40
Güniz ÖZ - Feride GÜN Lori güz 2010 Didem Danış Göç’te Dişil Karşılaşmalar: Kadınlaşan Göç Di Koçberiyê de Hevdînên Mê: Koçberiya ber bi Jinanyê Lori Göçte Ara Olaylar ya da Yeni Bir Yuraşlığın Tesisinde LGBTT Bireyleri “Di koçberiyê de bûyerên navbeynî an jî Di tesîskirina welabûneke de kesên LGBTT'î” Kürşad Kahramanoğlu Telli Turnalar ve Göç Qulingên Koçber û Koç Güniz ÖZ - Feride GÜN Dersim’in kayıp kızları Bizim De Zarganalarımız Vardı! röportaj ESMERAY röportaj KOÇBER - GÖÇ

güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

  • Upload
    others

  • View
    2

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

Güniz ÖZ - Feride GÜN Lori

g ü z

2010

Didem DanışGöç’te Dişil Karşılaşmalar:

Kadınlaşan Göç

Di Koçberiyê de Hevdîtinên Mê:Koçberiya ber bi Jinantiyê

LoriGöçte Ara Olaylar ya da

Yeni Bir Yurttaşlığın

Tesisinde LGBTT Bireyleri

“Di koçberiyê de bûyerên navbeynî an jî Di tesîskirinawelatîbûneke de kesên LGBTT'î”

Kürşad KahramanoğluTelli Turnalar ve Göç

Qulingên Koçber û Koç

Güniz ÖZ - Feride GÜNDersim’in kayıp kızları

Bizim De Zarganalarımız Vardı!

röportaj

ESMERAYröportaj

KOÇBER - GÖÇ

Page 2: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

içindekiler

Hevjin LGBT adına Derginin sahibi Fettah�Çicek

Genel Yayın MüdürüÖmer�sezer

Danışma KuruluKaya�Fırat,�Diren�Özkan,�Ezra�YıldırımHarika�Peker,�Mekiye�Ormancı,Melike�Coşkun,�Mij�Ba,�Naşide�Buluttekin,Nebahat�Akkoç,�Özlem�Örçen

Yayın KuruluAli�Erol,�Asu�Amed,�Barış�Sulu,Bawer�Çakır,�Elif�Ceylan�Özsoy,Gülçin�Özbey,�Heval�Azad,�Hülya�Sur,Remzi�Altınpolat,�Salih�Canova,Serap�Akçura,�Sevim�Özdemir,Umut�Güner

Derginin EditörüKaya�Fırat

RedaktörEzra�Yıldırım

KapakSerap�Akçura

FotoğraflarHakan�Aydoğan

Hukuk DanışmanıAv.�Fırat�SöyleAv.�Elif�Ceylan�Özsoy�

Katkıda BulunanlarDidem�Danış,�Bawer�Çakır,Esmeray,�Kürşad�KahramanoğluGüniz�Öz,�Feride�Gün,�Arin�Şah,�Serhad�Solin,�Murat�Özpamuk

Yönetim YeriDiyarbakır

Basım TarihiAğustos�2010

Tasarım / DizaynNejat�Ünlü

BaskıSena�Ofset�Matbaa

Yayın TürüYerel�süreli�(2�aylık)

İletiş[email protected]

Umut Güner

Ahmet Yıldızı

Unutmamak

Göçte Ara Olaylarya da Yeni Bir

YurttaşlığınTesisinde LGBTT

Bireyleri

Lori

2

6

Göç’te DişilKarşılaşmalar:Kadınlaşan Göç

Didem Danış

8

4Kürşad Kahramanoğlu

Telli Turnalar ve Göç

Röportaj

Kadın, Feminist, Kürt,Transeksüel:

Esmeray11Defter

Bawer Çakır

13

28

Page 3: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

1

İnceliksiz minyatürlerin ömrüdür bellek, baygın anılar çöplüğüdür; bu yüz-den yeniden kurgulanabilir, bize ait olmaktan çıkartılabilir. İşte bu noktadadevreye iktidar girmiştir, o kendi kronolojisinin hastalıklı tarihini yazmış,perdeleri indirmiş, bizi oraya hapsetmeye yeltenmiş unutturmaya çalışmıştır.

Fakat LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Transseksüel) bellek iktidardan veonun meşru zemininden sapmada, iktidarın ve ona alkış tutan homofobininkarşısında belleğini korumada, antropolojik çeşitliliğiyle varlığını koyultmadaısrarını sürdürüyor\sürdürecek.

Ahmet Yıldız katledileli iki yıl oluyor. Ahmet’in katli namus cinayetleri kav-ramının salt kadını hedefleyen bir vahşet olmadığını ataerkil cinsiyet modelineuymayan, yükümlülüklerini yerine getirmeyen(!), kadın erkek her birey içinciddi bir tehlike arz ettiğini kanıtladı.

Kurumsal homofobiyle de desteklenen yargı süreci olağan işlerliğinikorudu\koruyor. Ahmet’in kendisine gelen tehditleri bildirdiği dilekçesi umur-sanmadı. Cinayete ortak olan kurumlar Şüpheli Baba’yı halen yakalamış değil.Bize Ahmet’i unutturmuş da değil.

Sessizlik korunuyor… Çoklu heteronormatif zihniyet partnerlikleri gerçeğiboğmaya devam ediyor… Ahmet savaşın, mahalle baskısının, sistemik homo-fobinin makasladığı LGBT hayatlardan biriydi. Hepimizin içinde bir yerlerdeolasılığını sürekli taze tutan göç fikri… Ahmet’e makas değiştirtti.

Homofobik baskılardan kurtulmak, özgür ve yaşanılası bir hayata başlamakistediyse de homofobi peşini bırakmadı. Ahmet’i aramızdan aldı ve göçün aynızamanda ne büyük bir risk olduğunu da gösterdi.

Dergimizin ikinci sayısının dosya konusu göç…

Türkiye’de yerinden edilme sorununda LGBT dinamiklerinin demografik ço-ğunluğu ve kriminal örnekleri bilinmesine rağmen, stabil göç tartışmalarındabir aktüel edinemediğini biliyoruz. Derdimiz bu açığı gözler önüne serip göçübir LGBT gerçeği olarak sizlerle paylaşmak.

Köylerinden, şehirlerinden ve sonunda bölgelerinden göç eden onca KürtLGBT birey düşünüldüğünde göçü makro ölçekte, Kürt Sorunu’nun dışındatartışmanın imkansız olduğu da bir gerçek…

son olarak,

Yazılarıyla desteklerini esirgemeyen dostlarımız Kürşat KAHRAMA-NOĞLU’na, Didem DANIŞ’a, Umut GÜNER’e, Dersimin Kayıp Kızları Rö-portajı İçin Güniz ÖZ -Feride GÜN’e, Esmeray Röportajı için BarışSULU’ya; öyküleriyle Bawer ÇAKIR’a, Heval Azad’a ve emeği geçen her-kese teşekkürler…

Bir sonraki sayımız LGBT’lerin Kürtfobisi; Kürtlerin Homofobisi’nde buluş-mak üzere…

bir arka kapak hüznüyle…

Fırat Kaya

*Bu arada şimdi İspanyada olan aktivist dostumuz bawerella’ya sonsuz özlem ve se-lamla…

Etin kilosu kaça?Arin Şah

22

Dersim’in Kayıp Kızları: Bizim DeZarganalarımızVardı!

Güniz ÖZ - Feride GÜN

15

20LGBTTGündem

23

ZirîkoSahro

Heval Azad

Kürtçe Bölüm

Editörden...

Page 4: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

Ahmet Yıldız’ıUnutmamak!

Hevjîn dergi yayın kurulu oluş-tuğu günlerde dergiyi tartışırkenaklıma Ahmet Yıldız gelmişti.Hatta ilk sayımızı mutlaka AhmetYıldız’a ithaf edelim diye konuş-tuktan sonra dergimizin ilk sayı-sının çıkış döneminin Baki KoşarEtkinlikleri’ne denk gelmesi ne-

deniyle Ahmet Yıldız yerine Baki Koşar’a ithaf etmiş-tik. Ahmet Yıldız’da Baki Koşar gibi eşcinseldi, Kürttüve nefret cinayetine kurban gitti.

Ahmet Yıldız, Beargi dergisine ailesine açılma süre-cini anlatmıştı. Ailesine artık yalan söylemek isteme-diğini ve gerçek bir ilişki kurmak istediğini söylemişti.Ne yazık ki süreç Ahmet’in istediği gibi gitmedi. Ailesiile gerçek bir ilişki kuramadı ve bugün Ahmet Yıldızaramızda yok. Ahmet Yıldız’ın babası Ahmet’i öldür-mekle suçlanıyor. Ahmet Yıldız’ın babasına ulaşılamı-yor. Aileden doğru her hangi bir açıklama gelmedi.Evet gerçekten de ben halen zorlanıyorum Ahmet Yıl-dız’ı babası/ailesi öldürdü cümlesini kurmaya. İçim elvermiyor, yüreğim gerçekten kaldırmıyor.

Evet, heteroseksizm dediğimiz şey öylederin kökleri olan, damarlarımıza kadar

işlemiş bir ayrımcılık türü ki, bir babaoğlunu öldürebiliyor, aile buna sessiz

kalabiliyor. Bir aile bu cinayetiörgütleyebiliyor ve kendi evlatlarını

öldürebiliyorlar.

Bu cinayetin adını koymak bu yüzden çok zor olduhem benim için hemde benim gibi onlarca eşcinsel için.

Türkiye’de onlarca eşcinsel, biseksüel ve transeksüelinailesi tarafından öldürülebileceği gerçeği ile yüz yüzegeldim. Ailelerimizle ilişkilerimizin bu kadar da dö-nüşümsüz olabileceği bir tokat gibi yüzüme çarptı.Bütün bunların yanında bir gün önce MSN’de konuş-tuğum bir arkadaşımın öldürülmüş olması ve ölümüno kadar da benden uzak olmadığı gerçeği ile yüzleştim.Sonrasında Ahmet Yıldız’ın ayı arkadaşlarının başınıçektiği Ahmet Yıldız İnisiyatifi (AYI) kuruldu. AhmetYıldız İnisiyatifi, Biz Erkek Değiliz grubu, LGBTTörgütler, Ahmet Yıldız’ın sevgilisi İbrahim cinayetintakipçisi oldular ve Ahmet Yıldız davasının aydınla-tılması için eylemler yaptık. Aile kararı ile öldürülmüşolmasını hiç aklımıza getirmek istemedik, aklımıza

gelse de dilimizin ucuna getirmedik. Dava dosyasınınhazırlanması bekledik. Bu süreçte ayakta kalmamızıve halen nefes alabilmemizi sağlayan en önemli açık-lama Lambdaistanbul Aile grubundaki anne ve baba-lardan geldi. Hem Ahmet Yıldız’a hem de bizlere sahipçıktılar.

Bütün bu süreçler sonrasında iki sene geçti. AhmetYıldız’ın dava dosyasının hazırlanması bir seneyibuldu ve ilk duruşma 6 Eylül 2009’da Üsküdar Adli-yesinde yapıldı. Duruşmada Ahmet Yıldız’ın babasıYahya Yıldız oğlunu öldürdüğü yönünde savcı iddia-namesini hazırladığını gazete haberlerinden öğrenmiş-tik. Yahya Yıldız, Kuzey Irak’ta olduğu için kendisineulaşılamıyormuş.

Ahmet Yıldız öldürülmeden önce, Beargi’ye yazdığıyazısında, eşcinsel olduğunu ailesine söylediktensonra babası tarafından tehdit edildiğini ve bu tehditlerüzerine de Üsküdar Savcılığına başvurduğunu yaz-mıştı. Üsküdar savcılığı “kendi bölgesinde olmadığıgerekçesiyle dilekçeyi Ümraniye Savcılığına iletmiş”ve Türkiye’de ne yazık ki diğer suç duyuruları gibi sa-nırım hiç işleme alınmadan arşivlere kaldırılmıştı. Negariptir ki Ahmet Yıldız Üsküdar sınırları içinde öldü-rüldü.

Ahmet Yıldız öldürülen onlarca eşcinselden biri idi.Ahmet Yıldız cinayeti, namus saikıyla işlenmiş birnefret cinayetidir.

Toplumun homofobisi kalbimizi köreltiyor. Bir babaoğlunu öldürebiliyor, bir abi kardeşinin ölümüne sessizkalabiliyor. Ama Ahmet Yıldız ölümü bize şunu dagösterdi. Aile sadece anne, baba ve kardeşlerden oluş-muyor. Sevgilin, arkadaşların da ailemiz olabiliyor.Aile bizi kötü yola sürüklerken, arkadaşlarımız elleri-mizden tutabiliyor ya da bize yönelik her türlü ihlalintakipçisi olabiliyorlar. Ahmet Yıldız’ın ailesiyiz. Kar-deşiyiz, abisiyiz. Ve takipçisi olmaya devam edeceğiz

LGBTT bireylere yönelik nefret suçlarını, işkence kötümuameleyi, yaşam hakkı ve nefret cinayetlerini rapor-laştırırken hep aynı duyguyu yaşıyorum. Baki Ko-şar’ın yerinde ben olabilirdim, Ahmet Yıldız’ınyerinde ben olabilirdim, Esat’ta polis şiddetine maruzkalan transeksüeller yerine ben olabilirdim, adaletintecelli etmediği her davada mağdurun yerinde ben ola-bilirim diye düşünüyorum. bunu hissediyor olma ha-limiz işte, bize karşı işlenen suçları nefret suçlarıolarak tarif etmemizi sağlıyor. Çünkü lezbiyen, gey,biseksüel ve trans bireylere yönelik işlenen bütün suç-ların tek bir mağduru yok. fiziksel olarak tek bir kişiyaralanıyor olsa da bir grup olarak hepimiz mağduroluyoruz, yoksun bırakılıyoruz.

Ahmet Yıldız’la 2002 Güztanbul’unda tanışmıştım.

Umut Güner

www.kaosgl.com

2

Page 5: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

3

Benim katıldığım ikinci Türkiyeli eşcinseller buluş-ması idi. Sonrasında bir şekilde çok sık olmasa daarada bir karşılaşmalar sonrasında beargi sayesindemsn arkadaşı olmuştuk. Ahmet Yıldız öldürülmedenbir yada iki hafta önce yazısını Kaos GL Dergisi içingöndermişti. Yazısını okuduktan sonra uzun uzun ko-nuşma fırsatımız olmuştu. Hatta kendisi gibi ailesineaçılmış diğer geylerle bir araya gelmek ve bunun üze-rine konuşmak istediğini dile getirmişti. Yazısını kaosgl dergisinde yayınlayamadan Ahmet Yıldız’ı kaybet-tik.

Ahmet Yıldız cinayetini diğer cinayetlerinden ayrılanbir çok farklılık var. şimdiye kadar lgbt bireylere yö-nelik işlenen bütün cinayetlerde “su testisi su yolundakırılır” diye hep bir bahane ve ahlak değersel bir yak-laşımla cinayetler meşrulaştırıldı, katiller masumlaş-tırdı. Ancak Ahmet Yıldız cinayetinde kimse bir şeydiyemez kadar homofobi görünür oldu. Bir baba oğ-lunu öldürdü, bizim arkadaşımız öldü.

Ahmet Yıldız gibi onlarca gey, lezbiyen, biseksüel vetranseksüel, Hevjîn Dergisinin bu sayısında dert edin-diği “göç” mevzuunu yaşamak zorunda kalıyor. Yaşa-yabilmek için, nefes alabilmek için, cinsel yönelimini

ve cinsiyet kimliğini en azından evinin içinde özgürceyaşayabilmek için göç etmek zorunda bırakılıyorlar.

Onlarca eşcinsel, biseksüel ve transbirey sıla hasreti ile yanıp tutuşurkenölüm korkusu ile sürgünde yaşamak

zorunda bırakılıyor.

Ve bir sürü eşcinsel, biseksüel, trans birey cinsel yö-nelim/cinsiyet kimliklerinin aileleri tarafından öğre-nilmesi durumundan akıbetleri konusunda endişeiçindeler. Çünkü Ahmet yıldız davasından hatırlaya-cağımız gibi sadece lgbt bireyler değil, lgbt bireylereyönelik nefrette, homofobi de transfobi de arkamızı bı-rakmıyor ve bizimle göç ediyor.

Hevjîn tüm bu ölümlere, göçlere, sürgünlere rağmenbirlikte yaşamayı savunuyor. Birlikte yaşamayı savu-nurken, Ahmet Yıldız’ları unutmamak gerekiyor.Ahmet Yıldız’ın ailesi biziz.

Ahmet Yıldız’ın ailesi Hevjîn!

Ahmet Yıldız 15 Temmuz 2008 de evinin önünde pu-suya düşürülerek arabasının içinde canice öldürüldü.Öldürülme nedeni ise eşcinsel olmaktı.

Öncesinde ailesinden ölüm tehditleri alıyordu. Üskü-dar savcılığı Ahmet’in ölüm tehdidi şikâyet dilekçesiniciddiye almış olsaydı; Ahmet yaşıyor olacaktı. Savcıgörevini yerine getirmedi, görevini ihlal etti, devletAhmet’in can güvenliği ile ilgili gerekli önlemleri al-madı. Benim şahsi uğraşım, uluslararası ve ulusalbasın ve insan hakları kuruluşlarının yardımları ileAhmet Yıldız Cinayet Davası 8 Eylül 2009 Üsküdar1. Ağır Ceza Mahkemesinde başladı. Bu dava Türkiyetarihinde ilk eşcinsel içerikli kamu davasıdır. Eşcinsel-ler için dönüm noktasıdır. Herkesin bu davaya sahipçıkmasını ve tepkisini ortaya koymasını diliyorum.

…Baba firarda…

Mahkeme Yahya Babanın yakalanması ve davanın akı-şını sağlamak için hiçbir şey yapmıyor. Mahkeme davasürecinin sürekliliğini engelliyor. Eşcinsel düşmanı tu-tumunu sürdürüyor. Devletin kurumları kurumsal ho-mofobileriyle insan haklarını ihlal ediyor. Buna AileBakanı Kavaf eşcinsel düşmanı ifadeleriyle de destekoluyor. Eşcinseller hedef gösterilip ayrımcılığa uğra-tılıyor. Henüz özür dilememiş ve istifa etmemiş olmasıhükümetin homofobik tavrını devam ettirdiğinin gös-

tergesi. Devletin homofobik tavrı toplumun homofo-bik dinamiklerini de körüklüyor. Türkiye toplumu eş-cinsel ayrımcılığına alkış tutarak, sessiz kalarak buutanç verici politikaya, insanlık ayıbına ortak oluyor.Ben bu ayıbın artık bir son bulmasını, can güvenliği-mizin sağlanmasını, cinsel kimliğin ve cinsel yöneli-min yasalar tarafınca garanti altına alınmasını talepediyorum. Nefret, inkâr ve ikiyüzlülükle beslenen butavra son verilmesini yerini tahammül ve saygıya bı-rakmasını diliyorum. Türkiye’deki milyonlarca eşcin-sel kimliğe insani hak ve hukuk çerçevesinde saygıduyulmasını talep ediyorum. Türkiye’nin insan hakla-rına saygı duymasını ve yerine getirmek ile yükümlüolduğu uluslararası sözleşmelere, attığı imzalara sahipçıkmasını talep ediyorum.

Sevgilim Ahmet Yıldız’ın katillerinin yakalanıp ada-lete teslim edilmesini, baba Yahya Yıldız’ın hiç vakitkaybetmeden polise teslim olmasını ve pişmanlığınıitiraf etmesini istiyorum. Kaçarak ve saklanarak hiçbirşeyi değiştirmeyeceğini bilmesini istiyorum.

Bu arada Hevjîn dergisine basın hayatında başarılar di-liyorum. Umarım Hevjîn eşcinsel haklarını savunmadave toplumun eşcinsel kimlik önyargısını kırmada ba-şarılı olur.

Ahmet Yıldız’ın sevgilisi ve hayat arkadaşı(ydı) İBO

Ahmet Yıldız cinayetinde hukuki sürece dair…

Page 6: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

Telli Turnalar ve Göç

Ekonomik, toplumsal, siyasi se-beplerle bireylerin, ailelerin veyatoplulukların bir ülkeden başkabir ülkeye, bir yerleşim yerindenbaşka bir yerleşim yerine gitmeişine, taşınmasına ‘göç’ diyoruz.Hayvanlar ve insanlar göç ederler.Göç aynı zaman da, ölümün dediğer bir adı!

Göç etmek, hüzünlü bir iş. Alıştığımız, rahat olduğu-muz, kendimizi emniyette hissetiğimiz, çevremizdekibizi seven, bizim sevdiğimiz koşul ve insanları bıra-karak, meçhullerle dolu yeni bir ortama gitmek hemzor hem de bilinmezlerle dolu olduğu için kolay yapı-lası bir şey değil. Her ne kadar göç birçok beklentiyi,bir umudu içinde barındırsa bile, çoğu kez hayvanlarda insanlar da kendilerini mecbur hissettikleri için göçederler.

Kara ve soğuğa dayanamayacağını içgüdüsel olarakbilen leylek, kışı geçirmek için ve yine dönebilmekumudu ile sonbaharda daha sıcak bölgelere göç eder.Seneye tekrar dönebilmek ve yeni jenerasyonlar yetiş-tirebilmek, geride bıraktığı yuvasını tekrar bulabilmekumudu ile...

Her göç eden insanın içinde de birgün,daha iyi şartlarla yurduna dönebilme

umudu vardır.

Türkiye “ekonomik” nedenlerle göçü iyi bilir. 60’lı yıl-lardan beri Almanya’dan başlayarak, Avrupa’nın bir-çok ülkesine dalga dalga, legal veya illegal olarakgiden milyonlarca Anadolu insanı var. Bugünlerde bugöç, biraz durulsa bile Afrika, Asya ve özellikle OrtaDoğu ülkelerinden Türkiye’yi bir geçiş köprüsü olarakkullanıp hala, ekonomileri daha iyi olan Avrupa ülke-lerine ulaşmaya çabalayan bir göçmen ordusu var. Bir-çok ülkenin içinde bölgeler arası ekonomikfarklılıklardan kaynaklanan “iç göç” ise, Türkiye’deözellikle doğudan batıya, Cumhuriyet’in kuruluşundanberi bildiğimiz bir fenomen. Bu tür göç, ekonomik ne-denlerle olabileceği gibi birçok kez de “toplumsal” ve“siyasi” nedenlerle olabilir. Kırsaldan büyük şehre, in-sanlar iş bulmak için göç edebilecekleri gibi belki dedaha büyük sayılarda göç ettikleri yerdeki yaşam ko-şullarının imkânsızlaşmasından göç ediyorlar. Köyübombalanan, sık sık kolluk güçleri tarafından basılan,çatışmalar nedeni ile tarlalarında çalışmaları imkân-

sızlaşan kırsalın insanı, büyük yerleşim merkezlerindedaha emniyette olacağını düşünür. Daha kolay ve risk-siz yaşayabileceğinin hesabını yapar. Veya milyonlarcabu topraklı gencin yaptığı gibi kapağı yurt dışınaatarsa; daha rahat, daha saygı gördüğü bir hayata ka-vuşacağının, kendi olabileceği hayallerini kurar.

Irkçılığın ve zenofobinin yükseldiği dünyamızda “göç-men”, büyük umutlarla gittiği veya şartlarını zorladığıiçin kaçtığı yurdundan, yeni gittiği topraklarda hor gö-rülme, aşağılanma, çok zor şartlar altında iki ayağıüzerinde durabilme zorlukları yaşar. Göçmen, göçme-nin halinden anlar. Benim önce çok garibime gitmişti:Londra’nın “Green Lanes” diye, uzunca bir sokağı var.Burada Türkler, Rumlar ve şimdi Kürtler onlarca yıldıryan yana yaşıyorlar. Türk Bakkalı, Rum Bakkalı, TürkKasabı, Rum Kasabı, Türk Kahvesi, Futbol Klübü,Rum Kasabı, Futbol Kulübü kapı komşuları. Bugün-lerde bir sürü Kürt kahve ve sosyal tesisleri de “GreenLanes” ve çevresinde boy göstermekte. Kırşehirdengöçmüş Türk’ün kapı komşusu, Larnaka’dan göçmüşRum. Mardinli Kürd’ün komşusu, Kavalalı Yunanlı.Bir kapı ötelerinde de Konyalı Türk komşuları yaşıyor.Kıbrıs çıkarması sırasında bile yan yana yaşıyan, bugüya birbirine düşman Türk ve Rum göçmenleri nedenburayı seçtiler, neden bir arada tutunmaya çalışıyorlar,koskoca Londra’da ayrı ayrı yaşayabilecekleri, başkaayrı ayrı uygun bölgeler yok mu? diye çok düşünmü-şümdür! Kendilerini daha az horlanmış zannediyorlarzahir. 30 sene İngiltere’de yaşamış bir Türk, birgün İs-tanbul’a dönerse; bu mega kentin varoşlarında var ola-bilme mücadelesi veren Kürd’e yakınlık duyar!

4

Kürşad Kahramanoğlu

www.pinkpope.net

Page 7: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

5

İstisnasız, dünyanın bütün büyük şehirleri, kırsalların-dan eşcinsel göçüne maruz kalırlar. Küçük şehir, ka-saba, köy mentalitesi ve buralardaki “mahalle baskısı”,

Toplumların en göçebe gruplarınınbaşında eşcinseller var.

eşcinsele yaşamı imkansız kıldığından büyük şehir ca-ziptir. Manchester’dan, San Fransisico’ya, Paris’ten,New York’a, İstanbul’dan, Seul’a kadar bütün büyükşehirlerdeki, ülkenin diğer kısımlarına göre daha fazlaolan eşcinsel görünürlülüğü bundan. Aralarında tole-rans farklılığı olan, eşcinsellerin legal olarak korunduğuve ayrımcılığa göreceli olarak maruz bırakılmadıklarıülkelere de; durumun böyle olmadığı ülkelerden, eş-cinsel göçü olur. İşte bu nedenlerden, özellikle ticarigey hayatının, yani gey bar, kulüp, hamam, sauna gibiyerlerin olduğu şehirlerde, neredeyse göç edilen şehirve ülkeden daha fazla eşcinsel varmış intibasına kapı-labilirsiniz. Mesela bugünlerde, yüzeyden bakan birçift göz; İstanbul’un, Amstedam’ın, ticari gey haya-tında, Diyarbakır’ın sosyal hayatı içinde karşılaştığın-dan daha fazla Kürt eşcinselle karşılaşabilir. Yukarıdada anlatmaya çalıştığım gibi bunun birinci nedeni, Di-yarbakır’da henüz ticari bir gey hayat bulunmamasıise, ikinci nedeni de göçtür.

Bu göç, eşcinsellerin büyük şehirlerdeki sadece görü-nürlüklerini değil, aynı zamanda da oranlarını da kır-sala göre fazlalaştırmakta. Bu nedenle büyük şehirlerinyerel idarelerinin cinsellikleri, heteroseksüelliktenfarklı olan vatandaşları için olan sorumluluklarını art-tırmakta. Bunu Batı’da ilk farkeden Büyükşehir Bele-diyesi Başkanlarının başında, lakabı “Red-Kırmızı”olan Ken Livingstone gelmekte. 1981’de Londra Bü-yükşehri Başkanlığına seçildikten sonra, hem de tu-tucu Margaret Tahtcher’ın Başbakanlığı döneminde,eşcinsel vatandaşların Londra’da belirgin bir grup ola-rak var olduğunu dile getirmesinin ötesinde, bu grupLondra’da yaşayan vatandaşlar için ciddi, o günekadar Birleşik Krallık’ta duyulmamış oranda, kaynakayırmıştı.

Sıra bu topraklardaki Belediye başkanlarına gelmedimi? Bence geldi. Diyarbakır Büyükşehir Belediye baş-kanından, İstanbul Büyükşehir Belediye başkanınakadar küçük, büyük, Kürt, Türk bütün Belediye baş-kanlarına selam olsun.

Geyler, göç etmiş grupların telli turnaları. Sayın Bele-diye başkanları, “telli turnalarınıza” kıymayın, görünonları artık.

10 Haziran 2010

Page 8: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

6

Göçte Ara Olaylar ya da Yeni Bir Yurttaşlığın Tesisinde

LGBTT Bireyleri

Lori - [email protected]

‘Gelecekten kurtuluş yok…’C.Isherwood

‘…xerîbîye deîsan nêhûn o

teyna roxo keno vîndî

ebe xo cerenoxo nêvêneno…’ *Memê Koêkorta

Göçün dramatik, sisteme yük yapısı onu kuşatmayıfazlasıyla başarmış, kendi adına sözün üretilmesindeve kuramsal bir bütünlüğe doğru disiplinler arası yol-culuğunda(türlü temasların taşınır söylem yükününüzerinde) daha transparan bir hale getirmiştir. Bu ay-rıcalıklı alanın estirdiği rüzgarlar göç bilgisinin ken-disine özgü iletkenliğini-sosyoekonomik, kültürel,politik, psikolojik, sağlık vs. dolayımlarıyla- de kulla-narak tüzel kişilikler arası kontrolsüz bir politik ça-tışma alanının nesnelerini oluşturur hale gelmiştir.

Zorunlu göç tartışmaları mevcutbütünün transportundaki lgbtt

faktörünün niceliğini ve niteliğini esgeçse de Türkiye’nin periferdeki birçokkentinden metropollere göç eden, göçehazırlanan yüzlerce belki binlerce LGBT

bireyi var.

Bu yazının amacı biraz da gözden kaçan /kaçırılan araolayların Türkiye’de yerinden edilme/zorunlu göçmağdurları olarak LGBT(Lezbiyen, Gey, Biseksüel,Transseksüel) bireyleri üzerinden irdelenmesidir.

BM’nin(Birleşmiş Milletler)yerinden edilme sorunu-nun yaşandığı ülkeler için hazırladığı uluslar arası baş-vuru niteliğindeki, ülke içerisinde yerinden olmakonusunda yol gösterici ilkelerinde ‘zorla ya da zo-runda kalarak evlerinden veya sürekli yaşamakta ol-dukları yerlerden, özellikle silahlı çatışmaların yaygınşiddet hareketlerinin insan hakları ihlallerinin veyadoğal ya da insan kaynaklı felaketlerin sonucundaveya bunların etkilerinden kaçınmak için uluslar arasıdüzeyde kabul görmüş hiçbir devlet sınırını geçmek-sizin kaçan ya da bu yerleri terk eden kişiler yada kişigrupları’ yerinden olmuş kişiler olarak tanımlamış veülkeleri yerinden edilmiş yurttaşlara koşulları yaratıl-mış bir geri dönüş imkanı sağlamakla beraber hayat-

larına göç ettirildikleri yerde ya da bir başka yerdedevam etmek isteyen mağdurlara gerekli destek ve ko-rumayı sağlamakla yükümlü kılmıştır. Peki bu tanım-lama ve çözüme yönelik arzu LGBT bireyleriningöçüyle nereden ilişkilendirilebilir?

LGBT bireyler göçün neresinde durmaktadır? ya datersi? Türkiyenin periferdeki birçok kentinden metropol-lere süzülen LGBT kitleye dair genel bir kapsam nedenLGBT göçünün anatomisine tamamen hakim olamaz?

BM’nin yol gösterici ilkelerine nazire yaparak özetler-sek LGBT zorunlu göçü ‘heteronormatif zihniyet vehomofobi kaynaklı felaketlerin sonucunda işkence, fi-ziksel ve psikolojik şiddetten hatta öldürülmekten kur-tulmak için hali hazırda periferdeki her LGBTbireyinin bir B planı olarak beynine kazıdığı planı ha-rekete geçirmeye zorlanmasıdır.’

Bu noktada LGBT göçünün nedenleri üzerinde kısmiortaklıklar kurarak özdeşliklere dair bir görüş ifadeetmek mümkün. Periferde yaşayan LGBTT bireyleriiçin öncelikli sorunlardan biri görünürlük. Bu aslındabireysel özgürlüğün yüzeysel bir kısıtlanması değilaynı zamanda sürekli bir tedirginlik ve dikkat motivas-yonuyla kontrol edilmesi gereken özgürlük alanınınbireye yük olan psikolojik ve fiziki ağırlığı. Görünür-lük problemi periferdeki LGBT bireylerini partner bul-makta, diğer LGBT bireyleriyle ilişki kurmaktan hattavarsa kendi şehrindeki bir LGBT organizasyonuylailişkilenmekten bile alıkoyabilmektedir. Yine perifer-deki LGBT bireyler içinde açık bireyler, etiketlenenlerya da cinsel yönelimi aileleri tarafından öğrenilmişolanlar içinse kurallar tamamen farklı. Ailevi ve ma-halli mekanizmasının meşru(!) denetlemesinde kıstı-rılan hayatlar dedikodu kıskacının dirimiyle de pekişendışlamaya maruz kalarak bazen öldürülmemek içingöç etmek zorunda bırakılıyorlar.

Göçe sebep olan bir diğer nedense ekonomik sebepler.Türkiye’deki neoliberal ekonomi politikaları ısrarla LGBTbireyleri de işsizler ordusunun içine daha dezavajlı gruplarolarak katıyor. Göç ettikleri metropollerde daha çok seks

Page 9: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

7

işçiliğinin riskli haritasında yerlerini alıyorlar. Ve göç minikdalgalarını başlatan lgbtt bireylerini metropollerde sorun yu-mağının devleştiği bir kelebek etkisiyle karşılıyor.

Peki göçteki insan kaynağının çoğunluğunu karşılayanGüneydoğu’dan göçü yukarıdaki özdeşlikler içine sıkış-tırmak fazlasıyla saflık olmaz mı?

1984-1999 yılları arasında Güneydoğu Bölgesinde yaşa-nan savaş sayıları milyonu geçen insanı; köylerini, ilçe-lerini terk etmeye zorladı. Terörle mücadele adına meşrukılınan antidemokratik ve insanlık dışı uygulamalarlaköyler yakılıp yıkıldı, resmi ideolojinin her fırsatta yü-celttiği özel mülkiyet araçları (evler, tarlalar, hayvan-lar…) yakıldı, kamu malları yararlanılamaz halegetirildi.Yüzlerce masum sivil çatışmalar ve köy baskın-ları sırasında yaralandı ve öldürüldü.

Tüm bu süreçlerde devlet mağdurların yok sayılabilecekkadar küçük bir kısmına şehirlerde barınma imkânı sağ-ladı. Geriye kalan asıl çoğunluk tüm bir geçmişini ve varsamal varlığını geride bırakarak çevre illerin gettolarındayeni hayatlarına başladı. Konvansiyonel geçim kaynakla-rından koparılan insanlar modernizmin zorunlu tüketicilerive neoliberal ekonomi politikalarının vasıfsız çöplüklerihaline getirildi. Sosyal devletin(!) koruma ve desteğindenyararlanamayan, şehrin önceki sahipleri tarafından dışla-nan özne psikolojik sorunların, sağlık ve eğitim sorunla-rının ve en önemlisi yoksulluğun kuşatmasında kendiderinliklerine tırmanmaya, ikinci sınıf yurttaşlığın kılcal-larına çökmeye başladı.

Aradan geçen 15-20 sene sonunda 2004’te çıkan tazminyasası(birçok eksiği ve bazı akıllara zarar praksisleriyle)köye dönüşü(ki yapılan saha çalışmaları göç mağdurla-rının çoğunun geriye dönmeyi istemediklerini belgele-mektedir)ve zararların tazmini gündeme geldi. Aslındatelafideki bu uzun ara bile göçün nasıl kronikleştiğininve kuşaklaraşırı bir boyut kazandığının göstergesi.

Güneydoğudaki zorunlu göçe dair yukarıda özetlemeyeçalıştığım geçmiş, aynı zamanda zorunlu göç mağduruKürt LGBT bireylerinin de geçmişidir.

Zorunlu göçün LGBT jenerasyonu cinsel yönelim ve cin-siyet kimliği ayrımcılığına da uğrayınca yaşanan tragedisınırları kestirilemeyen bir ayrımcılıklar zinciriyle uzayıpgidiyor. Çoğu göç mağduruyla yoksulluk, işsizlik, yurttaşsosyal haklarında faydalanamama, dışlanma gibi aynı so-runlar yumağında yer alan LGBT bireyler bir de bu kitletarafından dışlandıklarında ikinci bir göçü düşünmeyebaşlamış oluyorlar. Kontrolsüz göçün ekonomik, sosyal,demokrafik yapıbozumuna uğrattıkları şehirlerde LGBTbireyleri şehrin LGBT alt kültürleriyle tanışıyor. Bu altkültürlerin büyük bir bölümünde ise trend sex işçiliği.Cinsel kimliğini keşfetmiş fakat henüz bir yerlere otur-tamamış bir LGBT bireyi için sex işçiliği ekonomik ge-tirisiyle de cazip hale gelebiliyor. Cinsel yönelimine ve

cinsiyet kimliğini rahatça yaşamak isteyen LGBT birey-ler için göç burada hem büyük bir kurtuluş için anahtarhem riskli bir hayata atılan ilk adım oluyor.

Sex işçiliği için Batıya göç eden bazı LGBT bireylerimetropollerdeki sektörel LGBT kanalları(oteller, evler,barlar…)cinsiyet değiştirme ameliyatları için kasaplar(il-legal cinsiyet değiştirme operasyonu yapanlar) bekliyorve bazen nereden geleceği belli olmayan bir ölüm.

Fakat sorunlar burada bitmiyor. Sırada Kürtfobi var...

Zorunlu göç sonrası rotasını batıya çeviren bir çok göçmağduru Kürt oldukları için kendilerine ev verilmeye-ceğini, işe alınmayacaklarını, çocuklarını okula kaydet-tirmede kendilerine türlü zorluklar çıkartılacağını tahminedebilir miydi?

Tuhaftır toplumun neredeyse tüm kesimleri tarafındanhastalıklı bir doku, cezalandırılması gereken bir sapma vs..görülen ve dışlanan LGBT bireyleri içinde bile LGBTpartnerliğinin sıfırlandığı noktada Kürtfobiyle yeni bir ay-rımcılık şekilleniyor.Modernizm ve ırkçılık takıntısı göçmağduru Kürt LGBT bireylerini daha fazla yalnızlaşıyor.

Tüm bu ayrımcılıklar zinciri düşünüldüğünde periferdekiLGBT organizasyonlarının önemi oldukça büyük.

Hevjînin yereldeki koalisyonu bu noktada harekete ge-çirme, bölgedeki Kürt LGBT varlığını tanıtma, önyargı-ları sağlıklı bir şekilde kırma, şehri LGBT bireyleri içinnefes alınabilir bir ortama taşıma gayreti de bu aşamadaanlam kazanıyor

Ve eşcinsel ve transseksüel de olsak vazgeçemediğimizırkçı reflekslerin kırılmasında…

*gurbetteuykusuzdur insan yalnızdır

kaybeder kendiniarar kendini

bulamaz kendini

Page 10: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

8

Göç’te Dişil Karşılaşmalar: Kadınlaşan Göç

Didem Danış[email protected]

Basima ülkesinden ayrılıp Türkiye’ye geldiğinde 14yaşındaydı. Annesi, üvey babası ve beş kardeşiyle be-raber Musul’dan kalkıp uzun bir yolculuk sonrası İs-tanbul’a vardıklarında, bunun son durak olmadığınıbiliyorlardı. İstanbul onlar için bir bekleme salonuydu;nihai hedeflerine ulaşmadan önce “bir süre” kalacak-ları bir ara durak. Gel gör ki, bu “bir süre”nin ne kadarsüreceğini kimse bilmiyordu. Ve sonuçta, “ha bugünha yarın gidiyoruz” diye geçen onbir yıllık bir bekle-menin sonunda Amerika’ya gitmek üzere mülteci sta-tüsü kazandılar. Bu onbir yıl, hem Basima hem deailesi için belirsizliğin hüküm sürdüğü bıçak sırtı birdönem oldu. Ne kadar “geçici” de olsa, Türkiye’dekaldıkları süre boyunca yaşamlarını idame ettirmek,bunun için bir iş bulmak zorundaydılar. Ailenin geçi-mini çocuklar üstlendi, bu sayede hızla Türkçe öğren-diler, yeni bir çevre edindiler. Anne ve baba kırkyaşlarında olmalarına rağmen, işverenler tarafındanfazla yaşlı bulundukları için işsiz kaldı, çocukların ge-tireceği ekmek parasını bekler oldu. İşsizlik sadeceyoksulluk değil, ebeveynler için izolasyon ve içe ka-panma anlamına da geldi; Türkçe öğrenemediler, ken-dileri gibi göçmen bir kaç komşu veya akraba dışındakimseyle görüşmez oldular. Yasal statülerindeki belir-sizlik, bekleyiş sürecindeki endişe katsayısını daha daarttırdı. Polisle karşılaşmaktan, kimlik kontrolünemaruz kalmaktan korktukları için sokağa çıkamaz ol-dular. Bu yeni dünyada sığınabilecekleri tek yer olanev de bir süre sonra hır gür mekanına dönüştü. Basi-ma’nın ifadesiyle, “ev cehennem oldu”.

Oysa bugün göç hareketlerindekadınların oranı artıyor. Göçmenlerin

önemli bir kısmı tek başına yola çıkmışkadınlardan oluşuyor. Göç kadınlaşıyor.

Göç herkes için ciddi bir değişim anlamına gelse de,bu süreçten en çok etkilenenlerden biri kadınlar oluyor.Bugün Türkiye’de yaşayan göçmen kadınlar arasındaBasima gibi ailesiyle gelmiş olanlar gibi, tek başına buyolculuğu göze almışlar da var. Bu kadınların dene-yimleri hem düşündürücü, hem öğretici. 1960 ve1970’lerde Avrupa’ya giden göçmenler ağırlıklı olarakerkeklerden oluşuyordu. Eşler ve çocuklar sonradangidiyordu. Böylece kadınlar ancak “aile birleşimi” ile,yani kocalarına bağlı olarak, göç kervanına katılı-yordu. Oysa bugün göç hareketlerinde kadınların

oranı artıyor. Göçmenlerin önemli bir kısmı tek ba-şına yola çıkmış kadınlardan oluşuyor. Göç kadın-laşıyor. Küresel kapitalizmin yarattığı eşitsizlikler,çevre felaketleri, yoksulluk, siyasi ve toplumsal bas-kılar derken, pek çok yerde yaşam şartları giderek kö-tüleşiyor. Bu durum ise en çok kadınları etkiliyor. Bazıkadınlar çocuklarının geçimini sağlayabilmek için tekbaşına göç yollarına düşerken, bazıları da ailecek terkediyorlar memleketlerini.

Basima ülkesindeki şiddet ortamından kaçarak yeni birhayat kurma umuduyla Irak’tan Türkiye’ye gelen bin-lerce örnekten sadece biri. Irak’taki durum malum.2003’te Amerika işgal etti, Saddam Hüseyin rejimidüştü ve ortalık karıştı. Bir zamanlar “barış ve demok-rasi getiriyoruz” diyenler, şimdi gittikçe tırmanan şid-det sarmalından nasıl “en az maliyetle” çıkacaklarınınhesabını yapıyorlar. Bu arada, dört milyon Iraklı ülkeiçinde yerinden edilmiş, dört milyon kadarı da ülke dı-şına kaçmak zorunda kalmış, ne gam! Saddam Hüse-yin döneminde siyasi baskılardan bunalanlar, şimdidinmeyen çatışma ortamı ve ekonomik zorluklardanmuzdarip. Bazıları için, artık Irak’ta kalmak mümkündeğil. Ancak başka ülkeye sığınanların çabucak farket-tiği üzere gurbette yaşamak da ayrı bir dert.

Türkiye Iraklıların sığındığı komşu ülkelerden biri,ama en az rağbet göreni. Suriye bir milyon, Ürdün beş-yüz bin Iraklıya evsahipliği yaparken, Türkiye’dekiIraklı nüfusun onbin civarında olduğu tahmin ediliyor.Bunun büyük bir kısmı transit göçmen; yani başka birülkeye gitme niyetiyle Türkiye’de bulunanlar. Kalıcıyerleşmek isteyenlerin çoğu da düzensiz konumda;ikamet ve çalışma izni gibi belgelere sahip değiller.Medyanın ve siyasilerin diliyle “kaçak”lar. Bu tablosadece Iraklılara has değil. İran, Afganistan, Bangla-deş, Pakistan ve Afrika’da çeşitli ülkelerden gelenlerbenzer bir kaderi paylaşıyor. “Kader” dediysek, lafın

Page 11: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

9

gelişi. Başbakanın maden işçilerine layık gördüğü tür-den bir kader. Bu kaderi yazan ilgili devletlerin göçpolitikaları. Mesela Irak ve Afganistan gibi sürmekteolan savaş halinin tüm dünyanın malumu olduğu birortamda, bu iki ülkenin insanları başka ülkelere sığın-mak istediklerinde kapılar yüzlerine kapanıyor. İsten-meyen adam ilan ediliyorlar. Geride bıraktıklarıyakınlarının akıbetine dair duydukları derin kaygı biryandan, göç ettikleri ülkelerde yasal belirsizlik vemahrumiyet koşullarında yaşam mücadelesi veriyorlar.

Biz gene Basima’ya dönelim. Genç kız olarak geldiğiİstanbul’dan yetişkin bir kadın olarak ayrıldığı günekadar Basima ve ailesi yasal statüsü belirsiz, uluslar-arası korumadan mahrum, çok zorlu koşullarda hayat-larını idame ettirmeye çalıştılar. Basima’nınİstanbul’daki hayatını şekillendiren şey yaptığı işti:diğer kızkardeşleri gibi, o da 14 yaşından itibaren zen-gin ailelerin yanında yatılı yardımcı olarak çalıştı. Kal-dığı evde sabah erkenden kalkıp çocuklarınkahvaltısını yaptırmak, onları okul için hazırlamak,göndermek, sonra evin diğer fertlerinin kahvaltılarıylailgilenmek, sonra toz alma, silme, süpürme gibi evinrutin gündelik işlerini yapmak, akşama doğru okuldandönen çocukları karşılamak, onları yedirmek, sonraakşam yemeğini hazırlamak, servisine yardım etmek,bulaşıkları yıkamak, yemekten sonra çay-kahve hazır-lamak gibi işlerden oluşan bir gündelik iş akışı vardı.Bu çalışma temposu, ufak tefek değişikliklerle hafta-nın her günü için geçerliydi, çünkü ancak iki haftadabir tek gün izin alabiliyordu.

Yabancı yatılı yardımcılar Türkiye büyük kentlerindeson on yılda yaygınlaşmaya başlayan yeni bir emektürüne işaret ediyor. Aslında kentlerde orta ve üst sınıfevlerde temizlik işini üstlenen gündelikçiler yabancısıolduğumuz bir durum değil. Gündelikçilik, Anado-lu’dan İstanbul’a göçle gelmiş kadınların para kazan-dığı bir iş sahası. Bu sektörde yeni olan şey, yatılı

yardımcılar. Büyük kent-lerde giderek daha çok sa-yıda kadının iş hayatınaatılmasıyla, ev işleribaşka kadınlara devredili-yor. Ancak bu sefer, sabahgelip akşam dönen gün-delikçiler yerine, 24 saathizmet verebilecek olan-lar tercih ediliyor. Buradaönemli bir değişiklik debu yatılı yardımcılık işle-rini yabancı göçmenlerinyapıyor olması. Devletinailenin üstüne attığı eviş-leri, erkek egemen dü-zende kadının omuzlarına

yıkılıyor. Gelenekselaile formunda kocalareve ekmek getirenlerolarak her tür ev işi veçocuk-yaşlı bakımıgibi işleri kadınlara bı-rakıyor. Ancak, orta veüst sınıf hanelerde ka-dınların evdışında ça-lışmasıyla bu “kutsalişbölümü” sekteye uğ-ruyor ve bu işleri üstle-necek yeni biryardımcı aranıyor. İştetam bu noktada,1990lardan beri artansayılarda İstanbul’agelen yabancı göçmen kadınlar kurtarıcı oluyor.

Evlerdeki bakım işleri Türkiye’deki göçmen kadınlariçin en popüler istihdam alanlarından biri. Özellikleeski Sovyet ülkelerinden gelen kadınlar, son on yıldagelişip serpilen bu emek piyasasının ayrılmaz bir par-çası. Bulgaristan’dan, Moldova’ya, Türkmenistan’danÖzbekistan’a, Ermenistan’dan Azerbaycan’a çok genişbir coğrafyadan gelen kadınlar Türkiye metropollerin-deki evişlerini üstlenmiş durumda. Türkiyeli zenginailelerin çocuklarına bakabilmek için kendi çocukla-rını geride bırakmış çoğu. Amerikalı sosyologlar buna“küresel bakım zinciri” diyorlar. Memlekette bıraktık-ları çocuklarına akrabalar veya komşular bakıyor,onlar da burada başkalarının çocuklarına bakıyorlar.Basima, Tanya veya Nevbahar, bu kadınlar bir gün hepberaber “yeter artık, çalışmıyoruz” deseler, gündelikhayatı ve ekonomiyi felç edebilecek güçteler. Ama biraraya gelebildikleri nadir anlar, çocukları götürdükleriparklarda ayaküstü sohbet edebildikleri zamanlar olu-yor.

Eve ekmek getiren baba figürü giderekgüçsüzleşen, kız çocuklarının kazandığı

maaşa el koyarak evi geçindiren,dolayısıyla da aile içindeki iktidar

pozisyonu zedelenen birine dönüşüyor.Ondan sonra, yaralanan erkeklik

gururunu tamir için gelsin dayak, gitsinhakaret. Aile içi şiddet tırmandıkça

tırmanıyor.

Bu çalışma sadece yerli işverenler ve yabancı bakıcılararasında yeni bir ilişki yaratmıyor. Göçmen kadınlarınbu sektör sayesinde para kazanması, kendi çevrelerin-deki cinsiyet ilişkilerinde de bir dönüşüme yol açıyor.

Page 12: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

10

Basima’nın ve kızkardeşlerinin evin geçimini sağlıyorolması, aile içindeki geleneksel işbölümü algısını de-ğiştiriyor. Eve ekmek getiren baba figürü giderek güç-süzleşen, kız çocuklarının kazandığı maaşa el koyarakevi geçindiren, dolayısıyla da aile içindeki iktidar po-zisyonu zedelenen birine dönüşüyor. Ondan sonra, ya-ralanan erkeklik gururunu tamir için gelsin dayak,gitsin hakaret. Aile içi şiddet tırmandıkça tırmanıyor.

Iraklı transit göçmenler, enindesonunda başka bir ülkeye gidip orada

yeni bir hayat kuracak olmanınumuduyla hayata tutunuyorlar. OysaKürt aileler, pek çok şeyden olduğugibi, bu umuttan da yoksun. “Umutfakirin ekmeği” ama toplumun en

dışlanmışları, başka bir yere göç edipdaha iyi bir yaşam kurma umudunu

bile taşıyamıyorlar...

Göç dediğimiz zaman işin önemli bir boyutu olan, ülkeiçinde zorunlu yerinden edilmeleri de unutmamaklazım. Basima ve ailesinin oturduğu Tarlabaşı-Dolap-dere bölgesinde Iraklı göçmenlerin kapı komşuları1990’larda İstanbul’a gelmiş Kürt aileler. Aile yapısı,ekonomik durum, zorunlu olarak göç etmiş olma gibiyönlerden birbirlerine çok benzeseler de bu iki göçmengrubu birbirinden ayıran en önemli fark, geleceğe dairumutları. Iraklı transit göçmenler, eninde sonundabaşka bir ülkeye gidip orada yeni bir hayat kura-cak olmanın umuduyla hayata tutunuyorlar. OysaKürt aileler, pek çok şeyden olduğu gibi, bu umut-tan da yoksun. “Umut fakirin ekmeği” ama toplu-mun en dışlanmışları, başka bir yere göç edip dahaiyi bir yaşam kurma umudunu bile taşıyamıyor-lar...

Meraklısı için ek okuma:

- Gül Özyeğin, Başkalarının Kiri: Kapıcılar, Günde-likçiler ve Kadınlık Halleri, İletişim, 2005.

- Ayşe Akalın, “Yukarıdakiler-Aşağıdakiler: Güven-likli sitelerde göçmen ev hizmetlisi istihdamı” Tür-kiye’ye Uluslararası Göç (Der.) Barbara Pusch &Tomas Wilkoszewski, Kitap Yayınevi, 2010.

- D. Danış & A. Parla, “Nafile Soydaşlık: Irak ve Bul-garistan Türkleri Örneğinde Göçmen, Dernek, Dev-let” Toplum ve Bilim, No.114, ss.131-158, 2009.

Page 13: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

11

Kadın, Feminist, Kürt, Transeksüel:

Esmeray

Esmeray, kadınların erkeklerden, erkeklerin de ka-dınlardan gizlediği gerçekleri Cadının Bohçası ileİstanbul, Ankara, Diyarbakır, Van gibi illerde bizleritokatlayarak anlattı. Ardından Dario Fo’nun Teca-vüz oyununa kendi hayatından eklemeler yaparakkarşımızdaydı. Şimdi üçüncü oyunu “Yalnız BirKadın” ile karşımızda. En son “Ben Nuri Bala”isimli belgeselle karşımıza çıktı ve Melisa Önel bubelgeselde Esmeray’ın göçünü herkese anlattı. Bizde Esmeray’la bu yoğunlukta belgeseli ve Kars’tanİstanbul’a göçünü konuştuk.

Röportaj: Barış Sulu

Belgeseliniz yayınlandı bu fikir nasıl ortaya çıktı?Neler izliyoruz?

Bu aslında benim fikrim değildi sürekli insanlar geli-yordu, tez yapmalar, sinema bölümünde okuyanlar…Ama bana bu yaklaşımlar iyi gelmiyordu. Melisa’nınyaklaşımı daha iyi geldi. Kolektif bir projeydi çünküve bana uygundu. Böylece başladık.

Bir göç hikâyesi var. Güzel bir yolculuk… Benim ya-şadığım hemen hemen bütün her şey verilmeye çalı-şıldı belgeselde. Zorlukları çok oldu elbette. Köydenİstanbul’a, İstanbul’dan feminizme kadar gelen bir göçanlatılıyor. Benim hayatımla ilgili ve toplumsal boyutuda çok.

Bildiğim kadarıyla köyünüze gidemiyorsunuz. Bel-geselde yönetmen köyünüze gitmişti ve köyünüzdengörüntüler vardı, onları izleyince neler hissettiniz?

Page 14: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

12

Ne bileyim geçmişe gittim. Bütün o süreci tekrar ya-şadım. Melisa’nın yapmasını kabul etme nedenim kla-sik belgesel dışında bir belgesel olmasıydı zaten.Görsel daha çok bu belgeselde. Benimle konuşmadıbaşlangıçta. Doğal bir süreçti. Hiç soru sormadan baş-ladı ve soru sormaya başlayınca da birden hikayelerianlatıyordum. A kişisi nasıldı gibi. Güzel, istediğimizve yeni bir şey oldu.

Dergimizin bu sayısının dosya konusu göç siz de birgöç mağdurusunuz ve Türkiye’nin en fazla göç alanşehrinde yaşıyorsunuz, kendi kimliğiniz üzerindenbize göçü tanımlar mısınız ya da biraz anlatır mısı-nız?

Belgeselde Kürt kimliğimle ilgili bir göç süreci var.Ailem zaten göçmendir. Babamla ilgili kan davasındandolayı zaten göç halindeydik. Sonraları yayladan köye,köyden yaylaya göç. Yani Koçerlik vardı bizde. Ondansonra İstanbul’a göç, transseksüel kimliğimle ilgili ma-halle göçü, Şişli’den başka yere, orada kabul etmiyor-lar oradan başka yere… 500 liralık eve 1000 Liraisteniyor. Kimlikle alakalı. Sonra Ülker Sokağı dönemibaşladı. Oradan bir göç… Nihayet iki senedir aynı ye-rimdeyim.

LGBT(Lezbiyen,Gay,Biseksüel, Travesti Transsek-süel) bireyleri sıkça yaşadıkları coğrafyaları terketmek zorunda kalıyorlar bunu değiştirebilmekmümkün mü?

Çok genel sorunların içinde bu da. Biz politikamızıdoğru yöne kaydırırsak, politikamızı doğru kullanırsakolabilir. Bir arkadaşımız öldürüldüğünde hep birlikte,hemen sokağa çıkacağımız an geldiğinde doğru poli-tikayı uyguladık diyeceğim. Politikamız LGBTT bi-reylerin görünür kılınması olmalı. Hiçbir yerdegöremiyorum. Pembe Hayat’ın, Kaos GL’nin, Lamb-daistanbul’un emekleri göz ardı edilemez, ama yeterlideğil.

Bir sorun daha var, sıcak bakan sol kesimlerle iyi di-yaloga girilmeli ancak solcular bizimle ilgili politika-ları tekelleştirmek istiyorlarsa ve bunu kendipolitikaları büyümek için yapıyorlarsa burada sorunvar demek. Trans hareketle ilgili de böyle bir eleştirimvar. Biz kimseyi büyütmek için var olmayalım.LGBTT bireylerin görünür olması solcu olmalarını mızorunda kılıyor? LGBTT bireyler solcu olmak zorundamı? Keşke olsa elbette ama solcu olmayanlar da var.LGBTT askeriyede, poliste, mecliste her yerde görü-nür olduğunda devrim de olur her şey de.

Diyarbakır’da ve Van’da Cadının Bohçası adlıoyunu sergilediniz oralarda olmak nasıl bir duy-guydu ve ne gibi tepkiler aldınız?

Güzel tepkiler oldu. İzleyici gayet iyiydi. Van’da çokhoşuna gidenler de küfredenler de olmuş ama iyi karşı-

layanlar çoktu. Van’da 800 kişi izledi. 2 seans yaptım.

Kürt kimliği ön planda olduğu için daha değişik duy-gular, tarif edilemez bir mutluluk yaşadım. Bir de Di-yarbakır ve Van’da oyunun yarısını Kürtçe yaptım.

Kürt ve transseksüel olmanın zorluklarını biliyorsu-nuz bize birazöne çıkanlardan bahsedebilir misiniz?

Baştan beri anlattım. Genel olarak Kürt kimliğimdendolayı birçok zorluk çektim. Baştan böyle bir ayrımıyapmak zorundayız. Kadın, transseksüel, Kürt oldu-ğum için politik bir sorun var elbette. Daha ağır ve şid-detli yaşıyorum…

Sizi hayatta en çok ne zorluyor?

Sevgili bulamamak (Gülüşmeler). Tek olarak düşün-medim. Hayatın kendisi zaten zor.

İstanbul olmasaydı nerede yaşardınız?

Köyde elbette… Kars’ta… Asla Avrupa’da falan ya-şamak istemezdim.

Türkiye’de ilk defa Kürtçe olarak yayınlananLGBTT dergisi Hevjîn hakkında ne düşünüyorsu-nuz?

Önemli bir konu elbette Türkiye’de Kürtçe bir LGBTTdergisi olması. Ancak okumadım henüz. Şimdilikyorum yapamayacağım. Ama heyecanla bekliyorum.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Sevgilisi yok yazarsan sevinirim…

Page 15: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

13

“Sevgilerimle” diyerek imzaladı mektubu. Annesine,babasına, kardeşine, ağabeylerine ithafen yazdığı mek-tubu kırık çekmeceli masanın üstüne bıraktı. Gözleridolmuştu ama verdiği karardan -nedense- emindi, sildiyaşları... ağlamayacağım dedi içinden.

Kuşluk vakti, parmak uçlarında çıktı odasından. Pal-tosunu giydi. Son kez kafasını çevirip çocukken koş-turduğu koridora baktı. Annesinin bağırtısını duydueskilerden. Kendisini hiç sevmeyen babasının çatıkkaşlarını gördü. “Eğer bana para vermezsen seni ba-bama söylerim” diyerek tehdit eden ağabeyinin havadasallanan parmağını... Yine annesini gördü. Babası ken-disini dövmesin diye yalanlar söyleyen annesini...Gözleri doldu yine. Sildi yine. Aynı cümleyi tekrar etti:“ağlamayacaksın Hayal. Ağ-la-ma-ya-cak-sın!”

Kapıyı açtı. Annesini son kezöpemediği için buruktu ama an-nesini öpmeyi bekleseydi belkide ertesi güne evde bir cenaze ha-vası esecek, Hayal olamayacaktı.Ömer ölecekti. Bunu düşününcedüşen omuzlarını kaldırdı yukarı,üfleyerek havalandırdı yüreğinive adımını attı.

Nereye olduğunu bilmese de gi-diyordu. Günlerdir biriktirdiğiparaya ve yaşama sevincine gü-veniyordu. Hayat ne kadar zalim olursa olsun babasın-dan, amcasından, dedesinden, ağabeyinden daha zalimolamazdı ona göre. Kapıyı çekti. Çocukluğunu ve ha-yallerini ve annesini bıraktı ardında, binadan da çıktı.

Yürüdü... yürüdü... yürüdü... araç bulamadığı için Bir-kaç saat yürüdü... sonra bir taksi gördü ve durdurdu.Taksicinin şehvetle bakan gözlerine aldırmadan otobüsdurağına gideceğini söyledi. Adam hareketlenmeyebaşlamıştı. Önünde bir kabarıklıkla dellenmişti amaHayal orada yokmuş gbi yaparak sükunetini korudu.27 dakika sonra “burada ineceğim” dedi, parayı uzattı.Adam eline dokundu ama o yine oralı olmadı. “Acilmi işin” dedi gözü dönmüş adam; “Dolaşalım mı?”

Kapıyı açtı, adamın suratına “pis pis” baktı, iğrenerek.Sonra çarptı kapıyı. Arkasını döndü. Adımlarını sıklaş-tırdı. Zira “bu itleri” tanıyordu. Otogara girdi. Bir ofisbuldu. İstanbul'a giden ilk otobüsün saatini ve ücretiniöğrendi. İkinci bir ofise gitmeye dermanı yoktu. Ace-lesi de vardı. Bileti aldı. 20 dakikası vardı. Çay içme-liydi. Bir şeyler yemeliydi. Köşedeki çay ocağına gitti.Demli bir çay ve poğaça söyledi. 10 dakikada yedi, içti.

Derin bir nefes çekti. Sigarasını yaktı. Öyle dertli içi-yordu ki sigarasını kendisine şaştı. “Bu genç liğe budertler çok fazla be Hayal” dedi. Kendisine güldü.

Saat geldi. Otobüse bindi. “bağyan yanı”ndaki koltu-ğuna oturdu. Hala gergindi ama heyecandan karnındakelebekler de uçuşuyordu. Elbiselerini ve ümidini tı-kıştırdığı çantasını tepesine koydu. Ümitleri giysile-rinden daha çok olduğundan çantası küçük ve hafifti.

Otobüs hareket etti. İstanbul onu bekliyordu. Bir süresonra uykuya daldı. Adı gibi hayaller görüyordu. Çokzaman olmuştu rüyalara dalmayalı. Stresten, gerginlik-ten, korkudan, babasından, ağabeyinden, amcasındanolsa gerek son ayları kabuslarla geçmişti. Günler, ge-

celer, haftalar, aylar sonra ilk kez“rüya” gördü. Sonsuz bir kır,envai çeşit çiçek, güneşli vetemiz bir hava, ortalıkta koşuşançocuklar, annesi, çocukluğu, ha-yalleri, umutları rüyasında belir-mişti. Yüzünde bir gülümsemebelirdi kendinden habersiz.

Saatler sonra, adını hep film-lerde, gazetelerde, televizyonda,“büyüklerin” konuşmalarındaduyduğu şehre, İstanbul'a vardıotobüs. Muavin hafifçe dürterekuyandırdı: “Ablacım İstanbul'ageldik.” Gözlerini ovuşturdu,

hafif gerindi. “Ablacım” diyen muavine baktı. Uyur-ken beliren gülümseme yeniden görünmüştü yüzünde,bu kez kendi rızasıyla. Birinin ona ablacım demesininverdiği mutluluk hissinin bir işaret olduğunu düşündü.İstanbul onu bekliyordu. İstanbul kollarını açmış, “ol-duğu gibiliğiyle” sarılmak için bekliyordu. İstanbulona yeni bir ev, yeni bir aile sunmak için bekliyordu.Kahkahalar atmak istedi. Ağız dolusu gülmek. Amayapmadı. Yaptı da kimsecikler duymadı.

Otobüsten indi. Bavulunu aldı. Sağına soluna bakın-dıktan sonra kendinden emin adımlarla yürüdü. Met-roya bindi. Aksaray’a geldi. Oradan elindeki adresteyazan semte, Beyoğlu'na gitti.

Beyoğlu zihninde hep bir cennet olarak yer edinmişti.Ve belki de bu nedenle kalbi hızla atmaya başladı.Cennet batıda diyenlerin haklı olduğunu düşünerekadımlarını hızlandırdı. Otobüse bindi. Kendi gibilerinotobüse binmediklerini, binemediklerini otobüsteki ilkdakikasında anladı. Herkes ona bakıyordu. Herkes ba-kışlarıyla bir mahkeme kurmuş, ona müebbet hapisvermek istiyor gibiydi. Gerildi, darlandı. Yüreğine bir

“Defter’’Bawer Çakır

Page 16: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

14

sıkıntı düştü. “Ama” dedi, “Hayal dur hemen del-lenme, bugün kötü bir gündür belki herkes için. Bozmamoralini.”

Bekledi, bekledi, bekledi. 15 dakika sonra inmesi ge-reken durağa, yani son durak olan Taksim meydanınageldiğinde koşarak indi otobüsten. Derin bir nefesçekti. Bulduğu ilk kulübeden arkadaşının verdiği nu-marayı aradı. Karşısındaki ses aramasından hiç hoşnutolmamış bir sesle konuşuyor gibiydi ama aldırmadı.Derdini anlattı, kim olduğunu, nereden geldiğini, neyeihtiyacı olduğunu bir nefeste anlattı. Karşıdaki ses ad-resi verdi. Gitti.

Kafasında canlanan “mutlu ve temiz” bir yuvaydı.Gördüğü binaya inanamadı. “Herhalde yanlış geldim”diye düşündü ama doğru adrese geldiğini fark etti.Küçük bir hayal kırıklığına rağmen “babamın, ağabe-yimin olmadığı her yer cennettir” diyerek çaldı kapıyı.Leş kokan bir binaya attığı adımda zorla tıkıldığı o tik-sinç bodrum katını hatırladı ama hemen vazgeçti bunudüşünmekten. Merdivenleri çıktı, adresteki kapıyıçaldı. Gözleri şiş, makyajı akmış bir kadın açtı kapıyı.“Sen Hayal misin?” diye sordu. “Evet” dedi heyecanla.Hayal olarak çağrılmanın verdiği mutluluk gözlerin-den fışkırıyordu.

“Gel içeri” dedi ses. Girdi. Ocaktaki çaydan ikram ettiev sahibi. Konuşmaya başladılar. Hayal anlattı yaşa-dıklarını, hayallerini. Diğer dinledi. Sonra, bir noktada,daha önce bu hikâyeyi milyonlarca kez duyan ev sa-hibi sözünü kesti:

“Bak tatlım. Senden önce de binlercesi kaçıp geldi bu-raya. Hepsinin hikâyesi üç aşağı beş yukarı bunun gi-biydi. Hepsi 'temiz' bir hayat yaşamak istediklerini, bunedenle göç ettiklerini anlattılar. Hepsini dinledim.Benim gibi yüzlercesi de dinledi. Ama tatlım, sana kimanlattıysa yalan söylemiş, İstanbul cennet değil. Ak-sine cehennemin ta kendisi. Hayallerini unut. Yaşamakistiyorsan yapman gereken bir sürü şey var. tanımangereken bir sürü insan. Aşman gereken bir dolu engel.Kimse sana hanımefendi demeyecek. Kimse senipembe panjurlu evinde baş tacı etmeyecek. Dövecek,sövecek, soyacak, üstünde abanacak, bıçaklayacak,aşağılayacak, tartaklayacak... Birinin elinde gül görür-sen bile inanmayacaksın. Bileceksin ki az sonra boğa-zına bıçağını dayayacak. Bu yüzden güzelim,hayallerini de unut, umutlarını da. Eğer yaşamak isti-yorsan melek değil şeytan olacaksın. En çakalındandaha çakal, en kurnazından daha kurnaz. Kimseye -ben de dahil- güvenmeyeceksin. Güvendiğinde bil kibitmişsin. Zalim, acımasız, o, bu, şu... Neyse işteondan olacaksın. Olmalısın ki ayakta kalasın.”

Hayal, gözleri fal taşı gibi açılmış, içinde depremleroluyormuşçasına dinledi. Dinledi. Dinledi.

Hayallerini unutması gerektiğini söyleyen sesin içindekayboldu. Korkmaya başlamıştı. Elleri titriyordu. Ba-kakaldı öyle. “Bunun için gelmedim ki ben” dedi.

Ev sahibi ona bir oda gösterdi. Paran olunca şu kadarödersin dedi. Her şey çok soğuktu. Her cümle buz gibi.Anlamakta güçlük çekiyordu.

Odasına gitti. Ne yapacağını düşünmeye çalışıyorduama yapamadı. Yeniden korku sarmıştı yüreğini, be-denini. Yıllardır herkesten gizli tuttuğu defterini çı-kardı. Yeni hayatının ilk gününde, hayal kırıklıklarınarağmen şu cümleleri yazdı “sırdaşına”.

“Defter, İstanbul'a geldim. Kaçarak hem de. Bir dünyahayalle. Hayal olarak geldim. Ömer'i bıraktım baba-mın evinde. O orada yaşayabilirse yaşayacak ama benyapamazdım. Geldim. Yola çıktım ve İstanbul'a gel-dim. Bir kapıyı çalana kadar her şeyi çok güzeldi def-ter. Ama sonra başımdan aşağı kaynar sular gibidökülen cümleler duydum. Sanırım tansiyonum düştü.Bunlar değildi gelme sebebim. Ama şimdi tanımadı-ğım o ses -belki de benim iyiliğim için- hayalleriniunut dedi. Burası cennet değil dedi. Burası babandan,ağabeyinden, amcandan farksız dedi. Bu yüzden güçlüolacaksın dedi.

“Defter, şimdi ne yapacağımı bilmiyorum. Geri döne-mem. Anneme yeniden sarılamam. Yeniden Ömerolmak için mücadele edemem. Hayal'i, Hayal'liğimiunutamam. Geri dönemem defter.

“Bu yüzden, ben, en iyi bildiğim şeyi yağacağım...Mademki yola düştüm, mademki çocukluğumdan ka-dınlığa göç ettim, mademki ben 'ölmemek' için yoladüştüm... O zaman bununla mücadele edeceğim.Hayal olmak, Hayal kalmak için direneceğim. Neysene, yaşamak zorunda olduğum şeyleri yaşayacağımama bana kimsenin başkası olmamı dayatmasına ey-vallah demeyeceğim.

“Hayal olacağım defter. Hayaller kuracağım. Umutsuzkalmamak için hayallerime sarılacağım. Eğer ki dün-yada adalet varsa, eğer diyenler doğru diyorsa benbunun altından da kalkacağım. Bana reva görülen ka-deri de yeneceğim defter, bana dayattıkları 'gerçeği de'.Ömer'i unutmadan, Hayal olacağım.

“Mademki gurbete geldim. Gurbeti de alt edeceğim.Mademki bana şans vermediler kök saldığım yerdenefes almam için, kendime burada çam ağaçlarıyladolu bir orman yaratacağım. Kökümü salacağım, nefesalıp vereceğim. Bulduğum her temiz havayı içime çe-keceğim. Nefes alıp verdikçe bana zulmedenlerden in-tikamımı da almış olacağım. Yaşayarak alacağım.Yaşayarak... Ne gurbete ne babama, ne ağabeyime, neamcama yenileceğim. Yaşayacağım defter. Kendimecennet bulmak için yaşayacağım...”

Page 17: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

15

Göç… İnsanlık tarihi birçok göçe tanıklık etmiştir....Kendi yaşadığı topraklardan kopmuş, kopmak zo-runda bırakılmış kadın ve çocuklar yaşamaya zorlan-dıkları yerlerde birçok sorunla karşılaşmışlardır.Dilini bilmediği, kültürünü bilmediği yerlerde yaşa-mak zorunda bırakılınca kendi iç dünyasına kapan-mış, geliştirdiği savunma mekanizmaları ile sığındığıgeleneksel bağlarla daha da baskı altına alınmıştır.

Nietzsche'nin dediği gibi: "Tarih bize on binyılla-rın tekne kazıntısı olduğumuzu öğretir sadece"... Amabu öğrenme olmadıkça tekne kazıntısı olarak da ka-lacağız demektir*. Bu günlerde bir belgesel ‘teknekazıntısı’ olarak kalmamamız için öğrenmemiz gere-ken bazı bilgileri, belleklerimizde yer etmesi için, gün

yüzüne çıkardı: ‘ İki Tutam Saç- Dersim’in KayıpKızları’…Nezahat ve Kazım Gündoğan’ın bu belge-seli; 1937-1938 Dersim harekatıyla birlikte ailelerin-den alınarak rütbeli askerlere verilen, bugün 80'liyaşlarını süren, bir yanı ile büyümüş bir yanı ile hiçbüyümemiş, göçün bedelini en ağır şekilde ödemiş‘Dersimli Kızlar’ı anlatıyor. Bu belgesel üç yıllık birsözlü ve görsel tarih araştırması sonucu ortaya çık-mış. Nezahat Gündoğan ve Kazım Gündoğan Adıya-man, Dersim, Bursa ve İstanbul’da çekmişler “İkiTutam Saç- Dersim’in Kayıp Kızları” adlı belgeseli.

Toplumsal belleğimizde ve vicdanlarımızda yeredeceğini düşündüğüm bu belgesel hakkında Nezahatve Kazım Gündoğan ile konuştuk:

Dersim’in Kayıp Kızları

Bizim De Zarganalarımız Vardı!

Güniz ÖZ - Feride GÜN

“Klee’nin Angelus Novus (Yeni Melek) adli bir

tablosu sanki gözlerini dikmiş hep pür dikkat

seyrede geldiği bir şeyden uzaklaşıyor gibi

olan bir meleği resmeder. Gözleri

bakmaktadır, ağzı açık... Kanatları yayılmış...

İşte bu Tarih'in meleğinin resmidir... Yüzü,

öyle, geçmişe dönük... Nerede bir olaylar

zinciri fark edersek o orada, ayaklarının

dibinde tek ve topyekûn bir felaketi görür...

Yığılmış acılar, felaketler, yakarış ve

haykırışlar... Melek durabilmek ister --ölenleri

canlandırmak ve mahvedilmiş bütünlüğü

yeniden kurmak ister... Ama öyle bir fırtına

vardır ki Cennetten gelen; ona kapılmıştır

artık -- ve kanatları bu rüzgara o kadar büyük

bir şiddetle boyun eğiyordur ki artik onları

kapatıp yere inemiyordur bile... Fırtına onu

direnemeyeceği kadar büyük bir güçle o

arkasını döndüğü geleceğe doğru itmektedir...

ve önündeki çöp ve felaketler yığını büyüyüp

durmaktadır her an... İşte bu fırtına bizim

ilerleme dediğimiz şeydir... " (Walter

Benjamin, Tarih Üstüne Dokuzuncu Tez)

Page 18: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

16

Böyle bir belgesel çekme fikri nasıl ve ne zamanoluştu?

Biraz gerçekler de, konu da sizi buluyor. Bir aşamayakadar peşine düşüyorsunuz tabii… Bu çalışmada as-lında konunun kendisi bizim peşimize düştü. Gerçek-lerin, olayın ve olgunun kendisi ortaya çıkmazamanının geldiğini ve konuşulması gerektiğini bizesöyledi. Bizim o bölgeye dair yaptığımız her çalış-mada hep bunu gördük. Tarihimizi, o süreçte yaşanan-ları bildiğimizi düşünüyorduk; ama içine girdiğimizdene kadar da bilmediğimizi fark ettik. İşte tam da ozaman bunlar sizi buluyor ve bizi gün yüzüne çıkarındiyor. Dersim’in Kayıp Kızları da böyle oldu aslında.Basta bu bölge insanının yasam hikâyelerini anlatalımdiye cıktık yola, ama sonra Dersim’in Kayıp Kızlarısureci başlı başına bir konu oldu. O süreçte kadınlarve çocuklar üzerinde ağırlıklı durduk. Konu araştırmasureci içinde Dersim’in Kayıp Kızlarının çalışılmasıgerekliliğine kadar geldi. Biz sadece belgesel yapma-dık. Bir araştırma da yaptık aynı za-manda. Hem kendimiz bilgisahibi olduk hem de bu olaygün yüzüne cıkmış oldu.

Bu belgeseli hazırlarken ola-yın yaşandığı döneme ait poli-tik araştırmalar da yapmışolduğunuzu düşünerek, o dö-nemki politik anlayışı anlatabi-lir misiniz?

Tabii ki böyle bir konuda o dö-nemi anlamadan, özellikle Cum-huriyet dönemi politikalarınıanlamadan her şeyi yerli yerineoturtmak mümkün değil. SadeceTürkiye için değil, o dönemdekihâkim olan ideolojik ve siyasal an-layışların tamamını araştırdık. Yaniulus devlet yaratma surecinin sonucudur Dersim olay-ları. O süreçte farklı ülkelerde neler yaşanmış nasıl ya-şanmış bunlara da göz attık. Aynı dönemlerdeAvustrulya’da Aborjinlere uygulananları anlamak zo-rundaydık ki Dersim’i anlayabilelim. Çünkü bunlarbirbirinden kopuk şeyler değil. Özellikle de uluslaşmapolitikası içinde vatandaşlığa dayalı değil de ırka da-yalı Uluslaşma surecinin çok özgün uygulamalarıdırTürkiye’de ve ya Avusturalya’da olanlar. Demokratikbir bicimde ulus yaratma surecinden çok uzak, tepedendayatma ve zorla ulus yaratma… Dönüştürerek, bilinçyaratarak ve vatandaşlığa dayalı değil, üstten dayat-malı bir süreçtir. Bunları yeterince anlamadan Der-sim’i, anlamak mümkün değil. Yoksa olay bizi çokyanlış sonuçlara, düşüncelere kadar götürebilir. Bu birdevlet politikası olarak değil kişilerin uygulaması ola-rak algılanabilir. Oysa oradaki nesnel koşulları, der-

simi anlamak gerekiyor. Dersimin aşiret yapısını, dev-letin politikasının ne olduğunu, cumhuriyet nasıl ku-ruldu nasıl oluşturuldu ve nasıl devam ettirilmeyeçalışıldı… Bunun temel ayakları nedir ve cumhuriyetdöneminde Türk olmayana, suni olmayana nasıl ba-kıldı? Dersimde yaşananları sanki sadece dersimin ba-sına gelmiş gibi algılayabiliriz ya da devlet politikasıdeğil de tek tek kişilerin anlayışları diye düşünebilirizbu süreci. Mümkün olduğunca okumaya çalıştık, Er-menilere dair Rumlara dair, diğer azınlıklara ve inanç-lara dair, Osmanlıda nasıl olmuş… Bütün bunlardanhareketle konuyu doğru araştırabilelim. Nereden yü-rüyeceğimizi bilelim diye…

Bu olayların başlangıcı olarak ulus devlet kavramıüzerinde duruyorsunuz. Bugün dünya da, Türkiye depolitik anlamda ciddi bir değişim geçiriyor. Ulus dev-letlerin çözülmeye başladığını, etnik kökenlerin belir-ginleştiğini düşünecek olursak bu konuların şimdi

konuşuluyor olması sizce bir tesadüf mü?Çünkü Dersim olaylarının konuşuluyor ol-ması da aynı surece denk geliyor.

Kazım Gündoğan: Özellikle Sovyet reji-minin yıkılması ile birlikte kurulu den-geler bozuldu. 2. paylaşım savasındansonra dünyada yeni dengeler oluştu.Dengenin biri yok olunca diğer dengelehine yeni olanaklar ortaya cıktı veonlar yeni dünya düzeni adı altındadünya egemenliğini ilan ettiler. Yeniliberal ve neoliberal ekonomik politi-kalar… vs. Fakat şimdi bu bir küre-selleşme biçimini aldı en son. Buküreselleşme ancak sermayeninmerkezileşmesi idi. Tabii sermaye-nin merkezileşmesine zarar veren

güçler vardı. Bir yandan küreselleşmeulus devlet kavramını ortadan kaldırmaya çalışıyorduama öte yandan da paradoksal bir bicimde ulus dev-letleri güçlendirmeye de başladı. Etnik kökeni ortayaçıkardı ulus kavramını yeniden tanımlama ihtiyacı or-taya cıktı. Böyle bir süreç var. Küreselleşmeden yarar-lanamayan güçler kendilerini vazedebilmek içinköklerine dönmeye başladılar. Türkiye’ye de baktığı-nız zaman ulusal bilincin gerçekleşmesi, toplumsal bi-lincin gelişmesi, diğer etnik kökenler, inançlar vs…Busüreçte aslında küreselleşme o çizgiden alıp ileriye gö-türseydi sorun olmayabilirdi. ama bunlara çok ağırşartlar getirdiler. Böyle olunca kendi olma kendini ta-nıma kendini yeniden oluşturma sureci oluştu. Tarihselolarak çözülemeyen haksızlıklar bunlar. Bunu burju-vazi çözemedi ama sosyalizm de sağlıklı bir bicimdeçözemedi, bir model olarak kalıcı hale getiremedi.Rusya da belli bir asamaya kadar çözdü ama yıkılmasıile beraber oradaki problemler açığa cıktı. Öyle oluca

Page 19: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

bütün bu kavramlar dünyada yeniden tartışılır halegeldi. Bir dönemin ideolojik mantığı ile tartışılan kav-ramlar, içi doldurulan kavramlar, sosyal ve siyasalalanda yetersiz olmaya başlayınca yeniden tartışılmayabaşlandı. Bu ihtiyacın farkına varmak lazım. Türki-ye’de de tabii cumhuriyet kendi felsefesi doğrultu-sunda bir ulus devlet yaratmaya çalışırken ona karsı,ondan çıkarı olmayan güçler de kendi çıkarlarını ko-rumaya çalıştılar. Ama buna karsı şiddet ve yok edişleve yasaklamalarla karsılaştılar. Bir aşamadan sonraöyle bir noktaya geldi ki bastırılamaz ve yok sayıla-mazdı. Türk ulusal kurtuluş mücadelesinin bundaönemli bir rolü olduğunu kabul etmek gerekiyor. Sos-yalistlerin de mücadelelerini görmezden gelmemeklazım. Tüm bu mücadeleler sonunda bu asamaya ge-lindi. Burjuvazi durup dururken demokratikleşelim yada etnik kökenleri, inançları durumunu bir tartısalım,meşru görelim gibi bir anlayışta olduğunu düşünmü-yorum. Bu bir toplumsal mücadele sureci ve Türki-ye’deki konjukturel süreç böyle bir ortamı yarattı.bizler de kendi cephemizden baktıgımızda …Dersimozgulunden hareketle Dersimli sosyalistler olarak geç-mişten beri bu meselelere daha genel, daha kavramsaldüzeyde ele aldık. Kavramlarla bazı düşünceleri ta-nımlamaya çalıştık. ama kavramların gerçeklerle veolgularla ilişkisini kuramadık. kavramsal düşünme mi,olgulardan hareketle çözümleme mi?Böyle bir ikilemvar aslında. Bu yeniden çözümleme döneminde Der-sim hem kendi toplumsal tarihimizin hem de kişiseltarihimizin bir parçasıdır. Biz de tarihin bir parçasıyız.

Buradan başlayalım dedik. başka konularla ilgili tarih-sel çalışmalar ve araştırmalar yaparken kitaplardanokuduğumuz bir resmi tarih tezi var. Bir de onun kar-sısında Kürt tarih tezi var. Nuri Dersimli’nin kalemealdığı ‘Kürdistan Tarihinde Dersim’ gibi.. Dersim ta-rihini onlardan da biliyorduk. Diğer yapının da böylesibir Kürt tarih tezi vardı. Peki bizim cephemizden söy-lenenler ne kadar doğruydu? Gerçekten bir isyanmıydı?Bir isyanın koşulları var mıydı? Kürt isyanı de-digimiz bir ulusal bilinc var mıydı? Hangi orgut bunaonderlik etmişti? Bunun özneleri kimdi?,, vs sorularsormaya basladık. bu da soyle bir ihtiyactan dogdu:

Ben Dersimliyim, nenem dedem anlatırlardı: ‘oğuloğul ne isyanı, geldiler ve bizi kırdılar’ derlerdi. biz de‘olur mu öyle şey, direnmişsiniz devlet kuracakmışsı-nız’… derdik. Bir de baktık ki bu insanların söyledik-leri doğruymuş. Orada gelmişler ve kırmışlar…Devletin istedigi oraları Türk yapmak, daha doğrusuTürkçü yapmak. Türk olmayanları da buna uymayan-ları da kesip atacağız diyor. Hakim politikalar bunlar..Bu politikaların bulunduğu yerde kimsenin isyan et-mesi gerekmiyor. Kürt ve alevi olmanız yeter.. veboyun eğmemiş olmanız da yeterli..

Belgeselde Dersimli ailelere ait kız çocuklarınınasker ailelerine Evlatlık olarak verildiği anlatılıyor.Seçilenler neden kız çocukları?

O dönem ayrım yapılmadan kadın, çoluk çocuk herkesolduruluyor. Bahsettiğimiz sağ kalanlar… Erkek ço-

17

Page 20: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

cuklarının anne babaları ya olduruluyor, ya ailesiyleberaber sürgüne ya da öksüzler yurduna gönderiliyor.Kız çocuklarının annesi babası ölmesi gerekmiyor. An-nesi babası ölenler de var, yasayanlar da var.. Annelerionları hep bir umutla bekliyor. Filme konu olan Sakineile Şems’in öyküsü gibi… Anne babaları 80’lere kadaryasıyorlar. Hep arama mücadeleleri de devam ediyor.Dolayısıyla söyle bir yanılgı ortaya çıkmasın: anneleribabaları olmayan çocuklar değildi bunlar, kız çocuk-ları için soyluyorum, anne babaları yasayanlar amaanne babalarından zorla alınanlar var. Sürgün sure-cinde katliamdan hemen önce anne babalarının kuca-ğından alınanlar... ve özellikle ‘sağlıklı ve güzel ‘kızlaralınıyor. Bu kız çocukları askerlere pay ediliyor. Bun-ları bir araya toplayınca anladık ki çocuk ve kadınlarüzerine uygulanan politika çok özel bir politika. Bupolitika anlaşılmazsa Dersim harekatının mantığı daanlaşılmaz. Çünkü o bütünün çok önemli bir parçası-dır. Belki anlamak istemeyenlerin de daha rahat anla-masını sağlayacak bir şey..

O dönemin eğitim politikalarını bunların bir parçasıolan Elazığ Kız Enstitüsü, özellikle yatılı bölümünü,baslı basına yeniden incelemeye gözden geçirmeyebaşladık. Bu bolum katliamdan sonra açılır. Sürgünegönderilmemiş Dersimde yasayan ailelerin kız çocuk-larını özellikle de 10-11 yaş kız çocuklarını önce jan-darma zoruyla toplarlar köylerden. Getirip yatılıbolüme yerleştirirler. Sonra tekrar yazın köylerine gön-derirler, o zaman eğitim sureci 3 yıldır… BuradaTürkçe, dikiş nakıs vs öğrenecekler. Köylerine isebirer küçük misyoner olarak gönderilecekler. Köyle-rinde de burada öğrendiklerini oradaki insanlara öğre-tecekler. Böyle bir mantıkla hareket edilir. O doneminiçişleri bakanı Şükrü Bey söyle ifade eder:’’ulus birli-ğini yaratmak aileden geçer, ailede de kadın çok önem-lidir, kadını dönüştürdüğün surece yani Türk kültürünedahil ettiğiniz surece yeni kuşakları da dahil ederekulus birliğimizi yaratırız’’. Dersim’in kayıp kızları dakendi kültüründen tamamen koparılarak bir ulus devletprojesine dahil edilen kızlardır.

Neden asker ailelerine evlatlık verilmişler?

Çünkü onların evleri bir eğitim kurumu olarak, ıslahetmenin medenileştirmenin bir yolu olarak görülür.Çünkü onlar ve aileleri sonuna kadar devlet politika-sına bağlı kişilerdir. Bunlar ıslah edilince Türk kültü-rüne dahil edilecekler. Böylece kendi köklerindenkoparma en iyi orada gerçekleşecek. Sonradan görüş-tüğümüz bir çok insan bu sure içerisinde ailesini gör-meyince Sünnileşip, Türkleşiyor. Tarikat üyesi olanlarvar, muhafazakar milliyetçi olanlar var. Kimlik olarakbu kız çocuklarının Nasıl köksüzleştirildiğini, hiçleş-tirildiğini görüyoruz. Kız çocuklarının seçilmesi bilin-çli bir tercih.

Kazım Gündoğan: Erkek çocukları bir yastan sonraçekip giderler. Kadınlar ise daha itaatkâr ıslah edilebi-lir çaresizdirler, evcimendirler. Bazı olanaklar sağla-nırsa bağlanıp kalırlar. Erkek bir süre sonra gidebilir.Soyu kadından devam ettirme mantığı var. Daha vahşiamaçlar da var… Irka dayalı, ırkçı savaşlarda, bu türvahşi ortamlarda, kadınlara zarar verme, ‘namusuna’zarar vermek daha çok görülür. Doğu toplumlarındapek çok savaş, çatışma olur ama kadına dokunulmaz,kadın müdahale ettiğinde durulur.. Dersimsilere şunusöylüyor devlet aslında :’’ kadınınızı, namusunuzu, so-yunuzu kirlettik. ’’ deniliyor. Kadına savaş ganimetimantığı ile bakılıyor… Yaşayacaksan Türklere hizmetedeceksin mantığı da var…

Nezahat Gündoğdu: Fevzi Çakmak’ın sözü var, bubölgeyi koloni gibi ele almakla ilgili. Kadını da aynımantıkla ele alıyorlar. Toprakla kadın ilişkini biliriz,doğurganlık ve geçmişe ilgili pek çok şeyi ifade eder.Toprağı kolonileştirdiği gibi kadını da fethediyor, alı-koyuyor, köksüzleştiriyor, hiçsizleştiriyor. Bu coğrafyaile kurduğu ilişkiyi kadınla da kuruyor. Hâkim anlayı-şın, ideolojinin özellikle zorla baskıyla gelmiş tekleş-tirme anlayışının her yerdeki tezahürüdür bu aslında.Sadece o dönemle, Dersimle ilgili değil…. Bütünlü-ğünde farklılıklar olsa da doğası gereği bu tür politi-kalar, bu tür anlayışlar bu tür sonuçları doğuruyor. Ogüne kadar toplum, kamuoyu öyle bir hazırlanıyor ki… Bu bölge için vahşi, geri, ilkel, cumhuriyetin kutsaldeğerlerine aykırı onunla bütünleşmeyen…. Toplum okarda manipüle ediliyor ki, bunun sonuçları bu gün degörülüyor. Bir alevi kimliğine bakış neydi toplumda,aleviler niçin kendilerini gizlediler? Cumhuriyet dö-neminde bunlar aşılmadı. Laiklik deniliyor oysa. Tamtersine daha da yerleştirildi. Son dönemlerde özellikleAlevilerin demokratik cephede yürüttükleri mücade-leler sonucu aleviler kendilerini ifade etmeye başladı-lar. Alevi olduklarını söylemeye başladı insanlar. Aleviolmak, Kürt olmak…. Türk ve Sünni olmamak dışındaher şey vahşi ve entegre edilmesi gereken şey halinegeliyor. O kadar meşrulaşıyor ki onun için, o kadariliklerine işlemiş ki, o dönemki aydınların bile… Cum-huriyet gazetesini ne kadar demokrat, solcu ve aydınbiliriz örneğin. O dönemki gazeteler alıp okusak.Yunus Nadi’den tutun da Mehmet Emin Yalman’akadar, Dersime dair yazdıkları çok tüyler ürpertici. Okadar ırkçı ve faşizan bir yaklaşım ki aslında… Der-sime yapılanları vatandaşlık temelinde ele alan biryaklaşım olsa bu anlaşılabilir. Ama böyle bir anlayışyok.

Bu belgeseli hazırlarken asker aileleri ile görüştünüzmü? Bu yaşananlar onları nasıl etkilemiş?

Görüştük. Özellikle alınıp belli bir yaşa kadar o evdebüyümüş, sonra ailesinin yanına dönmüş bir teyzeninkaldığı asker ailesi ile görüştük. Asker yaşamıyor ama

18

Page 21: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

19

çocukları var tabi bunlar daha insani temelde bakan in-sanlar. Harekâta katılanların hepsi aynı bakış açısına,aynı ideolojik şekillenişe sahip diye değerlendirme-mek gerekiyor. Ulvi bir görevden bahsediliyor. Büyük,siyasal söylemlerden bahsediliyor. Oraya askerler öylegönderiliyor. Bir de yaşamı görüyorlar. Biraz akıl vevicdan sahibi olanlar o çelişkiyi hemen fark ediyorlar.Anlatılanlar gibi olmadığını görüyorlar. Farklı bir cep-heden de bakabiliyorlar. Böyle insanlar da çok. Onlarıda yabana atmamak gerekiyor. Görüştüğümüz aileninçocukları şunları söylediler: ‘’ sanmayın ki bu trav-mayı katledilenlerin çocukları ve torunları yaşadı sa-dece. Katledenlerin çocukları ve torunları olarak bizlerde yaşadık. Ve yaşıyoruz da. Babam hep ağlayarak an-latırdı orda yaşananları. Ve annem bundan etkilendipsikolojik bunalıma girdi. Hatta babamdan ne kaldıysahepsini sobaya attı. ‘’.. o yüzden anlamak gerekiyor. ocepheden de, devlet politikasından bahsetmiyorum, opolitikayı oluşturan ve uygulayanlar dışında da sıradanbir asker olarak da gidip görev yapmış olanlar da var.O dönem yapmış ama sonra vicdan muhakemesi ya-panlar da var. Söylenen çok anlamlıydı: biz de o trav-mayı yaşadık. Bu gün artık toplumun geniş kesimininkonuşması gerekiyor. Yalnızca bu katliama uğrayan-ların yakınları değil. Toplumun böyle bir şeye ihtiyacıvar. Bu sadece katledilenlerin, Dersimliler’in sorunudeğil bu insanlık soru aynı zamanda. Bu gün kendineinsanım diyen herkesin sorumluluğudur bu. Onların dabu travmadan kurtulması gerekiyor. O açıdan dahageniş kesimin söyleyecek daha çok şeyinin olduğunudüşünüyorum. Bu insanlık adına da gelecek adına daçok önemli bir an diye düşünüyorum.

Sıdıka Avar’dan bahseder misiniz biraz? Sıdıka Avardönemin adı geçen öğretmenlerinden biri. Değil mi?

Görevini çok inanarak yapıyor. Özel eğitilmiş biridir.Kendi anılarında da yazar: ‘ Gazi Üniversitesi’nde benbu iş için özel eğitilmedim mi? Görevlendirilmedimmi?’ der… Sonuçta çok yanlış bir iş yapıyor ama okadar doğru olduğuna inanmış ki… Doğru olduğunainanmasa bütün ömrünü o işe vermez. Dağ taş dolaşıpkız çocuğu topluyor. Önce jandarma topluyor, Avar‘’Siz yaptığınız için aileler vermiyor, korkuyorlar. Benkadınım ve öğretmenim. Aileler daha rahat verir ‘diyor.Kendini feda ediyor. O günkü Dersim koşullarında dağtaş dolaşarak kızları topluyor. Gerçekten bu sayıda birartış oluyor. İnanarak yapıyor. O Türklük, Türk ulusuolma, Türk ulusu yaratmak o kadar ulvi bir görev kionun katliam yanını sorgulamıyor, kendi yaptığının dakültürel katliam olduğunu görmüyor., görmek istemi-yor. Çünkü o da aynı zamanda bir yerlere öteki olarakbakıyor. Sadece yöntemde farklılık var. Avar daha yu-muşak. Kültürel asimilasyonu yapıyor. Asker veya dev-letin diğer birimleri daha sert yöntemlerle yapıyor.Kendince daha Başarlı oluyor. Kızlarını verme isteme-yenler de var. Ama daha sonra verenler de çok.

Kazım Gündoğan: onlarla da görüştük biz. O süreçteSıdıka Avar okulunda okuyan pek çok insan var. Yaşı-yorlar. Çoğu öğretmen, ebe… Tam orta sınıf, Cumhu-riyet kadın misyonerleri. Çoğu Avar’a tanrıça gibitapıyorlar. Hatta birkaç kişi Ankara’da bir araya gelipDersim’e Sıdıka Avar’ın heykelini dikelim diyorlardı.O bizi insan etti, o bizi var etti, o bizi yaşattı… Diyedüşünüyorlar.

Bu belgeseli hazırlarken sıkıntılar yaşadınız mı?

Biz bu çalışmayı basına yansıyana kadar gizli tuttuk.Gizli yapmak zorundasınız çalışmanın selameti açısın-dan. Sessiz sedasız kendi halimizde hazırladık. Ancakbelli bir olgunluğa ulaştı, artık kamuoyu ile paylaşalımdediğimiz aşamadan sonra paylaşmaya başladık. Enazından belli bir aşamaya gelmiştik. Engellense de eli-mizde somut şeyler vardı. Tamamen kendi olanakları-mızla yaptık. Türkiye’de belgeselci çok şey anızamanda. Araştırmacı olmak zorundasın, bilimsel yön-temlerle çok şeyi ortaya çıkarmak zorundasınız, gez-ginci, maceracı olmak zorundasınız. Sınırlı olanaklarlabelgesel çekecek kadar gözünüz kara olmak zorunda.Çok zor bir süreç yaşadık. Bu anlamda karşı cephedenfazla baskı yaşamadık. Özellikle CHP ile AKP arasın-daki tartışmalar bizim belgeselimizin gündeme denkdüşmesine neden oldu. O da bir avantaj sağladı. Kim-senin hayır diyemeyeceği bir gerçekliği doğru bir yön-tem ve dille ortaya koymaya çalıştık.

Kazım Gündoğan: şunu vurgulamak gerekir. Toplu-mumuzda çoğunlukla bu meselelerin daha magazinselyanı ele alınırdı. İşin esas yanı fazla ele alınmaz. Zor-luklar derken en baştaki sorun bu insanların konuşma-ması. Suskunluğu. Fatma Teyze bile altmış beş yılsonra çocuklarına kısmi şeyler anlatıyor. Ama görü-şürken ben gitmedim. Nasıl karşılayacağını bilmiyor-dum. Nezahat tek başına görüştü. Yetmiş yıl sonra,bazı gerçekleri, anlatırken çocukları öğrendi. Çocuk-ları gerçekleri bu çalışmadan beş yıl önce öğrenmişler.Konuşurken olayın detaylarını da öğrendi çocukları.Bizim tespit ettiğimiz Dersim evlatlığı insanlar vardı.Ama görüşmeyi kabul etmediler. Görüştüğümüz halderöportaj vermeyi kabul etmeyenle oldu. Bu yanları zoroldu. Bazıları çocuklarından gizli görüştüler. Çünküçocukları milliyetçi, Kemalist veya Cumhuriyetçi ol-muşlardı. Bu durumdan pek hoşlanmayacakları bel-liydi. Bu çalışma vicdanlara ve akla başka bir açıdan,başka bir frekanstan seslenen bir çalışma olduğu içinkarşılık buldu. Bizdeki travmalı düşünüşü parçalama;solculardaki, sosyalistlerdeki sınırı, ajitasyona dayalıdili kırma; bilimin ve sanatın dilini kullanma; ötekineulaşabilme; önyargıyı parçalama; insanın ortak aklınıve vicdanına inanmak… Bizim çıkış noktamız. En kar-şıtlarımıza bile doğru bir tavırla yaklaşırsak kazanma-sak bile tarafsızlaştırabileceğimize inanmak. Buanlamda biz kendimize ve tarzımıza çok güveniyoruz.

Page 22: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

Karşılık da buldu. Baştan beri şunu söylüyoruz:‘’başka bir dille Dersim’i sadece bir film yapmayaca-ğız, Dersim davasını insanlığın ortak sorunu olarakgündeme getireceğiz. ‘’böyle bakınca konu başlı ba-şına bir gündem haline geldi.

Belgesel bittikten sonra nasıl tepkiler aldınız?

Olumlu tepkiler aldık. Konu öyle bir konu ki ‘niçinböyle bir konuyu ortaya çıkardınız’ deme cesaretinesahip değil. Olayın kendisi, O kızların yaşadıkları ger-çekler herkesi susturdu. Söyleyecek ir şey bırakmadı.Bu kız çocukları çok çabuk büyümüşler. O yüzdenşimdi bu kadar vakur duruyorlar. Nasıl dayandınızdiye sorduğumuzda Huriye Teyze: ‘ Kızım ben top-raktım o yüzden dayandım. Taş olsam çatlardım. ’dedi.Huriye teyze o evde kalıyor ama bir yandan da nasılailemi bulurum, nasıl kendimi koruyabilirim kaygı-sında. Fatma teyze altmış beş yıl sonra hala ailesinibulma kaygısı içinde. Güçlü duruşları var. Onları din-lerken unutuyorum, bunları yaşarken çocuktu onlar.Sanki karşında anlatan bir çocuk. Tüm acılarını anla-tırken çocuk değiller, ama oyunlarını anlatırken çocukoldular onlar.

Bu evlatlık verilen çocukların nüfus cüzdanları varmı? bu gün nüfusa kayıtlı birer vatandaş konumun-dalar mı?

Kayıtlı değiller. Başka nüfuslara kayıtlı bunların çoğu.Köksüzleştirmenin hukuki yönü de herhalde bu. Fatmateyze örneğin hiç tanımadığı bir ailenin üzerine kayıtlı.Bu askerler bu kız çocuklarını kendi üzerine de kay-detmiyor. Soyadlarını verirlerse hukuksal haktan ya-rarlanacaklar. Bunu istemiyorlar. ‘Ezilen, katledilenbir Dersimli’nin çocuğu seninle eşit olabilir mi?’ So-yadını taşıyabilir mi? Mümkün mü böyle bir şey! Do-layısı ile herhangi bir ailenin üzerine kaydetmeye layıkgörüyorlar. Bazıları nüfusa hiç kaydedilmemiş, o dö-

nemden kaynaklı, ya da ölü gözüküyor gerçek kimli-ğinde. Ölü gözüken bir insan başka kimlikte yaşıyor!Aslında hiçleştirmenin başka bir hali. Yok gibi. As-lında bir çok ülkede bu suç. Nasıl oluyor da bir insanıbaşka bir kimliğe dahil ediyorsun! 1926 medeni ka-nunla beraber evlat edinmenin gerekleri ortaya konul-muş. Kriterleri o zaman için tam olarak bilmiyorum.Çünkü bu zamana kadar değişimler gösterdi. Bunlarçocukları alıp kendi ailesine dahil ediyorlar. Tabi nü-fusuna değil… Ciddi bir hukuk ihlali de var. Yani evlatedinme kanunu varken ona uygun davranmıyor, başkabir statüde çocuğu alıp kendine dahil ediyor.

Son olarak ‘İki Tutam Saçın’ hikâyesi nedir?

Filme ismini veren o saçlar. Bir saklanan saç var1938’den beri…. Kayıp ve hala bulunamayan iki kıza,Sakine ve Şemsi’ye ait iki tutam saç… Bir de Fatmaile Huriye’nin topraklarından koparılmadan hemenönce kesilmiş saçları var. Yani bir Dersim’ de bırakıl-mış iki tutam saç var; bir de onlardan, yani hala bulu-namayan kızlardan, kalan iki tutam saç var. Sanırımsaç metaforu birçok şeyi anlatıyor. Niye saçlarınıkesme ihtiyacı duydular? Neden kazıttılar? O saçlarıneden geride kaldı onların? Ya da hala kayıp ve aile-lerince hep aranan, Sakine ile Şemsi’den kalan ikitutam saç nasıl kutsal bir emanet olarak saklanıyor.Sonraki kuşağa yani çocuklara emanet kalıyor. Amaonun bütün ağırlığı, acısıyla sorumluluğu ile kalıyor.Sadece ona geriye kalmış bir saç olarak bakmamak ge-rekiyor. O bütün bir tarihi, bütün acıyı, umudu, halabeklentiyi ifade eden bir şey. Saç kökü de geçmişi detoprağı da ifade ediyor. Belki de onun için ilk saçlarınıkazıdılar o insanların.

* körotonomedya - otonomi tartışması

Biz LGBT bireyler olarak yaşadığımız kentin üzeri-mizde oluşturduğu her türlü baskıyı ve bunun en derinizlerini yaşadığımız koşulları aşarak sosyalleşebilece-ğimiz veya kendimizi gerçekleştirerek yaşayabilece-ğimiz alanları yaratmaya çalışıyoruz.

Hevjîn Lgbt olarak sayısı yirmiye yakın arkadaş gru-bumuz ile ilk defa düzenlediğimiz bu girşimde HevjinPİKNİK’TE sloganıyla yola çıktık.

YALNIZ DEĞİLDİK!

Hevjîn Lgbt olarak Diyarbakır’da yalnız olmadığımızdüşüncesini ve istenildiği zaman bunun gibi çalışma-larla bir araya gelebileceğimizin heyecanını yaşadık.

Dergimiz Hevjîn aracılığı ile pikniğimizde bizleri yal-nız bırakmayan ve ardımızdan desteğini esirgemeyentüm arkadaşlarımıza sevgiler.

20

Hevjîn Lgbt olarak 30 Mayıs Pazar günü organize ettiğimiz piknik’teydik.

Düzenlemiş olduğumuz bu küçük ama bizler açısın-dan fazlaca önem taşıyan buluşma, Diyarbakır yere-linde LGBT bireyler açısından olumlu bir oluşumunilk basamaklarından birisi haline geldi.

LGBTT Gündem

Page 23: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

şıtı Buluşma ile , ilk yaygın etkinlikle-rimizi 2009'da "Altı Renk Altı Şehir"söylemiyle çıkılan yolda İzmir, Eskişe-hir, Van, Diyarbakır, İstanbul ve Anka-ra'da homofobi ve transfobiye karşıbuluşuldu. Özelikle Van ve Diyarba-kır'da yapılan etkinlikler bölgedekilgbtt'ler için önemli bir adım olmuştu.

Bu seneki etkinlikleri Kaos GL Derne-ğinin yönettiği Homofobi Karşıtı Bu-luşmanın ev sahipliğini Ankara ilebirlikte Trabzon, Samsun, Adana, Mer-sin, Kayseri, Edirne, Aydın, Diyarbakır,Van, Antalya, Eskişehir, İzmir ve İstan-bul'daki LGBTT örgütler ile kampüs-lerdeki Öğrenci toplulukları yaptı.

Yapılan etkinliklerin ardından Anka-ra'da Homofobi ve Transfobi Karşıtı Yürüyüş'te biz deHevjîn lgbt olarak Kürtçe yazılı dövizlerimizle yürü-yüşteki yerimizi aldık.

Sloganlarımız:

Homofobi bir önyargıdır, önyargını değiştir.Homofobî pêşdarazek e, pêşdaraza xwe biguherîne.

Homofobi hastalıktır, iyileştirilebilir.Homofobî nexweşiyek e, dermankirina wî pêkan e

28 Haziran, 2010

"Em li virin, Hînbıbın / Buradayız, Alışın!"seslerinin yükseldiği geleneksel LGBTTOnur Yürüyüşü, Taksim-Tünel hattında bin-lerce kişinin katılımı ile 27 Haziran Pazargünü gerçekleşti.

18. Onur Haftası, Taksim Meydanında başla-yan, yaklaşık üç bin kişin katıldığı yürüyüşve Tünel Meydanında yapılan basın açıklaması vesokak şenliği ile dün tamamlandı.

LGBT bireylerin hak taleplerini yükseltmek için baştaLambdaistanbul, Kaos GL, İstanbul LGBTT, Morel Es-kişehir, Pembe Hayat, LİSTAG üyesi ebeveynler olmak

Antihomofobi YürüyüşüHeteroseksizm ve homofobi üzerine düşünme ve po-litik hak mücadeleleri, asla sadece heteroseksüelliktenfarklı cinsel yönelimleri olan insanların sorunu olarakgörülemezler; herkes için temel soru bir toplumun,"nasıl bir hayat sürmek istediği" ile ilgilidir.

Bu düşünce biçimini temel alarak, geçtiğimiz yıllardaTürkiye'nin büyük şehirlerinde yapılan Homofobi Kar-

21

Onur Yürüyüşü'nde

Kürtçe-Türkçe Ses:

Buradayız Alışın!

üzere yurt içinden ve yurt dışından çeşitli sivil toplumkuruluşlarının temsilcileri yürüyüşe katıldılar. Çuku-rova Eşcinsel İnisiyatifi, EHP'li LGBTT'ler ile SiyahPembe Üçgen temsilcileri ile üniversite kampüs grup-ları ve Almanya'dan gelen Türkiyeli Eşcinseller Der-neği / GLADT üyeleri de Onur Yürüyüşü'nde idiler.

LGBTT Gündem

LGBTT Gündem

Page 24: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

22

Ya bir gün biterse bu aşk diye ağlıyorum her gece...

Soluksuz bir Sonbahar sabahı… Kırmızı bir ışıltıylakoyuldum soluksuz bir yola, zorunlu göç dedikleribuydu, aslında farkına varmamıştım gerçeğin bir günyüzüme vuracağına, parçalanmış sayfalar haykırıyorbu şehri terk et diye...

Bir elimde kalbim, diğerinde annem, babam, kardeş-lerim haykırmak istiyorum. Tarlabaşı’na ayak basıyo-rum, aman Allahım İstanbul dedikleri bu olsa gerekbenim gibi bir kaç arkadaş görünüyor ufukta, süzülesüzüle hafiften kırıta kırıta naçizane vücutlarıyla adetabirer kuğu gibi süzülüyorlar. Varıp yanıma, "selam kız"diyorlar. Mutluluktan kalbim duracak, ilk defa birileribana ben olduğumu hissettiriyor "kız" diyerek...

Kendimi anlatıveriyorum, kısa bir biyografi... Sokulu-veriyorlar koluma, "hadi gidelim" diyerek. Otel dedik-leri şey bu olsa gerek herkes benim gibi otelde, çokmutluyum aynı zamanda kalbim kırık. Meğer hayatı-mız çizilivermiş başkaları tarafından, orada öğreniyo-rum neden göç etmeye mecbur bırakıldığımı.İlkokuldayken yalnızca depremzedeler göç eder zan-nederdim. Meğer benliğini kabullendiği yerde yaşamahakkı bitince de göçe zorlanıyormuş insan. Şimdi ner-deyim, hangi ellerdeyim, yatağımın üstünde pembeçizgili tişörtüm var. Üzerinde kan lekesi, bir de anne-min kokusu. Yıkamaya kıyamıyor insan. Kolay değil,anne kokusu ne de olsa. Annen seni erkek evlat olarakverdi babana ama kız diyorlar sana.

Günler çok çabuk geçiyor birbirini kovalıyor adeta.Ocak, Şubat, Mart... Derken geçiyor iki yıl... Koskoca

iki yıl. Hayatın anlamını tekrar kavrıyorum böyleceTarlabaşı sokaklarında. Aşk dedikleri bu olsa gerek,beyaz atlı prensimi buldum. Saçlarım uzadı, artıkbenim de anneminki gibi göğüslerim var... Diğerelimde duran ailem, onlar ne yapıyor acaba…

Aşığım diye haykırmak istiyorum Boğaz'a karşı.

Donup kalıyorum birkaç saniye. Rotamı kaybetmişimnerde hayatım nerde beni koşulsuz sevmeyi başarabi-len insanlar? Aslında İstanbul birçok şeyin başlangı-cıydı benim için, bu kadar düşeceğimi hissetmemiştim.Markete yöneliyorum biraz abur cubur almak için.Kahkaha sesleri yükseliyor, kulaklarıma çarpıyor şid-detli bir şekilde. "Bir Erkek Kadın halinde", ha hay nekomik değil mi?

Temmuz sıcağı, yüzüme vuruyor tüm gerçekleri. Birakşam, hala sıcak... Kankamla caddede otostoptayız,aramızda yarım karış mesafe... Bir araba duruyor;"Etin kilosu kaça?" diyorlar gülerek arabadakiler. Sır-tımı tüm gerçeklere dönerek bende kahkaha atıyorum.Tekrar ani bir hareketle dönüyorum. Bütün dünyam yı-kılıveriyor. Beynimde çöküntüler, aman allahım. Kan-kam yerlerde kanlar içinde, haykırıyorum... Sesime sesveren yok mu? İnsanlar, insanlar nerede, ya ailem,onlar nerede? Soluğu hastanede alıyorum bir elimdeçürüttüğüm hislerim, diğerinde ailem, kankam. Sayfa-lar uçuyor yüzüme haykırırcasına artık kankam yok...

Hayat bir haykırıştan ibaret miydi benim için? Anneme“seni seviyorum” diyemeyecek miydim hiç? Nerde benimhayatım? Depremzede, göçzede duydum ama hayatzedeyibizzat yaşadım kendim... Etin KİLOSU KAÇA FISTIK?

Etin kilosu kaça?

Arin Şah

Page 25: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

Kürşad KahramanoğluQulingên Koçber û Koç

Lori"Di koçberiyê de bûyerên

navbeynî an jî Di tesîskirinawelatîbûneke de kesên

LGBTT'î"

g ü z

2010

KOÇBER - KURDÎ

Didem DanışDi Koçberiyê de Hevdîtinên Mê:

Koçberiya ber bi Jinantiyê

Heval AzadZirîko Sahro

Page 26: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

24

içindekiler

Hevjin LGBT adına Derginin sahibi Fettah�Çicek

Genel Yayın MüdürüÖmer�sezer

Danışma KuruluKaya�Fırat,�Diren�Özkan,�Ezra�YıldırımHarika�Peker,�Mekiye�Ormancı,Melike�Coşkun,�Mij�Ba,�Naşide�Buluttekin,Nebahat�Akkoç,�Özlem�Örçen

Yayın KuruluAli�Erol,�Asu�Amed,�Barış�Sulu,Bawer�Çakır,�Elif�Ceylan�Özsoy,Gülçin�Özbey,�Heval�Azad,�Hülya�Sur,Remzi�Altınpolat,�Salih�Canova,Serap�Akçura,�Sevim�Özdemir,Umut�Güner

Derginin EditörüKaya�Fırat

RedaktörEzra�Yıldırım

KapakSerap�Akçura

FotoğraflarHakan�Aydoğan

Hukuk DanışmanıAv.�Fırat�SöyleAv.�Elif�Ceylan�Özsoy�

Katkıda BulunanlarDidem�Danış,�Bawer�Çakır,Esmeray,�Kürşad�KahramanoğluGüniz�Öz,�Feride�Gün,�Arin�Şah,�Serhad�Solin,�Murat�Özpamuk

Yönetim YeriDiyarbakır

Basım TarihiAğustos�2010

BaskıSena�Ofset�Matbaa

Yayın TürüYerel�süreli�(2�aylık)

İletiş[email protected]

"Di koçberiyê debûyerên navbeynîan jî Di tesîskirinawelatîbûneke de

kesên LGBTT'î"

28

Di Koçberiyê deHevdîtinênMê:Koçberiya berbi Jinantiyê

Didem Danış

30

26Kürşad

Kahramanoğlu

QULINGÊNKOÇBER ÛKOÇ

33

ZirîkoSahro

Heval Azad

Page 27: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

25

Bîrewerî; temenê mînyatûrên bê hezr e, gelêşa bîranînên ji hişveçûyî ye; ji ber vêjî dikare ji nû ve bê sazkirin, û dikare ji aîdiyeta me bê derxistin. Îca tam di vêhêlê de îqtidar eşkere dibe. Îqtidar bi xwe dîroka kronolojiya xwe ya merezînivîsandiye, perdeyên xwe daxistine, û hewl dide me bike zindaniyên wê derê ûvê yekê bi me bide jibîrkirin.

Lê belê LGBT (Lezbîyen, Gey, Bîseksuel, Transseksuel) berê xwe ji hêzabîrewerîya îqtidarê û ji hebûna wê eşkere daye alî, û li hember îqtidarê û tirsa cinsî(homofobî) ya ku jê re li çepika dide,tevî pirrengiya xwe ya antropolijîk hebûnaxwe her ku diçe xwirttir dike û bêyî ku serê xwe bitewîne didome/wê bidome.

Du sal bi ser qetilkirina Ahmet Yıldız ve bûn. Qetilkirina Ahmet nîşan da kukuştinên namûsê ne tenê li ser jina ye, ji bo wan divê mêr bi mêranî, jin jî bi jinitîbe, kesên ku li van krîteran neyên, jin be, mêr be ferq nake ji bo wan, talûkekegelekî mezin xuya ye.

Pêvajoya darizandinê bi piştgriya sazîya homofobiyê jî, wek hertim tiştekî nekirû xwe kerr û lalî danî. Nameya Ahmet ku tê de gefên ku jê re hatibûn xwarinnivîsandibû, ji xwe nehat xwendin an jî serê xwe pê neêşandin. Sazîyên ku şirîkêvê kujarê ne hê jî bavê ku bi gumanbarî lê digerin nedîtin. Û her wiha Ahmet jî bime nedane jibîrkirin.

Ahmet jiyaneke LGBT bû ku ji alî şerr, zordestîya taxê û homofobîya sazûmanî vehat qutkirin.

Ramanên koçê ku di dilê me teva de hebûna xwe xwirttir dike.

kir ku berê meqesê bi Ahmet bide guhertin.

Çiqasî xwest ku ji zordestîya homofobîk bifilte û dest bi jiyaneke xweş û azad bikejî, homofobîyê bela xwe jê venekir. Ahmet ji nav me bir û nişanî me da ku koç tenêbi koçkirinê naqede.

Di hejmara kovara me ya duyemînde mijara dosyê ye koç...

Li Tirkiyê di nav çerçoveya pirsgirêka "bi zorê ji cî û warkirina" nifûsê de tevî kubaş tê zanîn bê dînamîkên LGBT, çiqasî zêde cî digrin di vê meselê de, dîsa jî dinîqaşên daîmî yen li ser vê babetê de têra xwe cî nagrin, em vê zanin. Em jîdixwazin we bi rastîya hebûna LGBT' ya di nav vê mesela koçê de bidinagahdarkirin.

Gava ku li ewqas LGBT yên kurd ku ji gundên xwe, ji bajarên xwe û li dawîyadawîyê ji herêma xwe koç kirine bifikirin; bêyî rastiya hebûna wan wê hemûnîqaşên li ser koçê kêm bimînin an jî bi awayekî realîst tu carî nikaribin bênniqaşkirin...

di dawîyêde,

Dostên me yên ku bi nivîsên xwe alîkarîya xwe ji me kêm nekirine; em spasiyaKürşat KAHRAMANOĞLU, Didem DANIŞ, Umut GÜNER, ji bo hevpeyvînaKeçikên Dersîmî yên Windabûyî (Dersimin Kayıp Kızları) ji Güniz ÖZ-FerideGÜN, ji bo hevpeyvîna Esmeray Barış SULU, bi çîrokên wî Bawer ÇAKIR, HevalAZAD, Arîn ŞAH û kesen ku keda wan tê de hene dikin...

Di hejmara bê de Kurdfobîya LGBT yan; di homofobîya kurdan de emê hevdûbibînin....

bi xemgîniya berga pişt kitêbêkê.....

Fırat Kaya

*Di vê navberêde dostê me yê aktivîst ku li Spanyayê ye, silav li Bawerella...

Ji Edîtor...

Page 28: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

26

QULINGÊN KOÇBERÛ KOÇ

Ji ber sedemên aborî, civakî, sî-yasî kesek, malbatek an jî civakekji welateki çûyîna walatekî din jicihekî kî çûyîna cihekî din re

"koç" tê gotin. Ajal û mirov koç dikin. Koç her wihanavê mirinê yê din e jî!

Koçkirin, karekî xemgînî ye. ji cîyê ku em tê de xweewle hest dikin, û hînî wî bûne, ji cîyê ku em tê derehet in, ji kesên ku ji me hezdikin û ji merc û kesênku me ji wan hez dikir, terka van, û çuyîna ciyekî bê-guman zor û ji ber bêgumaniya wê jî ne tiştekî rehet e.Her çiqas koç, gelek hêvî û bendewariyan di pêsîraxwe de xwedî bike jî, gelek caran ajal jî, mirov jî jimecbûrîyê koç dikin.

Leglegên ku dizanin di nav berf û hewa sar de nikarindebar bikin, her sal ji bo ku çilleyan derbas bikin koçîherêmên germ dikin, lê bi hêviya ku demsaleke dindîsa vegerin herêma xwe. Bi hêviya ku gava sala weredema vegeriyan dîsa hêlîna xwe di ciyê wî de bibîninda ku çêlîkên wan bê war nemînin....

Her mirovê ku koç dike, bi hêviya ku wêcareke din bi şertên gelekî baştir

vegere, koç dike.

Tirkî, ji ber sedemên "aborî" bi koçê baş dizane. Ji sala1960 an ve ye bi mîlyonan mirovên Enedolê pêşî berêxwe dan Almanya, û herwiha li gelek walatên din yênEwrûpayê belav bûn, wek pêlên avê ku xwe bighîjîninkeviyekê. Di van rojan de ev koç hinekî kêm bûbe jîdîsa artêşeke koçberan ku ji bo biçin welatên Afrîka,Asya û bi taybetî ji bo biçin Rojhilata Navîn dixwazinTirkîyê wek pirekê bikarbînin û koç bikin. Di navgelek welatan de ji ber sedemên aborî yên ku di navherêman de cudatî heye koçên hundirîn pêk tên. Koçahundirîn, li Tirkiyê bi taybetî ji rojhilatê bi ber roja-vayê ve pêk tê. Cudatî, ji hengama avakirina Komarêde ye wek fonomenekê ye. Ev koç her çiqas ji ber se-demên aborî be jî gelek caran ji ber sedemên civakî ûsîyasî jî dikare pêk bê. Kesên ku ji gundên xwe, berbi bajarên mezin ve diçin herçiqas ji bo peydakirinakarekî be jî, dibe ku zêdetir jî şert û mercên jiyanawan zorê dabine wan. Kesên ku gundê wî hatibe bom-

bekirin, kesên ku ji alî leşkeran ve zordestî dîtibe,kesên ku nikaribin bi rehetî erdê xwe biçînin, helbetwê xwe biavêjin hembêza bajarên mezin. Wê hesabêjiyaneke rehettir û bêrisktir bikin. An jî wek bi milyo-nan ciwanên vê axê, xeyalên ku heke xwe biavêje der-veyî welêt belkî bighîje rûmetî û rehetîyê dike.

Li dinya me ya ku nîjadperestî û zenofobî(dijminahiyaxerîban) bilind bûye koçber, li welatê ku bi gelek hê-vîyen mezin çûyê, xwe di nav tengasiyên kêmdîtin, he-qaret û di nav şertên gelek nebaş de dibîne. Koçber jihalê koçber fêm dike. Pêşî ez gelekî ecêbmayî mam:Li Londrayê bi navê "Green Lanes" kuçeyeke dirêjheye. Li vê derê Tirk, Rûm û vêga jî Kurd tev li cemhev dijîn. Dikandarê Tirk, Dikandarê Rûm, QesabêTirk, Qesabê Rûm, Qehwa Tirk, Klûba Futbolê, Qe-sabê Rûm, Klûba Fûtlbolê, cîranên hev in. Di vanrojan de li "Green Lanes" û li dora wê gelek QehweyênKurd û têsisên wan ava dibin. Cîranê Tirkê ku ji Kir-şehîrê koç kiriye, Rûmê ku ji Larnakayê koç kiriye ye.Cîranê Kurdê ku ji Mêrdînê koç kiriye Yûnanê ji Ka-valayê ye. Li mala kêleka wan yê din cîranê wan yê jiKonyayê dijî. Ev Tirk û Rûmên ku di dema meseleyaKibrisê de jî li cem hev dijiyan, ma ne dijminê hevdûbûn? Di halê hazir de ji bo çi ev der hilbijartin, ji bo çidixwazin li ba hev bijîn, ma nikarin li wê Londrayamezin li ciyêkî ku ji hev dûr bin bijîn? Bi van pirsangelek caran min serê xwe êşandiye! Ji ber ku li wê derêhindiktir heqaretê dibînin. Tirkekî ku 30 salan li Ingil-tere jiya be ku rojekê vegere Stembolê wê xwe nêzî wîkurdê ku di bajarê mezin de di nav gelek tengasîyande hewla xwe ya jînê dide bibîne!

Kürşad Kahramanoğlu

www.pinkpope.net

Page 29: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

27

Di civakan de di nav komên herî koçberde hevcins hene.

Bê îstîsna hemû bajarên mezin yên dinyayê, ji gundankoça hevcinsan dihewînin nava xwe. Mantelîteya ba-jarên piçûk, bajarok û gundan û "zordestîya taxê", se-demeke mezin e ji bo hevcins xwe biavêjin hembêzabajarên mezin. Ji Manchester heta bi San Fransîsko, jiParîsê heta bi Nîw Yorkê ji Stembolê heta bi Seûlê lihemû bajarên mezin li gorî herêmên welêt yên dinbêtir, hevcins xwe li bajarên mezin digrin. Li welatênku hevcins ji alî fermî ve têne parastin,tevî ku ev welatkêm bin jî, û xwedênegravî cudatî li ser hevcinsantune ye; ji welatên ku rewşa wan ne bi vî hawî ye, koçahevcinsan bêhtir çêdibe ber bi van welatan ve. Ji bervan sedeman li bajarên ku bi taybetî xeta geyan ya ba-zirganiyê lê heye, yanî barrên geyan, klûp, himam ûdeverên weke saûna hene, dibê qey ji bajarên ku koçlê çedibe û ji welatan bêtir hevcins lê hene. Mînak divan rojan de, Cotek çavên ku wisa di serre binêre;li ser xeta geyan ya bazirganî ku li Stembolê û liAmstedamê tê birêvebirin de, ji hevcinsên ku lihêla Diyarbekirê dibîne dikare bêtir li rastî hevcin-

sên kurd were. Li jor jî weke ku min qala wê kir,sedema vê ya sereke tunebûna jiyana geywarî ye liDiyarbekirê û herwiha sedema duwemîn jî koça biberfirehî ye.

Ev koç, li bajarên mezin ne tenê xuyakirina hevcinsanherwiha hejmara wan jî li gorî deverên piçûk zêdedike. Ji ber vê sedemê li bajarên mezin karmendiyênherêmî berpirsîyarîyên xwe ji bo kesên ku zayêndiyênwan ji heteroseksûeliyê cudane re zêde dikin. Kesê kuli Rojavayê pêşî hînî vê meselê bûye Serokê Şareda-rîya Bajarên Mezin bi bi navê "Red-Sor" Ken Livings-tone tê. Di sala 1981 ê de piştî ku bû Serokê ŞaredarîyaBajarê Mezîn yê Londra her wiha di dema Serokwe-ziriya Margaret Tahtcher de jî ji hemwelatîyên hevcinsre ne tenê hebûna wan anî ser zimên herwiha heta wêdemê alîkarîyeke ku nehatibû kirin ji wan re kiribû.

Dora van Serokên Şaredarîyan yên ku li ser vê axêdijîn nehat gelo? Bi min hat. Serokê Şaredarîya Mezinyê Diyarbekirê, heta bi Serokê Şaredarîya Mezin yêStembolê mezin, piçûk, Kurd, Tirk silav ji Serokên Şa-redarîyan tevan re. Gey, qulingên komên ku koç kirine.Serokên Şaredarîyan yên rêzdar, "qulingên xwe yênkoçber" neêşînin, êdî wan bibînin.

10 Haziran 2010

Page 30: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

28

"Di koçberiyê de bûyerênnavbeynî an jî Di tesîskirina

welatîbûneke de kesên LGBTT'î"

"Ji rastiyê xelasî nîn e"C.Isherwood

‘…xerîbîye deîsan nêhûn o

teyna roxo keno vîndîebe xo cerenoxo nêvêneno*…’Memê Koêkorta

Ji hêla xwe ve bi awayekî dramatîk koç; di rêwitiyaxwe ya di navbera dîsiplînan de, tevî barê xwe yê liser sîstemê ku ew ji her aliyê de dorpêç kiriye, herkudiçe zelaltir bûye. Ev têgeh di bin bayê ku ji her hêlêncûrbecûr ve tê, çi sosyoekonomîk, çi siyasî, çi psîko-lojîk û tendurîstî, bûye weke sedemeke esasî di nav-bera qadên siyasî yên bi gengeşî de ku nayêkontrolkirin. Her çiqasî nîqaşên li ser koça bizorê pêk-hatî bi ser naverok û mezinahiya faktora LGBT ve bi-qevêze jî, li hemû deverên Tirkiyê û dorhêlên wê bikoça xwe ya qerase ya ber bi metrepolan ve, eşkere yeû heye. Armanca vê nivîsê hinekî jî ew e ku;herçiqasîji ber çavan bifilite an jî bi awayekî bê jibîrkirin, disajî bi her aliyê xwe ve bi bîrxistina nifûsa mexdûr yakoçber û endamên LGBT(Lezbiyen, Gey, Bîseksuel,Transeksuel û hwd. . ) ye.

Neteweyên Yekbûyî, ji bo kes û komên ku bi zorê jicih û warên xwe hatin derbiderkirin, belgenameyekeserlêdanê ji bo welatên ku ev pirsgirêk lê peyda bûye,amade kiriye. Ev belgename ji ristika xwe ya “rêbazênji bo kesên ku di nav welêt de ji warê xwe bi zorê ha-tine derxistin” balkêş e. . Ji bo van kesên ku li warênşer lê ye dijîn, ji mecbûrî an jî bi zorê ji malê xwe û jiwargehan hatine bi dûrxistin, tevgerên şerrî yên şiddetû îhlalên mafên mirovî para xwe wergirtine, an jî bûnemexdûrên bobelateke xweristî û ji ber tesîrên wê xwedane alî. Hiqûqa navneteweyî, van kes an koman wek“kesên ji cî û warên xwe bûyî” daye nasîn. Û ji bo vankesên ji warê xwe bêpar, gotiye ku divê li welatê ku lêdijîn, şert û mercên vegera wan bên amadekirin, an jîli welatên ku lê bûne mêvan ew şert û merc bi aweyekîmirovane pêk werin. Ê naxwe ev rê û rêbazên ji bo ça-reseriya pirsgirêkê, wê çawa têkildarî rewşa endamênbi eynî hawî koçbûyî yên LGBT’yê bibe?

Kesên LGBT’ê li ku dera koçê cî digrin?An jî berevajîvê? Kesên LGBT yî ku ji bajarên Tirkîyê ber bi met-ropolan ve tên çima ne xwediyê zanyariya koçaLGBT’yê ne.

Heke em li pey şopa qaîdeyên Neteweyên Yekbûyîherin, em dikarin bêjin ku ‘Kesên LGBT yên li dor-hêlê, ji ber sedema êşkence , şiddeta fizîkî û psîkolojîkû heta ji tirsa mirinê ku ji hişmendiya heteronormatifû homofobiyê, li planeke B difikire û li gorî vê planêbi rê dikeve. ’

Di vê xalê de ji bo koça kesên LGBT meriv dikare hinxalên hevbeş bibîne û bibe xwedî nêrînekê. Ji bo kesênLGBT yên li dorhêlê pirsgirêka herî mezin eşkerebûne. Di hundirê xwe de ev tenê ne tengkirina azadiyaşexsî ye, di heman demê de tirseke daîmî derdixîneholê û di asta jor de balpêdaneke dijwar dixwaze ji pa-rastina şexsî. Ev jî wisa dike ku di aliyê psîkolojîk ûfîzîkî de giraniyeke pirr dijwar li ser wî kesî venişe.Ev yek nahêle ku kesên LGBT bi kesên weke xwe retêkevin nava têkiliyekê. Hetta nahêle têkevin nava rê-xistineke LGBT yên li bajarê xwe. Herwiha rewşakesên LGBT yên ku xwe eşkere kirine an jî ji aliyêmalbata wan ve meyla wan hatiye hizirkirin, ev qaîdebi temamî cuda ne. Jiyanên ku ji aliyên malbat û der-dorê ve hatine dorpêçkirinê û dûrxistinê; ev kes hincaran jî tenê ji bo neyên kuştin, neçar dimînin û koçdikin. Sedemeke din a koçberiyê jî aborî ye. Polîtîkayaekonomîya neolîberal a li Tirkîyê, kesên LGBT’ê biisrarekê di nava koma bêkara de dihêle lê bi aweyekîhîn bi dezawantajî. Li metropolên ku koçkirinê de, dinava qada karkeriya seksê ya bi xeter de cihê xwe dig-rin. Her wiha kesên LGBT’ê destpêkê weke pêlênpiçûk ber bi metropolan ve tên lê metropol wan dixenava pêlên qerase yên ji pirsgrêkan avabûyî. Baş e,gelo rast e mirov koça ku çavkaniya wê herî zêde jiRojhilata Başûr e, weka vê koça jorê bibîne?

Di navbera salên 1984 û 1999’an de, di şerê ku li Roj-hilatê Başûr qewîmî de ji mîlyonekî zêdetir însan nea-çar man û ji cîh û warê xwe bûn. Di bin navê tekoşînali hemberî terorê de bi pevçûnên antîdemokratîk û bipêkhanînên ji derveyî mirovatiyê ve gund hatin şewi-tandin. Her wiha mijarên ku îdeolojiya fermî weke tiş-tên pîroz bilind dike (mal, zevî, ajal û hwd…) hatinşewitandin û malên civatê betal bûn. Bi sedan kesên

Page 31: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

29

sivîl yên bêsûc di pevçûn û sergirtina gundan de hatinbirîndarkirin û kuştin. Gundiyên ku cerdevaniyê qebûlnekirin ji aliyê dewletê û cerdevanan ve, yên cerdeva-niyê qebûl kirin jî ji aliyê PKK’ê ve hatin tacîzkirinêû neçar man ku koç bikin. Herwiha yên cerdevaniyêqebûl kirin, bi piştgiriya dewletê ve li derdora xwe ligorî dilê xwe tevgeriyan, ew bi xwe bûn qanûn, dest-dirêjiya mal û namûsê kirin û bûn nêçîrvanên însanan.Di vê pêvajoyê de dewlet li metrepolan jî pirr kêmkesa re fersenda bi cîbûnê da. Piraniya kesên din malû milkê xwe li pey xwe hiştin û li kevî û derdorên ba-jaran di gettoyan de bi cî bûn û dest bi jiyaneke nûkirin. Ev kesên ku ji debara xwe ya heta hingê dikirinbûn, li bajaran li gorî polîtîkayên neolîberal ve, bûnxwarker û kesên xeratekê. Ev kes ji alîkariya dewletasosyal bêpar man û her wiha ji aliyên bajarvaniyê jîhatine dûrxistin. Di encamê de kesên koçber di dor-pêçkirina xizanî û bi pirsgirêkên psîkolojîk, tendurîstîû perwerdehî de di nava hemwelatiya duwemîn de per-çiqîn. Piştî 15-20 salan, di sala 2004 an de qanûna ‘tan-zîmê’ (bi gelekî kêmasî û bi hin tiştên derveyî aqîlane)derket. Vegera gundan (ku li gorî lêkolînan pirraniyakoçberan naxwazin careke din vegerin cî û warên xwe)û tanzîma zerar û ziyanê hate rojevê. Ji xwe ev demadîrêj ya ji bo tenzîmê jî dide xuyakirin ku ev pirsgrêkçawa bûye girêkeke tund û derbasî nifşên nû bûye.

Ev pêşeroja ku min ji bo koçberiya bi zorê ya li Roj-hilatê başûr , di heman demê de ji bo kesên LGBT’êyên Kurd jî di heman wateyê de .

Koçberiya bi zorê ji bo jenerasyona LGBT’ê di aliyêmeyla cinsî û cudatiya nasnameya cinsî de, hîn zêdetirgiran dibe, hîn zêdetir trajediyekê pêş dixîne. KesênLGBT’ê di nav pirsgirêkên cudatiyê de, xizanî, bêkarî,bi karneanîna mafên hemwalatiyê ku hemû mexdûrênkoça bi zorê tê de dijîn, di ser re kesên LGBT’eyî vêcarê ji aliyê vê civakê ve têne bi dûrxistin, dest bi ko-çeke duyemîn dikin. Koçeke bê kontrol ber bi bajaranve hatiye û ev yek di aliyê demografîyê û civakê dexerabûnekê derxistiye holê;li van bajaran nasîna kesênLGBT ê bi çanda jêrdest yên kesên LGBT yên li vanbajaran re çê dibe. Di vê çanda jêrdestî de tişta peredike kedkariya seksê ye. Ji bo kesên ku nasnameyaxwe ya cinsî keşif kirine lê hê bi temamî nexistine şik-lekî, kedkeriya seksê ji bo debarê, tiştekî cazîp . Ji bokesên LGBT ê yên ku nasnameya xwe keşif kirine ûdixwazin bi vê nasnameya xwe bi rehetî bijîn, ev koçdi aliyekî de mifteya rizgarbûnê ye û di aliyekî de jîgava yekemîne ji bo jiyaneke bi xeter û teşqele.

Hin kesên LGBT ê yên ku ji bo kedkariya seksê koçdikin an rastî sektora LGBT ê yên li van bajaran (otel,mal, bar…. ) an rastî qesabekî ku emeliyatên guherînacinsî dikin (kesên ku veşarî emeliyatên guherîna cinsîdikin) dibin. Û hin caran jî rastî mirinekê tên ku niza-nin ji kîjan hêlê de hatiye.

Lê pirsgirêk li vir naqedin. Di dorê de Kurdofobî ( tirsaji Kurdan) heye. .

Gelek mexdûrên koçber ku piştî koça bi zorê berê xwedane rojava, gelo dizanibûn dê kesek kar nede wan ûwê gelek pirsgirêk bên derxistin heta ku zarûkê xwe limektebekê qeyd bikin.

Ecêb e, ji bo hin kesên LGBT ê jî ku ji aliyê civakê veweke nexweşiyekê an jî çewtiyeke ku divê bê cezaki-rinê tê dîtin, ji bo hevaltiya LGBT ê bi xala herî lawazyanî Kurdofobîyê ferqûmêleke din derdixîne holê. Biharbûna modernîzmê û nîjadperestiyê, kesên LGBT êyên Kurd ku ew jî mexdûrên koça bi zorê ne, hîn zêdetenêtiyê dijîn.

Li gorî van hemû xelekan, giringiya rêxistinên LGBTê yên li dorhêlê hîn zêde derdikeve holê.

Di vê rewşê de tevgera koalîsyonên li dorhêlê ji aliyêHevjînê ve girîng e; Disa danasîna hebûna LGBT ê yaKurd li herêmê, şikandina pêşdaraziyê bi aweyekî birêkûpêk û avakirina bajarekî ku kesên LGBT’ê kari-bin hilmekê bistînin girîng e.

Û herwiha em çiqasî hemcins û transeksuel bin jî, jibo şikandina refleksên nîjadperestiyê jî…

Wergera Kurdî: Sabriye ÇiftçiKURD1 STEMBOL

Page 32: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

30

Di Koçberiyê de HevdîtinênMê:Koçberiya ber bi Jinantiyê

Didem Danış[email protected]

Basîma hê çardeh salî bû gava ku ji welatê xwe dûrketibû û hatibû Tirkiyeyê.Basîma , diya wê, pênc bi-raxwe û zirbavê wê, ji Mûsilê dest bi rêwîtiyeke dû-vedirêj kirin.Dema gihîştin Stembolê zanibûn ev nerawestgeha wan a dawî ye.Stembol ji bo wan rawest-geheke navber bû, dê demekê lê bimana, beriya ku bi-gîhijin rawestgeha dawî. Lê kesekî nizanibû dê li vêrawestgehê çiqas bimînin.Bi gotina ‘ha îro,ha sibê’11sal li vê derê ma, heta ku ji bo çûyina Emerîkayê sta-tuya penaberiyê standin.Ev 11 sal, him ji bo Basîma ûhim jî ji bo malbata wê, weke devê xencerê bû.Herçi-qas rawestgeheke navber be jî divabû bişuxilin û de-bara xwe bikin.Zaroka debara malê da ser milê xwe.Bisaya vê, hînî zimanê tirkî ûn bû derbasî derdoreke cûdabûn.Dê û bavê wan hê çil salî bûn lê ji aliyê karmendave pîr û kal hatin hesibandin.Çavên wan li destê zarû-kên wan bû.Bêkarî ji bo wan ne tenê xizanî bû herwiha bu sebaba ku deriyê xwe ji derve re bigrin û bitena serê xwe bimînin.Hînî, zimanê tirkî nebûn û jixeynî çend kesên nas û cîranên ku ew jî penaber bûn,biti kesî re neketin têkîliyê. Xumamiya ku li ser statuyawan a fermî fikara wan hîn zêde dikir.Ditirsiyan derk-evin der ve, lewra dibe ku rastî polîsekî werin an jî nas-nameya wan bê kontrolkirin. Di nav dinyayeke nû debûn,xwe spartin mala xwe lê piştî demekê ev cih bûcihê xirecirê. Li gorî gotina Basîma ‘mal bû weke cah-nimê’

LÊ Dİ KOÇBERİYA ÎRO DE ÇİQAS DİÇEHEJMARA JİNAN ZÊDETİR DİBE. BEŞEKEMEZİN YÊN KOÇBERAN Jİ JİNÊN KU Bİ

TENA SERÊ XWE KETİNE RÊ PÊK TÊ.KOÇBERÎ ÊDÎ DİBE JİN….

Koçberî ji bo hemû kesan tê wateyeke guherandinê lêbi taybetî herî zêde bandora xwe li ser jinê dike. Direwşa îro de di nav koçberan de jinên weke Basîma kubi malbata xwe re ketine rê hene , lê herwiha jinên kubi tena serê xwe ketine rê jî hene. Serpêhatiyên vanjinan mirov dixe nav fikara û her wiha gelek tiştan jîdide hînkirinê. Penaberên ku di salên 1960-70 an deber bi Ewrûpayê ve koçkirin pirranî mêr bûn. Jin ûzarûk piştre diçûn. Her wiha jin encax ji bo temamki-rina malbatê yanî girêdayî bi mêrê xwe ve dikaribûntevlî vî karwanî bibin. Lê îro di penaberiyê de hejmarajinan çiqkas diçe zêde dibe. Hejmareke girîng yên ji

koçberan ji jinên ku bi tena serê xwe ketine rê avadibe. Koçberî ber bi jinantîye ve diçe. Kapîtalîzma ger-dûnî bi çêkirina neheqîyê, felaketên derûdor(dorhêl),xizanî û çewsandinên sîyasî û civakî li gelek ciyanrewşa jiyanê ber bi xirabîyê ve dibe. Ev rewş bandoraxwe herî zêde li ser jinan dike. Hin jin, ji ber sedemadebara zarûkên xwe bi tena serê xwe dikevin ser riyakoçberiyê. Hin jî, bi malbatî dev ji warê xwe berdidin.

Basîma, tenê kesek e ji hezaran kesên Iraqî ku bi hê-viya avakirineke jiîyaneke nû ber bi Turkiyeyê ve ha-tiye ku ew kes ji tundiya welatê xwe direviyan. Ji xwerewş ber bi çav e. Di 2003 an de Amerîka ev der xistbin hukmê xwe. Rejîma Saddam Huseyn têk çû û hertişt sero bino bû. Zemanekî ew kesên ku digotin “emaşîtî û demokrasîyê tînin. ” Vêga dinav alozîya tund-şiyê de hesabên ku “bi maliyata herî kêm” dê çewa jivirê derkevin dikin. Di vê navberê de 4 milyon Iraqî jiwarê xwe bûne û 4 mîlyonên din jî derketine derveyîwelêt, ev ne xema tu kesi ye!Di dema Saddam Huseynde kesên ku ji çewisandinên siyasî gazinan dikirin nihaji rewşa xerabiya aborî û ji pevçûnan gazinan dikin. Jibo hin kesan êdî mayina li Iraqê ne mumkine. Lê wekehin kesên ku zû bi zû fam kirin, jiyana li xerîbiyê jî nehêsan e.

Tirkiye welatekî cîran e ku Iraqiyan xwe spartinê . Lêwelatê herî kêm tê tercîhkirinTirkiye ye. Li Sûrî bi qasîmilyonekê , li Urdinê jî bi qasî 500 hezar Iraqî niştecihbûne. Lê li Tirkî bi qasî 10 hazar Iraqî hene. Beşekemezin ji van kesan penaberên transît in. Yanî bi hincetaçûyîna welatekî din li Tirkî dimînin. Rewşa kesên kudixwazin li vir daîmî bi cih bibin, ne tekûz e. Ne xwe-diyê belgeyên îqametê û xebatê ne. Li gor zimanê si-yasiyan û çapemeniyê ‘qaçax’in. Ev rewş ne tenê ji boIraqiyan wisa ye. Herwiha kesên ku ji Îranê, Efganîs-tanê, Bangladeşê, Pakîstanê û ji gelek welatên Efrîq-yayê hatine jî heman qederê par vedikin. Peyva

Page 33: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

31

‘qederê’ tenê gotinek e. Ew qedera ku serokwezîr la-yiqê madenciya dîtibû. Ê ku vê qederê dinivîse polîtî-kayên penaberiyê yên van welata ne. Mînak şerê liwelatê Iraqê û li Efganîstanê ji bo tevahiya dinyayê eş-kere ye . Lê dema ku mirovên van welatan bixwazin liwelatekî din niştîceh bibin, hemû derî li ser rûyên wantên girtin. Kesek wan nahewîne. Him di nav fikarande ne ji bo mirovên xwe yên ku li pey xwe hiştine ûhim jî li welatê ku koçî kirinê jî jiyan qet ne rehet e.Di nav tekoşîna jiyanê de ne.

Em careke din vegerin ser rewşa Basîma. Basîmadema ku hate Stembolê keçeke piçûk bû û lê dema kuji Stembolê veqetiyan bûbû jineke gihîştî êdî. Di wanhemû salan de statuya Basîma û malbata wê ne diyarbû, ne di bin parastina navnetewî de bûn û herwiha dinav rewşên gelekî zehmet de jiyana xwe didomandin.Tişta ku tesîrê li ser jiyana Basîma kir karê wê bû.Wek xwişkên xwe yên din, wê jî ji çardeh salî ya xweû wir de li ba malbatên dewlemend weke alîkarekeşevlider dima. Li mala ku dima karê wê ev bûn; serêsibehê zû radibe, taştêya zarûkên malê amade dike ûbi wan dide xwarin, ji bo dibistanê zarûka bi rêk û pêkdike, wan verê dike, pişt re taştê ya kesên din yên jimalbatê amade dike, paqijiya malê dike, kar û barê dinyên malê dike. Êvarê dema ku zarûk vegeriyan pêşwa-zîkirina wan, amadekirina şîvê , alîkariya serwîsê, şûş-tina feraqa, piştî xwarinê amadekirina çay û qehwê jîkarûbarê wê yê rojane bûn. Ev karûbar hema hema jibo hemû rojên heftiyê wisa bû. Ji du hefteya rojekê di-karibû iznê wergire.

Li Tirkiyeyê kedkariya alîkarên biyanî ku bi şev jî limalê ku dixebitin dimînin, din nav van deh salên dawîde cûreyekî nû yên kedkariyê ye. Em ne xerîb in jikedkarên biyanî re ku li bajaran di malê kesên asta jorû navîn de paqijiyê dikin. Karkerên paqijiyê yên ro-jane, ji bo jinên ku ji Enedolê koçî Stembolê kirine de-riyekî debarê ye. Di vê qadê de tişta nû qewraşiya

mayîna bi şeva ye. Li ba-jarên mezin bi hinceta kuêdî jin hîn zêde tevlî kar ûbarê derve dibin, karênmalê dikeve destê hinjinên din. Lê vê carê lişûna ku sibeha were ûêvara jî here, jinên ku ka-ribin 24 saeant xizmetêbikin tên tercîhkirin. Livir tişta herî balkêş eweku ji bo vê yekê jinênkoçber yên biyanî tên hil-bijartin. Dewlet karênmalê dispêre malê û her-wiha di sîstema deshelat-dariya mêrane de jî ev

karên malê li ser piştajinê ye. Di forma mal-bata toreyî de zilamdebara malê dike û herwiha jin jî hemû karênmalê û xwedîkirinazarûk û kalan dike. Lêli malên di asta bilind ûnavîn de dema ku jin jîtevlî xebata derva bûn,ev dabeşkirina pîroz şi-kest. Û ji bo van karanalîkarek pêwîst bû.Tam di vê rewşê de disalên 1990 de jinên bi-yanî yên koçber bûnhêviyek.

Karûbarê malan ji bo debarê ji jinên koçber re yên liTirkiyeyê dimînin bûye qadeke herî balkêş. Bi taybetîpiştî hilweşandinê ji welatên Sovyeta kevin gelek jinhatin û ev deh sal in ji bo vê qada kedkariyê cihekgelek girîng girtiye. Jinên ku ji welatên Bulgarîstanê,ji Moldovyayê, ji Tirkmenîstanê , ji Ozbekîstanê, ji Er-manîstanê, ji Azerbeycanê û gelek cografyeyeke mezintên, karên malên metropolên Tirkîyeyê wergirtine sermilê xwe. Ji bo li zarûkên dewlemendan binêrin devji zarûkên xwe berdane û ew li pişt xwe hiştine. Sos-yologê Emerîkî ji vê re dibêjin ‘zincîra xwedîkirinagerdûnî’. Xizmên wan an jî cîranên wan zarûkên wanku li pey xwe hiştine xwedî dikin, ew jî li vir zarûkênxerîban xwedî dikin. Basîma, Tanya an jî Newbeharheke rojêkê rabin û biqîr bêjin “êdî bese, em naşux-lin”ew hêz bi wan re heye ku karibin jiyana rojane ûaborîyê têk bibin. Lê tenê dema ku zarûkan dibin parkatên ba hev û hema li ser linga dikarin bihev re qisebikin. Ev demên wisa jî gelek kem in.

Ew tîpa bav ku debara malê dikir êdîtenê dest datîne ser meaşê zarûkênkeç. Ji ber vê deshelatdariya bav a dinava malbatê de diheje. Piştre ji bo

nefsa xwe ya mêrantiyê bidexuyakirinê dest bi lêdanê û heqaretan

dike. Ji ber vê yekê çewisandina di navamalbatê de her diçe zêdetir dibe.

Xebata bi vî rengî ne tenê têekiliyekê di navberakarmendên nişticeh û xebatkarên biyanî de ava dike.Jinên koçber , bi saya vê sektorê debara xwe dikin ûev sektor ji hêlekê jî dike ku li derdora wan têkiliyêncinsa bên guherîn. Ji ber ku Basîma û xwişka wêdebara malê dikin wisa dike ku têkiliyên di nava malê

Page 34: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

32

de yên toreyî, ji nû ve bên sazkirin. Ew tîpa bav kudebara malê dikir êdî tenê dest datîne ser meaşêzarûkên keç . Ji ber vê deshilatdariya bav a di navamalbatê de diheje. Piştre ji bo nefsa xwe ya mêrantiyêbide xuyakirinê dest bi lêdanê û heqaretan dike. Ji bervê yekê çewisandina di nava malbatê de her diçezêdetir dibe.

Koçberên transît yên Iraqî bi hêviya ku didawiya dawiyê de dê derbasî welatekî din bibin

û li wir dest bi jiyaneke nû bikin, li vir bi çarlepa xwe bi jiyanê ve digrin. Lê mixabin

malbatên Kurd weke ji gelekî tiştên din ji vêhêviyê jî bê par in. Tê gotin kû “Hêvî nanê feqîra

ye” Lê kesên ku ji civakê hatine dûrxistin, jihêviya ku koçî welatekî din bikin û jiyaneke nû

ava bikin jî bê par in.

Dema ku behsa koçberiyê tê kirin divê koça ku bi zorêji cih û warê xwe bûyîne neyê ji bîrkirin. Li Tarlabaşî–Dolapderayê ku di salên 1990 î de penaberên Kurdbi cîh bûne, cîranên malbata Basîma ne. Herçiqasrewşa malbata, rewşa aborî û bi zorê koçkirina jicihûwar bişibe hev jî lê tiştek heye ku wan ji hevdiqetîne, ew jî hêviya wan a paşerojê ye. Koçberêntransît yên Iraqî bi hêviya ku di dawiya dawiyê de dêderbasî welatekî din bibin û li wir dest bi jiyaneke nûbikin, li vir bi çarlepkî xwe bi jiyanê ve digrin. Lêmixabin malbatên Kurd weke ji gelekî tiştên din ji vêhêviyê jî bê par in. Tê gotin kû “Hêvî nanê feqîraye”Lê kesên ku ji civakê hatine dûr xistin, ji hêviya kukoçî welatekî din bikin û jiyaneke nû ava bikin jî bêpar in.

Ji bo xwendina hîn zêde:

- Gül Özyeğin, qirêja kesên din:Dergevan, karkerênrojane û ehwalê jinantiyê, İletişim 2005

- Ayşe Akalın “Yên li jor-Yên li jêr: Di sîteyên biparastî de qewraşên penaber”(Komele) Penabertiyaber bi Tirkiyeyê ve ji qadên Navnetewi BarbaraPush&Tomas Wilkoszewski, Weşanxaneya Kitap. 2010

- D. Daniş & A. Parla. “Hemwelatiya bêfêde: Dimînakên Tirkên Bulgarîstanê û Iraqê de Penaberî,Komeletî, dewlet” Civak û İlim. No:114 Rupel131-158, 2009

Page 35: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

33

Bi çavên Saûmeyê;

Kaxizek ku li ser gelek nav û navnîşan, lênûskekekevin a bi berga rengê girtî ku bavê min ji sendokaxwe derxist, çend perçe kinc û kasekî pere min girt ûez bi rê ketim. Her çiqas divê demekî zûtir bigihêjimMêrdînê jî, ji ber ku xwe ji ruyê zerbûyî û dengêMêrdînê re amade bikim ji dêlva balafirê ve minrêwîtiya bi maşînê bijart. Wekî xwarbûyin, biçûkbûyinû bilindbûyina mirov ya li hember jiyanê, maşîn jî dinav deşt û çiyayên bi rêyên çepo rast de bi awayekîlezgînî dimeşiya. Sedemên derketina xwe ya vêrêwîtiyê difikirim, yanê bavê xwe. Kesê nexweş ê navnivîna, ku ji bo agahiyekê ji min bigire canê xwedide. Ji niha ve li min zor tê, perpirsiyariya ku bavêmin daye ser milê min. Bi gelek bîranînên di dest minde û bi gelek peyvên ku divê werin gotin di devê minde, bi carekê min xwe di van rêyan de dît. Ji bo kusuûdê bîne, min xaçê li ser singa xwe derxist û di navdestê xwe yê ku êdî çermoqî bûyî de girt û dia kir.Mirovê ku temenê wî were 34 salan çawa bavê xwenas nake. Lê ez bavê xwe nas nakim. Bavê min ku êdîhêza wî ya xwevegotinê nemabû lênûskek kir navdestê min. Bi vî awayî xwest xwe bide fêmkirin. Minmeraq kir, dê ji min re çi bigota? Gelo birayekî min îku nas nakim heye, yan mîrateyeke mezin ji min remaye, yan jî gunehek mezin kiribû ku dixwest ji barêwî xelas bibe? Ku min lênûsk vekir û xwend, min fêmkir ku ji van yek jî nînin.

Ey dildara min a ku ez di bin lingan de vekî tirîdipelçiqim, tu çima çûyî? Mêrdîn stranan dilorîne ji bote, tu nabihîzî?

Were qêrînên min guhdar bikeVegere ji rêwîtîya xweNayne tiştek ji te re dinyaTenê tu yê bibî kesekî dilkevir Dê li xerîbiyê çi bikîNebe ciwanekî nebaşQêrîna min guhdar bike di wan xewnên bêdeng de.

Bûyî mehleba şeraba min, nîvcoye bê te tehm. Dikoçberiyekê de ye her kes, Bi evîna Mem û Zîn ji bocan direvin ji axa xwe. Ma ax nîne ku can dike can?Hun bi ku ve diçin wiha demek zûtirîn.

Di bin giraniya risteyan de dipelçiqim, di xwendinaher rêzê de. Wekî ku ez birim destpêkê van her dukesan. Wek ku jibîrkirnemin hemû zanînên xwe.Hilweşiya jibera min, wekî ku ji nû ve dest bi jiyanêdikim.

Rojê yeko yeko tomar kirin tîrêjên xwe ji ser gazan.Pirpirikên reşik difirin li hawirdorê. Ji vegera wê axê,axa ku bapîrên min li ser bi koçberî û tevkujiyên herîmezin re rûbirû man ditirsim. Wekî kesê rûberek sipîhildayê ji ser navgînên xanîyek valakirî me. Carinanmezin û carinan jî biçûk dibin li derve hemû sîtav. Keçû kurê min ên ku ji çavên xwe jî diparêzim, zarokênmin tên bîra min. . Ew jî dê wek min biketana ser rêyanbi matmahiyên di derbarê min û bi nepeniyên kevinyên di hiş de, Yên li qeraxê gotibû ji bo meSuryaniyan, nivîskar. Bawerim dê bigota ên likelebestê ku ev erdenîgarî bidîta. Ji nişka ve xwe dadiyarkirin giraniya lênûskê di nav hemû bîrên min de.Bi pêlêkirina pişkoja ser xwe roniyê vedikim ûxwendina lênûska xwe didomînim

Şevê veduxwim bi niyeta şerabê di ketina nav nivînande. Xweşik dibe dîsa demek dinya, radiweste pênûsamin li ser nameyên ku ji bo te dinivîsim. Lê ciyê şerabênagire, giraniyê dike di dilê mirov de bişev. Diniqutinhundur di teqên dilê min î şikestî de êş û keser. Mindixwest binivîsim nameyek be jî ji bo te. Êdî nemanSuryanî di taxa me de. Koç kir hemûyan. Ji ber dêrêre derbas dibim carinan. Digirîm di van kolanên tengyên Mêrdînê de. Li Qoserê bêdengiya mirinê heye.Gundek hatiye şewitandin rojek berê, mêr hatinekuştin, bi jin û zarokên pêxwas re şahidiyakoçberiyeke din ya bêwate û dijwar dike xaka sor.Salên borî bibîr tînim. Koçberkiria we Suryaniyan ûdûre bicihbûyina me kurdan ya li gundên we yênvalakirî bibîr tînim. Li ser heman oxirê em tên

Heval Azad

Zirîko Sahro(Salên borî tên bîra min. Koçberkirina we

suryaniyan ji gundên xwe, bi dû re

bicihbûyina me kurdan li gundên we yên

valakirî tê bîra min. Li heman oxirê em tên

meşandin, Naûm. Wekî ku hin kes, bilî we

xwediyê din yê vê axê heye li me dubare

dikin. Bi awayekî rikdarî hêj tiriyan didin

rezên ji we mayî, hêj şeraba rezên we

vedixwim. Zehmete ji bo me kurdan jiyan

li xerîbiyê jî, li ser axa xwe jî. Desthiladarî

weke lavlavokê berfireh dibe li vê axê. Ax

tu caran dixape? Xwîn digirî Naûm xwîn

digirî. )

Page 36: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

birêvebirin Naûm. Wekî ku, hin kes, bilî we xwediyêkdin yê vê axê heye, li me dubare dikin. Hêj bi rik tirîdidin, rezên ji we mayî, hêj şeraba rezê we veduxwim.Zehmete ji bo me kurdan jiyan li xerîbiyê jî, li ser axaxwe jî.

Piştî rêwîtiya bi saetan, di dawiyê de digihêjimMêrdînê. Bajêrî wekî ku rengê xwe ji rojê girtiye.Wekî gerdeneke zêr dipeşimin hemû avahî.Tevahiyekê pêk tîne bihevrebûyina avahiyan. Tûrêxwe li pişta xwe dikim û dikevim kolanê. Her ku liavahiyê kevin ên kevirîn, li firinan, li zîvker, zêrker ûkevnezanan dinirim ruyê Rojhilata Navîn dibînim.Hema hema dê hilma bajêr hîs bikim. Dimeşim, Jinêrînên ku dê xerîbiya min li ruyê min bidin bi fikardimeşim. Peyvên kurdî û erebî dibihîzim ji derûdorê.Kaxizê ku li ser nav û navnîşan dinivîse derdixim jiberîka xwe. Navên wekî Haloşo( zêrker) dibînim dinav de. Di wê kêliyê de hêza ku pê bikevim lêgerînannabînim di xwe de. Di pêş de çend baxçeyên çayêdibînim, di fikirîna ku dê biçim kîjanê de me, zarokekîbi gotina “ xwengê kerem bike” bang kir. Dikevimbaxçeyê bêyî ku zêde bifikirim. Li cihekî ku deşta biheybet ya Mêrdîne bibînim rûdinêm. Bi awayekîmatmayî dikevim nav dîmenên bêhempa yên vêxwşikahiyê. Ku li sîtavên ewran ku ketine ser vê deştêdinêrî, mezinahiya deştê baştir fêm dikî. Bi xweşikahîû mezinahiya xwe wekî ku netiştbûyina min li ruyêmin dixe deşt. Dûre zarokekî din bang dike “ xwengêtu çi dixwazî ”. Bi xayisî “ bila nîvşekirî be” dibêjim.Zarok bi devkenî “ çi nîvşekirî be xwengê ”.“Qehweya Melengiçê “ dibêjim. Zarok dîsa dikene.Dipirsim “ Çi bû“. Bersîva mi dide“ xwengê qehweyaMelengiçê bi şekir nabe ku “

Qehweya min tê, di her qurtê de hinek jî bi xwe vetêm. Serê xwe radikim bi awirekê li bajêr dinêrim.Dûre dîsa xwe di xwendina lênûskê de dibînim.

Ku yên din ji rez diçûn û ji hemû kesan bi dizî me tirîdieciqand ya. Ji tirsê azad, bi hemû heskirina xwe yaxwezayî helmêzkirin û bêhnkirina te xeyal dikim. Kutirî di bin lingên me de dieciqîn, Xwedê dizane ya jiber êşa, bi te re nepeyivîn û nehelmêzkirina te dilê minjî dieciqiya. Dîsa rojek ku ez di van hîsan de bûm. Dieciqandina tirî de me dest bi leyistokan kiribû. Dê bêbîra te rojê rûbereke sorê qizil radabû ser deştaMêrdînê. Xwezî dibêjim Naûm, roja ku Mêrdîn dihatpîrozkirin bi hestrên qizil yen rojê, me jî hev û dinpîrozkiriba bi destdanên qedexekirî. Tê bîra min rojekeyekşemê bû, dengê çeka ku bavê te kuştibû tevlî dengêcangocka dêrê bûbû. Tu dibeziyayî Naûm…Şeraba weya ku bi sedsalane ji we re pîroz û ji me re qedexediherikiya di nav şîrînekan de. Xwîn diçû ji bavê te,kesê herî dewlemend yê Suryaniyên Mêrdînê, kesê direzan de bi dehan xebatkar didan xebitandin. Xwîndiçû ji bavê te yê ku di îbadetê de zimanê Hz. Îsa bi

kar danî. Ax Naûm piştî kuştina bavê te jixwe seknawe ya li vir zehmet bû. Zor bû Naûm, bi zanînakurdbûyina kujêrê bavê te, li ruyê te nêrîn gelek zorbû. Beriya ku di rezên we de bixebitim min tu dîtî.Sedema kelecana xwe ya wê demê min nezanîbû. Hêrsdibim niha ji xwe, ji ber ku hewqas qutufandî û bê çarebûm.

Name her carê têkiliyên min ên bi jiyana ku heta îrojiyame re wekî ku qut dikin, Belav dikim bi hezaranramanên ku wek kêzikên li dora min difirin bin ûdimeşim. Divê yeko yeko biçim cihên ku di kaxizêdest min de nivîsîne bes cesaretê di xwe de nabînimku biçim yekê jî. Dê çawan biçim û mijarê vebêjim,dê çawan navê wî camêrî bi deng bînim zimên.Xwendin ji destdan, gavavêtin û axaftinê hêsantir e.Lê êdî dema cesaretê bû, ji bo bavê xwe divê ji derêholoşoyê biketama hundur. Min nefeseke kûr kişand ûdi derê vekirî yê holoşoyê de daketim hundur.

-- Mor Aho( merhaba), ez Saûme me.

-- Mor Aho, keça min. Tu bi xêr hatî, çi dixwazî ?

-- Ez li kesek digerim. Dostekî bavê min î kevin. Divêez wî bibînim. Li vir dijî, navê wî….

Zimanê min li hev geriya dema min navê wî got.Holoşo li nava çavê min dinihêrt û li benda navê ku dêji nav lêvên min derketa bû. Min xweziya xwedaqultand û got.

-- Navê wî Şêrko, Şêrko Torî.

-- Keça min navê te çi bû ?

-- Navê min Saûme.

-- Binêre keça min , dê lawik qasekê bi şûnde were,hema hat ez ê ji bo agahî bide Şêrko bişînim. Heya kuew were daxwazeke te heye? Tu têr î , birçî yî?

-- Hinek birçîme le dixwazim bisekinim niha. Karimbi nêrîna li dikanê dema xwe biborînim. Wekî kuxişrên xweşik hebin . Vana karê destanin ne wisan?

34

Page 37: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

-- Gelek ji wan karê destan in keça min. Wekî mînakev, çiqas zirav û xweşik e, tu dibînî ? Nehatiye dîtinku nav li xirşan hatiye kirin. Lê min nav lê kir. Ji berku, bi qasî ku heq bike ked û xweşikiyê di xwe dedihewîne.

-- Navê wî çi ye gelo ? Dibe ku navê wî jî bi qasî wîxweşik be.

-- Navê wî Zirîko Sahro( Heyva Şîn). Di şeveke havînêde min ev çêkir. Heyv wekî ku li mêrdînê were birengê şîn dibiriqiya. Hewqas şîn bû ku deşta Mêrdînêwekî behrê xuya dikir. Di wê şevê de bêyî ku heta sibêrazêm min çêkir. Di roja dîtir de min zarokê xwe yênûbûyî wenda kir. Di serî de min wekî bêyomiyêbawer dikir. Di goşeyekî malê de min veşartibû. Hêjmehek berê min got ev baweriyeke şaş e û min biryarafirotanê da. Dixwazî dest bİdî ê?

Ku min girt nav destê xwe, min tilsimeke ecêb hîs kir.Wekî ku zindî be, her kevira biriqandiya ku li ser xirşêbi biriqîna xwe çav dişikand ji min re. Çend deqîqeyanbi wî awayî sekinîm û min bala xwe da Zirîko Sahro.Dûre keniyam û min got “dibe ku j imin re jî bêyomiyêbîne” û min xirş da holoşo. Di wê kêliyê de zarokekesmerê bînepişkîbûyî ket hundur. Hêj bêhna xwevenedabû Holoşo ji zarokî re got” “Biçe bangî kekêxwe yê Şêrko bike” Zarok bi bînepişkiya xwe bi hêlarexê kolanê ve dest bi bezê kir. Di hundurê min debêhntengiyeke cuda heye, nikarim nav lê bikim. Gelobêyî ku zehmetiyê bikşînim, hema di kergeha yekemîde, min dê Şêrko bidîta. Bi rastî min qet bawer nedikir.

Li gor germbûyina hewayê hundurê dikanê gelekîhênik bû. Avahiyên kevirînînan di vê hewaya germ dedicemidand. Ji bo ku hinek germ bibim derketim berderîyî û min bêhneke fireh da. Ketim temaşeyaçûnehata kolanê, bi rastî temaşeyeke bi kêf bû. Pêretêlefona min lê da. Wekî ku bi min re veşartokê bilîzeketibû kujê çenteyê ê nepenî. Şikir ji xwedê re ku yêdigeriya pir bi îsrar bû, dema lêgerîn û dîtina têlefonêdida min. Di dawiya lêgerîna bi lezûbez de min telefondît û vekir.

Bi çavê Şêrko;

Min sitrana Şivan Perwer ya bi navê “ min bêriya tekiriye” guhdar dikir. Bi sibehê re çiqas jî li guh xweşdihat. Bi dengê vî mirovî bi xwe ve diçim. Bandorekewî ya ku mûyên canê mirov dike wek sitriyan heye.Dengê mûzîkê qasek bilind dikim û dertêm ber derîyî.Çiraxê zêrkerî bi vir ve dibeze. Mirovê zalim çawadide xebitandin vî zarokî. Bêhnepişkî bûye feqîro.Eşkereye ku tê nik min. Bang dikim “ lowo hêdî ev çilezgîniye, ka bêhna xwe ve de” Bi tiliyen xwe yênzirav nîşan dide” Apê Şêrko, jinek hat li te dipirse,hostayê min got bila were vir” Ecêbe, dê kî be gelo?

Mûzîk û deriyî digirim û bi çirax re dimeşim. Dihundurê min de hesteke ecêb heye lê ti wateyê lênadim. Di kolanê de her ku ber bi jor ve diçim ecêbîzêdetir dibe. Di pêş de tevliheviyek heye lê fêm nakimka çi dibe. Lingên min dilezînin. Heta bi wê hêlê vebaz didim. Girseyek heye li ber zêrkerî. Di nav girseyêre bi lezgînî dikevim hundur. Bi awayekî jixweçûyîjinek li erdê bû. Qewimînê ji zêrkerî dipirsim. Ji aliyekhewl didim jinikê bînim ser hişê xwe û ji aliyek ve jîli zêrkerî guhdarî dikim. Gotiye ku bavê wê min nasdike û dema li benda min bû ye, bi hatina têlefonê reji xwe ve çû ye. Girseya ku li dikanê kom bûbû minderxist derve û ruyê jinikê bi avê mist da. Ku hîn bûmnavê wê Saûme ye, min bi navê wê lê bang kir. Minhewl da ku çeneya wê sist bikim lê pirr ber xwe da.

Demek di şûn de bi hîskînan bi xwe ve hat û giriya.Min bi milê wê girt û hêjand, bi xwe ve were.

- Keça min Saûme bi xwe ve were. Tu baş î ? Ji me rebibêje çi bû, kî li te geriya ?

- Apê Şêrko…

Lerzeya dengê wê bi qasî ku hundurê kesekî herîdilkevir bilerizîne hestiyar bû.

- Apê Şêrko…. Bavê min mir, Apê Şêrko. Minnekarîbû. Di dema xwe de negihiştim te.

- Bavê te kî ye keça min ?

Di aliyek de hêstir ji çavan dibariyan, di aliyek de jî

35

Page 38: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

hewl dida ku ji tûrê xwe tiştek derbixe. Lênûskekekevin û di nav de hin name derxistin. Hundurê minlerizî, ji çar hêlan ve wekî ku bayên hişk li hundurêmin dida. Min lênûsk girt destê xwe û çav li nameyêndi nav de da.

- Bavê min Naûm e. Ji bo ku te bibînim wî ez şiyandimvir. Nexweş bû, ev dan destê min. Ne hewqas zû dîtinate û ne jî hewqas hundakirina wî nefikirîbûm. ApêŞêrko, ez naxwazim bawer bikim, nemiriye bavê min.

Qîrînên Saûmeyê jî pêşî li serobinbûyina min nedigirt.Xwe berdan ser sipîloçka bedena min hêstrên çavênmin. Bi zorê li ser piyan mam. Wekî ku dê li dikanêbifetisiyama, derketim derve, li ser çokên xwe sekinîmû heta ku awaza min derket qîriyam. Gelek kesên kunayê bîra min kîne bi gotinên “ tu çi dikî, tebitî be”dixwestin min aramtir bikin. Bicarekê min xwe bi hêzdît û ber bi cihêkî ku deşta Mêrdînê dibîne ve beziyam.Bi gotina “ Şêrko çi bû” û kesên li dû min dibeziyantê bîra min. Ber bi şaneşîna xanekî ve beziyam û kujêli şaneşîne nişka ve sekinîm. Min dît ku bi sekinînamin, kesên li dû min jî gavên xwe sist kirin. Dûre minberê xwe da deştê û hêdî li erdê rûniştim. Û tiştên kudema Naûm ji van deran diçû gotin, ketin bîra min.

“ Çi dibe bila bibe dê careke din te bibînim Şêrko. Dêev xwîn bisekine rojek. Dê rojek di van rezên ku embi hev şa dibûn de, dê dîsa gel bi hev re tirî biçinin ûbieciqînin. Hîvî dikim ku em wan rojan bibînin Şêrko.Mixabin hîviya min kêm e. Bavê min hat kuştin, baxû rezên me hatin wêrankirin, xaniyê me hatşewitandin. Hêj di şazde saliya xwe de me, dê çawanbikaribim ji bin vê berpirsiyariyê rabim. Û dê çawante ji bîr bikim, Şêrko. Çavên te bûne roja min, kudemekê tu çavên xwe bigirî, dê bikeve tariyê her der.Mirov dê çi bibêjin ne xem e ji bom in. Mala min dêher dem Mêrdî be. Baş xwedî derkeve li mala min,wekî roja min biparêze. Zarokê axa rûzerik ez ji te hezdikim.

- Haydê keça min dema birêkirina bavê te ye.

- Dema min dest bi vê rêwîtiyê kir qet nefikirîbûm ku,dê wisan bibe.

- Ez jî wisan, Saûme. Ez jî nefikirîbûm ku dê ev jiyanwisan bibe.

Êvarê em bi hev re bi balafirê ji Amedê bi rê ketin. Kumin bahola xwe amade dikir tiştekî ber bi çavê minket. Şerabek Suryaniyan ji dema Naûm mayî. Niyetamin nebûbû ji bo vexwarinê. Min şûşeya şerabê hildaû ber bi cihê ku rezên tirî lê ne meşiyam. Rêya mindirêj bû, Di serê min de êşeke dijwar, dimeşiyam. Didawiyê de gihiştim çihê ku rez lê ne. Û li hemberdîmena ku dixuya min xweziya xwe daqurtand. Lihember hewqas bêxwedîtî û wêrankirinê hêj jî bi çend

tayan ve tiriyên gihaştî bi toz û dûmana li ser xwe wekîku ji min re dikeniyan. Xwezî te ev dîmen bidîtanaNaûm. Roj li ber avabûnê bû, li cihê xwe rûniştim ûmin şeraba destê xwe ber bi asoyê ve hil da.

- Noş Naûm, noş.

Not: Bu yazının Türkçesini www.hevjin.org sitemizde bulabilirsiniz..

36

Page 39: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

www.

.org

Biz burdayız... sen nerdesin?

Sen yoksan biz eksiğiz…

[email protected]

[email protected]

Bizimle birlikte çalışabilirsiniz…

Hevjin gönüllüleri ve dostları.

Page 40: güz 2010 - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye ... · Av. Fırat Söyle Av. Elif Ceylan Özsoy Katkıda Bulunanlar Didem Danış, Bawer Çakır, Esmeray, Kürşad Kahramanoğlu

Yılla

r ge

çsed

e ü

stün

de

n

Bu

ka

lp se

ni u

nu

tur m

u?

Ka

de

r ge

lip iste

me

de

n

Bu

ka

lp se

ni u

nu

tur m

u?

Bir h

asre

tlik y

üzü

n v

ard

ı

İçind

e b

ir hü

zün

va

rdı

yle

ye

cek

sözü

n v

ard

ı

Bu

ka

lp se

ni u

nu

tur m

u?