18
_____________________________________________________________________________________ Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 78, Eylül 2018, s. 222-239 Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date Yayınlanma Tarihi / The Publication Date 28.08.2018 30.09.2018 Dr. Öğr. Üyesi Faruk ÖZDEMİR Sinop Üni. İlahiyat Fakültesi, Temel İslâm Bilimleri Bölümü [email protected] ABDÜLBÂRÎ ES-SÎNÔBÎ’NİN HAYÂTU’L-KULÛB ADLI ESERİNDE MUHYİDDÎN İBNÜ’L-ARABÎ’NİN “FİRAVUN İMAN ÜZERE ÖLMÜŞTÜR” İDDİASINA REDDİYESİ Öz Bu makalede Abdülbârî es-Sînôbî’nin Hayâtu’l-Kulûb adlı eserinde, İbnü’l- Arabî’nin “Firavun iman üzere ölmüştür” iddiasına yönelttiği reddiyesi araştırma konusu edilmiştir. İbnü’l-Arabî Fusûsu’l-Hikem adlı bir kitap telif etmiş ve bu ese- rinde Firavun’un iman üzere öldüğünü iddia etmiştir. Onun bu iddialarına Sînôbî iki ciltlik Hayâtu’l-Kulûb adlı el yazması eserinin birinci cildinde sert eleştiriler yöneltmiş ve kendisini tekfir etmiştir. İşte bu araştırmamızda Sînôbî’nin Hayâtu’l- Kulûb adlı eseri incelenmiş ve İbnü’l-Arabî’nin söz konusu iddialarına yönelttiği eleştiriler ile o iddiaları çürütmek için ileri sürdüğü deliller tetkik edilmiştir. Sînôbî’nin İbnü’l-Arabî’ye yönelik eleştirileri incelendiğinde öyle anlaşılıyor ki Fi- ravun dünyada ve âhirette kâfirlerden ve lanetlenmiş kimselerdendir. O âhirette de kesinlikle kötülerden ve azabın en şiddetlisine girecek olanlardan olacaktır. Dolayı- sıyla Sînôbî’ye göre zındıklar ve İslâm dininin akâidini bilmeyenlerden başka hiç kimse Firavun’un iman sahibi olduğu zannına kapılamaz. İslâm önderlerine, şeria- tına ve o şeriatın hükümlerini bilen âlimlere göre her kim melun Firavun’un iman ettiğini iddia ederse hiç şüphesiz o kimse Kur’ân’ı yalanlamıştır, Allah’ın kelâmın- da tenâkuz olduğunu tasdik etmiş, İslâm’ın temellerini iptal etmiş, Firavun ve kavminin küfrü gibi kâfirlerden, yalancılardan ve dâlâlete düşenlerden olmuştur. Sînôbî meseleye ilişkin açıklamalarıyla bir taraftan Firavun’un iman üzere ölmedi- ğini ileri sürerken diğer taraftan da onun iman üzere öldüğünü iddia eden Fusûsu’l- Hikem sahibi İbnü’l-Arabî’yi de tekfir etmiştir. Anahtar kelimeler: Sînôbî, İbnü’l-Arabî, Hayâtu’l-Kulûb, Fusûsu’l-Hikem, İman, Firavun.

-Hikem - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_78/2018_78_OZDEMIRF.pdf · addit medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa¶daki Sultan Medresesi birinci sırayı

  • Upload
    others

  • View
    15

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: -Hikem - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_78/2018_78_OZDEMIRF.pdf · addit medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa¶daki Sultan Medresesi birinci sırayı

_____________________________________________________________________________________

Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 78, Eylül 2018, s. 222-239

Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date Yayınlanma Tarihi / The Publication Date

28.08.2018 30.09.2018

Dr. Öğr. Üyesi Faruk ÖZDEMİR

Sinop Üni. İlahiyat Fakültesi, Temel İslâm Bilimleri Bölümü

[email protected]

ABDÜLBÂRÎ ES-SÎNÔBÎ’NİN HAYÂTU’L-KULÛB ADLI ESERİNDE

MUHYİDDÎN İBNÜ’L-ARABÎ’NİN “FİRAVUN İMAN ÜZERE

ÖLMÜŞTÜR” İDDİASINA REDDİYESİ

Öz

Bu makalede Abdülbârî es-Sînôbî’nin Hayâtu’l-Kulûb adlı eserinde, İbnü’l-

Arabî’nin “Firavun iman üzere ölmüştür” iddiasına yönelttiği reddiyesi araştırma

konusu edilmiştir. İbnü’l-Arabî Fusûsu’l-Hikem adlı bir kitap telif etmiş ve bu ese-

rinde Firavun’un iman üzere öldüğünü iddia etmiştir. Onun bu iddialarına Sînôbî

iki ciltlik Hayâtu’l-Kulûb adlı el yazması eserinin birinci cildinde sert eleştiriler

yöneltmiş ve kendisini tekfir etmiştir. İşte bu araştırmamızda Sînôbî’nin Hayâtu’l-

Kulûb adlı eseri incelenmiş ve İbnü’l-Arabî’nin söz konusu iddialarına yönelttiği

eleştiriler ile o iddiaları çürütmek için ileri sürdüğü deliller tetkik edilmiştir.

Sînôbî’nin İbnü’l-Arabî’ye yönelik eleştirileri incelendiğinde öyle anlaşılıyor ki Fi-

ravun dünyada ve âhirette kâfirlerden ve lanetlenmiş kimselerdendir. O âhirette de

kesinlikle kötülerden ve azabın en şiddetlisine girecek olanlardan olacaktır. Dolayı-

sıyla Sînôbî’ye göre zındıklar ve İslâm dininin akâidini bilmeyenlerden başka hiç

kimse Firavun’un iman sahibi olduğu zannına kapılamaz. İslâm önderlerine, şeria-

tına ve o şeriatın hükümlerini bilen âlimlere göre her kim melun Firavun’un iman

ettiğini iddia ederse hiç şüphesiz o kimse Kur’ân’ı yalanlamıştır, Allah’ın kelâmın-

da tenâkuz olduğunu tasdik etmiş, İslâm’ın temellerini iptal etmiş, Firavun ve

kavminin küfrü gibi kâfirlerden, yalancılardan ve dâlâlete düşenlerden olmuştur.

Sînôbî meseleye ilişkin açıklamalarıyla bir taraftan Firavun’un iman üzere ölmedi-

ğini ileri sürerken diğer taraftan da onun iman üzere öldüğünü iddia eden Fusûsu’l-

Hikem sahibi İbnü’l-Arabî’yi de tekfir etmiştir.

Anahtar kelimeler: Sînôbî, İbnü’l-Arabî, Hayâtu’l-Kulûb, Fusûsu’l-Hikem,

İman, Firavun.

Page 2: -Hikem - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_78/2018_78_OZDEMIRF.pdf · addit medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa¶daki Sultan Medresesi birinci sırayı

Abdülbârî Es-Sînôbî’nin Hayâtu’l-Kulûb Adlı Eserinde Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin “Firavun

İman Üzere Ölmüştür” İddiasına Reddiyesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 78, Eylül 2018, s. 222-239

223

REBUTTAL OF ABDULBARI ES-SINOBI IN HIS WORK ENTITLED

HAYAT AL-QULUB AGAINST MUHYIDDIN IBN ARABI’S ASSERTION

“PHAROH DIED A BELIEVER”

Abstract

This paper examines Abdulbari es-Sinobi’s refutation of Ibn Arabi’s claim that

“Pharaoh died as a believer” in his work Hayatu’l-Kulub. Ibn Arabi wrote a book

called Fusus al-Hikam in which he asserted that Pharaoh died as a believer. Sinobi

directed severe criticisms at Ibn Arabi’s claims in the first volume of his manu-

script Hayatu’l-Kulub and declared Ibn Arabi an unbeliever. This study examines

Sinobi’s work Hayatu’l-Kulub and explores his criticism of Ibn Arabi’s claims and

evidences he put forward to refute these claims. The analysis of Sinobi’s criticisms

toward Ibn Arabi indicates that Pharaoh is among those who are unbeliever and

cursed both in this world and the hereafter. He will certainly be among evildoers

and those who will suffer from the severest torture. Hence, Sinobi argues that no

one except atheists and those who do not know Islamic doctrines can get the idea

that Pharaoh was a believer. According to Muslim leaders, Sharia and scholars who

know Islamic provisions, whoever claims that Pharaoh was a believer denies the

Quran undoubtedly, confirms that there is a contradiction in God’s word, abolishes

the foundations of Islam and becomes one of those infidels, liars and those who

went astray like Pharaoh and his tribe’s blasphemy. In his comments on the sub-

ject, Sinobi on the one hand contends that Pharaoh did not die as a believer, and

declares, on the other hand, Ibn Arabi, the writer of Fusus al-Hikam who defended

the faith of Pharaoh, an unbeliever.

Keywords: Sînôbî, Ibn Arabî, Hayat al-Qulûb, Fusûs al Hikam, Faith, Pha-

raoh.

Giriş

Tasavvuf ve İslâm düşünce tarihinde büyük etkileri bulunan sûfî müellif Muhyiddîn İb-

nü’l-Arabî (ö. 638/1240), Fusûsu’l-Hikem adlı bir kitap telif etmiştir.1 Müellif bu eserini kaleme

alma nedenini, kendi ifadeleriyle “Hicrî 627 yılı Muharrem ayının son on günü içerisinde,

Şam’da bulunduğum sıralarda Rasûlullâh’ı (s) bir rüya âleminde gördüm. Elinde bir kitap vardı.

Bana şöyle dedi: “Bu Fusûsu’l-Hikem kitabıdır. Onu al ve kendisinden istifade etmeleri için

insanlara ulaştır”. Bunun üzerine ben, “bize emredildiği üzere Allah’a, elçisine ve bizden olan

1 İbnü’l-Arabî ile ilgili tartışmalar ve polemikler en çok Fusûsu’l-hikem adlı eseri çerçevesinde yapılmıştır. Osmanlı

İmparatorluğu’nda da İbnü’l-Arabî’nin Fusûsu’l-hikem adlı telifinde ileri sürdüğü “Firavun iman üzere ölmüştür”

iddiası çerçevesindeki tartışmalar uzun süre gündemdeki yerini muhafaza etmiştir. Hatta XVII. yüzyılda patlak veren

ünlü “Kadızâdeliler” davasının çekişme konusu vahdet-i vücûd ve Firavun’un imanı meselesi olmuştur. İşte Sînôbî de

yaşadığı dönemin tartışmalarına dalmaktan kendisini alamamış ve Hayâtu’l-kulûb adlı eserinde İbnü’l-Arabî’nin söz

konusu eserindeki iddialarını reddeden tarafta yer almıştır. İbnü’l-Arabî’ye muhalif olanların yanında kendisine değer

veren Osmanlı padişahları da vardır. Örneğin Yavuz Selim 1517’de Kâhire’de bir süre konakladıktan sonra Şam’a

dönmüş ve burada bir İbnü’l-Arabî Camii ile anıt-mezarı inşa edilmesini emretmiştir. Çalışmalar Ekim 1517’de

başlamış ve hızlı bir şekilde sürmüştür. Yavuz Selim bunları iki defa teftiş etmiştir. Camii 1518 Şubat’ında bizzat

kendisi tarafından açılmıştır (Geniş bilgi için bk., Chodkiewicz, Michel, (2005), “İbn Arabî’nin Öğretisinin Osmanlı

Dünyasında Karşılanışı”, (Ed. Ahmet Yaşar Ocak) Osmanlı Toplumunda Tasavvuf ve Sufiler, Türk Tarih Kurumu

Yayınları, Ankara, c. I, s. 89-111.

Page 3: -Hikem - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_78/2018_78_OZDEMIRF.pdf · addit medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa¶daki Sultan Medresesi birinci sırayı

Abdülbârî Es-Sînôbî’nin Hayâtu’l-Kulûb Adlı Eserinde Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin “Firavun

İman Üzere Ölmüştür” İddiasına Reddiyesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 78, Eylül 2018, s. 222-239

224

emir sahiplerine itaat eder ve emirlerini dinleriz” dedim. Böylece Rasûlullâh’ın (s) bana belirtti-

ği şekilde hiçbir ziyade ve noksanlık söz konusu olmaksızın bu kitabın insanlara açıklanması

hususundaki temennimi gerçekleştirdim. Niyetimi halis tuttum, temiz bir maksat ve himmet

güttüm”2 şeklinde dile getirmiştir.

İbnü’l-Arabî, yazma gayesini bu şekilde açıkladığı söz konusu telifinde, “Allah Fira-

vun’un canını, kendisinde kötülük namına hiçbir şey bulunmaksızın tertemiz ve pak (tâhir ve

mutahhar) olarak kabzetmiştir. Zira Allah herhangi bir günah işlemeden evvel iman ettiği esna-

da Firavun’un canını almıştır. Zaten Müslüman olmak önceki günahları silip yok etmektedir”3

ifadeleriyle Firavun’un iman üzere ölmüş olduğunu iddia etmiştir.

İbnü’l-Arabî’nin bu iddialarına, Osmanlı dönemi âlimlerinden Abdülbârî es-Sînôbî (ö.

936/1530) vaaza dair kaleme aldığı iki ciltlik Hayâtu’l-Kulûb adlı el yazması eserinin birinci

cildinin 38. babında4 sert eleştiriler yöneltmekte, kendisini tekfir etmekte ve söz konusu iddiası-

nı çürütmek gayesiyle başta Kur’ân âyetleri olmak üzere muhtelif deliller ileri sürmektedir. İşte

bu makalede Sînôbî’nin adı geçen eserinde İbnü’l-Arabî’ye yönelttiği eleştiriler ele alınacaktır.

Ancak eleştirilere geçmeden önce Sînôbî’nin hayatı ve yaşadığı dönemin siyâsî ve ilmî ortamı

hakkında kısaca bilgi verilecektir.

1. Sînôbî’nin Hayatı

eş-Şeyh Nebî Abdülbârî b. Turhân es-Sînôbî’nin doğum tarihi hakkında herhangi bir bil-

giye sahip değiliz. Fakat Sinop’a nispet edildiği için burada dünyaya geldiğini belirtebiliriz.

Osmanlı’nın yükselme devri müelliflerinden olan Sînôbî Hicrî 936, milâdî 1530 tarihinde Edir-

ne’de vefat etmiştir.5 Bazı kaynaklarda adı, Abdülbârî b. Turhân b. Turmûş es-Sînôbî olarak

zikredilmektedir.6 Sînôbî’nin hayatından söz eden eserlerde Edirne’de ikamet ettiği, vâiz olduğu

ve vaaza dair Hayâtu’l-kulûb adlı eserini vefat ettiği yıl olan 936 (m. 1530) senesinde orada

tamamladığı belirtilmektedir.7 Müellif söz konusu kitabında muteber kitaplardan terğîb ve terhîb

kapsamına giren rivayetleri bir araya toplamıştır. Eserinde, delil göstermek amacıyla âyetler ve

hadis-i şerifler nakletmiş, meşâyih-i kiramın hikâyelerine yer vermiştir. İki cilt ve 97 bab olarak

telif ve tertip edilmiş olan eserde ayrıca Halvetiyye ve sûfiyyeye yönelik reddiyeler de yer al-

maktadır.8

2. Yaşadığı Dönemin Siyâsî ve İlmî Durumu

2. 1. Siyasî Durum

Hayâtu’l-kulûb sahibinin doğum tarihi ve nerede doğduğu bilinmemekle birlikte Osman-

lı’nın yükselme devri padişahlarından Sultan II. Mehmed’in (Fatih) saltanatı döneminde (1451-

1481) doğmuş olduğunu söyleyebiliriz. Buna göre müellifin, Sultan II. Bayezid, Yavuz Sultan

2 İbnü’l-Arabî, Muhyiddîn, (yy), Fusûsu’l-Hikem, thk., Ebu’l-‘Alâ el-‘Afîfî, Dâru’l-Kütübi’l-‘Arabiyye, Beyrût-

Lübnân, s. 47. 3 İbnü’l-Arabî, Fusûsu’l-Hikem, s. 201. 4 Nebî Abdülbârî b. Turhân b. Turmûş es-Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, Manisa İl Halk Kütüphanesi, Arşiv no: 45 Hk

6245, c. I, vr., 233b-244b; II. Cilt Arşiv No: 45 Hk 6644. 5 Kâtib Çelebi, Hacı Halîfe, (1941), Keşfu’z-Zünûn ‘an Esâmi’l-Kütübi’l-Fünûn, Maarif Matbaası, c. I, s. 698. 6 Bağdâdî, İsmail Paşa, (1951), Hediyyetü’l-‘Arifîn Esmâu’l-Müellifîn ve Âsâru’l-Musannifîn, Milli Eğitim

Basımevi, İstanbul, c. I, s. 494; Kehhâle, Ömer Rızâ, (1414/1993), Mu’cemu’l-Müellifîn Terâcimu Musannifi’l-

Kütübi’l-‘Arabiyye, Müessesetü’r-Risâle, 1. Bsk., Beyrût, c. II, s. 40. 7 Kâtib Çelebi, Keşfu’z-Zünûn, c. I, s. 698; Bağdâdî, Hediyyetü’l-‘Arifîn, c. I, s. 494; Kehhâle, Mu’cemu’l-Müellifîn,

c. II, s. 40; Mehmet Tahir, Bursalı, (1333), Osmanlı Müellifleri, İstanbul, c. I, s. 222. 8 Kâtib Çelebi, Keşfu’z-Zünûn, c. I, s. 698.

Page 4: -Hikem - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_78/2018_78_OZDEMIRF.pdf · addit medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa¶daki Sultan Medresesi birinci sırayı

Abdülbârî Es-Sînôbî’nin Hayâtu’l-Kulûb Adlı Eserinde Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin “Firavun

İman Üzere Ölmüştür” İddiasına Reddiyesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 78, Eylül 2018, s. 222-239

225

Selim ve Kanunî Sultan Süleyman devirlerinde yaşadığını ifade edebiliriz. Sînôbî milâdî 1530

yılında vefat ettiğine göre Kanûnî’nin saltanatının ilk 10 yılına da şahitlik etmiş olmaktadır.

Dolayısıyla Sînôbî’nin yaşadığı Osmanlı’nın en parlak devrinin siyasî durumunu şu şekilde

hülasa edebiliriz:

Sînôbî’nin yaşadığı Osmanlı’nın yükselme devrinde İstanbul fethedilmiş, Sırbistan ve

Mora Osmanlı topraklarına katılmış, Mısır feth edilmiştir. Memlûk sultanlığı ortadan kaldırıl-

mış, bu durum Osmanlı devletine Asya kıtasında Suriye, Filistin ve el-Cezire ile Hicaz’ı ve Af-

rika’da ise Mısır gibi mühim ve mamur toprakları kazandırmıştır. Yavuz Sultan Selim, Abbasî

halifesinden hilafeti de alarak İslâm âlemi üzerindeki nüfuzunu artırmıştır. Kanunî Sultan Sü-

leyman devrinde Rodos adası alınmış, Mohaç meydan muhaberesiyle Macar ordusu mağlup

olmuş, Barbaros Hayreddin Paşa gibi denizcilerle Akdenize hâkimiyet sağlanmıştır. Osmanlı

gerek doğuda gerekse batıda fethettiği topraklarda hem siyasî hem de askerî olarak nüfuzunu

artırmıştır.9

2. 2. İlmî Durum

Osmanlının siyasî ve askerî yönden üstünlüğü ilmî yönden de üstünlüğünü beraberinde

getirmiştir. Nitekim Abdülbârî es-Sînôbî’nin yaşadığı ve Hayâtu’l-kulûb adlı eserini yazdığı

Edirne, ilmî yönden önemli bir merkezdi. Gerçekten de Osmanlılarda İznik, Bursa ve Edirne

medreseleriyle ön plandaydı. Osmanlıların ilk bir buçuk asır içinde yaptırmış oldukları medrese-

lerin derece ve sınıf itibariyle en mühimleri İznik, Bursa ve Edirne’de idi. Kuruluşun başlangıç

safhasında İznik medresesi bu beyliğin birinci sınıf medresesi idi. Sonra Bursa’da yapılan müte-

addit medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa’daki Sultan Medresesi birinci

sırayı almıştır. Edirne devlet merkezi olduktan sonra II. Murad döneminde h. 841’de (m. 1437)

başlanarak bazı arızalar sebebiyle h. 851 (m. 1447) senesinde tamamlanan üç şerefeli camii

yanındaki büyük medrese ile Dârü’l-hadîs o tarihte Osmanlı memleketlerindeki medreselerin

üstünde yer almış ve tedrîs ve tahsisatı itibariyle Bursa’daki Sultan Medresesi ikinci dereceye

düşmüştür. Edirne’deki üç şerefeli medrese müderrisliği İstanbul’da Sahn-ı seman medreseleri

inşa edildikten sonra bile bir müddet önemini muhafaza etmiştir.10 Hatta XVI. asır sonlarına

doğru III. Murad zamanında Edirne’de yirmi iki medresenin varlığından bahsedilmektedir.11

XV. yüzyılın ikinci yarısı Osmanlılardaki kültür hayatının en yüksek devri idi. Tahsilleri

yüksek olan II. Mehmed ile oğlu II. Bayezid, devlet erkânından Mahmûd, Karamanî Mehmed,

Fenarîzâde Ahmed, Çandarlızâde İbrahim ve Veliyyüddin oğlu Ahmed, Tazarruât sahibi Sinan

ve Cezerî Kâsım Paşa’lar gibi kıymetli âlim vezirler gerek Türkiye’deki ve gerekse hâriçten

gelmiş olan muhtelif âlim ve şairleri himaye eylemişlerdir. Bunlardan başka iyi yetiştirilmiş

olan Osmanlı şehzâdeleri bulundukları sancaklarda etraflarında âlim ve edipleri toplamışlardır.

Edebî hayat İstanbul, Edirne ve Bursa’dan başka şehzâde sancaklarında, Bağdat, Diyarbakır,

Konya ve Rumeli’de bir ilim merkezi haline gelmiş olan Üsküp ile Yenice-i Vardar’da inkişaf

etmekte olup buna da sebep buralarda şair ve edipleri himaye eden şahsiyetlerin bulunması idi.12

9 Osmanlı’nın yükselme devrindeki siyasî ve askerî durum hakkında geniş bilgi için bk., Uzunçarşılı, İsmail Hakkı,

(2006), Osmanlı Tarihi, (İstanbul’un Fethinden Kanunî’nin Ölümüne Kadar), Türk Tarih Kurumu Yay., 9. Bsk.,

Ankara, c. II, s. 4-420. 10 Uzunçarşılı, (2014), Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, Türk Tarih Kurumu Yay., 49. Bsk., Ankara, s. 3-5. 11 Uzunçarşılı, (2014), Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 22; a.mlf., Osmanlı Tarihi, (1982), (Anadolu

Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Hakkında Bir Mukaddime İle Osmanlı Devleti’nin Kuruluşundan İstanbul’un

Fethine Kadar), Türk Tarih Kurumu Yay., 4. Bsk., Ankara, c. I, s. 522-523. 12 Uzunçarşılı, (1982), Osmanlı Tarihi, c. II, s. 591-592.

Page 5: -Hikem - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_78/2018_78_OZDEMIRF.pdf · addit medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa¶daki Sultan Medresesi birinci sırayı

Abdülbârî Es-Sînôbî’nin Hayâtu’l-Kulûb Adlı Eserinde Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin “Firavun

İman Üzere Ölmüştür” İddiasına Reddiyesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 78, Eylül 2018, s. 222-239

226

Böyle bir ilmî ve kültürel zenginliğin olduğu ortamda doğal olarak pek çok ilim adamı ve eser-

ler meydana gelmiştir.13 İşte Sînôbî de o dönemin bu ilim adamları arasında yer almıştır.

3. Sînôbî’nin, Fusûsu’l-Hikem Sahibinin “Firavun İman Üzere Ölmüştür” İddiasına

Reddiyesi

Abdülbârî es-Sînôbî Hayâtu’l-kulûb adlı eserinde Firavun’un iman üzere öldüğünü iddia

edenleri zemmetmektedir. Ona göre bu görüşü ilk savunan Fusûsu’l-hikem sahibi İbnü’l-

Arabî’dir. Sînôbî’nin belirttiğine göre İbnü’l-Arabî Fusûsu’l-hikem’de kendisinden önceki zın-

dık ve sapıkları savunmuş, te’vili doğru olmayan bir rüya ile hareket etmiş ve Firavun’un bu

dünyadan tertemiz ve arınmış olarak ayrıldığını ileri sürmüştür. Kendisinden sonra da sûfîlerden

Halvetiyye onun görüşünü benimseyerek tıpkı onun gibi, “Firavun bu dünyadan tertemiz ve

arınmış olarak gitmiştir” demişlerdir.

Hayâtu’l-kulûb sahibi, İbnü’l-Arabî ve Halvetiyye’nin bu iddialarını reddetmekte ve “Ey

iman edenler! Biliniz ki tüm bunlar, Firavun’un küfür üzere öldüğünü kesin olarak belirten ve

Kur’ân’daki yirmi iki sûrede zikredilen açık naslar ile ümmetin her asır ve zamandaki icmâsını

inkâr etmek anlamına gelmektedir”14 diyerek inananları uyarmaktadır.

Sînôbî, Firavun’un iman ile dünyadan ayrıldığını iddia eden İbnü’l-Arabî’nin, “Biz,

İsrâîloğullarını denizden geçirdik. Ama Firavun ve askerleri zulmetmek ve saldırmak üzere

onları takip etti. Nihayet (denizde) boğulma haline gelince, (Firavun): “Gerçekten, İsrâîloğul-

larının inandığı Tanrı’dan başka tanrı olmadığına ben de iman ettim. Ben de Müslümanlarda-

nım!” dedi”15 âyetini delil getirdiğini söylemekte fakat kendisi buna itiraz ederek, “şayet o,

âyette yer alan kelimelerin terkiplerinin inceliklerini en alt seviyede anlayabilmiş olsaydı ve

İslâm dininin kaidelerini tasdik etmiş olsaydı bu âyetin kendisinin lehine değil aleyhine bir delil

teşkil ettiğini kesinlikle anlardı”16 demek suretiyle kendisini cahillikle itham etmektedir.

Hayâtu’l-kulûb sahibi bu şekilde itiraz ettikten sonra görüşünü desteklemek için el-Keşşâf

sahibinin âyete ilişkin şu değerlendirmesine yer vermektedir: Orada yüzüstü ve yardımsız bıra-

kılan (mahzûl) Firavun, kabul edilmesini çok arzuladığı için tek manayı üç kere ve üç ayrı iba-

reyle (yani, iman ettim; İsrâîloğullarının inandığı Tanrı’dan başka tanrı ilah yoktur; ben de Müs-

lümanlardanım) tekrar etmiş fakat bu iman kendisinden kabul edilmemiştir. Zira vakit kabul

vakti değildi.17

Sînôbî, Zemahşerî’nin (ö. 538/1144) izahını aktardıktan sonra görüşünü desteklemek üze-

re âlimlerin görüşlerine yer vermektedir. Onun belirttiğine göre âlimler şöyle demektedir: Me-

lekleri ve azabı açıkça görme anındaki iman ve tövbe makbul değildir. Nitekim Mü’min sûre-

sindeki “Fakat azabımızı gördükleri zaman imanları kendilerine bir fayda vermeyecektir”18

âyeti buna delâlet etmektedir. Ayrıca rivayet edildiğine göre Firavun iman sözünü, o sözü vesile

kılarak inmekte olan belayı def etmek amacıyla söylemiştir. Yoksa amacı o ifadeyle Allah

Teâlâ’nın vahdâniyyetini ikrar etmek ve O’nun rubûbiyyetini itiraf etmek değildir. Ancak ne var

13 Osmanlının yükselme devrinde yetişmiş bazı bilim insanları ve eserleri için bk., Uzunçarşılı, (1982), Osmanlı

Tarihi, c. II, s. 629-635. 14 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 233b. 15 Yûnus 10/90. 16 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 234a. 17 Ebu’l-Kâsım Cârullâh Mahmûd b. Ömer ez-Zemahşerî, (1418/1998), el-Keşşâf ‘an Hakâiki Ğavâmidı’t-Tenzîl ve

‘Uyûni’l-Ekâvîl fî Vucûhi’t-Te’vîl, thk., Âdil Ahmed Abdulmevcûd, Ali Muhammed Mu’avvaz, Mektebetu’l-

Abîkân, 1. bs., Riyâd, c. III, s. 169; Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 234a. 18 Mü’min 40/85.

Page 6: -Hikem - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_78/2018_78_OZDEMIRF.pdf · addit medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa¶daki Sultan Medresesi birinci sırayı

Abdülbârî Es-Sînôbî’nin Hayâtu’l-Kulûb Adlı Eserinde Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin “Firavun

İman Üzere Ölmüştür” İddiasına Reddiyesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 78, Eylül 2018, s. 222-239

227

ki o vakitte bu sözü söylemesi kendisine asla fayda vermemiştir. Yine rivayet edildiğine göre

Firavun yoktan yaratıcı Allah’ın varlığını inkâr eden Dehriyye’ye mensup idi. İşte bu yüzden

Firavun “Gerçekten, İsrâîloğullarının inandığından başka tanrı olmadığına ben de iman ettim.

Ben de Müslümanlardanım!” dedi”19 fakat ona bu iman fayda vermedi. Zira onun imanında şek

ve şüphe söz konusu idi. İşte bu sebeple Firavun ölümün gelmesi ve meleklerin açıkça görülme-

si hasebiyle iman ve tövbe imkânının ortadan kalktığı esnada imana ve tövbeye yönelince ken-

disine “Şimdi mi (iman ettin)! Hâlbuki daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun”20

denilmiştir.21

Hayâtu’l-kulûb sahibine göre Firavun’un İsrâîloğullarının inandığı ilaha iman ettiğini ifa-

de etmesinin hemen peşinden “şimdi mi?” şeklindeki hitap Firavun’un imanının kabul edilme-

diğine delalet etmektedir. Firavun’a yönelik “şimdi mi?” şeklindeki ifade Cebrâîl’e aittir. Fakat

bu sözü söyleyenin Allah Teâlâ olduğu da ifade edilmiştir.

Firavun boğulma anında yaptığı işlerin çok çirkin olduğunu ve yeryüzünde fesat çıkardı-

ğını anlamıştır. Dolayısıyla âyetteki “bozgunculardan, fesat çıkaranlardan olmuştun” ifadesi

onun yeryüzünde fesat çıkaranlardan olduğuna ve imanının kabul edilmediğine işaret etmekte-

dir. Şayet o küfür üzere ölmemiş olsaydı Cenâb-ı Hak onu bu şekilde zemmetmezdi. Zira Allah

Teâlâ iman ettikten sonra geçmişte kalan küfür ve isyanı mağfiret etmekte ve zemmetmemekte-

dir. Sînôbî bu görüşüne Allah Teâlâ’nın “Senden sonra geleceklere ibret olması için, bugün

senin bedenini (cansız olarak) kurtaracağız”22 kavlinin delalet ettiğini ifade etmektedir. Rivayet

edildiğine göre Hz. Mûsâ (as) kavmi İsrâîloğullarına Firavun’un helâk olduğunu haber verince

onlar Firavun öldüyse nerededir? diye sormuş bunun üzerine Allah denize emretmiş de onu ölü

olarak kızıl deniz sahiline atmıştır. Bunun üzerine İsrâîloğulları onu görmüşler ve öldüğünü

doğrulamışlardır.23

Sînôbî’nin zikrettiğine göre Fusûsü’l-hikem sahibi İbnü’l-Arabî, anlayışı bozuk ve İslâm

akaidini inkâr ettiği (ilhâd) için Firavun’un denizde boğulanlardan olmuş olmasının, imanının

kabul edilmediğine delil olamayacağını iddia etmiştir. Yine İbnü’l-Arabî şunu da iddia etmiştir:

Ümitsizlik (ye’s) halinde -ki o hal azabı açıkça görme halidir- iman etmek makbuldür. Fakat o

iman ancak ahiret azabının defi konusunda fayda verir, dünya azabının defi konusunda fayda

vermez. Hz. Yûnus’un (as) kavmi bundan istisnadır.

Hayâtu’l-kulûb sahibi, İbnü’l-Arabî’nin bu iddiasını da reddederek şu değerlendirmeyi

yapmaktadır: Şayet İbnü’l-Arabî bu konuda müfessirlerin icmâsını ve dinin kaidelerini bilmiş

olsaydı onun kendisi lehine değil aleyhine bir hüccet olduğunu kesinlikler anlardı ki o delil de

Yûnus sûresindeki “Yunus’un kavmi müstesna, (halkını yok ettiğimiz ülkelerden) herhangi bir

ülke halkı, keşke (kendilerine azap gelmeden) iman etse de bu imanları kendilerine fayda ver-

seydi! Yunus’un kavmi iman edince, kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını kaldır-

dık ve onları bir süre (dünya nimetlerinden) faydalandırdık”24 âyetidir. Bu âyetteki levlâ (keşke)

edatı aslında tahsis içindir fakat burada nefiy için kullanılmıştır. Yani “kentlerden hiçbiri azabı

açıkça gördüklerinde iman etmemiştir”. Fakat Yûnus (as) kavmi iman etmişler ve o vakitte iman

etmeleri kendilerine fayda vermiştir.

19 Yûnus 10/90. 20 Yûnus 10/91. 21 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 234a.-234b. 22 Yûnus 10/92. 23 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 234b. 24 Yûnus 10/98.

Page 7: -Hikem - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_78/2018_78_OZDEMIRF.pdf · addit medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa¶daki Sultan Medresesi birinci sırayı

Abdülbârî Es-Sînôbî’nin Hayâtu’l-Kulûb Adlı Eserinde Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin “Firavun

İman Üzere Ölmüştür” İddiasına Reddiyesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 78, Eylül 2018, s. 222-239

228

Buradaki “onlar iman edince” ifadesi, ihtiyar ve teklifin baki olduğu vakitte iman ettikle-

rinde, demektir. Yûnus (as) kavmine imanı fayda vermiştir. Zira onların imanı ye’s halinde değil

ihtiyarın söz konusu olduğu vakitte gerçekleşmiştir. Bu sebeple ecellerini tamamlayana kadar

dünya nimetlerinden istifade etmişlerdir. Durum böyle olmasına rağmen Fusûsü’l-hikem sahibi,

Kur’ân’ın tefsiri konusundaki cehaleti ve el-melik, ed-deyyân olan Allah’ın âyetlerini inkâr et-

miş olması sebebiyle şunu iddia etmiştir: Yûnus (as) kavmi azabı açıkça gördüklerinde iman

etmişlerdir. İşte bu sebeple Allah Teâlâ onların imanını kabul etmiş, kendilerinden ahiret azabı-

nı kaldırmış ve ayrıca dünya azabını kaldırmayı sadece kendilerine has kılmıştır. Dolayısıyla

benzer şekilde azabı açıkça gördüğünde -ki bu boğulma anıdır- Firavun’un iman etmiş olması

da makbuldür. Ancak bu kabul olma dünyadaki o boğulma azabını def etmeyecek, sadece ahiret

azabını def etme noktasında fayda sağlayacaktır. Çünkü dünyada azabın kaldırılması sadece

Yûnus (as) kavmine mahsustur. O (İbnü’l-Arabî), Mü’min sûresindeki “Fakat azabımızı gör-

dükleri zaman imanları kendilerine bir fayda vermeyecektir”25 âyetini, yani dilleriyle tasdik

etmiş olmalarını, hem dünyada hem de ahirette fayda vermeyeceğine değil, sadece ve sadece

dünyadayken fayda vermeyeceğine hamletmiştir.26

Hayâtu’l-kulûb sahibine göre ise katî naslar bunun tam tersine delâlet etmektedir. Yani

onların azabı gördüklerinde iman etmiş olmaları hem dünyada hem de ahirette kendilerine fayda

vermeyecektir. Ümmetin icmâsı da bu itikat üzeredir ki bu da Ehl-i sünnetin mezhebidir. Ayrıca

söz konusu âyetin siyakı da buna işaret etmektedir ki bu da Allah Teâlâ’nın “Bu, Allah’ın kulla-

rı hakkında, öteden beri yürürlükte olan yasasıdır. İşte inkârcılar o zaman hüsranda kaldılar”27

kavlidir. Yani azabı gördükleri zaman hüsrana uğramışlardır. Bunun anlamı şudur: Ye’s halinde

yani azabın açıkça görüldüğü anda iman etmenin kabul edilmemesi Allah’ın yasasıdır. Bunun

için Allah ye’s halinde iman kelimesini söyleyenleri hüsrana uğrayanlardan addetmiş ve onları

kâfirler olarak isimlendirmiştir. Dolayısıyla o (İbnü’l-Arabî) nasıl oluyor da onların mü’minler

olduklarını vehmediyor. Sonra Kur’ân’ın tefsirine vakıf olanlara şu husus gizli değildir: Cenâb-ı

Hakk’ın, “Yunus’un kavmi müstesna, (halkını yok ettiğimiz ülkelerden) herhangi bir ülke halkı,

keşke (kendilerine azap gelmeden) iman etse de bu imanları kendilerine fayda verseydi!”28 âye-

tinin anlamı, müfessirlerin üzerinde icma ettiği üzere şu şekildedir:29

Hz. Yûnus (as) kavmi hariç azabı açıkça görmeden önce ve teklif yani ihtiyar ortadan

kalkmadan evvel iman edip de imanı kendisine fayda vermiş başka hiç bir kavim yoktur. Hz.

Yûnus (as) kavmi Firavun gibi azabın indiği esnada değil de azabın inme alametleri görüldüğü

vakit iman edince kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabı kaldırılmıştır. Ne var ki

Firavun’un imanı kabul edilmemiştir. Çünkü onun imanı ümitsizlik halinde ve azabı açıkça

gördüğü esnada gerçekleşmiştir. İşte bu nedenle Allah dünya azabını da kendisinden kaldırma-

mıştır. Zira kâfirler inanmamakta inat etmeyi sürdürdükleri müddetçe sünnet-i ilâhiyyenin hük-

mü bu hususta azabın inmesini gerektirmektedir. Aynı şekilde ihtiyar vaktinin ortadan kalkma-

sından önce tövbe etmek, imanı izhar etmek ve boyun eğmek de ilahî yasa gereği azabın kaldı-

rılmasını gerektirir. Dolayısıyla müfessirlerin icmâsıyla şu açıkça ortaya çıkmıştır ki Hz. Yûnus

(as) kavminin imanının kabul edilmesi ile Firavun’un boğulma esnasında imanının kabul edil-

mesini mukayese etmek batıldır. Aynı şekilde bu âyeti, ümitsizlik halinde ve azabın açıkça gö-

rülmesi esnasında iman etmenin makbul olduğuna delil göstermek de kesinlikle geçersizdir.

25 Mü’min 40/85. 26 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 235a-235b. 27 Mü’min 40/85. 28 Yûnus 10/98.

Page 8: -Hikem - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_78/2018_78_OZDEMIRF.pdf · addit medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa¶daki Sultan Medresesi birinci sırayı

Abdülbârî Es-Sînôbî’nin Hayâtu’l-Kulûb Adlı Eserinde Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin “Firavun

İman Üzere Ölmüştür” İddiasına Reddiyesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 78, Eylül 2018, s. 222-239

229

Yine “Nihayet (denizde) boğulma haline gelince, (Firavun): “Gerçekten, İsrâîloğulları-

nın inandığı Tanrı’dan başka tanrı olmadığına ben de iman ettim. Ben de Müslümanlardanım!”

dedi”30 âyetinin bağlamı da Firavun’un imanının makbul olmadığını beyan etmektedir. Çünkü

Firavun’dan bu sözün sadır olması ancak ümitsizlik ve azapla karşı karşıya kalma halinde ger-

çekleşmiştir ki o da boğulma halidir. Şu bir gerçek ki ümitsizlik halinde iman Müslümanların

ittifakıyla makbul değildir. Nitekim Allah Teâlâ Mü’min sûresinde “Fakat azabımızı gördükleri

zaman imanları kendilerine bir fayda vermeyecektir”31 buyurmaktadır. Yani azabımızı gördük-

leri vakit dilleriyle tasdik etmeleri kendilerine bir fayda vermemiştir.32

Sînôbî bu izahların akabinde ümitsizlik halindeki tövbe meselesine ilişkin şöyle demekte-

dir: Ümitsizlik halindeki tövbeye gelince, bu konuda âlimler arasında ihtilaf söz konusudur. En

doğru olan o durumda imanın kabul edildiği şeklindedir. Zira mü’minde, kâfirdekinin aksine

imanla ilgili daha önce var olan bilgi ye’s halinde açılır. Kâfirin ise Rabbine yönelik bilgisi yok-

tur ki ye’s halinde açılsın. Dolayısıyla Cenâb-ı Hakk’ın Zümer sûresindeki “Size azap gelip

çatmadan önce Rabbinize dönün, O’na teslim olun, sonra size yardım edilmez. Siz farkında

olmadan, ansızın başınıza azap gelmezden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline

(Kur’ân’a) tâbi olun”33 âyetleri onun imanını reddetmektedir. Yani azap inmeden evvel Rabbi-

nize tövbe etmezseniz size yönelik azap engellenmez. İmâm er-Râzî (ö. 606/1209) de tefsirinde

onun imanının makbul olmadığına ilişkin farklı yorumlar zikretmiş ve bu bağlamda şu izahları

yapmıştır: Firavun’un imanı kabul edilmemiştir. Çünkü o bu iman sözünü, bu söz vesilesiyle

gelen belayı ve vuku bulmak üzere olan sıkıntıyı başından def etmek için telaffuz etmiştir.34

Nitekim A’râf sûresinde belirtildiği üzere onlar “Ey Mûsâ! Sana verdiği söz hürmetine, bizim

için Rabbine dua et; eğer bizden azabı kaldırırsan, mutlaka sana inanacağız ve muhakkak

İsrâiloğullarını seninle göndereceğiz”35 diyorlardı.

Firavun’un azabın indiği sırada bu sözü söylemesinden maksadı, kesinlikle Allah

Teâlâ’nın vahdâniyyetini itiraf etmek değildir.36 Zira o dehrî idi. Yani Yaratıcının varlığını inkâr

ediyordu. Şöyle de denilmiştir: Onun imanı sırf taklide dayalı idi. Baksana o, “Gerçekten,

İsrâîloğullarının iman ettiğinden başka tanrı yokmuş”37 demiştir. O, sanki bu ifadesiyle Allah’ı

tanımadığını itiraf etmiş ancak İsrâîloğullarından âlemin bir ilahı bulunduğunu duyduğunu ifade

etmiştir. Böylece o, İsrâîloğullarından, varlığına inandıklarını duyduğu o ilâhı ikrar etmek du-

rumunda kalmıştır.38 Dolayısıyla bu şekildeki körü körüne taklit iman hususunda fayda verme-

yecektir. Şu da söylenmiştir: İman, ancak hem Allah Teâlâ’nın vahdaniyetini hem de Hz.

Mûsâ’nın (as) nübüvvetini kabul etmekle tamamlanır. İşte Firavun orada Allah’ın birliğini ikrar

etmiş fakat Hz. Mûsâ’nın (as) nübüvvetini kabul etmemiştir. İşte bu yüzden imanı kabul edil-

memiştir.39

29 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 235b. 30 Yûnus 10/90. 31 Mü’min 40/85. 32 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 236a-236b. 33 Zümer 39/54-55. 34 Ebû Abdillâh Muhammed b. Ömer Fahru’d-Dîn er-Râzî, (1401/1981), Tefsîru’l-Fahri’r-Râzî: et-Tefsîru’l-Kebîr,

Mefâtîhu’l-Ğayb, Dâru’l-Fikr, 1. bs., Lübnân-Beyrût, c. XVII, s. 161; Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 236b. 35 A’râf 7/134-136. 36 Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, c. XVII, s. 161; Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 237a. 37 Yûnus 10/90. 38 Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, c. XVII, s. 161; Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 237a. 39 Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, c. XVII, s. 162; Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 237a.

Page 9: -Hikem - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_78/2018_78_OZDEMIRF.pdf · addit medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa¶daki Sultan Medresesi birinci sırayı

Abdülbârî Es-Sînôbî’nin Hayâtu’l-Kulûb Adlı Eserinde Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin “Firavun

İman Üzere Ölmüştür” İddiasına Reddiyesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 78, Eylül 2018, s. 222-239

230

Ayrıca şöyle de rivayet edilmiştir: Yahûdilerin çoğunun kalpleri teşbih ve tecsim inancına

meyletmiş idi. İşte onlar bu nedenle, Allah Teâlâ’nın, o buzağının vücuduna hulul ettiği zannıy-

la buzağıya taptılar. Dolayısıyla Firavun, “Gerçekten, İsrâîloğullarının inandığı Tanrı’dan baş-

ka tanrı olmadığına ben de iman ettim”40 deyip de tıpkı sihirbazların, “Âlemlerin Rabbine,

Mûsâ’nın ve Hârûn’un Rabbine iman ettik”41 dedikleri gibi dememiş böylece sanki o, cismiyyet,

hulûl ve nüzul etmekle tavsif edilen bir ilaha iman ettim, demiştir. İşte bundan dolayı onun ima-

nı kabul edilmemiştir.42 Hülasa, Müslümanlar arasında Firavun’un boğulma esnasındaki imanı-

nın -ki o ye’s ve azabın şiddetli bir şekilde indiği haldir- ve ümitsizlik halindeki imanın makbul

olmadığı hususunda hiçbir ihtilaf söz konusu değildir. Onlardan bazısı şu görüşü ileri sürmüş-

lerdir: Ümitsizlik hali, âhiret azabı halini görme ve ölüm meleğini müşahede etme halidir, bo-

ğulma gibi dünya azabının şiddetli bir şekilde inmesi hali değildir. O zaman onun boğulma ha-

lindeki imanı ümitsizlik imanı değildir fakat makbul değildir.43

Hayâtu’l-kulûb sahibi iddiasını Râzî’nin izahlarıyla kuvvetlendirdikten sonra Kur’ân-ı

Azîm’deki yirmi iki sûrede Firavun’un müfsitlerden (müfsidûn), dalâlete düşenlerden (dâllûn),

günahkârlardan (hâtıûn), yeryüzünde haksız yere kibirlenenlerden (mütekebbirûn), aşırı giden-

lerden (müsrifûn) vb. onun âhirette kâfirlerden ve ateşte ebedî olarak kalacak olanlardan oldu-

ğuna delalet eden pek çok âyetin yer aldığını ifade ederek İbnü’l-Arabî’ye reddiyesine devam

etmektedir.

4. Sînôbî’nin, Firavun’un İman Üzere Ölmediğine Dair İleri Sürdüğü Âyetlerden

Bazıları ve Bu Âyetlere İlişkin İzahları

1. Yüce Allah Âl-i İmrân sûresinde “Gidişatları/tutumları, Firavun hanedanının ve on-

lardan öncekilerin gidişatı gibidir. Onlar bizim âyetlerimizi yalanladılar. Bunun üzerine Allah

da kendilerini işledikleri günahları yüzünden yakalayıverdi. Allah’ın cezası çok şiddetlidir”44

buyurmaktadır. Yani inkâr etme, Kur’ân’ı ve elçileri tekzip etme konusunda bu kâfirlerin gidi-

şatı, tıpkı Hz. Mûsâ’yı (s) tekzip etme konusunda Firavun’un gidişatı gibidir. Bu âyetin anlamı

hakkında İbn Abbâs (r) şöyle demektedir: Firavun hanedanı Hz. Mûsâ’nın (s) Cenâb-ı Hak tara-

fından gönderilmiş bir elçi olduğuna kesinlikle inanıyordu fakat yine de onu yalanladılar. İşte

tıpkı bunun gibi bunlar da Hz. Muhammed (s) kendilerine doğruyu ve hakikati getirince onu

yalanladılar. İşte bu nedenle Allah Teâlâ Firavun hanedanına bela indirdiği gibi onlara da (Be-

dir’de) bela indirmiştir.45

Allah Teâlâ’nın Firavun hanedanını günahları yüzünden yakalamasından maksat, inkâr-

ları sebebiyle kendilerini suda boğmak suretiyle cezalandırmasıdır ve Firavun’un boğulanlardan

olduğu ise gizli değildir. Dolayısıyla Firavun hanedanından murat, Firavun ve ona tabi olan

halkıdır. Nitekim bu durum Bakara sûresinde “Denizi yarıp sizi kurtarmış ve gözlerinizin önün-

de Firavun ailesini boğmuştuk”46 şeklinde dile getirilmektedir. Şayet Firavun’un sonu iman

üzere olmuş olsaydı kesinlikle Allah onu günahı sebebiyle yakalamazdı. Ve yine eğer iman

üzere ölmüş olsaydı onu önceki küfrü nedeniyle yakalayıp cezalandırmazdı ki A’râf sûresindeki

40 Yûnus 10/90. 41 A’râf 7/120-122. 42 Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, c. XVII, s. 162; Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 237a. 43 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 237a. 44 Âl-i imrân 3/11. 45 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 238a; Ayrıca bk., Alâuddîn Ali b. Muhammed b. İbrâhîm el-Bağdâdî el-Hâzin,

(1399/1979), Lübâbu’t-Te’vîl fî Me’âni’t-Tenzîl, Dâru’l-Fikr, Beyrût-Lübnân, c. III, s. 42; Abdurrahmân b. Ali b.

Muhammed el-Cevzî, (1404), Zâdu’l-Mesîr fî İlmi’t-Tefsîr, el-Mektebetu’l-İslâmî, 3. bs., Beyrût, c. III, s. 370. 46 Bakara 2/50.

Page 10: -Hikem - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_78/2018_78_OZDEMIRF.pdf · addit medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa¶daki Sultan Medresesi birinci sırayı

Abdülbârî Es-Sînôbî’nin Hayâtu’l-Kulûb Adlı Eserinde Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin “Firavun

İman Üzere Ölmüştür” İddiasına Reddiyesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 78, Eylül 2018, s. 222-239

231

“Biz, ulaşacakları bir müddete kadar onlardan azabı kaldırınca hemen sözlerinden dönüverdi-

ler. Biz de âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil kalmaları sebebiyle kendilerinden inti-

kam aldık ve onları denizde boğduk”47 âyetleri onun ve halkının cezalandırıldığına işaret etmek-

tedir. Buradaki âyetlerden maksat dokuz alamettir ki bunlar, yed-i beyzâ, asa, kuraklık, ürünle-

rin eksiltilmesi, tufan, çekirge istilası, haşerât, kurbağa ve kandır. Âyetlerden gafil olmaları ise o

âyetlerden ders almayıp yüz çevirmeleridir. Bunun, kendilerine isabet edecek olan intikam ve

cezadan habersiz olmaları manasında olduğu da söylenmiştir.48 Binâenaleyh şayet Firavun’un

sonu iman üzere olmuş olsaydı Allah onu kâfirler topluluğu ile birlikte suda boğmaz ve helâk

edilmesinin ardından kendisini hakkı tekzip edenler kapsamında zikretmezdi.49

2. Enfâl sûresindeki “(Evet bunların durumu), Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin

durumuna benzer. Onlar Rablerinin âyetlerini yalanlamışlardı; biz de onları günahlarından

ötürü helâk etmiştik ve Firavun ailesini (denizde) boğmuştuk. Hepsi de zalimler idiler”50 âyeti

de Firavun’un iman üzere ölmediğine işaret eden delillerdendir. Buradaki “(Evet bunların du-

rumu), Firavun ailesinin durumuna benzer” ibaresi şu demektir: Yani bu kâfirlerin inkârdaki

gidişatı, tıpkı Firavun’un inkârdaki ve tekzipteki gidişatı gibidir. İşte o nedenle Firavun haneda-

nı suda boğulmak suretiyle cezalandırıldığı gibi bunlar da Bedir günü öldürülmek ve esir edil-

mekle cezalandırılmışlardır. Firavun rubûbiyyet iddiasında bulunduğu, halkı da ibadet konusun-

da kendisine itaat ettiği için, “Firavun ailesini (denizde) boğmuştuk” ifadesinde dile getirildiği

üzere suda boğulmuşlardır. Söz konusu âyetteki “Hepsi de zalimler idiler” ibaresine göre, hem

Kıptîlerden boğulanlar hem de Kureyş’ten öldürülenlerin tamamı inkârları ve isyanları sebebiy-

le kendilerine zulmetmiş idiler. Dolayısıyla şayet Firavun’un sonu iman üzere idiyse Allah ke-

sinlikle, helâk edilmesinin ardından kendisini, hakkı tekzip edenler ve zalimler kapsamında

zikretmezdi. Ve yine onu günahları nedeniyle kendisi dışındaki kâfirler gibi helâk edilenlerden

saymazdı. Zira Allah Teâlâ geçmişte kalanları affeder. Ayrıca İslâm da kendisinden önceki gü-

nahları silip yok eder.51

3. Firavun’un imanının kendisine fayda vermediğine ilişkin bir diğer âyet de Yûnus

sûresindeki “Mûsâ: “Rabbimiz! Doğrusu sen Firavun’a ve erkânına ziynetler ve dünya hayatın-

da mallar verdin. Rabbimiz! Senin yolundan şaşırtmaları için mi? Rabbimiz! Mallarını yok et ve

kalplerini sık; çünkü onlar can yakıcı azabı görmedikçe inanmazlar” dedi”52 âyetidir. Firavun’a

ve erkânına verilen “zinet”, dünya hayatının süsü ve geçici metaı kapsamına giren giyecekler,

hayvanlar, evlatlar, ev mobilyaları, mal-mülk vb. şeylerdir. Rivayet edildiğine göre Firavun ve

ileri gelenlerine ait Fustat’tan Habeş topraklarına kadar olan bölgelerde altın, gümüş, yakut ve

zebercet madenleri vardı. Bu zenginlikler nedeniyle yeryüzünde azgınlık yapıp yoldan çıktılar.

Bu âyet kapsamında İbn Abbâs (r) şöyle demiştir: Hz. Mûsâ (s) Firavun’a gitmeden evvel,

“Rabbimiz! Mallarını yok et ve kalplerini sık; çünkü onlar can yakıcı azabı görmedikçe inan-

mazlar”53 diye dua edince Cenâb-ı Hak onun duasını kabul etmiş ve Firavun ile iman arasını

suda boğulmasına kadar ayırmıştır. Ne var ki boğulma esnasındaki iman kendisine fayda ver-

memiştir.54

47 A’râf 7/135-136. 48 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 238b. 49 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 239a. 50 Enfâl 8/54. 51 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 239a. 52 Yûnus 10/88. 53 Yûnus 10/88. 54 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 239a-239b; Ayrıca bk., Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, (1420/2000),

Page 11: -Hikem - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_78/2018_78_OZDEMIRF.pdf · addit medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa¶daki Sultan Medresesi birinci sırayı

Abdülbârî Es-Sînôbî’nin Hayâtu’l-Kulûb Adlı Eserinde Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin “Firavun

İman Üzere Ölmüştür” İddiasına Reddiyesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 78, Eylül 2018, s. 222-239

232

Bazı âlimler de şöyle demişlerdir: Hz. Mûsâ (s) bu duayı, Allah’ın onlar hakkında iman

etmeyeceklerine dair takdir etmiş olduğu hükmünü bildikten sonra yapmış, Hz. Mûsâ’nın (s)

duası Allah Teâlâ’nın onlar hakkındaki takdiri ve hükmüyle muvafık olmuştur. Nitekim Cenâb-ı

Hak da “İkinizin duası kabul olundu. Dürüst hareket edin; bilmeyenlerin yoluna asla uyma-

yın”55 ilahî hitabında işaret edildiği üzere duayı onlara nispet etmiştir.56 Yine rivayet edildiğine

göre Hz. Mûsâ (s) ile duasına icabet arasında kırk yıl kadar bir süre vardır. İcma ile teyit edilen

kati nasla malumdur ki azabın açıkça görüldüğü esnadaki iman makbul değildir.57

4. Sînôbî’ye göre Firavun’un iman üzere ölmediğine işaret eden Kur’ânî delillerden biri

de Hûd sûresindeki “Andolsun ki Mûsâ’yı Firavun ve erkânına mucizelerimizle ve apaçık bir

delille gönderdik. Fakat onlar Firavun’un emrine uydular. Oysa Firavun’un emri doğru değildi.

Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne düşecek ve onları (çekip) ateşe götürecektir. Vara-

cakları yer ne kötü yerdir! Onlar burada da, kıyamet gününde de lânete uğratıldılar. (Onlara)

verilen bu armağan ne kötü armağandır!”58 âyetleridir. Bu âyetlerde belirtildiği gibi Hz. Mûsâ

(s) Firavun’a ve kavminin ileri gelenlerine mucizelerle gönderilmiş fakat onlar Firavun’a tabi

olmuşlardır. Ne var ki kıyamet gününde Firavun kavminin önünde kavmi de tıpkı dünyada ken-

disinin peşinden gittikleri gibi arkasından gidecekler ve onları ateşe götürecektir. Yani tıpkı

dünyadayken kavminin önüne geçip kendilerini denize soktuğu gibi kıyamet gününde de kav-

minin önüne geçip onları ateşe sürükleyecektir. Başka bir ifadeyle dünyadayken dalâlette ve

küfürde onlara öncülük ettiği gibi kıyamet günü de onların önünde ateşe girecektir. Onların bu

dünyada lanete uğratılmaları suda boğulmaları; kıyamet gününde lanete uğramaları ise ateş aza-

bıdır. Yani iki dünyada da lanetlenmişlerdir. Binâenaleyh şayet Firavun iman üzere ölmüş ol-

saydı ne inkârcı kavminin önünde onları ateşe götürür, ne kıyamet gününde ve ne de bu dünya-

da lanetlenmiş olanlardan olurdu.59

5. Hayâtu’l-Kulûb sahibine göre İsrâ sûresindeki “Andolsun ki, Mûsâ’ya dokuz tane

apaçık mucize verdik. İsrâîloğullarına sor, Mûsâ onlara geldiğinde, Firavun kendisine: “Ey

Mûsâ! Ben seni büyülenmiş sanıyorum” demişti. Mûsâ da: “Andolsun ki, bunları göklerin ve

yerin Rabbinin açık belgeler olarak indirdiğini biliyorsun. Ey Firavun! Doğrusu senin mahvo-

lacağını sanıyorum” demişti. Firavun bunun üzerine onları memleketten sürmek istedi. Biz de

onu ve beraberindekilerin hepsini suda boğduk”60 âyetleri de Firavun’un iman üzere ölmediğine

delâlet etmektedir. Nitekim Hz. Mûsâ (s) dokuz mucize ile -ki bunlar asa, yed-i beyzâ, çekirge

istilası, haşerat, kurbağa, kan, tufan, kuraklık ve ürünlerin eksiltilmesidir- Firavun’a gitmiş fakat

o Hz. Mûsâ’yı (s) büyülenmiş olarak kabul ederek Mısır’dan sürmek istemiştir. Neticede Fira-

vun’la beraberindekileri Allah suda boğmuştur. Buna göre şayet Firavun son anda iman üzere

ölmüş olsaydı Cenâb-ı Hak önceki küfrü nedeniyle kendisini suda boğmakla cezalandırmazdı.

Câmi’u’l-Beyân fî Te’vîli’l-Kur’ân, thk., Ahmed Muhammed Şâkir, Müessesetu’r-Risâle, 1. bs., yy., c. XV, s. 181. 55 Yûnus 10/89. 56 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 239b; Ayrıca bk., Celâluddîn Abdurrahmân es-Suyûtî, (1424/2003), ed-Dürrü’l-

Mensûr fi’t-Tefsîr bi’l-Me’sûr, thk., Abdullâh b. Abdulmuhsin et-Türkî, Merkezu Hicr li’l-Buhûs ve’d-Dirâsâti’l-

Arabiyye ve’l-İslâmiyye, 1. bs., Kâhire, c. VII, s. 697; Muhammed b. Ali b. Muhammed eş-Şevkânî, (ty), Fethu’l-

Kadîr el-Câmî’ beyne Fenneyi’r-Rivâye ve’d-Dirâye min ‘İlmi’t-Tefsîr, thk., Abdurrahmân ‘Umeyre, Dâru’l-Vefâ,

yy., c. II, s. 658. 57 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 240a. 58 Hûd 11/96-99. 59 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 240a. 60 İsrâ 17/101-103.

Page 12: -Hikem - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_78/2018_78_OZDEMIRF.pdf · addit medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa¶daki Sultan Medresesi birinci sırayı

Abdülbârî Es-Sînôbî’nin Hayâtu’l-Kulûb Adlı Eserinde Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin “Firavun

İman Üzere Ölmüştür” İddiasına Reddiyesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 78, Eylül 2018, s. 222-239

233

Zira İslâm ya da Müslüman olmak önceki günahları yok sayar. Ayrıca o iman üzere ölmüş ol-

saydı Allah onu suda boğulmuş olan inkârcı kavmi içerisinde zikretmezdi.61

6. Sînôbî’ye göre Hac sûresindeki “Eğer onlar seni yalanlıyorlarsa, bil ki onlardan ön-

ce Nuh’un kavmi, Ad, Semûd (kavimleri de kendi peygamberlerini) yalanladılar. İbrâhîm’in

kavmi de, Lût’un kavmi de yalanladılar. Medyen halkı da yalanladılar. Mûsâ da yalanlanmıştı.

İşte ben o kâfirlere süre tanıdım, sonra onları yakaladım. Nasıl oldu benim onları reddim (ceza-

landırmam)!”62 âyetlerinden de Firavun’un iman üzere ölmediği açıkça anlaşılmaktadır. Zira bu

âyetlere göre Cenâb-ı Hak Hz. Peygamber’e (s), kendisinden evvelki elçilerin de yalanlandığını

fakat onların sabrettiklerini bildirmektedir. Allah önceki kavimlere mühlet vermiş fakat inan-

mayınca onları azapla yakalamış ve helak etmiştir. Dolayısıyla aşikâr olan şu ki Firavun da Al-

lah Teâlâ’nın kâfirler olarak isimlendirdiği o yalanlayıcılar ve azap ile yakaladıkları kimseler

arasındadır. Binâenaleyh kim Firavun’un iman ettiğini iddia ederse işte o kimse âlemlerin Rab-

bini yalanlayan kâfirlerden olmuş olur.63

7. Hayâtu’l-Kulûb sahibine göre Firavun’un iman üzere ölmediğinin bir başka delili de

Mü’minûn sûresindeki “Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u, Firavun ve erkânına mucizelerimiz ve

apaçık delille gönderdik. Büyüklük tasladılar. Zaten mağrur bir topluluktular. Bu yüzden: “Mil-

letleri bize kul iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız?” deyip onları yalancı saydılar. Bu

yüzden yok edildiler”64 âyetlerdir. Bu âyetlere göre Cenâb-ı Allah Hz. Mûsâ (s) ve kardeşi

Hârûn’u dokuz mucize ile Firavun ve eşrafına göndermiş fakat onlar büyüklük taslayarak iman

etmek ve itaat etmekten imtina etmişler ve bu şekilde mağrur bir topluluk olmuşlardır. Neticede

o iki elçiyi yalanlamışlar ve denizde boğulmak suretiyle helâk edilenlerden olmuşlardır. Şimdi

şayet Firavun son anda iman üzere ölmüş olsaydı Allah Teâlâ helâk edilmesinin ardından onu

zemmetmez ve yine önceden Hz. Mûsâ’yı (s) tekzip etmesi nedeniyle onu helâk edilenler kap-

samında belirtmezdi.65

8. Şu’arâ sûresinde “Firavun’a varınız: “Biz şüphesiz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz” de-

yiniz… Mûsâ ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık. Öbürlerini suda boğduk”66 buyu-

rulmaktadır ki bu pasajda da Yüce Allah Firavun ve kavminin elçileri tekzip etmesi ve büyük-

lenmelerinin akabinde suda boğulduklarını haber vermektedir. Onların suda boğulmaları inkâr-

larının cezasıdır.67

9. Cenâb-ı Hak Neml sûresinde “Elini koynuna sok, Firavun ve milletine gönderilen do-

kuz mucizeden biri olarak kusursuz, bembeyaz çıksın. Gerçekten onlar yoldan çıkmış bir millet-

tir. Âyetlerimiz gözlerinin önüne serilince: “Bu apaçık bir sihirdir” dediler. Gönülleri kesin

olarak kabul ettiği halde, haksızlık ve büyüklenmelerinden ötürü onları bile bile inkâr ettiler.

Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak!”68 buyurmaktadır ki eğer Firavun iman üzere

ölmüş olsaydı Yüce Allah, helâk edilmesinin akabinde onun fâsıklardan ve fesat çıkaranlardan

olduğunu haber vermezdi.69

61 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 240b. 62 Hac 22/42-44. 63 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 241a. 64 Mü’minûn 23/45-48. 65 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 241a. 66 Şu’arâ 26/16, 65-66. 67 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 241b. 68 Neml 27/12-14. 69 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 241b.

Page 13: -Hikem - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_78/2018_78_OZDEMIRF.pdf · addit medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa¶daki Sultan Medresesi birinci sırayı

Abdülbârî Es-Sînôbî’nin Hayâtu’l-Kulûb Adlı Eserinde Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin “Firavun

İman Üzere Ölmüştür” İddiasına Reddiyesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 78, Eylül 2018, s. 222-239

234

10. Kasas sûresinde yer alan “Firavun, (Mısır) toprağında gerçekten azmış, halkını çe-

şitli zümrelere bölmüştü. Onlardan bir zümreyi güçsüz buluyor, bunların oğullarını boğazlıyor,

kızlarını ise sağ bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardandı… Nihayet Firavun ailesi onu yitik

çocuk olarak (nehirden) aldı. O, sonunda kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı. Şüphe-

siz Firavun ile Hâmân ve askerleri yanlış yolda idiler”70 âyetler de Firavun’un iman üzere öl-

mediğine delalet etmektedir. Bu âyetlerde belirtildiği üzere Firavun, memleketi Mısır toprakla-

rında insanlara zulmetmede haddi aşmıştır.71

11. Yine bu sûredeki “Biz de onu ve askerlerini yakalayıp denize atıverdik. Bak işte, za-

limlerin sonu nice oldu! Onları, (insanları) ateşe çağıran öncüler kıldık. Kıyamet günü onlar

yardım görmeyeceklerdir. Bu dünyada arkalarına lânet taktık. Onlar, kıyamet gününde de kötü-

lenmişler arasındadır”72 âyetleri de onun iman üzere ölmediğine delalet etmektedir. Zira eğer

Firavun iman üzere ölmüş olsaydı Allah Teâlâ onu, helâk edilmesinin ardından önceki olumsuz

tutum ve davranışları sebebiyle zemmetmez; onun fesat çıkaranlardan olduğunu haber vermez;

onu Hâmân ve inkârcı askerleri arasında saymaz; onu, tıpkı lanetlenmiş kavmi gibi denize at-

makla cezalandırmazdı. Allah onun sonunu da tıpkı diğer zalimlerin sonu gibi yapmış, kıyamet

gününde de onu, insanları ateşe götüren önderlere, lanete uğramışlara, kötülere ve yardımsız

bırakılanlara benzetmiştir.73

12. Sînôbî’ye göre Ankebût sûresinde yer alan “Âd ve Semûd’u da (helâk ettik). Sizin

için, (onların başına nelerin geldiği) oturdukları yerlerden apaçık anlaşılmaktadır. Şeytan onla-

ra yaptıkları işleri güzel gösterip onları doğru yoldan çıkardı. Oysa bakıp görebilecek durum-

daydılar. Kârûn’u, Firavun’u ve Hâmân’ı da (helâk ettik). Andolsun ki, Mûsâ onlara apaçık

deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Hâlbuki (azabımızı aşıp) geçebi-

lecek değillerdi. Nitekim onlardan her birini günahı sebebiyle cezalandırdık. Kiminin üzerine

taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçir-

dik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine zulmediyorlardı”74

âyetleri de Firavun’un iman üzere ölmediğinin bir diğer Kur’ânî delilidir. Zira şayet Firavun son

anda iman edip bu şekilde ölmüş olsaydı Cenâb-ı Hak, helâk edilmesinin ardından kendisini

kâfirler, müstekbirler, zâlimler, Âd, Semûd, Kârûn ve Hâmân ile aynı kapsamda zikretmez; onu

günâhı sebebiyle yakalamaz; şayet günâhı olmamış olsaydı ve zulmetmemiş de olsaydı onu

tıpkı kavmi gibi boğulanlardan saymazdı. Zira İslâm önceki günahları silip yok eder.75

13. Hayâtu’l-Kulûb sahibine göre Sâd sûresindeki “Onlardan önce Nûh kavmi, Âd kav-

mi, kazıklar sahibi Firavun da yalanladılar. Semûd, Lût kavmi ve Eyke halkı da (peygamberleri)

yalanladılar. İşte bunlar da (peygamberlere karşı) birleşen topluluklardır. Onların her biri

gönderilen peygamberleri yalanladılar da bu yüzden (kendilerine) azabım hak oldu”76 âyetleri

de Firavun’un iman üzere ölmediğine delalet etmektedir. Şayet Firavun iman üzere ölmüş ol-

saydı Yüce Allah helâk edilmesinin ardından kendisini önceki tekzibi yüzünden zemmetmez;

70 Kasas 28/4, 8. 71 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 241b. 72 Kasas 28/40-42. 73 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 242a. 74 Ankebût 29/38-40. 75 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 242a. 76 Sâd 38/12-14.

Page 14: -Hikem - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_78/2018_78_OZDEMIRF.pdf · addit medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa¶daki Sultan Medresesi birinci sırayı

Abdülbârî Es-Sînôbî’nin Hayâtu’l-Kulûb Adlı Eserinde Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin “Firavun

İman Üzere Ölmüştür” İddiasına Reddiyesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 78, Eylül 2018, s. 222-239

235

onu tekzip edenler içerisinde zikretmez ve o hiziplere azap hak olduğu gibi ona da azap hak

olmazdı.77

14. Mü’min sûresindeki “Firavun: “Ey Hâmân! Bana yüksek bir kule yap; belki yollara

erişirim. Göklerin yollarına erişirim de Mûsâ’nın Tanrısı’nı görürüm! Doğrusu ben onu, yalan-

cı sanıyorum”, dedi. Böylece Firavun’a, yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve yoldan saptırıldı.

Firavun’un tuzağı tamamen boşa çıktı”78 âyetleri de Firavun’un iman üzere ölmediğini gösterir.

Şayet Firavun iman üzere ölmüş olsaydı Allah Teâlâ onu helâk edilmesinin ardından zemmet-

mezdi. Zira ona yaptığı kötü işler süslü gösterilmiş, kendisi yoldan saptırılmış ve tuzağı da boşa

çıkmıştır.79

15. Bu sûredeki “Andolsun ki Mûsâ’yı, mucizelerimiz ve apaçık delillerle Firavun,

Hâmân ve Kârûn’a göndermişizdir. Onlar: “Bu, yalancı sihirbazın biridir” demişlerdi”80 âyet-

leri de delildir. Şayet Firavun iman üzere ölmüş olsaydı Allah Teâlâ onların Hz. Mûsâ (s) ve Hz.

Hârûn’a (s) “yalancı sihirbaz” dediklerinden haber vermezdi.81

16. Yine bu sûrede yer alan “Nihayet Allah, onların kurdukları tuzakların kötülüklerin-

den bu zatı korudu, Firavun’un kavmini ise kötü azap kuşatıverdi. Onlar sabah akşam o ateşe

sokulurlar. Kıyametin kopacağı gün de: Firavun ailesini azabın en çetinine sokun (denile-

cek)!”82 âyeti de Firavun’un imansız öldüğüne işaret etmektedir. Şayet o iman üzere ölmüş ol-

saydı kıyamet günü kâfir kavmiyle beraber azabın en çetinine sokulanlardan olmazdı. Şimdi ey

muhatap sen, “azabın en şiddetlisine girecek olan Firavun değil aksine Firavun’un ailesidir”

iddiasında bulunan o mülhidin sözüne meyletmekten sakın! Zira Kur’ân’da “Firavun ailesi”

ifadesinden maksadın hem Firavun hem de Firavun ailesi olduğuna ilişkin âyetler yer almakta-

dır. Nitekim Bakara sûresindeki “Denizi yarıp sizi kurtarmış ve gözlerinizin önünde Firavun

ailesini boğmuştuk”83 âyeti Firavun’u da ihtiva etmektedir. Çünkü Yüce Allah onun azabı hak

ettiğini haber vermiş, elçileri tekzip edenlerden olduğunu bildirmiştir. Dolayısıyla onun azabın

en şiddetlisine girenlerden olduğu hususunda asla şüphe yoktur.84

17. Zuhruf sûresinde bu bağlamda “Firavun, milletini küçümsedi ama onlar kendisine

yine de itaat ettiler. Doğrusu onlar yoldan çıkmış bir milletti. Böylece bizi öfkelendirince onlar-

dan öç aldık, hepsini suda boğduk. Onları, sonradan gelenlerin geçmişi ve bir ibret örneği kıl-

dık”85 şeklinde geçmektedir. Bu âyetlere göre Allah onlardan geride hiçbir kimse kalmayacak

şekilde hepsini cezalandırmıştır. Yani Allah onların hepsini helâk etmiş, kendilerini ibret için

sonradan gelenlerin selefi yapmış, sonradan gelecek olan inkârcılar için de ibret örneği kılmış ki

onların yaptıkları gibi yapmasınlar. Dolayısıyla şayet Firavun iman üzere ölmüş olsaydı Allah

Teâlâ suda boğmak suretiyle kavminden intikam aldığı gibi ondan da intikam almazdı ve onu da

kavmi gibi sonrakiler için ibret alınacak selef ve ibret örneği yapmazdı.86

77 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 242a. 78 Mü’min 40/36-37. 79 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 242b. 80 Mü’min 40/23-24. 81 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 242b. 82 Mü’min 40/45. 83 Bakara 2/50. 84 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 242b. 85 Zuhruf 43/54-56. 86 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 242b-243a.

Page 15: -Hikem - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_78/2018_78_OZDEMIRF.pdf · addit medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa¶daki Sultan Medresesi birinci sırayı

Abdülbârî Es-Sînôbî’nin Hayâtu’l-Kulûb Adlı Eserinde Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin “Firavun

İman Üzere Ölmüştür” İddiasına Reddiyesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 78, Eylül 2018, s. 222-239

236

18. Sînôbî’ye göre Duhân sûresindeki “Andolsun biz, İsrâîloğullarını o alçaltıcı azaptan

kurtardık. Yani Firavun’dan. Çünkü o bir zorba idi, aşırı gidenlerdendi”87 âyetindeki “alçaltıcı

azap” Firavun’un İsrâîloğullarına uyguladığı şiddetli ve aşağılayıcı azaptır ki bu da onun erkek

çocukları katledip kadınları sağ bırakmasıdır. Şimdi şayet o iman üzere ölmüş olsaydı Allah

Teâlâ onu helâk edilmesinin ardından zorba ve ateş halkından olan o aşırı gidenlerden olması

nedeniyle zemmetmezdi.88

19. Hayâtu’l-Kulûb sahibine göre Kâf sûresindeki “Onlardan önce Nûh kavmi, Res hal-

kı ve Semûd da yalanlamıştı. Âd ve Firavun ile Lût’un kardeşleri de (yalanladılar). Eyke halkı

ve Tübba’ kavmi de. Bütün bunlar peygamberleri yalanladılar da tehdidim gerçekleşmişti!”89

âyetlerinden de Firavun’un iman üzere ölmediği anlaşılmaktadır. Bu âyetlerden öyle anlaşılıyor

ki Kureyş kavminden önce Firavun’un kavminin de yer aldığı adı sayılan kavimler de elçileri

yalanlamıştır. Dolayısıyla şayet o son anda iman ederek bu şekilde ölmüş olsaydı helâk edilme-

sinin ardından Yüce Allah inkâr edenler ve tekzip edenler içerisinde belirtmez ve o kâfirler top-

luluğuna azap hak olduğu gibi Firavun üzerine de azap sözü gerçekleşmezdi.90

20. Sînôbî’ye göre Firavun’un iman üzere ölmediğinin bir diğer delili de Zâriyât sûre-

sindeki “Mûsâ’da da (ibretler vardır). Onu apaçık bir delil ile Firavun’a göndermiştik. Firavun

ordusuyla birlikte yüz çevirmiş: “O bir büyücüdür veya bir delidir” demişti. Nihayet onu da

ordularını da yakalayıp denize attık, Firavun ise bu sırada kendini kınayıp duruyordu”91 âyet-

lerdir. Bu âyetlere göre sadece ordusu değil onlarla birlikte Firavun da suda boğulmuştur. Fira-

vun ise boğulma sırasında işlediği günahları ve inkâr yüzünden kendisini kınamaktaydı. Buna

göre eğer Firavun iman üzere ölmüş olsa idi helâk edilmesinin ardından Allah’ı inkâr etme,

ordusuyla yüz çevirme gibi kusurlarını sayıp dökmez; bu yaptıklarının ardından onu azap ile

yakalamaz ve onu ordusuyla birlikte denize atmazdı.92

21. Hayâtu’l-Kulûb sahibi Kamer sûresindeki “Şüphesiz Firavun’un kavmine de uyarı-

cılar gelmişti. Lâkin onlar mucizelerimizin hepsini yalanladılar. Bunun üzerine onları güç ve

kuvvet sahibi olana yakışır bir şekilde yakaladık”93 âyetlerinin de Firavun’un son anda iman

üzere ölmediğine delalet ettiğini iddia etmektedir. Zira bu âyetlere göre Firavun kavmine Hz.

Mûsâ (s) ve Hz. Hârûn (s) ya da o ikisinin dışında başka peygamberler gelmiş fakat onlar elçile-

rin uyardıkları şeylerden yüz çevirmişler; dokuz mucizenin hepsini inkâr etmişlerdir. Tüm bun-

lardan sonra Allah onları azapla yakalamış ki o azabı engellemeye hiç kimsenin gücü ve kuvveti

yetmez ve ona engel olamaz. Burada suda boğulmak suretiyle yakalanan Firavun ve halkıdır.

Binâenaleyh şayet o son anda iman üzere ölmüş olsaydı helâk edilmesinin ardından Cenâb-ı

Hak onu tekzip edenler ve kâfirler içerisinde zikretmez ve lanete uğramış kavmini cezalandırdı-

ğı gibi geçmiş tekzibi yüzünden de kendisini suda boğmak suretiyle yakalayıp ona azap etmez-

di.94

22. Firavun’un iman üzere ölmediğinin bir diğer delili de Hâkka sûresindeki “Firavun,

ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler halkı (Lût kavmi) hep o günahı (şirki) işlediler.

Böylece Rablerinin peygamberlerine karşı geldiler, O da onları pek şiddetli bir şekilde yakala-

87 Duhân 44/30-31. 88 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 243a. 89 Kâf 50/12-14. 90 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 243a. 91 Zâriyât 51/38-40. 92 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 243b. 93 Kamer 54/41-42.

Page 16: -Hikem - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_78/2018_78_OZDEMIRF.pdf · addit medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa¶daki Sultan Medresesi birinci sırayı

Abdülbârî Es-Sînôbî’nin Hayâtu’l-Kulûb Adlı Eserinde Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin “Firavun

İman Üzere Ölmüştür” İddiasına Reddiyesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 78, Eylül 2018, s. 222-239

237

yıverdi”95 âyetleridir. Zira bu âyetlerde belirtildiği üzere Firavun ve diğer kavimler şirk koşma-

ları ve elçileri yalanlamaları nedeniyle şiddetli bir şekilde cezalandırılmışlardır. Dolayısıyla

şayet Firavun iman üzere ölmüş olsaydı helâk edilmesinin ardından Cenâb-ı Hak onu isyanla

muttasıf o altı üstüne getirilen beldeler halkı içerisinde zikretmez ve mâsiyetten sonra onları

azapla yakalamazdı.96

23. Sînôbî’ye göre Nâzi’ât sûresindeki “Ve ona (Firavun’a) en büyük mucizeyi gösterdi.

(O ise) hemen yalanladı ve isyan etti. Sonra (inkâr için) olanca çabasını göstererek sırtını dön-

dü. Derhal (adamlarını) topladı ve (onlara) bağırdı: Ben, sizin en yüce Rabbinizim! dedi. Allah

onu, (herkese ibret olarak) dünya ve âhiret azabıyla cezalandırdı”97 âyetleri de Firavun’un iman

üzere ölmediğini ifade etmektedir. Zira bu âyetlere göre Hz. Mûsâ (s) Firavun’a en büyük muci-

zesi olan asa ve yılanı göstermiş fakat o Hz. Mûsâ’yı (s) tekzip etmiş, Allah’a isyan etmiş ve

imandan yüz çevirmiştir. Daha sonra sihirbazları ve ordusunu toplayıp, “tapmakta olduğunuz

putlara tapmaya devam ediniz. Zira bunlar küçük Rableriniz, ben ise en büyük Rabbinizim,

benden üstün Rabbiniz yoktur” diye nida etmiş fakat Allah onu dünyada suda boğmakla ceza-

landırmış, âhirette de ateşte yakmakla cezalandıracaktır. Şimdi eğer Firavun iman üzere ölmüş

olsaydı helâk edilmesinin ardından Allah Teâlâ onu dünya ve âhiret azabıyla cezalandırmazdı.

Çünkü Cenâb-ı Hak geçmiş günahları affeder. Ayrıca İslâm, önceki günahları silip yok eder.98

24. Hayâtu’l-Kulûb sahibinin Firavun’un iman üzere ölmediğine dair ileri sürdüğü son

bir Kur’ânî delil de Fecr sûresindeki “O vadide kayaları yontan Semûd kavmine? Kazıklar (ça-

dırlar, ordular) sahibi Firavun’a? Ki onların hepsi ülkelerinde azgınlık ettiler. Oralarda kötü-

lüğü çoğalttılar. Bu yüzden Rabbin onların üstüne azap kamçısı yağdırdı”99 âyetleridir.

Sînôbî’ye göre bu âyetler de Firavun’un açıkça iman üzere ölmediğini belirtmektedir. Zira şayet

o iman üzere ölmüş olsaydı Allah onu helâk edilen Âd ve Semûd kavimleri yanında zikretmez-

di. Çünkü Yüce Allah geçmiş günahları affeder, İslâm önceki günahları silip yok eder.100

Hayâtu’l-Kulûb sahibi Firavun’un iman üzere ölmediğine dair tüm bu delilleri serdettik-

ten sonra son olarak şu değerlendirmeleri yaparak İbnü’l-Arabî’ye yönelik eleştirilerine son

vermektedir: Tüm bu âyetler ve daha fazlası, melun Firavun’un dünyada ve âhirette kâfirlerden

ve lanetlenmiş kimselerden olduğuna, âhirette de kesinlikle kötülerden ve azabın en şiddetlisine

girecek olanlardan olacağına ilişkin kati naslar ve kesin delillerdir. Dolayısıyla zındıklar ve ilm-

i meânînin kaideleri ile İslâm dininin akâidini bilmeyenlerden başka hiç kimse Firavun’un iman

sahibi olduğu zannına kapılamaz. İslâm önderlerine, şeriatına ve o şeriatın hükümlerini bilen

âlimlere şu husus asla gizli değildir: Kim melun Firavun’un iman ettiğini iddia ederse hiç şüp-

hesiz o kimse Kur’ân’ı yalanlamıştır, ed-deyyân ve el-melik olan Allah’ın kelâmında tenâkuz

olduğunu tasdik etmiş, İslâm’ın temellerini iptal etmiş, Firavun ve kavminin küfrü gibi kâfirler-

den, yalancılardan ve dâlâlete düşenlerden olmuştur. Dolayısıyla Allah’ın, meleklerin ve tüm

insanların laneti onun üzerine olsun. Zira o sapasağlam yapılmış din binasını yıkmış, akl-ı selim

ve katî naslarla tespit edilmiş delilleri inkâr etmiştir.101 Yukarıda görüldüğü üzere Sînôbî bu

açıklamalarıyla bir taraftan Firavun’un iman üzere ölmediğini ileri sürerken diğer taraftan da

94 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 243b. 95 Hâkka 69/9-10. 96 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 243b-244a. 97 Nâzi’ât 79/20-25. 98 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 244a. 99 Fecr 89/9-13. 100 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 244a. 101 Sînôbî, Hayâtu’l-Kulûb, c. I, vr., 244a.-244b.

Page 17: -Hikem - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_78/2018_78_OZDEMIRF.pdf · addit medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa¶daki Sultan Medresesi birinci sırayı

Abdülbârî Es-Sînôbî’nin Hayâtu’l-Kulûb Adlı Eserinde Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin “Firavun

İman Üzere Ölmüştür” İddiasına Reddiyesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 78, Eylül 2018, s. 222-239

238

onun iman üzere öldüğünü iddia eden Fusûsu’l-Hikem sahibi İbnü’l-Arabî’yi de tekfir etmekte-

dir.

Sînôbî’nin, Fusûsu’l-Hikem sahibi İbnü’l-Arabî’ye verdiği Kur’ân merkezli cevapların

tutarlı olduğunu söylemek ve ortaya koyduğu kanaatleri isabetli bulmak mümkündür. Bu bağ-

lamda ayrıca İbnü’l-Arabî’ye şöyle bir soru yöneltmenin de yerinde olacağı kanaatindeyiz. Bir

kimse elinde tıpkı İbnü’l-Arabî’nin Fusûsu’l-Hikem’i gibi bir kitapla gelse, ardından o kitabı

Rasûlullâh’ın (s) kendisine rüyasında görünerek yazmasını tavsiye etmesi üzerine kaleme aldı-

ğını söylese ve bu kitapta İbnü’l-Arabî’nin rüyayı yanlış tevil ettiğini, Fusûsu’l-Hikem kitabında

yazdıklarının yanlış olduğunu ve konumuz bağlamında Firavun’un Kur’ân âyetlerindeki gibi

iman etmeden ölmüş olduğunu yazıyor olsa, iddia sahibinin bu kitabı Hz. Peygamber’in (s)

yazdırmış olduğunu Kur’ânî nasların zahirine bakarak değerlendirmek yerine ve yine epistemo-

lojik olarak test etme yoluna gitmeden kabul etme yoluna mı gideceğiz? Dolayısıyla İbnü’l-

Arabî’nin bu iddiası epistemolojik açıdan her zaman eleştiriye açık olarak kalmaya mahkûm

görünmektedir. Başka bir ifadeyle elbette bu tür bir analojik duruma bilimsel olarak itibar etmek

nasıl ki mümkün değilse İbnu’l-Arabî’nin Fusûsu’l-Hikem’inin vücuda gelişini rüya yoluyla

kutsal otoriteye (peygambere) dayandırmasının da kabul edilebilir bir yanı söz konusu değildir.

SONUÇ

Muhyiddîn İbnü’l-Arabî Fusûsu’l-Hikem adlı bir kitap telif etmiş ve bu kitabını

Rasûlullâh’ın (s) “Bu Fusûsu’l-Hikem kitabıdır. Onu al ve kendisinden istifade etmeleri için

insanlara ulaştır” şeklindeki tavsiyesi üzerine kaleme aldığını belirtmiştir. İbnü’l-Arabî’nin en

çok tartışma ve polemik konusu olan bu eserinde, “Allah Firavun’un canını, kendisinde kötülük

namına hiçbir şey bulunmaksızın tertemiz ve pak (tâhir ve mutahhar) olarak kabzetmiştir. Zira

Allah herhangi bir günah işlemeden evvel iman ettiği esnada Firavun’un canını almıştır” diye-

rek Firavun’un iman üzere öldüğünü iddia etmiştir.

Osmanlı’nın yükselme dönemi âlimlerinden Abdülbârî es-Sînôbî de İbnü’l-Arabî’nin

iddialarına kayıtsız kalamamış ve iki ciltlik Hayâtu’l-Kulûb adlı el yazması eserinin birinci cil-

dinde onun iddialarına sert eleştiriler yöneltmiştir. Sînôbî, Kur’ân-ı Azîm’deki yirmi iki sûrede

Firavun’un yeryüzünde müfsitlerden (müfsidûn), dalâlete düşenlerden (dâllûn), günahkârlardan

(hâtıûn), kibirlenenlerden (mütekebbirûn), aşırı gidenlerden (müsrifûn) vb. olduğuna ve onun

âhirette kâfirlerden ve ateşte ebedî olarak kalacak olanlardan olacağına delalet eden pek çok

âyetin yer aldığını ifade ederek İbnü’l-Arabî’ye eleştiriler yöneltmiş ve kendisini tekfir etmiştir.

Hayâtu’l-Kulûb sahibi “Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne düşecek ve onları

(çekip) ateşe götürecektir. Varacakları yer ne kötü yerdir! Onlar burada da, kıyamet gününde

de lânete uğratıldılar. (Onlara) verilen bu armağan ne kötü armağandır!” gibi pek çok Kur’ân

âyetini delil getirerek İbnü’l-Arabî’nin aksine Firavun’un iman üzere ölmediğini ispat etmeye

çalışmıştır. Sînôbî’nin serdettiği delillerden öyle anlaşılıyor ki Firavun dünyada ve âhirette

kâfirlerden ve lanetlenmiş kimselerdendir. O âhirette de kesinlikle kötülerden ve azabın en şid-

detlisine girecek olanlardan olacaktır. Dolayısıyla Sînôbî’ye göre zındıklar ve İslâm dininin

akâidini bilmeyenlerden başka hiç kimse Firavun’un iman sahibi olduğu zannına kapılamaz.

İslâm önderlerine, şeriatına ve o şeriatın hükümlerini bilen âlimlere göre her kim melun Fira-

vun’un iman ettiğini iddia ederse hiç şüphesiz o kimse Kur’ân’ı yalanlamıştır, Allah’ın

kelâmında tenâkuz olduğunu tasdik etmiş, İslâm’ın temellerini iptal etmiş, Firavun ve kavminin

küfrü gibi kâfirlerden, yalancılardan ve dâlâlete düşenlerden olmuştur. Sînôbî meseleye ilişkin

Page 18: -Hikem - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_78/2018_78_OZDEMIRF.pdf · addit medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa¶daki Sultan Medresesi birinci sırayı

Abdülbârî Es-Sînôbî’nin Hayâtu’l-Kulûb Adlı Eserinde Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin “Firavun

İman Üzere Ölmüştür” İddiasına Reddiyesi

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 78, Eylül 2018, s. 222-239

239

açıklamalarıyla bir taraftan Firavun’un iman üzere ölmediğini ileri sürerken diğer taraftan da

onun iman üzere öldüğünü iddia eden Fusûsu’l-Hikem sahibi İbnü’l-Arabî’yi de tekfir etmiştir.

KAYNAKLAR

Bağdâdî, İsmail Paşa, (1951), Hediyyetü’l-‘Arifîn Esmâu’l-Müellifîn ve Âsâru’l-Musannifîn,

Milli Eğitim Basımevi, İstanbul.

Chodkiewicz, Michel, (2005), “İbn Arabî’nin Öğretisinin Osmanlı Dünyasında Karşılanışı”,

(Ed. Ahmet Yaşar Ocak) Osmanlı Toplumunda Tasavvuf ve Sufiler, Türk Tarih Kuru-

mu Yayınları, Ankara.

Hâzin, Alâuddîn Ali b. Muhammed b. İbrâhîm el-Bağdâdî, (1399/1979), Lübâbu’t-Te’vîl fî

Me’âni’t-Tenzîl, Dâru’l-Fikr, Beyrût-Lübnân.

İbnü’l-Arabî, Muhyiddîn, (yy), Fusûsu’l-Hikem, thk., Ebu’l-‘Alâ el-‘Afîfî, Dâru’l-Kütübi’l-

‘Arabiyye, Beyrût-Lübnân.

İbnü’l-Cevzî, Abdurrahmân b. Ali b. Muhammed, (1404), Zâdu’l-Mesîr fî İlmi’t-Tefsîr, el-

Mektebetu’l-İslâmî, 3. bs., Beyrût.

Kâtib Çelebi, Hacı Halîfe, (1941), Keşfu’z-Zünûn ‘an Esâmi’l-Kütübi’l-Fünûn, Maarif Matbaa-

sı.

Kehhâle, Ömer Rızâ, (1414/1993), Mu’cemu’l-Müellifîn Terâcimu Musannifi’l-Kütübi’l-

‘Arabiyye, Müessesetü’r-Risâle, 1. Bsk., Beyrût.

Mehmet Tahir, Bursalı, (1333), Osmanlı Müellifleri, İstanbul.

Râzî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ömer Fahru’d-Dîn, (1401/1981), Tefsîru’l-Fahri’r-Râzî: et-

Tefsîru’l-Kebîr, Mefâtîhu’l-Ğayb, Dâru’l-Fikr, 1. bs., Lübnân-Beyrût.

Sînôbî, Şeyh Nebî Abdülbârî b. Turhân b. Turmûş, Hayâtu’l-Kulûb, Manisa İl Halk Kütüphane-

si, Arşiv no: 45 Hk 6245 (cilt I); 45 Hk 6644 (cilt II).

Suyûtî, Celâluddîn Abdurrahmân, (1424/2003), ed-Dürrü’l-Mensûr fi’t-Tefsîr bi’l-Me’sûr, thk.,

Abdullâh b. Abdulmuhsin et-Türkî, Merkezu Hicr li’l-Buhûs ve’d-Dirâsâti’l-Arabiyye

ve’l-İslâmiyye, 1. bs., Kâhire.

Şevkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed, (ty), Fethu’l-Kadîr el-Câmî’ beyne Fenneyi’r-

Rivâye ve’d-Dirâye min ‘İlmi’t-Tefsîr, thk., Abdurrahmân ‘Umeyre, Dâru’l-Vefâ, yy.

Taberî, Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr, (1420/2000), Câmi’u’l-Beyân fî Te’vîli’l-Kur’ân, thk.,

Ahmed Muhammed Şâkir, Müessesetu’r-Risâle, 1. bs., yy.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, (2014), Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, Türk Tarih Kurumu

Yay., 49. Bsk., Ankara.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, (1982), (Anadolu Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Hakkında Bir

Mukaddime İle Osmanlı Devleti’nin Kuruluşundan İstanbul’un Fethine Kadar), Türk

Tarih Kurumu Yay., 4. Bsk., Ankara.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, (2006), Osmanlı Tarihi, (İstanbul’un Fethinden Kanunî’nin Ölümüne

Kadar), Türk Tarih Kurumu Yay., 9. Bsk., Ankara.

Zemahşerî, Ebu’l-Kâsım Cârullâh Mahmûd b. Ömer, (1418/1998), el-Keşşâf ‘an Hakâiki Ğa-

vâmidı’t-Tenzîl ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl fî Vucûhi’t-Te’vîl, thk., Âdil Ahmed Abdulmevcûd,

Ali Muhammed Mu’avvaz, Mektebetu’l-Abîkân, 1. bs., Riyâd.