36
GÜNCEL MESELELER TEVESSÜL, TEBERRÜK ve Bİ DAT Araştırmacı İlahiyatçı Yazar Hıdır YEŞİLYURT

GÜNCEL MESELELERböyle bir iftira atmışlardır. Hâlbuki durum böyle olmuş olsaydı, babasına, annesine ve büyüklerine itaat eden herkes müşrik olurdu. Aslında tevessülü

  • Upload
    others

  • View
    10

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

GÜNCEL MESELELER TEVESSÜL, TEBERRÜK ve BİD’AT

Araştırmacı İlahiyatçı Yazar Hıdır YEŞİLYURT

Rahmân ve Rahîm Olan Allâh’ın Adıyla

1. Baskı 1430 H.- 2009

GÜNCEL MESELELER TEVESSÜL, TEBERRÜK ve BİD’AT

İSTEME ADRESİ

FATİH Eğitim Kültür Araştırma Geliştirme

ve Dayanışma Derneği Tel: 0(322)361 37 69

0(535) 413 51 06 -- 0(532)0532 650 47 98

İÇİNDEKİLER

● TRANSKRİPSİYON 5

● ÖNSÖZ 6

● TEVESSÜL 8

● TEBERRÜK

● TEBERRÜK İÇİN BÜYÜKLERİN

KABİRLERİNİ ZİYARET ETMEK ● KABİR BAŞINDA DUA ETMEK ● BİD’AT ● DEĞERLENDİRME

●SONUÇ

TRANSKRİPSİYON

Arapça söylenişine uygun olması için bazı kelimeler Türk İmlâ Kılavuzu’na göre

yazılmayacaktır. Bunlar: 1- Allâh’ın İsim ve Sıfatları. 2- Peygamberlerin İsimleri. 3- Kur’an’daki Sureler. 4- Hicri Aylar.

TRANSKRİPSİYON İŞARETLERİ

N ن Ğ غ Ş ش Ĥ خ E ا

H ه F ف Š ص D د B ب

V و K ق Ď ض Z ذ T ت

Y ي K ك Ť ط R ر S ث

ج C ز Z ظ Ž ل L ء ‘

ĂA عا M م i, ă

ح H س S ع

ÖNSÖZ Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allâh’adır. O’ndan başkasına ibadet edilmez. Salatu selam Peygamberlerin Efendisi ve canımızdan aziz bildiğimiz Muhammed Mustafâ aleyhisselama ve ona tâbi olan tüm Müslümanlara olsun.

Allâh-u Teâlâ “Âli İmrân” suresinin 110. âyetinde şöyle buyuruyor:

}متكن ريخ ةأم ترجاس أخلنون لرأمت وفرعبالم نووهنن تع }بالله وتؤمنون المنكر

Anlamı: “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allâh’a iman edersiniz.” Değerli Okuyucular, Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle derneğimiz bünyesinde araştırmalarını ve faaliyetlerini sürdüren İslâmi İlimleri Araştırma ve Neşretme Departmanı

olarak, Hıdır YEŞİLYURT Hoca Efendinin hazırladığı elinizdeki bu kitabın, günümüz meselelerinden olan Tevessül, Teberrük ve Bid’at konularına ışık tuttuğunu görünce siz değerli okuyucularımıza sunmayı uygun gördük. Bu kitap, işlenen konuları Kur’ân-ı Kerîm’i, Hadisi Şerifleri, ömrünü ilme adamış gerçek İslâm âlimlerinin ortaya koymuş olduğu delilleri esas alarak Ehli Sünnete göre açıklamıştır. Kitabı okudukça, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde yanlış anlatılan ve ithal edilen birçok konunun gerçekleri yansıtmadığına şahit olacaksınız.

TEVESSÜL

Tevessülün Tanımı Tevessül Lügatte: Arapça bir kelimedir. Bir amel vasıtası ile maksada yaklaşmak ve ulaşmaya çalışmaktır. Birini ve bir şeyi vesile ve aracı yapmak demektir. Meselâ çatıya çıkmak için merdiven, bir yere ulaşmak için çeşitli vasıtalar birer vesile; bizim de o maksadı elde etmek için bunları kullanmamız bir tevessüldür. Tabi ki burada söz konusu olan tevessül ıstılahtaki tevessüldür. Tevessül Istılahta: Bir faydanın sağlanması veya bir zarardan korunmak için Allâh’ın bir ismini, salih bir ameli, bir Peygamberin veya bir evliyanın ismini zikretmektir. Halk arasında bir Peygamberin veya bir evliyanın yüzü suyu hürmetine dua etmek olarak da bilinir. Kur’ân’da (El-Mâideh / 35) Allâh-u Teâlâ, kulunun dünyada ızdıraptan âhirette de azaptan kurtulması için şu yolu göstermiştir:

}الوسيلة إليه وابتغوا الله ااتقو آمنوا الذين أيها يا{

Anlamı: “Ey îmân edenler! Allâh’tan korkun ve O’na

(Rahmetine, Rızasına yaklaştıran) vesile arayın.”

Kulu, Allâh’ın Rahmetine, rızasına yaklaştıracak vesilelerin başında Allâh’ın isimleri, İmân, Kur’ân, Peygamberlerin, evliyaların isimleri ve salih ameller gelir. Kesinlikle sadece ve sadece Allâh’ın bir ismiyle veya salih bir amelle tevessül edilir diye açık bir nas yoktur. Başka bir deyimle bir Peygamberin veya bir evliyanın yüzü suyu hürmetine dua etmenin haram veya şirk olduğuna dair de hiçbir delil yoktur. Bir Peygamberin veya bir evliyanın yüzü suyu hürmetine dua etmek onlara ibadet etmek anlamına gelmez. Kesinlikle bir Peygamberle veya bir evliya ile tevessül eden bir müslüman onlara ibadet niyetiyle bunu yapmaz. Sadece onlarla, Allâh nezdinde büyük makam sahibi oldukları için tevessül eder. Onlarla teberrük edildiğinde faydayı veya zararı yaratıyorlar diye de inanılmaz. Sadece onların yüzü suyu hürmetine Allâh’tan istenilir. Peygamber Efendimiz bunu bizzat sahabelerine öğretmiştir.

İmam Murtada Ez-Zebidiy “Şerh El-Kamus” adlı kitabında zikrettiğine göre İmam Subki ibadeti tanımlarken şöyle buyurmuştur: “İbadet; huşunun ve saygının en üst mertebesidir.”

İmam Asbahani “Müfradât El-Kur’ân” adlı kitabında ibadet hakkında şöyle buyurdu: “İbadet; tezellülün en üst mertebesidir.”

İmam Ez-Zühri de “Et-Tehzib” adlı kitabında

ibadet hakkında; “Secde etmek ve günahların bağışlanması isteği gibidir” demiştir.

Tevessülü reddeden kişiler “itaat etmek ve yardım dilemek ibadettir” derler. Bu ifade ve inanç doğru değildir. Bunlar ibadetin anlamının ne olduğunu bilmedikleri için böyle bir iftira atmışlardır. Hâlbuki durum böyle olmuş olsaydı, babasına, annesine ve büyüklerine itaat eden herkes müşrik olurdu. Aslında tevessülü reddeden kişiler de kendi büyüklerine itaat etmektedirler.

Bazı ayetlerde geçen ibadet ve dua etmek kesinlikle tevessül anlamında değil gerçek ibadet anlamındadır. Örneğin;

Allâh-u Teâlâ “Ez-Zümar” sûresinin 3. âyetinde şöyle buyuruyor:

}ينالذذوا وخات نم ونهاء ديلا أوم مهدبعا إلا نونبقريإلى ل لفى اللهز{

Anlamı: “O’nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler; onlar, ‘bizi sadece Allâh’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz’ derler.”

İbni Abbas’ın talebesi İmam Mücahid bu ayet hakkında şöyle buyurdu: “Kureyşliler, bunu putları için söylediler.” İmam Tabari,”Tefsir-i Tabari”

Tabiinlerden İmam Katadeh bu ayet hakkında şöyle buyurdu: “Müşriklerden puta tapanlar hakkındadır. Onlar gerçek anlamda o putlara tapıyorlardı.” İmam İbni Kesir, “Tefsir İbni Kesir”

Allâh-u Teâlâ “El-Cin” sûresinin 18. âyetinde şöyle buyuruyor:

}أحدا الله مع تدعوا فلا لله المساجد وأن } Anlamı: “Mescidler şüphesiz Allâh’ındır. O halde, Allâh ile birlikte kimseye kulluk etmeyiniz.”

“Ey insanlar Allâh’a ibadet ediniz ve O’na şirk koşmayınız.” İmam Tabari,”Tefsir-i Tabari”

Tabiinlerden İmam Katedeh bu ayet hakkında şöyle buyurmuştur: “Yahudi ve Hıristiyanlar kiliseler ve sinagoglara girdiklerinde Allah’a şirk koşuyorlardı. Allâh bu ayette kendisine şirk koşulmamasını emretmektedir.” İmam İbni Kesir, “Tefsir İbni Kesir”

“Allâh’tan başkasına ibadet etmeyiniz.” İmam

Beyzavi, “Tefsir-i Beyzavi”

Görüldüğü gibi bu ayette geçen “dua etmek”, ibadet anlamındadır.

İmam Tirmizi “Sünen et-Tirmizi” ve İmam Tabarani “El-Mu’cem El-Evsat” adlı kitaplarında rivayet ettiklerine göre Peygamber Efendimiz bir hadisi şerifte şöyle buyurdu:

“ عاءالدم خالع ةباد ” Anlamı: “Dua, ibadetin özüdür.”

Bir Peygamberin veya bir evliyanın yüzü suyu hürmetine dua etmek onlara ibadet etmek değildir. Kesinlikle bir Peygamberle veya bir evliya ile tevessül eden bir Müslüman, bu davranışlarını onlara ibadet etmek niyetiyle yapmaz. Sadece onlarla, Allâh nezdinde büyük makam sahibi oldukları için tevessül eder. Onlarla teberrük edildiğinde faydayı ve zararı yaratıklarına inanılmaz. Sadece onların yüzü suyu hürmetine Allâh’tan istenilir.

Peygamber Efendimiz bunu bizzat sahabelerine öğretmiştir.

İmam Müslim’in rivayet ettiğine göre Muaz B. Cebel Şam’dan geldiğinde Peygamber Efendimize secde etti. Peygamber Efendimiz mealen ona: “Ne yapıyorsun” diye sordu. O da “Ey Allâh’ın Rasûlü! Şam’da bulunduğum süre içerisinde oradaki Hıristiyanların papazlarına ve komutanlarına secde ettiklerini gördüm ve siz buna onlardan daha evlasınız” diye cevap verdi. Peygamber Efendimiz mealen: ”Yapma, bir kimsenin başkasına secde etmesini emretmiş olsaydım, bayanın eşine secde etmesini emrederdim.” cevabını verdi.

Peygamber Efendimiz, kendisine secde eden Muaz b. Cebel’i secde ettiği için tekfir etmiyorsa, Peygamber Efendimizle sadece tevessül edene nasıl oluyor da “müşriktir” diyebiliyorlar!

Âdem Peygamber, ağaçtan yedikten sonra: “Ey Rabbim! Muhammed’in hakkı için beni affet” diye duada bulunmuştur. Bu hadisi İmam Hâkîm, Hazreti Ömer’den rivayet edip sahih olduğunu “El-Müstedrak” adlı kitabında açıklamıştır. Aynı hadis İmam Beyhaki’nin “Delêilun Nübüvveh”, İmam Tabarani’nin “El-Mü^cem El-Evsat” ve “El-Mü^cem Es-Sağir” adlı kitaplarında da rivayet edilmiştir.

İmam Subki “Şifau-s Sakâm” adlı kitabında şöyle demiştir: “Diyorum ki; Peygamber Efendimiz, yaratılmadan önce, yaratıldıktan sonra, hayattayken, öldükten sonra berzah hayatındayken ve hesap sahasındayken onunla tevessül etmek caizdir.”

İmam Ahmed’in “El-Müsned”, İmam İbni Hacer El-Heysemi’nin “Mecmeuzzeveid ve Manbeul Feveid”, İmam Nevevi’nin “El-Ezkar” ve İmam Nesêi’ nin “Es-Sünenul Kubra” adlı kitaplarında rivayet ettiklerine göre bir âmâ Allâh Resulüne gelerek: “Gözlerimi açması için Allâh’a dua eder misin?” deyince Allâh Resulü: “Dilersen dua edeyim, dilersen de bu duruma sabret. Ancak sabır senin için daha hayırlıdır.” diye karşılık verir. Âmâ olan kimse: “Bana yardım edecek kimsem yok. Bana dua eder misin?” diyerek isteğini yeniler. Bunun üzerine Allâh Resulü ona: “Abdesthaneye git, güzel bir şekilde abdest al ve iki rekât namaz kıldıktan sonra şöyle dua et: ’Allâh’ım! Rahmet Peygamberi olan Muhammed’le sana yöneliyor, senden istekte bulunuyorum. YÂ MUHAMMED! İhtiyacımın giderilmesi için seninle Rabbine yöneldim.’ demiştir.” Olaya şahit olan Osman B. Huneyf şöyle diyor: “Allâh’ın adına yemin ediyorum ki, oradan ayrılmadan ve çok sürmeden o adam, gözleri açık bir şekilde içeri girdi.”

Bu hadis Peygamber Efendimizin bulunmadığı bir yerde dahi, onunla tevessül etmenin caiz olduğuna dair çok büyük bir delildir. Çünkü tevessülü reddeden grubun bir

kısmı tevessülü tamamen reddederken bir kısmı da “ölen veya hazır olmayanla tevessül edilmez, sadece hazır olan kimseyle tevessül edilir” diye iddia etmektedirler.

Dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. Bu sahabe,

Peygamber Efendimizden dua istedi ama Peygamber Efendimiz ona dua etmeyip, tevessülü öğretti. Bu hadisi nakleden Osman B. Huneyf şöyle dedi: “Allâh’ın adına yemin ediyorum ki, oradan ayrılmadan ve çok sürmeden o adam, gözleri açık bir şekilde İÇERİ GİRDİ.” Bu hadisten anlaşılıyor ki: 1-Peygamber Efendimiz, gözleri görmeyen adama tevessül duasını öğretti. Ona dua etmedi. 2-“İÇERİ GİRDİ” derken, yani orada değildi. Peygamberimizin olmadığı bir yerde onunla tevessül etti.

Bu hadisi İmam Tabarani “El-Mu^cem El-Kebir” ve “El-Mu^cem Es-Sağir” adlı kitaplarında rivayet edip sahih olduğunu söylemiştir. İbni Meceh’in “Sünen İbni Meceh” adlı kitabında naklettiğine göre, Ebu İshak dedi ki: “Bu sahih bir hadistir.” İmam Hâkim “El-Mustedrak” adlı kitabında: “Sahihayn’ın (İmam Buhari ve İmam Müslim’in kitaplarının) şartlarına göre sahihtir” demiştir.

İmam Tabarani’nin İbni Abbas’tan rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz mealen şöyle buyuruyor: “Muhakkak ki, Allâh’ın hafaza (koruma melekleri) dışında öyle melekleri vardır ki, yeryüzünde dolaşırlar, ağaçtan düşen yaprakları yazarlar, şu halde sizden birinizin açık arazide başına bir sıkıntı gelirse ’Ey Allâh’ın kulları yardım ediniz’ diye seslensin.” Başka bir rivayette: “Yetişin ey Allâh’ın kulları” ifadesi geçmiştir. Bu hadisi İmam Bezzar Ăbdullâh b. Mesut’tan da rivayet etmiştir.

İmam Buhari’nin Ăbdullâh B. Ömer’den rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz mealen şöyle buyuruyor: “Kıyamet gününde güneş insanların başlarına çok yakın olacaktır. Bazı kişilerin teri kulağının yarısına kadar gelir. Hâl böyle iken bazıları ‘önce Âdem’e sonra Mûsâ’ya sonra da Muhammed’e istiğase (yardım istemek) edeceklerdir.’ Enes’in rivâyetinde istiğase yerine “onlardan şefaat dileyeceklerdir” diye geçmektedir. Bu iki rivayet de sahihtir.

Hazreti Ömer’in, Peygamber Efendimizin amcası olan Abbas ile tevessül etmesinin olayına gelince, muhaddisler bunun hakkında “salih kişilerle tevessül etmenin caiz olduğunu bildirmek için Hazreti Ömer böyle yapmıştır” demişlerdir. Çünkü İmam Hâkim’in rivâyetinde Hazreti Ömer şöyle dedi: “Ey İnsanlar! Peygamber Efendimiz amcasına, bir çocuğun babasına göstermiş

olduğu saygı ve hürmeti gösteriyordu. Bundan dolayı siz de Peygamber Efendimize tâbi olunuz ve onunla (Abbas’la) Allâh’a vesile olarak tevessül ediniz.” Buradan da anlaşılıyor ki, Hazreti Ömer’in Abbas’la tevessül etmesi Peygamber Efendimizin vefat etmesiyle ilgili değildir. Hafız İbni Hacer El-Askalani’nin “Fethil Bâri” adlı kitabında bu olayı zikrettikten sonra şöyle dedi: “Abbas’ın olayından alınan hüküm; Hayır ehli, salih kişiler ve Ehli Beyt ile tevessül etmek müstehaptır.” Bu hadisi İmam Hâkim “El-Mustedrak” adlı kitabında rivayet etmiştir.

İmam Buhari “El-Edeb El-Mufrad” adlı kitabında Ăbdurrahmân B. Saad’tan rivayet ettiğine göre Ăbdullâh B. Ömer’in ayağına bir hastalık sirayet etti. Oradakilerden biri ona “En sevdiğin kişinin ismini an” dedi. O da “ YÂ MUHAMMED” dedi. Bunu dedikten sonra iyileşti. İmam Nevevi “El-Ezkâr”, Kadi İyad “Eş-Şifâ” ve hatta tevessülü reddeden İbni Teymiye “El-Kelimut Tayyib” adlı kitabında Haysem B. Haneş’ten bunu rivayet etmiştir.

İmam Buhari “El-Edebul Mufrad”, İmam Ebu Nueym “Hilyetul Evliya”, İmam Murteda “Ez-Zebidi “İthefussedel Müttekin” ve İmam İbnil Cevzi “Sifatussafve” adlı kitaplarında Said b. Amir b. Hüzeym’den rivayet ettiklerine göre Kurayşliler, Hubeyb’i yakalayıp, onu yaraladıktan sonra “Muhammed’in senin yerinde olmasını istemez misin?” diye sordular. Hubeyb; “Muhammed’e bir dikenin batmasına razı olmam.”

cevabını verdikten sonra “YÂ MUHAMMED” diye seslenmiştir.

Kadi İyad “Eş-Şifâ” adlı kitabında rivayet ettiğine

göre Abbasilerin ikinci halifesi El-Mansur, İmam Mâlik’e: “Dua ederken Peygamber Efendimize mi yoksa Kâbe’ye mi yöneleyim?” diye sorduğunda, İmam Mâlik ona: “Yüzünü neden ondan (Peygamberimizden) çevireceksin. O kıyamete kadar senin ve baban Âdem’in vesilesidir” demiştir. Mulla Ali Kari, “Şerh Eş-Şifâ”

İmam Ebu Bekir B. Ebid Dünya “Mucabud Da’va” adlı kitabında rivayet ettiğine göre Ăbdulmelik B. Hayyan’a hasta bir adam geldi. Karnında bir hastalık vardı. Ona: “Sende ilacı olmayan bir hastalık var” dedi. Bu adam yüzünü çevirerek şöyle dua etti: “Allâh-u Allâh-u Rabbî lâ uşriku bihî şey’en Allâhumme innî eteveccehu ileyke binebiyyike Muhammed nebiyyir Rahmeh “YA MUHAMMED” innî eteveccehu bike ilâ Rabbike ve Rabbî en yarhamenî mimmê bî” (üç defa). Daha sonra hasta olan kişi Abdulmelik B. Hayyan’a döndü ve ona tekrar muayene olduğunda “iyileştin” dediği rivayet edilmiştir.

İmam İbnil Cevzi “Et-Tabsirah” adlı kitabında şöyle dua etmiştir: “Ey Allâh’ım! İbrâhîm Halîl’in mertebesiyle, Muhammed’in makamıyla ve her ihlâslının taatleriyle tevessül ediyoruz ki, bütün günahlarımızı bağışla…”

Hanbelîlerden İmam Mâverdi “El-İnsâf” adlı

kitabında şöyle diyor: “Salih kulla tevessül etmek mezhebimizin sahih olan görüşüne göre caizdir ve denildi ki müstehaptir.” İmam Ahmed, İmam Mirvezi’ye dedi ki: “Yağmur az yağdığında veya hiç yağmayıp kuraklık olduğunda dua eden kişi duasında Peygamber Efendimizi vesile kılsın. Dua edilirken Peygamberimizle tevessül edilir.”

İmam El-Hatib El-Bağdadi “Tarih Bağdat” adlı kitabında Hasan b. İbrahim Ebu Aliyyulhelal’in şöyle söylediğini yazmıştır: “Bir konu hakkında sıkıntıya düşsem hemen Musa b. Cafer’in kabrine gider onunla tevessül ederim. Muhakkak Allâh, o işi istediğim şekilde bana kolaylaştırır.”

İmam İbni Hacer’e ait “Fetevel Kubrâ” adlı kitabın açıklamasını yapan İmam Şemsuddîn Er-Remli “El-Feteva” bölümünde şöyle yazmıştır: “İnsanların zor ve sıkıntılı anlarında genelinin kullandığı:‘Ey falan şeyh, Yâ Rasûlallâh veya buna benzer Peygamberlerle, Resullerle, âlimlerle, salih insanlarla, istiğase etmek caiz midir? Peygamberlerin, evliyaların, salih insanların ve şeyhlerin ölümlerinden sonra istiğase edilebilir mi? gibi sorular sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: “Peygamberlerle, Resullerle, evliyalarla, âlimlerle ve salih insanlarla istiğase etmek caizdir. Resullerle, Peygamberlerle, salih insanlarla

öldükten sonra da istiğase edilir. Çünkü Peygamberlerin mucizeleri ve evliyaların kerametleri ölmeleriyle sona ermez. Peygamberler hakkında gelen sağlam haberlere göre kabirlerinde diridirler ve orada namaz kılarlar. Onlardan gelen yardım onlar için mucizedir. Fakat evliyalar için bu keramet sayılır. Hak ehline göre bazen onlar istediklerinde bazen de istemeden olağan üstü olaylar meydana gelir.”

Hanbelîlerden İbni Akil’in “Et-Tezkirah” adlı kitabında şöyle geçmektedir: “Bölüm: Rasûlullâh’ın şehri olan Medine’ye gitmek müstehaptır. Mescide git ve girişte şöyle de: ‘Allâh’ın adıyla, Muhammed’e ve âline selam olsun. Yâ Allâh! Bana rahmet kapılarını aç ve bana azap kapılarını kapat. Bizlere bu yerleri gösterip bizleri bu insanlardan eyleyen Allâh’a hamd olsun. Devamında şöyle demiştir: ’Kabre doğru yönel. Minbere doğru dön ve esselemu aleykum de ve salâvat getir. Tıpkı son tehiyyette okuduğun yere kadar devam et. Daha sonra şöyle devam et: ‘Yâ Allâh! Muhammed’e vaadettiğin vesileyi, fazileti, yüksek dereceyi, Makam-ı Mahmud’u ver. Yâ Allâh! Senin emirlerini tebliğ ettiği, ayetlerini okuduğu, ona ölüm gelinceye kadar senin emirlerine sıkı sıkıya uyduğundan dolayı ruhların arasında onun ruhuna, cesetlerin arasında onun cesedine selam olsun. Yâ Allâh! Sen yüce kitabında Peygamber Efendimize şöyle buyurdun:

}لوو مهوا إذ أنظلم مهفسأن اءوكوا جفرغتفاس الله فرغتاسو مول لهسوا الردجلو ا اللهابوا تيمحر{

Anlamı: “Onlar kendi nefislerine zulüm etseler bile sana gelip Allâh’a tövbe etseler, Allâh’ın Rasûlü de onlar için af dilese Allâh da onları affeder.”

Yâ Allâh! Ben Peygamberine günahlarımdan tövbe ederek geldim benden önce Peygamberimize gelip af dileyenleri affettiğin gibi beni de affetmeni diliyorum. Yâ Allâh! Ben sana rahmet Peygamberi olan Peygamberinle teveccüh ediyorum. Ey Allâh’ın Rasûlü! Benim günahlarımın affedilmesi için ben, seninle Rabbime teveccüh ediyorum. Yâ Allâh! Peygamber Efendimizin hakkı için günahlarımın affını diliyorum.” Daha sonra şöyle devam etmiştir: “Eğer istersen elerini minbere ve Peygamber Efendimiz onu terk ettiği için ağlayan hurma kütüğüne sür.”

Peygamber Efendimiz bir hadiste mealen şöyle buyuruyor: “Her kim mescide giderken şöyle derse: ‘Yâ Allâh! Senden isteyenlerin ve bu yürüyüşümün hakkı için istiyorum. Çünkü ben ne insanların rızası için ne kötü bir niyetle ne de gösteriş için yola çıktım. Senin azabından kurtulmak için ve rızanı kazanmak için yola çıktım. Senden, beni cehennemden kurtarmanı ve günahlarımı

affetmeni istiyorum. Çünkü günahları senden başka affedecek yoktur.’ Allâh onu affeder ve yetmişbin melek onun için istiğfar eder.” Bu hadisi İbni Maceh ve daha başkaları rivayet etmiş ve Muhaddis İbni Hacer El-Askalani, Muhaddis Dimyati, Muhaddis Ebul Hasen El-Makdisi, Muhaddis Iraki hadisin hasen olduğunu söylemişlerdir. Bu hadisten anlaşıldığı gibi hem ölüler hem de dirilerle tevessül edilir. Çünkü “senden isteyenler” sözü hem ölüleri hem de dirileri kapsar.

Hanbelî âlimlerinden İmam Bin Muflih “El-Furu’ ” adlı kitabında şöyle demiştir: “Salih insanlarla tevessül etmek caizdir ve bir kavle göre müstehaptır.”

“Menâkib Ahmed b. Hanbel” adlı kitapta Ăbdullâh bin Musa’nın şöyle dediği nakledilmektedir: “Ben ve babam, Ahmed bin Hanbel’i ziyaret etmek için gecenin karanlığında yola çıktık. Gece karanlığı çoğalınca babam bana dedi ki: ‘Ey Oğlum! Gel bu salih insanla tevessül edelim ki, Allâh bizlere yolu aydınlatsın. Ben 30 yıldır ne zaman onunla tevessül ettiysem Allâh benim o hacetimi gidermiştir.’ Babam dua etti ben de babamın duasına “âmin” dedim. Kabre varıncaya kadar yolumuz sanki dolunay varmış gibi aydınlandı.”

İmam Tabarâni’nin rivayet ettiğine göre “Hazreti Ali’nin annesi Fatima bintu Esed vefat ettiğinde Peygamber Efendimiz onun kabrine inip her tarafına

dokundu. Cenaze geldiğinde onu kendi elbisesiyle sardı. Defnettikten sonra şöyle dua etti: ‘Yâ Allâh! Benim ve benden önceki bütün Peygamberlerin hakkı için onu bağışla’.” İmam Tabarâni, bu hadisin senedindeki rivayetçilerin, sahih hadislerin rivayetçileri olduğunu söylemiştir. Ayrıca bu hadisi Hafız İbni Hibben, Hafız Ebu Nu’aym ve Hafız Ed-Deylemi de rivayet etmişlerdir.

TEBERRÜK Allâh-u Teâlâ “Âl-i ‘İmrân” sûresinin 96. âyetinde şöyle buyuruyor:

وهدى مباركا ببكة للذي للناس وضع بيت أول إن{ نيالملعل{

Anlamı: “Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mabet), Mekke’deki (Kâbe) dir.

Dikkat edilmesi gereken mesele ayette geçen “âlemlere bereket” meselesidir.

Allâh-u Teâlâ “Yûsuf” sûresinin 93. âyetinde şöyle buyuruyor:

}بصريا يأت أبي وجه على فألقوه هذا بقميصي اذهبوا{ Anlamı: “Şu benim gömleğimi götürün de onu babamın yüzüne sürün (gözleri) görecek duruma gelir.”

Allâh-u Teâlâ “Yûsuf” sûresinin 96. âyetinde şöyle buyuruyor:

} بصريا فارتد وجهه على ألقاه البشري جاء أن فلما{ Anlamı: “Müjdeci gelince, gömleği onun (Yakûb) yüzüne sürdüğünde görür oldu.”

Yûsuf Peygamber, gömleğini babası olan Yakûb Peygambere göndermiştir. Yakûb Peygamber de o gömleği alıp yüzüne bereketlenmek için sürdü. Sürdükten sonra gözleri açıldı.

İmam Buhari’nin “Sahih-i Buhari” ve İmam Müslim’in “Sahih-i Müslim” adlı kitaplarında Enes’ten rivayet ettiklerine göre Peygamber Efendimiz Veda Haccı’nda saçını kestirdikten sonra Ebu Talha’ya verip “insanlara dağıt” demiştir.

İmam Ahmed, “Müsned”inde rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz tırnaklarını kesip kendisi bizzat insanlara dağıtmıştır.

Peygamber Efendimiz, saçını ve tırnaklarını niçin dağıtmıştır acaba! Bildiğimiz kaderiyle saç ve tırnak yenilmez. Muhakkak ki bereketlensinler diye dağıtmıştır.

İmam Müslim’in ‘’Sahih’’inde Ebu Bekir’in kızı Esma’nın kölesi olan Ăbdullâh bin Kisen’den: “Esma bize bir cübbe göstererek şöyle dedi: ‘Bu, Peygamber

Efendimizin cübbesidir. Aişe’nin yanındaydı. Aişe vefat ettiğinde ben aldım. Peygamber Efendimiz giyerdi. Biz de bu cübbeyi suya batırıp onun suyunu hastalara içirirdik” şeklinde rivayet etmiştir.

İmam Buhari’nin “Sahih-i Buhari” adlı kitabında Sehil b. Saad’tan rivayet ettiğine göre sahabelerden biri Peygamber Efendimizin üzerinde bulunan bir elbiseyi gördü. Peygamber Efendimizden onu istedi. Peygamberimiz de elbiseyi ona verdi. Bazı sahabeler, Peygamberimizin o elbiseye ihtiyacı olmasına rağmen neden ondan istedi diye o kişiye kızdılar. O kişi de: “Onu giydiğimde bereketlenmek ve öldüğümde onunla kefenlenmek için istedim” cevabını vermiştir. Bu olayda adı geçen sahabe Ăbdurrahmân b. Avf veya Saad b. Ebi Vakkas’tır.

İmam Buhari “Sahih”inde Evn b. Cehife’den rivayetle babasının şöyle söylediğini nakleder: “Peygamber Efendimizin yanına gittim. Peygamber Efendimizin abdest aldığını gördüm. Bilal’ın de abdest suyunu aldığını gördüm. Kim o sudan alabildiyse onunla bereketlendi, alamayanlar ise o suyla bereketlenen kişinin ıslak olan elinden bereketlendi.”

İmam İbni Ebi Şeybe “El-Musannef” adlı kitabında Yezid b. Abdulmelik b. Kays’ın Ebi Mevdude’den

rivayetle şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Sahabelerden bazılarını Mescid boşalınca Peygamber Efendimizin minberiyle bereketlenip dua ettiklerini gördüm. Ve hatta Yezid’in de böyle yaptığını gördüm.”

Ăbdullah b. Ahmed b. Hanbel “Sorular” adlı kitabında şöyle demiştir: “Babama, yani Ahmed bin Hanbel’e bereket umarak Peygamber Efendimizin minberine elini sürenin ve aynı şekilde kabre elini süren kişinin hükmünü sordum. Cevaben o da bana dedi ki: Bunda bir sakınca yoktur.” Bu olay “El ‘İlel ve Me’rifeturricel” adlı kitapta da geçmektedir.

İmam İbnil Cevzi “Menâkib El-İmam Ahmed Bin Hanbel” adlı kitabında Ăbdullâh Ahmed Bin Hanbel’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Babamın Peygamber Efendimizin saçının telini ağzına koyduğunu, onu öptüğünü ve onu gözüne koyduğunu da gördüm. Onu (Sakalı Şerifi) suya koyduğunu ve o suyu da içtiğini, hastalara içirdiğini de gördüm. Peygamber Efendimize ait olan tahtadan yapılmış su tasını alıp onu su kuyusunda yıkadığını ve onunla su içtiğini gördüm.”

İmam İbni Hibben “El-İhsen Bi Tertibissahihi İbni Hibben” adlı kitabında Cabir bin Ăbdullâh’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Ben hastaydım. Peygamber Efendimiz bana ziyarete geldi. Kendime gelemiyordum.

Peygamber Efendimiz abdest aldı ve abdest suyundan üzerime döktü. Hemen iyileştim.”

Hanzala b. Hazim şöyle demiştir: “Dedemle birlikte Peygamber Efendimizin yanına gittik. Dedem dedi ki: ‘Ey Allâh’ın Resulü! Benim sakalı olan ve sakalı olmayan çocuklarım var bu ise en küçükleridir.’ Peygamber Efendimiz beni yanına aldı ve başımı okşadıktan sonra şöyle dedi: ‘Allâh seni mübarek kılsın.’ Zeyyal şöyle dedi: ‘Hanzala’nın yanına gelen yüzü şişen insan ve göğüsleri şişen koyunlara şöyle yaptığını gördüm: Elini Peygamber Efendimizin dokunduğu yere elini sürerek: “Allâh’ın adıyla Peygamber Efendimizin elinin dokunduğu yere” der ve şişen yere sürerdi. O şişen yer hemen iyileşirdi.’ Bu olayı İmam Tabarani “El-Mu’cem el-Evsat” ve “el-Mu’cem el-Ekber” adlı kitaplarında ve İmam Ahmed “El-Müsned” adlı kitabında zikretmiştir.

İmam Ebu Ye’le “Müsned”’inde Sabit’ten şöyle naklediyor: “Enes’in geldiğini duyduğumda onun olduğu yeri öğrenir yanına gider ellerini öper ve şöyle derdim: ‘Allâh’ın Rasûlü’ne dokunan bu ellere babam feda olsun.’ Gözlerini öper ve şöyle derdim: ‘Allâh’ın Rasûlü’nü gören bu gözlere babam feda olsun.’Bu hadisi İmam El-Heysemi de rivayet edip adamların rivayet edenlerin sahih hadislerin rivayetçileri olduğunu söyledi.

Hanbelî İmam Mer’a b. Yusuf, “Ğayetul Müntehe” adlı kitabında şöyle söylemektedir: “Ondan (Peygamber Efendimizden) bereket umarak olsa dahi elini kabre sürmekte bir beis yoktur.”

“Menâkib Ahmed bin Hanbel” adlı kitapta Ahmed bin Hanbel’in kızı bir olayı şöyle nakleder: “Kardeşim Salih’in evinde yangın çıkmıştı. Kardeşim, Meyesir kavminden bir kızla evlenmişti ve ona 4000 dinar değerinde bir hediye vermişlerdi. Ateş bütün eşyaları yakmıştı. Fakat kardeşim geldiğinde şöyle söyledi: ‘Vay başıma! Benim için önemli olan, babamdan bana kalan üzerinde namaz kıldığı namazlığıdır. Onun üzerinde namaz kılıp onunla bereketleniyordum.”

İmam Beyhaki’nin “Deleil En-Nübüvveh” ve İmam Hâkim’in “El-Müstedrak” adlı kitaplarında rivayet ettiklerine göre, Yermük savaşında Sahabe Halit B. Velid takkesini kaybetmiştir. Oradaki bulunanlara “Arayınız” dedi. Oradakiler, takkeyi aradılar ama bulamadılar. Halid bin Velid, oradakilere tekrar “Arayınız” dedi. En sonunda takkeyi buldular. Sonra Hazreti Halit şöyle dedi: “Peygamber Efendimiz, Umre‘de saçını kestirdi. İnsanlar Peygamberimizin saçından alabilmek için yarıştılar. Onlardan önce Peygamberimizin ön saçlarından birkaç tane aldım ve bu takkemde sakladım. Bununla katıldığım her savaşı kazındım.” Muhaddis İbni Hacer El-Heysemi bu

hadis hakkında şöyle dedi: “Bu hadisi İmam Tabarani ve İmam Ebu Ya’la de rivayet etmişlerdir.”

İmam İbnil Cevzi “Menâkib İmam Ahmed” adlı kitabında Ahmed B. Hanbel’in oğlu Hanbel’den rivayet ettiğini göre El-Fadıl B. Er-Rabi’in oğlu, babası cezaevindeyken ona üç tane sakalı şerifi verdi. Babam da “vefat ettiğimde her gözüme birer tane ve dilime bir tane koyunuz” diye vasiyet etmiştir.

İmam İbnil Cevzi ”Menâkib Maruf El-Kerhi” adlı

kitabında Ebu Ali Es-Saffar’dan naklettiğine göre şöyle diyor: “İbrahim El-Harbi’nin şöyle dediğini işittim: ‘Maruf’un kabri denenmiş ilaçtır.’ İmam Bağdadi, “Tarih Bağdad

İmam İbni Hibben “Sahih” adlı kitabında Nâfi’den

rivayet ettiğine göre Hazreti Ömer’in oğlu Ăbdullâh, Peygamber Efendimizin izlerini ve oturduğu yerleri takip ederdi ve o yerlerde otururdu.

İmam İbni Asakir “Et-Tuhfe” adlı kitabında şöyle

buyuruyor: “El-Hatib b. Hamele zikrettiğine göre Hazreti Ömer’in oğlu Ăbdullâh, sağ elini Peygamberimizin kabri şerifine sürerken, Bilal-i Habeşi de yüzünü Peygamberimizin kabrine koyardı.”

İmam El-Ayni “Umdetul Kâri Şerh Sahihil Buhari” adlı kitabında rivayet ettiğine göre İmam Ahmed, İmam Şafii’ye ait bir elbiseyi suya batırıp o suyu içmiştir.”

İmam Mir’i b. Yusuf El-Hanbeli “Gayetul Münteha” adlı kitabında şöyle diyor: “Özellikle bereketini ummak için bir kabre dokunmakta beis yoktur.”

İmam Mansur b. Yunus El-Buhuti “Keşşeful Kinâ’” adlı kitabında şöyle diyor: “İbrahim El-Harbi, Peygamberimizin odasını öpmek müstehaptır ” demiştir.

İmam El-Hatib El-Bağdadi “Tarih Bağdad” adlı kitabında rivayet ettiğine göre İmam Şafii şöyle dedi: “ Ben, Ebu Hanife ile teberrük ediyorum. Ve hep kabrine gidiyorum. Şayet bir derdim olursa iki rekât namaz kılıp onun kabrine gidip orada dua ederim. Muhakkak ki, uzun sürmeden duam kabul olur.”

Teberrük İçin Büyüklerin Kabirlerini Ziyaret Etmek

İmam Hâkim “El-Müstedrak” adlı kitabında İmam

Ali’nin oğlu Hüseyin’den rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimizin kızı Fatima, her cuma gününde amcası Hamza’nın kabrini ziyaret edip onun yanında namaz kılar ve sonra oturup ağlardı. Bu hadisin rivayetçileri hepsi güvenilirdir.

İmam Hâkim “El-Müstedrak” adlı kitabında sahabe

Ebu Salih’den rivayet ettiğine göre şöyle dedi: “Mervan B. el-Hakem bir gün Peygamber Efendimizin kabrine geldiğinde, bir adamın yüzünü kabre koyduğunu gördü. “Ne yaptığını biliyor musun?” diye sorduğunda baktı ki bu adam Ebu Eyüp Ensari’dir. Ebu Eyüp Ensari şöyle cevap verdi: “Ben taşa değil Rasûlullâh’a geldim. Peygamber Efendimizin şöyle dediğini duydum: “Halife, ehil kişi ise din için ağlama. Amat ehil olmayan birisi ise o zaman ağla.” Bu hadisi senedi sahihtir. İmam Ahmed “El-Müsned” ve İmam Tabarani “El-Mu’cem el-Kebir” adlı kitaplarında rivayet etmişledir.

İmam Zehabi “Tarihul İslam” adlı kitabında rivayet

ettiğine göre İbni Şatil’in hoca bir çocuğu vardı. 70 gün kör kaldı sonra iyileşti. Babasına nasıl oldu diye sordular. Dedi ki: “Oğlumla birlikte İmam Ahmed’in kabrine gittik orada dua edip bekledik. Duamda dedim ki: ‘Ey İmam Ahmed! Senden oğlum için Allâh’tan şifa dilemeni istiyorum. Ey Rabbim! İmam Ahmed’in yüzü suyu hürmetine benim oğluma şifa ver. Benim oğlum iman ediyor’ dedikten sonra gittik. O vakit akşamdı. Sabah olduğunda da oğlumun gözleri açılmıştı.”

Bereket, hayır ve fayda sağlamak amacıyla bir

Peygamber veya evliyanın kabrini ziyaret etmek caizdir.

Peygamberler vefat ettikten sonra Allâh-u Teâlâ onları diriltir. Kendilerini ziyaret edeni bilirler. İmam İbni Hacer El-Askalani’nin “Fethul Bâri”, İmam Suyuti’nin “Şerh Sünen En-Nese’i” ve İmam Abu Ya’la’nin “El-Müsned” adlı kitaplarında rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz aleyhisselam şöyle buyurmuştur: “Peygamberler kabirlerinde diridirler, canlıdırlar, namaz kılarlar.” İmam Manâvi “Faydul Kadir” adlı kitabında bu hadisin sahih olduğunu söylemiştir. Ayrıca bu hadisi İmam Beyhaki da rivayet etmiştir.

Bu hadisi destekleyen İmam Bezzar’ın

rivâyetindeki hadiste de Peygamber Efendimiz

aleyhisselam, “Hayatta olmam sizin için hayırlıdır. Ölümüm de sizin için hayırlıdır. Öldüğümde amelleriniz bana gösterilir. Hayır gördüğümde hamd, şer gördüğümde de sizin için istiğfar ederim.” buyurmuştur. İmam Manâvi “Faydul Kadir” adlı kitabında bu hadisi rivayet edip İmam Heysemi’nin: ‘Bu hadisin rivayetçilerinin, sahih hadislerin rivayetçileridir’ dediğini nakletmiştir.

İmam Beyhaki sahih bir isnatla, İmam İbni Hacer el-

Askalani “Fethul Bâri” adlı kitabında Ömer’in hazini (hazine sorumlusu) olan Melikuddar’dan rivayet ettiği bir olayı şöyle nakleder:”Sahabe Bilal B. Haris El-Müzeni, Peygamber Efendimizin kabrine teberrük amacıyla giderek şöyle demiştir: “Ey Allâh’ın Rasûlü! Allâh’a dua et ümmetine yağmur yağdırsın. Çünkü helak olmuş durumdalar.” Bu sahabe, Peygamberimizi rüyasında görmüş ve Peygamberimiz ona şöyle demiştir. “Ömer’e selam söyle ve Allâh’ın onlara yağmur yağdıracağını haber ver.” Bu sahabe Ömer’e gider ve olanları anlatır. Ömer ağlamaya başlar. Olayda anlatılan sahabe Peygamberimizin kabrine selam için değil teberrük maksadıyla gitmiştir. Efendimiz Ömer ve bu olayı duyan hiçbir sahabe buna itiraz etmemiş ve bu yaptığın şirktir dememiştir.

İmam İbni Asâkîr “Tarih Dimaşk” adlı kitabında

şöyle rivayet ediyor: “Hazreti Ebu Bekir’in zamanında Hazreti Bilal Habeşi Şam’a yerleşti. Daha sonra Hazreti

Ömer’in zamanında Peygamber Efendimizi rüyasında gördü. Peygamber Efendimiz ona şöyle dedi: “Nedir bu soğukluk ya Bilal? Seni özledik.” Bilal sabahleyin uyandığında hemen Medine’ye doğru yola çıktı. Medine’ye vardığında hemen Peygamber Efendimizin kabrine gitti. Yüzünü kabrin toprağına sürmeye başladı. O kadar ağladı ki, yüzüne yakın olan toprak çamur oldu. Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin, Bilal’ın geldiğini duyunca hemen ona gelip ondan ezan okumasını istediler. Bilal ezana başladığında Kelime-i Şehadet’in birinci kısmına geldiğinde Medine halkı onu dinlemeye başladı. Tekrarlayınca herkes evinden, iş yerinden dışarı çıktı. Kelime-i Şehadet’in ikinci kısmına gelince herkes camiye doğru yürümeye başladı. Tekrarlayınca da herkes onun gibi ağlamaya başladı.”

Burada Hazreti Bilal, Şam’dan Medine’ye sırf Peygamber Efendimizi ziyaret etmek için gitmiştir.

İmam Gazali “İhya Ulumuddin” adlı kitabında şöyle

diyor: “Genel olarak ibret almak için kabirleri ziyaret etmek müstehaptır. Salihlerin kabirlerini, bereketlenmek için ziyaret etmek de müstehaptır.”

İmam İbni Hacer El-Askalani “Fethul Bâri” adlı kitabında şöyle diyor: “Bu hadislerde ölü ile bereketlenmenin ve saygı için onları öpmenin caiz olduğu açıktır.”

Kabir Başında Dua Etmek

İmam Beyhaki’nin “Şuabul İman” ve İmam Tabarani’nin “El-Mu’cem el-Kebir” adlı kitaplarında İbni Ömer’den rivayet ettiklerine göre Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: “Sizlerden biri öldüğünde onu geciktirmeden hemen mezara koyunuz ve onun başının tarafında “El-Bakarah” suresinin başı ve ayaklarının tarafında “El-Bakarah” suresinin sonu okunsun.”

İmam Şemseddin Muhammed El-Cezeri “Uddetil

Husnil Hasin” adlı kitabında şöyle diyor: “Duanın kabul edilen yerler; üç mescid, zemzem, Safa ve Merve, Peygamberlerin kabirlerin başında ve Arafât’tır.”

İmam Nese’i’nin rivayet ettiğine göre Hazreti Ali şöyle diyor: “Her kim mezarlığa girdiğinde “El-İĥlâs” suresini 11 defa okuyup sevabını ölülere hibe ederse, ölüler kadar sevap alır.” İmam Ahmed El-Mâverzi, İmam Ahmed B. Hanbel’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Mezarlığa girdiniz zaman, “El-Fatihah”, “En-Nâs”, “El-Falak” ve “El-İĥlâs” surelerini okuyup, sevabını mezarlıkta bulunan ölülere hibe ediniz. Çünkü sevap onlara ulaşır.”

İmam Murtada Zebidi “Şerh İhya Ulumuddin” adlı

kitabında diyor ki: “İmam Suyuti ‘Şerhus Sudur’ adlı kitabında şöyle dedi: “Kabrin başında Kur’ân-ı Kerîm’i okumanın caiz olduğunu bizim âlimler ve başkaları söylemiştir.”

İmam Nevevi “Şerh El-Muhezzeb” adlı kitabında şöyle diyor: “Kabir ziyaretine giden kimseye, kabrin başında Kur’ân’dan bir şeyi okumasının ve ölülere dua etmesinin müstehap olduğunu İmam Şafii söylemiş ve âlimler de bunda ittifak etmişlerdir.” “Mescid-i Haram, Peygamber Efendimizin Medine’deki Mescid’i ve Mescid-i Aksa dışındakilere yolculuğa çıkılmaz” hadisine gelince, öncelikle bu hadis sahihtir. Bu hadisi İmam Buhari rivayet etmiştir. Ancak bu hadise dayanarak kabirlere, özellikle de Peygamber Efendimizin kabrini ziyaret etmek için yolculuğa çıkmanın haram olduğunu iddia etmek yanlıştır. Ehli Selef olsun, Ehli Halef olsun bu hadisi hiç biri bu şekilde anlamamıştır. Hiçbiri, Peygamber Efendimizi ziyaret etmek için yola çıkmanın haram olduğunu söylememiştir. Bu hadisten anlaşılan hüküm şöyledir: “Bu üç cami dışındaki camilerin namaz konusunda daha faziletli olma gibi bir özelliği yoktur. Bundan dolayı bu üç camin dışında namaz kılmak için yola çıkmanın gereği yoktur. Çünkü Mescid-i Haram’daki namazın sevabı yüz bine, Peygamber

Efendimizin Mescid’inde bine ve Mescid-i Aksa’da beş yüze katlanır. Bu hadisten, Peygamber Efendimizin kabrini ziyaret niyetiyle yola çıkmanın haram olduğunu sadece ve sadece İbni Teymiye ve yandaşları anlamışlardır.

İmam İbni Hacer El-Heytemi “El-Cevher El-Münazzam Fi Ziyaretil Kabri-ş Şerifi-n Nebevil Mükerram” adlı kitabında şöyle diyor: “Bana: ‘Sen nasıl Peygamber Efendimizi ziyaret etmenin icma’ ile caiz olduğunu söyleyebildin. İbni Teymiye bunu inkâr etmiş ve hatta haram olduğunu da iddia ederek bu ziyaret esnasında namaz kısaltılmaz demiştir’ dersen, derim ki: ‘İbni Teymiye kimdir ki, onun sözlerine bakılsın ve dini konularda onun görüşleri alınsın. Birçok âlim gibi İmam El-İz Bin Abdusselâm onu eleştirip, görüşlerinin batıl ve fikirlerinin kötü olduğunu söyleyerek hakkında şöyle söylemiştir: “Allâh, onu saptırdı, rezillik gömleğini giydirdirerek büyük iftira ve yalanlarından dolayı kötü bir sonuca ve mahrumiyete ulaştırdı.”

İmam Takiyyuddin El-Husani “Def-u Şübehi Men Şebbehe ve Temerrad” adlı kitabında şöyle diyor: “İbni Teymiye’nin eleştirildiği konulardan biri, Peygamber Efendimizi ziyaret etmenin âlimlerin icma’ı ile haram olduğunu iddia etmesidir. Bu sözdeki büyük iftiraya bak. İcma’ ile diyor. Bu “İcma” sözü nerede geçiyor. Bundan

sakındıran sahabelerden, Tabiinlerden veya Müslümanların imamlarından bir delil istiyoruz. Tabi söylenen bu batıl sözü ondan başka hiç kimse söylemedi. Bilakis meşhur olan ve meşhur olmayan kitaplarda ve Müslümanların davranışlarından bu ziyaretin caiz ve en önemli sünnetlerden biri olduğu anlaşılır. Hatta bu Rasûllerin sünneti ve muvahhidlerin ittifakıyladır. Bunu ancak kalbinde münafıkların hastalığı olan veya din düşmanlarının yandaşı olan kötü niyetli insanlar söyler.” Ehli Selef olsun Ehli Halef olsun, Peygamber Efendimizi ziyaret etmenin caiz olduğunu ve o niyetle yola çıkmanın caiz ve sevaplı bir amel olduğunu söylemişlerdir.

İmam Tabarani’nin rivayet ettiği ve Hafız İbni Seken’in sahih olduğunu söylemiş olduğu hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: “Her kim beni ziyaret ederse -beni ziyaret etmekten başka niyeti yoksa- ona şefaatçi olmamı hak etmiştir.”

İmam Ebu Davud Et-Tayalısı ‘Müsned’inde Hazreti Ömer’den rivayet ettiği hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: “Beni ziyaret etme niyetinden başka bir niyeti olmadan beni ziyaret edene şefaatçi veya şahit olurum.” İmam Müslim’in rivayet ettiğine göre Mûsâ aleyhisselam Mi’râc gecesinde Peygamber Efendimizle

Beytul Makdis’te ve altıncı semada bir araya geldi. Peygamberimiz yedinci semadan inerken Mûsâ aleyhisselam O’na sordu “Ümmetine ne farz kılındı?” Peygamberimiz de “Bize elli vakit namaz kılındı” diye cevapladı. Mûsâ Peygamber“Rabbine dua ettiğin yere dön ve Rabbine bunun hafifletilmesi için dua et” dedi. “Ben İsrail kavmini denedim, onlara Allâh-u Teâlâ iki vakit farz kılmıştı onlar ise yerine getirmediler.” Peygamberimiz Rabbine dua ettiği yere geri döndü ve onun hafifletilmesi için dua etti. Her seferinde Mûsâ aleyhisselam O’na “dön ve hafifletilmesi için dua et dedi.” Bu durum elli vakit namaz sevabına eşit olan beş vakit namaza düşürülünceye kadar devam etti. Hiçbir akıllı kimse Mûsâ aleyhisselamın bu ümmete sağladığı yarar ve faydaya şüphe edemez. Mûsâ aleyhisselam ise Mi’râc hadisesinden bin yıldan daha fazla bir süre önce vefat etmiştir. Bu amelle Mûsâ aleyhisselam kendi vefatından binlerce yıl sonra Peygamber Efendimizin ümmetine fayda sağlamıştır.

İmam İbni Hacer Askalani “ Tehzip et-Tehzip” adlı

kitabında şöyle diyor:“ Ebu Ali Neysaburi şöyle anlattı:“ Çok dertliydim. Peygamber Efendimizi rüyamda gördüm. Bana dedi ki “ Yahya B. Yahya’nın kabrine git ve orada dua ve istiğfar et.” Ben de uyandığımda oraya gidip dua ve istiğfar ettim. Derdim giderildi.

Mulla Ali Kâri “Mirkâtul Mefâtîh” adlı kitabında

şöyle naklediyor:“ Şeyhlerin Şeyhi Âlimlerin Allamesi

Şemseddin Muhammed el -Cezeri şöyle dedi:“ İmam Müslim’in Neysebur’daki kabrini ziyaret ettim ve bereketlenmek için kabrin başında Sahihin bir kısmını okudum. Daha sonra bereketin eserini gördüm.”

İmam Malik ve halife el-Mansur hac yapıp

Peygamber Efendimizin kabrini ziyaret edince halife el-Mansur şöyle sordu: “ey Ăbdullâh’ın babası! Kıbleye dönerek mi dua edeyim yoksa Peygamber Efendimizin kabrine yönelerek mi dua edeyim? Cevaben şöyle dedi: “hem senin hem de baban Âdem’in vesilesi olan Peygamberden neden yüzünü çevireceksin? Hem ona doğru yönel hem de ondan şefaat dile ki Allâh onu sana şefaatçi kılsın.” Bunu Kadi İyad sahih bir senedle “eş-Şifa”, İmam es-Seyyid Sumhudi “Hülasatul Vefa”, İmam el-Kastalani “el-Mevahibul Leduniyye”, İmam İbni Hacer “el-Cevherul Münzam” adlı kitaplarda zikretmişlerdir.

İmam Beyhaki sahih bir isnatla, İmam İbni Hacer el-

Askalani “Fethul Bâri” adlı kitabında Ömer’in hazini (hazine sorumlusu) olan Melikuddar’dan rivayet ettiği bir olayı şöyle nakleder: “Ömer zamanında kurak geçen bir yıl olmuştu. Bir adam Peygamber Efendimizin kabrine gelerek şöyle dedi:‘Yâ Rasûlallâh! Allâh’tan ümmetin için yağmur iste çünkü onlar helak oldu.’ Peygamber Efendimiz o adamın rüyasına gelerek şöyle dedi: ‘Ömer’e git ona benden selam söyle ve ona şöyle de: ‘Onlara yağmur gelecek. Halkın için daha iyi çalış.’ O adam geldi

Ömer’e olayı haber etti. Ömer dedi ki: ‘ya Rabbi aciz düştüğüm durumlar hariç elimden geleni yapıyorum.’ Bu adam Bilal bin Haris el-Müzeni’dir. Bu sahabe Peygamber Efendimizden bereket ummak için Peygamber Efendimizin kabrine gitmiştir. Ne Ömer ne de başkası neden böyle yaptı diye onu kötülememiştir.

Dikkat edilmesi gereken bir husus var; Büyüklerin kabrini ziyaret etmek caizdir dedik ancak bu ziyaret esnasında Kabe’nin etrafında yapıldığı gibi kabrin etrafını tavaf etmek, kabrin başında mum yakmak veya göbek atıp ‘al sana bir göbek ver bana bir bebek’ demek gibi davranışlar dinimizce yasaklanmıştır. Çünkü bu tür hareketler müslümanların adetlerinden değildir.

BİD’AT

BİD’ATIN TANIMI

A) Lügatte Bid’at

Arapça’da “Örneği olmaksızın yapıp ortaya koymak, inşa etmek” anlamlarına gelen “B DA” kökünden türeyen bid’at, “daha önce örneği bulunmayıp sonradan ortaya çıkan (muhdes) şey” anlamına gelir. İbni Manzûr, Lisânu’l-Arab ve Murtadâ Ez-Zebidi, Tâcu’l-Arûs,

B) Istılahta Bid’at

Bid’at kelimesinin ıstılâhi tanımı, farklı şekillerde yapılmıştır. Kelimenin lügat manası, ağırlıklı olarak “yenilik” anlamını taşımakla birlikte, terim olarak kullanılmasında kelimeye farklı manalar yüklenmiştir. Bu farklılıklar, daha çok kelimenin kapsamını tayin etme konusundan kaynaklanmaktadır. Yapılan bid’at tariflerine bakıldığı zaman, bunları genel olarak iki grupta toplamak

mümkündür. Bunlar, geniş kapsamlı ve dar kapsamlı tariflerdir. Geniş kapsamlı tarife göre bid’at; “Peygamber Efendimizden sonra ortaya çıkan her şeydir.” Rahmi Yaran,’’Bid’at’’ md. DİA. c.VI.s. 129.

Dar kapsamlı tarife göre bid’at; “Peygamber Efendimizden sonra ortaya çıkan ve dinle ilgili olup ilâve veya eksiltme özelliği taşıyan her şeydir.” Rahmi Yaran,’’Bid’at’’ md. DİA, c.VI, s.129.

İmam Âbdullâh el-Herari “Es-Sıratul Mustakim”

adlı kitabında şöyle diyor:“Bid’at, arpça lügatine göre örneği olmaksızın ortaya koyulan, inşa edilen şeydir. Istılahtaki manası ise Ku’ân’da ve Peygamber Efendimizin hadislerinde geçmeyip Peygamber Efendimizden sonra ortaya çıkan her şeydir.”

1- Geniş Kapsamlı Bid’at Tarifi

Bid’atın sözlük anlamından hareketle yapılan bu tarife göre, “Dini mahiyette görülen amel ve davranışlardan başka günlük hayatla ilgili olarak sonradan ortaya çıkan yeni fikirler, uygulama ve âdetler de bid’at sayılmıştır. Başta İmam Şafiî olmak üzere İmam Nevevi, İmam İzzedin b. Ăbdusselâm, İmam İbni Ăbidîn gibi birçok âlim bid’at konusunu bu şekilde kabul

edenlerdendir. Bu tarifi benimseyen âlimler, görüşlerini Peygamber Efendimiz Sallallâhu Ăleyhi Vesellem ve sahabilerden nakledilen bazı rivayetlere dayandırmaktadırlar. Rahmi Yaran,’’Bid’at’’ md. DİA,c. VI,s.129. Bu rivayetleri bid’atın kısımları konusunda ele alacağız.

2- Dar Kapsamlı Bid’at Tarifi

Bid’atı dar kapsamlı olarak anlayanlar ise onu, “Peygamber Efendimiz’den Sallallâhu Âleyhi Vesellem sonra ortaya çıkan ve dinle ilgili olup ilâve veya eksiltme özelliği taşıyan her şey” diye tarif etmişlerdir.

Bu tarife göre dinle ilgili olmayan mubâh şeyler bid’at kavramının kapsamına girmemektedir. Yani günlük hayatta meydana gelen teknolojik gelişmeler ve bir takım sosyal değişmeler bid’atın konusu değildir.

Bu görüşü benimseyenler arasında, Mâlikilerden başta İmam Mâlik olmak üzere İmam Turtûşi, İmam Şâtıbi; Hanefiler’den İmam Bedreddin El-Ayni, İmam Birgivi; Şâfiiler’den İmam Beyhaki, İmam İbni Hacer El-Askalâni, İmam İbni Hacer El-Heytemi; Hanbeliler’den

İbni Receb sayılabilir. Rahmi Yaran,’’Bid’at’’ md. DİA, c.VI,s.129-130. Dar kapsamlı bid’at anlayışını benimseyenler de birtakım hadisleri delil olarak göstermektedirler. Yine bunları da bid’atın kısımları konusunda ele alacağız. Birinci gruba göre Rasûlullâh’ın Sallallâhu Ăleyhi Vesellem Âhiret’e irtihalinden sonra ortaya çıkan her şey bid’attır; ancak her bid’at sapıklık olmadığı gibi günah ve kötü de değildir. Kabih (kötü) bid’at vardır, hasen (iyi) bid’at vardır. Birincisi hoş olmayan veya caiz olmadığı ve delile dayanmadığı halde dinde ilâve veya eksiltme ifade eden bid’atlardır. İkincisi ise sonradan ortaya çıkmakla beraber ya din ile alâkası olmayan veya caiz olduğuna delil bulunan bid’atlardır. Dikkat edilirse bu tarifin, “kötü bid’at” diye tasvir edilen kısmının, ikinci grubun bid’at anlayışı içine girdiği görülecektir. “İyi ve güzel bid’at” denilen kısmına ise onlar bid’at dememiş, bunları bid’at mefhumu içine sokmamışlardır. Bid’atı iyi ve kötü diye ikiye ayıranlara göre horozu kurban olarak kesmek kötü bid’attır; caiz değildir. Çünkü bu âdet sonradan çıkmıştır. İslâm’ın kurban nizamına aykırıdır. Aynı âdet ikinci grubun tarifine göre de bid’attır. Kur’ân-ı Kerîm’i bir Mushaf (kitap)

içinde toplamak, hadis kitapları yazmak, Terâvih namazını cemaatle kılmak da sonradan olmuş şeylerdir; fakat bunlar iyi bid’attır, caizdir, caiz olduğuna dair deliller vardır. Unu elekten geçirmek, yemekte çatal, kaşık, masa kullanmak, otomobile binmek de sonradan çıkmış şeylerdir; fakat bunlar dünya hayatı ile alâkalı mubah bid’atlerdir, din ile (îmân ve ibâdet, günah ve sevap mefhumu ile) alâkası yoktur.

BİD’ATIN KISIMLARI

Bid’at genel olarak iki kısma ayrılır: Birincisi; “Bid’at-ı Dalâle” veya “Bid’at-ı Seyyie”, yani kötü bid’attır. İkincisi ise; “Bid’at-ı Hude”, “Bid’at-ı Hasene” veya “Sunnet-i Hasene”, yani iyi bid’attır. İmam İbni Manzûr, “Lisanul Arap”, İmam Murtadâ ez-Zebidi “Tacul Arus” 1- Bid’at-ı Dalâle (Kötü Bid’at): Peygamber Efendimizden sonra ihdas edilmiş olup, Kur’ân-ı Kerîm’e ve Sünnet’e muhâlefet eden şeylerdir. 2- Bid’at-ı Hasene (İyi Bid’at): Peygamber Efendimizden sonra ihdas edilmiş olup, Kur’ân-ı Kerîm’e

ve Sünnet’e uygun düşen şeylerdir.İmam Murtadâ ez-Zebidi “Tacul Arus” GENİŞ KAPSAMLI BİD’AT ANLAYIŞINDA OLAN

ÂLİMLERİN DELİLLERİ

İmam İbni Arâbi şöyle diyor: “Bid’at, bid’at olduğu için kötü değildir. Ancak Kur’ân-ı Kerîm’e veya Sünnet’e muhalif olursa veya dalâlete davet ederse kötü olur.” İmam Beyhaki’nin Menâkib eş-Şâfiî adlı kitabında bildirdiğine göre İmâm Şafiî şöyle demiştir: “Bid’at iki kısma ayrılır. İlki Kur’ân’a, hadise, sahabelerin eserlerine veya İcmâ-i ümmete muhalefet eden bid’attır. Buna kötü bid’at denir. İkincisi Kur’ân’a, sünnete, sahabelerin eserlerine veya icmaya muhalif olmayan bid’attır. Bu kötü değildir. İmam Nevevi “Tehzîbul Esme’ ve’l-Lugât” adlı kitabında şöyle buyuruyor: “Bid’at şeriata göre Peygamberimiz zamanında olmayan ve sonradan çıkan şeydir. Bid’at iyi ve kötü olmak üzere iki kısma ayrılır.” Bununla beraber büyük âlimlerden Muhaddis Ebi Muhammed Ăbdulaziz b. Ăbdusselâm “El-Kavâid” adlı eserinde diyor ki; “Bid’at beş kısma ayrılır. Farz olan bid’at, haram olan bid’at, müstehap olan bid’at, harama

ulaşmayan mekruh olan bid’at ve mubah olan bid’attır. Bid’atın hükmünü öğrenebilmemizdeki sağlam kaynak Şer’i kurallardır. Farz olma kurallarına göre olmuşsa farzdır, haram olma kurallarına göre olmuşsa haramdır, müstehap olma kurallarına göre olmuşsa müstehaptır” İmam İbni Ăbidin “Reddu’l-Muhtar Aleddurri’l Muhtâr” adlı kitabında şöyle der: “Bid’at, sapık fırkalara kaşı reddiye hazırlayıp insanlara yaymak gibi farz olabilir. Savunma yapmak için mevzi hazırlamak, medrese yaptırmak gibi Müstehap olabilir. Yiyeceklerde, içeceklerde ve giyeceklerde çokça masraf yapmak gibi Mubah da olabilir.” Bid’atın bu şekilde taksim edilebileceği İmam Buhâri “Sahih’ul-Buhâri” adlı kitabının Sulh bölümünde ve İmam Müslim “Sahih-i Müslim” adlı kitabında Hazreti Âişe’den naklettikleri şu hadisten anlaşılmaktadır. Peygamber Efendimiz Sallallâhu Ăleyhi Vesellem şöyle buyuruyor: “Her kim bizim şu işimizde (dinimizde) ondan olmayan bir şeyi ihdas ederse, o reddedilir (o ondan kabul edilmez).“ Yine İmam Müslim, Sahih-i Müslim adlı kitabında farklı bir lafızla şöyle nakleder: “Kim dinimize uymayan bir şey yaparsa reddedilir.” Peygamber Efendimizin bu hadislerinden anlaşılıyor ki, yapılan yeni şey Dinimize (Kur’ân’a ve Sünnete) aykırı

düşmezse reddedilmez, kabul edilir. Dinimize (Kur’ân’a ve Sünnet’e) aykırı düşerse reddolunur, kabul edilmez. Allâh-u Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de “El-Hadîd” sûresi’nin 27. âyetinde şöyle buyuruyor:

رهبانيةو ورحمة رأفة اتبعوه الذين قلوب في وجعلنا{}الله رضوان ابتغاء إلا عليهم كتبناها ما ابتدعوها

Anlamı:‘Kalplerine şefkat ve merhamet duygusu koyduk. (Kendiliklerinin) ortaya çıkardıkları ruhbanlığa gelince; biz onu onlara farz kılmamıştık. Allah’ın rızasını kazanmak için onu kendileri ortaya çıkarmışlardı.’ Bu ayet “Bid’atı Hasene” ye delâlet etmektedir. Çünkü bu ayet İsâ Aleyhisselâm’ın ümmetinden olup kendisine imân eden ve ruhbâniyyeti ilk başlatan Müslümanları, müminleri methetmektedir. Ruhbâniyyet şehvetlerden uzak durmaktır. Bundan dolayı sırf Allâh’a daha çok ibâdet etmek için evlenmekten uzak durmuş evlenmemişlerdir. Bu âyette geçen “Mê ketebnêhê aleyhim” lafzı, yani “biz onlara bunu -Ruhbaniyyeti- farz kılmamamıza rağmen onlar Allâh’ın rızasına daha çok yaklaşmak için bunu yapmışlardır” anlamına gelmektedir. İmam Fahrettin Er-

Râzi, Tefsir-i Kebir, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, c.VII, s.443. Allâh-u Teâlâ onları bu amellerinden dolayı methetmektedir. Çünkü onlar, kendilerine İncîl’de bildirilmemesine ve İsâ Aleyhisselâmın da bunu yapmalarını kendilerinden istememesine, emretmemesine rağmen onlar evlilikle uğraşmamak, eşlerinin ve ailelerinin nafakasıyla uğraşmamak için, yerleşim yerlerinden uzak yerlerde topraktan ve basit malzemelerden evler veya ibâdet yerleri inşa etmişlerdir. Bunu sırf bütün zamanlarını ibadetle geçirmek maksadıyla yapmışlardır. İşte, şu hadisler ve âlimlerin sözleri de buna işâret etmektedir: İmam Müslim, Sahih-i Müslim adlı kitabının, Zekât ve İlim bölümünde Cerir bin Ăbdullâh El-Beceli’den rivayet ettiği bir hadisi şerifte Peygamber Efendimiz Sallallâhu Ăleyhi Vesellem şöyle buyurmaktadır: “Her kim İslâm’a uygun bir şey ihdas edip, ortaya çıkarırsa kendisine bu amelinden dolayı ecir verilir. Ayrıca bu ameli işleyerek ecir kazananların ecirlerinden bir şey eksiltilmeden (bu amel uygulandığından dolayı) ona ayrı bir ecir verilir. Her kim İslâm’a uygun olmayan bir şey ihdas edip, ortaya çıkarırsa kendisine bu amelinden dolayı günah yazılır. Ayrıca bu ameli işleyerek günaha düşenlerin

günahlarından bir şey eksiltilmeden (bu kötü amel uygulandığından dolayı) ona ayrı bir günah yazılır.”

İmam İbni Hacer Askalânî “Fethi’l Bâri” adlı kitabında şöyle buyuruyor: “Bid’at eskiden olmayan ve sonradan meydana gelen bir şeydir. Eğer İslâm’a uygunsa iyi bid’at, uygun değilse kötü bid’at olur. Ne iyi ne kötü ise mubâh bid’at olur. Yani bid’at şer’î hükümlere uygunluğu veya uygunsuzluğu bakımından beş kısma ayrılır.” İmam İbni Hacer’in beş kısımdan kastı; Farz olan bid’at, mendûb olan bid’at, mubâh olan bid’at, harama ulaşmayan mekrûh olan bid’at ve haram olan bid’at. Hafız İbni Hacer bid’atle ilgili bu açıklamalarını Hazreti Ömer’in teravih namazını cemaat ile kıldırttıktan sonra “Bu iyi bir bid’attır” sözünü naklettikten sonra yapmaktadır.

DAR KAPSAMLI BİD’AT ANLAYIŞINDA OLANLARIN DELİLLERİ

Dar kapsamlı bid’at anlayışına sahip olanlar görüşlerine mesnet olarak, “işlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenlerdir” (İmam Muslim, Cuma); “Sonradan ihdas edilen şeyler bid’attır” (İmam Nasâi, İdeyn; İmam

İbni Mâce, Mukaddime); ve “Her bid’at dalâlettir” (İmam Muslim, Cuma; İmam Ebû Dâvûd, Sünnen; İmam İbni Maceh, Mukaddime) meâlindeki hadislerin genel ifadelerini esas almışlardır. Bunlar diğer grubun dayandığı hadisleri de kendi görüşleriyle bağdaşacak şekilde yoruma tâbi tutmuşlardır. Mesela daha önce söz konusu ettiğimiz hadis, “Kim İslâm’da güzel bir çığır (Sünnet-i Hasene) açarsa” anlamında değil, “Kim İslâm’da güzel bir çığırı (sünneti) ihya ederse” anlamında olduğunu söylemişlerdir. Hazreti Ömer’in Teravih namazının cemaatle kılınması için söylediği “ne güzel bir bid’at” sözündeki “Bidat” da terim anlamında değil sözlük anlamında kullanılmıştır. Rahmi Yaran,’’Bid’at’’ md, DİA,c.VI, s.130.

İYİ BİD’ATLARDAN BAZI ÖRNEKLER

1-İmam Buhâri’nin, Sahih-i Buhâri adlı kitabının, Megazi bölümünde Ebu Hureyre’den naklettiği bir hadiste, Hubeyb adındaki sahabenin öldürülmeden önce iki rekât namaz kıldığı bildiriliyor. 2-Tabiinlerden Yahya b. Yağmar’ın Kur’ân’ı Kerîm’e noktalama işaretlerini koyması iyi bid’atlardandır.

Ebu Dâvud es-Secestêni “El-Masâhif” adlı kitabında bunu nakletmektedir Kur’ân-ı Kerîm, Peygamber Efendimizin, Hazreti Ebu Bekir’in ve Hazreti Ömer’in zamanında harekesiz ve noktasızdı. Hazreti Osman döneminde hareke ve noktalar konuldu. 3-Hazreti Osman’ın Radiyallâhu Ănh Cuma namazına ikinci ezanı eklemesi iyi bid’atlardandır. İmam Buhari’nin, Sahih-i Buhâri adlı kitabındaki Cuma Bâbı’nın Cuma Günü Ezanı bölümünde bildirdiğine göre, Hazreti Osman zamanına kadar Cuma Namazı için tek bir ezan okunuyordu. Hazreti Osman’ın halifeliği döneminde insanlar çoğaldığından dolayı Halife Osman tarafından ikinci ezan okutulmaya başlanmıştır 4-Peygamber Efendimiz “Sallallâhu Ăleyhi Vesellem” in Mevlid Kandili’nin Kutlanması da iyi bir bid’attır. Mevlid kutlaması ilk olarak Hicri altıncı yüzyılın başlarında “İrbil” Kralı “El-Muzaffer” tarafından yapılmıştır. Ayrıca bu kral dönemin büyük âlimlerine yazılar yazarak yapmış olduğu bu amelin dini hükmünü sorar. Bu âlimlerden bazıları; Muhaddis “İbni Hacer El-Askalâni”, Muhaddis “Es-Sahâvi” ve Muhaddis “Es-Suyûti”dir.

Yine İmam Es-Sehâvi “Fetvalar” isimli eserinde mevlid kutlamasının ilk üç yüzyıldan sonra olduğunu bildirmektedir.

Yine Muhaddis es-Suyûti “el-Hêvi lil Fetevi” adlı kitabında mevlid kutlaması hakkında şöyle buyuruyor: “Bu amel sevap kazandıran iyi bid’atlardandır”

Yine Es-Sahâvi “El-Ecvibeti’l-Mardiyyetih” adlı kitabında uzun uzadıya mevlid kutlamasının tarihçesi, nasıl kutlandığı, hükmünün ne olduğu ve bunun iyi bir amel olduğuna dair deliller vermektedir 5- Ezan okunduktan sonra Peygamberimize sesli olarak salât getirmek.

İmam es-Suyûti “El-Vesêil Fi’l-Musammarati’l-Evêil” adlı kitabında ezandan sonra Peygamber Efendimize sesli olarak salât getirmenin hicri 700. yıldan sonra hâsıl olduğunu ve bunun iyi bir bid’at olduğunu söylemiştir.

Yine İmam Hattâb el-Mêliki “Mevêhib el-Celil” adlı kitabında ezandan sonra Peygamberimize salât getirmenin iyi bir bid’at olduğunu söylemiştir. Yine Muhaddis es-Sehâvi “el-Kavlu’l-Bed’i” adlı kitabında ezandan sonra Peygamber Efendimize Salât getirmenin iyi bid’at

olduğunu ve salât getirmenin sevap kazandırdığını söylemiştir.

Ayrıca Peygamber Efendimizin şu hadisleri de delil olarak gösterilebilir: İmam Müslim’in, Sahih-i Muslim adlı kitabının Namaz bölümünde naklettiğine göre Peygamber Efendimiz Sallallâhu Ăleyhi Vesellem mealen şöyle buyuruyor: “Müezzini duyduğunuzda –ezan okurken-o ne söylüyorsa aynısını söyleyin, sonra bana salavât getirin.” Diğer bir hadis ise şöyledir: Muhaddis es-Sehâvi’nin, “El-Kavlu’l-Bedi’” adlı kitabında, Ebu Ye’le’nin “Müsned”inde ve başka muhaddislerin de naklettiklerine göre Peygamber Efendimiz Muhammed Sallallâhu Ăleyhi Vesellem mealen şöyle buyuruyor: “Kim beni zikrederse bana salavât getirsin Görüldüğü gibi mûezzinin ve ezanı dinleyenin salavât getirmesi istenmektedir. Salavât getirmek sesli ve sessiz şekillerde yapılabilir. Eğer ki; “Bu hadislerde Peygamber Efendimizin müezzinlerinin sesli bir şekilde salavât getirdiklerine dair bir nakil veya rivayet yok” denilirse cevaben deriz ki; “Peygamber Efendimiz ‘Sesli olarak bana salavât

getirmeyin’ dememiştir.” Ayrıca Peygamber Efendimizin yanında yapılmayan her şey haram ya da mekruhtur diye bir kaide de yoktur. 6- Bazı Salihlerin İhdas Ettiği Tarikatlar. Yine âlimlerimiz, bazı salih kişiler tarafından ihdas edilen tarikatları iyi bid’at olarak nitelendirmişlerdir. Rifâi, Nakşibendî, Kadiri, Şazili, Bedevi vb. Bu tarikatların sayısı kırk civarındadır. Bu tarikatlar asıl olarak iyi bid’at hükmündedirler. 7- Terâvih Namazının Cemaatla Kıldırılması: İmam Buhari’nin, Sahih-i Buhâri adlı kitabının Terâvih Namazı bölümü”nde, Muhaddis İbni Hacer Askalâni’nin “Fathuk Bâri” ve İmam Malik’in el-Muvatta adlı kitaplarında rivâyet edildiğine göre Teravih Namazı Peygamber Efendimiz zamanında, Ebu Bekir zamanında ve Hazreti Ömer zamanının bir kısmında cemaatle değil tek tek kılınıyordu. Sonra Hazreti Ömer tarafından cemaatle kıldırılmaya başlanmıştır. Hazreti Ömer dedi ki: “Bu ne güzel bir bid’attır.” Daha önce de zikrettiğimiz gibi İbni Hacer, Hazreti Ömer’in “Bu ne güzel bir bid’attır” sözünü naklettikten sonra bid’atı iyi ve kötü olmak üzere iki kısma ayırmaktadır.

8- Duhâ (Kuşluk) Namazı Muhaddis İbni Hacer Askalâni “Fethûl-Bâri” adlı kitabında rivâyet ettiğine göre; Hazreti Ăbdullâh b. Ömer bin Hattâb dedi ki: “Duhâ namazını sonradan çıkarmışlardır.” Yine Said bin Mansûr’un sahih bir isnâd ile naklettiğine göre Âbdullâh b. Ömer Duhâ namazı hakkında “bid’attır ve bid’atların en iyilerindendir” demiştir. Yine başka bir rivayete göre İbni Ebi Şeybe’den Ăbdullâh b. Ömer’e Duhâ namazı hakkında soru sorulunca; “Bid’attır ve iyi bir bid’attır” cevabını vermiştir.

KÖTÜ BİD’AT

Bid’at; taalluku yönünden iki kısımdır: Bunlar “Usûl’ud-Din” diye isimlendirilen temel inanç esaslarına taalluk eden bid’at ve “Furû’a”, yani fıkha taalluk eden bid’attır. Usûlu’d-Din diye isimlendirilen bid’at, sahabenin üzerinde bulunduğu itikâd esaslarına aykırı düşen inançlardır. Bunun örnekleri çoktur. Ancak bu çalışmamızda sadece fıkha taalluk eden bid’at inceleneceği için burada buna yer vermeyeceğiz.

Fıkha Taalluk Eden Kötü Bid’atlere Örnekler 1-Peygamber Efendimiz’in Sallallâhu Ăleyhi Vesellem ismini yazdıktan sonra “Sallallâhu Ăleyhi Vesellem” lafzını kısaca “SAV” veya “SA” harfiyle yazmak, “Aleyhisselâm” yerine “AS” yazmak gibi. Bu harama ulaşmayan mekruh olan bid’atlardandır. 2-Üzerinde toprak tozu olmayan yastık ve seccadenin üzerinde teyemmüm almak haram olan bid’atlardandır. 3-Allâh’ın ismini tahrif ederek söylemek ya da zikretmek. Tıpkı tarikatlara müntesip birçok kişinin zikir esnasında “Allâh” lafzını “Ah”, “hû” olarak veya “he” harfini hazfederek “Allâ” şeklinde tahrif ederek zikretmesi ya da med harfini hazfedip med kuralına uymayarak “Allâh” lafzını tahrif ederek zikretmesi haram olan bid’atlardandır. İmam Ăbdullâh el-Herari, Sarîhu’l-Beyân Firradi Ale Men Hâlefe’l-Kur’ân

Amelî Açıdan Bid’atın Hükmü

Daha önce İmam İbni Hacer Askalâni’nin, Hazreti Ömer’in Terâvih namazını cemaatle kıldırdıktan sonra “Bu ne güzel bid’attır” dediğini naklettikten sonra bid’at hakkında “Bid’at, şer’î hükümlere uygunluğu veya

uygunsuzluğu bakımından beş kısma ayrılır” dediğini belirtmiştik. Bunlar; 1-Farz Olan Bid’at: Örneğin bazı sapık fırkaların iddialarına cevap vermek amacıyla akli-nakli bir takım deliller tertip etmek, bunları öğrenmek. Dini zâyi olmaktan korumak ve onu tahrif etmek isteyenleri susturmak amacıyla gerekli olan yeni ilimler geliştirmek, Hadislerin sahihini sahih olmayanından ayırt etmek, yalancıların ve ehl-i hevânın bâtıl düşünceleriyle mücadele etmek için lazım olan ilim dallarının ihdası gibi hususlar. 2-Haram Olan Bid’at: Bu bid’atlar, tahrim kâidelerine göre haram olan bid’atlardır. Bâtıl mezhep ve fırkaların bazı görüşleri gibi. 3- Harama Ulaşmayan Mekruh Olan Bid’at: Dindeki kerahet kâidelerine göre mekruh olan bid’atlardır. 4-Mendûb Olan Bid’at: Dindeki nedb-teşvik kaidelerine göre müstehap olan bid’atlardır. Örneğin Ramadân’da teravih namazını cemaatle kılmak. 5-Mubâh Olan Bid’at: Dindeki mubâh kaidelerine göre ve mubâh olan bid’atlardır. Yemede, içmede giyimde ve meskende genişlik gibi hususları içerir.

DEĞERLENDİRME

Bütün bu deliller göstermektedir ki bid’at iyi ve kötü olmak üzere temelde iki kısma ayrılmaktadır. Ancak günümüzde bir takım insanlar çıkmakta sahabenin ve daha sonraki ulemanın bu konudaki sözlerini görmezlikten gelerek sırf kendilerinin Kur’ân ve sünnetle çelişen inançlarını yaymak için Peygamber Efendimizden sonra ortaya çıkan her şeyi kötü bid’at olarak nitelendirmektedirler. Onların bu iddialarının tutarlı bir tarafı yoktur. Çünkü Arap dili açısından da bu mümkün değildir. Ayrıca usûl açısından da iddiaları yanlıştır. Eğer denilse ki: Rasûlullâh Sallallâhu Ăleyhi Vesellem şöyle buyurmuyor mu? “Sizi sonradan çıkan şeylerden sakındırırım. Şüphesiz sonradan ortaya çıkan şeyler

bid’attır ve her bid’at dalâlettir” Sünen-i Ebi Dâvud; İbni Maceh, Mukaddime . Onlara cevaben deriz ki; Bu hadisin lafzı “’âmm” olup mana itibariyle “has”tır. Daha önce zikrettiğimiz hadisler de bu sözümüzü doğrulamaktadır. Bu hadisler “cem” edildiğinde şu ortaya çıkar; Sonradan meydana gelen şeyler Kur’ân’a, Sünnete, İcma’a ya da Sahabenin eserlerine ters düşerse reddolunur, o kötü bid’attır. İmam Nevevi’nin “Şerh Sahihi Müslim” adlı eserinde dediği gibi “Her bid’at sapıklıktır” hükmü, tahsis edilmiş bir “âmm”dır. Sapıklık olan bid’attan maksat, baştan aşağı sonradan uydurulan şeylerdir. Daha önce de zikrettiğimiz gibi İmam Şafii, İbni Ăbidin gibi âlimler bu görüştedirler. “Rasûl-i Muctebâ Efendimiz “her sonradan ortaya konan şey bid’attır, her bid’at sapıklıktır…” buyurunca bazı kimseler bunu mutlak mânada anlamış ve her keşfe, her yeni âlet ve âdete cephe almış, bunları kötü bid’at olarak mahkum etmişlerdir. Bu anlayışın doğru olmadığına en büyük delil Rasûlullâh’tan hemen sonra onu ve İslâm’ı en iyi anlayan halifeleri ve sahâbesi tarafından yapılan yeniliklerdi. Hem bu yenilikler sadece savaş tekniği ve

âletlere mûnhasır kalmamış, bazı dini meselelere de uzanmıştır. Bu cümleden olarak Kur’ân-ı Kerîm “Mushaf” ta toplanmış, divan kurulmuş, zekâtı vermeyenler ile savaşılmış, hadisler toplanıp tedvin edilmiş, terâvih cemaatle kılınır olmuş, Cuma için bir ezan daha ihdâs edilmiş…. Şu halde her yeniliğin Peygamber Efendimiz tarafından mahkûm edilen bid’at mefhumuna dâhil bulunmadığı kesinlikle anlaşılmaktadır. Ve yine anlaşılmaktadır ki korunması, üzerine titrenmesi gereken şey İman, ibâdet ve hayat nizâmiyle İslâm’dır. Bunu bozan, çehresini değiştiren şey kötü bid’attır. Beşeri hayatın icâbı olarak keşfedilen âletler, geliştirilen teknik kötü bid’at olmadığı gibi men edilmiş de değildir. Hayrettin KARAMAN, İslâm’ın Işığında Günün Meseleleri, I-II,Nesil Yayınları, İstanbul.

SONUÇ

Görüldüğü üzere bid’at iyi ve kötü şeklinde iki kısma ayrılmaktadır. Bunun böyle olduğu naslardan açıkça anlaşılmaktadır. Birtakım insanlar ortaya çıkıp nasları kendi heva ve hevesleri doğrultusunda açıklayarak ve usûl kâidelerini de bir tarafa atarak kendi inanç ve görüşleri doğrultusunda yorumlarda, açıklamalarda bulunup bid’atın iyisinin olmayacağını iddia etmektedirler. Bu anlayışın doğru olmadığına en büyük delil Rasûlullâh’tan hemen sonra onu ve İslâm’ı en iyi anlayan halifeleri ve sahâbesi tarafından yapılan yeniliklerdir. Hem bu yenilikler sadece savaş tekniği ve âletlere münhasır kalmamış, bazı dini meselelere de uzanmıştır. Bu cümleden olarak Kur’ân-ı Kerîm “Mushaf” ta toplanmış, divan kurulmuş, zekâtı vermeyenler ile savaşılmış, hadisler toplanıp kitap haline getirilmiş, Terâvih cemaatle kılınır olmuş, Cuma için bir ezan daha eklenmiş… Şu halde her yeniliğin Peygamber

Efendimiz tarafından mahkûm edilen bid’at mefhumuna dâhil bulunmadığı kesinlikle anlaşılmaktadır. Hazreti Ebû Bekir’in Kur’ân’ın toplatılması hususunda; “Vallâhi bu hayırlı bir iştir” demesi, Hazreti Ömer’in Terâvih namazını cemaatle kıldırdıktan sonra “bu ne güzel bid’attır” demesi, Ăbdullâh b. Ömer’in Duhâ namazı hakkında “bid’attır ve bid’atların en iyilerindendir” demesi ve İbni Arâbi’nin “Bid’at, bid’at olduğu için kötü değildir. Ancak Kur’ân-ı Kerîm’e veya Sünnet’e muhalif olursa veya dalâlete davet ederse kötü olur” sözü bunu desteklemektedir. Ayrıca İmam Nevevi’nin “Şerh Sahih-i Muslim” adlı eserinde dediği gibi “her bid’at sapıklıktır” hükmü, tahsis edilmiş bir ‘âmm’dır. Sapıklık olan bid’attan maksat, baştan aşağı sonradan uydurulan şeylerdir.’’sözü de konuyu usûl açısından net bir şekilde izah etmektedir. Sonuç itibarıyla söylenecek son söz şudur. Eğer sonradan ortaya çıkarılan şey Kur’ân, Sünnet, İcmâ ve sahabelerin eserlerine uygun ise iyi bid’at olarak isimlendirilir. Eğer sonradan ortaya çıkarılan şey Kur’ân, Sünnet, İcmâ ve sahabelerin eserlerine muhâlif ise kötü bid’at olarak isimlendirilir.

KAYNAKLAR 1- Kur’ân-ı Kerîm 2- İmam Kurtubi, el-Câmi li-Ahkâmi'l-Kur'ân 3- İmam Tabari, Cami el-Bayan fi Ta'vil el-Kur'an veta Tafsir el -Tabari 4- İmam Baydavi, Baydavi Tefsiri 5- İmam Fahruddin er-Râzi, Tefsiru’l-Kebir. 6- İmam İbni Kesir, Tefsiri İbni Kesir. 7- İmam Âbdullâh el-Herari, Sarîhu’l-Beyân Firradi Ale Men Hâlefe’l-Kur’ân, Bugyatutt Talib ve es-Sıratul Mustakim 8- İmam 9- İmam Buhâri, Sahihu’l-Buhâri 10- İmam Muslim, Sahih-i Muslim 11- İmam Ebi Dâvud, Sûnen-i Ebi Davûd,ts. 12- İmam Ez-Zêbidi, İthefussedel Müttekin ve Tâcu’l-Arûs, 13- İmam İbni Manzûr, Lisânu’l-Arab.

14- İmam İbni Âbidin, Reddu’l-Muhtâr. 15- İmam Mâlik, el-Muvatta. 16- İmam Tabarani, el-Mu’cem el-Kebir,el- Mu’cem el-Evsat vel Mu’cem es-Sağir 17- İmam Beyhaki,Deleilun Nübüvveh ve Şuabul İman 18- İmam Subki, Şifau-s Sakâm 19- El-Mevsûatu’l-Fıkhiyye, Vakıflar Bakanlığı, Kuveyt, 1986 20- Ali ÇELİK, Kavram ve Mahiyet Olarak Sünnet ve Bid’at, Beyan Yayınları, İstanbul, 1997. 21- Zekiyyuddîn ŞA’BAN, Usûlul-Fıkh, Trc. Dr. İbrahim Kâfi Dönmez, DİA,Ankara,2000. 22- İmam İbni Hiben, Sahih İbni Hibben 23- İmam Asbahani, Müfradat el-Kur-ân. 24- İmam Ez-Zühri, Et-Tehzib. 25- Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Azim Dağıtım, İstanbul, ts. 26- İslâm Ansiklopedisi, DİA. 27- Ahmet YAMAN, Makâsıd ve İctihad, Yediveren Yayınları,Konya,2002 28- Hayrettin KARAMAN, İslâm’ın Işığında Günün Meseleleri, I-II,Nesil Yayınları, İstanbul, 29- İmam Ahmet, el-Musned. 30- İmam İbni Hacer Askalani, Fethil Bâri, Tezhip Et-Tehzip ve Fetevel Kubra 31- İmam İbni Hacer el-Heysemi. Mecme’ul Zevaid.

32- İmam Nevevi, el-Ezkâr Şerh Sahih-i Muslim ve Şerh el-Muhezzep. 33- Imam Hakim, el-Mustedrak 34- Ebu Nueym,Hilyetul Evliye 35- Kadi İyad,Eş-Şifâ, 36- Ebu Yâ’le,Müsned. 37- İmam Ebu Bekir B. Ebid Dünya,Mucabud Da’va. 38-İmam Mer’a b. Yusuf, Ğayetul Müntehe. 39-İmam İbnil Cevzi,Menekib el-İmam Ahmed B. Hanbel, Menâkip Maruf el-Kerhi ve Et-Tabsirah 40-İbni Ebi Şeybe, El-Musannef. 41-İmam Mâverdi, El-İnsâf. 42-Bin Muflih,El-Furu’ . 43-El-Hatib el-Bağdadi,Bağdat Tarihi. 44-İbni Akil’in, Et-Tezkirah. 45-İmam Buhuti, Keşşeful Kinâ’. 46-İmam Zehebi,Tarihul İslam. 47-İmam İbni Asâkîr,Tarih Dimaşk. 48-İmam El-Cezeri,Uddetil Husnil Hasin. 49-İmam İbni Hacer el-Heytemi,El-Cevher El- Münazzam. 50-İmam Ebu Davud et-Tayalısı,Müsned. 51-Molla Ali Kâri,Mirkatul Mefatih. 52-İmam Sumhudi,Hülasatul Vefa. 53-İmam el-Kastalani,el-Mevahibul Leduniyyeh.

ALLAH herşeyin en iyisini bilendir.