Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

Embed Size (px)

Citation preview

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    1/136

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    2/136

    TÜRK  D Ö N Y A S I A R A Ş T İ R M A L A R V A K F I Y A Y I N I :  11

    Prof.

      Dr.

      Faruk

      SÜMER

    K l T Ü R K L E R ' D E

    ŞEH İR C İL İK

    ı 10 06

    İ S T A N B U L

      1984

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    3/136

    lU ESEK

    Bakanlar Kurulu'nun

      20.7.1980  tarih  ve 8/1307 sâ-yılı

    kararıyla

      kamu  yara-nna  hizmet verdiği için Vakıf kabul

    edilerek vergi muafiyeti tanmmış olan TÜRK

      DÜNYASI

    ARAŞTIRMALARI

      VAKFI'nın yayınıdır.

    Ilar  hakkı  mahfuzdur. TÜRK

     DÜNYASI

      ARAŞTIRMA

    LARI

      VAKFl'nm müsâadesi olmaksızın

      tamamken,

      kıs

    m e n

      veya  herhangi  bir değişiklik yapılarak iktibas edile

    mez.

    Diz t i -Baskı

    Af§m

      M^tba/SS

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    4/136

      S

    ^í 0f  Dr

    Çetiniz

    ^iémer e  êhûf

      eái

    ^ffrMm

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    5/136

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    6/136

    İ Ç İ N D E K İ L E E

    önsöz  VII-VIII

    Balılı ve Kend

    I. Gök Türkler Devrinde Şehircilik ... 2-26

    A  — Doğu Gök Türkleri'nde Şehircilik 3-13

    B  —

     Batı

      Gök Türkleri'nde Şehircilik 13-26

    II. Uygurlar'da Şehircilik 27-49

    III.

      Karluklar'da

      Şehircilik 49-79

    IV.  ÇigiUer'de ŞehircUik 79-81

    V.  Tokhsılar'da Şehircilik 81-82

    VI.

      Kara Hanlılar

     Devrinde Şehircilik 82-99

    VII.

      Oğ^ızlar'da Şehircilik 99-103

    Resimler 104-110

    Bibliyografya  111-114

    Dizin  115-126

    Yanlış - Doğru Gedveli 127

    \

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    7/136

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    8/136

    Ö N S Ö Z

    «Eski

      Türkler'de Şehircilik»

      sözü

      ile

      eski

      Türkler'in

    şehir hayatına geçişleri kasdedilmiştir. Şehir  k u r a r a k  ve

    ya

      evvelce mevcut şehirlerde oturmak sureti ile olali bu

    geçiş,  Türk  tarihinin başlangıcmdan, aşağı yukarı bin se

    ne sonra başlamıştır. Bu, gerçekten uzun bir zamandır.

    F a k a t

      kuzeyde,

      Doğu

      Sibirya'daki avcılık ile geçinen or

    man halkı nasıl bozkırlardaki yaşayışı tahammül

      edile

    mez bir hayat tarzı telâkki etmişler ise göçebe topluhak-

    1ar

     da yerleşik hayata aynı

      şekilde

      bakm.akta idiler. Fazla

    olarak  onlar siyasî hakimiyeti ele geçirme ve sürdürmenin

    ancak

      göçebe yaşayışla mümkün olabileceğine inanıyor

    lardı.

      Bu

      böyle

      olmakla beraber, hemen her meselede ol

    duğu

      gibi,

      şehir kurmak ve şehirlerde oturm̂ ak fikri da

    Türk

      topluluklarmın yüksek idareci zümresi ve bilhassa

    hanlardan

      çıkmış ve onlar tarafındajı uygulanm..a safha

    sına konulmuştur.

    Moğolistan'da yapılan arkeoloji  araştırmaları,  Hunlar

    (Hiong-nu)'m, bazıları surlar ile çevrili, birçok yerleşme

    merkezlerine sahip olduklarını göstermiştir.  F a k a t  bu yer-

    leşm_a merkezlerinde Kunlar'ın nam ve hesabına çalışan

    Çinli tutsakların oturdukları anlaşılmıştır. Buna. göre Hun

    l a r  siyasi varlıklarını halefleri olan hemen bütün toplu

    luklardan daha uzun bir zaman sürdürdükleri halde biz

    zat

      kendilerinin oturmalarına mahsus şehirler kurmak ve

    ya  mevcut şehirlerde oturmak arzusunu duym.amış görü

    nüyorlar.

      Mamafih bu sözlerimizin

      kesin

      bir hüküm ma

    hiyetinde olmadığını da kaydetmeliyiz.

    Hunlar'm

      siyasî halefleri Sien-Piler ve onların yer

    lerine geçen

      J u a n - J u a n l a r

      devirlerinde şehirler kurulma

    sı veya şehirlerde oturulması sözkonusu edilmiyor.

    Gök Türklerce gelince, onlarda şehir kıırma fikri daha

    VI.

      yüzyılın

      sonlarında ortaya çıkmıştı.  F a k a t  bu düşünce

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    9/136

    bir  türlü  fiilî  safhaya intikal ettirilmedi. Buna karşılık

    «Türük»

      Bilge Kağan'm ölümünden (734) 13  yıl  sonra

    hükümdar

      olan Uygur Tengri'de Bolmış II İtmiş Bilge Ka

    ğan, Orhun ırmağı kıyısında Ordu Balık'ı kurmuştur. Böy

    lece eski

      T ü r k

      ŷurdu Moğolistan'da şehir kurma şerefi

    Uygurlar'a

      ait bulunuyor. Batı Gök

      T ü r k

      hanedanının ha

    lefleri olan Türgiş kağanları'nın

      VIII .

      yüzyılda Sûyâb ve

    Talaş

      ( T a r a z )

      şehirlerinde oturmakta olduklarını biliyoruz.

    IX .

      yüzyıla gelince bu  yüzyılın  ortalarında Türkler'in on

    altı şehirleri olduğu tanınmış bir müslüman kakmağında

    ifade edilir. X. 3mzyılda ise yerleşik hayata geçme ve şe

    hirlerde

      oturma kayda değer bir gelişme göstermiş, XI. ve

    X II .  yüzyıllarda bu hareketler daha fazla bir hız kazan

    mıştır. Artık, Moğol istilası arefesinde yani  XIII .

     yüzryıl

    başlarında  kalabalık sayıda bir

      T ü r k

      nüfusu şehir ve köy

    lerde oturmakta idi. Bu şehirlerde her türlü medenî faa

    liyetin  yapılmakta olduğu görülüyor.  F a k a t  Moğol istila

    ve hakimiyeti

      T ü r k

      şehirciliğine,

      T ü r k

      şehir hayatına onul-

    m.az darbeler vurdu. Öyleki şehirlerden bir çokları var-

    lıklannı sürdüremeyip yok olup gittiler, diğerleri ise ehem

    miyetlerinden çok şey kaybettiler.

    Takdim  edilen  bu incelemede eski Türkler'in şehir ha

    yatına geçişleri anlatılmıştır.  T ü r k  şehirlerindeki hayat ise

    başka mühim bir konu olup  bilgi  yetersizliğinden  işlen

    mesi pek müşkildir. Bununla beraber bu mevzuu da bir

    çok sebeplerden dolayı ileride ele alıp, kaynakların ver

    diği imkan niöbetinde, aydınlatmaya çalışmak mecburi

    yetindeyiz.

    Sözlerime son verirken

      bu

      incelemenin kitap halinde

    yayınlanmasına

      k a r a r

      veren

      T ü r k

      Dünyası Araştırmaları

    Y a y m

      Kurulu'nun  sayın üyelerine ve  onun

      değerli  başkanı

    Prof .

      Dr.

      Turan Yazgan Beyefendice derin teşekkürleri

    mi sunarım. Tabiî çalışkan  ve  aynı zamanda son derece

    de kibar sekreter Saadet Pmar'm yardımlarını unutmam

    düşünülemezdi. Bu sebeple ona ve yardımlarını esirgemi-

    yen arkadaşlarına da teşekkür ederek sözlerime son ve

    riyorum.

    Lâleîi,  15 ,XL1984

    F.

     SÜMER

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    10/136

    BALIK

      VE  KEND  *

    Prof. Dr.  Faruk

     SÜMER

    « T ü r k î e r ' i n

      on altı şehir leri var dır» (İb n Kh ur -

    dâdbih , IX. yü z y ı l) . «Türkler büyü k bir toplu

    luktur.

      Birçok ellere, boylara ve obalara

      a y r ı

    lırlar. Onl ard an baz ılar ı şehir ve köyl erde otu

    rurlar.

      B a z ı l a r ı

      da bozkı rlarda ve ç ölle rde. y a

    ş a r l a r »

      (e l -Mervezî , XI I . yü zy ı l ) .

    Eski Türkler (Gök Türkler, Uygurlar) şehre

      balık

      adı

    nı veriyorlardı. Daha sonraları bu  kelimenin baliğ  t a r

    zında

      da  söylenildiği  biliniyor.  XI.  yüzyılda  Kara  Hanlı

    Türkleri ile  Oğuz  Türkleri'nin

      balık

      kelimesi  yerine  kend

    ( =  kent)  sözünü  kullandıkları  görülür. Mamafih Kaşgarlı

    Mahmud,

      balık  sözünün

      bu

      mânâsını  bilmekte

      ve

      onun

      İs-

    lâmiyetten önce

      Türkler tarafından

      şehir

      ve

      kale

      mânâ

    sında  kullanıldığını  söylemektedir

      .̂ Yine adı

      geçen

      müel-

    *  Bu makal e 1978 yıl ınd a yaz ıl mış ve hatta  metin  kısmı  dakti lo  edilmişti .

    F a k a t  b i rb i r in i  takib eden sıhhî rahatsızlıklar yüzünden bu inceleme ya

    y ı n l a n a m a d ı .  Makale bu def a, yay ınl anm ak için, gözden geçiri l i rken met

    ne yeni birçok

      bi lg i ler

      i lâve

      edi ldiği

      gibi, haşiyeleri de konuldu. Böy

    l e c e

      bu incelemeni n, yay ınl anm ası gecikmi ş olmakla beraber, daha fay*

    dalı bir duruma  get i r i ld iğin i  muhterem okuyucuların da tasdik ea'ecekleri

    şüphesizdir .

    1 Dî vân u luğâti 't-Türk, yay ınl aya n K.  R i f a ^ ,  İstanbul, 1333, l, s. 317,  türk-

    ç e

      tercümes i B. At al ay , TD K, İst anbu l, 193 9, I, s. 379 , ingilizce ter cü

    m e s i  R. Dank off - J . Kel ly, Com pen diu m of the Tur kic "diale cts, edited

    Ş i n a s î  Tek in - Gön ül Alp ay Te ki n, Turk ish  S o u r c e s ,  VII , Harvard Uni

    ver sit y, 1982, part 1, s. 29 0- 291 ; G . Cl aus on , A n Ety mologica l dictionar y

    of pre -

      thirteenth

      century T urk ish , Ox fo rd , 19 72, s. 335- 336.

    Altay dağlarında Pazirik,

      Ş i b e ,

      Baş Ad ar , Katunda ve bunlara komş u

    yörelerde M.Ö. V. ve Vl. yüzyıl larda yaşadığı

      b i ld i r i len

      ve bize peK

    mühim  kültür  hâtıraları bırakmış olan  topluluk,  bu  topluluğun  höyük

    lerden çıkarılmış

      kü l tür

      var l ıklarını yakından

      tetkik

      etmiş olan -Sovyet

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    11/136

    L

      GÖK

      T Ü R K L E R

      DEVRİNDE

      ŞE HİRC İLİK

    Araştırmaların  bugünkü durumuna göre, Türklerin

    şehir kurmıalan ile  ilgili  bilgiler VIII. yüzyıldan daha ge-

    âlimi S. i.  R u d e n k o ' y a   göre yerleşik

      v e y a

      ya n yer leşi k bir hayat geçi r

    miştir

      ( F r o z e n

      tombs of  S i b e r i a ,  The  P a z y r y k  buri aîs of Iron -age hors-

    m e n ,  ingil izce tercüme M. W. Thompson,

      B e r k e l e y

      - Los  A n g e l e s ,  1970,

    s.

      80) . Meşhur  P a z ı r ı k  h a l ı s ı  da bu topluluktan kalan yadigârdır  ( a y n ı

    e s e r ,

      s,

      ^ 2 9 8 - 3 0 4 ) .

      F a k a t

      bu topluluğun

      ş e h i r

      v e y a

      şehir lerde oturdu

    ğuna  dâ ir hiç bir deli l v e işaret olma dığı gib i, köy şekli nde de  o l s a ,

    meskûn  yerleri de tesbit edilememiştir.

    F a z l a  olarak bu topluluğun yerleşik bir hayat geçirmiş olduğu, bize

    göre, şüphel idir.

    2  I, s. 21 , 156 , 20 1, 21 0, 28 8, III, s. 111, ter cüm e I, s. 22 , 178, 23 6, 24 8,

    3 0 2 ,

      339, 343, 344, III, s. 150; ingil izce tercüme I, s. 194, 213, 219, 270.

    ^  Dahi l iye  V e k â l e t i ,  Köy lerim iz, İstan bul, 1933, türlü yerle rde; İç iş leri Ba

    k a n l ı ğ ı ,

      Türk iye 'de meskûn yer ler

      k ı la v u z u , A n k a r a ,

      1946 - 19 48,

    I - I , tür lü ye rl er de .

    4

      M.  P e y f û n ,  Ferheng- i  Â z e r b â y c â n î - F â r s î ,  T a h r a n ,  136 1, s. 292 .

    5  Bk.  C l a u s o n ,  adı geçen

      e se r , ,

      s. 728.

    life

      göre, kend (kent) Oğuzlar ve onlara uyanlarca «köy»

    rnânâsnıda kullanılmaktadn'' .̂ Bundan takriben

      elli

      yıl

    önce Türkiye'de  Ort-a  Kent, Şehir Kent, Hasan Kent ve

    Kaya  Kent  gibi,  yirmi iki kadar veya daha fazla köy

      v a r

    dı .̂ Bugün Azerbaycan'da kend sözünün daha ziyâde köy

    anlamında  kullanıldığını  biliyoruz .̂ X. yüzyılda Oğuz

    krallan olan yabgularm  kışın  oturdukları Yeni Kend de

    (z Yengi Kend) İslâm coğrafya eserlerinde Yeni Köy (ê -

    Qaryetül-Hadîthe veya. Cedide =

      Dih-i

      Nev)  şeklinde  t e r

    cüme edilmiştir. Bununla beraber Oğuzlar'm kend sözünü

    sâdece köy anlamında  değil,  bazan da şehir mânâsında

    kuManmış oldukları söylenebilir.

    Dilimizdeki

      «köylü - kentli» deyimi, herhalde kentin bu

    manâsı ile  ilgilidir.  F a k a t  kent, burada köyün eşmanâsı

    şeklinde  de kullanılmış olabilir. Dilciler kend sözünün

    soğdca olup, türkçeye bu  dilden  geçtiği gömşünde birleş-

    mislerdir ^.

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    12/136

    riye  gitmiyor. Anılan yüzyıldan önce Türkler'in  O r t a  As

    ya'nın herhangi bir yöresinde şehir kunrıtış olmaları ta

    biî mümkündür. Ancak bu hususta kuvvetli delillere sa

    hip

      değiliz.

    A

      —  Doğu  Gök Türkleri'nde Şehircilik :

    551 yılında kurulan Gök  Türk  (zKck

      Türük)

      devleti

    nin kısa bir

      zaman

      içinde Çin şeddinden  Hazar

     Denizi'no

    kadar  uzanan

      büyük bir imparatorluk haline

      geldiği

      ma

    lumdur.

      Bu imparatorluk, hududları, teşkilâtı, ulaştığı me

    deniyet

      seviyesi,  Türk

      soyunun yayılması, haleflerine bı

    raktığı  köklü gelenekler, kısaca her bakmıdan o  zamana

    kadar  O r t a  Asya'da kurulmuş devletlerin, şüphesiz, en bü

    yüğü ve en ehemmiyetlisi idi.

      F a k a t

      bu büyük  imparator

    luk 582 yılında birbirine hasım iki devlete ayrıldı. Anla

    şıldığına veya sanıldığına göre, her iki kağanlığı birbi

    rinden ayıran hudud, Büyük Altaylar'dan başlayıp Ha-

    mi'nin doğu veya kuzeyindeki dağlardan geçmekte idi. Bu

    durumda  V I yüzyıl ile Vll.  yüzyılın  birinci yarısmda Do

    ğu  Türk  İmparatorluğu ülkesinde Türkler taraımdan is

    kân  edilmiş herhangi bir şehrin varlığından sözetmeit pek

    mümikün  değil gibi  görünüyor; fakat herhalde

      kesin

      bir-

    şey de söylenemez. ;

    Doğu

      Gök  Türk  kağanları Orhun ırmağının kayna

    ğına

      yakın yerdeki Ötüken yöresinde yaşıyorlardı. Burası

    anlaşıldığına göre, ormanlık, sulak, çayırlıiı, bir kelime

    ile hoş bir yöre idi. Bilge

      Kağandın

      ötüken'i devlet idare

    etmek (ve

      hatta

      belki de tabiî güzellikleri) bakımmdan

    en ideal yer saydığını biliyoruz. Adı geçen kağan «budu

    nuna»

      yani milletine öğütlerde bulunurken, «Ötüken or-

    manmda  oturursan ve kervan (arkış) gönderirsen hiç sı-

    fcmtm olmaz ve hâkimiyeti (yahut devleti) ebediyyen  elin

    de tutacâksm» diyor ^. Yine diğer bir yerde Bilge  Kağan:

    6

      «Ötük en yir olur up  a r k ı ş  t i rk iş  ı s a r  neng bunguğyok. Ötüken y ış o lu r -

    s a r  be ngg ü il tuta olurtaçı sen - Öt ük en ye ri nde otur up  k e r v a n ,  kafi le

    gönderirsen

      hiç

      s ı k ı n t ı n

      ( b u n )

      o lmaz.

      Ötüken ormanında oturursan

      e b e

    diyen

      ü lkeyi  ( v e y a  devleti = i l) tutarak

      oturacaksın»

      ( M .

      E r g i n ,

      Orhun

    âbideleri, İstanbul,

      1 975 , metin s. 1 54,

      s a t ır 1 3 - 1 5 ,

      tran skri psion -s. 66,

    tercüme

      s, 1 8 ) . .-

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    13/136

    «Tüıik

      kağani Ötüken ormanında  oturur  ise ülkede sıkın

      (bung) olmaz

      diyerek ^ Ötüken'in Türk devleti ve

      «Türk

    budunu»

      için

      taşıdığı ehemmiyeti belirtiyor. Diğer bir yer

    de

      de

      Bilge

      Kağan:

      «bunca

      yerlere ordu şevkettim, Ötü-

    ken ormamndan daha güzel bir

      yöre,

      ülkeyi idare

      edecek

    daha iyi bir yer  görmedim» diyor  ve Ötüken'i  «ıduk»  ya

    ni

      kutsal

      bir yer olarak vasıflandırıyor ^. Orta Asya'nın

    en

      eski imparatorluğunu kurmuş olan Hunlar'm devlet

    merkezlerinin de bu yörede olduğunu bildiğimiz

     gibi.

     Gök

    Türk kağanlannm yerini almış olan Uygur kağanları ile

    bazı

      Moğol

      «kaanlan» da Orhun yöresinde yani aynı yer

    de  oturmuşlar ve  hatta  orada şehirler kurmuşlardır. Bu

    vakıalar

      Bilge

      Kağan'm Ötüken ile ilgili sözlerinde ne

    kadar haklı olduğunu açıkça meydana

      koyuyor

      .̂ Çok do

    ğuda

      oturan Moğollar'ın devlet merkezi olarak, batıdaki

    Orhun bölgesini seçmeleri dikkate değer

      olup,

      bunda, he

    men

      her şeyde olduğu üzere Türk geleneklerinin  tesiri

    belki  sözkonusu olmakla beraber, daha ziyade o yörenin

    stratejik ve ticaret bakımlarından taşıdığı ehemmiyet ve

    tabiî güzelliği ile ilgilidir.

    Çin,  genişliği, zenginliği, kuweti, yüksek ve parlak

    medeniyeti  ile komşularının gıbtasım  çekiyor,  hatta  göz

    lerini kamaştırıyordu. Bu münasebetleri bazı Gök Türk ka

    ğanlarının Çin'e ve Çinliler'e  karşı  derin bir hayranlık

    duydukları görülür. Bu kağanlar bu duygularının  tesiri

    ^

      «Türük kağa n Ötük en  y ı ş  olursar

      ilte

      bung  yok =  Türk kağanı Ötüken

    ormanında

      ot urursa ülkede sıkıntı olmaz» (Er gin ayn ı

      e s e r ,

      metin  s .

    1 5 3 ,

      satır

      1 0 - 1 1 ,

      t ranskripsion  s . 65 ,  tercüme  s . 17 ) .

    8

      « B u n c a

      y i rke  tegi  yorıtdım. Ötüken

      y ı ş d a

      yig idi yok  ermiş.  İl  tutsık

    yir Ötüken  y ı ş  ermiş  = çok  yerl ere sefer ettim. Ötük en orma nın dan

    d a h a .

      iyi bir y er

      olmadı ğını görd üm. Ülkeyi idare edecek yeri n Ötük en

    olduğunu anladım»

      ( E r g i n ,

      metin  s . 157,  satır 16-1 7, trans kıripsi on

    s .

      6 5 ,  tercüme  18 , 2 4 ) .

    -9   Ötü ken 'in bulun duğu yer e gelin ce, Ötük en şimdi Moğolistan denile n  ü l -

    '

      kede. Hangay

      s ı r a

      dağlarının

      doğu

      kes iminde Orhun (Orkun)  ve Te-

    mir ırmaklarının kayna klar ının bulundukl arı yerde , Uygurlar ' ın

      baş

      ş e h

    ri Ordu

      B a l ı k ' ı n

      (Moğol lar

      K a r a

      Balgasun diyor)  az  güney inde,  97 ar z

    v e

      101 tul  derecelerine isabet eden yöre  idi ( bk . R.  Giraud, L'Empire

    d e s

      T u r e s c e l e s t e s ,

      P a r i s ,

      1960 , s .

      1 7 2 - 1 7 3 ) .

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    14/136

    L iu  mau-tsaî.  D ie  Chinesischen Nachrichten  Zu r  Gesch ichte  Der Os t -

    T ü r k e n

      ( T ' u - k ü e ) ,

      Wiesbaden ,  19 58 , I, s. 43 .  Ay rı ca iz ahlar kısmına

    bk .

      ( I I , s . 52 1 ,

      haşiye

      2 2 0 ) .

      Mamafih T'a-po

      K a ğ a n ,

      kendi zamaninda

    Ç i n ' i  idare eden  ik i  hanedanın imparatorlarına kuvvetini tanıtmıştı.

    Onun etraf ındaki lere daima  şu  sözleri söylediği işit i l iyordu  :  «benim

    güneyde (Çin 'de)  ik i  oğlum  ( Ç i n imparator ları)  v a r .  Bund an dolayı yok

    s u l  düşmek ten kayg ılanm am» (gös teri len  y e r ) .

    n  Söz  konusu  Ç in  gelenekler in in başında  saç ve  kıya fet değişikl iği geli

    yor du. Türkler saçlarını birkaç pelik ha linde örüp ar kay a sarkı tıyorl ar

    d ı .

      Onl ar İslâmİyete girdikten sonra  da  epeyce  b ir  müddet  bu  geleneği

    sürdürmüşlerdir. Hatta Türkler

      s a ç l a r ı

      kendi ler inki  g ib i  olmayanlara «tok

    e r»  d iyor lardı  ( K a ş g a r l ı ,  tercüme  I, s . 332 , 3 5 8 ) ,  Çinl i ler inki  ise  topuz

    şekl inde  v e y a  düğümlü  id i .  E l b i s e y e  gelinc e, Türkler kafta nları nın •  sağ

    kanadını

      sola atıyorlardı  (L iu  mau- tsa i ,  s . 8 , 41 ) .  Bel ler inde  de  üzerleri

    oyuk  v e y a  kabartmalı süsler  i le  bezenmiş kemer le r ( ku r \ , k u r ş ak \  k u

    ş a k )  bulunurdu. Türkler kemer takma

      v e

      kul lanm aya içt imaî

      v e  s i y a s î -

    mevkii göstermesi bakımdan büyük  bir  ehemmi yet v eriy orla rdı. İslâm

    âleminde  de  onlar s üslü kurs aklar ı  i le  d ikkat i çek iyor lardı. Çinl i ler 'e  g e

    l i n c e ,  onlar elbiselerinin  sol  kanadını  s a ğ a  at ıyor lardı.  Bu  y ü z d e n -

      Ç i n

    l i ler Türkler' in  bu  gelenekler in i  de ,  her hal de, barba r âdet leri şeklinde;

    görüyorlardı

      (L iu

      mau- tsa i ,

      s . 5 3 ) . S .

      Jul ien' in tercümesinde bunlardan

    b a ş k a  Çinl i ler' in kanunlarını kabul etmek  v e  hatta  d i l i  dahi değişti r

    mek hususları zik red i l iy or: «Quant  â  couper  le  devant  de  notre vête

    ment, dénouer  les  t r e s s e s  de nos  ch ev eu x flottants, chang er notre

      l a n

    gue

      et

      adopter

      vos

      lois,

      nos

      habitudes

      et nos

      cout umes sont déjà

      trop

    İle ve şüphesiz ülkelerini zengin,

      istikrarlı

      ve kuvvetli bir

    duruma getirmek için, Çin'in birçok veya her şeyi ile tak-

    hd edilmesi gerektiğine inanıyorlardı. Bunlardan biri, bü

    tün imparatorluğun tek hükümdarı T'a-po Kağan (572-

    580)

      yüz bin atlıya sahib olduğu halde,

      öyle

      bir Çin hay

    ranı  idi ki, Çin'de doğmadığına

      esef

      ettiğini gizlemiyordu.

    T'a-po

      tutsak  Çinli bir rahibin telkini ile Çin'in kuvvet

    ve  zenginliğinin Buda dininin ilkelerine riâyet edilmesin

    den ileri geldiğine  inanarak  bu dine girmiş,  hatta  bir de

    mabet inşa ettirip, Çin impara^torundan Buda dinine ait

    bazı kitablar istemişti. Onun bu dinin emirlerini tamamen

    yerine getirdiği bildiriliyor

      Yine

      bu kağanlardan bir

    diğeri,

      Şa po lyö (Cha-po4io = Scha-po4üe,

      581-587),

      Çin

    imparatoruna gönderdiği bir mektupta Çin âdetlerini al

    mak istediğini, fakat kendi milletinin gelenek ve

      göre

    nekleri çok köklü olduğu için henüz buna cesaret edeme

    diğini

      bildiriyordu Çin kaynaklarından elde edilen bil-

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    15/136

    gilerden  on iki  hayvanlı takvimin  ilk  defa  onun  zamanın

    da  kullanıldığı  anlaşılmıştır Bu takvimi Türkler'in Çin

    liler'den  aldıikları ile

      ilgili

      görüş,  şimdi  çok daha fazla bir

    kuvvet  kazanmıştır

      K'i-min

      Kağan da

      (ölümü

      608) Şa-

    po-lyo'nun

      görüşünü paylaşıyor ve işe

      onun

      gibi

      kıya

    fet ve saç  şeklinin  değiştirilmesi  ile başlamak istiyordu.

    K'i-min,  milletinin  kıyafetini  kaldırıp yerine  Çinliler'inkini

    almak ve hatta «asil Çin  milletinin  her

      şeyini  taklid

      et--

    mek  istediğini»  metbûu  Çin imparatoruna  ifade  etmişti.

    Ancak İmparator,

      K'i-min

      Kağan'm bu  fikrine  katümıyor-

    du. Kağan'm ısrarlı

      istekleri

      karşısında ona: «kıyafet

      değiş

    tirmek  neye

      y a r a r

    Öyle  hareket  ediniz  ki  milletiniz  iyi

    ve

      şefkatli

      olsun,

      merhametli,

      uysal

      ve

      beğenilen

      davra-

    nışlarda  bulunsun»

      cevabını

      yazmak zorunda

      kalmıştı

    a n c i e n n e s ,

      eì

      je n'ai pas encore osé les chan ger = elbi sem izi n önün ij

    k e s m e k ,  dalgalı (sa rkı tı l mış ) saçl arımız ın Örgülerini çözm ek, di l imizi de

    ğiştirmek ve sizin kanunl arı nız ı kabu l etmek hususl arına gelince , ge

    lenek

      ve gör enek ler imi z çok kök lü oldu ğu için onlar ı henüz değişti r

    meye

      cesaret edemedim» (Docume nts sur les Tou- kiou e-Tu rcs -, Jo ur

    na l

      Asia tiqu e, Ma i- Ju in 1G64, s. 5 0 2) . Şopoiyo (Ch a po-Iİo =  S c h a -

    po- üe, 581- 587 ) Sui haned anını n i lk kudretl i hükü mdar ı Yan g Kien

    ile müc ade ley e gir işm iş, başarı gös tere mey inc e ona sâdı k bir tâbi olmıuş-

    tu. Çin yıl l ık ların da onun tâbil ik davr anışl arı i ie  i lgi l i  inanılması güç

    ş e y l e r  anlatı l ır.  Ş e r e f  v e haysi yet duyg ular ını bir tarafa atarak Çin h ü

    kümdarına"  k a r ş ı

      yaptığı dav ranı şlar ve söylediği sözler, otağında bu

    lunan Türk ler' i n yüzl erini kı zartm ış, duyd ukla rı derin  • üzün tüde n acı acı

    inle mel erin e v e hüzü n ver ici çığlı klar at mala rına sebe p olmuş tu (Li_u

    m a u - t s a i /  s.  5 0 - 5 4 ) .  Bi lge Kağa n'ı n isim ver mey erek «bilgisiz kağan

    olurmış erinç , yabla k kağan olurmış erinç =  a k ı l s ı z  kağan tahta çık

    t ığından,

      kötü

      ikağan tahta  oturduğu  için...»  ( E r g i n ,  metin s. 155 , satır

    20,

      transk ripsion s . 78 ) sözleri ile kınad ığı eski kağanlar dan

      bir i

      de,

    ş ü p h e s i z ,   Şapolyo'dur.

    1^ Liu mau -ts ai, s. 50 ;  J u l i e n ,  s„ 495.

    13  L

      B a z i n ,

      Les Cale ndrie rs  T u r c s  anciens et médiévaux, Lille, 1974, s,

    1 4 1 - 1 5 7 .  B a z i n

      oniki hayva nl ı takvi min, Türkler tarafından VI. yüzyı l ın

    ikinci yarası nda Çin halk kültür ünden (â la cultur e populaire chi nois e)

    alındığını i leri sürü yor (s . 154. 156, 15 7) .

    14

      Şapo lyo' nun türkçe unva nı P. Pell iot tara fınd an, cince  y a z ı l ı ş  tarzına

    d a y a n ı l a r a k  El Kül  B a ğ a  Işbara Kağan şeklinde tesbit edilmiş,  B a z i n  ise

    bu unvan daki kül 'ün kö ( \ g ö l ) o lması gerekt iğini i fade etmişt i r ( ay

      e s e r ,

      s. 14 7) .

    15   Liu mau-t sai, s. 62, 63 ;  J u l i e n ,  s. 533-534.

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    16/136

    bununla beraber imparator K'i-min Kağan'ı takdir ediyor

    hatta  onun bazı düşüncelerini paylaşıyordu. Filhakika

    K'i-min Kağan çadır hayatını bırakıp şehir kurarak mille

    tini evlerde oturtmak istiyordu. Onun bu arzusunda sa

    mimi olduğunu anlayan Çin imparatoru, K'i-min Kağan

    için sınır eyâletlerinden birinde (Wan-sou-su) bir şehir

    kurulmasını emretmişti.  F a k a t  K'i-min bu esnada

    öldü  (608).  İşte, bugünkü bilgilerimize göre (ve eğer yanıl

    mıyorsam)  çadır hayatını bırakıp şehirde oturmalı

      isteyen

    ilk Türk hükümdarı K'i-min Kağan'dır.

    K'i-min Kağan'm  oğlu  ve haleflerinden  Hie-li  Kağan

    ise babasının aksine atalarının gururlu ruhunu taşıyan bir

    hükümdardı. O, bir taraftan Çinlileri'n entirikaları ve di

    ğer

      taraftan bir birini takip

      eden

      kıtlık, açlık ve başka

    sebepler yüzünden tutsak alınıp Çin'e götürülünce, impa

    r a t o r  ona saray hizmetçileri nazırının konağını tahsis et

    mişti.  F a k a t  esasen tutsaklık yüzünden pek mahzun olan

    Hie-li

      Kağan'a bu konak bir zindan  gibi

      geldi; belki

      şehir

    hayatını da  sevmediğinden  konağın bahçesine kurdurduğu

    bir  otağda yaşadı. Buna rağmen şeref ve haysiyet sahibi,

    gerçek

      bir «kağan» olduğundan ne bu otağ hayatı, no de

    imparatorun  teskin,  teselli  ve memnun edici  gibi  görünen

    teklifleri, duyduğu derin üzüntüyü

      hafifletebildi;

      gittikçe

    a r t a n  teessürü dört yıl sonra ölümüne

      sebep

      oldu. Fa

    kat  bu, şerefli bir ölümdü.

    16  Li u  m a u - t s a i ,  s. 70;

      J u l i e n ,

      s, 515, 517,

      5 3 8 - 5 3 9 ,

      Acût-Sep tembre, 1964,

    s .

      232.

    17  İmparator, Hie-l i  K a ğ a n ' ı n  üzüntüden  ş a r a r ı p  solduğunu haber  a l ı n c a

    a v l a   a v u n a c a ğ ı n ı  s a n ı p b i l h a s s a  geyiği bol  K u o - Ç o u   . bölg esin in vali l iği

    tekl i f inde bulunmuş, fakat kağan bunu reddetmişt i .  S o n r a  imparator

    «imparatorluk

      m uhaf ız kuvve tleri kuma nda nlığı tevcihi ile

      K a ğ a n ' a

      g ü

    z e l  topraklar v e bir ikâmetgâb ve rmiş t i . Hie- i  h a y a t a

      v e d a

      edince (634

    y ı l ı n d a )  İmparator, Türk ler ' e kağanl arın a kend i türelerine göre  c e n a z e

    töreni  y a p ı l m a s ı n ı ,  yan i cesedin in yak ı l ı p Pa ırmağının doğusu nda bir

    m e z a r

      i n ş a

      edi lmesini söyledi (hajbuki bu  ç a ğ d a   Türk le r ' i n  e s ki z a m a n

    larda

      o lduğu gibi ölülerinin cesedlerînİ ya km ay ıp toprağa verdikl eri y ine

    Ç i n  kaynak lar ında haber ver i l iyor .  J u l i e n  J . A, A oût-Se ptemb:e 1864,

    s .

      2 2 5 ) K a ğ a n ' ı n

      ve fat ettiğini öğren en atabe yi (Hu -l u  T a - k u a n  T ' u -

    yü-hun=ye)

      ona

      k a r ş ı

      duyduğu bağlı l ık ve

      s a y g ı d a n

      dojayı  y a ş a m a k

    istemeyerek

      intihar etti. İmpar ator, ata bey 'in bu hare ketin den çok  . duy-

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    17/136

    Gök

      Türk kağanlannm taşıdıkları bu gayeleri uygula

    maya

      koyamamalarınm asıl sebebi  bize  göre,  milletlerin

    den

      ve bilhassa onların halk kitlesinden (kara kamağ bu

    dun)

      gelecek  tepkilerden korkmalarıdır.  «Türk  budunu»

    atalarından

      gelen bütün geleneklere bağlı

      olup,

      yabancı

    lara

      ait bu

      gibi

      şeylerin alınmasından hoşlanmıyordu. Ni~

    tekim uğranılan başarısızlıkların ve çıkan karışıklıkların

    ataların  koydukları törelere riâyet edilmemesinden ileri

    geldiğini

      görüp

      söyleyen

      Türk prensleri de vardı.

    Yukarıda

      adlan  geçen  Türk kağanlarından takriben

    yüzkırk yıl sonra «budununu» çok seven yüksek duygu

    ve

      düşünceler ile

      dolu,

      büyük hatîb  Bilge  Kağan'm da

    Buda

      dinini kabul etmek ve şehir kurup orada oturmak

    gulanarak  ona

      ö lüm

      sonrası unva nı veri p Kağa n'ı n yan ma defnedilm esini

    v e

      mezarı üzerine  b ir

      kitabe

      yazı lmasını buyurdu.  B u  el îm hâdise leri

    haber alan Kağan'ın amcalarından Su-ni-şi  de  vefat eden^ler  i le

      birl ikte

    olmak için canına ikıymıştı  (L iu  mau-tsai ,  s .  144-145;

      J u ü e n ,

      s . 230 -

    233).  B a ş k a ,  birçok

      mil let lerin

      tarihlerinde

      o lduğu  g ib i

      sadâkat, saygı  ve

    sevginin  en  yük sek ifadesi olan  bu

      g ib i

      asil dav ranı şla r Türk tarih inde

    de  vardır .  639  yı l ında

      Hie-li

      Kağan'ın yeğeni

      K i e - ş e - ş u a y

      (yahut  K i e -

    ş e - s o

      b izde  Kür Şad  olarak tanınmıştı r) şehza de Ho-l o-hu' yu (Hi-el i

    K a ğ a n ' ı n

      oğl u) Türk ülk esi ne kaçı rıp devleti y eni den kur mak istemişti

    ( L i u  mau-tsal , d izin,

      11, s. 7 8 5 ) .

     Bütün bunlar devletin y ıkı lma sın dan

      ve

    « T ü r ü k  budunun» perişan

      b ir

      şekilde dağılması ndan (Çi n'e yüzb in kişi

    gelmişti) duyulan derin teessürün

      tepki leridir.

      Yüksek tabakada

      bu

      tep

    kiler olunca halk kitlesinde

      ( =

      kara kam.ağ budun)

      bu

      teessürün

      çok

    d a h a   derin

      olduğu

      şüphesizdir. Aradan el l i

      y ı l

      g ib i

      uzun

      bir

      zaman

    geçtiği

      v e

      mühim

      b ir

      kıs mı ask erî hizme tlerd e kul lanı ldığı halde Türk

    «budünı» şanlı mazilerini un utmay arak tekrar devletlerini kurmak

      b a ş a

    r ı s ı n ı

      göstermişlerdir. Kayna kta Hi-el i Kağan 'ın cinlere

      v e

      şeytanlara

    inanmadığı

      da ,

      onun

      b ir

      kusuru  g ib i  gösteri lerek,  b i ld i r i l iyor .  Halbuki

    Türkler  de ,

      çağdaşları olan pekçok kav im  g ib i  cinlerin  ( ç ı v ı )

      v e

      ş e y

    tanın

      ( y e k )

      varl ığına inanılmakta

      v e

      onlardan ziyâd esi

      i le

      korkulmakta

    '

      idi'.

      Kamla rın halk üz erinde derin

      bİr

      nüfuza sahip olmaları

      da

      buradan

    gel iyor. Onların, yani kamların  c in ve   şeytanlar a hükmettiklerine sam i

    miyetle inanı lıyo rdu. Türkî er' i n gece sava şlar ını sevme dikler i

      v e

      hattâ

    bu savaşlarda  pek  başarıl ı olamadıkları  i le i lgi l i  sözler  de  şüphesiz, cin

    lerden

      ( ç ı v ı )

      korkmaları  ve bu  yüzde n geceleri çadırlarına kapa nmal a

    rından çıkmış

      olabil ir.

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    18/136

    düşüncesinde olduğunu biliyoruz.

      Fakat

      onun, selef

    leri

      gibi,

      kıyafet, saç şekli ve diğer geleneklerin değiştiril

    mesini düşündüğünü gösteren herhangi bir delil veya

    işarete

      sahip değiliz. Bilindiği

      gibi,

      Çin'de doğmuş, Çin

    terbiyesi almış ve

      cince

      bilen Vezir Tonyukuk :

      «biz

      Çin

    lilerdin yüzde biri kadarız. Bir şehir  kurup oturursak  ora

    da düşman bizi yok eder. Halbuki eski hayatımızı sürdü

    rürsek  zayrf olduğumuz zamanlarda çekilir, güçlü oldu

    ğumuz

      zamanlarda ilerleriz. Buda dinine gelince, bu din

    insana

      alçak gönüllülük, yumuşaklık telkin etmekle sa

    vaşçıların (Türkler'in) mizaç ve  karakterine  uymaz»  söz

    leri ile damadının yani Bilge Kağan'm  arzularını  uygula

    masına mani olmuştur. Vakıalar, Vezir Tonyukuk'un

    mütalaasını  teyid eder görünmüyor. Zira nice Türk top

    luluklarının, sürekli bir şekilde  göçebe  hayat  geçirmele

    rine rağmen, siyasî ve kavmi varlıklarını koruyamadık

    larım biliyoruz. Bizzat Gök Türkler yerleşik veya tam

    yerleşik

      hayata

      geçmedikleri halde Bilge Kağan'm 734 yı

    lındaki ölümünden 10 yıl sonra siyasî varlıklarını ve az

    sonra da kavmi varlıklarını kaybettiler. Öyleki bu büyük

    kavim  doğrudan doğruya halef bırakmadan yok olup

    gitti. Buna karşılık şehir

      hayatına

      geçen ve ilk

      önce

      Mâni

    ve

      sonra da Buda dinine giren Uygurlar siyasî varlıklarını

    XIII.  yüz yılm sonlarına  kadar sürdürdükleri  gibi,  sonra

    bilhassa Çağatay ve Özbek uluslarının oluşmalannda pek

    mühim roller oynadılar.  Hatta  yine az sayıda olmamak

    üzere  İran  ve Anadolu'ya da geldiler. Uygur beylerinden

    Eretne

      (ölümü: 1352)

      Orta

      Anadolu'da bir devlet kurdu.

    Bu

      büyük Uygur Türk'ü şimdi Kayseri'deki türbesinde

    (Köşk

      Medrese) 'de yatmaktadır.  Gök Türkler yazıları olan

    bir

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    19/136

    türbe inşa

      etmesini

      bilen  şehzadeler vardı. Yine Gök

    Türkler'in çiftçilik yaptıklarını ve ticârete  ehemmiyet

    verdiklerini biliyoruz. Bütün bunlar ile onlar tam yer

    leşik

      hayata çok yaklaşmış idiler. Tonyukuk  engel  olmasa

    îdi, Buda

      dinine

      girmek

      belki

      pek kolay olmazdı amma

    şehir kurulmasında ve şehir hayatına

      geçilmesinde önemli

    güçlükler ile karşılaşılmazdı. Herhalde Ötüken'de anıt -

    kabir  şeklindeki  yapılardan ayrı olarak başka binalar da

    vardı.

      Ötüken'in adının

      XI.

      yüzyılda

      çok uzakta ya

    şayan Türk âlimi Kaşgarlı Mahmud'a ulaşması pek

      dik

    kate değer  olup  bu,  ününün  devam etmesi, âbideleri ve

    diğer binalarının -dikkat ve alâka çekici yıkıntılar

      halinde

    de olsa- varlıklarını sürdürmekte olmaları ile

      izah

      edile

    bilir. Ötüken  şüphesiz  bir çok tahribata uğramıştı.

    Buna rağmen adı XI.

      yüzyılda

      çok uzaklarda

      duyulabih-

    20

      «Weh n die

      T ' u - k i J e

      auch ihren wohno rt standing wec hse lte n, so

      b e s a ß

    doch jeder für sich eigenes

      L a n d .

      Der Khagan wohnte stets am Berg

    T u - k i n - s c h a n ;  sein Hofzeit wa r naoh Oste n geöffne t... (Li u mäu -ts ai,

    s.

      10 ); » « Quoiq ue les Tou- Kio ue émigre nt ou changent, de domicile,

    c h a c u n

      d'eu x a toujo urs une

      portion

      de terre. Le khan habite constam

    ment sur le mont Tou-'kiu-chan-Ötüken-»

      ( J u l i e n ,

      J .A ., Mars -Avr i l 1864,

    s.

      3 35 ). Çin yı l l ık la rında veri len bu haber

      Wk

      zamanlara ait İdi. Âbi

    delerin  d ik i ld iği  zsm.anda çiftçi liğin çok daha gelişm iş old uğu ş üp he

    sizdir.

    2-1 «Ol yir ge rü barsar Tür ük budu n ölteçi se n. Öt üke n yir o lur up

      a r k ı ş

    tir'kiş

      ı s a r

      neng bun gug yok. öt ük en yı ş olur sar ben ggü il tuta olurta cı

    s e n  o yere doğru giders en «Türk bua un» ölece ksin. Ötük en yerin de

    oturup

      kervan ve kafi le gönderirsen hiç sıkıntın olmaz. Ötüken orma

    nında

      oturursan, ebediyen ülkeye sahip olarak oturacaksın»

      ( E r g i n ,

      me

    tin, s. 154, satır 8-9 , transkr ipsion s. 66, tercüme s. 18 ). Ötüke n'd e her

    halde

      t icâret için şartlar müsâid olduğun dan Kağan bu tav siye yi yapıyo r.

    22  «Der Khag an errichtete seinen Hof am Berg e Tu- kin -§a n ^ Kag an' in

    s a r a y ı

      Ötüken ormanında bulunur» (Liu mau-tsai , s. 18 1) ;

      J u l i e n ,

      Ötü-

    ken 'i bazan berkiti lm iş yer (m uh kem mevk i = place forte ) şekl in

    de tercüme etmiştir (M ai -J ui n, 1864, s. 5 1 4) .

    23

      «Ötüken- İsmu mevdzi ' in bİfeyâfi

      T a t a r

      qurb e Uygur - Ötüke n

      T a t a r

    çöller inde, Uygur ülkes ine yak ın bir yerin adıdır» (I , s. 12 3) . Ötü ken 'in

    müell i f in haritasında da yer

      a l m a s ı ,

      buranın X . yüzyı ldaki Türk âle min

    de pek tanınmış bir yer olduğunu gösterir. Halbuki zikredilen

      a s ı r d a

    Ötük en bölgesi moğolca konuşan kavimle rin yur du olmuştu. Nitekim

    müel l i f imizin

      tar i f i

      de bun u göste riyor ,

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    20/136

    yordu.  Halbuki, aşağıda göreceğimiz, Uygur kağanlarının

    ünlü  şehirleri, Ordu Balık'm adını Kaşgarlı Mahmud'un

    eserinde göremiyoruz. Gök Türkler, umumiyetle  çadırlar

    da

      yaşayan fakat yazısı olan, takvim kullanan bir budun

    Bu,

      pek dikkate değer. Acaba daha önce yaşamış

      böyle

    bir

      kavim var  rnı?  Ben pek bilmiyorum. Bilge Kağan XX.

    yüzyılın

      düşüncelerine  salıip  bir hükümdar  gibi  konuşu

    yor

      ve:  «Türk  budun üçün tün (gece) udumadım, (uyu

    madım),

      küntüz durmadım (oturmadım). İnim (küçük

    kardeşim) Köl Tigin birle iki şad birle ölü yitü kazgan-

    dım» diyor. Bilge Tonyukuk da kendi kitabesinde

      :

      «Türk

    Bilge Kağan Türük sir budunuğ, Oğuz budunuğ

      igidü

    olurur

      (besleyip

      oturuyor) sözleri ile kağanın

      vazifesini

    belirliyor. Halbuki İslâm müellifleri «reaya (yani halk)

    Tann'nm hükümdarlara vediası (emâneti) dır» diyorlardı.

    Orhun

      kitabelerinde

      devletin

      kuruluşu anlatılırken:

    «şehirdekiler dağa çıkmışlar, dağdakiler inmişler»

      denil

    mektedir. Burada gerçekten bir şehir kasd ediliyorsa,

    bu şehir nerede idi? Bu hususta

      kesin

      bir şey söylemek

    belki

      mümkün görülmemekle beraber, bu «balık» m Çin'in

    sınır şehirlerinden biri olması muhtemeldir. Yine kitabe

    lerde Bilge Kağan devrinde

      (716-734)

      Toğu Balık adı geçi

    yor.  Anlaşıldığına göre, bu şehir, yani Toğu Balık, Tula

    kıyısında, Tokuz O Dokuz) Oğuzlar'm yurdunda veya

    ona yakın bir yerde bulunuyordu. Kitabelerde Oğuz sa

    vaşları  (718-718  yılları) anlatılırken ilkönce Toğu Balık'da

    savaşıldığı sonra

      a t l a r

      yüzdürülerek Tula ırmağının ge

    çildiği

      söyleniyor.

      Dokuz

      Oğuzlar'a ait olması da muh

    24

      V.  T h o m s e n ,  İns cript ions de l 'Or khon  d e c h i f r e e s ,

      H e ı s İ n g f o r s ,

      1896, s.

    1 0 1 ;  H. N. Or ku n,  E s k i  T ü r k  y a z ı t l a r ı ,  TD K, 1, met in, s . 35, 1 0

      =

     12; Er

    gin metin s. 156,  s a t ı r  13, transkripsion s. 69.

    K ö l  Tigin 'e ait ki ta be de : «A ng i k Togu  B a l ı k ' t a  süngüş dümüz Köl T i

    g in  Azman  a k ı g  binip oplayı tegdi : altı erig  s a n ç t ı .  Sü [ t ]eg iş inde yi t in ;

    erig  k ı l ı ç l a d ı .  = İlkö nce Toğu  B a l ı k ' d a s a v a ş t ı k  ( « O ğ u z  bir le» yani Oğuz

    lar

      i l e) . Köl Tigin

      Azman ' ın

      ( ? ) k ır

      a t ı n a

      binip

      s a l d ı r d ı ,

      altı en

    m ı z r a k l a d ı .  Asker in

      hücumu  e s n a s ı n d a  da yedinci eri  k ı l ı ç l a d ı  ( E r g i n ,

    metin s. 160,  s a t ır 1 3 - 1 5 ,  transkr ipsion s. 74,  s a t ı r 1 2 - 1 4 ,   tercüme s.

    2 8 - 2 9 ) .  Bi lge

      K a ğ a n ' a .  ait kitabede İse

      a y n ı h â d i s e

      ş ö y l e ,  anlatı ılyor :

    «Ang

      ilki Toğu

      B a l ı k ' d a

      süngüştüm.

      T o ğ l a

      Ögüz'ü yüzît i geçip

      süsî»

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    21/136

    temel  bulunan  Toğu  Balık  hakkında

      başka

      hiç bir

      bilgiye

    sahib  değiliz.

      Cengiz  Han'ın  oğlu Ögedey

      Kağan devrin

    de

      Kara

      Kurum'a  iki  fersah

      mesafede

      (1 fersah  5,5-3  km.)

    Tuzgu Baliğ

      vardı.  Bu ad, adı

      geçen  Kağan'm  orada

      bir

    tepenin  ucunda yaptırdığı

      bir

      köşke

      şehirden  (Kara

      Ku

    rum)  2^ hediye

      şeklinde

      yiyecek  ve içecek  (tuzgu)  geti

    rildiği  için  verilmiş

      görünüyor.

      Yine

      Oğuz

      savaşları

    esnasında

      «Amga  kurgan»  adı

      geçiyor,  ^{j^ ^

    Q  Kar-

    luklar'm  ülkesinde  bir  kurgan  vardı.  Bilge  Kağan'm

    kitabesinde

      Beş  Balık

      üzerine

      yapılan  bir

      seferden

      söz

    — - a ş ı n m ı ş  okunamıyor—  ( E r g i n ,  metin s . 164, satır 18- 19, tran skr ips ion

    s .

      83). Bu sözlere göre Toğu

      B a l ı k T u l a

      ırmağının (Togla Ög üz ) sol k ı

    y ı s ı n d a ,  geniş kıv rım teşkil eden kesim inin bir yerind e olmalıd ır.

    26

      Ben Cu ve yn î' de ki (b unda n sonr&ki haş iye ye bk.) «şehir» sözü i e K c -

    ra   Kurum' un k asdedi ldîğini anl ıyor um. Gere k Cu ve yn î, gerek  R e ş î d e d -

    dîn Tuzgu

      B a l ı k

      adının yapılan köşke veri ldiğini yazarlar.

    27   Cu ve yn î, Târîh- i Ci 'hân-guşây, yayınla 'yan Mirza Muhamme d-i  K a z v î n î .

    G M S ,

      leyden, 1911, s. 170,

      a y r ı c a

      s. 194; Reşîde ddîn , Câmi ü't - tevâr îh,

    y a v m l a y a n  A. A. Ali zâd e, 1980, Mos kov a, 11 -1 , s. 146, 202 .  J A. Böyle

    T u z g u  Ba lık 'ı n bir köy oldu ğunu söy lüy or ve bu hus ust a, her halde ,

    Y ü a n - ş i h ' e  dayanıyor . Çü nk ü, kaydedi ld iği üzere,

      f a r s ç a

      metinlerde böy

    le bir i fade yoktur ( J . A . Böyl e, The seasonal residences of the Great

    K h a n

      Ögedei, The  Mongol  wor ld empire, 1206-1370, Variorum

      R e p

    rints, London, 1977, VI, s. 146, 150).

    28   H. N. Ork un'd aki  a s ı l  metinler den Köl Tigin 'e ait olanda A mg a (s . 51 ,

    s a t ı r  11, t ranskr ipsion, s. 5 0 ) , Bi lge Kağan 'ınk inde ise Am gı (s . 65,

    s a t ı r  3, tra ns kri psi on, s. 6 4 ) . Engin'in ese rind eki her iki met inde de

    Am gı (metin s. 160, satır 27 , s. 164, satır 2 6 ) . Bilg e Ka ğan ve Köl

    Tigin 716

      k ı ş ı n ı

      bu kurg anda (ka le, hisa r) geçirm işler di. Hatta bu es

    n a d a

      yu t (hay van kı r ımı)  ç ı k m ı ş t ı .  F a k a t  bunun felâket getirecek de

    r e c e d e  şiddetl i olmadığı anlaşılıyor.

    29

      F a ' ka t

      bu, çok şüpheli dir. Metinde sadece «kurg» okuna bilm iş v e bunun

    kur gan ka (ku rga n'a = kal eye, his ara) olacağı kab ul edilmiştir (bk .

    T.

      T e k i n ,

      A. Gram ma r of Or kho n Turk ic, Bloomingt on, 1968, s. 245 ,

    ingil izce tercüm e s. 278 ;

      E r g i n ,

      t r anskr ipsion, s. 8 5 ) . Ork un i le Ergin ' in

    eserle rindeki metinlerde bu görüşe  e s a s  olan harfler de (ku rğ. .) gö

    rülemedi.

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    22/136

    B

      — Baü Gök Türkleri'nde  Şehh'cilik :

    Batı Gök Türkleri'nde kağanların ilk zamanlarda çok

    defa

      İli vadisi ile Isığ Köl (Göl) kıyılarında oturdukları

    anlaşılıyor. Bu devirde Çin kaynaklannın küçük kağan

    unvanını verdikleri bir prens (her halde yabgu unvanını

    taşıyordu),

      Taş Kend'in kuzeyinde

      oturarak

      ülkenin

      batı

    bölgelerini

      idare ediyor, yine Çinliler'in küçük kağan un

    vanı ile andıkları diğer bir prens de, (ünvani: belki şad)

    Kuça'nm  kuzeyinde

      oturarak

      ülkenin

      doğu

      kesimini yö

    netiyordu. Daha doğrusu bunlar imparatorluğa bağlı do

    ğuda, güney

      ve

      güneydoğuda bulunan yerli şehir devlet

    lerinin hareketlerini gözlüyorlardı. Mamafih bütün bu

    yerli

      şehir devletlerinde kağanların  tudun  unvanlı yüksek

    memurları da bulunuyordu. Tadunlar bir  taraftan  kıralları

    kontrol altında

      tutarlarken

      diğer

      taraftan

      da kağanlığa

    ait vergilerin toplanmasına nezâret ediyorlardı. Sonra ka

    ğanların idare merkezlerinin Isığ Göl'ün batısındaki Çu

    ırmağı kıyılarına nakledildiği görülüyor. 630 yılında Çinli

    S'O  «Otuz yaşı ma  B iş  Balık tapa süle dim.  Altı  yolı süngüştüm  [ sü]

    s in  Kop  ö [ l i j ] r t ü m .  Anda içreki  ne  kişi  tin [ i yo k  [bolda]

    ç ı

      er [ti ] a  okiğalı kelt i .  B iş  Balık  an ı  üçün ozdı»

      ( a s ı l

      m e

    t in doldurma lar olmama k üzere Ergin  s . 164,  satır  8 - 1 1 ,  transkipsion

    s .  8 3 ;  Tekin  s . 2 4 4 ) .  Ergin  (s . 41 ) ve  Tek in  ( s . 276 )  «okığ aıı kelti»

    söz ün ü «davet etmek için geldi» (ca me  in  order  to  invit e) şekl inde

    anlamışlardır.

      L.

      Bazin

      i se: (man) a

      «okığlı kelti,

      Beş

      Balık

      an ı

      üçün

    ozdı» cümlesini :  (u n  envoyé)  v in t ,  chargé  d 'un  message  (pour  m o i ) -

    C ' e s t  ce qui  sauva  les  C inq  -  Vil les» şekl inde çevi rmi ş okığ h'yı haber

    (d'un message) şeklinde kabul etmiştir

      ( l es

      Cale ndri ers Turcs anci ens

    et médiévaux,  s . 22 9 ) .

    ediliyor.

      Çin kaynaklarnıda Pei-ting denilen bu şehrin

    türkçe ad taşıması, orada Türk

      unsurunun

      yaşamaya baş

    lamış olmasından ileri gelebilir. Esasen Beş Balık

      bölge

    sinde VIII. yüzyılda Bilge  Kağan'm

      «oğuşum

      budun» yani

    akrabam olan kavim dediği BasmıiUar'm oturduklarını bi

    liyoruz.

      Şunu da ilâve etmeliyim ki türkçe

      «balık»

      sözü,

    şüphesiz,  Türkler'in şehirle hiç olmaz ise o zamanlarda

    yakm  ilişkileri olduğunu gösteren mühim bir delildir.

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    23/136

    Rahib

      Hüeıı-Çang, T'ong Şe-Hu (~Yabgu)

      Kağaıra

      bil

    ırmağın ağzına yakın yerde Su-yelı, yani Sûyâb şeliri ci

    varında

      rastgelmişti. Bu tarihlerden itibaren Moğol dev

    rine

      kadar bütün devletlerin hükümet merkezlerini aşağı

    Çu  teşkil etmiştir.

    Batı

      Gök  Türk  kağanları, müteaddid şehirlere sahib

    olmaları

      bakımından, şüphesiz, talihli idiler. Gerçekten

    V IL

      yüzyılın

      birinci yarısında Batı Gök

      Türk

      kağanları

    nın ülkesinde birçok şehir görülmektedir. Ayrıca doğuda,

    güney ve batıda birçok yerli şehir devletleri vardı. Bu

    şehir devletlerinin Batı Gök

      Türk

      kağanlığına bağlılıkları,

    kağanların kuvvetli ve zayıf şahsiyetler olmalarına göre

    değişiyordu. VII.

      yüzyılın

      birinci yarısında Batı Gök

      Türk

    ülkesindeki şehirler hakkında bir fikir edinmek için 630

    yılında buradan geçen Çinli Rahib Hüen-Çang'ın verdiği

    bilgilerden bahsetmek yerinde olacaktır.

    Hüen-Çang 629 yılında Çin'in Kansu eyâletinden Hin

    distan'ı ziyaret etmek üzere  Doğu  Türkistan'a geldiğinde

    burada

      b irtakım şehirler görmüştü: T Gu (Komul=

    Hami),

      Kao-Ç'ang (Koçu=Kara

     Hoca),

      A-Ki-Ni (Yen-

    k'i=:Karaşar)  Kiu-Çi  ( K u ç a )  ve Poh-Loh-Kia (Ak Su). Böl

    genin en güçlü kiralı Kao-Ç'ang yani Koçu'da oturuyordu,

    î- Gu şehri de Koçu kırallığma tâbi idi. HüenÇang,

    î- Gu'ya gelinceye kadar geçtiği çöl kesiminde beş kul.o

    görmüştü ki, bunlar yolun güvenliğini sağlayan â skeri

    karakollardı.

      Koçu kiralı Batı Gök

      Türk

      kağanı T'ong

    Şe-Hu Kağan'm tâbilerinden biri olduğu gibi, aynı zaman

    da  kağan'm dünürü bulunuyordu. Hüen-Çang Koçu kira

    lının

      ricası üzerine, hiç de istemediği halde, kağan'ın yap

    tırdığı bir budist mabedini (sutupa) ziyaret etti. Rahib A=

    Ki-Ni  ( Y e n - K ' i — K a r a ş a r )  kırallığı topraklarmdaki çok yük

    sek ve pek uzun

      In-şan

      (dağını) geçerken bu dağın zengin

    gümüş madenleri ihtiva ettiğini gördü. Bu madenler ka

    ğanlara

      aid olup, kağanlar çıkarılan gümüşten akça kes

    tiriyorlardı;

      seyyah dağın batısında bir yerde çok

      t ü c c a r

    cesedi ile karşılaştı. Meslektaşlanndan geceleyin gizlice

    ayrılan bu haris tacirler haydudlar tarafından öldürül

    müş ve malları yağmalanmıştı. A-Ki-Ni şehri bir ırmak

    üzerinde kurulmuştu. Şehrin hâkimi rahibi saygı ile kar-

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    24/136

    şüamış ve onu sarayına davet etmişti. Buradan yoluna

    devam  eden Hüen-Çang,

      epeyce

      bir mesafe  katettikten

    sonra Kiu-Çi  (Kuça)  şehrine  geldi.  Bu şehrin kiralından da

    saygı

      ve yakınlık gördü. Kuça da mamur bir şehir idi. Ku~

    çalılar'ın ney ve gitar çalma^kta bütün komşularından

    daha mahir olduklarını

      söyleyen

      Hüen-Çang, onların aynı

    zamanda ahlâk ve karekterce de iyi insanlar idiklerini

    yazıyor

     ve bu yörede pek güzel

      «şen»

      atları  yetiştirildiğini

    de

      ifade ediyor. Hülasa olarak, Çinli rahibin verdiği  bil

    gilerden  Doğu

      Türkistan'da gelişmiş bir şehir hayatının

    geçirildiği  anlaşılıyor. Bu şehirlerde yaşayan toplulukların

    3razıları vardı; hepsi veya büyük ekseriyeti samimi Bu

    dist idiler. Onun

      için

      Hüen-Çang bu

      bölgeden

      geçerken

    pek

      çok  manastır  görmüştü.

      Ancak

      Çinli rahib şehirler

    deki  halkın Türk olduklarını veya  aralarında  Türkîer'in

    de

      yaşadıklarını

      söylemediği  gibi,

      bu meselede başka de

    lillere

      de sahib  değiliz.

    Hüen-Çang,

      sonra meşakkat ile  dolu  bir  yolculuk  ge

    çirip

      Isığ Göl'ün batısında, Çu ırmağının ağzına yakın bir

    yerde

      bulunan (Su-yeh=:Sûyâb) şehrine geldi (630 yılı

    başları).  Rahibin şehrin çevresini üç, üç buçuk kilometre

    olarak tahmin ettiği bildiriliyor. Bu, Sûyâb'ın küçük bir

    şehir olmadığını gösterir. Rahib başka ülkelerden gelen

    tacirlerin burada toplandıklarını da kaydediyor. Bundan

    Sûyâb'ın hareketli bir ticâret şehri olduğu ve orada geniş

    çapta alış veriş yapıldığı anlaşılıyor.

      Yine

      ona  göre  Sû

    yâb'ın  pek verimli olan toprağında bilhassa  darı  ve üzüm

    yetiştiriliyordu. Sûyâb halkının yünlü kumaşlardan ya

    pılmış elbiseler giydiğini de kaydeden Hüen-Çang, Sûyâb'a

    gelirken

      şehrin yakınında T'ong Şe-Hu Kağan ile karşı

    laşmıştı. Kağan o zaman kudretinin doruğunda bulunu

    yor,

      hâkimiyeti Ceyhun'un güneyindeki topraklara kadar

    uzanıyor,  oğlu  «yabgu»  unvanı ile merkezi Kunduz olan

    Toharistan'ı idare ediyordu. T'ong Şe-Hu Kağan Çinli

     rahi

    bi güler yüzle karşıladı. Kağan bu esnada ava çıkmaya ha

    zırlanıyordu;  üzerinde yeşil satenden bir kaftan vardı:

    saçlarının hepsi görünüyordu. On ayak uzunluğunda bir

    ipekli  parçası alnını birkaç defa  sardıktan  sonra arkaya

    sarkıyordu. Maiyyetini teşkil eden ikiyüz kişinin saçları

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    25/136

    İse örgülü olup bunlar gümüş işlemeli elbiseler giymişlerdi.

    Rahib  Kağan'a refaket eden askeri birliklerin  atlara  ve

    develere

      (?) bindiklerini görmüştü. Bunlarm ellerinde

    mızraklar, bayraklar ve yaylar bulunuyordu. Onlar ince

    kumaşdan elbiseler ve kürkler giymişlerdi. Hüon-Çang

    sözlerine

      devam ederek  diyor  ki «bu askerlerin dizisi o

    kadar uzun idi ki, dizinin sonunu görmek mümkün

      olmu

    yordu.  Sonra avdan dönen Kağan şehrin yakınındaki ka

    rargâhında  (ordu)  muhteşem bir toy verdi. Kağan'm

    çadırı altın

      çiçekler

      ile bezenmiş büyük ve geniş bir otağ

    olup

      göz kamaştırıyordu. Takuvan denilen ve altın işle

    meli

      elbiseler giyen saray memurları kumaş geçirilmiş

    hasırlar üzerinde iki dizi halinde oturmuşlardı. Kağan'ın

    muhafızları da saray memurlarının arkasında ayakda

    duruyorlardı. «Bunlar her ne kadar barbar insanlar iseler

    de

      kağan ve maiyyeti saygı ve hayranlık uyandırmakta

    idiler.

      Türkler ateşe taptıklarından odundan yapılmış san-

    dalya

      kullanmazlar; çünkü ateşin odunda bulunduğuna

    inanırlar. Bu sebeple kumaş geçirilmiş iki kat hasır veya

    deriden yapılmış ya^ygılar sererler». Kağan üsdâdı (yani

    rahibi) demirden yapılmış, üzerine hasır ve yastıklar kon

    muş bir koltuğa  oturttu.  Kağan ise  tahtında  oturuyordu.

    Bu  toya

     Koçu

      ve Çin elçileri de çağırılıp Kağan'a takdim

    edüdiler;

      getirdikleri armağanlar Kağan'a gösterildi. Ka

    ğan armağanların her birini ayrı ayrı yakından gördük-

    den  sonra  memnımiyetini  belirtti. Bundan sonra elçilere

    şarab sunulmasını emretti. Bu sırada çalgı takımı da mu

    siki parçalan çalıyordu. Kağan, devlet erkânı ve elçiler

    birlikte içiyorlardı. Kadehler boşalınca dolduruluyordu.

    Üstada da üzüm şarabı ikram ediliyordu. Çalgı takımı ise

    gürültülü havaları ile otağın her tarafını dolduruyordu.

    «Bu  musiki her ne kadar Barbar musikisi ise de, kulağa

    hoş  geliyor,  kalbe genişlik ve neş'e  veriyordu.»  Az sonra

    başka yemekler getirildi. Haşlanmış veya kızartılmış et

    ler konukların önüne yığılıyordu. Üstada ise hususî su

    rette  hazırlanmış yemekler sunulmuştu. Bunlar pirinç

    pastası, kaymak, süt, kurabiyeler, bal

      gömeci,

      türlü

      üzüm

    ler ve başka yiyecekler idiler.

      Yemek

      bittikten sonra Ka

    ğan yeniden şarabı devrettirdi. Kağan «yükündükten»

    sonra üstad'dan Buda dininin ilkeleri hakkında

      bilgi

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    26/136

    vermesini  rica etti. O da verdi. Kağan üstadm «on fazi

    ibt̂ ile diğer hususlarda verdiği bilgilerden pek^

     meıfı̂

    nun

      kaldı.»

    Hüen-Çang'm  Hindistan seyahatına dâir talebeleri ta

    rafından yazılan

      hatıratından

      nakledilen bu bilgiler kül

    tür tarihimiz bakımlarından son derecede mühimdir. ^

    defa

      Çinli rahibi misafir ederek ağırlayan

      T'ong

      ^

    Kağan'm  karargâhının (ordu=orda) muhtem ,

    Sûyâb'm  pek yakınında  veya  yanında

      oldu-

      ^

    yoruz.

      Batı Gök Türkleri'nden sonra onla-

      1^,v^, .^f™'

    rinde kurulan Türk devletlerinin hük^'

    m

      anlattıkları, eski Turk kap- , •> ^ ,

    daha yakından tanımamıza -̂ A ^ , ™

      ^^f̂

    larda da teyid edildiği gil-

      {î t^.J^T-

      -

    ,  .-1 1 1

      ^ ©a karargahlar yerleşik hayat

    geçiren  ^ uy ı ^ ^ ^ ^ l v^ , İMparatorlann sarayları  gibi  i -

    terışlı, yanı ınu^aı-^ teşküath, içinde çok sayıda me

    mur ve m u s t p ^ ^ ^ kadrosu, muhafız biriikleri ile

      türlü

    değerli  eşv^ yiyecekleri bulunan saraylardır. Umumi

    vasi

      11̂ aradaki fark, birinin taşınabilir olmasıdır.,

    Kağan'ın  elçilere şarab sundurması, elçirer'in getirdik-

    iteri

      haber ve hediyeler karşısında duyduğu memnuniye

    ttin

     bir ifadesidir. Bu gelenek uzun asırlar Türkler arasın-

    ^da devam edegelmiştir. Türk hükümdarlarının daha son-

    ıralan da davranışlanndan hoşnut kaldıkları hanedan

    Mi^nsublan  ile beylerine  içki  sundurmakta ve bazen  biz

    zat sunmakta olduklarını

      biliyoruz.

    Şölen  esnasında bir  çalgı  takımının musiki parçaları

    çalmasına da belki, Türk geleneklerinden biri

      gözü

      ile ba=

    kılabilir. 1432 yılında

      Milano elçisi

      Edirne'de II. Murad'in

    sarayında kendisi  için  verilen bir ziyafette

      yemek

      yerken

    az

      ileride ozanlar, gür sesleri ile, kopuzları

      eşliğinde.Tw

    lerln atalannın kahramanlıklarına.dâir destanlar

      'okuyor

    lardı. Türkler'in eti bilhassa haşlâhmış o yenîekten

    hoşlandıkları ve eti en fâzla bu tarzda yedikleri de bilin

    mektedir.

    T*ong-Şe-Hu  Kağan, Hüen-Çang'ı Hindistan'a gitmek-

    ten

      vazgeçirmeye

      çalıştı; ona bu ülkeniıı sıcağına dayana-^

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    27/136

    mıyacağını  söyledi;  Hindliler'in  kara  derili olup çıplak do

    laştıklarını, edebe riâyet etmediklerini söyledikten sonra :

    «onlar  asla ziyaretinize lâyık insanlar değillerdir» dedi.

    Fakat üstad kararından  dönmedi. Bunun üzerine Kağan

    rahibin yanma bir çok dil bilen bir kılavuz katıp

      sateri-

    den

      bir kaftan ve elli parça ipekli kumaş hediye

      ettikten

    sonra, maiyyeti ile beş kilometre yol giderek onu uğur

    ladı. Eski Türk hükümdarlarının hangi dinden olursa ol

    sun din adamlarına

      karşı

      samimi bir saygı gösterdikleri

    bilinmektedir. Bu da bilhassa kendi dinleri ile ilgili bazı

    inançlardan ileri

      geliyor.

      Yol giderek konuğu uğurlama"

    nm

      da son zamanlaî̂ a kadar devam edip gelen eski bir

    gelenek

      olduğu malumdın-.

    Hüen-Çang Sûyâb'dan ayrılıp  batı  yönünde giderken

    çoğunun

      adlarını vermediği bir çok şehirler gördü. Bu şe

    hirler reisler tarafından idare ediliyor ve Kağan'a bağlı

    bulunuyorlardı. Bu şehirlerin halkı Su-li yani

      Soğd

    (-Suğdak)

      idiler. Bunların otuz iki harfli bir alfabeleri,

    dillerine dâir lügat kitabları ve edebiyatları olduğunu

    söyliyen

      Hüen-Çang, Soğdlar'm

      çiftçilik

      ve ticâret ile ge

    çindiklerini de belirtir.

    Yine

      batıya doğru 2C0 km. giden Hüen-Çang, Ping-Yu

    (Bin

      Pınar ~ Bin Göl) adlı yere geldi. Rahib burada bir

    çok  pınarlar,  gölcükler, yüksek ve yaprakları enli ağaç

    lardan

      oluşan ormanlar gördü. O bu münasebetle diyor

    ki

     :

      «baharın,  türlü  çiçekler bu yöreyi süslü bir halı hali

    ne getirir.» Bin Göl (Pınar) Batı Gök Türk kağanlarının

    yaylaklarından biri

      idi.»

      Rahib Bin

      Göl'de

      pek çok

      geyik

    olduğunu  bunlardan bir çoğunun boynunda çanlar ve

    halkaların görüldüğünü ve bunların avlanmalarının Ka

    ğan tarafından şiddetle yasaklandığını bildiriyor. Bu hu

    sus, Kaşgarlı'nm bahsettiği bir gelenekle ilgilidir. Bu

    müellife

      göre,

      bir hayvan sahibi tarafından yünü kırkıl»

    mayarak,

      sütü

      sağılmayarak, yük vurulmayarak koru

    nur. Bu, adak olarak yapılır.

      Böyle

      hayvana

      «ıduk»

      deni-

    lir. Iduk, mübâı-̂ ek demektir. Anlaşıldığına göre Bin

    S'i   , s . 63 ,  tercüme  I, s. 6 5 .  K a ş g a r l ı ' d a

      idhuq

      Tağ

      s ö z ü

      de  geçiyor  v e bu ,

    s a r p  v e  uzun  dağ  (e l -cebe u ' l -mâni 'u ' t - tavî lu) şekl inde  i z a h  edi l iyér,

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    28/136

    Göl'deki  boyunlarına çan takılmış geyikler de ıduk idiler.

    B in

      Gölün şimdiki Evliya Ata'nm yetmiş beş kilometre

    doğusunda bulunduğu  tahmin  edilmektedir. Yetmiş, yet-

    mişbeş

      kilometre (140 -  150li)  batıya gittikden sonra  Talo-

    sse (yani meşhur Talaş, Taraz = Evliya Ata civarında idi)

    şehrine gelen Hüen-Çang, Talas'm çevresinin sekiz - dokuz

    kilometre olduğunu ve komşu ülkelerin tacirlerinin bura-

    { g ö s t e r i l e n

      y e r ) .

      B i l ge K a ğ a n ' ı n

      da

      Ö t ü k e n

      Y ı ş ' ı

      ( o r m a n i ı k

      dağ ; A l -

    tu n  Yı § =  A l t a y d a ğ l a r ı )  bu  k e l i m e { y a n i l d u q )  i le  v a s ı f l a n d ı r d ı ğ ı  y u

    k a r ı d a

      g ö r ü l m ü ş t ü .  X I .  y ü z y ı l ı n G a z n e l i

      müel l i f ler inden

      G e r d î z î , e s k i

    k a y n a k l a r a

      d a y a n a r a k a ş a ğ ı  Ç u  ı r m a ğ ı n ı n  sol  k ı y ı s ı n d a k i k ö y l e r d e n

    b a h s e d e r k e n

      bu

      k ö y l e r i n y a n ı n d a k i d a ğ ı T ü r k l e r ' i n

      uğurlu

      s a y d ı k l a r ı n ı ,

    b u d a ğ ı n ü z e r i n e  and

      içt iklerini

      ve Ulu  Y a r a d a n ' m o r a d a

      oturduğuna

    i n a n d ı k l a r ı n ı

      bi ldir ir

      ( Z e y n ü ' l - a h b â r , y a y ı n l a y a n   A .  H a b î b î , T a h r a n ,  1347,

    s.  279) .  M i n o r s k y ' n i n  de  dediği  g ib i (T he  R e g i o n s  of the  vv/orld,  G M N S ,

    L o n d o n ,

      1937, s. 290)

      T ü r g i ş h ü k ü m d a r ı

      S u - u

      K a ğ a n ' ı n k o r u s u

      bu da ğ

    v e y a  bu

      d a ğ ı n

      bîr

      k ı s m ı

      oiabi i ir .

      T a b e r î ,

      S u - u

      K a ğ a n ' ın

      119 (737) y ı

    l ı n d a A r a b l a r ' a k a r ş ı

      gir işt iği

      m e ş h u r s e f e r d o l a y ı s ı  il e  ş u n l a r ı y a z ı y o r  :

    « Â l î  b.  M u h â m m e d y a ş l ı l a r ı n ş u n l a r ı a n i a t t ı k l a r ı n ı

      b i ld i rd i .

      O n l a r ş ö y l e

    s ö y l e d i l e r : ( H u t t a l h â k i m i ) İ b n ü ' s - S â î ' c î H a k a n   E bû  M u z â h i m ' e ( S u - i u

    K a ğ a n )  mektub

      y a z d ı .  Biz,,  A r a b l â r ' a s ı k ı n t ı

      verdiği

      i ç i n ,  bu  h a k a n a

    E b û

      M u z â h i m ( z a h m e t v e r i c i ) k ü n y e s i n i î a k d ı k .

      Ibn  S â î ' c î

      N e v â k e t ' t e

    b u l u n a n H a k a n a ( H o r a s a n v a l i s i ) E s e d ' i n H u t t a l 'a   g ird iğ i  v e  c s k e r i n i

    v a r l ı ğ ı a n l a ş ı l m a y a c a k  bir  h a l d e

      dağıttiğını

      bi ldirdi. Mektub  H a k a n ' a u l a

    ş ı n c a

      a s k e r l e r i n e h a z ı r l a n m a l a r ı n ı e m r e t t i. H a k a n ' ı n

      bir

      ç a y ı r l ı ğ ı

      ve bir

    k o r u s u ( d a ğ ı ) v a r d ı

      k i ,

      b u r a l a r a k i m s e y a k i a ş a m a z , o r a l a rd a k i m s e

      av

    a v l a y a m a z d ı .  B u n l a r s e f e r i ç in k o r u n u r d u . S e f e r z a m a n ı  üç gü n  ç a y ı r l ı k

    v e  üç gün de  d a ğ a g i r i l m e s i n e i z i n v e r i l i r d i . B ö y l e c e - h a z ı r l a n d ı l a r ; h a y

    v a n l a r ı n ı

      otlattı lar;

      av  h a y v a n l a r ı n ı n

      deri lerini

      s e p i l e y i p o n d a n y a n c ı k -

    l a r ı nı ( a z ı k t o r b a s ı ) y a p t ı l a r . H a k a n g e m î i  ve  e ğ e r l i  soy  a t ı n ı ( b e r d -

    h û n ) i s t e y i p

      b ind i ,

      bir   k o y u n k e s t i r i p t e r k i y e

      bağlattı

      ve  i ç i n d e  b i r mik -

    d a r  tuz  b u l u n a n k e s e y i  de  k e m e r i n e s o k t u k t a n s o n r a  her  a s k e r i n

      böy

    l e y a p m a s ı n ı

      buyurdu

      v e :  « H u t t a l 'd a A r a b l a r  i le   k a r ş ı l a ş a c a ğ ı n ı z z a m a n a

    k a d a r a z ı ğ ı n ı z

      budur»

      d e d i» ( T â r î h u - r - r u s u l

      ve

      ' I m u l û k ,

      M. j . De

      G o e j e ,

    L e i d e n ,  1964, II, s.  1593).  B u

      d a ğ d a n

      Ç in

      k a y n a ğ ı n d a

      da

      b a h s e d i l m e s i

    o r a n ı n y a b a n c ı ü l k e l e r d e d a h i t a n ı n m ı ş ,

      ünlü

      bir ye r  o l d u ğ u n a ş ü p h e

    b ı r a k m ı y o r : « K ı r k  lî  d a h a b a t ı d a S o e y - Ç e ( S û y â b ) ş e h r i n e v a r ı l ı r .

      Ş e h

    r in k u z e y i n d e S o e y - Ç e   ( Ç u )  ı r m a ğ ı v a r d ı r .  B u  ı r m a ğ ı n  40 ii  k u z e y i n

    d e  is e  K l e - T a n d a ğ ı

      bu lunur.

      On Ok  ( B a t ı  G ök  T ü r k l e r i) k a ğ a

    n ı n ı n b e y l e r i n i n

      tayin in i

      b u r a d a y a p m a s ı  bir  . g e l e n e k t i r »  ( E . C h a v a n -

    n e s ,

      D o c u m e n t s ,

      s, 10).

      M a m a f i h T ü r k l e r i n b a ş k a

      tabiat

      v a r l ı k l a r ı n ı

      da

    ı d u k s a y d ı k l a r ı n ı b i l i y o r u z . M e s e l a G e r d î z î İ rt iş b o y l a r ı n d a y a ş a y a n  K İ -

    m e k l e r ' i n

      bu

      ı rm a ğ ı u l u l a d ı k l a r m ı .

      ona

      y ü k ü n d ü k l e r i n i , y a n i s e c de

      et

    t ik ler ini  v e

      h a t t a

      onu

      k e n d i r a b b l er i ( K h u d a y ) t a n ı d ı k la r ı n ı y a z a r

      (Zey -

    n ü - î ^ a h b â r ,

      s. 258 ),

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    29/136

    da toplaoLidiklan ve şehrin mahsûllerinin Sûyâb'mki  gibi

    olduğunu

     bildiriyor. Rahib Talaşım beş kilometre güneyin

    de

      gayr-ı meskûn bir şehir görmüştür. Hüen-Çang halikı

    nın Çinli

      olup,

      Türkler'in  evvelce  bunları başka bir yere

    naklettiklerini, fakat bir kısmının

      tekrar

      buraya dönüp

    geldiklerini,  bu Çinliler'in dillerini ve geleneklerini koru

    makla beraber Türk kıyafeti ile dolaştıklarını  söylüyor.

    Anlaşıldığına

      göre

      bu Çinliler savaş

      tutsakları  olup,

      yö

    reyi şenlendirmek yani imar etmek gayesi ile yerleştiril

    mişlerdi.  Türkler'in bu gaye ile daha bazı kasaba ve şehir

    kurmuş olmaları muhtemeldir.  Moğolistan' da yapılan

    arkeolojik  araştırmalar,  Hunlar'm IHieng-nu)  tutsak  Çinli

    çiftçi

      ve

      zenaâtkârlar

      için

      kasaba,

      hisar,

      köy

      gibi

      yerleş

    me

      merkezleri kurdukları görüşünü verdirmiştir. VIL

    yüzyılda

      İranlılar  Bizans şehirlerinden göçürdükleri halkı

    ülkelerinin içlerine götürüp yerleştiriyorlardı. Bunlar

    iran'da dokuma sanayiini geliştirdiler. Selçuklular'ın da

    Anadolu'da  düşman topraklarındaki Hıristiyan halkı gö

    çürüb kendi ülkelerinde yerleştirdiklerini,  ziraat  âletleri,

    tohumluk verilerek onların bir kaç yıl vergiden muaf tu-

    tulduklarını biliyoruz. Bu

      gibi

      göçürmeler,

      işaret

      edildiği

    gibi,

      daha ziyade, toprakları imar etmek, yani eski bir

    deyim

      ile şenlendirmek gayesi ile yapılıyordu.

    Hüen-Çang, yüz kilometre güney batıya gidince Peh-

    Sui yani  îsfîcâb  (sonra Sayram) şehrine  geldi.  Rahib bu

    şehrin çevresinin üç, üçbuçuk kilometre olduğunu

      söyle

    mekle  beraber toprağının Talas'mkinden daha verimli

    idiğini

      de ifade ediyor. îsfîcâb'dan yüz kilometre daha

    güney  batıya giden Hüen-Çang,  Kong-yu  şehrine erişti.

    Rahib'e

      göre,

      burası bir düzlükte kurulmuş olup sulak,

    ağaçlık,

      bağlı bahçeli bir şehirdir. Kong-yu'nun XL  yüz

    yıldaki

      Kencağ olduğu tahmin edilmiştir. Hüen-Çang 20-

    30  kilometre daha giderek Nuçe-Kien şehrine gelmiştir.

    Bu

      şehir İslâm kaynaklarında  geçen.  Şaş (Taş  Kend)  böl

    gesindeki  Nûçeketh şehridir. Bu şehir ve yöresinin pek

    mamur olduğunu

      söyleyen

      Çinli rahib buradan Çe-Si yani

    Şaş (taş  Kend)  bölgesine varıyor. Rahib mahsulleri bakı

    mından Nûçeketh'ten farksız olan Çe-Si yani Şaş (Taş

    Kend)  bölgesinde herbirinin başında ayrı bir hükümdar

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    30/136

    bulunan on kadar şehir olduğunu ve bu hükumdarların

    Türkler'e tâbi bulunduklarını kaydediyor.

    Hüen-Çang  bundan sonra Fergana ile Semerkand ve

    Buhara şehirlerinin bulunduğu Mavera ün-nehr'e giriyor

    ve  buralar hakkında da mühim bilgiler veriyor ki, bunlar

    konumuzun

      dışında kalmaktadır.

    Doğrudan  doğruya Batı Gök Türk kağanlarının ida

    resi altında bulunan Türk ülkesinde, şüphesiz, Hüen

    Çang'm  adlarını zikretmediği daha bir çok şehir, kasaba

    ve  köy

     mevcud

      idi. Fakat  bu husus ne olursa olsun, Çmh

    rahib bağlı bahçeli ve sulak şehirleri bulunan ve halkı da

    çiftçilik

      ve ticâret ile uğraşan mamur bir ülkeden

      geç

    mişti.  Türkler'in şehirlerde daha ziyâde asker ve idareci

    olarak  yaşadıklarını  söylemeliyiz.  Buna hayret etmeme

    lidir.

      Çünkü Türkler yerleşik hayata geçtikleri, şehirler

    de  oturdukları takdirde siyasi hâkimiyetlerini kaybede

    ceklerine,

      hatta  varhklanm koruyamıyacaklarma inanı

    yorlardı.  Vezir  Tonyukuk'un bunu açıkça ifade ettiği; yu

    karıda görülmüştü. XI. yüzyılda

      Göçebe

      Oğuzlar şelıiı

    lerde  yaşayan eldaşlarmı hor ve hakir görüyorlar, yani

    küçümsüyorlar

      ve bu yüzden onlara Yatuk (tenbel) di

    yorlar,  Yatuklar'a mücâdele etmeyen, savaş gücünü yitir

    miş  insanlar  gözü  ile bakıyorlardı. XIV. yüzyılda, Yakın

    Doğu  Moğollar'ı  arasında,  Moğol'un  şehirlerde oturma-

    masıyle  ilgili,

      «Cengiz

      Han'ın yasasına dayandırılan»

    kuvvetli

      bir telakki yaygındı. XV. yüzyılda  Ak-Koyunlu

    devleti

      kurucusu Kara

      Yülük

      Osman  Bey'in,  oğullarına :

    «sakın

      oturak yaşayışa

      geçmeyiniz,

      çünkü

      beylik

      ve hâ

    kimlik  yörüklük ve türkmenlik hayatı geçirmekle olur

     >

    sözlerini

      sık, sık  söylediği  bildirilir. Buradaki yörüklük

    ve  türkmenlik sözleri ile

      göçebe

      hayat  tarzı  kasdedilmiş

    tir. • •

    32

      Histoire  de ia vie de  H iouen-Thsang,  S .  J u l i e n ,  P a r i s ,  ,1853,  s .  30-50;

    Mémoires

      sur les

      contrées occidentales,

      S .

      J u l i e n ,  P a r i s ,

      185 7, , s. 5-2 0

    Buddhist records

      of the

      Western wo rl d, tercüme

      S .  B e a l ,

      London,

      1884,

    s .  17-30;

      T he

      l i fe

      o f

      Hiuen

      -

      Ts iang ,

      S .

      B e a l ,  London,

      1911 ; N .

      Togan,

    Peygamberin zamanında  Ş a r k î

      v e

      Gar bı Türkistan' ı z iyaret eden Çinl i

    budist rahibi Hüen Çang'ın  bu  ü lkelerin

      s i y a s î

      v e  dinî hayatın a  a i t k a

    y ı t l a r ı ,

      İslâm

      tetkikleri

      enstitüsü dergisi,;  IV , 1-2 ,  İs tanbul,  1964, s .  21-^64.

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    31/136

    S 3

      Ghav anne s, Documents,  s .  24- 25, 52-5 5, 193-196,  228 , 256 ,  263-266,

    2 7 5 .

      Ç in

      y ı l l ığında T'ong- Şe-Hu Kağa n'ın 628'de  ö ldürü ldüğü  yazı l ıyor

    i s e

      de  (aynı

      eser,

      s . 1 9 4 ) . Hüen- Çang' ın verdiği  tarihin  {630  y ı l ı )

      doğru

    olduğu  kabul  ediim.istir.

    S   i  Aynı yı lda

      ( 6 3 0 )

      Koçu kralı nın kızı olan h âtûnu nun ölmesi üzerine

    Y a b g u  genç

      bîr kız i le

      ev lenmiş t i .

      Bu k ız

      Yab gu' nun başka

      b ir

      kad ın

    dan doğan Tigin unvanlı  oğlunun tahriki

      i le

      kocası nı ağıla di. Bun un

    üzerine Tigin babasının yerine  geçtiği  g ib i  babasını ağılayan genç

      k a

    dınla  da  evl endi . .Hüen-Çang Hindistan'd'an dönü şünd e (6 43- 649 )  T i -

    g in ' in

      yanınd'a  bir ay  kaldı (G hava nnes ,

      s .

     1 9 6 ) . T ig in 'e  ait bir  para  ele

    geçiri lmişt ir, parada «Tigin Horasan

      Şa 'h»

      ibaresi okunuyor

      v e

      hâk imi

    yet in in  «Gan dhâr a»ya kadar uzandığı anlaşı l ıyor  ( R .  Gh i rshman,  Les

    Chionites  -  Hephtalites, Kahire,  1948, s .  48 -4 9) . Üzer inde  « S r i  Yabgu>)

    bulunan başka

      b ir

      paranın

      ise

      657' de Çinli ler tarafı ndan tutsak ahnan

    H u

    - i U

      Kağan 'a

      a it

      o lduğu  sanıl ıyor (aynı eser,  s.

      5 0 ) .

    Fakat  T'ong-Şe-Hu  (^Yaibgu)  Kağan, Çinli rahibin

    gitmesinden  bir kaç ay sonra amcaısı tarafından öldürül

    dü  (630  yümda).  Halbuki adı  geçen  Kağan kardeşi

    nin yerine 618 yümda hükümdar olduktan sonra giriştiği

    seferler

      sonucunda hâkimiyetini batıda ve güneyde ge

    nişletmiş ve devletinin sınırlarını  Koçu  bölgesinden Hin

    distan kapılarına kadar uzatmıştı.  Oğlu  yabgu unvanı ile

    merkezi  Kunduz olan ve güney hududu İndus ırmağına

    kadar giden Toharistan valiliğinde bulunuyordu.

    T'ong-Şe-Hu

      Kağan batıdaki şehir devletlerinin kıralları-

    na unvanlar verdiği

      gibi,

      onlara «tudunlar» (burada ko

    miserler)

      göndermişti. Yukarıda da kaydedildiği üzore

    tudunlar kırallarm hareketlerini

      gözetlemek

      ve kağanlı

    ğa  aid vergilerin tahsili işleri ile vazifelendirilmişlerdi.

    Koçu  ve

      Kuça

      şehirlerinin kırallarınm da adı  geçen  Ka

    ğan'ın tâibileri arasında yer aldıkları biliniyor. Çin impa

    ratoru da T'ong-Şe-Hu Kağan ile dostluk andlaşması  yap

    mış  ve hattâ bir prenses göndermeği de kabul etmişti. Çin

    imparatorunun bu fedakârlığı ( ) yani Batı Gök Türk

    kağanına bir prenses vermeğe nza göstermesi.

     Doğu

      Gök

    Türk hükümdarı Hie-li Kağan'ın hücumlarına karşı onun

    yardımını

      sağlamak gayesi ile

      ilgili

      idi  Fakat T'ong-Şe-Hu

    Kağan

      maalesef tebaasına karşı iyi davranmamıştı. O

    derecedeki

      tebaası ondan nefret etmişti. Bu yüzden Kar-

    luklar'm  çoğu  ona karşı ayaklandıkları  gibi,  Hie-li Ka

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    32/136

    ğan da bir çok defalar asker göndererek T'ong-Şo-Hu

    Kağan'm  ülkesinde yağma ve tahribat yaptırmıştı. İşte

    bu  olaylardan faydalanan T'ong-Şe-Hu Kağan'm amcası

    yukarıda söylediğimiz gibi, yeğenini öldürerek iktidan

    eline

      geçirdi.

      (630

     yıh). Bu gibi hâdiselerin - Gök

      Türk

    hanedanının tarihinde sık sık vukubulduğu bir gerçektir:

    Fakat

      yeğenini öldürmesini bilen yeni kağan kuvvetli bir

    şahsiyet olduğunu gösteremedi. Bu yüzden On Oklar'ın

    iki kolu, yani  Tu~Lu  ile Nu-Şe-Piler arasında, iki tarafı da

    bitkin bir durumda bırakan bir mücâdele baş gösterdi

    657

      yılında Batı Gök Türkleri, birliklerini ve kudretlerini

    kaybettiler ve bu yüzden Çinlin üstünlüğünü tanımak

    zorunda kaldılar. Nihayet

      Tu-Lu

      koluna mensup Türgiş

    boyunun beyi  U-Çe-Le,  699'da  hâkimiyetini bütün On Ok

    lar  üzerine tanıtmak başarısını gösterebildi.

    Yukarıda

      görüldüğü üzere Tong-Şe-Hu Kağan'm bü

    yük  karargâhı Sûyâb yakınlarında idi;  Yazın  Talas'ın 75

    kilometre doğusundaki Bin  GöVe   gidiyordu. Selefi olan

    ağabeyi Şe-Koey Kağan'm yazlık karargâhı ise Kuça'nm

    San-mi

     dağında bulunuyordu.

    Türgiş

      boyuna mensub ilk kağanlar şehir hayatına

    daha yakın ilgi göstermişler ve son kağanlar da Sûyâb

    şehrinde oturarak devletlerini oradan idare etmeye baş

    lamışlardır. Buna göre şehirlerde oturarak devletlerini

    oradan idare etmeye başlayan ilk

      Türk

      hükümdarları

    Türgiş kağanları olsalar gerektir. İlk Türgiş kağanı U-Çe-

    Le'nin karargâhı evvelce Sûyâb (çincesi: Soey-Şe = Su-

    Şe)  ^ in epeyce kuzey - doğusunda bulunuyordu. U-

    Çe-le  tedricen Sûyâb yöresini fethederek karargâhını ora

    ya nakletti. Sûyâb vadisi büyük karargâh (her halde =

    Uluğ)

      Ordu)

      Kong-yue şehri ve İli ırmağı da küçük karar

    gâh adları ile anıldılar. U-Çe-le'nin ölümünden (706

    35   Chavannes ,

      s . 24 , 5 2 , 26 3 .

    36 Chavannes şehrin adının çinceslni  b u  şeki l lerde  gösteriyor  (d iz in,

    s . 3 5 9 ) .

    37 Ay n ı eser.  s . 43 , 77 , 79 .

  • 8/17/2019 Eski Türklerde Şehircilik - Faruk Sümer

    33/136

    yılı) sonra yerine  geçen  kardeşi Sou-Ko  ^̂  ve onun halefi

    ünlü Su-lu kağanlar da aynı yerlerde oturdular. Fakat,

    görmüş olduğumuz gibi, Taberî Su-lu Kağan'm 119 (737)

    yılında Nevâket'de bulunduğunu kaydediyor. Su-lu Ka

    ğan'm 737 yılında öldürülmesi üzerine büyük beylerden

     Tü-

    Mo-Çe  (yahut  (Tu-mo-Tu),  Su-lu Kağan'm oğlunu  (T'ou-

    Ho-sien Kou  (Çuo=:::Çor-)  Sûyâb şehrinde kağan ilân edıb

    Bağa Tarkan'a karşı mücadeleye girişti. Bu esnada  Kâra

    Türgişler'in kağanı da Talaş şehrinde oturuyordu. Tü-

    Mo-Şe,

      Kara

      Türgişler'in kağanı ile birleşerek Bağa

      T a r

    kan'ı bozguna uğrattılar. Fakat Çin imparatoru. Bağa Tar

    kan'ın ricası üzerine yardıma karar verdi. Bağa Tarkan,

    Çin

      generali ve Şaş (Taş

      Kend)

      beyi, Sûyâb şehrinde

    oturan Su-lu Kağan'ın oğluna hücum edib onu yendiler.

    Su-lu Kağan'm oğlu şehirden kaçtı ise de yakalanıp küçük

    kardeşi ile birlikte Çin'e gönderildiler. Talaş şehrinde

    oturan  Kara  Türgişler'in kağanının hayatına ise son ve

    rildi. Çinliler Türgiş hanedanından birini kağan yaptı

    lar (A-Şi-Na Hin). Bu kağan da Kiu-lan =:Kûlân Talas'-

    m doğusunda bir şehir) şehrinde adı geçen Bağa Tarkan

    tarafından öldürüldü. Fakat bir habere göre kendisi de

    S3  A y n ı

      e s e r ,  s .

      43-44, 79-81.

    3̂3 Ay n ı

      e s e r ,  s .

      44-47,

      7 8 ,

      81-84, 2 84-28 5, 294-295. Kay nağa göre

      T u -

    Mo-şe,

      B a ğ a

      T a r k a n ' a  Su- lu Kağa n'ı öldür mesi nde y ardı m etmiştir

      { C h a -

    v s n n e s ,  s.  8 3 ) .  Diğer  b ir  yerde Tu-Mo-Şe 'n in  ad ı  Tu-mo -tu şekl inde

    gösteri l iyor (aynı

      e s e r ,

      4 6 ) .  Bunlar  S a r ı  Türg iş ler 'den, Su- lu  ise

      K a r a

    Türgişler 'den

      id i

      (ayn ı

      e s e r ,  s . 8 3 ) .

    4ö Gösteri len yerler. Su-lu Kağan

      K a r a

      Türgi şler' den olduğuna göre  S ü -

    yâb'da

      tahta çıkartı lan oğlunun  da  K a r a  Türgi şler' in kağanı oldu ğunu

    kabul etmek

      pek

      tabiîdir.

      F a k a t ,

      anlat ı ldığı g ib i , Tu -Mo -Şe ; Su-lu

      K a -

    :  ğan'ı n oğlunu Sûy âb' da tahta geçirdikt en sonra  T a l a s ' d a  oturan

      K a r a

    Türgişler ' i