32
1

GSCimbom Fanzin 19. Sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

GSCimbom Fanzin 19. Sayı

Citation preview

Page 1: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

1

Page 2: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

2

EDİTÖR:

Emre Karataş

İİççiinnddeekkiilleerr Ümit Karan analizi [ Tugay Koç ] ………………………………………………………….………3-5 Trabzonspor maçı analizi [ Ertugrul Yılmaz ] ………………………………..………….….6 Büyük takım olabilmek… [Kansu Vargün] ……………………………………………..…….7-8 Disiplin mi kazanır? Kaprisli Yıldızlar mı? [Şükrü TALAZAN] ………….……………9-11 KKaahhrraammaannllaarr ççaağğıınnaa ddöönnüüşş...... [Ahmet ÇAKIR] …………..……………………………….12-13 Ali Emre Dedeoğlu Röportajı [Meriç Babacan] ……………………………………..……16-18 TERS KÖŞE [Zıt Tamkarsıt ] ………………………………………………………………….…….19-20 Cafe Crown arasıı [ÇAĞLAR TORUN]………………………………………………………….….21-23 LİGİN RENGİ BELLİ OLDU [Abdullah Taşan] …………………………………….…………24-25 Linderoth salonda! [Murat Durgun] …………………………………………………….………26-28 Üyelerden... / 90+ Köşesi…………………………………………………………………………...29-30 Forumumuzdan kısa kısa…..……………….………………………………………………………… 31

Page 3: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

3

ÜÜmmiitt KKaarraann aannaalliizzii TTuuggaayy KKooçç

Ümit Karan, 1 Ekim 1976 tarihinde Almanya'nın başkenti olan Berlin'de

dünyaya geldi. Futbola ilk olarak Berlin'de SC Minevra 93, daha sonrasında ise Hertha Zehlendorf kulübünde başladı. Antrenmanlara evinin biraz ötesinde

bulunan tramvay durağından tramvaya binerek gidiyordu. Bu kulüplerde gerçekleştirmiş olduğu üstün performanslar, Berlin'in Türk kökenli amatör

kulüplerinden olan Türkiyemspor'un dikkatini çekti. Ve Ümit, 1995 yılında Berlin Türkiyemspor forması ile profesyonelliğe adımını atmış oldu. Bu kulüpte 1 sezon

forma giydi.

O dönemlerde ise Ankara ekibi Gençlerbirliği'nin başkanı İlhan Cavcav, yurtdışında gurbetçi futbolcu arayışları sürdürmekteydi. Berlin'de bu genç

yeteneği keşfetti. ''Daha profesyonel bir yerde oynamak ve geleceğini güvence altına almak ister misin ?'' diye sordu Ümit'e. Ümit bu karara ''evet'' demekle yetindi ve 1996 yazında Ankara'ya yerleşti. Onun için bir dezavantaj vardı.

Berlin'den, ailesinin yanından ayrı kalmak zor gelecekti sadece. Fakat kariyerinde yükseleceğinin sinyalini vereceği kulüp olacaktı Gençlerbirliği onun için. İlk geldiği sezonda çıktığı 14 maçta 3 gol atarak, 20 yaşında bir gencin siftahını yaptığı bir

sezonda gelecek için neler yapabileceğini göstermiştir. Sonraki sezonda çıktığı 34 maçta 4 gol atar. 1998-99 sezonu ise, Ümit Karan'ın artık tecrübe kazandığı ve

yükseldiği bir sezon olacaktır. Çıktığı 34 maçta 14 gol atarak artık ne kadar vazgeçilmez bir forvet olacağını kanıtlamıştır. Her geçen sezon Ümit'in

performansı daha çok yükselmektedir. 1999-00 sezonunda çıktığı 34 maçta 19, 2000-01 sezonunda çıktığı 34 maçta ise 20 gol atarak Kırmızı-Siyah'lı ekipte forma giydiği hiçbir sezonu boş geçmemiştir. Burada, 5 sezon boyunca çıktığı

toplam 150 maçta 60 gole imza atmasının yanı sıra, 2000-01 sezonunda şimdilerde yıkılan Kayseri Atatürk stadyumunda bir Türkiye Kupası zaferi yaşar.

Rakip, kupayı günümüz itibariyle 26 sen edir müzesine götüremeyen Fenerbahçe'dir. Normal süresi 2-2 biten, ve Gençlerbirliği adına ikinci golü 54.

dakikada Ümit Karan'ın atmış olduğu maçta, kupanın şampiyonunu penaltı

Page 4: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

4

atışları belirleyecektir. Gençlerbirliği, toplamda 6-3'lük skorla kupanın o sezonki şampiyonu olur ve UEFA Kupası'na katılmaya hak kazanır. Artık, Ümit Karan için

Ankara'dan ayrılma vakti gelmiştir.

Mario Jardel gibi büyük bir golcüyü ancak 1 sezon boyunca elinde tutabilen ve kendisini Sporting Lizbon'a kaptıran Galatasaray'da yeni ve etkili forvet arayışları

sürmektedir. Dönemin Galatasaray teknik direktörü Mircea Lucescu'nun da talepleri doğrultusunda, Ümit Karan 2001-02 sezonu itibariyle, Galatasaray

kulübünün futbolcusu sıfatını almıştır. Avrupa macerasına UEFA Şampiyonlar Ligi 2001-02 sezonu 3. Ön Eleme Turu'nda Bulgaristan'ın Levski Sofya

takımına karşı Ali Sami Yen Stadı'nda yaşar ve ik Avrupa maçında 9. dakikada attığı gol ile Sarı-Kırmızı'lı ekibi 1-0 öne geçirir. 74. dakikada Ümit Davala, Levski

adına ise 78. dakikada Ivanov'un atmış olduğu goller ile maç 2-1 Galatasaray üstünlüğüyle sonuçlanır. Bu sezon içerisinde çıkmış olduğu 14 Avrupa maçında 7 gole imza atar. Gol attığı takımlar içerisinde Barcelona ve Roma gibi Dünya devi

takımlarda vardır. Fakat o sezon Avrupa'da yaşanan çoğu ayak oyunları Galatasaray camiasına da vurmuş, takım son 16 turundaki grup elemelerinden 5 beraberlik ve 1 mağlubiyet çıkararak çeyrek finale çıkamamıştır. Ligde ise çıktığı 28 maçta 7 gole imza atarak, 2001-02 sezonu içerisinde çıktığı toplam 43 resmi maçta 14 gole imza atar. O sezon ligde şampiyon olan ve üçüncü yıldızı göğsüne

takma şerefini elde eden ilk Türk kulübü olan Galatasaray'ın bu başarıya ulaşmasında büyük katkıları vardır. Mario Jardel'in boşluğunun kapandığının

sinyalleri verilmiştir. 29 Aralık 2002 tarihinde babası Süleyman Karan'ı kaybetmesi ise onun için büyük bir üzüntü olmuştur. Bir sonraki sezonda çıktığı

33 maçta 19, diğer sezonda ise çıktığı 14 maçta 2 gole imza atar. 2004-05 sezonunun ilk yarısında çıktığı 6 maçta 2 gol kaydeder, ligin devre arası transfer döneminde ise dönemin Galatasaray teknik direktörü ve Galatasaray'ın efsane oyuncularından olan Gheorghe Hagi tarafından ligin yeni ekibi Ankaraspor'a

kiralık olarak verilir. Ankaraspor'da da oynadığı formanın hakkını verir ve çıktığı 11 maçta 5 gole imza atar. 2005-06 sezonunda göreve gelen Eric Gerets

tarafından tekrar Galatasaray'a çağrılır. Özellikle Hollanda hazırlık kampında sergilediği performans ile göz doldurur. Bu sezonda ise çıktığı 30 maçta 18 gole

imza atarak Galatasaray'ın dillere destan nam-ı diğer 20:45 16. lig şampiyonluğunda büyük pay sahibi olur. Bir sonraki sezonda ise kuşkusuz Hakan Şükür ve Necati Ateş ikilisi ile beraber Galatasaray forvet hattının en golcü üçlüsü olmayı sürdürür. Çıktığı 39 maçta 22 gole imza atar. Ayrıca o sezon içerisinde Ali

Sami Yen'de oynanan ve 1-0 Galatasaray üstünlüğü ile sonuçlanan Beşiktaş derbisinde atmış olduğu penaltı golü ile 100'ler kulübüne girmeyi başarır.

Galatasaray, o sezon katıldığı tüm organizasyonlarda hayal kırıklığı yaratmasına rağmen, Ümit Karan ligde gol krallığını 1 gol ile kılpayı kaçırır. Bir sonraki sezon ise Necati Ateş'in yerini Shabani Nonda alacaktır. Hakan Şükür, Shabani Nonda

ve Ümit Karan üçlüsü toplamda 33'er gol olmak üzere her biri ligde 11 gol atmışlardır. Ümit Karan ise toplamda çıktığı 42 maçta 17 gole imzasını koyar ve

2007-08 şampiyonluğunda da katkısı büyüktür.

İlk olarak 5 Haziran 1999 tarihinde dönemin A Milli Takım teknik direktörü Mustafa Denizli tarafından UEFA Euro 2000 elemelerinde oynanan ve 2-4

Türkiye lehine biten Finlandiya maçı ile kadroya çağrılır. İlk maçına ise oyuna 89. dakikada girdiği ve 4 Eylül 1999 tarihinde Kuzey İrlanda'nın Windsor Park

stadında oynanan Kuzey İrlanda maçı ile çıkar. İlk golünü ise aynı maçta 2 kez olmak üzere, 1 Mart 2006 tarihinde İzmir Atatürk Stadyumu'nda Çek

Cumhuriyeti ile oynanan ve 2-2 biten özel maçta 89. ve 93. dakikalarda atar.

Page 5: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

5

Diğer golünü ise UEFA Euro 2008 elemelerinde 13 Ekim 2007 tarihinde Moldova'nın Zimbru stadyumunda oynanan Moldova maçında kafa ile atar. Aynı zamanda bu attığı golün, Türkiye'nin UEFA Euro 2008 biletini almasında da çok

önemli bir payı vardır.

Bu sezon içerisinde çıktığı 20 maçta yalnızca 3 gole imza atabilen Ümit, bu gollerden birini ise UEFA Kupası 2008-09 sezonu B Grubu 2. maçında

deplasmanda Benfica'ya karşı attı. Diğer iki golü ise Fortis Türkiye Kupası B Grubu karşılaşmalarında deplasmanda Ankaraspor'a ve Ali Sami Yen'de

Malatyaspor'a karşıdır. Kupada attığı tüm goller kafa ile atılmıştır.

Ümit Karan'ı özellikle atmış olduğu vole ve rövaşata golleri ile tanıdık. Bu yönden fiziği çok güçlü ve kapasitesi bu hareketleri kaldırmaya yeten bir oyuncudur.

22 Ağustos 2005 tarihinde hayatını Zeynep Çelebi ile birleştiren Ümit Karan'ın

18 Eylül 2006 tarihinde ise Ümit Can adında bir erkek çocuğu dünyaya gelmiştir. Baba olmadan önce, bir süre Siemens reklamlarında eşi ile beraber rol almış, Gençlerbirliği'nde oynadığı dönemlerde ise Okan Buruk, Emre Belözoğlu,

Ogün Temizkanoğlu, Arif Erdem, Abdullah Ercan, Oktay Derelioğlu, Tayfur Havutçu, Ahmet Dursun, İlhan Mansız, Ümit Davala, Sergen Yalçın, Fatih Terim

ve Mustafa Denizli gibi isimlere sponsor olan Pepsi firmasının reklamlarında beraberce rol almışlardır.

99'un hikayesi de Hakan abisinden geliyor. Hakan Şükür'ün forma numarası

bildiğiniz gibi 9'du. Ümit Karan, Galatasaray'a transfer olduğu vakit 9 numarayı giyiyordu çünkü Hakan Şükür o dönemlerde İtalyan devi Internazionale'de top koşturmaktaydı. 2004-05 sezonunun devre arası Ankaraspor'a kiralandığı vakit orada 9 numara dolu olduğu için 9'un yanına bir 9 daha eklemiş ve 99 numara ortaya çıkmıştı. 2005-06 sezonunda ise forma seçiminde Hakan Şükür, tekrar 9 numaralı formasına kavuşmuştu. Ümit Karan ise 9'un Hakan'ın hakkı olduğunu

düşünerekten, Ankaraspor'da benimsemiş olduğu ''99'' numara anlayışına bürünmüştü.

Bu sezon Sivasspor ile deplasmanda lig maçına gittiğimiz vakit, otelde sağolsun bizi kırmadı ve fotoğrafımızı çekindik, azbuz muhabbetimizi de ettik. Ancak çok

acelesi olacak ki, yanımızdan apar topar uzaklaşmak zorunda kaldı.

Ümit Karan, yaptıkları ile Galatasaray tarihine adını altın harfler ile yazdırmış bir oyuncudur ve öyle kalacaktır. İleriler de kendisini

Galatasaray Spor Kulübü çatısı altında başka görevlerde görmek üzere...

Page 6: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

6

TTrraabbzzoonnssppoorr mmaaççıı aannaalliizzii

EErrttuuğğrruull YYııllmmaazz Zirve mücadelesinde en önemli rakiplerimizden biri olan Trabzonspor ile

deplasmanda oynadığımız müsabakadan şanssız bir şekilde 1 puanla ayrılıyoruz. Yüksek mücadele gücünün kendini gösterdiği maçta, hakemin kötü yönetimi ve bazı taktiksel hatalar yüzünden şampiyonluk şansımızı azaltan bir sonuç elde etmiş olduk.

Sahaya genel olarak 4–4–2 dizilişiyle yayılsak da daha çok ortasahanın göbeğini

kalabalık tutan ve ileri uçta savunma arkasına atılan uzun toplarla gol arayan bir görüntü içerisinde başladık maça(Galatasaray gibi büyük bir takıma böyle bir anlayışın yakışmadığını düşünüyorum). Trabzonspor ise ileride pres yaparak topa daha fazla hakim olmayı isteyen görüntü verdi. 7. dakikada ilk atak girişiminde Alanzinho’nun güzel vuruşuyla 1-0 öne geçti Trabzonspor. Bu golde, önünden geçen topu seyreden Sabri’nin de büyük hatası olduğunu söyleyebiliriz. Saha aydınlatmalarının yetersizliği yüzünden uzun süre duran oyun yeniden başladığında savunma arkasına Arda’nın güzel pasını değerlendiren Baros durumu 1-1’e getiriyordu. İlerleyen dakikalarda iki takımın da mücadeleci oyunu karşılıklı top kayıplarına sebebiyet verdi. Oyunun hakimi Trabzonspor gibi gözükse de pozisyon açısından daha etkili olan taraf bizdik. Yunus Yıldırım’ın gereksiz düdükleriyle geçen dakikalarda gol sesi çıkmayınca ilk yarı 1-1 sonuçlanmış oldu.

İkinci yarıya Trabzonspor daha arzulu ve istekli başladı ancak etkili pozisyon

üretmekte zorlandı. Maçın en tehlikeli pozisyonlarından birini 49. dakikada Baros ile bulmamıza rağmen Egemen topu iyi takip edince öne geçme şansını değerlendiremedik. İlerleyen dakikalarda Trabzonspor etkili olmaya çalışsa da 62. dakikadaki Gökhan Ünal’ın pozisyonu dışında önemli pozisyon üretemedi. 67. dakikada kaleci Sylva ve Trabzonspor savunmasının hatasının ardından Arda durumu 2-1’e getiren golü kaydetti. Golden sonra İsaac’in kaçırdığı golün dışında etkili olan ve oyunun hakimi olan taraf bizdik. Her şey istediğimiz gibi giderken oyuna yeni giren Yaser’e gösterilen çok ucuz kırmızı kart, lehimize olan rüzgârı tersine çevirdi. Bu pozisyondan 4 dakika sonra maçın yıldızı Alanzinho’nun getirdiği topa düzgün vuran Colman ile Trabzonspor eşitliği yakaladı. Son dakikalarda eksik olmamıza rağmen iyi kapandık ve mücadeleden 2-2’lik beraberlikle ayrıldık.

Dinlendirilen ya da gözdağı verilen Lincoln’ün 2-1’lik skoru yakaladıktan sonra

oyuna alınmaması ve Yaser’in gördüğü kırmızı kartı maçın kırılma anları olarak söyleyebiliriz. Risk alan Trabzonspor’a karşı Ümit’i güzel ara paslarıyla gol pozisyonuna sokabilirdi Lincoln. Yunus Yıldırım’ın bugünkü yönetimi ise oldukça kötüydü. Gereksiz yere oyunu durdurması, faul olan pozisyonları es geçmesi ve gösterdiği kırmızı kart yüzünden maçın sonucunda önemli etkisi olduğunu düşünüyorum. Maçın yıldızı ise oynadığı futbol, attığı gol ve yaptığı asist ile kuşkusuz Alanzinho oldu.

Oyun kurmakta oldukça etkisiz kaldığımız bu maçtan galibiyeti kaçırarak

ayrılmamız, mücadele gücümüz sayesinde oldu. Ligde şampiyonluk umutlarımızı azaltan bu sonuç yetmezmiş gibi bir de haddinden fazla yıprandığımız bir maçtan çıktık. Son 15 dakikayı 1 kişi eksik oynamamızın futbolcularımızı oldukça yorduğunu söyleyebiliriz. Hafta içi Hamburg’a karşı çok zorlanacağımız bir maça çıkacağız. Dileğim Avrupa’da yolumuza sağ salim devam edebilmek…

Page 7: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

7

BBüüyyüükk ttaakkıımm oollaabbiillmmeekk……

KKaannssuu VVaarrggüünn

Futbol ne güzel değil mi? Bir takım kurarsınız toparlarsınız kadronuzu teknik kadro, doktorları ve yönetimi ile bir takım oluşturursunuz. Bir stadınız olur, taraftarınız gelir sizi destekler. Maç yaparsınız, yenersiniz, yenilirsiniz veya berabere kalırsınız. Takım olarak sürekli antremanlara katılır, her maça sürekli hazır olursunuz.

Herkesin bildiği gibi futbol, İngiltere’den çıktı. Eski zamanlarda şimdiki gibi büyük

organizasyonlar düzenlenmediğinden spor yapmak sadece insanların uğraşabileceği bir hobiydi. Ancak futbol farklıydı. Tenis, kriket gibi sosyete sporlarından ziyade futbol oynamak için çok gerekli ve önemli araçlar gerektirmiyordu. Ayanığızda ayakkabınız varsa, kale direği yapabileceğiniz iki ağaç, duvar arası varsa ve top haline getirebileceğiniz bir şey varsa bu sporu yapabiliyordunuz. Zor bişeyde değildi, yapmanız gereken tek şey topu iki kale direğinin arasına sokabilmekti. Bu yüzden futbol herkes tarafından kısa süre içerisinde çok sevildi. Bu yüzden futbol sokaklardan doğdu. İngiltere’de ilk futbol takımları genellikle fabrikalardan çıktı. Buna örnek verebileceğimiz en önemli takım Arsenal’dir mesela. Topçu fabrikasında çalışan işçilerin morallerini yüksek tutmak amacıyla kuruldu bu takım. Peki, neden futbol takımı kuruldu sorusunun cevabı ise önceden bahsettiğim gibi, bu sporu herkes rahatlıkla yapabiliyordu.

FIFA, Haziran 2008 içerisinde Büyük Sayım 2008 adlı raporunu yayımladı. Buna

göre dünya üzerinde 301 bin klüp ve 1 milyon 700 bin futbol takımı faaliyet gösteriyormuş. Türkiye’de ise 2 milyon 740 bin kişi futbol oynuyor. Baktığımızda Sibirya’nın steplerinden Uzakdoğu’nun bilinmeyenlerine, Brezilya’nın şaşasında Avustralya’nın çöllerine kadar heryerde faaliyet gösteren irili ufaklı birçok futbol takımı var. Ancak insanın bu kadar takımı bilmesinin olanaksız olacağı gibi kadrosundaki futbolcularıyla, stadıyla, kazandığı başarılarıyla herkesin hafızasında yer edinmiş büyük takımlar var. Kimdir bunlar derseniz başlıcaları Manchester United, Barcelona, Inter ve Bayern Münih gibi klüpler. Gel gelelim yazımızın amacına. Bu takımlar nasıl büyük takım olabilidi, bu takımlar bu başarılara nasıl ulaşabildiler? Bu soruların cevaplarını arayalım.

1.faktör iyi bir takım kurmaktan geçiyor. İyi futbol, iyi oyuncularla oynanır. Büyük

başarılara imza atmış küçük takımların bile kadrosunda skora direkt etki eden 1-2 futbolcu bulunur. Bu yüzden futboldan anlayan, takımın eksik mevkilerini iyi analiz etmiş bir transfer komitesine ihtiyaç vardır. Bu mevkilere iyi futbolcular alabilmeli, eğer büyük paralar harcayacak parası yoksada fiyat/performans olayını en iyi sağlayacak oyuncuyu takımın kadrosuna kazandırabilmelidir.

2.faktör ise iyi bir gözlemci ekibine sahip olabilmek. Özellikle bütçesi kısıtlı olan

takımların sahip olması gereken şeydir bu faktör. Çünkü binlerce oyuncu oynuyor ve transfer komitesi bu futbolcuların hepsine hakim olamaz. Bu yüzden eksik mevkilere uygun oyuncuları araştırıp komiteye bildiren ve en önemlisi genç oyuncuları keşfederek takımın geleceğine önem kazandırabilecek bir ekip olmalıdır bu.

3.faktör ise iyi bir altyapıya sahip olabilmek. Ne kadar paranız olursa olsun takımın

ruhunu sahaya ortaya koyabilecek, altyapıdan yetişmiş futbolculara sahip olmalı takım. Ha buna sahip olmak çok gereklimidir bence evet. Bunu yapmadan büyük takım olmuş klüpler vardır mesela Chelsea gibi. Ancak yine Chelsea üzerinden görüldüğü üzere o kadar imkâna rağmen hala bir Şampiyonlar Ligi kupasına sahip olamadılar. Ayrıca altyapıda oyuncuların gelişimini iyi yönde etkileyecek, onların özellikleri üzerine oynayacakları mevkilere hazırlayacak antrenörlerinde olması gerekli.

Page 8: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

8

4.faktör ise takımın kimyasını bozacak, değiştirecek karalara sadece gerçekten

ihtiyaç duyulduğunda başvurulmasıdır. Hiçbir büyük takım kötü oynasa bile o mevkide alternatifi olmayan bir oyuncusunu yerine birisini alamayacağını bildiği sürece satmaz. Özellikle bu takımın hedefleri varken, daha doğrusu büyük takım olma yolunda çalışıyorsa bu kararı almamalıdır. Bir diğer unsur ise teknik direktörüne göstermesi gereken sabırdır. Büyük başarılar 3-5 ayda gelecek cinsten değildir. Ve her değişimin takımda yarattığı bir sancı olur. Bakınız Real Madrid, çok teknik direktör değiştirdi ve La Liga dışında uluslar arası bir başarısı olamadı. Çünkü her gelen teknik direktör kendi tarzına göre futbol oynattı, ona göre oyuncu aldı. Ve bunun sonucunda uzun süredir Benitez ile çalışan, kadrosu ve mali olanakları R.Madrid’e göre daha kısıtlı olan Liverpool Real Madrid’i 4-0 ile geçti. Bizim UEFA kupası başarımız, Derwall ile gelen bir birikimin patlama noktasıydı. Derwall Türkiye’nin ve en önemlisi Galatasaray’ın futbol anlayışını değiştirdi, Galatasaray altyapısının sağlamlaştırılmasında rol oynadı. Kalli, Denizli, Souness ve diğerleri derken Fatih Terim altyapıdan gelen oyuncuların takıma katılmasıyla ve kurulan kadroyla 4 senelik süreçte kupaya uzandı. Yani demek istediğim 2 başarısız sonuç alan teknik direktörü,2 hata yapan oyuncuyu yönetim ve taraftarlar günah keçisi ilan etmemelidir. Çünkü takımda yapılan her değişiklik ilerlemenin ve büyük takım olmanın önüne bir engel koyacaktır.

Ve en son faktör, gelen başarılarla beraber tesisleşebilmek. Büyük takım olma

yolunda giderleriniz gittikçe artacak ve bunu karşılayacak yeni gelir kaynakları olması gerekecetir. Klübün iyi bir stada sahip olması, iyi tesislere sahip olması ve ona garanti gelir getirecek bir kurumun mümkünse sahibi olabilmesi o takımın geleceğini garanti altına alacaktır.

Galatasaray olarak büyük takım olabildik mi? Taraftarlarca evet. Ancak endüstriyel

futbolun gerekliliklerine bakıldığında birçok eksiklikler gözümüze çarpmakta. Zaten büyük takımız ancak, gerçek anlamda olabilmek için bu eksiklerimizi gidermeli ve gerçek anlamda büyük takım olabilmeliyiz.

Page 9: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

9

DDiissiipplliinn mmii kkaazzaannıırr?? KKaapprriissllii YYııllddıızzllaarr mmıı??

ŞŞüükkrrüü TTAALLAAZZAANN

Bazı yıldız futbolcular yetenekleri üst düzeyde olmasına karşın Yönetimin veya teknik direktörlerinin koyduğu kurallara alışamazlar ya o kurallara karşı her zaman aykırı gelen hareket ederler ya da o takımda başına buyruk bir şekilde yaşar ve futbol yaşantısını o şekilde yaşar ve başarısız olurlar. Futbol hayatımızda bçyle olaylara sıkça rastlar olduk ama bu son günlerde Galatasarayımız’ın başından da böle bişey geçtiği için bu yazıyı yazma hissinde bulundum… Perşembe günü Uefa mücadelesi veren Galatasarayımız Hamburg mücadelesinde her şey çok iyi giderken takıma resmen sanki nazar değdi;gol yedik üstüne Emre oyundan atıldı sonrasında Cesur Bülent Hocamız Maçın iyilerinden olan Yıldız oyuncumuz Lincoln’ü oyundan çıkardı Oyuna giren oyunçu birde üstüne üstelik Mehmet Güven olunca bece daha çok sinirledi kendinden daha iyi ya da kendine yakın bir eş oyuncu girseydi Kewell veya Baroş o zaman bu tepkiyi vermezdi bundan bu kadar eminim ve olan o noktadan sonra oldu…Sahada kötü olan Nonda çıkması gerekirken Top tutacak adamı çıkarınca bu hareketi beğenmeyen Lincoln hocasının üstüne doğru bu hareketinin neden yaptığını sormak istiyordu belki biraz sinirliydi ama hakemler tarafından soyunma odasına gönderildi..Bu Lincoln zaten geçen sene buna benzer bir hareket yapmıştı ..

Bjk maçı öncesi kampı terk etmişti ve o maç kadro dışı kalmıştı ve Kalli ye küsen Lincoln top oynamadı takii Kalli görevinden alınıp yerine Cevat Güler le devam edene kadar ilk maçında Gençlerbirliği deplasmanında o ağır sahada kendini yırtınarak maçı kazandıran golümüzü attı ve o 6 maçta 6 galibiyet serimizin başlangıcı oldu…Bu Lincoln ün disiplini sevmeyen bir oyuncu olduğunu biz biliyorduk işte bunda dolayıda Lincoln de Hocasına bu kararın sebebi sormak istiyordu…Maç bitmişti iki taraf tarafından uyutulacak açıklamalar yapılmıştı ama bu açıklamara kimse dahil inanmıyordu ve inanmadığımız ortaya çıktı…Şampiyonluk yolumuzda önemli deplasman öncesi Lincoln İlk 11 de yoktu yedekler arasındaydı Bülent disiplini seven hoca olarak kendisie yapılan bu hareketi kabul etmemiş ve oyuncusunu böle cezalandırmıştı ve Ts deplasmananına 2 forvetle çıkmıştık…Bu iki forvetten biri bu sene yatan Ümit Karan dı…Bülent çok büyük kumar oynuyordu kendince Ts deplasmanında alınacak bir galibiyet Bülenti haklı çıkaracaktı, ters bir sonuçta herkes tarafından eleştirilecekti. Maç berabere bitti ama maç 2-1 iken kendi disiplini uğruna takımımızı yaktı…

Page 10: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

10

Neden mi? 2-1 öndeyiz Baroşu çıkarıp yerine Yaser’i aldı girer girmez Yaser kırmızı kartı gördü ve takım 10 kişi kaldı ve golü yedik. Maçta önce alıncak bir beraberlik bile belkide bizim için iyi bir skordu o kadar eksik var 3 günde bir maç yapıyorsun Kewell ı dinlendiriyorsun ve hatta kendıince Lincolne ceza veriyorsun gibi olaylar varken ama Bu Galatasaray Bülent Hoca… Bu takım bu sene senin takımın değil sen biraz kendinden taviz verirsi bazı hareketlere göz yumarsın ve Galatasarayımız başarıya koşar hem Uefa’da hem de ligte… Sene sonunda geldiğinde Lincolnu yönetime bildirirdin ben bu oyuncuyu takımda istemiyorum diye onlarda gerekeni yapar… Lütfen Cesur Bülent disiplin yüzünden Kalli gibi sende sonunu Hazırlama Ateşle oynama. Sen gidersi belki ama en önemlisi Galatasaray’ımız zarar görmesin. Herşey gelip geçici ama tek Gerçek var O da GALATASARAY… Biz her zaman senin arkandayız ama disiplin ile her zaman kazanılmaz…

Bir değişiklik isyanı da Juventuslu yıldız oyuncu Trezeguetten... Ranieri, Chelsea maçında Trezeguet'yi oyunda alıyor. Onlar da Galatasaray gibi 10 kişi. Trezeguet'nin ayağına ikinci yarıda 6 kez top gelmiş, Ranieri yorulmuştu, takımın gol kralı Amauri'yi aldım diyor. Trezeguet de gitmiş ülkesinde L'Equipe gazetesine Ranieri için sallamış durmuş. Sonuç hafta sonunda Bologna maçında Trezeguet yok. Ranieri de ağlayan bir çocuk gibi diyor onun için. Ligin ilk yarısında da Del Piero oyundan alındı diye montunu Ranieri'ye doğru fırlatmış, Juventus o maçtan sonra yokuş aşağı koşmuştu.

Hagi zamanındaki Galatasarayımızı hatırlayın… Maç Ali Samiyende Gençlerbirliği ile oynuyoruz ve o sırada şampiyonluk mücadelesi için en önemli maçımızdı belkide ve skor bizim aleyhimize giderken Teknik direktörümüz Hagi gol atmamız gerekirken Hakan Şükür’ü oyundan çıkardı ve yerine oyuna Cafercanı aldı ve o maçta Hakan Şükür Hagiye inanılmaz bir tepki göstermişti Hakan haklımıydı?

Hemde çok haklıydı ne oldu Hakan ceza mı aldı hayır? Böyle takım için yıldız oyunculara birazda olsa hataları olsada görmemezlikten geleceksin ki küsmesinler takıma… Şimdi disiplin mi kazanacak yoksa yıldız oyucu mu kazanacak bu sorunun cevabını bize en güzel şekilde belli bir zaman geçtikten sonra göreceğiz inşallah Disiplin diye hem Oyuncuları harcamayız hemde Galatasaray kulübüne maddi anlamda da zararlar vermeyiz…

Page 11: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

11

Hedefimizi Kadıköy olarak belirlemişken bu ufak bir anıyı paylaşmak istedim. Bir zamanlar ikisi rakipken Şu an aynı takım için mücadele ediyorlar fakat şu an rakip değil aynı takım için mücadele ediyorlar... Biri Hoca olarak görevini yapıyor biri ise onun verdiği taktiklerle başarıya beraber koşuyorlar…

Page 12: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

12

KKaahhrraammaannllaarr ççaağğıınnaa ddöönnüüşş......

AAhhmmeett ÇÇAAKKIIRR

Galatasaray'ın Hamburg sınavı çeşitli bakımlardan çok zor bir karşılaşmaydı. Sarı Kırmızılı takımın üstüste gelen ve bir türlü arkası kesilmeyen sakatlıklara eklenen milan baros'un cezası nedeniyle neredeyse yarı gücünü kaybetmiş bir görünümü vardı. Hamburg da sıkıntılı bir dönemde geçiyordu ama onların Galatasaray maçını yeniden çıkışa geçmek için iyi bir fırsaat olarak görecekleri de ortadaydı. Savunmada yaşadıkları sorunlara karşın ortaalanda ve hücum güçlerinde herhangi bir azalma sözkonusu değildi. O kadar ki takımın en önemli oyuncusu durumundaki (Önümüzdeki sezon Bayern Münih'te oynayacak) İvica Oliç'in yedek kalmış olması, inanmakta zorluk çektiğimiz bir durumdu. Galatasaray bu zor koşullarda elinden gelenin en iyisini yaptı. Özellikle adına futbol denebilecek hemen hiçbir hareketin olmadığı ilk yarım saatlik bölümde sözü edilmesi gereken olgu, Sarı Kırmızılı takımın ayakta durma çabasıydı. Bunun hemen sonrasında gelen Ayhan'ın golü, böyle bir maçta olabilecek en güzel işti. Çünkü karşılaşma öncesinde Sarı Kırmızılı takımla ilgili düşünce ve tahminler hiç parlak sayılmazdı. Bizzat kulübün teknik danışmanı bile Cim Bom'un Hamburg karşısında bir şansının olamayacağı kanısındaydı. Geçen sezonki Leverkusen maçı gibi bir facia tablosunun ortaya çıkabileceğini düşünenler de az değildi. Karşılaşma boyunca Sarı Kırmızılı oyuncuların önemli bir bölümünün (Ne yazık ki hepsinin değil!) ortaya koyduğu kahramanca mücadele, tribünde de anlamlı bir destek bulmuştu. Gurbetçi Galatasaraylılar belki Berlin maçındaki gibi çoğunlukta değillerdi ama her yerdeydiler. Yani tribünlerin belli bölümünde toplu, kalan bölümlerde de dağınık olarak oturmuşlardı. Maç boyunca yaptıkları tezahüratla kesinlikle evsahibini bastırdılar. İkinci yarının hemen başında gelen rakibin golü ve belki bundan çok daha önemlisi Emre Aşık'ın oyun dışı kalması nedeniyle 'Eyvah!' dememek elde değildi. Galiba geçen sezonki Leverkusen maçı benzetmesi doğru çıkacaktı. İkinci yarının neredeyse tamamı tek kale maç şeklinde oynandı. Sarı Kırmızılı kale önünde çok önemli gol pozisyonları yaşandı. Ancak top ikinci kez Galatasaray ağlarına gitmedi ve önemli olan da buydu... Sonuçta da Sarı Kırmızılı takım mümkün olabilecek en iyi sonuçla İstanbul'a döndü... Karşılaşma sonrasında elbette ki Sarı Kırmızılılar büyük bir sevinç içindeydi ancak bunun yanında görmezden gelinemeyecek bir burukluk da sözkonusuydu... Burukluk, önce Emre Aşık'ın gördüğü kırmızı karttan, sonra Lincoln'ün oyundan çıkarken yaptığı hareketin önümüzdeki günlerde çıkarabileceği sorunlardan kaynaklanıyordu. Belki de hepsinden önemlisi Barış Özbek'in sarı kart cezalısı durumuna düştüğü iddiasıydı. Muhabir arkadaşlarımızın hepsi değilse bile büyük bir bölümü Barış Özbek'in sarı kart cezalısı olduğunu, çalıştıkları gazete ve tv kanallarına bildirdiklerini söylüyorlardı. Ancak gazetelerde böyle birşey göremedik, tv'lerde işitmedik. Çünkü böyle birşey yoktu, Barış cezalı değildi, İstanbul'daki rövanşta oynayabilecekti... Galatasaray adına bu çok sevindirici bir gelişme. Çünkü Barış Özbek herhangi bir oyuncu

Page 13: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

13

değil. Sık sık vurguladığım gibi son maçlarda üç kişilik oynuyor ve takımını ayakta tutuyor. Linderoth'la başlayan Servet ve Mehmet Topal'la süren kilit nitelikteki adamların yokluğu zincirine onun da eklenmesi felaket olurdu. Cim Bom hiç değilse böyle bir sıkıntıya düşmemiş oldu. Ancak Lincoln'le ilgili sorundan kurtulmak pek kolay görünmüyor. Brezilyalı futbolcuyla ilgili gelişmeler yeni ve bilinmeyen şeyler değil. Daha önce Schalke'de de aynı durumlar yaşanmış. Oynadığı zaman elbette ki çok büyük bir silah Lincoln. Nitekim ligin ilk yarısının sonlarına doğru çok iyi maçlar çıkardı ve bu sayede artık onunla ilgili tartışmalar gündemden kalkmış gibiydi. Fakat son haftalarda onunla ilgili kısırdöngü yeniden gündeme geldi. Evet, kalitesi ortada ama ne zaman oynayacağını Allah bilir! Bülent Korkmaz'ın futbola bakışıyla Lincoln'ün durumu şiddetli biçimde çelişiyor. Korkmaz, takımı için varını yoğunu ortaya koymayı bir namus ve ahlak sorunu sayan anlayışın temsilcisi. Bunu daha iyi anlamak için UEFA Kupası finalinde omzu sargılı olara maça devam etmesini gözünüzün önüne getirebilirsiniz. Yani o futbolun kahramanlar kuşağından ve hiç kuşkunuz olmasın ki en nefret ettiği şey, aynı işi kalpazanca yapanlardır. Yani canı istediği zaman oynayıp istemediğinde yatanlara onun takımında kesinlikle yer yoktur. Lincoln profesyonel bir futbolcu. Oynayabildiği kadar oynar ve parasını alır. Hepsi bu! Bunun ötesindeki duygu ve düşüncelerin Brezilyalı oyuncunun dünyasında fazla bir yer işgal etmediğini herkes görebiliyor... Bu durumda sezon sonunda yolların ayrılması kaçınılmaz gibi görünüyor. Peki, o güne kadar ne olacak? Bunu birlikte göreceğiz ama pek hoş şeyler olmayacağı ortada. Futbolun sadece profesyonellik işi olmadığını aynı maçta bir başka yabancının örneklemiş olması da ilginçti. Daha iki hafta öncesinde ayakta duracak hali olmayan Kewell'in bu karşılaşmada en kritik görevlerden birini üstlenmiş olması, onu da kısa yoldan 'gerçek Galatasaraylı' yaptı sanıyorum. Hamburg'la İstanbul'daki rövanş maçında da onun stoper oynaması ciddi seçenekler arasında sayılıyor. Bu olsa da olmasa da Sarı Kırmızılı taaraftarların zaten sevdikleri bir oyuncu olan Kewell'e muhabbetlerinin çok daha üst düzeye çıktığını rövanşta göreceğiz. Galatasaray'ın bugün yaşadığı kadro sıkıntısı içinde sıranın Alpaslan Erdem'e bir türlü gelmeyişi de bir başka şaşırtıcı durum. Çünkü bu futbolcu, şans bulabildiği kısa sürelerde umut verici bir görünüm ortaya koymuştu. Zaten Ümit Milli Takımında oynuyor oluşu da kalitesinin bir başka kanıtıydı. Ancak son dönemde birkaç dakika bile forma şansı bulamayışını açıklayabilmek kolay değil. Hasan Şaş'ın sessiz sedasız dönüşü önemli bir gelişme olabilir. Çünkü o sarı Kırmızılı takımda büyük başarılar yaşamış 'kahramanlar kuşağının' son temsilcisi. Uzun süredir uzak kaldığı takımında daha söylenecek sözü olduğunu ortaya koymak isteyecektir. Futbolunun yanısıra önder kişiliğiyle de Galatasaray'ın ona çok ihtiyacı var. Nonda ve Ümit karan'ın aylardır süren bitikliği, artık üzerinde kimsenin konuşmak istemediği bir durum. Ligde ve Hamburg'la oynanacak rövanşta Cim Bom'un asıl sorunu da bu olacak. Savunmada ille de bir kahraman ortaya çıkıp takımı ayakta tutuyor ama neredeyse 1 yıldır gol atamayan forvetlerle bir yere varabilmek kolay değil... Baros var, diyebilmek de pek kolay sayılmaz. Çünkü Çek oyuncu da parlak bir dönemden geçmiyor. İkinci yarının şu felaket döneminde bütün yapabildiği 1 gol atıp ikinciyi de rakip kendi kalesine attığı halde kendi adına yazdırabilmek oldu... Cim Bom Almanya'da önemli bir iş başardı ama bundan dolayı bayram edebilmek de pek kolay değil. Yine de şimdi sevinme zamanıdır diyelim.

Page 14: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

14

Page 15: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

15

Page 16: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

16

AAllii EEmmrree DDeeddeeooğğlluu RRööppoorrttaajjıı

[[HHaazzıırrllaayyaann:: MMeerriiçç BBaabbaaccaann]]

- All-Star gecesi Kobe'nin MVP seçilmesine nasıl bir yorum getirmek istersiniz? All – Star gecesinde Kobe’nin MVP seçilmesinden çok smaç yarışmasında yaşananlar daha akılda kaldı. Kobe ilk NBA’e adım attığı yıllarda Michael Jordan’ın varisi olarak gösterilmeye başlanmıştı. Jordan o dönemlerde bir kaç güzel hareket ve All Star olmasına rağmen ciddi bir şov izlettirmeye çalıştığı için MVP ödülünü alabiliyordu Kobe’nin ki de böyle bir durum söz konusu bence. Ne yalan söyleyeyim oturupta maçın tamamını izlemedim ama dediğim gibi Kobe’nin MVP ödülünü almasından çok smaç yarışmasında yaşanan adaletsizlik daha akıllda kaldı benim açımdan. - Hido Geçen hafta Çarşamba günü baba oldu onu burdan kutluyoruz. Hido ve Memo hakkında neler söylemek istersiniz? Geçtiğimiz yıl turkbasket.com’a bir yazı yazmıştım Hido ve Memo ile ilgili. Kirilenko 2007 Avrupa Şampiyonası’ndan once NBA’de kötü bir performans sergilemiş ancak Rusya’nın Avrupa şampiyonu olmasında baş rol oynamıştı. Çünkü sezon içindeki kötü performansını yazın milli takıma geldiğinde düzeltmişti. Bizimkilerde ise tam tersi bir durum söz konusuydu hep. NBA’de iyi performans sergileyip buraya geldiklerinde tabiri caizse kötünün ötesi performanslar gösterip milli takımın derecelerine etki ediyorlardı. Bu nedenle bende “Keşke bir sezonu şöyle rezil ötesi geçirselerde milli takıma geldiklerinde daha iyi oynasalar” demiştim. Hoş geçen yaz döneminde Hidayet vardı bir tek Mehmet kadroya alınmadı fakat Hido’nun gerek NBA gerekse milli takım performansı aynı düzeyde devam etti. Çok fazla uzatmadan şunu söylemek lazım. Artık onlar “ Genç oyuncu “ sıfatını taşımıyorlar. Basketbollarının zirve yapacağı dönemdeler nitekim ikiside kendilerine verilen rollerin dışına da çıkarak takımlarına büyük katkılar yapıyorlar ve alkışı hakediyorlar. Tabi oradaki performansları çok önemli ülkemizin gururu olmaya devam ediyorlar ancak benim için milli takımda ne yaptıkları daha önemli çünkü 2001’den sonra milli takıma hala istenilen katkıyı vermediler ve “NBA” oyuncuları olarak milli takımı sırtlayıp istenilen başarılara gidemedik. 2006 Japonya’da onlarsız bir başarı geldi. Bu başarı derece olarak değildi bence oyun olarak ön plandaydı açıkçası bu ruhun ve oyunun da bir parçası olmayı başaramadılar. Umarım basketbolu bırakmadan bunu başarabilirler. Benim için Mehmet Okur’un All Star olması büyük bir olay ancak Milli takım ile yakaladığı başarıyı da yanına koyarsa bu daha da büyük bir olay olur.

Page 17: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

17

- Türk basketbolunu NBA basketboluyla karşılaştırırsak ne gibi eksiklerimiz veya ne gibi artılarımız vardır? Basketbol olarak zaten NBA artık ulaşılmaz değil. Bugün altyapıda oynayan bir küçük takım oyuncusu bile kendine NBA’I hedef olarak seçebiliyor. Ancak en büyük eksikliğimiz bana gore Türk basketbolu olarak detaylar üzerinde çok durmuyoruz, duruyorsakta yeterli çalışmaları yapmıyoruz. Daha çok takım olgusu üzerinde durduğumuz için, oyuncular takım içinde kendilerini ne kadar geliştirebilirse o kadar paçayı kurtarabiliyor fakat NBA’de bireyselliğe önem verildiği için bireysel parçalardan takım yaratılmaya çalışılıyor. En büyük farklılığımız bu diye düşünüyorum. Örneğin Türkiye’de bir oyuncunun şutu bozuksa bunun oyuncu tarafından düzeltilmesi bekleniyor fakat NBA’e gittiğinizde şutunuzu geliştirmeniz için her türlü yol gösteriliyor. O methodlar çerçevesinde şutunuz gelişti, gelişti, gelişmedi o zaman hadi sana eyvallah denebiliyor. Fakat ülkemizde o oyunucunun şutu gelişmemişse ona başka bir rol bulunuyor, ve o isim sınırlı yetenekli birisi olarak kalıp belli bir işi üstlenebiliyor. Tabi birde organizasyon eksikliğimiz var ancak o biraz ülkenin sosyo ekonomik ve spor kültürü araştırmasına girer onun için ayrı bir seminer lazım diyebiliriz. - Bu sene Türk takımlarının Avrupada'ki şanslarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Avrupa’da Türk takımlarının şansı yoktu bu sene. Geçen sene şanslıydık ve güzel dereceler elde ettik. Şansımız sayesinde oldu demiyorum ancak şans faktörü sporda %30 geçerli ise Türk takımları için bu %40’tan bile fazla bir oranda olabiliyor. Efes Pilsen kurduğu kadroya gore büyük hayal kırıklığı yaşadı, Fenerbahçe Ülker gidebildiği yere kadar gitti yine ancak 2010’da Euroleague Final Four hedefleyen bir takımın bu hedefe gidiş şekli bence yanlış ve bu sene onlarda çok iyi değildi bana gore. Galatasaray Café Crown ise bu kadar bozuk bir düzende kötünün iyisini yaptı. Gelecek yıl için çok ümitli değilim ancak Euroleague’de yine Final Four ümidi ile yaşamaya devam edeceğiz. - Beko Basketbol liginde oynayan ve NBA'ye yakıştırdığınız oyuncular var mı? Varsa kimler. Ömer Aşık bana göre Türk oyuncu olarak NBA’e yakışan tek isim şu an. Sakatlanmasaydı çok büyük bir yıldız olma yolunda hızla ilerliyordu ancak şansı hala bitmiş değil. Yabancı olarak ise kimse yok çünkü zaten onlar NBA’e giremedikleri için Avrupa yolunu tuttu ve buradalar o yüzden yabancılar burada daha iyiler. - Efes Pilsen Türkiyede bu kadar çok başarılı iken avrupada neden başarısız oldu ? Ergin Ataman’ın çok yabancı = başarı isteği düzensiz bir takım yarattı. Kasun’un sakatlığı pota altı gücünü yok etti gibi gözüksede eldeki isimlerde iyi kullanılamadı yada onlar iyi performans göstermedi. Bir de bazı yerli isimler üzerinde pollyannacılık oynamaya devam ediyorlar ancak onların takıma yaptığı katkı maalesef umulandan beklenenden daha az ama maalesef sorunlar yabancı oyuncular üzerinden arandığı için bud a görmezden geliniyor.

Page 18: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

18

Tabi bir de oyun kurucu sıkıntısı vardı ancak onu takımı kurarken halletmeleri gerekiyordu euroleague’den elenince değil.

- Bayan Basketbol hakkında ne düşünüyorsunuz? Bayan basketbolunu seyretmeyi çok seviyorum. Çoğu basketbol sever bayan basketbolunu dışlar ama şöyle söyleyeyim ben kapanan 6.Adam dergisinde altyapı – oyuncu röportajı – antrenör röportajı – değerlendirme olmak üzere neredeyse ülkedeki hiç bir basın yayın organının yapmadığını yapıp 10 sayfa bayan basketbolu yayınladım. Ancak şu kadar söylemek istiyorum. Bayan basketbolcuların kendileri bile basketboluna sahip çıkmıyor ki başkalarrı onlara sahip çıksın. Herşey kendi ellerinde bayan basketbol camiası birlik olarak basketboluna sahip çıkarsa, Anadoluya güzel bir yayılma yaparlarsa, bayanlarımızın spor yapması, basketbolu sevmesi adına büyük adımlar atılmış olur. Çünkü bayanların kapasitelerinin üzerine çıkarak yaptıkları mücadeleyi seyretmek gerçekten çok zevkli. - Basketbol neden ülkemizde hep geri planda ? Söylediğim gibi ülkedeki sosyo ekonomik durum ve spor kültürü ile alakalı. Sırf basketbol değil geri plana atılan. Büyük bir coğrafyamız ve kalabalık bir nüfusumuz var ancak nokta atışı yaparak spor dallarını belli alanlara yerleştirerek sporu sevdirtmiyoruz. Tam tersi tek bir merkezden spor yönetimi yapmaya çalışıyoruz bu nedenle çoğu spor geri plana atılıyor. Futbolun egemenliği tartışılmaz ancak futbolun ulaşamadığı yerlerde basketbolu sevdirmek gerekir. Bir de futbola oranla çok daha detaylı bir spor olduğu için halkımızın büyük bölümü anlamakta zorluk çekebiliyor. - Türk Basketbolunda transfer politikalarını nasıl buluyorsunuz? Transferler genelde ABD'den mi yapılmalı? ABD ağırlıklı yapılması normal. Futbolda da Brezilya ağırlıklı yapılıyor çünkü sürü şeklinde futbolcu dağıtıyorlar. Amerikalı basketbolcularda Brezilyalı futbolcular gibi. Fakat ben Avrupa’dan isimlere daha sıcak bakıyorum daha doğrusu Avrupa – Amerika karışımının iyi sağlanması gerektiğine inanıyorum. Ama ne dersek diyelim işin ucu yine paraya geliyor. Avrupalı oyuncular, Amerikalılara göre çok daha pahalılar bu yüzden Amerikalıların peynir, ekmek gibi getirilmeleri normal. - Tek cevap ile bu sene ki en iyi Lejyonerimiz ? Doğuş Balbay Takip edilen bir isim değil ama Texas Üniversitesi’nde gerçekten iyi oynuyor. -Fanzin okuyucularımıza buradan birşey söylemek istermisiniz? Fanzin çalışması benim daha önce değişik alanlarda yapmak istediğim bir şeydi. Galatasaraylı isimlerin medyada çok fazla varolamadıklarını görüyoruz. Bu nedenle işin en altından başlayan ve bu tür medya çalışmalarına ilgi gösteren insanları görmek çok sevindirici çalışmalarınız için tebrik ederim. Fanzin okuyucularının ise bu tür çalışmaları okuyarak en büyük desteği vermesil lazım. Ülkemizdeki en büyük sıkıntılardan biri okumak çünkü.

Page 19: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

19

TERS KÖŞE (Fanzin sayı: 19) Merhaba sevgili okurlarım. Forumda aranızda fazla bulunamasam da fanzine boş geçmeye ve sizleri benden ayrı bırakmaya gönlüm razı olmadı. Bu sebeple yine karşınızdayım.

Olayın geçen hafta “forumda avatarlar kalktı, o yüzden bütün esprin, rengin kaçtı, güç bela çekiliyordun artık hiç çekilmezsin” diye aldığım imzasız mektupla hiç ilgisi yoktur. Ama yazan kendini belli etse yada yöneticiler şu avatar işine çözüm bulsalar daha bir farklı olurdu, onu da söylemeden geçemeyeceğim.

Geçtiğimiz haftalar Bülent Korkmaz ‘ın takımın başına getirilmesi neticesinde Galatasaray adına oldukça hareketli geçti. Ligdeki çalkantılı dönemin alınan Konya ve Bursa galibiyetleri ardından Trabzon beraberliği ile devam etmesi, çalkantının bir sure daha bizden uzak olmayacağı anlamına geliyor. Takımıza inancımız sonsuz deyip bekleyelim, ligimiz daha pekçok gelişme ve sürprize açık durumda.

Hele UEFA kupasında yola devam edişimiz var ki, tüm düşmanlarımı çatır çatır çatlatır şekilde devam ediyor. Bu sezon UEFA kupasında ön eleme ile birlikte 6 galibiyet, 2 beraberlik ve sadece 1 yenilgi alan takımımız, onca eksiğine, hakem hatalarına ve şansızlığa rağmen çeyrek

finale koşuyor. Finale kadar uzanacak bu yolun bizlere açık ve

Page 20: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

20

de hayırlı olmasını temenni ediyorum. Fenerbahçe ‘liler Saracoğlu stadının çevresinde final maçının hazırlığı ve oynanacağı yaklaşık 1 ay dönemde, sarının yanında kırmızı görmeye hazırlansınlar. Sözlerimi tamamlarken, eski sayılarımda belirttiğim ve her vurduğunuz “Kewell gibi 90 ‘dan gol olsun” temennimi birkez daha gerçeğe dönüştüren Hayri Potter ‘ımız Harry Kewell ‘a Bordo maçında 90 ‘a astığı gol sebebiyle bir kez daha teşekkür eder, kendisinin Hamburg maçındaki stopper mevkiinde de gösterdiği üstün başarıyı tebrik ederim. Madem ihtiyaç duyuyoruz, önümüzdeki hafta kendisine biraz kalecilik dersleri de vereyim ki, kaleye falan geçmesi gerekirse onu da başarıyla yerine getirebilsin.

Başka yazarlarda oyalanmayın sizlere birtek ben yeterim sevgili okurlarım. “Yolunuz çakma yazar bozuntularından uzak, Sami Yen Hamburg ‘a cehennem olsun” diyerek sözlerimi noktalıyorum. Sevgiyle kalınız.

Zıt TAMKARŞIT En Sevdiğiniz Sanal Karakteriniz

Page 21: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

21

ÇÇAAĞĞLLAARR TTOORRUUNN İİLLEE CCAAFFEE CCRROOWWNN AARRAASSII……

Geçen haftaki sayımızda yeni transferlerimiz ve bu bağlamda şampiyonluk şansımız hakkında konuşmuştuk, bugün ise Hosley ve Tolliver takviyelerinin getirilerinin yanı sıra takıma verebileceği muhtemel olumsuzluklar üzerinden başlamak istedim. Geçtiğimiz sezon ortasında gerçekleştirilen Britton Johnsen transferi sonrası kısa bir bocalama dönemi geçirmişti takımımız. Bu sene ise aynı şekilde iki oyuncu transfer ettik ve bu oyuncular ortalama yirmişer dakika süre aldılar takıma geldikleri günün hemen ertesi günü çıktıkları maçta. Takımın buna bir reaksiyon göstermesini bekliyordum şahsen, beklediğim gibi de oldu. Bütün sene beraber oynuyorsunuz, setleri öğreniyorsunuz, takım yapınız gerçekten ligin üstünde bir seviyede ve siz bu rotasyona zorunlu olarak iki oyuncu ilave ederseniz ve bu isimler kalburüstü isimler ise, bu riskleri de göze alıyorsunuz demektir zaten. Bu noktada en büyük şansımız ise Koray Mincinozlu gibi mental konularda çok başarılı bir coach ile çalışıyor olmamız. Bu düşüncelerle birlikte kupada elendiğimiz Erdemir takımı ile Ayhan Şahenk Spor Salonu’na karşılaştık. Ligin başındaki düşmeye oynayan Erdemir takımı Hakan Demirel, Antwain Barbour ve Ahmet Çakı desteği ile şu anda ligin en formda takımlarından biri, öncelikle bunu söylemem lazım. Ayrıca düşme potasında yer almalarına rağmen düşmesine ihtimal vermediğim bir takım Zonguldak temsilcisi. Bu formda rakibe karşılık bir de yaşadığımız alışma devresini düşündüğümüzde maçın zor geçeceğini düşünüyordum maç öncesinde ve öyle de oldu. Maça başladığımız beşte iki yeni oyuncumuz yer alıyordu desem durum daha net anlaşılıcaktır sanırım.

Page 22: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

22

Erdemir takımı özellikle pota altından James Thomas ile iyi bir on dakika oynayarak ilk çeyreği önde kapattı. İkinci çeyrekle birlikte savunma direncimiz arttı ve çeyreğin ortasında ilk kez öne geçmeyi başardık yakaladığımız 7-0’lık bir seri ile. Soyunma odasına iki sayı geride girmemizin temel sebebi ise 2/12 dış şut yüzdemiz, hiç de alışık olmadığımız bir yüzdeydi bu. Buna karşılık Erdemir takımı da herkesin zorlandığı Ayhan Şahenk potalarına epeyce üçlük yolladı, dikkat çekici olan ise ikinci çeyrekte ürettikleri 20 sayının 18’ini üç sayı çizgisinin gerisinden üretmeleri idi. İkinci yarının başlaması ile her zaman için güvendiğimiz ve Koray Hoca’nın ‘’kadim dost’’ dediği savunmamızı iyi şekilde yapınca final periyoduna bir sayı önde girdik. Son dönemin en formda oyuncusu Hüseyin Beşok’un bitime altı dakika kala beşlemesine rağmen, Hosley’in katkıları ile maçı 73-71 kazanmayı başardık. Kaybedince konuşulanlar ve konuşanların sayısında epeyce artış oluyor malum ama mühim olan yenilgide bazı şeyleri tartışabilmek. Maçın bitiminde yapılan röportajda Koray Mincinozlu takım kimyasının oturmasının zaman alacağını ve bu süreçte yaşanması muhtemel problemlerin varlığından bahsetti. Kazanmıştık ama sahada gördüğümüz oyun ve dahası takımın hocasının yaptığı bu açıklamalar bir sonraki maçımız için pek de içaçıcı değildi açıkcası. Bir de bu maçın 13 yıldır maç kazanamadığımız İzmir deplasmanı olduğunu düşününce. . . Bu düşüncelerle gittik İzmir’e. Rakibimiz Pınar Karşıyaka bu sene taraftarları memnun edemese de ligde aldığı 11 galibiyetin dokuzunu kendi sahasında alan ve taraftar desteği ile daha iyi mücadele eden bir takım. 13 yıldır kazanamamanın bizler üzerindeki etkisinin yanı sıra takım oyununda gördüğümüz problemler yüzünden ve bir de bu sene hiç ‘’küçük’’ maç kaybetmediğimizi ekleyince acaba dedim, acaba yine mi kazanamayacağız. Korktuğum gerçekleşti ne yazık ki ve bu sene ilk defa tepe takımlar harici bir takıma kaybettik. Gerçi 16 Eylül 1996’dan beri kazanamadığımız bir deplasmandan yine galibiyet çıkartmamamız şaşırtıcı değil zira takımdaki kimsenin bizler kadar bunu hissettiğini düşünmüyorum. Her sene değişen kadrolar, oyuncular neyi ne kadar bilicekler ki, di mi ama? Maç hakkında uzun uzadıya konuşmak istemiyorum zira maçın ilk dakikasından itibaren kazanamayacağımız çok aşikârdı. Kimsede o hırs, istek yoktu ne yazık ki en azından ben kendi adıma bunu göremediğimi söylemeliyim. Final periyodunda bir ara skoru 78-78’e getirsek de devamını getiremedik ve sahadan 87-83

Page 23: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

23

mağlup ayrıldık. Bu maçta yaşanan bir takım tatsızlıklar olduğunu öğrendim maça giden arkadaşlarımdan, daha sonra basına da yansıdı zaten olaylar. Takım içinde olur bu tür olaylar ama kim olursa olsun bu takımın saygı duyulacak adamı, bu takımın abisi Hüseyin Beşok’dur, Beğenirsin-beğenmezsin orası ayrı bir olay ama herkes Hüseyin’e gereken saygıyı göstermek zorunda hele ki bu isim takıma yeni katılmış bir yabancı oyuncu ise diyerek bu konuyu kapatıyorum kendi adıma. Gerisi tamamen Koray Hoca’nın insiyatifinde. . . Bu mağlubiyet sonrası 14 haftadır koruduğumuz ikinciliği Türk Telekom takımına kaptırdık ve 3.sıraya düştük. Bir sıra altımızda yer alan Fenerbahçe Ülker takımı ile aramızda bir maç fark var. Tepe dörtlüden Efes Pilsen ile oynadık diğer iki takımla deplasmanda maçımız var. Aynı şekilde o takımların da birbirleriyle maçları var önümüzdeki haftalarda. Kalan maçlarımıza baktığımızda içerde oynayacağımız Beşiktaş Cola Turka maçına kadar nispeten zayıf rakiplerle oynayacağız ama arada düşmeme mücadelesi veren Kepez gibi Oyak Renault gibi deplasman maçlarımız da var. Bu haftasonu oynayacağımız Casa Ted Kolejliler maçı bir sıra altımızda ve üstümüzde yer alan iki takımın birbiri ile oynayacağı bu haftada fikstürün bize bir güzelliği. Hem takımın daha iyi bir şekle gelmesi açısından hem de takım ruhunun oluşması açısından önümüzde yaklaşık on beş günlük bir periyot var Bu dönemi en iyi şekilde atlatıp, playofflara hazır bir şekilde girebilmek oldukça önemli ama bu hafta aldığımız mağlubiyetten sonra kaybetme lüksümüz kalmadı artık en azından iki rakibimiz maç kaybedene kadar. ’’Basketbolda taraftarın kupaya hasret’’ diyerek açtık sezonu, sene sonunda bu özlemimiz diner umarım.

Page 24: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

24

LLİİGGİİNN RREENNGGİİ BBEELLLLİİ OOLLDDUU

Kalan 10 haftaya şöyle bir bakacak olursak, aslında ligin renginin belli olmaya başladığını görebiliriz.

Bu 10 haftada Galatasaray Antep, Hacettepe deplasmanlarına gidecek ve İstanbul ‘da yine deplasmanda İ.B.B ve Beşiktaş ‘la oynayacak. Ciddi bir fikstür avantajımız olduğu bir gerçek ama özellikle küme düşme bölgesindeki takımlara kaptırdığımız puanlar bizi zirveden uzaklaştırdı ve bu durumdan bir türlü kurtulamıyoruz.

Hft Sivas (49) BJK (48) TS (46) FB (44) GS (44)25 BJK - E Sivas - D G.Ant. - D Bursa - D Esk. - E 26 Denizli - D Kayseri - E İ.B.B - E Esk. - E G.Ant. - D 27 Antalya - E Kocaeli - D HCTP - D G.S - D F.B - E 28 Konya - D Bursa - E G.Birl. - E Ankara - D İ.B.B - D 29 T.S - E Esk. - D Sivas - D A.Gücü - E Ankara - E 30 G.Antep - D F.B - E Kayseri - E BJK - D HCTP - D 31 İ.B.B - E Ankara - D Kocaeli - D Denizli - E A.Gücü - E 32 HCTP - D A.Gücü - D Bursa - E Antalya - D G.Birl. - E 33 G.Birliği - E G.S - E Esk. - D Konya - E BJK - D34 G.S - D Denizli - D F.B - E T.S - D Sivas - E

Topl. 64~70 67~74 66~72 60~66 67~72

Bir maçın etkilerinin büyük olduğu ve dengelerin çok çabuk değişebileceğini bilmeme rağmen, takımların geçmiş maç performansları ve önümüzdeki dönem öngörülerini göz önüne aldığımda, Beşiktaş ‘ın 67~74 puan aralığında bu ligi tamamlayacağını ve bu puan aralığıyla şampiyonluğun en büyük adayı olmayı başardığını söyleyebilirim. 2. lik için en kuvvetli adayları ise özellikle dış saha performansıyla Trabzon, Sivas ve Galatasaray arasında çekişileceğini düşünüyorum.

Bu düzeni değiştirebilecek önemde maçlar da mevcut. Galatasaray ‘ın kalan her maçını kazanması halinde şampiyon olacağını halen söyleyebilirim. Hatta 1-2 beraberlik kredimizin dahi olduğunu düşünüyorum. Ama bu sezon üstüste 4-5 maç kazanmayı başaramayan takımımızdan böyle bir performansı, bir diğer deyişle geçen yılki mucizenin daha büyük bir tekrarını beklememizin bu kadro kısıtı içinde çok da mümkün olmadığı da bir gerçek.

Page 25: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

25

Keşke her yıl şampiyon olabilseydik ama bu maalesef her zaman mümkün olamıyor. Bu yılı bazı maçlardaki futbolumuzla, şampiyon olunan geçtiğimiz yılın üzerine çıkmamıza rağmen, uzun soluklu lig maratonunda aynı performansı sergileyemememiz sebebiyle kayıp yıl olarak da görmeye herkes alışmalı. Bu durumda UEFA kupasının öncelikli hedef ve ligde asıl hedefin ilk 2 olduğunu vurgulamaya gerek yok.

Biz yine bizim üzerimize düşeni yapıp, “hakkımızda hayırlısını dileyecek ve gelişmeleri takip edip, kulübümüzü desteklemeye devam edeceğiz”.

Abdullah TAŞAN / Yönetici

Not: Bursa ‘ya nihayet açılan GS Store ‘un da taraftara, kulübümüze ve işletmecilerine tekrar hayırlı olmasını diliyorum.

Page 26: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

26

LLiinnddeerrootthh ssaalloonnddaa!!

Tedavisinin ardından Tobias Linderoth salonda, Abcd Xywz ise sahada fizyoterapistler yönetiminde çalıştırıldılar.

Nasıl? Bu cümle çok tanıdık geldi değil mi? Son 1 yıldır galatasaray.org’da sık sık okuduğunuz bir cümle.Gönül ister ki bu cümleyi artık antreman raporu'nda görmeyelim,okumayalım, işitmeyelim. Buz adamımızı takımda görelim, Topal’la yan yana oynasın, sağında Arda solunda Kewell önünde Lincoln olsun. Buz adam demişken isterseniz biraz ondan bahsedelim... Ünlü futbol adamı ve Viborg Kulübü Teknik Direktörü Anders Linderoth’un oğlu olan Tobias Linderoth, babasının futbolcu olarak formasını giydiği Marsilya'da dünyaya gelmiş. Futbola 85'te Mjällby AIF altyapısında başlamış,7 yıl burada top koşturan Tobias,92'de IFK Hässleholm’e,95'te Feyenord’a, en sonunda 96'da ülkesine dönüp Elfsborg kulübünde profesyonel futbol kariyerine start vermiş. Elfsborg'da iki yılda 57 maça çıkıp 4 gol atmış, oradan komşu Norveç'in Stabæk I.F. takımına geçmiş. Stabæk I.F.'te de Elfsborg'daki istatistiklerine yakın daha doğrusu biraz üstü bir performans sergilemiş; 68 maç 9 gol Bu istikrarıyla dikkatleri üzerine çeken Linderoth,2001'de Everton'a transfer olmuş. Sakatlık belasıyla ilk kez burada tanışan İsveçli, 3 yılda sadece 40 maça çıkabilmiş.

Page 27: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

27

Page 28: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

28

2004 yılında belki de kariyerinin en başarılı dönemlerini yaşadığı Kopenhag'a geçiş yapan Linderoth, takımının demirbaşı olmayı başarmış. Ona emanet edilen kaptanlığı da es geçmeyelim. 3 yılda tümü 11'de olmak üzere 127 maça çıkan,6 gol kaydeden, iki Danimarka şampiyonluğu yaşayan Tobi, İsveç Milli Takımı'nın da kilit oyuncularından biri olmayı başarmıştı. İşte tüm bu kariyeriyle, başarılarıyla Galatasaray'a transfer olan Linderoth, İstanbul’da bir türlü dikiş tutturamadı. Kadroya katıldığında işler güzel gidiyordu. Eksikliğini çektiğimiz ön libero mevkisine istediğimiz adamı almıştık. Linderoth formunun zirvesine çıkmaya başlıyordu, Sion maçlarında takımı toparlayan adam olmuştu. Ta ki o saçma, gereksiz, iğrenç sakatlığa kadar. Linderoth’a belinde kemik büyümesi var teşhisi konmuştu! Ne o ne de biz, şimdiye kadar böyle bir sakatlık duymamıştık. Eyvallah dedik, Linderoth önemli oyuncu dedik, ameliyat oldu. Düzeldi, hazırlık maçlarında oynadı, kampı sorunsuz tamamladı. Dışarda ki Steaua maçında bile oynadı. Sonra ne oldu? Milli maç arası girdi, İsveç’in Arnavutluk ile oynadığı maçın 2. dakikasında aldığı darbeyle yine sakatlandı. O gün bugündür kayıp. Arada bir Kayseri maçında oynadı, iyileşti herhalde dedik, yine ses seda yok. Geldiği 2007'den beri, abartısız en az 1,5 yılı spor salonlarında geçti. Florya’da Linderoth nerde sorusunu soran adama verilen cevap aylardır; salonda! Futbolunun en verimli çağlarının heba olduğuna mı üzülsün, kulübe katkı sağlayamadığına mı yoksa taraftarı hayal kırıklığına uğrattığına mı? Hem onun için hem de bizim için çok zor bir durum bu, şüphesiz. Taraftar ondan hâlâ umudunu kesmemeye çalışıyor, en azından kendi adıma konuşayım, ben kesmedim. UEFA yolunda, orta sahaya alternatif bulmaya zorlandığımız şu günlerde, iyileşsin, bizlere sürpriz yapsın, takımın değişmez elemanı olsun diye umutla bekliyorum. Beklemeye de devam ederim, benim için sorun değil. Ama yönetim için sorun olduğunu düşünüyorum. Sezon sonuna kadar iyileşip 5-10 maça çıkmazsa gidiciye benziyor. Yıllardır aradığımız ön liberonun böyle saçma bir sakatlık uğruna, bize " 0 " katkı vererek gittiğini görmek beni çok üzer, sanıyorum sizi de. Lafı bir yerlere bağlamaya çalışıyorum ama bağlanacak gibi değil. Tek yapabileceğimiz onun için dua etmek, en azından benim... (!)

Page 29: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

29

ÜÜyyeelleerrddeenn...... // 9900++ KKööşşeessii……

MMaahhmmuutt DDeemmiirr

İşin gerçeği olaya o kadar çok duygusal bir pencereden bakıyoruzki bazen olay şahısların fanatikliğine kadar gidiyor. Herkez şu soruyu sorsun kendine; Lincon için Galatasaray nedir?, Galatasaray için Lincoln nedir? Cevaplar çok basit ama iş fanatikliğe geldiğinde doğru olan kavramları bir çırpıda siliyoruz. Arkadaşlar Lincoln için Galatasaray bulunmaz bir nimet iken Galatasaray için Lincoln "hiçbir şeydir" .. Lincoln kesinlikle Galtasarayın aradığı 10 numara değildir. Bu maçda oynamaması çok isabetli bir karardı bülen hoca için çünki kendini en tepede "dokunulmaz" zanneden Lincoln e bir şekilde dikkatini çekmek lazımdı ve buda yapıldı. Son durumlar Lincolnün sezon sonunda gideceğini artık iyiden iyiye hissettirmeye başladı. Geçen yıl Lincoln geldi doğru dürüst maç oynamadı ama Galatasatay "Lincoln"süz şampiyon oldu. Bu yıl ilk devre itibari iyi bir performansla biraz dilimize bal çaldı ama o bal çabuk eridi. Lincoln işte bu arkadaşlar kimse kandırmasın kendini.2 çalım ve 2 hareketle bu işler olmuyor. Trabzon gidiyor araıyor alanzinho denilen bir adamı bulup takıma monte ediyor, Lincoln’den 10 kat daha iyi bir adam, ilerleyen maçlardada göreceğiz zaten. Şimdi 2-2 bitti diye bülen hocayı kesen çok adam olacak onuda biliyorum ama doğrusunu yaptı bülent hocam Lincolnü oynatmayarak. Belki yaser yerine onu koysa bişey olurdu diyeceğim ama saha ve hava koşulları Lincoln’e uygunda değildi. Lincoln bu şartların adamıda değil zaten. Bu kadar eksiğe ve sıkıntıya rağmen bu maçı iyi götürdük, kazanabilirdikde ama olmadı. Şimdi perşembe günü çok hayati bir maç var, ona odaklanalım önce. Lincoln ve onun gibi disiplin ve profosyonellik yoksunu adamları baştacı edip bülent hoca gibi bir değeri tek hamlede silip geçmeyelim, Galatasaray kimliği bunu gerektirir. Galatasaray bir takımdır, bir Lincoln için tüm takım ve yönetimi çizen arkadaşların ben Galatasaraylılıklarından şüphe ederim. Bu yönetim ve bülent hocamıza güvenelim destek verelim. Ne Lincolnü nede onun gibi düşüneneleri takımda ne görmek istiyorum nede böylesi adamların bu takıma gelmesini istiyorum. Meiranın gitmesinede çok olumlu baktım ve sonuçlarınıda gördük, gittiği zenitide yaktı ilk maçında, demekki doğru bir kararmış meiranında yollanması, parada kazanıldı üstüne üstlük. Sezon sonunda bu paraya bile yollanamazdı, yönetim büyük iş yaptı. Bu takımda elle tutulur sadece kewell ve baros var, diğer tüm yabancılar artık bu takımın birer ayak bağı olmuş durumdalar. De sancis çok dengesiz bir kaleci,%100 güven veremiyor,sanırım sezon sonu bırakılacak.Nonda deseniz kafada futbolu bırakmış sanki,nerede o ilk dönemki nonda neredeki şimdiki nonda..çok fark var ve yaşı itibari ilede artık kaldıramıyor.Ailevi sorunları olduğu

Page 30: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

30

söyleniyor ve bu onu çok engelliyor. Linderoth ise adı var sanı yok bir müzmin sakat adam. Be birader bu kadar sakatlık olurmu en ağır sakatlık bile bu kadar sürmez yahu. Lindo’nunda ruhuna fatiha sezon sonu... Lincoln’ün ise kesinlikle yollanaması artık kesin gibi. Yerine kimi getirir klüp bilemem, benim gönlümde hep Riquelme vardır... Imkansızda değildir. 31 yaşında Boca’da olan ve milli takımıda bırakan, profosyonelliği, oyun tarzı ve liderlik vasıfları ile tam bir 10 numaradır Riquelme. Allah önümüzü açık etsinde şampiyonlar ligine kalalım en azından belkibu tarz adamları alabiliriz.. Bülent hocamıza ise desteğimizi sürdürmek ve hatta yeni bir terim dönemini bülent hocamızla başlatmak gereklidir. Galatasaraya yabancı değil, türk olan, Galatasaray’ı bilen biri lazımdır ki Bülent Korkmaz işte tamda aranılan adamdır. Tek eksikliği teknik adamlık kariyeri olabilir ama Barçadaki guardioladnında elle tutulur bir kariyeri yoktu ama barça ona güvendi şimdi nerelerde o takım. Ben bir Galatasaray taraftarı olarak öncelikle bülent hocamıza ve yönetimimize sonuna kadar destek veriyorum. Hatalar olacakdır ancak yanlış insanlara prim tanımak hataların en büyüğüdür. Taktik hatalar yapılır ama şahsi olarak klübe yakışmayacak hatalar o klübe zarar verir. Artık şu oyunculara dayalı düzeni bırakıp asıl düzen olan "takım olma" olgusunu destekeleyelim, buna uymayan ve saygı göstermeyen oyuncu ya da yöneticilerede gerekli tepkiyi gösterelim, Bize yakışanda budur...

Page 31: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

31

FFoorruummuummuuzzddaann kkııssaa kkııssaa……

Harry "büst'ün" hazır:

Sinan Arslan isimli üyenin mesajından alıntı Harry senin büstünü dikmek lazım ben böyle bir oyuncu Hagi'den sonra bir yabancıda görmedim!

Oldu olacak Hayri Pıtır:

İpek Gürkan isimli üyenin mesajından alıntı Kaptanlık yakışır sana Harry Potter'ım

Şairlik ruhumuzda var:

mehmet ozcan isimli üyenin mesajından alıntı bi mehmet güvene bakıyorum bi kewell'a bi sabri'ye bakıyorum bi kewell'a bi nonda'ya bakıyorum bi kewell'a dünyanın en şanslı futbolcuları

Saygılı çocuklarız:

Yusuf Tekgül isimli üyenin mesajından alıntı Önünde saygidan egiliyorum, Harry #19.

1988-89 tespiti:

Burak YAĞCI isimli üyenin mesajından alıntı Bülent Korkmaz da ligde bir dakika bile oynamadan Türkiye'nin ilk yarı finalinde oynamıştı.Genç futbolcular böyle zamanda kazanılır.

Page 32: GSCimbom Fanzin 19. Sayı

32