318

Fikir Mimarları – 2 KANT - okumedya.comokumedya.com/Nejat-Bozkurt-Kant.pdf · 2019-08-30 · Felsefe, Felsefe Dergisi, Gogito, Felsefelogos ve ITICU Dergisinde telif ve çeviri

  • Upload
    others

  • View
    47

  • Download
    10

Embed Size (px)

Citation preview

FikirMimarları–2

KANT

Çeviri,ÖnsözveAçıklamalar:

Prof.Dr.NejatBozkurt

FikirMimarları–2KANT

Çeviri,ÖnsözveAçıklamalar:Prof.Dr.NejatBozkurt

YayınYönetmeni:AslıKurtsoyHısım

SayYayınlarıAnkaraCad.54/12•TR-34110Sirkeci-İstanbul

Telefon:(0212)5122158•Faks:(0212)5125080web:www.sayyayincilik.com

e-posta:[email protected]

GenelDağıtım:SayDağıtımLtd.Şti.AnkaraCad.54/4•TR-34110Sirkeci-İstanbul

Telefon:(0212)5281754•Faks:(0212)5125080e-posta:[email protected]

onlinesatış:www.saykitap.com

YayınHakları©SayYayınlarıBu eserin tüm hakları saklıdır. Yayınevinden yazılı izin alınmaksızın kısmen veya tamamenalıntıyapılamaz,hiçbirşekildekopyalanamaz,çoğaltılamazveyayımlanamaz.

NejatBozkurt

1945yılındaAnkara’dadünyayageldi. İlkveOrtaöğreniminiaynıkentteyaptı.LisansınıAnkaraÜniversitesi,DilveTarih–CoğrafyaFakültesi,FelsefeBölümü‘nde; yüksek lisansını Hacettepe Üniversitesi, Felsefe Bölümü‘nde;ve doktorasını da İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, FelsefeBölümü‘ndetamamladı.BuradaEstetik,SanatKuramları,TarihFelsefesi,20.yy.DüşünceAkımları,FelsefeninTemelKavramları,17.ve18.yy.Felsefeleriderslerini verdi. Aynı zamanda misafir hoca olarak Marmara Üniversitesi,GüzelSanatlarFakültesiileMimarSinanÜniversitesi’ndeSanatSosyolojisi,SanatlarveMitolojiler,DüşünceTarihi,SanatTeorileridersleriniverdi.Dahasonra kurucu hoca olarak Kocaeli Üniversitesi’ne geçerek burada içindefelsefenin de bulunduğu çeşitli bölümlerin açılmasını sağladı ve buÜniversite’nin çeşitli fakültelerinde (Mühendislik, Fen–Edebiyat, Eğitim)BilimlerTarihiveFelsefesi,BilimSosyolojisi,EğitimFelsefesidersleriverdi.SonyıllardaİstanbulTicaretÜniversitesi’ninçeşitlibölümlerindeBilimEtiği,BilimlerTarihiveFelsefesi,FelsefiAntropoloji,DilFelsefesidersleriverdi.Başlıca kitapları: Platon, Kant, Hegel, Nietzsche ve Einstein’dan çeviriler.Sanat ve Estetik Kuramları, Bilimler Tarihi ve Felsefesi, 20. yy. DüşünceAkımları, Çağdaş Felsefelerden Kesitler, Eleştiri ve Aydınlanma, SorularlaFelsefeveTarihi,FelsefeileYaşamak.BununyanındaFelsefeArkivi,YazkoFelsefe, FelsefeDergisi,Gogito, Felsefelogos ve ITICUDergisinde telif veçeviriolmaküzereçeşitlikonulardayazılarıyayımlanmıştır.

İkinciBaskıyaÖnsözEvrenin oluşumundan (Kant–Laplace Kuramı) Uzay–Zaman felsefesine,

Bilgi kuramından Bilim felsefesine, Toplum ve Kültür felsefesinden(Birleşmiş Milletler İdesi, Sürekli Barış İdesi), Tarih ve Hukuk felsefesine(Özgürlük İdesi, Hukukun Üstünlüğü ve Hukuk Devleti İdesi), İnsanfelsefesindenEtikveEstetiğe(FelsefiAntropoloji,Etikİnsan,NesnelEstetik)değinFelsefetarihininhemenheralanındadüşüncelerüretipyapıtlarvermişolan Immanuel Kant, her zaman için düşünce dünyasının çekimmerkezlerinden biri olmuştur. Düşünceleriyle kendinden sonra gelenlerietkilemiş ve bu etkiler günümüze değin sürmüştür. Öyle görünüyor ki buetkilemegeleceğeuzanmayı da sürdürecektir.Tipikbir aydınlanma filozofuolanKant,DuyumculukileUsçuluğunsistemlibirsenteziniyapmış;biriyselvicdana dayanan etiği temellendirmiştir. Hume’un empirizmini, Leibniz’inrasyonalizmini, Rousseau’nun romantik tepkisini ve Newton’un bilimyönteminisentezleyenfilozof,felsefeyeyenibiryönveyenibirtarzgetirdi.Rasyonalizmin varlığın, empirizmin de deneyin nasıl bilgi haline geldiğinigöstermedekiyetersizliğindenrahatsızlıkduyanKant,felsefeiçinsağlambirtemelkurmakistiyordu.Onagörebilimcilerinşeylerinasılbildiklerisorunu,metafizikçilerin özgürlük ve ahlak gibi soyut fikirlerle ilgili şeyleri nasılbildikleri sorununa çok benziyordu. Bilimde demetafizikte de verilerle işebaşlanıyor, sonra bu veriler işlenerek bir yargıya varılıyordu; süreç herikisindedeneredeyseaynıydı.OzamanKant,“birbilimolarakmetafizikvarolabilir mi?” sorusunu sordu ve metafiziğin gerçek yöntemi, esasındaNewton’un bilime getirdiği ve orada çok verimli olduğu görülen yöntemdirsonucunavardı.

Kant“modern filozofların en büyüğü” sayılmasına neden olan Salt AklınEleştirisi (Kritik der reinenVernunft) adlı yapıtıyla, Eleştiricilik (Kritisizm)adı verilen felsefi sistemi kurdu. Yapıtın giriş bölümünde Kant, bilgininçözümlenmesine girişir ve dışarıdan sağlanan duyusal maddesel veri ileözneninkendisindengelenbiçimi(form)birbirindenayırır.Bütünbilgilerimizduyumunvarlığınıvarsayarvedeneylebaşlar; amahepsideneydengelmez.Aynızamandahemsentetik,hemdeaprioriolanyargılarvardır.Buyargılarnasılmümkünolmaktadırlar?Kant, transandantal estetiği incelemekleyadaduyarlığı(Sinnlichkeit)çözümlemekleişebaşlarvebütündeneyselverilerinaprioribiçimlerininmekânvezamanolduğunugösterir.Builkverileriişlemekiçin anlık (Verstand), kendine özgü kavramlardan yararlanır. TransandantalAnalitikbölümündeKant,kategorileradınıverdiğibusaltkavramlarıortayaçıkarmaya, duyu verileriyle kategoriler arasındaki sentezin nasıl oluştuğunugöstermeye, her türlü bilginin tek olanağı olan salt anlığın ilkelerini

belirlemeye, sonolarakdabu ilkelerinnesneldeğerinikesinliklebelirtmeyeçalışır.TransandantalDiyalektikbölümündeiseKant,saltanlığın ilkelerininnumenler dünyasına uygulanamayacağını ileri sürer; bunlar yalnızcafenomenleriçingeçerlidir.Kendindeşeyleri(Dingansich)bizhiçbirzamanbilemeyiz. Üç tane olan “aklın ideaları” (düşünen töz olarak ruh ideası,fenomenlerin toplam bütünü olarak anlaşılan evren ideası ve Tanrı ideası),ancak kategorilerin böyle uygunsuz bir biçimde kullanılmasıyla kurulabilir.Analitik ilediyalektik, transandantalmantığın ikibölümünüoluşturur.Yapıtbir transandantal yöntembilimle son bulur. Anlığa göremantık ne ise, aklagöredeyöntemodur;yanihertürlüakılyürütmenintutarlılığınısağlayanyolgöstericidir.

İkinciKritiğiolanPratikAklınEleştirisi (KritikderpraktischenVernunft)adlıyapıtındaKant,ahlakyasasınınyapısınıvepratikilkelerebağlanmanınnetür bir bağlanma olduğunu araştırır. Ahlaki yükümlülük ruha, aklın iradeyekabul ettirdiği bir yasa olarak verilir. Nitekim ihtiyatlı davranmaya, sağlığıkorumaya vb. ilişkin buyruklar, bazı eylemlerin yapılmasını kendilerindenbaşka bir şey için araç olarak öngörür; yani koşullu bir nitelik taşırlarken,ahlaklılıkbuyruğukesinbirniteliktaşırve“Öyledavrankieylemininkuralıiraden tarafından tümel bir yasa durumuna getirilebilsin” formülü de bukesinlikten kaynaklanır. İrade tarafından böylece tümelleştirilebilen kurallardışında, bizi akılsal bir ereğe, kendinde bir ereğe yönelten başka bir kuralyoktur.Oysakendindeerekolarakvarolantekşey,akıllıvarlıktır.Budurumyenibirbuyrukformülüneyolaçar:“Öyledavrankikendindevebaşkasındainsanlığı her zaman bir erek olarak gör ve hiçbir zaman bir araç olarakgörme.” “Erekler Cumhuriyeti”nin, “İçindeki her yurttaşın aynı zamandahemyasakoyucuhemdeuyrukolacağı”bircumhuriyetolduğusöylenebilir.Buradandaşuüçüncüödevformülütürer:“Özgürveaklauygun iradelerincumhuriyetinde hem yasa koyucu hem de uyrukmuşsun gibi davran.” Yasasaygısının, tek davranış güdüsü olması gerekir. Ahlaklılığın koşulu olanözgürlük postülası (“Yapmalısın, öyleyse yapabilirsin!”), erdemingerçekleştirilmesi için zorunlu olan ruhun ölümsüzlüğü postülası, ahlakyasasının ve doğal yasaların yaratıcısı olarak mutluluk ve erdemin sonbirleşmesinisağlayacakolanTanrınınvarlığıpostülasıgibipostülalar,pratikaklın bu genel ilkelerine bağlıdır. Pratik aklın eleştirisi, bu aşkıngerçekliklerin spekülatifbilgisinedeğilsebile, enazındanbunlara inanmayayolaçar.

KantüçüncüeleştirisiolanYargıGücününEleştirisi(KritikderUrteilskraft)adlı yapıtında I. Kritik’te ele alıp işlediği yargı kavramını geliştirecek vesistemini tamamlayacaktır. I. Kritik’te yargılar, analitik ve sentetik olmaküzereikiyeayrılmıştı.“Bütünyargılarda,birözneninbiryüklemebağlantısısöz konusudur; bu bağlantı iki biçimde olabilir: Ya B yüklemi A öznesine

aittir, yani A kavramında içerilmiş herhangi bir şey gibidir ya da B, Akavramınınbütünüyledışındaolmaklabirlikte,genedeonunlabağlantılıdır.Birincidurumdayargıyaanalitik,öbüründeisesentetikdiyorum.”(SaltAklınEleştirisi,1,1,1)Sentetikyargınınbilgilerimizidahadaçoğalttığını,çünküanalitik yargıdan farklı olarakkavramlarımızabirtakımayırt edici özelliklerkattığını; bununla birlikte analitik yargının, deneye başvurmayıgerektirmeksizinapriorivetamolarakakılsalolduğunuönesürenKant,bunoktada sentetik yargıyı da “deney yargısı” ve “a priori sentetik yargı”olmaküzere ikiyeayırır.“Apriori sentetik yargı”, “analitik yargı”ylaaynıyapıda olmakla birlikte, bilgilerimizi geliştirmemize olanak da tanır. AncakbuaşamadaKant,belirleyiciyargıları,yanianlıkçakonmuşgenelbirkuralagöre tikel durumları belirleme işlemini tanımlamakla yetinir. III. Kritik’teKant,yargıgücünü,geneldeiçerilmiştikelidüşünmeyetisiolarakgörecektir.“Genelolanverilmişse,tikelionunaltınakoyanyargıbelirleyicidir.Amatikelolan belirleyiciyse, yalnızca tikel olan verilmişse ve yargı genel olanaulaşmak zorundaysa, o zaman yargı ancak yansıtandır.” (Kritik derUrteilskraft). III. Kritiğinde etik kuramına paralel olarak estetik yargı içinnesnel bir temel ortaya koymaya çalışan Kant, bu alanda katı bir formüllekarşımızaçıkar.Onagöreestetikyargı,dahabüyükbiramaçiçinbiraraçtır,sanatvedoğada,bir türesinlemuhteşemaklagötürenamaçlılığın tanınmasısözkonusudur.

Hukuk öğretisi ve hukuk devleti, özgürlük ve özerklik idesi, ebedi barış,içsel özgürlük ve erdem öğretisi, üniversite bilincinin özü, özgür akıltemelindekültürve toplumbilimlerindehakikati arama,bilimözgürlüğüveüniversiteözerkliği,aydınolabilmeninkoşulları,felsefefakültesininönemiveişlevi, doğa bilimleri, din, metafizik, ahlak ve sanat konularında nesnel veevrensel geçerliliği olan fikirler üreten Kant, kendisinden sonra gelenlerceçoktartışılmış,pekçoklarıncadaeksikyadayanlışanlaşılmıştır.Birdüşünürne denli kapalı, kapsamlı ya da karmaşık düşünürse onun hakkındabirbirindençokfarklıyorumlarınyapılmasıdaokadarolasıdır;dolayısıyladaonu “kategorik yorumlama” gereği bir o kadar güçlüdür. Kant’ındüşüncelerinin günümüze kadar gelmesinin farklı nedenlerinden birisi debudur.Öyleyseonuiyivedoğruanlamakgereğiönemkazanmaktadır.Başkabir deyişle ve onun kendi terminolojisiyle söyleyecek olursak:“Filozofları,dediklerindenayrılmadanyapacağımızyorumumuzla,genelbirfelsefeyasasıhalinegelecekmişgibiyorumlamayaçalışalım.”

NejatBozkurt

Göztepe,30.8.2005

Kant’ın“SeçilmişYazılar”ınıSunarkenBu çalışmada Kant’ın yapıtlarından seçtiğimiz yazılar yer alıyor. Hemen

söyleyelim, bu kitaptaki yazıların bir kısmı daha önce de yayımlandı veonlarınvarlığıbuçalışmanınortayaçıkmasındayardımcıoldu.Kantfelsefesiülkemizdepekyabancısıolunmayanbirkonu;amabualandaözgünveçeviriolarak çıkmış olan yayınlar dağınık ve eksikti. Ayrıca, bazılarınınanlaşılmalarıdaeskiyendilveterminolojileribakımındanoldukçagüçtü.Buçeviri çalışmasınakoyulduğumda,birkısmıbasılmamış, ama teksir edilerekderslerde kullanılan metinlerden en son yayımlanmış olan kitaplara kadar,çıkmış elde bulunan bütün çevirileri inceledim. Ama çoğunun rahatçaanlaşılır olmaktan uzak olduğunu gördüm. BundaKant’ın dilinin de büyükpayı var.Yaklaşık iki yüzyıl önce yazılmış bu felsefemetinleri için hocamNusret Hızır “demir leblebi” deyimini kullanırdı. Günümüzde kendiülkesinde bile Almanca aslından değil de İngilizce ya da Fransızcaçevirilerindenokunan,yurttaşlarıncagüçlükleanlaşılanbufilozofunbirbaşkadileaktarılmasınındapekokadarkolayolamayacağıdoğaldır.Birdeonunyapıtlarınınheybetlibirkavramlarbinasıolduğugözönündebulundurulursa,çeviride bu kavramlara karşılık bulmanın, onun terminolojisine uygun yeniterimleryaratmanınhiçdeokadarkolayolmadığıgörülür.AmaTürkçemizinsözcüküretmekonusundakiolanaklarıoldukçazengindir,yeterkiişlensin.

Elinizdekikitap,dahaönceyayımlananyapıtlardandayararlanarakKant’ıntoplu eserlerinden yapılmış bir seçmeler kitabıdır. Burada Kant’ın, BilgiFelsefesi, Ahlak, Estetik, Toplum ve Tarih üzerindeki düşüncelerini kısacaanlamayı amaçlayan bir yol izlenmiştir. Bu bakımdan, kitapta kısa olduğukadar uzun (kitap olabilecek boyutta) metinler de yer almıştır. ÇevirideAlmanca asılları yanında, seçilen metinlerin Fransızca, İngilizce ve varsaTürkçeçevirilerinedebaşvurduk.Amaanlaşılırolmayıönplanaalmaktabirsakınca görmedik. Aslına sadık kalarak çeviri havasını veren ve böylecemetnin anlaşılmasını güçleştiren bir tutumdan uzak durduk. Kant’ın diliningüçlüğü ve terimlerinin zor anlaşılır olması da yukarıda saydıklarımızaeklenirse çeviride ortaya çıkabilecek bazı dil sürçmelerinin hoşgörüylekarşılanacağınıveeğervarsayanlışlarımınbeniuyararakgiderileceğiniumar,bu çalışmanın Kant’ın öteki yapıtlarının da dilimize kazandırılmasına yolaçmasını dilerim.Yazımı düşüncelerine katıldığımGoethe’nin şu sözleri ilebitirmek istiyorum: “Benden önce gelenlerle, çağdaşlarıma neler borçluolduğumu söyleyebilseydim, kendime pek fazla bir şey kalmazdı.”(Eckermann;GoetheileKonuşmalar).

NejatBozkurt

Erenköy,15.9.1984

ImmanuelKant’ınKısaYaşamöyküsüFelsefe,bütüntarihiboyunca,deyimyerindeyse,kurallıfiillerinenkurallısı

gibigeçenbiryaşamörneğiniancakKant’ınyaşamındagörmüştür.Hegel’inSpinozaiçinsöylemişolduğubirsözübiz,çokdüzenlibiryaşamıolanKant’adauyarlayabiliriz.“Filozofolmakisteyenbirkimse,ilkönceKantçıolmasınıbilmelidir.” Büyük Alman ozanı Heinrich Heine, Almanya Üstüne adlıyapıtındaşöyleder:“ImmanuelKant’ınyaşamöyküsünüyazmakzorbiriştir,çünkü onun ne bir yaşamı ne de (bu yaşamın) bir öyküsü olmuştur. O,mekanik bir biçimde düzenlenmiş yaşlı bir bekârın hayatını yaşamıştır.”Bununla birlikte Kant üzerine bazı biyografik bilgiler verilebilirkanısındayım.

İskoçya kökenli Johann Georg Kant, Königsberg’de kendi halinde birsaraçtı; kendisine dokuz çocuk verecek olan Anna Reuter ile evlendi; buçocuklardan dördü küçük yaşta öldüler, üçü kız ikisi oğlan olan diğer beşçocuk ise birbirinden çok farklı yaşamyollarında yürüdüler.Kızlardan ikisiönce bir iki evin çekip çevrilmesinde hizmetkâr olarak çalıştılar, sonra dabasit el sanatçılarıyla evlendiler; oğlan çocuklardan biri Courland’da rahipoldu; öteki ise 22Nisan 1724 yılında dördüncü çocuk olarak doğan küçükImmanuel’di.

Kant, çok dindar (pietist) bir kimse olan ve kendisine güçlü bir dinsel veahlaki eğitim vermiş bulunan annesini 13 yaşındayken kaybetti. Oğlununzihinsel niteliklerinin ilk farkınavarankişi olan annesi, onu8yaşındayken,dostlarındanbirininyöneticisiolduğuKönigsbergGimnazyumu’nasoktu.16yaşınadeğinbukolejdeeğitimveöğreniminisürdürenImmanuel,dahasonraKönigsbergÜniversitesiFelsefeFakültesi’nekaydoldu.Oradayken,ChristianWolff’unöğrencisiolanveilkkezfelsefeöğretiminemodernbilimlerisokanveVictorCousin’denyüzyılöncefelsefeekollerineilişkinaydınlıkbirgörüşbiçimi getirmiş bulunan Martin Knutzen’in derslerini izledi. M. Knutzen,Kant’a yalnız Leibniz öğretisini değil, aynı zamanda Newton’un bilimselteorilerinidetanıttı.

1746 yılında Kant, Fakülte Dekanlığı‘na ilk denemesini sundu; “CanlıgüçlerindoğrudeğerlendirilişiüstünedüşüncelervebukonudakitartışmadaBayLeibniz ileötekimekanikçilerinkanıtlarının incelenişi.”Aynıyıl içindeyanında yaşadığı ve yardımlarıyla çalışmalarını yürüttüğü babası ölür, budurumda Kant yaşamını kendi olanaklarıyla kazanmak zorunda kalır.Üniversitetitriolmadan,amahocalarınıntakdirettiğiderinbilgisisayesinde,Königsbergyakınlarındaoturmaktaolansoylubiraileninyanındaeğitmenlikvehocalıkgörevi eldeeder;dokuzyılboyuncabunabenzer işleri,doğduğu

kentten pek fazla uzaklaşmaksızın çeşitli evlerde sürdürür. Daha sonraüniversitedeprofesörlüğüsırasındakiöğretiminidebunaeklersek,Kantuzunöğretmenlik deneyi sonunda pedagojik bazı ilkelere vardı ve bunları birkitapta topladı.Bu yapıt için;“İçinde, hiçbir zaman uygulamadığım birçokgüzel ilke var,” diyordu. Öğrencileri, belki de öğretmenliği yazarlığındandaha iyi olduğu için, onu seviyorlardı. Pratik ilkelerinden biri, ortayetenekteki öğrencilerle daha çok uğraşmaktı. “Ahmaklara yardım etmekboşa harcanan bir çabadır, dâhiler ise kendi başlarının çaresine nasıl olsabakarlar,”diyordu.

Verdiği özel derslerden elde ettiği gelirle felsefe çalışmalarını tamamladı.Üniversiteyi bitirme (promotion) hazırlıklarına koyuldu ve nihayetaraştırmalarını tamamladığına ilişkin sertifikasını Ateş Üzerine BazıDüşünceleriÖzetleyici Bir Taslak adını taşıyan Latince bir dissertasyon ileelde etti. Daha sonra, İlk Metafizik İlkelerin Yeniden Açıklanışı üzerinebilimsel bir yazı ile doçentlikte yeterliliğini (habilitasyon) elde etti.Doçentliktekibaşarısıona,üniversitedeserbestdersvermeyolunuaçtı;kısazamaniçindeçoksayıdaöğrencionudinlemeyegeldi;veAlmangeleneğineuygun biçimde bu dinleyiciler derslere katılabilmek için ödemelerdebulunduklarındanKant,maddianlamdayaşamınıgüvencealtınaalmışoldu;artık rahatça çalışabilirdi. Zamanı, öğretim, eğitim ve kendi çalışmalarınabölünmüşolarakakıpgidiyordu.

Kimseonun,yenibirmetafizikanlayışıyladünyayı allakbullakedeceğinibeklemiyordu. Böyle bir davranış, bu çekingen ve alçakgönüllü profesörünişleyeceğienbüyüksuçtu.Kendisinindezatenodönemdebuyenimetafizikdüzenle ilgili taraktabeziyoktu.Kırk ikiyaşındaykenşöyleyazıyordu:“Nemutlubanaki,birmetafiziktutkunuyum.Nevarkisevgilimhâlâyüzvermedibana.” O günlerde “metafiziğin dipsiz, uçsuz bucaksız uçurumundan” sözediyordu,amametafizikfırtınalarınenbüyüğünekendisininnedenolacağınıkestirememişti. Çünkü olgunlaşmasının geçtiği bu sessiz yıllar boyuncailgisiniçekenmetafiziktençokfizik,coğrafyaveastronomibilimleriydi

Kant’ın bize kadar gelen portreleri çok sayıdadır. Bunlar arasında entanınmış olanKant’ı Lessing’in yanında gösterenRauch’ ın yapmış olduğubirkabartmadır.Kant,ufaktefekbiriydi;daromuzları,dümdüzvedargöğsüona cılız ve silik bir görünüm veriyordu. Soluk alıp verirken göğsü onudevamlısıkıştırmaktaydı;sağlığıbozukolmasınakarşınseksenyılyaşamıştır.Tüm yaşamı boyuncamutlak bir düzene uymuş ve çok ciddi bir beslenmerejimiuygulamıştır.Sabahınbeşindekalkar,ikifincançayiçer,sonrabirpipoiçervedahasonradamevsiminegöre,derslerininbaşladığısaatolanyediyada sekizekadar çalışmayaotururdu.Derslerden sonrayenidençalışmalarınadöner vebu, öğleyekadar (12:45–13:00) sürerdi; çalışmaodasına çıkar, bir

bardakRenyadaMacarşarabıiçer,giyinirvesaatbirdeçalışmamasasındaolurdu.Buradaikiyadaüçsaatkadar(ikiyadaüçekadar)kalır,sonradabirsaat sürecek olan bir yürüyüşe çıkardı; bu gezinti sırasında izlediği yol hiçdeğişmezdi;ImmanuelKant,kurşunipaltosuyla,elindebastonevininönündegöründümüveşimdibile“FilozofunYolu”diyebilinen,ikiyanındaıhlamurağaçlarının sıralandığı uzun, dar yola doğru yürümeye başladı mı, bütünkomşularısaatintamüçbuçukolduğunubilirlerdi.Kantbuyolu,mevsimneolursaolsun,sekizkezbiryöndevesekizkezdebununtersiyönündeyürürvebubiraşağıbiryukarıgidiş–gelişinihiçbirzamanaksatmazdı.Havakapalıiseyadayağmurbulutlarıvarsa,ozamanyaşlıuşağıLampe,sankibirönlemsembolü gibi, kolunda kocaman, uzun bir şemsiyeyle ardından ona ayakuydurmaya çalışırdı. Çok düzenli ve dakik bir biçimde sürdürdüğü bugezintilerinde Kant’ın yalnız bir kez, o da Fransız Devrimi nedeniyle,Fransa’dan gelen haberleri bir an önce öğrenebilmek amacıyla yolunudeğiştirdiğivekestirmeolduğuiçinBerlinyoludiyebilinencaddedengittiğisöylenir. Kant bu gezintilerini yalnız başına yapıyordu; yürürken de kendigeliştirdiği bir yöntemle, özellikle açık havada yalnızca burnundan derinnefes alıp, onu uzunca bir süre tuttuktan sonra veriyordu. Bu yüzdensonbaharda,ilkbahardavekışınyürürken,kimseninyanınagelipkonuşmasınıistemezdi. Eve döndüğünde Kant, gazeteleri okur, sonra da odasındaçalışmaya çekilirdi; bu çalışma odasının ısısını ise sürekli 15 derecedetutmayaözengösterirdi.Saat10:15sıralarındaçalışmasınıkeser,pencerelerihiç açılmamış olan ve ateş yakılıp ısıtılmayan bir odada uyumaya giderdi.Felsefesiniçoraplarınabileuyguluyordu;jartiyerlerini,ceplerineyerleştirdiğiküçükkutulariçindekiyaylarabağlamıştı.Alışkanlıkhalinegetirdiğişaşmazbirkurallılık içindesoyunurvebazıbiyografiyazarlarınındasöylediğigibi,yatağınagirervekendineözgübirustalıklasarınarakörtünüpyatardı.

BirşeyiyapmadanönceuzunuzundüşünenKant,belkidebuyüzdenömrüboyunca evlenmemiştir. Bu aşırı denebilecek tekdüze ve kurallı yaşamınakarşın,Kantkendisineküçükbirevsatınaldığızaman,düzenliolarakvesıksık öğrencilerini ve dostlarını masasına konuk etmiş, onları gayet güzelağırlamıştır. Bu dostlar, bilgin kişiler değillerdi, ama ticaretle uğraşankimseler ve zanaatçılardı; onlar aracılığıyla ülkede olup bitenler hakkındabilgiediniyor,dışdünyadanelerolduğunuöğrenmekistediğizamandauzundenizyolculuğunaçıkmışkaptanvetayfalarlagörüşmektenzevkalıyor,hattabazenFransaveAvrupa’daolanlarıöğrenmekamacıylaPrusyasubaylarınıdaevine konuk ediyordu. Konuşmalar sırasında çok çeşitli ve farklı konularadeğiniliyordu;çünküKantherşeyleilgilenenbiriydi;hiçbirzamanonkişidenfazla kimsenin bir araya gelmediği bu küçük toplantılardan Kant çokyararlanıyor ve dolayısıyla da hoşlanıyordu. Antropoloji’sinde şöyle der:“Kendisini felsefeye vermiş bir bilimadamı için yalnız başına yemek yemek

sağlığa aykırı bir şeydir; böyle davranarak o, kendisini onarmış olmaz,tüketmiş olur.” Filozofun kız ve erkek kardeşleriyle ilişkileri çok seyrekti;onlaraparacayardımlardabulundu,amaonlarıpekazgördü.

Daha yirmi ikisindeyken kararını vermiş olan Kant: “İzleyeceğim yoluseçmişbulunuyorum.Buyoluyürümektenbenikimsealıkoyamaz,”diyecekti.Böylece yoksulluk ve olanaksızlıklar içinde büyük yapıtlarını yazmayakoyuldu. Şaheseri sayılan ilk kritiğini bitirdiği zaman elli yaşlarındaydı.Felsefenin tarihinde bu denli yavaş gelişen bir düşünür görülmemiştir.Bununla birlikte felsefe dünyasını bu denli altüst eden yapıtlar da ortayakonmamıştır. Bilimin pekinlik ve genelgeçerlik özelliklerini felsefede,özellikle de (Kant’ın tutkuyla bağlı olduğu) metafizikte yeniden kurmagirişimi Kant’ın zorlu bir görevle karşı karşıya bulunduğunu gösterir.Felsefeyivemetafiziğibuyenidenbiçimlendirmeçabası,SaltAklınEleştirisi(Kritik der ReinenVernunft) ile somut olarak (yaklaşık sekiz yüz sayfalık)olağanüstü anıtsal bir yapıtla ortaya konulmuş bulunmaktadır. Çok ağır veözgün terimleri yüzünden altından kalkılamayacak denli zor anlaşılan bu I.Kritik, zamanı için neredeyse yenilmez yutulmaz bir demir leblebiydi.Metafiziğin bütün sorunlarını çözümlemek ve çözmek bu arada da biliminkesinliğinivedinin temelgerçeğinikurtarmakamacınıgütmekteydi.Yapıtındönemi için oynadığı başrol, bön bilim dünyasını yıkması ve onu derecebakımındanolmasabilekapsadığıalanbakımındansınırlandırmışolmasıydı.Bilimiöylebirdeneysel–duyusalvegörünürdünyaylasınırlamıştıki,ondanöteyegeçildiğindeancakantagonizmlerilekarşılaşılıyordu;böylecebilimbiryerekadar“kurtulmuş”oluyordu.Kitabıngüzelbirdilleanlatılanbölümleri,inançkonularının,özgürveölümsüzbirruhun,iyiyüreklibiryaratıcının,akılilehiçbirzamandoğrulanamayacağınıönesürüyordu.Böylecedindebiryerekadar dogmalardan “kurtulmuş” oluyordu. Alman din adamlarının bukurtuluşa öfkeyle karşı çıkmalarının ve köpeklerine Immanuel Kant adınıtakarakondanöçalmakistemelerininnedenikolaycaanlaşılır.

Heinrich Heine’nin de niçin Königsberg’li bu ufak tefek profesörü birazabartarak, “Müthiş Robespierre”e benzettiği şimdi daha iyi anlaşılır.Robespierreyalnızcabirkral ilebirkaçbinFransızyurttaşıöldürtmüştü;birAlmanbunuonabağışlayabilirdi.AmaHeinebirazabartıpbüyüterek,Kant’ınTanrı‘yı öldürdüğünü ve dinbilimin en değerli düşüncelerini tehlikeyedüşürdüğünüsöylüyordu.“Buadamındışhayatıile,yaniyaşamabiçimiile,yıkıcıvedünyayıkasıpkavurucudüşünceleriarasındanebüyükbirkarşıtlıkvardır! Königsbergliler bu düşüncelerin bütün anlamının farkına varacakolsalardı, bu adamın karşısında yalnızca, insan öldüren celladın önündeduydukları korkudan çok daha derin ve dayanılmaz bir duygu içindekalırlardı.Amakendihalindekihalk,onuyalnızcabirfelsefeprofesörüolarakgörüyordu.Belli saatlerdegezintilerineçıktığızamanonudostçaselamlayıp

saatlerinionagöreayarlıyorlardı.”AslındaKant’ındüşüncelerineyaşadığıdönemde ne de günümüz için o denli devrimci olmuştur. Çünkü o, FransızDevrimi’ni sempatiyle karşılamasına ve bir liberal olmasına karşın, kuruludüzene ve yasalara bağlı bir kimsedir. Din konusuna gelince Kantrasyonalisttir;amapozitifdinleredesaygılıdır.Felsefededogmatizmehücumetmesinekarşın,kuşkuculuktandakaçınır.Yinebilindiğigibi,ahlakalanındaher türlü dış yasayı reddettiği halde, yadsıdıklarından daha da sert bir içyasaya boyun eğer. Spekülasyonda cesaret ve atılganlık, kurulu düzene vealışılmışpratiğeuymaKant’ındüşüncesininözelbirniteliğidir.

Özel yaşamı çok sıkı bir disiplin ve oldukça büyük bir tekdüzelik içindegeçmiş olmasına karşın Kant, dersleri sırasında çok canlı bir kişiliksergilemekteydi. Herder bu konuda şöyle der: “Düşünmek için yaratılmış,düşünceiledoluölçülüyüzifadesi,hiçdeğişmeyenbirsevincinveneşeliliğingelip oturduğu bir yerdi sanki; fikirlerle dolup taşan biri olarak sözlerdudaklarındansugibiakardı;şaka,esprivemizahondahiçbirzamaneksikolmazdı.” Öte yandan Kant’ın bu öğretimini yalnız felsefenin alanı içindesınırlandırılmış bir şey olarak tasarımlamamak gerekir; o, yalnız felsefeyleyetinmemiş, aynı zamanda teoloji, pedagoji, antropoloji, coğrafya, fizik,astronomi,matematik,mekanik,estetik,toplumvedevletteorisigibipekçokalana öğretiminde yer vermiş, çalışmalarında bu çeşitli alanlardaki en yenigelişmeleri ele alıp incelemiş, yorumlarını yapmış ve herkesin bilgisinesunmuştur.

Bilgi teorisinin temellerini ortaya attığı Duyuma ve Anlamaya DayananDünyanınİlkeleriveFormuÜstüneadlı incelemesinisunduktansonra,1770yıllarında bilindiği gibi, Kant Koenisgsberg Üniversitesi’nin metafizikkürsüsüneprofesörolarakatandı.Bundanyalnızcaonbiryılsonra,1781’deRiga’daSaltAklınEleştirisiyayımlandı.1783yılındaGelecekteBilimOlarakOrtaya Çıkabilecek Her Metafiziğe Önhazırlık (Prolegomena) yayımlandı.1785’te Töreler Metafiziğinin Temellendirilmesi’ni, 1788’de Pratik AklınEleştirisi‘ni ve 1790’da daYargıGücününEleştirisi‘ni yayımladı.Yukarıdada değinildiği gibi Kant, kendisini en büyük filozoflar arasına sokanyapıtlarını yaşamının oldukça geç bir döneminde vermiştir. Bu yapıtlar,üzerinde çok derin düşünülmüş olmasına karşın, çok çabuk ve belki de birdefada düzeltilmeden yazılmış gibi bir izlenim uyandırmaktadırlar. Bubakımdan dilleri belirginlik ve kesinlikten uzak ve çok klasik kalmış,genellikle cümlelerin kuruluşunun izlenmesi, zaman zaman bir Alman içinbile kolay olmaktan çıkmıştır. Yapıtlarında gösterilen işaretler içindençıkılmaz,karmakarışıkbirhalalmış,parantezlerhaddindenfazlakullanılmış,okuyucuya düşünceleri izlemede zahmet verir olmuş, okumayı ve anlamayıgüçleştirmiş,çevriyideolabildiğincezorlaştırmıştır.“Onunyapıtını izlemek,sonu gelmeyen kumullarda yürümeye benzer; yolcunun ayağı her adımda

sürçer,düşecekgibiolurvegözleriboşyerealtındabirazcıkdinlenmeküzerebirkaçcılızağaçarayıpdurur,”derHerder.

Prusyahükümeti,kendisine1778yılında,KönigsbergÜniversitesi’ndençokdaha önde gelen Halle Üniversitesi’nde bir kürsü verilmesini sağlar. FakatKant, başka bir yerde bulunmanın sağlayacağı maddi olanaklara rağmendoğduğu kentte kalmayı yeğleyerek bu teklifi geri çevirir. 1786’daKönigsberg Üniversitesi’ne rektör olarak atanır, 1792’de tüm Akademi veFakülte’nin Dekanlığına getirilir. Almanya’nın ve yabancı ülkelerin büyükbilim dernekleri onu kendi üyeleri yapmak için adeta yarışırlar. 1786’daBerlinAkademisi’ne,1794’teSaint–PetersburgAkademisi’neve1798yılındadaViyanaAkademisi’neüyeolarakseçilir.

1786’daölenII.BüyükFriedrich’inyerinegeçenPrusyaKralıII.Friedrich–Guillaume,1788yılındadinleilgilibütünyazılarındenetlenmesineilişkinbiremir çıkarır.Kant, 1792yılındaSaltAklın Sınırları İçindeDin adlı yapıtınıoluşturacak olan dört incelemesinden ilkini yayımlar. Eser sansürlenmedi.Kant’a önce dokunulmadı; yaşlıydı ve bir krallık danışmanının dediği gibi,onupek az kişi okuyordu; üstelik okuyanların da pek anladığı yoktu.Fakatsansür,ikinciincelemesiolanDinÜstüneDeneme’ninbasımınaizinvermedi.Yazı her ne kadar din ateşiyle yanıp tutuşuyor idiyse de, yeni sansürdengeçemeyecek kadar da Voltaire havasını taşıyordu. Denemeyi yayımlamayıdüşünen Berliner Monatsschrift’e kitabı yayımlamaması buyruldu. Kant,neredeyse yetmişine gelmiş bir adamdan beklenmeyecek bir yüreklilikledavrandı;KönigsbergTeolojiFakültesiprofesörleriningörüşlerinebaşvurdu,onlar tam bir oybirliği içinde, onun yapıtlarında kınanacak ya da sakıncalıgörülebilecek hiçbir noktanın bulunmadığını açıkladılar. O zaman Kant,sansürün yasaklama kararını çiğneyerek öteki çalışmasını bastırdı. 1793yılında çıkan bu yapıtın başarısı çok büyük oldu ve 1794’te ikinci basımıyapıldı. İşte o zamanKant, PrusyaKralı‘ndan şöyle bir hükümet emri aldı.“Hıristiyanlığınvekutsalkitaplarınenönemlivetemelöğretilerinitehlikeyedüşürmek ve yıkmak için felsefenizi nasıl kötüye kullandığınızı gören yücekişiliğimiz,sondereceüzülmüştür.Bununhesabınıhemenvermeniziistiyorvegelecekte böyle bir suç nedeni yaratmayacağınızı, ödevinize uygun birbiçimdeatalarımızınamacınagittikçeyaklaşmak içinhünerinizi veyetkinizikullanacağınızı umuyoruz. Bu buyruğa karşı gelmeye devam ederseniz,istemeyeceğinizsonuçlarlakarşılaşmanızmümkündür.”Buuyarımektubununardından Kral, Königsberg Üniversitesi profesörlerine Kant’ın felsefesiniöğretmelerini yasakladı. Kant, Kral’a verdiği karşılıkta, her bilginin dinselkonularda bağımsız yargıya varma ve kendi düşüncelerini bildirme hakkıolması gerektiğini söylüyor, ama“Majestelerinin sadık bir uyruğu olarak”bundanböyleşimdilikKral’ınsaltanatısırasındadinselsorunlaradeğinmeyipsessiz duracağına söz veriyordu. Ne var ki bir tür düşünme özgürlüğünü

sınırlama,bağımsızzihinseletkinliğikısıtlamaolanbututumabağlıkalmak,Friedrich–Guillaume’unegemenliğisüresince,Kant’ıniçindebirukdeolarakkaldı, aklındanbir türlü çıkmadı ve onu çoküzdü.Bazı kimseler bu boyuneğiş için onu suçlamışlardır. Ama unutmamak gerekir ki, Kantyetmişlerindeydivesağlığıbozuktu;savaşmayısürdürecekhaliyoktu.Zatensöyleyeceğinidedünyayasöylemişbulunuyordu.YinedeKral1797yılındaölünceKantverdiğisözüngeçersizolduğunakararverdi;busözünkendisinibağlamamasına kanıt olarak 1798’de yayımlamış olduğu FakültelerinÇatışması adlıyapıtıgösterilebilir.BuradaKant, inancınkarşısındayeralanaklınhaklarınısavundu;busıradayetmişdörtyaşındaydı.

Çalışmalarınısürdürenfilozof,zihinselgüçlerininyavaşyavaşzayıflamayabaşladığınıhissederekbudayanılmazdurumdanbüyükacıçekmekteydi;kısabirsüresonraöğretimibırakmakzorundakaldı.Yorulmuştuartık;sağlığındagittikçe bir çökme ve bozulma başgösteriyordu. Görme duyusunu hemenhemen bütünüyle yitirdi; belleği sık sık kendisini yanıltmaya başlamıştı;zihnindeki bu zayıflama, o ana dek yumuşak olan karakterini dehırçınlaştırıyor, onu dayanılması ve çekilmesi zor bir kişi yapıyordu. Öncebunamaya,sonradazararsızbirhastalığatutuldu.Duyarlığıvegücüonuartıkiyicebırakmayabaşlamıştıve12Şubat1804yılındaseksenyaşındaağaçtandüşenbiryaprakgibisessizcedoğalbirölümlebudünyadanayrıldı.Kant’ınson sözü:“Es ist gut” (Bu iyidir) olmuştur.Ölümüne halk yas tuttu.Kant,KönigsbergKatedrali’nindışkemerlerialtınagömüldü.MezartaşınınüstünePratikAklınEleştirisi’ndenalınmışşucümlekazınmıştır:

“Üstümdekibuyıldızlıgökyüzü

Veiçimdekiahlakyasası.”

Kant’ınBaşlıcaYapıtlarıveBuYapıtlarınÇıktığıTarihlerdeAvrupaKültürDünyasındaOlup

BitenlerKant’ın dünyaya geldiği tarih olan 1724 yılındaAvrupa oldukça hareketli

günler yaşamaktadır. Sanat tarihi bakımındanBatıAvrupa’da yüksekBarokve Fransız Rokoko üslubu egemendir. Bu yıllarda Voltaire’in La Henriadeadlı tarihsel destanı ile J. Swift’in ütopik romanı Güliver’in Gezileriyayımlanır. Yine aynı yıllarda G. B. Vico’nun ve Ch. Wolff’un önemliyapıtlar verdiklerine tanıklık ediyoruz. Müzik alanında modern formlarayönelen J. S. Bach, Fux ve Scarlatti’yi görüyoruz. Bilim alanındamikroskobikbiyolojiaraştırmalarıylatanınanAntonyvonLeeuwenhoekölür;İngiltere’de ekonomi alanında liberalizmi başlatacak olan Adam Smithdünyayagelir.

1729’da Gotthold Ephraim Lessing Almanya’da aydınlanmacı edebiyatınöncülüğünüyapmaktadır.YineMosesMendelssohn,aydınlanmacıbirfilozofolaraketkilemektedirçevresini.J.S.Bach’ınMattaeuspassion’u ilkkez icraedilir. Matematikçi Euler, Petersburg Akademisi’ne girer; 1727’lerde ünlümatematikçive fizikçi IsaacNewton,yine1731’lerdeyurttaşıDanielDefoeölür. Aynı yıllarda müzik alanında J. Haydn ve F. Couperin’in dünyayageldiklerinetanıkoluyoruz.OperaBuffo’nunöncülerindenPergolesi’ninünlüLaServaPadrona’sıbutürünilkörneğiolarakicraedilir;butarihlerdeJ.S.Bach ve Haendel yaratıcılıklarının doruk noktasındadırlar. Aynı dönemdekimya biliminde ilerlemeler söz konusudur; İngiliz Joseph Priestleyaraştırmalarını sürdürür. İngiliz bilim ve felsefesinden etkilenen Voltaire,1738 yılında Newton Felsefesinin Unsurları‘nı yazar. Bir yıl sonraaydınlanmacıfelsefeninöncülerindendeneycivekuşkucuDavidHume,İnsanDoğası Üstüne İnceleme‘sini yayımlar. Robert Boyle’un (1662’de) gazatomlarının hareketlerine ilişkin kuramını Daniel Bernouili, 1738’detemellendirir;bu,atomteorisininilknicelikseldilegetirilişiolmaktadır.Aynıyıllarda astronomF.W.Herschell’i gökyüzü gözlemleri yaparken izliyoruz.1743’lü yıllarda Voltaire,Muhammed ve Mérope adlı yapıtlarını yayımlar.Aynı yılda duyumcu filozof Condorcet dünyaya gelir. Yine bu yıllardaHaendel’in ünlüyapıtlarındanbazıları (Messias,Samson,Semeleve Josephgibioratoryoları)veBach’ınçembaloiçinGoldbergÇeşitlemeleriicraedilir.ÜnlüİtalyanbestecisiAntonioVivaldi1743yılındaölür.B.Franklinbilimselçalışmaları sırasında havada elektrik yükü olduğunu gösterir; bu aradaDanimarka Bilimler Akademisi kurulur. Ansiklopedist ve matematikçid’Alembertbilimselaraştırmalarayönelir.Modernnicelikselkimyayıkuracak

olanAntoineLavoisier,Almanya’da iseJ.G.Herderdünyayagelirler.1744yılında İngiliz filozofu Berkeley Siris adlı yapıtını yayımlar. Yine aynıyıllardaLamettrie,maddecipsikolojinintemellendirildiğiRuhunDoğalTarihiadlı yapıtını yayımlar. Müzik alanında Mannheim Okulu’nun Karl Stamitztarafından kurulduğuna tanık oluyoruz; bu akım ilemüzikte yeni bir klasiküslupgeliştirilmiş,orkestrayapıtlarınınüretilmesiveçokyönlüenstrümantalmüzik yapılması için girişimlerde bulunulmuştur. Bu konuda Haydnçalışmaları ve ürünleriyle,Mozart veBeethoven’a öncülük edecektir. BilimalanındaEuler,astronomideelemanlarınçarpmateorisinikurmuş,ışığındalgakuramına katkıda bulunmuştur. Fizik alanında ise, PierreLouisMaupertius,“Enküçüketki”ilkesiniformüleetmiştir.BuaradaKantkendisiniyetiştirmiş,birlisansteziniteliğindekiilkyapıtınıvermiştir:

(1747)

•FizikGüçlerinÖlçülmesi:CanlıGüçlerinGerçekKabulüÜstüneDüşünceler ve Bu Tartışmada Bay Leibniz ve Öteki MekanikçilerinKullanmışOlduklarıKanıtlarınİncelenişi

Buyıllardasanatalanındaön–klasikdöneminLeSage,Goldoni,Klopstock,Lessing ve Henry Fielding gibi büyük sanatçılarını ve onların yapıtlarınıgörüyoruz. 1749 yılında ünlü Alman ozanı ve düşünürü J.W. von Goethedünyaya gelir. Biyoloji alanında George de Buffon, zoolojiye ilişkinHayvanlarınDoğalTarihi‘niyazıyor.Aynıyıl,Kant’ınyaklaşıkkırkyılönceortayakoyduğugökcisimlerininoluşumuhakkındakiteorisineyakınbirgörüşöne sürecek olan matematikçi ve astronom Pierre Simon Laplace dünyayagelir.

(1754)

•DünyaKendiEkseniEtrafındaHareketEderkenBazıDeğişmelereUğruyormu?

•DünyaYaşlanıyormu?

Kant’ınbuikiyapıtıdakozmolojiveastro–fiziğeilişkindir.BuyıllardaJ.–J.Rousseau, Bilimler ve Sanatlar Üstüne Söylev‘ini yayımlar. Maupertius,Voltaire’inkendisini alaya alanyazısınakarşılık, kendisininortayakoyduğuenküçüketkiilkesinedayanarakTanrı‘nınvarlığınıkanıtlamayaçalışır.Yineaşağıyukarıbuyıllarda(1751’lerde)35cilttutacakve1780’leredeksürecekolanAnsiklopediyayımlanmayabaşlar;öndegelenyazarlararasındaDiderot,d’Alembert, Rousseau veVoltaire’i görüyoruz.DavidHume,Ahlak İlkeleriÜstüne Araştırmalar adlı yapıtını yayımlar. Aynı yıllarda Lamettrie veBerkeleyyaşamdanayrılırlar.DinselmüziğebüyükboyutlarkazandıranJ.S.Bach’ınölümüde1750’liyıllararastlar;buüstünsesustasıarkasında200’eyakın kilise müziği ve 30 kadar kantat bırakmıştır. Yine aynı yıllarda

Rousseau’nun Le devin du Village adlı müzik yapıtı icra edilir ve onunFransızMüziğiÜstüneMektuplar‘ıyayımlanır.

(1755)

•EvrenselDoğaTarihi veGöklerKuramı (Newton ilkelerinegöreevrensistemininvekökenininmekaniğedayanakincelenmesi)

•AteşÜstüneBazıDüşünceleriÖzetleyiciTaslak

•MetafizikBilgininİlkİlkelerininYenidenAçıklanışı

BuyıllardaDiderot,LessingveMendelssohn,alanlarındaçalışmalarınıveürünvermelerinisürdürürler.VoltaireHalklarınRuhuveTöreleriÜstüneveHumedaDininDoğalTarihiadlıyapıtlarınıyayımlarlar.Rousseau,İnsanlarArasındakiEşitsizliğinKaynağı adlı kitabını yazar.Aynı yıllardaNewYorkkentindeColumbiaÜniversitesi’ninkurulduğunugörüyoruz.ÇariçeElizabethde Moskova’da ilk üniversiteyi kurar. Yönetimde güçler ayrılığı öğretisinioluşturanvedevletfelsefesiileilgilenenCharlesdeMontesqieuölür.

(1756)

• Fiziksel Monadoloji: Geometri İle Birleşmiş Metafiziğin DoğaBilimindeKullanılmasıÖrneği

•YersarsıntılarınınNedenleriÜstüne

•1755YılındakiYersarsıntısınınBetimlenişiveTarihi

•RüzgârlarTeorisininAçıklanmasıİçinYeniGöstergeler

AynıyıliçindeMozartdünyayagelir;amayinebuyıllardaklasiksanatınilkformlarınıverenScarlattiilemodernsenfonininyolunuaçanJohannStamitzölür. Voltaire’in Halkların Ruhu ve Töreleri Üstüne adlı yapıtı Avrupa’dabüyükbiretkiyaratır.

(1758)

•HareketveSükûnetinYeniKavranışı

Helvetius’un Ruh Üstüne adlı yapıtı ile Diderot’un Doğa Çocuğuyayımlanır.PetersburgGüzelSanatlarAkademisikurulur.

(1759)

•İyimserlikÜstüneBazıDüşünceler

Lessing’infablları(hayvanmasalları)üçcilthalindeveGoethe’ninFaust‘ufragmanlarhalindeyayımlanır.AlmandüşünürveozanıF.Schillerdünyayagelir; bu arada Lessing, Nicolai, von Kleist ve Mendelssohn’un edebiyatlailgili mektupları yayımlanır. Voltaire, Leibniz’in felsefi iyimserliğine karşı

alaycı bir roman yazar: Candide ya da İyimserlik Üstüne. Aydınlanmacıfilozof,Katolikkilisesinekarşıdasesiniyükseltirve“AlçağıEzin!”(EcrasezI’infame!) çağrısında bulunur.G. F.Haendel, arkasında irili ufaklı yüzlerceyapıtbırakarakölür,MozartveBeethovenüzerindebüyüketkileriolmuştur.

(1760)

•BayFunk’unErkenÖlümüÜstüneDüşünceler–AnnesineMektup

Aynıyıl,Fransızütopyacı sosyalistlerdenbiriolacakolanC.H.deSaint–Simondünyayagelir.

(1762)

•DörtSillojistikİfadeninYanlışlığıÜstüne

Buyıllarda, ilkaşk romanıörneğiolanJ.–J.Rousseau’nunYeniHeloise‘ı;yine ilk eğitici–pedagojik roman örneği olan Emile‘i yayımlanır. Rousseauaynı zamanda rasyonalist devlet felsefesini dile getirdiği ToplumSözleşmesi’ni yayımlar. Aynı yılda J. G. Fichte dünyaya gelir. MüzikkonusundaGluck,büyükvirtüözlüğekarşıoperaalanındareformyapar.

(1763)

•FelsefeyeNegatifBüyüklüklerKavramınıSokmakİçinGirişim

•Tanrı‘nınVarlığınınKanıtlanmasınınMümkünBiricikTemeli

Bu yılda Hume, Büyük Britanya Tarihi‘ni yayımlar. Mozart, konserturnesine çıkar ve 6 yaşında Viyana’da İmparatoriçe Maria Teresia’nınönündepiyanoçalar.

(1764)

•AhlakveTeolojininİlkelerininApaçıklığıÜstüneAraştırma

•BaşağrılarıÜstüneDeneme

•YüceveGüzelDuygusuÜstüneGözlemler

AynıtarihteaydınlanmacıAlmanfilozofuveyazarıMendelssohn’unPrusyaAkademisi tarafından ödüllendirilen bir yapıtı yayımlanır: MetafizikBilimlerin Apaçıklığı Üstüne Konuşma. İnsanın sağduyulu anlama yetisineilişkin bir felsefe kuran ThomasReid’in bir kitabı yayımlanır: SağduyununİlkelerineDayananİnsanZihnininAraştırılması.Voltaire’inFelsefeSözlüğüçıkar. Müzik alanında Mozart’ın 8 yaşında ilk senfonisini bestelediğinigörüyoruz; aynı yıl içinde döneminin yeni armoni öğretisini kurmuş olanbesteciJ.P.Rameauölür.

(1766)

•MetafizikDüşlerleAydınlatılanBirVizyonerinHayalleri

Bu yıllarda iktisatçı ve nüfus politikasının kurucusu Thomas RobertMalthus dünyaya gelir. Lessing’inLaokon ya da Resim ve Şiirin SorunlarıÜstüne‘si yayımlanır; söz konusu yapıt, Winckelman’ın klasik ürünlere veantikitedekisoyludüşünceyedönme;vebüyüküslupanlayışınakarşıkalemealınmış ve güçlü ifade edilmiş bir sanat anlayışını savunur. Resimde Goyaönemli yapıtlarını vermeyi sürdürür. Kimyada Henry Cavendish hidrojengazınıbulur;kimyasalatomkuramınıortayaatacakolanJohnDaltondünyayagelir. L. Euler,Algebra adlı yapıtını yayımlar; astronomTitus gezegenlerinuzaklıkyasalarınıbulur.

(1768)

•UzaysalUzaklıklarınFarklılığınınİlkTemellendirilişiÜstüne

Lessing, Hamburg Ulusal Tiyatrosu’nda Dramaturg olarak çalışır ve buaradaHamburgDramatürjiDerneği’nikurmagirişimindebulunur.BuyıllardaAugustWilhelmSchlegel,ilkromanörneğininyaratıcılarındanbirisayılacakolan François René Cheateaubriand ve Prusya devlet adamı olacak olanWilhelmvonHumbolddünyayagelir.Voltaire’inDoğaÇocuğu adlı yergiciyapıtı yayımlanır. Platon felsefesini işleyenMosesMendelssohn,FaidonyadaRuhunÖlümsüzlüğüÜstüneadlıyapıtınıyayımlar.YineaynıyıllardaünlüDanimarkalı heykeltraş Bertel Thorwaldsen’in ve Alman manzara ressamıJoseph Anton Koch’un dünyaya gelişlerine ve Alman arkeolog ve antikiteuzmanı Johann Joachim Wincekelmann’ın ölümüne tanık oluyoruz. Müzikalanında Gluck, Alceste adlı operasıyla opera sanatına ilişkin reformhareketine katılır. Besteci Georg Philip Telemann’ın ölümü üzerine, yerineHamburg Kilisesi müzik yöneticiliğine Philipp Emanuel Bach getirilir.Mozart, Bastien ve Bastienne adlı yapıtını sahneler. Teknoloji alanında buyıllarda, ateşin bulunmasından sonra ikinci bir enerji kaynağı sayılan veendüstri devriminin başlatıcısı olan buhar makinesinin işletmeye sokulmasıiçingirişimlerdebulunulur;JosephBlack,suvebuharısıtıldığındameydanagelen gizli gücü ortaya çıkarır. Aynı yıllarda James Cook deniz gezileriniyapmaya başlar; Avustralya, Yeni Gine, Güney Denizi ve Alaska gibibölgeleregider.Matematikçive fizikçi JeanBaptisteFourierdünyayagelir;biyolojideLinné,SystemaNaturae adlıkitabınıyayımlar, eserüçbölümdenoluşmaktadır:I.Hayvanlar,II.Bitkiler,III.Mineraller.

(1770)

•DüşünceDünyasıileDuyuDünyasınınİlkeleriveFormuÜstüne

Kant’ınKönigsbergÜniversitesi’neprofesörolduğubutarihtenbiryılsonraNapoléon Bonaparte dünyaya gelir; ve Fransa Kralı XVI. Louis AvusturyaPrensesi Marie Antoinette ile evlenir. Kaptan Cook yine aynı yıllarda

Avusturalya’yı İngiltere’nin egemenliği altına sokar. Goethe, Strassburg’daöğrencidir ve burada Herder ile karşılaşır ve onunla sık sık görüşür.Almanya’daozanHölderlin,İngiltere’deozanWilliamWordsworthdünyayagelir.Lessing,YaşlılarÖlümüNasılEğittiler?adlıyapıtınıyayımlar.PedagogJ. B. Basedow, Halkların ve Ailelerin, Anne ve Babalar için YaşamaYöntemleriKitabı‘nı çıkarır. Diyalektik İdealist Felsefe’nin kurucusuGeorgWilhelm Friedrich Hegel dünyaya gelir. Bu sırada Diderot’dan etkilenmişolan materyalist filozof Baron d’Holbach, System der Natur adlı yapıtınıyayımlar.MüzikteGluck,ParisveHelenaadlıoperasıylabudaldakireformhareketine başarılı bir örnekle katkıda bulunur. Bu yıllarda Ludwig vanBeethoven dünyaya gelir. Yine aynı tarihlerde Fransız biyolog ve jeologGeorgsCuvier,AlmandoğabilimcisiAlexandervonHumboltdünyayagelir.JamesWattbuharmakinesinigeliştirir.Budönemdeburjuvaözgürlüklerivehakları gündeme gelmiştir artık; dünya ticaret ilişkileri başlamış; tekstilmakineleri, buhargücü İngiltere’degiderekkullanıma sokulmuşve endüstridevrimisözkonusuolmuştur;budevrimgiderekdünyanındiğerkısımlarına(Avrupa ve Amerika’ya) yayılmış ve buralarda derin çalkantılar vedevrimlerin çıkmasına neden olmuştur. Bu sırada İngiltere’de sanayici vesosyalreformcuolaraktanınacakolanRobertOweniletarihromanlarıyazarıveozanWalterScottdünyayagelirler,Fransa’daHelvetiusölür.Ünlüİngilizressamı GainsboroughMavili Çocuk adlı tablosunu bitirir; müzik alanındaHaydn, senfoni dalında klasik stilin başarılı örneklerini verir. Kaptan Cookçıktığıilkdünyaseyahatinisürdürür.Oksijengazınıilkolarak,Priestley’denönce,CarlWilhelmScheeleeldeeder.

(1775)

•FarklıİnsanIrklarıÜstüne

Aynı yılda Herder, Dilin Kökeni Üstüne adlı yapıtını yayımlar. GoethetiyatrooyunuGötzvonBerlichingen‘leFaust‘unilkkitabınıçıkarır.Schiller,Stuttgart’ta tıbba devam eder. Bir yıl sonra Goethe, mektup–roman örneğiolanGençWerther’inAcıları‘nıveClavigoadlıdramınıyayımlar.YineaynıyıllardaBeaumarchais’nin bir tiyatro yapıtı olan Sevilla Berberi sahnelenir.Bu sırada Almanya’da Goethe ve Herder, Alman Sanatı ve Biçimi Üstüneadındabirgazeteçıkarırlar.AsosiasyonpsikolojisinikuracakolanJamesMilldünyaya gelir. J. B. Basedow, Philanthropinum: İnsan Dostları adlı birderneğinkuruluşunuDessau’dagerçekleştirir.Herder’inİnsanlığınEğitimineİlişkinBirTarihFelsefesibaşlıklıyazısıyayımlanır.Pestalozzi,yoksullariçinbirkurumoluşturur;bubirtürkendikendineyeterliolmayaçalışan,kendiniayakta tutan bir çalışma okuludur. Alman doğa filozofu F. W. Schellingdünyayagelir.Voltaire,AkılÜstüneBirÖvgüSöylevi‘niyayımlar.Romantikmanzara resminin öncülerinden biri olan Caspar David Friedrich ve İngiliz

ressamWilliam Turner dünyaya gelir. Müzik alanında Haydn, kontrapuntatekniğiyle fuga üslübunda 6 tane yaylı çalgılar dörtlüsü için yapıt vermiş,dahasonradaünlüVedaSenfonisi‘nitamamlamıştır.YineaynıtarihteGluck,İtalyan opera buffa’ya (güldürücü opera) karşı çıkmak üzere IphigeniaAulis’deoperasınıbesteler;bununladailkFransızreformcuoperayıyaratmışolur. Aynı yılda opera bestecilerinden François Adrien Boildieu dünyayagelir; bu sıralardaMozart beş keman konçertosu ile bir şarkılı oyun yazıpbitirmiştir. Bilim alanında L. Euler’in Fizik ve Felsefenin Birkaç KonusuÜstüne Bir Alman Prensesine Mektuplar‘ı yayımlanır. Antoine Lavoisier,kimyasalsüreçleryoluylamaddeninsakınımıyadakorunumuilkesiniortayakoyar,böylecemodernkimyanın temelleri atılmışolur. J.Pristley, amonyakveoksijengazınıbuilkeyedayanarakbulur;ayrıcaasitvebazözelliklerinidesaptar.AlessandroVolta,elektrikyüküdoldurulanpillerüzerindeçalışır.

(1776)

•Dessau’dakiFilantropi(İnsanseverler)EnstitüsüÜstüne

Aynı yıl içinde ABD’de İnsan Hakları Bildirisi yayımlanır. İngiltere’deAdamSmith,UluslarınZenginliğininDoğaveNedenleriadlıyapıtıylaİngilizliberalekonomiöğretisinitemellendirir.BirkaçyılsonraABDbağımsızlığınıilaneder.Almanya’daFriedrichMaximilianvonKlinger’inSturmundDrangadlıtiyatrooyunuileAlmanedebiyatındaaynıadıtaşıyanedebiyatakımıvedönemibaşlamışolur.Herder,HalkŞarkıları‘nı,Lessing ise İnsan SoyununEğitimiÜstüneadlıyapıtınıyayımlar;yineaynıyıllardaII.BüyükFriedrich,AlmanEdebiyatıÜstüne‘yiyazar.BirkaçyılsonraHerder,İnsanSoyununEnEski Belgeleri‘ni yayımlar. Tarihçi ve empirist filozof David Hume ölür.Ruhunyapısınıbeyninoluşumunabağlamayıdenediğibiryapıtıyayımlanır.J.Priestley’inMadde ve RuhÜstüne Araştırmalar’ı çıkar. 1778’lerde Fransızfilozof,ansiklopedistvepedagogJ.–J.RouseauileyineFransızaydınlanmacıfilozof, ansiklopedist ve ozanVoltaire ölür. Ölümünden kısa bir süre sonraDavidHume’unDoğalDinÜstüneDiyalog‘uyayımlanır;Lessing,dünyadakitümdinlerinaynıdeğerdeolduğutezinisavunduğudramatikbirşiiryayımlar:BilgeNathan.SensülaistfilozofEtienneBonnotdeCondillacölür.Resimveheykel sanatında klasisizm temsilcileri sayılan Gainsborough, Fragonard,Canovaönemliyapıtlarınıverirler.ChristianDanielRauch,romantikressamPhilippOttoRungeveFransızressamJeanAugusteIngresdünyayagelirler.

MüzikalanındaiseGluckveMozartyapıtlarıylaenöndegelmektedirler;buarada L. Van Beethoven harika çocuk olarak parlamaya başlamıştır. Bilimalanında ise Kaptan James Cook üçüncü kez dünya seyahatine çıkar.MatematikçivedoğaaraştırıcısıKarlFriedrichGaussdünyayagelir.KimyacıLavoisier, yanma olayının oksijenle mümkün olan kimyasal bir işlemolduğunu ortaya koyar; böylece Phlogiston varsayımını yeniden gözden

geçirmesözkonusuolur;ayrıcaoksijeninnefesalmayoluylabedendeyandığıöğrenilir.Buffon,DoğanınDönemleriadlıyapıtınıyayımlar;buradayeryüzütarihini ele alır, tufana benzer pek çok afetin olduğuna değinir. Bu tufanöğretisinin yeniden ele alınması gereğini vurgular. Öte yandan bitkilerinseksüel sistemini ortaya koymakta büyük başarı gösteren tanınmış doğaaraştırıcısıCarlvonLinnéölür.

(1781)

•Salt(Katkısız)AklınEleştirisi

BilindiğigibiKantbuyapıtıilerasyonalistbilgikuramınıyenidenelealıptemellendirir;bilgiyi,uzay–zamanvenedensellikilkeleriaracılığıylaaprioriilkeleregerigötürüpdayandırır.OzamanadeğinilkkezKant,felsefeyepekinvesağın(genelgeçerveexact)bilimselbiryapıkazandırmayıdenemiştir.BuyıllardaGottholdEphraimLessingölür;büyükbirozan,eleştirmenvefilozofolarak Alman yazınında doldurulamayacak bir boşluk bırakır. EğitimciPestalozzi, pedagojik bir programı serimlediği Die Abendstunden einesEinsiedlers ile bir eğitim romanı olan Lienhard und Gertrud adlı yapıtlarıyayımlar. Ünlü mimar ve ressam Karl Friedrich Schinkel doğar. Müzikalanına gelince klasik dönem Mozart’la sürmektedir; bu yıllarda onunIdomeneoveSaraydanKızKaçırmaoperalarıoynanır.Bilimalanınagelince,H. Cavendish hidrojen gazının özelliklerini (suda yandığını) ortaya koyar.Astronom Herschel, kendi yaptığı teleskopla Uranüs gezegenini ortayaçıkarır.Buaradada,deSouffroy,buharlıgemiyleilgiliilkbaşarılıdenemeyiyapar.

(1783)

• Gelecekte Bilim Olarak Ortaya Çıkabilecek Her MetafiziğeÖnhazırlık(Prolegomena)

•Schultz’unTöreler(Ahlak)KuramınaGirişDenemesiÜstüne

Aynı yılda J.–J. Rousseau, İtiraflar‘ını, Herder ise İbrani Şiirinin RuhuÜstüne‘yi yayımlar; yine aynı tarihte M. Mendelssohn, MuseviliğinaydınlanmacıruhunuvurgulamakamacıylaKudüsyadaMusevilikveDinselGüç Üstüne‘yi yazar. Resimde Johann Heinrich Füssi klasik eğilimderesimler,J.A.Houdonisebüstleryapar.BilimalanındaLaplace,mekaniğindiferansiyeldenkleminiformüleeder;deterministanlayışınenkatıformlarıdırbunlar. Böylece gelecekteki bütün durumlar için geçerliliği olacakmatematiksel ifadelerin bulunduğu öne sürülür. Watt çift devirli buharmakinesiniyapar;buçalışmailkmakinelerinkullanımasokulmasınayolaçar.Bilgininvebilimintoplumsalişleviüstündeduran,biliminçeşitlikonularınailişkin araştırmalar yapıp yazılar yayımlayan matematikçi ve ansiklopedistJeanBaptised’Alemberthayatagözleriniyumar.Yineaynıyıldamatematikçi

vedoğaaraştırıcısıLeonardEulerölür.AstronomHerscehl,güneşsistemininhareketini ortaya çıkarır. Yine bu yıllarda sıcak hava aracılığıyla balonlayükselişgerçekleştirilir;J.M.ileJ.E.MontgolfierKardeşlerilkkezbalonlauçar.

(1784)

•DünyaYurttaşlığıAçısındanEvrenselBirTarihDüşüncesi

•AydınlanmaNedirSorusunaYanıt(Aydınlama,insanınkendisuçuyüzünden içine düştüğü aklının ergin olmayışı durumundankurtulmasıdır.)

Beaumarchais, Figaro’nun Düğünü adlı güldürüsüyle Fransız toplumunueleştirir. F. Schiller,Kabale und Liebe adlı sahne oyununu yazar. Resimde,Gainsborough tablolar yapmayı sürdürür. Goethe de sıcak hava ilehavalandırılanbalonladenemeleryapar.KimyacıClaudeLouisdeBerthollet,klorgazınınağartıcıetkisinibulur.

(1785)

•AyınYanardağlarıÜstüne

•KitaplaraKarşıOlanTutumunYasalaraAykırılığıÜstüne

•İnsanIrkıKavramınınTanımı

•AhlakMetafiziğininTemellendirilmesi

Bu tarihte İngiliz gazetesi The Times kurulur. M. Mendelssohn’unSpinoza’nınpanteizmindenfarklıbirTanrıispatınıelealdığıMorgenstunden(Sabah Saatleri) adlı yapıtı yayımlanır. Schiller,Bir Ahlak Kurumu OlarakSahneSanatı’nıyayımlar.Bilimalanındaise,CharlesAugustindeCoulomb,elektrikvemanyetikgüçlerinyasalarınıbulur.

(1786)

•DoğaBilimininİlkMetafizikİlkeleri

•İnsanlıkTarihininBaşlangıcıÜstüneTahminler

•KendiniDüşüncedeYönlendirmekNeDemektir?

1740’tan beri Prusya kralı olan II. Büyük Friedrich ölür; Goethe İtalyagezilerineçıkar;Schiller,DonCarlosdramınıyazar.J.H.BernardindeSaint–PierrePaulileVirginie‘yiyayımlar;buyapıtNapoléonBonaparte’ınbaşucukitabı olacaktır. Alman aydınlanma filozofu Moses Mendelssohn ölür; budüşünür,Musevilerin eşit haklara sahip olması için çok çalışmıştır. Herder,Spinoza felsefesini konu alan Tanrı Üstüne Bazı Konuşmalar‘ını yayımlar.MüzikalanındaiseMozart,DonGiovannioperasını icraettirir.Lavoisierve

Berthollet,kimyanınilkNomenklatür’ünü,elementlerlistesinioluşturur.Yineaynı yılda ilk kez Mont Blanc’a tırmanılır. Astronomide Herschel, Uranüsgezegenininikiuydusunuortayaçıkarır.

(1788)

•İnsanBedenininFelsefiBirTıbbıÜstüne

•PratikAklınEleştirisi(Buyapıt,II.Kritik,apriorivegenelgeçerbir ahlak bilimini temellendirme denemesi olup, bu alanda gelmişgeçmişenbüyükyapıtlardanbiridir.)

Goethe,EgmontadlıtiyatroyapıtınıtamamlamışveSchilleriletanışmıştır.Schillerbu sırada,FelemenkBirliğininÇöküşününTarihi‘ni yazmıştır.Yineaynı yıl içinde Alman kötümserlik filozofu Arthur Schopenhauer dünyayagelir. RessamDavid,Paris ve Helena adlı tablosunu yapar; İngiliz ressamThomas Gainsborough yaşamdan ayrılır. Müzikte Haydn ve Mozart ünlüsenfonileriniyaratmaktadırlar.BilimalanındaiseLavoisierotuzbirkimyasalelementsaptar.BiryılsonraBüyükFransızDevrimiveXVI.Louis’yekarşıgenel bir ayaklanma başlar. Bastille kuşatılır, İnsan Hakları Bildirisiyayımlanır.Temelilkeşudur:İnsanlararasındaözgürlük,eşitlikvekardeşlikegemenolmalıdır.BuyıllardaGoethe’ninTorquatoTasso adlı tiyatrooyunuve 8 cilt halinde yazıları, Schiller’in de Sanatçılar adındaki felsefi şiiriyayımlanır.AteistvemateryalistFransızfilozofuPaulHenrichHolbachölür.Schiller, Jena Üniversitesi’ne giriş konuşmasını yapar: Evrensel Tarih NeDemektirveHangiAmaçlaİncelenir?Yineaynı tarihlerdeünlüressamCarlGustavCarusveJohannFriedrichOverbeckdünyayagelir.

(1790)

• Yargı Gücünün Eleştirisi (Bu yapıt rasyonalist bir estetiğitemellendirmegirişimidirveIII.Kritikolaraktanınır.)

• Katkısız (Salt) Aklın Her Yeni Eleştirisinin Kendisine GöreYapıldığında Yararsız Olacağı Bir Buluş Üstüne, Mistisizm ve OnuİyileştirmeninYollarıÜstüne

Aynı yılda liberalist ekonominin kurucularından Adam Smith ile ABD’lidevletadamıvebilimselaraştırmacıBenjaminFranklinölürler.Goethe,RomaAğıtları‘nı ve Faust, Bir Fragment‘i yayımlar. Edmund Burke, FransızDevrimi’ne karşı yazılar yazar. Goethe, bilimsel çalışmaları arasındaBitkilerin Başkalaşması‘nı yayımlar. Müzik alanında ise Mozart,Cosi FanTutteoperasınıbesteler.Ozamanadeğin25piyanokonçertosubestelemiştir.

(1791)

•TanrıİspatındaHerTürlüFelsefiGirişiminBaşarısızlığıÜstüne

•LeibnizveWolffDönemindenBuYanaMetafiziğinGerçekleştirdiğiHakikiGelişmelerNelerdir?

Fransa’daanayasalbirmonarşikurulur;bunugerçekleştirenlerdenbiriolanMirabeau ölür. Herder, İnsanlık Tarihinin Felsefesi Üstüne Düşünceler‘ini,Schiller iseOtuz Yıl Savaşlarının Tarihi‘ni yayımlar. Schadow ünlü mezaranıtını yapar; ressam Theodore Gericault dünyaya gelir. Mozart artık sonyapıtlarını vermektedir; Titus operası, Sihirli Flüt operası ve sanki ölümeyaklaştığını hissettiği için yazmış olduğu ünlü Requiem‘i (Ölüler içinbitmemişbirmissa)bunlararasındadır.Budinselmüzik,onunsonyapıtıdır,genç yaşta hayata gözlerini yumar. Bu dönemde büyük kimya sanayiininkurulduğunu görüyoruz. Luigi Galvani, elektrik gücünün kaslar üzerindekietkisini araştırmış, Galvani akımları adını verdiği elektrik akımlarınıbulmuştur.Goethebusıradaoptiküstünearaştırmalaryapar.

(1792)

•RadikalKötülükÜstüne(Din’inbirincibölümü).

Ulusal Konvansiyon Fransa’da Cumhuriyet kurma hazırlıklarına girişir.Robespierre, çalışma hakkına ilişkin düşünceleri savunur. YaradılışınauymayanşeylerinkuşkusuzenbaşındagelenlerdenbiriolansavaşkarşısındaGoethe,koruyucusuWeimarDüküKarlAugust’unyanısıra,Prusyaordularıvebunlarakatılanötekiprenslikordularınınbaşında,Fransaiçlerinde,Fransızdevrimci ordularına (Sansculotte’lara) karşı savaşmak zorunda kalınca, bubüyükinsan,yinededurumaegemenolmasınıbilmişvekişiliğinibualandada göstermiştir. Savaşın getirdiği dayanılmaz sıkıntılara, yokluklara hiç sesçıkarmadan katlanmış ve en büyük tehlikelerden gözünü esirgememiştir.Önceleribüyükbaşarılarladüşmantopraklarındailerleyip,çokönemliyervekentleri ele geçiren Alman ordularının, başlarındaki büyük komutanlarınkararsızlığı yüzünden Valhim’de, sonun başlangıcı olan yenilgiyeuğramasındansonra,düşüncesinisoransubaylaraGoethe,düşüncelivedalgıngözlerlebakarakşuyanıtıvermiştir:“Bugündenitibarenburadadünyatarihiyeni bir dönemin eşiğine ayak basıyor; sizler bir gün, biz o ânı yaşamıştıkdiyeceksiniz.”(VonhierundheutegehteineneueEpochederWeltgeschichteaus, und Ihr könnt sagen, Ihr seid dabeigewesen.) (Bugün burada, dünyatarihinde yeni bir çığır açılıyor…) Resim, müzik ve heykelde klasisizmegemendir;HaydnveMozart’ın etkileri bütüngücüyle sürmektedir:Haydn,Beethoven’a hocalık yapmaktadır. İtalyan bestecisi Gioacchino Rossinidünyayagelir.

(1793)

•Katkısız(Salt)AklınSınırlarıİçindeDin

• Herkesin Birleştiği Ortak Nokta: Bu Kuramsal Olarak İyi, Ama

PratikteHiçbirİşeYaramaz

Fransız Devrimi sürmektedir; Konvansiyon Meclisi teröre yönelir. XVI.Louis ve eşi Marie Antoinette giyotine gönderilir. Jacobinler Girondinlereüstün gelirler. Bütün borçlar affa uğrar, bu arada fiyatlar yükselir; Paris’teekmek karneye bağlanır. Jacobinlerden Jean Paul Marat banyodahançerlenerek öldürülür. İngiltere, Hollanda ve İspanya; Fransa’ya karşıAvusturya ve Prusya’ya yardım eder. İtalyan güldürü yazarı Carlo Goldoniarkasında iki yüze yakın komedi bırakarak ölür. Marquis de Sade, sadizmolarak tanınacak olan düşüncelerini La Philosophie dans le Boudoir adlıyapıtında dile getirir. Aynı yıllarda Herder, Briefe zur Beförderung derHumanität;Schiller,ÜberAnmutundWürde (ÜberEinklangvonTriebundWilleninder“SchönenSeele”)adlıyapıtlarınıyayımlarlar.SanatçıCanova,Amor ve Psyche adlı klasik üsluptaki heykelini yapar. Fransız Devrimisanatçılarından olan J. L. David ise, Öldürülen Marat adlı tablosunutamamlar.AynıyıllardaRusmatematikçisiN.İvanoviçLobaçevskidünyayagelir;FransızfilozofvedoğaaraştırıcısıCharlesBonnetölür.

(1794)

•GenellikleFelsefeÜstüne

•AyınZamanÜstündekiEtkisiHakkında

•DünyanınSonu

Danton’unasılmasınısağladıktankısabirsüresonraJacobinlerdenolanveakıl dinine bir giriş olan Yüksek Varlık Dini’ni yazan M. Robespierre debulunduğumevkidendüşürülmüşveidamedilmiştir.Çağınlirikozanlarındanen büyüğü sayılan André Chénier devrime karşı olduğu için asılmıştır.Goethe, Schiller ile dostluğunu ilerletir; aynı zamanda da bilimselçalışmalarını sürdürür; dostuyla bitkilerin kökeni üstüne tartışmalar yapar.FransızfilozofvematematikçiAntoineCondorcetdedevrimkurbanlarındanbiri olarak cezaevinde ölür; Girondinlerden olan filozof, toplumsalilerlemenin sınırsızlığına inanmıştır. En önemli yapıtı İnsan ZihnininİlerlemelerininTarihselBirTablosununTaslağı’dır.AynıyıllardaAlmanya’daJ.G.Fichte,TümFelsefeninAnaİlkeleri‘niyazar(GrundlagendergesamtenWissen-schaftslehre);“Ben” idesini temelealan idealistbir felsefegeliştirir.1794 yılında Jena’da felsefe profesörü oldu, 1799’da ateist olduğusuçlamasıyla bu üniversiteden çıkarılır; ama daha sonra Berlin Üniversitesirektörlüğüne kadar yükselir. Johann Friedrich Blumenbach, bu yıllardamodern antropolojinin kuruluşunu hazırlar; İncil’e karşı olmak üzere farklıırkların varlığından söz eder; insan soyunun kökünü karşılaştırmalı olarakaraştırır. Modern kimyanın kurucusu olan Antoine Laurent Lavoisier degiyotindecanverir.

(1795)

•SürekliBarışİçinFelsefiBirTasarı

Yeni Fransız Anayasası, Direktoryum’u kurar. Goethe,Wilhelm MeistersLehrjahre adlı romanındakendigelişimini anlatır.Schiller, önemli bir sanatteorisiolanÜbernaiveundsentimentalischeDichtung‘unutamamlar;ayrıca,İnsanların Estetik Eğitimi Üstüne Mektuplar‘ını yayımlar. Müzik alanındaBeethoven, piyano ve keman konçertoları,Haydn iseLondra senfonileri ileürünlerinivermeyisürdürür.

(1796)

•FelsefedeYeniEleAlınanDikkateDeğerBirTutumÜstüne

•YanlışBirAnlamadanDoğanFarklıBirMatematiğinDüzenlenişi

• Felsefede Bir Sürekli Barış Denemesinin Yeni Bir SonucunuDuyuru

Bu sıralardaAvrupa’dadevrim savaşları sürmektedir:Babeuf,Direktuar’akarşı çıktığı için öldürülür. Fichte, Doğal Hukukun Temelleri ve BilimÖğretisinin İlkeleri‘ni yayımlar. Ortak duyu öğretisinin filozofu olanİskoçyalı Thomas Reid ölür. Resim alanında Goya, ürünlerini vermeyisürdürür.FransızbilimadamıCuvier,ilkkezmamutuomurgalıhayvanolarakkabul edip, paleontoloji bilimini kurar. Gök mekaniği alanında Laplace,GezegenlerSistemininOluşumu‘nuyayımlar.

(1797)

•ErdemTeorisininİlkMetafizikİlkeleri(AhlakMetafiziği),

•İnsanlıkAdınaSözdeYalanSöylemeHakkıÜstüne

YazınalanındabüyükAlmanozanHeinrichHeine ileFransız lirikşiirininöndegelenozanlarındanAlfreddeVignydünyayagelir.Müzikalanında isebesteciDonizettiveFranzSchubertdoğarlar.

(1798)

•KitapEndüstrisiÜstüne

•FakültelerinÇatışması,

•PragmatikAçıdanAntropoloji

Avrupa’da devrim savaşları sürmektedir; İngiltere, Avusturya, Rusya,Osmanlı İmparatorluğu, Napoli Krallığı ve Vatikan’dan oluşan koalisyonFransa’ya karşı savaşmaktadır. Prusya bu sırada tarafsızdır. İşte bu yıllardaNapoléonBonaparte’ınyükselişinetanıkoluyoruz.Napoléon,Direktoryum’uyıkar ve ilk konsül olur.Aynı tarihlerdeFransız romancıHonoré deBalzac

dünyayagelir.Hölderlin,Hyperionadlımektup–romanınıyayımlar.Schiller,Weimar’a, Goethe’nin yanına yerleşir. Fransız filozof ve sosyolog AugusteComte dünyaya gelir. Fichte, Bilim Öğretisinin İlkelerine Göre TörelerÖğretisi Sistemi‘ni yazar. İngiltere’de Malthus, aşırı nüfusla ilgili ortayaçıkabilecek tehlikeleri önlemek amacıyla hızlı nüfus artışınınsınırlandırılmasını savunur. Schelling, Dünya Tini Üstüne adlı yapıtınıyayımlar.Fichte,Jena’dakiateizmeğilimlerinekarşıkendidüşüncelerinidilegetirdiği Tanrısal Bir Dünya Yönetimine Olan İnancımızın Temeli Üstüneadındayapıtıkalemealır.YineaynıyıllardaHerder,Kant’akarşıyazdığıSaltAklınEleştirisineMetakritikadlıyapıtıyayımlar.Schellingbiryılsonra,BirDoğaFelsefesiSistemininİlkTaslağı‘nıçıkarır.“Din,sınırsızlığınanlamıdır”diyen Schleiermacher, Din Üstüne adlı yapıtını yayımlar. Resimde Goya,ününü klasik yapıtlarıyla sürdürürken, Fransız romantik ressamı EugéneDelacroix dünyaya gözlerini açar. Sanatçı David de klasik üsluptakiyapıtlarınıvermeyi sürdürür.Müzik alanındaHaydn, senfoniveoratoryalar,Beethoven ise senfoniler besteler. Cuvier, Karşılaştırmalı Antropoloji’yikurar;Gauss,cebirin temelaksiyomlarınıbelirler.A.VonHumbolt,OrtaveGüneyAmerika’yaaraştırmagezilerineçıkar.

(1800)

•Mantık

Bu sırada Schiller önemli yapıtlar vermekte ve Goethe ile olan yakınişbirliğini sürdürmektedir. Herder, Goethe ve Schiller’e karşı bir edebiyatdergisi çıkarır. Romantik ozan Novalis yaşama gözlerini yumar. Fichte,İnsanın Belirlenimi’ni ve Kapalı Ticaret Devleti‘ni yayımlar. Schelling,Transandantal İdealizm Sistemi‘ni, Schleiermacher de teoloji yazılarınıtopladığıMonologlar‘ınıçıkarırlar.İsviçrelipedagogPestalozzieğitimleilgiliçalışmalarını ve yayınlarını sürdürür. Resimde Goya, David ve Turner çokbeğenilenyapıtlarortayakoyarlar.MüzikalanındaiseBoieldieuveCherubinioperalarıyla; Beethoven ve Haydn ise senfoni, konçerto ve oratoryalarıylabaşarılıverimliliklerinidevamettirirler.Herschel,güneştayfındakikızılötesiışınları ortaya çıkarır. Alessandro Volta, elektrik akımı olayını (elektrikelementi) gerçekleştirir. Gauss, modern sayılar teorisi için yazdığı temelyapıtını yayımlar:Disquisitiones Aritmeticae, J.W. Ritter, morötesi (ultra–violet)ışınlarıortayaçıkarır.

(1802)

•FizikselCoğrafya

Napoléonömürboyukonsülseçilir.AynıtarihteozanVictorHugodünyayagelir.Chateaubriand,aydınlanmayakarşıfelsefesiniHıristiyanlığınRuhu‘ndadilegetirir.Schelling,doğavetininözdeşliğifelsefesinigeliştirdiğiBrunoya

daŞeylerinDoğal veTanrısal İlkeleriÜstüne adlı yapıtını yayımlar.ResimsanatındaCanovabaşarılıbüstveresimörnekleriverir.

(1803)

•Pedagoji

Almanozanı ve filozofuHerder ölür.Beethoven ilk yaratmadönemiolan1793’ten beri elliye yakın yapıt verir; bunlar arasında Patetik ve Ayışığısonatlarıdabulunmaktadır.

1804yılındaaydınlanmadönemininbüyük filozofuKantölür.Buyıllardaartık Avrupa durulmaya başlamış gibi görünmektedir. Bonaparte’ın I.Napoléonolarak imparatorluğu ilanedilir.Avrupaülkelerikendiyapılarındayeni düzenlemelere girişirler. Fransa’da Napoléon’un hazırlatmış olduğuYurttaşlarYasası(CodeCivile)yürürlüğesokulur.

KantFelsefesineİlişkinNotlar

ISchopenhauer’inKantFelsefesininEleştirisiadlıyapıtındadabelirttiğigibi,

“Büyük bir zihnin yaratmış olduğu sistemdeki yanlışları ve eksikleri ortayaçıkarıp göstermek, o yapıtın değerini tam olarak ve ayrıntılı bir biçimdevermektençokdahakolaydır.”Buradayapmak istediğimiz, bunabenzer birşeyolacak.ImmanuelKant,felsefeyematematikselbirkesinlikkazandırmakamacıyla çalışmış filozofların başında gelir. Bu anlayış, kendisine XVII.yüzyıl düşünürlerinden, Descartes, Leibniz ve Spinoza gibi filozoflardandevrolunmuş, miras kalmıştır; ama o, felsefeden daha çok metafiziğianlamaktaydı ve matematik kesinliği olan bir metafiziği kurmayı arzuetmekteydi. Kırk iki yaşındayken şöyle yazıyordu: “Ne mutlu bana ki, birmetafiziktutkunuyum;amasevgilimhâlâpekyüzvermedibana.”OgünlerdeKant, “Metafiziğin dipsiz uçurumlarından” söz ediyordu, ama metafizikfırtınaların en büyüğüne kendinin neden olacağını kestirememişti.Matematiksel–bilimselbiryapıyasahipolacakbirmetafiziğeulaşmak,başkabir deyişle, insanı baştan beri tüm yaşamı boyunca meşgul eden sorularınyanıtlarını eksiksiz vererek onu yatıştırmak, her düşünürün olduğu gibiKant’ındavarmayıamaçladığıensonnoktalardanbiridir.Herzamanveheryerdegeçerliolanevrenseldoğrularıneldeedilmesi,onagöre,matematikselişleyişinmetafiziğiniçinesokulmasıylaolanaklıdır.İştebuaçıdanKant’a“apriorizm’infilozofu”dadiyebiliriz;çünküo,bilim,ahlakvesanatalanlarındagenelgeçer ve kesin a priori ilkelerin bulunup bulunmadığını araştırmış,bununtekkaynağıolanaklısorguyaçekmiştir.Kant,“sağınvepekin(exactvecorrect) bilgiye, aslında içeriksiz ve doğa üstüne hiçbir şey söylemeyen,kendi içinde tutarlı matematik bilgiye ulaşmak için aklın yeterliliği nedir”,“tüm deney malzemesi elden alınınca akılla ne başarılabilir” gibi sorularayanıtlararamış; insan, toplumvedünyaya ilişkin sorularaaklınnedereceyekadar doyurucu karşılıklar verdiğini ortaya çıkarmaya çalışmıştır. Kant adı,“transandantalfelsefe”diyeadlandırılanfelsefietkinliksisteminesıkısıkıyabağlıdır. Descartes’ın “Res Cogitans”ından kaynaklanan transandantalidealizmin can alıcı noktası tözsel özne (düşünen şey) ile fonksiyonel özne(işleyen–eyleyen şey) arasındaki ayrımda bulunur. Bilginin a priorikoşullarını ve kategorilerin fonksiyonel bir bütünlüğünü, ayrıca bilginin birnesnesi olarak nesnenin imkânını evrensel bir özneye bağlayan görüşünüKant, bilindiği gibi Kopernicus’unkini andıran bir devrime benzetir. Çünküeski bilgi kuramlarına göre bilgi, kendisini nesnesine dayanarak düzenler,bilgi elde etmek için nesnesine yönelir. Başka bir deyişle, nesneler bizimbilgimizledüzenlenirlervebizdebulunanapriori bilgi ilebiznesneyibize

verilmeden önce bilinebilir kılarız; yani kendimizi nesnelerin içlerinekoyarak, onların içine sokarak şeyleri a priori olarak biliriz. Böylece bilgiKant’a göre hem temellendirilmiş ve hem de sınırlandırılmış olur.Temellendirilmiştir, çünkü bilgide a priori bir unsur vardır ve bu unsurbilgideiç–zorunluluğukurar;sınırlandırılmıştır,çünkübilginesnesindedahaönceden bulunmayan hiçbir şeyi özne bilemez. Buradan çıkan sonuçbilgimizin,fenomenlerinbilgisinedayananbilgidenbaşkabirşeyolmadığıdır,kendinde–şeyler hakkında hiçbir şey söyleyemeyiz. Bu “şeyler” uzay vezamanda gerçek olarak var değildirler, çünkü uzay ve zaman, bizimkendileriyle, şeyleri bildiklerimizdirler, yani duyarlığımızın a prioriformlarıdırlar; deneyden çıkarılamazlar, ama onların imkânı a priori olarakdeneyde vardır. İmdi, her bilgi deneyle başlar, fakat tümüyle deneydençıkmaz.Bilgiyetisikullanılmasızorunluolankategorileriişletir,görüyebağlı(sezişsel, anschauung) farklılığı sentetik bir biçimde düzenler ve “a priorisentetikyargıları” formüleeder.Bilindiğigibi,“apriori sentetik yargılar”,teorik fizik ya da matematik önerme tipine bir örnek oluştururlar; bunlardeneyebaşvurmaksızınveanlamayetisininyalınbirişleyişi ile7+5=12’ninbir sentetik a priori yargı olduğu bilgisini ortaya koyarlar. Böylecefenomenler dünyasının bilgisinin geçerliği yasal güvencesini bulmuş olur.Duyarlık (Sinnlichkeit), bu fenomenlerin bilgisine malzeme getirir; anlamayetisinin (Verstand) sentetik ilkeleri ve kategorileri de, bu bilgiye görkemli,gösterişliformununzorunluluğunuvegenelgeçerliliğini(evrenselliğini)verir.İmgeleme yetisi ise (Imagination), transandantal bir çözümleme aracılığıyladuyarlıkileanlamayetisiarasındabirbağ,birbireşimoluşturur;kavramabiriçerik,görüye(doğrudansezişe)biraydınlıkveaçıklıksağlarve“belirleyiciyargı gücüne” de bilinen nesneler üzerine onların hem evrenselliğini(kavram)vehemdetikelselliğini(görü,sezgi)getiripyüklemesineizinverir.Belirleyiciyargıgücü,nesnelbirbilgi;bunatersbirsüreceboyuneğen,uyanrefleksiyonluyargıgücüise,öznelbirkuralsağlar.BaşkabirdeyişleKant’agöre:“Kavramlaralgısızboş,algıkavramsız,kördür.”

IIKant’ın çıkış noktalarından biri de dogmatizmi ve skeptisizmi yıkmaya

yöneliktir: Bu yüzden o, “Bilginin yerine inancı koydum,” der. Ona göre,duyusal dünya, bilgimizin ve deneyimizin tek verisini oluşturur ve bilgi,duyununverileriveolgularıylamümkünolur.Anlaşılırdünyaise,“teorikbiryanılsama”dan(illusion)başkabirşeydeğildir.Saltaklıngücüyanılsatıcıdır;anlama yetisinin ilkeleri, yukarıda da değindiğimiz gibi, numenler alanınadeğil, yalnızca fenomenler alanına uygulanabilir; buna da Kant,“TransandantalDiyalektik”der.Akılkendisınırlarınıbilmekzorundadır;aklısınırlamakdemek,onunnesnelliğini gerçekleştirmekdemektir. İki unsurdanoluşanbilgi,biryandanduyusaldünyayadafenomenlerileuzayvezamana

bağlanmıştır;öteyandan,anlaşılırdünya,kendindeşeyyadanumenlerolarakdüşüncenin salt (katkısız) nesnesine bağlanmıştır. Bilginin kaynakları görü(seziş)vekavramdır.Amazihin,düşüncearacılığıylabiz,anlaşılırdünyanınbilgisine ulaşamayız. İmdi, uzay ve zaman, her türlü bilginin koşullarınıoluştururlar;yanibirnesneninnesnelgerçekliğesahipolmasıiçin,onunuzayvezamanayerleştirilmesigerekir.Başkabirdeyişle,uzayvezaman,Kant’agöre,bütünempirikbilgilerinaprioriformlarıdır.KantbukonuyuI.Kritiğin,“Transandantal Estetik” ya da“DuyarlığınÇözümlenmesi” bölümünde elealır. Bu iki unsur (uzay ve zaman) tarafından verilen tasarımlar kendiaralarında sonlu akıl tarafından bağlanırlar; ve bu işlem için de salt anlamayetisininilkeleriyadakategorileryardımcıolur.I.Kritiğin,“TransandantalAnalitik”bölümündeelealınanKategoriler,doğruluğunsınırlarınıçizerlervebunlar bir tözün atributu değil, bir gücün ürünleridirler. Kategoriler, deneysayesinde ortaya konulmuşlardır, ama onu aşarlar; Nicelik, Nitelik, Bağıntı(İlişki) veKiplik gibi dört ana başlık altında toplanan bu temel kategorileraynı zamanda yargı yetisinin sınıflarıdırlar da. Her sınıf, katkısız anlamayetisininapriori temel kavramları olan, üç alt kategoriden oluşur:Nicelik:Birlik, Bütünlük, Çokluk. Nitelik: Gerçeklik, Olumsuzlama (Değilleme),Sınırlama.Bağıntı:Öz(Töz),Nedensellik,Karşılıklıolma.Kiplik(Modalite):Olanak (İmkân), Varlık, Zorunluluk. Analitik ve Diyalektik, TransandantalMantığı kurarlar. Kant’a göre, aklın aslında pratik bir ereği, varmayıamaçladığı pratik bir hedefi vardır; akıl yapıp–etmeye ilişkin bir yetiyesahiptir.Eğer,onagöre,katkısızteorikakılyanılsatıcı(illusoire)ise,katkısızpratik akıl yanılmazdır; çünküo özgürlükle aynı şeydir ve kendi kendisine,kendi otonomisinin (özerkliğinin) sınırlarını çizen, belirleyen kendi ahlakyasalarını verir. İnsanın (doğal) yapısında, düzensizliğe ve günah işlemeyeyönelikdoğalbireğilimvardır:Bueğilimbirtürahlaksalbirbağımlılıkyadatutsaklıktır.İmdiözgürlükbizehitapeden,buyuranbirbuyruk,kumandaedenbir komutandır; o, ahlaksal kuralın biricik varlık nedenidir. Akıl tarafındaniradeye yüklenen yasa olan ödev, özgürlüğü tanımamızın bir biçimidir, biryoludur.Ahlaksallığınbukesinbuyruğu,kategoriktir,mutlaktır,koşulsuzveevrenseldir.Buradanbilindiğigibi,“öyledavranki,eylemininmaksimiiradentarafından evrensel, genelgeçer bir yasaolarakgösterilsin” kuralı çıkarılır;bueyleminmaksimi,varılacakhedefbakımından,kendindebirereğesahiptir,buerekdüşünen,akıllıvarlığınbirereğidir.Buradan,“İnsanlığaherzaman,kendindevebirbaşkasında,aslabiraraçolarakdeğil,amabiramaçolarakdavranacak gibi eylemde bulun” genel kuralı çıkmaktadır ki, Kant’a göre,böyleidealbirdünyada,buamaçlar(gayeler)cumhuriyetinde,“Heryurttaş,hemyasakoyucuvehemdebuyasayaboyuneğen,uyankimseolacaktır.”Ohalde,“Özgürveaklauyguniradelerincumhuriyetindehemyasakoyan,hemdeonauyanbirkimse(yurttaş)gibidavran.”Doğalbakımdandüzensizliğe,karışıklığa ve günah işlemeye eğilimli olan insan, bu kesin buyrukları

(kategorikimperativ)tamolarak,yetkinbirbiçimdeyerinegetiremez;iştebuyetkin olmayıştan da dinsel çatışmalar doğar; Pratik Aklın genel ilkelerineböylece bazı postülalar bağlanmıştır: “Tanrının varlığı ve ruhunölümsüzlüğü”, PratikAklın kendi çabasının yararlılığını, onun kullanımınınkaçınılmazlığınıgüvencealtınaalanpostülalardır.İştebukatkısızteorikaklınhiçbirgeçerlikanıtsağlayamadığıbukonudainanç(iman)kendisinibaşarıylaöneçıkarır.Bilindiği gibi Kant, öte yandan da ereksellik ve güzellik kavramını

çözümlemeye girişmiştir: Güzel, ona göre, kavramsız olarak herkesingenellikle hoşuna giden şeydir (kavramsız, ama evrensel olarak hoşa gidenşey); güzellik, ereği olmayan bir erekselliktir. Ereksellik idesi, öznel birdeğere sahiptir; teleolojik ilke, zihnimizin kuruluşuna, ruhumuzun yapısınatümüyle bağlı bir zorunluluk olup şu ilkeyi koyar:“Hiçbir şey boşuna vardeğildir.”

IIIŞimdi Kant’ın kritik sferine biraz daha yaklaşalım: Bilindiği gibi Kant,

eleştiriden,mümkündeneyalanınınsınırlanmasınıvebualanındışınadüşenproblemlerindeayrıtutulmasınıanlar.Aklınbirtürihtiyacındankaynaklananveyanıtlamakiçinyanıptutuştuğu,herçareyebaşvurduğubuproblemlerdenbazılarışunlardır:Evren,uzayvezamaniçindesonlumudursonsuzmudur?Yalınlık ve bölünmezlik var mıdır yok mudur? Doğal nedensellikten ayrıözgürbirnedensellikvarmıdır?Dünyazorunlubirnedenesahipmidir,yoksao hiçbir nedeni olmayan kendinde bir şey midir? Bu sorular hemsavunulabilen, hem de savunulamayan antinomiler, çelişkilerdir. Anlamayetisinden farklı olan akıl düzenleyici bir role sahip olup, onun “ideleri”birleştirici ilkelerdir;bunlaraklınkurduğubilgileriyetkinleştirmekveonlarıöncedenbirleştirmek için anlamayetisini zorlarlar.Amaaklın ideleri, kendibaşlarına birer bilgi olma gücüne sahip değildirler, çünkü onlar mümkünhiçbir deneye karşılık olamazlar. Antinomiler, Aklın hipotezlerinin gerçekişlevinin –ki düzenleyiciliktir– unutulmasından kaynaklanırlar; başka birdeyişle, antinomiler, deney alanının içine taşınırlar ve gerçekte kendileriyleilgisiolmayanbirkurucurolünebürünürleryadaonlartamolarakyadsınırlar;çünküfenomenlerindünyasıgerçeklikileözdeşleşmiştir.İşteburadaEleştiri,deneyin toprakları içindeki fenomenlerin bilgisinin, duyuüstü gerçekliğinaçıklanmasınayeltenmemesinikesinolarakistemişvefenomenleribilgisiileanlama yetisinin kategorilerinin yasa koyucu kullanımı sırasında Aklınanlaşılabilirliğinin zorunlu ve genelgeçerli olmasına bağlı bulunandüzenleyici idelerin gerçekliği arasında belirgin bir ayrımın varlığınıvurgulamıştır. [Burada şu noktayı açıklamakta yarar vardır: Kant’ta,“Kendinde–şey”(Dingansich)”ile,“Noumen”arasındabirayrılıkbulunur:

“Kendinde–şey”, duyarlık (Sinnlichkeit) düzeyindeki bilinemeyengerçekliktir; “Noumen” ise, anlama yetisi düzeyindeki bilinemeyengerçekliktir.]İştebuyüzdenherikisidefenomenbilgisininnesnelniteliğinin(özelliğinin)temeliolarakanlaşılamaz.Ben,DünyaveTanrıgibikavramlarındurumu; anlamayetisinin yasa koymasını yönlendiren (yöneten) zorunlu veöznelvarsayımlarolarakanlaşılmalıdırlar.Kantdüşüncesinegöre,insanzihninesnelerindayandığıtemelilkeyi,yani,

‘Kendinde–şey’i (Ding an sich) ya da ‘Noumenon‘u bilemez; şeyleri ancakbizegöründüklerigibi,birbirleriylevebizimleilişkileriiçindebilebilir.Başkabir deyişle biz, bir şeyin niteliklerini doğru olarak kavrayabiliriz; ama birşeyin kendisini hiçbir duyusal ya da zihinsel süreç içinde kavrayamayız;‘Kendinde–şey‘ bilme yetimizin sınırlarının ötesindedir. Kant sistemindevarılan en önemli sonuçlardan biri işte budur. Oysa Hegel, bu probleminçözümünü daha o zamanlar vermişti. Ona göre, eğer bir şeyin bütünniteliklerini biliyorsanız, o şeyin kendisini de biliyorsunuz demektir; geriyeyalnızca bu şeyin bizim dışımızda var olması olgusu kalır ki, duyularımızbunu da bize öğrettiği zaman, ‘Kendinde–şey’in, Kant’ın o ünlü bilinemezdediği ‘Noumenon‘ alanının son kalıntısı da kavranmış olur. Ancak buradaKant’ın lehine sayılabilecek bir açıklama yapmamız gerekiyor: Doğrusuistenirse, Kant döneminde, doğa nesneleri ve olan bitenler hakkındakibilgilerimiz o kadar bölük pörçük bir durumdaydı ki, filozofun, her biriüstünde pek az şey bildiğimiz bu nesnelerin gerisinde gizemli bir “kendibaşına şey”in bulunabileceğini sanması mümkün olabiliyordu. Fakat ozamandan bu yana kavranılması olanaksız bu şeyler birbiri arkası sırakavranılmış, çözümlenmiş, üstelik bilimin dev adımlarıyla aldığı yolsayesinde yeniden üretilmiştir. O dönemde olmasa bile, günümüzde artıkhemen her şeyin yeniden üretilmesi, yaratılması söz konusu olabilmektedir.İmdi kendi ürettiğimiz, yarattığımız bir şeye elbette bilinemez bir şey diyebakamayız.Örneğin,XIX.yüzyılınilkyarısındaorganikmaddelerkimyaiçinişte böyle birer sır dolu nesnelerdi. Oysa biz, şimdi bu organik maddeleri,kimyasalunsurlararacılığıyla,organiksüreçlerinyardımıolmaksızın,birbiriardıncameydanagetirmeyiöğreniyoruz.Modernkimyacılar,kimyasalyapısıbilindiği takdirde, herhangi bir cismi unsurları aracılığıyla sentezyapabileceğimizi söylüyorlar. Bugün artık proteinli yapay cisimler üretmeaşamasına gelmiş durumdadır biyokimya sanayii. Yakın bir zamanda enyüksekorganikmaddelerolanalbüminoidlerinyapılarıileilgilieldeettiğimizbilgilersayesindeyapayalbüminlerüretmememiziçinhiçbirnedenyoktur,bubaşarıldımıgiderekorganikyaşamdaüretilebilir.Sonyarımyüzyılokadarhızlı adımlarla geçildi ki aşılan bu evreler çok kısa zamanlarıoluşturmuşlardır: Atom çağı, Uzay çağı derken günümüzde artık bilgisayar(computer) ya da bilişim çağını yaşanmaktadır. Acaba Kant bu günleri

görebilseydi, bilgisayarların beceri ve başarıları karşısında bunların dabilinemez şeyler olduğunu ve “Noumenon” alanına ait olduklarını mısöyleyecekti?O,bugünyaşasaydınedüşünürdübunubilmiyoruz, amaeğerbizler de “Am Anfang war die Tat” (Başlangıçta eylem vardı) önermesineyaslanacak olursak, insan eyleminin, güçlükleri, insan zihninin onlarıyaratmasındançokönceçözmüşolduğunusöyleyebiliriz.

IVBir bilim teorisi de sayılabilecek olan Kant’ın bilgi öğretisinin

(Epistemoloji)kaynağındaHume’unempirizmiveskeptisizmiileNewton’unfiziği bulunmaktadır; bizce, Kant’ın bilgi öğretisi, Newton fiziğinin bualandaki izdüşümündenbaşka bir şey değildir.BubakımdanKant bir bilimfilozofudurda;zatenkişiliğindebirbilimfilozofu içingerekli tümkoşullarıda toplamıştır: Onun fizik ve matematikle uğraştığını biliyoruz. Ona göre;“Birbilimdenekadarmatematikvarsa,obilimoölçüdegerçekbirbilimdir.”Bu sözü Kant’a söyleten doğrudan doğruya XVII. yüzyılın, XV. ve XVI.yüzyıllardan devraldığı matematiksel bir felsefe kurma girişimiyle kendinigösterenbir tutumunsonucudur. İşteKant’ınyüzyılı,kendisindenöncekiüçyüzyılınbumatematikhayranlığındanhenüzkurtulamamışvesonuçolarakdaaklın genelgeçer, evrensel, kesin ve pekin bir ürünü, göstergesi olanmatematik yöntem, neredeyse her yere sokulmak istenmiştir; aklın bir türnesnelleşmesi, somutlaşması olan matematik böylece Kant’ın çağında aklıbize gösteren bir ayna gibi anlaşılmış ve her şeyin onunlaçözümlenebileceğine inanılmıştır; bu ise bir pan–matematizmden başka birşey değildir. Kant, I. Kritiğinde (Kritik der reinen Vernunft), her türlübilgimizindeneylebaşladığınısöylervehemenardındandaşunuekler:“Evet,amaherşeyi,hattadeneyidedüzenleyenbirtakımilkelervardırkibunlarapriori, yani deneyden önce gelen temel ilkelerdir.” Bunlar zorunludur,evrenseldirler,yanitersidüşünülemezveheryerdeveherzamangeçerlidirler.İşte insan zihninde bulunan bu birkaç sarsılmaz ilkeden bazıları şunlardır:Zaman, Uzay, Töz, Nedensellik… İnsan aklının ilkeleri olan bunlaryardımıylabizdeneyi,başkabirdeyişle,bilgininkonusunukurarız.Yukarıdada değindiğimiz gibi Kant bu sonuca, Newton fiziğinin güzel matematikyapısıvebaşarılarıkarşısındaLeibniz’denuzaklaşıp,Newton’unetkisialtınagirerekvarmıştır.Newton fiziğindede, hergerçekbilimsel kuramdaolduğugibi, her şeygörelidir; amabugörelilik (relatiflik), sonundagöreli olmayanikitemelegelipdayanmaktadır:“MutlakZaman”ve“MutlakUzay”.Yinebufiziğintemelilkelerindenbirimaddenin,yanitözündeğişmezliğiveötekidenedensellik bağının sağlamlığıdır. Böylece birincisi ile şeylerin kaybolupgitmesiönlenmişolmakta,sonuncusuilededoğalyasasağlanmışveevrendegörülen düzenin (mekanizm) bir açıklaması verilmiş olmaktadır. İşte Kant,Newtonfiziğininbuilkelerini,aklındeğişmezilkeleriolarakalmışvebunları,

bilimebuyuran,emirverenbirtemelhalinesokmuş,hattabunuahlakvesanatalanında uygulamaya kalkmıştır. O, bilginin felsefesini yaparken, bilimindoğrudan doğruya kendisine bakarak, bilimde egemen olan ilkeleri (eğervarsa) ortaya çıkaracağı yerde,Newton’un, sarsılmazolduğunuhiç de uzunuzadıya kanıtlamadığı ilkeleri, aklın ilkeleri haline sokmakla, doğru yoldayanlışadımatarak,aklınbiranaliziniyapmayagirişmiştir.Peki bunun sonucu ne olmuştur? Bilindiği gibi Kant’ın ölümünden aşağı

yukarı yirmi yıl kadar sonra,Eukleides–dışı geometriler kurulmaya başladı.İnsan düşüncesinin sınırlarının bu genişlemesinin Kant’ın bilgi öğretisibakımından anlamı şudur: Kant’a göre uzay (mekân) aklın değişmezilkelerindenbiridir;uzayınbilimiisegeometridir.Buniteliğiyledegeometri,tıpkıuzayınkendisigibisarsılmazolacaktır.BuradasarsılmazlığıönesürülengeometriiseEukleides’inikibinyıldanfazlabirzamandanberibiricikdoğruve geçerli olarak kabul edilen sistemidir. Eukleides–dışı geometrininkurulmasıileEukleidessistemininbubiricikliğiortadankaldırılmışoluyordu.Böylece Eukleides geometrisine dayanan Newton fiziği, Newton fiziğinedayananKantfelsefesidebirsarsıntıgeçiriyordu.BununlabirlikteKant’tansonra gelen Kantçı filozoflar, ustalarını kurtarmak için şöyle demişlerdir:Evet, Eukleides–dışı geometriler, gerçi Eukleides geometrisinin biricikgeometri olmadığını göstermişlerdir, ama doğa için geçerli geometri yalnızEukleides geometrisidir; çünkü fiziğimiz, mühendisliğimiz, teknolojimizhemen her şey Eukleides geometrisine göredir. Evlerimiz, barajlarımız,demiryolu raylarımız, günlük yaşamda göze çarpan her şey Eukleidesgeometrisinegöreyapılmıştır. Fakat gününbirinde,XX.yüzyılın başlarındabüyükbirfizikçiçıkıpevreninyapısınındaEukleidesçiolmadığınıönesürdü;ona göre evrenin yapısı, Riemann’ın Eukleides–dışı geometrisine uygunbulunmaktaydı. Bunun üzerine yapılan astronomik gözlemler de bu büyükfizikçinin, Einstein’ın haklı olduğunu deneyle gösterince, Eukleidesgeometrisinin olduğu gibi, yapısı bu geometriye göre olan uzayın daevrenselliği, sarsılmazlığı ortadan kalkmış oldu. Eukleides geometrisininancak ufak, küçük boyutlar için doğru–geçerli bir yaklaştırmadan başka birşey olmadığı böylece anlaşılmış oldu. Ama bugün hâlâ okullarda, günlükyaşamdaki uygulamalarda bu geometri sağladığı pratik yararlar nedeniylekullanılmaktadır; zaten dünyamızda da küçük boyutlar söz konusudur. Öteyandan modern atom kuramları, çekirdek fiziği ve bunlardan önce XIX.yüzyıldakurulmuşolantermodinamikdegöstermiştirki,evrendeNewton’unve Kant’ın öne sürdüğü gibi sıkı bir nedensellik de egemen değildir; dahadoğrusu, evrendebir nedensellik vardır, amabubiraz gevşekve her alanda(atomaltıdünyası)sökmeyenbirnedenselliktir.Evrendekinedenselliğisıkıbirnedensellikolarakgöstermek,tıpkıgeometrideolduğugibi,biryaklaştırmayıtamdoğrubir ilkegibigöstermekolur.Çünkümodernbilimdeartıkortaya

koymuştur ki, doğa yasaları birer istatistik, yani olasılık (probabilite)yasalarıdırlar. İşte o zamanNewton’unve asılKant’ın sarsılmaz ilkesi olannedensellik de sarsılmış olmaktadır; doğada tamanlamıyla egemenolanbirdeterminizmden söz edilememektedir artık. Kant’ın bilgi öğretisinin öbürsarsılmaz dediği ilke için de durum aynıdır. Böylece onun bilgi felsefesi,biliminilerlemesiyleyıkılmışoldu.

Kant’ın a priorizm tutkusuyla, yani onun a priori önermeleri ile deneyarasında, birtakım çelişkiler vardır; örneğin, zamanın a priori‘liğinde kararkılmak isteniyorsa, endüksiyondan uzaklaşmak gerekir; yok eğerendüksiyonungeçerliliğindekararkılmakisteniyorsaozamanda,zamanınapriori‘liğinden vazgeçmek zorunluluğu vardır.Kant’ın katı a priori ilkelersistemi ile deney yoluyla elde edilmiş malzemenin endüksiyon aracılığıylayorumu arasında bir bağdaşmazlık vardır. Çünkü Kant, “deneyin verdiğimalzemenin endüksiyonla yorumu sırasında bu yorumun insan zihnindekiilkelerle (kategorilerle) çelişmesi halinde nasıl bir tutum içine girilecektir?”sorusuna, “son söz hakkını ilkelere tanımakla,” cevabını vermiştir. Oysagerçekte, deney ile kurucu denen ilkeler (kategoriler) arasında çelişkilerinortaya çıkması bilginin ilerlemesi bakımından kaçınılmazdır ve her zamanmümkündür; ve böyle bir durumda da “empiri” ile “ratio” arasındakietkileşme üstünlüğü zaman zaman birinden ötekine geçebilir. Rasyonel ileempirikolanarasındabirebirbirkarşılıklılık(tekabül),olumsal(contingent)birkarşılıklılıktır.Başkabirdeyişle,doğaileakılarasındakitekabül,birebirkarşılığıolma,olumsaldırveinsanınanlamayetisiyalnızcakendisistemiiledoğadakavranabilirbirdüzenkuramazvedeneydesaltrasyonelbirkaskatısistemleyorumlanamaz.Kant,bilgikuramınıntemelsorununuçözümlerken,bilimin analizini yapacağı yerde aklın analizini yapmaya kalkışmıştır.Kant,felsefecilerinyüzyıllıkbirkusurundankendisini tamolarakkurtaramamışvebilime direktifler vermeye kalkmıştır. İmdiKant’ın teorik felsefesi, yıkarakyapmaya yönelmiş bir felsefedir. Onun Salt Aklın Eleştirisi, bu görkemlikavramlarbinası,artıkgünümüzdeyalnızcatarihselbirdeğertaşımakta,hele19. ve 20. yüzyıl başlarında yaşayan birçok bilginin sandığı gibi birphilosophiaperennis sayılmamakta,yalnızcaBatıuygarlığınınzorunlu, amaaşılmışbirbasamağıolarakalınmaktadır.

VKatkısız (Salt) Aklın Eleştirisi,“ortak aklın gizli yargıları”nı gün ışığına

çıkarmak, Pratik Aklın Eleştirisi de, kendisini, “aklın bir olgusu” olaraksunulan özgürlüğün zorunluluğunun kesinliği üstünde temellendirmekamacına yöneliktir. Kendinin nedeni olma kesinliği, koşullanmamış birbiçimde,rasyoneldir(akılsal),amaanlaşılır,zihinseldeğildir(intellektüel).Vebu “iyi irade” adı altında ortaya çıkar. Bu “iyi irade” kavramı ahlak

olgusunun temellendirilmesindekullanılır.Kant’ın ahlakı bukesinliküstünekurulur. Formel bir ahlak ya da ne olursa olsun insanların uymak zorundakalacağı empirik birkaç buyruktan soyutlama yaparak çıkarılmış kendisineuyulacakbirşeykurmakiçin,özgürlüğünahlakolgusununözüolduğunuveahlaksal eylemin, öznenin katkısız iradesiyle doğrudan doğruyabelirleniminde bulunduğunu kabul etmek gerekir. Kant ahlakı çift başlıktaşıyan bir formalizmden başka bir şey değildir: O, ahlak yasası içinuygulamanın basit geçici eylemlerinin içeriğinden bir soyutlama yapar; veözgürlüğünkatkısızformununeyleminahlaksallığınıbelirlediğinikabuleder.Kant, dünyanın insanaönerdiği farklı empirik amaçların arasında bir seçmeyapmasını isteyen özgür iradenin özgürlüğü ile, bu amaçlar ve ahlaksallıkarasında bir ayrım yapar: Özgürlük bir ahlaksallıktır; özgür irade ise (libreartbitre) ahlaki olmayı ya da olmamayı seçebilme gücüdür. Transandantalöznenin, evrensel bir özne olarak, iradenin kendisi tarafından doğrudandoğruyabelirlenimi,ahlaksalbiryasaolanevrenselbiryasadeğerinesahiptir;çünkü bu yasa, kendisi için istediğini zorunlu olarak herkes için istemeyigerektirir, eğer onun kendinde bir nedeni olması isteniyorsa. Yasa koyucuform ile özgürlük birbirlerini karşılıklı olarak içerirler; yani birbirleriyleörtüşürler.“Özgürlük”, yasanın“ratio essendi”si (bilgi nedeni)dir; yasa daözgürlüğün“ratiocognoscendi”si(birliknedeni)dir.İmdiahlakyasası,aklınformunagörezorunlu,eyleminformunagöreise“kesinbuyruktur”;veahlakiolarakdavranmakdemek, tek empirik, hareket ettirici güçolanödevbilinciiçinde hareket etmek demektir. Çünkü insan varlığı sağlıksızduygulanımlardanetkilenmiştir.Bunedenleahlakyasasınateksaygıödevilegerçekleşir. Töreler metafiziğinin temellendirilişinde Kant, kesin buyruğun(kategorik imperativ) üç formüle ediliş biçimini verir: 1) “Öyle davran ki,eyleminin maksimi doğanın evrensel yasasında bulunsun”; 2) “İnsankişiliğineherzamanbiramaçolarakbakveonahiçbirzamanbiraraçgibidavranma”; 3)“Erekler krallığında hem yasa koyucu ol, hem de yasalarauyanbiryurttaşgibidavran”.Kant’agöre,yalnızinsanınhaklarıveödevlerivardır;çünküTanrı‘nınsadecehaklarıvardır,amaödevleriyoktur.

VIKant felsefesindeöylebiryeregelinirkiyaşam, transandantal felsefe için

bir sorunoluşturur.Yaşam,hembireysel veörgütlü, hemde estetikyanıylakarşımıza çıkar. Estetik alanda sanatsal güzel ve doğal güzel söz konusuedilir.Buradabilgibelirleyiciyargıgücüile tikelolanı,evrenselaracılığıylakavramamalıdır,amatikeldüşünceninkendisindegenelolanbirkuralıbuluportaya çıkarmalıdır. İşteYargıGücünün Eleştirisi, bireyselin bilgisi olan buproblemin çözümü ile uğraşır. Ne var ki Kant’ın öne sürdüğü çözüm çokkarışıktır;o, transandantal ilkeadınıverdiğidoğanınformelbirerekselliğinibenimser.Bu ilke ileapriori evrensel bir koşul tasarımlanmış olup, yalnız

onunaltındaşeylergenelliklebilgimizinnesnesiolabilirler.Butransandantalilkenin işlevi, bilinemeyen deneyin ve empirik yasaların sistematiktutarlılığınıdüşünülebilirkılmaktır.Doğayaveorganikcisimlere (bitkilerveorganizmalara)uygulanangenelkural,ereklilikkavramı,bilginindüzenleyicibirilkesindenbaşkabirşeyolmayıp,refleksiyonluyargıgücüne,fenomenlerdüzeniiçindeherhangibiryasakurmayaizinvermeksizin,birmaksimsağlar.O, bilinecek nesnenin imkânını temellendirmez, ama yalnızca anlamayetisine, “organik bir ürün” olarak, “şeylerin bambaşka bir düzenindendoğanın yalın bir mekanizminin düzenine” tanıklık ediyormuş gibi bilgiiçinde yol gösterir; bu düzene göre bilinemese de. Kant’ın ereklilikproblemine, tarih felsefesi ile ilgili yazılarını eklediğini görüyoruz. III.Kritiğindeki düşüncelerinden çok farklı olan bir tarih felsefesi anlayışı ileKant,Hegel’in“AklınHilesi”(ListderVernunft)temasınıondanönceişlemişbulunmaktadır.Kant öğretisi, kritik felsefe, transandantalizm (aşkıncılık) kritisizm,

transandantal idealizm gibi çeşitli adlar alır. Onun öğretisi bir doğametafiziğini (foronomi,dinamik,mekanik, fenomenoloji), bir töreler–ahlak–metafiziğini (hak, ödev, erdem), tarih felsefesini ve rasyonel diniiçermekteydi. Öğretisinin bir bilim teorisi ile bir ahlak teorisini degeliştirdiğini, ama bunların kısa zamanda eskidiğini söyleyebiliriz. Ancakyine de Kant Felsefesi’nin etkisi herhangi bir modern filozoftan çok dahaderin olmuştur. Onun özgürlük öğretisi Fichte, Schelling ve Hegel gibiromantik filozofların idealist metafiziklerinin temelini oluşturmuştur; aynızamanda onun sağlam kritik yöntemi de feda edilmemiştir. Yapıtının çokgeniş sistematiği ve tek anlamlılıktanuzaklığı nedeniyle onun transandantalfelsefesiçokfarklıtiptentransandantalizmlerinortayaçıkmasınayolaçmıştır.Bunlar arasındaMarbourgOkulu, Fenomenoloji ileHeidegger ve deYeni–Kantçılık sayılabilir. Onun sistemine dayanılarak bilimin yenidentemellendirilmesinevevarlıksorunununyenidenelealınmasınagirişilmiştir.19. yüzyıldaki ahlak ve varlık kuramlarının ve bilimler teorisinin temelindeKant felsefesi bulunmaktadır. Yine bir epistemolojinin önkoşullarıhazırlanırken, onun felsefesine bir karşı çıkış olmak üzere, bütünleştiricifelsefelerindeortadaboygöstermeyebaşladığına tanıkoluyoruz.Ben’inveDünya’nın,Tin’in veDoğa’nınuzlaştırılması açısındanFichte,Schellingveözellikle de Hegel 19. yüzyıl felsefe sahnesinde rol almış olan filozoflararasındadırlar. Schopenhauer, kendi felsefe sistemi olan İradecilik(Volontarizm) felsefesini, Kant’ın “fenomenler” ile “kendinde–şeyler”arasında yaptığı ayrım üstünde temellendirmiştir. Lotze’nin teleolojikidealizmi de büyük ölçüde Kant’a borçludur varlığını. Yine Kantdüşüncesinin taşıdığı bazı psikolojik ve pragmatik öndeyişler, J. F. Fries,Liebmann,Lange,SimmelveVaihingertarafındangeliştirilmiştir.Dahayakın

zamanlarda Almanya’da bir başka grup kritik yöntemi canlandırarak,metafizik ve psikoloji arasında sağlıklı, pekin bir bağlantı aramışlardır; bugruparasındaCohen,Natorp,Riehl,Windelband,Rickert,Husserl,Heideggerve E. Cassirer bulunur. Son zamanlara değin İngiliz ve Amerikan idealistfilozofları arasından Caird, Green, Bradley, Howison ve Royce gibileri,Kant’ın felsefesini daha çok Hegel’ci bir gözle görmüşler veyorumlamışlardır.Fransa’daRenouvier’ninFenomenizmfelsefesideKant’ınetkilerinitaşır.Kant,bütündeğişmevegelişmelerekarşın,felsefetarihindekiyerini bugün de büyük bir başarıyla korumakta, her düşünürün kendisinezorunlu olarak başvurmak durumunda kaldığı bir uğrak görünümünüsürdürmektedir.Günümüzdeonundüşüncelerinekatılsınyadakatılmasınpekçok filozof ve bilimadamının Kant’ın görüşlerine başvurduklarına tanıkoluyoruz.(K.R.Popper,B.Russell,J.Derrida,A.Einstein,W.HeisenbergveFrankfurt Okulu filozofları). Burada son olarak Hegel’in Spinoza içinsöylemiş olduğu bir sözün Kant için de geçerli olduğunu vurgulayarakyazımızıbitirelim:

“Filozofolmakisteyenherkes,önceKantçıolmasınıbilmelidir.”

I

KATKISIZ(SALT:DURU)AKLINELEŞTİRİSİ

BirinciBasımİçinÖnsöz

(1781)[1]

İnsan aklı bilgilerinin bir çeşidinde (türünde), sormaktan kaçınamadığısorularyüzündentedirginolmakgibi,garipbiralınyazısınasahiptir;gerçibusorular aklın kendi yapısından çıkarlar, ama bunlara akıl yanıt veremez;çünkübusorularınyanıtlanmalarıinsanaklınınhertürlügücünüaşarlar.

İnsan aklının düştüğü bu çıkmaz hiç de onun suçu değildir. Akıl, deneysırasında kullanımı kaçınılmaz olan ve yine bu deney tarafından yeterli birbiçimde doğrulanıp garanti edildiği ilkeler ile yola çıkar. Bu ilkelerinyardımıylada akıl –kendiyapısınınyasalarıylauygunluk içinde–dahauzakkoşullara doğru durmadan yükselir. Ama sorunların böyle bir türlü sonbulmamasınedeniyledekendiişlerininheptamamlanmamışolarakkaldığınıanlayıp, deneyde olanaklı her türlü kullanımı aşıp dışına çıkan, bununlabirlikte de pek güvenilir göründükleri için sıradan insan aklının (ortakduyunun) uzaklaştığı ilkelere sığınmak zorunda bulunduğunu görür. Buyüzden akıl kendisini öyle bir karanlığın ve çelişkilerin içine atmış olur ki,bunlardan gerçi akıl bir yerlerde gizli yanlışların üzerine yaslandığını, buyanılmaları açığa çıkarmaksızın sezer; çünkü kullandığı ilkeler her türlüdeneyin sınırları dışına çıktığı için, artık deneyin hiçbir başvurulabilecekdenektaşını tanımaz olur. İşte sonu gelmeyen bu çatışmaların olup bittiğisavaşalanınınadınaMetafizikdenir.

Metafiziğe, bütün bilimlerin kraliçesi denildiği bir dönemoldu; gerçektende olguya değil de eğilime bakıldığında,Metafizik, konusunun çok önemliolması nedeniyle bu şerefli başlığı tamolarakhak etmiştir.Nevar ki şimdiçağımızda onu bütünüyle hor gören yaygınlık kazanmış bir moda egemen;kovulmuşvekendibaşınabırakılmışbusoylubayandaHecubagibigözleriyaşlısızlanmakta:

…modomaximarerum,

Totgenerisnatisquepotens…

Nunctrahorexul,inops.

(Ovidius,Metamorphoses)[2]

Dogmatiklerin egemenliği altında bulunduğu sırada, Metafiziğinbaşlangıçtakigücüdespotçaydı.FakatyasalarıhenüzantikbarbarlığınizlerinitaşıdığıiçinbuMetafizikazarazariçsavaşlaryüzündentambirkargaşaiçinedüştü; toprağı sürekli olarak işleyip kesin bir biçimde yerleşmekten nefretedenbirçeşitgöçebelerhalindekiseptiklerde,zamanzamantoplumbirliğiile

olan bağı parçaladılar. Bereket versin pek az sayıda olmaları nedeniyle deötekilerinkopmuşolanbubağıvebirliği,üzerindebirleştikleribirplanagöreolmasa bile, hep yeni baştan kurmayı denemelerine engel olamadılar.Gerçisonzamanlardabütünbuçekişmelereinsanzihnininbellibirfizyolojisiile–ünlüLocke’unkiile–biranolsunsonveriliyormuşvebusavlarınhaklıolupolmadıklarıdakesinbirsonucabağlanıyormuşgibigöründü.Amabusözdekraliçenindoğuşusıradanortakbirdeneydentüretiliyordu(Locketarafından)ve bu yüzden de yersiz savları, haklı olarak, kuşkulu görülebilirdi; bununlabirlikte kendisi için uydurulan bu soykütüğünün gerçekte yanlış olmasınedeniyle yine de kendi savlarını, eğilimlerini sürdürüp duruyordu. Buyüzden de her şey eskimiş, yıpranmış ve delik deşik olmuş dogmatizmeyeniden düştü ve bundan kurtarılmak istenen bilim de yine hor görüldü.Bugün,bütünyollar(yöntemler)boşyeresınandıktansonra–böyleolduğunainanıldığıgibi–artıkortalığı,bilimlerdekikaosunvederinkaranlıklarınanasıolan,tiksinti,bıkkınlıkvetambirkayıtsızlıkkaplamışbulunuyor;amabunlarbu aynı bilimlerin, beceriksiz uğraşmaların karanlık, karmakarışık vekullanılmaz bir hale getirildiği durumlarında, yakın gelecekteki bir değişimilebiraydınlanmanın,biryenidendoğuşunkaynağı,enazındanbirbaşlangıçbelirtisidirde.

Gerçektendebugibiaraştırmalarvesoruşturmalarkarşısındabirkayıtsızlık,birumursamazlıkyaratmayakalkışmakboşunadır;çünkübunlarınkonusunainsan yapısı ilgisiz kalamaz. Bunun yanında, bunlara sanki aldırmaz gibigörünenler bile okul terimleri yerine popüler bir dil koyarak ne denlisaklamak isterlerse istesinler, birazcık düşününce, sözde o kadar horgördükleri metafizik savlara kaçınılmaz bir biçimde düşerler. Bununlabirlikte,bütünbilimlerinçiçekaçtıklarıbirortamdakendinigösterenveeğer,edinilebiliyorlarsa, yani bilinmeleri mümkün ise, bilinmelerinden en azvazgeçilebilecek olan bilimlere karşı olan bu ilgisizlik, dikkat edilmeye veüzerindederinlemesinedüşünmeyedeğerbirolaydır.İştebilimlerekarşıolanbukayıtsızlığınbirhafifliktendeğilde,kendini artık sözdebilgiler ileuzunzaman oyalamak istemeyen bir çağın olgunlaşmış yargı gücünden[3] ilerigeldiği apaçıktır; bu, aklı, görevlerinin en zoruna, yani kendi kendisiniöğrenmeyeyenidengirişmeyevehaklı savlarınıkoruyan,amabunakarşılıktemelsiz,pekinolmayanbütünhaksızsavlarınıveelegeçirdiklerinizorbalıkladeğil de, sonsuz ve değişmez yasaları ile geçersiz kılabilen bir mahkemekurmaya,sorguyaçekebilmekiçin,çağırmalıdır,busorgulamamahkemesideKatkısızAklınEleştirisi‘ndenbaşkabirşeydeğildir.

Ancakbununlaben,kitaplarınyadasistemlerinbireleştirisinideğilde,hertürlüdeneydenbağımsızolaraksolukalanaklıntümbilgilerleolanilişkisini,sonuç olarak da genellikle bir metafiziğin mümkün olup olamayacağısorusununçözümünüvemetafiziğinhemkaynaklarının,hemdegenişliğiile

sınırlarının belirlenmesini ve bütün bunların da ilkelere göre olduğunu,ilkelerden çıkarıldığını, yani genellikle aklın gücünün bir eleştirisinianlıyorum.

İmdibengeriyekalanizlenecekbubiricikyolagirmişbulunuyorumvebuyolda şimdiye değin deney dışındaki kullanımında aklı kendi kendisiyleçatışmaya ve bölünmeye düşüren bütün yanılmaları ve yanlışları ortadankaldırmış olmakla övünüyorum. İnsan aklının güçsüzlüğüne sığınarak onunsorularından kaçmadım; tersine onları ilkelere göre ele alıp tam olarakbölümledim, özgül bir biçimde inceledim ve aklı kendisiyle anlaşmazlığadüşüren kesin noktayı bulup ortaya çıkararak bu soruları aklı bütünüyletatmin edecek bir biçimde çözdüm. Gerçi bu sorulara, hiç de, dogmatizmegönül vermiş çılgın bir bilme tutkusunun bekleyebileceği türden bir yanıtvermedim; çünkü dogmatizmin böyle bir tutkusu, benim hiç anlamadığım,büyüsel elçabukluklarından başka bir beceri ile tatmin edilemez. Yalnızaklımızındoğalbelirlenişiveyapısıda,herhalde,konusuolarakböylebirşeyigöz önünde bulundurmamıştır; ve felsefenin görevi de, bu arada, pek birbeğenilen, sevilen bir kuruntu, bir yanıltı ortadan kalksa bile, yanlışyorumlardan doğan aldanmayı (illusion) gidermektir. Bu yapıtta işi tümayrıntıları ileelealmayıkendimebaşlıcakaygıedindimvebuönuğraşımdaçözülmeyen ya da en azından çözülmesi için anahtarı verilmeyen tek birmetafiziksorununbulunmadığınısöylemeyecesaretediyorum.Gerçektendekatkısız (salt) akıl öylesine yetkin bir birlik sunar ki, eğer kendi yapısınınkarşısına çıkardığı bütün sorulardan tek bir tanesi için bile ilkesi çözümdeyetersiz olsaydı, bu ilkeyi reddetmekten başka bir şey yapmazdı; çünkü builkeozamanötekisorulardanhiçbirinedetambirgüvenleuygulanamazdı.

Bunları söylerken, okurun yüz çizgilerinde, görünüşü pek bir kendinibeğenmişçesineolanvehiçdealçakgönüllübulunmayanbusavlardandolayı,horgörmeilekarışıkbiröfkeyibellibelirsizgörürgibiolduğunusanıyorum;bununlabirliktebusavlar,örneğinruhunyalınyapısınıyadaevreninbirilkbaşlangıcının zorunluluğunu göstermeye kalkışan o pek sıradan ve yaygınprogramların yazarlarınınkiyle karşılaştırılamayacak denli ölçülüdürler.Çünkübugibikimseler,insanbilgisini,mümkündeneyintümsınırlarıdışınaçıkararakgenişletipyaymaişindekendilerineoldukçagüveniyorlar,oysabenbuişintümüylegücümüaştığınıalçakgönüllükleitirafederim;bununyerineben, yalnızca aklın kendisi ve onun katkısız düşünmesiyle uğraşacağım.Vebunlarınaçıkveaydınbirbiçimde,tambirbilgisinide,kendimdenöylepekuzaklarda aramam gerekmiyor, çünkü ben onu kendimde buluyorum vesıradanmantıkdaverdiğiörnekle,aklınbütünyalınaktlarının(edimlerinin),tam ve sistemli bir biçimde sayılabileceğini bana gösteriyor. Ben buradayalnızca, deneyden gelen her türlü araç–gereç (malzeme) ve yardımdanyoksun kaldığımda, akıl ile hangi noktaya kadar varabilecek bir iş görmeyi

umupumamayacağımsorusunuortayaatıyorum.

Herhangi keyfi bir sanının değil de, aklın–bilginin kendi yapısının bizeyüklemişolduğuereklerinherbirineerişmekiçingerekliyetkinlikvetamlıkile yine bütün bu ereklerin hepsine birden ulaşmak için gerekli genişlik veyayılım üzerine, yani eleştirel araştırmamızın konusu üzerine yeterince birşeylersöyledim.

Araştırmamızınbiçimiileilgiliolan,kesinlikveaçıklıkgibidahaikişeyvarki bunlar böyle çokduyarlı bir girişimi göze alanbir yazarda, haklı olarak,arananesaslıniteliklersayılabilir.

İmdi kesinlik (süjenin objeye kesinbilişte tam uygunluğu) ile ilgili olarakkendime şu yargıyı yasa edindim: Bu gibi incelemeler sırasında kanıların(sanıların) yerleşmesine hiç izin yoktur; içinde varsayıma benzer bir şeylerbulunanherşeyyasaklanmışbireşyadırvebunedenliucuzolursaolsunsatışkonusu yapılmamalı ve bulunur bulunmaz da ona hemen el konulmalıdır.Gerçektendeaprioribirtemeliolanherbilgi,buniteliğiyle,kendisininsaltıkolarak zorunlu sayılmasını istediğini bildirir; bu, bütün a priori katkısızbilgilerin bir belirleniminin, kesinbilişin ölçüsününbirliği vedeapodiktik–felsefi–hertürlükesinbilişinörneğiolmasıgerekenbirbelirlenimindahadaçokistediğibirşeydir.Girişimimdebuaçıdanbaşarılıolupolmadığımüzerineyargıda bulunmayı okura bırakıyorum; çünkü yazara yakışan şey, yalnıznedenleri göstermektedir, yoksa bu nedenlerin yargıçların üzerindebıraktıklarıetkilerhakkındabiryargıdabulunmakdeğil.Ancakhiçbir suçuolmadan nedenlerinin zayıflamasına yol açmamak için, birtakım yanlışanlamalarıortayakoyabilecekolanyerleri,bunlarikinciderecedenbirerekileilişkilibileolsalar,okurunbunoktadakienküçükbirtereddüdününanaerekbakımından yargısı üzerinde yapacağı etkiyi zamanında önlemek için,okuyucununkendisibuanlaşmazlıklarıpekâlâgösterebilir.

Anlama yetisi (Verstand) adını verdiğimiz gücü derinliğine incelemek vekullanılışının sınırları ile kurallarını belirlemek için, benim TransandantalAnalitik’in ikinci anabölümünde “Katkısız Zihin (anlama yetisi)Kavramlarının Çıkarımı (dedüksiyonu)” başlığı altında yapmış olduğumaraştırmalardan çok daha önemli olan başka bir araştırmanın bulunduğunubilmiyorum; beni en çok yoran da bu incelemeler olmuştur, ancak bununboşunabiryorulmaolmadığınıumarım.Birazderinegidenbuincelemeninikiyönüvardır.Bunlardanbiri,katkısızanlamayetisininkonularıileilişkilidirveanlama yetisinin a priori kavramlarının nesnel geçerliliği ile değerinigöstermek ve anlatmak zorundadır; bundan dolayı da bu yön konum içindeesaslı bir yer alıyor. Öteki yön ise katkısız anlığının kendisini, dayandığıolanaklar ve bilgi yetileri açısından, dolayısıyla da öznel bakımdanincelemeyigözönündebulunduruyor; imdibenimesasamacımbakımından,

çokbüyükbir öneme sahipolmaklabirlikte, bu tartışmalı incelemeyinedetemellibirşeydeğildir,çünkübilinmesigerekenanasoruhepşuolmaktadır:Akıl(Vernunft)veanlamayetisi(Verstand)deneydenbağımsızolarak,neyivenereye kadar bilebilir? Ve şu değildir: Düşünme yetisinin kendisi nasılmümkünoluyor?Busonuncusoru,verilmişbiretkininnedeniniaramakgibibir şey olduğundan ve bu yüzden de kendisinde varsayıma benzer bir şeybulunduğundan –başka bir vesileyle gösterebileceğim gibi, gerçekte durumböyle olmamakla birlikte– burada ben kendime sanmak (bir kanıyabağlanmak)içinizinverdiğimden,okurudabaşkabirsanıdabulunmadasankiözgürbırakmışımgibibirdurumvarmışgibigörünüyor.Buradaokurabundandolayı şunuanımsatmak isterimki, eğerbenimöznel çıkarımımbeklediğimtam bir kanışı okurun kendisine edindiremezse, araştırmalarımın tek amacıolannesnelçıkarımyinedegücündenbirşeyyitirmeyecektirvebununiçinde92.ve93.sayfalardasöylediklerinisaklıtutmakherhaldeyeterliolacaktır.

Açıklığa gelince, okuyucunun önce, kavramlardan çıkarılan diskürstif(mantıksal) açıklığıvebundan sonrabirdesomutgörülerden(Anschauung)(birden kavramaya ilişkin sezişlerden), yani örneklerden ya da somutaçıklamalardan çıkarılan sezgisel (estetik) açıklığı istemeye hakkı vardır.Birincisiyleyeterinceuğraştım.Butasarımınözüileilgiliydi;amaikincisiilepek o kadar kesin olmayan bir biçimde, yeri ve gereği olmakla birlikte,yetesiyeuğraşamamamınrastlantısalnedenideoldu.Bubakımdançalışmamboyunca ne yapmam gerektiği konusunda sürekli bir kararsızlık içindekaldım. Örnekler ve açıklamalar bana hep gerekli görünüyorlardı ve buyüzdendebunlaragerçektenilktasarıdagerekenyerverilmişti.Fakathemengirişimiminbüyüklüğünüvekendimeuğraşmayıödevedineceğimkonularınçokluğunugördümvebuörneklerleaçıklamalarınyalnızkuruveskolastikbirbiçimde serimlenmelerinin bile yapıtımdaki konulara yeter bir genişlik veyayılım kazandıracağını anladım, bu yüzden de popüler bakımdan zorunluolan örnek ve açıklamalarla yapıtımı daha bir şişirmeyi uygun bulmadım;ayrıcabuçalışmanınyükü, sıradanhalkın taşımasıvekullanışıbakımından,hiçdebirölçüolarakalınmayacağıgibi,biliminkonusunugerçektenbilenleriçin de okunacak şeyin basitleştirilmesi, kolaylaştırılması pek o kadargereksinimduyulacakbirşeydeğildir.Kuşkuyokbukolayanlamaherzamanhoşa giden bir şeydir, ama burada bizi amacımızdan biraz saptırabilirdi de.RahipTerrasson,birkitabınuzunluğunuvebüyüklüğünü,sayfalarınınsayısıiledeğildeonuanlamakiçinsarfedilmesigerekenzamanlaölçersek,pekçokkitap için,bu kadar kısa olmasalardı çok daha kısa olacaklardı denilebilir,diyor.Amaöteyandan,spekülatifbilgininçokyaygınbütünlüğünü,amatekbirilkeyebağlanmışolanbütününükavramayıkendimizeerekedinirsek,aynıhakladiyebilirizki,pekçokkitapbudenliaçıkolmayıistemeselerdiçokdahaaçık olacaklardı. Çünkü açıklığı ve aydınlığı (anlaşılırlığı) sağlamada

yararlanılanvekatılanyardımcıaraçlarıngerçiparçaları,ayrıntılarıanlamadayararıdokunur,amabuçoğuzamanbütününgörülmesineengelolurvebunuda okurun bu bütünlüğü bir bakışta yeterince çabuklukla kavramasına izinvermeyerek yapar; bu yardımcı araçlar, kullanılan bütün parlak renkleriyüzündensistemindüzeniniveyapısını saklarlarveaynızamanda tanınmazhale sokarlar; oysa sistemin birliği, yeterliliği ve dayanıklılığı üzerinde birkanıyavarmakiçinilkplandabilinmesigerekendebusisteminbütünlüğüdür.

Banaöylegeliyorki,büyükveönemlibiryapıtı,kendisinesunulantasarıyagöretamvesüreklibirbiçimdegerçekleştirmeyiamaçlayanyazarınçabalarıileokurunkendiçabalarınıbirleştirmesiokuriçinhiçdezevksizveazçekicibir şey değildir. İşte burada vereceğimiz kavramlara göre metafizik, bütünbilimler arasında öyle bir düşünceyi gerçekleştirmeyi –hem de çok kısa birzamanda ve az bir çaba ile, ona birlik halinde (ortak olarak) bu görevverildiğinde– üstlenebilecek olan biricik bilimdir; öyle ki kendinden sonragelenlerebunlarınhepsini, içindekilerinihiççoğaltmadan,kendigörüşlerineuyarak didaktik bir biçimde düzenlemekten başka yapacak bir şey kalmaz.Çünkü metafizik, katkısız akıl (reine Vernunft) ile edindiğimiz her şeyinsistemli bir biçimde düzenlenmiş bir envanterinden başka bir şey değildir.Buradagözümüzdenhiçbirşeykaçamaz,çünküaklınbütünüylekendisindençekip çıkardığı, ortaya koyduğu bir şey ondan saklanıp gizlenemez; amatersine,yalnızortakolduklarıilkebulunurbulunmazakılbuşeyikendisiışığaçıkarır.Katkısızyalınkavramlardan,deneyselhiçbirşeyebaşvurmaksızınyada belirli bir deneye götüren özel somut bir görü (seziş, Anschauung)bulunmaksızın, türetilen bu tür bilgilerin yetkin birliği, kendilerinigenişletmekveçoğaltmakbakımındanüzerlerindebirtakımetkileriolmayanbuyetkinbirlik,bumutlaktamamlığıyalnızmümkündeğil,zorunludakılar.

Tecumhabitaetnoris,quamsittibicurtasupellex.[4]

(Persius)

Katkısız–spekülatif–aklınböylebir sistemini,DoğanınMetafiziği başlığıaltındabenkendimsunmayıumuyorumvebusistem,elinizdekiEleştiri‘ningenişlikçe yarısı kadar bile olmayacak, fakat bununla birlikte içerdikleribakımındanbununlaölçülmeyecekdenlizenginolacaktır.AmaelinizdekibuEleştiri, her şeyden önce, böyle bir metafiziğin imkânının kaynaklarını vekoşullarınıgösteripserimlemekvebütünüyleyabaniotlarınsardığıbirtoprağıtemizlemekvedüzlemekzorundadır.Buradadaokurumdanbiryargıcınsabrıile yansızlığını bekliyor ve bu işte de bir yardımcının iyi niyetiyle,yardımseverçabasınagüveniyorum;çünküEleştiri‘de, sisteme temel olacakbütün ilkelerin serimi ne denli tam olarak gösterilmiş olursa olsun, busistemintamamolmasıvegelişmesiiçin,aprioriolaraksayılmalarımümkünolmayan,ancakbirerbireraranmalarıgerekentüretilmişkavramlarınhepsinin

edinilmesi gerekliliği ortaya çıkar; ve bunun gibi, Eleştiri‘de nasılkavramların bütün bireşimi (Synthesis) tüketildi ise, burada da aynı şeyinçözümleme(Analysis)bakımındandayapılmasıistenir:Budapekkolaydırvebirişolmaktançokbireğlencedir.

Geriye yalnızca baskıya ilişkin söyleyecek bir iki söz kalıyor bana. Bubasımınbaşlamasıbirazgeciktiği için,provalarınyalnızyarısınıgörebildim;bunlarda birkaç dizgi yanlışına rastladım, ama 379. sayfanın, aşağıda 4.satırındaki skeptisch (kuşkulu) yerine, spezifisch (özel, türsel), okunmasıgerekenden başkası anlamı bozmuyordu. Katkısız Aklın Anatomisi –sayfa425’den 461’e değin– bir tablo halinde düzenlenmiş olup, Thesis (sav) ileilişkiliolanlar solyanda,Antithesis (karşısav) ile ilişkili olanlar ise hep sağyanda yer almaktadırlar; bunu da thesis ve antithesis kolaycakarşılaştırılabilsindiyeböyledüzenledim.

İkinciBasımİçinÖnsöz

(1787)

Aklınkendialanınagirenbilgilerüzerindeyapılançalışmalarda,birbiliminsağlamyolununizlenipizlenmediğivarılansonucagörehemenanlaşılır.Pekçokhazırlıklar ve düzenlemeler yaptıktan sonra, amaca erişilir erişilmezbirçıkmazadüşülüyoryadaamacavarmak içinbirçokkezgeriyedönmeyevebaşkabiryol(yöntem)seçmeyemecburkalınıyorsaeğer,yineaynıbiçimde,ortakamacaulaşmalarıgerekenveişbirliğiyapanbukimselerinizleyecekleriyol hakkında uyuşmaları mümkün değilse, o zaman bu tür bir incelemede,henüz bilimin attığı sağlam adımın izlenmediğine ve bu araştırmaların dabasit bir bocalamadan, el yordamıyla yürümeden başka bir şey olmadığınadaima inanılır; ve şu nokta da açıklık kazanmış olur; hiçbir düşünlemede(refleksiyon) bulunmaksızın varılması arzulanan ilk hedefe ilişkin birtakımboş isteklerden vazgeçmek gerekse de bilimin yolunun olabildiğince ortayaçıkarılmasıakıliçinbüyükbirkazançtır.

Aristoteles‘tenbuyanageriyehiçbiradımatmakzorundakalmamasıolgusuda göstermektedir kimantık, çok eski zamanlardan beri bilimin bu sağlamyolunu izlemiştir; fakat öyle sanıyorum ki gerçekte bazı yapay ve gereksizincelikleriveyaserimlenişindekiçokaçıkbirbelirlenimibiryanaatmakyadaaçıklamabiçiminidahaaydınlıkbirdurumasokmakgibibilimindoğruluğunadeğil de, ifade edilişindeki dilsel açıklığa dayanan çalışmalar bu mantığıniyileştirmesiolarakanlaşılmazvekabuldeedilemez.Mantıktakişaşılacakvetakdiredilecekbirbaşkayanda,onunşimdiyedeğinileriyedoğrudabiradımatmışolmamasıvesonuçolarakbütünlüğünebakıldığındaonuntamamlanmışve kendi içine kapanmış gibi görünmesidir. Gerçekten de bazı moderndüşünürler, örneğin farklı bilgi yetilerine (imgeleme, anlama), yaniPsikolojiyeyadabilgininkaynağına,nesnelerinvekonularınfarklılığınagöreçeşitlilik gösteren farklı kesinlik (doğruluk) türlerine (Skeptisizm, İdealizm,vb.),yaniMetafiziğeyadaönyargılara(boşveyanlışdüşünceveinançlarilebunların nedenlerine ve giderilmesi çarelerine), yani Antropolojiye ilişkinkonularımantığakatarakonugenişlettiklerinisanmışlardır;budaonlarınbubilimin (yani,mantığın) kendine özgü asıl yapısını nasıl yanlış tanıdıklarınıgöstermektedir. Oysa, kendi sınırları aşıldığında ya da birbirleri içinegirdikleri zaman bilimler genişlemezler, fakat bozulmaya uğrarlar; imdimantığınsınırları,bütündüşüncenin(budüşünceisterapriori,isterseempirikkökenliolsun,kaynağıvenesnesi–konusuneolursaolsun,zihnimizdedoğalyadaarızi–geçiciengellerbulsunbulmasın)yalnızformelkurallarınıtamvesağın (pekin) bir biçimde kanıtlayan ve ayrıntılarıyla ortaya koyan tek birbilim tarafından çizilmiştir; iştemantığın böyle bir bilim olmasıdır ki onun

sınırınıkesinolarakbelirleyiportayakoymuştur.

Mantıkçoköncedenbaşarıilekurulabilmişseeğer,bunuyalnızcakonusunubelirli bir biçimde sınırlandırılmış olmasına borçludur; çünkü mantık,uğraşacağı alanı sınırlayınca, bilgiyi tüm konularından soyutlaması ve bukonuların aralarındaki tüm farklılıkları dikkate almaması mümkün ve hattazorunlu olur; böylece de anlama yetisi (Verstand) bilgi alanında, mutlakolarakkendisindenvekendisininbilgiyevermişolduğuformlardanbaşkabirşeyle uğraşmaz. Burada aklın yalnız kendisiyle değil de, nesnelerleilgilenmesidurumundadoğaldırkimantığın,biliminsağlamvepekinyolunagitmesi elbette daha güç olurdu; işte bu nedenledir ki mantık, (bilime) birhazırlayıcı (propädeutik) olarak, deyimyerindeyse, bilimlere girişi sağlayanholü oluşturur; ama bilgi sorununa gelince, bilgileri değerlendiren ve onlarhakkındayargıdabulunanbirmantıkanlaşılır;amabubilgilerineldeedilişiniise,doğrudandoğruya,nesnelolarakasılbuadı,yanibilimadınıalanbilimselaraştırmalardabulmakgerekecektir.

Bilimlerde akıldan (Vernunft) gelen bir şeyin var olması için, onlarda,deneydenbağımsıza priori bir yanın bulunduğunu bilmemiz gerekir; aklınbilgisi ise, ya nesneyi ve onun kavramını (ki, bir yerden verilmiş olmasıgerekir)belirlemek içinyadaonugerçekleştirmek için,nesnesi ile iki türlüilgiiçinegirer.Bunlardanbirincisiaklınteorikbilgisi,ikincisideaklınpratikbilgisidir.İçeriklerinedenligenişyadadarolursaolsun,öncebunlardanherbirinin katışıksız (salt, pür, saf) kısmını, yani aklın nesnesini bütünüyle apriori olarak belirlediği kısmı, yalnız bunu, öteki kaynaklardan gelenlerle(duyularla)karıştırmaksızınhemenveenönceortayakoymakgerekir;çünkübu, daha sonra gelirlerinin arkası kesildiğinde, birikiminden hangi kısmınharcanabileceğini,hangikısmındaelde tutulmasıgerekeceğinikestirmektenaciz kalacak denli elindeki her şeyi körü körüne sarf etmek gibi kötü birekonomiyebenzer; buher iki yanınkatışıksız (saf) kısmı kullanılarak bilimyapılabilirancak.

MatematikveFizik,konularınıaprioriolarakbelirlemekzorundaolanaklınikiteorikbilimidirler;birincisindeakılbubelirlemesinibütünüylekatışıksız,saltbirbiçimdeyapar; ikincisinde ise,hiçolmazsa,kısmenböyleolur;amaburada aklın bilgi kaynaklarından başka bilgi kaynakları da göz önündebulundurulur.

Matematik,insanaklınıntarihiningeriyeuzanabileneneskizamanlarındanberi, yapıtları karşısında hayranlık duyduğumuz Grek halkı döneminde,bilimineminvesağlamyolunagirmiştir.Fakatonunbuyolagirmesinin,aklınyalnızca kendisini konu edindiği ve bu görkemli yolda yürüdüğü mantıkalanındaki bu sağlam yöntemin bulunmasından, daha doğrusu onun kendikendineçizilmesindendahakolayolduğusanılmamalıdır.Benöylesanıyorum

ki Matematik –özellikle Mısırlılarda– uzun zaman bir emekleme dönemigeçirmiştir; fakat matematiğin yöntemindeki bu kesin değişiklik tek biradamın başarısıyla sonuçlanmış ve onunmutlu düşüncesi ile başarılmış birdevrimolarakkabuledilebilir;öyleki,buadamıngirişimi,izlenmesigerekenyoluartıkgizlikalmamacasınaortayaçıkarmışvebualandabilimineminvesağlamyolubütünzamanlarvesonsuzmesafeler(yani,heryer)içinaçılmışbulunmaktadır. Matematik yöntemde meydana gelen bu devrimin tarihineilişkin,kiünlüÜmitBurnu’nunkeşfikadarönemlidirvebunubaşaranmutluölümlühakkındabizekadargelmişbirbilgiyoktur.BununlabirlikteDiogenesLaertius’un bize aktardığı bir söylentiye göre, genel kanı uyarınca, hiç deispata ihtiyacı olmayan şeyleri kanıtlamayakalkanlara,matematik ispatlarınen küçük unsurlarını bulmuş bir kimse olduğunu taslayan mucit özentileridenirmiş;budagöstermektedirki,yenibulunmuşbuyoldaatılanilkadımlameydana gelen devrim, matematikçilerin gözünde, olağanüstü önemligörülmektevebuyüzdendeunutulmazbirolayteşkiletmekteydi.İkikenarıeşitolanbirüçgeniilkkezçizenvebuorantıyıispatlayanilkkimse–buisterThales,istersebirbaşkasıolsun–böylecekendizihnindebeklenmedikönemlive aydınlık bir açıklamada bulunmuş oluyordu; çünkü bu kimse, gözlerininönündeki şekli adımadım izleyerekdüşünmeninyadazihnindebulunanbuşekleaitkavramdansankionunözellikleriniöğrenecekmişgibibugeometrikşekle saplanıp kalmanın gerekli ve yeterli olmadığını anlamış ve fakat buşekli düşündüğüne ve onu a priori kavramlar yardımıyla kuraraktasarımladıklarına göre, bilgisini elde etmek için, biçimlendirerek çiziminiyapmakgerektiğinibulmuşoldu;bunuo,şeyleriyalnızcakavramlarınauygunbirbiçimdevezorunluolarakiçinegirdiklerinesneninşekillerineyükleyerek,kesinbiraprioribilmeiçinyapıyordu.

Fizikise,biliminbüyükveverimliyolunubulmadaçokdahayavaşyolaldı;ancak bir buçuk yüzyıl sonradır ki büyük dâhiVerulamlı Bacon‘ın usta işiyapıtıfiziğikısmenbuyoladoğrugötürdü;kısmendiyoruz,çünküzatendahaönceden bilimin izi üzerinde bulunuyordu fizik; bu yolun izlerini taşıyan oyapıt,matematikteolduğugibi,düşüncebiçimindeanibirdevrimlemeydanagelecek olan buluşu (keşfi) uyarıyor ve hazırlıyordu yalnızca. Burada bendeneysel (empirik) ilkelere dayalı fizikten başka bir şeyi göz önündebulundurmuyorum.

Galilei,kendisininseçtiğibelirliağırlıktakiküreleriniartanbirhızlaeğribiryüzeydeyuvarladığındayadaTorricelli,öncedenbilinenbirsusütununaeşitolarak düşündüğü bir ağırlığı havaya taşıttığında veya daha sonrakizamanlardaStahl, yapısınabir şeylerkatarakyadaçıkararakkirecimadene(metale),madenidekirecedönüştürdüğünde,bütünbunlarfizikçilerin(doğaaraştırıcılarının) yolunu aydınlatan bir anlayış getirdiler.[5] Böylece doğaaraştırıcıları, aklın yalnızca kendi planlarına (taslaklarına) göre ortaya

koyduğu şeyi kavradığını ve aklın kendi yargılarının ilkeleriyle değişmezyasalar doğrultusunda ilerlemesi ve sorunlarını yanıtlamak için kendisinidoğanınellerinebırakmaktansadoğayızorlamasıgerektiğinianladılar.Başkatürlü hareket edildiğinde, önceden tasarlanmış bir plana göre yapılmamış,rastlantısal gözlemlerle aklın aradığı ve gerekli olan zorunlu yasalaravarılamaz.Akılbirşeyöğrenmekiçin,doğaya,biryandanbirbiri ileuyuşangörünüşlere (Erscheinungen) yasal geçerliği yalnızca kendisinin verebildiğiilkelerle,öteyandandabuilkeleregöredüzenlediğideneylerle(Experiment)gitmekzorundadır;ancakakıl,öğretmenininistediğiherşeyisöyleyebilenbiröğrencidurumundadeğil, tersinekendilerineyönelttiği soruları yanıtlamayatanıklarızorlayangörevlibiryargıçdurumundadır.Böylecefizikdedüşünmebiçimindeki o yararlı devrimi yalnızca şu buluşa borçludur; akıl kendisinidoğaya yerleştirir, böylece de doğada aradığını (yanlış olarak doğayayüklemeden)doğadanöğrenmekzorundadır,çünküakılbirbaşınahiçbirşeybilemez. Yüzyıllardır el yordamıyla aranıp durmaktan öte bir şey olmayandoğabilimi(fizik),işteböylecebirbilimingüveniliryolunagirmişoldu.

Aklın kendi kendisinin öğrencisi olması gereken yerde, yalın kavramlarla(matematikteki gibi kavramların içgörüye –somut sezgiye, Anschauung–uygulanmasıyladeğil)deneydenöğrenilenlerintümüüstüneçıkan,bütünüyledışakapalı, spekülatifbirakılbilgisiolanMetafizik‘in,birbilimingüveniliryolunagirmede,yazgısıbugünedekkendisinehiçdegülmedi;fakatoyinedebütün bilimlerin en eskisidir ve onlar her şeyi yok eden bir barbarlığınuçurumundayitipgitseler,yokolsalarbile,metafizikgenedeayaktakalırdı.Çünkü akıl (kendinde bulunduğunu öne sürdüğü) en sıradan deneyinonayladığıyasalarıaprioriolarakgörmekistediğindebile,metafiziktesürekliengellerlekarşılaşır.Metafizikte,tutulanyol,istenilenyeregötürmediğiiçin,sayısız kez geriye dönülmek zorunda kalınır.Metafizik yandaşlarının kendisavlarındakiuzlaşmalarınagelince,metafizikhenüzbudurumdançokuzaktır,o daha çok bir savaş alanına benzer; öyle ki, metafizik gerçekte, savaşoyunlarındasavaşçılarıngüçdenemesiyaptıkları,fakatherhangibirininhiçbirzaman en ufak bir alanı olsun ele geçiremediği ve zaferi üstüne sağlam,sürekli etkinlik kuramadığı bir savaş meydanı görünümündedir. Böylecemetafizikteki yöneltinin (yöntemin) şimdiye dek yalnızca el yordamıylayürütülenbirarayışolduğunda,dahakötüsübununyalınkavramlarlayapılanbiryoklamaolduğundahiçkuşkuyoktur.

Öyleyse Metafizikte bir bilimin güvenilir yolunun henüz bulunamamasınedenötürüdüracaba?Yoksabuyololanaksızmıdır?Budurumdadoğanasıloldu da yorulmaz, durup tükenmez bir çaba ile aklın ilgilendiği en önemliişlerinden biri olarak bu yolu aramaya aklımızı yöneltti? Dahası, bilmetutkumuzun en önemli yönelimlerinden birinde bizi yalnızca terk etmeklekalmayıp,yanıltıcıhayallerleoyalayaraksonundaaldatanaklımızagüvenmek

için niçin çok az nedenimiz kalıyor? Herhalde şimdiye dek yanlış bir yoltutuldu, öyleyse yeni arayışlarımızda ve sorgulamalarımızda öncekilerdendaha şanslı olmayı ummak için acaba hangi işaretlerden (göstergelerden)yararlanabiliriz?

Şimdiki yeterli duruma ani bir devrimle gelmiş olan Matematik veDoğabilimi (Fizik) örneklerinden kalkarak, bu bilimlere pek çok yararıdokunmuş düşünme biçiminin (yönteminin) değiştirilmesine ilişkin temelöğeler üstünde durup düşünmek ve akıl bilgileri olarak bu bilimlerinmetafiziğefazlasıylabenzemelerinedayanarakenazındanbunlardakiyöntemdeğişikliğini taklit etmeyi denemek gerektiği kanısındayım. Şimdiye dekbütün bilgilerimizin nesnelerine uyması, objelerine göre düzenlenmesigerektiğikabulediliyordu; fakatbuvarsayımda,kavramlarlaaprioriolaraknesneler üstüne kurup bir şeyler ortaya çıkartmak ve bu yolda bilgilerimizigenişletmek için bu ön dayanaktan hareketle yapılan her türlü deney boşagitmiştir.Bunedenledebirkezdahaobjelerinbilgilerimizeuymasıkabulüylemetafizik güçlüklerde daha iyi ilerleyip ilerleyemediğimiz sınanıpdenenmelidir. Bu, nesneler bize verilmeden önce onlar üstüne bir şeylersaptanması gereken a priori bir bilginin arzulanan olasılığına daha uygundüşer. Aynı durum Kopernikus’un ilk düşüncesinde ortaya çıkar; şöyle kiKopernikus, bütün yıldızlar kümesinin, gözleyicinin çevresinde döndüğünüvarsayan gökcisimlerinin hareketlerine ilişkin açıklaması tutmayınca(geosentrikevrenyorumusökmeyince),ozamanyıldızlarıdurağanbırakanveonların çevresinde gözlemciyi döndüren varsayımının (helio–sentrik evrenyorumunun) daha başarılı olup olmadığını denedi. İmdi metafizikte deobjelereilişkiniçgörü(Anschauung)konusundaaynışeydenebilir.Buiçgörü(somut sezgi), eğer objesinin yapısına, özelliğine uyarsa, ondan hareketleapriori olarakbir şeyinnasıl bilinebileceğinibir türlü anlayamam; amabunakarşın eğer obje (duyuların objesi olarak) somut (iç)görü yetimizin,gücümüzün özelliğine uyarsa, bu bilmenin olanağını bütünüyle pek güzeltasarlayabilirim.Fakat, eğerbilgiolmalarıgerekiyorsabu içgörülerdedurupkalamam, dahası, onları tasarımlar olarak nesne olan herhangi bir şeyebağlamak ve nesneyi tasarımlarla belirlemek zorunda olduğum için birinibenimsememgerekenşuikidurumlakarşıkarşıyakalırım:Buvarsayımlarınilkinde, kendileriyle bu belirlemeyi yaptığım kavramların da nesnelereuyduğunu kabul edince, a priori olarak bir şey bilme yolunda yine aynıgüçlüklekarşılaşıyorum; ikinciolarakda,nesnelerinyadaaynıcinstenolannesnelerin yalnızca kendisinde (verilmiş nesneler olarak) bilinebildiğiDeney‘inbukavramlarauyduğunukabulettiğimde,hemenbunundahakolaybirbilgilenmeolduğunugörüyorum.Çünkügerçektendedeneyinkendisi,birbilgi biçimi olarak daha nesne bana verilmeden önce kuralını kendimdebulduğum anlama yetisini gerekli kılıyor; bu durumda da a priori olarak

ortaya koymak zorunda olduğum bu kural, kendisini a priori kavramlardagösteriyor.Öyleysedeneyinhertürlünesnesininbukavramlarazorunluluklauyması ve onlarla uyum içinde bulunması gerekir. Zorunlulukla da olsayalnızca akılla düşünülen, fakat (en azından aklın onları düşündüğü kadar)deneydehiçverilmeyennesneleregelince,onlarıtümdüşünmedenemelerini(çünküonlarındüşünülebilmesigerekir)nesnelerleilgiliolarak,ancakonlarayerleştirdiklerimizle a priori bir biçimde biliriz; bu ise, kabullenipbenimsediğimiz düşünüşe ilişkin yöntem değişikliği için benzersiz birdenektaşıolacaktır.[6]

İsteğine başarı ile ulaşan bu deneme, birinci bölümünde, kendisine uygunkarşılıklarınnesnelerolarakdeneydünyasındaverilebildiği,yalnızcaapriorikavramlarlaişgörenMetafizik’e,birbilimingüveniliryolunusağlar.Çünküdüşünmeyöntemindekibudeğişikliğedayanarakaprioribirbilgininolanağıtümüyle açıklanabilir; dahası, deney konularının bütünü olan doğanıntemeline a priori yasalar yerleştirilebilir ve bu yasalarla da yeterlikanıtlamalarsağlanabilir;oysabütünbunlar,buikişey,şimdiyedeksüregelençalışma biçimine göre olanaksızdı.AmaMetafiziğin birinci bölümündekiapriori bilme yetimize ilişkin bu çıkarımdan Metafiziğin tüm amaçları içintuhafvegörünüşteçoktehlikelibirsonuçolarakikincibölümdesankibilmeyetimizlemümkündeneysınırlarınınötesinehiçbirzamangeçemeyizgibibirönyargıya varılır; oysa bu bilimin esas işi budur. Bizce bilinmeyen, fakatkendileri içingerçekolan,kendinde–şeyleredeğil,amayalnızcagörünüşlere(fenomenlere) yönelen a priori akıl, bilgimizin bu ilk değerlendirmesonucunda ortaya çıkan doğruluğunu burada bir karşı kanıtlama deneyi ileortayakoyuyor.Çünkübizizorunlulukladeneyinvetümgörünüşlerisınırlarıdışına çıkmaya yönelten bu koşulsuz olan‘ı akıl, kendinde–şeylerdezorunluluklavebütünkoşullarailişkinhertürlühaklılığıylakoşullardizisinitamamlamak için ister.Diyelimkideneybilgimizin,kendinde–şeylerleolannesnelere uygunluğu kabul edildi, burada koşulsuz olan çelişmeyedüşülmeksizin düşünülemez; buna karşın, bize verildikleri gibi olan şeylereilişkintasarımımızın,bukendinde–şeylere(Dingansich)uymadığı,amadahaçok görünüşler olan nesnelere uyduğu kabul edilirse, onlar bizim tasarımbiçimimize uygundurlar demektir ki, artık burada çelişme kalkmaktadır;bundan ötürü koşulsuz olanın bizim kendilerini tanıdığımız (bize verilen)şeylere değil, bizim tanımadığımız kendinde–şeylere ilişkin olmasıgerektiğinden, buradan, başka yalnızca deneme için kabullendiğimizintemellendirildiği anlaşılır.[7] Spekülatif aklın bu duyular-üstü alandaki hertürlü işleyişi (ilerleyişi) engellendikten sonra artık bize şunları yapmakkalıyor; aklın pratik bilgileri alanında koşulsuz olana ilişkin aşkın(transandant) akıl bilgilerini belirleyecek verilerin bulunup bulunmadığınıaraştırmak ve böylece metafiziğin isteğine uygun olarak, yalnızca pratik

amaçlardamümkünolanaprioribilgilerlehertürlümümkündeneyinsınırlarıötesine geçilip geçilemeyeceğini denemek. Bu türden bir çalışma (yol,yöntem) izlerken, spekülatif akıl bize böyle bir genişleme için hep boşbırakmak zorunda kaldığı en dar alanı (Metafizik alanı) sunar; eğeryapabilirsek bu alanı pratik verilerle doldurmakta serbestiz, hatta akıl bizibunuyapmayaçağırmaktadırda.[8]

Spekülatifkatkısızaklailişkinbueleştirininböylebirdenemedekiişlevide,metafiziğin bugüne dek sürüp gelen çalışma yöntemini değiştirerek, ondageometrici ve fizikçilerin (doğa araştırıcılarının) örneğine benzer bütünükuşatan bir devrime girişmektir. Bu Eleştiri izlenecek yöntem üstüne biraraştırmaolup,birbilimsistemideğildir.Fakatyinedeo,biliminbütünbirtaslağınıhemdışsınırlarıyönünden,hemdeiçyapısıvekuruluşubakımındanbelirlemeyi amaçlar; çünkü katkısız spekülatif aklın, düşünme için çeşitlinesneleri seçmede değişik biçimlere göre kendi özel gücünü ölçebilmek,ortayasorunlarkoymadada sahipolduğudeğişikyanlarıbirbir sayabilmekve böylecemetafiziğin bir sistemi için tambir taslak çizebilmek ve bunlarıyapmagerekliğinibulmaktüründenkendineözgüözelliklerivardır.Çünkübuözelliklerden ilkinde, a priori bilgide düşünen öznenin kendindensağladıklarındanbaşkahiçbirşeynesnelerekatılmaz.İkinciözellikteise,salt(katışıksız) spekülatif akıl, bilgi ilkelerinden ötürü bütünüyle sınırlanmış vekendi başına bulunan bir birliktir. Bu birlikte her öğe, tıpkı organik biryapıdaki bütünün diğerleri, ötekilerinin de bütün için bulundukları gibi birdurumdabulunmaktadır,ayrıcaburada,bütünkatkısızakılkullanımınailişkingenel ilişkide ele alınmayan hiçbir ilke bir tek ilişkide güvenle kabuledilemez. Böyle olduğu için de metafiziğin, nesnelerle ilgilenen (çünkümantıkyalnızcagenelolarakdüşünmenin formlarıyla ilgilenmektedir)başkahiçbir akıl biliminin sahip olmadığı, az bulunur bir şansı vardır; metafizikyalnız eleştiri tarafından belirlenen kullanımına ilişkin ilkeler vesınırlandırmalarlaişgördüğüiçin,buEleştiriilebirbilimingüvenilir(pekin)yoluna girdiğinde kendine ait bilgilerin tüm alanını bütünüyle kuşatabilir,yapıtınıtamamlayabilirvehiçbirzamançoğalmayanbirtemeldisiplinolarakgelecekkuşakların istifadesine(kullanımına)sunabilir.Bunedenlebir temeldisiplinolarakmetafizik,bubütünlüğeulaşmaktansorumludurveonun içinşöylesöylenebilir:

Nilactumreputans,siquidsuperessetagendum.[9]

Böylece,Eleştiri ile arındırılmış, belirgin sürekli bir duruma getirilmiş bumetafizik sisteminin gerçek değerinin ne olduğu, bizden sonra geleceklerenasıl bir hazine bırakmış olduğumuz ve onlara ne gibi bir hizmettebulunduğumuzsorulabilir.Buyapıtaacelecivekısabirgözatanlar,onunbizekazandırdığı yararın olumsuz olduğu gibi bir sonuca varacaklar, yani

spekülatifakıl iledeneysınırlarınındışınaçıkmakcesaretinibulamadığımızıgöreceklerdir, bu da gerçekten yapıtın kullanılabilirliği (yararlılığı) ile ilgilieldeedilenilkkazançolacaktır.Fakatspekülatifaklın,deneyalanınınsınırlarıötesine çıkmak üzere yapmış olduğu boşuna çabalamalarında dayandığıilkelerin aklın kullanımını genişletmediği, yakından bakıldığında, daralttığıgörülünce Eleştiri’nin yalnız olumsuz yanı değil, ama olumlu değeri dehemenanlaşılır,bu ilkelere,duyudünyasınınsınırıdışınaçıkılacağı sanısınıvererek, aklın bu alandaki katkısız pratik kullanımını gerçektenengellemektedir. Bunun için spekülatif aklın sınırını belirleyen bir eleştiri,kuşkusuzbunedenle,olumsuzbirsonuçverir,amaaklınzorunluolarakpratikbir kullanılışı, ahlaksal bir kullanılışı olduğuna ve bu yüzden de duyudünyasının dışına çıkmaktan kaçınılamayacağına inanılınca,Eleştiri’nin çokönemli ve olumlu bir kazancının daha olduğu da ortaya çıkmış bulunur.ÇünkübuEleştiri, spekülatifaklınkendisınırlarınıbelirlemekleaklınpratikkullanılışınıtehlikeyesokan,hattayokedenengelideaynızamandaortadankaldırmış olur; gerçekte aklın bu pratik alandaki kullanılışı spekülatif aklınyardımına gereksinim duymaz; ne var ki kendi kendimizi çelişkiyedüşürmemek için onun (aklın) karşı koymasının da önü alınmalıdır. İşteEleştiri bu karşı koymayı kaldırmakla ve aklı pratik alanda kullanarakduyularımızla bildiklerimizin üstüne yükselmeyi olanaklı kılmakla bizeolumlubirhizmettebulunmuşoluyor.Polislerintemelgörevleri,asılişlerininşiddet olaylarına kapıyı kapatarak, yurttaşların birbirlerine saldırmalarınıönlemek ve bu sayede de, herkesin güvenlik ve barış içinde rahatça iş vegüçlerine bakmalarını sağlamak olduğuna göre, bunların görevi yalnızcaönlemalmayaveyasaklamayailişkindir,diyerekpolisgüçlerininolumlubirhizmeti olduğunu yadsımak ne ise, Eleştiri’nin bize sağladığı olumlu yararıyadsımakdaaynışeyolur.Böylece,Eleştiri’ninAnalitikkısmındaaşağıdakikonuları kanıtlamış bulunuyoruz: Uzay ve zaman duyusal sezişimizin(içgörümüzün; Anschauung) yalnızca formlarıdırlar ve bundan ötürü defenomenolarakşeylerinvaroluşununtekkoşullarıdırlar;öteyandan,şeylerinbilinmesine ilişkin unsurların ve bunun sonucu olarak da anlama yetisininötekikavramlarınınbilgisine,bunlarınkarşılıklarıolanbirduyusal–sezgi(biriçgörü) ile birlikte verilmedikçe sahip olamayız, yani, hiçbir nesneyikendinde–şey (noumenon) olarak bilemeyiz; ama yalnızca onu duyusalsezginin nesnesi, yani fenomen olarak bilebiliriz. Burada hemen, aklınmümkün spekülatif tek bilgisinin ancak deneyin yalın nesneleri ilesınırlandırılacağı,onlarabağlıkalacağısonucuçıkacaktır.Bununlabirlikteşunoktaya, çünkü burada daima itiraz edilecek bir nokta vardır, işaret etmekgerekir, bu aynı nesneleri özleri (yani, ne iseler o olmaları) bakımındanbilemesekdeenazındankendinde–şeyler(Dingansich)olarakdüşünebiliriz.[10]Çünkübubaşka türlü tasarlandığında, bir fenomenin (yadagörünüşün)onu gösteren olmaksızın var olduğunu söylemek gibi saçma bir önermeyle

karşılaşırız.ŞimdiKritiğimiztarafındanzorunlubirbiçimdeyapılan,deneyinnesneleri olan şeylerle kendinde–şeyler olarak bu aynı şeyler arasındakiayrımınhiçyapılmadığını farzedelim,ozamannedensellik ilkesivebununardından da, şeylerin belirlenimindeki (determinasyon) doğal mekanizm,genellikleetkileyici–nedenlerolarak(causesefficientes)kabuledilerekbütünşeylere mutlak bir biçimde yaygınlaştırılmak zorunda kalınacaktır. Budurumda aynı varlık, örneğin insan ruhu üzerinde söz edildiğinde onunistencinin (irade, isteme) özgür olduğunu, ama aynı zamanda da fizikzorunluluğabağlıbulunduğunu,yaniözgürolmadığınıpekaçıkbirçelişkiyedüşmeksizinsöyleyemem;çünküyargıdabulunanbuiki ifadede(önermede)deruhkavramınıaynıanlamda,yanigenelolanbirşeygibi(kendindebirşeyolarak)aldımveöncedenbireleştiriyapmaksızındaonubaşkabiranlamdakullanamazdım. Fakat, Eleştiri bize bir nesnenin iki ayrı anlamdaalınabileceğini,yanioşeyinhemfenomen(görünenşey),hemdekendinde–şeyolarakdüşünülebileceğiniöğretmedeyanılmıyorsa,eğeranlamayetisininkavramlarındanyaptığıçıkarımdoğru ise, sonuçolarakda,eğernedensellikilkesinin uygulanışı yalnız şeyler birinci anlamında alındığında yani onlardeneyin nesneleri olduklarında mümkün bulunuyorsa ve bu şeyler ikincianlamda,yanikendinde–şeylerolarakkabuledildiğinde,bukavramlarabağlıdeğilse, o zaman yukarıda açıkça çelişki olacağını gördüğümüz savı hiçbirçelişkiye düşmeksizin düşünebilirim; çünkü bu durumda, aynı istenci(iradeyi) fenomenler düzeni içinde, yani görünür eylemler alanında (olgulardünyasında), doğanın yasalarına zorunlu bir biçimde bağlı olarakdüşünebilirimvebuilişkiiçindede,insaniçinseçmeözgürlüğüolmadığından–oysaöteyandandakendindebirşeyeaitolarak,özgürolmasıbakımından,bu doğa yasasını engellediği için– burada bir çelişmenin olmadığınısöyleyebilirim.İştebusonuncugörüşaçısındanbakıldığındakendiruhumunespekülatifakılile(dahası,hiçkuşkuyok,deneyselgözlemile),nedebununiçin duyusal dünyadaki etkilerini kendisine yüklediğim bir varlığın sahipolduğu bir şey olarak özgürlüğü bilemem; çünkü böyle bir varlığı kesin birbiçimde,kendivaroluşuiçinde,amazamanındışındabilmemgerekir,buisemümkündeğildir, çünkü ruhkavramını hiçbir duyusal içgörü (Anschauung)üstünekuramam;bununlabirlikteözgürlüğüdüşünebilirim,yanibuözgürlükkavramıenazındanbendenhiçbirçelişmeyemeydanvermez, şukoşullaki,ikitürtasarımın(yani,duyusalvezihinseltasarımtürünün)eleştirelayrımıileanlama yetisinin katkısız kavramlarının ve bunun sonucu olarak da bukavramlardan çıkan ilkelerin aşamayacakları bir sınır kabul edilmiş olsun.Şimdifarzedelimkiahlak,zorunlubirbiçimdevesözcüğüntamanlamında,istencimizin (irade) bir özelliği olarak özgürlüğü içersin, öyle ki ahlakınvarlığı,konusu,kaynağıakılolanvedoğrudandoğruyaondangelenaprioripratikilkeleredayanmışbulunsunveiradedeözgürlükkabuledilmedikçebuilkeler de mutlak bir biçimde mümkün olmasınlar; işte o zaman eğer

spekülatif akıl çelişkiye düşmeksizin irade özgürlüğünü tasarımlamanınmümkünolmadığınıgöstermişbulunursa,budurumdabirincivarsayım,yaniahlakın gerektirdiği özgürlüğün varoluşu varsayımı, yerini, tersi açıkçaçelişkiyi zorunlu kılan öteki varsayıma bırakır; bunun sonucu olarak daözgürlük ile birlikte ahlaklılık kuramı da yerini –ki özgürlük önceden farzedilmedikçe,karşıtıhiçbirçelişkiortayaçıkarmaz–genellikleherşeydedoğamekanizmasınınegemenolduğufikrininkabulünebırakır.(Başkabirdeyişle,özgürlük önceden kabul ve farz edilmedikçe, her şeyin ve böylece ahlakilkelerinindedoğamekanizmasına,yaninedensellikilkelerinebağlıolduğunusanmamız, kendiliğinden hiçbir çelişkiyi içermez. –Çev. n.) Oysa ahlakaçısından benim gereksinmem yalnızca özgürlüğün kendi içinde çelişkiliolmamasıdır; yine aynı şekilde o (özgürlük), temelden araştırılmaya gerekkalmaksızın kendisinin kavranmasına en azından elversin ve aynı eylemin(aktın), (başka bir ilişki altında), doğal mekanizmine karşı hiçbir engelçıkarmasın ve böylece de ahlak öğretisi kendi durumunu, fizik öğretisi deyinekendisininkinikorumuşolsun.EğerKritikdahaöncedenkendinde–şeylerhakkındaki kaçınılmaz bilgisizliğimizi bize bildirmemiş olsaydı ve eğerkuramsal olarak bilebileceğimiz her şeyi basit fenomenlerle sınırlamamışbulunsaydı, bu durum ortaya çıkmazdı. Katkısız (Salt) Aklın Eleştirisiilkelerininbuolumlukullanımınınaynıörnekleri,Tanrıkavramı,Ruhumuzunyalın yapısı (özü) sorunları ile karşılaştığımızda da kendilerini gösterirler,ama konuyu kısa kesmek için bunların üzerinde durmuyorum. Spekülatifaklınaşkınide’lere(yani,deneyiaşanıbilmeyeilişkin,transandantgörüşlere.–Çev. n.) yönelen ve haklı olmayan eğilimlerini ortadan kaldırmaksızın,Tanrı,Özgürlük,Ölümsüzlükkavramlarınaaklımınzorunlupratikkullanımınıhiçbir zaman uygulayamam. Çünkü spekülatif akıl deney üstüne çıkmayayönelince, gerçekte yalnız mümkün deneyin nesneleri için geçerli bulunanilkelerikullanmasıgerekir;amabunlarıdeneykonusu (objesi)olamayanbirşeye uygulayınca, deney içinde bulunmayan bu şey hemen fenomen halinedönüşecek ve böylece katkısız aklın pratik tüm genişlemesine–yayılmasınaolanakkalmayacaktır.İştebununiçindirkiinancabiryersağlamakamacıylabilgiyi yıkmak zorunda kaldım, (eşdeyişle, inanca bir yer açabilmek için,deneyi aşan şeyler hakkındaki bilgi olanağını ortadan kaldırmak zorundakaldım –Çev. n.) Bundan başka, Metafizik hakkındaki dogmatizm, yaniKatkısız Aklın Bir Eleştirisi’nden geçmeksizin bu bilimde ilerlendiğiönyargısı, ahlaka saldıran her türlü inançsızlığın –inançsızlık da daima çokdogmatiktir– gerçek kaynağıdır. Eğer bizden sonra gelecek kuşaklara,KatkısızAklınEleştirisi’ninortayakoyduğuplanüzerindekurulmuşsistemlibir Metafizik bırakmak mümkün olabilirse, bunun değeri hiç deküçümsenmeyecek denli önemli olacaktır: Bir yandan eleştiri yapmaksızınkör bir araştırma ve el yordamı ve başıboş yararsız bir dolaşıp durma ileuğraşacağıyerde,ancaksağlambirbiliminpekinyolundayürüyerekaklıele

geçirmişbulunangerçekbirkültürüneldeedileceğianlaşılmışolacaktır,öteyandandaalışılagelmişdogmatizmilehiçkimseninanlamadığıve ilerdedeaslaanlayamayacağışeylerhakkındazamanındanönceyargılardabulunmayakalkanyadabiliminsağlamyolunubırakarak(sözde)yenidüşüncevekanılareldeetmekpeşindekoşanbilgiyesusamışgençlerezamanlarınıeniyibiçimdekullanmakfırsatıverilmişolacaktır,sonveenönemliolarakdaahlaklılığavedine karşı, Sokrates’in yapmış olduğu gibi, düşmanlarının pek açıkbilgisizliklerinden çıkarılmış kanıtlarla saldırmanın artık sonu gelecektir, kibu yolla elde edilecek kazancın değeri de ölçülemeyecek denli büyüktür.Çünkü yeryüzünde her zaman bir metafizik olmuştu (vardı) ve daima daolacaktır;amaonunyanındadakatkısız(salt)aklınkendisiiçindoğalolanbirdiyalektiğiherzamanbulunacaktır.Demekkifelsefeninilkveenönemliişi,her şeyden önce, yanlışların kaynağını kurutarak, bu diyalektiği zehirleyenbütünkötücületkileriortadankaldırmaktır.

Bilimleralanındakibuönemlideğişikliğeveşimdiyedeğinspekülatifaklın,deneyinötesindekişeylereelatmasındandoğanzararakarşıninsanlığıngenelçıkarıvekatışıksızaklın“öğreti” lerindenedinilenyarar,ötekibütünşeylergibi hep eskiden olduğu durumda kalmıştır; spekülatif aklın sınırınıaşmasından doğan zarara, bütün insanlığın çıkarları değil, ama yalnızcafelsefeokullarınınyandaşlarımaruzkalmışlardır.Şimdienkatıvetutucubirdogmatiğeşusoruyuyöneltiyorum:Ruhunölümsüzlüğüneilişkinkanıtonunözünün yalınlığından çıkarılarak savunulursa, öznel ve nesnel pratikzorunluluğunyeterlivegüçlüolmayan,amabuzorunluluğunincedeninceyefarklılaşmasınadayanarakdoğanınevrenselmekanizmininkarşısınairadeninözgürlüğü konulursa, değişen şeylerin öyle değil, fakat başka türlü deolabileceğindenyadavarolmamasınınmümkünbulunmasındanveevrendeilk hareket ettiricinin, ilk sebebin gerekliliğinden, hakiki ve zorunlu(genelgeçer) bir varlık kavramı elde edilir ve bundan da Tanrı‘nın varlığıçıkarılırsa eğer, o zaman bu dogmatiğe ben, bu kanıtların belli okullarınsınırlarının dışına çıkıp çıkmadığını, halka yayılıp yayılmadığını sorarım.Mademki ortalama insan zekâsı bu kanıtları ve bu tür ince spekülasyonlarıanlamayaelverişlideğildir,bunlarıgelecektedeonunzihnininalmasıhiçbirzamanbeklenemez;yineilksorundayeralan,aslındavaroluşununtamamacıbakımındanbudünyadakiyaşamı(nı) kendigereksinmesineyeter görmediğiiçinmademkibütüninsanlardaölümlülükletatminolmamakeğilimivarvebueğilimi de onlarda öte dünyanın varlığı umudunu doğuruyor, diğer yandadoğal eğilimlerin zorlamasına karşın insanda açıkça “görev” tasarımınınbulunması seçme bilincinin (özgürlüğün) ortaya çıkmasına, oluşmasınayetiyorveböylecedeikincisorundasözkonusuolaninançkurulabiliyor;venihayet üçüncü sorunun bulunduğu konuya gelince, mademki doğanın heryanında kendisini gösteren yetkin bir düzenin, güzelliğin, öngörürlük ile

sakınımlılığın varlığı başlı başına evrenin büyük (egemen) ve bilge biryapıcısı–kurucusu olduğu inancını besleyip korumakta ve akılsal temelleredayandığı için de bu inanç yayılabilmektedir, işte o zaman eğer felsefeokulları, saygımıza çok değer olan halk kitlesinin kolaylıkla varamayacağıyüksekvedahagenişgörüşnoktalarınaçıkmakhevesinibiryanabırakıpdatinsel (zihinsel,manevi) yaşantımıza yeten ve herkesçe de anlaşılabilir olanbu kanıtların ahlak açısından, yayılmasına ve geliştirilmesine çalışsalar(dı),bu sorunlar elbette bulandırılmaksızın karılırlar ve daha çok ilgi ve değerkazanırlar(dı). İşte yapmak istediğimiz reform (yenilik, değişiklik) bizi,felsefe okullarının bu sorunlarda ve buna benzer öteki noktalarda yalnızkendilerinibilirgösterenvehakikatin(doğruluğun)anahtarınıkendiellerindetutarak halka yalnız bunları kullanmayı öğütleyen güvenli ve gururlusavlarına karşı gelmeye, bizi bunlara karşı çıkmaya zorluyor.Quod mecumnescit, solus vult scire videri.[11] Bununla birlikte biz, spekülasyon yapan,katkısız bir kuram ile uğraşan filozofun doğru olan düşüncelerini dikkatealıyoruz. O, halk için yararlı bir bilimin her zaman tek mirasçısıdır, bubilimdendeben,kuşkuyok,aklıneleştirisini anlıyorum;nevarkibubilimgerçektehiçbirzamanhalkayayılamaz,zatenbudazorunludeğildir, çünküyararlı doğruları dayandırmak üzere bile olsa, düzenlenen birtakım incekanıtlar halkın kafasına pek az gireceği gibi, bunlara karşı yapılan birtakımince eleştiri ve itirazlara da onlar başkaldırırlar. Buna karşın böyle birspekülasyona yükselen her insan ve her felsefe okulu bu iki yanlışakaçınılmaz olarak düşecektir; onun için Eleştiri her şeyden önce, spekülatifaklın yetkilerini ve haklarını derinliğine inceleyerek eleştiri ile başlamayanbütün metafizikçilerin ve onların yolunda giden birçok teoloğun er geçbirbirleriyle tartışmaya tutuşacaklarını ve bunun sonunda da halkın önündeutanılacak bir skandalın çıkacağını ve nihayet kuramlarının yanlışlığınıgösterecekbirsonucuneldeedileceğinidahaöncedenhabervermeyemecburolmuştur. Yalnız aklın bu eleştirilmesidir ki, herkese zararı dokunabilecekolandertleri,materyalizmi,fatalizmi,ateizmi,freigeisterischendenilenözgürdüşüncelerininançsızlıklarını,bağnazlığı,boşinançlılığıkökündensöküpatarve halk arasında pek güçlükle yayılacağından daha çok felsefe okulları içinzararlıolanidealizm,skeptisizmkavgasınadabirsonverir.Eğerhükümetler(yönetimler) bilimadamlarının işlerine karışmakta bir yarar görüyorlarsa, buancak onların insanları olduğu kadar bilimleri de korumak gibi bilgece birkaygıiçindeyapacaklarıbirdavranışileaklınişleyişinesağlambirtemelatanbu eleştiri özgürlüğünü sağlamaktan ibaret olacaktır; öte yandan hükümetinbaşında bulanan bu aynı adamlar (yöneticiler) böyle yapmayıp da felsefeokullarının halk tarafından zaten bilinmeyen ve ortadan kalktığı zaman dayine onlarca hiçbir zaman hissedilmeyecek olan örümcek ağından oluşmuşkanıtlarına, parçalandığında gölge düşünce, genel kesim için tehlike vardırdiye bunlar tarafından koparılan gürültüye kulak asarlar ve bu okul

mensuplarının gülünç baskılarını korumaya kalkarlarsa asla akıllıca bir işyapmışolmazlar.

Eleştiri, bir bilim olarak, aklın kendi katışıksız (salt) bilgisini eldeetmesinde dogmatik bir yol izlemesine karşı değildir. (Çünkü bilim, daimadogmatik olmak zorundadır, yani a priori kesin ilkeler üzerine dayanan vekanıtlarlatamolarakispatedilmişolmasıgerekir).FakatEleştiri,aklınuzunzamandan beri kullandığı halde nasıl ve ne biçim bir yetkiyle elde ettiğiniaraştırmadığı ilkeler aracılığıyla kavramlardan çıkarılmış kuramsal(spekülatif), başka bir deyişle, felsefi bilgilerle doğruluk yolunda (hakikat)ilerlenebileceği inancına bir kelime ile, dogmatizme karşıdır. Demek kidogmatizm, kendi gücü ve olanakları hakkında daha önceden bir eleştiriyapmaksızın spekülatif (katışıksız; salt) aklın dogmatik bir yol izlemesidir.Eleştiri’nindogmatizmeolanbukarşıtlığını,onuyaygınlaştırmakadınayanlışelealınan,nesözelbirkısırlığınnedeniolarak,nedehertürlümetafizikleçokçabuk geçiştirilen bir işbirliği içinde bulunan skeptisizmin nedeni olarakalmamalıdır; Eleştiri, bilim olarak iyi bir biçimde kurulmuş birmetafiziğingeliştirilmesi için yapılan daha çok zorunlu bir hazırlıktır; öyle ki bu bilimyinezorunluolarakdogmatik,çoksistemli,dolayısıylaskolastikbirbiçimde(popülerdeğil)elealınmalıdır;buradametafizikiçinkaçınılmazbirgereklilikortayaçıkmakta,çünkügeleceğinbubilimikendieserinitamamıylaaprioriolarakkuruptamamlamayavespekülatifaklınbütünüyle,heryönüyletatminolmasını sağlamaya çalışır. Eleştiri’nin çizmiş olduğu planın uygulanışında,yani metafiziğin gelecekteki sisteminin kuruluşunda, bütün dogmatikfilozofların en büyüğü olan, ünlü Wolff’un o ciddi yöntemini izlememizgerekir.Wolff,kendiörneğiyle,ilkelerindüzenlikuruluşuna,kavramlarınaçıkbelirlenimine,kanıtlamalarınistenenkesinliğinevezorunluluğuna,sonuçlarıngelişmesi sırasındaki belirsiz ve kestirmesiz atlamaları engellemeye yönelikemin bir bilimin sağlam, pekin yolunun nasıl açılabileceğini gösteren ilkkişidir. (Böyleceo, bu engin–derin ruhuyaratmış olduki,Almanya’dahâlâsönmüşdeğildir.)Başkacao,birbiliminbuözelliğinimetafiziğevermekiçinaletin, yani katışıksız aklın kendisini eleştirerek ona yeni bir yer hazırladı:Burada, döneminde olduğu gibi kendisinde de, daha çok düşünce biçiminindogmatikliğinden ötürü ortaya çıkan ve onun üzerinde de etkisini gösteren,filozofların kendi çağlarında olduğu gibi geçmiş zamanlarda da birbirlerinisuçlayamayacaklarıbirdurumbelirdi.İştebuyüzdenWolff’unyönteminiveaynı anda da katışıksız aklın eleştiri sürecini yadsıyanlar, bilimin bağlarınıparçalamaktan ve işi oyuna, kesinliği kanıya, felsefeyi de doksa (sanı)sevgisinedökmeyönelimindenbaşkabirşeyyapmışolamazlar.

Bu ikinci basımda, belki de benim hatam ile, doğan pek çok yanlışyorumların,kavrayışıderininsanlarıniçinedüştükleribelirsizliğin,karanlığınve zorlukların olabildiğince ortadan kaldırılmasına giriştim. Önermelerin

kendilerindeolduğugibi,onlarınkanıtlarındada,yapıtınplanınınbiçimindeolduğu gibi bütünlüğünde de değiştirilecek hiçbir şey bulamadım; bunu,kısmen yapıtı kamuoyuna sunmadan önce bütün konuların uzun uzunincelenmiş olmasına, kısmen de konunun kendine özgü yapısına atfetmekolasıdır, çünkükatışıksız spekülatif akıl için hiçbir şeyin bağımsız ve soyutolmadığı organik bir yapı söz konusudur, fakat her bir tek parça geri kalanbütüniçinveötekibütündeherbirteküyeiçinvardırveesastır,buyüzdende ne denli küçük olursa olsun, bu bir hata (yanlış) ya da dikkate almama(gözden uzak tutma) da olsa, her yanlışlık gözden kaçmayacak biçimdekullanım sırasında, yani pratikte kendini gösterir. Bu sistemin değişmezözelliğinin gelecekte de süreceğini umuyorum. Bu güveni bana veren,görünüşe dayanan boş bir kanı değil, ama ister en yalın (basit) unsurlardankatışıksız aklın tamamlanmış bütünlüğüne çıkarak olsun, isterse tersinebütündenherbirparçaya,geriyedoğruinerekolsun(çünkübubütündeaklınen son amacı tarafından pratik alanda kendiliğinden verilmiştir) deneyinortaya koyduğu eşit sonuçların apaçıklığıdır, yalnız en küçük kısım (unsur)değiştirilmeye kalkıldığında, sadece sistem üzerinde değil, genellikle bütüninsan aklı üzerinde de çelişmeler hemen ortaya çıkar. Yalnız serimdeyapılacak daha pek çok şey vardır; bu basımda, Estetik bölümünün yanlışanlaşıldığı yerde, özellikle de zaman kavramında, anlama yetisininkavramlarının çıkarımında karşılaşılan aydınlık olmayan yerlerde, yinekatışıksız anlama yetisinin ilkelerinin kanıtlanmasındaki yeterli apaçıklığınyanlışlığı sanısında olduğu gibi, Rasyonel Psikoloji’nin paralojizmlerindekiyanlış yorumlamaların bulunduğu yerlerde de tarafımdan bazı düzeltmeleregidilmiştir. Buraya kadar (yani, Transandantal Diyalektik’in birincibölümünün sonuna kadar) yalnızca redaksiyonda yaptığım değişiklikler yeralmaktadır.[12] Bunun nedeni kısmen zamanın dar olması, kısmen de onuizleyen bilgili ve yansız herhangi bir okurun yapıtın yanlış anlaşılmasınailişkin hiçbir eleştirisinin bana ulaşmamış olmasıdır; her türlü övgüyü hakeden bu kimselerin (eleştirmenlerin) yargılarının dikkate alındığını buradabildirmeyigerekligörmedim,çünküonlar,tavsiyelerineuygunolarakyenidenelealdığımyerlerikendileribulacaklardır.Görüşlerininseriminiolabildiğinceanlaşılır kılmak için, bu düzeltmelerle, yapıtın bütünlüğü bakımından esasolmayan çeşitli pasajların kısaltılması ya da terk edilmesi yolunu tuttum;böylece pek çok okur ondan çeşitli biçimlerde yararlanabilecek vedeğerlendirme yapabilmekten uzak kalmayacaklardır. Bu yeni serim, gerikalanönermelerveonlarınkarşıtlarıileilgiliolaraktemeldekesinliklehiçbirdeğişiklik yapmamıştır; ama bununla birlikte eski metinde yer alan veşimdikininaralarınakonmasına imkânbulunmayanşeyleri sunmabiçimindeyer yer bazı çıkarmalar yapmıştır. Her okuyucunun istediğinde ilk basımlakarşılaştırarak hemen onarabileceği bu küçük kayıp, umarım yapıtın büyükbir açıklığa, gözle görünür bir aydınlığa kavuşmasıyla giderilmiş olsun.

Yayımlanmış bulunan farklı yazılarda, derinlik ruhunun ve onunla birliktearaştırmanın Almanya’da henüz ölmediğini büyük bir minnet zevki içindegözledim; yalnız onun, bu derin–engin ruhun, kısa bir süre için de olsa, buülkedekendisinedehanınhavalarınıverenbüyüleyicibirdüşünmeözgürlüğümodası tarafındansolukalamazhalegetirilmişolduğunudaispatladım;amaşunada eminimki,Eleştiri’ningüçlüklerledoludikenli patikaları, skolastiksaltaklınbirbilimininkurulmasınagötürürkende,yalnızbudurumdapopülerdeğil, ama yapısı gereği tek sürekli olan ve bu nedenle de mutlak olarakzorunluolanböylebirbilim,kendisini izleyenaydınlıkveuyanıkzihinlerincesaretlerinikırmayacaktır.İştemutlubirrastlantısonucu,akıcıbirserimlemeyeteneği (ki böyle bir yeteneğe sahip olduğumu ben pek sanmıyorum) ilegörüş derinliğini ve keskinliğini bir araya getiren bu saygıdeğer baylarakitabımdakikaranlıkyadaeksikyerlerindüzeltilmesigöreviniveriyorum.Budurumda da karşı çıkılmak, reddedilmek değil, yanlış anlaşılmış olmaktehlikesiortayaçıkmaktadır.Kendipayımaben,şuandanitibaren,kitabımınyüceltilebileceği tüm tartışmalara katılamam, ama dostlarımın ya dakarşıtlarımın, bu propedötik (hazırlayıcı giriş) üzerinde kuracağım sistemingelecekteki kullanımında, işleyişinde onlardan yararlanmak için, banayöneltebilecekleri her türlü işarete (uyarıya) büyük bir dikkat göstereceğim.Ne var ki bu çalışmalar sırasında oldukça ilerlemiş bir yaşa ulaştım (bu ayaltmışdörtyaşınabasıyorum):Zamanımıkullanmadadatutumluolmalıyım,eğer geliştirilmiş bir doğa Metafiziği gibi bir ahlak Metafiziği yayımlamaplanımıgerçekleştirmekistiyorsam;çünkübu,hemspekülatif,hemdepratikolan ve bu Salt (Katkısız) Aklın Eleştirisi’nde temellenen ilkelerindoğruluğununbirüstelenmesidir,gösterilişidir.Bunedenle,öncebuyapıttakikaranlık noktaların (kaçınılması mümkün olmayan) aydınlığa çıkarılmasıgörevini,sonradayapıtınbütünlüğününsavunulmasını,sisteminikendilerinesorun yapan saygıdeğer baylara bırakıyorum. Bir felsefe sistemi, birmatematikinceleme(deneme)gibiherbakımdandayanıklı,güçlüvedinamikbirbiçimdeileriyeulaşamaz,amabirbirlikolarakdüşünülenfelsefisisteminorganikyapısındakiözelbazıpasajlarakarşıyapılanitirazlarıntehlikesideokadarönemlideğildir.Gerçektendeyenibirsistemibütünlüğü içindegörüpanlayabilenpek az yetili zihin vardır, çokdaha az bir kısmı da ondan zevkalmaayrıcalığınasahiptir;çünkübütünyenişeyleronlariçintedirginedicidir.Yapıtınhemenheryerindeözellikledeözgürbiratılımlayazılmışbiryazıda,eğer bazı pasajlar kendi bağlamındaki yerlerinden alınıp da tek tekbirbirleriyle karşılaştırılırsa, ortaya çıkmış bazı çelişkiler bulunabilir. Buçelişkilerise,yapıtı,başkalarınınyargılarınabağlıkimseleringözlerindeöylepekdeiyigörünmeyenbirışığınaltınakoymuşolurlar;fakatbütünügörmedeusta olan kimseler tarafındanda bu çelişkiler kolayca bağdaştırılır.Bununlabirliktebirkuram,eğerkendiiçindetutarlıvesağlamise,onunvarlığınıilkinbüyük bir tehlikeye sokup, tehdit ediyor gibi görünen etki ve tepkiler,

zamanla, yalnız bu eşitsizlikleri ve yüzeysel düzensizlikleri ortadankaldırmaya yararlar, onun ayakta kalmasına hizmet ederler ve eğer yantutmayan, aydınlık kafalı insanlar ve gerçek popülerlik dostları (halkınaydınlanmasını isteyenler), dikkatlerini ona yönelterek kendilerini onaverirlerse(adarlarsa),işteozamanokuramkısazamaniçindearzulananderininceliğeveyüceliğeulaşmışolur.

Königsberg,

Nisan1787

Giriş

(İkinciBasım)

I

EMPİRİKBİLGİİLEKATKISIZ(SALT)BİLGİNİNAYRIMIÜSTÜNE

Bütünbilgimizindeneyilebaşladığıkonusundahiçkuşkuyok.Gerçekten,nesnelerbizimduyularımızüzerindeetkiederekbiryandandoğrudandoğruyatasarımlar oluşturmuyor, öte yandan da bu tasarımları birbirleriylekarşılaştıracak, bağlayacak ya da ayıracak ve kabacamadde hakkında bilgiedinebilmeküzereduyusalizlenimlerinhammalzemesini(maddesini)deneydenilen nesnelerin bir birliği halinde, işleyecek biçimde anlama yetimiziharekete getirmiyor, yani deney gerçekleşmiyorsa, bizim bilgi yetimiz nasıluyanıyor ve işliyor? Bu yüzden bizde hiçbir bilgi zaman bakımındandeneydenöncegelemezvebütünbilgilerdeneyilebaşlar.

Bütünbilgilerimizindeneyilebaşlaması,bilgininbütünunsurlarınınheptendeneyden çıkmış olduğunu göstermez; çünkü deney bilgimizin kendisi depekâlâ, duyu izlenimlerinden edindiklerimizle bu izlenimlerin uyardıklarıbilgi yetimizin kendisinden katmış olduklarının bir karışımı olabilir; bukatılan kısmı da biz (anlama yetimizin kattığını) o ilk maddeden (duyuizlenimlerinin verdiklerinden) uzun bir alıştırma, dikkatimizi onun üstüneçekmeden ve bu ayırmayı yapabilecek becerikliliği (bilgiyi çözümlemeyi)bizekazandırmadanönceayırtedemeyiz.

İmdi,“Deneydenvehattabütünduyuizlenimlerindenbağımsız,ayrıböylebir bilgi var mıdır?” sorusu ilk bakışta hemen çözülemeyecek olan ve hiçolmazsa daha yakından incelenmesi, derinliğine araştırılması gereken birkonudur.Butürbilgilereaprioridenirvebunlarkaynaklarıaposterioriolan,başkabirdeyişle,deneydengelenempirikbilgilerdenayırtedilir.

Bununla birlikte bu deyim, ortaya konulan sorunun anlamını tam olarakaçıklayacak yeterli bir belirginliğe sahip değildir. Çünkü deneykaynaklarından çıkarılmış olan birtakım bilgileri ya da doğrudan doğruyadeneydençıkmışolmayan,amadahaöncekendisinindeneyileeldeedildiğigenelbirkuraldançıkarılanbilgileriaprioriolarakbildiğimizyadabunlarınbilgilerinin bizde a priori olarak bulunduğu söylenir. Gerçekten evinintemelleriniyıkanbirkimseiçin,otemellerikazmaklaevinindeyıkılacağınıaprioriolarakbilebilirdi,yanibubilgisiiçindeneyinyapılmışolmasını,evininyıkılmasını beklemeye gerek duymazdı, diyebiliriz. Ne var ki bu kimse bubilgiyi bütünüyle a priori olarak da bilemezdi; çünkü o cisimlerin ağırolduklarını ve onların, dayandıkları şeyin altlarından çekilirse düşeceklerinidahaöncedeneydenöğrenmişolmasıgerekirdi.

Öyleyse bundan böyle a priori bilgiler deyimini yalnız, şu ya da budeneyden çıkmayan anlamına değil de, her türlü deneyden saltık olarak

bağımsız meydana gelen bilgiler anlamında anlayacağız.A priori bilgilerinkarşısındaempirikbilgileryadayalnızcaaposterioriolanlar,yanideneyilemümkünolanbilgiler vardır.Apriori bilgiler içindende empirik olanla hiçkarışmamışolanlarınadakatkısız (apriori) (salt)bilgidenir.Örneğin,“herdeğişikliğin bir nedeni vardır” önermesi a priori‘dir, ama salt (katkısız)değildir,çünküdeğişmeancakdeneydençıkarılabilecekolanbirkavramdır.

II

BİZDEBAZI“APRİORİ”BİLGİLERVARDIRVEHATTASAĞDUYUBİLEBUNLARASAHİPOLMADANOLAMAZ

Buradasözkonusuolanşey,katkısız (salt)birbilgiyiempirikbirbilgidengüvenle ayırt edebileceğimiz bir dayanak bulmaktır. Gerçi deney bizeherhangi bir şeyin şu ya da bu durumda bulunduğunu (şöyle ya da böyleolduğunu) öğretir, ama başka türlü bir durumda da bulunmayacağını aslaöğretmez, göstermez. Bunun için ilkin: Zorunlu olarak düşünülmeyigerektirenbirönermevarsa,buaprioribiryargıdır;buönermeüstelikeğerbaşkabirönermedençıkarımlanmamışsavekendisidezorunluolarakgeçenbir önerme ise, o zaman saltık (mutlak) olarak a priori‘dir. İkinci olarak,deney, yargılarına hiçbir zaman doğru ve kesin bir genelgeçerlik (tümellik)veremez; ancak tümevarım (induksiyon) ile kabule dayanan (varsayılan) verelatifolanbirtümellikverir;yani,nekadarçokgözlemedayanırsadayansın,deneyin yargılara sağlayabileceği tümellik varsayımsal, relatiftir, bunun içinde şöyle demek gerekir: “Şimdiye değin, tüm görüp bildiğimize(gözlemlerimize) göre şu yadabu kurala uymayanbir durum, şu yadabukuraldanbirayrılmaolmamıştır.” İmdi bir yargı, tamve kesin bir tümellikolarakdüşünülüyorsa,yanihiçbirayrıcalığaondayerverilmiyorsa,ozamanbu yargının, deneyden türetilmiş olmayıp,mutlakapriori geçerli sayılmasıgerekir. Demek ki empirik tümellik (deneysel genelgeçerlik, evrensellik)yalnız çoğu durumdaki bir geçerliğin bile bile bütün durumlardaki birgerçekliğinbirgeçerliğeyükseltilmesindenortayaçıkar;öylekigözlemlenendurumlar için doğru olan bir kural yasa haline sokularak bütün durumlarauygulanır,örneğinşuönermedeolduğugibi:“Bütün cisimler ağırdır.”Eğerbuna karşılık bir yargıda kesin tümellik varsa, bu deneyden değil, yargınınözelbirbilgikaynağından,yaniaprioribirbilgiyetisindengeldiğinigösterir.Zorunluluk ile kesin tümellik (tam genelgeçerlik) imdia priori bir bilginingüvenilir (pekin, sağlam) belirtileridir ve bunlar birbirlerine ayrılmaz birbiçimde bağlıdırlar. Fakat zorunluluğu ve genelgeçerliği (pekin tümel liği)kullanırken, bunların empirik sınırlanışlarını göstermek yargılardakitesadüfiliği (olumsallığı) göstermekten bazen daha kolay olduğundan ya dabiryargıyayüklediğimizsınırsıztümelliğigöstermekkimizamanbuyargınınzorunluluğunu göstermekten daha inandırıcı olduğundan, her biri yalnızbaşına bizi asla yanıltmayacak olan bu iki denek taşını (ölçütü) ayrı ayrıkullanmakdahayerindeolur.

Gerçekten insan bilgisinde böyle tam anlamı ile zorunlu ve tümel(genelgeçer), dolayısıyla da katkısız a priori yargıların (bilgilerin)bulunduğunukesinolarakgöstermekgüçdeğildir.Eğerbilimlerdenbunabirörnek gösterilmesi istenirse, matematik önermeleri gözden geçirmek yeter;

eğer anlama yetisinin sıradan kullandığı yargılardan örnek bulunmasıgerekirse, “her değişmenin bir nedeni vardır (olmalıdır)” önermesisöylenebilir;busonönermedekinedenkavramı,birşeyinsonucu(etkisi) ilezorunluolarakbağlıolmakavramını(bağlılığı)vedekuralınkesintümelliği(genelgeçerliği)kavramınıöylesineaçıkçaiçerirki,Hume’unsavunduğugibineden kavramı bir şeyi izleyen öteki şey ile –neden ve sonuç ile– yaniolmakta olanın daha önce olmuş olan ile sık sık bir arada bulunmasından(bunlararasındasıksıkortayaçıkanbağlantıveçağırışımdan)vebunlardandoğan tasarımları birbirine bağlamak alışkanlığından, yani yalnız öznelzorunluluktan çıkarılmak istenirse, yukarıda söylendiği gibi anlaşılmasıgerekennedenkavramıbütünüyleortadankalkar,kaybolur.Bilgilerimizdekikatkısız(salt)aprioriilkeleringerçekliğinikanıtlamakiçinbugibiörneklerebaşvurmadan da, deneyin kendisinin mümkün olabilmesi bakımından builkelerin gerekli oldukları a priori olarak gösterilebilir. Gerçekten deneyinuyduğu, kullandığı bütün kurallar yalnız empirik, yani olumsal olsalardı –tersininolmasıdamümkünolsaydı–deneyselbilgimizinkendisipekinliğini,kesin zorunluluğunu nereden edinirdi? Eğer bu kurallar böyle deneyselolsalardıonlarıilkilkelerolaraksaymakçokgüçolurdu.Şimdilikburadabizbilgi yetimizin katkısız kullanılışının tüm belirtileriyle birlikte bir olguolduğunu ve onun dayanaklarını göstermekle yetineceğiz. Ancak şunueklemek gerekir ki, yalnız yargıların değil, hatta bazı kavramların da,yakından incelendiğinde, kökence a priori oldukları görülür. Bir cismindeneyden edinilmiş kavramından çıkan ve empirik olan her şeyi, örneğinrengi, yumuşaklığı, katılığı ve ağırlığı birer birer kaldırın, cisim ortadantamamıyla kalktığı halde yine de geriye onun kapladığı mekân (uzam)kalacaktır, bunu ise kaldırıp yok edemezsiniz. İşte bunun gibi her birinesneninempirikkavramındançıkandeneyinöğrettiğicisimselyadacisimselolmayanbütünnitelikleriortadankaldırsanız,yineonu sizebir töz (cevher)yadatözileilintilidiyedüşündürenniteliği,böylebirkavramdagenelolarakbir nesne kavramından daha çok belirlenim olmasına karşın, ondanalamazsınız. Demek ki bu kavramın kendisini size zorunlu olarak kabulettirmesi nedeniyle onun yerinin a priori bilgi yetimiz içinde bulunacağınıanlıyorsunuz.

III

FELSEFEBÜTÜN‘APRİORİ‘BİLGİLERİNOLANAĞINI,İLKELERİNİVESINIRINI(YAYILIMALANINI)BELİRLEYECEK

BİRBİLİMEGEREKSİNİMDUYAR

Yukarıdadahaöncesöylenenlerinhepsindendahaönemliolanbirşeyvarkio da şudur: Bazı bilgiler mümkün olan bütün deney alanlarının dışınaçıkıyorlar(deneylerdenayrılıyor)vedeneyalanınınhiçbiryerindekarşılıklarıgösterilmeyen kavramlarla (yani, deneyden alınmış hiçbir şeye karşılıkolmayan kavramlarla –Çev. n.) sanki yargılarımızın sınırlarını deneyinçevresi–alanıdışınagenişletiyormuşgibigörünüyorlar.

İşte akıl, duyu dünyasının üstüne çıkan bu tür bilgileri, deneyin ne yolgösterebileceği ne de doğrulayabileceği bir yerde araştırmaya koyuluyor vebuaraştırmalarıbizanlamayetisiningörünüşler(fenomenler)alanındabütünöğrenebileceklerinden (ve öğrenebildiklerinden) önemce çok daha üstün,amaçbakımındandaçokdahayükseksayıyoruz.Buyüzdendeodenliönemliolan bu incelemeleri herhangi bir güçlük, hor görme ya da aldırmamanedeniylebiryanabırakacakyerde,herşeyi,aldanıpyanılmatehlikesinibile,göze alarak bu önemli alanda araştırmalara girişiyoruz. Katkısız, saf aklındaima önümüze koyduğu bu kaçınılmaz konular da Tanrı, Özgürlük veÖlümsüzlük sorularıdır; en son amacı, bütün yöntemlerle yalnız bu sorularıçözmekolanbiliminadıdaMetafizik‘tir.Başlangıçtametafiziğintuttuğuyol(yöntem)dogmatikti,yaniizlenenböylebiryoldabudenlibüyükvezorlubirişi gerçekleştirmeye aklın gücünün yetip yetmeyeceği metafizik tarafındandahaöncedensoruluparaştırılmadan(düşünülmeden)işegirişildi.

Deney alanından ayrılır ayrılmaz, onun zemini dışına çıkmaya kalkılınca,kaynağıbiliniptanınmayanilkeleregüvenmeklevetemelleriniincedeninceyearaştırıp nasıl bilindiğine önceden emin olmadan hemen bir binanınyapılmasınagirişilemeyeceği,bunedenlede,anlamayetisibütünbuaprioribilgileri nasıl elde ediyor (yani, kurulmak istenen yapının temelinin sağlamolup olmadığının araştırılması –Çev. n.), bu bilgilerin sınırı (yayılım alanı),geçerlilikleri, değeri nedir, ne olabilir? sorusunun çoktan ortaya konmuşolması gerektiği doğal görünür. Doğal sözünden akla uygun, mantıklıcayapılmışbirşeyanlaşılıyorsa,gerçektendebundandoğalbirşeyolamaz;amadoğal sözünden alışılagelmiş, sıradan bir şey anlaşılıyorsa tersine böyle biraraştırmanın bu denli gecikmesinden, böyle bir incelemenin bu denliunutulmuş olmasından daha doğal, daha anlaşılır ve açıklanabilir bir şeyolamaz; çünkü duyu dışındaki bu bilgilerin bir kısmının, yanimatematikselbilgilerin öteden beri güvenilirliği vardır (yani, doğru ve kesin, genelgeçersonuçlar vermişlerdir), her ne kadar bu bilgilerin özü yapıca metafiziktenbambaşkaolsalarda,konularının(içeriklerinin)deneydenalınmamışolması,

salt akılsal bulunması ötekilerin de (metafizik bilgilerin de) böyleolabileceğinisandırmış,herikialanındabirbirinebenzediğiniumdurmuştur;onun için matematikte kesin sonuçlar alınması, metafizik konulara ilişkinalandaki araştırmalar için de büyük ümitler uyandırmıştır. Bundan başka,aklındeneyalanınındışınaçıkınca,deneyleçelişemeyeceğidebirgerçektir.Bunun için deney alanında kolaylıkla ilerlendiği görülünce, bilgilerimizigenişletmenin çekiciliğine kendimizi öylesine kaptırırız ki, ancakkarşılaşacağımızçokaçıkbirçelişmebiziyolumuzdanalıkoyabilir.

Oysa kurmak istediğimiz bu binayı yaparken bir parça dikkat etmekleçelişkiye düşmekten kolaylıkla korunabiliriz; ne var ki hiç çelişkiyedüşmeseniz de kurulan binanın tümmalzemesi kuruntu ve hayallerimizden(düşlemlerimizden) meydana gelmiştir. Eğer kuruntularımızı akıllıcakurarsak,buçelişmedenkaçınabiliriz,amabunlaryinedekuruntuolmaktankurtulamazlar.Matematikbize,deneydenbağımsızolarakaprioribilgidenedenli ileri gidebileceğimizin parlak bir örneğini veriyor. Gerçi matematikkendilerini ancak görülerimizde (sezişlerimizde) tasarımlayabileceğimiz,gösterebileceğimiznesnevebilgilerleuğraşıryalnızca; fakatbuözeldurum(özellik) kolayca gözden kaçırılabilir, çünkü sözü geçen görünün(Anschauung;anlamayetisinindoğrudansezişi–Çev.n.)kendisideaprioriolarak verilmiş olabilir, o zaman da salt (katkısız) bir kavramdan ayırtedilemez.Aklıngücühakkındamatematiğinortayakoyduğukanıttancesaretalınarakartıkbilgilerimizideneyintaötelerinedoğrugötürmek,genişletmekhırsı, güdüsü hiçbir sınır tanımamaya başlıyor.Nasıl bir güvercin serbestçeuçarken, hava tabakalarını yarar ve havanın direncini duyar da, havasız biryerde, boşlukta da uçmayı çok daha kolaylıkla başarabileceğini sanabilirse,tıpkıbunungibiPlatondaanlamyetisininkarşısınadarsınırlarkoyuyor,onunönüneengellerçıkarıyordiyeduyudünyasınıbiryanabırakmış,budünyanınötesine idea’ların kanatları ile geçmeye kalkışmış, salt anlama yetisininboşluğuna dalıp, burada dolaşmayı göze almıştı; oysa bu uğraşmaları ilehiçbir yol alamadığını da görememişti Platon; çünkü arada sırada durupdinlenecek ve gücünü toplayacak; anlama yetisini bulunduğu yerdenkımıldatabilmek içinüstünde tutunabileceği,güçleriniyeniyönlerdeüzerineuygulayabileceğipayandagibibirdesteğesahipdeğildi.Amaneyapalımkibinasını elden geldiğince çabuk bitirip ancak bundan sonra temelin sağlamatılıp atılmadığını araştırmak, spekülasyonda (deneye hiç bakmayangörüşlerde),insanaklınınbilinenbirkaderidir.Binakurulupbittiktensonradatemelinsağlamolduğunailişkinavutucubazıbahaneleryadaböylegecikmiş,tehlikelibiraraştırmayı,dahaiyisimi,büsbütünkaytarıpreddetmekiçintürlüyollar aranır. İşte binamızı kurarken bizi her türlü kaygı ve kuşkudan uzaktutan, sanki temeller sağlammış gibi bizi kandıran da budur. Aklımızıngördüğü işlerdenbüyükbirkısmı,belkideenbüyüğü,nesnelerdenedinmiş

olduğumuz kavramların çözümlenmesidir. Bu iş bize bir sürü bilgi sağlar;gerçi bu bilgiler kavramlarımızda henüz bulanık da olsalar, düşünülenlerinaydınlanmasından ya da açıklanmasından başka bir şey değildirler; fakatelimizdekikavramlarınekonuları,nedeiçerikleribakımındangenişletmeyipyalnız açıklamalarına rağmen, yine de, hiç olmazsa biçim bakımından yenigörüşlerolaraksayılırlar.İmdibuyöntem,güvenilirveyararlıbirgelişmesi,ilerleyişi olan gerçek bir a priori bilgiyi sağladığından, aklı, kendisi defarkınavarmadangözüboyanıpbüsbütünbaşkaçeşittensavlara,savunmalarakayar;buradaakılverilmişkavramlarabüsbütünyabancıolan,yaniaprioriolankavramlarıekler;amaaklınbunanasılvardığıbilinmez,zatenböylebirsoruaklabilegetirilmez.Onuniçinhemenbaştabuikiçeşitbilgininayrımını(farkını)elealmakistiyorum.

IV

ANALİTİKVESENTETİKYARGILARINAYRIMIÜSTÜNE

Bütün yargılarda, bir konunun yüklemle olan ilintisinin ne olduğudüşünülünce, iki tür ilintinin olabileceği görülür. (Burada yalnız olumluyargıları göz önünde bulunduruyorum, çünkü diyeceklerimin sonraolumsuzlara uygulanması kolaydır.) Ya ‘B’ yüklemi, ‘A’ konusunun içindeörtükolarakbulunanbirşeydir;yada‘B’yüklemiyargınınkonusuolan‘A’kavramına gerçekte bağlı olmakla birlikte, tamamen ‘A’ kavramınındışındadır.Birincitürdekiyargılarabenanalitik(çözümleyici)yargılar,ikincitürdeki yargılara da sentetik (birleşimsel) yargılar diyorum. İmdi eğeryükleminkonuilebağlantısıözdeşlik ilkesidolayısıyladüşünülüyorsaböyleolan yargılara (olumlular) analitik yargılar, kendilerinde bu bağlantınınözdeşlik olmadan düşünüldüğü durumlardaki yargılara ise sentetik yargılardenecektir.Bunlardanbirincilereaçıklayıcı, ikincilere isegenişleticiyargılardiyebiliriz;çünkübubirincilerdeyüklem,konukavramınahiçbirşeykatmaz,bukavramdadüşünülmüşolanı(karışıkdaolsa)yalnızçözümlemeileparçakavramlara ayırırlar; buna karşılık ikincilerde konu kavramına, bu konukavramında hiç de düşünülmemiş olan ve bu kavramın çözümlenmesi ileçekip çıkarılamayacak bir yüklem katarlar. Örneğin, “Bütün cisimler yerkaplar”dediğimzamanbu,analitikbiryargıdır;çünküyerkaplamanıncisimkavramınabağlıolduğunubulmakiçinkendisinecisimsözcüğünübağladığımkavramın dışına çıkmam gerekmez; burada bu cisim kavramını yalnızçözümlemem, yani bir yüklemi bulabilmek için, bu cisim kavramınıniçeriğindehepdüşündüğümçeşitliliğiyalnızcagörüpbilmemyetişir.Bundanötürübuanalitikbiryargıdır.Bunakarşılık,“Bütüncisimlerağırdır”dediğimzaman, burada yüklem, genel olarak bir cismin yalın kavramındadüşündüğümüzden bambaşka bir şeydir ve bunun içindir ki böyle biryükleminkonuyaeklenmesisentetikbiryargıoluşturuyor.Deneyyargılarınınhepsi sentetiktir. Analitik yargıları deneye dayandırmak tümüyle saçma birşeyolurdu,çünküböylebiryargıyıoluşturmakiçinkavramındışınaçıkmamgerekmez, dolayısıyla deneyin tanıklığına gereksinmem yoktur. Bir cisminyer kapladığı önermesi a priori bir önermedir, bir deney yargısı değildir.Çünkü deneye başvurmadan önce, yargının bütün koşulları kavramda zatenbulunuyordu (cisim kavramında –Çev. n.); bu kavramdan çelişme ilkesinedayanarak yüklemi çıkarabilirim, böylece de aynı zamanda yargının(yüklemin konu ile olan ilintisinin) zorunluluğunu öğrenebilirim; bunu isedeney bana hiçbir zaman öğretemezdi. Buna karşılık, genellikle cisimkavramıiçindeağırlığıolmayüklemibulunmaz;amaağırlıkyükleminicisimkavramının içinekoymamakarşın,bukavram,yinededeneyinbirkısmı ilebirdeneynesnesinigösterirvebukısmabenaynıdeneyinnesnekavramıileilintili daha başka kısımlarını da ekleyebilirim. Cisim kavramını

çözümleyerekuzam(yerkaplama),nüfuzedilemezlik,biçimvb.belirtileri,bukavramda (cisimde) bulunduğu düşünülen bütün bu özellikleri ben öncedenanalitik olarak bilebilirim. Ama bilgimi genişletmek ister de bu cisimkavramını kendisinden çıkardığım deneye dönüp bakarsam, yukarıdakiözelliklere ağırlığın da hep bağlı olduğunu görürüm ve bundan dolayı daağırlığı,bucisimkavramınayüklemolaraksentetik(bireşimsel)birbiçimdeeklerim.Demekki,yüklemolarakağırlıkkavramınıncisimkavramıile(konuolarak)birleştirilebilmesi(sentezi)deneyedayanıyor,çünkühernekadarbuiki kavram birbiri içinde değilse de (biri, öteki içinde bulunmuyorsa da),daimabirbirinebağlıdırlar,öylekibuikikavrambirbütününkısımlarıolarak,yani kendisi de görülerin (doğrudan sezişlerin) sentetik bir bağlanması olandeneyin kısımları olarak, yalnızca olumsal da olsa, yine de birbirleriyleilintilidirler; bundandolayı cisimkavramınındışındaolan ağırlık kavramınıonabağlayanbilinmeyenneden,deneydir.

Sentetika priori yargılarda ise bu yardımcı araçtan (deneyden) büsbütünmahrumuzdur.Butüryargılarda‘A’kavramının(dışındaolan)birbaşkasıile,bir ‘B’ kavramı ile olan bağlılığını öğrenmek için ‘A’ kavramının dışınaçıkmam gerekiyorsa (yani ‘A’ kavramını dışında olan bir ‘B’ kavramınabağlayarak bilgimi genişletirken) neye dayanıyorum? Bir de deney alanınabaşvurmaktanbir kazancımolmadığınagöre, bubireşimi (sentezi)mümkünkılannedir?Örneğin,“Herolanşeyinbirnedenivardır”önermesinialalım:Gerçi olup biten şey kavramında zaman bakımından kendisinden, şu andanönce meydana gelip geçmiş olan şey (bir zaman) gibi benzer bir varlığıdüşünürümve bundan da birtakım analitik yargıları çıkartırım. Fakat nedenkavramıbuolanşeydendoğalolarakbütünüyleayrıdır,onudışındadırveolupbitenden başka olan bir şeyi gösterir; dolayısıyla asla bu olan şeyin sontasarımınıniçindedeğildir.İmdinasıloluyordagenellikleolanbirşeyebakıp,bundanbüsbütünfarklıolanbirşeyi,yanibirnedenkavramınıbiliyorumveyinenasılbunedenkavramıolupbitenşeykavramıiçindebulunmadığıhaldebu kavramın onunla, hem de zorunlu olarak, ilintili olduğunu çıkarıyorum?Buradaanlamayetisi(Verstand),‘A’kavramınındışındabukavramayabancıolan, ama yine de ona daima ve zorunlu olarak bağlı diye saydığı bir ‘B’yüklemi bulunduğunu sanırken hangi nedene dayanır, yani dayandığı obilinmeyenXnedir?Bunedendeneyolamaz,çünküsözügeçenilke,yalnızdeneyin sağlayacağından daha büyük bir genelgeçerlikle (tümellikle) değil,ama zorunluluk özelliği ile de, dolayısıyla bütünüyle a priori olarak veyalnızca kavramlarla bu ikinci tasarımı birincisine ekler; o halde a priorispekülatif bilgimizin bütün son ereği de bu gibi sentetik, yani genişleticiilkelere dayanmaktır; çünkü analitik ilkeler gerçi çok önemlidirler, pekgereklidirler, ama yalnızca güvenilir, pekin ve geniş bir bireşim (sentez)amacına ve gerçekten yeni bir kazanç bakımından gerekli olan

kavramlarımızınoaçıkseçikliğineulaşmakiçin.

V

AKLINTÜMTEORİKBİLİMLERİNDESENTETİK‘APRİORİ‘YARGILAR,İLKELEROLARAKBULUNUR

1.Matematikyargılarınhepsisentetiktir.Buönermetartışmagötürmezbirbiçimde kesin ve sonuçları bakımından da pek önemli olduğu halde, insanaklını çözümleyenlerin şimdiyedeğingözlerindenkaçmışabenziyor;üstelikböylebiryargı,onlarınbütünkanılarınatamamenaykırıgibigeliyor.Çünkümatematikçiler bütün usavurmalarında çelişme ilkesine göre düşünürler;usavurmalarınınbu ilkeyegöre ilerlediğigözlenmiştir. (Çünkübütünapaçıkkesinlik ancak böyle elde edilir.) İşte bu yüzdenmatematiğin ilkelerinin deçelişmeilkesinegörebilindiğineinanılmıştır,oysabunoktadayanılıyorlardır;çünkübir sentetik önermegerçi çelişmeönermesi ile bilinebilir; amabudaancakbuönermeyikendisindençıkarabileceğimizbaşkabirsentetikönermevarsa, olur, yoksa başlı başına hiçbir zaman olmaz, yani kendisi çelişmeilkesininürünüsayılamaz.Herşeydeönceşunoktayaişaretetmekgerekirki,gerçekten matematiksel olan her önerme empirik değildir, tersine bunlar apriori yargılardırlar; çünkü bu yargılarda hiçbir zaman deneydençıkarılmayacakolanzorunlulukvardır.Amabukabuledilmekistenmiyorsa,ozaman ben de pekâlâ önermemi salt matematik kavramına bağlarım; saltmatematik bilgide empirik (deneysel) değil de ancak salt a priori bilgininbulunmasıdurumunuiseonunkavramıbileçoktangerektirir.

Öte yandan ilk bakışta, 7+5= 12 önermesinin gerçekten yedi ile beşintoplamı kavramından çelişmezlik ilkesine dayanılarak çıkarımlanmış(dedüksiyonyoluile)sırfanalitikbirönermeolduğudüşünülebilir.Fakatdahayakından bakılacak olursa, yedi ile beşin toplamı kavramının içinde, ikisayının bir sayı halinde birleştirilmesinden başka bir şey bulunmadığı, ikisayıyıbirarayagetirmişolanteksayınınhangisayıolduğununbukavramladüşünülmediğigörülür.Başkabirdeyişle,buikisayınıntoplamıkavramındabunları içine alan sayı, yani 12 sayısı hiçbir zaman düşünülmüş değildir.Yalnızşuyediilebeşintoplanmasıkavramınıdüşünmemile,onikikavramınıda hiçbir zaman düşünmüş olmam; böyle iki sayının toplamı olabilen birkavramıistediğimkadarçözümleyeyim,içindeonikikavramınıbulamam.Oniki kavramını bulabilmek için, bu iki sayının (5 ve7 kavramından) birinikarşılayan görüyü (sezişi) yardıma çağırıp, örneğin beş parmağınızın ya daSegner’in aritmetiğindeyaptığı gibi, beş noktanınyardımınabaşvurmamvebugörünün(doğrudansezişin)banabildirmişolduğubeşsayısınınbirimleriniartardayedikavramınaekleyerek,bukavramlarıniçeriğinindışınaçıkmam,onuaşmamgerekir.Gerçektendeönceden,ilkinyedisayısınıalırımvesonrabeşkavramıiçinbirgörüolan(yani,onauyan)eliminparmaklarınıyardımaçağırıp,onlarısezişiminyardımıylabundanöncebubeşsayısınıkurmakiçin

bir araya getirdiğim birimleri şimdi birer birer ayırarak arka arkaya o yedisayısına katarım ve bu düşlemsel yolla on iki sayısının ortaya çıktığınıgörürüm. 5 sayısının 7’ye eklenmesi gerektiğini söylemekle gerçi 5+7’yedenkbirtoplamkavramınıdüşünmüşoluyorum,amabudüşüncedetoplamın12’ye eşit olduğunu düşünmemiştim. Demek ki matematik önermeler herzaman sentetiktirler ve büyük sayılardan örnek alınırsa bu durum daha iyianlaşılır; çünkü o zaman yukarıdaki gibi kavramı istediğimiz kadar eviripçevirelim, görünün (doğrudan sezişin) yardımına başvurmadan, yalnızkavramımızın çözümlenmesiyle, toplamı hiçbir zaman bulamayacağımızaçıkçagörülür.

Teorik (salt) geometrinin herhangi bir ilkesi de böylesine az analitiktir.Örneğin“ikinoktaarasındaenkısayoldoğruçizgidir”önermesisentetikbirönermedir.Çünküdoğruçizgikavramındahiçbirnicelikselanlam(büyüklük)yoktur, yalnızca bir nitelik vardır.Onun için de en kısa yol kavramı, doğruçizgiyebütünüyleeklenmiştirvedoğruçizgikavramındanbirçözümlemeileçıkarılamaz. Bu bireşimi mümkün kılan da yalnızca görüdür (Anschauung;dolaysızkavrama),bununiçindeburadayargıdabulunurkenonun(görünün)yardımınabaşvurmakgerekiyor.

Salt (katkısız) geometri ile uğraşanların (geometricilerin) varsaydıkları vekabulettikleriilkelerdenbirikitanesi,yanipekazıgerçektendeanalitiktirlervebunlarçelişmeilkesinedayanırlar,amaözdeşliğedayananbütünönermelergibi bunlar asla ilke görevini yerine getiremezler, yalnız ve ancak yöntemzincirinde kullanılırlar; başka bir deyişle, bunlar yalnız yönteme görebağlamayı,yanimatematiksel akılyürütmede (usavurmada)art ardagelişin,zincirlenişinoluşmasınısağlarlar.Örneğin;a=a,yanibirşeykendisineeşittirya da a+b>a, bütün parçasından büyüktür gibi. Yine de bu aksiyomlar(belitler)bile,yalnızcakavramlarolduklarıhalde,sırfgörüde(sezişlerimizde)tasarımlanabiliyorlardiyematematiktebiryerlerivardır. İşteburadabugibizorunlu (apodiktik) yargıların yükleminin, kavramın içinde bulunduğunu,dolayısıyla da yargının analitik olduğunu çoğu zaman bize sandırtan yalnızifadenin (önermenin) çift anlamlı olmasıdır. Gerçekten de verilmiş birkavrama belli bir yüklemi düşünceyle eklememiz gerekince, bu zorunlulukkavramlara yapışıverir. Ama soru, verilmiş kavrama düşünceyle neyieklememiz gerektiği değil, bu kavramda yalnızca karanlık bile olsa gerçekolarakneyidüşündüğümüzdür;veişteozamangerçiyükleminokavramlarazorunluolarakbağlandığı,amakavramınkendisindedüşünülmüşzorunlulukolarak değil de, bu kavrama katılması gereken bir görü (dolaysız kavrama)yüzündenzorunluolarakbağlandığıgörülür.

2.Doğabilimindede(Fizik)sentetikaprioriyargılarilkelerolarakbulunur.Bu konuda örnek olarak yalnızca şu iki önermeyi alıyorum: “Cisimler

dünyasındaki bütün değişmelerde maddenin niceliği (miktar) değişmeden(sabit)kalır”;ve“Hareketinbütün iletimlerinde (geçişlerinde)etki ile tepkibirbirine denk (eşit) olmalıdır.” Bu iki önerme de yalnız zorunlu ve böyleolduğuiçinapriorideğil,aynızamandasentetikönermelerdirde,buaçıkçabellidir. Çünkü madde kavramı ile ben, maddenin sürüp gitmesini(devamlılığını), bütün değişmelere karşın niceliğin azalıp çoğalmayacağınıdeğil, yalnızca kapladığı yer dolayısıyla uzayda (mekânda) bulunmasınıdüşünürüm. İmdi bu kavramda düşünmediğim bir şeyi, ona düşünce ile apriori olarak eklemek için madde kavramının gerçekten dışına çıkıyorum.İmdi bu önermeler analitik değil, sentetiktirler ve bununla birlikte aynızamanda a priori olarak düşünülmüşlerdir; doğabiliminin (teorik fiziğin)katkısız(salt)kısmındakiötekiönermelerde(ilkeler)böyledirler.

3. Metafiziğe gelince, o şimdiye değin direnmiştir; bu bilim henüz dahataslak halinde ise de, ama insan aklının doğal yapısı yüzünden kaçınılmazolan bir bilimdiye görülse de (yani,mademki insan aklı onunkonusu olanbilgileriöğrenmekgereksinmesiniduyar)imdimetafiziktedesentetikaprioriyargıların (bilgilerin)bulunmasıgerekir.Buyöndenmetafiziğingöreceği iş,nesneler hakkındaki a priori olarak edindiğimiz (kurduğumuz) kavramlarıyalnızca çözümlemekten ve bunları yalın bir biçimde açıklamaktan ibaretolamaz; tersine, belki biz bu bilim sayesinde a priori bilgilerimizigenişletmek isteriz;bunun içindeverilmişbirkavramdabulunmayan (ondadüşünülmeyen) bir şeyi bu kavrama ekleyen ilkeler kullanırız ve üstelik,onlardan yararlanarak, sentetik a priori yargılarla deneyin bizebildirdiklerinden daha uzaklara gitmek, yani deneyin bile arkamızdangelemeyeceğikadaruzağaaçılmakisteriz;örneğin,evreninbirilkbaşlangıcıolmalıdır önermesi vb. gibi; bu nedenle metafizik de hiç olmazsa amacıbakımındansalt(katkısız)sentetikaprioriönermelerdenkurulmuştur.

VI

SALT(KATKISIZ)AKLINGENELSORUNU

Araştırılacak bir sürü şeyi genel tek bir problemin formülü içindetoplamakla çok şey kazanılmış olur. Bir yandan böyle kesin ve belirgin birbiçimdebilmekleinsanyalnızkendiyapacağıişikolaylaştırmaklakalmaz,öteyandan aynı zamanda gözettiğimiz amacı gerektiği gibi yerine getiripgetirmediğimizi soruşturup bilmek isteyenlerin de yargıda bulunmalarıkolaylaştırılmış olur. İmdi salt aklın çözülmesi gereken asıl problemi şusorudayatar:“Sentetikaprioriyargılarnasılmümkündürler?”

Metafiziğin şimdiye değin kesin olmama ve çelişmelerden ileri gelenböylesineşaşkınbirdurumiçindebocalayıpdurmuşolmasınınnedeni,dahaöncedenbuprobleminvebelkidehattaanalitikvesentetikyargılararasındakiayrımın akla gelmemesi ve düşünülmüş olmamasındandı. Öyleyse,metafiziğinvarlığıyadayokluğu,buprobleminçözülmesineyadaprobleminaçıklanmasını istediği şeyin gerçekte mümkün olmadığını inandırıcı birbiçimde ispata bağlıdır. Bütün filozoflar arasında bu problemi inceleyipçözmek için konuya en çok yaklaşan David Hume olmuştur; ama o daprobleme geniş bir açıdan bakacağı yerde, hiç de yeterince belirgin birbiçimde ve genelliği içinde problemi düşünmeyip, yalnız nedenin sonuçlarıilebağlantısı (etki ile sonuçarasındakibağlılık) sentetikönermesindedurupkalmış ve böyle bir ilintiyi (bağlılığı) a priori bir ilke (önerme) üzerindekurmanın (principium causalitatis) tümüyle imkânsız olduğunu meydanaçıkardığınısanmıştır;böyleolduğuiçindeonunçıkardığısonucagöre;bizimmetafizik dediğimiz her şey, gerçekte deneyden alınmış ve zihnimizinalışkanlığıdolayısıylazorunlulukkılığınasokulduktansonraaklınbirbilgisisavıileortayakonmuşbirkuruntudanibarettir.(Başkabirdeyişle,metafizik,dönüp dolaşıp baştan sona bir kuruntu olan sözde aklın bir bilgisine varır;gerçekteisebubilgiyalnızcadeneydenödünçalınmıştır,alışkanlıkyüzündendezorunlulukgörünüşünükazanmıştır–Çev.n.)EğerHumeproblemibütüngenişliği (genelliği) ile göz önüne getirmiş olsaydı, asıl salt felsefeyikökünden yıkan bu iddianın hiçbir şeyi çözümlemediğini anlayacak ve onuasla öne sürmeyecekti; çünkü salt matematik de sentetik a priori yargılarıiçerdiğinden,Hume’unkanıtlarınagöre,bilimalanındaonadayervermemekgerekecekti, yani o, salt matematiğin de olamayacağını görecekti, oysamatematikte de hiç kuşkusuz sentetik a priori önermeler bulunduğundan,sağduyusuonubutürbiriddiadankoruyacaktı;Humekendisavınınböylebirsonucavaracağınıgörebilseydihemenbuakılyürütmedenvazgeçerdi.

Yukarıda sorulan problemin çözümü, nesneler üstüne teorik a priori birbilgiye sahip bulunan bilimlerin kurulması ve geliştirilmesinde salt aklınkullanılmasıolanağınıda,yanişusorularınyanıtlarınıdaiçerir:

Saltmatematiknasılmümkündür?

Saltdoğabilimi(fizik)nasılmümkündür?

Bubilimler gerçekten var (verilmiş) olduklarından, onların nasılmümkünolduklarını sormak yerindedir, çünkü bunların mümkün olmaları gerektiği,gerçekolmalarıilekanıtlanmıştır;yanibubilimlerinvarlığıonlarınmümkünolduklarını göstermek (ispat etmek) için yeterlidir.[13] Metafiziğe gelince,şimdiyedeğinçokaz ilerlemegöstermiş,ortayakonulansistemlerinhiçbiri,metafiziğin gerçekten var olduğunun söylenememesi yüzünden gözetilenamacavaramamışvebunedenledeherkesimümkünolupolmadığındanhaklıolarakkuşkuyadüşürmüştür.Bununlabirliktebutürbilgiyebellibiranlamdayinedeverilmişgözüilebakılabilirvemetafizik,birbilimolarakdeğilsebile,doğalbiryatkınlık(metaphysicanaturalis)olarakgerçektendevardır.Çünküinsan aklı, yalnız çok bilme boş hevesine kapılmadan da özel birgereksinmeninitmesiyledurmadanöylebirtakımsorularadoğruyolalırki,busorular, aklın deneyde kullanılmasıyla, dolayısıyla deneyden elde edilmişilkelerle yanıtlanamaz; işte bundan dolayı, akıl onlarda spekülasyona değinvarınca, bütün insanlarda gerçekten de her zaman herhangi türden birmetafizikolmuşturvebundanböyledehepolacaktır.İmdi,bumetafiziğindesorusuşudur:“Doğalbiryatkınlıkolarakmetafiziknasılmümkündür?”Yani,salt(katkısız)aklınkendisiiçinortayaattığıveözelbirgereksinmeyleelindengeldiğinceyanıtlamayazorlandığısorular,genelinsanaklınındoğalyapısındanasılortayaçıkıyorlar?

Fakatbudoğalsoruları,örneğin“Evreninbirbaşlangıcıvarmı,yoksaevrenöncesizmi?” vb. gibi soruları yanıtlamak için şimdiye değin yapılan bütündenemeler her zaman kaçınılmaz çelişmelerle karşılaştıklarından, yalnızmetafiziğe olan bu doğal yatkınlıkla, yani, hep aklın kendisinden (hangitürdenolursaolsun)herhangibirmetafiziğindoğmasınakarşınsaltakılgücüile yetinilemez; tam tersine, metafizikte nesnelerin bilinmesi ya dabilinmemesi bakımından bir kesinliğe ulaşmak, yani sorularının nesneleriüzerinebirkararvermekyadabunlarkarşısındaaklıngücüveyagüçsüzlüğühakkında bir yargıda bulunmak, dolayısıyla salt aklımızı ya güvenlegenişletmek ya da ona belli ve sağlam sınırlar koymakmümkün olmalıdır.İmdiyukarıdakigenelproblemdençıkanbusonsoruhaklıolarakşuolacaktır:“Bilimolarakmetafiziknasılmümkündür?”

Demek ki (salt) aklın eleştirisi zorunlu olarak sonunda bilime ulaştırıyor;buna karşılık aklın eleştiriye başvurmadan dogmatik olarak kullanılmasıtemelsiziddialara,kibusavlarınkarşısınayineböyleolanlarıçıkarılabilir,veböylecedeşüpheciliğevardırıyor.

Ayrıca aklın eleştirisiyle ortaya çıkacak olan bilimin öyle pek büyük,

ürkütücü bir genişliği de olmayabilir; çünkü aklın çeşitliliği sonsuz olannesnelerledeğilde,yalnızaklınkendisiyle;yineaynıbiçimdeaklınbağrındançıkan,ondanbaşkaolannesnelerindoğalyapısıyüzündendeğilde,kendiözdoğasıdolayısıylaönüneserilmişolanproblemlerleuğraşacaktır;akıl,deneyalanında karşısına çıkabilecek nesneler bakımından kendi gücünü dahaöncedenbütünüyleöğrenince,onunbütündeneysınırlarıüstündedenenecekolan kullanılışının çevre ve sınırlarını tam ve güvenle belirlemek de kolayolacaktır.Ohaldebirmetafiziğidogmatikolarakkurmakiçinşimdiyedeğinyapılmışolandenemelerhiçyapılmamışsayılabilirvesayılmalıdırda;çünküşu ya da bu denemenin analizi, yani aklımızda a priori olarak yerleşikbulunankavramlarınyalnızcaçözümlenmesi,hiçdebirerekolmayıp,sadecegerçekmetafiziğe,yanibilgilerimizisentetikaprioriolarakgenişletmeyebirhazırlıktır ve ancak bu kavramlarda neyin bulunduğunu gösterdiği, ama bugibi kavramlara nasıl vardığımızı ve bundan sonra da bütün bilgilerinnesneleri için geçerliği olan bir kullanışı genellikle nasıl belirlediğimizigöstermediğiiçinbuanalizbuamacaelverişlideğildir.Bütünbuiddialardanvazgeçmekledekendimizdenpekfazlabirşeyfedaetmişolmuyoruz;çünküdogmatik yöntemde kaçınılmaz olan aklın kendi kendisiyle çelişmeleredüşmesi, zaten şimdiye kadar ki hermetafiziği çoktan gözden düşürmüştür.İnsanaklınınonsuzolamayacağıbirbilmeiçin,kibundanfışkıranhergövdekesilipatılabilir,amakökükazınamazveşimdikinebüsbütünkarşıtbaşkabirtutumla artık gelişebilen ve verimli olan bir büyüme sağlamak yolundaiçerdekigüçlükler iledışarıdakidirenmelerdenyılmamak içinbundanböyledahasıkıdayanmakgerekecektir.

VII

SALTAKLINELEŞTİRİSİADIALTINDAÖZELBİRBİLİMDÜŞÜNCESİVEBÖLÜMLEMESİ

İşte bütün bundan (söylenenlerden), adı katkısız (saf) aklın eleştirisiolabilecek özel bir bilimin ide’si ortaya çıkmaktadır. Çünkü akıl, a prioribilgininilkelerinisağlayanyetidir.Bundandolayıkatkısız(salt)akıl,birşeyibütünüyleaprioriolarakbilmeyeyarayanilkelerikapsayanakıldır.İmdisaltaklın organonu, bütün a priori bilgilerin kendilerine göre edinilip degerçektenmeydanagetirildikleriilkelerintümüolacaktır;böylebirorganonunayrıntıları ileuygulanması ise,saltaklınbirsisteminisağlayacaktır.Amabusistemde pek fazla istendiği için ve burada da genel olarak bilgimizigenişletmenin mümkün olup olmadığı, mümkünse hangi hallerde mümkünolduğu henüz bilinmediğinden katkısız akıl üzerine, bunun kaynakları vesınırlarıüzerineyalnızyargıdabulunacakolanbirbilimi,saltakılsistemininbirpropädeutiki olarak sayabiliriz. Böyle bir bilime ise bir öğreti değil deyalnızcasaltaklıneleştirisiadıverilmelidirvespekülasyonbakımındanonunyararı da gerçekten ancak negatif olacaktır, aklımızın genişletilmesine değilde, yalnızca arınmasına ve yanılmalardan korunmasına yarayacaktır; amabununla da çok şey kazanılmış olacaktır. Nesneleri değil de, genel olaraknesneleri a priori olarak bilişimizle uğraşan her bilgiye transandantaldiyorum. Bu gibi kavramların bir sistemi de transandantal felsefe adınıtaşıyacaktır, bu da başlangıç için çok bir şey sayılır. Böyle bir bilim hemanalitik, hem de sentetik a priori bilgileri bütünüyle içine alacağındanamacımız bakımından yayılım alanı çok geniştir; bundan dolayı, ancak apriori sentezin (bireşimin) ilkelerini bütün genişliği ile kavramamız için, kibizim görmemiz gereken iş de yalnız budur, analizi (çözümlemeyi) ille dezorunlu olan yere kadar götürmemeliyiz. İşte şimdi bizim uğraşacağımızkonu,bilgileringenişletilmesinideğilde,yalnızcadüzeltilmesinigözönündebulundurduğundanvebütünaprioribilgilerindeğerivedeğersizliği içinbirdenektaşıolmasıgerektiğinden,doğrudandoğruyabiröğreti(doktrin)değil,ancak transandantal eleştiri adını verebildiğimiz bu araştırmadır. Bundandolayı böyle bir eleştiri, eğermümkünse, bir organona, şayet bu organonuneldeedilişibaşarılmayacaksa,ozamanhiçolmazsa,katkısızakılfelsefesitambir sisteminin –bu sistem ister bilgilerinin genişletilmesinden, isterse yalnızsınırlandırılmasındanibaretolsun–hemanalitikhemdesentetikolarakgününbirindeherhaldesaltaklınkendisineuygunolarakgösterilemediğibiryasasıhazırlanmalıdır. Bunun mümkün olduğunu, üstelik böyle bir sistemin, pekgeniş olmaması nedeniyle, tamamlığını da umabileceğimizi önceden şuyüzden kestirebiliriz: Burada konumuz, sonu getirilemeyecek gibi olannesnelerin doğal yapısı olmayıp, bu nesnelerin doğal yapısı üstüne yargıdabulunananlamayetisidir;aprioribilgilerde,dışarıdaaranamayacaklarından,

bizimiçingizlikalamazlarvebütüntahminleregöre,tamamıylakavranılacak,değer ve değersizlikleri üstüne yargıda bulunacak olan kendilerine doğrudeğer biçilecek kadar azdır bunlar. Bu yüzden burada salt akıl üstüne olankitaplarla sistemlerin bir eleştirisini hiç beklememelidir, çünkü buradayapılacakşey,akılyetisininkendisininbireleştirisidir;dayanağımızancakbueleştiri olursa, bu konudaki eski ve yeni yapıtların felsefi değerini biçecekolangüvenilirbirdenektaşıeldeetmişoluruz;yoksayetkisiztarihyazarıileyargıç,başkalarının temelsiz iddialarıüstünekendilerininyine temelsizolansavlarıilebiryargıdabulunmuşolurlar.

Transandantal felsefe, bir bilim idesidir, katkısız aklın eleştirisi bununplanınıbirmimariyapıttaolduğugibi,yani ilkelerle,buyapıyıkuranbütünparçaların eksiksizliği ve sağlamlığı için bütünüyle güvence verecek birbiçimdeçizmelidir.Transandantalfelsefe,katkısızaklınbütünilkelerininbirsistemidir; bu eleştirinin kendisinin transandantal felsefe adını taşımaması,yalnıztambirsistemolmakiçin,insanınbütünaprioribilgisininayrıntılıbirçözümlemesini de (analizini de) içine alması gerektiğindendir. Gerçieleştirimiz, sözügeçenkatkısızbilgiyioluşturanbütünanakavramların tambirsayımınıdaelbettegözönünesermelidir.Ancakbukavramlarınayrıntılıbir çözümlemesinden olduğu gibi, bundan çıkacak olanlar üstüne eksiksizyargıdabulunmaktandahaklıolarakkaçınacaktır;çünkübiryandanbuanaliz(çözümleme), bütün eleştirinin söz konusu olan bireşimde (sentezde)karşılaşılangüçlükondaolmadığı için,amacauygundeğildir,öteyandandaböylebirçözümlemeninvebundançıkacaklarıntamolmalarınınsorumluluğuileuğraşmakplanınınbirliğineaykırıdır;dolayısıylaplanınereğigözönündebulundurulursa bundan pekâlâ vazgeçilebilir. Bununla birlikte, gerekçözümlemenin,gerekseilerideeldeedilecekapriorikavramlardanyapılacakçıkarımın bu eksiksizliği kolayca tamamlanabilir, yeter ki bu kavramlar ilkönce bireşimin ayrıntılı ilkeleri olarak bir bulunsunlar ve başlıca bu erekbakımındanbireksikleriolmasın.

Öyleyse taransandantal felsefeyi kuran her şey katkısız aklın eleştirisiniilgilendirir; eleştiri, transandantal felsefenin idesidir, amabubiliminkendisideğildirhenüz,çünküeleştiri, sentetikaprioribilgiüstüneeksiksizyargıdabulunmakgerektiğikadarıncaçözümlemedeilerigider.

Bölümlemede en çok dikkat edilecek nokta, böyle bir bilime, içlerindeempirik (duyudan gelen) bir şey bulunan kavramlardan hiç birisiningirmemesidir;yadaaprioribilgilerintamamıylakatışıksız(salt)olmalarıdır.Bundan dolayı ahlaklılığın en yüksek ilkeleri ile temel kavramlar gerçek apriori bilgilerdir, ama yine de transandantal felsefe ile ilişkili değildirler.Çünkü hepsi empirik köklü olan haz, acı, istek, vb. kavramları gerçikurallarına temel olarak alamazlar, ama yine de bunlara ödev kavramında

aşılması gereken bir engel ya da dürtü yapılmaması gereken çekici bir şeyolarak, salt ahlaklılık sisteminin düzeninde ister istemez yer verirler. İştebundandolayıtransandantalfelsefe,katkısızaklın,yalnızspekülatifaklınbirfelsefesidir.Çünküpratik ile ilgiliolanher şey içindedürtülerbulunduğunagöre,duygularlailişkilidir,duygulariseempirikbilgikaynaklarınabağlıdırlar.

Öyleysebirsistemingenelgörüşnoktasıaçısındanbubiliminbölümlenmesiistendiği zaman, şimdi sunacağımız bilimde ilk önce, salt aklın bir unsurlaröğretisi (Elementarlehre), ikinci olarak da, bir yöntem öğretisi(Methodenlehre) bulunacaktır. Bu ana bölümlerden her birinin, buradanedenlerinianlatmayacağımızaltbölümleriolacaktır;birgirişveönsözolarakburadaşukadarınısöylemekgerekligibigörünüyor:İnsanbilgisininbelkideortaklaşa olan, ama bizce bilinmeyen bir kökten çıkmış iki gövdesi vardır,bunlarduyarlıkileanlamayetisidirler(SinnlichkeitundVerstand);birincisiilebize nesneler verilir, ikincisi ile de nesneler üstünde düşünülür. İmdi,nesnelerin bize verilmelerinin koşullarını oluşturan a priori tasarımlarkendisinde varsa, duyarlık transandantal felsefeye girer.Transandantal duyuöğretisinin, unsurlar biliminin (Elementarlehre) ilk kısmı olması gerekir;çünkü insan bilgisinin nesnelerinin verilme koşulları, bu nesnelerindüşünülmekoşullarındanöncegelir.

II

PRATİKAKLINELEŞTİRİSİ

Önsöz

(1788)

Pratik aklın spekülatif akıl ile paralelliği, bu eleştirinin salt pratik aklıneleştirisi değil de neden yalnızca genel olarak pratik aklın eleştirisi diyeadlandırıldığınıelinizdekiyapıtyeterinceaydınlatmaktadır;yazıdanbeklenen,yalnızsaltpratikaklınvarolduğunutemellendirmektir,buamaçladao,aklınbütün pratik gücünü (yetisini) eleştirir. Eğer bu girişimi başarılı olabilirse,aklın böyle bir yetisiyle (spekülatif akılda olduğu gibi), yalnız kendinibilmemeden dolayı sınırlarını aşıp aşmadığını anlamak için, salt yetininkendisini eleştirmenin bir gereği kalmayacaktır.Çünkü akıl, salt akıl olarakgerçektenpratikolduğundakendigerçekliğinivekavramlarınıngerçekliğiniolguile,eylemlekanıtlar;veaklınbuimkânınakarşıçıkanbütünsözdeakılyürütmelerdeboşunadır.

İşte bu güçle (yetiyle) transandantalözgürlük de, bundan böyle sağlamlıkkazanmaktadır; üstelik bu özgürlük, spekülatif aklın nedensellik kavramınıkullanırken nedensel bağlantılar dizisinde koşulsuz olanı kavramakistediğinde kaçınılmaz bir biçimde düştüğü antinomiden kendini kurtarmakiçin gereksinme duyduğumutlak anlamdaki özgürlüktür. Spekülatif akıl bukavramı, ancak problematik bir biçimde (sorunsal olarak) düşünülmesiimkânsız olmayan bir kavram olarak ortaya koyabilmiş, ama ona nesnelgerçekliğini sağlayamamıştı; ve bunu da en azından kavranabilir(düşünülebilir) olarak geçerli kılması gereken şeyin sözde olanaksızlığıkonusundaki savlarakapılıp,özündebir saldırıyauğramaktan (sarsılmaktan)vebirşüphecilikuçurumunayuvarlanmaktankaçınmakiçinyapmıştı.

Özgürlükkavramı,pratikaklınzorunlu(apodiktik)biryasasıylakendisindekanıtlanan gerçeklik olarak, şimdi salt aklın ve hatta spekülatif aklın birsistemininbütünyapısınınkilittaşınıoluşturur;yalınidelerolarakspekülatifakıldahiçbirdesteğibulunmayan(desteksizkalan)bütünötekikavramlarda(Tanrı ve ölümsüzlük kavramları), şimdi özgürlük kavramına bağlanırlar,onunla birlikte ve onun aracılığıyla dayanağını (direnme gücü) ve nesnelgerçekliğini kazanırlar, yani bunların imkânı (olanağı) özgürlüğün gerçekolmasıolgusuylakanıtlanır; çünkübu ideahlakyasasıaracılığıylakendisinigörünüşesunar.

Özgürlük aynı zamanda, spekülatif aklın bütün ideleri için de onualgılayamasak(kavrayamasak)daimkânınıaprioriolarakbildiğimizbiricikidedir, çünkü özgürlük bildiğimiz ahlak yasasının koşuludur.[14] Tanrı veölümsüzlük ideleri ise ahlak yasasının koşulları değil, fakat yalnızca buyasanın belirlediği bir iradenin (istencin) zorunlu nesnesinin koşulları, yani

salt aklımızın yalnız pratik kullanımının koşullarıdırlar; bu nedenle de buideleringerçekliğibiryana, imkânınıbile(olupolamayacağını)bildiğimivekavradığımızı söyleyemeyiz. Fakat yine de bu ideler, ahlak bakımındanbelirlenmiş iradenin kendisine a priori olarak verilmiş nesnesine (en üstüniyiye) uygulanmasının koşullarıdır. İmdi teorik olarak bilinemese vekavranamasa da bu idelerin imkânı pratik açıdan kabul edilebilir veedilmelidir de. Bu idelerin hiçbir iç olanaksızlık [imkânsızlık (çelişme)]içermedikleri pratik bakımından bu sonuç için yeterlidir. Burada spekülatifakıl ile karşılaştırıldığında, ona göre yalnız öznel kalan, bununla birliktespekülatifakılgibisalt(katkısız),amaaynızamandapratikbirakıliçinnesnelolarak geçerliği de bulunan bir kabulün ilkesini (temelini) de buluyoruz;böylelikle, özgürlük kavramı aracılığıyla, Tanrı ve ölümsüzlük idelerininnesnelgerçekliği vebukavramları varsaymahakkı, hattabunları (salt aklıngereksinimi olarak) varsaymanın öznel zorunluluğu yaratılmış oluyor. Akılbununla teorik bakımdan genişlemiyor; yalnız daha önce problem olan birimkânburadabironaylama(kabul)oluyorveböyleceaklınpratikkullanımıteorik aklın unsurlarıyla bağlanıyor. Bu gereksinim, hipotetik (varsayımlı,koşullu) bir gereksinim, aklın mümkün olduğu kadar tam bir biçimdespekülasyoniçindekullanılmasıistendiğinde,birşeykabuletmekgerektiğinidüşünenspekülasyonunrasgele(seçmeyebağlı)biramacıdeğil,birşeyiyasagereği kabul etme gereksinmesidir; işte bu gereksinim olmadan daeylemlerinin amacı olarak kaçınılmaz bir biçimde konulması gereken şeyortayaçıkamaz.

Hiç kuşku yok böyle dolambaçlı yollardan geçmeden bu konuları kendiiçlerindeçözümebağlamakvebunlarıpratikkullanımiçinizlenecekbirışık(doğrudanbirbilgi)olarakalmakspekülatif(düşüntüsel)aklımıziçindahaiyiolurdu,amanevarkispekülasyon(düşüntüleme)yetimizbunapekelverişlideğildir. Böylesine yüksek bilgilere sahip olmakla övünenler, onlarısaklamamalı, bunları herkesin önünde sınanmak ve değerlendirilmek üzereortayagetirmelidirler.Kanıtlamakmı istiyorlar;haydiöyleyse!Kanıtlasınlardaböyleceeleştiribütünsilahlarınızaferkazananlarınayaklarıdibinesersin.Quidstatis?Nolint.Atqui licetessebeatis.[15]Bunayanaştıklarıyokaslında(istemiyorlar), belki beceremeyecekler de ondan; öyleyse biz bir kez dahaeleştirinin silahlarını alalım elimize ve imkânları spekülasyon yoluylayeterincesağlamabağlanamayan(güvencealtınaalınamayan)Tanrı,özgürlükveölümsüzlükkavramlarını,aklınahlakalanındakikullanımındaarayalımvetemelleriniaklınbukullanılışıüstündekuralım.

Buradahemeneleştirininşubilmecesiçözümekavuşuyor:Nasıloluyordaspekülasyon içinde kategorilerin duyularüstü kullanımının nesnel gerçekliğiyadsınabiliyor, ama aynı zamanda salt pratik aklın nesneleri bakımındanbugerçeklikkabuledilebiliyor;çünküaklınbupratikkullanılışı,yalnızcabirad

olarak bilindiği sürece, bunun zorunlu olarak tutarsız görünmesi gerekir.Fakatşimdipratikaklıntambirçözümlenmesiylegörülecektirki,sözkonusugerçeklik burada, kategorilerin hiçbir teorik belirlenimi ve bilgidenduyularüstü alana doğru hiçbir yayılımını (genişlemeyi) içermez, buradayalnızca şu anlatılmak istenmektedir, bu açıdan kategorilerin her yerde birnesnesi oluyor; çünkü kategoriler ya iradenin zorunlu belirlemindea prioriolarak kapsanırlar ya da iradeyi zorunlu olarak belirleyen nesneye ayrılmazbir biçimde bağlıdırlar; böylece tutarsızlık ortadan kalkar, çünkü burada bukavramların kullanımı, spekülatif aklın istediği kullanmadan farklı bir şeyoluyor. Buna karşın spekülatif eleştirideki tutarlı düşünüş biçiminin, dahaönce(burayakadar)umulmayanveçokdoyurucuolanbirdoğrulmasınayolaçılıyor; çünküspekülatif eleştiri,deneynesnelerinindeneynesneleriolarak(vebunlarınarasındakendiöznemizinnesneside)yalnızca fenomenlerdiyegeçerli olmasını, ama aynı zamanda bu deney nesnelerinin temeline kendi–başına–şeylerin (Ding an sich) konmasını, yani duyularüstü olan şeylerinuydurma ve bunların kavramlarının da içerik bakımından boş sayılmasınısağlamayaçalışır; pratik akıl daböylece şimdikendihesabınave spekülatifakıl ile sözbirliği etmeksizin, nedensellik kategorisinin duyularüstü birnesnesine,yaniözgürlüğe(hernekadarpratikbirkavramolarakveyalnızcapratik kullanımı için olsa da) gerçeklik sağlıyor, yani orada ancakdüşünülebileni bir olguyla doğruluyor. Böylece, düşünen özne bile kendisiiçiniçgörüde(sezişte;Anschauung)yalnızcabirfenomendir,diyenspekülatifeleştirininbugarip,amayinedekarşıçıkılamayacakolansavıdaPratikAklınEleştirisi‘nde tam olarak doğrulanmış bulunuyor, hem de öylesinedoğrulanıyor ki, spekülatif aklın eleştirisi bu önermeyi hiç kanıtlamamışolsaydıbile,PratikAklınEleştirisi‘ndebunaulaşılmışolacaktır.[16]

Böylece,Eleştiriyekarşışimdiyedeğingördüğümenciddikarşıçıkmaların,neden tam da bu iki nokta etrafında toplandığını anlamış oluyorum; bunoktalardan ilki, bir yanda kendinde–şeylere (noumenon) uygulanankategorilerin teorik bilgide yadsınan ve pratik bilgide kabul edilen nesnelgerçekliği, ikincisi de, öte yandan kendi deneysel bilincinde kendiniözgürlüğün öznesi olarak noumenon, ama aynı zamanda da doğa açısındanfenomen haline getirmek gibi aykırı görünen bir iradeydi. Çünkü belirliahlaklılık ve özgürlük kavramları oluşturulmadıkça, bir yandan görünüş(fenomen) olduğu öne sürülen şeyin temeline noumenon olarak neyinkonabileceğini, öte yandan da, daha önce teorik kullanımda salt anlamayetisininbütünkavramlarını,ancakyalnızfenomenalanınabırakınca,hâlâbirnoumenonkavramıoluşturmanınmümkünolupolamayacağıkestirilemez.Nevar ki pratik aklın ayrıntılı bir Eleştirisi bütün bu yanlış anlamaları ortadankaldırabilir ve onun en büyük üstünlüğü olan tutarlı düşünüşü aydınlığakavuşturabilir.

Katkısız spekülatif aklın, özel eleştirileri daha önceyapılmış olan kavramveilkelerinin,buyapıttayeryerbirkezdahayoklanmasınıyanikurulacakbirbiliminsistemligidişinepekyakışmayan(çünkühaklarındayargıyavarılmışkonular yalnız kısaca anılmalı, yeniden ortaya atılmamalıdır), ama burada,akıl bu kavramların oradakinden büsbütün farklı bir kullanılışına geçmişgörüldüğünden izin verilen ve hatta gerekli görülen bu yoklamayı haklıgöstermek için bu kadarı yeter.Aklın böyle bir geçişi, kavramların eski veyenikullanımınıkarşılaştırmayıgerektirir;buyeniçizgi(yol)eskisindenayırtedilebilsin ve aynı zamanda ikisinin bağlantısı (birinin ötekine) seçilipgörülsün diye yapılır. Bu türden düşüncelere ve özellikle yeniden özgürlükkavramına,amasaltaklınpratikkullanımındakiözgürlükkavramına,yönelendüşünceler, spekülatif aklın eleştirel sisteminin boşluklarını doldurmayayarayacak dolgular ya da çabucak kurulmuş bir yapıya sonradan konandayanaklarvepayandalardiyegörülmemeli (çünküosistem,kendiamacınagöre tamdır), sistemin bütünlüğünü kavranabilir kılan temel öğelersayılmalıdır,öylekioradayalnızcaproblematik(sorunsal)birbiçimdeortayakonabilmişkavramlar, şimdigerçekhalleriyle (in ihrer realenDarstellung),durumlarıyla ortaya getirilerek kavranabilsin. Bu dikkat çekme, anımsatmaözellikle özgürlük kavramına ilişkindir; birçoklarının bu kavramı yalnızpsikolojik açıdan ele alarak, hâlâ onu kavramakla ve mümkün olduğunuaçıklamakla böbürlenmesi şaşılacak bir şeydir; oysa onu daha öncetransandantal açıdan almış olsalardı, spekülatif aklın eksiksiz kullanımındaproblematik (sorunsal) bir kavram olarak onsuz edilemeyecek (seineUnentberlichkeit), fakat aynı zamanda kavranamayacak (anlaşılamaz) birkavramolduğunugörürlerdi.Amasonradandabukavramlapratikkullanışayöneldiklerinde, bunun ilkeleri bakımından kabul etmek istemedikleri,yukarıdasözügeçenbelirlenimekendiliklerindenvarmışolurlardı.Özgürlükkavramı bütün empiristlerin (deneycilerin) ayaklarının takıldığı bir taşengeldir;bunakarşılık,zorunluolarakakılcıbiryolizlemelerigerektiğinibukavram (özgürlük) aracılığıylagören eleştirici ahlakçılar içinse, enyüce, enincepratik ilkelerin anahtarıdır.Bunedenleokurdan,Analitiğin sonundabukavramüstünesöylenenlerişöyleüstünkörügeçiştirmemesiniricaederim.

Salt (Katkısız)PratikAklınEleştirisi yapılarak kurulan sistemebenzer birsistemi geliştirirken, özellikle, bütünün doğru bir biçimde çizilmesinisağlayabilecek bakış açısından yanılmamak için, az mı çok mu zahmetgerektiğikonusundayargıdabulunmayıburada,bu türçalışmadananlayana,böyle bir çalışmayı bilene bırakıyorum. Böyle bir sistem gerçi, Ahlak(Töreler) Metafiziğinin Temellendirilmesi‘ni gerektirir, bunun doğruluğunuvarsayar; ama ancak oradaki ödev ilkesiyle önceden tanıştırıldığı ve bununformülünü belli bir biçimde ortaya koyup haklı gösterdiği oranda;[17] yoksaburadaki sistem kendi kendine yetmektedir. Bütün pratik bilimlerin

bölümlenmesinin, Spekülatif Aklın Eleştirisi’nde olduğu gibi, burada tamolarak yapılmamasının geçerli nedeni, yine de aklın bu pratik yetisininyapısında bulunabilir. Çünkü ödevleri, insan ödevleri olarak bir bölümlemeiçinde belirlemek, yalnız bu belirlenimin öznesini (yani, insanı) dahaönceden,gerçekyapısıaçısındanvegenelolaraködevbakımındangerektiğikadarıylabilmeklemümkündür;buise,pratikaklıngenelolarakeleştirisininişi değildir, eleştiriden beklenen, pratik aklın imkânının, kapsamının vesınırlarının ilkelerini, insanın doğal yapısı ile bir bağ kurmadan eksiksizolarak vermektir. İmdi bölümleme burada eleştirinin değil, fakat biliminsistemiyleilintilidir.

Ahlak Metafiziğinin Temellendirilişi‘nin doğruyu seven ve sözünüesirgemeyen, bundan dolayı da dikkate ve saygıya değer bir eleştiricisininorada iyi kavramının ahlak ilkesinden önce temellendirilmemesinieleştirdiğinigörüyoruz[18](onagöreöyleyapılmasıönemtaşımaktaydı);onunbu karşı çıkışına, Analitiğin ikinci anabölümünde yeterince doyurucu birkarşılık verdiğimi sanıyorum. Yine aynı şekilde doğruyu bulmaya gönülvermişgörünenkimselerceyapılıpdabanaulaşanbazıbaşlıcakarşıçıkışları(eleştirileri)dadikkatealdım,bunubundanböyledeyapacağım(amayalnızkendi eski sistemlerine sımsıkı sarılıp neyin kabul edilmesi, neyinreddedilmesi gerektiği konusunda önceden kararlı olanlar, zaten kendi özelgörüşlerinetersdüşebilecekhiçbiraçıklamaistemezler).

İnsan ruhunun özel bir yetisinin, kaynakları, kapsamı ve sınırlarıbakımındanbelirlemesisözkonusuolduğunda,insanbilgisininyapısınagöre,yalnızbunuparçalarındanvebuparçalarıntamve(şuandakidurumdaonunbizce edinilmiş unsurlarına göre elden geldiğince) eksiksiz bir serimindenbaşlanabilir. Fakat dikkat edilmesi gereken ve daha çok felsefi ve mimari(yapısalkuruluşailişkin)nitelikteolanikincibirnoktadahavardır:Bütününidesini doğru olarak kavramak ve bu bütün idesinden kalkıp parçalarınhepsini birbirleriyle karşılıklı ilintileri içinde, bütün kavramındançıkarımlayarak (dedüksiyon) salt (katkısız) bir akıl yetisi içinde göz önündetutmak.Busınamavesağlamaalma, sistemiyalnızenderinliğinebilmekle,onu içinden tanımakla mümkündür; ilk araştırmada canı sıkılanlar; yanisistemi tanımayızahmetedeğerbulmayanlar ise, ikinciaşamaya(basamağa)varamaz, yani daha önce çözümleyici bir biçimde (analitik olarak) verilenebireşimsel(sentetik)birdönüşolanbütünügörmeyibaşaramazlar.Bunlarheryanda tutarsızlıklar bulurlarsa buna şaşmamak gerekir, çünkü onlarınbulduklarını söyledikleri boşluklar sistemin kendisinde değil, yalnız onlarınkendidüşüncelerininbağlantısızgidişindedir.

Bu incelemeyle yeni bir dil getirmek istediğimi söyleyerek bana karşıçıkanlarhiçkaygılandırmıyorlarbeni,çünküburadakibilgitürükendiliğinden

yaygın(geçerli,popüler,halkarasındaki)bilgitürüneyaklaşıyor.Busuçlama,birinci Eleştiri ile ilgili olarak da, bu Eleştiri’nin sayfalarını karıştırmaklakalmayıp,onuderinliğineinceleyipokumuşhiçkimseninaklınabilegelmez.Belirlikavramlariçinkarşılıkların(deyimlerin)eksikolmadığıbirdildeyenisözcükler uydurmak, özgün ve doğru düşüncelerle kendinigösteremediğinden, hiç olmazsa eski bir elbisenin üzerine yamanan yeniyamalarlakalabalığınarasındasivriliphalkındikkatiniçekmekgibi,çocukçabir çabadır. Bu yüzden ilk Eleştiri’min okurları, düşüncelere orada banauygun görünen deyimler (terimler) gibi uygun düşecek daha yaygın vegündelik deyimler (karşılıklar) biliyorlarsa ya da oradaki düşüncelerinkendilerinin ve bununla da o düşüncelere işaret eden her deyimindeğersizliğini göstermeye (açığa çıkarmaya) güçleri yetiyorsa, ilkiniyapmakla beni kendilerine borçlu kılacaklar, çünkü istediğim yalnızcaanlaşılmaktır, ikincisini yapmakla da, felsefeye hizmet etmiş olacaklardır.Amabudüşüncelerayaktakaldığısürece,onlaradahauygunveaynızamandadadahayaygın (gündelik)karşılıkların (deyimlerin)bulunabileceğindenpekkuşkuluyum.[19]

Böylece,insanruhundakiikiyetinin,bilmevearzulamayetilerininaprioriilkeleri bulunmuş ve onların kullanımının koşulları, kapsamı ve sınırlarıbakımındanbelirlenmişoldu;bununlada teorikolduğukadarpratikdeolansistematikbirfelsefenin,birbilimolarak,sağlambirtemeliatılmışolacaktır.

Bütün bu çabaların karşısına, birinin, a priori bir bilginin hiçbir yerdeolmadığınıveolamayacağınıansızınbulmasındandahakötübirşeyçıkamaz.Amabubakımındanenufakbirtehlikeyoktur.Bubirinin,akılyoluylaaklınolmadığını kanıtlamayı istemesine benzer. Çünkü biz bir şeyi akıllabildiğimizi ancak şu durumda söylüyoruz: Bir şey deneyde karşımıza bubiçimde çıkmamış da olsa, bir şeyi bilebileceğimizin bilincindeysek, yanionun bizce bilgisinin olabilirliğinin bilincinde olduğumuzda, bunu akıllabiliyoruzvebubakımdandaakılbilgisiyleaprioribilgiaynışeydir,özdeştir.Birdeneyönermesindenzorunlulukçıkartmayıistemek(expumiceaquam–süngerdensuçıkarmakgibi)bununladabiryargıyagenellikvermeyiistemektam bir çelişmedir. (Bu genellik olmadan akıl yürütme–çıkarım olmaz, buolmadandaanalojiyoluylaakılyürütmebiledüşünülemez;çünküanalojihiçolmazsavarsayılmışbirgenellik,nesnelbirzorunlulukturveböylecedeherzaman gerçek bir genelliği koşul sayar.)Yalnız a priori yargılarda bulunannesnelzorunluluğunyerineöznelzorunluluğu,yanialışkanlığıkoyma,aklınkonu (nesne) üzerinde yargıda bulunma gücünü –yani o konuyu ve ona aitolan şeyleri– bilme yetisinin olmadığını söylemek olur; sözgelişi, sık sıkyinelenenveöncekibelirlibirdurumuhepizleyenşeyinsonuçolaraköncekidurumdan çıkarılabileceğini söylememek (çünkü bu akıl yürütme, nesnelzorunlulukveaprioribirbağlantıkavramınıkabuletmekanlamınagelirdi),

amayalnızca(hayvanlarınyaptığıgibi)benzerdurumlarınbeklenebileceğinisöylemekolur;yaninedenkavramınıaslındailkeceyanlış,birdüşüncetuzağı(basit bir yanılma) olmaktan öteye gitmeyenbir şey diye reddetmekdemekolur. Bu nesnel ve genelgeçerlilik eksikliğine, akıl sahibi başka varlıklarabaşkabirtasarımbiçimiyüklemekiçinbirnedenolmadığınısöyleyerekçarebulmak istenirse –bu da geçerli bir çıkarım oluyorsa– bilgimizingenişlemesine bilgisizliğimizin bütün kafa yormalarımızdan daha büyükhizmeti dokunmuş olur, yani eğer bu akıl yürütme geçerli olabilseydi,bilgisizliğimiz, bilgimizin genişlemesine bütün düşünmelerden daha yararlıolacaktır.Çünkü yalnızca bu durumda, insandan başka akıl sahibi varlıklarıtanımadığımızdanböylevarlıklarınkendimizitanıdığımızşekildeolduklarınıkabul etmeye hakkımız olur (eşdeyişle, onların kendimizi bildiğimiz gibiyaratılmış olduklarını kabul etmeye hakkımız olur –Çev. n.), yani onlarıgerçektentanımışolurduk.Buradabirkabulün,doğrusaymanıngenelliğinin,bir yargının nesnel geçerliliğini (yani bilgi olarak değerini)kanıtlayamayacağınınsözünübileetmiyorum;eğerbukabul,doğrusaymabirrastlantı sonucu gerçek çıksa bile, yine de bu nesneye uygunluğunun kanıtıolamaz; evrensel genelgeçer ve zorunlu bir uygunluğun temelini yalnızcanesnelgeçerlilikoluşturabilir.

Hume, bu ilkeler konusundaki genel deneycilik sisteminden pekmemnunolurduherhalde;çünkübilindiğigibiHume,Tanrı,ÖzgürlükveÖlümsüzlüküzerine aklın verdiği bütün yargıları yadsımak, yok saymak için, nedenkavramı konusunda, zorunluluğunher türlü nesnel anlamı yerine, salt öznelbir zorunluluğun, yani alışkanlığın kabul edilmesini istiyordu; ve bir kezilkeleri elde edince de, bunlardan sonuçları sağlam birmantıksal kesinliklekolayca çıkartabilirdi. Ama Hume, deneyciliği, matematiği de içine alacakbiçimdegenelleştirmedi.O,matematiğin ilkelerinin analitik olduğunukabulediyordu ve bu doğru olsaydı, bu önermeler gerçekten zorunlu (apodiktik)olacaklardı.Amabundan aklın felsefede de zorunlu, yani nedensellik ilkesigibi sentetik yargılarda bulunma yetisine sahip olduğu gibi bir sonuççıkarılamazdı. Ama deneycilik ilkeler için genel olarak kabul edilseydi,matematikdeonunkapsamınagirerdi.

Oysamatematik, antinomide kaçınılmaz biçimde görüldüğü gibi, yalnızcadeneysel ilkeleri kabul eden akıl ile çatışmaya girdiğine göre (çünkümatematik, uzayın sonsuz bölünebilirliğini karşı çıkılmaz bir biçimdekanıtlar;oysadeneycilikbunukabuletmez), imdikanıtlamanınsağladığıenbüyük apaçıklık, deney ilkelerinden yapıldığı öne sürülen çıkarımlar ileaçıkçaçelişirvebukezdebenialdatanhangisidir,yüzmüyoksaduygumu(gözlermi,parmaklar–dokunmaduyusu–mu?)diyeCheselden’inkörügibisormak gerekir (çünkü deneycilik kendisini duyumlanan bir zorunlulukta,rasyonalizm ise doğrudan kavranan bir zorunlulukta temellendirir).Böylece

geneldeneycilik(empirizm)gerçekbirskeptisizm(şüphecilik)olarakortayaçıkar ve bu böylesine sınırsız bir anlamda Hume’a yanlış olarak maledilmiştir,[20] çünkü Hume, matematiği hiç olmazsa deneyin sağlam birmihenktaşıolarakbırakmıştır;oysabugeneldeneycilik,hernekadardeney,yalnızduyulardandeğil,aynızamandayargılardanoluşuyorsada,deneyiçinhiçbirmihenk (denek) taşı bırakmadı; çünkübirmihenk taşı ancakaprioriilkelertarafındanverilebilir.

Yine de bu felsefe ve eleştiri çağında böyle bir deneyciliğin ciddiyealınması güç bir iş olduğundan ve bu belki de yargı gücümüzü yalnızcaçalıştırmak için ve karşıtlık aracılığıyla aklına priori ilkelerininzorunluluğunu daha iyi gün ışığına çıkarmak amacıyla ortaya konulmuşolacağından, bunun dışında pek öğretici bir yanı bulunmayan bu işle(empirizmle)uğraşmakisteyenlereyinedeteşekküretmeliyiz.

Giriş

PratikAklınBirEleştirisiDüşüncesiÜstüneAklınteorikkullanımıyalın(bloss)bilgiyetisininnesneleriyleuğraşıyordu

vebukullanımgözetilerekyapılanbu aklın eleştirisi, gerçekteyalnızca saltbilgi yetisiyle ilgiliydi. Çünkü bu yeti kolaylıkla sınırlarını aşıp erişilmezkonular (nesneler) ya da birbirleriyle çelişen kavramlar arasındakaybolmasıyladasonradanpekiştirilenbirkuşkuuyandırıyordu.Aklınpratikkullanılışında durum farklıdır. Bu kullanımda akıl, iradenin belirlenmenedeniyle uğraşır; bu irade (istenç) ya tasarımların karşılığı olan nesneleriyaratmak ya da (fizik–doğal güç buna yeterli olsun olmasın) bu nesnelerimeydana getirmek üzere kendini belirleme, yani kendi nedenselliğinibelirleme yetisidir. Çünkü hiç olmazsa burada akıl, iradeyi (istenci)belirlemeyeyeterliolabilirveyalnızcaistemesisözkonusuolunca,herzamanakılnesnelgerçekliğesahiptir.Bunagöresorulacakilksoruşudur:Saltakıl,iradeninbelirlenmesi içinkendibaşınayeterlimi,yoksaakıl iradeninancakdeneysel–koşullu olarak mı belirleme nedeni olabilir? Burada salt aklıneleştirisiylehaklıçıkarılan,amadeneyselolarakaçıkçaortayakonamayanbirnedensellik kavramı, yani özgürlük kavramı işe karışır; ve şimdi biz buözelliğingerçekteninsanıniradesine(böylecedebütünakılsahibivarlıklarıniradesine) uygun geldiğini, ona özgü bir özellik olduğunu kanıtlayacakgerekçeler, dayanaklar bulabilirsek, bununla yalnız salt pratik aklınolabileceğigösterilmeklekalmayacak,fakatdeneyselolaraksınırlanmışaklındeğil, yalnızca salt aklın kesinlikle (koşulsuz biçimde) pratik olabileceği deortaya çıkmış olacaktır. Bu yüzden biz salt pratik aklın eleştirisiyle değil,genellikle pratik aklın eleştirisiyle uğraşacağız. Çünkü salt akıl, böyle biraklın bir kez var olduğu açığa çıkarılırsa, hiçbir eleştiriye gereksinmegöstermez. Salt (katkısız) akıl, her türlü kullanımın eleştirisi için gereklikuralı (ölçüyü) kendi içinde taşıyan akıldır. Böylece pratik aklın bir bütünolarak (genellikle) eleştirisinin görevi, deneysel olarak koşullanmış aklı,iradenin belirlenme nedenini (ilkesini) yalnız ve tek başına vermek istemeiddiasından alıkoymaktır. Salt aklın kullanımı (böyle bir aklın var olduğukabulediliyorsa)yalnızcaiçkindir(immanent);tekbaşınakendisininegemenolduğunuönesürendeneyselolarakkoşullanmışaklınkullanımıiseaşkındır(transandant) ve kendi alanını bütünüyle aşan ölçüsüz istemelerle(beklentilerle) ve buyruklarla ortaya çıkar; bu durum ise, spekülatifkullanımda salt akıl üstüne söylenebilecek olan şeye tam ters düşen birdurumdur.

Bununlabirlikte,aklınpratikkullanımının temelindebulunandasaltaklınbilgisi olduğundan, Pratik Aklın Eleştirisi‘nin genel çizgileriyle

bölümlenmesi, Teorik Aklın Eleştirisi‘nin bölümlenmesine uygunyapılmalıdır, ona uygun olarak düzenlenmelidir. Buna göre burada da, yaniPratik Aklın Bir Eleştirisi‘nde de birUnsurlar (Başlangıç) Öğretisi ve birYöntem Öğretisi olmalıdır. Birincisinin ilk bölümünde, doğruluğun kuralıolarak bir Analitik bölüm ve pratik aklın yargılarındaki görüntünün(kuruntunun) açıklanması ve çözümü olarak bir Diyalektik, bulunacak veyalnızAnalitiğinaltbölümlerinindüzeni,saltspekülatifaklıneleştirisindekidüzenin tersi olacaktır. Çünkü buradaki Eleştiri’de ilkelerden başlayarakkavramlara ve kavramlardan da olabilirse duyulara geçeceğiz, oysa,spekülatif akılda duyulardan başlamamız ve ilkelere varmamız, ilkelerde işibitirmemiz gerekiyordu. Bunun nedeni de şudur: Bu kez söz konusu olaniradedir(istenç),aklıdanesnelerleolanbağlantısı,ilgisibakımındandeğil,buiradeyle ve onun nedenselliği ile bağlantısında göz önünde bulundurmamızgerekir. Çünkü deneysel olarak koşullanmamış nedenselliğin ilkelerindenbaşlanmalıdır (onlar başlangıç olma zorundadır –Çev. n.); böyle bir iradeyibelirleyen ilkelerle ilgili kavramlarımızı saptamayı, bunları nesnelere,sonunda da özneye ve öznenin duyusallığına (duyarlığına) uygulanması ileilgilikavramlarımızıkurmayıancakbundansonradeneyebiliriz.Özgürlüktençıkannedensellikyasası,yaniherhangisaltbirpratikilkeburadakaçınılmazolarak başlangıç durumundadır ve ancak kendisinin ilinti içindebulunabileceğinesneleribelirler.

III

YARGIGÜCÜNÜNELEŞTİRİSİ

BirinciBasımİçinÖnsöz

(1790)

A priori ilkelerle bilme yetisine Katkısız Akıl (Salt Akıl), bu bilmeninmümkünolup olmadığının ve sınırlarının genel bir araştırılışına da KatkısızAklınEleştirisi denebilir; söz konusu yeti ile, bu başlık altında daha öncekiyapıtımızda da görüldüğü gibi, kendi özel ilkelerini izleyen pratik aklın buyetisini incelemeyi istemeksizin, aklın yalnızca teorik alandaki kullanımıanlıyorum. Bu eleştiri doğrudan doğruya şeyleri a priori olarak bilmeyetimizin yalın bir araştırılmasına yönelecektir; bu yüzden de kendisineyalnızcabilgi elde etme,bilgi edinmeyetimizi konuedinecek,hoşlanmavehoşlanmama (haz ve acı) duygusu ile arzulama yetisini dışarıda bırakacak,bilgilenmeyetileri arasındadadikkatiniyalnızcaanlamayetisineveonunapriori ilkelerineyöneltecekvebunudayargıgücünüveaklı(teorikbilmeyeait olan bu yetiler) dışarıda bırakarak yapacaktır; çünkü bilgiyi a prioriilkelerle kurma çabasındaki başarı, anlama yetisinden başka (Verstand) birbilgilenmeyetisiilemümkünolamaz.BütünbuyetileriçokyakındanelealıpinceleyenEleştiri’ye bilginin gerçek büyük kısmına öteki yetilerden fazlacakendikaynaklarıilesahipolduğunuönesürenherbiryeti,yalnızdoğayasasıolarakfenomenlerintümüne(bunlarınformudaaprioriolarakaynıbiçimdeverilmiştir)aprioriolarakkendiniyerleştirenanlamyetisindenbaşkahiçbirşeye bağlı değildir; anlama yetisi, bilme yetimiz için aşkın (transandantal)oldukları bir hakikat olan ve bu yüzden de ne yararsız ne de yapay olan,düzenleyici ilkeler olarak hizmet eden ideler arasındaki bütün ötekikavramları ortaya çıkaranbir yetidir; böyleceEleştiri, bir yandangenelliklebütün şeylerin bilgisininmümkün olup olmadığını bu sınırlar içinde kapalıtutmayıistediğisanılananlamayetisinin(yani,bilinebilenherşeyinolasılığıkoşullarını a priori olarak veren bu yetinin) insanı huzursuz bırakanyönelimlerine bir fren olmakta, öte yandan da her türlü bilginin en sonamacınıhiçbirzamanortayakoyuponaulaşamayanbirbütünlükilkesinegöredoğayıgözlemleyerekkendikendisiniyönetebilmektedir.

Demekkibukendiözelalanınabilmeyetisindesahipolananlamayetisininkendisiydi,bubilmeyetisidebilgininkurucuilkeleriniaprioriolarakelindebulundurmaktaveeleştiriile,genellikledekatkısız(salt)aklıneleştirisidiyeadlandırılan ile,ötekibütünrakiplerinekarşıeminvekesin, fakat tek(tikel)bireldebulundurmayıkurmayayöneliyordu;arzulamayetisi ile ilgiliolarakda yalnız kurucu a priori ilkeleri içeren aklın aynı yolla, pratik aklıneleştirisindekendialanınısıkıcaeldetuttuğugörülür.

Fakat,bilmeyetilerimizdizisindeyeralanyargıgücü,anlamayetisiileakılarasında bir orta terim (bağlaç) oluşturur; ama o da a priori ilkelere sahip

midirvebuilkelerdeaynızamandahemkurucuhemdedüzenleyicimidirler?(Özel bir alanı göstermemekle birlikte.) Ve yine bunlar arzulama yetisi ilebilmeyetisiarasındaaracıbirbağolarakhoşlanmavehoşlanmama(zevkveacı) duygusunaa priori bir kural verebilirler mi? (Anlama yetisinin ilkine,aklın da ikincisine a priori yasalar dikte ettiği gibi); işte bu sorularlaelinizdekiYargıGücününEleştirisiileilgilenmektedir.

Katkısız(salt)aklınbireleştirisi,yaniaprioriilkeleregöreyargıyetimizin(Urteilskraft)bireleştirisikendisiniözelbirkısımgibielealmadan,eğerbirbilme yetisi olarak gerekli görürse, o zaman eksik, tamamlanmamış sayılır;katkısızbirfelsefesistemininilkeleri,pratikveteorikkısımlararasındaözelbir kısım oluşturmazlar, fakat gereksinme duyulduğunda ve verilmiş birdurumda, ikisinden her birine eklenebilirler. Çünkü metafizik genel adıaltındaböylebir sistembirgünkurulursaeğer (onubütünüyle tamamlamakmümkündürveaklınkullanılışıiçinherbaşvuruştaçokbüyükbirönemtaşır),eleştirinin önce bir kuruluşun, deneyin bağımsız ilkelerinin (kısmının) ilkdayanağının bulunduğu, temelini derinliğine araştırması, bu yapının bazıkısımlarınınçökmemesiiçingereklidir;çünküböylebirçöküşünbütünü(herşeyi)biryıkıntıyaçevirmesikaçınılmazdır.

Fakatyargıgücününyapısından(ki,onundoğrukullanılmasıçokgereklidirve genellikle de yalnız bu yetiden istenen bir şeydir; yoksa ortak duyu adıaltındabaşkabirşeydendeğil),yargıgücüiçin,özelbirilkeninbulunmasınınbüyükzorluklarıgerektirdiğisonucunakolaycavarılabilir(çünkübuözelilkeaprioribirşeyikendiiçindebulundurmakzorundadır,aksidurumdaözelbirbilme yetisi olarak en yaygın eleştiriye sunulamaz) ve bu yüzden dekavramlardanaprioriolarakçıkarılamaz;bukavramlargerçektendeanlamayetisine aittirler ve yargı yetisi de yalnızca onları kullanmayı kendisineönerebilir. İmdi yargı yetisi gerçekte hiçbir şeyi bildirmeden (hiçbir şeyhakkında bilgi vermeden) ve kendisine yalnızca bir kural olarak yarayan,fakatkendiyargısınıuyduracağınesnelbirkuralolmayan,birkavramvermekzorundadır;çünküozamankuralınuygulandığıdurumunverilmişbirdurumolup olmadığını ayırt edebilmek için başka bir yargı yetisine gerekduyulacaktır.

İşteilkekonusundakibuengelle(öznelyadanesnelolsun)başlıcasanatınyadadoğanınyücevegüzel kavramlarını içerenve estetikyargılar denilenyargılardakarşılaşılır.Buyüzdendebuestetikyargılardakiyargıyetisininbirilkesinin eleştirel incelenişi, bu yetinin bir eleştirisinin en önemli kısmıdır.Çünkükendibaşlarınaonlarbilgiye(eşyanınbilgisine)hiçbirşeykatmazlar,yalnız bilme yetisine aittirler ve bu yeti ile, aklın kavramlarında arzulamayetisi kendi a priori ilkelerine sahip bulunduğu için bu arzulama yetisinibelirleyiciilkesiolabilenşeylekarıştırılmamasıgerekenbirkaçaprioriilkeye

bağlı hoşa gitme ve hoşa gitmeme duygusu arasındaki doğrudan bir bağıkanıtlarlar. Doğanın mantıksal değerlendirilişinde deney, şeylerin içindekiyasaya, anlamayetisineyadaduyusalolanıngenelkavramınınulaşamadığıaçıklamaya uygunluğu sergiler: Burada yargı yetisi yalnız doğal nesne ileduyuüstübilinemeyenşey(doğanınbilgisiniedinmekiçinyalnızkendigörüşaçısından kullanılması gereken ilke) arasındaki bağın ilkesinin kendisindençıkarılabilir. Bu durumda dünyadaki varlıkların bilgisine bu türa priori birilkeuygulanabilirveuygulanmalıdırda;veaynızamandadapratikakıl içinyararlı olan görüşler açığa çıkarılmış olur; ama henüz o, hoş olma ve hoşolmama(hazveacı)duygusuiledoğrudanbirbağasahipdeğildir;iştebubağyargı gücü ilkesinin tam bir bilmecesi, gizi olmuş ve böylece bu yeti içineleştirideözelbirbilimayırmakzorunluhalegelmiştir;çünkükavramları(acıvehazduygusu içindoğrudandoğruyahiçbirdurumdasonuççıkarılamayankavramları) izleyen mantıksal yargı, bu kavramların sınırının eleştirel birbelirlenimiilefelsefeninkuramsalkısmınakesinlikleeklenmişolacaktır.

Estetikbiryargıgücüolarakbeğeninin incelenişine,buyetininkültürüyada oluşumu (formasyonu) açısından (ki, bu konu geçmişte olduğu gibi,gelecekte de üzerinde hiçbir benzer araştırma yapılmaksızın akışınısürdürecektir) ve esas olarak da transandantal görüş noktasından dolayıburada girişilmemiştir; bu eksikliğin (yetkin olmayışın) anlayışlakarşılanacağını ve bağışlanacağını ummak istiyorum; fakat varılmasıamaçlanandahasonrakigörüşbakımındançokciddibirincelemeyibeklemekgerekir.Amabununlabirlikte,buradada,doğanınoldukçaanlaşılmazbirhalegetirdiğibirprobleminçözümlenmesindekibüyükgüçlüğünortayakoyduğuherhangi bir sonuçtaki kaçınılması zor bazı karanlık yerlerin de hoşgörüylekarşılanacağını umuyorum; çünkü eğer ancak problem açık ve seçikçekonulmuşolsaydı, dildededoğru tambir biçimde ifade edilmişolurdu; öteyandan böyle bir ilkeden yargı fenomenin çıkarımlanması belki de tam biraçıklığasahipdeğildirvekavramlarlaeldeedilenbirbilgidedoğrulukölçütügereklidir ve buna da yapıtın ikinci kısmında ulaşılmış olduğunudüşünüyorum.

İmdiburadabununlaeleştirelyapıtımıntümünütamamlamışoluyorum.Buyaşımda böyle bir çalışma için hâlâ gereken zamanı kazanmak amacıylaöğretiyegecikmedengeçmekistiyorum.Açıktırkibukısımdayargıyetisiiçinözel bir bölüm bulunmayacaktır; çünkü bu yetinin hatırına eleştiri, teorininyerinehizmetedecektir,fakatfelsefenin(vekatkısızfelsefeninde) teorikvepratik, ahlak ve doğa metafiziği olmak üzere bölümlenmesiyle bu görev(girişim)tamamlanmışolacaktır.

Giriş

I

FELSEFENİNBÖLÜMLENMESİÜZERİNE

Şeylerin rasyonel bilgisinin ilkelerini kavramlar (yalnız mantıkta olduğugibideğil,nesnelerinayrımınıyapmaksızıngenellikledüşüncenin formununkavramları) aracılığıyla elde eden (içeren) bir şey olarak felsefeyi teorik vepratikolmaküzerebölümlediğimizzaman,genellikleyerindevedoğrubiryolizlemiş oluruz. Ama nesnelerine bu rasyonel bilginin ilkelerini verenkavramlar çoközelbir biçimde farklı olmakzorundadırlar; aksi haldeonlarbirbiliminçeşitlikısımlarınaaitolanrasyonelbilgininilkeleriarasındadaimabirkarşıtlığanedenolurlar.

Demek ki yalnız iki tür kavram kategorisi vardır ve kendi nesnelerininolabilirliğininpekçokfarklıilkelerinitaşırlar;bunlar,doğalkavramlar(doğakavramları)veözgürlükkavramıdır.İlkiaprioriilkelereuygunolarakteorikbilgiyimümkünkılar;ikincisiisebuteorikbilgiyegöreyalnızcakendiiçinde(kendikavramında)negatifbirilke(basitbirkarşıtlık)içerir;amaöteyandandairadenin(istencin)belirlenmesininalanınıyaygınlaştıranvebuyüzdendepratik adı verilen temel önermeleri (ilkeleri) ortaya koyar. Böylece felsefekendi ilkelerince oldukça ayrımlaşmış olan iki kısma bölünür isabetli birbiçimde;TeorikkısımyadaDoğalFelsefe(DoğaFelsefesi);vepratikkısımyadaMoralFelsefe (bu,özgürlükkavramınagöre işleyenaklınpratikyasakoyuşuna verilen addır). Fakat bugüne değin bu ifadeler, farklı ilkeler vefelsefenin bölümlenmesi bakımından çok yanlış kullanılmışlardır; doğakavramlarına bağlı pratik ile özgürlük kavramına bağlı pratik karıştırılmış,yine teorik ve pratik felsefenin aynı ad altında karıştırıldığı görülmüş veaslında hiçbir şeyin bölümlenemediği bir bölümleme yerleştirilmeyeçalışılmıştır (çünkü iki bölüm de –kısım da– aynı türden ilkelere sahipolabilirler).

Arzulama yetisi olarak görülen irade, örneğin kavramlara göre eyleyennedengibi,gerçektendedünyadakidoğalpekçoknedendenbiridir.Biriradearacılığıylamümkün(yadazorunlu)olaraktasarımlananherşey,kavramlarla(amacansızmaddedemekanizmile,hayvanlardaiseiçgüdüile)nedenselliğibelirlenmemiş bir nedeni olan bir etkinin fiziksel zorunluluğundan veolabilirliğinden farklı olarak, pratik bir biçimde mümkün (ya da zorunlu)olarak adlandırılabilirler. Pratik olma açısından, iradenin nedenselliğinekuralınıverenkavramın,doğalbirkavrammı,yoksabirözgürlükkavramımıolduğuburadabelirlenmemişolarakbırakılmıştır.

Fakat son ayrımı esastır. İradenin nedenselliğini belirleyen kavramı eğer,doğal bir kavram ise, o zaman ilkeler teknik bakımdan pratiktir, eğer oözgürlüğün kavramı ise, bu durumda onlar da ahlaksal olarak pratiktirler.Rasyonel bir bilimin bölümlenişinin, bilgisinin edinilmesi farklı ilkelere

gereksinme duyan nesneler arasındaki ayrılığa bağlı olması gibi, ilk kısmıteorik felsefeye (doğaöğretisi), sonuncukısmıda ikincibölümüoluşturarakpratikfelsefeye(ahlaköğretisine)aitolacaktır.

Bütünteknikpratikkurallar(yani,genelliklebecerivesanatkurallarıyadainsanlarveiradeleriüzerindeetkiyaratanbirbeceriolarakkeskinbirzihninkuralları), eğer ilkeleri kavramların üzerine yaslanıyorsa, teorik felsefeninyalnızca doğal sonuçları olarak sayılmak zorundadırlar. Çünkü onlar ancakdoğalkavramlarauygunşeylerinimkânını(olanağını)içerirlervebununiçinyalnızcadoğadakarşılaşılanaraçlardeğil,amaaynızamandadoğalmotiflertarafındanbukurallarauygunolarakbelirlenebildiğiölçüdekiiradeninkendisi(arzulamayetisivedoğalgüçolarak)sözkonusudurburada.Bununlabirliktebutürdekipratikkurallaryasaolarak(fizikyasalarıgibi)değil,fakatyalnızcatemel davranış kuralı olarak adlandırılırlar; çünkü irade, yasa olarakadlandırılanilkelerleilintisibakımından,yalnızcadoğakavramınadeğil,amaaynızamandaözgürlükkavramınadadayanmaz,onabağlıdeğildir.Builkeler(kurallar) yasalar olarak adlandırılırlar ve sonuçlarıyla birlikte yalnızcafelsefeninikincikısmını,yanipratikfelsefeyioluştururlar.

Katkısız (salt) geometrinin problemlerinin çözümü de bilimin özel birkısmınaaitdeğildir;ölçümyapmadakatkısız(rein)geometridenfarklıolarakvegenelliklegeometrinin ikincibirkısmıolanpratikgeometriadınıalır;veyinebundandadahaazbirbiçimde,gözlemlerinyadadeneylerinkimyasalveya mekanik sanatı da doğanın öğretisinin (kuramının) pratik bir kısmıolarak tanınmalıdır. Yine ev ve köy ekonomisi, devlet adamlığı, politikasanatı,toplumsalilişkilersanatı,diyetyapmanınzorunlukuralları,eğilimlerifrenlemevetutkularıbellibiramaç(mutluluk) içineğitmesanatı ilebirliktemutluluğunevrensel(genelgeçer)öğretisibile,pratikfelsefeolaraktanınmalıya da genellikle felsefenin ikinci kısmının oluşturulması için alınmalıdır.Çünkü bunların hepsi yalnızca bir becerinin (yapmayı bilmenin) kurallarınıiçerir (ve sonuç olarak da biricik teknik pratik olan şeylerdir); ve neden ilesonucun doğal kavramlarına bağlı mümkün bazı sonuçlar elde etmek için,teorik felsefenin bir kısmını oluşturan ve bu bilimin (doğabiliminin) yalındoğal sonuçları gibi olan ve bu buyruklara tabi bulunan bu kurallar pratikdenilenözel bir felsefedebelli bir yer tutmayakalkışamazlar.Bunakarşılıközgürlük kavramı üzerinde bütünüyle temellenen pratik ahlakın buyrukları,doğadan alınmış iradenin itici güçlerinin tümüyle dışarıda bırakılmasıyla,doğanınboyuneğipuyduğubukurallargibi,buyruklarınçoközelbirtürünüoluştururlar ve yalın bir biçimde yasalar olarak adlandırılırlar; fakat bunlar(ahlak yasaları) duyarlığın (Sinnlichkeit) koşulları üzerinden doğa yasalarıgibi yer almazlar; onlar duyularüstü bir ilkeye sahiptirler ve yalnızkendilerini,felsefeninteorikkısmıyanında,pratikfelsefeadıaltındabirbaşkakısmındaortayakoyarlar.

Buradan da görülmektedir ki, felsefenin vermiş olduğu pratik buyruklarınbirbütünlüğü,pratikolmalarıbakımından, teorikfelsefeninyanındaözelbirdal (kısım) oluşturmazlar; çünkü onların ilkeleri eğer doğanın teorikbilgisinden(teknikpratikkurallargibi)tümüyleçekilipçıkarılsaydı,ozamanözelbirbölümoluşturabilirlerdi;amabupratikkurallar,ilkelerini,herzamanduyusallıktarafındankoşullandırılanbirdoğakavramındanödünçalmadıklarıiçin sonuç olarak formel yasalar tarafından tanınabilir (bilinebilir) olanözgürlükkavramınıyalnızcakuran,ortayakoyanduyuüstübiryerdebulunur.Demekkibubuyruklarpratikolarakahlaksaldırlar,yaniyalnızcaşuyadabueğilimin verdiği buyruk ve kurallar olmayıp, aynı zamanda eğilimlere veamaçlaraöncedenbaşvurmayanyasalardırlarda.

II

GENELOLARAKFELSEFENİNALANIÜSTÜNE

İlkeleregörebilmeyetimizinveonunlabirliktedefelsefeninkullanımı ilekavramların a priori işletilişi (kullanılışı) birbirlerinden oldukça farklı biryayılımgösterirler.

Fakat bu kavramların kendileriyle ilinti içinde bulundukları bütünnesnelerinbiraradabulunuşuile,mümkünolduğubiryerdeonlarınbilgisininelde edilmesi için bu amaca bağlı olarak bilme yetimizin tam uygun olupolmadığınabakarakbiraltbölümlemeyapılabilir.

Nesnelere bağımlı oldukları sürece kavramlar, bu nesnelerin bilgisininmümkünolupolmadığındanbağımsız olarak, kendi alanlarına sahiptirler vebu alan kavramların nesnesine genellikle sahip olması gereken bilmeyetimizle ortaya çıkan ilişki içinde belirlenir. Bilginin bizim için mümkünolduğubualanınbirkısmıbukavramlariçinbirtemeldiryadabirbölgedirvebilmeyetisinigereklikılar.Kavramlarınmeşruolduğububölgeninbirkısmıbu kavramların ve de bilme yetilerine karşılık olan şeyin alanıdır. O haldeempirikkavramlar,bütünduyunesnelerininbirkompleksi(tümbirkarması)olarak kendi bölgelerine doğada sahiptirler; bu bir alan değildir, yalnızca(sığıntı olarak) kalınacak bir yerdir; bu yüzden onlar yasaya uygun olaraküretilirler, yasa koyucu (legislativ) değildirler; fakat onların üzerindetemellenen kurallar empiriktirler (deneysel–duyusaldırlar) ve bunun sonucuolarakdaolumsaldırlar(kontingent).

Tümbilmeyetimizin,doğakavramlarınınveözgürlükkavramının,buherikitürkavramındaaprioriyasakoyucuolmasıbakımındanikialanıvardır.Bunauygunolarakdafelsefe,teorikvepratikolmaküzereayrılır.Fakatonunalanının yayıldığı ve orada yasal gücünü (yasallığını) kullandığı bölge, herzaman yalnızca hermümkün deneyin nesnelerinin bütünlüğünün bölgesidir;böylece onlar yalnızca yalın fenomenler olarak alınırlar ve fenomenler(görünüşler)olmaksızınonlarlailintili(bağımlı)olananlamayetisininhiçbiryasallığıkavranamaz.

Doğakavramlarınınyasakoyuculuğu,yasallığıanlamayetisininaracılığıylasağlanır ve teoriktir; özgürlük kavramı aracılığıyla ortaya çıkan yasakoyuculuk ise akıl tarafından verilir ve yalnızca pratiktir.Akıl ancak pratikalan içinde yasa koyabilir, doğanın teorik bilgisine göre (anlama yetisincekonulanyasayıtanıyarak)akıldaimadoğanınsınırlarıiçindekalansonuçlarınçıkarımlarla verdiği yasaları (akıl yürütmeler, çıkarımlar yaparak) çekipçıkarabilir.Fakatöteyandanakıl,pratikkurallarınbulunduğu(geçerliolduğu)yerde her zaman yasa koyucu değildir, çünkü bu kurallar teknik pratikkurallarolabilirler.

Demek ki akıl (Vernunft) ile anlama yetisi (Verstand), birbirlerinekarışmaksızın, deneyin aynı vebir bölgesi üzerinde iki farklı yasakoyarlar.Çünküdoğa kavramı az da olsa özgürlük kavramının yasa koyuşu üzerindeetkidebulunduğugibi,özgürlükkavramıdadoğakavramınınyasakoyuşunuazıcıketkiler.Enazındanherikiyasakoyuşunbiraradavarlığınıçelişkisizcedüşünmeninveyineaynıkonudakiyetilerinkarşılıklı ilintilerinikavramanınolanağıKatkısız(Salt)AklınEleştirisi‘ndegösterilmişveburadaortayaçıkan,bu teoriye yöneltilen itirazların diyalektik bir yanıltı olduğu serimlenerekyadsınmasıyolunagidilmiştir.

İmdi bu iki farklı alan (akıl ve anlama yetisi), kendi yasa koyuşlarındabirbirlerinisınırlamazlarvebunudasürekliolarakduyu(deney)dünyasındayaparlar; şöyle ki, bu alanlar, doğa kavramının kendi nesnelerini dolaysızsezişte, kavrayışta da (yani, içgörüde; Anschauung) kendinde–şeyler(numenler) olarak değil, ama asıl fenomenler olarak tasarımladığı bir duyudünyasındantekbiralanındoğmasına,ortayaçıkmasınanedenolmazlar;bunakarşılıközgürlükkavramı,kendinesnesinde, içgörüde (sezişte)herhangibirşeyi değil, fakat kendinde bir şeyi (kendi–başına–bir–şeyi; numenon’u)tasarımlar;böyleceonlardanhiçbirikendinesnesinin,hattadüşünenöznebile,teorikbilgisinikendindebirşey (numen)olaraksağlayamaz;bu isedeneyinbu her türlü, yani bütün nesnesinin imkânının gerçek temeli yapmamızgereken, ama hiçbir zaman yaygınlaştırıp genişletemediğimiz ya da birbilgiyeyükseltemediğimizduyularüstübirşeyindüşüncesi(idesi)olabilir.

Demekki tümbilmeyetimiz içinsınırlarıçizilmemiş, fakatkaçınılmazdaolanbir alan–duyuüstününalanı–vardır; bu alandabiz teorikbilgi içinbirbölgebulamadığımızgibi,neaklınnedeanlamayetisininkavramlarıiçinbubölgeiçindebiralanasahipolabiliriz;bualandakiaklınteorikkullanımıiçinolduğugibi pratik kullanımı için de idelerle uğraşmak zorunda kalırız; amaözgürlük kavramından çıkarılan yasalara bağlı kalarak bu idelere yalnızcapratikbirgerçeklikyükleyebilirizvebuyüzdendeteorikbilgimiz,önemlibirölçüde,duyuüstüne(anlaşılırolana)kadaryayılmamışolur.

Şimdi eğer doğa kavramının duyusal alanı ile özgürlük kavramınınduyuüstü alanı arasında ölçülemeyecek denli derin bir uçurumun varlığısaptanmışsa ve yine ilkinden ikincisine (aklın teorik kullanımı aracılığıyla)mümkün bir geçiş söz konusu değilse ve bunlar, birincinin ikinci üzerindehiçbiretkisininolmadığıtamanlamıylaikifarklıdünyaolarakbulunuyorlarsave fakat bununla birlikte, ikincisinin (yani, özgürlük kavramının) birincisiüzerinde (doğa kavramı) bir etkisinin olması gerektiği söz konusuysa, ozamanözgürlükkavramıduyusaldünyadakendiyasalarıncaortayakonulan(önerilen) amacı gerçekleştirmek durumundadır ve sonuç olarak doğa dakendiformununyasasınauygunbirbiçimdeenzamandanözgürlükyasalarına

göre kendi içinde gerçekleştirilecek amaçların olasılığı ile uyum içindebulunan bir şey olarak düşünülmelidir. İmdi özgürlük kavramının pratikiçeriği ile doğanın ilkesi olan duyuüstünün birliğinin ortak bir temelibulunmak zorundadır ve bulunmalıdır; ve bu birlikli temelin kavramı, aynışeyinbilgisineneteoriknedepratikolarakulaşamasadavebuyüzdenözelbir alana sahip olmasa da, birinin ilkelerine göre düşünme biçimindenötekininilkelerinegöredüşünmebiçiminegeçişiolanaklıkılar.

III

FELSEFENİNİKİKISMINI(TEORİKVEPRATİK)BİRBÜTÜNLÜKİÇİNDEBİRLEŞTİRMEARACIOLARAKDÜŞÜNÜLENYARGI

GÜCÜNÜNELEŞTİRİSİÜSTÜNE

Bilme yetilerinin eleştirisi, onların a priori olarak yapabildikleri şeylereoranla, nesnelerle ilgili olanhiçbir alana sahipdeğildirler; çünkübu eleştiribiröğretideğil,amayalnızcabuyetileriyapısıvedurumuileuyumiçindekive onlar aracılığıyla bir öğretinin mümkün olup olmadığının ve nasılolabileceğinin araştırılmasıdır; bu yetilerin eğilimlerinin alanı tümüyle onunalanıdır ve eleştiri onları yasal sınırlarının içinde tutmak zorundadır; fakatfelsefenin bölümlenmesine girememiş olan şey şimdi esas kısım olarakgenellikle,eğero,kendindeneteorikkullanımiçinvenedepratikkullanımiçinyararlıolmayanilkelerbulunduruyorsa,katkısızbilmeyetisinineleştirisiiçerisinegirebilir.

Bütünapriori teorik bilginin temelini oluşturan (içeren) doğa kavramlarıanlama yetisinin yasa koyması üzerinde yer alırlar, ona dayanırlar.Duyusal(empirik) olarak koşullandırılmamış a priori bütün pratik buyruklarıntemeliniiçerenözgürlükkavramıise,aklınyasakoyuşuüzerindebulunur.İştebuyüzden,kendimantıksalformlarınagöre,kökenineolursaolsun,ilkelereuygulanabilmesininyanındabuikiyetiaynızamanda,kendiiçeriklerinegöre,kendi üstünde bir başkası olmayan (a priori olarak) kendi özel yasakoyuşlarına sahiptir ve bundan dolayı da felsefenin teorik ve pratik olmaküzereikibölümeayrılmasıhaklılıkkazanır.

Fakat en üst düzeydeki bilme yetileri ailesi (topluluğu) içinde, akıl ileanlamayetisiarasındabirortaterimvardır;buyargıgücüdür,onunözelbiryasakoymasısözkonusuolmadığızaman,yasalarınuygunolarakaraştıracağıkendi özel ilkesine, yani a priori öznel bir ilkeye göre, kendi içindetaşıyabileceği analojiye (kıyaslama gücüne) göre, varsayımda bulunabilme(tahmin edebilme ve kestirme) ayrıcalığına (nedenine) sahip oluruz. Bu aprioriöznelilkekendialanıolaraknesnelerinalanınasahipolmasada,başkabirilkeningeçerliolmadığıkesinnitelikli,özelliğiolanbirbölgeyebiryerdesahipolabilir.

Nevarkibunun(yani,analojiileyargıdabulunmanın)yanında,yargıgücüile tasarımlama yetilerimizin başka bir düzeni arasında bir bağ kurmak içinyenibirtemelvardırvebubilmeyetileriailesiileolanakrabalıkilişkilerindendaha da büyük bir önem taşırmış gibi görünür. Çünkü ruhun yetileri ya dayetergüçleri (kapasiteleri),ortakbir temeldendaha fazlası türetilemeyenüçkısmaindirgenir:Bilmeyetisi,hoşlanmavehoşlanmama(hazveacı)duygusuve arzulama yetisi.[21] Bilme yetisi, eğer bu yeti (arzulama yetisi ile

karıştırılmaksızınkendibaşınadüşünüldüğündeolmasıgerektiğigibi) teorikbilgiyetisiolarakdoğayabağlanırsa,onayalnızanlamayetisiyasakoyabilir;ve doğanın (fenomen olarak) dikkate alınmasıyladır ki, a priori doğakavramlarının,yanianlamayetisininkatkısızkavramlarınınaracılığıylayasakoymak, ancak bizim için mümkün olabilir. Özgürlük kavramına uygunolarak en üstün bir yeti durumundaki arzulama yetisine ise yalnız akıltarafından(çünkü,yalnızonuniçindebuözgürlükkavramınınbiryerivardır)yasa a priori bir biçimde verilmiştir. Şimdi arzulama ve bilme yetileriarasındahoşlanma(hazduygusu)yetisiyeralır, tıpkıyargıgücününanlamayetisi ileakılarasındabirbağlayıcılıkyapmasıgibi.Buyüzdenhiçolmazsaşimdilikyargıgücününkendi içindeaprioribir ilkeyi içerdiğinisanabiliriz;acı ve haz duygularının (hoşlanma ve hoşlanmamanın) zorunlu olarakarzulama yetisine bağlı olması gibi (arzulama yetisi ahlak yasası tarafındanbelirlendiği zaman ister bu ilkeyi aşağı arzularda olduğu gibi öncelesin,isterseyukarıarzulardaolduğugibi izlesin),yargıgücükatkısız (salt)bilmeyetisinden,yanidoğakavramlarıalanındanözgürlükkavramınınalanına,tıpkıonunmantıksalkullanımındaanlamayetisindenaklageçişimümkünkılmasıgibi,birgeçişisağlayacakveolanaklıkılacaktır.

Demek oluyor ki, felsefe, teorik ve pratik olmak üzere, yalnızca iki esaskısma ayrılabilir ve yargı gücünün özel ilkeleri hakkında söyleyebilmeyeyetkili olduğumuz her şey teorik kısma, yani doğa kavramları ile uygunlukiçindeki rasyonel bilgiye ait olmak zorundadır; bununla birlikte bir sistemkurma girişiminde bulunmadan önce, onun mümkün olup olmadığınıkararlaştırmak ve temellendirmek zorunda kalan katkısız aklın eleştirisi üçkısım içerir: Katkısız anlama yetisinin, katkısız yargı gücünün ve katkısızaklın eleştirisi; tüm bu yetiler a priori yasa koyucu olmaları bakımındankatkısız(salt,pür)olarakadlandırılırlar.

IV

’APRİORİ‘YASAKOYUCUYETİOLARAKYARGIGÜCÜÜSTÜNE

Yargı gücü genellikle evrensel (genelgeçer) olanda tikel olarak bulunanın(içerilenin) düşünülmesi yetisidir. Eğer evrensel olan (kural, ilke, yasa)verilmişse, tikel (özel) olanı, onun altına koyan yargı gücü belirleyicidir.Transandantal yargı gücünde olduğu gibi tikel olan a priori olarak bu altakoymanın yer alabildiği koşulları gösterse bile. Eğer yalnız tikel olanverilmişseveyargıgücügenelolanıbulmakzorundaise,ozamanyargıgücütamolarakreflektiftir(refleksiyonludur).

Belirleyici yargı gücü yalnızca, anlama yetisinin verdiği genel (evrensel)transandantalyasalarınaltınakendisineaprioriolaraksunulmuşolanyasayıkoyar,böyleceyapıcatikelolanıgenelebağlamakiçinbiryasayagereksinimduymaz. Fakat doğanın formları çok çeşitlilik gösterir; yine anlama yetisitarafından a priori olarak verilmiş bulunan yasalarca sınırlandırılmamışolarak bırakılan genel (evrensel) transandantal doğa kavramlarının da çokdeğişik biçimleri vardır. Çünkü bu kavramlar yalnız genel olarak doğanın,duyumun nesnesi olarak imkânını içerirler ve bu formlar için de yasalarınolması gerekir. Bunlar empirik olarak, anlama yetimiz açısından olumsal(kontingent) olabilirler; ve eğer onlar yasalar olarak (bir doğa kavramınıngerektirdiğigibi)adlandırılmayakalkılırsa,ozamanbizcebilinmeyenolarakkalançeşitliliğinbirliğininilkesigibizorunlubirbiçimdedüşünmekgerekir.Doğadatikelolandangenelolanayükselmekzorundaolanrefleksiyonluyargıgücü,deneydenödünçalınmayanbirilkeyegereksinmeduyar;çünkübuilkekesinbirbiçimdebütünempirikilkelerinbirliğinikurmakdurumundadır,yineempirik,fakatdahaüstdüzeydevebirbirlerinegöresistemlibirsıralamailedizilenilkelerinaltındabuilkeninbirtemelolarakkurulmasısözkonusudur.Böyle bir transandantal ilkeyi, kendinden çıkan ve yine kendine dönen biryasaolarakyalnızcarefleksiyonlu(reflektif)yargıgücüverebilir.Yargıgücübu ilkeyi dışarıdan bir yerden çıkarmaz (çünkü o zaman belirleyen yargıolurdu) ne de o ilkeyi doğaya dikte edebilir; gerçekten de doğanın yasalarıüstündekirefleksiyon(düşünleme)doğanınkendisiyleörtüşür(onunlauygundüşer), fakat doğa, kendisi hakkında bütünüyle olumsal (kontingent) birkavramavarabilmemiziçinizlenenkoşullarauymaz.

İmdi bu ilke şundan başka bir şey olamaz: Doğanın evrensel yasaları,temellerini, onları doğaya dikte eden (koyan) anlama yetimizde bulurlar(yalnızca doğa olarak doğanın evrensel kavramına uygun bir biçimde);böylece tikel deneysel yasalar, onlarda evrensel yasalarca belirlenmedenbırakılmış şeyin ne olduğuna bakılarak, sanki bir anlama yetisinin (bizimanlamayetimizdeğil)budeneyselyasalarıbilmeyetimizekazandırmışolmasıgibi,onlarınböylebirbirliği ileuygunluk içindedüşünülmelidirler;böylece

de doğanın tikel yasalarına uygunbir deney sistemimümkünkılınmış olur;böylebiranlamayetisininsankigerçekteişler(aktüel)olmamasıgerekliymişgibiyse de (çünkü yalnız bizim refleksiyonlu yargı gücümüze bu iderefleksiyondabulunmaiçin–belirlemeiçindeğil–bir ilkegibihizmeteder);amabuyetiböyleceyalnızkendisinebiryasavermişolur,doğayadeğil.

Şimdi bir nesnenin kavramı, bu nesnenin gerçekliğinin (geçerliliğinin)temel nedenini içermesi bakımından erek (sonluluk) olarak adlandırılır; birnesnenin, şeylerin bu kuruluşuna uygunluğu yalnızca kendi formununerekselliği olarak adlandırılan ereklere göre mümkündür. Bu yüzden yargıgücü ilkesi, genellikle empirik yasalar altındaki doğal nesnelerin formlarınagöre,kendiçeşitliliğiiçindedoğanınerekselliğidir(amaçsallığıdır).Başkabirdeyişle, doğa, sanki kendi empirik yasalarının türlü çeşitliliğinin birliğinintemelini(ilkesini)oluşturanbiranlamayetisigibiolanbukavramaracılığıylatasarımlanır.

Demekkidoğanınerekselliği,kaynağınıancakrefleksiyonluyargıgücündebulan, a priori tikel bir kavramdır. Çünkü doğanın ürünlerine, doğadanereklere(amaçlara)uzananbirbağagöreherhangibirşeyiyükleyemeyiz;bukavramyalnızca empirikyasalar tarafındanverilmişolankendi fenomenleriileilişkisiaçısındandoğaüzerinderefleksiyondabulunmakiçinkullanılabilirancak; öte yandan bu kavram pratik ereksellikten de (insan sanatının veahlaklarınpratikerekselliğindende)bütünüylefarklıdırveüstelikonunla(bupratikereksellikle)karşılaştırmayapılarak(analoji)anlaşılabilirancak.

V

DOĞANINFORMELEREKSELLİKİLKESİYARGIGÜCÜNÜNTRANSANDANTALBİRİLKESİDİR

Transandantal bir ilke, yalnız kendisiyle a priori genel bir koşuluntasarımlandığı ve onunla şeylerin genel bir biçimde bilgimizin nesneleriolabildikleri bir ilkedir. Öte yandan eğer bir ilke, kavramı empirik olarakverilmişbulunanveaprioriolarakbelirlenebilennesnelerinaltındayalnızcaapriori bir koşulu tasarımlıyorsa, o zamanmetafizik bir ilke adını alır.Bunedenle, tözlervedeğişen tözler (cehver)olarak,cisimlerinbilgisinin ilkesi,eğer onların değişimlerinin bir nedeninin olması gerektiği kabul edilirse,transandantaldır; ama eğer değişimlerinin dışsal bir nedene sahip olmasıgerektiği kabul edilirse o zaman da metafizikseldir; çünkü ilk durumda,cisimler ontolojik (varlıksal) öndeyilerle–yüklemlerle (yani, anlam yetisininkatkısız kavramları ile) kavranabilirler ancak, örneğin, töz olarak a prioriönermeyibilmekgibi;amaikincidurumda,busonuncuöndeyinin(yalnızbirdış nedenle hareketin) cisme uygunluğunun mutlak olarak a priori birbiçimdebilinebilmesiiçin,bircisminempirikkavramı(uzaydahareketedennesneolarak)buönermenintemelinekonmakzorundadır.Böylecehemenonugöstereceğim gibi, doğanın ereklilik ilkesi (empirik yasalarındaki farklılığıiçinde) transandantal bir ilkedir, çünkü nesnelerin kavramı, bu ilke altındadüzenlenmişgibigörünendüşüncelerolarak,genelliklemümkündeneyinbirbilgisinin nesnelerinin katkısız, salt kavramından başka bir şey değildir vedeneysel hiçbir şeye başvurmaz. Buna karşılık, özgür bir istencinbelirleniminin idesi olmaksızın kavranamayan pratik ereksellik ilkesi,metafizik bir ilkedir, çünkü istenç (irade) olarak düşünülen, bir arzulamayetisi kavramı deneysel olarak verilmelidir (onlar transandantal öndeyilere–yüklemlere bağlı değildirler). Bu iki ilke bu yüzden empirik değil, ama apriori‘dirler. Çünkü öndeyi (yüklem) ile yargılarının konusunun empirikkavramını birleştirmek için, deneye gereksinme yoktur, fakat bu bağ (ilinti)hemenaprioriolarakbilinebilir.

Doğanın bir erekselliği kavramının transandantal ilkelere bağlı olmasıdurumu yargı gücününmaksimlerinden kolayca saptanabilir, bu yargı gücümaksimleridoğanınaprioriaraştırılışınıntemelindebulunurvebundanötürüde onlar deneyin imkânından (olanaklılığından) ve bunun sonucu olarak dadoğanın bilgisinden, ama genellikle doğanınkinden değil de özel (tek tek)yasaların bir çeşitliliği ile belirlenmiş olarak doğanın bilgisinden, başka birkonuyasahipdeğildirler.Bumaksimleryeterincesıklıkta,bubilimboyunca,ama dağınık bir biçimde, kavramlarla zorunlulukları gösterilemeyen çeşitlikurallararacılığıylametafizikbilgeliğincümleleriolarakkendilerinisunarlar:“Doğa en kısa yolu seçer” (lex parcimoniae – tutumluluk yasası); aynı

zamanda doğa, ne değişimleri sırasında ne de özel olarak farklılık gösterenformların üst üste gelişinde (yığılmasında) sıçrama (atlama) yapmaz (lexcontinui in natura – doğadaki süreklilik yasası); empirik (deneysel)yasalardaki büyük çeşitlilik, az sayıdaki ilkeler altında bir birlik oluşturur[principiapraeternecessitatemnonsuntmultiplicanda – zorunluluk (gerek)olmadıkçanesneler(varlıklar)çoğaltılmamalıdır]ilkesivb…

Fakat,eğerbizbutemelönermelerin(ilkelerin)kaynağınıortayakoymakvebunupsikolojikbiryöntemleyapmakistersek,onlarınruhunakesinliklekarşıbirsüreçizlemişoluruz.Çünküonlar,bizeneoluyorsaonu(yani,olanbiteni)bildirmezler, başka bir deyişle, bilme yetilerimizin hangi kurala göregerçektenişlediklerinivenasılyargıdabulunulduğunudeğilde,nasılyargıdabulunmamız gerektiğini bildirirler; ve böylece de bu nesnel mantıksalzorunluluk, ilkelereğeryalnızcaemprikolurlarsaortayaçıkmaz.Buyüzdendoğanın erekselliği, bilme yetilerimiz ve kendisini açıkça ortaya koyanonların kullanımı ile ilintili (bağıntılı) olan yargıların transandantal birilkesidirvebunedenledetransandantalbirçıkarıma(dedüksiyon)gereksinmeduyar; bununla da yargılama nedeni böylece a priori bilginin kaynaklarıiçindearaştırılmakzorundadır.

Bir deneyinmümkün temel nedenleri arasında gerçekten ilk önce zorunlubir şeybuluruz;buörneğin,kendileriolmadandoğanıngenellikle (birduyunesnesi olarak) düşünülemediği evrensel yasalardır; ve bu yasalar a prioribiçimde de verilmiş bulunan seziş (içgörü) olarak bizim için mümkün hertürlü sezişin (doğrudan kavramanın) formel koşullarına da uygulanankategorilerüzerindebulunurlar,onlaradayanırlar;vebuyasalaraltındayargıgücübelirleyicidir,çünküonun,verilmişyasalarınaltınakoymaktanbaşkabirişiyoktur;örneğin,anlamayetisi,herdeğişmeninbirnedeniolduğunusöyler(doğanın evrensel–genelgeçer–yasası); ve transandantal yargı gücünün dekendisindenöncekonmuşanlamayetisininkavramıaltındaaltaltakoymanınkoşulunu a priori olarak göstermekten, yani bir ve aynı şeyinbelirlenimlerininzamaniçindekiartardagelişinigöstermektenbaşkayapacakbir işiyoktur.Genellikledoğa için (mümkünbirdeneyinnesnesiolarak)buyasa saltık (mutlak) bir biçimde zorunlu olarak tanınmış, bilinmiştir. Oysaempirikbilgininnesneleri,zamanınbuformelkoşulunundışındabelirlenirlerya da en azından a priori olarak yargıda bulunabildiğimizden, çeşitlibiçimlerde belirlenebilirler; aynı şekilde, doğaya ait olmaları bakımındanortak bir yanları bulunan şeyler olduğu gibi, özel bir biçimde farklılıkgösteren doğalar da sonsuz çeşitlilikte nedenler olabilirler; bu değişikbiçimlerdenherbiri(genelliklebirnedeninkavramıileuygunlukiçinde),biryasa olan kendi kuralına sahip olmak zorundadır; bu yüzden de, bilgiyetilerimizin sınırları ve kuruluşu nedeniyle zorunluluğunu anlamasak da(yasa durumundaki) bu kural beraberinde zorunluluğu da getirir. Böylece

doğada, yalnız kendi empirik yasalarıyla ilintili olarak, sonsuz çeşitlilikteempirikyasalarınmümkünvekavrayışımızderinleştikçeolumsal(kontingent)(a priori olarak bilinemeyen şey) olduklarını düşünmemiz gerekir; bununardındanda,olumsal(kontingent)yasalarolarakalındığındaempirikyasalaragöredoğanınbirliğineveyineaynışekildedeneyin,empirikyasalarauygunbir sistemolarakbirliğininmümkünolduğunakararveririz.Fakatböylebirbirlik, deneyin bütünlüğü açısından empirik bilgilerin tek başına süreklizincirlenişini (birbirine bağlanmasını) kuran (temellendiren) bir şey gibizorunlu olarak varsayılmalı ve kabul edilmelidir; çünkü doğanın genelyasalarıgerçektenkenditürlerineuygunbirbiçimdekişeylerinbubağlanışını(zincirlenişini), özellikle kabul edilen doğanın tikel varlıkları olarak değil,fakat genellikle doğanın şeyleri olarak bize verirler; bu yüzden yargı gücükendi özel kullanımı için bu ilkeyiapriori olarak kabul etmelidir, bu ilke,doğanıntikel(empirik)yasalarıiçindeinsanınanlamasıaçısındanolumsaldır(kontingent);bununlabirliktede,kendibaşınamümkünbirdeneyaçısındanfarklı unsurların bir araya gelişindeki yasal birliği içerir; bu birliğin temelibizimiçinyoklanamasavebulunamasada,kendisikavranabilir,düşünülebilir.Sonuç olarak aynı zamanda kendinde olumsal (kontingent) da olan, anlamayetisinin zorunlu bir eğilimine (gereksinimine) uygun olarak tanıyıpbildiğimizbir bağlantı (bir arayagelme) içindenesnelerin (buradadoğanın)erekselliği olarak yasanın birliği tasarımlandığı için, mümkün deneyselyasalara (henüz bulunup ortaya çıkarılmamış yasalar) uyan, bağımlı olanşeylerleilintiliolarakyalnızrefleksiyona(düşünlemeye)bağlıbulunanyargıgücü,busonuncularla(empirikyasalarla)ilişkiliolarak,bilmeyetimizadına,yargı gücünün yukarıda verilmiş olan maksimlerinde ifade edildiği gibi,doğayı ereksellik ilkesine uygun bir biçimde kavramalıdır. Doğanınerekselliğinin bu transandantal kavramı, ne bir doğa kavramıdır, ne deözgürlüğün bir kavramıdır, çünkü o nesneye (doğaya) hiçbir şey yüklemez,vermez; fakat tamamıyla birbirine bağlanmış, düzenlenmiş bir deneyedayanarak doğanın nesneleri üzerinde yapılan refleksiyonda (düşünlemede)izlemekzorundaolduğumuzvesonuçolarakdayargıgücününöznelbirilkesi(bir maksimi) olan bu şeyi, özel ve tek bir biçimde tasarımlar; sankiamacımızauygunmutlubirrastlantıymışgibi,bütünüyleempirikolanyasalararasında böyle sistemli bir birlikle karşılaşmak, her ne kadar bu birliğikapsayıcı bir biçimde anlayamıyor, kavrayamıyor ve onu kanıtlayarakgösteremiyorsak da (gerçekten bir gereksinmeden, bir istemedenkurtulduğumuziçin)bizisevindiriyor.

Kavramın önümüzdeki bu çıkarımının doğruluğuna (tamlığına) ve onubilginin transandantal bir ilkesi olarak kabul etme zorunluluğuna kendimiziinandırmamız, kandırmamız halinde, problemin büyüklüğü ve görkemi tamolarak dikkate alınmış olur. Anlama yetimizde a priori olarak yer alan (ve

çözüm bekleyen) problem, empirik yasaların sonsuz çeşitliliğini tümüyleiçeren bir doğanın verilmiş algılarıyla sıkıca bağlantılı olan bir deneyikurmaktır.Kuşkusuzanlamayetisi,doğanıngenelyasalarınaapriori olaraksahiptir ve bu yasalar olmadan doğa herhangi bir deneyin nesnesi olamaz;ama yalnız empirik olarak bilinebilen ve kendisiyle karşılaştırıldığında,kendisine göre olumsal olan, anlama yetisi kendi tikel (tek tek) kurallarıiçinde fazladan olarak doğanın belli bir düzenlenişine (buyruğuna)gereksinme gösterir. Bu kurallar olmadan genellikle mümkün bir deneyingenel (evrensel) analojisinden tikel bir analojiye geçmeyiz, onlar zorunluyasalarolarakdüşünülmelidirler; eğerböyleolmazsabukurallardoğadabirdüzenlemeyi (doğanın bir düzenlenişini) kuramazlar; imdi doğanın budüzenlenişi ile de bu kuralların zorunluluğunu hiçbir zaman bilipanlayamayacaklardır; o halde anlama yetisi nesnelere ilişkin hiçbir şeyi apriori olarak belirleyemez, bununla birlikte deneysel denilen bu yasalarıaraştırıp ortaya çıkarmak için, doğayı kapsayan, ilgilendiren her türlürefleksiyonu (düşünlemeyi) bu a priori ilke üzerinde temellendirmelidir kiböylecebuyasalarladoğadakidüzeninbilinebilmesimümkünolabilsin; işteböyle bir ilkeyi aşağıdaki önermeler ifade etmektedir: Doğada, türlerin vecinslerinbizimanlayabileceğimiz,birbirlerinebağlı, sıralıbirdüzenivardır;bucinslerinherbiri ortakbir ilkeyegörebirbaşkasınayaklaşır, böylecedebirindenötekinevegiderekdahayüksekbircinsegeçmekmümkünolabilir;doğada çok özelleşmiş, farklılık kazanmış etki ve işlemleri bulunannedenselliğin bu denli farklı türlerini kabul etmek anlama yetimiz içinkaçınılmaz görünmektedir; bu farklı nedensellik türleri, araştırmayı görevedinmemiz gereken az sayıda ilkeye göre sınıflandırılabilirler ve bu ilkeleraltına yerleştirilebilirler.Doğanın bizimbilme yetimizle olan bu uyumu, buuyuşması, kendi deneysel (empirik) yasaları ile uygunluk içindeki doğaüzerinderefleksiyondabulunmasınahizmetetmekiçin,yargıgücütarafındanaprioriolaraköncedentahminedilmiş,varsayılmıştır;fakatanlamayetisibuuyumu (uyuşmayı) aynı zamanda nesnel bir biçimde olumsal (kontingent)olarakbilirveyalnızyargıgücübuuyumutransandantalbirereklilikolarak(öznenin bilme yetisi ile ilişki içinde), doğaya yükler, bağlar. Bu öncedentahmin (ön sanı; presupposition) olmadan, doğada empirik yasalara uygunolanbirdüzenvesonuçolarakbütünçeşitliliğiiçindebuyasalarıdikkatealıpdüzenleyenbirdeneyinyönlendiricibağınıveonlarınaraştırılmasıiçinbiryolbulamazdık.

Demek ki, bir şeyin anlaşılmasını ve açıklanmasını sağlayan ilkelerin birbaşkasınınanlaşılmasıveaçıklanmasıamacıylakullanılmasıiçin,onunkendiürünlerinicinslerevetürlereayırmasıyadabizimiçinkarışıkbirmalzemeden(sonsuzderecede çeşitli ve anlamayetimizceölçülemeyenbirmalzemeden)birbirleriyle bağlılığı olan bir deneyi kurmak pekâlâ düşünülebileceği gibi,

kendileriolmaksızıngenellikledeneyaracılığıylaempirikbilgisininformunasahip olamayacağımız evrensel yasalara uygun olan doğal nesnelerin tümbirliğine(tekbiçimliliğine)karşın,doğanınyasalarıileonlarınetkilerininözelfarklılığının çok büyük olması nedeniyle, anlamayetimiz için kavranılabilirbir düzenin bulunup ortaya çıkarılmasının mümkün olmadığı da pekâlâdüşünülebilirdi.

Ohalde,yargıgücükendiiçindedoğanınolasılığınınaprioribirilkesinedesahiptir, ama yalnız öznel açıdan; bu ilke sayesinde de yargı gücü doğaüzerindekirefleksiyonunda(düşünümlemesinde)doğayadeğil(otonomigibi),fakat kendisine (heotonomi olarak) yasa koyar ve bunu biz kendi empirikyasaları ile ilintili olarak doğanın özelleştirilişinin yasası gibi (olarak)adlandırabiliriz; yargı gücü bunu a priori olarak doğada tanımaz, bilmez;fakat o, bu yasayı tikel yasaların çeşitliliğini genel yasalara bağımlı kılmakistediği zaman yaptığı dağıtım, bölümleme sırasında, anlam yetimiztarafındankavranabilirbirdüzenikurmak içinkabuleder,benimser.Demekkişimdieğerbizdoğa,ereksellik ilkesinegörekendigenelyasalarınıbilmeyetimiz içinözelbirdurumasokar;yanibugenelyasalarıalgınınkendisinesunduğutikelolanıgenelebağlamakiçinmecburolduğubirgöreviterkedeninsanınanlamayetisineuygunveoncakabuledilebilirbirdurumagetirmekamacıylavebirilkeninbirliğindekifarklı,ayrıolanınbağını,bağlantısını(ki,gerçektenher tür içinevrenseldir)bulmakiçin, (doğa)buyasalarıereksellikilkesine uygun olarak özel duruma sokar, özelleştirir ve bunu da anlamayetimiziçinyapar,dersek,işteozamanbizdoğayanebiryasakoyabiliriznede ondan gözlem yoluyla (her ne kadar böyle bir ilkeyi bu yolladoğrulayabilsekde)bir şeyöğrenebiliriz; çünküobelirleyici yargı gücününilkesi olmayıp yalnızca refleksiyonlu (düşünleyen) yargı gücünün ilkesidir;yalnızburadaistenenşudurki,kendigenelyasalarınıngereğikurulandoğanınbirörgütlenişi,budüzenlemeninkendisininüzerinedayandığımaksimlerevebu ilkeye göre kendi empirik yasalarını mutlak olarak aramasıdır, çünküyalnızca bunun olduğu yerde anlama yetimizi deney alanında kullanarakilerlemesağlayabiliryadabilgiedinebiliriz.

VI

DOĞANINEREKSELLİĞİKAVRAMIİLEHOŞLANMADUYGUSUNUNBİRLİĞİ

Kendi tikel (özel)yasalarınınçeşitliliği içindekidoğa ileyineonun içindeyer alan genel ilkelerin bulunup ortaya çıkarılması için duyduğumuzgereksinme arasındaki kavranılan uyumun, içine girebildiğimiz oranda,olumsal(kontingent)olduğunukabuletmemizgerekir;fakatbununlabirliktebu uyumun anlama yetimizin gereksinmeleri için kaçınılmaz olduğunu vesonuçolarakdayalnızbilmeeğilimimizleuyumiçindebulunandoğaya izinveren bir ereklilik olduğunu benimsememiz gerekir.Aynı zamanda doğanınyasaları da olan anlama yetimizin genel yasaları, tam damaddenin hareketyasalarıgibi,zorunludurlar(hernekadarkendiliğindenolandanortayaçıksada); onların oluşumu (kökeni) ve ürünü anlama yetimiz üzerinde öncedenhiçbir tahminde (varsayımda)bulunmaz,çünkübizyalnızonlararacılığıyla,ilkyerde,şeylerin(doğal)bilgisininneolduğununkavramınavarırızveonlarızorunlu bir biçimde doğaya, genellikle bilgimizin nesnesi olarak bağlarız.Fakat olabildiğince az sayıdaki bu bütün karışıklık ve çeşitliliğine karşınzihnimizin anlamasını aşan doğanın kendi tikel (özel) yasalarındaki düzeni,görebildiğimiz kadarıyla, olumsal (kontingent) olup, bu yasalara gerçektenuymalıdır.Bu düzenin bulunup ortaya çıkarılışı, kendi zorunlu ereklerindenbirine ulaşmak için bir yönelim (inentinoalität ile) içinde arayan anlamayetisinin işidir; yani, ilkelerin birliğini doğaya getirip sokmak anlamagücünün elindedir, bundan sonra yargı gücü bu ereği doğaya yüklemek, buamacıdoğayabağlamakzorundakalır,çünküanlamayetisibukonudahiçbiryasayıdoğayaöncedendikteedemez.

Bu yönelmenin (intentionalität) gerçekleştirilmesi hoşlanma duygusunabağlıdır vebugerçekleşmeninkoşulu, eğerapriori bir tasarım ise –buradagenellikle refleksiyonlu yargı gücü için bir ilkede olduğu gibi– o zamanhoşlanmaduygusu,herkesiçingeçerliolanaprioribirilketarafındanveyineereklilik kavramı hoşlanma yetisi ile burada en küçük bir ilintiye sahipolmadığı için, yalnız nesnenin bilme yetimizle olan ilintisi tarafındanbilinebilir. İşte bu yüzden de hoşlanma duygusu, doğanın bütün pratikerekselliğindendehemenayrılır.

Gerçekten de algıların ve doğanın genel kavramlarına (kategorilerine)uygun yasaların aralarındaki uyumun hoşlanma duygusu üzerinde en küçükbir etkisinin bulunup bulunmadığını biz kendimiz saptamıyoruz vesaptayamıyoruz; çünkü anlama yetisi burada üstün bir amaç gözetmeksizinkendiyapısınagörezorunluolarakdavranır,amaöteyandan,doğanınbiryada daha fazla benzeşmeyen empirik yasalarının ikisini de kapsayan bir ilkealtında birleşebilmesinin ortaya çıkarılışı, konunun yeterince bilinmesi

durumundabitip tükenmeyençokbüyükbirhoşlanmaya,hattadahaçokbirhayranlığanedenolur.Yalnızşudabirgerçektirki,kendiözelyasalarınagörebilgilerini edindiğimiz bütün empirik kavramlarınmümkün olduğu doğanınve onun türlere ve cinslere bölünmüşlüğünün bir birliğinin anlaşılmasıbizlerde çok büyük bir hoşlanma uyandırmaz; ama bu hoşlanma bir zamaniçin kesinlikle oldu, çünküyalnız o olmadan en sıradan, en yalın bir deneymümkün olamıyordu, yani hoşlanma duygusu giderek yalın bilgi ilekarışmaktaydı, ama artık o tek başına dikkat çekmez olmuştur. Demek ki,anlamayetimizikendierekselliğineçekendoğaüstündekiyargılarımızdabirşeyler vardır. Anlama yetimizin görevi, mümkün olduğu yerde, birbirinebenzemeyen yasaları daima empirik olan daha yüksek yasalar altındatoplamak, bir araya getirmektir; böylece bizim yalnız olumsal (kontingent)olarak gördüğümüz uyumdan, bilme yetimizle bunların uyumundan bizimhoşlanmaduymamızısağlaranlamayetisi,öteyandaneğer,bunakarşılıkbizedahaönceden enbasit bir deneyinötesindeyer alan enküçükbir araştırmasonucunda yasaların benzeşmezliği ile karşılaşacağımız söylenseydi ve yineeğertikelyasalarınbirliğiningenelempirikyasalaraltındasağlanabileceğininanlama yetimiz için mümkün olmadığı söylenmiş olsaydı, bunların hepsibizde doğanın bir tasarımlanmasına karşı hoşlanmadan oldukça uzak birdurumyaratırdı; çünkübu,doğanınöznelolarakerekselniteliklerininkendicinsleriiçindekibelirlenimininilkesiyleveyineaynışekildeböylebirilkeileilintiliolanrefleksiyonluyargıgücümüzledeçelişir.

Yargı gücünün bu varsayımı (önceden tahmini) düşüncesi, aynı zamandadoğanın erekselliği düşüncesinin bilme yetimizce nereye kadaryaygınlaştırılabileceği konusu gibi o denli belirlenemezdir ki, eğer bize,gözlemden çıkarılmış çok derin ve çok yaygın bir doğa bilgisinin sonundahiçbir insanın anlama yetisinin bir ilkeye indirgeyemediği yasalarınçeşitliliğiylekarşılaşıponlarıyönlendirmesigerektiği söylenmişolsaydı,bizhemenbundanmemnunolurduk.Fakatdoğanın içderinliğini (dinamizmini)dahafazlabilebileceğimizeveonuşimdilikbizlercebilinmeyendışunsurlarlakarşılaştırabileceğimize, onu, içindeki ilkelerinde daha yalın olarakbulacağımızı ve dahası, deneyimizin ulaştığı ilerleme ile doğanın empirikyasalarının görünüşteki benzeşmezliği içinden çekip çıkaracağımız birliğe(tekbiçimliliğe)aitbirumudubirindendinleyipduymakbiziçokdahafazlasevindirir. Çünkü doğanın uyumunun (uygunluğunun) ilkesine göre, bilmeyetimizin kendi alanını olabildiğince genişleterek (uzağa götürüp yayarak)hiçbir şeye takılmadan,yaniherhangibiryerde sınırlanmışolupolmadığınabakmaksızın (çünkü bize bu kuralı veren belirleyici, yargı gücü değildir),izlemesiniisteyenyargıgücümüzünbiremridir,gerçektendebilmeyetimizinaklauygunkullanımındabu türsınırlarkoyabilir,belirlemeyapabiliriz,amaempirik(deneysel)alandabumümkündeğildir.

VII

DOĞANINEREKSELLİĞİNİNESTETİKTASARIMIÜSTÜNE

Birnesnenintasarımındayalnızöznelolan,yaniilintisininesneiledeğildeözneilekuranşey,onunestetikniteliği,yapısıdır;fakatondanesnenin(bilgiamacı ile) belirlenimine yarayan ya da yarayabilen şey ise estetik yapınınmantıksal değeridir. Duyusal bir nesnenin bilgisinde, bu iki yan dabirbirleriyle bağıntılı olarak bulunur. Benim dışımdaki nesnelerin duyusaltasarımında, onları gördüğümüz uzayın niteliği benim sahip olduğum(kendindenesnelerolarakneolduklarıaçıklanmadankalanşeyler) tasarımınkatkısızbirbiçimdeöznelolanunsurudurvebu ilişki içindekinesneyalnızfenomen olarak düşünülür; ama uzay (mekân), katkısız (salt) bir biçimdeöznel olan niteliğine karşın, fenomen olarak nesnelerin bilgisininkurucusudur.Duyum(buradadışduyum)dışnesneleri tasarımlamalarımızınkatkısız bir biçimde öznel olan unsurunu da, ama kendi içerikli (gerçek)unsurlarınıda (onunlagerçektenvarolanbir şeyinbizeverildiği şeyi) ifadeeder; tıpkı uzayın onların (dış nesnelerin) tasarımının mümkün olmasınınyalınaprioriformunuaçıklaması,ifadeetmesigibi;bununlabirlikteduyum,dışnesnelerinbilgisininedinilmesinedeyarar.

Birbilgiunsuruolamayanbirtasarımınbuöznelyanıonunlabağlantılıolanhoşlanma ve hoşlanmamadır; çünkü onlar herhangi bir bilginin sonucuolabilseler de bana tasarımın bilgisi hakkında hiçbir şey bildirmezler. Oysaalgımızdatasarımlandığıölçüdebirnesneninerekselliği,şeylerinbilgisindençıkarımlanabilsede,onesnenin(algılanamayan)kendisininbirniteliğiyadakoşuludeğildir.Ohalde,birnesneninbilgisiniönceleyen(ondanöncegelen)ve hatta bilgi edinmek amacıyla onun tasarımını kullandırmak istemeyenereksellik,bununlabirliktedoğrudandoğruyatasarıma,ondabilgininkurucubir elemanı (unsuru) olamayacak bir biçimde, ama öznel bir nitelik (unsur)gibibağlanır.Böylecetasarımıdoğrudandoğruya(aracısızolarak)hoşlanmaduygusunabağlanannesneyeancakerekseldenirvebutasarımınkendisideerekselliğin estetik bir tasarımıdır. Tek sorun erekselliğin böyle birtasarımınıngenelliklevarolupolmadığınıbilmektir.

Hoşlanma(haz),belirlibirbilgiyiamaçlayanbirkavramabağlıolmaksızın,görünün (dolaysız, doğrudan kavrayışın;Anschauung) yani, aracısız sezişinnesnesinin formuna tam olarak kavranmak için (apprehensio) bağlandığızaman, tasarım bu durumda nesneye değil, ama yalnız özneye dayanabilir,yani ancak ona bağlı olabilir; bu durumda hoşlanma, bu nesneninrefleksiyonlu yargı gücünde rol oynayan bilme yetilerine uygunluğundanbaşkabir şeyolamazve refleksiyonluyargıgücündeyeralanbuyetiler,bunedenle nesnenin öznel biçimsel katkısız bir erekselliğini dile getirirler.Çünküformlarınbukavranışı,refleksiyonluyargıgücü,bellibirniyeti,amacı

bulunmasa da bu kavrayışı, görüleri kavramlara bağlayan kendi gücü ilekarşılaştırmadıkça hayal gücünde (imgelemde; imagination) asla yer almaz.İmdieğerbukarşılaştırmada,imgelem(imagination)kavramlaryetisiolarak(apriorigörüler–aracısızsezişleryetisiolarak)anlamagücüyle,verilmişbirtasarımın aracılığıyla istemeden uyuşursa ve o hoşlanma duygusundançıkarımlanırsa,işteozamannesnerefleksiyonluyargıgücüiçinerekselolarakkabul edilmelidir. Böyle bir yargı gücü, nesnenin var olan herhangi birkavramına bağlı olmayan, ona dayanmayan ve hiçbirinden çıkarılmayan,nesneninerekselliğiüzerindeyeralanestetikbiryargıgücüdür.Birnesneninformu(duyuolaraktasarımınıniçeriğinekarşıtbulunan),kendiüzerindekibirrefleksiyonda (temel bir aktında) ve kendisinden çıkarılacak herhangi birkavramıdüşünmeden,dikkatealmadanbutürbirnesnenin tasarımındakibirhoşlanmanın nedeni olarak benimsenirse, o zaman bu hoşlanmanın onunkendi tasarımına zorunlu olarak bağlı bulunduğu yargısına varılır ve budurum yalnız bu formu kavrayan özne için değil, ama bu yargılamadabulunan (yargıya varan) genellikle bütün herkes için söz konusudur. İşte ozamannesneyegüzeldenir;vebu türbirhoşlanma (genelgeçerliğideolan)aracılığıyla yargıda bulunma yetisine beğeni denir. Gerçekten hoşlanmanıntemeligenelliklerefleksiyoniçinyalnıznesneninformunayerleştirildiğindenve dolayısıyla nesnenin herhangi bir duyumunda yer almadığından veherhangibirniyeti(yönelimi)içerenkavramilebirilişkisibulunmadığından,bu koşulları genelgeçer a priori bir değere sahip olan ve refleksiyondanesnenin tasarımının kendisiyle uyum içinde bulunduğu öznedeki yargıgücünün (aklın ve imgelemin–hayal gücünün birliğinin) genellikle empirikkullanımınınyasallığındanbaşkabirşeydeğildir;nesneninözneninyetileriyleolan bu uyumu olumsaldır (kontingent) ve öznenin bilme yetileriyle ilintiliolaraknesneyönündekierekselliğintasarımınıüretiportayakoyar.

Demek ki, şimdi hoşlanma –özgürlük kavramının neden olmadığı herhoşlanma ya da hoşlanmama gibi– yani katkısız akıl tarafından en üstünarzulama yetisinin önceden belirlenimi sayesinde, bir nesnenin tasarımınazorunlubirbiçimdebağlıolarak,kavramlarcahiçbirzamankavranamaz;amabu tasarıma yeniden bağlanmış olarak her zaman refleksiyonlu bir algıtarafındanyalnıztanınmak,bilinmekzorundadır;vebütünempirikyargılardaolduğugibi,nesnelhiçbirzorunlulukgösteremezveaprioribirgeçerliliğideöne süremez. Fakat beğeni (Geschmack) bütün öteki empirik yargılardaolduğugibi,kendi içolumsallığınakarşınherzamanmümkünolanevrenselbirdeğerlilikdegösterebilir.Garipveanormalolanbununempirikbirkavramolmayışıdır, fakat bir hoşlanma duygusu (Angenehm) (imdi hiçbir kavramdeğil), sanki nesnenin bilgisine bağlı bir yüklemmiş gibi beğeni yargısı(Geschmacksurteil) tarafından, her birine yüklenmeli, her birincetamamlanmalıvenesnenintasarımınabağlanmalıdır.

Tikel bir deneysel yargı, örneğin kristal bir kayada akan su damlasınıalgılayanbirkimseninyargısıgibi,herkesinbunuböylekabuletmesinihaklıolarak gerektirir; çünkü bu yargı, genellikle mümkün bir deneyin yasalarıçerçevesinde belirleyici bir yargının evrensel koşullarına uygun bir biçimdeortayaçıkar.Aynı şekilde,birnesnenin formuüzerindeyalınvekatkısızbirrefleksiyondabulunanveonunkavramınıdüşünmeden(zihindebirkavramınasahipolmadan),hoşlanmayıduyankimse,buyargıempirikvetekilbiryargıda olsa, onu herkesin kabulüne haklı olarak sunar; çünkü bu hoşlanmanıntemelinde, öznel olsa bile, refleksiyonlu yargıların evrensel koşulu bulunur,yaniherempirikbilgiiçingerekliolanvebirnesnenin(doğanınyadasanatınürünü olsun), bilme yetilerinin (imgeleme ve anlama yetisinin) kendiaralarındaki karşılıklı ilintileri ile olan en son uyumun yattığı görülür buhoşlanmanın temelinde. İmdi beğeni yargılarındaki hoşlanma empirik birtasarımabağlıdır veherhangi bir kavramaapriori olarak bağlanamaz, yanihiçbir kavramla a priori olarak birleştirilemez (hangi nesnenin beğeni ileuygunlukiçindeolacağıyadaolmayacağıaprioribirbiçimdebelirlenemez;bunu ortaya çıkarmak için onun deneyini yapmak gerekir); ama bununlabirlikte bu yargı gücünün temelini belirlemek için yalnızca şu yapılmıştır:Onun refleksiyona dayandığına, düşünleme üzerinde bulunduğuna ilişkinbilincimiziortayakoymakveburefleksiyonungenelliklenesnelerinbilgisiileolan –ki onlara nesnelerin formu uyar– uyumunun genel koşullarını, öznelolmasınakarşın,açıklamak.

İşte bu nedenle beğeni yargılarının mümkün olup olmadıkları Eleştiri’dekonu edilmiş ve onların mümkün olabilmesi a priori bir ilkenin öncedenkabulüne bağlanmıştır; buna karşın bu ilke, ne anlama yetisi için bir bilgiilkesidir,nedeistenç(irade)içinpratikbirilkedir;sonuçolarakbuyüzdenohiçdeyalnızcaaprioriolarakbelirleyicibirilkedeğildir.

Nesnelerin (sanatınolduğugibi,doğanında) formlarıüzerinderefleksiyonaracılığıyla etkisi yeniden görülüp duyulabilen hoşlanma, yalnız öznedekidoğakavramınauygunolarak, refleksiyonluyargıgücüyle ilintilinesnelerinbir erekselliğini göstermeklekalmaz, aynı zamandabunun tersine, özgürlükkavramıyanıtlamak için, formla ilintili özneninbir erekselliğinidevehattanesnelerinformununolmayışının(yani,formsuzluğunun)birerekselliğinide(yadaözgürlükkavramınıda)gösterir,bundandaşusonuççıkarki,estetikyargı gücü, beğeni yargısı gibi, yalnız güzelle ilintili değil, aynı zamandazihinsel bir duygudan çıkmış bir şey olarak, yüce’yle (das Erhabene) deilintilidir. Sonuç olarak yukarıda anılanEstetik YargıGücünün Eleştirisi buçizgilereuymakvekarşılıkolmaküzereikiesaskısmabölünmelidir.

VIII

DOĞANINEREKSELLİĞİNİNMANTIKSALTASARIMIÜSTÜNE

Ereksellik (Zweckmässigkeit) deneyde verilmiş bir nesnede iki biçimdetasarımlanabilir;ilkinkatkısız(salt)öznelolanayönelebilinirvebudurumdanesne, kendi formuna göre kavrayışın (apprehensio) içinde yer alan bir şeyolarakherhangibirkavramdanöncegelir;vebuformunbilgiyetileriyleolanuyumu, genellikle bilgi için, kavramlarla görünün (dolaysız sezişin;Anschauung)birarayagetirilişinisağlayarak,nesneninformununerekselliğiolarak tasarımlanır. Öte yandan, erekselliğin tasarımı, neyin nesnel olduğuüzerine yöneltilebilir ve o zaman ereksellik, nesnenin formu ile bu formuntemelini oluşturan ve ondanöncegelen nesnenin kavramına uygunbulunankendinde–şeyin (Ding an sich) olanağının (imkânının) bir uyumu gibitasarımlanır. İlk türdeki erekselliğin tasarımlanışının nesnenin formundançıkarılan,buformüzerindekiyalınvekatkısız(salt)refleksiyondançıkarılan,doğrudan hoşlanmaya bağlı olduğunu gördük; fakat, ikinci türdekierekselliğin tasarımının, kavrayış içindeki (apprehensio) öznenin bilmeyetileriyle değil, fakat verilmiş bir kavram altındaki nesnenin belirli birbilgisiyle, yani nesnenin formu ile ilişkili olarak, şeylerin varlığındanhoşlanmaduygusuylahiçbir ilgisiyoktur,amao,buşeylerüzerindeyargıdabulunmak için anlama yetisine başvurur. Bir nesnenin kavramının verildiğiyerde,bilgiamacıylakendisininbukavramdakikullanımıbakımından,yargıgücünün işlevi, sunuş‘ta (exhibitio, yani serimlemede) bulunur; başka birdeyişle,kavramınyanınabunakarşılıkolan(tekabüleden)birgörüyü(sezişi)yerleştirmede bulunur; burada, sanatta olduğu gibi, kendi imgelemimiz(Imagination)kullanılanbiretkinlikolabilirvebudurumdaönümüzebirerek,bir son amaç olarak konulmuş bulunan bir nesnenin önceden kavranılankavramınıgerçekleştirmiş, onagerçeklikkazandırmışoluruz;yadadoğanınkendi tekniği, organik yapılarda olduğugibi, kullanılan bir etkinlik olabilir;bu durumda onun ürünü üzerine yargıda bulunduğumuzda kendi erekkavramımızı doğayayükleriz, ondabuluruz.Budurumdayalnızcanesneninformualtındakidoğanınasılerekselliğideğil, fakatonunürünüdedoğalbirerekolaraktasarımlanır.Kendiformlarıiçindekidoğanınöznelbirerekselliğihakkındaki kavramımız, empirik yasalara göre hiçbir biçimde nesneninkavramı değil, ama yalnızca bu peşpeşe gelen çeşitlilikteki kavramları eldeetmek için, eşdeyişle, doğadaki çokluğudüzenlemek için yargı gücününbirilkesidir; bununla birlikte biz doğaya, bilme yetimizin bir çeşit kabulü,dikkate alışı olarakbir ereğin analojisini yüklüyoruzveböylecededoğanıngüzelliğine formel ereksellik kavramının (katkısız biçimde öznel olan)sunuluşu olarak, doğal ereklere de gerçek (nesnel) bir ereklilik kavramınınsunuluşları olarak bakabiliriz; biri hakkında beğeni aracılığıyla (hoşlanmaduygusu sayesinde, estetik olarak), öteki hakkında ise akıl ve anlama yetisi

aracılığıyla(kavramlarlamantıksalolarak)yargıdabulunuyoruz.

Yukarıda,YargıGücününEleştirisi‘ninbölümlenmesi,estetikyargıgücününeleştirisi ve teleolojik yargı gücünün eleştirisi olmak üzere temellendirilmişbulunuyor; bunlardan ilki, hoşlanma ya da hoşlanmama duygusu sayesindeformel(öznel)erekselliğiyargılamayetisiveikincisideakılveanlamayetisisayesinde doğanın gerçek (nesnel) erekliliğinin yargılama yetisi anlamındaalınmıştır.

YargıGücününEleştirisi‘nde,estetikyargıgücünüelealankısımesasolankısımdır;çünkübukısım,bilmeyetimiz için,kendi tikelempirikyasalarınagöre, doğanın formel bir erekselliğini bilmek amacıyla, doğa üzerinderefleksiyonda bulunan yargı gücünün kendisine saltık bir biçimde a prioriolarak temel hizmeti gören yalnız bir ilkeyi içerir; bu ereksellik ilkesiolmadan anlama yetisi kendisini doğada (kendi evinde gibi) hissedemezdi;ama ne a priori bir ilke verilebildiği (eşdeyişle, a priori bir neden kabuledilebilir olmadığı) zaman ve ne de özellikle olduğu gibi, genellikle dedeneyin nesnesi olarak doğa kavramından birini çıkarmanın mümkün olupolmadığı gösterilebildiği zaman, doğanın nesnel ereklere sahip olmasıgerektiğiburadanaçıkçaortayaçıkarılır,yanibir tekyargıgücüvedoğanınerekleri olarak yalnızca mümkün olan şeyler, bu kullanım için bir ilkeyikendinde taşımaksızın bazı vesilelerde (bazı ürünlerle ilgili olarak), aklınyararınaolmaküzere,ereklerkavramınıkendihizmetindekullanmakiçinbirkuralıiçerir;budurumdatransandantalilkedahaöncedenerekkavramını(hiçdeğilseformlailişkiliolanı)doğayauygulamasıiçinanlamayetisinihazırlar.

Fakat,birnesneninformualtındakibilmeyetimizleöznelbirilişkiiçindekidoğanın erekselliğinin tasarımlamasını isteyen transandantal ilke, bu formuyargılamak için bir ilke olarak, yalın bir biçimde doğanın genel yasalarınagöredeğil, amaereksellikyasasınauygunolarakbirürünühakkındaneredeve nereye (hangi duruma) kadar yargıda bulunmak zorunda olduğunu tamolarak belirlenmemiş bir biçimde bırakır; estetik yargı gücüne beğeniaracılığıylabuürününkendiformununbilmeyetimizle(bukararkavramlarlaolanbiruyuşmaüzerinedeğil,fakatduyguyadayananbirkararolarak)olanuyumuhakkında karar vermeyebırakır.Bunakarşılık yargı gücü, teleolojikkullanımında,doğal erek idesineuyarak,bir şeyhakkında (örneğin,organikbir yapı) kendilerine göre (onlara bakarak) yargıda bulunulması gerekenkoşullarıbelirler,fakatdeneyinbirnesnesiolarakaprioriereklereilişkinbazıbağıntıları (ilintileri) yükleme yetkisini doğaya tanımayan ve bu ürünlerhakkındakigerçekdeneyimizegörebelirlenmemişbirbiçimdedeolsabutür(apriori)ereklerivarsaymaya izinvermeyenyargıgücü,doğakavramındançıkarılmış hiçbir ilke veremez. Bunun nedeni, belirli bir nesnedeki nesnelerekselliğideneyselolarakdüzenli birbiçimdebilmek için, pekçok tek tek

deneyin bir araya getirilmesi ve kendi ilkelerinin birliği altında onlarınyeniden gözden geçirilmesi gerekliliği ile açıklanır. Demek ki estetik yargıgücü, şeyler hakkında kavramlara göre değil, ama bir kurala göre yargıdabulunmak için özel bir yetidir. Teleolojik (ereksel) yargı gücü ise, özel(kendine özgü) bir yeti değildir, fakat genellikle o nesneleri belirlemeyen,refleksiyondabulunarakbiryargıgücününilkelerini,özelbazı ilkeleregöre,bilmekisteyendoğanınbazınesneleriyleilintiliolarakkavramlarauygunbirbiçimde, teorik bilginin her alanında iz süren ve iş yapan bir refleksiyonluyargıgücüdüryalnızca;imdikullanımınabakarakuygulanışıylailintiliolarakteleojikyargıgücü felsefeninkuramsalkısmınagirervebir öğretideolmasıgerektiğigibibelirleyiciolmayanözel ilkelerinedeniyleEleştiri’ninözelbirkısmını da oluşturmalıdır; öte yandan estetik yargı gücü, nesnelerininbilgisine hiçbir şey katmaz, bu yüzden de onun yalnız yargıda bulunanözneninveonunbilgiyetilerinineleştirisinekatılmasıgerekir;öyleki,teorikyadapratikalandakikullanımıileapriori ilkelerieldeedebildiğiölçüdebubilgi yetilerinin eleştirisi her türlü felsefenin bir önhazırlığını(Propädeutik’ini)oluşturur.

IX

YARGIGÜCÜARACILIĞIYLAAKILVEANLAMAYETİSİARASINDAKURULANBAĞÜSTÜNE

Anlamayetisi,duyumlarınbirnesnesiolandoğaiçinaprioriyasalarıkoyar,böylecemümkün bir deney içinde doğanın teorik bilgisine sahip olabiliriz.Akıliseözgürlükveonunöznedekiduyuüstüolankendineözgünedenselliğiiçinaprioriyasalarkoyar;böylecebizkatkısız(koşulsuz)pratikbilgiyieldeedebiliriz.Bu yasa koymalardan biri altındaki doğa kavramı alanı ile, ötekialtında bulunan özgürlük kavramı alanı birbirlerini karşılıklı her türlüetkilemeden bütünüyle soyutlamışlar, birinin öteki üzerinde [her bir kenditemelilkelerine(yasalarına)göre]sahipolabileceğibiretkileme,fenomenleriduyuüstünden ayıran büyük bir boşluk (derin bir çukur) yüzünden ortadankalkmıştır. Özgürlük kavramı, doğanın teorik bilgisine göre hiçbir şeyibelirlemez;doğakavramıdaaynıbiçimdeözgürlüğünpratikyasalarınagörehiçbir şeyi belirlemez; bu yüzden de bir alandan ötekine köprü kurmakolanaksızdır. Özgürlük kavramına (ve bunun içerdiği pratik kurala) görenedenselliğin belirleyici sebeplerinin (temellerinin) doğada bir yere sahipolmamasına ve de duyusal olanın öznede duyusalüstüyü belirlememesinekarşın,bununtersimümkündür(doğabilgisinegöredeğil,amaduyusalolanüzerindeki duyuüstünden çıkan sonuçlara göre) ve böylece özgürlüğün birnedensellik kavramı içerdiği, onun etkisini de kendi formel yasalarına göredünyada çıkarmak, üretmek zorunda bulunduğu bir gerçektir; aynı şekildeduyuüstü için kullanılan neden sözcüğü bu aynı alana (duyuüstü, anlaşılıralana) uygulandığı zaman, rasyonel yasaların formel ilkesi ile de aynızamanda birlik ve uygunluk içinde bulunan kendine özgü doğa yasalarınagöre etkilemek amacıyla doğanın nesnelerinin temellerini (nedenselliğini)belirleyenakıl anlamınagelir yalnızca, buöylebir temel–nedendirki, onunimkânı (mümkünolupolmadığı)kavranamaz,hakikateuygunlukondabelkigörülemez; fakat onda bulunabilen sözde bir çelişkiye karşı çıkma, tatminedicibirbiçimdereddedilebilir.[22]Özgürlükkavramındançıkansonuç,onunetkisi olması gereken son erektir (başka bir deyişle, özgürlük kavramıfenomeni duyusal dünyada görünüşe çıkmalıdır); ve bu, söz konusu ereğindoğada bulunması olasılığı koşulunu önceden varsayar (yani, duyusaldünyanın bir varlığı olarak öznenin, başka bir deyişle, insanın doğasında).Böylece doğadaki erekselliği önceden varsayan ve pratik olandan kuşkuduymayanyargıgücüyetisi,doğanınerekselliğikavramıyla,doğakavramlarıve özgürlük kavramı arasında bağlayıcı, aracı bir kavram rolünü oynar; buöylebirkavramdırki,anlamayetisininsaltteorikyasakoyuculuğundanaklınsaltpratikyasakoyuculuğuna,ilkiyleuygunlukiçindekiyasalılıktansonuncuileuygunlukiçindekiensonerekleregeçişimümkünkılar.Çünkübukavramile biz yalnız kendi yasalarıyla uyum içinde bulunan ve doğada

gerçekleşebilenenson,enüstünereğinmümkünolduğunubiliriz.

Doğaiçinmümkünaprioriyasalarıylaanlamayetisi,doğanınbizceancakbir fenomen olarak bilinebileceği olgusunu kanıtlar ve böylece bu doğanınduyuüstü bir dayanağını (substratum) da bize göstermiş olur; fakat budayanağı o belirlenmemiş olarak bırakır. Yargı gücü, kendi özel mümkünyasalarına göre doğa hakkında yargıda bulunmak için kendi a priori ilkesiaracılığıyladuyuüstüdayanağına(bizimdışımızdaolduğugibi, içimizdede)zihin (anlama) yetisi tarafından bir belirlenebilirlik olasılığı (imkân) sağlar.Aklın kendisi, onaapriori pratik yasası ile bir belirlenim verir ve böyleceyargıyetisidoğakavramıalanındanözgürlükkavramıalanınageçişisağlamışolur.

En üstün, yani özerkliğe sahip yetilermiş gibi kabul edilen şeyler olarakgenellikle ruhun yetilerine göre, anlama yetisi, bilme yetisi (doğanın teorikbilgisi) için, a priori kurucu ilkeleri içeren bir şeydir, arzulama yetisininbelirlenimine dayanan duyumlardan ve kavramlardan bütünüyle bağımsızolarakyargıyetisitarafındanhoşlanmavehoşlanmama(hazveacı)duygusuöncedenortayakonurvebuyüzdenonlardoğrudandoğruyavehemenpratikolabilirler; arzulama yetisi için akıl vardır, bu kaynağı ne olursa olsun,neredengelirsegelsinhiçbirhoşlanmanınaracılığıbulunmaksızınpratikolanvekendisini en üstünyeti olarak, aynı zamandada nesnedengelenkatkısızzihinsel beğeniyi (zevki, hoşlanmayı) taşıyan, kendi en üstün ereği olarakakıldır. Doğanın erekselliği hakkındaki yargı gücünün kavramı, doğakavramlarıbaşlığı altındayer alırlar, amayalnızbilmeyetisinindüzenleyiciilkesi olarak, bazı nesneler üzerinde (doğanın ya da sanatın) bu kavramıkullananestetikyargıgücüise,hoşlanmayadahoşlanmamaduygusunagörekurucu bir ilkedir. Uyumlu bir biçimde anlaşmaları, bu hoşlanmanın temelnedenini(kaynağını)oluşturanbilmeyetilerininoyunundakikendiliğindenlik,söz konusu bu kavramı, kendi tutarlı sonucu bakımından, doğa kavramınınalanı ile özgürlük kavramı alanını birbirine bağlayan uygun bir aracı (bağ)yapar;çünkübuuyumaynızamandaruhta(zihinde)ahlaksalduyguiçinbirduyarlılık geliştirir. Aşağıdaki tablo, söz konusu bütün üstün (yüksek)yetilerin kendi sistematik birliği içinde kolayca görülmesine izin verecektir.[23]

IV

AHLAK(TÖRELER)METAFİZİĞİNİTEMELLENDİRME

(1786)

Önsöz

EskiYunanfelsefesiüçbilimeayrılmaktadır:Fizik,EtikveMantık.Butürbir bölümlere ayırma, konunun yapısına tamamen uygun olup, buna, gerekbölümlereayırmanınbütünlüğünüsağlamakiçinolsun,gerekse ikincisıradagelen öteki zorunlu bölümlemeyi doğru olarak belirlemek için olsun,dayandığıilkeyieklemektenbaşkayapılabilecekdahaiyibirşeyyoktur.

Herakılbilgisiyaiçeriklidirveherhangibirnesneyiinceleryadabiçimleilgilidirvenesnelerdebirayrımyapmaksızın,yalnızcaaklınbiçimiileanlamayetisi ve düşünmenin genel kurallarıyla uğraşır. Biçimle ilgili felsefeyeMantık adı verilir. Belli nesnelerle ve bu nesnelerin bağlı olduğu yasalarlauğraşaniçeriklifelsefe iseyineikidalaayrılır,çünkübuyasalaryadoğanınya da özgürlüğün yasalarıdır. İlk yasaların bilimine Fizik, öteki yasalarınbilimineiseEtikadıverilir;bunlardanilkinedoğaöğretisi,ötekinedetöreler(ahlak)öğretisidenir.

Mantıkta, düşünmenin genel ve zorunlu yasalarının deneyden çıkantemellere dayandığı empirik (deneysel) bir kısım yoktur; eğer bunun tersiolsaydı,Mantık,yanianlamayetisiyadaakıliçinherdüşünmedegeçerliolanvetanıtlanmasıgerekenbirkurallarbütünü(Kanon)olamazdı.Oysa,doğayailişkin dünya bilgeliğinin olduğu gibi, töreye (ahlaka) ilişkin dünyabilgeliğinin de ayrı ayrı her birinin kendi deneysel kısımları olabilir; çünküilkiolandoğafelsefesi,empirikyanı iledoğayasalarınıdeneyinbirnesnesiolarakinceler,ikincisiolantöreler(ahlak)felsefesiise,doğanınetkisialtındakaldığı oranda empirik olan ve doğaca uyarılan insan iradesinin yasalarınıbelirlemelidir;hemdedoğa felsefesi,buyasalarıherşeyinonlaragöreolupbittiğiyasalarolarak,töreler(ahlak)felsefesiiseherşeyinonlaragöreolmasıgerektiğiyasalarolarakbelirlemeli,amayinedebununsıksıkolmaması ileolup biterken de birçok durumda engel çıkaran koşulları da göz önündebulundurulmalıdır.

Deneyintemelleriüzerinebasanherfelsefeye,empirik,öğretileriniyalnızcaa priori ilkelerden çıkarana da katkısız (salt) felsefe adı verilebilir. Busonuncusu,yalnızcabiçimselolduğuzamanMantık, anlamayetisininbelirlinesneleriyleyetindiğizamaniseMetafizikadınıalır.

Böylece, biri Doğa Metafiziği, öteki Töreler (Ahlak) Metafiziği olmaküzere iki türmetafizik idesi ortaya çıkar. İmdi, Fiziğin deneysel kısmındanbaşka bir de ussal (akıllla ilgili) kısmı vardır;Etik de böyledir, amaburadadeneysel kısma daha uygun özel bir ad verilerek Pratik Antropoloji, ussalkısmaisetamanlamındaAhlak(Moral)adıverilebilir.

Bütünmeslekler,sanatlarvezanaatlariçinişbölümüyararlıolmuştur;çünkü

bu durumda bir kişi her şeyi yapmaz; her kimse, kendisini belirli bir işevererek onu en yetkin ve en kolay biçimde yapabilmek için, yapılışıdiğerlerindenbelirginbirbiçimdefarklıolanoişiyapmaklayetinir.İşlerinbubiçimdeayrılıpbölünmediği,herkesinheriştenanlarolduğuyerde,mesleklerhâlâbüyükbirilkellikiçindekalmıştır.Oysaacaba“katışıksız,saltfelsefenin,bütün kısımlarının her birine özgülenmiş bir kimseyi gerektiripgerektirmediği?”sorusuile“Acaba,kendilerinebağımsızdüşünür,felsefeninyalnızcaussal(akılsal)yanıylauğraşanlaradakılıkırkyarıcılardeyip,halkınbeğenisine uygun olarak, deneysel olanla ussal olanı kendilerinin debilmediği oranlara göre karıştırıp satmaya alışkın kimselerin, yapılışı çokfarklı olan, her biri belki de ayrı özel bir yetenek, doğal bir yatkınlıkgerektiren vebir kişidebirleştirilmeleri ancakbaşarısızlıklar yaratan iki işibirden yapmama konusunda uyarılmaları, bilginlik mesleğinin bütünü içindahaiyiolmazmıydı?”sorusunusormak,kendibaşınaincelenmeyedeğerbirkonuolmazmı?İştebendeburadayalnızcaşunusoruyorum:Acababiliminyapısı,deneyselolanıussal(akılsal)olandanherdefasındadikkatleayırmak;her iki durumda da katışıksız aklın neler başarabileceğini ve öğrendiklerinihangi kaynaklardana priori olarak edindiğini bilmek için, deneysel fiziğinönüneesasanlamdaher türlüdeneyselolandanözenlearındırılmışbirDoğaMetafiziği, Pratik Antropoloji’nin önüne de, her türlü deneysel olandandikkatlearındırılmışbirTöreler(Ahlak)Metafiziğikoymayıgerektirmezmi?Busonişi,istersayılarıpekçokolantümtöre(ahlak)öğreticileri,isterbunuyapmakiçinkendilerindeözelbirçağrıduyanlaryapsın.

Buradabenimyöneldiğimamaç, töreseldünyabilgeliğiolduğuiçinortayakonulansoruyuşubiçimdesınırlıyorum:AcabayalnızcadeneyselolabilenveAntropoloji ile ilgili her şeyden bütünüyle arınmış olan katışıksız bir Töre(Ahlak)Felsefesiniişleyipgeliştirmekdüşüncesikesinbirzorunlulukmuşgibisayılmazmı?GerçektenböylebirAhlakFelsefesininolabilmesiningerektiği,sıradanödevveahlakyasaları idesindendeaçıkçaanlaşılmaktadır.Eğerbiryasa ahlak yasası olarak geçerli olacaksa, yani bir yükümlenme vebağlanmanın nedeni olabilmesi için, onun mutlak bir zorunluluk içermesigerektiği herkes tarafından kabul edilmelidir. “Yalan söylemeyeceksin(söylememelisin)!” gibi bir buyruğun, yalnız insanlar için geçerli olması,öteki akıl sahibi varlıkların ise onu dikkate almamaları olası değildir, diğerbütüntöreyasalarındadadurumböyledir,demekkibağlanmaveyükümlülüknedeni burada insanın doğal yapısında ya da içinde bulunduğu dünyanınkoşullarındaaranmamalı,tersineaprioriolarakdoğrudandoğruyakatışıksızaklın kavramlarında aranmalıdır ve temelini yalnızca deneyin ilkelerindebulanbaşkaherbuyruk;birbakımagenelolanbirbuyruk(kural)bile–belkideyalnızcabirhareketnedenibakımından–enküçükbirnoktasıiledeneyseltemellere dayanıyorsa (yani, çıkar ile ilgili ise), gerçi pratik kural adını

alabilir,amaonahiçbirzamanbirahlakyasasıdenemez.

Demekoluyor ki, bütün pratik bilgilerin içinde ahlak yasaları ve bunlarınilkeleri,deneyselbiröğe taşıyanötekibilgilerdenözbakımındanayrılmaklakalmazlar, fakat aynı zamanda her Ahlak Felsefesi bütünüyle bu bilgilerinkatışıksız kısmına dayanır ve insana uygulandığında da, insana ilişkinbilgiden,yaniAntropoloji’denenufakbir şeyi almaz, ancak, akıl sahibibirvarlık olarak insana a priori yasalar verir; bu yasalar, bir yandan hangidurumlarauygulanacaklarınıayırtedebilmek,öteyandandabunlarıninsanınistencini(irade)elegeçiripdavranışalanındaetkiliolmalarınısağlayabilmekiçin, deneyle güçlenip kesinleşen bir yargı verme yetisine gerek gösterirler;çünkü çeşitli eğilimlerin etkisi altında bırakılıp uyarılan insanın, katışıksızpratikaklınidesineerişmeyegücüyetsede,buideyikendiyaşamakışıiçindesomutolaraketkilikılmayagücüpekkolaycayetmez.

Demekoluyorki,birTöreler(Ahlak)Metafiziği,yalnızaklımızdaaprioriolarak bulunan pratik ilkelerin kaynağını araştırabilmek için düşünsel birkurma(düşüntülüme:spekulation)yüzündendeğil,ahlakınkendisihakkındadoğruyargıdabulunmayıolanaklıkılanbirkılavuzileüstünbirkuraldavarolmadığısürece,hertürlübozulmatehlikesineaçıkolduğuiçin,kendisindenvazgeçilmeyecekkadargereklidir.Zira,ahlakbakımındaniyiolmasıgerekenbir şey söz konusu olduğu zaman, bu şeyin ahlak yasasına uygun olmasıyeterlideğildir, tersinebuşeyinaynızamandaahlakyasasındandolayı,yanionuniçinveonunuğrunayapılmışolmasıdagerekir,yoksabuuygunlukçokkezrastlantısalvebelirsizolur,çünküahlakayabancıolanbirtemelkuşkusuzarada sırada yasaya uygun, ama çoğu kez de yasaya aykırı eylemlerdoğurabilir. Oysa şimdi ahlak yasası, kendi saflığı ve halisliği içinde (ki,pratik alanda en önemli olan da budur), katkısız (rein) felsefeden başka biryerde aranmamalıdır; dolayısıyla da bu felsefe (Metafizik) en ön sıradagelmelidir ve onsuz hiçbir Ahlak Felsefesi olamaz; hatta bu saf ilkelerideneyselilkelerlekarıştıranbirfelsefe,buadalayıkdeğildir,(çünküfelsefe,sıradanakılbilgisinden,bubilgininkarışıkolarakkavrandığını,ayrı(özel)birbilim içinde ele alıp öğrenmesiyle ayrılır); böyle bir felsefe ise, AhlakFelsefesiadınıdadahaazhakeder,çünkükatışıksızilkelerideneyselilkelerlekarıştıranbufelsefe,bukarıştırmayüzündenahlakınkendisininsaflığınabilezararverirvekendiamaçlarınatersdüşenbiryolizlemişolur.

Bununla birlikte burada istenenin, dahaönceWolff’unAhlakFelsefesininGiriş‘inde (Propädeutik), yani onun Genel Pratik Dünya Bilgeliği dediğikısımda bulunduğunu ve burada bütünüyle yeni bir alanın açılmasının sözkonusu olmadığını sanmamalıdır. Bu yeni alan, genel bir pratik dünyabilgeliği olması gerektiğinden, tam da bu nedenden, özel türden bir istenci(iradeyi) –hiçbir deneyselmotive dayanmayan, tamamıyla a priori ilkelere

görebelirlenenvekatkısızistençdenebileceközeltürdenbiristenci–hiçgözönünde bulundurmaz; tam tersine, genel olarak istenci, bu genel anlamdakendisine yüklenen bütün eylemler ve koşullarla birlikte göz önündebulundurur,böylecedegenelolarakdüşünmenineylemvekurallarınıortayakoyupöğretengenelMantığın,yalnızcakatkısızdüşünmeninyaninesnelerina priori olarak bilinmesini sağlayan düşünmenin, özel eylem ve kurallarınıortaya koyan Transandantal Felsefeden ayrıldığı gibi, o da AhlakFelsefesinden ayrılır. Çünkü Ahlak Metafiziğinin işi, görevi, olanaklı birkatkısız istencin (iradenin) ide ve ilkelerini araştırmak olmalıdır; yoksa,büyükbirkısmıpsikolojidençıkarılangenellikleinsanınistencinineylemvekoşullarını araştırmak değil.Genel pratik dünya bilgeliğinde de, yani genelpratikfelsefede(hernekadarbütünyetkisidışındaisede)ahlakyasalarındanve ödevden de söz edilmesi, bu söylediklerime, benim bu savıma karşı biritiraz oluşturmaz. Nitekim bu bilimin yazarları, yani pratik felsefe ileuğraşanlar,onailişkinkendiidelerineburadadasadıkkalırlar;özelliklerindendolayıakıltarafındantamamıylaaprioriolaraktasarımlananveesasanlamdaahlaksal olan motivlerle, anlama yetisinin, deneyleri karşılaştırarak, genelkavramlar düzeyine çıkardığı deneysel motivleri birbirinden ayırmazlar;tersineonları,bumotivlerinkaynaklarındakiayrımabakmadan(hepsiniaynıtürdenmotivlermişgibisayarak),yalnızcatoplamlarınındahaçokyadadahaaz olmalarına göre ele alırlar ve böylece de yükümlülük, bağlanmakavramlarını kurmuş olurlar. Kuşkusuz bu bağlanma kavramı bütünüyleahlaksaldır, ama o öyle bir niteliğe sahiptir ki, a priori olarak ya da aposterioriolarakmeydanagelmişolmalarınabakmadanbütünmümkünpratikkavramların kaynağı konusunda hiçbir yargıda bulunmayan bir felsefedenbeklenebiliryalnızca.

İleridebirTöreler(Ahlak)Metafiziğiyayımlamakniyetindeolduğumiçin,şimdionundahaöncedentemellerinikoyanbiryapıtıbaskıyaveriyorum.Nevar ki Töreler (Ahlak) Metafiziğinin aslında katkısız pratik aklıneleştirisinden başka bir temeli yoktur, tıpkı Metafizik için daha önceyayımlamışolduğumKatkısız (Salt)KuramsalAklınEleştirisi’ninbaşkabirtemeliolmadığıgibi.Ancakbiryandan,bueleştirilerinbirincisiikincisikadarson derece zorunlu değildir; çünkü insan aklı ahlak alanında, en sıradananlamayetisisözkonusuolduğundabile,kolaycadahabüyükbirdoğruluğaveayrıntılılığıolanbiryeregötürülebilir,bunakarşınkuramsal,amakatkısızkullanıştatamamendiyalektiktir;öteyandan,katkısızbirpratikaklıneleştirisiiçinben,eğerbueleştirinin tamolması isteniyorsa,pratikakıl ile spekülatifaklınbirliğininortakbir ilke içindeaynı zamandabirbirlikortayakoymasıgerektiğine inanıyorum; çünkü önünde sonunda akıl, yalnız uygulamaalanındabirbirindenayrılmasıgereken,ancakbirtekveaynıakılolabilir.İşteböylebiryetkinliğeisebenburada,tamamıylabaşkatürdenbazıdüşüncelere

başvurup onları araya sokmadan ve okuyucunun kafasını karıştırmadan,erişemezdim. Bundan dolayı, Katkısız (Salt)Pratik Aklın Eleştirisi gibi biradlandırma yerine, Töreler (Ahlak) Metafiziğinin Temellendirilmesi adınıkullandım.

Üçüncü olarak da –başlığının ürkütücü olmasına karşın– sıradan anlamayetisiilekamuoyu(genelanlayış)içinçokpopülerveuygunolabileceğindenbirTörelerMetafiziğinintemellerininhazırlıkniteliğindekibuönkuruluşunuayırmayı ve böylece bunda kaçınılmaz bir biçimde bulunacak incelikleri,ileride, daha kolay anlaşılır öğretilere eklemenin gerekmemesi bakımındanyararlıgörüyorum.

ŞimdielinizdebulunanbuTemellendirme,AhlaklılığınEnÜstünİlkesininaraştırılmasından ve saptanmasından başka bir şey değildir; kendi başına,kendi amacı bakımından bir bütün oluşturur ve öteki bütün ahlakaraştırmalarından ayrılması gereken başlı başına (amaç olan) bir iştir.Gerçektendebuçokönemlivebugünedekgenişçaptayeterinceincelenmişolmaktan çok uzak bulunan bu temel ve önemli soruna ilişkin düşünce vesavlarım, bu aynı ilkenin tüm sisteme uygulanmasıyla çok aydınlanacak,büyükbirgüçkazanacakveonunheryerdegörülenuygunluğusayesindedebüyük çapta onaylanacaktı. Ne var ki, temelde herkesin yararına olmaktançok yalnızca beni tatmin eden böyle bencilce bir ayrıcalıktan vazgeçmekzorunda kaldım; çünkü bir ilkenin kullanılışındaki kolaylığı ile görünüştekiyeterliliğiveuygunluğu,onundoğruluğukonusundakesinbirkanıtolamaz;tersine,bukolaylıkvebugörünüştekiyeterlilik,dahaçok,sonuçlarınıdikkatealmadan, böyle bir ilkeyi, kendisi için, sıkı bir biçimde araştırmama vetartmamakonusunda,bellibiryanlılıkolduğuizleniminiuyandırır.

Buyazıda,sıradanbilgidenyolaçıkarakanalitikbirbiçimde,onunenüstünilkesini belirlemek, ondan sonra da yine bu ilkenin sınanmasından vekaynağından geri dönerek, uygulamasını bulduğu sıradan bilgiye doğrusentetikolarakyürümekisteyince,yöntemimikanımcabunaenuygunolacakbirbiçimdekullandım,yanienuygunolanyöntemiizledim.

Bundandolayıbölümlemeşöyleoldu:

Birinci Bölüm: Sıradan töresel us (ahlaksal akıl) bilgisinden felsefi us(felsefiakıl)bilgisinegeçiş.

İkinci Bölüm: Halka inmiş yaygın Ahlak Felsefesinden Töreler (Ahlak)Metafiziğinegeçiş.

Üçüncü Bölüm: Töreler Metafiziğinden katkısız pratik aklın eleştirisinedoğrusonadım.

BirinciBölüm

SIRADANTÖRESEL(AHLAKSAL)AKILBİLGİSİNDENFELSEFİAKILBİLGİSİNEGEÇİŞ

Dünyada olsun, hatta dünya dışında olsun, yalnız iyi istençten (iradeden)başka kayıtsız koşulsuz iyi sayılabilecek hiçbir şey düşünülemez.Kuşkusuzanlama yetisi, zekâ yargı gücü ve kendilerine ne ad verilirse verilsindüşüncenin öteki doğa vergisi yetenekleri ya da mizacın özellikleri olarakyüreklilik, kararlılık, eğilimlerinde direnme birçok bakımdan iyi ve istenilirşeylerdir; ama doğanın bağışladığı bu yetenekleri kullanacak olanın istenç(irade) ve bundan ötürü de karakter denen özel yapısı iyi değilse, sonderecede kötü ve zararlı olabilirler. Durum talihin bağışladıkları için deaynıdır. Güçlülük, zenginlik, onur, hatta sağlık bile ve özetle mutlulukdediğimiz her türlü esenlik, kendini iyi hissetme ve kendi durumundanmemnun olma, insana bir tür cesaret verir, böylece bunların sık sık insanınruhsal yanını etkilemesini, dolayısıyla, eylemdebulunmanın tüm ilkesini dehaklıvegenelamacauygunkılacakiyibiristencin(iradenin)olmadığıyerde,insansınırınıaşar,haddinibilmez,yüreklilikatılganlıkhalinegelir.Kaldıki,bir varlığın katkısız ve iyi bir istencinin hiçbir izini taşımayan süreklirahatlığını görmek bile, akıl sahibi yansız bir seyirciyi asla tatminedemeyeceğini de bir yana bırakalım. İmdi iyi istencin bizi mutlu olmayalayıkkılanherşeyindezorunlubirkoşulunuoluşturduğugörülüyor.

Bazıözelliklerbuiyiistencinkendisiiçinbileelverişliveyararlıolupişiniçok kolaylaştırabildiği halde, onun kendi özüne ilişkin salt, koşulsuz bir içdeğeriyoktur,tersinehepiyiiradeninvarlığınıgerektirirler;buiyiirade,öteyandan bu özelliklere haklı olarak verilen değeri sınırlar ve bunları saltık(mutlak) olarak iyi saymaya izin vermez. Heyecan ve tutkularda ılımlılık,kendine hâkim olma, soğukkanlılıkla düşünüp taşınma yetisi, birçokbakımdan yalnız iyi olmakla kalmaz, aynı zamanda kişinin içine, özüneilişkin değerin bir kısmını da oluştururlar; böyleyken bu nitelikleri kayıtsızkoşulsuz iyi olarak kabul etmek (eskiler bunları ne denli kayıtsız koşulsuzövüpdeğerlendirmişolurlarsaolsunlar)engelleyicibirçokeksikliklergösterirve bu hiçbir zaman mümkün değildir. Zira, iyi bir istencin (iradenin)ilkelerinedayanmazlarsabunitelikler aşırıderecedekötüolabilirlervekötüniyetlibiradamınsoğukkanlılığı,onuyalnızdahatehlikeliyapmaklakalmaz,ama aynı zamanda –bu soğukkanlılığı olmasaydı hakkında verdiğimizyargıdandahaçok–nefretedilecekbiridurumunasokar.

İyi irade,etkilerindenyadaeldeettiklerindendolayıdeğil,ortayakonulanherhangibiramacaulaşmayauygunolmasındandadeğil,amayalnızcaistençolarak, yani kendi başına iyidir; ve ona, kendi başına ele alındığında, onun

herhangi bir eğilimin, hatta bütün eğilimlerin topunun lehinegerçekleştirebileceği her şeyden diyelim isterseniz, karşılaştırılamayacakdenlidahaçokdeğerverilmeliveüstünkabuledilmelidir.Kaderin(yazgının)özel bir cilvesiyle ya da kendisine üvey analık yapan doğanın cimricedonatmasından dolayı bu istenç amacını gerçekleştirmede güçsüz kalıyorsa;harcadığı tümçabaya rağmenhiçbir şeyi başaramıyor veyalnızca iyi istenç(irade) olarak (kuşkusuz sırf bir dilek olarak değil, gücümüzün içinde olanbütün araçları bir araya getirip onlara başvurma olarak) kalıyorsa, yine dekıymetlibirtaşgibi,bütündeğerinikendiiçindetaşıyanbirşeyolarak,kendibaşınaparlardurur.Yararlıyadaverimliolupolmamasıbudeğerenebirşeykatabilir,nedeondanbirşeyeksiltebilir.İyiistencinyararlılığı,denebilirki,bu mücevheri günlük ilişkilerde daha iyi kullanabilmek ya da onu henüzyeterincetanımayanlarındikkatiniüzerineçekmekiçinbirçerçeveolur,yoksaonubilenleredeğerinigösteripsalıkvermekyadagerçekdeğerinibelirlemekiçindeğil.

Bununla birlikte, değerlendirilmesi sırasındaki bazı yararları hiç hesabakatılmaksızın,yalnızca istencinsaltdeğerininbu idesindeöylegaripbir şeyvardır ki, sıradan akıl bile onu her ne kadar onaylıyorsa da, bu idenintemelindebelkidefarkınavarılmadanyükseklerdeuçupduranhayalgücününbir kuruntusunun bulduğu ve doğanın da, aklı istencimizin bir yöneticisiolarak koyarken, amacının yanlış anlaşılabileceği konusunda bir kuşkuuyanmışolmalıdır.İştebunedenleistencin(iradenin)saltdeğerineilişkinbuideyibuaçıdanincelemekistiyoruz.

Örgütlenmiş bir organizma olan, yani yaşama amacına uygun olarakdüzenlenmişbirvarlığındoğalkuruluşunailişkinşöylebirilkekabuledelim:Buvarlıktaherhangibiramaçiçinvarolanhiçbiraraç(öğe,unsur)yokturki,aynızamandaoamacaenuygunu,enelverişlisiveenuyarlıbiçimiolmasın.Şimdi,eğeraklıveiradesi(istenci)olanbirvarlıkiçindoğanınasılamacı,buvarlığın yaşamının korunması, sürmesi, gönenci, tek sözcükle mutluluğuolsaydı,ozamandoğabuamacınıngerçekleştiricisiolarakbuyaratığınaklınıgörmekle, onu akıl ile donatmakla kötü bir iş yapmış ve onda isabetsiz birgerçekleştiricibulmuşolurdu.Çünkübuyaratığınbuamaçlayapacağı,kendieğilimlerinigerçekleştireceğibütüneylemlervedavranışınınbütünkuralları,onaiçgüdütarafındançokdahatambirbiçimdegösterilmişolurdu,buiçgüdüsayesinde amacına da akıl ile olabileceğinden çok daha emin bir biçimdevarabilirdi.Eğerbukayrılmışvarlığa(içgüdüleriile)bunlarınüstündebirdeakıl verilecek olsaydı, bu ancak kendi doğal yapısının mutlu kuruluşunuseyretmesine, ona hayran kalmasına, ondan sevinç duymasına ve bunukendisine lütfeden iyilikçi nedenine şükran duymasına yarayacak, amaarzulama yetisini o zayıf ve aldatıcı kılavuzluğuna bağımlı kılmaya vedoğanın amaçlarını gerçekleştirmek için aklı beceriksizce karıştırıp

kullanmayayaramayacaktı; teksözcükledoğa,aklınpratikkullanımdaetkiliolmasınıönceleyecek,zayıfgörüşvekavrayışıylamutlulukplanlarıkurmavebunagötürecekaraçlarıyaratmacesaretinigöstermesineolanakvermeyecekti.Doğayalnızamaçlarınseçiminideğil,araçlarınseçiminideüstlenmişolacakveherikisinidebilgecebiröngörüvebüyükbirisabetleyalnızcaiçgüdününelinebırakacaktı.

Gerçekten de görüyoruz ki, eğitilmiş, yetiştirilmiş bir akıl, yaşamın vemutluluğuntadınıçıkarmakiçinnedenliçokuğraşırsauğraşsın,insangerçekhoşnut olmadan da (tatminden, mutluluktan) o denli uzaklaşmaktadır; bunedenle de çok kimsede, özellikle de aklı kullanmada en çok deneyiolanlarda, eğer bunu yeterince ve açıkça söyleyecek denli içtenlikli iseler,belirli bir misoloji, yani akla karşı bir düşmanlık, bir nefret doğar. Çünküyalnızsıradanlüksüsağlayanbütünsanatlarınbuluşlarındandemiyeyim,amabilimlerden bile (ki bunlar da önünde sonunda onlara anlama yetisinin birlüksü gibi görünüyor) elde ettikleri yarar ve kazançla aşağı yukarı birhesaplaşma yaptıktan sonra, aslında katlandıkları zahmetin sağladığımutluluktan daha fazla olduğunu, yani mutluluklarının artmasından çok,omuzlarına daha büyük bir yükün (sorumluluğun) bindiğini görürler; bunedenle de sonunda, kendilerini yalnız doğal içgüdünün kılavuzluğunabırakan, ona daha yakın bulunan ve eylemlerinde aklın pek etkilemediğisıradan insanları hor görmekten çok, nerdeyse onlara imrenirler. Açıkçasöylemekgerekirse,aklınmutlulukveyaşamdanhoşnutolmakiçinsağladığıdüşünülen yararların çok aşırı bir biçimde beğenilip övülmesini oldukçadeğersiz gören ve hatta hiçe indirenlerin yargısı hiç de acı ya da dünyayıyöneten iyiliğe karşı nankör değildir; tersine bu yargının temelindevaroluşlarınınbaşka,çokdeğerlibiramacıolduğudüşüncesigizlidirveakılmutlulukiçindeğil,asılbuamaçiçinbelirlenmiştir;iştebuyüzdendeinsanınözelniyet(yönelim)veamaçlarınınenüstünkoşulolarakdahaçokbuamacabağlıolduklarıidesininvarlığı,yaniötekilerinonunaltındadurmasıgerektiğikabuledilmelidir.

Gerçekten akıl, iradeye, onun nesnelerine ve bütün gereksinmelerimizinkarşılanmasına (onları kısmenarttırır bile) ilişkin eminbir yoldakılavuzluketmeye yeterince elverişli olmadığından –bu amaca bizi yaradılıştan uygundüşendoğaliçgüdüçokdahasağlamolarakgötürürdü–amayinedepratikbiryeti,yaniiradeyietkilemesigerekenbiryetiolarakbizeverilmişolduğundan,doğa,yeteneklerinidağıtırkenbiryerdeamacauygundavrandığınagöre,aklıngerçekbelirlenimi,başkaherhangibir amaç için araçolarak iyiolanıdeğil,ama aklın saltık (mutlak) bir biçimde gerekli olduğu kendi başına iyi biristenci(iradeyi)ortayaçıkarmakolmalıdır.Bununiçinbuistenç,gerçibiricikve tümden iyi olmayabilir; ama yine de en üstün iyidir ve başka her şeyin,hatta hermutluluğa ulaşma istencinin bile bağlı bulunduğu koşul olmalıdır;

budurumdadailkvekoşulsuzamaçiçingerekliolanaklıngeliştirilmesinin,her zaman koşullu olan ikincisine, yanimutluluğa, en azından bu yaşamdaulaşmaolanağınıtürlübiçimlerdeazaltttığı,hattahiçeindirgediğianlaşılırsa,bu doğanın bilgeliğiyle pekâlâ da bağdaşır. Bütün bunlar olup biterken dedoğaamaçsızdeğildir,çünküenyüksekpratikbelirleniminiiyiistencetemelolmadagörenakılbuamacaulaşınca,birhoşnutluk,kendineözgü–yani,yineaklın belirlediği bir amacın gerçekleştirilmesinden doğan– bir memnunlukduyarancak.

Kendibaşınasaygıgörmeyelayıkolanvebaşkahiçbiramaçolmaksızıniyiolanbiristenci(iradeyi)–doğalsağduyudazatenbulunan,öğretilmektençokaydınlatılmayıbekleyen;eylemlerimizintümdeğerinibelirlemedeherzamanen üstte yer alan ve öteki her şeyin de koşulunu oluşturan bir kavramı–geliştirebilmek için, onu içine alan (iyi istenç kavramını içeren) ödevkavramınabakmamızgerekir.Gerçiödevkavramı, iyi istençkavramınıbazıöznelkısıtlamalarveengellerlebirlikteiçeririsede,bunlaronusaklamaktanve tanınmaz duruma getirmekten çok uzaktırlar; tersine, bu sınırlar veengeller onu gizlemek ve tanınmaz kılmak şöyle dursun, karşıtı olankavramlarladahabelirginkılarvedahadaparlayıpgörünmesinisağlar.

Şu ya da bu amaca yararlı olsalar bile, ilk bakışta ödeve aykırı olduklarıbilinen bütün eylemleri şimdilik burada bir yana bırakıyorum; çünkü bueylemlerin,ödevleçatışabildiklerinegöre,ödevdendolayıyapılmışolmalarısöz konusu değildir. Ayrıca, doğrudan doğruya hiçbir eğilim duymadıklarıhalde insanlarınyinedebaşkabireğilimtarafından itildikleri içinyaptıklarıgerçekten ödeve uygun olan eylemleri de bir yana bırakıyorum. Çünkü budurumda ödeve uygun eylemlerin ödevden dolayı mı, bencil bir amaçtanötürü mü yapılmış olduğu kolayca ayırt edilebilir. Eylemin ödeve uygunolduğu, öznenin de ayrıca buna doğrudan doğruya bir eğilim duyduğueylemlerdeisebuayrımıyapmakçokdahazordur(yani,ödeveuyguneylemaynızamandaöznenindoğrudandoğruyabireğilimiileyapılmışsabuayrımıyapmak çok daha güç olur). Örnekse, bir bakkalın tecrübesiz alıcısınıaldatmaması hiç kuşkusuz ödeve uygundur; ve çok alışverişin yapıldığı biryerde,hiçbirakıllıtüccarbunugözealmaz,tersine,zekibirtüccarherkesiçindeğişmez bir fiyat saptar, öyle ki küçük bir çocuk bile, herhangi bir kimsegibi, aldatılmadan ondan bir şey satın alabilir. Yani, insanlara dürüst birbiçimdehizmetverilmişolur;ancakbu,tüccarınbunuödevdenvedürüstlükilkesinden dolayı böyle yaptığına inanmamız için yeterli olmaktan uzaktır;çünkü çıkarı bunu gerektiriyordu; ama tüccarın ayrıca müşterilerine karşıbeslediği bir tür saygı ve sevgiden dolayı, birini ötekine fiyat bakımındanyeğlemesi için doğrudan doğruya bir eğilimi olması gerektiği, buradadüşünülemez. Demek oluyor ki, bu eylem, ne ödevden ve ne de doğrudandoğruya eğiliminden dolayı değil, yalnızca bencil bir amaç nedeniyle

yapılmıştır.

Buna karşılık yaşamı sürdürmek bir ödevdir ve herkesin bu konudadoğrudandoğruyabireğilimivardır.Amabununiçindeinsanlarınbüyükbirçoğunluğunun yaşamlarının sürmesi için gösterdikleri çoğu kez korku veendişe dolu dikkat ve itinanın yine de hiçbir içsel değeri, maksimlerinin(yaşamilkelerinin)dehiçbiriçeriğiyoktur.Bukimseleryaşamlarınıkuşkusuzödeveuygunolduğuiçinkoruyorlar,amaödevgereği,ödevdendolayıdeğil.Bunakarşın, talihinkötüoyunları veumutsuzbir acı, insanınyaşamdan tatalmasını büsbütün yok ettiği halde; eğer ruhu güçlü olan bu mutsuz kişi,cesareti yıkılmış ya da kırılmış olmaktan çok alın yazısına küserek ölmeyidileyip de, yaşamını, onu sevmeden, eğilimden ya da korkudan değil, amaödevden dolayı yine de sürdürüyorsa; işte o zaman onun izlediğimaksiminahlaksalbiriçeriğivardır.

İyilik yapmak, yapılabildiği yerde, ödevdir; üstelik başkalarına eliniuzatmayaöylesineeğilimliruhlarvardırki,onlarıhareketegeçirenboşgururya da çıkar gibi başka bir neden olmaksızın da, çevrelerine sevinç ve neşesaçmaktan, kendi eserleri olan başkalarının memnunluğundan(hoşnutluğundan) içsel bir haz duyar, zevk alırlar. Fakat öyle sanıyorumki,böylebirdurumdakibutürbireylem,nedenliödeveuygun,nedenlisevimliolursa olsun, bence hiçbir gerçek ahlaksal değer taşımaz, tersine ötekieğilimlerle aynıdüzeydedir; sözgelişi, gerçektenherkesinyararınaveödeveuygun, dolayısıyla da övülmeye ve onurlandırılmaya değer olan mutlu birrastlantıyladenkdüştüğüzamantakdireveyüreklendirmeyelayıkolan,amasaygıya değer olmayan onura eğilim de bunlardan biridir; çünkü maksim(temelilke)–butüreylemlerieğilimdendolayıdeğil,ödevdendolayıyapmakanlamında–ahlaksaliçeriktenyoksundur;yani,bugibiayrımlareğilimgereğideğil, ama ödev gereği yapılmalıdır. Şimdi bir an için, o insansever kişininruhsal dünyasının, başkalarının alınyazısına karşı bütün ilgisini söndürenkendikişiselacılarıylakararmışolduğunuvarsayalım,sıkıntı içindebulunanbaşkalarınaiyilikyapmaolanağıhepelindeolmasınakarşın,kendisıkıntısıylabaşı yeterince dertte olduğundan, başkalarının sıkıntısı onu artık hiçduygulandırmasın;veşimdideonunaynıkoşullariçinde,hiçbireğiliminonubunaitmediğihaldebuölümcülduyarsızlığındankendiniçekipçıkararak,buöldürücü duygusuzluktan kendini kurtararak, her türlü eğilimin etkisindenuzakbirbiçimde,yalnızödevgereğiyaptığınıvarsayalım;işteancakozamanonuneylemiilkkezgerçekbirahlaksaldeğertaşır.Dahası;eğerdoğaşuyadabuinsanınyüreğinegenellikleazbirsevgikoymuşsa,ayrıcadürüstbirinsanolan o,mizaç olarak soğuksa ve belki de kendi acılarına karşı ona özel birsabırvedayanmagücübağışlanmışolduğu,aynışeylerinötekiinsanlardadavar olduğunu kabul ettiği, hatta bunu beklediği için, başkalarının acılarınailgisizse;eğerdoğa(doğrusu,enkötüürünüolmayan)böylebirini,özellikle

de insan dostu olarak yaratmamışsa; acaba yine de o, kendine doğada,iyiliksever,yumuşakbirmizacıntaşıyabileceğindençokdahaüstünbirdeğervermesini sağlayacak bir kaynağı kendi içinde bulamaz mıydı? Hiç kuşkuyok, elbette bulurdu. Karakterin ahlaksal olarak ve eşsiz bir biçimde üstünolandeğeriiştetamdabunoktada,yanieğilimdendolayıdeğil,amaödevdendolayıiyilikyapmasındaortayaçıkar.

Kendimutluluğunugüvence altına almakbir görevdir (en azındandolaylıolarak); çünkü kendi halinden hoşnut (memnun) olmama durumu, çeşitliendişevekaygılarınbaskısıaltındavedoyurulmamışgereksinimlerarasındayaşama, kolayca ödevi çiğnemeye yönelten büyük bir ayartma eğiliminedönüşebilir.Fakatburada,buödevigözönündebulundurmaksızındainsanlar,kendiliklerinden,mutluluk içinengüçlüveen içteneğilimiduyarlar, çünkübumutlulukidesindedirkibütüneğilimlerbirtoplamolarakbirleşirler.Ancakmutluluk buyruğunun, kuralının birçok bakımdan öyle özellikleri vardır ki,bazı eğilimlere büyük zarar verir ve insan gerçekten de, hepsine mutlulukadını verdiği kendisini doyuran eğilimlerin topu hakkında belirli ve kesinkavramını kuramaz. Sağlayacağı beklenen şey ve doyurabileceği zamanbakımından belirlenen bir tek eğilimin, havada olan bir ideye nasıl üstüngelebildiğine ve insanın, sözgelişi damlalı bir hastanın, sevdiği bir şeyintadını alarak yemeyi ve sonra da ne olursa olsun acı çekmeyi nasılseçebildiğine şaşmamalıdır; çünkü o, kendi hesabına göre, sağlıklılıktabulunacak bir mutluluğun belki de nedeni belli olmayan bekleyişi içinde,içindebulunduğuoanıhiçolmazsaburadafedaetmemiştir;yanisağlıklılıktabulduğu,amabelkidebirtemeledayanmayanmutlulukümidini,şimdikianınsağlayabileceğihazdanyoksunbırakmamaktadırkendisini.Amabudurumdabile, eğer mutluluğa yönelen genel eğilim iradesini belirlemiyorsa ve eğerkendi hesabına göre sağlığın onun için çok zorunlu bir yeri yoksa, ötekidurumlardaolduğugibiburadadayinebiryasakalırgeriye:Eğilimdendolayıdeğil de tersine ödev gereği kendi mutluluğunu koruma yasası; ve ilk kezburadaoinsanındavranışınınhakikibirahlaksaldeğerivardır.

Yakınlarımızı, komşumuzu, düşmanımız bile olsalar, sevmeyi buyurankutsalkitaptakiyerleridekuşkusuzböyleanlamakgerekir.Çünkübireğilimolarak sevgibuyurulamaz; amaödevgereğibaşkalarına iyilikyapmak,hemde, buna bir eğilimin itmediği, üstelik doğal ve yenilemez bir nefretduygusunun karşı koyduğu zaman da iyilik yapmak durumunda sevgipatolojikdeğil,pratikbirsevgidir;buöylebirsevgidirki,duyumun,eğiliminbağımlılığında değil, iradede (istençte); insanın içini eriten acımada değil,eyleminilkelerindebulunur.İşteancakböylebirsevgiistenipbuyurulabilir.

İkinci önerme de şudur: Ödevden dolayı, ödev gereği yapılan bir eylem,ahlaksaldeğerini,erişilecekamaçtadeğil,onuyapmayakararverdirten,yani

onu belirleyen maksimde bulur; dolayısıyla bu değer, eylemin nesnesiningerçekleşmesine değil, arzulama yetisinin bütün nesneleri ne olursa olsun,eylemi oluşturan istencin yalnızca ilkesine bağlıdır. Eylemde bulunurkenyöneldiğimiz amaçlar ile istencimizin amaçları ve güdüleri olarak eyleminetkileri,yanibaşkabirdeyişle,eyleminiçerdiğiamaçlarveeğilimlerinortayakoydukları, istencin amaç ve dürtüleri olarak dikkate alındığında, bueylemlere koşulsuz ve ahlaksal bir değer sağlayamayacakları yukarıdasöylediklerimdenaçıkolarakçıkmaktadır.Budeğer,eğereylemdenbeklenenetkisiyle olan ilgisi bakımından iradede bulunmuyorsa, başka neredebulunabilir?Böylebirdeğer,butürbireylemlegerçekleşebilecekamaçlarneolursa olsun, iradenin ilkesinden başka bir yerde bulunamaz. Çünkü irade,biçimsel olanapriori ilkesi ile içerikli olana posteriori güdüleri arasında,tamortasında,sankionlarınbirbirindenayrıldığıbiryolunağzındadurur;veoradairadeninherhangibirşeytarafındanbelirlenmesigerektiğinden,eğerbireylem görevden dolayı yapılıyorsa, onda herhangi içerikli temel bir ilkebulunmadığı için, irade, genel olarak iradenin biçimsel ilkesi tarafındanbelirleniyordemektir.

İlk iki önermenin sonucu olan üçüncü önermeye gelince onu şöyle dilegetireceğim:Ödev, yasaya saygı gereği yapılanbir eylemin zorunluluğudur.Yapmayı tasarladığım eylemin nesnesine kuşkusuz eğilimim olabilir, amahiçbirzamansaygımolamaz;çünküo,iradeninbiretkinliğideğil,yalnızcabirsonucudur, etkisidir. Aynı biçimde, ister benim olsun, ister başkasının,genellikleeğilimesaygımolamaz;birincidurumdabueğilimiolsaolsaeğerbenimseonaylayabilirim,ikincidurumdaisebueğilimibaşkasınınsadabazensevebilirim bile, yani onu kendi çıkarıma uygun görmem de olasıdır.İstencimleaslabiretki,sonuçolarakdeğil,yalnızcatemelnedenolarakilgiliolan, hiçbir biçimde eğilimime hizmet etmeyip tam tersine ona ağır basan,egemen olan ve en azından çeşitli seçeneklerden birinin seçimi sırasındaeğilimimiönleyenveonutamamıylahesaplarınındışındabırakanşey,ancako,yaniyalnızkendisi içinyasa,saygınınnesnesi,konusu,dolayısıyladabirbuyruk olabilir. Öyleyse ödevden dolayı yapılması gereken bir eylem,eğiliminetkisiniveonunlabirliktedeiradeninhertürlünesnesinikendindenuzak tutmalı ya da ortadan kaldırmalıdır; böylece iradeyi belirlemekbakımından, nesnel olarak yasadan, öznel olarak da bu pratik yasaya saltsaygıdan, yani bütün eğilimlerime zarar verse bile işte böyle bir yasayauymakmaksiminden[24]başka,iradeyibelirleyebilecekbirşeykalmazgeriye.

Demekkiyapılanbireyleminahlaksaldeğeri,ondanbeklenenvesonuçta,etkide bulunmadığı gibi, dolayısıyla hareket nedeninin beklenen etkidenkaynaklanmasını gerektiren eylemin herhangi bir ilkesinde de bulunmaz.Çünkü bütün bu etkiler, sonuçlar (kendi durumundan memnun olma, hattabaşkalarınınmutluluğu için yardım etme gibi) başka nedenlerden de ortaya

çıkabilir, o zamanbunlar için enüstünvekoşulsuz iyinin ancakkendisindebulunabilecekakılsahibibirvarlığıniradesinegerekkalmaz.İştebunedenle,ahlaksaldiyeadlandırabileceğimizböylesineüstünolanbir iyiyi,yalnızakılsahibi varlıklarda bulunduğu da apaçık olan –ve iradeyi beklenen sonuçta,umulan etkide değil de, bu tasarımı belirlediği ölçüde– yasa tasarımınınkendisindenbaşkabirşeyoluşturamaz;buiyide,onauygunolarakdavrananve bu tasarıma göre eylemde bulunan kişinin kendisinde de zaten vardır vehemen yaptığı eylemin etkisini aramaya ya da sonucun ortaya çıkmasınıbeklemeyegerekyoktur.[25]

Fakat, iradeye mutlak olarak kayıtsız koşulsuz iyi denebilmesi için,kendisinden beklenen etkiyi, sonucu dikkate bile almadan, iradeyibelirleyecek bu yasanın tasarımı nasıl bir şey olabilir? İradenin elinden,herhangibiryasayaboyuneğmektençıkabilecekbütündürtülerialdığımdan,irade için ilke işini görecek genel olarak eylemin genel yasayauygunluğundanbaşkabirşeykalmıyor;başkabirdeyişledaimamaksimiminaynı zamandagenel bir yasa olmasını isteyebileceğimbiçimdenbaşka türlühiç davranmamam gerekir. Burada irade için ilke işini gören ve eğer ödevbüsbütünboşbirkuruntuyadahayalürünübirkavramolmayacaksa(belirlieylemleriçinbelirlibiryasatemelekonmaksızın),ilkeişinigörmesigerekenyalnız genel olarak yasaya uygunluktur; sıradan insan aklı pratikyargılamalarındabunatamamıylauygunlukiçindedirvebudüşünülmüşilkeyidaimagözönündebulundurur.

Örneğin,soruşuolsun:Sıkıntıiçindeyken,daradüştüğümdetutmamaniyetiilesözverebilirmiyim?Sorununiçerebileceği“yalanyeresözvermemzekicemidir, yoksa ödeve uygun mudur?” anlamları arasında kolayca bir ayrımyapıyorum.Kuşkusuzbirincisidahasıkolabiliyor.Gerçektendeoandakibirgüçlüktenbukaçamakaracılığıylasıyrılmanınyetmediğinikolaycagörürüm;dahasonrabuyalandan,şimdikurtulduğumgüçlüklerdençokdahabüyükbirtatsızlığın çıkıp çıkmayacağını düşünmem gerekir ve bütün sözüm ona,kendimde var olduğunu sandığım kurnazlığa rağmen, sonuçları görmekönceden pek kolay olmadığından, başkalarının güvenini bir kez yitirmem,benim için şimdi kaçınmaya çalıştığım bütün kötülükten çok daha zararlıolabileceğinden, acaba buradagenel birmaksimegöre davranmakve ancaksözünde durmak koşuluyla, tutmak amacıyla söz vermeyi alışkanlık halinegetirmek daha tedbirli ve zekice bir davranış olmaz mı? Ancak çokgeçmeden, böyle bir maksimin temelinde hep yalnızca korkulan sonuçlarınbulunduğunu burada açıkça görürüm. Oysa ödev gereği, ödevden dolayısözünün eri olmak ile korkulan, zararlı sonuçların doğurduğu endişedendolayısözününerivedoğruolmakarasındaçokbüyükayrımvardır;birincidurumda,eylemkavramınınkendisibile,benim içinbiryasa içerdiğihalde,ikinci durumda, bu eylemin hangi etkilerinin, hangi sonuçlarının benimle

ilgiliolabileceğini,ilkinbenimkendiminbaşkayerdearayıpbulmamgerekir.Çünkü ödev ilkesinden ayrılmam, kesinlikle kötüdür kuşkusuz; zeki vetedbirli olma maksimime bağlı kalamamam, her ne kadar ona sadakatgöstermem pratikte çok daha eminse de, çoğu kez her şeye karşın yararlıolabilirler.Yinedeyalanyereverilenbir sözünödeveuygunolupolmadığısorununu en kısa, en yanılmaz biçimde aydınlatmam için, kendime şunusorarım:Doğruolmayan,aldatıcıbirsözlekendimigüçdurumdan,sıkıntıdankurtarma maksimim, benim ve başkaları için, genel bir yasa olacak olsa,memnun olur muydum acaba? Ve kendi kendime, “başka çaresiolmadığından ve başka türlü sıyrılamayacağı sıkıntılı, güç bir durumdabulunurken,herkesdoğruolmayantutamayacağıbirsözüverebilir”diyebilirmiyim?Böyleceçokgeçmedenşunu farkederim,gerçiyalanı isteyebilirim,amayalansöylemekonusundagenelbiryasahiçisteyemem;böylebiryasayagöresözvermediyebir şeyolmaz,çünkübusöylediğime inanmayanyadafazlaacelecibirbiçimdedüşünmedeninanan,banaaynıparayısürecekolanbaşkalarına,gelecektekieylemlerimbakımındanirademiönesürmemboşunaolurdu;dolayısıyladamaksimimgenelbiryasayapılıryapılmaz,kendiniyoketmekzorundakalırdı.

Demek ki iradenin ahlak bakımından iyi olması ereğiyle ne yapmakgerektiğinibulabilmekiçinçokincebirdüşünmeye,keskin,derinlereulaşanbir bakışın olmasına gerek yoktur. Dünyanın gidişi konusunda deneyimdenyoksun,bugidiştekiolupbitenikavramaktan,dünyadameydanagelenbütünolaylarıanlamaktanacizkalarakkendimeyalnızcaşunusorarım:Seninkendimaksiminin genel bir yasa olmasını da isteyebilir misin? Bunuisteyemeyeceğimyerdeomaksimkötüolduğuiçinreddedilmesigerekenbirmaksimdir; onun reddedilmesi hem de sana ya da başkalarına vereceğizarardandolayıdeğil,tersineolanaklıgenelbiryasamada(yasakoymada)vedüzenlibirilkeolarakyeralmayauygunolmadığındandır;oysaböylebiryasave düzen için akıl beni saygı duymaya zorluyor. Bu saygının neyedayandığını,neüzerindetemellendiğinihenüzkavrayamıyorum(bunufilozofaraştırabilir), ama hiç olmazsa şu kadarını anlıyorum: Bu da, eğilimlerinyüksek bir değer verdiği, onlarca salık verilenin taşıyabileceği her değerinüstünde olan, her şeyden daha yüksek bir değerin görülmesidir; ve pratikyasayayalnızcasaygıdangeleneylemiminzorunluluğu,yanionasaygıgereğiuymam, ödevi oluşturan şeydir. Bu ödeve, öteki her davranış nedeni yerinivermelidir; çünkü ödeve duyulan saygı, değeri her şeyin üstünde bulunankendibaşınaiyiiradeninkoşuludur.

İşte böylece sıradan insan aklının ahlak bilgisinin ilkesine kadar ulaşmışoluyoruz;gerçisıradanakılbuilkeyi,kuşkusuzböylegenelbirbiçimdeötekişeylerdenayrılmışolarakhiçdüşünmez;amabuilkeyiherzamanbirgerçekolarak göz önünde bulundurur ve kendi yargılamalarının ölçütü olarak da

kullanır. Bu ölçüt elinde bulundukça, sıradan akla hiç de yeni bir şeyöğretmeden, yalnızca, Sokrates gibi, kendi ilkesi üzerine onun dikkatiniçekerek,sıradaninsanaklının;bupusulaelinde,karşılaştığıbütündurumlardaneyiniyi,neyinkötü,neyinödeveuygunyadaneyinödeveaykırıolduğununasılayırmasınıbildiğini;dolayısıyladadürüstveiyi,hattabilgeveerdemliolmak için ne yapmak gerektiğini bilmede hiçbir bilim ve felsefeyegereksinim olmadığını burada göstermek kolay olur.Her insanın yapmakla,dolayısıyladabilmekleyükümlüolduğuşeyinbilgisinin–ensıradaninsanınbile– işi olduğu, pekâlâ önceden kabul edilebilir. Burada sıradan insanınanlamayetisininpratikalandakiyargılamagücününteorikalandakiyargılamagücüne ne kadar üstün olduğunu, hem de çok üstün olduğunu hayret vehayranlıklagörebiliriz.

Teorik aklın yargılama yetisinin kullanımı söz konusu olduğunda, sıradanakıl,deneyyasalarındanveduyualgılarındanuzaklaşmacesaretinigösterirse,açıkça kavrayamadığı şeylerin içine ve kendi kendisiyle çelişmeye, enazındandakesinsizliğin,karanlığınvekararsızlığınkaosuiçinedüşer.Pratikalana gelince, sıradan anlama yetisi bütün duyusal güdüleri pratik yasalarındışındabıraktığızaman,yargılamagücüilkolarakkendiayrıcalıklıdurumunugösterir.Ozamano,isterdeğerlendirilmesigerekenşeykonusundavicdanıylayadabaşkaistemlerle,arzularlapazarlığagirişmekiçinolsun,istereyleminindeğerini kendisi öğrenmek üzere dürüstçe belirlemek istediği için olsun,incelmiş bile olur; çoğu zaman da, söz konusu olan bu son durumda, birfilozofun üstlenebildiği, kendine vaat ettiği kadar doğruyu bulabileceğinipekâlâümitedebilir.Hattafilozoftandahaemindeolabilir,çünküfilozofunoinsanın sahip olduğu ilkeden başka ilkesi olamaz; ama yargılama gücü birsürüyabancı,konuyaözgüolmayandüşüncelerlekolaycayanılabilirvedoğruçizgiden sapabilir. Acaba, buna göre, ahlak konularında sıradan aklınyargısıyla yetinmek ve felsefeyi, sıradan anlama yetisini –pratik konulardabile olsa– o güzel yalınlığından uzaklaştırmak, felsefeyle araştırmanın veöğrenmeninyenibiryoluna sokmak içindeğilde,olsaolsa ancak sisteminidahatamvekavranılabilir,kurallarınıdadahauygulanabilirbirbiçimde(dahaçokdatartışmaiçin)ortayakoymakiçinişiniçinekarıştırmakyerindeolmazmı?

Suçsuzolma(masumiyet)olağanüstügüzelbirşeydir,amaneyazıkki,busuçsuzluk kendini pek koruyamıyor, kolayca baştan çıkarılıyor. Bundandolayı, bilgiden çok yapıp etmelerden, davranışlardan oluşan bilgeliğin debilime gereksinimi vardır: Bilimden bir şeyler öğrenmek için değil,buyruklarınınkabuledilmesinivesüreklilikkazanmalarınısağlamakiçinonagereksinimiolmaktadır.İnsankendiiçinde,aklınonabuncasaygıyadeğerbirbiçimde sunduğu ödevin bütün buyruklarına karşı, tam tatmin edilmeleridurumuna mutluluk dediği gereksinim ve eğilimlerinden oluşan güçlü bir

karşı koyma duyar. Oysa akıl, eğilimlere hiçbir söz vermeksizin, onlaraeğilmeden, –sanki bu denli susturulamayan, baskı altına alınamayan, amayine de yerinde görünen ve (hiçbir buyruğa onları bir yana itmeye izinvermeyen)arzularyokmuşgibionlarıdikkatealmadanvesaygıgöstermeden–buyruklarını taviz vermez bir biçimde buyurur. Fakat, bundan doğal birdiyalektik,yaniödevinbukesinyasalarınakarşıçıkanaklabenzerçıkarımlaryapmave geçerliliklerini –en azından saflıklarını ve kesinliklerini– kuşkulukılmaveonları,olabildiğiyerde,dileklerimizeveeğilimlerimizedahauygunbir duruma gerektirme düşkünlüğü ortaya çıkar; başka bir deyişle, onlarıtemelden bozma ve bütün değerlerini yok etme eğilimi doğar ki, buna dasıradanpratikakılbilesonundaiyidiyemez.

Böylece,sıradaninsanaklı,spekülasyonununherhangibirgereksinimindendolayıdeğil(çünküyalnızsağlıklıbirakıl,sağduyuolarakkalmaklayetindiğisürece hiç duymaz bunu), tam tersine, pratik nedenlerden dolayı, kendisınırlarınındışınaçıkmayavebirpratikfelsefeninalanınagirmeyeitilir;bunuda ilkesinin kaynağı konusunda bilgi toplamak ve gereksinim ile eğilimedayanan maksimlere karşı bu ilkeyi doğru belirlemek için, açık izahat vetalimat almak için yapar; öyle ki, iki yanlı arzuların onda yarattığışaşkınlıktankurtulabilsinvekolaycadüştüğüikirciklidurumdandolayıbütünhakiki, halis ahlak ilkelerini yitirme tehlikesine düşmesin. Böylece sıradanpratik akıl kendisini işleyip geliştirdikçe, bu olgunlaşmadan farkınavarılmadan bir diyalektik gelişip, ortaya çıkar; bu diyalektik, aklı, teorikkullanılışındaolduğugibi, felsefedenyardımaramayazorlar; bundandolayıilki olduğu kadar öteki de, yani teorik aklın olduğu gibi pratik aklın davaracağı son yer aklın tam bir eleştirisinin yapıldığı yer olacaktır; çünküonlar,aklımızıntambireleştirisindenbaşkahiçbiryerdehuzurakavuşmaz.

İkinciBölüm

POPÜLERTÖRESELDÜNYABİLGELİĞİNDEN(YAYGINAHLAKFELSEFESİNDEN)TÖRELER(AHLAK)METAFİZİĞİNEGEÇİŞ

Ödev kavramımızı buraya değin pratik aklın sıradan kullanış alanındançıkarmakla,onubirdeneykavramıolarakelealmakgerektiğisonucunaaslavarmamalıyız.Çoğunlukladikkatimiziinsanlarınyapıpettiklerindençıkarılandeneyeyöneltecekolursak,saltödevdendolayıeylemdebulunmaeğilimiyleyapılmış tek bir kesin örnek bile veremeyeceğimizi, sık sık yapılan vekendimize de itiraf ettiğimiz haklı şikâyetlerden anlayabiliriz; ödevinbuyurduğu birçok şey, her ne kadar ödeve uygun oluyorsa da, bunlarıngerçektenödevdendolayıolduğuvedolayısıyladaahlaksalbirdeğertaşıdığıkuşkuludur. İştebuyüzden insanıneylemlerindekieğilimingerçekliğini tamolarak yadsıyan ve her şeyi az ya da çok incelmiş bir bencilliğe yükleyenfilozoflar her zaman olmuştur. Ama bununla birlikte onlar, ahlaklılıkkavramınındoğruluğundankuşkuduymadılar;tersinebufilozoflardahaçok,böylesinesaygıyadeğerbirideyikendikurallarıhalinegetirecekdenlisoylu,fakataynızamandadaonuizleyemeyecekkadarzayıfolanveaklı,kendisineyasa koymak için kullanacağı yerde, yalnızca eğilimlerinin çıkarlarını, istertek tek, ister aralarında bağdaşacak biçimde, saklı tutmak için kullananinsanındoğalyapısınınkolaycaincinmesindenvebozulmasındaneniçtenbirüzüntüylesözettiler.

Gerçekten de ödeve uygun olan, ama ilkesi sırf ahlaksal nedenlere veödevinintasarımınadayananbirtekeylemörneğinideneyletambirkesinlikiçindesaptamakolanaksızdır.Zamanzamankendikendimizisıkıbirbiçimdesınadığımız,ödevinahlaksaltemelindenbaşka,şuyadabuiyieylemevedeokadarbüyükbirözveriyegötürecekdenligüçlübirşeybulamadığımızoluyor;ama buradan, iradeyi aslında belirleyen nedenin, ödev idesinin görüntüsü(hayali) arkasına gizlenmiş bencilik dürtüsünün gerçekten bulunmadığısonucu kesin bir biçimde çıkarılamaz. Davranışlarımıza yanlış yere dahasoyluhareketnedenleriyakıştırarak,kendimiziövmeyiseveriz;fakatensıkıdenetimlerle bile eylemin arkasındaki gizli güce hiçbir zaman ulaşamayız.Çünkü ahlaksal değer söz konusu olduğu zaman, temel sorun olan,gördüğümüz eylemler değil, tersine bu eylemlerin görünmeyen kendi içilkeleridir.

Ayrıca, insanların rahatlarına düşkünlüklerinden dolayı öteki bütünkavramlar konusunda da kendilerini isteyerek kandırdıkları gibi, ödevkavramının da yalnızca deneyden çıkarılması gerektiğinin doğru olduğunukabuledip,onlarınsöylediğigibi,tümahlaksallığınkendinibeğenmişinsanınhayal gücünün kendi sınırlarını aşan bir uydurmasıdır; diyerek her türlü

ahlaklılığı alaya alanlara daha çok arzulayacakları bir hizmette debulunamayız; bunu yaparsak onlara kesin bir zafer sağlamış oluruz.Eylemlerimizinçoğunun, insan sevgisindendolayı,ödeveuygunolduklarınıkabul etmeye hazırım; ama bu eylemlerin varmak istedikleri amaç dahayakından incelendiği zaman, her yerde hep ortaya çıkan sevgili ben’inkarşımıza dikildiğini görürüz; amaçlarının temelinde sık sık kendindenfedakârlıketmeiradesindebulunanödevinosıkıbuyruğudeğil,fakatben’inkendisivardır.Bazıanlarda(özellikledeyıllargeçipyaşilerledikçeveyargıgücümüz de bir yandan deney ile kesinleşmiş, öte yandan da gözlem ileolgunlaşmış hale geldikçe) dünyada herhangi gerçek bir erdemerastlanabileceğinden kuşku duymak için, hiç de erdem düşmanı olmakgerekmez;iyiningerçekleşmesinigörmekiçinbeslenenencanlıdileği,iyiningerçekliğiyle karıştırmayan soğukkanlı bir gözlemci olmak yeter. Tam daburada, ödev düşüncelerimizi bütünüyle yitirmememizi ve ödev yasasınabeslediğimiz kökten saygıyı içimizde saklamamızı yalnız şu inançsağlayabilir:Böyle katışıksız kaynaklardan doğan eylemler hiç olmasa bile,buradasözkonusuedilen,şununyadabununolmasıyadaolmamasıdeğildir.Burada söz konusu edilen şey, aklın kendi başına ve tüm görünüşlerdenbağımsızolarakolmasıgerekenibuyurması;dolayısıyladaher şeyideneyletemellendiren kişinin, yapılabilirliğinden çok kuşku duyacağı ve dünyadabugünedektekbirörneğiverilmemişeylemlerinakıltarafındanbuyurulmasıve sözgelişi, bugüne dek hiçbir gerçek dost var olmasa bile, dostluktaiçtenliğin her insandan aynı derecede eksiksiz, tam olarak istenebilmesidir.Çünkü bu ödev, her deneyden önce, bir ödev olarak, iradeyi a priorinedenlerlebelirleyenakılidesindebulunur.

Ahlaklılık kavramının bir hakikat (doğruluk) olmasına ve mümkün birnesneileolanilişkisinekarşıçıkmakistemezsek,ahlakyasasınınsondereceyaygınbirönemiolduğunuveyalnız insanlar içindeğil,amagenellikleakılsahibi bütün varlıklar için ve yalnız rastlantısal koşullar ve dışardabırakmalarla(istisnalarla)değil,tersinemutlakbirzorunluluklageçerliolmasıgerektiğini yadsıyamayacağımızı da buna ekleyecek olursak açıkça görürüzki,hiçbirdeneyböylegenelgeçervezorunluyasalarınyalnızcaimkânınıbilesonuç olarak çıkarmamıza izin veremez. Çünkü hangi hakla, belki deinsanlığınyalnızcarastlantısalbazıkoşullarıaltındadeğerliolanşeyi,herakılsahibi yaratık için, geçerli genel bir kural (emir, buyruk) gibi sınırsız saygıkonusu yapabiliriz? Ve yasalar yalnızca deneysel olsalardı ve kaynaklarınıtamamen a priori bir biçimde katışıksız, ama pratik akıldan almasalardı,irademizin belirlenişinin yasalarını, genel olarak akıl sahibi bir varlığıniradesini belirleyen ve sırf bu bakımdan kendi irademize uygulanabilenyasalarolarakkabuletmeknasılmümkünolurdu?

Ahlaksallığı örneklerden çıkarmak istemek kadar büyük bir kötülük

yapılamazona.Çünkübana sunulanherörnek (model)örnekolmayadeğerolup olmadığı konusunda, daha önceden ahlaklılık ilkesine göredeğerlendirilmelidir; ama bu örnek hiçbir biçimde ahlaklılığın en üstünilkesini bize sağlayamaz. Hatta İncil’deki Havari bile; kutsal kişiliğinitanıyabilmemiziçinilkinoahlaksalyetkinlikidealimizilekarşılaştırılmalıdır.Kendisi için de o şöyle der: “(Gördüğünüz) bana niçin iyi diyorsunuz?(Görmediğiniz)Tanrı‘danbaşkahiçkimseiyideğildir.(İyininmodeli.)”Fakaten üstün iyi olarak Tanrı kavramına biz nereden sahip oluyoruz? Yalnızcaide’den, aklın ahlaksal yetkinlik konusunda kurduğu ve özgür bir iradekavramına kopmaz bir biçimde bağladığı ide’den. Ahlak alanında taklidinhiçbir yeri yoktur; örnekler ise ancak eyleme geçirmeye, yani yasanınbuyurduğu şeyin yapılabilirliğini kuşkulu olmaktan çıkarmaya yarar, pratikkurallarıngenelolarakdilegetirdiklerinigörünürkılar,açıkbirbiçimekoyar,ama bu örnekler akılda bulunan gerçek asıllarını bir yana itmeyi ve buörnekleregörekendimiziyönlendirmeyihiçbirzamanhaklıgösteremez.

Demekkihertürlüdeneydenbağımsızveyalnızcaakladayanmakzorundaolanahlaklılığın,hakikiveenüstünhiçbirilkesiyoksa,eğerbilgimizsıradanbilgiden ayrılacak ve felsefe bilgisi adını alacaksa, bu kavramları, onlarailişkinilkelerlebirlikte,böyleaprioriolaraksağlamgöründüklerigibi,genelbir biçimde (soyut olarak) sergilemenin iyi olup olmadığını sormak bilegereksizdir sanırım. Fakat zamanımızda bu soru zorunlu da olabilir. Çünkü“her türlüdeneyselunsurdanarındırılmış, katışıksızakılbilgisi, yaniAhlakMetafiziği ile yaygın Pratik Felsefe arasında hangisinin yeğleneceğineilişkin”soruyuoylayacakolursak,çokgeçmedenhangiyanınağırbasacağınıkolaylıklatahminedebiliriz.

Katışıksız aklın ilkelerine kadar yükselip onlara yeterince ulaşmayıbaşardıktansonra,buyaygınkavramlarainmekkuşkusuzövgüyedeğerdir;bubiçimde davranmak ise, Töreler (Ahlak) Öğretisini ilkin bir Metafiziküzerinde kurmak, temellendirmeden sonra da ayakları üzerinde sağlamdurunca,onuyaygınlaştırıpherkesçekabulgörmesini sağlamakdemekolur.Fakat ilkelerin bütün doğruluğunu belirleyecek olan ilk araştırmada ahlakilkesineherkesinanlayacağıbirbiçimdeyaygınlıkkazandırmakistemek,sonderece anlamsız olur. Bu davranış biçimi, Felsefenin gerçek yaygınlıkkazanmasınınsağlayacağıyararıhiçbirzamansavunamamasıbiryana,çünkühertürderinkavramadanvazgeçerek,herkesçeanlaşılırolmakhiçdeöylezorbir marifet değildir; ayrıca, bir sürü yan yana koyulmuş karmakarışıkgözlemlerdenoluşanbiçimsizbiryığınıveüstünkörüdüşünülmüş,yarıakılsalilkeleri öne çıkarır. Sığ kafalar bundan hoşlanırlar, çünkü orada günlükgevezeliklerde işe yarayacak şeyler bulurlar; kavrayışı derin kişilerin ise budurumdan kafaları karışır, hoşnutsuzluk içinde, çaresiz kalarak, ondangözleriniçevirirler;bunakarşınbuyanıltıcıgörüşlerinarkaplanınıgörenbazı

filozoflarbulunursada,ilkinkesinbirkavrayışedinerekhaklıbiçimdeyaygınbir ün kazanabilmek için bu sözüm ona halka yayılmış ün sevdasından birsüreiçininsanlarıvazgeçirmekistediklerinde,onlarapekazkimsekulakasar.

Ahlaksallığa ilişkin kamunun fazlaca ilgisini çeken deneyimlere bir gözatacak olursak, bunlar arasında bazen (genellikle akıl sahibi bir doğal yapıdüşüncesinideiçinealan)insanındoğalyapısınınözelbirbelirleniminibazenyetkinliği,bazendemutluluğu,biryerdeahlakduygusunu,başkabiryerdedeTanrı korkusunu, biraz ondan, biraz bundan, bütün hepsini de tuhaf birkarmakarışıklık içinde buluruz. Oysa ahlaksallık ilkelerinin insanın doğalyapısınınbilgisindemi(çünkübubilgiyiancakdeneyileedinebiliriz)aramakgerektiği sorusunu sormak ve eğer böyle değilse, yani bu ilkeler tümden aprioriveher türlüdeneyselolandanbağımsız ise,başkahiçbiryerde–enazderecede bile– olmayıp kayıtsız koşulsuz katışıksız akıl kavramlarındabulunacaksa,işteozamanbuaraştırmayısafpratikdünyabilgeliğiveya(bukadar kötü ünü olan bir adı kullanmaya izin verilirse) AhlakMetafiziği[26]olarak tamamen bir yana ayırmak, onu kendi başına tam bir yetkinliğeulaştırmakveyaygınünüolansığşeylerinpeşindekigenişkitleyi,bugirişimbirsonucavaranadekoyalamakaklagelmez.

Antropoloji, Teoloji, Fizik ya da Fiziküstü ile özellikle de (Fizikaltıdiyebileceğimiz) gizli niteliklerle hiç karışmamış, bütünüyle ayrıtlanmış(tecritedilmiş)böylebirAhlakMetafiziğiise,yalnızödevlerintümkuramsal,kesin bir biçimde belirlenmiş bilgisinin onsuz olunamayacak bir taşıyıcısıdeğil, ama aynı zamanda kurallarının ve buyruklarının tam olarak yerinegetirilmesi bakımından sonderece arzu edilenbir şeydir.Çünkügörevinvegenellikle de ahlak yasasının katışıksız, deneysel unsurların yabancı hiçbirşey katmadığı tasarımının, insan yüreği üzerinde yalnızca akıl yolu ile(böylece akıl, ilk kez burada, kendi başına da pratik olabileceğinin farkınavarır)deneyselalanınortayakoyabileceğidiğerbütüngüdüvedürtülerden[27]öylesine daha güçlü bir etkilemede bulunur ki, bu tasarım, değerliliğininbilinciyle bu güdüleri küçümser ve zamanla onları kendi egemenliği altınaalabilir.Bunakarşınduyguveeğilimgüdüleri ilebirlikteaynızamandaakılkavramlarınınkarışımındanoluşanbirahlaköğretisi,insanınruhsalyapısınınhiçbirilkeyeindirgenemeyen,sıksıkkötüye–ancakrastlantısalolarakiyiye–götürebilenhareketnedenleriarasında,gidipgelmesineyolaçmasıgerekir.

Bu söylenenlerden şu noktalar açıkça aydınlığa kavuşmaktadır ki, bütünahlakkavramlarınınyerivekaynağı tamamıylaaprioriolarakakıldır;onlaren üstün derecede spekülatif akılda olduğu gibi sıradan insan aklında dabulunur; bu kavramlar deneysel, dolayısıyla da yalnızca rastlantısal olanbilgilerden çıkarılamaz, bizce onların en yüksek ilkeler olmalarını sağlayandeğerleri, kaynaklarının tam da bu katışıksızlığında (saflığında) bulunur;

ahlakkavramlarınadeneyselolandannekadarkatarsak,onlarınkendineözgüetkilemelerinden ve eylemin sınırsız değerinden de bir o kadar eksiltmişoluruz;buyüzdenbukavramlarıveyasalarıkatışıksızakıldan türetmek, safve temiz bir biçimde sergilemek, bütün bu pratik ya da katışıksız akılbilgisini, yani saf pratik akıl yetisini kendi bütünlüğünde belirlemek, yalnızkuramsal bakımdan, yani sırf spekülasyon söz konusu olduğunda, gerekliolmamakta, ama aynı zamanda pratik bakımdan da çok büyük bir önemtaşımaktadır.Bubelirlemeyiyaparkende, ilkeleri, spekülatifFelsefenin izinverdiği, hatta zaman zaman gerektirdiği gibi insan aklının yapısına bağımlıkılmamalı, tersine, genellikle her akıl sahibi varlık için geçerli olmalarıgerektiğinden, ahlak yasaları genel bir kavram olan akıl sahibi varlıkkavramından türetilmeli, böylece de insanların önünde, uygulanması için,Antropoloji gerektiren her ahlak, ilkin katışıksız Felsefe, yani Metafizikolarak, Antropolojiden bağımsız bir biçimde, kendi tamlığı içindesergilenmelidir;böylebirşeyiise,butürayrılmışbilgilerkonusundayapmakoldukça kolaydır. Şu bilinmelidir ki, buna sahip olmadıkça, yani bu durumgerçekleşmedikçe, ödeve uygun olan her şeyde ödevin ahlaksal öğesinispekülatif bir yargılama için tamolarakbelirlemekboşunaolmaklakalmaz,ama ayrıca yalnız sıradan pratik kullanımda bile, özellikle de ahlak eğitimiiçinahlakıkendineözgüilkeleriüzerindekurmak,böylecedesafbirahlaksalniyet (yönelim) yaratmak ve bunları, dünyada iyiliğin en yüksek düzeydegerçekleşebilmesiiçin,insanlarınruhlarınaaşılamakdaolanaksızolur.

Konunun böyle işlenişi ile, daha önce yapılmış olduğu gibi, (burada çoksaygıdeğer olan) sıradan ahlaksal yargılamadan felsefi olana değil, amaörnekler aracılığıyla el yordamıyla aranarak ulaşabildiği yerden öteyegidemeyenbiryaygınfelsefedenMetafiziğekadardoğaladımlarlailerlemekiçin (ki bu metafizik, deneysel hiçbir şey tarafından alıkonulmasına izinvermeyen ve bu tür akıl bilgisinin bütün alanını ölçmesi gerektiğinden,örneklerin bile bulunamayacağı idelere değin eninde sonunda giden birMetafiziktir) pratik akıl yetisini, genel belirlenim yasalarından başlayaraködev kavramını bu akıldan çıktığı yere kadar izlemek ve açık bir biçimdeortayakoymakgerekir.

Doğadaki her şey yasalara göre etkide bulunur. Yalnızca akıl sahibi birvarlık,yasalarıntasarımınagöre,yaniilkeleregöreeylemdebulunmayetisineya da iradesine sahiptir. Yasalardan eylemleri türetmek için akıl gerekliolduğundan irade(istenç)pratikakıldanbaşkabirşeydeğildir.Akıl, iradeyikaçınılmaz olarak belirliyorsa, böyle bir varlığın nesnel zorunlu olduğubilinen eylemleri, öznel olarak da zorunludur; yani irade, eğilimlerdenbağımsız olarak ancak aklın pratik bakımından zorunlu, yani iyi olduğunubildiği şeyi seçme yetisidir. Ama akıl tek başına iradeyi yeterincebelirlemiyorsa, irade ayrıca öznel koşullara (belirli güdülere) bağımlı olur,

bunlar da nesnel koşullarla her zaman uyuşmaz; tek kelimeyle, irade(insanlarda olduğu gibi), kendi başına akılla tamamen uygun olmayınca;nesnelbakımdanzorunluolduğubilineneylemler,öznelolarakrastlantısaldırveböylebiriradeninnesnelyasalarauygunolarakbelirlenmesizorlanmadır;yani, nesnel yasaların bütünüyle iyi olmayan bir iradeyle bağlantısı, akılsahibibirvarlığın iradesiningerçi akılnedenleriylebelirlenmesi, amadoğalyapısına göre bu iradenin zorunlu olarak uymadığı nedenlerle belirlenmesiolaraktasarımlanır.

İradeyizorladığıölçüdenesnelbirilkenintasarımınaemir(aklınemri),buemrinformülünedebuyruk(Imperativ)denir.

Bütünbuyruklar,bir“gereklilik”, bir“olmasıgerekir” ile dile getirilirler,bununla da aklın nesnel bir yasasının, öznel yapısı bakımından bu yasa ilezorunlulukla belirlenmeyen bir iradeyle bağlantısını (bir zorlamayı)gösterirler. Bu buyruklar bir şeyin yapılmasının ya da yapılmamasının iyiolacağını söylerler; ama yapılmasının iyi olacağı ona gösterildiği için bunuherzamanyapmayanbiriradeyesöylerler.Pratikiyiise,aklıntasarımlarıyla,yani öznel nedenlerle değil, nesnel, her akıl sahibi varlık için geçerli olannedenlerle iradeyi belirleyen şeydir. Bu iyi, herkes için geçerli aklın ilkesiolarak değil, ama duyumlar aracılığıyla yalnızca şunun ya da bunun içingeçerliliklerini koruyan sırf öznel nedenler olarak iradeyi etkileyen hoşolandanayırılır.[28]

Demek ki her bakımdan iyi olan bir irade, nesnel yasalara (iyininyasalarına) aynı biçimde bağlıdır, ama bundan dolayı da yasaya uyguneylemlere bu iyi iradenin zorlanmış olduğu tasarlanamaz; çünkü o, öznelyapısına göre, kendiliğinden, ancak iyinin tasarımı tarafından belirlenebilir.İşte bu yüzden Tanrısal ve genellikle de kutsal bir irade için buyruklargeçersizdir; “gerekir” demenin burada yeri yoktur, çünkü irade (istenç)kendiliğindenyasaylauygunluk içindedir.Bunedenledebuyruklaryalnızcabirformüldür;genelolarakiradenin,nesnelyasalarınınşuyadabuakılsahibivarlığıniradesindeki–örneğin,insanıniradesindeki–öznelyetkinolmayışilebağlantısınıdilegetirirler.

Bütün buyruklar ya koşullu (hipotetik) ya da kesin (kategorik) olarakbuyururlar.Koşullubuyruklar,insanınulaşmakistediği(yadaisteyebileceği)başka bir şeye araç olarak mümkün bir eylemin zorunluluğunu ortayakoyarlar.Kesinbuyrukise,bireylemikendisiiçin,başkaherhangibiramaçlailgikurmadan,nesnelzorunluolaraksunanbuyrukolur.

Mademki her pratik yasa,mümkünbir eylemi iyi, bundandolayı da akıltarafındanpratikbakımındanbelirlenebilenbirözneiçinzorunluolaraksunar,o halde bütün buyruklar, herhangi bir biçimde iyi olan bir iradenin ilkesine

görezorunluolaneylemibelirlemeformülleridir.Eğerhereylemyalnızbaşkabirşeyiçin–araçolarak–iyiolacaksa,buyrukkoşulluolur;kendibaşınaiyi,dolayısıyla da kendiliğinden akla uygun gelen bir iradenin ilkesi olarakzorunlubulunduğutasarımlanırsa,ozamankesinolur.

Demekoluyorkibuyruk,benimaracılığım ilemümkünhangieylemin iyiolacağını söyler ve pratik kuralın, iyi olduğu için bir eylemi –ister özne bueylemin iyi olduğunu bilmediğinden, ister onu bilmesine karşın bu özneninmaksimleripratikbiraklınnesnelilkelerinetersdüşebildiğinden–bueylemihemenyapmayanbiriradeylebağlantısınıkurar.

Koşullubuyrukböylece,eylemin,yalnızherhangimümkünyadagerçekbiramaç için iyi olduğunu söyler. İlkinde bu buyruk sorunsal (problematik),ikincisinde ise onaylayıcı (asertorik) pratik bir ilkedir. Herhangi bir amaçlailgi kurmadan, yani herhangi başkabir amaçgütmeden, eylemikendisi içinnesnel zorunlu olarak ifade eden kesin buyruk, genel zorunlu (apodiktik;pratik)birilkeolarakgeçerlidir.

Akılsahibiherhangibirvarlığıngücüilemümkünolabilenbirşey,herhangibir irade için demümkün bir amaç olarak düşünülebilir; bundan dolayı daeyleminilkeleri–bunlar,gerçekleştirecekleriherhangibiramacaulaşmakiçinzorunluolarak tasarımlandıklarıölçüde–gerçektensonsuzsayıdabirçoklukgösterirler. Bütün bilimlerin, bir amacın bizim için mümkün olabilmesibakımından gerekenleri içeren ve bu amaca nasıl ulaşılabileceğini söyleyenbuyruklardan oluşan, pratik bir bölümü vardır. Bu yüzden bu buyruklarabeceri buyrukları denir. Burada söz konusu olan, amacın akla uygun ve iyiolması değil, yalnız bu amaca ulaşmak için neyin yapılması gerektiğidir.Hastasınıtamamıylaiyietmekiçinbirdoktorunizleyeceğiyollarla,buinsanıöldürmek için ona zehir verecek kimsenin izleyeceği yollar, her biriamaçlarını tam olarak gerçekleştirmeye yaradığı ölçüde, aynı değerlerdir.İnsangençliğinde,hangiamaçlarayöneleceğinibilmediğinden,anne–babalar,çocuklarınınçeşitlişeyleröğrenmeleriiçinçalışırlar;eğittiklerigencinileridegerçekten amacı olup olamayacağını belirleyemedikleri, amayine de gününbirinde edinebileceği her türlü sıradan, rasgele amaç için araçlarınkullanılışında onun beceri kazanmasında çaba gösterirler; ve bu konudakikaygıları o denli büyüktür ki, çocuklarının amaç haline getirebileceklerişeylerindeğerikonusundakiyargılarınıgözdengeçirmeyivedüzeltmeyiçoğukezsavsaklar,biryanabırakırlar.

Bununlabirliktebütünakılsahibivarlıklariçin(buyruklar,bağımlıvarlıklarolarak,onlarauygundüştüğüölçüde)hepsindegerçekolarakvarsayılabilecekbir amaç, yani onların yalnız sahip olabileceklerini değil, fakat hepsinin birdoğa zorunluluğunagöre sahipolduklarını kesinliklevarsayabileceğimizbiramaç vardır, o da mutluluk amacıdır. Mutluluğu geliştirmenin aracı olarak

eylemin pratik zorunluluğunu ortaya koyan koşullu buyruk (hipotetikimperativ) onaylayıcı‘dır (asertorik). Bu buyruğu belirsiz, sırf mümkün biramaçiçinyalnızzorunluolarakdeğil,amaayrıcaeminbirbiçimdeveaprioriolarak her insanda varsayabileceğimiz bir amaç olarak ortaya koyabiliriz;çünkü o amaç, insanın özüne ilişkindir. İmdi kişinin kendisinin en iyidurumda olmasını sağlayan araçların seçimindeki becerikliliğine, sözcüğündar anlamında zekâ[29] diyebiliriz. Kendi mutluluğunu sağlayan araçlarınseçimine ilişkin buyruk, yani zekânın verdiği emir, hep koşulludur; eylemsaltıkolarakdeğil,başkabiramaçiçinyalnızcaaraçolarakbuyurulur.

Sonuncuolarakbir buyrukdahavardır ki, belirli bir davranışla ulaşılacakbaşka herhangi bir amacı koşul olarak temele koymadan, bu davranışıdoğrudandoğruyaemreder.Bubuyrukkesindir.Eyleminiçeriğiyleveondançıkacaksonuçlailgilideğil,amaonunbiçimiyleveonuortayaçıkaranilkeileilgilidir; ve bu eylemde sonuç ne isterse olsun özce iyi olarak var olanyalnızcaniyettir.Bubuyruğaahlaklılık(töresellik)buyruğuadıverilebilir.

Bu üç tür ilkeye göre davranan irade arasındaki fark, bu ilkelerin iradeyizorlamasındaki farklılıktan da açıkça belirir. Bu farkı daha belirgin kılmakiçin, sanırım şimdi bu ilkeler düzenleri içinde en uygun şöyleadlandırılabilirler:Bunlaryabecerikuralları,yazekâöğütleriyadaahlaklılıkemirleridir (yasalar). Çünkü yalnızca yasa, koşulsuz ve gerçekten nesnel,dolayısıyla genelgeçer zorunluluk kavramını beraberinde getirir; emirler,eğilimlerkarşıgelsebileuyulmasıboyuneğilmesigerekenbuyasadır.Gerçi,öğüt vermede de bir zorunluluk vardır; ama bu zorunluluk yalnız öznel,rastlantısal koşullarda –şu ya da bu insanın şunu ya da bunu, mutluluğunuoluşturan şeyler arasında sayıp saymamasına göre– geçerli olabilir; bunakarşılık kesin buyruğu sınırlandıran hiçbir koşul yoktur ve pratik de olsa,saltık (zorunlu) bir buyruk olarak ona tam anlamda emir denebilir. İlkemirlere teknik (sanata ilişkin) buyruklar, ikincilere pragmatik[30] (refaha,toplumsal yarara ilişkin) buyruklar, üçüncülere de ahlaksal (genel olaraközgürdavranmaya,yaniahlakailişkin)buyruklardenebilir.

Şimdi şöyle bir soru ortaya çıkıyor: Bütün bu buyruklar nasıl mümkünoluyorlar? Bu sorunun bilmek istediği, emrin buyurduğu eylemingerçekleştirilmesinin nasıl düşünüleceği değil, yalnız, buyruğun yapılacakolanla dile getirdiği iradeyi zorlamanın nasıl düşünülebileceğidir.Bir beceribuyruğunun nasılmümkün olduğu, özel bir açıklamayı gerektirmez.Amacıisteyen, bunun için elinde olan (akıl, eylemini kararlı bir biçimde etkilediğiölçüde) onsuz olunamayacak denli zorunlu olan aracı da ister. Bu önerme,iradeyleilgisindeanalitiktir;çünkübenimetkimaltındabirnesneyeyöneleniradeniniçinde,eylemdebulunanbirnedenolarakbenimnedenselliğim,yaniaraçlarınkullanılması dahaöncedendüşünülmüştür; vebuyrukda, bu amaç

için zorunlu olan eylem kavramını, yalnız bu amacı irade kavramınınkendisinden çıkarır. (Kuşkusuz tasarımlanıp konan bir amaca götürecekaraçlarınkendilerini belirlemek için ise sentetikönermeler gerekir; fakat buönermeler temel nedenle –yani, iradenin etkinliği ile– ilgili değil, amanesneningerçekleşmesiyleilgilidir).Birdoğruçizgiyipekin(sağlam)birilkeile iki eşit parçaya bölmek için, bu doğru parçasının uçlarından, birbirinikesen bir çember çizmem gerektiğini, Matematik elbette yalnızca sentetikönermelerle öğretir bize; ama düşünülen sonucun ancak böyle bir eylemleçıkabileceğini biliyorsam, “bu etkiyi tam olarak istiyorsam, bunun içingerekli eylemi istiyorum” demek, analitik bir önermedir; çünkü belirli birtarzda benle mümkün bir sonuç olarak bir şeyi tasarımlamak ile bu sonuçbakımından aynı tarzda eylemde bulunan kendimi tasarımlamak tamamenaynışeydir.

Mutluluğunbelirli bir kavramını vermekaynıbiçimdekolayolsaydı eğer,zekâ buyrukları da beceri buyrukları ile tamamen uyuşur ve aynı biçimdeanalitik (çözümleyici) olurdu. Çünkü, orada olduğu gibi burada da aynışekildeşöyledenecekti:Amacıisteyen,bununiçinelindeolantektekaraçlarıda(aklagörezorunlubirbiçimde)ister.Amaneyazıkki,mutlulukkavramıöylesinebelirsizbirkavramdırki,herinsanhernekadaronaulaşmayıdilesede,hiçbirzamankesinlikvetutarlılıkla,hiçkimseaslındanedilediğiniveneistediğini söyleyemez. Bunun nedeni de şudur:Mutluluk kavramına ilişkinunsurların hepsi deneyseldir, empiriktir, yani deneyden ödünç alınmalarıgerekir; bununla birlikte, mutluluk ide’si için bir bütünlük, şu andaki vegelecekteki her durumda da esenliğin, gönencin (refahın) en büyüğügereklidir.Oysaşimdibukavrayışlıveaynızamandaherşeyiyapabilen,amayine de sonlu bir varlık olan onun, burada aslında ne istediğinin belirli birkavramını kurması olanaksızdır. İnsan zenginlik mi istesin? Servet, onuboğazına değin nice kaygılar, kıskançlıklar ve tuzaklar içine sürükleyipbatırabilir. İnsan çok bilgi ve kesin görüş (basiret) sahibi olmakmı istesin?Belki bu da, şu ana kadar gözüne çarpmayan, ama kaçınılamayacak olankötülüklerikorkunçbirbiçimdeönüneserecekyadaşimdibiledoyurmaktayeterince sıkıntı çektiği arzularına çok daha yeni gereksinimler ekleyecek(yükleyecek)olanodenlikesinbirgözünsahibiyapacakonu.İnsanuzunbiryaşammı istesin?Bunun,onun içinuzunbir sefaletveeziyetolmayacağınıkim temin edebilir? Yoksa o sağlık mı istesin? Beden rahatsızlığı kaç kez,kusursuzbirsağlığınsürükleyebileceğiaşırılıklardaninsanıuzaktutmadımı?vb.Kısaca insan, neyin onu gerçektenmutlu kılacağını, herhangi bir ilkeyegöre, tamdakesinbir biçimdebelirleyecekdurumdadeğildir, çünkübununiçin onun her şeyi bilmesi gerekirdi. İmdimutlu olmak için, belirli ilkeleregöre değil, örneğin yalnız perhiz, tutumluluk, nezaket, terbiye vb.‘yi salıkveren(öğütleyen)deneyinöğrettiğinegöreeylemdebulunmakgerekir;çünkü

çoğukezbunlarınesenliğiazçok(ortalamaolarak)sağladıklarınıdeneybizeöğretir.Bundandaşusonuççıkarki, zekâbuyrukları, tamanlamındahiçbirkonudabuyurmazlar,yanieylemlerinesnelbirbiçimdepratik–zorunluolaraksunamazlar;onlaraöğütlerden(concilia)dahaçok,aklınemirleri(praecepta)gözüyle bakmalıdır; akıl sahibi bir varlığın mutluluğunu hangi eyleminsağlayacağını emin ve genel bir biçimde belirlemek sorunu, tamamençözülmez bir sorundur; dolayısıyla da bu soruna ilişkin, mutlu kılan şeyiyapmayıdar anlamdabuyuranbir buyrukolamaz; çünkümutluluk aklınbirideali değil, yalnız deneysel nedenlere dayanan imgelemin (hayal gücünün)bir idealidir; bu nedenlerin de, aslında sonsuz olan bir sonuçlar dizisinintamamınıeldeedecekbireylemibelirlemelerinibeklemekboşunadır.Buzekâbuyruğu, mutluluğu sağlayan araçların ne olduğunun kesin bir biçimdebulunabileceği kabul edilirse, analitik–pratik bir önerme olur; o, beceribuyruğundan, ikincisindeamacınyalnızolanaklı, ilkinde iseverilmişolmasıbakımındanayrılır;amaher ikisideamaçolarak istenildiğivarsayılanşeye,yalnızaraçlarıbuyurduklarından,amacıisteyenearaçlarıdaistemeyibuyuranbuyruk,herikidurumdadaanalitiktir.Demekkiböylebirbuyruğunmümkünolmasınailişkinbirgüçlükdeyoktur.

Buna karşılık, ahlaksallık buyruğunun nasıl mümkün olduğu, çözümgerektiren tek sorundur kuşkusuz; çünkü bu buyruk hiçbir zaman koşullu(hipotetik)değildir,dolayısıylakoşullubuyruklardaolduğugibi,onunnesnelolduğu tasarımlanan zorunluluğu hiçbir önkoşula dayanmaz. Ancak bu türherhangibirbuyruğunolupolmadığınınhiçbirörnekle,yanideneyselolarakbulunamayacağını, üstelik kesin gibi görünen bütün buyrukların, her şeyekarşınörtükbirbiçimdekoşulluolabileceğiniburadagözdenuzaktutmamakgerekir.Örneğin,“yanıltıcı,aldatıcıbir (yalanyere)sözvermemengerekir”dendiği zaman,bunuyapmamadakizorunluluğun,yalnızbaşkabirkötülüğüönlemekiçinverilmesigerekensıradanbiröğütolmadığını,yani“yalanyeresöz vermemen gerekir, çünkü eğer bu yalanın ortaya çıkarsa başkalarınınsana olan güvenini yitirir, gözünden düşersin” anlamına gelen bir öğütolmadığını; bu tür bir eylemin kendi başına kötü sayıldığını ve dolayısıylayasak buyruğunun (kategorik imperativ) kesin olduğunu düşündüğümüzde,yinedehiçbirörnekte,iradenin,başkaherhangibirgüdüolmaksızın,sırfyasaaracılığıyla belirlendiği –öyle görünsebile–kesinbir biçimdegösterilemez;çünkü utandırılma (mahçup olma) korkusu, belki de başka korkuların bellibelirsizkaygısıiradeyietkilemişolabilir.Birnedeninvarolmadığınıdeneylekim, nasıl kanıtlayabilir? Mademki deney, bize ancak bu nedenin farkındaolmadığımızı,yanialgılayamadığımızşeyibilemeyeceğimiziöğretiyor.Böylebir durumda ise ahlaksal diye adlandırılan, böyle olduğu için de kesin vekoşulsuz görünen buyruk, aslında dikkatimizi kendi yararımıza çeken veancakbunuhesabakatmamızıöğretenyalnızcapragmatikbirbuyrukolur.

Bu yüzden kesin bir buyruğun (kategorik imperativ) mümkün olupolmadığını tamamena priori olarak araştırmamız gerekecek; çünkü buradaonudeneydeverilmişolarakbulmaayrıcalığınasahipdeğiliz,sahipolsaydıkeğer, o zaman olanaklılığı, onu saptayıp ortaya koymak için değil, yalnızaçıklamak için gerekli olurdu. Bu arada şimdilik şu kadarını görmekyeterlidir. Yalnızca kesin bir buyruk pratik bir yasa olduğu izleniminiuyandırıyor, geri kalanların hepsi, gerçi iradenin ilkeleridir, ama yasaldenemezonlara.Çünküsırfrasgelebiramacaulaşmakiçinzorunluolanşeye,kendi başına da rastlantısal bir şey gözüyle bakılabilir ve bu amaçtanvazgeçersek,herzamanbubuyruktankendimizikurtarabiliriz;bunakarşılıkkoşulsuz emir, tersini yapmak bakımından iradeyi kendi keyfine bırakmaz,dolayısıyla da ancak koşulsuz emir bir yasadan beklediğimiz zorunluluğukendindetaşır.

İkinciolarak,bukesinbuyruktakiyadaahlaklılıkyasasındakiolanaklılığıgörmedekigüçlüğünnedeniönemlibirroloynar.Bubuyrukapriorisentetik–pratik bir önermedir[31] ve bu tür önermelerin olanaklılığını görmek teorikbilgidepekgüçolduğundan,bugüçlüğünpratikbilgidedahaazolmayacağısonucukolaycaçıkarılabilir.

Busorunuçözmekiçinilkin,kesinbuyrukkavramının,aynızamandaonun,kesin buyruk kavramından başka bir şey olmayan tek önermeyi içeren birformül vermesinin mümkün olup olmadığını araştıracağız; çünkü kesinbuyruğun ne dediğini bilsek bile, böyle mutlak bir emrin nasıl olanaklıolduğunu ortaya koymak özel, zor ve çok daha fazla bir çaba harcamamızıgerektirecektirki,bunudasonbölümebırakıyoruz.

Genelliklekoşullubirbuyrukdüşündüğümde,onunneyi içereceğini, takikoşul bana verilene değin, önceden bilmiyorum. Kesin bir buyrukdüşündüğümdeise,neyiistediğimihemenbiliyorum.Çünkübuyrukyasadanbaşka yalnızca maksimin[32] bu yasaya uygun olması zorunluluğunuiçerdiğinden, yasa ise onu sınırlayan hiçbir koşul içermediğinden, geriyegenel olarak bir yasanın genelliğinden başka bir şey kalmıyor; eyleminmaksimibunauygunolmalıdırvebuyruğuasılzorunluolaraksunanyalnızcabuuygunluktur.

Öyleysekesinbuyruk(kategorikimperativ)tekbirtanedirveşudur:Yalnız,aynı zamanda genel bir yasa olmasını isteyebileceğin maksime göre eyle.(Başkabirdeyişle,öylebirmaksimegörehareketetki,aynızamandaonungenelbiryasaolmasınıisteyebilesin.)

Şimdi bütün ödev buyrukları, kendi ilkelerinden türetilirmiş gibi, eğer butekbuyruktantüretilebilirse,ödevdenenşeyinbüsbütünboşbirkavramolupolmadığını belirlemeden bir yana bıraksak da, hiç olmazsa bununla neyi

düşündüğümüzüvebukavramınnedemekistediğinigösterebiliriz.

Etkilerin (olguların) doğduğu yasanın genelliği, en geniş anlamda (biçimbakımından) asıl doğa denen şeyi, yani genel yasalarla belirlediği şeylerinvaroluşunu meydana getirdiğinden, genel ödev buyruğu şu biçimde dilegetirilebilir:Eylemininmaksimi(temelkuralı)sankisenin iradenlegenelbirdoğa yasası olacakmış gibi eyle. (Öyle hareket et ki, sanki hareketininmaksimininseniniradenlegenelbirdoğayasasıolmasıgereksin.)

Şimdi bazı ödevleri, alaşılagelmiş bölümlemelere göre –kendimize vebaşkalarına karşı ödevlere, tamve tamolmayan ödevlere bölümlenmelerinegöre–buradasıralamakistiyoruz.[33]

1) Bir yığın felâkete uğrayarak umutsuzluğa düşmüş bir kimse yaşamdanbıkıp usanmasına karşın, intihar etmenin kendisine karşı olan ödevine tersdüşüpdüşmediğinikendine soracakkadar aklıbaşında iseeğer, şunabakar:Acaba eylemlerinin maksimi genel bir doğa yasası olabilir mi? Maksimi(eyleme ilkesi) ise şudur:Yaşam daha uzun sürdüğünde, hoş şeylerden çokfelâketler getireceğe benziyorsa eğer, kendimi sevdiğim için onu kısaltmayıilkeediniyorum.Şimdibubensevgisindençıkanilkeningenelbirdoğayasasıolupolamayacağısorusugeriyekalıyor.Çokgeçmedenburadaşunugörürüz:Belirlenimi yaşamı geliştirmek olan aynı duyguyla yaşamın kendisini yoketmenin,onakıymanınyasaolduğubirdoğa,kendikendisiyleçelişirvedoğaolarak ortadan kalkar; dolayısıyla bu maksimin genel bir doğa yasasıolabilmesiolanaksızdır,sonuçolarakdaoenüstünödevilkesiylebütünüyleçatışır.

2)Başkabirborçparaalmakzorundakalıyor.Buborcuödeyemeyeceğinidepekâlâbiliyor,amabelirlibirzamansonraborcunuödeyeceğikonusundagüvenilirbirsözvermezse,kendisineödünçparaverilmeyeceğinidegörüyor.Böyle bir sözü vermeyi arzuluyor, ancak hâlâ, kendine şunu soracak kadarvicdansahibidir:Zorbirdurumdanböylebiryolla(düzenle)çıkmakyasakveödeveaykırıdeğilmidir?Yinedebunuyapmayakararverdiğinivarsayarsakeğer, eyleminin maksimi şöyle olur: Paraya gereksinmem olduğunudüşündüğümzaman,borçalırımvehiçödeyemeyeceğimibildiğimhalde,onugerivereceğimesözveririm.Şimdi,bensevgiminyadakendiçıkarımınbuilkesinin, benim gelecekteki bütün esenliğimle, rahatımla bağdaşması belkimümkündür, ancak soru şudur: Acaba bu doğru mudur? Böylece bensevgisinin, kendini sevmenin küstahlığını genel bir yasaya dönüştürür vesoruyuşubiçimesokarım:Maksimim(davranışkuralı)genelbiryasaolsaydı,nasıl olurdu? Hemen görürüm ki, bu maksim hiçbir zaman genel bir yasaolarak geçerli olamaz ve kendi kendisiyle uyuşamaz ve zorunlu olarakkendisiyle çelişir. “Zor durumda bulunduğunu düşünen herkes, tutmamaniyetiyle,aklınaeseniyapmayasözverebilir”türündenbiryasanıngenelliği,

sözvermeyivebununlaamaçlananıolanaksızbilekılardı;çünkükimsebaşkabirinin verdiği söze inanmaz, bu gibi söylenen sözlere de boş laf sayarakgülerdi.

3) Üçüncü bir kimse de, biraz geliştirildiğinde, kendisinde (birçokbakımdan) işe yarar bir adam olmasını sağlayacak bir yetenek bulur. Amarahat koşullarda olduğu için olumlu doğal yeteneklerini geliştirmeye çabaharcayacağı yerde, zevk ve eğlence peşinde koşmayı yeğler, Ama yine de“acaba doğa vergisi yeteneklerini gözardı etme maksimi, eğlenceyedüşkünlüğü ile uyuşması dışında, ödev denen şeyle de uyuşur mu?” diyesorar. İşteozamangörürki insan (GüneyDenizi sakinigibi)biryeteneğinipas tutmaya bıraksa ve yaşamını sırf aylaklıkla, eğlenceyle, cinsinisürdürmeyle, tek sözcükle zevk ve safa içinde geçirmeye karar verse bile,böyle bir genel yasayla bir doğa gerçi var olabilir; ancak, bunun genel birdoğayasasıolmasınıyadaböylebiryasaolarakdoğalbiriçgüdüyleiçimizekonmuş olmasını isteyebilmesi mümkün değildir. Çünkü o, akıl sahibi birvarlık olarak, kendisinde olan bütün yetilerin geliştirilmesini zorunlu olarakister, çünkü bu yetiler her çeşit mümkün amaç için ona verilmiştir veyararlıdırlar.

Nihayet rahatı yerinde bir dördüncü kişi de, pekâlâ yardım edebileceğibaşkaları büyük sıkıntılar içinde çırpınmak zorunda kalırken şöyle düşünür:“Banane!HerkesTanrılarınistediğivekendielindengeldiğincemutluolsun;ben kimseden bir şey istemeyeceğim gibi, hiç kimseye de imrenmeyeceğim;ancak kimsenin mutluluğu için bir şey yapmayı ya da güç durumlarındaonlarınyardımınakoşmayıdaarzuetmiyorum!”Böylebirgörüş tarzıgenelbirdoğayasasıolsaydıeğer, insansoyupekâlâvarlığını sürdürebilirdi;hemdekuşkuyok,herkesinpaylaşma,duygudaşlıkveiyiniyettensözettiğidahasıarada sırada bunları yaşama geçirdiği, buna karşın fırsat buldukça da,insanları aldattığı, hakkını yediği veya başka biçimde onlara zarar verdiğidurumlardançokdaha iyidurumdasürdürebilirdi.Fakatbumaksimeuygungenelbirdoğayasasınınvarlığıpekâlâmümkünisede,böylebirilkenindoğayasasıolarakheryerdegeçerliolmasınıistemek,yinedeolanaksızdır.Çünkübunakararvermişolanbirirade,kendikendisiyleçelişirdi,gerçektenbirçokdurum ortaya çıkabilir ki, kendisi başkalarının sevgisine; ilgisine veduygudaşlığına gereksinim duyabilir ve kendi iradesiyle ortaya çıkmış birdoğa yasası yüzünden, arzuladığı yardım umudundan kendini yoksunbırakmışolur.

İşte bunlar birçok gerçek ya da en azından bizce gerçek sayılan ödevdenbazılarıdır; onların bölümlenmelerinin de yukarıda getirdiğimiz tek ilkeyegöreolduğuaçıkçagözeçarpıyor.Eylemimizinbirmaksiminingenelbiryasaolmasını isteyebilmemiz gerekir; bu genellikle onu ahlaksal yargılamamızın

kuralıdır. Bazı eylemler öyle bir özellik gösterirler ki, onlarınmaksimleriniçelişmeye düşmeden, genel bir doğa yasası olarak düşünmek bilemümkündeğildir; bir yasa olması gerektiğini ayrıca istemeyeceğimiz bir yana.Gerçibaşka eylemlerde bu içsel olanaksızlığa rastlanmaz, ama maksimlerinin birdoğayasasıgenelliğinikazanmalarını istememizyinedeolanaksızdır,çünküböyle bir irade (istenç) kendi kedisiyle çelişirdi. Kolayca görülüyor kibirincisi dar ya da sıkı anlamdaki (göz yummaz, ihmal edilmeyen) ödevle,ikincisi ise yalnızca daha geniş anlamdaki (değerin gerektirdiği) ödevleçelişir.Böylecebütünödevlerin (eylemlerinnesnesibakımındandeğil),amayükümlülüğün türü bakımından tek ilkeye bağlı olduğu bu örneklerle tamolarakortayakonupgösterildiler.

Şimdi, bir ödevi çiğnediğimiz bütün durumlarda, dikkatimizi kendiüstümüzeçevirecekolursak,maksimimizingenelbiryasaolmasıgerektiğinigerçekten istemediğimizi, çünkü bunun bizim için mümkün olmadığınıgörürüz; tersine buna karşıt olan maksim genel bir yasa olarak kalmalıdır;yalnız kendimiz için (hem de bu defalık) ya da eğilimimizin lehine birayrıcalık yapma cesaretini gösteriyoruz. Dolayısıyla her şeye bir ve aynıaçıdan, yani akıl açısından bakarsak, irademizin kendisinde bir çelişmeylekarşılaşırızkiodaşudur:Belirlibir ilkeninnesnelbakımdangenelbiryasagibi zorunlu olmasını, fakat buna karşın öznel bakımdan da genelgeçerolmamasınıveistisnalarayervermesiniistiyoruz.Fakateylememizeilkönceaklatamamenuygunbiriradeaçısından,sonradabuaynıeylemeeğilimlerceuyarılmışbiriradeaçısındanbaktığımızda,gerçektendeburadahiçbirçelişmeyoktur, fakat daha çok eğilimlerin aklın amaçlarına, buyruk ve kurallarınadirenmesi,yanibirkarşıçıkmasıvardır(antagonismus);bununsonucuolarakilkeninevrenselliği(universalitas)herkesiçinbirgenelgeçerliğe(generalitas)dönüşür,öylekipratik–genelakılilkesiyolunortasındamaksimilekarşılaşıpbirleşmiş olur. Oysa bu uzlaştırma her ne kadar kendi tarafsız yargımızdahaklıgösterilemezsede,yinedekesinbuyruğungeçerliliğinitanıdığımızıvekendimiz için (bu buyruğa bütün saygılarımızla birlikte) ancak bazı –bizegöreönemsizvekendimizinyaptığı–istisnalaraizinverdiğimizikanıtlar.

Böylece hiç olmazsa, eğer ödev, eylemlerimiz için anlam taşıyacak vegerçekten yasa koymayı sağlayan bir kavram olacaksa, bu ödevin koşullubuyruklarla(hipotetikimperativ)değildeyalnızkesinbuyruklarla(kategorikimperativ) dile getirilebilir olduğunu göstermiş bulunuyoruz; aynı zamandada kesin buyruğun (genel olarak ödev diye bir şey varsa eğer) her ödevilkesinintaşımasıgerekeniçeriğiniaçıkvehertüruygulamayısağlayacakbirbiçimde ortaya koyduk ki bu da az bir şey değildir. Fakat bu buyruklarıngerçekten var olduğunu, mutlak ve hiçbir güdü karışmaksızın kendi başınabuyuranbirpratikyasanınvarlığınıvebuyasayauymanınödevolduğunuaprioriolarakkanıtlayacaknoktayadeğinhenüzgelmedik.

Bu noktaya başarıyla ulaşmayı isterken, bu ilkenin geçerliliğini vegerçekliğini insan doğasının kendine özgü sınıflanmasından ya daözelliklerindentüretmedüşüncesinekapılmamakkonusundatetiktebulunmakçok önemlidir.Çünkü ödev, eylemin pratik–koşulsuz zorunluluğu olmalıdır;buyüzdenbütünakılsahibivarlıklariçingeçerli(çünkübubuyruğunonlarlailgili olması sözkonusudur ancak)veyalnızcabunedenleher insan iradesiiçin bir yasa olmalıdır. Buna karşılık, insanlığa özgü doğal eğilimlerden veözelliklerden,belirliduyguvedüşkünlüklerden,hattaolabilirse,insanaklınınkendine özgü, ama her akıl sahibi varlığın iradesi için geçerli olmasıgerekmeyenvebelirli bir yönünden türetilenneolursaolsun,bizim içinbirmaksim sağlayabilir, ama bir yasa sağlayamaz; –eylemde bulunmak içinyönelebileceğimizyadaeğilimduyabileceğimiz–öznelbirilkeverebilir;amabütün düşkünlüklerimize, eğilimlerimize ve doğal donatımımıza karşı olsabile,onagöreeylemdebulunmamızıemredennesnelbirilkeveremez.Hattaondanyanaolanöznelnedenlernekadaraz,onakarşıolanlarisenekadarçokolursa, bir ödevdeki emrin yüceliği ve iç değerliliği de o kadar kanıtlanır;öznelnedenlerinböyleolmasıise,yasatarafındanzorlanmayıhiçdeazaltmazveyasayageçerliliğindenbirşeyyitirtmez.

Burada felsefenin gerçekten de zor bir noktaya geldiğini görüyoruz; negökyüzündetutunacağınedeyeryüzündedestekbulacağıbirdayanakyoksadabuyerinsağlamolmasıgerekiyor.Kendiyasalarınınkoruyuculuğunuyinekendisi yapan felsefe saflığını, temizliğini kanıtlamalıdır; kendisine telkinedilmişbirduygununyadakimbilirhangivesayetaltında tutanbirdoğanınkulağına fısıldadıklarının uşağı olmadığını göstermelidir; çünkü bu yasalarkuşkusuzhiçyoktaniyiolabilirler,amaaklınkabulettirdiğivekendiemredicisaygınlıklarınasahipolmaları içinbüsbütünapriori kaynağa sahipolmalarıgereken ilkeleri hiç veremezler. İnsanların eğilimlerinden hiçbir şeybeklenmemeli, her şeyi yasanın egemenliğinden ve ona borçlu olduğumuzsaygıdanbeklemeliyiz;aksitakdirdeinsanlarıkendikendileriniküçümsemeyeveiçlerindetiksinti,nefretduymayamahkûmetmemizgerekir.

Demek ki deneysel olan her şey, ahlaklılık ilkesine yalnız yardımcıolmamakla kalmaz, tersine ahlakın temizliğine de büyük zarar verir; çünküahlakta kayıtsız şartsız iyi bir iradenin asıl yüce değerini, eylemin ilkesinindeneyinsağlayabileceğirastlantısalnedenlerinhertürlüetkilemesindenböyleuzak olması oluşturur. İlkeyi deneysel motiv ve yasalar arasında aramayanedenolanbu ihmalciliğevehattabudüzeysizdüşünmebiçiminekarşıçokfazlavesıkuyarılardadabulunulamaz;çünküinsanaklıyanılıpyoruluncabuminderde seve seve dinlenmek ister ve (kendisine Hera yerine bir bulutukucaklatan) o tatlı yanıltmaların verdiği düş içinde salınan ve ahlaklılığınyerinebüsbütünfarklıkaynaklıunsurlarınyanyanagetirilmesindenoluşanbirgaribekoyarönünevebuyaratıkondakimneyigörmekistiyorsaonabenzer,

amabirkezgerçekyüzünügörmüşolankimseiçinerdemeaslabenzemez.[34]

İmdi sorun şudur: Genel yasalar olarak kullanılmasını isteyebileceklerimaksimleregöreeylemlerinihepyargılamak,bütünakılsahibivarlıklar içinacaba zorunlu bir yasa mıdır? Eğer bu yasa zorunlu ise, o zaman onun(tamamenaprioriolarak)genellikleakılsahibibirvarlığınkavramınazatenbağlıolmasıgerekir.Fakatbubağıaçığaçıkarmakiçin,nekadarkarşıolursakolalım, Metafiziğe doğru bir adım öteye, ama spekülatif Felsefeninkindenfarklı olan bir alana, yani Ahlak (Töreler) Metafiziğine gitmemiz gerekir.Olanailişkinnedenlerdeğil,hiçbirzamanolmasada,olmasıgerekeneilişkinyasalar, yani nesnel– pratik yasalar koymanın söz konusu olduğu PratikFelsefede, bir şeyin neden hoşa gittiğini ya da gitmediğini, duyumun tekbaşına verdiği zevkin beğeniden nasıl ayrıldığını, bunun da aklın genel birhoşnutluğundanayrılıpayrılmadığını (ki,hazveacıduygusubunadayanır),bundanarzularınveeğilimlerin,bunlardanda,aklınişbirliğiyle,maksimlerinnasılçıktığınıaraştırmakgereksizdir.ÇünkübunlarınhepsideneyselbirRuhÖğretisinin işidir; bu da deneysel yasalara dayandığından Doğa Felsefesiolarak ele alınırsa, yani öyle sayılırsa, Doğa Öğretisinin ikinci bölümünüoluşturur. Burada söz konusu olan ise, nesnel pratik yasadır, yani sırf akıltarafındanbelirleneniradeninkendikendisiyle ilişkisidir;ozaman,deneyselolanla ilgili her şey kendiliğinden ortadan kalkar, çünkü tek başına akıldavranışı belirliyorsa eğer (şimdi tam da bunun olanağını araştırmakistiyoruz)bunuzorunluolarakaprioribirbiçimdeyapmalıdır.

İrade, belirli yasaların tasarımına uygun bir biçimde hareket etme, kendieylemini belirleme yetisi olarak düşünülmüştür.Böyle bir yetiye ancak akılsahibi varlıklarda rastlanır. Oysa burada, irade için kendi kendisinibelirlemede nesnel temel görevini yerine getiren şey, amaçtır: Bu amaç daeğerkatkısızakıltarafındanveriliyorsa,tümakılsahibivarlıklariçindeaynıbiçimde geçerli olmalıdır. Buna karşılık, ancak sonucu amaç olan eyleminyalnızcaolanağının temelini içerenşeye isearaçdenir.Arzulamanın, isteğinöznel temeli güdü, iradenin nesnel temeli ise hareket nedenidir, motivdir;güdüleredayananöznelamaçlarileherakılsahibivarlıkiçingeçerliolanvehareketnedenlerinebağlıolannesnelamaçlararasındaki farkbundandoğar.Pratik ilkeler, tüm öznel amaçlardan soyutlandıklarında, biçimsel (formel)olurlar; bu amaçlara, dolayısıyla bazı güdülere dayandıklarında iseiçeriklidirler (materiyel).Akıl sahibibirvarlığınkendi eylemlerine sonuçlar(etkiler) olarak gelişigüzel koyduğu amaçların (içerikli amaçların) hepsigörelidirler;çünkübunlaradeğerlerinikazandıranşey,bunlarınözneninözelyapıdakibirarzulamayetisiyleolan ilgileridir;buda,bunedenlebütünakılsahibi varlıklar ve irade (istenç) için geçerli ve zorunlu genel ilkeler, yanipratikyasalarsağlayamaz.Buyüzdenbütünbugöreliamaçlaryalnızkoşullubuyrukları(hipotetikimperativleri)meydanagetirirler,onlarınnedenleridir.

Amakendibaşınavaroluşumutlakbirdeğeresahipolan,kendibaşınaamaçolarak bazı yasaların temel nedeni olabilecek bir şey var sayılırsa, kabuledilirseo zamanmümkünbirkesinbuyruğun,yanipratikgenelbiryasanıntemeliancakondabulunur.

Şimdi diyorum ki: İnsan ve genellikle akıl sahibi her varlık, şu ya da buiradenin (istencin) rasgele istemesiyle yalnız kullanılacak bir araç olarakdeğil,amakendibaşınabiramaçolarakvardır;isterkendine,isterseötekiakılsahibivarlıklarayönelentümeylemlerindedaimaaynızamandaamaçolarakkabuledilmelidir.Eğilimlerinyöneldiğibütünnesnelerininyalnızkoşullubirdeğeri vardır; çünkü eğilimleri ve onlara dayanan gereksinimler olmasaydıeğer, nesneleri de değersiz olurdu. Fakat gereksinimlerin kaynakları olarakeğilimlerinkendilerininise,kendileriiçinistenemeyecekkadarazmutlakbirdeğeri vardır, öyle ki bu eğilimlerden bütünüyle kurtulmak, her akıl sahibivarlığın genel dileği olmalıdır. İmdi, eylemlerimizle elde edilecek hernesnenindeğeridaimakoşulludur.Varoluşlarıbizimirademizedeğil,doğayadayananvarlıklar,akılsahibiolmayanvarlıklarolduğunda,ancakaraçolarakgörelibirdeğerlerivardır,iştebuyüzdenonlaraşeylerdenir;oysaakılsahibivarlıklara kişiler denir; çünkü bu sonuncuların doğal yapıları onları kendibaşına amaçlar, yani yalnız araçlar gibi kullanılamayacak şeyler olarakgösterir,böylecedetümkişiselseçmeyi(hertürlükeyfiliği)sınırlamışolurlarbuamaçlar(budasaygıyadeğerbirşeydir).Buamaçlar,eylemimizinsonucuolarak varoluşları bizim için değeri olan sadece öznel amaçlar değildir;bunlar,nesnelamaçlardır,yanikendibaşınavaroluşlarıamaçolanveyerineyalnızaraçolarakhizmetedecekleribaşkabiramaçkonulamayanşeylerdir;çünküonsuz(nesnelamaçsız)mutlakdeğeriolanhiçbirşey,aslabulunamaz.Fakatherdeğereğerkoşullu,dolayısıylada rastlantısalolsaydı,akıl içinenyüksek(üstün)pratikbirilkebulmakbütünüyleimkânsızolurdu.

Eğer en üstün pratik bir ilkenin ve insan iradesi bakımından kesin birbuyruğun(kategorikimperativ)bulunmasıgerekiyorsa,builke,kendisi,kendibaşına bir amaç olduğundan, zorunlu olarak herkes için amaç olanıntasarımındaniradeninnesnelbirilkesinioluşturan,dolayısıyladagenelpratikyasaişinigörebilenbirilkeyadabuyrukolmalıdır.Builkenintemelişudur:Akıl sahibi doğa, kendi başına amaç olarak vardır. İnsan, kendi biricikvaroluşunu zorunlu olarak böyle tasarımlar; işte bu bakımdan da bu ilke,insaneylemlerininöznelilkesidir.Amaakılsahibibaşkahervarlıkda,benimiçindegeçerliolanbuilkegereğince(akılsonucu)varlığınıböyletasarımlar;[35]dolayısıylabuilke,kendisindenenpratiktemelolarakiradenin(istencin)bütün yasalarının çıkarılabilmesi gereken, nesnel bir ilkedir aynı zamanda.İmdipratikbuyruk şuolacaktır:Öylehareket et ki, insanlığa, her seferindekendikişiliğindeolduğugibibaşkaherkesinkişiliğindedeyalnızaraçolarakdeğil, ama aynı zamanda amaç olacak biçimde davranasın. Şimdi bu

buyruğungerçekleştiripgerçekleştirilmeyeceğinebakalım.

Daha önceki örneklere bağlı kalalım: İlkin kendisine karşı zorunlu olanödev kavramına göre, intihar etmeyi kafasında kuran bir kimse, eylemininkendi başına amaç olarak insanlık idesi ile bağdaşıp bağdaşmayacağınıkedisine sorabilir. Eğer içinden çıkılması güç bir durumdan kurtulmak içinkendi canına kıyıyorsa, bu durumda o insan, yaşamının sonuna kadardayanılabilir, katlanılabilir bir durumun korunması için bir kişiyi yalnız biraraç olarak kullanıyor demektir. Fakat insan bir şey (eşya) değildir,dolayısıylayalnızbiraraçolarakkullanılamaz;tersineo,bütüneylemlerindedaima kendinde bir amaç olarak görülmelidir. İmdi kendi kişiliğimdeyansıttığım insanı sakatlamak, ona zarar vermek ya da onu öldürmekbiçimindebirdavranıştabulunamam. (Yaşamak içinorganlarımınkesilmesi,yaşamımı kurtarmak için herhangi bir organımı tehlikeye atma ve bu gibiörneklerin yanlış anlaşılmasını önlemek için bu ilkenin daha yakındanbelirlenmesiniburadabiryanabırakıyorum;onlarasılahlakagirer.)

İkinciolarak,başkalarınakarşı zorunlubirgörevyadayerinegetirmemizgereken bir ödev söz konusu olduğu zaman, başkalarına yalan yere sözvermek niyetinde olan bir kimse, başka bir insanı yalnız araç olarakkullanmak istediğini ve o insanın aynı zamanda kendi başına bir amaçtaşıdığını görmezlikten gelir. Çünkü böyle bir söz vermekle amaçlarım içinkullanmakistediğimkimse,kendisinekarşıolandavranışımıkesinliklekabuledemez ve böyle bir davranışın amacını kendi içinde taşıyamaz. Başkainsanlardaki insanlık ilkesinin bu bozulması, başkalarının özgürlüğüne vemülkiyetine yapılan saldırılardan alınacak örneklerle daha açık bir biçimdegözeçarpar.Çünküburadaaçıkçagörünürki, insanlarınhaklarını çiğneyen,başkalarınınkişiliğini–akılsahibivarlıklarolarakaynızamandahepbiramaçolarak, yani bu aynı eylemin amacını da kendilerinde taşıyabilmelerigerektiğinidikkatealmadan–yalnızcaaraçolarakkullanmakniyetindedir.[36]

Üçüncü olarak, kendine karşı rastlantısal (yarara, değere ilişkin) ödevegelince, eylemin kendi başına amaç olarak kişiliğimizdeki insanlıklaçatışmaması, ona aykırı olmaması yeterli değildir, ayrıca bu insanlıklauyuşması gerekir. Oysa insanlıkta daha büyük yetkinlikte olma yeteneklerivardır, bu yetenekler, doğanın bizdeki (bizim öznemizdeki) insanlıkla ilgiliamaçlarıarasındabulunur.Buyetenekleriihmaletmekbelkidekendibaşınabiramaçolarakinsanlığınkorunmasıyla(sürdürülmesiyle)bağdaşabilir,amabuamacınilerletilmesiyle(geliştirilmesiyle)bağdaşamaz.

Dördüncüolarak,başkalarınakarşıdeğere(yarara)ilişkinödevleregelince,bütüninsanlardabulunandoğalamaç,kendimutluluklarıdır.Oysa,hiçkimsebaşkasının mutluluğuna bir katkıda bulunmasa da, ona bile bile zararvermekten çekinirse, yani bumutluluktan kasıtlı olarak bir şey eksiltmezse

eğer, kuşkusuz insanlık varlığını sürdürebilir; fakat eğer herkes, elindengeldiğince, başkalarının amaçlarının gerçekleşmesi için çaba göstermez,onları kolaylaştırmaya çalışmazsa bu, kendi başına amaç olarak insanlıkla,pozitifdeğil,amanegatifbiruyuşma(uygunluk)olur.Çünküeğerbutasarımbütün etkisini ben’de gösterecekse, kendisi amaç olan öznenin amaçları,olabildiğince,benimamaçlarımdaolmalıdır.

Bu, insanlık ve genel olarak da her akıl sahibi varlığın kendinde amaçolması ilkesi (her insanın eylem özgürlüğünün kısıtlayıcı en yüksek koşuluolan bu ilke) deneyden çıkarılmıyor; önce bu ilke genelliğinden dolayıdeneydenalınmıyor,çünküogenellikleakılsahibivarlıklarlailgilidir,hiçbirdeneyisebuakılsahibivarlıklarlailgilihiçbirşeyibelirlemeyeyetmez;ikinciolarak da, bu ilke, deneyde insanlık, insanların öznel amacı olarak, yaniinsanların kendiliklerinden gerçekten nesnel bir amaç haline getirdikleri birnesne olarak tasarımlanmaz; nesnel olarak, kendi amaçlarımız ne olursaolsun, bütün öznel amaçları sınırlandıran en yüksek koşulu oluşturmasıgereken bir yasa gibi tasarımlanır ve dolayısıyla bu ilke katkısız akıldançıkmalıdır. Çünkü aslında bütün pratik yasa koymaların temeli (ilk ilkeyegöre)nesnelolarakkuraldaveonabiryasa (hattabirdoğayasası)olabilmeniteliğinisağlayangenelliğinde,öznelolarakdaamaçtabulunur;fakat,(ikinciilkeyegöre)bütünamaçlarınöznesi,kendinde(kendibaşına)amaçolarakherakıl sahibi varlıktır. Bundan da bu kez, iradenin genel pratik akıllauyuşmasının en yüksek koşulu olarak, iradenin üçüncü pratik ilkesi, genelyasakoyucubiriradeolarakherakılsahibivarlığıniradesiidesiçıkar.

Bu ilkeye göre, iradenin (istencin) gene yasa koyma özelliğiylebağdaşmayanbütünmaksimler reddedilir. İmdi, irade (istenç) yalnız yasayabağlı değil, yasayı kendisi koyduğu için de her şeyden önce de bu nedenle(kendisiniyasayaratıcısıolarakgördüğünden)yasayabağımlıgörülmelidir.

Yukarıdatasarımlandıklarıbiçimdekigibibuyruklar,yanieylemleringenel,doğadüzeninebenzeyenyasayauygunolmalarıyadaakılsahibivarlıklarınkendilerinin genel amaç olarak üstün tutulmaları buyruğu, kesin buyruklarolarak tasarımlandıklarından–tamdabundan–dolayı, güdüolarakherhangibir ilgi duymanın (menfaatin) kendi kesin, buyurucu saygınlıklarına,otoritelerine karışmasını olanaksız kıldılar; ne var ki, ödev kavramınıaçıklamak isteyince bunları böyle kesin saymak gerekir. Kesin biçimde(kategorik) buyuran pratik önermelerin varlığı ise önceden kendi başınakanıtlanamadı; zaten bu önermelerin yer aldığı bu bölüme kadar dakanıtlanamazdı. Ancak bir tek şey yapılabilirdi, o da: Kesin buyruğu(kategorik imperativ) koşullubuyruktan (hipotetik imperativ) ayırt edenonaözgü nitelik (belirti) olarak, ödevden dolayı irade etkinliğinin her türlüçıkardan (ilgiduymaktan)uzakolduğunun, soyutlandığının,buyruğunkendi

içindebulunanherhangibirbelirlenimle(Be-stimmung)belirtilmesidir;budailkenin biraz önce sözü geçen üçüncü formülünde, yani her akıl sahibivarlığın istencinin, genel bir yasa koyan irade (istenç) olduğu idesinde dilegetirilmektedir.

Çünküböylebiristencidüşünürsek,yasayabağımlıbulunanbiristencin,buyasaya yine de bir çıkar ile, yani duyduğu bir ilgi aracılığıyla bağımlıolabildiğini, ama en yüksek yasa koyucu istenç olan böyle bir istencin,herhangi bir çıkara bağımlı olamadığını görürüz; çünkü böyle bir bağımlıirade,genelbiryasaolarakgeçerliolmasıkoşuluyla,kendi (ben) sevgisininduyduğuilgiyisınırlayanbaşkabiryasayagereksinimduyacaktı.

Böylece,herinsaniradesininbütünbumaksimleriylegenelyasakoyanbirirade[37]olması ilkesi,kendi içindedoğruluğubaşkayoldangösterilirse, tamda bu genel yasa koyma idesi nedeniyledir ki hiçbir ilgiye (çıkara)dayanmadığındanvebundandolayıötekibütünmümkünbuyruklararasındaancakokoşulsuzolabileceğinden,kesinbirbuyrukhalinebütünüylegelebilir;yadadahadoğrusu,önermeyitersineçevirecekolursak,eğerkesinbirbuyruk(yani, akıl sahibi her varlığın iradesi için bir yasa) varsa, bu buyruk ancak,aynı zamanda kendisini genel yasa koyucu olarak isteyebilen iradeninmaksimlerinedayanarakherşeyiyapmayıbuyurabilir,çünküancakozamanpratikilkeveonabağımlıolanbuyrukkoşulsuzdur,ziradayanabileceğihiçbirçıkaryokturtemelinde.

Şimdi geriye dönüp, ahlaksallık ilkesini bulmak için bugüne dek yapılantümgirişimleregözatacakolursak,buçabalarınniçinbaşarılıolamadıklarınaşaşmamakgerekir. İnsanıngörevlerinedeniyleyasayabağlıolduğugörüldü,amaonunancakkendikoyduğu,bunakarşıngenelolanyasalarabağlıolduğuve ancak kendi iradesine –fakat, doğanın amacına göre, genel yasa koyaniradesine– uygun olarak eylemek zorunda bulunduğu akla gelmedi. Çünküinsan, kendisini (hangisi olursa olsun) yalnızca bir yasaya bağımlı olarakdüşünseydi, o zaman bu yasanın çekici (uyarıcı) ya da zorlayıcı olarakduyulanbirilgiyide(çıkarı)birliktegetirmesigerekirdi;çünküo,onunkendiiradesinden bir yasa olarak çıkmıyordu, tersine iradesi yasaya uygun olarakbelirlibirbiçimdeeylemdebulunmayabaşkabirşeyinetkisialtında,başkabirşey tarafından zorlanıyordu. Ama bütün bu zorunlu sonuçladır ki, görevin(ödevin)enyüksektemelinibulmakkonusundaharcananheremek,neyazıkkiboşagitti.Çünküduyulanbelirlibir ilgiden,çıkardan,hiçbirzamanödevdeğil, ancak eylemin zorunluluğu elde edildi. Bu ilgi, ister kişinin kendiçıkarına, isterse başkalarının hesabına olabilirdi. Ama bu durumda da eldeedilen buyruğun hep koşullu olması gerekirdi ve buyruk ahlaksal bir emirolacak hiçbir nitelik göstermedi. Bu yüzden bu ilkeye –onu, Heteronomiesaydığım bütün ilkelerin karşısına koyarak– istencin özerkliği (iradenin

autonomie’si)ilkesiadınıvereceğim.

Bubakımdanherakılsahibivarlığınkendiniveeylemleriniyargılayabilmekiçin, iradesinin bütün maksimleri aracılığıyla kendisini genel yasa koyucuolarak görmesini gerektiren bir akıl sahibi varlık kavramı, ona bağlı çokverimlibaşkabirkavrama(anlayışa),biramaçlarkrallığıkavramınagötürürbizi.

Krallıktan, çeşitli akıl sahibi varlıkların, ortak yasalar yardımıyla kurulansistemli birliğini anlıyorum. Mademki yasalar, amaçları genelgeçerlilikleribakımındanbelirliyorlar,ohaldeakılsahibivarlıklarınkişiselfarklılıklarıveaynıbiçimdedeözelamaçlarınher türlü içeriğisoyutlanırsa,sistemliolarakbirbirinebağlanmış tümamaçlarıkapsayanbirbütün (kendileriamaçolarakakıl sahibivarlıklarolduğukadar,bunlarınherbirininkendinekoyabileceğiamaçlarıda),yaniyukarıdakiilkeleregöremümkünolanbiramaçlarkrallığıdüşünülebilir.

Akıl sahibi varlıkların hepsi, kendilerine ve bütün öteki akıl sahibivarlıklarahiçbirzamansıradanbiraraçolarakdeğil,amadaimaaynızamandakendinde (kendi başına) amaç olarak davranması gerektiği yasasınabağımlıdırlar. Bundan da akıl sahibi varlıkların ortak yasalar aracılığıylasistemlibirbirliği,yanibirkrallıkortayaçıkar;bukrallığa,buyasalaramaçve araç olarak bu varlıkların tam bir biçimde birbirleriyle ilişkileriniamaçladıklarından,amaçlarkrallığı adıverilebilir,budaelbetteyalnızcabiridealdir.

Fakatakılsahibibirvarlık,buamaçlarkrallığındagenelyasakoyucuolarakbulunmakla birlikte ayrıca bu yasalara kendisi de bağlı olursa, o zamankrallığınbirüyesidir.Yasakoyucuolarakbaşkasınınyabancıhiçbiriradesinebağımlıolmadığızamanda,bukrallığınbaşıdır(şefi).

Akılsahibivarlık–isterüye,istersebaşolsun–iradeözgürlüğününmümkünbulunduğu bir amaçlar krallığında kendisini yasa koyucu olarak görmelidir.Fakat ancak, iradesinin maksimleriyle değil, yalnız bütünüyle bağımsız birvarlıkolduğuvegereksinimleribulunmayaniradesinetamuygunsınırsızbirgücesahipolduğuzaman,baş(şef)olduğunuönesürebilir.

İmdi ahlaklılık, tüm eylemleri, hareketleri yasa koymayla ilinti içinesokmaktanmeydanaçıkar;ancakbuyasakoyma,biramaçlarhükümdarlığınıolanaklı kılar. Yalnız bu yasa koyma, her akıl sahibi varlıkta bulunmalı veonun iradesinden doğabilmelidir, çıkabilmelidir. Bu iradenin ilkesi şudur:Ancak aynı zamanda genel yasa olabilen bir maksime göre hareket etmek(yani,genelbiryasailebağdaşabilenmaksimdenbaşkahiçbirşeye(maksime)göre eylemde bulunmamak);maksimleri aracılığıyla iradenin kendisini aynızamanda genel bir yasa koyucu olarak görebilecek biçimde eyleme

Maksimler eğer, kendi doğal yapıları genel yasa koyucu olarak akıl sahibivarlıkların bu nesnel ilkesiyle uyuşmuyorsa, bu ilkeye göre eylemdebulunmanın zorunluluğuna pratik bir zorlama (genel bir mecburiyet), yaniödev(vazife)adıverilir.Ödev,amaçlardünyasındagayelerkrallığındayalnızbaşolanadeğil,fakatherüyeye,hemdehepsineaynıölçüdeyakışır.

Bu ilkeyegöre, eylemdebulunmanınpratik zorunluluğu, yani ödevhiçbirzamanduygulara,dürtülereveeğilimleredeğil,yalnızakılsahibivarlıklarınbirbirleriyleilişkilerinedayanır;builişkiiçindeakılsahibibirvarlığınistencihep, aynı zamanda yasa koyucu olarak görülmelidir, aksi takdirde ödevkendinde(kendibaşına)amaçolarakdüşünülemez.Böyleceakıl,genelyasakoyucu olarak kabul edilen iradenin maksimlerinden her birini başkairadelerin her biriyle, ayrıca dakişininkendineyönelik her eylemiyle, ilintiiçine sokar; bunu, başka herhangi pratik bir hareket nedeniyle ya dagelecekteki bir yarar uğruna yapmaz, ama aynı zamanda kendisinin dekoyduğu yasadan başka bir yasaya boyun eğmeyen akıl sahibi bir varlığındeğerliliğiidesindendolayıyapar.

Amaçlar (gayeler) dünyasında her şeyin ya bir fiyatı (pahası) ya da birdeğeri(onuru)vardır.Fiyatıolanherşeyinyerine,onunlaeşdeğerolan,aynıdeğerde olan başka bir şey de konabilir; oysa her fiyatın üstünde olan vebundan dolayı da eşdeğeri, denk bir değeri bulunmayan bir şey değerlidir(onurludur).

İnsanların genel eğilimleri ve gereksinimleriyle ilintili olan şeylerin birpiyasa fiyatı vardır; bir gereksinime karşılık olmadan belirli bir beğeniye(zevke),yaniruhsalyapımızın(duygusalgücümüzün)yetilerininamaçsızbiroyunundanduyulanhoşlanmayauygunolanlarınbirduygufiyatıvardır;fakatherhangibir şeyinkendibaşınaamaçolmasınınkoşulunuoluşturan şeyleriniseyalnızcagörelibirdeğeri,yanibirfiyatıdeğil,amamanevibirdeğeri,biriçdeğerliliğivardır,kısaca,değerlidir(onurludur).

Oysaakılsahibibirvarlığınkendinde(kendibaşına)biramaçolabilmesinisağlayan tek koşul, ahlaklılıktır; çünkü amaçlar ülkesinde bu varlık ancakonunla yasa koyucu bir üye olabilir. İmdi ahlaklılık ve buna sahip olaninsanlık, aynı şeyi sağlayabildiklerine göre, değerli (onurlu) olan biricikşeylerdir. (Yani, salt bir değeri olan ancak ahlaklılık ve ahlaksal olabileninsanlıktır.) Becerikliliğin ve çalışkanlığın bir piyasa fiyatı vardır; şakacı,nüktedan, canlı bir imgeye sahip olmanın, yani fikir inceliğinin ve hayalgücündekicanlılığınbirduygufiyatıvardır;bunakarşılık,sözündedurmanın(içgüdülere değil) ilkelere dayanan, ilkelerinden dolayı iyiliksever olmanınmanevibirdeğerivardır.Sözününeriolma,ilkelerdendolayıiyilikseverolmaortadankalkınca,nesanatnededoğaonlarınyerinebirşeykoyabilir;çünkübunların değeri onlardan doğacak etkilerde, sağlayacakları çıkar ve yararda

değil, tersine niyette (yönelmişlikte), yani iradenin kendilerini bu biçimde,eylemlerdeaçığaçıkarmayahazırolduğumaksimlerdebulunur–sonuçbunlar(eylemler) için bir yarar sağlamasada, bu eylemlerdenbeklenenbir sonucagötürmeseler de. Ayrıca bu eylemlere hemen iyi bir gözle bakmamızı veonlardan hoşnut olmamızı sağlayacak herhangi öznel bir yatkınlığın(eğilimin) ya da beğeninin öğütlerine gereksinmeleri yoktur onların; bueylemler, kendilerine doğrudan doğruya düşkün olmayı ya da onlar için birduygubeslemeyigerektirmezler:Kendilerinimeydanagetiren,gerçekleştireniradeyi doğrudan doğruya duyulan bir saygının nesnesi olarak gösterirler;onlarıiradetarafındanyaltaklanmak(pohpohlanmak)içindeğil–böylebirşeyödevler söz konusu olduğunda bir çelişmedir çünkü– ama iradeye kabulettirmek içinakıldanbaşkabir şeygerekmez. İmdibudeğerlendirme,böylebirdüşünmebiçiminindeğerinidesaltbirdeğerlilikolaraktanımayı,görmeyisağlar ve onun değerini her türlü fiyatın sonsuzca üstüne çıkarır; çünkü busaltıkdeğerinkutsallığınagölgedüşürmedenonuherhangibirfiyatlaölçmekyadakarşılaştırmakhiçbir şekildemümkündeğildir; budeğerenebir fiyatbiçilebilir,nedeo,karşılaştırmakonusuyapılabilir.

Öyleyse,acabaahlaksalbiriyiniyete(yönelmişliğe)yadaerdeme,budenliyüksek bir istemde bulunmayı haklı gösteren, onların bu kadar iddialıolmalarınahakkazandırannedir?Buonun,yaniahlaksalbakımdanolan iyiniyetin, akıl sahibi varlığa verdiği genel yasa koyma işine katılmasıbecerisinden,böylecedeakıl sahibivarlıklarımümkünbiramaçlarülkesineüyeolabilecekdurumagetirmesindenbaşkabirşeyolamaz.Kendinde(kendibaşına) amaç olarak akıl sahibi varlığı böyle olmaya, böyle olunca da onugayeler dünyasına yasa koyucu olmaya yönelten kendi doğal yapısıdır; buyapıonu,bütündoğayasalarınakarşıözgürolmaya,ancakkendikoyduğuve(aynı zamanda kendisinin de bağlı olduğu) maksimlerinin genel bir yasakoymada yer alabilmelerini sağlayan yasalara boyun eğmeye bağımlı kılar.Çünkü yasanın belirlediği değerden başka hiçbir şeyin değeri yoktur. Hertürlüdeğeribelirleyenyasakoymanınkendisidebuyüzdendeğerlidir,yanionun kayıtsız ve koşulsuz, eşsiz bir değeri vardır; bu değer, akıl sahibi birvarlığınonailişkindeğerlendirmesinin(takdirin)enuygunifadesiolansaygısözüileuygunbirbiçimdedilegetirilmişolur.Ohaldeözerklik(autonomie)insanınveherakılsahibivarlığındeğerinin(onurunun)temelidir.

Ahlaklılıkilkesinigöstermekiçinortayakoyduğumuzüçtarz,aslındatekveaynıyasanınüçformülündenibarettir;bunlarınherbiriötekiikisiniiçinealır.Bununlabirliktearalarında,nesnel–pratikolmaktandahaçoköznelbakımdanbir farkvardır; bunun amacı da, (belirli bir analojiyegöre) aklın bir idesinisomut görüye (Anschauung; sezgisel algıya) dolayısıyla da duygularayaklaştırmakiçindir.

1) Genellikten ibaret olan bir biçim (form); burada ahlak buyruğununformülü şöyle dile getirilir. Maksimler, genel doğa yasaları gibi geçerliolacaklarmışgibiseçilmelidirler;

2)Biriçerik(materie),yanibiramaç(gaye);buradaformülşöyleder:Akılsahibi varlık, doğal yapısı gereği kendi başına bir amaç olduğundan, hermaksimde yalnız göreli ve kişisel seçmeye bağlı (keyfi) olan her amacısınırlayankoşulolmalı;

3) Bütün maksimlerin tam bir belirlenimini şu formülle dile getirmek:Kendi yasa koymalarıyla bütün maksimler, doğanın[38] bir egemenlik alanıolarak mümkün bir amaçlar (gayeler) ülkesiyle uyuşmalıdır. Buradakiilerleme, iradenin (genelliğinin) biçimine ilişkin birliğinden, içeriğin(nesnelerin, yani amaçların) çokluğundan ve kategoriler sistemininbütünlüğünden geçerek bir yol izler. Ama ahlaksal yargıda bulunma, hepkesinbiryöntemlevekesinbuyruğun(kategorikimperativ)şugenelformülütemele konarak yapılırsa, daha iyi olur: Kendilerini aynı zamanda genelyasalar yapabilecek olan maksimlere göre hareket et. Fakat eğer aynızamandaahlakyasasınaaçıkbirkapısağlamakyadabirgirişkapısıaçmakistersek, bu durumda, bir ve aynı eylemi, yukarıda sözünü ettiğimiz üçkavram altına sırayla sokmak, böylece de onu (eylemi) olabildiğince somutgörüyeyaklaştırmakçokyararlıolur.

Şimdi başladığımız yerde, yani koşulsuz iyi bir irade kavramında işibitirmek mümkündür. Kayıtsız koşulsuz iyi iradenin kötü olmak elindedeğildir,buyüzdendemaksimigenelbiryasahalinegetirilen irade (istenç)kendi kendisiyle çatışamaz. O halde şu ilke onun da en yüksek yasasıdır:Genelliğini aynı zamanda yasa olarak isteyebileceğin maksime göre herzamanhareket et; bu bir iradenin kendisiyle çatışmayadüşmeyeceği biricikkoşuldur ve böyle bir buyruk da kesindir (kategorik imperativ). Mademkimümkün eylemler için genel bir yasaolarak iradeningeçerliliği ile şeyleringenel yasalara göre varoluşunun genel bağı, yani genel olarak birbirinebağlanması –ki, doğa biçimsel olarak budur– arasında bir analoji vardır, ohalde kesin buyruk şöyle dile getirilebilir.Kendilerini aynı zamanda genelyasalarolarakkonu(nesne)edinebilecekmaksimleregörehareketet.Mutlakbiçimde(kayıtsızkoşulsuz)iyibiriradeninformülüişteböyledir.

Akıl sahibi varlık (doğa), öteki doğalardan, kendine amaç koyarak ayırırkendisini. Bu amaç, her iyi iradenin içeriğidir. Fakat sınırlayıcı bir koşuluolmayan(şuyadabuamacaulaşmakgibi)mutlakbiriyiiradeidesinde,(heriradeyi yalnızca göreli iyi yapan amaçlar olarak) her türlü etkide bulunanamaçların soyutlanması gerektiği için buradaki amaç, etkide bulunan(oluşturulan) bir amaç değil, tersine bağımsız bir amaçtır; dolayısıyla onunancaknegatifolarakdüşünülmesigerekir;yaniaslabubağımsızamacakarşı

hareket edilmemesi, eylemde bulunulmaması, bu yüzden de onun hiçbirzaman sırf araç olarak değil, her irade aktında daima ve aynı zamanda biramaç olarak değerlendirilmesinin gerektiği düşünülmelidir. Oysa bu amaç,mümkün bütün amaçların öznesinden başka bir şey olamaz, çünkü bu özneaynızamandasaltık (mutlak)kayıtsızkoşulsuz iyibir iradenindeöznesidir;zira bu irade, çelişkiye düşmeden, hiçbir nesneye yüklenemez, başka birnesneden sonraya konamaz. Buradaki şu ilke: “Her akıl sahibi varlıkla(kendinleyadabaşkalarıyla)olanilişkindeöylehareketetki,buvarlık,seninmaksiminde aynı zamanda kendi başına bir amaç olarak bulunsun” ilkesiaslındaşuilkeileaynıdır:“Herakılsahibivarlıkiçingenelgeçerliliğiniaynızamandakendiiçindetaşıyanbirmaksimegörehareketet.”Çünküheramaçiçin araçları kullanırken, maksimimi her özne için bir yasa olarak genelolmasıkoşulubakımındansınırlandırmamgerektiği ifadesi şunudilegetirir:Amaçlarınöznesi,yani akıl sahibivarlığınkendisihiçbir zamanyalnızaraçolarak değil, tersine bütün araçların kullanılmasında en üstün ve sınırlayıcıkoşul olarak, yani aynı zamanda daima amaç olarak eylemlerin bütünmaksimlerinin(öznelahlakilkesinin)temelinekonmalıdır.

Şimdibundan tartışmasız şu sonuççıkıyor:Kendibaşına amaçolarakherakıl sahibi varlık, bütün yasalar açısından –bu yasalar ne olursa olsun–kendini aynı zamanda yasa koyucu olarak görebilmelidir, çünkümaksimleriningenelyasaolmasındakiyatkınlıkakıl sahibivarlığakendinde(kendi başına) amaç olma özelliğini, ayrıcalığını kazandırır. Aynı biçimde:Maksimlerinihepyasakoyucuolarakkendiaçısından,amaaynızamandadadiğer her akıl sahibi varlık bakımından (bundan dolayı onlara kişiler denir)koyması gerekliliği, onun ayrıcalığının, değerliliğinin sıradan doğavarlıklarının hepsininkinden daha üstün olmasını birlikte getirmesi gibi birsonuç da çıkar. İşte bir amaçlar ülkesi olarak kabul edilen akıl sahibivarlıklarınbirdünyası(mundusintelligibilis),bütünkişilerinüyeolarakkendiyasalarını koymalarıyla mümkündür. Buna göre, her akıl sahibi varlık, herzaman genel amaçlar ülkesinde yasa koyucu bir üye imiş gibi hareketetmelidir. Bu maksimlerin (ana–temel kuralların) formel (biçimsel) ilkesişudur:Maksimlerin aynı zamanda sanki (bütün akıl sahibi varlıklar için)genelyasagöreviniyerinegetirecekmişgibihareketet.Demekkibiramaçlarülkesi, ancak bir doğa ülkesi ile yapılan analojiyle mümkündür; ama buülkelerin birincisi ancak maksimlerle, yani kişinin kendine koyduğukurallarla, ikincisi iseancakdışardanzorlayıcıbiretkidebulunannedenlerlemümkündür. Buna dikkat edilmediğinde –bir makine olarak görülse bileamaçları bulunan akıl sahibi varlıklarla ilintisi olduğundan ve bu nedendenötürü– doğanın bütününe doğa ülkesi adı verilir. Oysa böyle bir amaçlarülkesi, ancak, kurallarını kesin buyruğun bütün akıl sahibi varlıklarabuyurduğumaksimlerle,bunlaragenelolarakuyulduğunda,gerçekleşebilirdi.

Hernekadarakılsahibivarlık,kendisibumaksiminoktasınoktasınaizlesede, bu yüzden başka varlıkların da bu aynı maksime bağlı kalacaklarınagüvenmese bile ve doğa krallığının, yani amaçlara göre düzenlenen bukrallığınkendisiylebirliktebirkısmıolmayahakkazananuygunbirüyegibi,kendi başına bir amaçlar krallığına yönelmesi (doğa krallığı aracılığıylamümkün bir amaçlar ülkesi), yani mutluluk beklentisini güçlendirmesinegüvenmesede,şuyasakalıcıdır:“Yalnızmümkünbiramaçlarülkesindegenelyasakoyanbirüyeninmaksimlerinegörehareketet”,çünkübu,kesinolarakbuyuran bir yasadır.Buradaki paradoks şu noktadadır:Akıl sahibi bir doğaolduğu için, insanlığın saltık (mantık) onurunun (değerliliğinin) –bununlaulaşılacak başka bir amaç ya da çıkarda bağımsız bir biçimde, dolayısıylayalnızca bir ide karşısında duyulan saygı olarak– yine de irade içinkaçınılmayacak bir buyruk olmalıdır; maksimin bu tür her çeşit körgüdülerden tambirbağımsızlığıonunyüceliğinioluştururveherakıl sahibiöznenin (kimsenin) amaçlar ülkesinde yasa koyan bir üye olmasını sağlar;yoksa bu, öznenin gereksinimlerinin yalnızca doğa yasasına bağlı bir varlıkolaraktasarımlanmasıgerekirdi.Doğaülkesi ileamaçlarülkesihernekadarikisi de bir şef altında birleşmiş düşünülse ve böylece de ülkelerin ikincisiartıkyalnızbir ideolarakkalmayıpgerçeklikkazansada,hiçkuşkuyokbuidedegizlibirgüdüdahadagüçlenecek,fakathiçbirbiçimdeonuniçdeğeriartmayacaktır. Çünkü bundan başka, bu sınırsız yasa koyucunun bir tekkendisi, daima akıl sahibi varlıkların değerini, yalnız o idenin onlarabuyurduğu çıkar gözetmeyen davranışlara göre yargılayan biri gibitasarımlanmalıdır. Şeylerin özü dış ilintilerine göre değişmez ve bu dışilişkileri dikkate almaksızın, onlardan soyutladıktan sonra insanın mutlakdeğerinitekbaşınaoluşturmayayetenşey–yargıdabulunankimolursaolsun,istersebuenyüksekvarlıkolsun–insanınyargılanmasındadayanılacakşeydirde, yani insan hakkında verilecek yargının da ölçüsüdür. İmdi ahlaklılık(Moralität), eylemlerin iradenin özerkliği ile, yani bu iradenin maksimleriaracılığıylamümkünbirgenelyasakoymaylaolanilişkisidir.İradesiözerkliğiile uyuşabilen, bağdaşabilen eyleme izin vardır; bağdaşamayan harekete iseizin yoktur.Maksimleri özerkliğin yasalarıyla zorunlu olarak birlikte giden,uyuşan irade,kutsalbir irade, saltıkbiçimde iyiolanbir iradedir (istençtir).Mutlakiyiolmayaniradeninözerklikilkesinebağlılığı(ahlaksalzorunluluk)bir yükümlülüktür (bağlanmadır). Bu nedenle bağlanma, kutsal bir varlığayüklenemez; eğer yüklenirse, bir eylemin yükümlülükten dolayı(bağlanmadandoğan)nesnelzorunluluğunaödevdenir.

Yukarıdakısacasöylenenlerdenşimdişusorunuaçıklamakkolayolacaktır:“Hernekadarödevkavramıylayasayabirboyuneğmeyi,onabağımlıolmayıdüşünüyorsak da, aynı zamanda bununla, bütün ödevlerini yerine getirenkişide belirli bir yüceliği ve değerliliği (nasıl oluyor da) tasarımlıyoruz?”

Çünkü ahlak yasasına boyun eğmesi bakımından kişide bir yücelik yoktur,fakatkişininaynızamandabuahlakyasasınınkoyucusuolmasıveyalnızbubakımdan ona bağımlı olması dolayısıyla onun bir yüceliği vardır. Ayrıcayukarıda,bireylemeahlaksalbirdeğerverebilenşeyinnekorku,nedeeğilimolduğunu, tersine yalnızca yasa karşısında duyulan saygı güdüsü olduğunugöstermiştik. Kendi irademizin maksimleriyle mümkün olan genel bir yasakoyma koşuluyla eylemde bulunması yalnız söz konusu olduğu durumda,idedebizim içinmümkünolan işteasılbu iradegerçektensaygıyadeğerveinsanlığın onuru (mutlak değerliliği) –koyduğu yasaya aynı zamandakendisininboyuneğipuymasıkoşuluvarsada–genelyasakoymayeteneğinigösterir.

AHLAKSALLIĞINENÜSTÜNİLKESİOLARAKİSTENCİNÖZERKLİĞİ(İRADENİNOTONOMİSİ)

İradenin (istencin) özerkliği, iradenin kendi kendisinin (irade aktınınnesnelerinin her türlü özelliğinden bağımsız olarak) bir yasası olmasıözelliğidir. İmdi özerkliğin ilkesi şudur: Seçilen maksimleri daima aynızamanda aynı iradede genel yasalar olarak kavranacak biçimde seçmek.Bupratik kuralın bir buyruk olduğu, yani her akıl sahibi varlığın iradesinin bukurala bir koşul olarak zorunlu bir biçimde bağlı olduğu, iradede bulunankavramların yalnızca çözümlenmesiyle kanıtlanamaz, çünkü bu önermebireşimsel (sentetik) bir önermedir; bunun için buradan nesnenin bilgisininötesinegeçmek(onuaçmak)veöznenineleştirisine,yanikatkısız(salt)pratikaklıneleştirisinegitmekgerekir;çünkügerçektenzorunlu (apodiktik)olarakbuyuran bir bireşimsel önerme bütünüyle a priori bir biçimdebilinebilmelidir; fakatbuşimdikibölümün işideğildir.Nevarki,özerkliğinsöz konusu olan ilkesinin ahlakın tek ilkesi olduğu, ahlaksallık kavramınınyalnız çözümlenmesiyle kolayca gösterilebilir. Çünkü bu çözümlemeyle,ahlaksallıkilkesininbirkesinbuyruk(kategorik imperativ)olmasıgerektiği,fakatbununda–nedahaaz,nededahafazla–ancakbuözerkliğibuyurduğuortayakonur.

AHLAKSALLIĞINKATIŞIKSIZ(SAF)OLMAYANBÜTÜN(SAHTE)İLKELERİNİNKAYNAĞIOLARAKİRADENİNHETERONOMİSİ

İrade, kendisini belirlemesi gereken yasayı, kendisi için genel yasa olmaniteliğindeki maksimlerinden başka bir yerde ararsa, dolayısıyla iradekendisini bir yana atıp, kendi dışına çıkarak nesnelerinin herhangi birindeyasayı ararsa ortaya daima heteronomi çıkar. Bu durumda kendi kendisineyasa veren irade değil, iradeyle olan ilişkisi açısından, ona yasayı verennesnedir.Builişkiisterbireğilime,isterseaklıntasarımlarınadayansın,ancakkoşullu buyrukları (hipotetik imperativ) ortaya koyabilir: Şu şeyi, başka birşeyistediğimiçinyapmalıyım.Oysaahlaksalbuyruk,yanikesinolanbuyruk

şunusöyler:Başkahiçbirşeyistemeseydimbile,şuyadabubiçimdehareketetmeliyim. Örneğin, bir kimse ilk buyruğa göre şunu söyler: Saygınlığımıkorumakistiyorsam,yalansöylememeliyim;ikincibuyruğagöreiseşunuder:Bana en ufacık bir onursuzluk getirmeyecek bile olsa, yine de yalansöylememeliyim. İmdi bu sonuncu buyruk, nesnenin iradeye hiçbir etkisiolmaması (iradenin hiçbir nesneden etkilenmemesi) ve öyle ki, pratik aklın(iradenin)kendineyabancı çıkarlarahizmet etmemesi, tam tersine, enüstünyasa koyucu olarak kendi buyurgan otoritesini göstermesi için bu sonuncubuyruk kendisini her türlü nesneden soyutlamalıdır. Böylece, örneğin benbaşkasının mutlu olması için çalışmalıyım, ama bunu, başkasınınmutluluğunda (ister doğrudan doğruya bir eğilim gereği olsun, ister dolaylıolarak akıl aracılığıyla sağlanan herhangi bir hoşa gitme için olsun) beniilgilendirenherhangibirşeyvarmışgibideğil, tamtersineyalnızbaşkasınınmutluluğunu dışarda bırakan birmaksim tek ve aynı iradede genel bir yasaolarakkavranamayacağından,yanionungenelbiryasaolarakkavranabilmesiiçinbaşkasınınmutluluğunayardımcıolmayaçalışmalıyım.

HETERONOMİNİNKABULEDİLENTEMELKAVRAMINDANÇIKABİLECEK(MÜMKÜN)BÜTÜNAHLAKSALLIK

İLKELERİNİNBÖLÜMLEREAYRILIŞI

İnsan aklı, katkısız kullanılışı sırasında eleştiriden yoksun olduğu sürece,başka konularda olduğu gibi burada da, tek doğru yolu bulmadan önce,mümkünolanbütünyanlışyollarıdenemiştir.

Bu açıdan ele alınabilecek bütün ilkeler ya deneysel ya da akılsaldırlar.Mutluluk ilkesindençıkarılanbirincitürdekilerfizikselyadaahlaksalduyguüzerine dayanırlar; yetkinlik ilkesinden çıkan ikincileri ise, yamümkün biretki olarak, yetkinliğin akılsal kavramı üzerinde ya da irademizi belirleyennedenler olarak, bağımsız bir yetkinlik ilkesi (Tanrı‘nın iradesi) üzerindekurulurlar.

Deneyselilkeler,ahlaksalyasalaratemelolmayahiçdeelverişlideğildirler.Çünkübuyasaların (ilkelerin) temeli insandoğasınınözel yapısındanyadabu doğal yapının içinde bulunduğu rastlantısal koşullardan alınırsa, içindebulunduğu rastlantısal durumlardan çıkarılırsa, bu ilkelerin farkgözetmeksizin bütün akıl sahibi varlıklar için geçerli olmasını gerektirengenelliklerinin bu varlıklara yüklemiş olduğu koşulsuz pratik zorunlulukböylece ortadankalkmış olur.Bir insanın kendimutluluğu ilkesi ise en çokreddedilecekolan ilkedir;bununnedenibu ilkeninyalnızyanlışolmasındanve gönül huzurunun (esenliğin) daima iyi davranmaya bağlı olduğugörüşünün deneyle çelişmesinden dolayı değildir; hatta ahlaksallığıntemellendirilmesine hiç katkısı olmadığından da değildir; çünkü bir insanınmutluolmasıbaşka, iyiolması isebaşkabir şeydir,yinebir insanınzekive

kendi çıkarını, kendi yararını kolayca kestiren, ileri görüşlü bir kimseolmasıyla erdemli olması birbirinden tamamıyla farklı şeylerdir; insanınmutluluğu ilkesinin reddedilmesininnedenidahaçokahlaksallığın temeline,onusarsanvebütünyüceliğiniyokedengüdülerkoyduğundandır.Bugüdüler(empirik ilkeler) hem erdeme, hemde kötülüğe götüren hareket nedenlerini(motivleri) bir arada aynı sınıfa sokarlar ve bize daha iyi hesap etmeyiöğretirler, buna karşılık, erdemi kötülükten ayıran özel farkı tamamıylaortadankaldırırlar.Ahlakduygusu,yanibusözümonaözelduyuya(anlayışa)gelince,[39] (ona başvurmak ne kadar yüzeysel olsa da, yalnız genel yasalarsöz konusu olduğu zaman bile duyguyla işin içinden çıkabileceklerini,sıkıntıdan kurtulmak için duyguya başvurabileceklerini sanan düşünmektenyoksunkimselerbulunsadavehattadoğasıgereğiderecebakımındansonsuzfarklılıkgösterenduygular iyi vekötü için tamolarakdenk [aynı] bir ölçütveremese de, bundan başka kendi duygusu ile yargıda bulunan bir kimse,başkaları için bu aynı duygu ile hiç mi hiç yargıda bulunmasa da) oahlaksallığa ve ona özgü olan saltık değerliliğe daha fazla yakındır; çünküerdemden duyulan hoşnutluğu ve ona karşı beslenen yüksek takdiri, değeridoğrudan doğruya (hemen) erdeme yükleyerek onu onurlandırır ve hiçolmazsa bizi kendisine bağlayan şeyin, erdemin güzelliğinin değil, yalnızcayarar(çıkar)olduğunuyüzünesöylemez.

Ahlaksallığınakılsalyadarasyoneltemelleriarasındayetkinliğinontolojikkavramı (ne denli boş, ne denli belirsiz olsa da ve dolayısıyla mümküngerçekliğin sonsuz alanlarındabize elverişli olanın en büyüğünübulmayaodenliazyarasadaveayrıcaburadasözkonusuolangerçekliğibaşkatürdenherhangi bir gerçeklikten özellikle ayırmaya çalışırken, kaçınılmaz birbiçimdebirkısırdöngü içindedönmeyemecburkalsaveaçıklamasıgerekenahlaksallığı örtük [gizlice] olarak varmış gibi sanmaktan kurtulamasa da),ahlaksallığı en yetkin Tanrısal iradeden çıkaran teolojik kavramdan yine dedaha iyidir. Bunun nedeni, Tanrı‘nın yetkinliği hakkında tam bir sezişselgörüye(Anschauung)sahipolmamamızvebunuancakaralarındayetkinliğinbaşlıcası, en soylusu olan ahlaksallık kavramını kendi kavramlarımızdançıkarabilmemiz değildir; tersine böyle yapmazsak, (yapılsaydı eğeraçıklamadabirkısırdöngüyedüşülürdü),Tanrısaliradeninelimizdekalantekkavramının–korkunçbir iktidar (güçlülük)ve intikamarzusunun tasarımınabağlı bulunan ün ile egemenlik arzusu özelliklerinden çıkarılan tekkavramının– ahlaksallığa tamamıyla ters düşen bir ahlak sisteminintemellerinizorunluolarakoluşturmasıgerekirdi.

Oysaahlaksalduygukavramı ilegenellikleyetkinlikkavramıarasındabirseçme yapmak zorunda kalsaydım (her ikisi de ahlakı temellendirmede hiçelverişli olmasalar da, ahlaksallığa bir zarar da vermezler) sonuncusunuyeğlerdim; çünkü yetkinlik kavramı hiç değilse, sorunu çözümlemeyi

duyusallığın elinden alarak salt aklın mahkemesine getirir, burada sorunailişkinherhangibirkararavaramasada,belirsizolan ideyi (kendibaşına iyiolanbiriradeninidesini),dahakesinveyakındanbirbelirlemeyevarmakiçinbozmadankorur.

Kaldı ki bütün bu öğretilerin kavramlarını ayrıntılı ve geniş bir biçimdeçürütmek, reddetmek zorunda kalmayacağımı sanıyorum.Bu tutumo kadarkolaydır ki, hatta görevleri dolayısıyla bu kuramlardan benimsediği birisikonusunda düşüncelerini açıklamaları beklendiğinde (çünkü dinleyiciler,verilecekbiryargınınsürüncemedekalmasına,askıda tutulmasınakolaylıklatahammületmezler)kendileritarafındandaöylesineaçıkçagörülmektedirki,bununüzerindediretmekgereksizbirşeyolurdu.Fakatbiziburadadahaçokilgilendirenşey,builkelerin,ahlaklılığairadeninheteronomisindenbaşkabirilk temeli veremediklerini ve işte bu nedenle de amaçlarına zorunlu olarakulaşamayacaklarınıbilmektedir.

Neredeiradeyekendisinibelirleyecekbirkuralınbuyurulmasıiçiniradeninbir nesnesini temel olarak almak gerekliliği düşünülüyorsa, oradaheteronomidenbaşkabirkuralsözkonusudeğildir;buyrukkoşulludur,yani,kişieğerşunesneyiistiyorsayadaistediğiiçinşuyadabubiçimdehareketetmelidir;dolayısıylabubuyrukhiçbirzamanahlaksal,yanikesin(kategorik)olarak buyurmaz. Nesne iradeyi, ister kişinin kendi mutluluğu ilkesindeolduğu gibi eğilim aracılığıyla, isterse yetkinlik ilkesinde olduğu gibigenellikle irademizin mümkün nesnelerine yönelmiş akıl aracılığıylabelirlesin, bu her iki durumda da irade hiçbir zaman kendisini eylemintasarımı yardımıyla doğrudan doğruya belirlemez, tersine bu eylemin iradeüzerinde göstereceği etkinin doğurduğu güdü ile belirler; başka bir şeyiistediğimiçinşuşeyiyapmalıyım;veburadanda,benimöznemintemelindebubaşkaşeyibanaisteten(zorunluolarak)başkabiryasanındahabulunmasıgerektiği önceden varsayılıyor ki bu başka yasa da sırasıyla maksimlerinisınırlayacakbirbuyruğu(imperatif)gerektirir.Kendigücümüzlemümkünbirnesnenin tasarımı için, öznenin doğal yapısı bakımından iradeye yapmasıgereken uyarma ve isteklendirme (dürtü), öznenin doğal özelliğine göreolduğundan, yani iradeyi bu harekete geçirme ister öznenin duygusallığına(eğilimine), isterse doğal yapıların özel kuruluşuna göre bir nesnedenhoşlanma sonucunda işleyen anlama yetisine ya da aklına bağlı bulunsun,özne kendi doğasının özel yapısı gereği bir nesne üzerinde tasarımdabulunabilir,budurumdadadoğabiryasavermişolur;veböylebiryasaolarakda o yalnız deney aracılığıyla bilinememiş ve kanıtlanamamış olmaklakalmaz, yani rastlantısal olarak ve ahlaksal bir kuralın gerektirdiği gibizorunlu pratik bir kural olmaya elverişli bulunmamakla kalmaz, tersine buyasairadenindaimaheteronomisiolur;buradairadekendisineyasakoymaz,ona yasayı, yabancı bir dürtü (güç), öznenin bu yasaya duyarlı olan doğal

yapısıaracılığıylaverir.

İmdi ilkesi kesin bir buyruk olması gereken kayıtsız koşulsuz (saltıkbiçimdeki)iyiirade,hertürlünesnebakımındanbelirsizkalacakvegenellikleirade aktının (ediminin) yalnız formunu özerklik (otonomi) olaraktaşıyacaktır; yani iradenin bu formu, her iyi iradenin maksimlerinin,kendilerini yasa kılmaya elverişlilikleri, her akıl sahibi varlığın iradesininherhangibirçıkarvegüdüyedayanmadan,kendinekoyabileceğitekyasadır.

Böylesentetikpratikbirönermeninaprioriolaraknasılmümkünvenedenzorunlu olduğunun çözümü artık Ahlak Metafiziğinin sınırları içindebulunmayanbir sorundur; bu aradabuönermenindoğruluğunuda (hakikat)burada savunmadık, hele bu kanıtlamanın elimizde olduğunu da hiç önesürmedik. Biz ancak bir kez genel olarak kullanıldığı anlamda ahlaklılıkkavramını geliştirmekle, irade özerkliğinin bu ahlaklılık kavramınakaçınılmaz bir biçimde bağlı bulunduğunu, daha doğrusu onun temelinioluşturduğunu gösterdik. İmdi ahlaklılığı hakikati olmayan hayal ürünü biridegibideğilde,varolanbir şeygibi sayanbirkimse,aynızamandaonunburada ortaya konan, ileri sürülen ilkesini de kabul etmelidir. Böylece bubölüm, birinci bölüm gibi, yalnız analitiktir. Eğer kesin buyruk (kategorikimperativ)veonunlabirlikteiradeninözerkliğibirhakikatiseveaprioribirilkeolarakmutlakbiçimde (kayıtsızkoşulsuz)zorunlu ise,ozamanbundanahlaklılığınuydurmabirşey(birhayalürünü)olmadığısonuçolarakçıkarki,buda salt (katkısız) pratikaklınmümkünbir sentetik kullanımını gerektirir;fakat bu konuya, bu akıl yetisinin kendisini ilk önce ele alıp bir eleştirisiniyapmadan, geçmeye cesaret edemeyiz.Bu nedenle son bölümde bunun anaçizgileriniamacımızayetecekkadarelealacağız.

ÜçüncüBölüm

AHLAKMETAFİZİĞİNDENSALTPRATİKAKLINELEŞTİRİSİNEGEÇİŞÖZGÜRLÜKKAVRAMIİRADENİN(İSTENCİN)ÖZERKLİĞİNİAÇIKLAMAKİÇİNBİRANAHTARDIR

İrade, akıl sahibi olmaları bakımından, canlı varlıkların bir türnedenselliğidirveözgürlük isebunedenselliğinkendisinibelirleyenyabancınedenlere bağlı olmadan etkili olabilme özelliğidir; aynı biçimde yabancınedenlerin etkilemesiyle etkinlik gösteren doğal zorunluluk da, akıl sahibiolmayanvarlıklarıntümününnedenselliğininbirözelliğidir.

Özgürlük hakkında burada verilen açıklama (aydınlatma) negatiftir vebundan dolayı da özgürlüğün niteliğini (özünü) anlamak bakımındanverimsizdir;amabundan,özgürlüğünpozitifbirkavramıortayaçıkarki,budao oranda zengin içerikli ve verimlidir. Çünkü nedensellik kavramı, bizim‘neden’ dediğimiz bir şey aracılığıyla başka bir şeyin, yani sonucun ortayaçıkmasınıgerektirenyasalarkavramınadayanır,onunlabirlikteortayaçıkar;doğa yasalarına bağlı bir iradenin özelliği olmamakla birlikte özgürlükkavramı da yasasız değildir; tersine, özgürlüğün daha çok özel türdendeğişmeyenyasalaradayananbirnedenselliğiolmasıgerekir,yoksaözgürbirirade(istenç)saçmaolurdu,birhiçtenibaretkalırdı.Doğazorunluluğu,etkidebulunannedenlerinbirheteronomisiydi;çünküetkidebulunan(nedeni,başkabir şey) bir nedensellik haline getirdiği için her etki ancak yasalarlamümkündür (nedenselliğin belirlenmesi yasasına göre). Öyleyse iradeninözgürlüğü bir özerklikten, yani iradenin kendi kendisinin bir yasası olmaözelliğinden başka ne olabilir? “Bütün davranışlarda irade kendisi biryasadır”önermesiyalnızcaşuilkeninbirifadesiolmaktadır:“Kendinigenelbir yasa olarak da nesne (konu) edinebilecek olanmaksimden başka hiçbirmaksimegörehareketetmeme(eylemdebulunmama)”.Fakatbuilkedekesinbuyruğun ve ahlaklılık ilkesinin tam formülüdür; imdi, özgür bir irade ileahlakyasalarınabağlıbulunan,onlarınaltındayeralanbiriradeaynışeydir.

İmdieğeriradeninözgürlüğükabuledilirse,bundanahlaklılık,kendiilkesiile birlikte, bu özgürlük kavramının yalnız çözümlenmesiyle sonuç olarakçıkarılır.Yinedeşuönermesentetikbiryargıdır:“Kayıtsızkoşulsuz(mutlak)iyibirirade,kendisinigenelbiryasaolarakherzamaniçerebilenbirmaksimibulunan iradedir”; çünkü mutlak biçimde iyi bir irade kavramınınçözümlenmesiyle onun maksiminin bu özelliğini bulmak mümkün değildir.Fakatbugibisentetikönermelerancakikibilginin–herikisinindekendisindebulunabilecekleri– yani, birbirleriyle birlikte rastladıkları üçüncü bir bilgiyebağlanmalarıyla aralarında bir bağ kurulması durumunda mümkündür.Özgürlüğünpozitifkavramıbuüçüncüyümeydanagetirir;buüçüncüisefizik

nedenlerdeolduğugibi,duyulardünyasınındoğalvarlığıolamaz(buduyulardünyası kavramında, etkilediği başka bir şeyle ilişkisinde neden olarak birşeyin kavramları bir araya gelir, yani, bir şeye neden olarak bağlanankavramlar, etki olarak başka bir şeyle ilişkileri bakımından birleşirler).Özgürlüğünbizegösterdiğivehakkındaaprioribiridesinesahipolduğumuzbu üçüncünün ne olduğu ve özgürlük kavramının salt pratik akıldantüretilmesi burada hemen gösterilemez; bununla birlikte kesin buyruğunimkânı anlaşılır bir duruma getirilebilir, ama bunun için biraz daha hazırlıkgereklidir.

ÖZGÜRLÜKBÜTÜNAKILSAHİBİVARLIKLARINİRADESİNİNBİRÖZELLİĞİOLARAKKABULEDİLMELİDİR

Eğer bütün akıl sahibi varlıklara da özgürlüğü yüklemek için yeterli birnedenimizyoksa,hanginedendenolursaolsun,irademizeözgürlükyüklemekyetmez.Çünkümademkiahlaklılık,yalnızakılsahibivarlıklarolarakbizlereyasahizmetinigörüyor,ohaldeahlaklılığınbütünakılsahibivarlıklariçindegeçerli olması gerekir; ve ahlaksallık, yalnız özgürlüğün özelliğindençıkarıldığınagöre,ondantüretilmekgerektiğinegöre,özgürlüğüdebütünakılsahibi varlıkların iradesinin özelliği olarak göstermek, kanıtlamak gerekir.Özgürlüğü, insanın doğal yapısının bazı sözümona belirli deneylerindenhareketederekgöstermek,ortayakoymakyeterlideğildir(zatenbutamamıylaolanaksızdır vemümkünolangösterme, ancakapriori olarak sağlanabilir);özgürlük, genel olarak akıl sahibi olan ve bir iradeyle donatılmış bulunanvarlıklarınfaaliyetine(etkinliğine)özgübirşeygibikanıtlanmalıdır.Ohalde,diyorum ki: Başka türlü değil de yalnız özgürlük idesi altında, ona bağlıolarak hareket edebilen her varlık, tam da bu nedenden dolayı pratikbakımdan gerçekten özgürdür; yani ayrılamaz bir biçimde özgürlüğe bağlıolanbütünyasalar,sankibuvarlığıniradesininkendibaşınadaözgürolduğuteorikFelsefedegeçerliolacakbiçimdegösterilmişgibi,böylebirvarlıkiçinde geçerlidir.[40] Şimdi, iradesi olan her akıl sahibi varlığa, zorunlu olarak,yalnız onun kendisine dayanarak hareket edeceği özgürlük idesiniyüklememizgerektiğiniönesürüyorum.Çünküböylebirvarlıktabiz,pratikolan,yaninesneleribakımındannedenselliğesahipolanbirakıltasarlıyoruz.Oysa, şimdi yargıları bakımından kendi bilinci ile başka bir yerdenyönetilmeyi kabul eden bir akıl düşünmek olanaksızdır; çünkü bu durumdaözne, yargı yetisinin belirlenmesini kendi aklına değil, tersine dürtülerine(empirik bir güce) yüklemiş olacaktı. Akıl kendi ilkelerinin yapıcısı,koyucusuolarak,kendisiniyabancı etkilemelerebağımlıgörmemelidir;yaniakıl, pratik akıl ya da akıl sahibi bir varlığın iradesi olarak, aklın kendisitarafındanözgürolarakgörülmelidir;başkabirdeyişle,akıl sahibiböylebirvarlığın iradesi,ancaközgürlük idesinedayanarak,onaözgü,özgürlük idesialtında bağımsız bir irade olabilir; bundandolayı da irade, pratik bakımdan

bütünakılsahibivarlıklarayüklenmelidir.

AHLAKLILIKİDELERİNEBAĞLIOLANİLGİÜSTÜNE

Ahlaklılığın belirlenmiş olan kavramını en sonunda özgürlük idesineindirgedik; ama biz bu özgürlük idesini, kendimizde ya da insanın doğalyapısında bulunan gerçek bir şey olarak gösteremedik; ancak şunusaptayabildik:Eğerbizbirvarlığıakılsahibibirvarlıkolarakvehareketleribakımındandakendinedenselliğininbilinciiçindebulunan,yanibiriradeiledonatılmış bir varlık olarak tasarımlamak istiyorsak, özgürlük idesini kabuletmek zorunda kalırız; böylece, aynı nedenlerden dolayı akıl ve irade iledonatılmışolanhervarlığa,özgürlükidesinebağımlıolarakhareketetmesinibelirlemeözelliğininyüklenmesigerektiğinibuluyoruz.

Fakat, bu idenin kabul edilmesinden de, eylemde ve etkinlikte bulunmakiçinşuyasanınbilinciortayaçıktı:Hareketlerinöznelilkeleri,yanimaksimlerdaima o biçimde alınmalıdırlar ki, onlar aynı zamanda nesnel, yani genelilkeler olarak geçerli olabilsinler, dolayısıyla da onlar kendimize özgü olangenel yasalar koyma işlevimize hizmet edebilsinler. Ama acaba neden ben,hem de genellikle akıl sahibi bir varlık olarak kendimi bu ilkeye bağımlıkılayım, öyle ki böylece akıl sahibi olan bütün öteki varlıklar da bu ilkeyebağımlı olsunlar?Beni buna hiçbir ilginin sürüklemediğini kabul ediyorum,çünkübukesinbirbuyrukoluşturamaz;bununlabirlikteyinedebenimbunakarşı zorunlu olarak bir ilgi duymam ve bunun nasıl olup bittiğini görüpkavramam gerekir; çünkü bu olması gereken bir istemedir (iradedir), buistemeaslında, aklınondaengellerlekarşılaşmadanpratikolmasıkoşuluyla,her akıl sahibi varlık için geçerli bir“istemek” tir. Bizim gibi duyarlılığın,dolayısıylabaşkatürdenolanböylebirgüdününetkisialtındakalan,bumotivtarafından uyarılan, aklın kendi başına yapacağı şeyi her zaman yapmayanvarlıklar söz konusu olunca, hareketin bu zorunluluğu yalnız olması gerekadınıalırveöznelzorunlulukdanesnelzorunluluktanayırtedilir.

İmdi öyle görünüyor ki, biz özgürlük idesinde ahlaksal yasaya, yaniiradenin özerklik ilkesinin kendisini yalnız varsaymış oluyoruz ve ahlaksalyasanınkendineözgügerçekliğinivenesnelzorunluluğunukanıtlayamıyoruz.Gerçibununlahalisolanilkeyihiçolmazsaşimdiyedeğinyapıldığındandahatamvekesinbirbiçimdebelirlemekleyinedeçokönemlibir şeykazanmışolurduk, fakat bu ilkenin geçerliliği ve ona boyun eğmedeki pratikzorunluluğu bakımından hiçbir ilerleme kaydedemezdik. Çünkü bir yasanıngeçerliliğinde olduğu gibi, bizim eylem ve etkinliklerimizin kuşatıcı koşuluolması gereken maksimlerimizin genelgeçerliği hakkında bize şu sorularınniçin’ini soran kimseye doyurucu bir yanıt veremezdik:“Kendisindendahaüstün bir yarar düşünülemeyecek kadar büyük olan, bu tür eylemdebulunmanın değerini dayandırdığımız maksimlerimizin genelgeçerliliği,

neden bir yasanın genelgeçerliliği gibi eylemlerimizi sınırlayan bir koşulolmalı?” Ve “Nasıl oluyor da insan ancak bununla, karşılaştırıldıklarındahoş ya da hoş olmayan bir durumun değerini hiçe indirgeyen kendi kişiseldeğeriniduyduğunainanıyor?”

Gerçi biz, herhangi bir durumla hiçbir ilişkide bulunmadan (duruma ilgiduymadan), kişisel bir niteliğe karşı pekâlâ bir ilgi duyabiliriz; ancak bukişisel nitelik bizim, aklın yönetmesi gereken ve durumla hiçbir ilişkisiolmayanbirilgiyekatılmamızımümkünkılmalıdır;yani,mutluolmayalayıkolmanınkendisine,bumutluluğakatılmak(ondanpayalmak)gibibirnedenedayanmadan, kendiliğinden bir ilgi duyulabilir. Fakat bu yargı gerçekte(özgürlük idesi sayesinde kendimizi her türlü deneysel ilgiden uzaktuttuğumuzzaman)ancakahlakyasasınınönesürülen(varsayılan)önemininetkisidir;fakatkendimizibuempirikilgidenuzaktutmamızgerektiğini,yanieylemde bulunurken kendimizi özgür olarak görmemiz, ama yalnız kendikişiliğimizde, durumumuzu değerli kılan şeylerin yitirilmesini telafiedebilecekbirdeğerbulmakiçinyinedekendimizibazıyasalaraboyuneğmişsaymamız gerektiğini ve bunun da nasıl olabildiğini, dolayısıyla ahlakyasasının nereden geldiğini (neden bizi bağladığını) böyle henüz anlayacakbirdurumdadeğiliz.

Çekinmedenitirafetmeliyizki,buradaiçindençıkılmasımümkündeğilmişgibi görünen bir kısırdöngü ile karşılaşıyoruz. Amaçlar düzeninde ahlakyasalarına bağımlı olduğumuzu düşünebilmek için etki eden nedenlerdüzenindekendimiziözgürolarakkabulediyoruzvesonradakendimizeiradeözgürlüğü yüklediğimiz için kendimizi bu ahlak yasalarına bağımlıdüşünüyoruz; çünkü hem irade özgürlüğü, hem de iradenin kendi kendineyasa koyması işlevinin her ikisi de özerkliktir, dolayısıyla her ikisi debirbirinin yerine geçebilecek kavramlardır; işte bu nedenle de bukavramlardan biri ötekini açıklamak ya da onlardan birini diğerinin temeliolarakgöstermekiçindeğil,tersineolsaolsaancakmantıksalbakımdanaynınesneninbirbirindenfarklıgörünentasarımlarınıtekbirkavramaindirgemekiçin kullanabiliriz onları (aynı değerdeki farklı kesirleri en küçük terimeindirgediğimizgibi).

Fakat öğrenmek için aramamız gereken bir yol daha kalıyor: Acaba bizkendimizi özgürlük aracılığıyla a priori etkide bulunan nedenler olarakdüşündüğümüz zaman ile, kendi kendimizi eylemlerimize göre gözümüzünönünde duran etkiler olarak tasarımladığımız zaman bakış açılarımız farklıolmuyor mu? (Yani, acaba yerimizin farklı konumlarda bulunmasıgerekmiyormu?)

Kişisel seçmemiz (tercihimiz) olmadan bize gelen tasarımların (duyularınsağladığı tasarımlar gibi) nesneleri ancak bizi uyardıkları gibi bilmemizi

sağladıkları,böylecebunesnelerinkendilerinin(kendibaşına)neolduklarınınbizim için bilinmeden kaldığı, dolayısıyla bu tür tasarımlar söz konusuolunca, anlama yetisi onlara en yoğun bir dikkatle eğilse ve onları açıklığakavuştursa da, bizim tasarımlar aracılığıyla yalnız görünüşlerin(Erscheinungen) bilgisine varabileceğimizi, ama kendi başına şeylerin(noumenon) bilgisine hiçbir zaman ulaşamayacağımızı görmek için incedeninceye düşünmeye gerek yoktur; kendine göre olsa da, en sıradan anlamayetisininbileduygudediğiyargıgücününyaptığıbirayrımlabunupekiyibirbiçimdeyapabileceğinikabuledebiliriz.Buayrımbirkezyapıldımı (başkabir yerden bize verilen ve bunlar dışardan gelirken karşılarında bizim pasifolduğumuz tasarımlar ile yalnız kendi kendimize ortaya koyduğumuz vebunlarlaetkinliğimizigösterdiğimiztasarımlararasındakifarklılıktandolayı)görünüşlerin arkasında görünüş olmayan bir şeyin (kendi başına şeylerin;Dingansich),yanişeylerinkendilerininolduğunu;amaaynızamanda,onlarıbizi uyardıkları şekilden başka türlü asla bilemeyeceğimizden, onlara dahafazla yaklaşamayacağımızı ve kendilerinin ne olduklarını hiçbir zamanbilemeyeceğimizi kabul etmemiz gerektiği sonucu kolayca ortaya çıkar.Buradan kabaca bir ayrım da olsa,duyulardünyası (mundus sensibilis) ile,anlamayetisidünyası(mundusintellegibilis)ayrımıdoğar;birincisi,dünyayabakançeşitlikimselerinduyusallığındakifarkagöreçokdeğişikolabilir,oysabunun temelindebulunan ikincisi ise, hepaynıkalır.Hatta insan, içduyususayesindekendihakkındaedindiğibilgiilekendibaşınaolanyanınıbildiğinisavunamaz. Çünkü insan –söz yerindeyse– kendisini yaratmadığından vekendisihakkındakikavramınıaprioriolarakdeğil,empirik(deneysel)olarakedindiği için, insan kendisi hakkında iç duyusu ile ve dolayısıyla da ancakdoğal yapısının görünüş biçimi sayesinde kendi bilincinin etkilenmesi,uyarılmasıylabilgiedinebilmesidoğaldır.Fakatbununlabirlikteinsan,kendiöznesinin yalnız bir sürü görünüşten oluşturulmuş yapısının yanında, buöznenintemelindebulunanbaşkabirşeyidaha,kendiyapısıneolursaolsun,birBen’izorunluolarakkabuletmelivebuBen’inyalnızduyularıalgılamasıve alımlaması (duyması) bakımından kendisini duyular dünyasına, fakatkendisinde salt bir etkinlik olan (duyuların etkilemesine, uyarmasınamaruzkalmadığı, ama doğrudan doğruya bilincine vardığı) her şey açısından dakendisinidüşünülür(anlaşılır)dünyayabağlıkabuletmelidir.

İşte düşünen insanın karşısına çıkabilecek bütün konular hakkında aynısonuca varması gerekir. Bilindiği gibi, duyu nesnelerinin arkasındagörünemeyen,kendibaşınaetkinolanbirşeyidahabeklemeyeeğilimliolan,fakat bunu çok geçmeden duyu alanına getirmek suretiyle, yani duyunesnelerinin gerisinde kabul ettiği bu görünmeyen şeyi duyusal kılaraksezgisel görü nesnesi yapmak istemekle yine bozan, böylece de biraz olsundaha zeki olamayan en sıradan anlama yetisi bile büyük bir olasılıkla bu

sonucavarır.

Fakat insan, kendisinde gerçekten bir yeti bulur, bununla insan kendisiniöteki bütün şeylerden, nesneler tarafından uyarılan kendisinden de ayırır;bunu sağlayan yeti ise akıl’dır (Vernunft). Salt kendinde etkinlik olarak buakıl, anlama yetisinden de (Verstand) üstündür, şöyle ki, her ne kadarkendindeetkinlikisedeveduyugibiyalnızşeylertarafındanuyarıldığımızda(yani, edilgin –pasif– olduğumuzda) ortaya çıkan tasarımları içermese de,anlama yetisi bu etkinliği ile, duyusal tasarımları kurallar altına koymaya,böylece onları bir bilinçte birleştirmeye yarayan kavramlardan başkakavramlar oluşturamaz; anlama yetisi duyusallığı (duyarlığı) bu amaç içinkullanmasaydıhiçbirzamandüşünülemezdi;oysaakıl,ideadıaltındakilerleodenli salt bir kendi kendine etkinlik gösterir ki, duyusallığın (duyarlığın;sinnlichkeit) yalnızca kendisine sağlayabileceklerinin hepsini aşar ve akıl,duyular dünyasını anlama yetisi dünyasından ayırt etmekle ve anlamayetisininsınırlarınıçizmekleenönemliişlevinigöstermişolur.

İştebuyüzdenakılsahibibirvarlık(dahaaşağıyetileribakımındandeğil)birdüşünce varlığı olarak, kendisini duyular dünyasına değil, ama anlamayetisidünyasınabağlıbirvarlıkolarakgörmelidir;dolayısıylaakılsahibibuvarlığın kendine bakabilmesi ve yetilerinin kullanılışının, yani bütüneylemlerinin yasalarını bilebilmesi için iki hareket noktası vardır: İlkin,duyular dünyasına bağlı olduğu ölçüde doğa yasaları altında bulunmak(heteronomi), onlara bağımlı olmak; ikincisi de, düşünülür dünyaya bağlıolarak, doğadan bağımsız olan, deneysel olmayan, tersine temelini yalnızakıldabulanyasalarabağımlıbulunmak.

Akıl sahibi, bununla birlikte de düşünülür dünyaya bağlı bir varlık olarakinsan, kendi iradesinin kozalitesini (nedenselliğini) ancak özgürlük idesinegöre düşünebilir, tasarımlayabilir; çünkü duyular dünyasını belirleyennedenlerden bağımsız olma (aklın kendisine hep yüklemesi gereken bubağımsızlık)özgürlüktür. İmdiözgürlükidesineözerklik(otonomi)kavramı,özerklik kavramına da ahlaklılığın genel ilkesi ayrılmaz bir biçimde, sıkısıkıyabağlıdır;doğayasasınasılbütüngörünüşlerin temelindebulunuyorsa,aynı şekilde ahlaklılığın genel ilkesi de akıl sahibi varlıkların bütüneylemlerininidesinintemelindebulunur.

Şimdi artık yukarıda öne sürülen, özgürlükten özerkliğe, özerklikten deahlak yasasına giderek yaptığımız çıkarımın sanki gizli bir kısır–döngüiçerdiği,yaniözgürlük idesinibelkideyalnızcaahlakyasasınavarmak için,ahlak yasasını sonradan yine özgürlükten çıkarmak amacıyla temelekoyduğumuz, dolayısıyla da bu ahlak yasasına bir temel sağlayamadığımız,onu kanıtlanabilir bir önerme olarak değil de, ancak iyi niyetli kişilerinseverekkabuledecekleri,temellendirilmemişbirilkeyebaşvurarak(buahlak

yasasını) ortaya koyabileceğimiz konusunda yukarıda uyandırılan kuşkukalkmış oluyor. Çünkü şimdi görüyoruz ki, kendimizi özgür olarakdüşündüğümüz zaman, kendimizi anlama yetisi dünyasının üyeleri olarakkabulediyoruzveiradeninözerkliğinisonuçlarıyla,yaniahlaksallıklabirliktekabul ediyoruz, tanıyoruz; fakat kendimizi yükümlülük altındadüşündüğümüzzamanise,kendimiziduyulardünyasınaveaynızamandadaanlamayetisinindünyasınabağlısayıyoruz.

KESİN BİR BUYRUK (KATEGORİK İMPERATİV), NASILMÜMKÜNDÜR?

Akılsahibivarlık,kendisinibirdüşüncevezekâ(Intelligenz)varlığıolarakanlamayetisinindünyasına(Verstandeswelt)bağlısayarveyalnızbudünyayaaitetkidebulunanbirnedenolarakdakendinedenselliğineiradeadınıverir.Öte yandan akıl sahibi varlık bu nedenselliğin yalnız görünüşleri olarakeylemlerinin olup bittiği duyular dünyasının bir parçası gibi de kendisininbilincindedir;çünkübuvarlığıneylemlerininbilmediğimizbunedenselliktennasıl çıkabildikleri anlaşılamaz, tersine bunun yerine, eylemler, duyulardünyasına ait olduklarından, başka görünüşler (fenomenler) tarafından, yaniarzular ve eğilimler tarafından belirlenmiş olarak görülüp anlaşılmalarıgerekir.İmdiyalnızanlamayetisidünyasınınbirüyesiolsaydım,benimbütüneylemlerim salt irademin özerklik ilkesine bütünüyle uygun olacaklardı;katkısız (salt) duyular dünyasının bir parçası olsaydım eğer, o zamaneylemlerimin, arzuların ve eğilimlerin doğal yasasına, dolayısıyla doğanınheteronomisine tamamenuygunkabul edilmesigerekecekti (birincileri,yanianlamadünyasındakieylemlerenüstünahlaklılıkilkesine,ikincileriise,yaniduyu dünyasındaki eylemler, mutluluk ilkesine dayanacaklardı). Oysa,mademkianlamayetisinindünyası,duyulardünyasının temelini,dolayısıylaaynıdünyanınyasalarınıiçeriyor,bundandolayıda(bütünüyleanlamayetisidünyasınaaitolan)iradembakımındananlamayetisidoğrudandoğruyayasakoyucuolduğundanvebununböyledüşünülmesigerektiğinden,bendüşüncevarlığı olarakkendimi–duyular dünyasına ait bir varlık olarakbilsembile–anlama yetisinin yasasına, yani özgürlük idesinde anlama yetisi dünyasınınyasasınıiçerenaklınyasasına,bundandolayıdairadeninözerkliğinebağımlıolarak bileceğim; bunun sonucu olarak da anlama yetisi dünyasınınyasalarının benim için buyruklar ve bu ilkeye uygun gelen eylemlerin iseödevlerolarakgözönündebulundurulmalarıgerekecektir.

İşteböyleceözgürlükidesibenianlamayetisi(düşünülürlük)dünyasınınbirüyesi olarak tanıdığı için, kesin buyruklarmümkündür; bunun sonucu eğerben yalnız bunun üyesi olsaydım, bütün eylemlerim irademin özerkliğinedaimauygunolacaklardı, fakatbenkendimiaynızamandaduyudünyasınındabirüyesiolarakgördüğüm için,bueylemleriminonauymasıgerekir;bu

kesin gereklilik ise, aynı iradenin, fakat duyusal arzularca uyarılan iradeninüstünde, düşünülür dünyaya ait salt, kendi kendisi için pratik olan ve aklagöre ahlakyasasının enyüksekkoşuluolanbir irade idesinin eklenmesiyle,sentetik a priori bir önerme olarak karşımıza çıkar; nasıl ki duyulardünyasında, anlama yetisinin kendinde yasa koyucu formdan başka bir şeyolmayankavramları(kategoriler),görülereeklenirlerveböylecedoğanıntümbilgisinindayandığısentetikaprioriönermelerimümkünkılmışolurlar.

Yalın insan aklının pratik olarak kullanılması bu çıkarımın doğruluğunuonaylar. Dünyada hiç kimse yoktur ki, hatta o en kötü ruhlu bir insan bileolsa, aklını kullanmaya alışkın olması koşuluyla, gözleri önüne amaçlarıbakımından dürüstlük, iyi maksimleri izlemede direnme ve sebat etme,duyguda ortaklık (duygudaşlık) ve genel iyiliği isteme (çıkarlarından verahatından fedakârlık etmesine bağlı iyilikçiliği) gibi örnekler karşısınakonulduğu zaman kendisinin de böyle olmasını, bu duygularla dolmasınıistemesin. Fakat o, bunu, eğilimleri ve dürtüleri yüzünden kendisindegerçekleştiremeyebilir; ama o aynı zamanda kendisi için can sıkıcı ve yükolanbugibieğilimlerdenkurtulmayıdaarzueder. İmdibununladaduyusaldürtülerinbaskısındankurtulmuş,bağımsızbiriradeyle,kendisinidüşüncede,duyusallık (duyarlık) alanındaki arzularının düzeninden çok başka olan birşeyler(eşya)düzeniiçerisinekoyar;çünküinsanbudileklerinden,arzularınınhiçbir şekilde tatminedilmesini,dolayısıylagerçekyadabaşka (düşlemsel)yoldan tasarlanabilen eğilimlerinden birinin yerine getirilecek bir durumuyaratmasınıdeğil(çünkübudurumda,ondanbudileğikoparıpçalanidebileüstünlüğünüyitirirdi),tersineancakkendikişiliğinedahabüyükbiriçdeğerisağlamasını bekleyebilir. İnsan, kendisinin bu daha iyi kişi olduğuna da,anlamayetisi dünyasınınbir üyesi olarakkendisini görürse, inanır; bunadainsanı özgürlük, yani duyu dünyasının belirleyici nedenlerinden bağımsızolma idesi, kendisi istemeden zorlar ve insan anlama dünyasının bir üyesiolarak bu iradenin bilincine sahip bulunduğunda, duyular dünyası üyesiolarak onun kötü iradesi için, kendi rızası ve itirafı bakımından, çiğneyipsınırını aşmakla saygınlığını tanıdığı yasayı ortaya koyan bir iyi iradeninbilincine varmış olur. Demek ki ahlaksal gereklilik düşünülür bir dünyanınüyesi olarak kendisinin zorunlu bir biçimde istediğidir ve kendine aynızamandaduyulardünyasınınbirüyesiolarakbaktığındadabunubirgereklilikolarakdüşünür.

HERPRATİKFELSEFENİNENSONSINIRIÜSTÜNE

Bütün insanlar, kendilerini iradeleri bakımından özgür olarak düşünürler.Bu nedenle, eylemlerle ilintili tümyargılar, öyleolmamış olsalar bile, yanieylemlerin oldukları gibi değil, nasıl olması gerektiğine bakılarak verilir.Fakat bununla birlikte bu özgürlük, deneyden gelen bir kavram değildir ve

olamazda;çünküdeney,özgürlükvarsayımındazorunluolaraktasarımlananisteklerin karşıtını gösterse de, özgürlük kavramı olduğu gibi kalır. Öteyandan olup biten her şeyin saltık biçimde doğa yasaları tarafındanbelirlenmesi zorunludur ve bu doğal zorunluluk da bir deney kavramıdeğildir, çünkü doğal zorunluluk da bu zorunluluk kavramını, dolayısıylaapriori bir bilgi kavramını birlikte getirir, içerir. Fakat bu doğa kavramınıdeney doğrular ve eğer deneyin, yani duyuların nesnelerinin genel yasalarbakımından bağlantılı olan bir bilgisininmümkün olması gerekiyorsa, doğakavramının kendisinin deneyden kaçınılmaz bir biçimde önce geldiğinivarsaymak gerekir. Bu nedenden dolayı özgürlük, nesnel gerçekliği şüpheliolan aklın bir idesidir, fakat doğa ise, kendi gerçekliğini deney örnekleriylekanıtlayan ve zorunlu olarak da kanıtlaması gereken anlama yetisinin birkavramıdır.

Burada iradeye yüklenen özgürlükle doğa zorunluluğu çelişir gibigörünüyorsa da ve aklın, bu yol ayrımında spekülatif bakımdan doğalzorunlulukyolunuözgürlükyolundandahaçokyürünmeyeelverişli(işlek)vedahakullanışlıbulmasındanötürü,gerçiaklınbirdiyalektiğiortayaçıkıyorsada, yine de pratik bakımdan özgürlüğün yolu, yaptıklarımızda veyapmadıklarımızda aklı kullanmamızı mümkün kılan, işlek olmasa da,yürünecek biricik yaya yoludur; bu nedenden ötürü, sıradan insan aklı içinolduğu gibi, en kılı kırk yaran her felsefe için de, özgürlüğü akılsalçıkarımlarla (dedüksiyonlarla) bir yana itmek mümkün değildir. İmdi akıl(felsefe), aynı insan eylemlerinde özgürlük ile doğa zorunluluğu arasındahakiki bir çelişkinin bulunmadığını, böyle bir çelişkiye rastlanamayacağınıherhalde kabul etmelidir, çünkü akıl, ne doğa kavramından ne de özgürlükkavramındanvazgeçebilir,onlarıterkedebilir.

Bununlabirlikteözgürlüğünnasılmümkünolduğukavranılamasabile,hiçolmazsabusözdeçelişkiinandırıcıbirbiçimdeortadankaldırılmalıdır.Çünküözgürlük düşüncesi kendisiyle ya da bir bu kadar zorunlu olan doğadüşüncesiyle çelişse de, doğa zorunluluğunun karşısında, ondan büsbütünvazgeçmek(onunmutlakafedaedilmesi)gerekirdi.

Fakat kendisini özgür sayan özne, kendisine özgür dediği zaman ile aynıanlamda ya da aynı ilişki içinde kendisini düşünseydi ve eylemleribakımından da kendisini doğa yasalarına bağlı kabul etseydi o zaman buçelişkiden kurtulmak olanaksız olurdu. Bu nedenden dolayı spekülatiffelsefenin, hiç olmazsa bu çelişkiye ilişkin yanılgısının şuna dayandığınıgöstermek, kaçınamayacağı bir görevidir: İnsana özgür dediğimiz ve onundoğanın bir parçası olarak doğa yasalarına bağlı olduğunu kabul ettiğimizzaman,onubaşkabiranlamveilişkiiçindedüşünürüz;budüşünmedeortayaçıkan çelişkinin bir aldatmaya dayandığını ve yalnız her ikisinin bir arada

bulunmasının pekâlâmümkünolduğunugöstermekle kalmamalı, üstelik herikisinin de aynı öznede zorunlu bir biçimde birleşmiş olarak düşünülmesigerektiğini degöstermelidir; çünkü aksi takdirdebiz akla, niçin bizi karışıkbir duruma sokan ve aklı teorik kullanılışında sıkıştıran bir ide ile doğruolduğu yeterince denenmiş olan başka bir idenin çelişkisiz birleştirilipbirleştirilemeyeceğini yoklamak zahmetine katlanmamızın nedeninigösteremezdik.Amabuödev(iş),pratikfelsefeninyolunuaçmakiçin,yalnızspekülatiffelsefeyedüşer.İmdibugörünüştekiçelişkiyikaldırmakyadaonuolduğu gibi bırakmak konusunda seçim yapıp yapmamak filozofa bağlıdeğildir; çünkü bu karşıtlık el sürülmeden, olduğu gibi bırakıldığı takdirde,buna ilişkin teori bonum vacans’tır (sahipsiz mal ya da soru); buna da birkaderci (fatalist; yazgıcı) sahip çıkabilir ve her türlü ahlakı, adsız olaraksahibi bulunduğu bu senetsiz sepetsiz (teorinin) mülkünden dışarı sürüpatabilir.

Fakat pratik felsefenin sınırlarının burada başladığı henüz söylenemez.Çünkü bu tartışmayı yatıştırmak, anlaşmazlığı çözümlemek pratik aklın işideğildir; tersine, pratik akıl, teorik sorularda kendi kendisini zor durumasokan spekülatif aklın bu uyuşmazlığı sona erdirmesini ister, öyle ki pratikakılkendisiniüzerindekurmakistediği temeli tartışmalıdurumasokabilecekolandışmüdahalelerekarşırahatavegüvenceyesahipolsun.

Sıradaninsanaklınıniradeözgürlüğünesahipolduğusavı,temelini,yalnızaklın öznel belirleyici nedenlerden bağımsız olması bilinci şeklinde kabuledilen varsayımda bulur; öznel belirleyici nedenlerin hepsi de yalnızduyulardan,yaniduyarlık(duyusallık)geneladıaltındatoplanannedenlerdenoluşur. Kendisini böylece bir düşünce varlığı olarak gören insan, yinekendisiniiradesiolan,dolayısıylanedensellikledonatılmışbirdüşüncevarlığıolarakkabulettiğindedekendiniduyulardünyasındabirfenomen(gerçektenolduğu gibi) olarak algılar ve dış belirlenime göre doğa yasalarına bağlıkaldığızamankindenfarklıbirşeylerdüzeninekendinedenselliğiniyerleştirirve kendisini büsbütün farklı türden belirleyici nedenlerle ilişki içine sokar.Oysa,insançokgeçmedenherikisinindeaynızamandaolabileceğinivehattaolması gerektiğini hemen görür. Çünkü görünüşler düzenindeki bir şeyin(duyu dünyasına ait olan bir şeyin) belirli yasalara bağlı olması ve bu aynışeyin kendi başına şey ya da varlık olarak bu yasalara bağımlı olmamasıhiçbir çelişme içermez; fakat, insanın kendisini bu iki biçimde detasarımlaması ve düşünmesi gerekir; bunlardan birincisi, insanın duyularınetkisinde kalan bir nesne olarak kendisi hakkındaki bilincine, ikincisi deinsanındüşüncevarlığıolarak,yaniaklınıkullanırkenduyusalizlenimlerdenbağımsız(yani,anlamayetisidünyasınaait)olduğubilincinedayanır.

Bundan insanın kendisine, arzularına ve eğilimlerine ait olan hiçbir şeyi

kendihesabınageçirmeyenbiriradeyiyakıştırmasıdoğar;bunakarşılıkinsan,bütünarzulardanveduyularadayananuyarmalardanvazgeçmek,bunlarıarkaplanaitmeksuretiyleortayaçıkabilecekeylemlerikendisiiçinmümkün,hattazorunluolarakdüşünür.Buaynı eylemlerinnedenselliği, düşünenbir varlıkolarak insanda ve düşünce (insan) dünyasının ilkelerine göre olan etki veeylemlerin yasalarında bulunur. Bu dünya hakkında insanın bildiği tek şey,yalnızaklın,hemdekatkısız(salt)duyusallıktanbağımsızaklınbudünyadayasakoyduğudur;çünküinsan,budünyadaancakdüşüncevarlığıolarakasılkendi –hakiki insan– olduğundan (buna karşılık o, insan olarak yalnızkendisiningörünüşüdür),buyasalarinsanladoğrudandoğruyavekesinolarakilgilidirler, öyle ki, bu konuda eğilimler ve dürtüler (dolayısıyla duyulardünyasının tüm varlığı) insanı nereye sürüklerlerse sürüklesinler, düşüncevarlığıolarakiradesininyasalarınazararveremezler;hattainsanbueğilimvedürtülerin sorumluluğunu üstüne alamaz ve onları kendi özüne (hakikibedenine), yani iradesine yüklemez; tersine insan iradenin akıl yasalarınınzararına olarak, bu eğilim ve dürtülerin maksimlerinin üzerinde etkidebulunmasına izin verdiği takdirde iradesinin bu ihmalini akla yükler, yaniinsanancakozamanbueğilimvedürtülerekarşıhoşgörügösterebilir.

Pratik akıl, kendisini bir anlama yetisi dünyası içinde düşünmekle(tasarımlamakla)kendisınırlarınıhiçbirzamanaşmışolmaz,fakateğerpratikakıl kendisini doğrudan doğruya kavramak, dolaysız olarak duyumlamak(yani,anlaşılırdünyayıalgılamak) istersebusınırlarıelbetteaşmışolur.Bu,iradeninbelirlenmesi sırasında aklın hiçbir yasakoymadığı duyular dünyasıbakımından negatif olan bir düşüncedir; anlaşılır dünya ancak şu noktadapozitiftirki,dahaöncenegatifbirbelirlenimolarakadıgeçenözgürlük,aynızamanda pozitif bir yetiye ve hatta irade dediğimiz aklın bir nedenselliğinebağlanmıştır;şöyleki,obiçimdehareketedilmelidirki,eylemlerinilkesibirakıl nedeninin asıl özelliğine, yani maksimin, genelgeçerliliği koşuluna biryasanınkigibiuygunolsun.Fakatpratikakıl,iradeninbirnesnesini,yanibirhareket nedenini (motivini), anlama dünyasından elde etmeye kalkarsa,sınırlarını aşmış olur ve hiçbir şey bilmediği bir konu hakkında bir şeylerbildiği kuruntusuna kapılırdı. İmdi, anlama yetisi (akıl) dünyası kavramı,aklın kendini pratik olarak düşünmek için, görünüşlerin dışında arayıpbulmakzorundakaldığıbirhareketnoktasıdır(birgörüşaçısıdır);eğerinsaniçinduyarlığın(duyusallığın)etkilemeleribelirleyicibirgüçolsalardı,böylebir hareket noktası seçmekmümkün olmayacaktı; fakat mademki insan birdüşünce varlığıdır, dolayısıyla akıl sahibi ve akılla etkin, yani özgür etkidebulunanbirnedenolarakkendibilinciyadsınmadığısüreceböylebirhareketnoktası seçmekzorunludur.Budüşüncekuşkusuz,duyulardünyasına ilişkindoğa idesinden başka bir düzen ve yasa koymanın idesini de birliktegetirmekte ve bir düşünülür dünya (yani, kendi başına şeyler olarak akıl

sahibi varlıkların tümü) kavramını zorunlu kılmaktadır; fakat bu düşüncebunuyaparken,enufakbirsınıraşmayabaşvurmadanyalnızanlamayetisininformel (biçimsel) koşullarına göre, yani yasa olarak iradeninmaksimleriningenelliğine,dolayısıyladaancakiradeninözgürlüğüilebirliktevarolabilecekiradeninözerkliğineuygunolarakdüşünmektenötebirşeyyapmaz;oysabirnesneyietkileyenbütünyasalar,yalnızdoğayasalarındakarşılaşılanveyineancakduyulardünyasıileilintiliolanheteronomiyiortayaçıkarabilir.

Ama akıl, eğer kendine salt aklın nasıl pratik olabileceğini açıklamayagirişseydi,kibudurumaklınözgürlüğünnasılmümkünolduğunuaçıklamakgörevini üstlenmesiyle tamamen aynı şeydir, işte o zaman bütün sınırlarınıaşmışolurdu.

Çünkü nesnesi (konusu)mümkün olan bir deney sayesinde verilebilen veyasalara indirgenip bağlanabilen şeylerden başka bir şeyi açıklayamayız.Özgürlük ise, nesnel gerçekliği hiçbir şekilde doğa yasalarına göre,dolayısıyla mümkün herhangi bir deneye göre gösterilemeyen bir idediryalnızca; imdi özgürlük idesinin kendisini herhangi bir analojiye dayanarakhiçbir zaman örneklendiremeyeceğimizden, asla kavranamaz ve görüsü deedinilemez.Özgürlük idesiancakbir iradenin,yaniarzulamayetisindençokfarklıbiryetinin(yani,kendisinibirdüşüncevarlığıolarak,dolayısıyladoğaliçgüdülerden bağımsız olarak, aklın yasalarına göre eylemde bulunmayıbelirleyenyetisinin)bilincindeolduğunainananbirvarlıkta,aklınzorunlubirilkkoşulu(varsayımı)olarakgeçerlidir.Ancakdoğayasalarınagöreyapılanbir belirlenimin bittiği yerde, her tür açıklama da sona erer ve geriyesavunmadan, yani şeylerin özelliğini (yapısını) daha derinliğine gördükleriizlenimini uyandırmaya çalışanların ve bunun için de özgürlüğün imkânsızolduğunu cüretle öne sürenlerin itirazlarını reddetmekten başka yapacak birşeykalmaz.Onlaragösterilmesimümkünolanteknokta,buradabulduklarınısandıkları çelişkinin, yalnız onların doğa yasasını insanın eylemleribakımındangeçerlikılmakistedikleriiçin,insanazorunluolarakbirgörünüşgibi bakmalarında bulunur; şimdi onlardan düşünce varlığı olarak insanı,kendibaşınabirşeygibidüşünmelerigerektiğiistenince,onlarhâlâinsanabirgörünüşolarakbakmayısürdürdüler;kuşkuyokburada,aynıöznedeinsanınnedenselliğinin (yani, iradesinin) duyular dünyasının bütün doğalyasalarındanayrıtutulmasıbirçelişkioluşturur;fakat,eğeronlargörünüşlerinarkasında bu görünüşlerin temelini kurması gereken kendi başına şeylerin(saklı,kapalıdaolsa)bulunmasılâzımgeldiğinivebukendibaşınaşeylerinetkilemeyasalarının,görünüşlerinbağlıolduğuyasalarlaaynıolamayacağınıiyicedüşünüp,aklauygunolduğubiçimde,kabuletmekisteselerdibuçelişkiortadankalkardı.

İrade (istenç), özgürlüğünü açıklamak konusundaki öznel imkânsızlıklar,

insanınahlakyasalarınakarşıduyabileceğibirilgiyi[41]bulmakvekavranılırhalegetirmek imkânsızlığı ile aynıdır; amayinede insanbuahlakyasasınakarşı bir ilgi duymaktadır, bunun bizdeki nedenine de (içimizdeki temelinede) ahlak duygusu diyoruz. Bu ahlak duygusu, bazıları tarafından yanlışolarak ahlaksal yargılamalarımızda ölçüt olarak gösterilir, çünkü ahlaksalduygu, daha çok yasanın irademize yaptığı öznel bir etki olarak kabuledilmelidir; bu konudaki nesnel nedenleri (temelleri) ise ancak akılsağlayabilir.

Aklınişlerliğibakımındanduyularcauyarılanakılsahibivarlıklara,olmasıgerekeni ancak aklın buyurmasını istemek için, akla ödevin yerinegetirilmesinden doğan hoşlanma ya da haz duyma yetisinin katılması, yaniaklın duyusallığı (duyarlığı) kendi ilkelerine göre belirleme nedenselliğigerekmektedir. Ne ki, kendisi duyusal herhangi bir şeyi taşımayan tek birdüşünceninhazyadaacıduygusununasılyarattığınıkavramak,yaniaprioriolarakkavranılabilirbirhalegetirmekbütünüyleolanaksızdır;çünkübu,özeltürdenbirnedenselliktirvehertürlünedensellikteolduğugibi,aprioriolarakhakkında hiçbir şeyi bilemeyiz, belirleyemeyiz; tersine yalnız deneyebaşvurmamızgerekir.Fakatbunedensellikdenedenileetki(sonuç)arasındabir bağlantıyı ancak iki deney nesnesi arasındaki bağlantı olarakverebileceğinden, burada saf (katışıksız) aklın (deney alanında kendisinehiçbir nesne sağlanamayan) yalnız idelerle, deneyde bulunan bir etkininnedeni olması gerekir; maksimin yasa olarak genelliğinin, dolayısıylaahlaksallığın bizi nedenve niçin ilgilendirdiğini açıklamakbiz insanlar içinbütünüyle olanaksızdır. Yalnız şu kadarı kesindir ki, ahlaklılık, biziilgilendirdiğiiçin,(onailgiduyuluyordiye)bizimiçingeçerlideğildir,(çünkübubir heteronomidir ve pratik aklın duyusallığı –duyarlığa–yani temelindebulunan bir duyguya bağımlı olmadır; böyle bir durumda da pratik akıl,ahlaksalbakımdanhiçbirzamanyasakoyucuolamaz),tersineahlaksallıkbizinsanlar için geçerli olduğundan ona ilgi duyulmaktadır; çünkü ahlaksallık,düşünce varlığı olarak bizim irademizden, dolayısıyla da bizim asıl kendiben’imizden kaynaklanmıştır; fakat, yalnız görünüşe ait olan şey ise, akıltarafındanzorunluolarakkendibaşınaşeyebağımlıkılınmıştır.

İmdi,“kesinbir buyruk (kategorik imperativ) nasılmümkündür?” sorusu,kendisinimümkünkılan biricik varsayımı, ilk koşulu, yani özgürlük idesinigösterebildiğimiz ve aynı şekilde bu ilk koşulun zorunluluğunugörebildiğimiz ölçüde yanıtlanabilir; bu ilk koşul da (varsayım da) aklınpratik kullanımı için, yani bu buyruğun dolayısıyla ahlak yasasınıngeçerliliğine inanmak ve bir kanıya sahip olmak için yeterlidir; ama bu ilkkoşulun (varsayımın) kendisinin nasıl mümkün olduğunu hiçbir insan aklıasla kavrayamaz. Fakat bir düşünce varlığının iradesinin özgürlüğünün ilkkoşulundan (varsayımından) ise, formel (biçimsel) bir koşul olarak bu

iradeninözerkliğizorunlubirsonuçgibiçıkar,başkabirdeyişle,düşünenbirvarlıkolarak insan iradesininözgürlüğünün ilkkoşulu ise formel (biçimsel)bir koşul olarak bizim irademizin otonomisine bağımlıdır ve bu formel(biçimsel) koşul altında iradenin belirlenmesi de zorunlu bir sonuç olarakortayaçıkar.İradeninbuözgürlüğünüilkkoşulolarakkabuletmek,(duyulardünyasındaki görünüşlerin bağlantısı içindeki doğa zorunluluğu ilkesiyleçelişkiyedüşmeden)yalnıztamamıylamümkünolmaklakalmıyor(spekülatiffelsefenindegösterebileceğigibi), tersineözgürlüğüpratikolarakbelirliyor;yani, iradeözgürlüğünü idedekişisel tercihebağlıbütüneylem lerinkoşuluolaraktemelinekoymak,akılaracılığıylakendinedenselliğinin,dolayısıyladaarzulardanfarklıbiriradeninbilincindeolanakılsahibibirvarlıkiçin,başkakoşula gerek göstermeden, zorunlu buluyor. Fakat şimdi salt aklın neredengelirse gelsin, başka güdülere dayanmadan kendi başına nasıl pratikolabileceği,yanibütünmaksimlerininyasalarolarakyalnızgenelgeçerlikleriilkesinin (kuşku yok, bu ilke saf pratik aklın bir formu olacak biçimde),iradenin önceden herhangi bir ilgi duyabileceği hiçbir içeriği (nesnesi)olmadan, kendi başına bir güdüyü nasıl sağlayabildiğini ve ahlaksaldenebilecekbirilgiyiortayaçıkarabildiğini,başkabirdeyişle,saltaklınnasılpratik olabileceğini açıklamak insan aklının gücünü tamamen aşar; bununaçıklamasınıyapmak içinharcananemekvegösterilenherçababoşagitmişdemektir.

Bu sanki özgürlüğün kendisinin bir iradenin nedenselliği olarak nasılmümkün bulunduğunu temellendirmeye çalışmam gibi bir şeydir. Çünküböylelikle ben orada felsefenin açıklama temelini bir yana bırakıyorum vedayanacağımbaşkabiraçıklama temelideyoktur.Gerçişimdielimdekalandüşünülür dünyada, düşünce varlıkları dünyasında dolanıp serüvenlereatılabilirim; ama özgürlüğe ilişkin sağlam temeli bulunan bir ideye sahipolsam da, yine de özgürlük hakkında pekin (kesin) en ufacık bir bilgimyoktur;veböylebirbilgiyededoğalakılyetiminbütünçabalarıylabilehiçbirzamanulaşamam.Özgürlükidesiancak,duyulardünyasınaaitolanherşeyiirademi belirleyen nedenlerin dışına çıkardıktan sonra kalan bir şeye, yaniduyusallık alanından çıkarılan hareket nedeni ilkesini sınırlamaya, böylecesınırlarını çizerek her şeyi karmakarışık bir biçimde kapsamadığını, onundışındadahafazlabirşeylerinolduğunugöstermeyeyarayanbirşeyingeriyekaldığına işaret eder; fakat ben bu daha fazla olan şeyi bundan ötebilmiyorum.Bu idealidüşünensafakıldan,her türlümaddeyi (içeriği),yaninesnelerin bilgisini çıkarınca, geriye onun formundan başka bir şey elimdekalmıyor, yani maksimlerin genelgeçerliliğinin pratik yasasından başka vebunauygunolarak,saltbiranlamayetisidünyasıylailgiiçindebulunanaklaetkieden,yaniiradeyibelirleyenbirnedenolarakdüşünmektenbaşkabirşeykalmıyor bana. Burada güdülerin hepten bulunmaması gerekir; o zaman

düşünülür bir dünyanın bu idesinin kendisi, güdü ya da aklın aslında ilgiduyduğuşeyolur;amabu ilgiyikavranılırbirhalegetirmekbizimözellikleçözemediğimizbirsorundur.

Burası bütün ahlak araştırmalarının en son sınırıdır; fakat bu sınırıbelirlemek şu bakımdan büyük bir öneme sahiptir: Aklın bir yandan enyüksek hareket nedeni (motivi) olan kavranabilir, ama deneysel bir ilgiyiduyular dünyasında aramaması, öte yandan da düşünülür dünya adı altındakendisi için boş olan aşkın (transandant) kavramlar uzayında (boşmekânında) ileriye hiçbir adım atamadan, boşuna kanat çırpmaması vedüşlemsel kuruntular arasında kendisini yitirmemesi. Bununla birlikte tümdüşüncevarlıklarınınoluşturduğubirbütünolaraksaltbiranlamadünyasınınidesi,bütünbilgionunsınırlarındasonbulsada,akladayananbir inançiçinherzamanyararlıveolmasınaizinverilenbirideolarakkalır(bizimdeakılsahibivarlıklarolarak,öteyandanaynızamandaduyulardünyasınınüyeleriolsak da, bağlı olduğumuz salt bir anlama yetisi dünyası idesi, uyumlu birinanç için daima yararlı ve kendisine izin verilen bir idedir); gerçi bütünbilgimizancakbudünyanınsınırınakadardevamedervebusınırdasonaerer;sanki doğa yasalarıymış gibi, özgürlük maksimlerine göre dikkatledavrandığımız zaman bizim de üyesi olarak ancak içinde bulunduğumuzgenelbirkendibaşınaamaçların akıl sahibivarlıklaraaitülkeningörkemli,soyluidealibizdeahlakyasasınakarşıcanlıbirilgidoğurur.

Sonsöz

Doğayla ilgili olarak aklın spekülatif kullanılması, dünyanın en üstnedeninin mutlak (saltık) zorunluluğuna götürür; aklın özgürlük amacıylapratikkullanılışıdayinemutlakbirzorunluluğa,amayalnızcaakılsahibibirvarlığın eylemyasalarının zorunluluğuna götürür. Fakat, aklımızın her türlükullanılışının önemli, temel ilkesi, kendi bilgisini zorunluluğun bilincinedeğin götürmektir (çünkü bu zorunluluk bilinci olmadan, bunsuz bilgi, akılbilgisiolamaz).Fakatolanbiteninveolmasıgerekenin,olmasınısağlayanbirkoşul temele konmadıkça, bunların zorunluluğunu görememesi yine aynıaklın aynı oranda temel bir sınırlılığı olduğunu gösterir. Bu nedenle, bukoşulu sürekli aramakla aklın tatmini hep geriye bırakılmış olur. Bundandolayıakıl,durupdinlenmedenkoşulsuzzorunluolanıararveonukavranılırhale getirecek bir yolu bulmadan bu koşulsuz zorunlu olanı kabul etmekzorundakaldığınıgörürveakıleğerbu tasarımla(varsayımla)uzlaşacakbirkavrambulursa,halindenmemnunolur.İmdiahlaksallığınbuenüstilkesiniçıkarımlamamızın (kesin buyruğun olması gerektiği gibi) aklın koşulsuz birpratik yasayı, mutlak zorunluluğu bakımından kavranılabilir bir halegetirememesi,buçıkarımınbirkusurudeğil,genelolarakinsanaklındaarayıpbulmamızgerekenbirkusurdur;çünküinsanaklınınbunubirkoşulyüzünden,yani duyduğu bir ilgiyi temel alarak yapmak istememesi, onun kabahatiolamaz; çünkü bu durumda, bir ahlak yasası, yani özgürlüğün en üstün(yüksek) yasası olamazdı. Gerçekten biz böylece, ahlaksal buyruğun pratikkoşulsuz zorunluluğunu kavrayamıyoruz, ama yine de bununkavranamazlığını kavrıyoruz; işte böyle bir şey haklı olarak, ilkeleribakımından insan aklının sınırlarına kadar varmaya çaba gösteren birFelsefeden,aklauygunölçüleriçinde,beklenebilecekolantekşeydir.

“AYDINLANMANEDİR?”SORUSUNAYANIT

(1784)

“AydınlanmaNedir?”SorusunaYanıt[42](1784)

Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmamadurumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, ‘insanın kendiaklınıbirbaşkasınınkılavuzluğunabaşvurmaksızınkullanamayışıdır. İştebuergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklınkendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızınkullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır.Sapere aude![43] Aklını kendin kullanmak cesaretini göster! Sözü imdiAydınlanma‘nınparolasıolmaktadır.

Doğa, insanları yabancı bir yönlendirilmeye bağlı kalmaktan çoktankurtarmışolmasınakarşın(naturalitermaiorennes)[44]tembellikvekorkaklıknedeniyledir ki, insanların çoğu bütün yaşamları boyunca kendi rızalarıylaerginleşmemiş olarak kalırlar ve aynı nedenlerledir ki, bu insanların başınagözeticiyadayöneticiolarakgelmekbaşkalarıiçindeçokkolayolmaktadır.Erginolmamadurumuçokrahattırçünkü.Benimyerimedüşünenbirkitabım,vicdanımınyerinitutanbirdinadamım,perhizimileilgilenereksağlığımiçinkarar veren bir doktorum oldumu, zahmete katlanmama hiç gerek kalmazartık. Para harcayabildiğim sürece düşünüp düşünmemem de pek o kadarönemlideğildir;busıkıcıveyorucuiştenbaşkalarıbenikurtaracaktırçünkü.Başkalarının denetim ve yönetim işlerini lütfen üzerlerine almış bulunangözeticiler (vasiler–Çev.n.) insanlarınçoğunun,buaradabütün latif cinsinerginolmayadoğrubiradımatmayısıkıntılıvehattatehlikelibulmalarıiçingerekeni yapmaktan geri kalmazlar. Önlerine kattıkları hayvanlarını öncesersemleştirip aptallaştırdıktan sonra, bu sessiz yaratıkların kapatıldıklarıyerden dışarıya çıkmalarını kesinlikle yasaklarlar; sonra da onlara, kendikendilerineyürümeyekalkışırlarsabaşlarınanegibitehlikeleringeleceğinibirbir gösterirler. Oysa, onların kendi başlarına hareket etmelerindendoğabilecek böyle bir tehlike gerçekten büyük sayılmaz; çünkü birkaçdüşüştensonrabunugözealanlar sonundayürümeyiöğreneceklerdir,nevarkibutürdenbirörnekinsanıürkütüverirvebundanböyledeyenidenemelerekalkışmaktanalıkoyar.

Demekoluyor ki, her birey için nerdeyse ikinci bir doğa yerine geçen vetemel bir yapı oluşturan bu ergin olmayıştan kurtulmak çok güçtür. Hattainsanbudurumasevesevekatlanmışveonusevmiştirbile;iştebuyüzdeno,kendiaklınıkullanmabakımındangerçektendeyetersizdir;çünküonunböylebir deneyi gerçekleştirmesine asla izin verilmemiştir, o aklını kullanmayı

denemeyehiçbirzamanbırakılmamıştır.Dogmalarvekurallar,insanındoğalyetilerinin akla uygun kullanılışının ya da daha doğru bir deyişle, kötüyekullanılmasının bumekanik araçları, erginleşme ve olgunlaşma için süreklibirayakbağıolurlar.Biriçıkıpyürümeyiköstekleyenbuzincirleriatsada,endar hendekten bile hemen öyle pek kolayca atlayamaz; çünkü o, henüzkendisine güven duyarak bacaklarını özgürce hareket ettirmeye dahaalışamamıştır. İşte bundan dolayı da ruhlarını, zihinsel yanlarını kendibaşlarınaişleyipkullanarakerginolmayıştankurtulanvegüvenleyürüyebilenpekazkişivardır.

Oysa,bunakarşılık,kitleninkendikendisiniaydınlatmasıdahaçokolanaktaşır;hattaonaözgürlük,yaniözgürolmahakkıtanınırsabudurumunönünegeçilemezde.Çünküyığınıniçinde,kamuda–vasilerarasındabile–bağımsızdüşünebilen birkaç kişi her zaman bulunacaktır; bunlar, önce kendiboyunduruklarını atacaklar, sonra da insanın kendindekini akıllıcadeğerlendirmesi yanında bağımsız düşünmenin kişi için bir ödev olduğuanlayışını çevrelerine yayacaklardır.Ama eskiden kitleyi boyunduruk altınasokan ve kendileri de aydınlanmaya öyle pek layık olmayan ve hakkazanmayan gözeticilerden birkaçı şimdi çıkıp da kitleyi boyunduruktankurtulmaları için kışkırtırlarsa, öteki gözeticiler bunları boyunduruk altındakalmayazorlarlar;önyargılarıyerleştirmeninişteböylezararlarıvardırvebuönyargılar kendilerini yayanlardan sonunda öçlerini alırlar. Bundan dolayıkamuancakyavaşyavaşaydınlanmayavarabilir.Gerçidevrimlerlebirbaskırejimi, kişisel bir despotizm, bir zorbalık yönetimi yıkılabilir; ancak yalnızbunlarla, düşüncelerde gerçek bir düzelme, düşünüş biçimlerinde ciddi biriyileşme elde edilemez; tersine, bu kez yeni önyargılar, tıpkı eskileri gibi,düşüncesizyığına,kitleyeyenibirergem,yenibireryularolurlar.

OysaAydınlanmaiçinözgürlükten başkabir şeygerekmez;vebunun içingerekliolanözgürlükdeözgürlüklerinenzararsızolanıdır:Aklıheryönüyleve her bakımdan çekinmeden kitlenin önünde apaçık olarak kullanmaközgürlüğü.Nevarki,heryandan:“Düşünmeyin!Aklınızıkullanmayın!”diyebağırıldığını işitiyorum. Subay, “Düşünme, eğitimini yap!”; maliyeci:“Düşünme vergini öde”; din adamı:“Düşünme, inan!” diyor. (Şu dünyadayalnızbirkişivarkioda,“İstediğinizkadarveistediğinizşeyidüşünün,amaitaatedin!”diyor.)[45]Heryerdeözgürlüğünsınırlanışıvar.Pekihangitürdebir sınırlama aydınlanmaya karşıdır, hangisi değildir ve hangi biçimde birsınırlama tersine özgürlüğe yararlıdır? Yanıt vereyim: Kendi aklının kitleönünde, kamuoyu önünde ve hizmetinde serbestçe ve açık bir biçimdekullanılmasıherzamanözgürceolmalıdır;veyalnızcabututuminsanlaraışıkve aydınlanma getirebilir; buna karşılık aklın özel olarak kullanılışı [derPrivatgebrauch], genellikle çok dikkatlice ve dar bir alanda kalacak birbiçimde sınırlandırılabilmiştirvebudaAydınlanma içinbir engel sayılmaz.

Kendiaklınıkamuhizmetindekullanmaktan[deröffentlicheGebrauch],birkimsenin, örneğin bir bilginin bilgisini ya da düşüncesini, yani aklını, onuizleyenlere,okuyanlarayararlıolacakbirbiçimdesunmasınıanlıyorum.Aklınözelolarakkullanılmasındandakişinin,kendiişivememuriyetiçerçevesinde,kendisine emanet edilen topluma ilişkin bir hizmeti ya da belirli bir göreviyerine getirmesi diye anlıyorum. İmdi kamunun çıkarlarını etkileyen bazıişlerde, yapay bir ortak anlaşma gereğince ve hükümet tarafından kamuamaçlarınauygunbiçimdevehiçdeğilseonuortadankaldırmayacakşekilde,kamunun bazı üyelerince kullanılabilecek bazı belirli işlemlere, belirlimekanizmalara gereksinme duyulur. Bu gibi durumlarda aklı kullanmatartışmasınakuşkusuzizinverilmez,itaatetmekesinemirdir.Fakat,kendisinimakineninbirparçasısayanherhangibirinsan,yinekendisinibirtopluluğunüyesi, hatta evrensel uygar bir toplumunüyesi olarak tanıtması durumunda,örneğin bir bilgin sıfatıyla, kendi düşünme yetisine dayanarak yazılarıylakamuyayönelir; herhal vedurumdaaklını kullanır, amazamanında edilginolarakdaolsagörevyaptığıdurumlarıve işleridezararauğratmadanyaparbunu. Üstlerinden aldığı bir emir üzerinde, onun yararlılığı ya dayararsızlığına ilişkin olarak akıl yürüten bir subayın tutumu tehlikeli vezararlıdır, onun ödevi, yalnızca itaat etmektir. Fakat eğer bu konuda doğruolmak gerekiyorsa, bir bilgin olarak onun askerlik hizmetinin yanlışlarıüzerindeki eleştiri ve düşünceleri ve bunları kamu önüne yargılanması içingötürmek istemesi yasaklanamaz. Yine bunun gibi yurttaş, kendisine düşenvergiyiödememezlikedemez;hattabugibivergilereilişkinyapılanacımasızeleştiriler ve ödememeye yönelik davranışlar, bu uymamalarıngenelleşebileceği gerekçesiyle cezalandırılabilir. Bununla birlikte bir bilginolarakaynıvatandaş,kamuönündevergilerinuygunsuzluğuve adaletsizliğiüzerindeki düşüncelerini açıkça belirttiği zaman asla yurttaşlıkyükümlülüklerine karşı gelmiş sayılmaz. Yine aynı şekilde bir papaz dahizmetinde bulunduğu kilisenin öğretileri ile uygunluk ve uyum içinde işigereği kilisenin inançlarını cemaatine ve halkına öğretmekle yükümlüdür.Fakatbirdinbilginiolarako,bu inançlarıpekâlâeleştirebilmeözgürlüğüneve daha fazlasına sahiptir: Büyük bir itina ve dikkatle ölçülüp biçilmiş vetartılmış düşüncelerini, çok iyi bir biçimde yönlendirilmiş eğilimlerinikamuyailetmeksorumluluğunasahiptir;bunlar,sözügeçendinselöğretilerinyanlış yönleri üzerinde olabileceği gibi, dinin ve kilise işlerinindüzeltilmesine ilişkin de olabilir; ve bunu yaparken de vicdanını rahatsızedecek hiçbir şey söz konusu olamaz.Kilisenin sadık bir hizmetkârı olarakgörevveyükümlülüklerineuygunbirbiçimdevaazverirkeno,kendikişiselkanılarına göre bunu yapmak özgürlüğüne sahip değildir; ama kendisininyükümlüolduğuşekildevebaşkabirotoriteadınadinsel telkindebulunmakzorundadır. O, şöyle söyleyecektir: Kilisemiz bunları ya da şunları öğretir;işte kullandığı kanıtlar da bunlardır. Cemaati, yani dinsel topluluğu için

kendisinin bile tam bir inançla bağlı olmadığı dinsel kuralların pratikyararlarını ve avantajlarını gösterirken o, bunlar içinde saklı bir hakikatinbulunmasının olanaksız olmadığını ve içsel dine karşı çıkan hiçbir şeyinbulunmadığını söylemek durumunda kalır. (Bu gibi dinsel öğretilerde, herdurumveolaydadininözünehiçbir şeykarşı gelmemiştir, gelemez.)Papazeğer, bunlardan hiçbirini öğretilerde bulamadığını düşünecek olursa, işte ozaman resmi görevlerini vicdanı rahat olarak yürütemeyecek ve görevindenayrılması gerekecektir. Sonuç olarak din adamının, cemaatinin önünde bireğitimciymiş gibi aklı kullanması yalnızca aklın özel kullanımı olmaktadır,çünkü burada cemaat ne kadar büyük ve kalabalık olursa olsun, bir ailetoplantısısözkonusudurvepapazolarakokişiözgürdeğildirveolmamalıdır;çünkü o, kendisine dışardan yüklenen bir görevle bağımlıdır. Buna karşın,alanınınbirbilginiolarakdinadamıyazılarıylahalkahitapederken,dünyayaseslenirken, yani rahip olarak aklını kamu hizmetinde kullanırken, aklınherkes için kullanımınınvekendi adınakonuşmanın sınırsız özgürlüğündenyararlanır. Zira, halkın ruhani, yani tinsel işleriyle ilgileneceklerinkendilerinin de ergin olmamaları gerektiğini sanmak yakışık almayan vesaçmalıklarısüreklikılanbirsaçmalıktır.

FakatbirkilisemeclisindeyadaPresbiteryenkiliselerindekikutsalyönetimkurulunda–Hollandalılarınböylesöylediğigibi–görüldüğüüzere, ruhbanlarsınıfıdeğişmezkesinbirdinselöğretilermanzumesini,hemkendiüyelerininher biri üzerinde, hemde onların aracılığıyla halk üzerinde, her zaman içindeğişmeyen bir koruyuculuğu güvenle sürdürmek amacıyla, bir yeminedayanarak ortaya koymak hakkını kendilerinde bulmamalımıdırlar?Hemenyanıtvereyim,bukesinlikleolanaksızdır.Şöyleki,insansoyunungelecektekiher yeni aydınlanmasına engel olacak böyle bir anlaşma kesin olarak birhiçtir, mutlak olarak boş ve gelecekten yoksundur; kaldı ki, böyle birsözleşme, en üstün bir yetke ya da parlamentolar veya en gösterişli vegörkemlibarışantlaşmalarıtarafındanonanmışolsabile.Çünkühiçbirçağbiryemine dayanarak kendisinden sonra gelen dönemlerin, hemde pek önemlikonularda, bilgilerini genişletmemesi ve yanılgılarını düzeltmemesi ya daaydınlanmadailerigitmemesiiçinherhangibiranlaşmayayönelemez.Böylebir şey insan doğasına karşı işlenmiş bir kıyım olur; çünkü sözü geçen budurum, insan doğasının köktenci amacı ve belirlenim ilkelerinden biri olanilerlemeye aykırıdır ve bundan dolayı daha sonraki kuşaklar da bu gibianlaşmaları yetkisiz ve suçlu bularak bir kenara bırakmakta tamamıylahaklıdırlar. İmdibirulus içinbiryasakoyarkenhep şu sorubir ölçüolarakbenimsenebilir kanısındayım: Acaba aynı ulus karar vermede kendi başınabırakılsaydı bu yasayı kendi kendisine de koyarmıydı?Gerçekten belli birdüzeni getirmek amacıyla ve daha iyi bir yasanın beklentisi içinde kısa vebelirlibirsüreiçinbuyasamümkünolabilirdi.Fakatbu,ancakyurttaşlardan

herbirineveözelliklededinadamına,onundabirbilginolmasınedeniyle,oandavarolankurumunzayıflıkveeksiklikleriniişaretetmek,bunlarıyazılaryoluyla kamuoyuna göstermek ve kurulu düzeni savunmayı bir yanabırakmak özgürlüğünün tanınması koşuluyla mümkündür. Bu arada yenikurulan düzen, yapısına ilişkin araştırma ve inceleme kamu tarafındanoldukça derinleştirildiği, ilerletildiği ve kendisini kanıtladığı zamana kadarvarolmayısürdürür;eğerçoğunluğunonayıilebudurumdestekbulamazsa,ozamantacınyadatahtınönüneyenibirtasarıgetirilebilir;buöylebirprojedirki, kendikavramlarınave anlayışlarınagöredinkurumunudeğiştirmek içinbirleşmişolanveeskiyesadıkkalmayıisteyenleridekarşısınaalmayandinseltoplulukları, yani cemaatleri korumayı amaçlar.Fakat kimseninkamusal birsorunolarakgörmediğivekuşkulanmakzorundaolmadığısürekligeçerliliğiolandinselbiryasailebirleşmek,birlikolmak,tekbirinsanyaşamındaolmuşolsa bile, böyle bir yasa, insanlığın gelişmesindeki kısırlıkları ve engelleriortadan kaldırmak bir yana, bu gelişmeyi daha sonraları için zararlı birduruma da sokar. İnsan kendi adına ve belli bir süre için bilmesi gerekenkonularla ilgiliolarakkendiaydınlanması içinkendisiningöstereceğiçabayıerteleyebilir, onu bir müddet için sonraya bırakabilir. Ancak, böyle biraydınlanmadan bütünüyle vazgeçmek demek, bu kendi adına ya da dahasonraki kuşaklar adına da yapılsa, insanlığın kutsal haklarını ayaklar altınaalmak ve onu incitmek demektir. Bir ulusun kendi kendisine bileyükleyemeyeceği herhangi bir şeyi, hükümdarı ya da yöneticisi ona haydihaydi yükleyemez; yasa koyma yetkisi olan hükümdara bu yetki yalnızcahükümdarın, ulusun iradesini kendi iradesinde toplamış olması nedeniyleverilmiştir. Yani, halkın ortak iradesini hükümdarın kendisinde toplamışolmasından ötürüdür bu. Hükümdar, sivil toplum düzeniyle uyuşan bütüngerçek ve hayali iyileştirmeleri ve düzenlemeleri kendi işi olmadığı haldehalkının ruhunun kurtuluşu için, ulusunun gerekenleri yapması amacıyla,halkını kendi kendisinin önderi olmaya çağırır ve bu yolu açmaya çalışır;fakat onun asıl görevi ve kendisinden sorumluluk isteyen işi, ellerindengeldiğince kendi kurtuluş yollarını belirleyip bunları harekete geçirmek vegeliştirmek için en iyisini yapanlara güç kullanarak engel olanlarıdurdurmaktır. Fakat hükümetin denetimi sırasında din konusundakidüşüncelerini açıklığa kavuşturmak amacıyla halkının bir girişimi olanyazılarısözkonusuederekbudinselkonularahükümdarınmüdahaleetmesi,onun itibarını zedeler. Ama bunun yanında, eğer o, kendi yüceltilmiş vekutsanmışkanılarınaveoyunagöredavranır –vebu eyleminde şu takılmalıdeyişe göre kendisini ortaya koymayı sürdürürse: “Caesar non est supraGrammaticos”[46]–vedahası,eğero,kenditebaasınakarşıtolarakdevletindebirkaç tiranın tinsel, yanimanevi baskısını ya da despotizmini desteklemekiçin kendi yüksek otoritesini alçaltırsa, o zaman o hükümdar, kendideğerindenkaybeder.

Şimdi,acabaaydınlanmışbirçağdamıyaşıyoruz?sorususorulunca,yanıtşöyleolacaktır:Hayır,aydınlanmışbirçağdadeğil,fakataydınlanmayagidenbir dönemde, bir aydınlanma döneminde yaşıyoruz.[47] Şimdiki zamanlardaolduğu gibi, insanlığın bir bütün olarak başkasının rehberliği olmaksızın,dinsel konularda kendi aklını iyi bir biçimde ve güvenilir bir şekildekullanması durumunda olması ya da bu duruma getirilebilmesi için katedilecekdahaçokyolumuzvar.Fakatbuyöndeözgürceçalışmakiçinşimdionlarınyolununtemizlenipaydınlatıldığınailişkinfarklıgöstergeleresahibiz;böylece,evrenselaydınlanmayagidenyoldakiengeller,insanınkendisuçuiledüşmüşbulunduğubuerginolmayışdurumundankurtuluşuylailgiligüçlükleryavaş yavaş da olsa giderek azalmaktadır. İşte bu bakımdan çağımız biraydınlanmaçağıdıryadaFriedrich’inyüzyılıdır.

Bir prens, din konularında, halkına herhangi bir emir vermemeyi ya dayükümlülük yüklememeyi kendi görevi bakımından bir küçüklük ya da birgerilikolarakgörmezvehalkınıtümbirözgürlüğedoğruyöneltirse,hattabuprenshoşgörülügibikibirlibirsıfatıkabulederekbirzayıflıkdagösterse,oaydınlanmış bir kimsedir. İşte böyle bir kimse çağdaşlarınca ve kendisineborçlu olacak daha sonra gelenlerce, insanlığı ergin olmayıştan ilk kezkurtaran,hükümetiilgilendirdiğiorandavebütüninsanlarıvicdanlarıylailgilitüm konularda akıllarını kullanmada özgür bırakan bir insan olarakonurlandırılmayıhakeder.Onunyönetimialtındakilise ilerigelenlerikendiresmi görevlerinin yapılmasını gerekli gördüğü konularda önyargılıdavranmaksızınve fazla ayakdiretipkarşı koymaksızınbir bilimadamıgibikendigüçleriveolanaklarıelverdiğiölçüdeözgürbirbiçimdevehalkaaçıkolarakkendikanılarını,düşüncelerinivekararlarınıdünyanınyargısına,oyunave onayına sunabilirler, hatta bu tutum yer yer, şurada burada ortodoksöğretidensapmalarıdaberaberindegetirsebile;iştebudurumherhangiresmibirgörevlesınırlandırılmamışdiğerkimseleredeuygulanır.Buözgürlükruhudışarıyadoğrudabiraçılmaveyayılmagösterir,öyleki,kendiişleviniyanlışanlayan, görevini kötüye kullanan ve rolünü başarıyla oynayamayanhükümetlerce empoze edilen dış engellemelerle bile o savaşmak zorundakalır. Bu gibi hükümetler, en azından ulusun birliğini ve halkın uyumu iledirliğini tehlikeye düşürmeksizin özgürlüğün böyle bir ortamda nasıl varolabildiğini gösterenparlakbirer örnektirler.Artık insanlar kendi rızalarıylayollarınınüstündenbarbarizmin,bir türbüyüklükkompleksininyavaşyavaşkaldırılması için çalışacaklar ve bu da benimsenmiş, yapma ve uydurmabirtakımölçülerininsanlarıbunlarıniçindetutmasınınortadankaldırılmasıylabirliktegerçekleşecektir.

Buradaaydınlanmanın,yaniinsanınkendikabahatisonucundakarşıkarşıyabulunduğu olgun olmayış ya da kendi sorumluluğu sonucu düştüğü erginolmayış durumundan kurtuluşunun odak noktası olarak din konularını

belirlemeye çalıştım. Çünkü bilimler ve sanatlarla ilgili olarakyöneticilerimizinbukonularüzerindesözsahibiolmavekoruyuculukyapmarolüoynamalarıçıkarlarınauygundüşmez;ikinciolarakdinbakımındanerginolmayış her şeyden daha çok tehlikeli, zararlı ve onur kırıcıdır. Fakatbilimlerde ve sanatlarda özgürlüğe öncelik tanıyan bir devlet başkanınındüşünmebiçimidahaileribiryayılımgösterirvekendiyasasıaçısındanbilevatandaşlarınınkendiakıllarınıserbestçeveherkeseaçıkolarakkullanmasınaizinvermesindehiçbir tehlikeninbulunmadığınıbilir, herkesinönündedahaiyi bir yasanın yapılması için onların düşüncelerini alır; bu durumyürürlükteki yasanın doğru, içten ve açık bir eleştirisini getirse bile;önümüzdebu türeuygun çokparlakbir örnekvardır, hiçbir yönetici, bizimkendisini onurlandırdığımız bu kimseyi şimdiye değin aşamamıştır, [BüyükFriedrich–Çev.n.].

Amakendisi aydınlanmış,hayaletlerdenkorkmayanbiryönetici elinde iyiörgütlenmişvekalabalıkbirorduyutoplumungüvenliğinisağlayabilmekiçinbulundursa da, devletin cesaret edemediği şu sözü söylemek yürekliliğinikendinde bulabilir: “İstediğiniz kadar ve istediğiniz konular üzerindedüşünün, ama itaat edin!” Bu durum ise, insansal konularla ilgili olmasınedeniyle karşımıza tuhaf ve umulmadık bir durum olarak çıkar, tıpkı herşeyin hemen hemen paradoksal olduğunu geniş anlamda aldığımızda bunabenzer bir sonuca varmamız gibi bir şeydir bu.Yüksek düzeye ulaşmış birtoplumözgürlüğününkuşkusuzhalkınzihinselözgürlüğüyanındabirönceliğivardır ve onun önüne aşamayacağı sınırlar koyar. Buna karşın toplumözgürlüğünündahaaşağıbirdüzeydeolmasıdemek,onunzihinözgürlüğünekendi gücünü gösterebilmesi için yeteri kadar yer sağlaması demektir.[48]‘Doğabirdefalığınasertkabuğualtındakitohumuözgürlüğünekavuşturmuş,bütünyumuşaklığıylaonukollamış,yaniözgürdüşünmeyeyönelikbueğilimve hizmet sonunda giderek halkın zihniyetine, onda yerleşmiş bulunaninançlara tepki göstermiş ve yavaş yavaş özgür eyleyebilme aşamasınagelmiştir. Bu durum, yani özgür düşünme ve eyleme, yönetimlerin, yanihükümetlerin ilkelerini de etkileyecek ve kendilerine göre insanı kullanarakonusömürebilecekleriyadaondanyararlanabilecekleridüşüncesi,makinedenfazlabirşeyolan insanın[49] insansalonurunauygundavranmadüşüncesinedönüşecektir.[50]

VI

SÜREKLİ(EBEDİ)BARIŞÜSTÜNEFELSEFİBİRDENEME(1795)

‘SürekliBarış’

Hollandalıbirhancıbuyergilisözleribirmezarlıkresmiçizilmiştabelasınakoymaklaacabagenelolarakbütüninsanlaramı,özelolaraksavaşadoymazyöneticilere mi, yoksa, sürekli (ebedi) barışın bu tatlı rüyasına kendilerinikaptıranfilozoflaramıseslenmekistemektedir.Budenemeninyazarı,bukonuüzerindefazlacadurmadanyazısınışukoşullarlayayımladığınıaçıklar:Pratikpolitikacılar,siyasetkuramcılarını,ilkelerinideneydenalmasıgerekendevleteen ufak bir zarar vermek ve onu tehlikeye sokmak gücünü kendisindebulamayan boş ve soyut düşünceli bilgiçler ya da kolayca yenilebilecekbeceriksiz, toy oyuncularmış gibi onlara tepeden bakmayı alışkanlık halinegetirmişlerdir. Durum böyle olunca, devlet adamları, bu denemede kendifikirlerine aykırı düşünceler bulunursa, herhangi bir tutku arkasındankoşulmadanöne sürülmüşvehiçbir amacabağımlıolmaksızınyayımlanmışbulunan bu kanıların tehlikeli olduğunu söyleyip, onlardan devlete karşıişlenmişsuçörnekleriçıkararakkendileriyleçelişmeyedüşmemelidirler. İştebu açık kapıyla (clausula salvatoria), bu denemenin yazarı, yöneltilecekbütünkötüniyetliyorumlardankendisinisakınmışolmayıumar.

BirinciBölüm

(DEVLETLERARASINDASÜREKLİBARIŞINÖNMADDELERİNİİÇERMEKTEDİR)

I. “İçinde gizlenmiş –saklı– yeni bir savaş nedeni–malzemesi– bulunanhiçbirantlaşmabirbarışantlaşmasıolamaz.”

Böylebirantlaşmagerçektende,bütündüşmanlıklarınsonaermesidemekolan barış değil, ama ancak bir ateşkesme (mütareke), bir silah bırakışmasıolabilecektir.Butürbirbarışaisekalıcısıfatınıdavermek,kuşkuuyandıranboşbirsözdenbaşkabirşeyolmaz.Birbarışantlaşması,ileridedoğmasıolası(belki o sırada taraflarca da bilinmeyen) bütün savaş nedenlerini –istersebunlar kılı kırk yararcasına çok ciddi bir araştırmayla arşivlerdeki tozlubelgelerden çıkarılsın– ortadan kaldırır. Taraflardan her birinin,savaşamayacak denli yıpranmış olması nedeniyle, ileride ilk elverişlidurumdan yararlanmak üzere, savlarını öne sürmekten şimdilik art niyettendolayı geri durması, jezüitlerin safsatasına (cizvit kazüistiğine) benzer biriçten–pazarlıktan (reservatio mentalis) başka bir şey değildir; bu biçimdedavranmakyöneticilerinonurlarına,ağırbaşlılıklarınayakışmayacağıgibi,buçeşit hesaplara kendilerini kaptırmak da aynı şekilde bir bakanınağırbaşlılığıylabağdaşamaz.

Nevarkipolitikayakaynaklıkediponubesleyenbazıilkeleregöre,devletingerçek utkusu (zaferi) hangi araçlarla olursa olsun, gücünü sürekli olarakarttırmakise,benimdüşüncem,skolastikbirbilgiçlikolarakkarşılanacaktır.

II. “İster küçük, ister büyük hiçbir bağımsız devlet, başka herhangi birdevletinegemenliğialtınamiras,değişim,alım–satımyadabağışyollarıylahiçbirzamangeçmemelidir.”

Birdevlet,üzerindekurulmuşolduğu toprakparçasıgibi taşınmazbirmal(patrimonium) değildir.Kendi hakkında ancakkendisinin karar verebileceğive kimsenin buyruğuna ve arzusuna bağlı olmayan bir insan topluluğudur.Devletin bir ağacın gövdesi gibi kendine özgü kökleri vardır. Onu, aşıyaparmışgibibirbaşkadevletekatmak, tinsel (manevi)kişiliğindenyoksunbırakmak, onu bir eşya düzeyine indirmek olur. Bu ise temel sözleşmedüşüncesineaykırıolup,böylebirsözleşmeyedayanılmaksızınhalküzerindehiçbirhakdadüşünülemez[51] (halkınhaklarındansözedilemez).Devletlerearalarındabirleşme(evlenme)olanağınıverenvedünyanınötekibölgelerininhiçbilmediği yol–yöntemyüzünden,Avrupa’nıngünümüzegelinceyedeğinkarşılaşmış olduğu tehlikeleri herkes bilir; bu yöntem, aile birleşmeleri(bağlanmaları) ile güçlerini, harcamadan sınırsız bir kudret (erk) sahibiolmanınveülkeyisonsuzbirbiçimdebüyütmeninyenibirkazançyoluolarak

belirmekte, ortaya çıkmaktadır. Bu ilkenin bir başka sonucu olarak da, birdevlet,ortakolmayanbirdüşmanakarşıkullanılmaküzere,askerlerinibaşkabir devletin buyruğuna da vermemelidir; çünkü böyle davranmak, kendiisteğine (keyfe) göre iyiye ya da kötüye kullanılabilecek uyruğa eşyamuamelesindebulunmakdemekolur.

III. “Sürekli ordular (Miles perpetuus) zamanla bütünüyle ortadankalkmalıdır.”

Devamlıordularheraneylemegeçmeyehazırgörünerek,ötekidevletlerindurmadan gözünü korkutur ve onları, askerlerinin sayısını arttırmak içinbirbirleriyle yarışarak öne geçmeye kışkırtmış olurlar. Sınır tanımayan buüstünlükyarışması(rekabet),barışıkısabirsavaştandahadayükgetiricivesıkıntılıyapanbirgiderkaynağıdır;aynızamandabuağıryüktenkurtulmakiçin de devletleri savaşa sürükler. Buna bir de ölmek ve öldürmek içininsanlarabununkarşılığındabirpara(ücret)vermeyideeklerseniz,ozamaninsanlarıbirbaşkasının(yani,devletin)elindemakinelervearaçlardurumunasokmuş olursunuz ki, bu da insanın kendi kişiliğinde bulunan insanlıkhakkıylabağdaşamaz.[52]Yurttaşların,dışarıdangelmesiolasıolansaldırılarakarşı, kendilerini ve yurtlarını güvence altına almak için belirli zamanlardaözgürce isteyerek yapacakları silahlı talimler ise büsbütün başka bir özelliktaşır.

Biraskerierk(kudret)aracıolanhazineyioldukçazenginleştirmekde,tıpkıdevamlıordularınyaratacağıbirsonucavaracaktır.Ötekidevletlercebirsavaştehdidi sayılabilecek böyle parasal (mali) bir güç, bu devletleri, kendilerinitehditedergördüklerisaldırılarıönlemekiçindahaöncesaldırıyageçmekiçinkışkırtacaktır;çünküüçgüçten(orduların,bağlaşmaların–ittifak–veparanıngücünden)savaşakesinliklesürükleyecekolanı,busonuncusudur;yalnızbugücünderecesinikestirmekdepekokadarkolaydeğildir.

IV. “Dış çıkarlarını gözetmek –itibarını zedelememek– için devlet,borçlanmalaragirişmemelidir.”

Yurt ekonomisinin yararına, örneğin yolların düzenlenmesi, yeni yerleşmebölgelerikurulması,verimsizgeçenyıllar içinsilolar,ambarlaraçılması,vb.gibi amaçlarla memleketin içinden ya da başka bir devletten parasağlanmasınaçalışmakkuşkuuyandırmaktanuzaktır.Fakatyüzyılımızdatacirbir ulusun[53] ustaca bir buluşu olan kredi sistemi böyle değildir; alınanparalar yüzünden sıkıntıya düşmeksizin borçları durmadan arttırmakolanaklıdır;çünküalacaklılarınhepsibirdenödemeisteminde(talebinde)aynızamanda bulunmazlar. Bu yöntem, bir devletin ötekileri üzerinde siyasi birüstünlük,sözügeçerlikeldeetmesibakımındantehlikelibirparagücüolarakkendini gösterir; öteki devletlerin hazinelerinin toplamını aşan böyle bir

zengin birikim (servet) bir savaş hazinesidir; ama her an başa gelmesindenkorkulanvergilerinazalmasıylatükenebilir(fakatböylebirtükenme,gelecekiçinsözkonusuolsabile,kredininticaretvesanayidesağlayacağıgelişmelerdaha bir hayli zaman geciktirilebilir). Böylece, bir savaş açma kolaylığı,insanlarınellerinegüçgeçincehemensavaşmadoğaleğilimindeolmalarıyladabirleşince, sürekli birbarış için aşılmazbir engelolarakkarşımıza çıkar.Buyüzdenbuengelikaldırmakiçinbarışantlaşmasınınönmaddelerindenbiriolmalıdır;bundaçokbüyükbirzorunlulukvardır;bununtersidurumdaergeçulusal bir iflas doğacak ve öteki devletler, hiç kusurları olmaksızın bundanzarargöreceklerdir.Bunedenleötekidevletlerin,butürdavranmadakendisinihoşgörendevletekarşıhiçolmazsabirleşmeyehaklarıvardır.

V. “Hiçbir devlet, başka bir devletin anayasasına ya da hükümetine zorkullanarakkarışmamalıdır.”

Bir devlet böyle bir müdahale (içişlerine karışma) hakkını nereden alır?Örneğin, bir başkadevletinuyruğunakötüdavranmasından, onakötüörnekvermesindenmi?Amabukötüörnek,başıboşbirgidişinbirulusunüzerineçektiği kötülükleri göstermesi bakımından, daha çok bir uyarmaniteliğindedir.Kaldıki,özgürbirkimseninbaşkalarınakötüörnekolmasıda–bir scandalum acceptum, yani kendi düşen ağlamaz– anlamında onlara birzarargetirmez.Amabirdevlet,biriçanlaşmazlıkyüzündenikiyeayrılmışsavebunlardanher biri devletinbütünüüzerindehak iddia ediyorsa, o zamandurum farklıdır. Taraflardan birine öteki taraf aleyhine yardımda bulunmak,artık bir devletin anayasasına karışmak anlamına gelmez; çünkü ortada biranarşi vardır. Fakat iç anlaşmazlık bu dereceye gelmemişse eğer, yabancıdevletler, kendi iç dertleriyle uğraşan bir ulusun işlerine karışmamalıdırlar;aksi durumda hem o bağımsız ulusun haklarını çiğnemiş, hem bu yüzdenkendilerikötüörnekolmuşvehemdebütünötekidevletlerinbağımsızlığınıtehlikeyedüşürmüşolurlar.

VI.“Hiçbirdevlet, savaşta, ileridebarışyapılabileceği zaman,devletlerinbirbirlerine karşılıklı güven duymalarını olanaksız kılacak yollarabaşvurmamalıdır; bu yollardan bazı örnekler şunlardır: Düşman ülkesindesuçsuz kimseleri öldürmek (Percussores), zehirleyici maddeler kullanmak(Venefici), antlaşmalara aykırı hareket etmek, düşman uyruğunu kendidevletinekarşıihanetekışkırtmak(Perduellio).”

Uygulananbusavaşyöntemleri,şerefliolmaktanuzaktır.Savaşiçindebile,düşmanındüşüncebiçiminebirazgüveninkalmasıgerekir;böyleolmazsa,birbarış antlaşması yapmak da olanaksızlaşacak ve çarpışma bir imha savaşı(bellum internecinum) biçiminde soysuzlaşacaktır; oysa savaş, doğaldurumda, hukuka uygun bir yargılamada bulunacak hiçbir mahkemeolmadığından, hakkını güç kullanarak savunmak için başvurulan acı ve

zorunlu bir araçtan başka bir şey değildir. Yargıda bulunacak birmahkemeolmadığınagöre, taraflardanhiçbirihaksızsayılamaz;ancaksavaşınsonucu,eski Tanrı yargılarında olduğu gibi, kimin haklı kimin haksız olduğunubelirler. Devletler arasında hiçbir alt üst ilişkisi bulunmadığından, bircezalandırma savaşı da (bellum punituum) düşünülemez. Bir tümden yoketmesavaşı(adinternoscionem)taraflardanherikisinide,hukukunbütünüylebirlikte ortadan kaldıracağından, sürekli barışa ancak insan türünün o engin(geniş)mezarlığındakavuşulabilmişolacaktır.Buyüzdenböylebirsavaşıveböyle bir savaşa sürükleyecek yolları kesinlikle yasak saymak gerekir.Yukarıdabelirtilenyöntemlerin,yanılmadanbusonucagötüreceğiortadadır;çünküözelliklerigereğideçirkinveiğrençolanbucehennemyöntemleri,birkez kullanılırsa, artık savaşın bitimiyle de ortadan kalkmayacaklar ve barışiçinde de devam ederek, barışın sağlanmasını da tam bir başarısızlığauğratacaklardır.Başkalarının alçaklığından (insankuşaklarının tümüyle silipatamayacakları, arınamayacakları pek az kimsenin bu alçaklığından)yararlanarak casusların kullanılması da (uti exploratoribus) bu çeşityöntemlerdenbiridir.

Burada belirtilen yasalar nesnel bakımdan, yani devletlerin uymalarıbakımından, her ne kadar yasaklayıcı yasalar (leges prohibitivae) iseler de,bunlardanbazıları, örneğin I,V,VI, hemenuygulanması gereken sıkı (katı)yasalardır (leges strictae). Öteki bazıları ise, örneğin II, III ve IV numaralıyasalar,hukukkuralınındışınaçıkmamaklabirlikte,durumavekoşullaragöreöznel, seçmeye bağlı kararlara elverişli daha geniş yasalardır (leges latae);yani, bunların uygulanması koşullara bağlıdır; yürürlüğe konmaları da,amacın gözden uzak tutulmamasına dikkat ederek, bir süre için geribırakılabilir; örneğin, bazı devletlere özgürlüklerini geri vermeyi(Augustus’unsöylemeyealıştığıgibi,adcalendasgraecas)sonugelmezbirbiçimdesavsaklamayahiçbirzaman izinvermemelidir.Aksihaldeböylebirgeciktirme,bunaolanakverenkuralıbütünüyleortadankaldırmayavarabilir;geciktirmeninözürü,ancak,fazlaacelecilikyüzündenamacınkendisinezararvermemektir.II.maddedekiyasağınkonusuise,yalnızca,gelecektekibireldeetmenin,elegeçirmeninbiçimihakkındadır;yoksa,gereklihukuksalniteliğe,sıfata sahip olmadan, eylemli bir ele geçirme sırasında, öteki devletlerce,zamanınkamuoyunadauygunolarakmeşrusayılan,doğrubulunanbireldebulundurmaileilgilideğildir.[54]

İkinciBölüm

(DEVLETLERARASINDASÜREKLİBARIŞINENSONAMAÇMADDELERİ)

Bir arada yasayan insanlar arasındaki doğal durum (status naturalis) birbarış durumu değil, ama her zaman ilan edilmiş olmasa bile, her anpatlayabilecek gibi görünen bir savaş durumudur. Böyle olunca, kalıcı birbarış durumunun kurulması gerekir; çünkü düşmana karşı korunmuş olmakiçin,düşmantarafındanhiçbireylemvegirişimdebulunulmamasıyeterlibirgüvence sayılamaz; her komşu, bir başkasının kişisel güvenliği hakkındagaranti vermelidir; bu da ancak yasal bir durum (hukuk düzeni) içindeolabilir;böylebirdüzenkurulamazsa,herkesbaşkasındanboşunabu türbirkorunmabeklediktensonra,komşusunadüşmangibidavranabilir.[55]

SÜREKLİBARIŞINENSONBİÇİMİNİALMIŞBİRİNCİAMAÇMADDESİ

“Herdevletinsivilanayasasıcumhuriyetçiolmalıdır.”

Temel sözleşme düşüncesinden doğmuş tek anayasa olan cumhuriyetçianayasa,birulusunbütünyasalarına temelolmalıdır.Cumhuriyetçianayasa,ilkin,birtoplumüyelerinininsanolmalarıbakımındanözgürlük;ikinciolarak,aynızamandauyrukolmalarıbakımındanda,tekveortakbiryasakoyucuyabağlılık; üçüncü olarak da, uyruğun devletin üyeleri olmaları bakımındanpaylaştıkları eşitlik ilkelerine dayanan tek düzendir.[56] Bu anayasa hukukbakımından, bütün öteki anayasalara bir ilk temel görevini görecek tekdüzendir. Geriye bunun, aynı zamanda, sürekli barışa götürebilecek biricikanayasaolupolmadığısorunukalmaktadır.

Cumhuriyetçi anayasa, hukuk idesinin kaynağından geldiğine göre,kaynağının arılığından başka, dilediğimiz sonuç olan sürekli barışa ulaşmasözünüvermekgibibirüstünlüğedesahiptir(zatenbaşkatürlüdeolamazdı).Şundanki,Cumhuriyetçianayasayagöre,“savaşilanedilmelimi,edilmemelimi?”sorusuancakyurttaşlarınoylarıylayanıtlanabilir.Yurttaşlarındasavaşakararvermedenönceuzunuzunikirciklikalmalarıdoğaldır;çünkübukararlakendiüzerlerinesavaşınçökerteceğiaşağıdakikötülüklerekatlanmakararınıda vermiş olacaklardır: Kendisinin savaşta dövüşmesi, savaşın giderlerinikendi ceplerinden ödemek, savaşın ardında bırakacağı yıkıntıları güçlükleonarmakveensonundadasankibirbueksikmişgibi,durmadançıkacakyenisavaşlaryüzündenbirtürlüödenemeyecekolanvebarışıbileacılıvesıkıntılıyapacakulusal (ulusça)borçlanmalaragirişmek.Oysa,uyruğununyurttaşlıközelliğinedesahipbulunmadığı,yanicumhuriyetçiolmayanbiranayasadabirsavaşilanıdünyanınenkolayişlerindenbiridir;çünküdevletinsahibiolduğu

halde üyesi olmayan yönetici (hükümdar), savaşla ne kendi sofrasını, ne avpartilerini,nedeeğlencelerinivenedesarayâlemlerini,vb.yitireceğiiçinbukonudaherhangibirkaygıyadüşmez; iştebuyüzdende savaşa,bir eğlencedüzenler gibi, en önemsiz nedenlerle karar vererek, bu davranışını doğru(meşru) gösterme işini, bu gibi işler için her zaman hazır bekleyendiplomatlarınabırakabilir.

Cumhuriyetçi anayasayı, çoğu kez yapıldığı gibi, demokrasi ilekarıştırmamak için aşağıdaki noktalara dikkat edilmesi gerekir. Devlet(civitas)biçimleri,yayüceegemenliğielindetutankişilerbakımındanyadakim olursa olsun, devlet başkanı tarafından halkın yönetiliş biçimi ileayrılabilir. Yönetim erkini elinde tutan (iktidar) kişiler bakımından, devletbiçimlerininbirincisiegemenlik(hükümranlık)biçimidir(formaimperii);buda üç türlüdür:Otokrasi (prensin iktidarı), yani egemen gücün bir kişininelindeolması;aristokrasi(soylulukiktidarı),yaniaralarındabirleşmişbirkaçkişinin egemen güce sahip bulunmaları; demokrasi (halk iktidarı), yanitoplumumeydanagetirenlerinhepsinindeyönetimerkinekatılmaları.

İkincisi ise, hükümet (yönetim) biçimidir (forma regiminis). Bu daanayasayadayananbir biçimdir (bukamu istencininbir kullanımıdır ki, birkalabalığıbirulushalinegetirir).İktidarbubakımdanyacumhuriyetçiyadabaskıcı (istibdatçı) olur. Cumhuriyetçilik, hükümetin yürütme gücününyasama gücünden ayrı olmasını kabul eden devlet ilkesidir. Baskıcılık(istibdat)ise,devletbaşkanınınkendikoyduğuyasalarıistediğigibiyürütmesive böylece, kendi kişisel iradesini kamu iradesi yerine geçirmesidir.Demokrasi, bu terimin gerçek anlamında, zorunlu olarak bir baskıcılıktır;çünkü demokrasi, oylamaya katılmayan birine karşı da işleyebilecek, yaniherkesiniradesinihesabakatmadanherkesiherdurumvekoşuldasusturacak,yanıt veremeyeceği kararlar alabilecekbir yürütmegücükurar; budageneliradeninkendikendisiyleçelişmesiveözgürlüğeaykırıdüşmesidir.

Temsiliolmayanherhangibirhükümetbiçimi, aslındabirhükümetbiçimisayılamaz; çünkü bir tasımda (sillojizmde) büyük önermenin büyük terimi,küçük önermenin küçük teriminin yerine geçmeye ne denli az elverişli ise,yasa koyuculuk da, yasa koyma iradesinin yürütücülüğü ile aynı kimsedebirleşmeye o denli az elverişlidir. Her ne kadar aristokrasi ya da otokrasiböyle bir biçim eksikliği kusuruyla sakat ise de, temsili bir hükümetanlayışına uygun bir yönetim biçimini almaları da olanaklıdır. Nitekim, II.Friedrich’in (Büyük) kendisinin hiç olmazsa devletin yalnızca en büyükhizmetkârı olduğunu söylemesi bu anlayışın ifadesidir.[57] Demokraside ise,herkesefendilikpeşindekoştuğuiçin,burejimtemsilibiryönetim(hükümet)biçimini olanaksız kılar. Böylece devlet erkini ellerinde tutanların, yaniyönetenlerinsayısınekadaraz,temsilettiklerikimselerinsayısıdanekadar

büyük olursa anayasa cumhuriyetçiliğe o denli çok yaklaşır ve birbiriardındangelecekdüzeltmeve iyileştirmelerle (reformla) bunaulaşabilir.Buda kusursuz tek biçim olan böyle bir anayasaya erişmenin aristokrasidemonarşiden neden daha güç, demokraside ise, şiddetli bir devrimlegerçekleştirilmediğitakdirdenedenolanaksızolduğunugöstermektedir.

Bununla birlikte halk için yönetimin (hükümetin) biçimi, egemenliğinyürütme biçiminden daha önemlidir;[58] egemenliğin yürütme biçimininyukarıdaişaretettiğimamaçlaazyadaçokuyumluolmasıönemsenmeyecekbir şey de değildir. İmdi, hukuk idesiyle de bağdaşması için yönetimbiçiminin temsili olması gerekir; ancak bu biçimledir ki, cumhuriyetçihükümet (yönetim)biçiminingerçekleşmesimümkünolur;böyleolmadıkçada, anayasa ne olursa olsun, hükümet keyfe bağlı ve baskıcıdır. Eski sözdecumhuriyetlerden hiçbirisi bu sistemi gerçek anlamında hiçbir zamantanımamışlardır; hepsi de, bir kişinin yönetimi olduğu zaman yine dekatlanılabilirolan,baskıcıbirrejimle(istibdatla)sonaermiştir.

SÜREKLİBARIŞINENSONBİÇİMİNİALMIŞİKİNCİAMAÇMADDESİ

“Devletler hukuku özgür devletlerden kurulu bir federasyonadayanmalıdır.”

Bireyleriçinolduğugibi,devletlerioluşturanuluslariçinde,doğaldurumdaveyasalardanyoksunolarakyaşamak,yalnızcakomşuluklarıyüzündenbile,birgözdağı(tehdit)yaratır.Budevletlerdenherbiri,kendigüvenliğinigarantialtına almak için, hep birlikte, herkesin haklarını sağlayacak biçimde biranayasa kurmalarını isteyebilir. Böylece, bir uluslar federasyonu kurulmuşolacaktır; bununla birlikte, bu federasyona katılanlar bir tek ve aynı devletimeydana getirmiş olmayacaklardır. Her devlet bir üst (yasa koyucu) ile birastın (boyun eğip uyan, yani halk) ilişkisini gerektirdiğinden, bir devletbiçiminde bir araya gelmiş, birleşmiş türlü ulusların tek bir ulusoluşturmalarına olanak yoktur; aksi durumda temel varsayımla çelişmeyedüşülmüş olur; oysa, burada söz konusu olan, kendi sayıları kadar tek tekdevletlermeydanagetirenvebirtekdevletiçindeerimeyenuluslarınkarşılıklıhaklarıdır.

İlkeltoplulukların(vahşilerin),hukuksalbiryaptırımabağlanacaklarıyerde,hiçbir kurala bağımlı olmayan tam bir bağımsızlık tutkusu içinde, durupdinlenmedendövüşmeyiüstüntutmalarına,böylecedeçılgıncabirözgürlüğe,bir anayasa düzenine dayanan akla yakın bir özgürlükten üstün tutmalarınaderin bir küçümseme duymadan ve horlamadan bakabilir miyiz? Eğer bubarbarlık, uygarlık eksikliği, insanlığın kaba bir alçalışı sayılıyorsa, her biribir devlet oluşturan uygar uluslar, bu denli aşağılık bir durumdan, daha da

güçlünedenlerle,çıkmakiçinaceleetmekzorundadeğilmidirleracaba?Oysane görüyoruz? Böyle yapacaklarına, her devlet kendi görkemini (çünkü birhalk görkeminden söz etmek yersizdir), dışarıdan gelecek herhangi biryaptırımaboyun eğmemekten ibaret sayıyor.Hükümdarda, kendisini hiçbirtehlikeye atmadan, zaferini, kendilerini ilgilendirmeyen bir dava uğrunayaşamlarını harcayan binlerce insanı dilediği gibi kullanmakta buluyor.Amerika vahşileri ile Avrupa’dakiler arasındaki temel ayrım, birincilerdenbazı kabilelerin düşmanları tarafından yenilmiş olması, ikincilerin iseyenilenlerden daha iyi yararlanmayı bilerek onları, uyruklarının sayısınıarttırmak ve böylece daha geniş ve büyük fetihlerde (savaşlarda)kullanacaklarıaraçlarınıçoğaltmakamacıylasaklamalarıdır.

Uygarveyasalbirörgütte(toplumda)hükümetlerinmüdahaleleriyüzündenkendini gizleyen, ama ulusların birbirleriyle ilişkilerinde kendini bütünçıplaklığıylaortayakoyaninsanyapısının(doğasının)sapkınlığıdüşünülürse,hukuk sözünün hâlâ savaşsever politikacılar tarafından bilgiççe bir terimsayılarak bir yana atılmamış ve bu öğretiyi ilan edecek kadar gözü pek birdevletin ortaya çıkmamış olmasına şaşmak mümkündür; çünkü devletler,HugoGrotius,Pufendorf,Vattelgibiuluslarınhaklarınısavunanötekizavallıavutucuları, bir savaş ilanını haklı göstermek için her zaman anıpdurmuşlardır; oysa, bunların tümüyle felsefi ya da diplomatik bir anlayışlakaleme almış oldukları kuralların, ortak yüce bir kural kabul etmemişdevletler için hiçbir bağlayıcı gücü olmamıştır. Bir devletin, bu derecesaygıyadeğerotoriteleredayanarak,savlarındanvazgeçtiğininbir tekörneğibile yoktur. Bununla birlikte, bütün devletlerin hukuk idesine, hiç olmazsayalnızcasözlesaygıgöstermeleri,insanda,henüzuyanmamışolmasınakarşın,ahlakayönelikbireğiliminvarlığınavebununkötülükilkesinezamanlaüstüngeleceğine bir kanıt sayılabilir. Böyle olmasaydı, savaşa girişmek isteyecekdevletler,hukuksözünüağızlarınayahiçalmazlaryadaGalyalıbirprensinyorumladığıgibi,yalnızalayiçinşuanlamdakullanırlardı:“Hukuk,doğanınen güçlüye, daha zayıfları kendisine boyun eğdirmek için sağladığıüstünlüktür.”

Devletlerinhaklarınasahipçıkma,onları izlemeyöntemi,herkeseaçıkbirmahkemede olduğu gibi dava yöntemi değil, ama yalnızca savaş olabilir;fakatsavaşveeldeedilirsezafer,davalarınındahaklıolduğunuherhangibirbiçimdekanıtlamaz.Barışantlaşması,girişilmişolansavaşısonaerdirirsede,herzamanyenibirsavaşiçinbahaneoluşturabilecekolansavaşdurumunadabirsonverdirmişolmaz;herkeshemdavacı,hemdeyargıçolduğundan,hiçkimseböylebirbahaneninhaksızolduğunuönesüremez.DevletlerHukuku,hiçbir yasaya bağımlı olmadan yaşayan bireyleri bu durumdan çıkmayazorlayandoğalhukukadabenzemez;devletlerindahaöncedenhukuksalbiranayasaları olduğu için, bunlar, kendi aralarında daha kapsamlı bir düzen

kurabilecekolanherhangibirdışbaskıyakarşıdakorunmuşlardır.

Bununlabirlikte,bütünahlaksalyasalarınyücemahkemesiolanakıl,savaşıhukuksal bir yol olarak kullanmayı şiddetle lanetler, barış halini de saltık(mutlak) bir yükümlülük olarak tanır; uluslararası bir antlaşma olmaksızınbarış durumunun da kurulması olanaksız bulunduğundan, devletlerin dahaözel nitelikte bir bağlaşmasını (ittifakını) gerektirmektedir; buna da barışbirleşmesi(foeduspacificum)adıverilebilir.Barışittifakıilebarışantlaşması(pactum pacis) arasındaki fark, barış ittifakının bütün savaşları, barışantlaşmasının ise yalnız bir savaşı sona erdirmesidir. Bu ittifakın amacı,herhangi bir devlet üzerinde egemenlik kurmak değildir; yalnızca, ittifakakatılan her devletin doğal durumda insanlar hakkında olduğu gibi, kamugücünün zorlamasına bağımlı olmaksızın, özgürlüğünü güvence altınaalmaktır.Bütündevletlere,zamanlayayılacakveonlarısürekli,adilvekalıcı(ebedi)barışagötürecekböylebirbarışittifakının(bağlaşmasının)dayandığıbir federalizm düşüncesinin gerçekleştirilebileceğini, yani günün birindedevletlerin oluşturacağı bu ortaklığın gerçek haline geleceğini kanıtlamakolasıdır. Çünkü eğer güçlü olduğu kadar aydınlanmış da olan bir ulus, özügereği sürekli bir barışa eğilimli bir hükümet biçimi olan cumhuriyetbiçiminde kurulmamutluluğuna da ererse, artık böyle bir federatif ittifakınortak bir noktası, merkezi de kurulmuş olacaktır ki, öteki devletler de,Devletler Hukuku ilkelerine uygun olarak, kendi özgürlüklerini güvencealtınaalmaküzere,bumerkezekatılabileceklerdir;bubağlaşmaböylecehergünyenikatılmalarlagiderekdahadagenişleyecektir.

Bir halk topluluğunun, “Artık aramızda hiçbir savaş olmaması gerekir;bütün anlaşmazlıklarımızı barış yoluyla sona erdirecek, yasa koyucu,yürütücü ve yargılayıcı bir yüce yönetim erki (iktidar), bir devlet kurmakistiyoruz”demesianlaşılırbir şeydir.Amaeğerbirhalk topluluğu tutupda,“Benimleötekidevletlerarasında,karşılıklıhaklarımızıgüvencealtınaalanbir yüce güç, bir üstün erk tanımamıza karşın, hiçbir savaş olmamalıdır”derse,ozamankarşılıklıhaklarıngarantialtınaalınacağıgüveni,ancakaklınzorunlubirgereğiolarak,toplumsalsözleşmeyi,anlaşmayıtamamlayanözgürbirfederasyonidesinedayandırılabilir.

Savaşa hukuksallık (hukuksal bir gerekçe) tanıyan devletler hukukudüşüncesininhiçbiranlamıolamaz;aksihalde,devletlerhukuku,haklıolanlaolmayanı,evrenselbirdeğeresahipveherbireyinözgürlüğünüaynıbiçimdesınırlayanyasalarladeğil,amaözelkurallarla,yanigüçkullanarakbelirleyenbiryönetimerkini(iktidarı)anlatacaktır.Meğerkiböyledüşüneninsanların,birbirlerini öldürmekle ve sürekli barışı, kendileriyle birlikte şiddetin, kabakuvvetin bütün uğursuzluğunu da yutacak uçsuz bucaksız bir mezarlıktaaramaklaiyibirşeyyapmışolduklarıanlatılmakistensin.

Devletlerin birbirleriyle ilişkilerinde savaşa açık yasaya aykırı durumdankurtaracak akla uygun biricik yol, tek tek insanlar gibi, yabanıl ve başıboşözgürlüklerinden vazgeçerek genel yasaların yaptırımı altına girmek vedevamlı gelişerek sonunda bütün dünya uluslarını kucaklayacak bir uluslardevleti (civitas gentium) kurmaktır. Ama devletler hukuku hakkındakidüşünüş biçimleri gereğince, devletler bu yoldan gitmeyi hiçbir zamanistememektevekuramdayadasavda(inthesi)doğruolanıuygulamadayadavarsayımda (in hypothesi) reddetmektedirler; bu yüzden, bir dünyacumhuriyetihakkındakiolumludüşünceninyerine,eğerherşeyinyitirilmesiistenmiyorsa, olumsuz da olsa, elde geriye ancak savaşı engelleyecek,yolundan çevirecek ve bu haksız ve insana yakışmaz tutkunun selleriniönleyebilecek kadar, devamlı bir bağlaşma (ittifak) düşüncesi kalmaktadır;ama her zaman bu ittifakın bozulması karabasanı içinde yaşanacaktır.[59]Furor impius intus – fremit horridus ore cruento, Vergilius. (Kentte saygıbilmezkorkunçbirçılgınlıkkanlıbirağızlauluyor.)

SÜREKLİBARIŞINENSONBİÇİMİNİALMIŞÜÇÜNCÜAMAÇMADDESİ

“Dünya vatandaşlığı hukuku, evrensel konukluk (misafirlik) koşulları ilesınırlandırılmalıdır.”

Bumaddedede,bundanöncekimaddelerdeolduğugibi,insanseverlikdeğil,hukuk söz konusudur. Konukluktan (misafirlikten) anlatılmak istenen, heryabancının geldiği memlekette düşmanca davranış görmemesi hakkıdır.Yabancının yaşamını tehlikeye atmamak koşuluyla, kendisinin ülkeyegirmemesiistenebilir;amabulunduğuyerdehuzurubozmadıkça,onakarşıdadüşmanca davranılamaz. Burada yabancının bir aile ocağına kabulü sözkonusu değildir; böyle olması için, yabancının bir süreliğine aile ocağınınkonuğu olarak kabul edilmesini cömertçe sağlayacak özel anlaşmalaragereksinmevardır.Buradayalnızözgürceülkeyegiripçıkma(ziyaret)hakkıya da bütün insanların yeryüzünün ortak sahipleri olmaları bakımından,birbirlerinin toplumakabul edilmelerini istemehakkı sözkonusudur.Dünyayuvarlak (küre biçiminde) olduğundan, insanlar onun üzerinde sonsuz birbiçimde dağılamazlar; eninde sonunda yan yana bulunmaya, bir aradayaşamaya katlanmak zorundadırlar; ama başlangıçta, dünyanın hiçbir ülkesiüzerinde kimsenin ötekinden fazla bir hakkı yoktur. Deniz ve çöller gibiyerleşilmeye elverişli olmayan alanlar bu insan topluluğunu bölmektedir;fakat, gemi ile çöller gemisi sayılan deve, insanlara bu sahipsiz bölgeleriaşarakbirbirlerineyaklaşmak,aralarındayeniden ilişkikurmak,bütün insantürünün ortaklaşa malı olan yeryüzünden yararlanmak olanağını yine desağlamaktadır. Komşu denizlerde yolculuk eden gemileri ele geçiren ya dakazaya uğramış talihsiz kimseleri yakalayarak köle eden bazı kıyıların

insanları (örneğin, Berberilerin oturdukları kıyıların halkı) ya da göçebekabilelerine yanaşanları soymaktan başka bir şey bilmeyen Arabistangöçebelerinin konuksevmezliği doğal hukuka aykırıdır; fakat, konuklukhakkı,yanibirkimseninyabancıbirülkeyekabuledilmesi,yerlilerleilişkiyegirişmekten öteye gidemez. Birbirinden uzak bölgeler arasında, sonundakamuyasalarına bağlanmaya varacak dostça ilişkiler bu biçimde kurulabilirve böylece, insan türü, bir dünya vatandaşlığı anayasasına gittikçeyaklaşabilir.

Şimdi bir kez de Avrupa devletlerinin, özellikle de ticaretle uğraşandevletlerin,konukluğaaykırıdavranışlarıgözdengeçirilirse,kendilerinceülkealma (fetih) anlamına da gelen ziyaretlerinde, yabancı uluslara ve ülkelereyaptıkları haksızlıklardan ürkmemek, olası değildir. Amerika, zencilerinoturdukları ülkeler, Baharat adaları, Capetown vb. gibi yerler keşfedenlercesahipsiz ülkeler olarak sayılıyordu; çünkü yerlileri insan yerinekoymuyorlardı. Avrupalılar, Hindistan’a, ticaret sözde gerekçesi (bahanesi)altında,ordularını soktular;buordularladayerlihalkıbaskıaltında tuttular;bu vesayet altındaki ülkenin çeşitli devletleri arasında savaş kışkırtıcılığıyaptılar ve her yana açlık, başkaldırma, ihanet ve insanlığın başınagelebilecekbütünkötülüklertufanınıyağdırdılar.

Çin ve Japonya bu tür komşuluklardan ders almış oldukları için akıllıdavranarak, bunların ülkelerine girmelerine izin vermemişler, hattayasaklamışlardır; Çinliler bir tek Avrupa ulusuna, Hollandalılara, o datutsaklara yapıldığı gibi, yerlilerle her türlü ilişkiyi yasak ederek ülkelerineyaklaşmaları iznini vermişlerdir. İşin kötü yanı ya da ahlakçı bir yargıçgözüyle bakarsak iyi yanı şudur ki, bütün bu şiddet hareketleri hiçbir yararsağlamamıştır;buyolabaşvuranbütünticaretşirketleriiflasasürüklenmiştir;köleliğin en insafsız ve en gelişmiş yatağı olan şekerkamışı adalarından birtürlü verimlilik elde edememişlerdir; kölelerinden pek de övünülemeyecekamaçlarla, donanmalarına tayfa sağlamak ve Avrupa’daki savaşlardakullanmak biçiminde, dolambaçlı bir yoldan yararlanmaya çalışmışlardır;hem de bunları yapanlar en fazla sofu, dinine bağlı olmakla övünen vehaksızlık okyanuslarının enginliğinde, gömülmüş olmakla birlikte, hakyolunda, adalet izinde yürüyen seçkinler oldukları savını dillerindendüşürmeyendevletlerdi.

Dünyadevletleriarasındakurulmuşazçoksıkıilişkiler,herhangibiryerdeişlenmiş bir haksızlığı her tarafta duyulabilir bir duruma getirmişbulunduğundan, dünya vatandaşlığı hakkı, artık hukukun yadırgatıcı birbiçimde büyütülmesi ve abartılması şeklinde yorumlanamaz; dünyavatandaşlığıhakkı,içvedışhukuku(anayasavedevletlerhukuku)içerenveyazılmamış yasalar dizgesinin tamamlanmasında zorunlu bir son adım

sayılmamalıdır; bununönce temelolarakbütün insanlar için insanhaklarınısağlayacakkamuhukukuna,oradanda,kararlıbirbiçimdeilerleyerekancakövünülebilecek bir sürekli barışa yükselmesi gerekir. Bu da bizim buradadeğindiğimizkoşullarauygunolarakgerçekleşebilir.

BirinciTamamlayıcı–Ek

SÜREKLİBARIŞINGÜVENCESİÜSTÜNE

Bizebugüvenceyiverendoğadiyeadlandırdığımız(naturadoedalarerum– şeylerin yaratıcısı doğa) büyük sanatçıdan başkası değildir. Doğanınrastlantısal olmayanmekanik akışı insanlar arasındaki anlaşmazlıktan, hattaonların iradesine karşın, uyum yaratma amacını güttüğünü açıkçagöstermektedir. İşleyiş yasaları bizce bilinmez, zorunlu sonuçlar yaratan birneden olarak düşününce doğaya yazgı demekteyiz. Dünyanın akışı içindeortaya çıkan ereğini (amacını) göz önünde tutarak, insan türünün en sonvenesnelamacıbakımından,şeylerinakışınıçokönceden(ezelden)takdiredenve belirleyen bir yüce nedenin derin bilgeliği olarak düşününce, doğayaTanrısalTakdir diyoruz.Gerçekten buTanrısalTakdiri doğanın sanatçı gibidüzenlediği bir sıra düzenlemeler (düzenekler) aracılığıyla bulup ortayaçıkaramadığımız, hatta bu düzenlemelerden Tanrısal Takdiri akıl yürütme,usavurmayoluyladaçıkaramadığımızdoğrudur.Bunuancak,şeyleri(eşyayı)amaçlarına indirgediğimiz zamanlar yapıldığı gibi, insanın sanatıylakarşılaştırıp tasarımlayarak anlayabiliriz. Fakat aklın bize zorunlu olarakbuyurduğuamaçla(ahlaksalerek)doğanın ilişkisivebunauygunluğuteorikbakımdan deneyüstü ise de, pratik bakımdan (örneğin, doğanın bumekanizmayı sürekli barış yükümlülüğünü yerine getirmek yönündekullanması bakımından dogmatik yoldan tanıtlanmış) bir gerçektir. Akıl,sonuçların nedenlerle olan ilişkisi bakımından, mümkün deneyin sınırlarıiçindekalmalıdır;böyleoluncadadoğaterimi,buradaolduğugibi,teori–dindeğil– kastedildiği zaman, insan aklının sınırlarına daha uygun düşen birsözdür;aynızamanda,doğaterimi,tanıyamayacağımızbirvarlığıanlatanvebizimtarafımızdan,niyetlerininiçinegirilmezgizinevarmayaçalışmakgibi,Icarus’un uçuş girişiminden daha da cesur bir düşünceyi gösteren TanrısalTakdirsözündendahaalçakgönüllüdür.

Doğanın sürekli barışı nasıl güvence altına aldığını daha açık olarakbelirtmedenönce,onungenişalanındayeralankişilerindurumunuveonlariçinbubarışızorunlukılanönlemleriincelemekgerekir.

Doğanıngeçiciönlemlerişunlardır:

1) Doğa, insanlara dünyanın her ikliminde yaşayabilme olanağınısağlamıştır;

2) En barınılmaz bölgeleri yurt edinmek ve yerleşmek üzere, savaşaracılığıyla,insanlarıdünyanındörtbiryanınadağıtmıştır;

3) İnsanları, yine savaş aracılığıyla, az çok hukuksal ilişkilere girişmeye

zorlamıştır.

BuzDenizi’niçevreleyenenginovalarınheryanındayosunlarınbüyümesi;bunları karların altından Ren geyiklerinin bulup çıkarması, Ren geyiğininkendisinin de Ostiak’ı ve Samoyed’i beslemeye ve kızağına koşulmayayaraması;çöllerintuzlukumlarınındeveyle,sankibuhayvanözellikleçöllergeçilsin diye yaratılmış gibi, aşılması; yalnız bunlar bile hayranlıkuyandırmaya yeter. Doğanın, Buz Denizi kıyılarına kürklü hayvanlardanbaşka,etiveyağıburadakihalkayiyecekveyakacaksağlayanfokbalıklarıylabalinaları doldurmasındaki ince hesap, izlenen amacı daha açık bir biçimdegöstermektedir.Dahada şaşılacakeşigörülmemişolanbir şeyde,her türlübitkidenyoksunbölgeleri,binbirgüçlüklebiraradayaşamakiçinhayvanlarakarşı savunmak zorunda kalan buraların halkına gemi, silah ve barınaksağlayacakkeresteiledonatmadagösterdiğiamacıbirön–ve–doğrugörüdenbaşkabirşeydeğildir.Amaherhalde, insanlarıbu iklimleresürükleyenyinede savaştır. İnsanın kendisine bağımlı kılmayı ve evcilleştirmeyi öğrendiğihayvanlar arasında, dünyanın yer yurt edinilmeye başlandığı erkenzamanlardaki ilk savaş aracı at olmuştur. Fil, kurulmuş bulunan devletlerdedaha sonraları lüks bir araç olarak kullanılmıştır; aynı biçimde bugün neoldukları bilinmeyen buğdaygiller ailesinin bazı türlerini yetiştirmek,Avrupa’da yalnız yabani elma ve armut ağaçları bulunduğuna göre, meyveağaçlarını sökerek başka yerlere dikmek ya da aşılayarak çoğaltmak, ıslahetmek ancak toprakmülkiyetinin güvence altına alınmış olduğu devletlerdedoğabilirdi.Fakatbunlarolmadanönce,ozamanakadarkaravedenizavcılığıile geçinenve kargaşa içindeki bir özgürlükdurumundayaşayan insanların,kır yaşamından tarım yaşamına geçmeleri, belki de uluslararası ticaretin ilkikimaddesiolan tuzuvedemiribulmaları,bunlarıuzaklardaararken,çeşitliuluslarla barışçı ilişkilere girişmeleri, hatta en uzaktakilerle bile anlaşmahalindetoplumsalvebarışsalbağlantılarkurmalarıgerekmiştir.

Doğa, düzenini insanları dünyanın her yanında yaşayabilecekleri biçimdekurmakla,buyaşamınonlariçin,hattaeğilimlerineaykırıolarakveherhangibir ahlaksal yasanın zoru olmaksızın, boyun eğecekleri bir zorunluluğunoluşmasını despotçasına istemiştir. Savaş, doğanın bu amaca varmak içinkullandığıtekyololmuştur.Doğa,kaynaklarınınaynıolduğunudillerinindeaynı olmasıyla anladığımız insan topluluklarını savaşyolu ile birbirlerindenayırmıştır: Örneğin, Buz Denizi’nin kıyılarında oturan Samoyedler,kendilerinden iki yüz mil uzakta Altay Dağları‘nda oturanlarla aynı dilikonuşurlar, bu iki kavim arasında binici ve savaşçı olan bir Moğol kavmibulmaktayız; bu ilk iki budunu, kendiliklerinden kalkıp gidemeyecekleribuzlu ve barınılmaz yerlere bu sonuncu budunun sürmüş olması olasıdır.Avrupa’nınenkuzeyucundayaşayanveLaponlaradıverilenFinlileriçindeaynı şey olmuştur; bunlar uzaklıklarına karşın, dil uygunlukları bakımından

yakınakrabalarıMacarlardan,GotveSalmatkavimlerininarayagirmeleriyleayrılmışlardır. Yeni Dünya’nın bütün kavimlerinden farklı olan bir ırkıninsanları, belki de birkaç Avrupalı maceracının torunları olan EskimolarıAmerika’nınkuzeyine,Peşeras’larıdaAteşAdası‘nakadargüneye,doğanınbir yerleştirme aracı olarak kullandığı savaş sürmemişse, acaba bunu hangigüçyapmıştır?

Savaşın özel birmotive (nedene) gereksinmesi yoktur; onun kökleri sankiinsandoğasının(yapısının)içineuzanmışgibidir,öylekisavaş,insanınyenipkazanma (zafer) tutkusuyla, her türlü çıkarcı güdüden bağımsız olaraksürüklendiği soylu bir iş gibidir.Böyle olduğu içindir ki,Amerika vahşileriarasında olduğu gibi şövalyelik dönemi Avrupası‘nda da askeri yiğitlik veyüreklilik, yalnız savaş sırasında değil (böylesi yerinde olurdu) ama aynızamanda savaşa sürüklemesiyle de çok şerefli bir özellik sayılırdı; çoğuzamansavaşa,buüstünyeteneğiortayakoymakiçingirişilirdi;öyleki,savaşabir tür soyluluk yüklenirdi; hatta eski birYunanlının“savaş, yok ettiğindendahaçok kötü insan yetiştirdiği içinbir yıkımdır” dediğini unutarak, savaşıinsanlığınsoylubirayrıcalığıolarakövenfilozoflardagörülmüştür.

Doğanın kendi amacına varmak için, bir hayvan sınıfı sayılabilecek insantürünü yönlendirmek üzere aldığı önlemler hakkında bu söylediklerimizyeterlidirsanırım.

Şimdiincelemeküzereelealacağımızsorunşudur:İnsanaklının,kendisinebir yükümlülük olarak yüklediği sürekli (ebedi; sonrasız ve kalıcı) barışıngerçekleşmesinde doğanın rolü nedir; aklın buyurduğu yasaları nasılyürürlüğe koymaktadır; öyle ki, insan, devlet hukuku, devletler hukuku vedünya yurttaşlığı hukuku uyarınca, bağımsız bir biçimde yapması gerekenşeyleri yapmadığı takdirde de, doğanın zorlamasıyla, bağımsızlığınısınırlamadanbunlarıniçinyineyapmakzorundakalmaktadır?

Ben,“doğabuşeylerinolmasınıistiyor”dediğimzaman,busözdoğanınbuşeyibizebiryükümlülükolarakyüklediğianlamınagelmez;çünkübağımsız,özgüriradelivarlıklaraonlarızorlamadanyükümlülükyükleyecekolanancakpratik akıldır; ama biz, bir şeyi isteyelim ya da istemeyelim, doğa bunukendisiyapar.(Fatavolentumducunt,nolentumtrahunt–Alınyazısıisteklivekesinkararlıolanlarıyürütür,ayakdireyenleriisesürükler–Seneca.)

I– Eğer bir ulus iç anlaşmazlıklar yüzünden, kamu yasalarınınyaptırımlarına uymamak zorunda kalmışsa, bu yasalara boyun eğmeye,uymaya dışarıdan gelen savaş yüzünden mecbur kalır; çünkü az önce deaçıkladığımızgibi,doğaherulusunkarşısınakendisinibaskıaltındatutanbirkomşu ulus koymuştur; bu yüzden her ulus ötekilerinin baskısına karşıdayanabilecekbirerk,güçhalinegelmek içinbirdevletkurmakzorundadır.Böyle olunca, insan haklarına bütünüyle uygun biricik örgüt olan

cumhuriyetçianayasa,aynızamanda,kurulmasıvesürdürülüpyaşatılmasıengüç olanıdır. Hatta bazı kimseler böyle bir kurumun ancak bir meleklertoplumundakurulabileceğini,çünkübencileğilimleriyle insanlarınböylesineyetkin bir yönetim (hükümet) biçimini kurmaya güçleri yetmediğinisavunurlar. Ama doğa, akla dayanan ve ne kadar övülürse övülsün pratiksonuçlar vermeyen iradeye yardım etmek için, bu bencil eğilimlerinkendisindenyararlanır.Sorunöylebirdevletkurmaktırki (budakuşkuyokinsanların elindedir), bu eğilimlerin karşılıklı etkilerini, zarar vericisonuçlarınıönlesinyadaortadankaldırsın;sonundada,bunlarsankiyokmuşgibigörünerek,aklaaykırıdüşmesin;herkesdekendisini,ahlaksalbakımdaniyibirinsansaymasabile,hiçolmazsaiyibiryurttaşolmakzorundagörsün.

Bir devlet örgütü kurmak sorununu çözmek, eğer deyim yerindeyse,şeytanlardanoluşmuşbirulusiçinbilemümkündür(yeterkizekâlarıolsun).Sorunuşubiçimdeortayakoyabiliriz:“Hepsidekendivarlıklarını korumakiçin kamusal yasalar isteyen, ama her biri kendisini bu yasalardan muaf(bağışık) tutma yönünde gizli bir istek besleyen aklı başında yaratıklardankurulubirhalkyığınını,öylebirbiçimdedüzenesokmalıveonlaraöylebiranayasavermeliki,kişiseldüşünceleribirbirinenedenliaykırıolursaolsun,bunlar, birbirleriyle ilişkilerinde, sanki bu kötü huyları yokmuş gibi,bağlanmış olsunlar.” Böyle bir sorunun herhalde bir çözümü olmalıdır.Gerçekten sorun, insanların ahlaksal yöndennasıl iyileştirilebileceği (ıslahı)değildir; yalnızca, insanların uyuşmayan kişisel düşüncelerinin, bir ulusumeydanagetirenbütünbireyleriyasalarauymakzorundabırakacak,böylecede yasaların egemen olacağı bir barış durumunu kurduracak biçimdeyönetmekiçin,doğamekanizmasındannasılyararlanılacağıdır.

Örgütlenmeleri (Anayasaları) yetkin olmaktan ne denli uzak bulunursabulunsun, var olan devletler bu söylediklerimizi doğrulamaktadırlar.Devletler,dışdavranışlarında,özveasılahlakilkelerininpekfazlabiretkisiolmasa bile, hukuk düşüncesinin (idesinin) buyurduğuna bir dereceye kadaryaklaşmışlardır (iyi bir devlet anayasasının ahlaka dayanmasını istemekyerine, böyle bir anayasanın insanı ahlaksal bakımdan geliştireceğini ümitetmek gerekir). Bu örnek, öz nitelikleri bakımından birbirlerine karşıt olançıkarcı eğilimlerin ortaya koyduğu doğa mekanizmasının, akıl tarafından,aklın amacı olan hukuk ilkelerine varmak için kullanılabilecek bir araçolabileceğini, böylece, devletin, iç ve dış barışı gerçekleştirmesinimümkünkılabileceğiniyeterderecedegösterir.

Durum böyle olunca, doğa, önüne geçilmez bir biçimde en son zaferinhukukta olmasını istiyor, demek doğrudur. Yapılması gerekeninsavsaklanmasını doğanın kendisi, ama hiç de hoşa gitmeyecek araçlarla,yerinegetirir:“Birkamışıaşırıderecedebükerseniz,kırılır;çokisteyenazıda

bulamaz.–Bouterweck.”

II– Devletler hukuku düşüncesi (idesi), komşu ve birbirinden ayrı birçokdevletin bağımsızlığına dayanır; böyle bir durum, eğer federatif bir birlikdüşmanlıkları önleyemiyorsa, kendiliğinden bir savaş durumudur, fakat budurumbile,akılyönünden,devletlerdenbirisininsivrilerekötekilerinibaskısıve zorbalığı altına almasından ve hepsinin, en sonunda, dünya monarşisi(tekerkliliği)içindeeriyipkaynaşmasındaniyidir.Gerçektendehükümetlerinyayılmaalanınedenligenişlerse,yasalarınetkilerideodenliazalır; ruhsuzbirdespotizm(baskıcılık),iyiliktohumlarınıboğduktanbaşka,ergeçanarşiyesürüklenir.

Bununla birlikte, hiçbir devlet (ya da devlet başkanı) yoktur ki, kendisisürekli bir barışı, eğer mümkün olsaydı, dünyaya egemen olarak sağlamakistemesin. Doğanın arzusu ise başka türlüdür: Doğa, ulusların birbirleriylekarışmasını önlemek ve onları birbirlerinden ayrı tutmak için iki aracıkullanır;bunlar,dillerinvedinlerinçeşitliolmasıdır.[60]

Bu çeşitliliğin karşılıklı kin tohumlarını içinde sakladığı (barındırdığı) vesavaş için sık sık bahane (sözde neden) yarattığı da doğrudur; ama kültüryükseldikçe ve insanlar ilkeler üzerinde görüş birliğine doğru bir yaklaşımsağladıkça,buçeşitlilikonları,özgürlüğünmezarıüzerindekurulanvebütünerkleri(güçleri)sıfıraindirendespotizmiledeğilde,tersine,encanlıbirkarşıkoyma(muhalefet)ortasındabütüngüçlerinkurduklarıdengeileoluşturulanvegüvencealtınaalınanbirbarışiçindeanlaşmayagötürecektir.

III–Doğa, her devletin gerek hile, gerekse zor kullanarak, hatta devletlerhukukuilkelerineuygunolarak,birarayatoplamakistediğiuluslarıbilgebirdavranışla birbirinden ayırmakta ise de, aynı biçimde dünya vatandaşlığıhakkı kavramının yalnız başına kıyım ve savaşa karşı yeter derecedekoruyamayacağı bu ulusları, aralarındaki çıkar ortaklığı aracılığıyla yinebirleştirmektedir. Burada, er geç her devlete egemen olan ve savaşlabağdaşmaz olan ticaret zihniyetini düşünüyoruz; devletin kullanabileceğiaraçlardan en güvenilir olanı para gücü olduğundan, devletler kendilerini,ahlaksaletkenlerinetkisiyleolmasabile, soylubirbarışyapıtı içinçalışmakve herhangi bir yerde bir savaş tehdidi doğarsa, bunu, sanki bu konudadevamlı bir ittifak (bağdaşma) anlaşması yapmışlar gibi, arabuluculuklaönlemeye çaba harcamak zorunda görürler; çünkü savaş amacıyla büyükbirleşmelerancakpekseyrekolarakkurulabilir;bunlarınbaşarılıolması ise,dahadaazgörülenenderbirşeydir.İştedoğasürekli(ebedi)barışı,insanlarındoğal eğilimlerinin kendisine özgümekanizmasıyla, böylece güvence altınaalır;bugüvencehernekadarsüreklibarışın ileridekurulabileceğihakkındateorikkehanetlerdebulunmaya,olacaklarıbilmeyeelverişlideğilsede,pratikbakımdan böyle bir kehanette bulunmaya, geleceği bilmeye elverişlidir;

ayrıca bu güvence yalnız hayal ürünü olmayan bu amaç uğrunda elimizdengeleniyapmayıbizimiçinbiryükümlülükhalinesokar.

İkinciTamamlayıcı–Ek

SÜREKLİBARIŞINGİZLİMADDESİ

Kamuhukukuanlaşmalarındagizlibirmadde,nesnelbakımdan,yaniiçeriğibakımından, bir çelişki oluşturur; ama öznel bakımdan, yani bu maddeyiyazdıran ve açıkça bunun yazarı olduklarını ilan etmekle ağırbaşlılık vesaygınlığını tehlikeye düşürmekten kaçınan kimseler bakımından, böyle birgizlimaddepekâlâmümkündür.

Butürtekmümkünmaddeşöyleolabilir:“Savaşiçinsilahlanmışdevletler,süreklibarışımümkünkılacakkoşullarhakkındafilozoflarıngenelkurallarınıgözönündetutmalıdırlar.”

Gerçi, öteki devletlere karşı izleyecekleri davranış biçimi hakkında, kendiuyruklarıdurumundabulunanfilozoflardanfikiralmak,doğalolarakenakıllısayılmasıgerekendevletinyasamaotoritesiniküçümsemekgibigörünebilir;bununla birlikte, filozoflara danışmak yine de akıllıca bir davranıştır.Devletler, amaçlarını açığa vurmadan, filozofları düşüncelerini bildirmeyeisteklendirmeli, yani onları, savaşa ve barışa ilişkin genel kurallar üzerindeserbestçe ve açıkça konuşmakta özgür bırakmalıdırlar; çünküsusturulmadıkları takdirde, filozoflar zatenkendiliklerindenkonuşacaklardır.Bunun içindedevletlerarasındaözelanlaşmalaragerekyoktur;çünküyasakoyucuaklınevrensel(genelgeçer)ilkeleribunugerektirmektedir.

Bununla birlikte burada devletin, hukukçuların (devlet erkinintemsilcilerinin) görüşlerine, filozofların ilkelerini üstün tutması gerektiğisavunulmamaktadır; yalnızca filozofların düşüncelerinin dinlenmesiistenmektedir. Doğruluğun terazisiyle adaletin kılıcını simge olarak seçmiş,bulunan hukukçu, kılıcını yalnız her türlü yabancı etkileri hukuktanuzaklaştırmak için kullanmaz; terazinin kefelerinden biri isteğine uygundurumdadeğilse,kılıcınıdaorayakatabilir.(Vaevictis!–Yeneneneyazık!)Gerçekten böyle şiddetli bir istek, aynı zamanda, hatta ahlaksal bakmadanbile, filozof daolmayanhukukçununkarşısına sık sık çıkar.Meslek eğilimionu, yalnız olumlu yasaları uygulamaya yöneltir, yoksa bu yasalarındüzeltilmeyegereksinmeleriolupolmadığınıaraştırmayadeğil.Hukukçunungörevleri bu koşullar altında hukuka fakülteler arasında, ilahiyat ve tıpfakülteleri gibi, ilk sıralardan birini sağlar. Felsefe fakültesi bu birleşmişgüçlerin altında ve çok aşağılarda bir yer tutar. Böyle olduğu için, örneğinfelsefenin ilahiyatın (teolojinin) ve öteki iki fakültenin nedimesi olduğunusöylerler.Fakatasılsorulmasıgereken,“felsefelambaelde,acabaherzamanhanımınınönündemigider,yoksaonunarkasındaeteğininucunumutaşır?”sorusunusormayakimseyanaşmaz.

Kralların filozof ve filozofların kral olmasını beklememeli ve bunudilememelidir; çünkü iktidarda olmak, aklın yargıda bulunma yeteneğinibozar, tüketir. Fakat kralların yada, eşitlik ilkesi altındayaşayanhükümranulusların (halkların), filozofları ortadan kaldırmaya ya da susturmayakalkışmamaları,tersineonlarıherkesinönündeaçıkçakonuşturmalarıgerekir;böyleyapmak,kendiişlerivedavranışlarıhakkındaherzamanaydınlatılmasıgereken iyi bir hükümet yönetiminin başlıca koşuludur. Kaldı ki filozoflar,doğal yapıları gereği, gerçeğe ihanet edemeyecekleri gibi, kendi aralarındakişisel dava birliği yapma yeterlikleri de olmadığından, bunlarpropagandacılıkgibibirsuçlamadandakendileriniuzaktutmuşolurlar.

SonEk

I

SÜREKLİBARIŞKONUSUNDAAHLAKLAPOLİTİKAARASINDAKİKARŞITLIKÜSTÜNE

Eylemlerimizde uymamız gereken salt kuralların toplamı olmasıbakımından, nesnel anlamında ahlakın zaten başlı başına pratik bir amacıvardır.Biryandanahlakınbütünotoritesinigörevdüşüncesinebağlamak,öteyandandabugörevinyerinegetirilemezolduğunusöylemek,görev idesininkendisini ortadan kaldıracağı için saçmadır. (Ultra posse, nemo obligatur –yapabilme gücü bulunmayan bir kimse, herhangi bir şeyi yapmayazorlanamaz.) Böyle olunca, bir tür uygulamalı hukuk olan politika ile,hukukun teorisi olan ahlak arasında (kuram ile uygulamaarasında)karşıtlıkolamaz; yeter ki ahlaktan anlaşılan sakınganlık, kuralların toplamı ya dakişiselçıkarısağlayacakyollarıgösterenteoriolsun;buise,hertürlüahlakınvarlığınıyadsımakolurdu.

Politika,“yılanlargibisakıngan(ihtiyatlı)olun”der;ahlakbunaşöylebirsınırlamakoyar:“Amakumrulargibidesaf.”Eğerbuikikuralınaynıbuyrukiçindebağdaşmalarınaolanakyoksa,politika ileahlakarasındabir savaşım,bir çekişme, bir karşıtlık var demektir; ama bu iki kuralın birleşmesikesinlikle zorunlu ise, o zaman karşıtlık düşüncesi saçmadır, boştur; hatta,politikaileahlakınnasılbağdaştırılacağısorusunubirproblemolarakortayakoymaya da gerek yoktur. Her ne kadar “dürüstlük en yetkin politikadır”cümlesiuygulamaaçısındanneyazıkkisıksıkyalanlanmışbirkuramisede,yine de teorik olan “dürüstlük, her türlü politikadan daha iyidir” kuralı,hiçbirzamançürütülmediğigibi,politikanındaentemelkoşullarındanbiridir.Ahlak sınırının bekçisi olan Tanrı, erk ve güçlülük tanrısı Jüpiter önündeboyuneğmez;çünküJüpiter’inkendisidealınyazısınaboyuneğmektedir.Buise şu demektir: Akıl, önceden belirleyici ve saptayıcı nedenler dizisinikucaklayacakdenliaydınlığakavuşmamıştır;ancakbunedenleribilmektirkiakla, arzularımıza uygun olacaklarını ummaya yetecek kadar tanıdığımızinsanyapıpetmelerinin,doğamekanizmasınauygunolarakortayaçıkan, iyiyadakötüsonuçlarınıöncedenkesinolarakgörmeolanağınıverecektir.Fakatbizim,aklınensonamacıolangöreve,bilgelikkurallarınauygunolaraksadıkkalmamıziçingerekeni,akılaçıkçabelliedecekbiçimdeaydınlatmaktadır.

Durum böyle olmakla birlikte, ahlakı yalın bir kuram sayan uygulayıcı,bizim bu cömert ümidimizi, yerine getirilmesi gereken görev ve bununmümkünolduğukonusundabizimleaynıfikirdeolmasınakarşın,sertvekincibirbiçimdeyoketmeyeçalışır;onagöre,insandoğasısüreklibarışınamacınaerişmekiçingerekenihiçbirzamanistemeyecekniteliktedir.

Kuşkuyokbuamacavarmakiçinbütüninsanlarıntektek(bireyselolarak)anayasalbirkuruluş(örgüt)içindeözgürlükilkelerineuygunolarakyaşamak

istemeleri, yani genel iradenin yaygınlaştırıcı bir birliğinin olması yeterligelmez;herkesinhepbirliktebudurumu istemesi,yanigenel iradeninortakbir birliği ve bütünlüğü de olması gerekir. Bu ise, hiç de kolay olmayan,insanlararasındauygarbirtoplulukkurmasorunununçözümündezorunlubirkoşuldur; bireysel iradelerin bu çeşitliliğinden başka, ortak bir iradesağlayacak biçimde, hepsini birleştirecek bir neden de gerekmektedir; bunuise hiçbir bireysel irade yapamaz. Böyle olunca, bir anayasa düzeniniuygulamadayürürlüğekoymakancak,sonradanbirörgüte(devlete)detemelolan,güçkullanmaklaolabilir.Buyüzdenteoriilepratikarasındakarşıtlıklardoğmasıbeklenmelidir;çünküyasakoyucununbirvahşisürüsündenmeydanagetirdiği bir ulusa, genel iradeye dayanarak hukuksal bir anayasal örgüt(kurum) kurma özenini, ihtimamını bırakacak denli ahlaklı davranmasınıistemek beklenemez. Fakat şöyle denilebilecektir: Yönetim erkini (iktidarı)bir kez ele geçiren, artık halkın kendi yasalarını kendisinin yapmasınakatlanamaz. Kendi yasalarından başka yasa tanımayan bir devlet de, başkadevletlere karşı haklarını korumak konusunda, bu devletlerin kararları ilekendini bağlı saymayacaktır; hatta, dünyanınbir parçası kendisini başkabirparçasınakarşı üstüngörürse, buparçayı ele geçirmekve egemenliği altınaalmak, dolayısıyla da kendi gücünü (kudretini) büyütmek fırsatınıkaçırmayacaktır. Böylece bizim iç hukuk, devletler hukuku ve dünyayurttaşlığıhukukuüzerindekibütündüşündüklerimizde, en sonundaboşvegerçekleşmezbiridealdenbaşkabirşeyolamayacaktır;oysa,insandoğasınınempirik (deneysel) ilkelerine dayanan ve kendi kurallarını saptamak içindünyadaolupbitenlerhakkındabilgi edinmeyihorgörmeyenbiruygulama,ancakböylebiruygulama(yani,pratik),politikasınınyapısınıdayandıracağıkadarsağlambirtemelbulmayıumabilir.

Eğerneözgürlükvenedebunadayananherhangibirahlaksalyasavarsa,eğer olan ve olabilecek her şey, doğanın mekanizmasından başka bir şeydeğilse, o zaman kuşku yok, pratik bilgi, insanları yönetmek için bumekanizmayıkullanmasanatıolanpolitikadanibaretolur;hukukkavramıdaanlamsız bir düşlemden başka bir şey olmazdı. Fakat tersine, eğer hukukkavramınıpolitika ilebağdaştırmakvehukukupolitikanın sınırlayıcıkoşuluyapmak zorunlu görünürse, her ikisinin birleşmesinin mümkün olduğunukabuletmekgerekir.Ben,ahlakçıbirpolitikacı,yaniyalnızahlakınherkesinönünde açıkça söyleyebileceği ilkelerden başka ilke tanımayan bir devletadamı tasarımlayabilirim; ama devlet adamının çıkarlarına göre bir ahlakbiçenbirpolitikacı–ahlakçıyıiseaklımkesinliklealmaz.

Ahlakçı–politikacı‘nındavranışınıdüzenleyenilkeşudur:Eğerbirdevletinanayasasında ya da bir devletin başka bir devletle ilişkilerinde, önünegeçilememiş yanlışlar bulunursa, bu uğurda kişisel çıkarlarını feda edecekolsalarbile, ellerindengeldiğincebuyanlışlarıdüzeltecekyolları aramakve

aklın gözlerimizin önüne ideal bir örnek olarak koyduğu doğal hukukayaklaşmaya çalışmak, özellikle devlet başkanları için bir görevdir. Bununlabirlikte, eski bir anayasa yerine hemen konabilecek bir yenisi eldebulunmadan, bir devletin ya da bütün devletlerin toplumla bağlarınıkoparmak,ahlakınonayladığıpolitikhizmetanlayışıylaçelişeceğigibi,böylebir kusuru hemen ve zor kullanarak düzeltmeye kalkışmak da bütünüylesaçma olacaktır. Yöneticilerden istenecek tek şey, sürekli bir biçimde buamaca, yani hukuk kurallarına uygun en yetkin anayasal kuruma (örgüte)yaklaşmak içinbu tür iyileştirmeleri (ıslahatları) yapmakzorunluluğunuherzamangözönündebulundurmalarıdır.Bir devlet var olan anayasasınagöre,despotça bir iktidarın boyunduruğundan henüz kurtulamamış olsa bile, ulusyasa otoritesinden başka bir güç tanımama düşüncesinin etkisini duyacakduruma gelinceye ve temel haklarının gerektirdiği gibi kendi yasalarınıyapabilecek duruma varıncaya değin, cumhuriyet biçiminde bir yönetimesahip olabilir. Ama eğer, kötü bir anayasanın yarattığı bir devrim, yani iyiolmayan bir anayasadan kaynaklanan bir devrim, şiddet kullanarak veyasadışı yollarla daha iyi bir anayasal örgütün–kurumun kurulmasınısağlamışsa, bu devrime açık ya da gizli katılmış olanları cezalandırmahakkının doğmasına karşın, halkı eski anayasal düzene dönmek konusundazorlamayaizinverilemez.Devletlerindışilişkilerindede,hiçbirdevlet,hattadışdüşmanlarıgözündeentehlikeliolanbaskıcıbiranayasayıbilebırakmaya,budevletbaşkalarıncayutulmaktehlikesiylekarşıkarşıyabulunduğusürece,zorlanamaz; bu iyileştirmenindaha elverişli bir zamana ertelenmesi gerekir.[61]

Pratiktebaskıcı(müstebit)ahlakçılar,bazıçokaceleönlemleralarakyadasalıkvererek, politikayakötülük ederlerse, deneyonları çokgeçmedenyinedoğa yoluna yöneltir. Fakat ahlakı da niyetlerine ve amaçlarına uyduranpolitikacı–ahlakçılar,hukukaaykırıilkeleridoğru,haklıgöstermekiçin,insanyapısının, aklın buyurduğu iyilik idesini gerçekleştirmeye gücü yetmediğibahanesini öne sürerek, her türlü iyiye doğru gidişi ellerinden geldiğinceolanaksızkılarlarveböylece,hukukunçiğnenmesinidesüreklihalegetirirler.

Bupolitikauzmanları,bilmekleövündükleribupratikbilimleuğraşacaklarıyerde, şu anda egemen olan iktidarı, kendi çıkarlarını yitirmemek için,övmekle uğraşırlar; bütün ulusu, hatta ellerinden gelse, bütün dünyayı fedaedecek aşağılık oyunlara başvururlar. Aynı durum, yasa yapıcılığı ileuğraşmamış, meslekten yetişme hukukçuların başına da gelir. Bunlar,yürürlükteki yasalar üzerinde düşünmekle değil, ama var olan yürürlüktekiyasaları uygulamakla görevli olduklarından, onlarca en yetkin yasalaryürürlükteolanlardıryadabunlarüstmakamlarcadeğiştirilinceyerinekonanyasalardır; bu hukukçuları, alışmış oldukları mekanik düzenden hiçbir şeyayıramaz. Bununla birlikte, kendilerini her türlü koşullara uydurmadaki

beceriklilikleri onları, sanki hukukun evrensel ilkeleri ile devlet yönetimihakkında da düşünebilirlermiş sanısına kapılacak biçimde kibirli yapar.Bunlar, işleri yüzünden pek çok insanla tanışırlar; bunun için de insanıtanıdıklarınısanarak,kapıldıklarıböylebirsanıileövünürler;oysainsanlarlatanışmak başka, insanı tanımak ise başka bir şeydir; insanı tanımak için,insanındoğalyapısınıdahayüksekbiryerdengözlemekgerekir.Gözlemveincelemeleriyleövünerek,bukezkamuhukukuvedevletlerhukukuyasasınıele aldıkları zaman da, ancak bu konulara geçimsiz bir anlayış ve mantıkgetirmekten ve baskıya dayanan bir iradenin zorla kabul ettirdiği baskıyasalarına dayalı yargılama biçimlerini uygulamaktan başka bir şeyyapamazlar; oysa akıl, hukuksal yaptırımların yalnızca özgürlük ilkelerinedayanmasınıister;budabirdevletörgütünü,kurumunudevamlıyapacakolanbiriciktemeldir.Busondüşünceüzerindepratiktenyetişmişhukukçupekazdüşünür; çoğu kez hukuka da aykırı düşerek, bugüne kadar gelmiş geçmişanayasalar arasında en yetkin olanını saptama sorununu, deneye dayanarakçözmekister.

Böyle yaparken de, açığa vurmamaya çalışarak, kullandığı bazı kuralları(maksimleri)şusofismalardatoplar:

I– Fac et excusa (Önce eylemde bulun, yap sonra da eylemlerini haklıgöster,özürdile.)Kendidevletineyadakomşubirdevleteaitbirhakkıelegeçirmek için elverişli hiçbir fırsatı kaçırma; bunu yaptıktan sonra, budavranışınıbağışlanabilirvehaklıgöstermekdahakolayveincebirbiçimdeyapılabilir; hele yüce iktidar, aynı zamanda, iradesine gözü kapalı uymasıgereken yasa koyucu ise. Önce bir şiddet hareketinde bulunmak, sonra daözür dilemek, kandırıcı ve inandırıcı nedenler aramaktan ve itirazlarıdinlemeklezamanyitirmektençokdahakolaydır,zahmetsizdir.Bunuyapmacesaretininkendisibile,yaptığınınmeşruluğuhakkındaiçtenbirkanaatidilegetirir;ensonundabaşarı,Tanrısalenyetkin(BonusEventus)avukattır.

II–Sifacistinega(Neyapmışsanyadsı,inkâret.)Nesuçişlemişseninkâret, onu üstünden at. Örneğin, halkını ümitsizliğe ve bu yüzden isyanasürüklemek için neler yapmışsan, hiçbirinin suçunu üzerine alma; tersine,kabahati, uyruklarının inatçılığına yükle. Eğer bir komşu ülkeyi elegeçirmişsen, suçun insan doğasında olduğunu savun; neden olarak da, senbaşkalarından önce davranmasaydın, onların bunu senden önceyapmayacaklarındanveseninolanşeyleriellerinegeçirmeyeceklerindeneminolmadığınısöyle.

III–Divideetimpere(Bölveyönet;ayırvebuyur.)Halkıniçindesenibaşolarak(eşitlerarasındabirinci,primusinterpares)seçmişimtiyazlıbazışeflermi var, onları birbirine düşür ve halkla aralarını boz; devamlı halkın yanınıtutar görün ve halkı, kendisine vereceğin daha büyük bir özgürlük sözü

(vaadi) ile oyala; az sonra her şey mutlak olarak senin istemene (iradene)bağlı olacaktır. Ya da yabancı devletlere mi göz diktin, onların arasınaanlaşmazlıklar sok; her zaman en zayıfı koruma bahanesiyle, bu devletleribirbiriardındanegemenliğinaltınaalmakiçinenemin,güvenliyolbudur.

Artık kimsenin bu politik kurallara kanmadığı bilinen bir şeydir; çünkübunlar,evrenselbirbiçimdeevrenselolarakherkestarafındanbilinmektedir;okadar ki, bu kurallarda haksızlık aşırı derecede göze batıyor diye kimseninaklınabunlardanutanmakbilegelmemektedir.Utanacaklarışey,bukurallarınaçığa vurulması değil (zaten bunların ahlaksallık derecesi konusunda hepsiaynışeyidüşünmektedir),amabukurallarınuygulanmasındakarşılaşacaklarıbaşarısızlıktır.Amanedeolsa,hangiyollardaneldeedilirseedilsin,erkleriniherzamanbüyütmekdemekolanpolitikşerefyinedeellerindekalmaktadır.[62]

Ahlakdışı bir politikanın ulusları, doğa durumu olan savaş halinden barışhaline götürmek için başvurduğu bütün bu dolambaçlı yollar, insanların neözel ne de kamusal ilişkilerinde hukuk düşüncesinden sıyrılamadıklarınıgösterir; bu, aynı zamanda, politikalarını basit sakınganlık (ihtiyatkârlık)ilkelerine dayandırmaya açıkça herkesin önünde cesaret edemeyerek,özellikledevletlerhukukundagörüldüğügibi,kamuhukukunaboyuneğmeyireddetmediklerini de ortaya koyar; tersine, uygulamada hukuk idesindenuzaklaşmakvehukukunkaynağınıhileyle işbirliğietmişşiddete indirgemekiçinher türlükurnazlığıvegizlikapaklıyollarıdüşünmeklebirlikte,hukukagerekenbütün saygıyıgösterdiklerinideaçıklar.Artık,haksızlığınkendisiniolmasa bile, bunun gizlemek için kullanılan bütün sofizmalara (safsatalara)birsonverelim;dünyadevletlerininbusahtevesözdetemsilcilerini,hukukundeğil,amasankibuyurmayetkilerikendilerindeymişgibibiredatakındıklarıgücün yanında yer aldıklarını, onun tarafını tuttuklarını itiraf etmeyezorlayalım. Bunun için de, bunların kendilerini ve başkalarını aldatmakamacıyla başvurdukları göz boyamacılığını ortaya koyalım; sürekli barışavarmakniyetinindayandığıyüceilkeyibuluportayaçıkaralım;vebunaengelolan her kötülüğün, politikacı–ahlakçının işe, ahlakçı–politikacının durmakistediği noktada başlamasının neden olduğunu, ilkeleri amaca uydurmakla(yani, sapanı atların önüne koşmakla), ahlakı politikayla bağdaştırmak olankendiamacınıyoketmekteolduğunubelirtelim.

Eğerpratikfelsefenin(ahlakfelsefesinin)hiçbiryerdekendisiyleçelişmeyedüşmemesi isteniyorsa, pratik akıl problemlerinin çözümü için, her şeydenöncebuyetilerinmaddiilkelerdenmi,yaniiradeninkonusuolangayedenmi,yoksa formel (biçimsel) ilkelerdenmi, yani dış ilişkilerde yalnız özgürlüğebağlıolanve“öylehareketetki,amacınneolursaolsun,eyleminin,kuralınıngenel bir ilkesi olmasını isteyebilesin” biçiminde dile getirilen ilkeden mibaşlamakgerektiğisorununuçözmekgerekir.

Probleminçözümünehiçkuşkusuzbusonilkedenbaşlamakgerekir;çünkübu ilke, bir hukuk ilkesi olması bakımından,mutlak bir zorunluluğu içerir;oysa birinci ilke ancak bazı deneysel koşullar düşünülürse, yani amacınönceliği varsayılırsa ve eylemimizin konusu amaca bu yoldan varmak ise,zorunlubirnitelikkazanır;buamaç(örneğin,süreklibarışgibi)aynızamandabirgörevolursa,ozamandabununbizimdışeylemlerimizinbiçimselilkesiolan kurallardan çıkarılması gerekecektir.Oysa birinci ilke, yani politikacı–ahlakçı‘yıilgilendirensorun(yani,kamuhukuku,devletlerhukukuvedünyayurttaşlığı hukuku sorunu) bütünüyle teknik bir sorundur (problematechnicum); buna karşılık ikinci ilke, yani ahlakçı–politikacı‘yı ilgilendirensorunise,ahlaksalbirsorundur(problemamorale);ahlakçı–politikacısüreklibarışabüsbütünfarklıbiryoldanvarmaya,politikacı–ahlakçı‘nıntersinebunuyalnızmaddi bir şey olarak değil, ama aynı zamanda göreve karşı gerekensaygının yaratacağı bir sonuç olarak da ister, arzu eder. Birinci problemin,yanipolitiksakınganlık(ihtiyatkârlık)sorunununçözümüiçin,genişbirdoğabilgisi gerekmektedir; çünkü doğa mekanizmasından, benimsenmiş politikamaç yönünde yararlanma söz konusudur; bütün ihtiyatkârlığın sonucu neolursa olsun, sürekli barışa varmak yine de askıda kalacaktır. Bunundoğruluğunu kabul etmek için, kamu hukukunun üç dalına da bakmakyetecektir.Halkı,devlet içinde,olabildiğinceuzunsürehemboyuneğipsözdinleme,hemdegönençiçindetutmakonusundaenelverişliyolhangisidir?Sertbiryönetimmi,yoksagururuokşayacakbiçimderütbelerdağıtmakmı?İktidardabirkişininolmasımı,yoksabirçokbaşınbirarayagelmesimi?Bukonulardakesinhiçbirşeysöylenemez.Tarihbizebütünhükümetşekillerineilişkin (yalnız ahlakçı–politikacının tasarımlayabileceği gerçektencumhuriyetçi hükümet biçimi hariç) birbirini tutmayan örnekler vermiştir.Tam yetkili devlet adamlarının buyruklarına dayandığı savunulan devletlerhukuku ise, bu bakımdan, daha da belirsizdir; hatta uygulamada anlamdanyoksunbirsözdenbaşkabirşeyolarakdagörünmemektedir;çünküdevletlerhukukunun dayandığı sözleşmelerin ne gibi durumlarda geçerliolmayacaklarınısaptayanistisnalarhakkındakimaddelerdeaçığavurulmamışbiriçtenpazarlık,birihtirazikayıtsaklıdır.

Bunakarşılıkikincisorun,yaniahlakçı–politikacı‘nınproblemiiçinçözümbiçimi iseherkes tarafındankolaycabulunur;buçözümbiçimipolitikacınınyaptığıhileciliktekiayıbınıaçığavurarak,doğrudanamacagötürür;bununlabirlikte, bütün elverişli fırsatlardan yararlanarak hissettirmeden amacayaklaşılmasınıisteyensakınganlığın(ihtiyatkârlığın)öğütlerinidegözönündetutar.

Bu şudemektir:“Her şeydenönce, pratik aklın egemenliğini ve adaletiniarayın;ozamanamacınızda,yanisüreklibarışınhayırlısonuçları,zorunluolarakgerçekleşecektir.”Çünküahlak,kendiilkelerininilişkileribakımından

kendiliğindenbirözelliğesahiptir.Ahlakamacınanedenliazyönelirse,yanimaddiyadamaneviçıkarınekadarazgözetirse,buamacıokadarçokeldeeder. Çünkü bir ulusun ya da birbiriyle çeşitli ilişkilere girişmiş uluslarınhaklarınıaprioriolarakdüzenleyengenel iradedir.Böyleolduğu içindirki,devamlı,herzamanuygulamakkoşuluyla,bütüniradelerinmeydanagetirdiğibirlik, hatta doğa mekanizmasına göre, istenilen etkiyi yaratacak ve aynızamandahukukfikriningerçekleşmesininnedeniolacaktır.

Örneğin bir halkın ancak özgürlük ve eşitlik haklarına dayanarak devlethalinde kurulması ahlaksal bir ilkedir; bu ilke sakınganlığa (ihtiyatkârlığa)değil, ama ödeve dayanır. (Bilindiği gibi, Kant’ın ödev kavramı, yalnızcaödünsüz–karşılıksız, tek yanlı bir yükümlülük yükleyen dinsel ve ahlaksalnormlara uyma anlamına gelmektedir.Yükümlülük karşılığı hak kazandıranhukuksalnormlariseikiyönlüiçeriğiyleahlakkurallarındanayrılır.–Çev.n.)Politikacı–ahlakçılar,toplumhalindebirarayageliptoplanmışinsanların,builkelerizayıflatanvegüdülenamacıyıkandoğalmekanizmasıüzerindeboşuboşuna düşünüp dururlar; sözlerini eski ve yeni zamanlarda kurulmuşanayasalardan, örneğin temsili sisteme dayanan demokrasilerden aldıklarıörneklerleboşyerekanıtlamayayeltenirler;amasöyledikleridinlenmeyebiledeğmez.Çünküinsanı,kendilerinidünyanınensefilyaratıklarısaymalarıiçinözgür olmadıklarını bilmemekten başka eksikleri olmayan öteki canlımakinelerle bir tutan bu bozucu teoriyle, politikacı–ahlakçılar, sözünüettikleribukötülüğükendileriyaratırlar.

Biraz fazla serbestçe söylenmiş olmakla birlikte, bir gerçeği de açıklayan“Fiat iustitia,pereatmundus” kuralı şöyle çevrilebilir:“Adelet olsun da, –isterse– dünya yok olsun.” “İsterse bütün dünya yok olsun, yeter ki adaletyerini bulsun”; atasözü haline gelmiş olan bu kural, açıkgözlülüğün veşiddetintümpürüzlüyollarınıkesencüretlibirhukukilkesidir.Yalnızkuralıyanlış anlamamak gerekir; bu kural, hakkımızı ahlaksal ödevlebağdaşamayacak biçimde, büyük bir şiddetle kullanmamıza iznini vermez;ama bu kural, güçlüleri, bazı kimselere karşı duydukları nefret, ötekibazılarına karşı da besledikleri sevecenlik (şefkat) yüzünden, kimseninhukukunu çiğnememek zorunda bırakır; bu ilkenin kabulü, önce, devletiçinde,özhukukilkesinedayananbiriçanayasakurulmasınıgerektirdiğigibi,sonra da bu devletle komşuları ya da daha uzak devletler arasındauyuşmazlıkların (bir evrensel devlete benzer biçimde) yasal yollardançözülmesinisağlayacakbirbirlikkurulmasısonucunavarmaktadır.Yukarıdasöz konusu edilen kural, yalnızca şu düşünceyi anlatmaktadır: Politikkuralların her devleti bunlardan çıkarmayı umacağı gönenç (refah) vemutluluğa dayandırılmaması gerekir; bu, kuralları kurarken dikkati, maddiamaç, yani her devletin arzuladığı şey üzerinde toplamamalıdır; böyle biramaç, politikaya, kurallarını deneyden çıkarması durumu hariç, bir ilk ilke

hizmetini de göremez; devletin kuralları,maddi sonuçları ne olursa olsunapriori olması gereken öz ödev düşüncesinden çıkarılmalıdır. Dünya, kötüinsanların azalmasıyla sonuna gelmiş, yıkılacak, batacak değildir. Ahlaksalkötülüğün doğal yapısından ayrılamayan şu özelliği vardır: Özellikle kötüdüşüncelilerin birbirleriyle olan ilişkilerinde ahlaksal bakımdan kötülükkendisiyleçarpışır;kendikendisiniortadankaldırıpyokederekyerini,ağırbirilerlemeyle,ahlaksaliyilikilkesinebırakır.

İmdi nesnel bakımdan, yani teoride, ahlakla politika arasında karşıtlıkyoktur. Pratikte, yani öznel bakımdan ise, insanların bencil eğilimleriyüzünden her zaman böyle bir karşıtlık var olacaktır. Böyle bir savaşım dadevamlı erdemin üstünlüğünü sağlayacaktır. (Tu ne cede malis, sed contraaudentior ito – Kötülüğe boyun eğme, tersine ona yüreklice karşı koy –Vergilius.)

Erdemin en yürekli atılımı, bize zorla kabul ettirilebilecek kötülüklere veesirgemezliklere sarsılmaz bir biçimde karşı koymasından çok, aldatıcıyalanınınvehainsofizmalarınınbiziinsanınsevgisininsüreksizliğininbütünsuçların özürü olduğuna inandırmaya yeltenen, içimizdeki o kötü ilkeyesaydırmasıveonuyenmesidir.

Pratikte politikacı–ahlakçı şöyle diyebilir: Yöneticiyle halk ya da kendiaralarında uluslar, birbirlerine karşı savaşmak için, güç ve hile kullanarak,sürekli barışın biricik temeli olabilecek hukuk düşüncesine saygıgöstermemekle suçlu durumuna düşmelerine karşın, birbirlerine karşılıklıolarak haksızlık yapmamaktadırlar. Çünkü bunlardan birisi, kendisine karşıaynı derecede kötü niyetli olan diğerine karşı ödevini yerine getirmezse,bunlar birbirlerini yok etmekle layık oldukları cezayı adaletli bir biçimdeçekiyorlardemektir;neyazıkkibumücadeledengeriyebuoyunuyüzyıllarcasonraya, yüzyılların ötesine götürecek ve böylece gelecek nesillere korkunçderecede uyarıcı örnekler vermeye yetecek kadar insan kalmaktadır.Dünyanın akışını düzenleyen Tanrısal Takdir, insanda hiçbir zaman yokolmayan ahlaksal ilkeyi korumakla kendisini yeniden doğrulatmaktadır;çünkü insankafasınındevamlıgelişmeleriaklıdayavaşyavaş,geliştirir;bugelişmelerhukukidesiniahlaksalilkeyedahakolaycauyabilecekbirdurumagetirdiği gibi, bunu çiğneyenleri de daha kolayca suçlu duruma sokar. Eğerinsan türünün hiçbir zaman iyileştirilemeyeceğini (ıslah edilemeyeceğini)kabul edersek, belirttiğimiz gibi bozuk ahlaklı bir ırkın varlığını, hattayaratılmışolmasınıhaklıgösterecekhiçbiryücenedenönesürülemez.Fakatteorik yargılarda bulunurken sınırımızı da aşmamamız gerekir; sonsuz güç,kavrayışımızınvekavramımızınçokötelerindedir.

İştehukukilkelerininuygulamaolanağınınbulunmadığıkabuledilirseeğer,içine sürüklenilecek acıklı sonuçlar bunlardır. İmdi bu ilkelerin nesnel

gerçekliğini kabul etmek gerekmektedir. Deneye dayandırılmış politika nekadar itiraz ederse etsin, bir devletin içinde halkın ya da birbirleriyleilişkilerindeçeşitlidevletlerinuyacaklarıilkelerbunlardanibarettir.

Gerçek politika ise, daha önce ahlaka gerekli saygıyı göstermeden ileriyebiradımbileatamaz;aslındagüçvekarmaşıkbirsanatolanpolitika,ahlaklabirleştiği zaman böyle olmaktan çıkar; ahlakla politikanın bağdaşamadığıdurumlarda,ahlak,politikanınçözemediğidüğümleriçözervekoparır.İnsanhakları, yönetimi ellerinde bulunduran iktidar sahiplerinin ne derecefedakârlığı pahasına olursa olsun, her zaman kutsal tutulmalıdır. Burada,ahlakla politikayı aynı ölçüde gözetmeye olanak da yoktur; ahlakla çıkararasındaortalamabiryertutanpragmatikkoşullaraltındaortalamabirhukukda düşünülemez; politika ahlak önünde dize gelmelidir; ancak böylelikledirki,politika,sönmekbilmezbirışıklaparıldayacağıyüksekbirdüzeye,yavaşyavaşbileolsa,yükselmeyiumabilir.

II

KAMUHUKUKUTRANSANDANTAL(DENEYÜSTÜ:AŞKIN)KAVRAMLARINAGÖREPOLİTİKAİLEAHLAKARASINDAKİ

UYUMÜSTÜNE

Kamuhukukunu,devletiçindekiinsanlararasında,hattadevletlerarasında,deneyin ortaya koyduğu, çeşitli ilişkiler bakımından göz önünde tutar da,hukuk bilginlerinin yapageldikleri gibi, her türlü konudan soyutlayarakdüşünürsem,geriyeyinebiçimselbakımdanzorunlubirunsurolanherkesçeaçık olarak bilinen şey (kamuoyu önünde açık açık dile getirme; aleniyet)kalır.Busaklısızlık–gizlisizlik,herkesingözüönündeaçıkçaolupbitme,yanialeniyetolmadanadaletdeolmaz;çünküadaletherkesinönündeaçıktan,yaniancak aleni olarak düşünülebilir; bunun tersi durumda hukuk da ortadankalkar; çünkü adalet olmadan hukuk da olamaz. Herhangi bir hukuksaliddianın apaçık (aleni) olarak ortaya atılabilmesi gerekir; her davada buözelliğin bulunup bulunmadığını, yani iddia sahibinin ilkelerini aleniyetedöküpdökemeyeceğinianlamakçokkolaydır;böyleolunca,bubize,aklınapriori olarak sağladığı bir ölçüt hizmetini görebilir; bu ölçütü, öne sürülenhukuksal iddianın (praetensio iuris) haklı olup olmadığını anlamak için,hemen, teorik aklın bir tür uygulaması biçiminde kullanabiliriz. Böylecekamu hukuku ile devletler hukuku kavramlarının deneye dayanarakiçerebilecekleri şeylerin hepsini (örneğin, insan doğasının yaptırımı zorunlukılan sözde kötü yanını) bir yana bırakırsak, kamu hukukunun deneyüstü(transandantal) formülü diyebileceğimiz şu cümle ortaya çıkar: “Başkainsanların haklarıyla ilgili olan ve dayandığı genel kurallar apaçıklıkla(aleniyetle)uzlaşmayanbütüneylemvedavranışlarhakveadaleteaykırıdır.”

Bu ilke yalnızca ahlak ve erdem öğretisi bakımından, zorunlu bir ilkeolmakla kalmaz; aynı zamanda insan haklarıyla ilgisi bakımından hukuksalbirilkedirde.Gerçekten,izlediğimamacıyoketmedenaçığavurulamayacak,başarı kazanması için gizli tutmam gereken ve herkesi tasarılarıma karşıayaklandırmaksızın ortaya atılamayacak bir genel kural, herkesi tehdit edenbiradaletsizliktir;bunuakılaprioriolarakgörür.Kaldıkibuilke,bütünüyleolumsuz bir ilkedir; çünkü yalnızca neyin başkalarının haklarını ortadankaldırdığını (ihlal ettiğini) göstermeye yarar; bu, bir aksiyom gibi,kanıtlanmaya gerekseme göstermeyecek biçimde apaçık ve kesindir; ayrıca,kamuhukukundanalınmışaşağıdakiörneklerdedegörüleceğigibi,builkeninuygulanmasıdakolaydır.

I– Kamu hukuku bakımından (ius civitas): Yani iç hukuk bakımından,çoğunluğun güç çözümlenir saydığı, ama aleniyet ilkesinin kolaycaçözümlediği bir sorunla karşılaşırız: Devrimler (başkaldırmalar), istibdatçı–baskıcıbir iktidarı,yönetimi“sözdedeğil, uygulamadada” (non titulo, sed

exercitiotalis)yıkmakiçinbirulusunbaşvurabileceğimeşrubiryolmudur?Uluslarınhaklarınıçiğneyenbirtiranıtahtındanindirmekle,kuşkusuz,hiçbirkötülük işlenmiş olmaz; ama uyrukların haklarını bu biçimde elde etmeyeçalışmalarınınhaksızolduğudakuşkugötürmez; eğeruyruk (tebaa)buhakmücadelesinde yenilip, bundan sonra da en şiddetli cezalara çarptırılırsa,bununadaletsizlikolduğunuönesürerekşikâyettebulunamaz.

Bu sorunun, hukuk ilkelerinden çıkarılacak dogmatik bir dedüksiyonlaçözümlenmesiistenirse,lehtevealeyhtepekçokkanıtortayaataraktartışmakolasıdır; ama kamu hukukunun deneyüstü (yani, a priori ve transandantal)apaçıklık(aleniyet)ilkesibizibütünbugüçlüklerdenkurtarır.Builkeyegöre,bir ulus, toplumsal sözleşmenin kurulmasından önce, günün birinde,ayaklanmak niyetinde olduğunu açıkça söylemeye cesaret edebilipedemeyeceğini bir düşünsün. Hemen görülür ki, eğer bir ulus, bir anayasakurarken, bazı durumlarda yöneticiye karşı güç kullanma hakkını saklıtutarsa,egemenyöneticiyekarşıüstünbirhakkıeldeetmişolacaktır;ozamanhükümdardahükümdarolmaktançıkacaktır;bukoşul,anayasanınbirkararı,bir yargısı haline getirilmek istendiği zaman, anayasayı kurmak mümkünolamayacaktır; ulus da sözleşme ile güttüğü amaca erişemeyecektir.Ayaklanmanın haksız oluşu, bu ayaklanmaya olanak veren kurallarınaleniyete dökülmesiyle, amaca varışı olanaksız kılmasından anlaşılır; imdi,zorunlu olarak, bunu gizli tutmak gerekecektir. Fakat devlet başkanıbakımından böyle bir zorunluluk yoktur; devlet başkanı, devrimcileri(başkaldıranları), bunlar önce kendisinin anayasayı çiğnemiş olduğunusavunsalarbile,ölümlecezalandıracağınıçekinmedenilanedebilir,herbiriniherkese karşı koruyabilme gücüne sahip olmasa, her birine kumanda etmehakkına da sahip olamayacağı için, devlet başkanının karşı durulmaz vedokunulmazbirgücüolmasıgerekir (nitekimbu ilkeninbütünanayasalarcada böyle kabul edilmesi zorunluluğu vardır). Böyle bir kudreti olduğunainananbir hükümdar, genel kurallarını ilan etmeklekendi amaçlarına aykırıdavranmışolmaktandakorkmaz.Builkeninbukadaraşikâr,açıkolmayanbirsonucu da şudur: Eğer ulus başarılı bir ayaklanma yaparsa, hükümdar,tahtından inerekbiruyrukdurumunadüşeceği için,yine tahtaçıkmaküzereyeni bir başkaldırıya, devrime girişmemelidir; ama geçmişteki yönetimihakkındahesapvermekendişesiyledekarşıkarşıyabırakılmamalıdır.

II– Devletler hukuku bakımından: Devletler hukukunun olması içinhukuksalbirdurumagereksinimvardır.(Buhukuksaldurum,insanıngerçekhak sahibi olmasının da koşuludur.) Bir kamu hukuku olması bakımından,devletler hukuku, herkese hakkını gösteren genel bir iradenin açıkça ortaya(aleniyete) dökülmesi düşüncesini de önceden içerir. Bu hukuksal durumun(statusiuridicus),birdevletanayasasınındayandığızorlamayasalardanfarklıolarak,yukarıdasözünüettiğimiz,çeşitlidevletlerdenkurulufederasyongibi,

serbest ve devamlı bir birliğe dayanan asıl, temel bir sözleşmeden doğmasıgerekir.

Doğal durumda, gerçek ve tüzel kişileri gerçekten birbirine bağlayan birhukuksaldurumunyokluğunda,ancaközelhukuktansözedilebilir.Buradadapolitika ile, hukuk öğretisi olarak anlaşılan, ahlak arasında bir çelişmegörmekteyiz; bu çelişme ise, genel kuralların aleniliği (açıklığı) ilkesininuygulanmasıyla kolayca ortadan kaldırılabilir. Şu koşulla ki, uluslarfederasyonunun amacı, ancak barışın sürdürülmesi olmalı, federasyon fetih,yani bir ülkeyi ele geçirme amacı gütmemelidir.Aşağıda, politika ile ahlakarasındaçelişmeyaratanbirkaçsorunlaonlarınçözümyollarınıgösteriyorum:

1.Eğerbirdevlet,başkabirdevlete,bağımsızbirbölgeyi(eyaleti)bırakmagibi mali ya da herhangi başka bir yardım sözü vermişse, sözünü tuttuğutakdirdekendigüvenliğitehlikeyegirecekse,şuikiyoldanbirinebaşvurmaklasözünden dönebilir mi? Bir hükümdar olarak, davranış biçimi hakkındakimseyehesapvermeyecekbirdurumdabulunmaktadır;sonrada,devletinenyüksek memuru olması bakımından, devlete hesap vermekle yükümlüdür;böylece,ilkniteliğiyleherhangibiryükümlülükaltınagirmişse,ikinciniteliğisayesinde de bu taahhütten kurtulabilmektedir. Fakat bir devlet ya da budevletinbaşkanı,bugenelkuralıbenimsediğiniaçığavurursa,ötekidevletleronunlailişkiyegirmektenkaçınacaklarvebutüriddialarakarşıkoymakiçinaralarındabirleşeceklerdir;budapolitikanın,bütünkurnazlığınakarşın,içtendavranmakla, izleyeceğiamacıeldenkaçıracağını,dolayısıyladasözügeçengenelkuralınhaksızolduğunukanıtlar.

2.Korkunçbirgüç(kudret)(potentiatremenda)halindegelişenbirdevlet,komşuları için kaygı kaynağı olduğu zaman, bu devletin ötekilerini, eğeristerse,baskısıaltınaalabileceğinidüşünerek,dahaazgüçlüolanlar,bubüyükdevletkendilerineöncedenbirhaksızlıkişlemesebile,birleşerekonasaldırmahakkınasahipmidirler?

Bu durumda, bu kuralı açıkça savunacak bir devlet yıkımdan kurtulmakyerine, onu büyük bir hızla üzerine çekmiş olacaktır. Çünkü üstün devlet,ötekilerinden önce davranacaktır; küçük devletlerin aralarında birleşmeleriise,divide et impere (böl ve yönet) yöntemini iyi kullanmasını bilene karşıancak zayıf bir savunma örgütü olacaktır. Politikanın bu kuralı, açığavurulduğuzaman,amacınıkendieliyleyokeder,buyüzdendehaksızdır.

3. Eğer küçük bir devlet, bir büyük devletin çeşitli bölgeleri arasındakiyaşamsalbağlantıyaengelolacakbirdurumdabulunuyorsa,bubüyükdevlet,küçük bir devleti egemenliği altına alabilir ya da onu kendi topraklarınakatabilirmi?

Herşeydenöncebüyükdevletinböylebirkuralıaçıkçasavunamayacağını

anlamak kolaydır; ya küçük devletler daha çabuk davranarak ona karşıbirleşeceklerdir ya da öteki büyük devletler bu avı kendileri için elegeçirmeyekalkacaklardır;buyüzdenbüyükdevletlerdekarşıkarşıyagelmişolacaklardır. Böylece bu kural aleniliğe (saklısı gizlisi olmamaya)vurulmasıyla, kamunun bilgisine sunulmasıyla uygulanabilir olmaktan daçıkacaktır; budaonunhaksızolduğununkanıtıdır.Buhaksızlık çokyüksekbirdüzeydedeolabilir;çünkükonusunedenliküçükolursaolsunhaksızlığınkendisiçokbüyükolabilir.

III– Dünya yurttaşlığı hukuku bakımından: Burada bu konudan sözetmeyeceğim; çünkü devletler hukukuna yakın benzerliği yüzünden, dünyayurttaşlığı hukukunun genel kurallarını göstermek ve değerlendirmek dekolaydır.

Devletlerhukukukurallarınınaçıktanlıkla(alenilikle)bağdaşmazlığıilkesi,politika kurallarının, hukuk öğretisi olarak anlaşılan ahlakla uyuşamadığıdurumları anlamak bakımından yetkin bir ölçüt olarak belirmektedir. Şimdihangikoşullaraltındabukurallarındevletlerhukukuilebağdaştığınıgörmekkalıyor geriye.Gerçekten, bir kuralın aleniliğe, herkesinbilgisinedökülmüşolması, bu kuralın haklı da olmasını gerektirmez; çünkümutlak olarak herşeyinüstündebir güce sahipolanbir kimse, kurallarını gizlemeyedegerekgörmez.

Devletler hukukunu gerçekleştirmede ilk koşul, her şeyden önce, genelolarak bir hukuksal durumun var olmasıdır. Barışı sürdürmekten başka biramacı olmayan bir devletler federasyonunun, devletlerin özgürlüğü ilebağdaşabilecek tek hukuksal durum olduğunu daha önce görmüştük.Politikanınahlaklabağdaşmasıda,ancakfederatifbirbirliklegerçekleşebilir(yani,birçokdevletlerintekbirdevlethalinegirmeküzereyaptıklarıortaklık,ahlak ve politikanın birbirine yaklaştırılmasıyla olasıdır); işte bu birlik, buortaklık da hukuk ilkeleri bakımından a priori ve zorunludur; her türlüpolitikanınhukuksal temeli,engenişanlamıyla,bu türmeşru(yani,yasanınve kamu vicdanının doğru bulduğu) bir federalizme dayanır; başka türlüolursa, bütün ustalığı sakıngan olmamadan (ihtiyatsızlıktan) ve gizlihaksızlıktan ibaret kalır. Böylesine aşağılık bir politikanın, cizvitlerinkinibastıran bir kazüistiği (yani, ikiyüzlülerin vicdan durumunu incelemesinebenzerbirgörünüşü)vardır.Başlıcayöntemlerideşunlardır:Sırasındakendiçıkarlarına göre yorumlayacağı (örneğin, de fait et de droit ile status quoayrımını yorumlamada) terimler kullanmaya çalışarak kaleme alınmışbulunanantlaşmalardaaçığavurulmuşbir itirazikayıtla (karşısözhakkıyla)(reservatio mentalis) hareket etmek; başkalarına kötü niyet atfedenolabilircilik (probabilismus; ihtimalcilik); onlarda umulan (muhtemel),beklenilen bir üstünlük imkânını gerçekten var sanarak, barışçı devletleri

kundaklamayıkendisiiçinhukuksalbirnedenolarakkabuletmek;venihayet,birbüyükdevletin,dünyanınenbüyükiyiliğiniişlemekbahanesiyleküçükbirdevletiyutmasınıkolaycabağışlanacakufakbirkabahatsayanfelsefisafsata(peccatumphilosophicum,peccatillumbagatelle).[63]

Ahlakı bildiği gibi kullanan politikanın bu ikiyüzlülüğü, bu kurallardanherhangibirinikendiamaçlarınauydurmakiçingerekenbahaneyidekolaycabulabilir. İnsanlara sevgi duymak gibi insan haklarına saygı duymak da birödevdir; ama insanlara sevgiduymakkoşulabağlı bir ödev, insanhaklarınasaygıduymak isemutlakvezorunlubirödevdir;yani, insan sevgisinin tatlıeğilimine,akışınakendimizibırakmazdanönce,buikinciödeveaykırıhareketetmemiş olmamızdan kesin olarak emin bulunmamız gerekir. Politika,insanların haklarını kendilerinden üstün olanlara bırakmaları konusunda,birinci anlamda (yani, etik anlamında) ahlakla kolayca bağdaşabilir; fakathukuk öğretisi olarak anlaşılan ahlak önünde politikanın dize gelmesigerekirken, politika böyle bir ahlakla herhangi bir anlaşmaya yanaşmamayıuygun bulur ve bütün ödevleri yalnızca iyilik–dileyicilik (hayırhahlık)biçiminde yorumlamayı yeğler. Oysa ne olduğu belli olmayan bu ışıktankorkan düzenbaz–entrikacı politika, filozoflara düşündüklerini açıklamakolanağınıtanısaydı,felsefe,herkeseaçıkolma(aleniyet)yoluyla,onunbütünkurallarınıngerçeközünü,niteliğiniortayadökerdi.İştebuerekleben,kamuhukukunun şu biçimde dile getirilebilecek deneyüstü ve olumlu başka birilkesiniöneriyorum:

“Amaçlarına erişebilmeleri için açıkça ortaya konulmaları gereken bütünkurallar,hemhukukavehemdepolitikayauygundur.”

Gerçektenbugenelkurallar,amaçlarınaancakaleniolmaklaerişebilirlerse,budurumdakamunungenelamacına(mutluluğa)dauygunolmalarıgerekir;böyleolunca,bunlartemel(asıl)göreviherkesinhalindenmemnunolacağıbirdurumsağlamayauğraşanpolitikaylabağdaşmaktadır.Eğerbuamaca,ancakalenilik,yaniherkeseaçıklıkyolundan,birbaşkadeyişle,hertürlüitimatsızlıknedenini ortadan kaldırarak erişilmesi gerekirse, bu kuralların kamununhukukuyla da bağdaşması gerekir; çünkü bütün amaçlar arasında bir uyumancakbuyoldansağlanabilir.Builkeninaçıklanmasınıvetartışılmasınıbaşkabiruygunzamanabırakıyorum;burada,builkeninyalnızca,deneyüstü,(yani,apriorivedolayısıylada transandantal)olduğunuekleyeceğim;bunedenle,builkehertürlüempirikkoşullardan(yani,mutlulukteorisinden),maddiyasadüşüncesinden uzak olarak, yalnızca genel yasallık biçimi bakımından elealmakgerekir.

Eğer kamu hukukunun egemenlik alanını yaymak, hükümranlığınıgerçekleştirmek, yerinde bir ümidin de desteklediği bir ödev ise, aslındaateşkesten başka bir şey olmadığı halde şimdiye değin yanlış olarak barış

antlaşmaları adı verilen antlaşmaların yerine geçecek Sürekli ya da Kalıcı(Ebedi)Barış,boşbirfikir(ide)değil,amaçözümünüyavaşyavaşeldeedenveamacınaheranbirazdahayaklaşanbirsorundur;çünküaynı ilerlemeningitgidekısalanzamanlarda,yakınbirgelecektegerçekleşeceğiniümitetmekgerekir.

[1]İkincibasıma(1787)alınmamıştır.

[2]

…Malımülküpekçokolan,

soyumdangelenlerleöylesinegüçlüolanben…

şimdiyoksullaşmış,birsürgüngibiitilipkakılıyorum.

(Ovidius,Başkalaşımlar)

[3] Çağımızın düşünüş biçimindeki sığlık ve yoksulluk ile ilkelere dayalısağlambiliminsoysuzluğundanvedüşüşündenyakınmalaroradaburadaarasıra işitiliyor. Ancak ben, matematik, fizik vb. gibi temelleri sağlam (iyi)kurulmuş bilimlerin bu yergiyi hiç de hak etmediklerini; tersine, bunlarınpekinlik bakımından eski ünlerini koruduklarını, hatta fizikte ise bunuaştıklarını bile görüyorum son zamanlarda. Bu bilimlerdeki ilkelerin herşeydenöncedüzeltilmesineçalışılsaydıeğer,bilgilerinötekitürlerindedebuaynı ruhetkinbirbiçimdekendinigösterirdi.Budüzeltmeyapılmadığı için,dahaçok,kayıtsızlık,kuşkuvenihayetciddibireleştiri,derinbirdüşünüşünkanıtları olmaktadır. Çağımız özellikle, her şeyin kendisine boyun eğmekzorunda olduğu, bir eleştiri çağıdır. Din kutsallığına, yasalar dagörkemliliklerine dayanarak kendilerini, çoğu kez, bu eleştiriden sıyırıpkurtarmak istiyor. Ama böylece kendilerine karşı haklı bir kuşkuuyandırıyorlar ve aklın, ancakkendisinin özgür ve herkese açık sınavından,sınamasından geçenler için kabul ettiği o katkısız saygıya hakkazanamıyorlar.

[4]Evindekal,ozamaneşyanınnasılyıpranmışolduğunugöreceksin.

[5] Deneysel yöntemin tarihinin başlangıçta pek iyi bilinmeyen ilkadımlarınıburadatamvekesinolarakizlemiyorum.

[6]Fizikçilerdenödünçalınanbuyöntem,deneylemearacılığıylakabulyada reddederek, katkısız aklın unsurlarını aramayı içerecektir. Oysa doğabiliminde (fizikte) olduğu gibi, katkısız aklın önermelerinin de (özelliklebunlar mümkün her deneyin sınırları dışına çıkmayı göze aldıklarında)nesnelerini incelemeye izin veren mümkün bir deney yoktur. O halde buaraştırma, yalnızca a priori olarak kabul edilen ilke ve kavramlar üzerindeyapılacaktır; öyle ki bu ilke ve kavramların nesneleri de yalnızca farklı ikigörüş açısından dikkate alınacaklardır: Bir yandan, deneydeki anlamayetisininvedurumlarınnesneleriolarak,öteyandandakavranılmaktanbaşkabirşeyolmayannesnelerolarakkibunlarsoyutkatkısızaklınnesneleriolup,deneyinsınırlarıüstüneçıkmayaçalışırlar.İmdieğernesneler(şeyler)buçiftgörüş açısı altında dikkate alınacak olurlarsa, katkısız aklın ilkesi ile biruyuşma sağlanır; nesneler yalnız tek görüş açısından dikkate alınırlarsa ozaman akıl kaçınılmaz olarak kendisiyle çatışmaya –çelişkiye– düşer vedeney de bu ayrımın doğruluğunu temellendirip buna karar verecek birdayanaktır.

[7]Katkısızaklınbudeneyiilekimyacılarınsıksıkindirgemedeneyiyadagenelliklesentetiksüreçadınıverdiklerişeyarasındaçokyakınbirbenzerlikvardır.Metafizikçininçözümlemesiise,fenomenlerolarakgörünenşeylerilekendinde–şeyleri bilmek için, a priori katkısız (salt) bilgiyi birbirinden çokfarklı iki elemana ayırır. Diyalektik ise, bunları koşulsuz olanın zorunluakılsalide’siileuzaklaştırmak,uyumiçinekoyabilmekiçinyenidenbirleştirirve gerçekten de doğru olan bu ayrım sayesinde ancak böyle bir uyuşmanınsağlanabileceğinigörür.

[8] Böylece, Kopernikus’un başlangıçta bir varsayım olarak kabul ettiğigökcisimlerininhareketlerineilişkintemelyasalarkuramımutlakbirkesinlik(doğruluk) olarak kurulmuş oldu; bu genelgeçer (kesin) doğruluk, aynızamanda, evreni bir arada tutan o görünmez güce (Newton’un genel çekimyasasına –evrensel Gravitation’a– Çev. n.) bir açıklık ve aydınlık getirdi.Kopernikus, gözlenen hareketlerin açıklanışını, duyuların tanıklığınabaşvurmaksızın, ki doğru olan yine de bu değildir, deneyini yalnızgökcisimlerine değil de gözlemciye de dayandırmamış olsaydı eğer,Newton’un genel çekim yasası da hiçbir zaman ortaya çıkmayacaktı. İşteserimlemiş olduğum katkısız aklın eleştirisindeki bu yenimetafizik yöntemdeğişikliğini, bu önsözle, tıpkı Kopernikus’un varsayımı gibi bir varsayımolarak sunuyorum. Eleştiri’nin kendisinde de bu konu hipotetik (koşullu)olarak değil, fakat apodiktik (genelgeçer) olarak, bizim uzay ve zamantasarımlarımızın yapısından ve anlama yetisinin temel kavramlarından yolaçıkarak ele alınıp kanıtlanacaktır. Burada bu tür yeniden bir biçim verişin(reformun) ilk denemelerinin daima hipotetik görünen özelliğini ortayaçıkarmakiçinkonuyubirvarsayımolaraksunuyorum.

[9]Geriyeyapacakbirşeykalmışsa,hiçbirşeyyapılmamışsayılır.

[10] Bir nesneyi bilmek için, ister onun gerçekliğinin deneylenmesinintanıklığı ile, ister aklın a priori yolu ile, bunun mümkün olduğunu ondakanıtlamamgerekir.Fakatben,kendimleçelişmeyedüşmedenistediğimgibidüşünebilirim; yani benim kavramım mümkün bir düşünce olsun, öyle kibütünolasılıklarınbiraradabulunduğubirdurumda,bukavramabirnesneninkarşılık olup olmadığını yanıtlayamasam da, böyle bir kavrama nesnel birdeğer (geçerlilik) yüklemek için (gerçekbirmümkün–olası–durum, çünküilkiyalnızcamantıksaldır)dahafazlabirşeygerekir.Fakatbufazladanşeyi,bilginin teorik kaynaklarında aramaya gerek yoktur, o pratik kaynaklardabulunabilir.

[11]Benimlebirliktebilmediğişeyi,tekbaşınabilirgörünmeyiistiyor.

[12]Bubasımdayapmışolduğumtekilave–vekanıtlamayöntemindekitekekleme–psikolojikidealizminyenibiryadsınışı(sayfa:275)vedış–dünyanınsezilişinin (içgörüsünün) nesnel gerçekliğinin kesin bir kanıtlanması –mümkünolduğunainandığımbutekkanıtlama–ileilgilidir.Bununlabirlikte,metafiziğin temel amacına ilişkin olarak idealizmin savunmasız görünüşü(amagerçektebuböyledeğildir)felsefevegenelortakduyu(insanaklı)içindaima bir skandal olmuş ve bilgilerimizin tüm maddelerini, içeriklerini,kendimizle ilgili olanı bile içinden çekip çıkardığımız dış şeylerin varlığınainanç adına yalnızca bunlara dayanılmıştır; işte biri çıkıp da bundan kuşkuduyacak olursa, ona hiçbir yeterli kanıtla karşı koyamıyoruz. Bu kanıtınseriminde bazı karanlık noktalar bulunduğu için –üçüncü satırdan altıncıyadeğin–bukısmınşubiçimdedeğiştirilmesiniistiyorum:“Oysa,busüreklilikbenim içimde bir seziş (içgörü) olamaz; zira, bende bulunabilen varlığımınbelirlenimilkelerininhepsitasarımlardırveböyleolduklarıiçindekesinliklebu tasarımlardanayrıvesürekliolanbazı şeylerevebunlarındeğişmelerinegereksinme duyarlar –ve sonuç olarak da tasarımların değiştiği aynı zamaniçindeki varlığım da belirlenmiş olur.” Benim içimde olanın doğrudandoğruya şu anda yalnız bilincinde olmam, yani şeyleri–nesneleritasarımlamanınbilincindeolmamvenihayet,butasarımınbenimdışımdavarolupolmadığınakarşılıkolabilecekherhangibelirsizbirşeyindaimageriye–artakalması gibi bir görüşle yukarıdaki kanıta karşı çıkılabilir. Fakat iç–deneyimim ilezaman içindekivarlığımınbilincindeyim (vedaha sonrakininiçindebulunanöncekiyetinindebelirlenebileceğininbilincindeyim)vebudabenim tasarımımın yalın bir bilincine sahip olmaktan daha fazla bir şeydir;fakatgerçektendeaynızamandavarlığımabağlıolanvebenimdışımdavarolanherhangibirşeyegöreyalnızcabelirlenebilenvarlığımınempirikbilinciile özdeştir, onunla aynıdır. Zaman içindeki varlığımın bu bilinci demekoluyor ki, benim dışımdaki herhangi bir şeyin bir ilişkisinin bilinci ileözdeştir; ve bu yüzden fiksiyon değil fakat deney, imgelem (imajinasyon)değil,fakatduyular,dışsalolanı,dış–dünyayıayrılmazbirbiçimdebenimiçduyumuma bağlarlar; çünkü dış duyu kendi içinde, benim dışımda olan,gerçekherhangibirşeyilesezginin(içgörünün;Anschauung)ilintisidir;vebuherhangi bir şeyin gerçekliği, onun imgelemine karşıt olarak, yalnızcaolabilirliğinin koşulu olarak içi deney ile ayrılmaz bir bağlantı üstündeyükselir. Tasarımlamada varlığımın zihinsel bilincine gelince: Bu, anlamyetimin bütün aktlarına (edimlerine) ve bütün yargılamalarına katılanBen(im)‘dir. Buna aynı zamanda zihinsel seziş (içgörü) ile varlığımın birbelirleniminidekatabilirim;imdibenimdışımdavarolanherhangibirşeylebirilintininbilincibubelirlenimezorunlubirbiçimdeaitolmayacaktır.Oysabu zihinsel bilinç kuşkusuz önce gelir, fakat içinde yalnız varlığımınbelirlenebileceği doğrudan sezgi (içgörü) duyusaldır ve zaman (uzay)

koşullarına bağlıdır; ve bubelirlenim–sonuçolarakda iç–deneyin kendisi–benimiçimdeolmayansürekliherhangibirşeyedayanır,bununardındanda,benim dışımda olamaz ve onunla ben kendimi ilişkiler içinde düşünürüm.Böylecedışduyumungerçekliğizorunluolarak,genelliklebirdeneyinimkânıiçiniç–duyunungerçekliğinebağlıdır,yanizamaniçindekendiminvarolduğubilincine sahip olmam gibi, benim dışımdaki bütün şeylerin de kesin birbiçimde bilincine sahip olurum. Fakat benim dışımdaki nesnelere gerçekolarak hangi verilmiş sezgilerin tekabül ettiğini bilmeye, başka bir deyişle,hangi sezgilerin imajinasyona değil de, dış duyuma ait olduklarını ortayakoymayagelince,herözeldurumda,birimgelemdengenelliklebirdeneyi(içdeneyide)ayırmayayarayacakkurallarabağlıkalarak:Gerçeklikolarakvarolanbirdışdeneye ilkedaimadayanmaktadıryadaüzerindedaimailkeminyükseldiği kurallara göre gerçekten var olan bir dış deney söz konusuduryargısına varmamız gerekir. Ayrıca şu dikkate değer nokta da (göstergede)aşağıya eklenebilir: Varlık içinde sürekli olan herhangi bir şeyin tasarımı,sürekli tasarımlaaynışey,yaniözdeşdeğildir;çünkübusürekli tasarımçokdeğişken ve oynaktır, tıpkı bütün tasarımlarımızda, maddeninkilerde deolduğu gibi; ve bu yüzden onlar benim dışımda ve benim bütüntasarımlarımdanayrıbirşeyolmakzorundabulunansürekliherhangibirşeyleilişki içindedirler ve onların varlığı benim kendi varlığımın belirlenimindezorunlu olarak bulunur; ve onunla yalnızca, eğer aynı zamanda dışta da(kısmen)değilse,aslaiçselolarakyeralmayacakolantekbirdeneykurarım.Bununnasıl olduğunagelince, zaman içinde sürüpgidenbir şeyi genelliklenasıl kavradığımızı açıklayamadığımızı açıklayabiliyoruz yalnızca, yaniburadaaçıklamaktandahabaşkabirşeyyapamıyoruz;veböylecededeğişenşeyin eşzamanlılığı ve birlikte varlığı ile değişme kavramı ortaya çıkmışoluyor.

[13]Saltdoğabilimi(fizik) içinbusöylenendenkuşkuduyanlarçıkacaktır.Ancak asıl fiziğin (empirik) başlangıcında bulunan maddenin ayrı birniceliğinin sürüp gitmesi, süredurum, etki ile tepkinin eşitliği vb. gibiönermelere şöyle bir göz attıklarında, o zaman bu ilkelerin bir salt fiziği(physikumpuram)yadarasyonelfiziği(physikumrationalem)oluşturdukları,bunundadaryadagenişolanbütünçevresi (alan) ileözelbirbilimolarakayrıca düzenlenmeye hak kazandığına da çok geçmeden kanaatgetireceklerdir.

[14]Buradaözgürlüğün,ahlakyasasınınkoşuluolduğunusöylediktensonra,yazının devamında, özgürlüğün bilincine varabilmemizin koşulunun herşeyden önce ahlak yasası olduğunu söylediğimde, kimse bu noktada birtutarsızlıkla karşılaştığı kuruntusuna kapılmasın diye yalnızca şu kadarınıhatırlatacağım ki, özgürlük gerçi ahlak yasasının ratio essendi’si (varlıkdüzeni)dir, ama ahlak yasası da özgürlüğün retio conescendi’si (bilgidüzeni)dir. Çünkü ahlak yasası daha önce aklımızda açıklıkla düşünülmüşolmasaydı, özgürlük (diye) gibi bir şeyi (kendi içinde bir çelişme taşımasabile) varsaymakta kendimizi hiçbir zamanhaklı göremezdik.Amaözgürlükdeolmasaydı,içimizdekarşılaşabileceğimizbirahlakyasasıhiçbulunmazdı.

[15] Ne duruyorsunuz? İsteksiz olsalar gerek. Ama yine de mutlu olmakellerindedir.Horatius

[16]Özgürlükolaraknedenselliğinahlakyasasıile,doğamekanizmiolaraknedenselliğin de doğa yasası aracılığıyla birleştirilmesi, hem de bir ve aynıöznedeyaniinsandakurulması;insan,ilkiyleilişkisibakımındansaltbilinçtekendi–başına–varlık olarak, ikincisiyle ilişkisinde de deneysel bilinçtefenomen (görünüş) olarak tasarımlanmadığı sürece olanaksızdır. Buyapılmadıkçadaaklınkendikendisiyleçelişmesikaçınılmazdır.

[17]Buyazıyıyermekamacıylabirşeylersöylerkenbireleştirmen,buradayenibirahlakilkesinindeğilde,yalnızcayenibirformülünortayakonduğunudile getirmekle belki de farkında olmadan doğru bir noktaya dokunmuştur.Zatenyenibirahlakilkesiönermeyiveaynızamandabunuilkolarakbulmuşgörünmeyiisteyenkim?Sankiondanöncebütündünyaödevinneolduğunubilmiyormuşyadagenel (tam)bir yanılma içindebulunuyormuşgibi.Amabir problemi çözmek üzere ne yapılması gerektiğini tam bir kesinliklebelirleyecek ve yanılmaya yer vermeyecek eksiksiz bir formülün birmatematikçiiçinneifadeettiğini,nekadarönemliolduğunubilenbirkimse,genellikle bütün ödev kavramı konusunda aynı işi görecek bir formülüönemsizvegereksiz(onsuzedilebilir)birşeysaymayacaktır.

[18]Ayrıcabana,arzulamayetisiyadahazduygusukavramınıdahaöncedennedenaçıklamadımdiyedebireleştiriyöneltilebilirdi;bukonudapsikolojideverilen açıklamanın zaten bilinmesi gerektiğine göre, böyle bir karşı çıkış(saldırı)yersizbileolurdu.Fakattanımorada,arzulamayetisinibelirlemenintemeline haz duygusu konabilecek biçimde yapılabilir (gerçekten degenellikle böyle yapılıyor); ama o zaman pratik felsefenin en üstün ilkesi,zorunluolarakdeneyselhalegetirilmişolur,oysa ilkçözülmesigerekenşeydebudur;bueleştirideiseböylebirşeybütünüyleçürütülüyor.Bunedenledeaçıklamayıburadagerektiğibiçimdevereceğim;öylekibutartışmalınoktayıuygun olabildiği yere kadar daha başlangıçta bir sonuca bağlamadanbırakayım. Yaşam bir varlığın, arzulama yetisinin yasalarına göre eylemdebulunabilme yeteneğidir. Arzulama yetisi ise, aynı varlığın tasarımlarıaracılığıyla, bu tasarımların nesnelerinin gerçekliğinin nedeni olma yetisidir(gücüdür).Haz,yaşamınöznelkoşullarıylaeylemyadanesneninuyumununtasarımıdır, yanibir tasarımınnedenselliğiningücü ilenesnesiningerçekliğiarasındaki uyumun tasarımıdır (başka bir deyişle haz, bir tasarımın, kendinesnesiningerçekliğininnedeniolabilmesiileyadaöznenin,nesneyigerçekkılıportayaçıkaracakeylemyönündegüçlerinibelirlemesineyolaçabilmesiile arasındaki uygunluğun tasarımıdır –Çev. n.) Psikolojiden ödünç alınankavramların eleştirilmesiyle ilgili yapılacak iş bu kadar; geri kalanınıeleştirinin kendisi başarmakta. Kolayca anlaşılabilir ki, “Acaba haz herseferde arzulama yetisinin temeline konmalı mı, yoksa bazı koşullardaarzulama yetisinin belirlenişini haz izlemekle mi kalır?” sorusu, buaçıklamayla bir karara bağlanmış olmuyor; çünkü bu açıklama, yalnız saltanlama yetisine özgü, deneysel hiçbir şey taşımayan özelliklerden, yanikategorilerden oluşturulmuştur. Kavramın çoğu zaman pek geç ulaşılançözümlenmesindenönce,yargılarını cesurca (atak)bir tanımlaönceden ilerisürmemek,felsefenintümüneöğütlenmeyedeğerbirönlemolmasınakarşılıkbu önlem çoğu zaman alınmaz. Gerek teorik gerekse pratik aklın eleştirisiboyunca görülecektir ki, felsefenin eski dogmatik gidişinin bazı eksiklerinigidermekvekavramlaraklıntümüyleilgisiiçindekullanılmadanöncedikkatiçekmemişbazıyanlışlarıdüzeltmekiçinçeşitlifırsatlarortayaçıkacaktır.

[19] Beni burada düşündüren şey, karşılık oldukları kavrama bir zarargelmesin diye bunca özenle seçtiğim deyimlerin (terimlerin)anlaşılmamasından çok, yanlış anlaşılmasıdır. Böylece pratik aklınkategorileri çizelgesinde, Kiplik (Modalite) başlığı altındaki izin verilen veizin verilmeyen (pratik–nesnel olarak mümkün ve mümkün olmayan) ilehemenarkadangelenödevveödeveaykırıolan,dilingündelikkullanılışındaaşağı yukarı aynı anlama gelirler; fakat burada ilki, mümkün pratik birbuyruğauygunyadakarşıolananlamına(geometrivemekanikproblemlerinçözümündeolduğugibi);ikinciside,okuldagerçektenbulunanbiryasaylabutürlü bir ilişki içinde olan şey anlamına gelir, bu anlam farkı, pek alışılmışolmamakla birlikte, dilin gündelik kullanılışında da yabancı değildir. Bunedenle örneğin söylev veren bir kimsenin, yeni sözcükler ve deyimleruydurmasına izin verilmemiş, ozana ise bir ölçüde izin verilmiştir; amaburada bu her iki durumda da bunun bir ödev olduğu akla gelmez. Çünküsöylevcilik (hatiplik) ününü sarsmak isteyeni kimse bundan alıkoyamaz.Burada yalnızca, buyrukların sorunsal (problematik), onaylayıcı (assertorik)ve zorunlu (apodiktik) belirleme nedenleri olarak farklılığı söz konusudur.Aynı biçimde, başka başka felsefe okullarındaki pratik yetkinliğin ahlakidelerini karşı karşıya getirdiğim notta, ikisinin de aslında ve nesnel olarakaynışeyolduğunusöyledimsede,bilgelikidesinikutsallıkidesindenayırdım.Ancak orada yalnızca Stoalı insanın kendisi için kabul ettiği, yani öznel,insanabirözelnitelikolarakverilen,yüklenenbilgeliğianlıyorum.(Stoalınınsözünüettiğierdemsözü,belkiokulunundahaiyibirözelliğiolabilir).Amasalt pratik aklın bir postülasının dile getirilişi, salt matematiğin, zorunlukesinliktaşıyanpostülalarınınanlamıylakarıştırılsa,birçokyanlışanlamalarayol açabilir. Matematiğin postülaları, nesnesi teorik olarak a priori tamkesinlikleöncedenmümkünolarakbilinenbireyleminimkânınıkoyarlar.Saltpratik aklın postülası ise, bir nesnenin kendisinin (Tanrı‘nın ve ruhunölümsüzlüğünün) imkânını,zorunlupratikyasalaradayanarak,yaniyalnızcapratik bir aklın yararı için koyar. Çünkü konan bu imkânın (olanaklılığın)kesinliği, teorik, yani zorunlu, ama nesne açısından bilene bir zorunlulukdeğil; nesnel, amapratik yasalara uyması için özne bakımından zorunlu birkabul,dolayısıylayalnızcazorunlubirvarsayımdır.İştebuöznelvedoğruvekoşulsuzakılzorunluluğuiçindahaiyibirdeyimyadaterimdüşünemedim.

[20]Birkliğebağlılığıgösterenadlar,hepbirçokhaksızlıklarayolaçmıştır;örneğin,dışşeylerleilgilitasarımlarımızınbudışşeyleringerçeknesnelerinikarşıladığını (yani, tasarımlarımızın dış nesneleri gerçekten var ettiklerini)yalnızcakabuletmeyip,aynızamandabunuısrarlasavunan,fakatbuşeyleringörülenme(sezilişi,Anschauen)biçiminionlaradeğil,insanınruhsalyapısınabağlamakisteyenbirisiiçin,bukimsebiridealisttirdendiğigibi.

[21] Empirik ilkeler olarak kullanılan kavramların a priori katkısız (salt)bilme yetisi ile bir akrabalık ilişkisine sahip oldukları varsayıldığında, builişki (bağlantı) nedeniyle kavramlara transandantal bir tanım vermeyidenemekyararlıolur:Buöylebirtanımdırki,sözkonusukavramileötekilerarasındaki farkı yeterli bir biçimde yalnız gösteren katkısız kategorilerlebilmeyi sağlar. İzlenenbuörnek (yol),kendiproblemindekiempirikverileribelirlenmemişlik içinde bırakan matematikçininkiyle aynıdır ve onlarınilişkilerinikendisaltsentezleriiçindeyalnızcaaritmetiğinkatkısızkavramlarıaltındadüzenekoyarveböyleceçözümü (sonucu)genelleştirmişolur.Bunabenzer bir süreci benimsediğim için (Pratik Aklın Eleştirisi, Önsöz s. 16)suçlandım ve arzulama yetisi ile ilgili tanımımda yanıldığım öne sürülerekeleştirildim;buarzulamayetisi,kenditasarımlarıaracılığıyla,butasarımlarınnesneleriningerçekliğininnedeniolaraktanımlanmıştır;amadenildiki,basitisteklerdearzulardırvebuyalınisteklerkonusundaherbirkimse,yalnızbuisteklerin aracılığıyla, onların nesnelerini varlığa çıkarabilmekgönüllülüğünden kaçınabilmeye hazırdır. Fakat bu da insanı, kendisiyleçelişkiye sokan arzuların, onun içinde bulunduğu düşüncesinden başka birşeyi kanıtlamaz. Bu durumda o, yalnız kendi tasarımıyla nesneninüretilmesini, hiçbir etkin başarı ümidi olmaksınız, amaçlar; nesneninüretilmesi için bu tasarım tarafından belirlenmek zorunda oldukları (dolaylıbir biçimde) kendi mekanik güçlerinin (psikolojik olmayan güçleri böyleadlandırabilirsem eğer) bilincinde olarak bunlar ya yetersizdirler (nesneyigerçekleştirmeamacınadenkdüşmezler–araçlarınmüdahalesinedeniyle)yada olanaksız bir şeye girişirler, örneğin geçmişi açıklamak (O mihipraeteritos… gençliğimde, eskiden vb.) ya da sabırsız bir bekleyişle biziarzulananzamandanayıranarayı(zamanparçasını)yıkıpyokedebilmekgibi.Şimdi tasarımlarımızın (ve onların boşluklarının, uygulamadakieksikliklerinin) yetersizliğinin bu tür fantastik arzuları içinde bulunanbilincimiz, onların nesnelerinin nedenleri olarak karşımıza çıkar; bununlabirlikte onun nedensel ilişkileri ve nedenselliklerinin tasarımı her istektevardır (içerilir) ve o istek bir duygulanım (arzunun daha şiddetlisi) olduğuzamanözelliklekendinigösterir.Bu türduygulanımlar,yüreğikabartıp,onutakatsiz düşürüp, gücünü kurutup tüketerek, tasarımların bu güçler üzerindetekrar tekrar kullanılmasından çıkan, doğan bir gerginliği gösterirler; fakatzihni (ya da ruhu) sürekli biçimde, arzulamanın olanaksızlığını göstererek,yeniden bıkkınlığa terk ederler. Hatta büyük ve kaçınılmaz gibi görülenkötülüklerden kurtulmak ve doğal olarak imkânsız erekleri gerçekleştirmekiçin pek çok batıl inançlar aracılığıyla da kanıtlanmıştır ki bu tasarımlarınnesneleri ile aralarında nedensel bir ilinti vardır, ama bu bağıntı, etkiyigösterebilecek bir gücün yetersizliği nedeniyle bilinç tarafından asla ortayakonamaz.Bilinçlibirbiçimdeüzerlerinegidildiğindeboşolduklarıanlaşılan

bu tür arzulamaları oluşturma eğiliminin niçin yapımızda (içimizde)bulunduğu sorusu antropolojik– teleolojik bir sorundur.Nesneyi üretmedekigücümüzün etkililiğinden emin olmadan önce eğer güçlerimizin(olanaklarımızın)kullanımınıbelirlemek–bilmekzorundakalmamışolsaydık,bu güçler belki de büyük bir kısmıyla kullanılmamış olarak kalacaklardı;çünkü biz insanlar ortak olarak ancak güçlerimizi önce deneyerek tanımayıöğreniyoruz, olanaklarımızın sınırlarını işbaşında belirliyoruz onlarısınayarak. Boş arzuların bu yanılsaması (illusion) yapımızın iyilikçi–yardımsever–kuruluşunun (düzenlenişinin) bir sonucundan başka bir şeydeğildir.(BunotKanttarafındanikincibasımaeklenmiştir).

[22] Özgürlük aracılığıyla olan nedensellik ile doğanın nedenselliğiarasındakibutümdenfarklılığailişkinyakınmalardavarsayıldığıönesürülençeşitli sözde çelişkilerden birisi şudur: Denmektedir ki, eğer ben özgürlükyasalarına(yani,ahlakyasalarına)göreolannedenselliğedoğanınkininkarşıçıkarak engeller yarattığını ya da ona yardımı olduğunu söylersem, ilkininikinciüzerindebiretkisininbulunduğunukabuletmişolurum.Fakatsöylenenbuşeyianlamayagirişilirse,buyanlışyorumdanhemenkaçınılabilir.Doğaveözgürlükalanlarıarasındakarşıtolma(karşıtlık)yadaetkileşmeyoktur,amafenomen olarak ilki ile duyusal dünyadaki fenomenler olarak ikincisininsonuçları arasında bunlar (karşıtlık ve etkileşim) söz konusudur; ve hattaözgürlüğün nedenselliği (pratik ve katkısız aklın) özgürlüğe (insanın, yanisonuçta fenomen olarak düşünülen öznenin özgürlüğüne) bağımlı kılınandoğal bir nedenin nedenselliğidir ve onun belirlenimi özgürlük olarakkavranan zihinsel bir unsur üstünde, ama açıklanamaz bir biçimde,temellendirilmiştir. (Tıpkı doğanın duyuüstü dayanağını oluşturan zihinselunsurunundurumundaolduğugibi.)

[23] Katkısız (rein) felsefede hemen hemen daima üçlü kısımlaraayırmalarımın kuşkulu olduğu düşünülmüştür. Fakat bu durum, konununyapısındankaynaklanmaktadır.Eğeraprioriolarakbölümlemeyapılırsa,bubölümlemeçelişmeilkesinegöreyaanalitikolacaktır–vehepikikısmasahipbulunacaktır(quodlibetensestautAautnonA)çünküvarlığınyaAyadaA–değilolmasınaizinverir–yadasentetikolacaktır;vebusondurumdao,apriori kavramlardan (ama kavrama karşılık olan a priori görüden, yanidolaysız sezişten matematikte olduğu gibi çıkarımlanarak değil) çıkarılmakzorunda kalınırsa eğer, işte o zaman sentetik birliğin genellikle bilinmesinigerekli gördüğü şu noktalarla karşılaşır: (1) bir koşul; (2) bir koşullanmışolan; (3) koşullanmış olanın kendi koşulu ile birliğinden doğan kavram,böylecebölümlemezorunluolarakbirüçkısımlılık(üçleme)gösterir.

[24] Maksim, iradenin öznel ilkesidir, nesnel bir ilke ise, yani eğer akılarzulamayetisinetamamıylaegemenolsaydı,bütünakılsahibivarlıklar içinöznel olarak da pratik ilke işini görecek bir ilke olan nesnel ilke ise, pratikyasadır.

[25] Saygı sözcüğünü kullanmakla, aklın bir kavramıyla soruya açıklıkgetirecekyerde,karanlıkbirduyguarkasınasığındığımsöylenerekbanakarşıçıkılabilir.Ne var ki, saygı bir duygu olsa bile, edilgin olarak etkilenmekleduyulanbirduygudeğil,aklınbirkavramıaracılığıylakendikendineyaşanan,bundan dolayı da eğilimin ya da korkunun yarattığı ilk türden bütünduygulardan türce ayrılan bir duygudur.Kendim için doğrudan doğruya biryasaolaraktanıdığımı,saygıiletanıyorum;budaduyularımabaşkaherhangibir etkileme aracılığı olmadan, iradenin bir yasa altında bulunduğubilincinden başka bir şey demek değildir. İradenin yasa tarafındanbelirlenmesinin ve bunun bilincinin adı saygıdır; öyle ki bu saygı, yasanınözneye etkisinin sonucu olarak görülür, nedeni olarak değil. Aslında saygı,bensevgimiyıkanbirdeğerintasarımıdır;dolayısıylaneeğilimnedekorkunesnesisayılabilecekbirşeydir,hernekadarbunlarınherikisinedenkdüşenbirşeytaşıyorsada.Demekkisaygınınnesnesiyalnızveyalnızyasadır,hemde kendi kendimize, üstelik kendi başına zorunluymuşçasına kabulettirdiğimiz bir yasadır. Yasa olarak ona biz, ben sevgimize danışmadanboyun eğeriz; ama kendimize yine kendimiz tarafından kabul ettirilmiş biryasa olarak o, gene de irademizin sonucudur; birinci bakımdan korkuya,ikincibakımdan ise eğilimedenkdüşer.Birkişiyeduyulanbütünbir saygı,aslında,bizeörneğiniverdiğiyasaya(dürüstlükyasasına,vb.)saygıdır.Doğalyeteneklerimizi genişletmeyi de ödev saydığımızdan, yetenekli bir kişidesankibiryasanınörneğinigörüyoruz,eğitimleonungibiolmayıtasarlıyoruz,budasaygımızıoluşturuyor.Ahlaksaldenenherilgi,yalnızveyalnızyasayasaygıdır.

[26]Katışıksız(pür)MatematiğiuygulamalıMatemaktiktenyadakatışıksızMantığıuygulamalıMantık’tanayırdığımızgibi,eğeristersekkatışıksız(Saf)Ahlak Felsefesini (Metafiziği) uygulamalı olandan, yani (insanın doğalyapısına uygulanandan) ayırabiliriz. Bu adlandırma ayrıca bize şunuanımsatır; Ahlak ilkeleri insanın doğal yapısının özelliklerinde temelinibulmazlar,kendibaşlarınaaprioriolarakvarolmalarıgerekir;amabunlardanher akıl sahibi doğal varlık için olduğu gibi, insanın yapısı için de pratikkurallarçıkarılıptüretilebilmelidir.

[27] Şimdi aramızdan göçmüş bulunan saygıdeğer Sulzer, bir mektubundabana şunu sormuştur:Akıl içinepeyce inandırıcıolsalardaerdemöğretileriniçin bu kadar az şeyi başarıyorlar? Bu soruyu tam olarak yanıtlayabilmekiçin yaptığım ön hazırlık nedeniyle, cevabım gecikti. Bu yanıt ancak şöyleolabilir:Öğreticilerkavramlarınıkatkısız(pür)birdurumagetirmedilervebuhaliahlaksal iyiyegidenheryandakiyollarıbulmak içingidermek isterken,ilaçlarınıdahagüçlüyapayımderken,bozdular.Çünküensıradanbirgözlemgöstermektedir ki, gereksinimlerin (ihtiyaçların) ya da baştan çıkaranolaylarınbaskısıaltındabile,dürüstbireylemin,buyadabaşkabirdünyadakiherhangibirçıkarailişkinheramaçtanuzakvenasılgüçlübirruhlayapıldığı;kendisine benzeyen, ama çok az da olsa yabancı bir güdü ile uyarılan hereylemdennasıl üstün olduğu, onu nasıl gölgede bıraktığı tasarlanırsa, o ruhyücelir veböyle bir eylemdebulunabilmedileği doğar.Pekküçükolmayançocuklar bile bundan etkilenirler, bu nedenle de ödevler onlara başka türlüsunulmalıdır.

[28] Arzulama yetisinin duyumlara bağımlılığına eğilim denir; bu da herzaman bir gereksinimi gösterir. Rastlantısal olarak belirlenen bir iradeninaklın ilkelerinebağımlılığına ise, ilgidenir.Buda,herzamankendiliğindenakla uygun olmayan bağımlı bir iradede olur; Tanrısal irade için hiçbir ilgidüşünülemez. Ama insanın iradesi de bir şeye ilgi duyabilir, fakat ilgidendolayı eylemde bulunmayabilir. Bunlardan ilki, eylemdeki pratik ilgianlamında, ikinci iseeyleminnesnesineolan tutkusal ilgianlamındadır. İlki,iradenin,aklınkendibaşınailkelerinebağımlılığına,ikincisiiseeğilimadınaaklın ilkelerine bağımlılığına işaret eder; çünkü ikinci durumda akıl, eğilimgereksinimlerinin nasıl karşılanacağı konusunda pratik kurallar verir. İlkdurumdabeni ilgilendiren, eylemdir; ikincisinde ise (benim içinhoşolduğuölçüde)eyleminnesnesidir.Birincibölümdeşunugörmüştük,ödevdendolayıyapılan bir eylemde nesneye olan ilgisine değil de, yalnızca eyleminkendisineveakıldakiilkelerine(yasaya)olanilgisinebakmakgerekir.

[29]‘Zekâ’sözcüğüikianlamagelir:Birincisigenel–zekâ,ikincisiiseözel–zekâadınıalabilir.İlki,birinsanınbaşkalarınıkendiamaçlarıiçinkullanmaküzere etkileyebilme becerikliliğidir. İkincisi, bütün amaçları kendi sürekliyararı içinbirleştirmeyeteneğidir.Busonuncusuaslındaöylebirzekâdırki,birincinindeğeribileona indirgenirvebirinci türdenzekâya sahipolmayanbir insan için şöyle demek daha iyidir: O açıkgöz ve kurnazdır, yine debüsbütünzekideğildir.

[30] Bana öyle geliyor ki, ‘pragmatik’ sözcüğünün asıl anlamı en tambiçimdeböylebelirlenebilir.Nitekim,devletlerhukukundan,zorunluyasalarolarak değil, genel refah (gönenç) için alınan önlemlerden kaynaklananyaptırımlara pragmatik denir. Bir tarih zeki olmayı, yani dünyaya kendiyararını daha iyi –yada en azından, kendisindenönceki dünyanın sağladığıkadar– nasıl sağlayacağını öğrettiği zaman, bu tarih pragmatik bir biçimdeyazılmışdemektir.

[31] Eylemi, herhangi bir eğilimin koşulu olmaksızın, iradeye a priori,dolayısıyladazorunluolarakbağlıyorum(amayalnıznesnelbakımdan,yanibütün özel hareket nedenlerine bütünüyle egemen olan bir akıl idesinedayanarak). Demek oluyor ki bu, bir eylemin istenmesini, varsayılan birönermeden analitik olarak çıkarmayan (çünkü böyle yetkin bir istencimizyoktur), akıl sahibi bir varlığın istenci olarak irade kavramına doğrudandoğruya,onuniçermediğibirşeyolarakbağlayanpratikbirönermedir.

[32] Maksim, eylemde bulunanın özel ilkesidir ve nesnel ilke’den, yanipratik yasadan ayırt edilmelidir. İlki, aklın öznenin koşullarına (sık sıkbilgisizliğineyadaeğilimlerine)uygunolarakbelirlediğipratikkuralıiçerir;bundandolayıdaöznenin,onagöreeylemdebulunduğuilkedir;yasaise,herakılsahibivarlıkiçingeçerliolannesnelilkeveonagöreeylemdebulunmasıgerekenilkedir,yanibuyruktur.

[33] Burada şuna dikkat etmek gerekir, ödevlerin bölümlendirilmesinibütünüyle gelecekteki bir Ahlak Metafiziğine bırakıyorum; buradakini ise,rasgele bir bölümleme olarak (örneklerimi düzene sokmak için) veriyorum.Zaten ‘tam ödev’ derken, eğilimler uğruna hiçbir ayrıcalık (istisna) kabuletmeyen ödevi anlıyorum; ayrıca tam ödevler denilen yalnız dış ödevleryoktur, iç ödevler de vardır. Bu, sözcüğün okulların benimsediklerikullanılışına tersdüşmektedir;amaburadabununhesabınıvermekniyetindedeğilim,çünkübenimkininkabuledilipedilmemesiamacımbakımındanfarketmez.

[34] Erdemin gerçek yüzünü görmek, ahlaklılığı duyusal olanın kattığı herşeydenveödülünyadabensevgisininsaf,halisolmayanhertürlüsüsündensoyutlanmış olarak, serimlemekten başka bir şey değildir. İşte o zamanherkes, erdemin, eğilimlere çekici görünen başka her şeyi nasıl gölgedebıraktığını,enufakvehiçsoyutlamayapmayacakkadarbozulmamışaklınıngöstereceğienküçükçabaylagörebilir.

[35] Bu önermeyi burada ben koyuyorum. Nedenleri son bölümde yeralacaktır.

[36] Herkesin ağzında olan: Quod tibi non vis fieri (Sana yapılmasınıistemediğinşeyi)…sözününburadaölçütyada ilkeolarakkullanılabileceğidüşünülmemelidir. Çünkü bu deyiş, farklı sınırlandırmalarla da olsa, ondantüretilmiştir; genel bir yasa olamaz, çünkü kendimize karşı ödevlerinnedenini,başkalarınakarşısevgiödevlerini(zira,pekçokkimse,başkalarınaiyilik yapmanın kendisinden beklenmemesi koşuluyla, başkalarının dakendisine iyilik yapmamalarına seve seve rıza gösterirdi), son olarak dabirbirimizekarşıyapmaklayükümlüolduğumuzödevleri içermez;çünkübircinayetişleyenkimse,bunadayanarak,onucezalandıranyargıçlatartışabilir.

[37] Bu ilkeyi açıklamak amacıyla burada örnekler vermemize izinverilebilir; çünkü daha önce kesin buyruğu ve formülünü açıklamış olanörneklerinhepsideburadaaynıamaçiçinişeyarayabilir.

[38] Teleoloji, doğayı bir amaçlar (gayeler) ülkesi olarak, Ahlak ise,mümkünbiramaçlarülkesinidoğanınbirkrallığıolarakdüşünür.Birincisindeamaçlar ülkesi, olanı açıklamak için kuramsal bir idedir. İkincisinde ise,olmayanı, ama bizim yaptıklarımız ve yapmadıklarımızla gerçekleşebilecekolanı–hemdeonauygun–gerçekleştirmekiçinpratikbiridedir.

[39]Ahlakduygusuilkesinimutlulukilkeleriarasındasayıyorum,çünküherdeneysel ilgi –ister doğrudan doğruya ve yarar amacı güdülmeden, isterseböyle bir çıkar hesaba katılarak sağladığı hoşlanma aracılığıyla– bir şeyinesenliğe(iyiliğe,refaha)birkatkısınıgözetir.Yineaynışekilde,başkalarınınmutluluğunu paylaşma ilkesini, Hutcheson ile birlikte, onun benimsediğiahlakduygusuylaaynıtürdensaymakgerekir.

[40]Özgürlüğüteorikbakımdandakanıtlamakzorundakalmamakiçin,onuakılsahibivarlıklarcaeylemlerinintemelindeyalnızidedekonmuşgibikabuletme yolunu seçmeyi, amacımız açısından yeterli görüyorum. Çünkü bukanıtlama yapılmasa da, gerçekten özgür olan bir varlığı bağlayan aynıyasalar, ancak kendi özgürlük idesi altında hareket edebilen bir varlık içinyine de geçerlidir. Böylece teorinin yüklemiş olduğu yükten buradakurtulabiliriz.

[41] İlgi duyma, aklın pratik, yani iradeyi belirleyen bir neden olmasınısağlayan şeydir. Bunun için de en çok akıl sahibi bir varlığın, “ilgiduyduğundan” söz edilir, akıl sahibi olmayan varlıklar ise yalnız duyusaldürtüler duyarlar. Akıl, eyleme doğrudan bir ilgiyi ancak bu eyleminmaksiminin genelgeçerliği iradeyi yeterince belirleyecek bir nedense duyar.Yalnız böyle bir ilgi katışıksızdır (salttır). Fakat iradeyi ancak arzu edilenbaşka bir nesne ya da öznedeki belirli bir duygunun varlığının kabulüsayesinde belirleyebiliyorsa, o zaman akıl bu eyleme yalnız dolaylı bir ilgiduyar;akılkendibaşına,yanideneyişekarışmadan,ne iradenedenlerinivene de iradenin temelinde bulunan bir duyguyu bulabileceğinden, bu dolaylıilgi ancak deneysel olur, aklın salt bir ilgisi olmaz. Aklın (kendi kavrayışgücünü derinleştirmeye karşı) duyduğu ilgi ise, hiçbir zaman dolaysızdeğildir;kullanılışındaamaçlarıöncedenvarsayar.

[42] Bu yazı Berlin’de yayımlanan aylık bir dergide (BerlinischeMonatsschrift)Aralık1784yılındaçıkmıştır.Sayfa:481–494.

[43] “Bilmek ve tanımak yürekliliğini göster!” 1736 yılında AlmanAydınlanmasının önemli bir çevresini oluşturan ‘Doğrunun DostlarıTopluluğu’nun benimsemiş olduğu bu özlü deyiş Romalı düşünür ve ozanHoratius’unuzunbirşiirindenalınmıştır:

Sapereaude;

incipe!quirectevivendiprorogathoram,

rusticusexspectatdumdefluatamnis;atille

labituretlabeturinomnevolubilisaevum.

Yüreklicedüşün;

Girbuyolaseveseve!İyiyaşamayısonrayabırakankimse,

Yolundabir ırmaklakarşılaşıpdaakıpgeçmesinibekleyenköylüyebenzer;

Oysaırmakhiçdurmadanakıpgidecektir.

[44] Naturaliter maiorennes: Doğal olarak, doğa sayesinde olgunluğa veerginliğeulaşanlar,büyüyenler.(Çev.n.)

[45] Demek oluyor ki Kant’a göre, kültürel ve ekonomik gelişmenin detemelindebulunantarihselgelişmeninölçütüözgürlükdüşüncesidir;özgürlükdüşüncesi de sıkı bir biçimde aydınlanma düşüncesine bağlıdır. İşteaydınlanmadüşüncesininortayaçıkmasıveyayılıpgelişmesineönayakolankimse de Prusya Prensi II. Büyük Friedrich’tir. Kendisine ‘Philosophe deSanssouci’ (Kaygısız filozof) diyen Büyük Friedrich’in hüküm sürdüğü budöneme“AydınlanmaDönemi”yada“FriedrichDönemi”(1740–1786)denir.“Dilediğini düşün, ama buyruklara uy!” biçimindeki Friedrich’in yukarıdageçenuyarıcıilkesiyavaşyavaşbütünuluslarayayılacakveötekiuluslardagiderek özgürlüğün toplumun birlik ve barışı için korkulacak bir şeyolmadığını, insanların bağları çözüldüğü oranda kendi gelişmeleriniengelleyensınırlamalardan(önyargılardan,güvensizlikten,çıkarcılıktan,içvedışsavaşlardan,laikolmayandinlerinbaskısından,doğavekültürilebireyvedevlet çatışmasından) kendilerini kurtarabileceklerini göreceklerdir.Almanya’da Kant’ın ve Büyük Friedrich’in yanında başlıca aydınlanmacıdüşünürler olarak ChristianWolff’u, Lessing’i ve Thomassius’u görüyoruz.(Çev.n.)

[46]“Caesar,gramercilerinüstündedeğildir.”BuradaKant,belkidePrusyaKralıII.BüyükFriedrich’in(d.1712–ö.1786)Voltaire’evermişolabileceğibiryanıtasataşmadabulunuyor.BüyükFriedrich’insöylediğisanılan“Caesarest supra Grammaticam” (Caesar, gramerin üstündedir) sözü aslında 1414yılında toplanan Constance Konsilinde İmparator Sigismund tarafından şubiçimdesöylenmiştir:“EgosumrexRomanusetsupragrammaticam”(Ben,Roma İmparatoruyumve gramerin, yani dilin, üstündeyim).Öyle sanıyoruzki, bu sözü de Roma İmparatorluğu sırasında Caesar’a bir eleştiri olarakyöneltilenşusözekadargerigötürebiliriz:“EttuCaesare,civitatedarepoteshomini, verbo non potes” (Sen ey Caesar, insanlara yurttaşlık hakkıverebilirsin,fakatsözcüklereveremezsin).(Çev.n.)

[47] Bu bağlamda Kant bir başka yapıtında şunları söyler: “Çağımız biranlamda ve bir dereceye kadar bir eleştiricilik çağıdır, her şeyin dealçakgönüllülükle bu kritisizme boyun eğmesi, ona bağlanması gerekir.”(KritikderReinenVernunft,İlkBaskıyaÖnsöz’den)(Çev.n.)

[48] Kant’ın bu bağlamdaki düşünceleri ile Hegel’in aşağıda alıntısınıverdiğimizdüşünceleriarasındakiyakınlıkdikkatçekici:

“…Felsefeninortayaçıkmasıiçinözgürlükbilincigereklidirvefelsefeniniçindençıktığıhalkdailkeceözgürlüğesahipolmalıdır;pratikbakımdanisebu, gerçek özgürlüğün, politik özgürlüğün gelişip serpilmesine bağlıdır. Buözgürlük ancak, bireyin kendisini kendi için birey diye bildiği, temel, özseldiye,bireyolaraksonsuzbirdeğeresahipdiyebildiğiyerdebaşlar;özneninkişilikbilincineeriştiği,dolayısıyladamutlakolarakkendiiçinolandeğeriniolurlamak istediği yerde başlar. Nesneye –mutlak, tümel, özsel nesneye–ilişkindüşüncedeburayagirer.Düşünmekbirşeyhakkındasorusormakveoşeyitümellikbiçiminesokmak,koymakdemektir;kendinidüşünmekdemekise, kendini tümel diye bilmek, kendine tümelin belirlenimini vermek,kendineilişkinolmakdemektir.Pratiközgürlüğüntemelunsuru,öğesibununkapsamındabulunur…İmditarihtefelsefe,yalnızcaözgürdevletyapılarınınoluştuğu yerde ve durumda ortaya çıkar. Tin (Geist), doğal isteklerinden,maddeyebatmışlığındansıyrılmakzorundadır.”(Hegel,VorlesungenüberdieGeschichtederPhilosophie,s.113)(Çev.n.)

[49]Kantburadada1709ile1751yıllarıarasındayaşayanFransızfilozofuJulien Offray de Lamettrie’nin 1748 yılında yayımlamış olduğu L’HommeMachine adlı yapıtında savunduğumateryalizmine takılmakta ve bu sistemieleştirmektedir.(Çev.n.)

[50]30Eylülolanbugün13EylültarihliBüsching’inHaftalıkHaberler’inde(BüschingschenWöchentlicheNachrichten) bu aykiBerlin’inAylıkDergisi(Berlinische Monatsschrift) ile ilgili bir yazı okudum. Bu yazıdaMendelssohn’unaynısoruyabenimşimdivermişolduğumyanıtabenzerbiryanıt verdiği bildiriliyor. Bu gazeteyi henüz görmedim, yoksa yukarıdakidüşüncelerimi yayımlamazdım. Ama yine de iki ayrı kişinin birbirindenhaberli olmadan düşüncelerinin tesadüfen nasıl çakıştıklarını, aynı sonuçtabirleştiklerini göstermesinin kıyaslanması bakımından bu yazıyıyayımlıyorum.(Çev.n.)

[51]Soyla, kalıtımlageçenbir krallık, başkabir devlete aktarılabilecekbirdevlet değildir; yalnız bu devleti yönetmek hakkı başka bir gerçek kişitarafından elde edilebilir. Böylece devlet bir yöneticiye kavuşur, fakat buyönetici(hükümdar),başkabirdevletindebaşıolmasınedeniyle,budevletinbaşınamirasyoluylagelmişolmaz.(Kant’ınnotu.)

[52] Aralarındaki anlaşmazlığı uyruklarının kanını dökmeden teke tekyapacakları bir düello ile çözümlemelerini öneren bir Yunan imparatoruna,Bulgar prensi şöyle karşılık vermiştir: “Kıskacı olan bir demirci, ateşiniçindenkızgındemirielleriylemiçeker?”(Kant’ınnotu.)

[53] Devlet borçlanması sistemi ilk kez İngiltere’de ortaya çıkmıştır.(Kant’ınnotu.)

[54] Buraya kadar katkısız (salt) aklın buyurucu (leges praeceptivae) veyasaklayıcı (leges prohibitivae) yasalarından başka, bir de izin verici (legespermissivae) yasaları olup olmadığından boş yere kuşku duyulmuş değildir.Çünküyasalar,genelolarak,nesnelbirpratikzorunlulukilkesiniiçerirler;birizinise,yalnızca,belirlibazıeylemleriyapmakolanağınıgösterir.İmdi,izinverici bir yasa, bir kimsenin mecbur olmadığı bir eylemi yapmasızorunluluğunu ifade edecektir; bu da, eğer yasanın konusu her iki ilişkibakımından da aynı ise, bir karşıtlık olarak belirecektir. Fakat buradaanlatılmak istenen izin verici yasadaki yasak, yalnız, bir hakkın gelecektekieldeedilişbiçimine(örneğin,mirasyoluile)ilişkinolabilir;oysa,buyasaktanbağışık(muaf)olma,yaniizin,şuandavarolanbireldebulundurmadurumuile ilgilidir. Doğal durumdan sivil duruma geçişte, bu elde bulundurma(zilyetlik)haklıolmamasınakarşın,birdoğalhukukgereğince,adaleteuygunsayılabilir. Bununla birlikte, haklı sayılmamış bir kullanmayı elde tutma(possessioputativo),böylekabuledilişanındanitibaren,doğaldurumdayasakedilmiştir; sivildurumageçişgerçekleşince,elegeçirmebiçimi içindeaynışey akla gelebilir. Gerçekten eğer böyle bir ele geçirme (iktisap) sivildurumdaolsaydı,budevamlıeldebulundurmahakkınbirihlalinioluşturmasıyüzünden,ortadankalkmakzorundakalacaktı.

Ben burada yalnızca, doğal hukuk kuramcılarının dikkatini, sistemli heraklın karşılaştığı, izin verici yasalar düşüncesine çekmek istedim; bunlar,özellikle, yurttaşlar yasasında (medeni yasa) sık sık kullanılmaktadır, yalnızşufarklaki,buyasalardayasakaçıkvekesindir;izinise,buyasağın,olmasıgerektiğigibibirsınırlayıcıkoşuludeğil,fakatayrıcalığıolarakbelirmektedir.Bu yasalarda 1., 2. ve 3. vd. dışında şu ya da bu durum, konu yasakedilmektedir. Bu dışarda bırakmalar (istisnalar) belirli bir ilkeye göre,anayasaya bağlanmış değildir; bunlar rasgele saptanmakta ve ortaya çıkandurumlaragöreuygulanmaktadır;çünkübaşkabirbiçimdeolsa,sınırlamalaryasaklayıcıkuralakonulmuşvebuyasakdaizinvericibirkuralhalinialmışolurdu. Kont Windischgraetz’in ortaya atmış olduğu ve çözümü hâlâbulunamamış sorunu bu kadar çabuk bir kenara bırakmak gerçekten sonderece üzücüdür. Bu bilgin düşünür, ilgi çekici bir biçimde ortaya attığısorundaki şimdi tartışmakta olduğumuz bu son nokta üzerinde ısrarladurmuştu. Matematik bilimlerindekine benzer böyle bir formüle varmaolanağı elde edilmedikçe, yasa koyucunun kendisiyle çelişmeye düşmekteolup olmadığını belirleyecek hiçbir denektaşı bulunamayacak ve ius certum(pekin yasa) denilen de, hiçbir zaman, bir dilekten başka bir şeyolamayacaktır. Bu olmadan, her ne kadar birçok duruma uygulanabilecekgenel yasalar bulunabilse de, yasa düşüncesinin anlattığı gibi, evrensel(genelgeçer)yasalaraulaşılamayacaktır.(Kant’ınnotu.)

[55] Bir kimseye karşı, onun tarafından eylemli bir saldırıya uğramadan,düşmanca hareket edilemeyeceği genel olarak kabul edilmektedir; fakat bu,uygarveyasalbirdurumiçindeyaşayanikiinsaniçindoğrudur.Çünküböylebir durumu kabul etmekle, her ikisi de birbirine, aynı yöneticiye bağımlıolarakbugüvenceyivermektedirler.Amayalnızcadoğaldurumdabulunanbirinsan ya da ulus, yanımda bir komşu olarak bulunması yüzünden, benimgüvenliğimi tehlikeyeatarvebenieylemliolarak(facto)olmasabile, içindebulunduğumuz durumun yasasızlığı, yasasının bulunmayışı (statu iniusto)nedeniyle,devamlıbirtehditlekarşıkarşıyabırakır.Budurumdabenonuyabenimle birlikte ortak yasalara bağımlı olmaya ya da komşuluğumdanuzaklaşmayazorlayabilirim.İştebundansonrakimaddeleretemelolacakilkeşudur: Birbirleri üzerinde etkileri bulunan insanlar, herhangi sivil bir örgütiçindebulunmalıdırlar.Kişileri ilgilendirenherhukuksalörgütise:1.Ya,birulusunüyeleriolan insanlarolarakbirkamuhukukuna (iuscivitatis);2.Ya,devletlerin birbirleriyle ilişkileri bakımından devletler hukukuna (iusgentium);3.Yada,evrenselbirinsanlıkdevletininüyeleriolmaniteliğindendolayı, birbirlerini etkileyen insanlar ve devletler olmaları bakımından birdünyavatandaşlığıhukukuna(iuscosmopoliticum)dayanır.

Bu ayrım keyfe bağlı bir ayrım değildir; ama sürekli barış düşüncesibakımındanzorunludur.Çünkübuilişkilerdoğaldurumdabulunaninsanlarınbirbirlerinekarşılıklıfizikseletkilerinedeniyleortadankaldırılmasıdüşünülensavaşdurumunuzorunluolarak,yenidenortayaçıkaracaktır.(Kant’ınnotu.)

[56] Hukuksal, yani dış özgürlük, tanımlanageldiği gibi, “başkasına zararvermeden istediğiniyapmakyetkisi”değildir.Eğeryetkisözü ileanlatılmakistenen,kimseyezararvermedenherhangibireylemdebulunmakolanağıise,böyle bir tanım şu anlama gelecektir: “Özgürlük, haksızlık oluşturmayaneylemlerde bulunma olanağıdır; buna göre, kimseye haksızlık yapılmadığıtakdirde,istenenşeyyapılsabile,kimseyehaksızlıkedilmemişolur”;buise,aynı şeyin boş yere yinelenmesidir. Dış (hukuksal) özgürlüğün, daha çok,kendiisteğimlekabulettiğimyasalardanbaşka,dışımdangelenhiçbiryasayauymamaolanağıbiçimindetanımlanmasıgerekir.Aynışekildebirdevlettedış(hukuksal) eşitlik,kendisinidebenzerbir işlemlekarşıkarşıyabırakmadan,yurttaşlardan hiçbirinin bir başkasını hukuksal yollarla zorlayamamasıdır.Hukuka bağlılık ilkesi, bir anayasa düşüncesinde aslında var olduğu için,buradabununüzerindeayrıcadurmayagerekyoktur. İnsanolmanınzorunlugereğidoğuştanvevazgeçilmezbuhaklarıngeçerliliğiveyürürlüğü,insanınüstün bir varlık olarak düşünülmesi durumunda, hukuksal ilişkilerin temelilkesi olarak bütün görkemi ile ortaya çıkmaktadır; insanlar kendileriniduyuüstü (anlaşılır) bir dünyanın üyeleri yurttaşlar olarak tasarımladıklarızaman da, aynı ilkelerin geçerli olması doğaldır. Gerçekten de kendiözgürlüğüm bakımından, ancak salt (katkısız) akıl aracılığıyla algılayıpkavrayabileceğim Tanrısal yasalar, onlara katılmadığım takdirde benibağlamazlar; çünkü ben ancak, kendi aklımın özgürlük yasası aracılığıylaTanrı‘nın iradesi(istenci)hakkındabirkavramaulaşabilirim.Eşitlik ilkesinegelince,özüveniteliğinedenliyücebirvarlıkolursaolsun,hattabuvarlıkisterse Tanrı‘dan sonra düşünülebilecek en yüce varlık (büyük bir Aeon)olsun,benkendimedüşenyerdegörevimi,odakendigöreviniyaptığızaman,benimyalnızcauymak,boyuneğmek(itaat),onundayalnızcabuyurmagibigörevlerimizinolmasınanedendeyoktur.Tanrı‘ylaolanilişkilerdebueşitlik(özgürlük) ilkesinin uygulanmaması, Tanrı‘nın, kendisine yükümlülükdüşüncesiuygulanamayacaktekvarlıkolmasındandır.Uyrukniteliğiylebütünyurttaşlarıneşitlikhakkınagelince,kalıtımlagelenbirsoyluluğunhoşgörülüpgörülmeyeceğisorusuşubiçimialır:“Devletçeuyruktanbirisineötekilerininüstünde verilen bir makam mı (unvan mı) bunu hak etmekten, bunadeğmekten (liyakattan) (memurluk yeteneği ve bağlılığı açısından) öncegelmelidir, yoksa liyakat mı (değim) unvandan üstün tutulmalıdır? Eğerinsanınaşaması(düzeyi)doğuşabağlanmışsa,bununlabirlikteaynızamandadeğimliliğin de sağlanmış olması kuşkuludur; böyle olunca, hiç de değimiolmayan bir gözdeye buyurma yetkisi vermenin değeri de bundan fazlaolmayacaktır.Böylebirşeyihalkıngeneliradesi,bütünhaklarınkaynağıolantemel sözleşmeye koymayı hiçbir zaman kabul etmez. Memurlukta eldeedilen soyluluğa gelince, (yüksek bir memurun değimi –liyakati– ile eldeetmekzorundaolduğubiraşama–düzey–böylenitelendirilebilir)bütünüyle

farklıdır.Buradadüzeyyadaunvankişiyebirmülkiyetgibiyapışmışdeğil,makamabağlıdır;buyüzdeneşitlikilkesibozulmuşolmaz;çünkümemur,bumakamdan ayrıldığı zaman bulunduğu yönetsel düzeyi de yitirerek halkınarasınadöner.(Kant’ınnotu.)

[57] Bir hükümdarı “Tanrı‘nın kutsamasına erişmiş”, “Tanrısal iradeninyeryüzündekivekilive temsilcisi”gibiyücenitelemelerledonatmaları,çoğuzaman, ama bence haksız yere, bayağı ve baş döndürücü pohpohlamalarsayılarak ayıplanmıştır. Bu sıfatlar bence, eğer aklı varsa (olduğunudüşünmekgerekir),birhükümdarakibir(yüksektenbakma,kendinibeğenme)sağlayacağına, bir iç alçakgönüllülük ilham etmelidir. Çünkü Tanrı‘nınyeryüzünde en çok değer verdiği insan haklarını korumak gibi, insanındayanma gücünü aşan bir görevle yükümlendirilmiş, görevlendirilmişolduğunudüşünmeliveTanrı‘nınbukutsalemanetinezarargetirmektenherankorkmalıdır.(Kant’ınnotu.)

[58] Mallet du Pan, gösterişli, ama anlamsız üslubu ile, uzun süren birdeneyden sonra, nihayet Pope’un şu bilinen sözünün doğruluğuna kanaatgetirmişolmaklaövünür:

“Bırakınakılsızlareniyiyönetimbiçimiüzerindetartışsınlar;

Eniyiyönetilendevleteniyisidir.”

Eğerbusöz,eniyiyönetilendevletineniyiyönetilenolduğunuanlatıyorsa,duPan,Smith’indediğigibi,“Dağafaredoğurtmuştur.”Yokeğerbusöz,aynızamanda, en iyi yönetilen devletin en iyi hükümet biçimi, en iyi anayasaolduğunu da anlatıyorsa, bundan yanlış bir düşünce olamaz; çünkü iyi biryönetim biçimi, hükümet biçiminin de iyiliği bakımından hiçbir şeyikanıtlamaz. Titus ileMarcusAurelius’dan hangisi halkım daha iyi yönetti?Hem de birincisinden sonra bir Domitian ve ötekinden sonra da birCommodus iktidara gelmiştir. Oysa, böyle bir şey iyi bir anayasada hiçbirzaman olmazdı; onların yerlerine değer olmadıkları çok daha erkendenanlaşılmışveegemenyöneticigüçonlarıbumakamdançoktanatmışolurdu.(Kant’ınnotu.)

[59]Savaşbitipdebarışantlaşmasıyapılınca,Tanrı‘yaşükranlarsunulduğugünün ardından, ulusların birbirleriyle ilişkilerini düzenleyecek yasal biranayasayauymayı reddetmektenolduğukadar, kendinibeğenmiş,kibirli birbağımsızlık tutkusu içinde özledikleri şey olan, her devletin hakkını bilevermeyiiçinesindiremeyenvebarbarsavaşyolunuseçmişolmaktandainsantürünün duyduğu pişmanlığı anlatacak bir günün kabul edilmesi hiç deyakışıksızdüşmeyecektir.Savaştakazanılmışbirzafer içinTanrı‘yasunulanbuminnettarlık,Musevilerinyaptıklarıgibi,ordularınTanrısınasöylenenbuşiirler, şarkılar, İnsanlığın Babasına ilişkin ahlaksal kanılarla bağdaşamaz;çünkübunlar,uluslarınkarşılıklıhaklarınıaramayollarıbakımındanoldukçaüzüntü verici bir kayıtsızlığı ve umursamamayı üstelemekten başka,yığınlarca insan öldürmenin ya da bunların mutluluğunu yok etmeninsevincinideaçıklar.(Kant’ınnotu.)

[60]“Dinlerinçeşitliliği”deyersizbirterimdir.Sankiçeşitliahlaklardansözetmek mümkünmüş gibi. Din bakımından değil, ama dinin yerleşmesi veyayılması tarihi bakımından, bilginlerin inceleme alanına girebilecek çeşitliinançlardan, çeşitli din kitaplarından (Zendavesta, Veda, Kur’an vb.) sözedilebilir;fakatbütüninsanlarvebütünzamanlariçinancakbirtekdinvardır.Dinsel inançlar ve kitaplar, zamana ve yere göre değişik olabilecek, dininyayıcıaraçlarındanbaşkabirşeydeğildirler.(Kant’ınnotu.)

[61] Bunlar aklın izin–verici yasalarının bir sonucudur. Adaletsizliklelekelenmiş bir hukukun bütünüyle değiştirilmesi her şey kendiliğinden biriyileşmeye (ıslahata) elverişli olacak olgunluğa gelinceye kadar ya da buolgunluk barışçı yollarla meydana getirilinceye değin ertelenebilir. Yetkinolmaktan uzak bir anayasa bile, acele bir iyileştirmenin neden olacağıanarşiden üstündür. İmdi politika, eşyanın şimdiki durumunu düzeltmeyi(ıslah etmeyi) kendine görev edinecektir; ama daha despotça bir baskıyıuygungöstermekiçin,bunlardan,sürekli(devamlı)tekbirilkeolanözgürlükilkesine dayanan temel bir iyileştirme konusunda yararlanacaktır. (Kant’ınnotu.)

[62]Eğerdevlethalindebirleşmişinsanlaranerdeyseköksalmışolmasındankuşku duyulursa ve bu hukuka aykırı duygular barbarlıktan artakalan biruygarlıkeksikliğineyüklenirse,bukötülükdevletlerindışilişkilerindeaçıkçaveyadsınamazbirbiçimdegörülür.Herdevletin içindebukötülükyasalarlaörtülmüştür; çünkü yurttaşların karşılıklı şiddete başvurma eğilimleri,yönetimin (hükümetin) yüksek otoritesince bastırılmıştır; bu da, yalnızcatoplumun tümüne görünüşte bir ahlaksallık vermekle kalmaz (causae noncausae – özür dileyen kendini suçlamış olur); ama aynı zamanda, meşruolmayan eğilimlerin kaynaşmasını önleyerek ahlaksal kuralların gelişmesinidekolaylaştırırveböyleceinsanlarınhukukasaygıduymalarınısağlamışolur.Gerçekten herkes, başkalarının da aynı biçimde hareket edeceğinden eminolsa, kendisinin de hukuk idesini kutsal tutacağı kanısındadır. İşte hükümetonabugüvenceyibirdereceyekadarvermekteveböyleceahlaksallığadarbiryol açmaktadır; ama bu henüz kendiliğinden hukuk düşüncesine bir saygıyaratmasabile,karşılıkbeklemedengörevyapmayısağlayarak,kendiliğindenve çıkardan uzak saygıya götürür. Fakat herkes, kendisi hakkında iyi şeylerdüşünmeklebirlikte,başkalarınınkötüduygularbeslediğinidüşünmektendekendinialamaz;buyüzdendeherkesbaşkalarıhakkında,bunlarıngerçekbirdeğeri olmadığı kanısını taşır. Bunun nereden doğduğunu buradaincelemeyeceğiz; yalnız şu var ki, bununla insanın doğal yapısısuçlandırılamaz. Şunu söylemekle yetinebiliriz: Hukuk idesine herkesingöstermekzorundaolduğusaygı,bizidebunauymakzorundabıraktığıiçin,başkalarının davranışı ne olursa olsun, herkes kendisinin hukuka uymasıgerektiğinikabuleder.(Kant’ınnotu.)

[63]Bütünbukurallarınuygulanması ile ilgiliörneklersaraymüşaviriBayGarve’ninAhlaklaPolitikanınBağdaştırılmasıÜstüne(1788)adlıyapıtındabulunmaktadır.Kitabınyazarısayınbilgin,dahayapıtınınbaşında,busorunadoyurucu bir yanıt veremediğini itiraf etmektedir; ama ahlakla politikanınbağdaştırılmasının iyi bir şeyolduğunukabul ettikten sonra, bunakarşı önesürülebilecekitirazlarınhepsineyanıtverilemeyeceğiniitirafetmek,buitirafıkötüye kullanabilecek durumda olanlara büyük bir olanak sağlamıyor mu?(Kant’ınnotu.)