, nefsini bilip
Hakk’ anlam, teslîm-i hüdâ eyleyip kendini aradan çkartm, irfan
tahtasna ayan basm, zâhid olarak daima yukarlara bakmakta olduu
için 31 Muhyî, a.g.e, vr.42a. 32 Muhyî, a.g.e, vr.42b. 33 Muhyî,
a.g.e, vr.43a. 34 Muhyî, a.g.e, vr.43b.
371
sadk olacan söyler. Ak ehli Hak’dan gönlünün akn ister, bu sebeple
vâsl olabilmek için her eyde Hakk’ görmesi gerekir. Muhyî’nin
kendisi de vakfede durarak kalbi selim üzere ona ulamay dilediini,
her kim hacc ederse Allah’n kabul edeceini, kabul olmu hac için de
varp bir dam (kurban) aktacan ifade eder.35
Sonuç
Edirneli olarak tannp tip Kasabasnda medfun bulunan Muhyiddin-i
Rûmî, 16.yy’da yaam Halveti/Cemâli koluna mensup ama ayn zamanda bn
Arabî arih ve muakkb bir mutasavvftr. Hac farizasn yerine
getirdikten sonra Edirne’de eyh Bâyezîd-i Rûmî’ye intisap etmitir.
Hallâc- Mansûr (ö.922), Muhyîddin bn Arabî (ö.1239), Mevlânâ
Celaleddin-i Rûmî (ö. 1273) ve Bâyezid Halîfe (ö.1516’dan sonra)
gibi mutasavvflarn etkisiyle ilmî ve edebî ahsiyeti ekillenmi,
1539’dan sonra vefat etmitir. O, âlem ve adem tasavvurunu
Devâirü’l-Maârif, Cihânnümâ gibi eserlerinde manzum, mensur ve
dairsel çizimlerle ifade etmekle birlikte konunun daha iyi
anlalabilmesi için Temsîlât- Muhyî bal altnda Temsîl-i ecer,
Temsîl-i Nokta ve Temsîl-i Klîçe risâlelerini kaleme almtr.
Müellifimizin mutlak varlktan (vâcibü’l-vücûd) mecazî varla
(yoklua) geçii ya da ilk tecellînin nasl ortaya çktn, aralarndaki
aynlk-gayrlk ilikisinin daha salkl kavranmasna yardmc olacak
nitelikte üç eyadan yararland görülür. Bunlarn birincisi bizatihi
Kur’andan ikincisi hadislerden alnm, üçüncüsü ise reel hayatta
kullanlan bir eyaya benzetmede bulunulmutur. bn Arabî ve
muakkblarnn eserleri içerisinde iaret ettikleri bu sembolleri için
müellifimiz müstakil olarak üç risâlede iledii üçüncü sembolün ise
orijinal olduu görülür.
Küçük hal, seccade anlamna gelen Farsça ‘Klîçe’ kelimesi varlk
mertebelerini açklamak için seçilmi bir eya olarak anlalmaya çok
elverili bir metafordur. Klîçe’nin aslnn yün olduu, nakn ise
görüntü ve renklerden ibaret olduundan hareketle yünün zât
mertebesi, naklarn ise isimler ve sfatlar mertebesi olduu anlatlmak
istenmitir. Muhyî bu hususta öyle der:
“Faraza dokunmu bir hal olsa o halnn asl tamamen yündür. Onu eirip
büktüünde ipe dönüür. Halnn hakikati tamamen yündür, bütün nak ve
ilemeleri hep yün sebebiyle meydana çkar. Yün olmasa naklar
belirginlemez ortaya çkamazd. Yün zât mertebesi naklar ise isim ve
sfat mertebesidir”.36 nsanlar ise naklara, renklere ve ekle bakar
da halnn asl olan yünü hiç aklna getirmez. Halbuki buradaki esas
unsur yündür ve belki ona younlamak gerekir.
Temsîl-i Klîçe, mürid-i kâmillerin hizmetine girmenin ve onlara tam
olarak teslim olmann gereinden bahseden mensur açklama ve ayn
konuda bir ilahî ile balamaktadr. Manzûmelerin çou kaside ve
rubâîllerden meydana gelmektedir. Az sayda gazel, kt’a, mesnevî ile
hece vezniyle yazlm manzumeler bulunmaktadr.
35 Muhyî, a.g.e, vr.44a. 36 Muhyî, Temsîl-i Klîçe, vr.
25b-28a.
372
P37F
37 P“ ” ve’s-salatü ve’s-selâmü ‘alâ seyyidinâ
Muhammedin nebiyyihî ve habîbihi menei’l-ervâh. Ve ‘alâ âlihi ve
ashâbihi ve hulefâi’r- râidîn: Min ba’dihî sirâci’l-fettâh
Ammâ Ba’dü: Kavlühû Taâlâ P38F
38 P“ ” deyü buyurmutur. Pes insan olan
kimesneye lâzmdr ki mürid-i kâmil hizmetine irüp teslîm-i küllî
olmak gerekdir. Ki nazar- hakîkiye irüp “Fenzurû ilâ âsâri
rahmetillâhP39F
39 P nazaryla nazar idüp “ ”
basîretiyle tevhîd-i ayne mâlik olup P40F
40 P“ göstermesi zuhûr idüp ”
“mâ raeytü ey’en ve illâ ve raeytüllahe fihi”
srr âkâre olup her eyde Hakk’ bile halk makm- fenâdan müâhede idüp
nazar- ibretle nazar eyler olursun.
Ferd
Her zerre ki görürdün bir âfitâb olurdu
Zikr olan mukaddemât sâlik olan kimesnelere mahsustur ki merhum eyh
Bâyezîd-i Dovvom (ikinci) kuddise sirrahu’l-azîz sülûke müteallik
on dâire vaz’ idüp on dâire içinde onar dâire dahî vaz’ idüp
âyet-hadis birle sâlik olan kimesneler yüz dâire sülûk etmeyince
kâmil olup kemâle ermezler.
Rubâî
O diye ahvâlle velâyet-i hakâyk
Nihâyete irer sözün olur dakâyk
37 Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun temsili, içinde
lamba bulunan bir kandillik gibidir. Nûr
24/35 38 Ey akl sahipleri! bret aln. Har 59/2 39 Allah’n rahmetinin
eserlerine baknz. Rum 30/50 40 nsanlara ufuklarda ve kendi
nefislerinde âyetlerimizi göstereceiz. Fusslet 41/53
373
Gele irâd oluben Hakk’ özünle bilegör
Asln fehm idüben gayri hicâb silegör
Daradan bakma gelüp ma’naya ir añla Hak’
Pes tarîkat ne imi erile ‘añla gelegör
Hem hakîkat ne durur srrn izân idegör
Sen seni añlamaa sâlik oluban hele gör
Nefsini bilmek içün geldin ahî ‘âleme sen
Mürid-i kâmile ir ‘âlemi bir bir elegör
Hakk’ her eyde görüp gayra gönül verme sakn
‘bretile nazar it Hakla halk bilegör [24b]
Aslun bilmek içün geldin ahî ‘âleme sen
Er olub ere yeti ma’nay andan a’la gör
Kesrete düme yürü vahdetile üns idegör
Seni sende ara bul göñlünü Hakk’a ile gör
Nefsini birle Hakk’n sunn izân idegör
Vahdetin bahrna dal dürr-i cevâhir bulagör
Muhyî’nin pendi sana mürid olur tâlip isen
Yokluu mülk idüben ölmeden evvel ölegör
Manâdan hissen alup pendin gû etmezsen
Nefsin arzusyla yel gibi durma yelegör
Rubâî
it Hak sözüni ehl-i nefesden
Nefes ehli didüüm ehl-i hakdr
Ruh asla irer uçtukta kafesden
374
Kavlühû Taâlâ: P41F
41 P“ pes nefes-i pîre mukârin olmak ,”
gereksin ki rûh- erîf asla ulatrp tarîk- Hakk’dan behremend
olasn.
Der-Beyân- ehl-i Nefes
Ebedi hayy idüben rûh- revândr biline
Nefes-i pirle irer tâlib olan hazretine
Hazrete iren gör ârif candr biline
Aslumz hâk üzre âble âtele hevâ
Halk idüp cem üzre câmi’ olandr biline
Seni îcâd idüben sevdi ki bilinmeiçün
Pes Hakk’ sevme kelâm içre ayândr biline
Srrn sende kodu sende seni fehm idegör
Seni sende ara bul sende nihândr biline
Sen seni fehm idüben senlüünü mahv idicek
Sun’- Hak zâhir olur nûr- ayândr biline
Muhyî ömrünü hevâ üzre geçürme yürüvar
Ömr-i Nûh olursa sonu bir andr biline
Pes nefes-i pîrle nefsini añlayp rabbini bilup mahcûp kalmayp “Lev
keefe’l-gtâu mâ izdâdet yakîna/Perde kalsa bile yakîni imanm
artmazd” Pes yakîn hâsl idüp hicapdan beri olup Kavlühû
teâlâ:
P42F
42 P“ ”
Der-Beyân- Ref’i Hicâb
Hak’a âk olan sâdk deil mi
41 'O gün, ne mal fayda verir ne de evlât. Ancak Allah'a kalb-i
selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda
bulur)’. uara 26/88-89 42 ‘Onlar üphesiz o gün Rablerinden (O'nu
görmekten) mahrum kalmlardr. Sonra onlar cehenneme girerler.’
Mutaffifin 83/14-15
çen hikmet arabñ ezelden
Elest ilinde nû iden piyâle
Ebed mülkinde pes âyk deil mi
Hak’ hak añlayup Hakk’ görenler
Bilip fark eyleyen fârk deil mi
ren tevhîd-i ayn içre visâle
Bu tevhîde iren fâyk deil mi
Adn insan durur ger nâtk isen
Hak’ zikr eyleyen nâtk deil mi
Hakîkat bahrinin ser çemesinden
Temiz olmayup mahcûb olanlar
Eken biçer güzel âzk deil mi
Bu Muhyî levh-i mahfûzundan evvel
Hak’n ilminde pes sâyk deil mi
Kavlühû Teâlâ: P43F
43 P“ manâsna iarettir. Pes her ahsn isti’dâdna ”
göre ezel-i âzâlde nûr- ilâhiden hisse konulmutur. Ol mikdâr-
tecellîyât- ilahî zuhûr idüp her an bir arz tecellî zuhûr idüp
mukarrabînden makbûl- hazret olup;
P44F
44 P“ ”
43 ‘(Hayrda) önde olanlar,(ecirde de) öndedirler. te bunlar,
(Allah'a) en yakn olanlardr. Vâka 56/10-11 44 Fakat (ölen kii
Allah'a) yakn olanlardan ise, Ona rahatlk, güzel rzk ve Naîm
cenneti vardr.’ Vâka 56/88-
89
376
Rubâî
Her vücûda kim tecellî etse Tûr olur ol an
Pes tecellîden tecellî-i evveli bil sâniden
Hem tecellî-i uhûdu eyleyigör her zaman
Kasîde der-beyân- sülûk alâ tarîkati’n- nasîha
Gel beru âk aç safahât
Gör oku bil bu suhufât
Ey iki gözüm açt özüm
Budur sözüm it hasenât
Ger hasenât pîe idinsen
Tâ gideresin bu gafelât
Gafletle pes eyledüün sen
Gidere cehdin çok fuzelât
Ta söyüne nâr, bul gurebât
Kurbe irüben kalbin açlsa
lm-i ilâhi feth ola her ân
Zâhir ola pes çok eserât
Eylerse nâz gelme sakn vâz
Ta göresin yaz, çok semerât
Bu semerât zevk iderisen
Açla kalbin bin hucurât
Çek mihenât bul celevât
Cilve idüben eyle cülus
Sâkin oluben eyle sükûtu
era uyuben it harekât
Nefsine uyup olma hevâyî
Özle yuvan it tayerât
Ara çkuben it seyerât
Cem’ idemezsin bu sünenât
Bu sünenâta tabi’ olursan
Ko sekenât it tarebât
Dut galebât bul derecât
Çünkü göresin yüzün urasn
Anda durasn it daavât
zine varyor fi’l-halevât
zzeti gördün it tarebât
Ülfeti buldun kymet buldun
Eyle sürûru it emelât
erbeti içtin srriyyet geçtin
öhrete dütün it nagemât
Nameler idüp eyle serâgâz
Âk olagör lezzet alagör
Esrik olagör it azemât
Döndürme yüzün k yolundan
Ger elemâta sabr idersen
Al haberât min ceberât
Aç hcâbât min hazerât
Zâtn gördüm deyü sevinme
Nefhden Âdem buldu hayât
Artragöresin bu hutevât
Salver elden bu hucubât
Bu hucubât ref’ iderisen
Açla aynn bin uyûnât
Ger hucûbâta berk yaprsan
Arturasn sen çok zulumât
ki admdan geçer olursan
Hakkn erüür çok nesemât
Birisi dünya birisi ukbâ
Geçdüü buldun çok gayebât
Gayiba irüben gayib olagör
Zâhir oluben it zuhûrât
Vahdete erip bul fütühât
Vahdeti elden koma saknhâ
Kesret içinde vahdete iresin
Görmeyesin sen hiç keselât
Srr- cemâlin it gazelât
Gör bu uhûd it nazarât
Muhyî’yi gör kim gece vü gündüz
Hakk’ zikr ider hep kelimât
Kavlühû Teâlâ: P45F
45 P“ ” mefhûm üzere felâh üzre olunur.
378
Bekâ-y Hakla bâkî kalasn
Felâhn mânâs budur bilesin
Pes felâh üzre asla nazar ider olursun
Faraza bir münakkâ kâliçe ki vardr, ol kâliçenin hakîkati hep ‘yün’
yünden ‘ip’ oldu. Dokuduk kâliçe oldu. Nukû ki elvân ekâldir. Sair
taayyünât eyâ mertebesinde.
Müfred
Pes nazar- hakîkate irmek gereksin ki kavlühü P47F
47 P“ nazaryla nazar ”
idebilesin. Pes nazar üç harften mürekkep olub melfûz olur.
‘Nun’dur, ‘z’ dr, ‘ra’dr. Nûn hicâb-i nûraniyesine, z hicâb-
zulmâniyesine, ra rü’yet-i Hakk’a iarettir.
Rubâî
Bu ‘ra’dur rü’yet-i Hakk’a iden tâlipleri vâsl
Kelâm- Hak fehm içün ki maksûd oldurur asl
Bu bâtn ilmine zâhir ulûm olmu durur âlet
Ki zâhir bâtn añlansa kamu tahsîl olur hâsl
‘Nun’ hicâb- nûraniyesine misâl, Kavlühû teâlâ: P48F
48 P“
deyü buyurmutur. ‘Z’ hicâb- zulmâniyesine misâl kâle aleyhisselâm:
“nnellahe ” haleka’l-halka fi zulmetin, sümme rae aleyhim min
nûrihi femen esabehu min zalike’n-nûri ihtedâ vemen ahtaahû
dalle/Allah mahlûkat karanlkta yaratt. Sonra nûruyla onu kaplad.
Kim bu nura ulaabilirse hidâyete erer. Kim de hata ederse saptr”
Kavlühû teâlâ: “Fe kad dalle dalâlen baide” deyü buyurmutur.
45 Allah' çok ann ki baarya eriesiniz. Enfal 8/45 46 Eya yüz de
olsa yüz bin den fazla da olsa, hepsi ayndr, eer hakikatle bakacak
olursan. 47 Allah'n rahmetinin eserlerine bir bak. Rum 30/50 48
Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun temsili, içinde
lamba bulunan bir kandillik gibidir. Nûr
24/35
379
Ra, rü’yet-i Hakk’a iarettir. Kavlühâ Teâlâ: P49F
49 P“ göstermesi zuhûr ”
idüp, “Mâ raeytü ey’en illâ ve raeytüllahe fihî/Her ne gördüysem
onda Allah’ gördüm” srr âikâr olub.
Pes mahcûbiyet bize nisbettir. Hazret-i Hakk’ müâhede eylemekte
hazret-i Hak, hicaptan hudutdan münezzehtir. Kemâ kle aleyhisselâm,
“inne lillahi seb’ine elfe hicâbin min nûrin ve zulmetin. Lev
keefehâ le-ihterakat sübühât vechihi ma inteha ileyhi basarûhu min
halkh/Allah’n nûr ve zulmetten oluan yedi bin perdesi vardr. ayet
onu kaldrsayd mahlûkatndan ona ulaan bütün gözleri veçhinin aydnl
yakard.” deyü buyurmutur. [26b]
Pes her hicâb bir mertebedir merâtib-i Hakk’da ve her mertebe bir
âlemdir ki yetmi bin âlemdir. Bu iki âlemde müdrectir ki nûrla
zulmettir. Kavlühû teâlâ: “ 50 F
50 ” deyü buyurmutur. ‘Nûr’ âlem-i rûhaniyyete, zulmet âlem-i
cismâniyete iarettir. Pes insan bu ikiden mürekkep olup bunca bin
hicâbla mahcûb olup gezer, kendü kendüden haberi yok. “ 51 F
51
Sfat esmâ yönündendir, Hakk’n zâtn fehm itmek
Tefekkür-i zât- Hakk iden bilmez asln eyânun
Müfred
Her ki mî bîned dûyî der râh- vahdet kâfirest P52F
52 P
49 nsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi
göstereceiz. Fusslet 41/53 50 Hamd, gökleri ve yeri yaratan,
karanlklar ve aydnl var eden Allah'a mahsustur. En’am 6/1 51 Hayr
hayr! Dorusu onlarn kazanmakta olduklar kalplerini paslandrmtr.
Hayr, üphesiz onlar, kyâmet
günü Rablerini görmekten mahrum braklacaklardr. Mutaffifin 83/14-15
52 Muhakkak ki O her eyi kuatmtr, idrak et Cümle eyada sakldr,
O’nun gibidir Tüm bu eya tek bir nûr ile ebede kadar parlaktr
Vahdet yolunda ikilik gören her kii kâfirdir
380
Pes yüne ‘ip’ ve ipee ‘Klîçe’ demezsin zira merâtib haysiyetle
ism-i âharle taayyün ki; Yedi merâtib-i bâki ve ehl-i merâtib,
Bezîr-i emr-i Hak vallahu glib53
Müfred
Esmâ zuhur- kesret, kesret sfât- vahdet
Vahdet yân- zâtest ez ismhâ müberrâ54
Pes ‘yün’ olmas zât- Hakk mesabesidir ki kavlühû teâlâ: “ 55
F
55
r müride ki açla pes kalbünün gözü
Kavlühu teâlâ: “P56 F
56 P , ” deyü buyurmutur.
Kasîde-i Nûr
Cümle zerrât- cihân Mansûr-vâr
Cümle eyâ old zâtn mazhar
Seniniçün görünüben oldu âyât 53 Baki olan Allah’n yedi mertebesi
ve mertebelerde bulunanlar, Hakk’n emri altndadr, Allah dâima
galiptir. 54 simler çokluun (kesretin) zuhûr etmesi, çokluk
vahdetin sfatdr Vahdet isimlerden müberrâ bir sûrette zâtn âyân
oluudur 55 Allah göklerin ve yerin nûrudur. Onun nûrunun temsili
udur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil... Nûr
24/35 56 Göz (gördüünden) amad ve (onu) amad. Andolsun, o, Rabbinin
en büyük alametlerinden bir ksmn
gördü. Necm 53/17
Kefile âsân olur her mükilât [27a]
Hakk ‘âlem sûretinden fehm idüp
Görünür sende ol dem srr- mirât
Pes münezzehdir kamudan Zât- Hak
Ne ism resm ü ekl vaz’ u hey’ât
Demitir Hak Rasûlü ‘mâ arafnâke’
Nicesi bilesin sen zât heyhât
Bilinmez zât- Hakk hem fehm olunmaz
Ki zât- genc-i mahfi ho tlsmât
Bu zâtun zât- Hakk’n mazhardr
Sende göründü kamu esmâ sfât
Merebin Muhammedî mereb durur
Hakk’ her yüzden temâa eyleyüp
er’a muhkem yapup buldum sebât
Sâbit olan er’ile ‘ömri ann
Son nefesde irmeye hergiz memât
Evvel srâfil makm ‘ar olup
Oldurur tedbîr iden müdebbirât
Oldur taksîm iden mukassimât
Dutd kabz- rûh içün ol nâziât
Bu vücûbun cânibi Muhyî rûhun
Cisminüñ haysiyyetidür mümkinât
Bilirsin zât buldun sende bizzât
p olmas hakîkat-i Muhammedî’ye mesâbesidir. Nûr- Muhammedî’dir ki
ta’ayyün-i evvel derler. Kemâ kle aleyhisselâtü vesselâm: “Evvelü
ma halekallahu nûrî/Allah’n ilk yaratt benim nûrumdur”, Sehl bn
Abdullah Tüsterî ve eybânî Râî radyallahu anhümâ Hazret-i Hzr’dan
rivâyet ederler. “Halekallahu nûri Muhammed’in min nûrihi fe
savverahû ve sadderahu ala yedihi. Fe bâkîye zalike’n-nuru beyne
yedeyillahi teâlâ miete elfi âmin. Ve yülahzu fi külli yevmin ve
leyletin seb’îne elfe lahzatin, ve yeksûhu fi külli nazratin nuran
cedîden ve kerâmeten cedideten. Sümme haleka’l-mevcûdâti”,57
Kavlühû taâlâ celle zikrahu:
“ 58F
58”
deyü buyurmutur. Pes muvahhidin îmân hüsn-i rûyinden. Ve kâfirin
küfrü zülf-i mûyinden olup.
Rubâî
Senin çemiñ cemi’ ey’e nâzr
Ruhin nûr u zülfüñ zulmetinden
Bu kavmin kimi mü’min kimi kâfir
57 Allah, Nûr- Muhammediyi kendi nûrundan yaratt. Ona ekil verdi,
eliyle onu sudur ettirdi. Bu nur, Allah’n
elleri arasnda yüz bin yl kald. Her gece gündüz onu yetmi bin defa
kontrol etti. Her bakta onu yeni bir nurla ve yeni bir ikramla
giyindirdi. Sonra Allah mevcudat yaratt.
58 üphesiz, Allah' ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah'a inanp
peygamberlerine inanmayarak ayrm yapmak isteyenler,
"(Peygamberlerin) kimine inanrz, kimini inkâr ederiz" diyenler ve
böylece bu ikisinin (imanla küfrün) arasnda bir yol tutmak
isteyenler…. Nisa 4/150.
383
Pes îmân eser-i cemâl ve küfür eser-i celâldir. Bu ikisi hakîkat-i
Muhammediye ile kâimdir. Ta ol vakte dein kim P59F
59 P“ ” [27b]
Manâs yüz gösterip “Limeni’l-mülkü’l-yevm/Bugün mülk kimindir”
hitâb olur. “Allahu’l- vâhidü’l-kahhâr” cevap oluncaya dek. Pes
esrârn hakîkate vâkf olmak gereksin ki nûr- nübüvvetten hissedar
olub “innellahe halaka nûrî min nûrihî/Allah benim nûrumu onun
nûrundan yaratt” esrârn izân idüp tecellî-i uhûdu müâhede
edebilesin.
Kasîde-i Nûr- Nübüvvet aleyhisselâm
Mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün
uhûr itmege âlemde nice ekâl ile elvân
Ebu’l-ervâ olup geldi mukaddem lâ taayyünden
ki âlem anuñ içün yazld ânna unvân
Anuñ ânnda dinmidir bugün “levlâke levlâke”
Kelâm- hak anuñ ânn beyân itdi gelüp Furân
Resûlü’s-saaleyn old iki âlemde bil Amed
Anuñçün al olunmudur vuû u ayr u ins ü cân
Cemî-i enbiyâ üzre an mümtâz idüp aret
Sevüp an habîb itdi delîli âyet ü bürhân
Ne kim olmu olacadur aña tafîl idüp bir bir
Kelâm- a beyân ider ou gör sûre-i Ramân
Olup bu âlemüñ ub anuñ üzre döner eflâk
Tamâm olunca islâmuñ binâs devr ider devrân
Bugün ems ü amer anuñ cemâlinden münevverdür
Dah üsnünden olmudur iidüñ Yûsuf- Kenân
Ebu’l-beer olup geldi bu mukaddem lâ-taayyünden
Halîfe dikdi ekvâna didi kim geliser sulân
“Nefatü” srr âdemde uhûr itdügi dem âdem 59 O'nun zâtndan baka her
ey yok olacaktr. Kasas 28/88
384
O demde aa amd itdi da hiç geçmedin bir ân
Haber virdi hem esmânuñ uûlinden hemân ol dem
Melekler iidüp cümle alurlar vâleh ü ayrân
Didiler cümle yâ Rab bizim hiç ilmimiz yodur
Bu insân imi ilmüñe müâhir düen âlî-ân
Olanlar Amedî-mereb düüpdür câmia mahar
Anuñçün ilm-i hikmetden aber virmi idi Lokmân
Anuñ ceddi ki brâhîm urupdur Kabe’ye bünyâd
itdin nâr- Nemrûd’ Halîl’e eyledi bostân
Halîl smâil’i urbân içün çald bça kesmez
Hemân Cibrîl cennetden getürdi bir kebi urbân
Resûlüñ nûr ced-be-ced gelüpdür nesl-i Âdem’den
Necat Nû olup ol dem an gark itmedi Tûfân
Bu cümle Ahmed’ün fazln beyân itmege âlemde
Ki tâ Ahmed gelüp da kemâlin buld pes insân
Delîl olubeni itdi delâlet her kim uydîse
Fenâ mülkinde gelüben olup bir nice gün mihmân [28a]
Ouyup davet itdükde bu âlem aln cümle
Saâdet insden cinden olupdur emrine fermân
Zehî devlet bulup fazln olanlar Ahmed’e ashâb
Mukarreb hazret oldular, olardr sâhib-i vicdân
Resûle ittiba idüp Hakun vad- vaîdinden
Ziyâde havf iden yârn cinân içre ola handân
Cemâle mazhar olanlar bu gün ism-i celâliyle
Celâli kalb idüp dâyim iderler ney gibi efgân
Celâline düen mazhar cemâlinden müberrâdr
Anunçün añlarn kalbi dolubdur küfrile isyân
Ana ümmetten olmuken münâfk old bazlar
385
Ana ümmetten olmaa çkup sâ felek üzre
Nüzûl idem deyu dâyim kalupdur zâr- sergerdân
Ânun zât u sfâtndan haber virdikde bil Tevrât
Beâret etdi kavmine üveyktir Musa-y mrân
Ân tasdîk iden evvel Ebu Bekri’di evvelde
Tamam, adl iden âlemde Ömer’dir kim dutup mîzân
Üçüncüsü ânn Osman, annçün didi ‘zinnûreyn’
Kelâm- Hakk’ idüp ol oldu câmi-i Kur’an
Ânun dördüncüsü haydar tarîknda odur rehber
Ali bin Ebî Tâlib deyupdur îr âna Yezdân
Olupdur çâr rüknüyle ânun er’i mükemmel pes
Olara tâbi’ olanlar bugün âñlar durur irfân
Hüseyn ile Hasan bilüp ehîd olmalarn tahkîk
Hakkn emrine râm olup talep klmadlar dermân
Beâret kim olup Hak’dan öiriçün bu âlemde
Saadet âñlarndur kim olara iyledi gufrân
Âna inkâr idenlerden ziyâde mekrle münker
Ebu Cehl idi cehliyle ezip kld kat’î nâdân
âret etti leyl içre kamer, akk oluben geldi
Görüben Kâbenin halk ân hep ettiler seyrân
Ânun mu’cizine had yok yine yemi kuzu bir gün
Yeme benden dedi âña zehürlüyem dedi büryân
Görüben mucizin ânun hayâ itmediler hergiz
Hayâsndan kzard pes yer içre la’lile mercân
Kabul etmedise her kim iidüp davetin ânun
Olarn üzre hâkimdir mukarrr bilesin eytân
Hakk’a inkâr idüp Hakkn rasûlün itmeyen tasdîk
386
Bu Muhyî bilmedi kendünedür, aslu nedür kendüm
Bileydi kendümi kendüm iderdüm kendümi izân
ularkim nefsini bildi evvela kendüyi bilmidür
Bilenler nefsi rabbin bilüben oldular pinhân
Eer nefsim bilüp rabbim bilüp izân idem dirsen
Vücûdun ehrin âlemde idegör sen dahî vîrân
Ve ‘kâlîçe’ olmas ‘âlem’ mesabesindedir ki “ 60 F
60”
Bilinmez pes senün zâtn nedendür nefy ile isbât
Bu zerrâta yaramaz zâtn ki medh ede senün cânâ
Sfatndur bilinen pes irilmez zâtna heyhât
Münezzehsin kamûdan sen senin zâtuna akl irmez
Ne na’t u ism ve ne resm u ne ekl u sun’la hey’ât
Özin mestûr idüp kendin yân olmu beyân eyler
Ki her eyin vücûd pes senünçün oldu bil âyât
Sfat esmâ durur ekvân- vühû u tâyr ins u cân
Senin mihr-i rahin srr ki zâtn âlîdür bizzât
Akl zâtnda pes hayrân demitir ‘mâ arafnâke’
Hadîs içre Resûlullah bilinmez yok âna gâyât
Bu srra irmez herkes tarik- ehl-i irfândr
Hakn ilhâm añlara gazâ olmu verür lezzât
Bu sr kim nûr- Ahmeddür taayyün verdi eyâya
60 Allah, gökleri ve yeri, ikisi arasndakileri alt gün içinde (alt
evrede) yaratan sonra da Ar'a kurulandr.
Secde 32/4
Bu Muhyî nu(r) Ahmed’den aluben feyzini her ân
Ki mecbûr olmu söyler bu gün olmu âna mirât
Ki eyin vücûdndan hakîkat srrñ añlayup
Ene’l-Hak çaurup söyler lisân- halile her zât
Ve nukû sâir taayyünât eyâ mertebesi ki kavlühû teâlâ: P61F
61 P“
.deyü buyurmutur. Pes bu kârgâh ki vardr kurulmutur Kur’ân fiilî
vâki olmutur ” Kemâli oldur ki okuyup Hakk- âlem yüzünden
añlayasn.
Kasîde Der-Beyân Nazar- bret
Okuyana yeryüzü cümle sebak
Bildirür bilmediin ilhâm- Hakk
Fa’tebirû âyetin izân idüp
Her neyi görsen göresin mâ-sadak
Gel kadem irfâne basl âr ko
bu namusile âr oda yak
Gör Resûle mu’cizîçün gökde ay
Emrine fermân oluben oldu akk
remezsin irmeyince müride
Gice gündüz dime eyle bâb dakk
Sdkile gel pîrim kim feyz almaa
61 Biz gökleri, yeri ve her ikisi arasnda bulunanlar ancak hakka ve
hikmete uygun olarak yarattk. Hicr 15/85
388
Merebin âlî gerek feyz alasn
Zer’ olunmaz ol yere olsa çorak
Gel inâyet eyle Hakk emrin dutup
tmeyenler esfele dek gide çâk
Millet-i vâhide üzre ol bugün
Yetmi ikidir hadîs içre fark
Pîr pendiyile iregör rif’ate
Olmayasun yarn anda sanduk
Sâlik olanlara yarn diyeler
Ehl-i Hakk’a mâil ol su gibi âk
Adn insan hâsln yok bî-amel
Kaldn û zulmette söndükde çark
Muhyî sen sende seni sen bile gör
Hak yakn senden sana deil rak
“P62F
62 P ” deyü buyurmutur. ‘Kâliçe’ hakîkati hep ‘yün’, cümle nukû,
yünle
kâim ‘yün’ olmasa ‘nukû’ taayyün bulmazd. Pes yüne yeil ve yeile
yün diyemezsin. Yün zât mertebesi ‘nukû’ esmâ ve sfat
mertebesi.
Müfred
Nakkâa vire göñlün her kim basîr ola
62 Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et. Hicr 15/99
389
Gönül bir katre âb üzre, yazan nakkâa vermezler
Ne ho çekmi kalem nake görenler hep kalur hayrân
u kim naka bakup kald olar nakkâa irmezler
Acip nak eyledi nakkâ u kim nake bakup kald
Girip nârn azabna ebed alar gülmezler
Basîret ehli nak içre yazan nakkâ görürler
Basîretsiz olan körler gönül pasn silmezler
Bu eyâ ho mezâhirdir basîret varsa gör sende
Bakan hayvan hissiyile gönül nakkâa eylemezler [29b]
Bel ahyâ dedüün her kim iüdüben amel eyler
Girip Firdevs-i a’lâya kalup bâkî hiç ölmezler
Tefekkür eyleyip Hakk’ tezekkür birle halvette
Tâlib-i akun hayaline bulup lü’lüi dermezler
Klup ak üzre bünyâd bu meydân âkndr bil
u kim ta’n ide uâka olur Adn içre girmezler
Bu gün âklarn zevki küfürdür zâhid-i huka
Ko geçsin küfr ile ömrü hele ol zevk bilmezler
Gele âklara eydür özünü sen dahî Muhyî
Kimin kim zerrece ak bulunsa nâre sürmezler
‘Ammâ nukû’ ki vardr elvân ekâldr ki: ‘kzl-sar’, elvân zât
mertebesi. Kzl, isim. Kzll, sfat. Sar, isim. Sarl, sfat. Elvân ki
zât mertebesindedir. Kzl-sar, esmâ sfat mertebesi bir eyin üçüncü
mertebe-i hakîkatinden haber verirsin. Ancak esmâ- sfat
haysiyetinden haber verirsin. Senin zâtn ki vardr, “nnellahe
seb’ine elfe hcâbin min nûrin ve zulmetin lev küifehâ leahrakat
subuhât vechihi ma-inteha ileyhi basarûhu min halkh/Allah’n nûr ve
zulmetten oluan yetmi bin perdesi vardr. ayet o zâhir olsayd
mahlûkâtn gözleri ona eriemezdi yüzünün aydnl yakard”
390
Pes bu nice bin hicâbâtla mahcûb olub kendü kendünden haber yok,
yalan davay idüp zât- Hakk’ añladm bildim deyü söylersin.
Kt’a
Ki ân râ haber od haberî bâz neyâmed
Ey mürg- seher ak zi pervâne beyâmûz
Kân suhte râ cân od ve âvâz neyâmed P63F
63
Pes sen dahî beeriyyetin haysiyetini vücûdun ehrinden mahv itmek
gerektir bu esrâra vâkf olasn.
Müfred
Can vermeyecek âk cânâna erilmezmi
Pes kzl isim kzll sfat, sar isim sarl sfat. Pes bu haysiyeti
‘itibâriyle “yün” ki zat mertebesindedir, “nukû” esmâ sfat
mertebesindedir. “Yün” nukûu ihâta eyledii gibi Zât- Hak dahî
ta’ayyünat- eyây ihâta eylemidir. Zâtyle sfatyle P64F
64 P“ ” ve
dahî “ 65 F
65
Old zâtn genci mahfî der tlsmât- sfât
Ser-be-ser âlem senin gencin tlsm nakdr
Ol tlsmatn ki nak hâl olunmaz mükilât [30a]
Hem sfatndur senin olan dokuna nakbend 63 Bu müddeîler
taleblerinden habersizler Onlara bir haber verildi tekrar bir haber
gelmedi Ey seher kuu ak pervâneden ören Ki o yanma can oldu ve ses
gelmedi 64 Allah, her eyi kuatcdr. Nisa 4/126 65 Allah'n her eye
kadir olduunu ve Allah'n her eyi ilmiyle kuattn bilesiniz. Talak
65/12
391
Ol sebepten bir zaman olmaya pes âna sebât
Sâye varlk gösterir yoktur pes ânun asl hiç
Yokluk içre varlk añlarsn bulursun sen necât
Her zamanda sâye-i biçare mesken nûradr
Ben seninle zâhir olduk sen dahî kâyim bizzât
Nice içer hazr-dil âb- hayâtn erbetin
Seninle zulumât tasavvur eyledik âb- hayât
Geç tasavvurdan hakîkat añla iç âb- hayât
sm-i bâkîden bekâ gör irmeye her giz memât
Gel fenâfillah oluben añla esrâr- Hakk’
Seni senlikten çkarr añlamazsan seyyiât
Muhyî’ye vahdet meyinden içiriptür Bâyezîd
Ol sebepten kalbine lâyh olupdur vâridât
Mest olupdur ol meyin zevkinden eylemez ebed
Hayretinden añlamaz nedir sorarsan e cihât
Pes senin zâtn ki vardr zât- hakkn mazhar vâki olmudur ki nitekim
denülür.
Nazm
Sfat- esmâ yönünden fehm olur Hak
Bilirsün zât bulduñ sende bizzât
392
Hadîs-i Kudsîdir: “El-nsânü srrî ve srr sfâtî ve sfatî lâ-yenfekkü
an zâtî”66 deyü buyurmutur. Pes senin zâtn ki sana hicapdr senin
senden haberin yok. “Hucubü’z-zât bi’s- sfât ve hucubü’s-sfât
bi’l-efâl/Zâtmn örtüsü sfatmladr. Sfatmn örtüsü fiilimledir.”
Sfat zâtn ne ayndr ne gayr
Görürsün ger hudâ kldysa yari
Der-Beyân- Zât
Gönüller âle cilve idüben cemâl-i ah
âhn cemâl-i cilvegehî cümle kâyinât
âhn cemâl-mihr rûh ideli zuhûr
Geldi ayâna cümle-i zerrât- mümkinât
Gör bu adem hâkine âsâr bir nazar
Oldu vird-i mevrid kim külle vâridât
Gör akyla çarh- felek ems ile kamer [30b]
der semâ evkle eflâk deyrât (!)
Bârân- rahmeti ki nüzûl etti ber-adem
Rûy zemin üzre çkup çeme-i hayât
Âb- hayat i bu zulumâta gir yürü
Bu nefs-i ûm oldur gör bulasn necât
‘Mûtû’ hadîsi üzre olursan bu kevn ki sen
Âb- hayât içtin vermez sana memât
Muhyî anâsr asln olub Hakk’a âyine
rdin bu srra kef oluser sana mükilât
Pes nûr- ahadiyeti izân eylemek gerekse ki nûr-u nübüvvetinden
hissedar olub ayn- tahkîke irüp sen de esmâ sfata mazhar
olasn
66 nsan benim srrmdr. Sfatmn srr ve sfatm zatmdan ayrlamaz.
393
Nûr- Resüle mazhar olub eyler ol zuhûr
Nûr- nübüvvete irüüp srrñ añlayup
Ol nurlua zevk üzre dâima surûr
Her eyde Hakk’ fehm idüben gayri görmeyüp
Zevk u safâ üzre görünür o nûr
Kef ü hcâb oluben feyz-i Hakla
Kat’ menâzil eyleyüben eyler ol mürûr
Kef kulûp kef-i melek kef-i cin dahî
Dâim riyâzet eylersen kef olur kubûr
Kef ki vardurur dönülür asl be durûr
Kâfirde de bulunur dördü bî-kusûr
Kef-i ilahdr ki evvelen keften murâd
Eyâ hakîkatin bilüp eyler o dem zuhûr
‘Allahümme erine’l-eeyâe kemâ hiye’ kelâmna
rdinse sana mufavviz cem’i umûr
Feyz-i ilâh kalbüne ilhâm ola her ân
oy ey gibi ki feyz hevâdan alur sabûr
Zulmet hicâbna ki düen mazhar- celâl
Zulmette kaluben pes ona yokdurur huzûr
Bir kimseden meded yok ana bulunmaz cezâ
Zira ki ulü olmutu fsk ile fücûr
Hayret makmna varuben gamgüzâr olûp
Elin eline uruben durmaz ovunur
Sürüp cahîme ileteler ol dem kâbla
Kalalar anda nice sene bir nice uhûr
Nefsin hevâsyla olar yel gibi ylûp
394
hrâk olalar anda temam kâl olunca pes
Çkan cinâne dâhil ola rahm ide Gafûr
Muhyî ki ehl-i zevke irüp zevkle dolup
Ehline vir cinân gerekmez bana kusûr [31a]
Abdü’l-ecîr olmad kim ücretin umâr
Gözler rzâ-y Hakk olup dâima ekûr
Kavlühû teâlâ: “ve kalilüm min badiye’-ekûr/Kullarmdan çok az bana
ükreder” deyü buyurmutur. Ve kâle aleyhisselâtu vesselâm hâkiyen
ani’llahi teâlâ:
“ 67F
67
Kelâm- Hakk’ fehm it dut bu kâr
Sana ‘vallahu meaküm’ dedi hazret
Lisân- hamd üzere eyle cârî
‘Ve üfevvizu emrî’ di ‘ilel