Upload
others
View
17
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
ESKİŞEHİR EĞİTİM TARİHİ (1876–2004)
Serhat ÇINAR
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Eskişehir Mayıs, 2005
i
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü’ne
Bu çalışma jürimiz tarafından Tarih Anabilim Dalında YÜKSEK LİSANS
TEZİ olarak kabul edilmiştir.
Başkan ---------------------------------
Doç. Dr. Selahattin TURAN
Üye ---------------------------------
Prof. Dr. Ali SARIKOYUNCU
(Danışman)
Üye ---------------------------------
Yrd. Doç Dr. Abdullah İLGAZİ
ONAY
… / … / …
Prof. Dr. F. Münevver YILANCI
Enstitü Müdürü
ii
ÖZET
ESKİŞEHİR EĞİTİM TARİHİ (1876-2004)
ÇINAR, SERHAT Yüksek Lisans-2005
Yakınçağ Tarihi
Danışman: Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu
Bu çalışmanın amacı, Eskişehir’in eğitim tarihini bir başlık altında, bilimsel
metotlar ışığında incelemektir. Eskişehir’i inceleyen ve anlatan eserler içinde kısmen
ele alınan eğitim, kronolojiden yoksun olduğu ve bir bütünlük taşımadığı
söylenebilir. Ayrıca, çalışma ile Eskişehir Eğitim Tarihi ile ilgili eksikliklerin
giderilmesi ve bundan sonraki çalışmalara katkıda bulunulması amaçlanmıştır. Tezde
izlenen yöntem başta arşiv belgeleri olmak üzere birinci elden kaynakların tespit
edilerek incelenmesi, diğer kaynak eserlerin taranarak konuların kronolojik sıra
içerisinde ele alınmaya çalışılmasıdır. Eskişehir Eğitim Tarihi araştırılırken, konu ile
ilgili eksiklerin giderilmesi için; Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan 2004 yılına kadar
eğitimde meydana gelen değişimler Türk Eğitim Tarihi ışığında incelenmeye
çalışılmıştır. Eskişehir’de Eğitim’in XIX. Yüzyılda ivme kazandığı görülmüştür.
Bağdat-Berlin Demiryolu Projesi, Balkanlar ve Kırım’dan gelen göçlerin artması gibi
çeşitli sosyal etkenler, Eskişehir’de bir hareketliliğe yol açmıştır. Bu hareketlilik,
Meşrutiyet Dönemi’nde eğitimdeki gelişmelerle birleşerek Eskişehir’de yeni eğitim
kurumlarının açılmasını sağlamıştır. Eskişehir’de yaşayan Gayrimüslim topluluklar
tarafından açılan okullar, Osmanlı’daki tabiriyle “cemaat okulları”nın ve çeşitli
sebeplerden dolayı Eskişehir’e gelip yerleşen yabancıların açtıkları okulların
eğitimin canlılık kazanmasında önemli birer etken olduğu gözlenmiştir.
iii
ABSTRACT
THE EDUCATION HISTORY OF ESKISEHIR (1876–2004)
ÇINAR, SERHAT
Master Thesis-2005
The Modern Times History
Advisor: Ali SARIKOYUNCU, Professor
The aim of this study was to observe the education history of Eskisehir with
the scientifical methotds. It was said that the works which examined and narrated
Eskisehir didn’t contain chronological order and weren’t unity. Also with this study,
it was aimed to remove the absencies about the education history of Eskişehir and to
contribute next studies. The method that was followed in this thesis was first to find
the archives documents and to observe them and then to scan than with their
chronological order. During the rescuers about the education history of Eskisehir
with the aim of removing deficiencies, the changes in education from Ottoman
Empires establishment to present day was observed. It was seen that education was
accelerated in XIX. Century in Eskisehir. Such social factors as the project of
Baghdad and Berlin, the Balkan and Kırım immigration made some dynamism in
Eskisehir. This dynamism combined with the education system in Constitutional
Monarchy caused to open some new education foundations. And also with was seen
that the schools that were opened by non-Moslems, which were said community
schools in Ottoman Empire and some others schools which were opened by some
other foreigners liven up education of Eskisehir.
iv
İÇİNDEKİLER
Özet………………..……………………………………………………………...…..ii
Abstract……………………………………………….……………………………...iii
Tablolar…………………………………………….………………………………..vii
Ekler Listesi……………………………………………………………………….…ix
Kısaltmalar……………………………………………………..……………………..x
Önsöz…………………………………………………………………..…………….xi
1. BÖLÜM: GİRİŞ…………………………………………………………………...1
2. BÖLÜM: KLASİK DÖNEM OSMANLI EĞİTİMİ………………………………4
2.1. OSMANLI DEVLETİ’NİN KURULUŞU’NDAN TANZİMAT
DÖNEMİ’NE KADAR EĞİTİM…………………...…………………..4
2.1.1. Sıbyan Mektepleri………………………………………..…………….5
2.1.2. Medreseler………………………………………..…………………….7
2.1.2.1. Okutulan Dersler…………………………………………..………..11
2.1.2.2. Öğrenciler……………………………………..………….………....12
2.1.3. Zaviyeler, Tekkeler ve Dergâhlar…………………………………….13
2.1.4. Ahi Teşkilâtları…………………………………………………….....14
2.2 KLÂSİK DÖNEM OSMANLI EĞİTİMİNİN ESKİŞEHİR’DEKİ
YANSIMALARI…………………………………………..…………….15
2.2.1. Tanzimat Dönemi’ne Kadar Eskişehir’de Eğitim………….…………15
2.2.1.1. Eskişehir’e İlk Yerleşim ve Ahilik…...……………………………..15
2.2.1.2. Yerli Seyahatnamelerde Eskişehir……………………………….…21
3. BÖLÜM: EĞİTİMDE BATILILAŞMA DÖNEMİ…………………………...….26
3.1. TANZİMAT’TAN II. MEŞRUTİYET’E EĞİTİM…………………….26
3.1.1. Tanzimat Dönemi……………………………………………………..26
3.1.2. I. Meşrutiyet Dönemi (1878 -1908)…………………………….…….29
3.1.3. II. Meşrutiyet Dönemi (1908 -1918)……………………………….....30
3.1.4. Osmanlılardan Cumhuriyetin İlk Yıllarına Kadar Azınlık Ve Yabancı
Okulları……………………………………………………………..……….32
3.2. TANZİMAT’TAN MİLLİ MÜCADELEYE ESKİŞEHİR’DE
EĞİTİM………………………………………………………...………..36
v
3.2.1. Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e Eskişehir’de Eğitim………………..…36
3.2.1.1. Yerli Kaynaklar……………………………………………………..38
3.2.1.2. Yabancı Seyahatnameler ve Eserler…………….…………………..40
3.2.1.3. Salnâmeler…………………………….…………………………….45
3.2.2. II. Meşrutiyet Dönemi’nden Cumhuriyet’e Eskişehir’de Eğitim....…..53
3.2.2.1. Anaokulları………………………………………………………….56
3.2.2.2. İlkokullar…………………………………………..………………..56
3.2.2.3. Ortaöğretim………………………………..………………………..57
3.2.2.4. Öğretmen Okulları……………………………………………….…58
3.2.2.5. Kazalarda Durum…………………………………………...………58
3.2.2.6. Ders Programları………………...………………………………….60
3.3. KURTULUŞ SAVAŞI DÖNEMİ (1919-1922)……………...…………67
3.3.1. Kurtuluş Savaşı Dönemi’nde Eskişehir’de Eğitim……………...……69
3.3.2. Osmanlı Devleti Dönemi’nde Kurulup, Cumhuriyetin İlânından Sonra
Eğitime Devam Eden Okullar…………………………………………72
3.3.2.1. Sakarya İlköğretim Okulu…………………..………………..……..72
3.3.2.2. Cumhuriyet İlköğretim Okulu………………………………………73
3.3.2.3. Ülkü İlköğretim Okulu……………………………...………………73
3.3.2.4. Turan İlköğretim Okulu…………………………………………….73
3.3.2.5. Dumlupınar İlkokulu……………………………….……………….76
3.3.2.6. Adalet İlkokulu………………………………..……………………77
3.3.2.7. Atatürk Lisesi……………………….………………………………77
4. BÖLÜM: CUMHURİYET DÖNEMİ EĞİTİM…………………………...……..80
4.1. ATATÜRK VE ESKİŞEHİR………………………………...…………80
4.2. CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE EĞİTİM……….……………………84
4.2.1. Cumhuriyet’in İlk Yıllarına Ait Sayısal Veriler………………...……85
4.2.2. Millet Mektepleri………………………………………………..……94
4.3. CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE ESKİŞEHİR’DE EĞİTİM………….99
4.3.1. Okulöncesi Eğitim………………………………………………..….105
4.3.2. İlköğretim………………………………………………………...….107
4.3.3. Ortaöğretim……………………………………………...…………..109
4.3.3.1. Ortaokullar………………………………………….……………..110
vi
4.3.3.2. Liseler……………………………………………………...………113
4.3.3.3. Mesleki ve Teknik Öğretim………………...……………………..116
4.3.4. Köy Enstitüleri………………………………………………………120
4.3.4.1. Köy Enstitüleri ve Kuruluş Amaçları………………..…………….120
4.3.4.2. 1943 tarihli Köy Enstitüleri Programı…………………..…………122
4.3.4.3. Köy Enstitüleri ve Eskişehir’deki İzleri…………...………………124
4.3.5. Yükseköğretim…………………………………………………..…..125
4.3.5.1. Anadolu Üniversitesi……………………………………..………..126
4.3.5.2. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi………………………………...128
5. BÖLÜM: SONUÇ VE ÖNERİLER…………………………..………………...132
5.1. SONUÇ………………………………………………………………..132
5.2. ÖNERİLER………………………………………………........………134
KAYNAKÇA………………………………………………………………………135
EKLER………………………………………………………………………..……148
vii
TABLOLAR
Tablo 1: XVI. YY’a Kadar Eskişehir ve Çevresinde Bulunan Medreseler….……...20
Tablo 2: Eskişehir Kazası nüfusunun, etnik ve dini gruplar arasındaki dağılımını
(1885–1914)………………………………………………………………………....46
Tablo 3: Eskişehir Kazasındaki okulların dinsel ve etnik dağılımı (1894)………….47
Tablo 4: 1903 Maarif Salnamesi’ne Göre Eskişehir Kaza’sındaki Medreseler ve
Öğrenci Sayıları…………………………………………………………..…………52
Tablo 5: Taşra Köy Mektepleri Ders Cetveli……………………………………..…64
Tablo 6: Mekâtib-î İdâdîye’nin Ders Cetveli (1894)………………………………..65
Tablo 7: Mekâtib Rüştiye ve İdâdîye’de Okunan Ulum ve Fünunun Haftalık Ders
Cetveli (1899)…………………………………………………………………….…66
Tablo 8: Mekâtibi Rüşdiye ve İdâdiye’de Her Hafta Okunacak Ulum ve Fünunun
Haftalık Ders Cetveli 1900………………………………………………………….67
Tablo 9: Rüşdiye ve İdâdiye’de Okunacak Ulum ve Fünunun Haftalık Ders Cetveli
1904…………………………………………………………………………………68
Tablo 10: Lise I. Devre Ders Cetvel 1910…………………………………………..69
Tablo 11: Lise II. Devre Ders Cetveli 1910………………………………………....70
Tablo 12: 1922 Yılında Sultanilerde Okunan Dersler ve Saatleri…………………..75
Tablo 13: 1923'te Eskişehir’deki okul ve öğrenci sayıları………………………..…81
Tablo 14: Eğitim-öğretim kurumlarının genel durumu (1923-1924)……………….85
Tablo 15: Yıllara göre Türkiye genelinde maarife ayrılan bütçe……………….…...86
Tablo 16: İlköğretimde Yıllara göre Türkiye genelinde okul, öğretmen, öğrenci
sayıları……………………………………………………………………………….87
Tablo 17: Ortaöğretimde Yıllara göre Türkiye genelinde okul, öğretmen, öğrenci
sayıları……………………………………………………………….………………88
Tablo 18: Liselerde Yıllara göre Türkiye genelinde okul, öğretmen, öğrenci
sayıları……………………………………………………………….………………89
Tablo 19: Teknik Öğretim Yıllara göre Türkiye genelinde okul, öğretmen, öğrenci
sayıları……………………………………………………...………………………..90
Tablo 20: Üniversite ve Yüksek Okullarda Yıllara göre Türkiye genelinde okul,
öğretmen, öğrenci sayıları…………………………………………...………………91
viii
Tablo 21: Köy Enstitülerinde Yıllara göre Türkiye genelinde okul, öğretmen, öğrenci
sayıları……………………………………………………………………….………91
Tablo 22: Millet Mektepleri’nin 1928-1935 Yılları arasındaki Eskişehir ili ilgili
istatistikleri…………………………………………………………………………..96
Tablo 23: Türkiye Geneli Toplam Masraflar……………………………….……….98
Tablo 24: Millet Mektepleri için Eskişehir’de harcanan masraflar……...………….98
Tablo 25: Eskişehir’de Nüfusun Cinsiyete Göre Dağılımı (1935-2000)……...…….99
Tablo 26: Eskişehir’de Nüfusun Okur Yazarlık Durumu (1935-2000)...………….100
Tablo 27: Eskişehir’de Nüfusun Eğitim Durumu (Yüzde Dağılımı)………………100
Tablo 28: İl Genelinde Derslik Durumu………………………………………...…101
Tablo 29: İl Genelinde Türlere Göre Derslik Grafiği……………………….……..101
Tablo 30: İl Genelinde Öğretmen Durumu………………………………….……..102
Tablo 31: İl Genelinde Öğretmen Durumu…………………………………...……102
Tablo 32: İl Genelinde Öğrenci Durumu………………………………..…………103
Tablo 33: İl Genelinde Türlere Göre Öğrenci Sayısı………………………………103
Tablo 34: İl Genelinde Okul Durumu………………………………...……………104
Tablo 35: İl Genelinde Okul Durumu Grafiği………………………………….….104
Tablo 36: Orta Mektep Ders Çizelgesi (1931)………………………….………….112
Tablo 37: Lise Sınıflarının dersleri (1931)…………………………….…………..115
Tablo 38: 1979–1980 öğretim yılında, Eskişehir'de etkinliklerini sürdüren mesleki ve
teknik ortaöğretim kurumlarındaki öğrenci ve öğretmen sayıları……….…………118
Tablo 39: Köy Enstitüleri İle İlgili Sayısal Bilgiler…………………….………….123
ix
EKLER LİSTESİ
EK 1: Eskişehir’de görev yapmış olan Milli Eğitim Müdürleri’nden tespit
edilebilenler ve görev tarihleri……………………………………………………..148
EK 2: Alman Mektebi Muallimi’nin Eskişehir’de kalmasına dair izin belgesi........150
EK 3: Servet-i Fünûn Dergisi’nin Eskişehir ile ilgili kapağı.…...…………….…...153
EK 4: Eskişehir’deki lise binasının durumu ile ilgili belge……………………......154
EK 5: Köy Enstitüleri ile ilgili belgeler…………………………………..…..…....155
EK 6: Eskişehir Eğitim Tarihi ile ilgili fotoğraflar………………………...…........163
EK 7: Turan İlköğretim Okulu arşivinden alınan belge ve fotoğraflar………….....177
EK 8: Ahmet Atuk Koleksiyonu’ndan alınan fotoğraflar…………………….…....192
EK 9: Diploma örnekleri……………………………………………..………..…...194
EK 10: Çeşitli karne ve belge örnekleri……….............................................…...…204
Ek 11: Sakarya Gazetesi arşivinden alınan haberler…………………………….....214
x
KISALTMALAR
AKDTYKAAM. : Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk
Araştırma Merkezi
B.C.A. : Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi
BİUM. : Başvekâlet İstatistik Umum Müdürlüğü
B.O.A. : Başbakanlık Osmanlı Arşivi
İ.A. : İslâm Ansiklopedisi
İ.Ü.İ.F.M. : İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası
MEB. : Milli Eğitim Bakanlığı
TKAEY. :Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları
TTK. : Türk Tarih Kurumu
xi
ÖNSÖZ
Eğitim, bir milletin geleceğini aydınlatacak en önemli güçtür. Bu gücün
farkında olan devletler, hem geçmişte hem de günümüzde dünya düzeni içerisinde
hak ettikleri saygın yeri almışlardır. İnsanlar eğitim ve öğretim sürecinden
yararlanabildikleri oranda nitelik, yetenek ve statü kazanabilmiştir. Ancak, gelir
seviyesi ve yaşam tarzı gibi çeşitli nedenlerden dolayı herkesin bu süreçten tam
olarak yararlanabildiği söylenemez. Eskişehir’in Marmara, Akdeniz, Ege ve İç
Anadolu bölgelerini birbirine bağlayan kavşak noktasında bulunması, tarihin ilk
çağlarından itibaren farklı kültürlerin etkisinde kalmasına neden olmuştur. Böylesine
önemli bir noktada bulunması, ekonomik yapı ile birlikte sosyal kurumların da
gelişmesine neden olmuştur. Eğitim de bu etkileşimden en büyük payı almıştır.
Çalışmada Selçuklu Devleti’nden itibaren, Eskişehir ve yöresinde eğitimde iz
bırakan eserlere değinilmeye çalışılmıştır. Ancak Osmanlı Devleti’nde, eğitimde
yenileşmenin arttığı II. Meşrutiyet dönemi (XIX. Yüzyıl) başlangıç noktası olarak
düşünülmüş, bu dönemden itibaren şehrin maruz kaldığı sosyal etkenlerin eğitime
etkileri, Türkiye’de izlenen eğitim politikaları göz önünde bulundurularak 2005’e
kadarki gelişmelere değinilmeye çalışılmıştır. “Eskişehir Eğitim Tarihi” başlığı
altında hazırlanan bu tez dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; Eskişehir’in
genel özellikleri coğrafyası ve tarihi ana başlıkları altında verilerek şehrin
ilkçağlardan günümüze kadar geçen gelişim süreci ve bu sürece etki eden faktörler
ele alınmıştır. İkinci bölümde; Klâsik Dönem Osmanlı eğitim sisteminin genel
özellikleri ve bu etkilerin Eskişehir’deki yansımalarına değinilmiştir. Üçüncü
bölümde; Osmanlı Devleti’nin Duraklama ve Dağılma Dönemlerine girmesiyle
birlikte, devletin kurtuluş çareleri arasında yer alan modernleşme çabalarının Türk
eğitimi üzerindeki etkileri ve bu etkilerin, Eskişehir’de yaşanan göç ve demiryolu
gibi sosyal olgularla birleşerek oluşturduğu değişim incelenmiştir. Dördüncü
bölümde ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Osmanlı Devleti’nden miras aldığı
değerlerle, eğitim sistemini yeni bir çizgiye taşıması ve Eskişehir’in Cumhuriyet
Dönemi’nde eğitimdeki gelişmeleri incelenmeye çalışılmıştır.
xii
Araştırmada Başbakanlık Arşivler Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi ve
kütüphanesinden konu ile ilgili arşiv belgeleri, kitaplar, Hüdâvendigâr Vilâyeti
Salnâmeleri, Maârif ve Devlet Salnâmeleri incelenmiştir. Başbakanlık Arşivler Genel
Müdürlüğü Cumhuriyet Arşivi kaynakları, Turan İlköğretim Okulu ve Atatürk Lisesi
arşivleri, Sakarya ve İstikbal gazetelerinin arşivlerinden yararlanılmıştır. Kaynakçada
gösterilen kitap ve makaleler incelenmiştir.
Tezin hazırlanmasında yardımını esirgemeyen danışmanım Prof. Dr. Ali
Sarıkoyuncu’ya, her zaman yanımda olan aileme ve katkıda bulunan herkese
teşekkür ederim.
1
1. BÖLÜM
GİRİŞ
Türk toplumunda eğitim kurumları daima önemli, saygıdeğer ve sevilen
yerler olmuştur. Devlet geleneği gereği eğitim, Osmanlı’dan günümüze hep “devlet
destekli” olmuştur. Eğitim alanındaki devlet sorumluluğu, Türk tarihinin ilk
yıllarından beri devam etmektedir. Bu da Türkiye’yi, köklü eğitim geleneği olan bir
ülke yapmaktadır.
Osmanlı’da eğitim; Klasik Dönem Eğitimi ve Tanzimat Dönemi
(Yenileşme) Eğitimi olarak iki ana başlık altında toplanabilir. Çünkü, “Tanzimat
Fermanı” ile başlayan “Batılılaşma” süreci, eğitim alanında da kendini hissettirerek
“Klâsik Dönem”den ayrılmıştır. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan Tanzimat'ın
ilânına kadar memleketin eğitim-öğretim ve adalet hayatına doğrudan doğruya;
idaresine de kısmen hâkim olan medreselerin, devletin istediği sivil, askerî ve adlî
memur ve idarecileri yetiştirmek suretiyle faydalı işler görmüşlerdir.1 Cumhuriyet’in
ilânına kadar pek çok yeni eğitim kurumu açılırken, eski eğitim sisteminin kurumları
da muhafaza edilmiştir.
II. Mahmud ve Tanzimat devirlerinde modern eğitim ve öğretim
alanında yapılan çalışmalar 1869 Maârif-i Umûmiye Nizamnâmesiyle yeni bir
safhaya girmiştir. Bu Nizâmnâme ile maârif teşkilâtı, ilk-orta öğretim, öğretmen
temini ve maârifin malî yönü gibi hususlar, yeni bir anlayışla, bir takım esaslara
bağlanmıştır.
Eğitim alanında yapılan hizmetlerin başında, maârif teşkilâtının II.
Abdülhamit Dönemi’nde , vilâyetlere kadar yayılması gelir. 1856 yılında kabul
edilen “Maarif Nizamnâmesi”, II. Abdülhamit Dönemi’nde uygulamaya
konulmuştur. Tanzimat Dönemi’nde İstanbul dışına götürülemeyen maârif
1 Sadrettin Celâl Antel, “Tanzimat Maarifi”, Tanzimat, İstanbul 1940, s. 441.
2
hizmetleri, 1878'den itibaren İmparatorluğun her köşesine devlet eliyle
götürülmeye başlanmıştır. Bu çalışmalar, Türk Eğitim Tarihi’nde Osmanlı
Devleti’nin ilerleme yolunda attığı adımlardan biri olarak önemli yer
tutmaktadır.2
Gayrimüslim topluluklar tarafından açılan okullar, “'Azınlık Okulları”
veya “Cemaat Okulları” olarak adlandırılmaktadır. Müslüman olmayan kesim
tarafından açılan bu okullar, tarih itibarıyla, yabancı devletler tarafından açılan
okullardan öncedir. Yabancı devletler tarafından açılan okullar, ya doğrudan
doğruya veya Müslüman olmayan kesimin himaye altına alınması yoluyla, yani
dolaylı olarak açılmıştır.3 Yabancı okulların din propagandası yapmaları ve kendi
kültürlerini benimsetmeye yönelik faaliyetleri olmuştur. Ancak verdikleri eğitimin
kalitesi ile de Türk Millî Eğitimi’ne katkı sağlamışlardır.4 “Anadolu’da Tanin”5 gibi
kaynaklardan öğrendiğimiz kadarıyla Eskişehir’de açılan bu tür okulların
varlığından ve başarılı bir şekilde verdikleri eğitim hizmetinden haberdarız.
Millî Mücadele dönemine gelindiğinde, eğitim-öğretimin bütün kademe ve
kurumları savaştan etkilenmiş, mevcut eğitim-öğretim kadrosu da Millî
Mücadeleye katılarak, gerek cephede, gerekse cephe gerisindeki çalışmalarıyla top
yekun bir mücadele örneği sergilenmiştir.6
Eğitimin bu günkü şeklini alması 1923 yılından itibaren yapılan bir dizi
reformlar yoluyla gerçekleştirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti eğitim sistemindeki ilk
köklü değişiklik, 1924 tarihli “Tevhid-i Tedrisat kanunu” ile olmuştur. Bu kanunla
yeni bir eğitim sistemi kurulmaya çalışılmıştır. Türk toplumunun ekonomik, politik
2 Bayram Kodoman, II. Abdülhamit Dönemi Eğitim Sistemi, TTK., Yay., II. Bas., Ankara, 1991, s. 38. 3 İlknur Polat Haydaroğlu, Osmanlı İmparatorluğunda Yabancı Okullar, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990, s. 88-90. 4 Ayten Sezer, Atatürk Döneminde Yabancı Okullar (1923-1938), TTK., Ankara, 1999, s. 5 vd. 5 Ahmet Şerif, Anadolu’da Tanin (Birinci Gezi), Haz. Çetin Börekçi, Kavram Yayınları,:7, İstanbul, 1977. 6 Y. Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, (Dördüncü Baskı), 1993, İstanbul, s. 201-217.
3
ve sosyal yapısı, Batı dünyasının etkisi, bilim ve teknikteki gelişmeler, yabancı
uzmanların görüşleri, Cumhuriyet dönemindeki eğitim anlayışını etkilemiştir.7
Eğitimde meydana gelen tüm bu gelişmeler, “Türk Eğitim Tarihi”nin
oluşmasını sağlamıştır. Eskişehir Eğitim Tarihi de; Eskişehir’in coğrafi konumu,
tarihi süreç içerisinde yaşanan gelişmeler, sosyal ve kültürel etkiler doğrultunda
şekillenerek Türk Eğitim Tarihi paralelinde günümüze kadar gelmiştir.
7 Mustafa Özodaşık, Cumhuriyet Dönemi Yeni Bir Nesil Yetiştirme Çalışmaları 1923-1950, Çizgi Kitabevi Yayınları, Konya, 1999, s. 189.
4
2. BÖLÜM
KLASİK DÖNEM OSMANLI EĞİTİMİ
2.1. OSMANLI DEVLETİ’NİN KURULUŞU’NDAN TANZİMAT
DÖNEMİ’NE KADAR EĞİTİM
Osmanlı Devleti’nde eğitimin temelini Klasik Dönem Eğitim sitemi
oluşturmuştur. Türk eğitiminin altın dönemi olan XV. ve XVI. yüzyıllarda,
Osmanlı İmparatorluğu da altın dönemini yaşamıştır. Eğitimde gerçekleştirilen tüm
değişim ve yeniliklere rağmen bu sistemin kurumları, devletin yıkılışına kadar azalarak
da olsa etkilerini sürdürmüşlerdir. Bu sebepten dolayı bu dönemin yapısının bilinmesi
ve halkın eğitim gördüğü eğitim kurumlarının tanınması eğitimin evrelerinin daha iyi
anlaşılması açısından önem taşımaktadır.
Anadolu Türk uygarlığının kaynakları; Türk-İslâm kültürü ve yerel
özelliklerden oluşmuştur.1 Millet kavramı çok uluslu Osmanlı Devleti için etnik bir
ayrımdan çok dini bir ayrımı ifade etmektedir.2 Osmanlı sosyal ve kültürel yaşamı
üzerinde bu üç öğenin, yer ve zamana göre az veya çok etkileri değişebilir. Fakat
kesin bir gerçektir ki toplumsal yaşamda ve özellikle kurumsal alanda İslâm dininin
etkileri daha fazladır. Osmanlılar giderek kendilerini İslâm’la özdeşleştirmişlerdir.
Eğitim kurumlarının temelini de bu nedenle İslâm dini ve kültürü oluşturur. Osmanlı
Devleti örnek aldığı kurumları, diğer İslâm ülkelerindekinden daha mükemmel bir hale
getirerek aynı zamanda kendi örfî hayatındaki değişik öğeleri de kaynaştırarak bu
kurumlara Osmanlılara özgü bir karakter kazandırdılar. Devlet adamları ve halkın
ileri gelenleri tarafından yaptırılarak vakıflarla desteklenen okullar yaygın bir öğretim
verdiler ve çocukları İslâm terbiyesine göre eğittiler. 1Bernard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu, çev. Metin.Kıratlı, Ankara, 1970, s.3; M. Fuad Köprülü, “Bizans Müesseslerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri Hakkında Bazı Mülâhazalar”, THİTM, l (1931), s.163-313; Akdağ, a.g.e., c.l, s . 1 2 v.d., 96; C. Chane, a.g.e., s. 149. 2 İ. Tekeli, S. İlkin, Osmanlı İmparatorluğu’nda Eğitim ve Bilgi Üretim Sisteminin Oluşumu ve Dönüşümü, Ankara, 1934, s.4,
5
2.1.1. Sıbyan Mektepleri
Osmanlı eğitim sisteminde ilköğretim kurumlarını mektepler teşkil eder.
Arapça “ketebe” kökünden gelen mektep sözcüğü, yazı yazma öğrenilen yer
demektir.3 Yönetim Osmanlılara geçtiği zaman, Selçuklulardan Osmanlılara
intikal eden bütün sosyal ve kültürel kurumlar gibi mektepler de, Anadolu'nun
birçok köy, kasaba ve kentinde kesintiye uğramadan çalışmalarını sürdürdü.4
II.Mehmet’in (1451-1481) kendi adına yaptırdığı camii ve bunun külliyesi
içerisindeki mektebe, “Dar ül-tâlim” ve Arapça vakfiyesinde de “mektep”
denilerek, zamanla açılan bu tip kurumlara yerine ve vakfiyesine göre, “Dar ül-
ilim, Muallimhâne, Mektebhâne, Taş Mekteb, Mahalle Mektebi” ve 5-6 yaşında sabî
denilen kız ve erkek çocuklar okuduğu için de daha ünlü ismiyle “Sıbyan Mektebi” adı
verildi.5
Müslüman çocuklara dinlerini öğretmek için kurdurulmuş olan mektepler,
aynı zamanda bir hayır kurumu olma özelliğini de taşırlar. Kendi vakıf şartlarına göre
yönetilen bu kurumların ortak bir yönetimleri ve programları yoktu; fakat her
camide bir tane yapılmış olduğundan ve genellikle de camisiz köy ve mahalle
bulunmadığından yaygın bir öğretim vermişlerdir. Mektepler, kurucuları tarafından
bağışlanan vakıflarla, çocuklardan alınan haftalıklarla ve halkın yardımlarıyla
desteklenirdi. Ayrıca padişah ve valide sultan tarafından yaptırılan mekteplerde
okuyan öğrencilere buradaki imaretten yemek de verilirdi.6 Bu okulları devlet
adamları, yada varlıklı kişiler vakıf yoluyla kurarlar her türlü giderleri vakıf
gelirleriyle karşılanırdı. Okullar hemen her mahalle ve köyde mevcuttu. Genellikle
3 Şemseddin Sami, Kâamus-ı Türkî, İstanbul, 13-17; Özgönül Aksoy, Osmanlı Devri İstanbul Sıbyan Mektepleri Üzerine Bir İnceleme, İstanbul, 1963, s.13. 4 Selçuklu Osmanlı Kurumları için bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal, Ankara, 1970, çeşitli bölümler; aynı yazar, Osmanlı Tarihi, C.l, Ankara, 1972, s.27-51; M. Akdağ, a.g.e., s.91-131; C. Cahen, a.g.e., s.245 v.d. 5 Faik Reşid Unat, Türk Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış, Ankara, 1964, s.3 6 Mektep öğrencilerinin haftalıkları, yiyecek ve giyecekleri, gezileri vs. ile ilgili olarak bkz. Osman Ergin, İstanbul Mektepleri ve İlim, Terbiye ve Sanat Müesseseleri -dolayısıyla- Türkiye Maarif Tarihi, I-V cilt., (2. baskı), İstanbul 1977, C.l, s.74; H. A. Koçer, a.g.e. s.8 v.d. Ayrıca bkz. İbrahim Hilmi Tüccârzade, Maarifimiz ve Servet-i İlmiyemiz, İstanbul, 1329, s.26; Özgönül Aksoy, Osmanlı Devri İstanbul Sıbyan Mektepleri Üzerine Bir İnceleme, İstanbul, 1963, s.14 v.d.
6
camilere bitişik olarak yapılırlar, bazen de caminin bir köşesinde yer alırlardı. Ayrıca
köylerde ve mahallelerde halkın el birliği ile mektepler inşa ettiği de görülür.7 Karma
eğitim verilen sıbyan mekteplerinde; okuma, yazma, Kur'an-ı Kerim ve hesap gibi
konularda temel bilgiler öğretiliyordu. Öğretim, katı yıllık sınıflar sistemine göre
değil, başarı seviyesine göre yapılırdı. Eğitimde disiplin temel ilkeyi teşkil ederdi.
Sıbyan mekteplerinde ders veren öğretim elemanları, genellikle medreselerde
yetişirlerdi.8 Mekteplerin en büyük özelliği öğrencileri birbirlerine sevgi, büyüklerine
saygı ve devrinde toplum düzeni demek olan dinî kurallar disiplini içerisinde yetiştirmiş
olmalarıdır.9 Sıbyan mekteplerinde çocuklara Kur'an okuma, namaz kılmanın usûlleri
ve namazda okunacak ayetleri ve duaları öğretmek, yazı yazdırmak gibi üç temel
amaca ilâve olarak, gündelik hayatta onların işine yarayacak hesap, dünyayı tanıtacak
coğrafya, geçmiş zamanı yorumlamaya yönelik tarih gibi derslerin ve dinî, ahlâkî
öğütler veren Türkçe bazı manzum kitapların okutulduğu da görülmüştür.10
Sıbyan okullarında öğrencilere sosyal yardım şuurunun kazandırılmasına
da özel bir önem verildiği vakfiyelerde belirtilmektedir.11 Zorunlu olmayan bu
okullara beş altı yaşlarındaki kız ve erkek bütün çocuklar gidebilirler. Öğrenimleri
üç-dört yıl kadar devam eder ve karma bir öğretim sistemi göze çarpar. Herkese açık
olan okullara, özellikle yetim ve fakir çocuklarının devamı teşvik edilir, bu
kimselerin giderleri de eğitim kurumuna ait vakıf tarafından karşılanırdı. Bu
okullarda çocuklar parasız okudukları gibi, aynı zamanda karşılıksız olarak yerler,
içerler ve elbise de alırlardı. Ayrıca talebelere gündelik harçlık verilir, senede bir
defa ilkbaharda mutlaka geziye götürülürlerdi.12 Bu gezilerle çocuklar, içinde
bulundukları çevreyi ve tabiatı uygulamalı olarak tanıma fırsatı bulurken; farklı bir
çevrede bulunmaları, değişik bir havayı teneffüs etmeleriyle de koca bir yılın
stresinden uzaklaşarak psikolojik bakımdan rahatlarlar ve dinlenirlerdi. Aynı
7 Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, (Dördüncü Baskı), İstanbul, 1993, s.72; O. Ergin, a.g.e., C.1, s. 282. 8 Ü. Akkutay, a.g.e., s.16; 9 C. Bilim, a.g.e., s. 3. 10 Y. Akyüz, a.g.e., s.75 1993; O. Ergin, a.g.e., C l, s. 86. 11 F. R. Unat, a.g.e., s. 8. 12 Abdülaziz Bey, Osmanlı Adet, Merasim Ve Tabirleri, yay. haz. Kazım Arısan, Duygu Arısan Günay, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1995.
7
zamanda da bu tür grup faaliyetle ile, çocuklara küçük yaştan itibaren belli bir gruba
ait olma bilinci verilerek sosyalleşmeleri sağlanmaya çalışılırdı.
Bu devirlerde sıbyan mekteplerinin yanında yine bir ilköğretim kurumu
olarak “Darü'l-huffaz”lar görülmektedir. Darü'l-huffazların amacı, küçük yaşın daha
kolay ezberleme yeteneğinden faydalanarak Kuran’ın ezberlenmesini sağlamaktır.
Çünkü Kur'anı ezberlemek yani hafızlık, Osmanlı toplumunda kişinin itibarı için
önemli bir aşama sayılırdı.13
2.1.2. Medreseler
Medreseler İslâm din ve felsefesinin öğretildiği, bir çok ulemanın ders verdiği ve
yetiştiği bilim merkezleridir.14 Medrese, “ders yapılan” veya “ders çalışılan” yer
demektir. Arapça “ders” kökünden türetilerek ders verilen yer anlamına gelen
medreseler, İslâm dinin en önemli öğretim kurumlarıydı. Johns Pedersen, İslâm
Ansiklopedisinin “Mescid” maddesinde bu kelimenin İbranice ve Aramice
müşterek olan “darasa” okumak kelimesinden geldiğini belirtmiştir.15
İlk medreseler, İslâmiyet’in Türkler arasında yayılmasından önce Belh ve
Buhara'da bulunan eski Budist “vihara”larını örnek alarak kurulan müesseselerdi.16
X. yy.da önce Tâberân, sonra da Bağdat’ta faaliyete geçen ve fıkıh Öğretimi yapan
müesseselerden sonra fıkhın yanı sıra kelam, tefsir ve hadis gibi İslâmî ilimlerin
tahsili yapılan ilk müessese ise yine aynı asırda Nisapur'da faaliyete geçti. Gazneli
Mahmud ve Selçuklu sultanı Tuğrul Bey de XI, yy.da bu şehirde medreseler açtılar.
İslâm âleminde daha sonra kurulacak medreselere örnek teşkil edecek medrese ise
büyük Selçuklu veziri Nizâmülmülk tarafından kuruldu. Nizâmülmülk, el-
13 M. Özodaşık, a.g.e., s.7. 14 Cahit Yalçın Bilim, Türkiye'de Çağdaş Eğitim Tarihi (1734-1876), Genişletilmiş. 2. bs., Anadolu Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Yayınları, Eskişehir, 2002, s. 16 vd. 15 Ayrıca bkz. Cahid Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul, 1976, s.25. 16 O. Turan, a.g.e., s. 331.
8
Cüveyni’nin ders vermesi için Nişapur'da kurduğu Nizamiye Medresesinden sonra
meşhur fakıh Ebu İshak Şîrâzî için 1066'da Bağdat’ta ikinci bir medrese tesis etti.
Bu ikinci Nizamiye medresesinde talebeye sadece ders verilmekle kalınmıyor,
yiyecek ve yatacakları yer de temin olunuyordu. Bunu sağlamak için ise ünlü vezir
medreseye, Bağdat’ta Dicle nehri kenarında çarşı, han, hamam ve çiftlikler
vakfetmişti.17
Nizamiye medreselerinden sonra Isfahan, Rey, Nisapur, Merv, Belh,
Herat, Basra, Musul, Amul gibi İslâm şehirlerinde birbirini takiben medreseler
kurulup faaliyete geçirildi. Selçuklular devrinde kurulmaya başlanan ve Osmanlılar
tarafından devam ettirilen Anadolu medreseleri de Nizamiye Medresesi örnek
alınarak yapılmış olup hepsi de talebenin yatıp kalktığı, yiyip içtiği ve dershanesinde
ders gördüğü vakıf müesseseleridir. Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarındaki eğitim
sistemi, Selçuklu eğitim sisteminin devamı ve onun gelişmiş şeklidir.18
Osmanlı ülkesindeki medreseler, padişahlar, valide sultanlar, sultanlar,
vezirler ve ileri gelen devlet adamları, saray, ilmîye ve kalemiye mensupları
taraflarından, büyük külliyeler veya manzûmelerin bir parçası olarak inşa
edilebildikleri gibi bazıları da tek medrese olarak yapılmış olup bütün Anadolu ve
daha sonra Rumeli'ye yayılmıştır. Çoğu büyük şehirlerde toplanmış olmakla
beraber küçük kasabalarda da medrese inşa edildiği görülmektedir.
Osmanlıların Anadolu'da kurdukları ilk medrese, Orhan Gazi tarafından
731 (1330-1331)'de İznik'le yaptırılmış olan Orhaniye Medreseleri’dir. İlk müderrisi
Şerefüddin Davud-ı Kayseri19 olan bu medreseden daha sonra Şemseddin
Mehemmed el-Fenârî gibi büyük âlimler yetişmiştir.20 Kayseri. Muhyiddîn-i
17 Şehabettin Tekindağ, “Medrese Dönemi”, Cumhuriyetin 50. Yılında İstanbul Üniversitesi, İstanbul, 1973, s.3-5. 18 Ü. Akkutay, Enderun Mektebi, Ankara, 1984, s.15; H. A. Koçer, Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi, İstanbul, 1992, s.15. 19 İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilâtı, Ankara, 1965, s. 1. 20 Ş. Tekindağ, a.g.m., s. 11. Kuruluş devrinde İznîk, Bursa ve Edirne'de yapılan medreseler hakkında tafsilâtlı bilgi için bk. Mustafa Bilge, İlk Osmanlı Medreseleri, İstanbul 1984, s. 65 vd.
9
Arabinin halifesi olup yüksek tahsilini Mısır'da yapmış, pek çok eser kaleme almış
ve 751 (135l)'de İznik’te vefat etmiştir. Kayserî’nin, Muhyiddin-i Arabi'nin eserine
yazdığı şerh dolayısıyla tasavvuf, Osmanlı ülkesinde kolayca yayılmıştır.21
Bursa'nın zabtından sonra devlet merkezinin buraya taşınmasıyla Bursa ilmî
bakımdan da öne geçmiştir. Manastır Medresesi adıyla anılan medrese Orhan Gazi
tarafından burada tesis edilmiş ve müderrisliğine de meşhur Molla Fenârî
getirilmiştir.22 Daha sonra Sultan I. Murad, Yıldırım Bayezid ile devlet ileri
gelenleri de bu şehirde medreseler bina ettirmişlerdir.23 Rumeli'nin zabtından sonra
İse Edirne başta olmak üzere birçok şehirde diğer vakıf eserlerin yanında medreseler
de vücuda getirilmiştir.24 Edirne medreselerinin başında Sultan II. Murad tarafından
1447'de yaptırılan Üç şerefeli Cami'in avlusundaki Saatli Medrese (Medrese-i Atik)
ile daha sonra Sultan II. Mehmed tarafından yaptırılan Peykler Medresesi (Medrese-
İ Cedid) gelir.25 Bursa'dan sonra ilim hayatının merkezi Edirne'ye geçmişse de
İstanbul’un fethinden sonra özellikle Semâniye medreselerinin yapılmasıyla İstanbul,
sadece devlet merkezi olmakla kalmayıp ilim ve kültür merkezi olarak da diğer
şehirlerin önüne geçmiştir.26
Osmanlı medreseleri en büyük sisteme ve en yüksek düzeye II.Mehmed
devrinde ulaşmıştır. II.Mehmed, eleştirici ve akılcı bir düşünceye sahipti. 1453'de
İstanbul'u fethettikten sonra kentte sekiz kiliseyi medreseye çevirdiği gibi kendi
adına yaptırdığı cami'i de, etrafına eklettiği mektep, medrese, aşevi ve kitaplık
gibi sosyal ve kültürel kuruluşlarla bir külliye haline getirdi.27 Külliyede yer alan
medrese cami'in iki tarafında olmak üzere sekiz taneydi. Ayrıca bunların arkasında
“Tetimme” adı verilen hazırlık sınıfları vardı. Bunlara sayısı itibariyle önce
21 A. A. Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, İstanbul 1970, s. 12. 22 A. Adıvar, a.g.e., s. 13-14. 23 Bursa'da medrese yaptıranlar anısında Lala Şahın Paşa, Bayezid Paşa. Emir Sultan, vs. isimler sayılabilir. 24 İ.H. Uzunçarşılı (1965); a.g.e., s. 2. 25 Ş. Tekindağ, a.g.e., s. 11. 26 S. M. Kütükoğlu, XX. Asra erişen İstanbul Medreseleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2000, s. 3. 27 O. Ergin, a.g.e., C.l, s.83; M. Şerafettin Yaltkaya, “Tanzimattan Evvel ve Sonra Medreseler”, Tanzimat, İstanbul, 1940, s. 463.
10
“Medaris-i Semâniye”, daha sonraları ise “Sahn-ı Semân” adı verilmiştir Sahn-ı
Semân'ın kurulmasından sonra, imparatorluktaki bütün medreseler,
İstanbul'dakilerle birlikte hiyerarşik bir sistemle örgütlendiler. En üst sırada
Semâniye Medreseleri vardı ve diğerleri bunlardan sonra gelirdi. Bursa ve
Edirne'dekiler İstanbul’dakilerin biraz altında olmakla birlikte, diğer kent ve
kasabada kurulanların üzerinde idiler.28
II.Mehmed’ten sonra adı geçen kurumların ikinci büyük örgütlenmesi
I.Süleyman (1520-1566) zamanında oldu. Bu dönemde medreseler küçükten
büyük sınıflara doğru yükselen on iki kademeli bir sistemde örgütlenmiş ve bu
sistem aşağı yukarı genel hatlarıyla imparatorluğun sonuna kadar sürmüştür.29
Süleymaniye Medresesi'nin kendinden öncekilerde olmayan bir de yeniliği vardı.
Ordunun hekim ihtiyacını karşılamak için eklenen Tıp Medresesi ve Dârüşşifa ile
matematik öğretimi için dört medrese, ona dini konular dışındaki alanlara da
eleman yetiştiren bir kurum olma özelliğini kazandırmıştı.30 Bu durum medreselerin
bir üniversite veya fakülte haline gelmesine bir başlangıç oluşturabilirdi. Fakat
böyle bir konu düşünülmediği gibi, en önce bozulan kısım da bu yeni eklenen
bölümler olmuştur.31
Bir zamanlar çağlarının bilim merkezleri durumuna gelen, büyük
bilginler yetiştiren medreseler, diğer Osmanlı kurumlarına paralel olarak XVII.
yüzyıldan itibaren bozulmağa başladılar. 32 İmparatorluğun bu dönemde genel
bir çöküntü içine girmesi ve çeşitli kurumlarda bozulma işaretlerinin belirmesi, rüşvet
ve hatırın işe karışmasının etkileri eğitimde de olumsuz etkilerini göstermiştir.33
28 Bkz. Fahir Yeniçay, “Tanzimat’tan Evvel ve Sonra Fizik Tedrisatı Hakkında Bir Taslak”, Tanzimat, İstanbul, 1940, s.486. 29 İ. H. Uzunçarşılı, İlmiye, s. 33 vd. 30 Bkz. Anadolu Selçukluları ve Tıp Tarihimiz, İstanbul, 1938, Selçuklu Tababeti, İstanbul, 1939 ve “Osmanlı Tababeti ve Tanzimat Hakkında Yeni Notlar”, Tanzimat, İstanbul, 1940, s.933 v.d. 31 C. Bilim, a.g.e., s.8. 32 Sadrettin Celâl Antel, “Tanzimat Maarifi”, Tanzimat, İstanbul, 1940, s.441. 33 M. Özodaşık, a.g.e., s. ,14.
11
2.1.2.1. Okutulan Dersler
Fatih'in medrese öğretimini düzene koymasına kadar, bu okullardaki
derslerin neler olduğu ve öğrencilerin nasıl yetiştirildiği hususunda kesin bir
bilgimiz bulunmamakla beraber, geleneksel medrese ders ve yöntemlerinin izlendiği
düşüncesi ağırlık kazanmaktadır. Çünkü ilk dönem medreseleri, adeta Selçuklu
medreselerinin bir tür devamı niteliğindeydi ve diğer Müslüman ülkelerden de
etkilenmişlerdi.34 Fatih'in yaptığı düzenlemelerin hemen öncesinde, Osmanlı
medreseleri yüksek tahsil kısmı hariç tutulursa Telvih, Miftah ve Haşiye-i Tecrit
medreseleri olmak üzere üç kısma ayrılıyordu.35 Bütün medreselerde basitten
başlayarak giderek kompleksleşen bir ders programı çerçevesinde Arapça, mantık,
feraiz, kelam, fıkıh, hadis ve tefsir dersleri okutuluyordu.36
Medreselerde okutulan dersleri bir kaç şekilde sınıflandırmak mümkündür
Fakat bu sınıflandırma genel hatlarıyla "nakli "ve "aklî ilimler" olarak verilebilir.
Naklî ilimler: Kur'an, hadis, tefsir, fıkıh, kelâm, İslâm felsefesi, ahlâk, Müslüman
yaşamı ve ibadeti ile ilgili konulardır. Aklî ilimler ise Arapça gramer, lügat, belagat
(Retorik: güzel konuşma), genel din bilgileri, yazı ve İslam felsefesidir.37 Haftada
dört gün öğretim yapılan bu kurumlarda dersler özelliklerine göre Arapça ve
Türkçe olarak okutulurdu.38 Program üst sınıflarda daha geniş, alt sınıflarda daha
basit bir şekildeydi. Dersler genellikle sınıflarda işlenir, ayrıca halka dini konularda
dersler verilirdi.
Fatih zamanında medreseler tamamen kurumlaşmış ve mükemmel işleyen
bir sistem üzerine oturmuşlardır Bu dönemde medrese teşkilatı bir yandan değerli
alimler yetiştirirken, bir yandan da toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek olan
müderrisleri, kadıları ve din adamlarını eğitiyordu.39 Süleymaniye medreselerinin
34 Y. Akyüz, a.g.e., 1993, s. 55. 35 İ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., C.l, s. 524. 36 Y. Akyüz, a.g.e., 1993, s. 60-61. 37 Medreselerde okutulan dersler ve bunların çeşitli şekilde sınıflandırılması için bkz. O. Ergin, Maarif, C.l, s.83; F. R. Unat, s.4; İ. H. Uzunçarşılı, İlmiye, s.39 v.d. 38 Unat, a.g.e., s. 5; Uzunçarşılı, İlmiye, s.36. 39 M. Özodaşık, a.g.e., s. 8.
12
kurulması, medrese teşkilatını daha da ileriye götürecek atılımların
gerçekleşmesine imkân hazırlamış, dinî ilimlerin yanı sıra müspet bilimler de ders
programları içinde önemli bir yer tutmaya başlamıştır.40
2.1.2.2. Öğrenciler
Medreselerde okuyan öğrenciler ise üç kısımdan meydana gelmekteydi;
büyük çoğunluğu oluşturan “Suhte yahut Softalar”, öğrenciliğinin yanı sıra daha
küçük sınıflarda müderris yardımcısı olarak derse giren “Danişmendler” ve bunların
en yeteneklileri arasından seçilen “Muidler”. Genellikle yatılı olan öğrenciler ayrıca
bir miktar da harçlık alırlar, mezun olanlar ise bir bekleme döneminden sonra
müderris olarak atanırlardı. Medreselerde dersler müderrisler tarafından verilirdi.
Ulema sınıfının üyesi olan müderrisler aynı zamanda imparatorluğun öğretmenleri,
şer'i kuralların uygulayıcıları ve dinsel kurumların yöneticileri idiler.41
Müderrisliğin aşağıdan yukarıya doğru rütbe ve maaş olarak yükselen
hiyerarşik bir sırası vardı. Medreseden mezun olan öğrenciler, en alt
medreseden birine 20-50 akçe ile müderris olarak atanır, sırasıyla iptida-i
Hariç, Hareket-i Hariç, İptida-i Dahil, Hareket-i Dahil, Musile-i Sahn
medreselerinde müderrislik yaptıktan sonra, 50-60 akçe ile Sahn-ı Seman'a
geçer ve buradan da İptida-i Altmışlı ve Hareket-i Altmışlı müderrisliğine
yükselirlerdi. En yüksek müderrislik ise 60-100 akçe maaşlı Musile-i Süleymaniye,
Süleymaniye ve Dar ül-Hadis müderrisliği idi. Müderrislerden isteyenler
medrese dışında Kadı, kazaskerlik ve müftülük gibi görevlere; en üst sıradaki
medrese müderrisleri ise Anadolu ve Rumeli kazaskerliklerine atanır ve
ulema'nın en yüksek temsilcisi olan şeyhülislâm bunların arasından seçilirdi.42
40 M. Özodaşık, a.g.e., s. 9. 41 Ulema ve ilmiye teşkilâtı hakkında bilgi için bkz. İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilâtı, Ankara, 1965. 42 Müderrislere ve medreselere ilmi rütbeler yerine maaşlarına göre isimler verilmiştir. Kırklı Medrese, Ellili Medrese, Altmışlı Medrese gibi. bkz. İ. H. Uzunçarşılı, İlmiye, s.75.
13
2.1.3. Zaviyeler, Tekkeler ve Dergâhlar
Şehirlerin veya küçük yerleşim birimlerinin ücra yerlerinde, kenar ve
köşelerindeki, güzel manzaralı ve sakin yerlerde açılmış olunan, belli bir tarikata
mensup şeyh ve dervişlerin yaşadığı ve gelip geçen yolcuların bedava misafir
edildikleri kurumlara "zaviye" deniliyordu. Zaviyeler, camiye oranla mescit gibiydiler.
XV. yüzyıldan sonra ise yine zaviye kelimesiyle birlikte "Hankah, imaret, tekke, dergah
asitane" gibi terimler de yaygınlaştı.43 Tekke, zaviyeden fiziki olarak daha büyüktür.
Bu mekanlar insanların güven duyduğu, itimat ettiği, emin olunan sosyal kurumlardır.
Dergâh ise bu sosyal kurumların en büyüğüdür.44 Zaviye, tekke ve dergâhlar bağlı
bulundukları tarikatın şeyhin ismiyle anılırlardı.45 Medresenin takip ettiği eğitim
programlarının dışında bir yol izleyen dergâhlar, kendilerine ait bağımsız bir eğitim
programı oluşturarak, o dergâhın düşünce ve inançlarına göre insan yetiştirirlerdi. Bu
durum medrese ile dergâhların arasını açmıştır. İlk zamanlar kamu hizmeti gören
zaviyelerin geliri vakıflardan ibaretti.46
Zaviye, tekke ve dergâhlarda çeşitli ilimler, edebiyat ve musiki büyük bir
titizlikle öğretilirdi. Özellikle halk edebiyatının öğretilmesi ve ülkenin her tarafına
yayılmasındaki katkıları yadsınamaz. Buraları otodidakt (bir öğretmenden ders
görmeden kendi kendini yetiştiren kimse)47 yetişme yerlerinden en önemlisi olarak
kabul edilebilir. Haftanın belli gün ve saatlerinde verilen dersler, vaazlar ve
konferanslar vasıtasıyla insanlar birçok konuda aydınlatırlardı. Oldukça zengin
kütüphanelere sahip olmaları dolayısıyla da devrin önemli kültür ocakları olarak
kabul edilirler.Bu yerlerde medreselerde olduğu gibi sert kurallar ve disiplin
yoktur. Eğitim daha serbest bir ortamda ve hoşgörü ile yapılırdı. Dersler teorik
bilgilerden çok insanların gündelik hayatlarında kullanabilecekleri basit bilgilerden
43 Ahmet Yaşar Ocak, “Zaviyeler”, Vakıflar Dergisi, s. XII, 1978, s. 248. 44 M. Odabaş, a.g.e., s.18. 45 Y. Akyüz, a.g.e., 1993 s. 92. 46 Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Ankara, 1974 s. 95. 47 Kemal Demiray, Temel Türkçe Sözlük, İnkılap ve Aka Kitapevi, İstanbul, 1982, s. 719.
14
oluşurdu. Felsefe, edebiyat, İslâmî ilimler, ahlâk ve tasavvuf musikisi eğitimi
tekkelerde özenle verilirdi.
Ayrıca bu kurumlar, musiki ve raks yerleri, konuk evleri, sosyal
dayanışma ve yardım yerleri, tedavi merkezleri olarak da faaliyet gösterirlerdi.48
Buraları medresenin dışında faaliyet gösteren önemli birer yaygın eğitim kurumlan
olma özelliklerini uzun yıllar korumuşlardır.
2.1.4. Ahi Teşkilâtları
Ahilik, XIII.yüzyıldan XX. yüzyıla dek Anadolu'daki esnaf ve sanatkârlar
birliklerine verilen bir addır. Ahilik kelimesinin sözlük anlamı “kardeşim” demek
olup, belli devrede esnaf ve sanatkârlar birliğini ifade eder.49 Ahilik, Selçuklular
döneminde, Anadolu'nun Türkleşmesinde ve Osmanlı Devleti'nin kuruluş
yıllarında etkili olmuş, Müslüman Türk toplumunun ekonomik, sosyal ve kültürel
hayatını düzenleyen, Anadolu da yardım temeli üzerine kurulmuş, zaman zaman da
siyasi roller oynamış olan, önemli bir yaygın eğitim kurumudur. O devirde
Kırşehir’de yaşayan Ahi Evran tarafından kurulmuştur. Ahilik esnaf, sanatkâr ve
işçileri içine alan, onlara mesleki bilgi ve eğitim veren, dinî bilgilerini arttıran, iş
ahlâkına dayanan bir kuruluştur. Amacı, üyeleri arasında sevgi ve dayanışmayı
artırmak, gerektiğinde devlete her türlü askerî yardımda bulunmaktır. Ahilik
kurumunun temel bazı ilkeleri vardır. Bunları anlatan eserlere “Fütüvvetnâme”
denilmektedir. “Fütüvvet”; genç, delikanlı, çırak ve mertlik anlamına gelmektedir.Bu
ilkeler yeni yetişen nesillere muallim, ahi, pîr denilen öğreticiler tarafından törenlerle
aktarılırdı. Bunlar dinî esaslar, okuma-yazma, insanlık terbiyesi, temizlik, teşkilatın
düzeni ve geleneği, ilâhiler, şiirler, raks, sûfî kıssaları ve sözleri, yedi kez kuşak
bağlama ve açmadır.50 Ahi teşkilatlan çeşitli devirlerde, birer sanat ve teknik okul,
bir kültür ocağı, aynı zamanda dinî tarikat ve asker yetiştiren bir kurum rolünü 48 O. N. Ergin, a.g.e., I-II, s. 224-241. 49 N. Çağatay, a.g.e., s.3. 50 Y. Akyüz, a.g.e., 1993 s.45.
15
oynamıştır. Ahileri olgunluğa eriştiren yol, üyelerinin kuvvetli bir eğitimden
geçmelerine dayanıyordu.51 Ahilikte eğitim, daima ön planda yer almış ve mesleki
eğitim çerçevesinde çırak ve kalfaların yanı sıra ustaların yetiştirilmesine de önem
verilmiştir. Kendinde üstün yetenek görülen çırak, kalfa ve ustaların, Ahi ileri
gelenlerinin teşvikiyle medreselerde eğitilmiş ve gerektiğinde kendilerine orta
sandığından maddi destek sağlanmıştır. Ahilik bu özellikleriyle, adeta usta
yetiştiren bir okul niteliği taşımıştır.52
2.2 KLÂSİK DÖNEM OSMANLI EĞİTİMİNİN ESKİŞEHİR’DEKİ
YANSIMALARI
2.2.1. Tanzimat Dönemi’ne Kadar Eskişehir’de Eğitim
2.2.1.1. Eskişehir’e İlk Yerleşim ve Ahilik
Merkezi Eskişehir olan Selçuklu uç vilayeti Sultanönü, Osmanlı devletinin
kuruluş tarihi ile adeta bütünleşmiştir.53 Bu uç vilayetler arasında olan Sultanönü,
baba ve dervişlerin kendilerine bağlı olan Türkmenlerle beraber yerleşmek için
tercih ettiği coğrafi bölgelerin başında geliyordu. Burası merkezden uzak olmakla
beraber uç vilayet olması nedeni ile Selçuklu ülkesi içinde sayılıyordu. Türkmenler
burada kendilerini bağımsız hissettikleri kadar diğer aşiret ve ovmaklardan fazla
uzaklaşmadıkları için aynı zamanda güvencede hissediyorlardı.54
Türkmen boyları Anadolu’ya yüzyıllar boyu akıp gelmiştir. XIII.
Yüzyılda büyük bir yoğunlukla uçlara yığılan bu boylar arasında Horasan'dan,
Azerbaycan'dan, İran'dan pek çok din adamları, şeyhler, dervişler, fıkıh alimleri
51 M. Özodaşık, a.g.e., s. 21. 52 M. Özodaşık, a.g.e., s. 22,23. 53 H. Doğru, a.g.e., s. 33. 54 O. Turan, a.g.e., s. 507.
16
buralara gelmişler, şehirlerde tekkeler, köylerde zaviyeler kurmuşlar, halkın
sosyal yaşamına önderlik etmişlerdir.55 XIII. yüzyılda Anadolu’da güçlü bir
“Ahilik”56 örgütü vardır. Abbasiler zamanında ortaya çıkmış olan Ahilik,
zamanla Anadolu’ya yayılmıştır. Bu örgüt sadece şehirlerde değil, aynı
zamanda köylerde, sınır boylarında da çok güçlüydü. Buralarda “Zaviye” adı
verilen toplantı yerleri XIII. yüzyıl Müslüman dünyasında çok etkili
olmuşlardı. XIII. yüzyılda siyasi otoritenin zaaf içinde olduğu Anadolu'da, “Ahi”ler
sosyal yapının en güçlü kişileri idiler. Bu örgüte toplumun her kesiminden
insanlar, zengin tüccarlar, şeyhler, fıkıh alimleri, zanaatkarlar, hatta hiç bir
mesleği olmayan kişiler de girmişlerdir. Büyük şehirlerde genç çıraklar bu
örgütün önemli bir öğesi olmuşlar ve meslek loncaları oluşturmuşlardı.
Savaşlar ve baskınlar sırasında Ahiler, şehirlerde düzenin korunmasını
sağlarlardı. Sultan Öyüği, bu güçlü dinsel etki ve sosyal örgütlenmenin dışında
kalmamıştır. Pek çok kaynak Ahiliğin, Eskişehir civarında çok yoğun olduğunu
bildirmektedir. Köylerde, özellikle Sivrihisar yöresinde pek çok Ahî
zaviyesinin adı vardır.57
Osman Bey uç beyi olarak göreve başladığı zaman çevre halkı ile iyi ilişkiler
kurabilmek için Ahi liderleri ile anlaşmış hatta onların onayını almıştır. İtburnunda
oturan Şeyh Edebâlî ile dostluk kurmuş, kızı ile evlenerek akrabalık ilişkisi ile bu
bağı güçlendirmiştir. Böylece Osman Bey evlilik ile otorite ve iktidarını Ahi teşkilatı
üyelerine benimsetmiştir. Fetihler başlayınca kırsal kesimde oturan Ahi teşkilatı
üyeleri askeri yönden de Osman Bey'i desteklediği görülmektedir. Ahilerle iyi
geçinme geleneği I. Murat zamanına kadar devam etmiştir.58
Bu çağda Anadolu’da “Ahilik”den başka, Mevlevilik (Mevlana Celaleddin
Rumi’ye bağlanan tarikat), Nakşilik (Şeyh Bahaüddin Nakşibend’in kurduğu 55 Suzan Albek, Dorlaion’dan Eskişehir’e, TC. Anadolu Üniversitesi Eğitim Sağlık ve Bilimsel Araştırma Çalışmaları Vakfı Yayınları, Yayın No: 89, Eskişehir, 1991 s. 107-108. 56 Ahilik hakkında bkz. N. Çağatay Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Ankara, 1974. 57 S. Albek, a.g.e., s. 108. 58 H. Doğru, a.g.e., s. 35.
17
tarikat), Melamilik (tasavvufa ve tarikatlara karşı, İslamiyet’in ilk dönemlerinde
ortaya çıkan ve yüzyılımıza kadar devam eden bir reaksiyon. Sufilerin bir kısmının
en yüksek makam saydığı, bir tür gizli inanç sistemi)59 gibi daha pek çok tarikat
vardır. Eskişehir'de Kurşunlu camii ve imarethanesinde Cumhuriyet devrine
kadar sürdürülen Mevleviliğin XIII. yüzyıldan beri burada yaşadığı
bilinmektedir. Daha sonra, İbn-i Batuta, Sultan Öyüği'nden çıkmış
alimlerden, İznik'te ziyaret ettiği Alâeddin ve Kastamonu'da görüştüğü
Tacettin isminde “iki büyük fakih ve müderris”ten söz etmiştir. Bu kayıt,
Eskişehir'in o çağlardaki kültür seviyesini göstermesi bakımından çok
önemlidir. Ayrıca Selçuklu sultanlarının (Melik Muhiddin Mesut gibi)
saraylarında, çevrelerinde yer alan bilim adamlarının varlığını biliyoruz.
Eskişehir'i bir süre egemenliği altında tutmuş olan Germiyanlılar’ın da bilim
ve edebiyata çok önem verdikleri bilinen gerçeklerdir. Bu yüzden, Konya,
Sivas, Kırşehir, Kütahya gibi büyük merkezlerin zengin ve yüksek sosyal
yaşamının kanıtlarını bulmasak da, Sultan Öyüği’nin, o çağın kültür
dünyasından payını almış olabileceğini düşünebiliriz.
Eskişehir-Kütahya-Seyitgazi üçgenindeki Türkmen kolonizasyonu ile ilgili izlere
halen her yerde rastlanmaktadır. Eskişehir çevresi göçlerden sonra yoğun bir Türk
yerleşme merkezi haline gelmiştir. 60
Günümüzde Eskişehir il merkezinde Selçuklulardan kalma anıtsal bir
yapıt bulunmamaktadır. Fakat, XIII. yüzyılda, buramda cami, mescit ve
zaviyeler bulunduğuna dair kayıtlar vardır (bu kayıtlardan biri, Kırşehir Emiri
Çaça oğlu Nur El-Din'in (günümüzde yayınlanmış olan), 1272 tarihli Arapça-
Moğolca vakfiyesidir). Siyasi ortamın olumsuzluklarına rağmen bazı devlet adamlarının
ve valilerin bayındırlık alanında hizmet etmek için gayret sarf ettiği görülmektedir.
1261 yılında buradaki görevinden ayrılmış olan Cacaoğlu Nurettin Bey'in Eskişehir'de
17 mescidi tamir ettirip bir cami ve zaviye yaptırmış olması da konuyu aydınlatacak
59 www.kitap.antoloji.com. (08.02.2005) 60 S. Albek, a.g.e., s. 108.
18
önemli kanıtlar arasındadır. 1261 yılı öncesinde şehirde büyük bir onarım faaliyetine
girilmiştir. 1261 yılından önce Eskişehir'de bu tarihten sonra Kırşehir'de vali olan
Nureddin Cibril b. Çaça Bey “Sultan Yüki” Eskişehir'de de vali bulunduğu sırada bir
cami yaptırmış, 17 mescit ve Şeyh Abdullah el-Bedevi'ye ait zaviyeyi tamir ettirmiştir .
Vali bu yapıların sürekli hizmet verebilmesi için han, dükkan, Eskişehir civarında köy
ve çiftlikler vakfetmiştir. Vakfedilen hana gelince burası Eskişehir'de vali tarafından
yaptırılmıştır.61 Şehirde bulunan Şehabeddin Sühreverdi türbesi de (Şehabeddin
Ebu Hafız Ömer b. Abdullah es-Sühreverdi ölm. 1239) buradaki Türkmen
kolonizasyonunun mutasavvıfın yaşadığı yıllara kadar indiğini göstermektedir.
Mutasavvıfın Eskişehir'i ziyaret ettiği hakkında herhangi bir kayıt
bulunmamaktadır. Buna rağmen adına bir zaviye kurulmuş olduğu ve burda
fütüvvetin62 kurallarının benimsetildiği açıktır. Böylece, kent yaşamının ayrılmaz bir
parçası olan fütüvvet Eskişehir'de de teşkilatlanmış oluyordu. Sühreverdi zaviyesine
ait bulabildiğimiz ilk vakıf kaydı Fatih zamanına ve 1455 tarihlidir. Burada vakfın
“Kadim” olduğu belirtilmiştir. Kanuni devrine ait vakıf ve tahrir defterlerinde de
Sühreverdi ile ilgili kayıtlar bulunmaktadır. Vakıf kayıtlarında görülen Ahi zaviyeleri
ile ilgili kayıtlar, zaviyenin kuruluş tarihi hakkında açıklığın bulunmadığı
görülmektedir. Sancak sınırları içinde bulunanların arasında bazılarının beratı Osman
Bey ve Orhan Bey tarafından verildiği için sonraki yıllarda kurulduğu kesindir.
Eskişehir'de bulunan 12 tane zaviye kaydının ise Selçuklulardan beri devam ettiği
kuşkusuzdur. Bunlar arasında Cacaoğlu Nureddin Bey'in yaptırdığı Şeyh Abdullah el-
Bedevi’ye ait zaviye de bulunmaktadır. Şehirde XIII. yüzyıldaki zaviyelerin bina
kalıntılarına rastlanmamakla beraber bunlarla ilgili anılar halâ devam etmektedir.63
61 H. Doğru, a.g.e., s. 28-29. 62 Abdülbaki Gölpınarlı, “İslâm ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilâtı” İ.Ü.İ.F.M., İstanbul, 1950. XI/ 1-4, s. 6. 63 H. Doğru, a.g.e., s. 31.
19
XVI. YY’a Kadar Eskişehir ve Çevresinde Bulunan Zaviyeler:
Ahi Ede Zaviyesi, Ahi Mehmet Zaviyesi, Şeyh Şahabettin Sühreverdi
Zaviyesi, Ak Togan (Doğan) Zaviyesi, Seyyid Abdullah Zaviyesi, Devlethan (Kara
Cevkan?) Zaviyesi, Ahi Ömer Zaviyesi, Gül Dede Zaviyesi, Hacı Nasreddin
Zaviyesi, Ahi Mahmut Zaviyesi.64
XVI. YY’a Kadar Eskişehir ve Çevresinde Bulunan Medreseler:
XVI. Yüzyıl ikinci yarısı “Celâli Fetreti” diye anılan, iç isyanların yoğun
olarak yaşandığı bir dönemdir. 1601 tarihinde Eskişehir’i de Karayazıcı ve kardeşi
Deli Hasan ele geçirmiştir. Osmanlı belgelerine göre, 1568 sıralarında Eskişehir-Afyon
yöresinde eşkıya grupları bulunmaktadır. Ayrıca, her yerde “suhte” adı verilen
işsiz kalmış medrese öğrencilerinin çıkardıkları karışıklıklar vardır. Bunlardan
Sivrihisar ve Mihalıççık medrese öğrencilerinin düzenlediği hareketten kaynaklar
söz etmektedir.65 XVI. Yüzyıla, Kanuni dönemine gelindiğinde, Eskişehir'in o
çağın yol ağı üzerinde bulunması ve Şehzade Beyazıt’ın Kütahya'da oturması nedeniyle
önem kazanmıştır. Kurşunlu Camîi de bu dönemde yapılmıştır. 66 Osmanlı
Devleti’nde eğitimin “Klasik Dönem”inde Eskişehir çevresinde kurulduğu tespit
edilebilen medreselerden bazıları şunlardır:67
64 Bu zaviyeler hakkında daha fazla bilgi için bkz. H. Doğru, a.g.e., s.80-83. 65 Mustafa Akdağ, a.g.e., s. 276-277. 66 M. Erdoğan, a.g.e., s. 146. 67 http://www.egitim.aku.edu.tr. (03.10.2004)
20
Tablo 1: XVI. YY’a Kadar Eskişehir ve Çevresinde Bulunan Medreseler
Medresenin adı Şehir Kurucusu
Gecek Sivrihisar Umur Beg
Soğa Bey Sivrihisar Emir Soğa Beg
Ümmühan Hatun Seyitgazi Ümmühan Hatun
Emineddin Sivrihisar Emineddin Mikail
Seyyi Nurettin Sivrihisar Seyyi Nurettin
Alemşâh Sivrihisar ?
Emineddin Mikâil Medresesi (Sivrihisar): Mevlâna ile çağdaş olmasından
dolayı XIII. Yüzyılın ilk yarısında yapıldığı tahmin edilmektedir. Sivrihisar Ulu
cami’nin yanında bulunan müftülük binasının olduğu yerde bulunuyordu.
Alemşah Medresesi (Sivrihisar): XIV. Yüzyılın ilk yarsında yapılmıştır.68
Soğa Bey Medresesi (Sivrihisar): Aydınlı Umur Bey’in emirlerinden Soğa
ve Çaça Beyler tarafından XII. Yüzyılın ikinci yarısında yaptırılmıştır. Bugünkü
Sivrihisar hal binasının olduğu yerde bulunuyordu.69
Seyit Battal Gazi Külliyesi (Seyitgazi): Seyitgazi İlçesinde, 150 metre
yüksekliğindeki Üçler Tepesi'nin doğuya bakan yamaçları üzerindedir. Selçuklu
Sultanı Alaaeddin’in annesi Ummuhan Hatun tarafından XIII. Yüzyılın başında
Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Seyitgazi’de yaptırılmıştır Anadolu'nun
Bizans İmparatorluğu egemenliği altında bulunduğu M.S. 700 yıllarında, İslamiyet
henüz Anadolu içlerine yayılmamıştı. İslamiyeti kabul etmiş olan Emeviler doğudan
sık sık Bizans'a karşı Anadolu’nun içlerine akın yaparak Anadolu’yu ele geçirmek ve
İslamiyeti yaymak istemişlerdir. 720-740 yıllarında sıklaşan bu akınlardan birinde
Seyyit Battal Gazi lakabı ile anılan bu efsaneleşmiş halk kahramanı, bugünkü 68 Ayrıntılı bilgi için bkz. Metin Sözen, Anadolu Medreseleri, C. II, İstanbul, 1970, s. 231; Ahmet Gül, Osmanlı Medreselerinde Eğitim-Öğretim ve Bunlar Arasında Dâru’l Hadislerin Yeri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1997, s. 31. 69 S. Albek, a.g.e., s. 114.
21
Seyitgazi ilçesinin bulunduğu (antik adı Nakolea) Mesih Kalesi olarak bilinen
bölgede 740 yılında şehit düşmüştür. Bizans'a karşı yapılan savaşlarda büyük
kahramanlıklar gösteren ve İslamiyetin Anadolu' da yayılmasında büyük katkısı olan,
yıllar yılı nesilden nesile kahramanlıkları anlatılan Seyyit Battal Gazi adına 1207-
1208 yıllarında Anadolu Selçuklu Sultanı 1. Alaattin Keykubat' ın annesi Ümmühan
Hatun tarafından türbe ve cami yaptırılmıştır. Daha sonra Ümmühan Hatun için de
burda iki katlı eyvan biçiminde bir türbe eklenmiştir. Osmanlı Devleti'nin kuruluş ve
gelişme dönemlerinde; onarım, yeniden yapım eklemelerle yapılan topluluk külliye
halini almıştır. Osmanlı Devleti döneminde vakıflaştırılmış Cumhuriyet Dönemi' ne
kadar dini eğitim, tören ve toplantıların yapıldığı medrese ve tekke olarak
kullanılmıştır.
Bugün mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait olan ve 1954 yılına kadar
harap bir durumda bulunan külliye, bu tarihte yapılan geniş bir restorasyon çalışması
ve çevre düzenlemesi ile bugünkü durumuna getirilmiştir.70
2.2.1.2. Yerli Seyahatnamelerde Eskişehir
Eskişehir, Osmanlı çağında Doğu seferleri yolu üstündeki menzillerden
biridir. Bu nedenle XVII. yüzyıl başında, bu seferler sırasında, Eskişehir ve
yöresinin adına tarih kaynaklarında sık rastlanmaktadır.71 Birinci elden
kaynakların azlığı veya ulaşılamaması, bu dönem hakkındaki bilgilerde yerli
seyyahların yazdıkları seyahatnamelerin önemini arttırmaktadır.
Matrakçı Nasuh:
Matrakçı Nasuh’un72 resimli kitabı XVI. Yüzyılda Osmanlı
İmparatorluğu’ndan günümüze kalmış bir belgedir. Kanunî Sultan
70 Bkz. İlyas Küçükcan, Nacolea'dan Seyitgazi'ye, Seyyid Battal Gazi Külliyesi ve Vakfı Yayınları, tarih?; Nejat İşcan, Seyyid Battal Gazi Külliyesi, İşcan Yayınları, Eskişehir, 1997. 71 S. Albek, a.g.e., s. 133. 72 Matrakçı Nasuh için bkz., M. Erdoğan, a.g.e., s. 146.
22
Süleyman'ın 1533-1536 ve 1548-1549 İran seferlerine katılmış olan Matrakçı
Nasuh konup göçülen şehir, kasaba, konak ve menzilleri resimlemiştir. “Sultanönü
Çayırı” resmi şu bilgi ile verilmiştir:73
“Buras ı şüphesiz ad ı Osmanl ı kronikler inde s ık s ık
geçen en eski Osmanlı livası, Sultanönü'dür. 1533-1536 seferi yolu,
İnönü'den sonra Kütahya Afyonkarahisar üzerinden Akşehir'e ulaştığı
halde, 1548 seferinden itibaren, bundan sonraki bütün hac yolları gibi,
Eskişehir-Seyitgazi üzerinden gidilerek Akşehir’e ulaşılmıştır”.
Verilen bilgi şöyledir: Eskişehir'in bu sırada Seyitgazi ile hemen hemen
aynı büyüklükte olması dikkati çekmektedir. Ancak XVII. yüzyıl ortalarında
durumun Eskişehir lehine değiştiği görülmektedir.74 Kanunî Süleyman
döneminde, Matrakçı Nasuh'da görüldüğü gibi, “Sultanönü Livası” ve
“Eskişehir” adları aynı zamanda kullanılmaktadır.
Aşık Mehmed b. Ömer:
Mevlevi Derviş Yusuf Eskişehirî ile sohbet eden Aşık Mehmed b. Ömer,
Eskişehir hakkında şöyle bahsetmiştir.
“On yedinci iklim'i örfi (bölge) olan bilâd-ı -Rum (Anadolu)
dandır. Eskişehir Bursa'nın cânib-i şarki-i cenubisindedir. İkisi arası iki
merhaledir. İstanbul'dan Eskişehir'e azim olan (giden) Eskişehir'e kıble
taraf ından dahil olur . Ve Eskişehir Kütahya'n ın canib-i
şarkîsindedir . İkisi aras ı bir merhaledir . Ve çarşı beldesi Eskişehir'in
cânib-i cenubi şarkisindedir. Ve Eskişehir'in dört tarafı bağıstan
bahçeler ve bostandır”.75
73 S. Albek, a.g.e., s. 130-131. 74 Nasuhü's -Silâhî (Matrakçı), Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han, T ıpk ı bas ım ı Yay. Haz. Hüseyin G. Yurdayd ın, TTK yay. Ankara 1970. 75 Aşık Mehmet b. Ömer, Menazirül-avalim. Hicri 1006.
23
Naimâ Tarihi:
“İzmit’ten kalkılıp Çınarlı konağına, oradan Hersek, oradan
Akbıyık konağına, oradan Pazarcık konağına, ertesi gün Ermeni derbendi
geçilip Bozöyük nam menzile konuldu. Ol kasabada merhum Kasım Paşanın
bir camii vardır. Muharremin 14. günü İnönü’ne varıldıkta, Veziri âzam
Bayram Paşa Konya'dan ılgar ile karşılamağa gelip Silahtar Paşa çadırına
indiler. Kazasker İsa Efendi dahi gelip, ertesi gün göçüldü. Eskişehir'e
varıldıkta, Osmanoğulları’nın ana tarafından ataları Şeyh vâsıl'ı ârif-i
billah Kuddise sîrrahu Edebâli Hazretleri orada yatar. Osman Gazi onun kızı
ile evlenip, Orhan Gazi ol temiz hatundan doğmuştur. Oradan meyyit Battal
Gazi mezarı ziyaret olunup, Bardakçı köyüne, oradan Çamlıbel'de Kızılkilise
denilen yerde Hüsrev Paşa’nın yaptırdığı han ki, halâ Yeni Han denilmekle
tanınan yeni yapılmış kasabaya inildi.”
Naimâ tarihinde yöredeki eşk ıya ve isyanc ı lardan da s ık söz
edilmektedir. 76
Evliya Çelebi:
Evliya Çelebi 1648 tarihinde Eskişehir'e gelmiştir ve o çağdaki Eskişehir'i şöyle
anlatır:
“Eskişehir Kalesi vasıfları: Kalesi Bursa tekfurunun
yapısıdır. Burayı 731 senesinde Rumlardan Orhan Gazi almıştır. Halâ,
Anadolu eyaletinde hakimlik ve 150 akçalık kazadır. Eşraf ve sipahisi
çoktur. Sipahi kethüda yeri, yeniçeri serdarı, müftü ve nakibûl eşrafı vardır.
Kalesi harap olduğundan kale ağası yoktur. Kadısına altı kese gelir. Şehir
on yedi mahalledir. Evleri bağlı bahçeli ve mamurdur. Cami ve mescitleri
epeycedir. Medreseleri varsa da kargir değildirler. Yedi çocuk mektebi, yedi
tarikat tekkesi, yedi tüccar hanı vardır. Çarşısı sekiz yüz kadar dükkandan
ibarettir. Havasının letafeti dolayısıyla güzelleri çoktur. Halkı gurbetten gelenlere
dost kimselerdir. Çuha ve güzel kumaşlar giyen ayanı çoktur. Şehrin dört çevresi
gül, gülistan, bağ ve bostan olup, hububatı çok bir şehirdir. Hatta Paşa
76 Zuhuri Danışman (Hzl), Nâima Tarihi, İstanbul, 1968-69, cilt III, s. 1378.
24
efendimize bu şehir ahalisinden bin adet koyun, yedi a t , üç yüz
a raba , a rpa ve bu çeş i t zah i re hed iye le r ge ld i . Eskişehir Ilıcaları:
Şehrin dışarısında, kuzeyinde bağ ve bahçeler kargir kubbeli bir lâtif
hamamdır ki, ona on olan büyük havuzu sıcak su ile doludur. Suyu gayet sıcak
olduğundan, soğuk su katılınca ılık olur. Çok faydalıdır. Parmakta yüzük cinsinden,
halis gümüşten yapılmış şeyler bulunursa, sapsarı yapar. Uyuz ve cüzzam
hastalıklarına faydalı ise de, Bursa kaplıcaları gibi mükellef değildir”.
Evliya Çelebi Seyit Gazi kasabası ve türbesi hakkında şu bilgileri verir:
“Selçuklular Mahan diyarından Danişmendliler ile çıkıp, 476 tarihinde
Rum ülkelerinden Karaman şehirlerini aldığı vakit, burayı da alıp,
üzerlerine Selçuklu beyleri kubbe, mutfak, imaret ve diğer şeyler
yaptırmışlardır. Sonra Horasan'dan Hacı Bektaşi Veli yedi yüz adamıyla Rum'a
gelmek için Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerinden izin alınca, gelip bu Seyid
Battal mevkiinde oturmuştur. Hatta o zaman, Orhan Gazi Bursa'dan, Hacı
Bektaşi Velî'yi görmek için, Seyid Battal'ın bulunduğu yere gelip,
görüşmüş ve Velî ricası ile burayı imar ederek, şehrinde bin adet ev halkı
oturarak büyütmüştür”.77
Kâtip Çelebi:.
“Sultanönü baş tahtı Eskişehir: Bir vasi sahrada bir kasaba ve
kazadır. Suru yoktur, iki yerde Cuma kılınır. Camii ve hanları ve ılıcaları ve
etrafında bağları bahçeleri vardır. Çarşıları ve hanları aşağı düzce ılıca
kurbunda vaki olup evleri ve mahalleleri kıble tarafında biraz munfas ı l bay ı r
yamac ına dü şmü ş t ü r . Cami le r in anda b i r i yukar ıdad ır .
Z iyare tgâh kabir ler i Şeyh Edebal i ve Ş ihap Sühreverdî'dir. Germâbe
(ılıca) kasaba içinde düz yerde ve su kaynaklan çeşitlidir. Ve üzerinde kubbe ve
camekanlar yapılıp erkek ve kadınlara mahsus iki hamam kılınmıştır.
Suyunun sühuneti ılık ve leziz ve lâtiftir. Ve Eskişehir'in bağıstanı
nihayetinde kasabadan iki mil uzaklıktaki yerde bir germâbe dahî vardır.
Üzerinde ecza-i dühniye birikir. Cem'iderler (toplarlar). Kâh bir iki tas
dolusu ecza-i harre ile kaynamış zeyt yağına (zeytinyağı) benzer dühn cem
olunur, deyu Aşık Eskişehir'i bir dervişten nakl ider”.
77 Evliya Çelebi Seyahatname’si, sadeleştiren, Zuhuri Danışman, IV. Kitap, İstanbul 1970, s. 207-210.
25
Seyitgazi'den ise şu şekilde bahsedilmektedir:
“Bu kasabadan şark Seydi Gazi, şimal Göynük, garb Söğüt, dahi garb ve
cenup İnönü. Şeydi Gazi sahra üzre Eskişehir ile Bardaklu ve Yenihan arasında
bir kasaba-i mamuredir. Aşağı düzde kasaba içinde l â t i f ve cedid
bir muazzam hanı vardır. Ve şehrin erinde yüksek bir tepe üzre Seydî
Battal Gazi mezarı vardır. Bir azim tekyedir ki cami ve medreses i ve
hücre ler i ve i fam ı misaf i r ine Darüz-z iyafes i (misarfirlere yemek
verilen yeri) kurşun örtülü âli (büyük, yüksek) binalardır. Ve bu tekyede
el'an Bektaşiyye sakin olurlar (otururlar). Mihaloğullarından bazı ümera bir
ve türbe Alaüddîn-i Selçuki validesi Hatunun asarındandır. (eserlerindendir).78
Mehmed Hâşim Efendi:
“Eskişehir iki tuğlu Beylerbeyi mansıbıdır. Eski ve harap bir
kasabadır. Ademleri (insanları) kemâl-i fakrlerinden (çok fakirliklerinden) şehr-i
mezkûr hacerinden (Eskişehir taşından) dühan (duman) çubuğu lülesi ve
teşbih imal edüp satış ile geçinirler.” diyerek kısaca bahseder. 79
Matrakçı Nasuh, Aşık Mehmed b. Ömer, Naimâ, Evliya Çelebi ve Kâtip
Çelebi’nin eserlerinden görüldüğü gibi bu dönemde Osmanlı seyyahlarının bakış
açısıyla Eskişehir oldukça güzel bir kazadır. Şehrin hamamları, lületaşı ve doğal
güzellikleri, sosyal özellikleri anlatılmış, ancak eğitimden yeterince
bahsedilmemiştir. Yalnız Evliya Çelebi “medreseleri varsa da kârgir değil”
demektedir. Yani Eskişehir medreseleri (Seyitgazi dışında) taş olmadığından dolayı,
bugün bu medreselerin sosyal ve fiziksel özellikleri hakkında kesin bilgiler ortaya
konulamamaktadır.
78 Kâtip Çelebi, Cihannümâ, Konstantiniyye, 1140/1727. 79 Mehmed Hâşim Efendi, Tuhfe-i midâd, H. 1214
26
3. BÖLÜM
EĞİTİMDE BATILILAŞMA DÖNEMİ
3.1. TANZİMAT’TAN II. MEŞRUTİYET’E EĞİTİM
3.1.1. Tanzimat Dönemi
On sekizinci yüzyılla birlikte birbiri ardınca uğranılan askerî yenilgiler ve
kaybedilen topraklar, Osmanlı İmparatorluğu’nun ister istemez Batının
üstünlüğünü kabul etmesine neden olmuş, içine düşülen durumdan kurtulmanın
çareleri aranmaya başlanmıştır. Sonuçta bulunan çözüm, batıdaki kurumların
imparatorluğa uygulanması olmuştur. İlk göze çarpan yenilgiler askeri alanda
olduğundan, batılılaşma çabalarına ordudan başlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nda
on sekizinci yüzyılda görülmeye başlayan batılılaşma ve yenileşme akımları,
kendisini eğitim-öğretim alanında da hissettirmiştir. Bu dönemde klâsik sistemle
eğitim veren kurumların yanında, batı tarzında eğitim veren yeni kurumlar da yer
almaya başlamıştır.1
Ancak ordunun batı ölçülerine göre yeniden düzenlenebilmesi için, nitelikli
yetişmiş subaylar gerekliydi. Diğer yandan cephedeki askerlerin sağlık durumu ile
ilgilenecek doktorlara ve yeni harp silahları üretecek mühendislere ihtiyaç vardı.
İşte bu zaruretler karşısında III. Mustafa'dan başlayıp I.Abdülhamit, III.Selim ve
II.Mahmut'la devam eden dönemde, birbiri ardınca, batı ölçülerine göre eğitim-
öğretim veren Mühendishane-i Bahri-i Hümayun, Mühendishane-i Berri-i Hümayun,
Tıbbiye, Harbiye gibi yüksek okullar kurulmuştur.2
1 Stanford J. Shaw, a.g.e., s. 327-329. 2 O. N. Ergin, a.g.e., C. 1-2, s. 45-47.
27
Osmanlı devletinin kuruluşundan Tanzimat'ın ilânına kadar memleketin
eğitim-öğretim ve adalet hayatına doğrudan doğruya; idaresine de kısmen hâkim olan
medreselerin, devletin istediği sivil, askerî ve adlî memur ve idarecileri yetiştirmek
suretiyle faydalı işler gördüğü muhakkaktır.3
II. Mahmud adliye, din ve maârif sahalarında yenilik yapmak
lüzumuna inanmıştır. Böylece, II. Mahmud'un Batı teknik ilim ve
düşüncesinin ancak bu yollarla (maârif ve hukuk) Osmanlı devletine
girebileceğini görmüş ve değerini kavramış olduğu anlaşılıyor.4 II. Mahmud
ve Tanzimat devirlerinde modern eğitim ve öğretim alanında yapılan çalışmalar
1869 Maârif-i Umûmiye Nizamnâmesiyle yeni bir safhaya girmiştir. Bu
Nizâmnâme ile maârif teşkilâtı, ilk-orta öğretim, öğretmen temini ve maârifin malî
yönü gibi hususlar, yeni bir anlayışla, bir takım esaslara bağlanmıştır. Bu
bakımdan 1876'dan önceki yıllar, bazı önemli uygulamalara rağmen, daha ziyade
kararlar ve kanunlaştırmalar dönemi olarak kabul edilebilir.
II.Mahmut devrinde yani askerî okulların açılışından, altmış beş yıl sonra
Rüştiye, Mekteb-i Maarif-i Adliye, Mekteb-i Ulûm-ı Edebiyye gibi sivil okulların
açılışı sağlanmış ve ardından da yabancı ülkelere öğrenci gönderilmeye
başlanılmıştır. Tanzimat Fermanının ilânına kadar geçen dönemde atılan en olumlu
adımlardan biri de, kuşkusuz II.Mahmut tarafından çıkarılan bir fermanla ilköğretimin
mecburi hale getirilmesidir. Yine bu dönemde eğitim işleri belli bir sisteme bağlanıp,
tamamen devletin himayesi altına alınmak istenmiş ve yeni açılan birçok okulun
bağlı bulunduğu Evkaf Nezareti kurulmuştur.
Türkiye’de iki yüzyılı aşan bir zamandan beri devam eden batılılaşma
hareketlerinin en önemli aşamasını Tanzimat teşkil eder. Bu dönemde, pek çok
sahada batılılaşma girişimleri ve kurumların yeniden düzenlenmesi büyük bir hızla
devam etmiştir. Tanzimat döneminde en önemli yenilikler eğitim alanında
3 S. C. Antel, a.g.m., s. 441. 4 B. Kodaman, II. Abdülhamit Dönemi Eğitim Sistemi, TTK., Yay., Ankara, II. bas. 1991, s. 1,8.
28
gerçekleştirilmiş ve bugünkü bir çok eğitim kurumunun temeli Tanzimat döneminde
atılmıştır.5 Ancak yeni açılan kurumların belli bir plân ve program dahilinde olduğu
söylenemez. Şöyle ki, ilköğretime hemen hemen hiç müdahale edilmeden,
ortaöğretim alanında düzenlemelere gidilmiş, okullarda ders verecek öğretmenler
yetiştirilmeden birbiri ardınca yeni okullar açılmıştır. Tanzimat’la birlikte, Avrupa'da
olduğu gibi genel eğitim ilk, orta, lise ve üniversite derecelerine göre kurulmuş, yine
Avrupa'da olduğu gibi çok sayıda meslekî ve teknik okullar açılmıştır. Bu dönemde
maarif işlerinde belli bir teşkilâtlanmaya gidilmiş ve Maarif-i Umumiye Nezareti
kurulmuştur.6
Yeni neslin yetiştirilme süreci bir anlamda Tanzimat devri ile
başlatılmıştır. Yapılan yenilikler bazı olumlu sonuçları da beraberinde getirmiştir.
Öncelikle okul binalarının yerleri yeniden düzenlenmiştir. Sıra, yazı tahtası, harita
gibi yeni eğitim araç ve gereçleri kullanılmaya bu dönemde başlanılmış, eğitim
programlarına hayata dönük, pratikte kullanılabilirliği olan dersler konularak temel
becerilere sahip bir insan yetiştirilmeye çalışılmıştır.7
Yeni eğitim sistemi oluşurken, Tanzimat’tan İttihat ve Terakki’ye kadar
uzanan süreçte medreselere hiç dokunulmadan yeni eğitim kurumları oluşturulmaya
çalışılmıştır.8 Cumhuriyet’ten sonra, Batılılaşma akımı ile birlikte gelişen zaman
dilimi içerisinde gelişen yeni kurumlar medreselerin yerini almıştır.9
5 Mümtaz Turhan, Garplılaşmanın Neresindeyiz?, 5. bs., Yağmur Yayınevi, İstanbul 1972, s. 251. 6 Y. Akyüz, a.g.e., s.138, 1993. 7 Nafi Atuf Kansu, Türkiye'de Maarif Tarihi Hakkında Bir Deneme, İstanbul, 1930, s. 85-87; Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma, Doğu-Batı Yayınları, İstanbul, 1979, s. 203. 8 İlhan Tekeli, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Eğitim Sistemi’ndeki Değişmeler”, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, C. 2, İletişim Yayınları, İstanbul, 1985, s. 474. 9 Hüseyin Hatemi, “19. Yüzyılda Medreseler”, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, C. 2, İletişim Yayınları, İstanbul, 1985, s.510.
29
3.1.2. I. Meşrutiyet Dönemi (1878 -1908)
Bu dönemde pek çok alanda olduğu gibi, eğitim alanında da Tanzimat
ruhundan uzaklaşmaya çalışılmıştır. Mutlakıyet dönemine kadar olan evrede eğitim
kurumlarının başına genellikle batıda öğrenim görmüş, bir batı dilini bilen, fikir ve
düşünce olarak batı dünyasının etkisinde olan kişiler getirilirdi. Bu duruma son
verilerek, eğitim-öğretim kurumlarının başına millî ve İslâmî fikir ve değerlere haiz
kimseler getirilmeye çalışılmıştır. Nesillerin yetiştirilmesinde Tanzimat’ın batıcı
görüşü kademe kademe terk edilerek, bunun yerine millî ve manevî değerlere sahip
bir insan yetiştirilmesi öne çıkmıştır. Bu Osmanlılık politikalarının yeniden
canlandırılması süreci olarak algılanılabilir.
Bu dönemde okuyan insan sayılarındaki artış, geniş bir aydın sınıfının
ortaya çıkmasına da zemin hazırlamıştır. Abdülhamid döneminde ilk ve ortaöğretim
yaygınlaştırılmış, basın-yayın organlarının yanı sıra, yükseköğretimde de yeni
düzenlemeler getirilmiştir. Özellikle tarih ve edebiyat dersleri yeniden gözden
geçirilmiştir. Sultan II. Abdülhamid kız okullarının niceliği kadar derslerin niteliğini
de yükseltmeye çalışmıştır. İlk ve ortaokulların ders programlarına yeni dersler
eklenerek kızların sağlam bir eğitim almalarının yanında çok iyi bir ev hanımı olarak
yetiştirilmeleri amaçlanmıştır. Kadınların İstanbul ve taşradaki değişik okullara
öğretmen olarak tayin edilmeleri, kadınların gerçek bir meslek sahibi olmaları bu
dönemin önemli bir yeniliği olarak kabul edilir.10 Bu dönemde, bilim ve meslek
örgütlerinde önemli atılımlar ve gelişmeler kaydedilmiştir. Eğitimde nicelik
bakımından artış kaydedilerek, çok sayıda meslek ve sanat okulları açılmıştır. Sağır,
dilsiz ve körler için özel eğitim okulları hizmete sokulmuş, yerli ve yabancı özel
öğretim bu dönemde büyük gelişmeler göstermiş, aynı zamanda genel eğitim ve
okulların yaygınlaşmasında önemli mesafeler kaydedilmiştir.
10 M. Özodaşık, a.g.e., s. 31, 32.
30
Dönemin en kayda değer ve göz alıcı başarısı ise üniversitenin kurulması
olayıdır. Bernard Lewis bu durumu, “Müslüman dünyasında gerçekten yerli ve
modern ilk üniversite” olarak nitelemektedir.11
II. Abdülhamit devrinde, maârif alanında yapılan en büyük hizmetlerin
başında hiç şüphesiz vilâyetlere kadar maârif teşkilâtının ve vasıtalarının
yayılması gelir. Tanzimat devrinde bir türlü İstanbul dışına götürülemeyen
maârif hizmetleri, ancak 1878'den itibaren İmparatorluğun her köşesine
devlet eliyle götürülmeye başlanmıştır. Bu çalışmalar yeterli görülmese de,
Türk Eğitim Tarihi’nde Osmanlı devletinin yenileşme yolunda attığı en olumlu
adımlardan biri olarak önemli yer tutmaktadır. Maârif müdürlüklerinin taşrada
açılması, sanıldığı kadar kolay olmamıştır. Çünkü bu iş sadece bir maârif müdürü
ve bir kaç memur tayininden ibaret değildi. Meseleye bu şekilde bakmak devrin
maârif politikasını yanlış anlamamıza sebep olabilir. Bu yüzden vilâyet maârif
idarelerinin devlet bütçesine yükledikleri malî yükü hesaba katmamız gerekir. Malî
ve iktisadî yönden çökmüş bir devletin, buna rağmen ısrarla vilâyetlerde eğitim ve
öğretim yatırımlarına devam etmesi dikkate değer bir harekettir.12
3.1.3. II. Meşrutiyet Dönemi (1908 -1918)
Bu dönemde de eğitimle ilgili sorunlar üzerinde önemle durulmuştur. Basına
yönelik düzenlemelerin kaldırılmasıyla gazetelerin, dergilerin, telif ve tercüme
eserlerin sayısı hızla artmış, bu arada eğitim problemlerini ele alan çeşitli dergiler
çıkarılmıştır. Öğretmen yetiştirilmesi konusunda yenilikler yapılmış, ders
programlarına sosyal ve siyasî nitelikler taşıyan hayata dönük bazı dersler
konulmuştur. Eğitim-öğretim yer yer kitabîlikten ve ezbercilikten kurtulup,
deneye ve gözleme, araştırmaya dayalı yöntemler için çaba sarf edilmiştir. Bu
11 B. Lewis, a.g.e., s. 180. 12 B. Kodaman, a.g.e., s. 38.
31
yönüyle hayata dönük, serbestçe düşünebilen, pratik zekâlı gençlerin yetişeceği
düşünülmüştür.13
Fakat dönemin aşırı hürriyetçi havası okullara da yansıyarak, disiplinsiz ve
başıboş bir ortam hasıl olmuştur. Eğitimde niceliğe öncelik verilirken, nitelikli insan
yetiştirme çalışmaları ne yazık ki ikinci plâna düşmüştür.14
Özellikle Birinci Dünya Savaşının zor şartları içinde yönetim seferberlik
ilânına gitmişti. Değişik cephelerde devam eden savaş dolayısıyla, imparatorluğun
erkek nüfusu hemen bütünüyle cephelere gönderilmişti. Erkek nüfusun, uzun süren
savaş yıllarında cephelerde olması ve bir haylisinin de şehit düşmesi sebebiyle, adeta
millî ekonomi felç olmuştu.
Eğitim sorunlarının en geniş biçimde tartışıldığı Meşrutiyet sonrası
dönemde, köy halkının eğitimi için de çeşitli düşünceler, öneriler ileri sürülmüştür. Bu
cümleden olmak üzere, devlet dairelerine memur yetiştirme vazifesi gören
idadilerin fonksiyonları genişletilerek, köylülere pratik hayatlarında faydalı
olabilecek, onları ziraat ve hayvancılık konusunda aydınlatacak kurumlar haline
dönüştürülmüşlerdir.15 Diğer bir deyişle, idâdîler savaş yılları içinde köylülere
ziraat ve hayvancılık eğitiminin verildiği yerler şeklinde yeni fonksiyonlar
yüklenmiştir. Buradaki amaç, ekonomisi tarıma ve hayvancılığa dayalı Türk
köylüsünün bilinçli bir şekilde topraklarını işleyebilmesidir.16
Halkı savaşın bezgin ortamlarında diri tutmak, onu ruhen beslerken aynı
zamanda üretime ve çalışmaya da teşvik etmek bu dönemdeki halk eğitimi
politikalarının temelini teşkil eder. Bu arada sosyal yardımlaşma ve dayanışma
13 İ. Tekeli-S. İlkin, a.g.e., s. 84-100. 14 Akyüz, a.g.e., s.230.; N. Sakaoğlu, Osmanlı Eğitim Tarihi, İletim Yayınları, İstanbul, 1991, s. 129. 15 Nermin Erdentuğ, Türkiye'de Çağdaşlaşma Eğitim Ve Kültür Münasebetleri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara,1981, s.28-35. 16 E. Dewey, Eski mektep yerine yeni mektep, Çev. M. Zekeriya, Ankara, 1931, s. 109 vd.
32
örneği sergilemek bakımından, özellikle Türk Ocakları17 şubelerine de, yurdun çeşitli
bölgelerinde büyük görevler düşmüştür.18 İttihat ve Terakki döneminde, bu tür halk
ve aydın örgütlenmelerine, bir anlamda sosyal, ekonomik ve fikrî misyonlar
yükleniyor ve savaş yıllarının zor şartları içinde toplum bir anlamda motive edilmeye
çalışılıyordu. Fakat bu düşüncelerin çoğu uygulamaya konulamamış olmakla beraber,
köylü sınıflarda bir şuurlanmaya da yol açmıştır.19
3.1.4. Osmanlılardan Cumhuriyetin İlk Yıllarına Kadar Azınlık Ve
Yabancı Okulları
Azınlıklar, bir devlet içinde çoğunluk teşkil eden halktan diğer bir dine,
etnik kökene yahut başka bir dile mensup olması nedeniyle ayrılan ve himaye
edilen kişi grupları olarak tanımlanmaktadır.20 On yedinci yüzyıldan itibaren yaygın
şekilde görülmeye başlayan azınlık ve yabancı okulları, Mutlakıyet döneminde
yabancı devletlerin baskısıyla önemli bir gelişme göstermişlerdir. İmparatorluğun
güçlü dönemlerinde azınlıklara, baskıcı tutumlardan uzak olarak, kendi kültürlerini
yaşama ve geliştirme hakları tanınmıştı. Bir anlamda “Osmanlılık” politikalarının bir
gereği olarak verilen bu haklar, azınlıklar ve yabancılar tarafından suiistimal edilmiş,
17 Türk Ocağı'nın kuruluş çalışmaları 1911 yılında Askeri Tıbbiye öğrencileri arasında başlamıştır. Osmanlı Devleti bünyesindeki çeşitli milliyet mensuplarının varlıklarını korumak, geliştirmek ve mümkün olursa bağımsızlıklarını elde etmek amacıyla yaptıkları faaliyetleri izleyen ve Türk varlığını bu gelişmeler karşısında tehlikede gören Tıbbiye’li öğrencilerin, aralarında yaptıkları faaliyetleri izleyen ve Türk varlığının bu gelişmelere karşısında tehlikede gören Tıbbiye’li öğrencilerin, aralarında yaptıkları toplantılardan sonra hazırladıkları beyanname, Türk Ocağı'nın kuruluş dayanağını oluşturmuştur. “190 Tıbbiye’li Türk Genci” adına kaleme alınan bu beyannamede “Türk kavminin hayatı inkıraz yaşadığı” belirtilir ve buna “selefleri gibi lakayt kalamayacakları” ifade edilir. Beyannamenin yayınlanmasından sonra öğrenci temsilcileri dönemin önde gelen milliyetçi aydınlarıyla görüşmeler yaparlar ve bir milli teşkilatın kurulmasını teklif ederler. Ön görüşmeleri takiben 20 Haziran 1911 tarihinde Ahmet Ağaoğlu'nun evinde yapılan toplantıda bu amaçla bir derneğin kurulması uygun görülür ve Dr. Fuat Sabit’in teklifiyle adının “Türk Ocağı” olması kararlaştırılır. Fiili kuruluştan yaklaşık dokuz ay sonra, 25 Mart 1912 tarihinde gerekli hazırlıklar tamamlanarak resmi kuruluş gerçekleştirilir. İlk yönetim kurulu şu isimlerden oluşur: Ahmet Ferit Tek (Başkan), Yusuf Akçura (İkinci Başkan), Mehmet Ali Tevfik (Genel Sekreter), Fuat Sabit (Veznedar). Daha fazla bilgi için bkz. İbrahim Karaer, Türk Ocakları (1912-1931), Ankara, 1992; ayrıca bkz. http://www.turkocagi.org.tr. (08.02.2005) 18 A. E. Oba, Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu, İmge Kitapevi, Ankara, 1995, s.207-230. 19 M. Özodaşık, a.g.e., s. 37. 20 Nimet Özbek, Türkiye’deki Yabancıların Öğrenim ve Öğretim Özgürlüğü, Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları Tezler Dizisi: 9, Ankara, 2000, s.104.
33
açmış oldukları okullardaki zararlı faaliyetleriyle Osmanlı İmparatorluğu’nun
yıkılmasında önemli derecede etkileri olmuştur.21
Gayrimüslim topluluklar tarafından açılan okullar, “azınlık okulları” veya
Osmanlı'daki tabiriyle “cemaat okulları” olarak adlandırılmaktadır. Müslüman
olmayan kesim tarafından açılan bu okullar, tarih itibarıyla, yabancı devletler
tarafından açılan okullardan öncedir. Yabancı devletler tarafından açılan okullar,
ya doğrudan doğruya veya Müslüman olmayan kesimin himaye altına alınması
yoluyla, yani dolaylı olarak açılmıştır.
1869'a kadar yani Tâbiiyet-i Osmaniye Kanunnamesine kadar vatandaş-
yabancı ayrımının yapılmadığını, Müslüman-gayri Müslim-harbî ayrımının
yapılmıştır. Bu ayrım, adı geçen düzenleme ile ortadan kaldırılmıştır. Zimmî,
gayrimüslim ya da ekalliyet olarak tabir olunan azınlıkların açtığı okulları
incelerken de bu ayrımın göz önünde bulundurulması yerinde olacaktır. Vatandaş,
azınlık ve yabancı kavramları günümüzdeki anlamına sahip değildir. 1869'a
kadar zimmî olan, yani adı gayrimüslim teb’a olan bu toplulukların 1869'dan
sonra yabancı statüsünde olduğunu söylemek yanlış olacaktır. Bu nedenle bu
cemaatler ya da milletler tarafından açılan okulları yabancı okullar kategorisinde
incelememek gerekir, Osmanlı tebaası sayılmayan, yani yabancı gerçek ya da
tüzel kişiler tarafından ve bu arada yabancı devletler tarafından açılan okullar
teknik anlamda “yabancı okul” olarak kabul edilebilir.
Azınlık okulları - yabancı okullar ayrımı yapılırken dikkat edilmesi
gerekli bir diğer husus da yabancı devletler, kapitülasyonların da yardımıyla Osmanlı
Devleti'nde açılmış olan cemaat okullarını desteklemişler, bu cemaatleri himayeleri
altına almışlar ya da doğrudan bu topluluklara eğitim-öğretimin verildiği okullar
açmışlardır. Yani her iki okul arasında organik bir bağlantı da bulunmaktadır.
Örneğin, Katolik okulları ile Fransız okullarını birbirinden kesin çizgileriyle
21 M. H. Vahapoğlu, Osmanlı’dan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okulları, (Yönetimleri Açısından), TKAEY, İstanbul, 1992, s. 3.
34
ayırmak kolay değildir. Bir madalyonun iki yüzü gibi, biri etnik bakımdan, diğeri
din ve mezhep bakımından gayrimüslimlerin durumunu yansıtmaktadır.22
Azınlıklar ve yabancılar tarafından açılan okullar zamanla eğitim öğretim
faaliyetleri dışına çıkarak, kendi gizli amaçlarına uygun birer siyaset takip etmeye
başlamışlardır. Bu tip eğitim veren kurumlardan mezun kişiler, Osmanlı Devleti
aleyhinde faaliyetlerde bulunmaktan geri kalmadıkları gibi, bağlı bulundukları devlet
veya cemaatler adına çalışmışlardır. Buraları adeta yabancı devletler için birer üs
konumundaydılar.23
Kurtuluş Savaşı döneminde, çoğu işgal altındaki bölgelerde bulunan bu tür
okullardaki öğretmenler ile din adamları ve işgalci kuvvetler el ele vererek, bu
okullar üzerindeki devlet denetimini tamamen kaldırmış, okutulması zorunlu olan
Türkçe dersleri iptal edilmiş, Türk öğretmenleri de bu okullardan
uzaklaştırılmışlardır.24
Bu okulların faaliyetlerine baktığımızda, Türkiye'de Hıristiyanlığı yaymak
amacıyla misyonerlik faaliyetleri yürütmek, halkın merkezi yönetime olan
bağlılığını sarsmak, kendi kültürlerini yayarken, diğer bazı yabancı okulların kültürel
etkileriyle savaşmak olmak üzere üç amaca hizmet ettiğini görmekteyiz.25
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucuları, yabancı okulların bu
faaliyetlerini bizzat yakından takip etmişlerdir. Zararlı faaliyetleri sebebiyle
kapatılmak istenen yabancı ve azınlık okulları batılı devletlerin özellikle de
Amerika'nın baskısından çekinilerek önce kapatma yerine denetim altına alınmaya
çalışılmış, Kurtuluş Savaşı sonunda da Anadolu’daki tüm yabancı ve azınlık okulları
kapatılmıştır. İstiklâl Mahkemeleri, zararlı faaliyetleri belirlenen özellikle Rum 22 N. Özbek, a.g.e., s. 106-107. 23 İ. Polat Haydaroğlu, a.g.e., s. 88-90. 24 Y. Akyüz, a.g.e., s. 218. 25 Ayten Sezer, Atatürk Döneminde Yabancı Okullar (1923-1938), TTK., Ankara, 1999, s. 5-7.
35
öğretmenleri şiddetle cezalandırma yoluna gitmiştir.26 Osmanlı İmparatorluğu
döneminde açılan azınlık okulları şöyle sıralanabilir:
1. Rum Okulları.
2. Ermeni Okulları.
3. Yahudi Okulları.27
Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Açılan Yabancı Okullar ise şunlardır:28
1. Amerikan Okulları.
2. İngiliz Okulları.
3. Fransız Okulları.
4. İtalyan Okulları.
Osmanlı Devleti'nin hemen hemen tamamına yakın bir kısmında faaliyet
gösteren yabancı özel okulların, devletin hassas sorunu olan “azınlıklar” konusu ile
yakından ilgilendikleri belirtilmelidir. Önemli birer kültür kurumu olan bu okullar, dinî
propagandanın yanı sıra Osmanlı Devleti'nde yaşayan değişik azınlık gruplarını kendi
kültürel denetimleri altına almaya çalışıyorlardı. Yabancı okullar, bu anlamda, büyük
devletlerin Osmanlı Devleti üzerinde nüfuz kurma ve parçalanması halinde de, belirli
bölgeler üzerinde hak iddia edebilme politikalarının önemli birer aracıydılar.
Yabancı okulların din propagandası yapmaları ve kendi kültürlerini
benimsetmeye çalışmaları gibi olumsuz faaliyetleri yanında Türk toplumuna etkileri
açısından, millî eğitime sağladığı katkılar göz ardı edilemez. Daha çok yabancı dil
öğretme, batılı eğitim sistemini getirme ve daha iyi imkânlarda eğitim verme
özelliklerine sahip olan yabancı okullar, bu yönleriyle tercih edilen okullar
konumunda olmuşlardır. Bundan dolayıdır ki, çağdaşlaşmak için yönünü batıya
döndüren ve batının “ilim” ve “tekniğini” almayı amaçlayan yeni Türkiye 26 M. Odabaş, a.g.e., 34. 27 Bu okullar hakkında daha fazla bilgi için bkz., İlknur Polat HAYDAROĞLU, Osmanlı İmparatorluğunda Yabancı Okullar, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara. 1990. 28 Bu okullar hakkında daha fazla bilgi için bkz., C. Bilim, a.g.e., s. 389-405.
36
Devleti'nde, bu kurumların Cumhuriyet Türkiye’sine sağladığı katkılar göz önünde
bulundurulmakla beraber onların olumsuz faaliyetlerinden endişe duyuluyordu.29
Bu konuyu M. Kemal Atatürk 1923 Ekiminde Fransız Muhabiri Maurice Pernot'ya
verdiği demeçte şöyle ifade etmiştir:30
“Fransız mekteplerinin ekserisi rahipler ve hemşireler tarafından
idare edilmektedir. Şu halde meslekî bir mahiyederi vardır. Binaenaleyh dinî
bir propagandada bulunduklarından endişe edebiliriz. Mamafih istiyoruz ki, bu
mektepler kalsın. Fakat, Türkiye'de bizim mekteplerimizin bile haiz olmadıkları
imtiyazatı ecnebi mekteplerinin malik olması gayr-ı kabili kabuldür.
Müesseseleriniz, aynı sınıfta Türk müesseselerine mevzu olan kanun ve
nîzâmata riâyet ettikçe bakî kalabilirler...”.
Cumhuriyet döneminde faaliyette bulunan yabancı okulların öncelikle
yabancı dil bilgisini vermeleri batı ilim ve tekniğini teorik ve pratik olarak
öğrencilere kazandırmaya çalışmaları yani batı düşüncesini yerleştirmede öncülük
etmeleri bakımından Türk Milli Eğitimine katkıda bulundukları söylenebilir.31
3.2. TANZİMAT’TAN MİLLİ MÜCADELEYE ESKİŞEHİR’DE EĞİTİM
3.2.1. Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e Eskişehir’de Eğitim
Bir şehirde eğitimin gelişmesi için; nüfus, doğa olayları, savaşlar, ekonomi ve
sanayi gibi pek çok önemli etken vardır. Tarihi süreç içerisinde Eskişehir’de de bu ve benzeri
sosyo-ekonomik etkenler ile eğitimin kimi zaman gerilediğini, kimi zamanda göçler ve
demiryolu gibi sebeplerden dolayı geliştiğini görüyoruz. Bu gelişmelerin izlenmesinde en
önemli kaynak olarak arşivler gelmektedir. Tanzîmât'tan itibaren Osmanlı merkezinde
olduğu gibi taşrada da büyük bir arşivcilik hamlesi gerçekleştirilerek kazâlara varıncaya
29 Ayten Sezer, a.g.e., 1999. 30 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.III, bs., Ankara, 1981, s. 67. 31 A Sezer, a.g.e., s. 127.
37
kadar arşivler oluşturulup eski kayıtlar koruma altına alınmışlardır. Ancak bu arşivler tarihi
süreç içerisinde değişik nedenlerden ağır tahribata uğramıştır (yangınlar ve depremler,
insanların sebep olduğu tahribat, savaşlar ve toprak kayıpları).32 Birinci elden belgelerin
azlığı veya bu belgelere ulaşılamaması, kent hakkında ki bilgilerimizin sınırlı kalmasına
neden olmaktadır. Bu noktada karşımıza yerli ve yabancı seyyahların yazmış oldukları
seyahatnameler çıkmaktadır. Ancak bu noktada da akıllara, yerli ve yabancı yazarların
yazdıkları seyahatnamelerinde ne kadar tarafsız olduğu sorusunu getirmektedir. Tüm bu
nedenler arşiv belgelerinin önemini arttırmaktadır. Eğitim ve öğretim kurumları ile ilgili
güvenilir kaynakların başlangıç ve gelişme döneminin ilk yılları için yetersizdir. Çeşitli
arşivlerde korunan belgelerin ise henüz tasnifi yapılmamıştır. XIX.Yüzyıl Anadolu kent
tarihi yazımında karşılaşılan diğer önemli bir sorun ise, açılan eğitim öğretim
kurumlarının arşivlerinin elimizde olmayışıdır. Dolayısıyla, rüştiye, idadi ve meslek
okullarının kent yaşantısındaki yeri ve önemi konusunda ancak genel bilgiler tekrar
edilmektedir. Vakıfların etkinliğini yitirmesiyle birlikte ortaya çıkan boşluğun
doldurulmasına yönelik çabalara ilişkin veriler de yetersiz kalmaktadır.33
XIX. Yy.dan sonra tutulmaya başlanan Osmanlı salnâmeleri, bu
eksikliklerin az da olsa kapatılması açısından önem kazanmaktadır. Salnamelerde,
bölgenin nüfusu, vergi gelirleri, dini dağılımı, taşınamaz malları belirtilmektedir.
Bizler de buradan Eskişehir’deki okul sayıları, öğrenci sayıları, okul türleri gibi
bilgilere ulaşabilmekteyiz. Önce seyahatnamelere; yerli ve yabancı seyyahların
yazmış oldukları olmak üzere iki gruba ayırarak bakmak gerekmektedir.
32 http://www.devletarsivleri.gov.tr/yayin/osmanli/Arsivciliktarihi. 33 Musa Çadırcı, “Osmanlı Dönemi Anadolu Kent Tarihi Yazımında Karşılaşılan Güçlükler”, Tarihte Eskişehir Sempozyumu, (2-4 Kasım 1998)-I, Editör: Cahit Bilim, T.C. Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Eskişehir, 2001, s. 1 vd.
38
3.2.1.1. Yerli Kaynaklar
Şemsettin Sami (XIX. Yy.):
Şemsettin Sami’nin, Kamusü-‘l Alam adlı eserinde şu bilgileri buluyoruz:
“Hüdavendigar İli’nin Kütahya Sancağı’na bağlı bir kazadır.
Kaza merkezi olan Eskişehir kasabasının 10 000 nüfusu, 11 camisi, 3
tekkesi, 6 medresesi, 1 rüştiyesi (ortaokulu) bulunmaktadır. Ayrıca havlu,
bez, şayak ve kilim tezgahları vardır. Kazanın zenginlik kaynağını lületaşı
ocakları oluşturur. 100 köyü vardır. Tüm kazanın nüfusu 27.242’dir. Bu
nüfusun sadece 600’ü Hıristiyan olup kalanı İslam’dır. Tüm kazada 77
cami, 2 kilise, 6 medrese, 80 okul, 498 dükkan, 6 hamam, 15 han ve 7.270
ev vardır. Lületaşı ocaklarında iki binin üstünde işçi çalışır. Tarım
ürünleri arasında tahılların yanı sıra bakliyatın her türü, pamuk, üzüm,
tiftik yer almaktadır. Seyitgazi nahiyesi de bu kazaya bağlıdır.”
Ali Cevad:
Memalik’i Osmaniye’nin Tarih ve Coğrafya lügatinde, Ali Cevad Eskişehir
için şunları yazmaktadır:
“Hüdavendigar Vilayeti’nin Kütahya Livasına bağlı bir
kazadır. 10.000 kadar nüfusu ve canlı bir ticareti vardır. Lületaşı
ocaklarından çıkartılan taştan nefis sigara ağızlıkları yapılır. Demiryolu
kenarında oluşu, ticaretin hareketlenmesini sağlar. Seyitgazi Nahiyesi’yle
100 kadar köyü vardır. Bu yerleşim yerlerinin tümünde 27.000 nüfus
yaşar. Kazada 80 kadar okul, 70 cami, 6 medrese, 6 hamam, 2 kilise, 15
kadar da han vardır”.34
34 Şemseddin Sami, Kamus’l-Alâm, C. II, İstanbul, 1306(1890-1891), s. 937-938.
39
Ahmet Şerif:
Tanin gazetesi muhabiri Ahmet Şerif, Anadolu’nun nabzını tutabilmek için
Tanin gazetesi35 adına çeşitli geziler düzenlemiş bu geziler sırasında Eskişehir’e de
uğramıştır. Buradaki gözlemlerini kitabına almıştır. Anadolu’nun kötü durumunu
görmüş ve bu durumun ancak “maarifle” yani eğitimle düzeltilebileceğini
belirtmiştir.
Eskişehir’de ilk önce Ermeni okulunu ziyaret etmiştir. Bu okulu, Ermeni
vatandaşlarımız kendi aralarında beş altı yüz lira toplayarak bu yıl (1909) açmayı
başarmışlardır. Okuldaki “nezafet ve intizam, çocukların hali, muallimlerdeki
ciddiyet ve vazife hissi” Ahmet Şerif’in gözünden kaçmamıştır. Maarif Nezaretinden
Eskişehir kazasına tahsis edilen on üç bin kuruş ödenekten Ermeni Cemaatinin
payına galiba bir lira isabet ediyor. Fakat bu konuda hükümetin yardımını
beklemeyen vatandaşlarımız, aralarındaki birlik ve dayanışma gücüyle beş altı yüz
lira toplayarak çocuklarının eğitimi için gerekli ortamı hazırlamıştır. “O halde buna
taktirden başka ne ile mukabele edilebilir?” diyerek Ahmet Şerif övmüştür.
Ertesi gün Ahmet Şerif rüştiyeyi ziyaret etmiştir. Maarif Nezaretinden
programların bildirildiğini ve kitapların getirildiğini öğretmenlerden duyunca çok
mutlu olmuştur. Ancak okulun durumu pek iç açıcı değildir. Her yerde görülen
düzensizlik, öğretmenlerin yetersizliğini ortaya koyuyordu. Ahmet Şerif, Kütahya
mebusluğu için adaylığını koyan bu okulda görevli olan öğretmeni görememiş ancak
bununla ilgili olarak bir takım büyük hayaller peşinde koşarak değerli zamanını
yitireceğini, kendisine verilen yüce ve kutsal değeri yerine getirmesinin daha doğru
olacağını yazmaktan, dile getirmekten geri kalmamıştır.
Ahmet Şerif, hayır sever bir vatandaş tarafından bağışlanan ve Numune-i
Terakki adıyla bir ilkokul haline getirilen konağı da ziyaret etmiştir. 40-50 çocuğu
eğiten öğretmen “pek biçare bir dimağa maliktir ve heykelden başka bir şey
35 Zeki Arıkan, “Anadolu’da Tanin’e Göre Eskişehir”, Tarihte Eskişehir Sempozyumu, (2-4 Kasım 1998)-I, Editör: Cahit Bilim, T.C. Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Eskişehir, 2001 s. 22.
40
değildir.” diyerek bu öğretmen ve bir arkadaşının eğitimine bırakılan 200 kadar
çocuğun hallerine acımamak elde değildir demiştir. Ahmet Şerif Eskişehir’deki
Ermeni okuluyla gezip gördüğü Türk okullarının durumlarını karşılaştırırken “Çünkü
Ermeni okulunu idare edenler okulun bütün ayrıntılarını size izah etmek, eserlerini
göstermek için ısrar ediyorlar; burada bu kadar senelik ve hükümetin
sorumluluğunda bulunan resmi bir okulun öğretmeni öğrencisini, okulu sizden
kıskanırcasına saklıyor. Bu iki örnek durumu açıklar zannediyorum” diyerek
görüşlerini ifade etmiştir.36
3.2.1.2. Yabancı Seyahatnameler ve Eserler
1554’de Busbecq, Alman Kayzeri’nin elçisi olarak; XVIII. Yüzyılda Paul
Lucas, Fransız Kralının emriyle; yine XVIII. Yüzyılda Pitton de Tournefort seyahate
çıkmışlar ve bu seyahatler sırasında Eskişehir’e uğramışlar ve izlenimlerini
yazmışlardır. XIX. Yüzyıl başlarında J. Macdonald Kinneir, 1834’de Charles Texier,
1864’de Perrot, 1882’de Humann ve Puchstein bu bölgeyi ziyaret eden gezginler
arasındadır. Ayrıca, Duyun-u Umumiye’nin Osmanlı Devleti’nin gelir kaynaklarını
tam olarak öğrenebilmek için 1894 yılında Vital Cuinet’ye “La Turquie d’Asie” adlı
bir kitap yazdırdığı ve bu kitabın Eskişehir hakkında önemli bilgiler içerdiği
bilinmektedir. 1893 yılında Eskişehir’e gelerek bilgi veren bir diğer isim ise Eski
Çağ Tarihçisi Georges Radet’dir. Eskişehir hakkında izlenimlerini yazan bir diğer
isim ise Gordion kazılarını yapmış olan Körte kardeşlerden A. Körte’dir. Osmanlı
Döneminde Eskişehir’e gelen tarihçiler bununla sınırlı olmamakla birlikte belli başlı
ismi anılanlar bunlardır.
V. F. Amsverdh, XIX. Yüzyıl ortalarında, Eskişehir’den söz ederken,
tepenin eteğindeki evlerin ovadaki çarşıya yaklaşık 1 km. uzaklıkta olduğunu,
aradaki yerlerin mezarlıklar ve meyve bahçeleri ile kaplı bulunduğunu
belirtmektedir. Yine XIX. Yüzyılın ortalarında Eskişehir’i gezen P. De Tchihatcheff,
36 Ahmet Şerif, Anadolu’da Tanin (Birinci Gezi), Haz. Çetin Börekçi, Kavram Yayınları,:7, İstanbul, 1977, s. 75-87.
41
burayı ünlü Dorylacum’un yerinde kurulmuş, yoksul ve çok kirli küçük bir kasaba
olarak anlatmaktadır. Aşağı yukarı aynı tarihlerde kenti gören Texier, buranın pek
bayındır durumda olmadığını, ama kaplıcalarının hala ünlü olduğunu yazmaktadır.37
1890’da demiryolunun Eskişehir’e ulaşması ayrıca kentte 1877-1878
Osmanlı-Rus Savaşı ertesinde Rumeli göçmenlerinin gelmesi, nüfusun artmasına
neden oldu. Robert Heimmer, demiryolu yapımının hemen ertesinde, Eskişehir’in
birden kalabalıklaştığını; E. Naumann, Porsuk’un sağ kıyısında kentin gelişmeye
başladığını; A. Körte’de, demiryolu ile birlikte Eskişehir’in şaşılacak bir gelişme
gösterdiğini yazmaktadır.38
I. Dünya Savaşı sırasında Eskişehir'de, Anadolu Osmanlı Demiryolu
Şirketi'ne ait olup hükümet tarafından işgal edilen Şimendifer Mektebi için adı geçen
şirkete kira ödenmesi,39 zarar ve ziyanının tesviyesi40 istenmiş yapılan masraf ile
kirası bedelinin maliye bütçesinden bu şirkete ödenmesinin tebliğ edilmiştir.41
Eskişehir'de kâin Alman Mektebi muallimlerinden Alman tebaalı Richard Müller'in
ailesi ile birlikte Eskişehir'de kalmalarına müsaade edilmiştir.42 Tüm bu belgeler
Eskişehir’de yerleşen ve eğitim veren yabancıların varlığını ispatlaması açısından
önemlidir.
Cuinet’e göre 1893’te, kazanın Müslüman nüfusu, 48. 200, toplam nüfusu
da 67. 074 idi. Eskişehir kentinin 1893’teki toplam nüfusu 17. 131’i Müslüman, 1.
147’si Rum Ortadoks, 583’ü Ermeni Gregoryen, 132’si Katolik Ermeni ve 30’u
Latin olmak üzere 19. 023 idi. Cuinet, en çok 400 kişilik bir nüfusun ise, yerleşik
olmadığını, bu grubun demiryolu şantiyesinde çalışan Rum ve İtalyanlardan
oluştuğunu kaydetmektedir. 1893’te, Eskişehir Kazası’nda , 11 cami, 6 mescit, 3
medrese, 1 Rum kilisesi, 1 Ermeni kilisesi, 1 Katolik şapeli, 4 tekke, 2 eczane, 25
37 S. Albek, a.g.e., s. 140-155. 38 Humman-Pushstein, Reise in Kleinasien, Berlin, 1890, s. 17-36; A. Körte, Anatolisce Skizzen, Berlin, 1896 (Akt. Albek, 148vd.). 39 Başbakanlık Osmanlı Arşivi, MV, 201, 69, 1334 C, 16, 1. 40 BOA, MV, 203, 8, 1334 L, 24, 1. 41 BOA, MV, 199, 60, 1333 Z, 04, 1. 42 BOA, HR.SYS, 2881, 13, 1915, 10, 23, 3.
42
han yada otel, 2’si demiryolu istasyonu yakınında kurulmuş toplam 4 lokanta, 3’ü
erkekler ve 1’i kadınlar için toplam 4 kaplıca hamından söz etmektedir. 1894’te
Eskişehir Kazası’nda, Müslümanların 3 medrese, 4 rüştiye ve 90 ibtidaiyesinde
toplam 1. 167 öğrenci okumaktaydı. Bunun dışında, Rum Ortodoksların 490 erkek
öğrencinin yararlandığı 22-125 kız öğrencinin okuduğu 6 kız ortaokulu, Gregoryen
Ermenilerinin ise 67 erkek öğrencinin ders gördüğü 4 erkek ilkokulu vardı.43
Tablo 2: Eskişehir Kazası nüfusunun, etnik ve dini gruplar arasındaki
dağılımını (1885-1914)44
Eskişehir Kazası 1885 1914
Müslüman 56. 078 83. 883
Rum Ortodoks 820 2. 613
Gregoryen Ermeni 1. 172 3. 979
Yahudi 52 194
TOPLAM 58. 122 90. 669
Kentin nüfusu, I. Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda, J. H. Mordtmann’a göre
25.000, A. Reinharda’a göre ise 35. 000 idi.
Bu saydığımız seyyahlar, kendi yaşadıkları olaylar sonucu farklı izlenimleri
ile Eskişehir ve çevresini anlatmışlardır. Ancak eğitim tarihimize ışık tutabilecek pek
fazla bilgi bulunmamaktadır. Perrot ve arkadaşları Sivrihisar’da bir Ermeni
okulundan söz etmektedir.
1894’de, Cuinet bu kitabı yazdığı zaman Eskişehir, Bursa Hüdâvendigar
Vilayeti’nin Kütahya Sancağı’na bağlı bir kaza durumundadır. Bu sancağın
doğusunda, Ertuğrul Sancağı’nın güneyindedir. Doğusunda Ankara vilayeti,
güneyinde Karahisar Sancağı bulunur. Seyitgazi tek nahiyesidir ve 152 köyü vardır.
Kazanın toplam nüfusu 67.074’dür. Bu nüfusun içinde: Müslümanlar 48.200,
Ortodoks Rumlar 12.700, Gregoryen Ermeniler 6.074, Yahudiler 100 kişidir. 43 Vital Cuinet, “La Turquie de Asie”, (Akt. Yurt Ans., s. 2838). 44 Yurt Ansiklopedisi, s. 2839.
43
Şehirdeki nüfus dağılımı ise şöyledir: Müslümanlar 17.731, Ortodoks Rumlar 1.147,
Gregoryen Ermeniler 583, Katolik Ermeniler 132, Latinler 30, toplam 19.023’dür.
Cuinet, o tarihte Eskişehir’deki dini kurumlar için sayıları şu şekilde
vermiştir: 11 minareli cami, 6 mescit, 3 medrese, 4 tekke, 1 Rum kilisesi, 1 Ermeni
kilisesi, 1 Katolik kilisesi (Fransız Rahipleri tarafından yönetilen).
1891 yılında Anadolu demiryolu yapılırken buraya gelen Avrupalı işçi ve
mühendislerin isteği üzerine “Saint Augistin de I’Assomption” rahipleri buraya
yerleşmiş bir okul açmışlardır.45 “Freres Français de Saint August de I’Assomption”
ortaokulu İzmit ve Konya’dan sonra aynı amaçla kurulan okulların üçüncüsüydü. 41
öğrencisi olan erkek ortaokulunun yanı sıra, 75 öğrencinin yararlandığı bir de kız
okulu açıldı. O tarihte Eskişehir’de 133 okul bulunur. Devam eden öğrenci sayısı
1790’dır. Bunların 218’i kızdır. Cuinet’t 1894’ten alınan bilgilere göre:46
Tablo 3: Eskişehir Kazasındaki okulların dinsel ve etnik dağılımı (1894)
Dini Topluluk Okul Öğrenci Sayısı
3 medrese 90
4 ortaöğretim kurumu 77
Müslüman
90 iptidai 1.000
22 erkek ortaöğretim kurumu 490
Rum Ortodoks 6 kız ortaöğretim kurumu 125
Ermeni Gregoryen 4 erkek ilkokulu 67
1 erkek ilkokulu 41
Latin 1 kız ilkokulu 75
1 erkek ilkokulu 25
Yahudi 1 kız ilkokulu 18
Toplam 133 2.008
45 S. Albek, a.g.e, s. 151-152. 46 Yurt Ansiklopedisi, s. 2839, 2840.
44
Cuinet, Eskişehir’in yeni Anadolu demiryolunun en önemli
istasyonlarından biri olması dolayısıyla çok parlak bir gelecek vaat ettiğini
belirtmiştir.47
1893 yılında Eskişehir’e gelen Georges Radet’de Eskişehir hakkında bilgi
verirken Assomptioniste rahiplerine ait binadan şu şekilde bahseder “Köprüden
başlayan yol, hamamlardan sonra Eskişehir’in çarşı yoludur. Küçük dükkanlar
geçildikten sonra yol genişler ve söğütlerle çevrili bir cadde olur. Bu cadde üzerinde
buğday pazarı, Assomptioniste rahiplerinin binası, postahane, bir mezarlık ve
kaymakamın oturduğu konak bulunur...”.
Radet, “San Augustin de I’Assomption rahipleri Florent, Berger ve Gérard,
söğütlü cadde üzerinde vaktiyle lületaşı işlenen harap bir konakta otururlar, Fransızca
Almanca, Türkçe, Ermenice, hesap ve müzik eğitimi yaparlar. 60-80 kadar Katolik,
Protestan, Rum Ortodoks, Gregoryen Ermeni, Müslüman ve Yahudi öğrencileri
vardır. Salgın hastalık çıktığı zaman halka ilaç verir, tedavi ederler” demektedir.
1893’te kolera salgını olduğunu, şehrin kordon altına alınıp girip çıkmaların
yasaklandığını anlatır. Yine yakın bir yere yerleşmiş olan rahibeler ise 80 kadar kız
öğrenci okutur ve dispanserle uğraşırlar, hastaları evlerinde ziyaret ederler.48 Radet
bölgedeki gezisi sırasında iki kez Seyitgazi’ye gelmiştir. Burada bulunan
kervansarayın kalıntıları ona, Selçuklular Dönemi’nde Seyitgazi’nin büyük ve
bayındır bir yer olduğu izlenimini vermiştir. Ancak, gezisi sırasında Seyitgazi 300
evlik harap bir yerdir. Bektaşi tekkesinde kimse yoktur. Yalnız “Dede Hasan” adında
bir derviş oturur. Türbe tümüyle haraptır ve hiçbir ziyaretçisi yoktur. Radet o
tarihteki Seyitgazi’yi burası Allah’ın gazabına uğramış bir yer diye niteler.
47 S. Albek, a.g.e., s. 151-152 48 Radet, G. En Phrygie, Rapport sur une mission scientique en Asie Mineure, Aout-Septembre, 1893, Paris, 1895, s. 9-17 (Akt. Albek, a.g.e., s. 152-153).
45
3.2.1.3. Salnâmeler
Salnâmeler49, Osmanlı Dönemi için önemli kaynaklardadır. XIX. Yüzyılın
sonu ve XX. Yüzyılın başı Hüdâvendigâr Vilâyeti Salnâmelerinin, Eskişehir Kazası
ile bilgi bulunan nüshalarında, kazanın nüfusu, dinsel nüfus dağılımı vergi, aşar
bedelleri, taşınmaz malları, medrese, mektep ve talebe sayıları, yani istatistik bilgiler
verilmektedir.50
Ulaşabildiğimiz salnâmelerdeki bilgiler kronolojik olarak şöyledir:
1870 Hüdâvendigâr Vilayeti Salnâme’sine göre, Eskişehir Kazasının
toplam erkek nüfusu 16.518’dir.51 Bu rakam 1874 tarihli salnamede 27.886’ya
çıkmıştır. Eskişehir kazasında 4.500 hane, 11.320 Müslüman erkek görülmektedir.
1871 Hüdâvendigâr Vilayeti Salnâmesi’nde 5931 Müslüman erkek nüfus görülürken
Gayrimüslim olmadığı, toplam nüfusun 7931 olduğu bildirilmektedir.52 1870, 1874
ve 1876 Hüdâvendigâr Vilayeti Salnameleri’nde, Eskişehir Kazasındaki (nahiyeler
dışında) hane sayıları sırasıyla, 3. 339, 4. 069 ve 4. 500 olarak verilmektedir. 1903
Hüdâvendigâr Vilayeti Salnamesinde hane sayısının 16. 612’ye yükseldiği
görülmektedir.53 1876 Hüdâvendigâr Vilayeti Salnamesine göre, Eskişehir
Kazası’nın başlıca gelir kalemleri şunlardır:
49 Osmanlı Salnameleri ve Nevsalleri (Osmanlı Yıllıkları), bir senelik olayları topluca göstermek üzere hazırlanıp, yayınlanmışlardır. Amacı ise, Osmanlı döneminde merkezi idare ile taşra, yönetenler ile yönetilenler arasında iletişim kurulması, halkın, kamu görevlilerinin ve daha başka iç ve hatta dış çevrelerin bilgilendirilmesine yardımcı olmaktır. Cumhuriyet döneminde bir süre yayınlanmaya devam edilmiş ise de 1847-1922 tarihleri arasında 75 yıllık kritik bir dönemde yayınlanmış salnameler çok ünlüdür. Bunlar anılan biyografileri, ekonomik, sosyal, bilimsel, eğitim, kültür ve diğer alanlarda çok önemli bilgiler içermektedir. Devlet, vilayet, bakanlıklar ve diğer resmi ve özel kurum ve kuruluşlar tarafından çeşitli konularda hazırlanmış söz konusu yıllıkların sayısı, şimdilik 730 olarak saptanmıştır. Salnâmeler için bkz., Hasan Duman, Osmanlı Sâlnâmeleri Ve Nevsâlleri Bibliyografyası Ve Toplu Kataloğu, Enformasyon ve Dokümantasyon Hizmetleri Vakfı, Ankara, 2000. 50 S. Albek, age., s. 159. 51 Hüdâvendigâr Vilayeti Salnâmesi, H. 1287, s. 101. 52 Hüdâvendigâr Vilayeti Salnâmesi, H. 1288, s. 119. 53 1874 ve 1876 Hüdâvendigâr Vilâyeti Salnâmeleri (Akt. Yurt Ans., s. 2838, 2839).
46
Aşar (ürün) Vergisi: 680. 350 kuruş, ağnam (koyun) Rüsumu: 125. 555
kuruş, Evkaf-ı Kura: 94. 975 kuruş, (Köy vakıfları geliri), diğer vergiler: 516. 008
kuruş, toplam 1. 416. 888 kuruştur.
1876 Hüdâvendigâr Vilayeti Salnamelerinde Eskişehir Kazası’ndaki
Taşınmaz Malların Dağılımı ise şöyledir:
Bu tarihte Eskişehir Kazası’nda, 9 cami, 6 mescit, 5 tekke, 10 han, 4
hamam, 30 kahvehane, 40 dükkan, mağaza, lokanta, eczane, depo, tabakhane,
istasyon, kilise olduğu; sıbyan ilkokulu, rüştiye ve medresenin olmadığı, ancak 7
okulun varlığı görülmemektedir.
1892 Hüdâvendigâr Vilayeti Salnamelerinde Eskişehir Kazası’ndaki
Taşınmaz Malların Dağılımı:
Cami 11, mescit 6, medrese 3, tekke 4, rüştiye 1, ilkokul 3, sıbyan ilkokulu
80, Han 20, Hamam 4, Kahvehane yok, Dükkan 700, Mağaza 30, Lokanta 3, Eczane
2, Depo 1, Tabakhane 20, İstasyon 1, Kilise 2, Köy 147 adet gözükmektedir.
1893 Hüdâvendigâr Vilayet Salnamesi’nde ise, 11 cami, 6 mescit, 3
medrese, 4 tekke, 80 sıbyan okulu, 20 han, 4 hamam, 700 dükkan, 20 tabakhane ile 2
kilise bulunduğu belirtilmektedir. 1893 Hüdâvendigâr Vilayeti Salnamesi’nde,
Eskişehir Kaza merkezinde 57. 420 Müslüman’ın yaşadığı, Rum Ortodoks 820,
Ermeni Gregoryan 1.172, Yahudi 53, Katolik 192 olmak üzere toplam nüfusun 59.
657 olduğu belirtilmektedir.54
1900 Hüdâvendigâr Vilâyeti Salnamesi’nde Eskişehir Kazası Nüfusunun
Etnik ve Dinsel Dağılımı:
54 1876, 1892, 1893 Hüdâvendigâr Vilâyeti Salnâmeleri (Akt. Yurt Ans., s. 2838, 2839).
47
Müslüman 68.024, Rum Ortodoks 1.163, Ermeni Gregoryan 2.022, Katolik
211, Bulgar 3, Yahudi 63, toplam 71.486’dır.
1903 Hüdâvendigâr Salnamesi’nde ise kent nüfusunun çok az artarak, 69.
016’sı Müslüman olmak üzere, 72. 772’ye yükseldiği görülmektedir. 1903
Hüdâvendigâr Vilâyeti Salnamesi’nde Eskişehir Kazası nüfusunun etnik ve dinsel
dağılımı şöyledir: Müslüman 69.016, Rum Ortodoks 1.289, Ermeni Gregoryan 2.210,
Katolik 206, Yahudi 51, toplam 72.772’dir.55
1899: Maârif Salnâmesi’nden56 alınan bilgilere göre Eskişehir Mekteb-i
Rüştiyesi Muallim-i Evvel Mehmet Nazif Efendi’dir. 112 Talebe, 1 hademe vardır.
1) Liva: Bursa, Kaza: Eskişehir, Mektep İsmi: Rum Mektebi.
2) Mektebin mensup olduğu cemaat: Rum Cemaati.
3) Namına ruhsat verilmiş olan müdür mesulü: Rum Cemaati namına.
4) Mektep derecesi: Rüştiye
5) Talebe sayısı: Zekur (erkek) 115, enas (kız) 70.
6) Ruhsatnâme Tarihi: Bir teşrin-i evvel, sene 311 olarak belirtilmiştir.
55 1900, 1903 Hüdâvendigâr Vilâyeti Salnâmeleri (Akt. Yurt Ans., s. 2838, 2839) 56 Maârif Salnâmesi, 1899, s. 1033.
48
Tablo 4: 1903 Maarif Salnamesi’ne Göre Eskişehir Kaza’sındaki
Medreseler ve Öğrenci Sayıları: 57
Eskişehir Öğrenci Sayısı
Değirmenbaşı Medresesi 41
Hacı Hasan Medresesi 58
Süleymaniye Medresesi 13
Kurşunlu Medresesi 11
Çürükoğlu Medresesi 10
Hacı Hüseyin Efendi Medresesi 28
Şeyh Hüseyin Efendi Medresesi 35
Küplü Medresesi 37
Hafız Ağa Medresesi 91
İshak Efendi Medresesi 43
Mehmet Ağa Medresesi -
Kuyucuk Medresesi 43
Bardakçı Medresesi 18
Kırka Medresesi 10
Şücaeddin Medresesi 20
Karapazar Medresesi 11
Seyitgazi Medresesi -
HocaYunus Medresesi 17
İkiçeşme Medresesi 14
TOPLAM 500
57 1903 Maarif Salnâmesi, s. 470 vd.
49
1322 (H.) Hüdâvendigâr Salnamesi’nde Mekteb-i Rüşdiye ve İbdidaiye
Muallimlerinin İsimleri58
Rüştiye Muallim-i Evveli Ali Cevad Efendi, Muallim-i Sanisi Bekir Efendi,
Muallim-i Salisi Abdurrahman Efendi, Hat Muallimi Ahmet Efendi, Aşağı Mahalle
İbtidai Mektebi Muallim-i Evveli Sadık Efendi, Muallim-i Sanisi Akif Efendi,
Muallim-i Salisi Mahmut Efendi, Muallim-i rabiî Mehmet Efendi, Hat Muallimi
Ahmet Efendi, Yukarı Mahalle İbtidai Mektebi Muallim-i Evveli Ali Nazmi Efendi,
Muallim-i Sanisi Hasan Halis Efendi, Muallim Muavini Mustafa Efendi, Muallim-i
Salisi Murat Efendi, Hat Muallimi Ahmet Efendi, Yediler İbtidai Mektebi Muallim-i
Evveli Yusuf Efendi, Muallim-i Sanisi Hüseyin Hıfzı Efendi, Muallim-i Salisi Munib
Efendi, Muallim-i rabiî Hafız Asım Efendi, Muallim Muavini Ahmet Efendi, Hat
Muallimi Ahmet Efendi, Gülizâr-ı Terakki İbtidai Mektebi Muallimi Hafız İlyas
Efendi, Hat Muallimi Ahmet Efendi, Gülşen-i Marifet-i Enas Mekteb-i Muallime-i
Evlası Hatice Hanım, Muallime-i Sanisi Ayşe Hanım.
1323 (H.) Hüdâvendigâr Salnamesi’nde Mekteb-i Rüşdiye ve İbdidaiye
Muallimlerinin İsimleri59
Rüştiye Muallim-i Evveli Ali Cevad Efendi, Muallim-i Sanisi Bekir Efendi,
Hat Muallimi Ahmet Efendi, Hamidiye Mekteb-i İbtidaiye Muallim-i Evveli Sadık
Efendi, Muallim-i Sanisi Akif Efendi, Muallim-i Salisi Mahmut Efendi Muallim-i
rabiî Mehmet Efendi, Hat Muallimi Ahmet Efendi, Yukarı Mahalle Mekteb-i
İbtidaiyesi Muallim-i Evveli Ali Nazmi Efendi, Muallim-i Sanisi Hasan Halis
Efendi, Muallim Muavini Mustafa Efendi, Muallim-i Salisi Murat Efendi, Hat
Muallimi Ahmet Efendi, Yediler Mekteb-i İbtidaiyesi Muallim-i Evveli Yusuf
Efendi, Muallim-i Sanisi Hüseyin Hafız Efendi, Muallim-i Salisi Munib Efendi,
Muallim-i rabiî Hafız Asım Efendi, Muallim Muavini Ahmet Efendi, Hat Muallimi
Ahmet Efendi, Gülizâr-ı Terakki Mekteb-i İbdidaiyesi Muallimi Hafız İlyas Efendi,
58 Hüdâvendigâr Vilâyeti Salnâmesi, H. 1322 s. 196. 59 Hüdâvendigâr Vilâyeti Salnâmesi, H. 1323, s. 202.
50
Hat Muallimi Ahmet Efendi, Gülşen-i Marifet-i Enas Mekteb-i Muallime-i
Evlası Hatice Hanım, Muallime-i Sanisi Ayşe Hanım.
1324 (H.) Hüdâvendigâr Salnamesi’nde Mekteb-i Rüşdiye ve İbdidaiye
Muallimlerinin İsimleri60
Rüştiye Muallim-i Evveli Ali Cevad Efendi, Rüştiye Muallim-i Salisi Abdurrahman
Efendi, Hamidiye İbtidaiye Muallim-i Evveli Sadık Efendi, Hamidiye İbtidaiye
Muallim-i Salisi Mahmut Efendi, Hamidiye İbtidaiye Hat Muallimi diğer Ahmet
Efendi, Darülfeyz İbtidaiye Muallim-i Sanisi Hasan Halis Efendi, Darülfeyz
İbtidaiye Muallim Muavini Mustafa Efendi, Numune-i Terakki İbtidaiye Muallim-i
Evveli Yusuf Ziya Efendi, Numune-i Terakki İbtidaiye Muallim-i Salisi Mehmet
Munib Efendi, Numune-i Terakki İbtidaiye Muallim Muavini Ahmet Efendi,
Gülizar-ı Terakki İbtidaiye Muallimi Hafız İlyas Efendi, Hadikat-ül Maarif İbtidaiye
Muallimi Mehmet Ali Efendi, Rüştiye Muallim-i Sanisi Nu’man Efendi, Rüştiye Hat
Muallimi Ahmet Efendi, Hamidiye İbdidaiye Muallim-i Sanisi Akif Efendi,
Hamidiye İbdidaiye Muallim-i Rabiî Ahmet Efendi, Darülfeyz İbdidaiye Muallim-i
Evveli Ali Efendi, Darülfeyz Ahmet Efendi i Salisi Murad Efendi, Darülfeyz
İbdidaiye Hat Muallimi Ahmet Efendi, Numune-i Terakki İbdidaiye Muallim-i
Sanisi Hüseyin Hafız Efendi, Numune-i Terakki İbdidaiye Muallim-i Rabiî Hafız
Asım Efendi, Numune-i Terakki İbdidaiye Hat Muallimi diğer Ahmet Efendi,
Gülizâr-ı Terakki İbdidaiye Hat Muallimi Ahmet Efendi, Rehber-i Marifet İbdidaiye
Muallimi Bekir Efendi, Darüledeb İbdidaiye Muallimi Mehmet Efendi, Füyuzat-ı
Enas Mektebi Muallimi Said Efendi, Gülşen-i Marifet-i Enas Mekteb-i Muallime-i
Evlası Hatice Hanım, İrfaniye Enas Mektebi Muallimi Hacı Ali Efendi, Muallime-i
Saniyesi Emine Hanım.
Osmanlı Dönemi’ne ait bütün belgeler, tarih kaynakları, seyahatnameler,
salnameler ışığında cumhuriyetin ilânından önce Eskişehir’de eğitim durumu şu
şekilde özetlenebilir:
60 Hüdâvendigâr Vilâyeti Salnamesi , H. 1324, s. 404 vd.
51
Eskişehir XVII. Yüzyıldan sonra, genel olarak “sefil ve harap bir kasaba”
görünümü vermektedir. Yabancı yazarlar ilde sağlık koşullarının çok kötü, tarımın
çok ilkel ve ovaların bataklık olduğunu tekrarlarlar. Eskişehir’in Osmanlı
Dönemi’nde sönükleşmesini araştırmacılar şöyle açıklar: XVII. Yüzyıldan sonra
ticaret yollarının denizlere doğru kaymasıyla, Anadolu’nun dünya ticareti içinde
önemi azalmıştır. Diğer Anadolu şehirlerinin pek çoğu gibi Eskişehir de bu
durumdan etkilenmiş ve küçük bir kasabaya dönüşmüştür. Bu durum demiryolunun
Eskişehir’e gelişi ve farklı etnik grupların göçleri ile kısmen olumlu bir gelişme
gösterse de, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesi ve ardından “Kurtuluş
Savaşı”nın başlamasıyla yine gerileme göstermiştir.
1885-1914 arasında, Eskişehir’in Müslüman nüfusu, hemen hemen üçte bir
artarak 80. 000’i geçmiştir. Müslüman olmayan toplulukların nüfus artış oranı çok
daha yüksek olmakla birlikte, toplam nüfus içindeki payları küçük olduğundan,
tümünün 1914’teki nüfusu 7 000’i bile bulmamaktaydı. XIX. Yüzyılda Eskişehir
Kazası eğitim açısından gelişmiş değildi. İptidaiye ve rüştiyelerin sayısı çok az
olduğu gibi, kazada idadi yoktu.
1903 Maarif Salnamesi’nde, Eskişehir Kazası’nın 18 medresesi olduğu ve
bu medreselerde toplam 500 öğrencinin okuduğu yazılıdır. Yine 1903 Maarif
Salnamesi’nde, Eskişehir Mektep-i Rüştiyesi’nde 4 öğretmenle 107 Müslüman
öğrenci bulunduğu, 1878’de kurulan Rum Rüştiyesi’nde 250 erkek ve 110 kız olmak
üzere toplam 360 Rum öğrencinin okuduğu, Fransızların kurduğu “Freres Français
de Saint Augistin de I’ Assomption” rüştiyesinde 100 erkek öğrencinin, Soeurs de
Charite adlı ilk okulda ise 50 kız öğrencinin okuduğu, Alman ilkokulunun ise 30’ar
kız ve erkek öğrencisi olduğu belirtilmektedir. Eskişehir’de Anadolu demiryolunun
yapımında çalışan 300 kadar Fransız, İtalyan ve İsviçreli işçi ve mühendis
bulunuyordu. Çalışmalar ilerledikçe bunlar Eskişehir’den ayrılır. Fakat yine de 1874
yılında Eskişehir’de 150 kadar Avrupalı aile vardır. 1891 yılında bu Avrupalı işçi ve
mühendis çocuklarının eğitimi için Saint Augustin de I’ Assomption rahipleri
Eskişehir’e yerleşir ve bir okul açarlar. O tarihte Eskişehir’de 130 okul ve 1790
öğrenci bulunmaktadır. Bunların 218’i kızdır. Kız öğrencilerin 125’i Rum, 75’i Latin
52
ve 18’i Musevi İlkokulunaydı. Türk okullarında ise kız öğrenci yoktu. Saint Augustin
de I’ Assomption rahipleri önceleri Söğütlü Cadde üzerinde bulunan ve lületaşı
atölyesi olarak kullanılan eski bir konağa yerleşir ve burada eğitim verir. Burada
öğrenciler Fransızca, Almanca, Ermenice, Türkçe, matematik ve müzik dersleri
görürler.
Okulun Katolik, Protestan, Ortodoks, Gregoryan, Musevi ve Müslüman
olmak üzere 60-80 kadar öğrencisi vardı. Bir amaçları da Katolikliği yaymak olan bu
rahipler, Osmanlı Devleti’nin diğer şehirlerinde olduğu gibi Eskişehir’de de eğitimin
yanı sıra sağlık hizmeti verirler. Salgın hastalık çıktığı zaman halka ilaç dağıtıp,
onları tedavi ederler.
Ayrıca yakın bir yere yerleşmiş olan rahibeler de 80 kadar kız öğrenciye
hizmet verir. Rahibeler bir dispanserde çalışarak eğitimin yanı sıra sağlık hizmeti
verir ve hastaları ziyaret ederler. Eskişehir'de evlerini mektep şekline getirerek talebe
okutan misyoner ve rahiplere idareleri altında bulunan mektebin olduğu arsa kiraya
verilmiş, harap olan duvarlarının yeniden inşası ve tamirine müsaade edilmiştir.61
Ancak, Fenerbahçe civarındaki Fransız mektepleri rahipleri tarafından Eskişehir'e
gönderilmek istenilen muzır evrak ve Fransızca kitaplar yasaklanmıştır. 62 Bu
rahiplere statüko haricine çıkmamaları için gereken tavsiyenin yapılmıştır.63
Öğretmen atamalarıyla ilgili olarak, Eskişehir Rüştiye Mektebi Muallim-i
Evvelliği'ne Mehmet Nazif Efendi'nin tayini ve kendisine harcırah verilmesi.64
Mehmet Fatih Efendi'nin Eskişehir Rüşdiye Mektebi Muallim-i saniliğine tayini ile
ilgili işlemlerin Maarif ve Maliye nezaretleri tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.65
61 BOA, DH.İD, 117, 51, 1329 Za, 10, 3. 62 BOA, Y.PRK.ZB, 25, 115, 1318, Ca, 19, 1 63 BOA, A.}MKT.MHM, 700, 2, 1309, B, 14, 10. 64 BOA, A.}MKT.MHM, 472, 72, 1290 Za, 25, 1. 65 BOA, A.}MKT.MHM, 446, 24, 1289 Za, 27, 1.
53
3.2.2. II. Meşrutiyet Dönemi’nden Cumhuriyet’e Eskişehir’de Eğitim
II. Meşrutiyet ile başlayan eğitim sürecine değinmeden önce Odunpazarı’na
bakmak gerekmektedir. Odunpazarı semtinin kuruluş hikâyesi şöyle anlatılmaktadır:
Bir rivayete göre Eskişehir’e yerleşmek üzere gelen ilkler, üç tane koyun ciğeri
alırlar, bunları birer sırığın üzerine koyarak bu sırıkları, sırayla günümüzdeki
Şarhöyük, Porsuk kenarı ve Kurşunlu Camii’nin bulunduğu yerlere dikerler.
Şarhöyük ve Porsuk kenarına konan ciğerler kısa sürede bozulurken, Kurşunlu
Camii’nin bulunduğu yere konan ciğer daha uzun süre bozulmadan kalır, bölgeye
yerleşmek isteyenler en sağlıklı ve temiz havanın burada olduğuna karar verirler ve
yerleşime başlarlar. Kent geliştikçe burada odun satışlarının yapıldığı bir Pazar
oluştuğu için de bu bölge zamanla Odunpazarı olarak anılır.
Eskişehir’in Odunpazarı semti, kentin güney kesimindeki tepelerin üzerine
kurulmuştur. Osmanlı sivil mimarı örneklerini koruyan kent, kıvrımlı yolları, çıkmaz
sokakları, ahşap süslemeli bitişik düzenli, cumbalı evleri ile örf, adet ve geleneklerini
koruyarak bir bütün olarak günümüze kadar gelmiştir. 66 Odunpazarı, XX. Yy.ın
başlarında yüksek gelir gruplarının yerleştiği bir bölge olmuştur. Kent istasyon
yönünde ovaya doğru yayıldıkça Odunpazarı üst gelir gruplarınca terk edilir. Zaman
içinde de bakımsız bir hâl alır.
İlk yerleşim merkezi olmasından dolayı Cumhuriyet öncesi dönemdeki tüm;
eğitim, dini ve sosyal amaçlı yapılar, kamu yapıları ve ticari yapılar Odunpazarı’nda,
bulunmaktadır. Kurşunlu Camii ve Külliyesi, Çoban Mustafa Paşa tarafından
1525’de bir külliye halinde yapılmıştır. Akoğlan Camii, Müftü Camii, Tiryakizade
Hasan Paşa Camii, Sivrioğlu Camii, Şeyh Şahabettin Türbesi, dini yapıların en
önemlileridir. Kamu yapılarının başında Atatürk Lisesi, Cumhuriyet Tarihi Müzesi
(eski Turan Numune Mektebi-eski Askerlik Şubesi) ve Mal Hatun İlkokulu
66 M. Erdoğan, a.g.e., s. 158.
54
gelmektedir. Odunpazarı Semti, “Odunpazarı Tarihi ve Kentsel Sit Alanı” olarak
tescil edilerek korunmaya alınmıştır.67
II. Meşrutiyet Dönemi, yakın tarihimizde önemli siyasi, askeri, sosyal
gelişmelerin yaşandığı özel bir dönemdir. Dönemin düşünsel açıdan zengin ortamı
eğitim alanında da kendisini göstermiş ve önemli gelişmelere yol açmıştır. Bu
gelişmelerden bazıları şöyle sıralanabilir:
1. II. Meşrutiyetten itibaren öğretmenler ilk kez yasal güvenceye kavuşmuş,
meslek örgütlerini kurabilmişlerdir.
2. Kadınlar, eğitimin bütün okul kademelerinden yararlanmaya başlamışlardır.
3. Eğitim alanına ilişkin yayınlarda da artış olmuştur.
4. Öğretim birliği düşüncesi, ön plana çıkmaya başlamıştır.
Eğitim alanındaki iyileşmenin üç temel dayanağı olduğu düşünülmektedir.
Bunlar; öğretmen gereksiniminin karşılanması, okul binaları, okul araç –gereçlerinin
temin edilmesi, açılan okulların giderlerinin karşılanması ve bu işlerin sürekliliğinin
sağlanmasıdır.68
1914 yılında Eskişehir bağımsız bir mutasarrıflık haline getirildiğinde
Eskişehir’e Ethem Nejat Bey isminde bir kişi Milli Eğitim Müdürü olmuştur.69 Bir
süre Eskişehir Milli Eğitim Müdürlüğü yapan Ethem Nejat Meşrutiyet dönemin de
yaşanan eğitim tartışmalarının önemli isimlerinden birisidir.70 Milli Eğitim
Müdürlüğü ve çeşitli illerde öğretmenlik de yapmıştır. Dergi ve gazetelerdeki
yazılarının yanı sıra, Terbiye-i Yeni Fikir adlı bir eğitim dergisi de çıkarmıştır.
67 Nesrin Baraz, “Odunpazarı evleri ve Odunpazarı’nda yaşam” Eskişehir Ticaret Odası Dergisi, sayı:83, Ocak, 2002, Etam Aş. Matbaa Tesisleri, s.8. 68 Sedat Sümbül, (drl), Cumhuriyet Öncesi ve Cumhuriyet Dönemi Eskişehir’de Eğitim, Eskişehir Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğü Yayını, Eskişehir, 1999, s. 14 vd. 69 O. Nuri Demirel, Cumhuriyet’in 50.Yılında Turan İlkokulu, Eskişehir Turan İlkokulu Koruma Şubesi Yayınları, Yayın No:1, Eskişehir, 1973, s. 9. 70 Necdet Sakaoğlu, “Eğitim Tartışmaları”, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, C. 2, İletişim Yayınları, İstanbul, 1985, s. 483.
55
Terbiye-i İptidaiye Islahatı, Tekâmul ve Kanunları, Türklük Nedir ve Terbiye Yolları
adlı kitapları yayınlamıştır.71
1915 yılına ait “Eskişehir Sancağı “3.Genel Meclis Toplantısı”
tutanaklarından tespit edildiğine göre, Eskişehir merkez ve ilçelerinde çeşitli medrese
ve mekteplerin bulunduğu görülmektedir. Özellikle il merkezinde, eskiden beri
medrese tahsili yapıldığı Kurşunlu Cami Külliyesinin mevcudiyetinden
anlaşılmaktadır. 1914 yılında şehir merkezindeki okullar şunlardır:
1. Yediler İptidai Mektebi (Rüştiye)
2. Darülfyez Mektebi (Bugünkü Cumhuriyet İlkokulu)
3. Hadika-i Hürriyet Mektebi (Bugünkü Sakarya İlkokulu)
4. Gülizar-i Terakki Mektebi (Bugünkü Ülkü İlkokulu)
5. Gülşen-i Marifet Mektebi’dir.72
Yabancılara ait okullar ise şunlardır:
1. Rum İlk Mektebi
2. Ermeni İlk Mektebi
3. Alman İlk Mektebi
4. Fransız Ortaokulu
5. Rum Lisesi
6. Ermeni Lisesi’dir.
Yeni Milli Eğitim Müdürü Ethem Nejat Bey ve yanında getirdiği, çoğunluğu
kendi öğrencisi olan genç, uyanık ve çok kıymetli öğretmenlerle iki yıl içerisinde
aşağıdaki okulları yeniden öğretime açarak yeni bir hamle yapmıştır.
71 Rıza Zelyut, “Başlıca Eğitimciler”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, C. 3, İletişim Yayınları, İstanbul, 1985, s. 673, 674. 72 O .Demirel, a.g.e., s. 9.
56
3.2.2.1. Anaokulları
Eğitimin, alanında yetişmiş öğretmenler eliyle olması görüşünden
hareketle 1915'te liva encümeni kararıyla bir anaokulu açılmıştır. Bu okulda İstanbul
Darül Muallümat-ı Aliyesinden mezun bir bayan öğretmen görevlendirilmiştir. Öte
yandan anaokullarının sayısının arttırılması istenmektedir. Yeni açılacak okulların
öğretmen gereksinimi karşılanmak üzere Darülmuallimat açılması kararı verilmiş;
bu okuldan mezun olan öğretmenlere paralel olarak anaokulu sayısı da artmıştır.73
Açılan anaokulları şunlardır: Birinci Çocuk Yuvası, İkinci Çocuk Yuvası, Üçüncü
Çocuk Yuvası, Dördüncü Çocuk Yuvası, Beşinci Çocuk Yuvası’dır.74
Bu dönemde açılan bu anaokulları, okul öncesi eğitime böyle sıkıntılı bir
dönemde verilen önem açısından önemlidir.
3.2.2.2. İlkokullar
Eskişehir genelinde hem okul hem de derslik sayısı oldukça
yetersizdir. Merkezdeki eksiklik yanında kaza ve köylerin çoğunda okul binası
yoktur. Var olan binalar da oldukça bakımsız durumdadır. Bu nedenle bir yandan
yeni okul yapımına önem verilirken, öte yandan var olan okulların onarım ve
bakımına girişilmiştir. Bina yapımı, bakım ve onarımı için gereken harcamalara
kaynak gereksinimi vardır. Bu nedenle Tedrisat-ı İbtidaiye Kanununun 15.
maddesine dayanarak "Masarif-i Mecbure" (Zorunlu Eğitim Vergisi) konulmuştur.
Bu verginin yasanın öngördüğü biçimde, nüfusu 600'den fazla olan yerleşim
birimlerinde uygulanması öngörülmüştür. 17 Kanun-u Evvel 1332 (30 Aralık 1916)
- bu tarih Eskişehir'in sancak merkezi oluşunun ikinci yıldönümüdür - tarihinde
yapılan bir törenle eğitim öğretime açılan Turan Numune-i ibtidai Mektebi söz
konusu vergi yoluyla toplanan paralarla yaptırılmıştır. Bu okul binası 12 dershane,
elişleri, doğramahane ve toplantı salonlarından oluşmaktadır. Merkezde bulunan
73 S. Sümbül, a.g.e., s. 15, 16. 74 O .Demirel, a.g.e., s. 9.
57
öteki ilköğretim kurumlarından, bina olarak iyi durumda olmayanlar boşaltılarak
daha iyi binalara taşınmış ve her birine Darülmuallimin mezunu öğretmenler
atanmaya başlanmıştır. Zorunlu Eğitim Vergisi ile toplanan paranın karşılığı olarak
okulların yapımında yeterince hızlı davranılamamıştır. Çünkü Birinci Dünya Savaşı
sürmektedir. Savaş nedeniyle araç-gereç ve yetişmiş insan gücü sıkıntısı vardır.75
Bu dönemde açılan ilkokullar şunlardır:
1. Turan Numune Mektebi
2. Samsa Çavuş Mektebi
3. Aydoğdubey Mektebi
4. Edebâli Mektebi
5. Dündarbey Mektebi
6. Sungurbey Mektebi
7. Tursunfakih Mektebi
8. Osmangazi Mektebi
9. Haymana Kız Mektebi
10. Malhatun Mektebi
11. Nilüfer Mektebi’dir.76
3.2.2.3. Ortaöğretim
Tanzimat Döneminin sonlarında açılan ortaöğretim kurumlarına "idadi"
denilmektedir. Eskişehir'in sancak olmasından sonra 1915'de Eskişehir'e idadi
açılması kararlaştırılmıştır. İdadi, genel eğitim yanında zirai, ticari ve sınai
şubelerinin de bulunduğu bir okul olacaktır. Ancak l. Dünya Savaşı nedeniyle
ticaret öğrenimi gören gençlerin ve öğretmenlerinin ihtiyat subayı (yedek subay)
olarak orduya alınması sebebiyle idadinin açılması gerçekleşememiştir. Ayrıca,
I. Devresi bulunan ve 200 öğrencisi olan bir sultaniden bahsedilmektedir.77
75 S. Sümbül, a.g.e., s. 16, 17. 76 O .Demirel, a.g.e., s. 9. 77 S. Sümbül, a.g.e., s. 17.
58
3.2.2.4. Öğretmen Okulları
II. Meşrutiyetle eğitim alanında önemli adımlar atılmış olması bir yana;
öğretmen yetersizliği, eğitim alanının en önemli eksikliği durumundadır. Bu
eksikliği gidermek için Eskişehir'de bir Darülmuallimin (Erkek Öğretmen Okulu)
1914’da açılmıştır. Eskişehir Meclis-i Umumiyesi kararıyla açılan Darülmuallimin
yatılı bir okuldur. Masrafları sancak bütçesinden karşılanmıştır. Kayıtlarda
"Öğretmen Fabrikası" olarak tanımlanmaktadır. Maarif Nezareti (Eğitim
Bakanlığı) aracılığıyla çeşitli araç gereçleri Almanya'ya sipariş edilmiş; gelen araç
gereçler eğitim için kullanılmıştır. 1915’den önce 13 Darülmuallimin mezunu iptidai
(ilkokul) öğretmeni varken bir yıl sonra bu sayının 41'e çıktığı görülmektedir. 1915’te
Darülmuallimat (Kız Öğretmen Okulu) açılmıştır. Böylece 7 yaşından küçük
çocukların eğitimleri için de önemli bir adım atılmıştır. Darülmuallimat'ın fahri
müdürlüğüne Fenn-i Terbiye (Fen Eğitimi) öğretmeni Murat Bey getirilmiştir.78
Rüştiye (Ortaokul) ve İdadi (Lise) Mekteplerinin de mevcut olduğu
görülmektedir. İdadi Mektepleri 1915 yılında Mektebi Sultaniye diye
adlandırılmıştır.
3.2.2.5. Kazalarda Durum
Sivrihisar ve Mihalıççık sancağın iki kazasıdır. Sivrihisar Maarif-i
ibtidaiyesi çok bakımsız bir durumdadır. Kızılelma Mektebi örnek olması için
düzenlenmiş, bu okula yeni öğretmenler atanmıştır. Öteki okul binaları da temizlenip
düzenlenmiştir. Bu okulların tümünden sorumlu bir müdür görevlendirilmiştir.
Mihalıççık'ta 6 yıllık eğitim veren ibtidaiye tepeden tırnağa yenilenerek buraya
Darülmuallimin mezunu öğretmenler atanmıştır. Böylece ilkokullar yeni bir çehreye
kavuşturulmuştur. Ayrıca Muttalıp, Bozan ve Yavruviran köylerinde yeni
öğretmenlerin yönetiminde okullar açılmıştır. Atılan olumlu adımların yanında
78 S. Sümbül, a.g.e., s. 18.
59
eksikliklerin sürdüğü de söylenebilir. Sözgelimi, Eskişehir Meclis-i Umumiye-i
Liva adlı kayıtlarda, Sivrihisar temsilcisinin konuşmalarından anlaşıldığına göre;
okullarda öğrenci sayısı çoktur, öğretmen sayısı oldukça yetersizdir. 15 kadar köy
okulunun ancak 2 ya da 3'ünde öğretmen bulunduğu, bu durumun halk arasında
şikayetlere yol açtığı belirtilmektedir.
Aynı kanıtlara göre Sıbyan Mektebi (Ana Okulu) ve Mekatabi İptidaiye
muhafaza edilmiş, 17 Aralık 1916 tarihinde Turan ismi ile yeni bir Numune Mektebi
açılması uygun görülmüştür.79
Bu dönemde, Eskişehir’de eğitimin önündeki en büyük engellerden birinin
ekonomik sorunlar olduğu görülmektedir. Zaman zaman eğitim masrafları ile ilgili
çalışmalar yapılmış, Eskişehir’e ait Maarif mesai programına 1335 (H.) ve 1336
(H.) yıllarında tamamlanacak mekteplerin masraflarının konulması Maarif
Nezareti'nce uygun görüldüğünden encümende görüşülerek gereğinin yapılması
kararlaştırılmıştır.80 Bu tür konularla ilgili raporlar tutulmuştur.81 Yapılmak istenen
yeni bir okul için halktan yardım alınmak istenmiş, ancak halkın maddi durumu buna
imkan vermemiştir.82 Arapkir kasabasında, kapatılan rüştiye mektebinin tekrar
açılmasına gerek olmadığı ancak tahsisat gönderildiğinde iptidai mektep
yapılabileceği belirtilmiş,83 Mihallıçık kazasında ahalinin mektep ve yollarının
yapılması için yaptıkları başvuru da, ödenek yokluğu dolayısıyla kabul
edilmemiştir.84 Hatta Eskişehir’in böyle buhranlı bir dönemde liva (il) olması
üzerine; Eskişehir’in daha önce Bursa ve Ankara hastanelerine, mekteplerine ve
darülmuallimine verdiği vergi ve yardımlar kesilerek bu paranın Eskişehir’de
kalması sağlanmıştır.85
79 O. N. Demirel. a.g.e., s. 9 vd. 80 BOA, DH.UMVM, 69, 32, 1336 L, 20, 2. 81 BOA, DH.UMVM, 83, 27, 1334 C, 06, 21. 82 BOA, DH.UMVM, 137, 64, 1334 C, 04, 01. 83 BOA, DH. İD, 26-1, 86, 1330 B, 16, 2. 84 BOA, DH.UMVM, 66, 71, 1337 Ca, 06, l. 85 BOA, DH.UMVM, 136, 39, 1334 R, 18, 1.
60
3.2.2.6. Ders Programları
Tablo 5: Taşra Köy Mektepleri Ders Cetveli86
Birinci Sene İkinci Sene
Haftalık
Ders
Saati
Esâmî Dürûs
Haftada
Ders
Adet
Esâmî Dürûs
12 Elifbâ-yı Osmanî 6 Kur’an-ı Kerim
12 Ecza-yı şerîfe 3 İlm-i Hâl
6 Hesâb-ı Zihni 2 Hesâb-ı Zihni
3 Kırâat
2 Hat
Üçüncü Sene Dördüncü Sene
5 Kur’an-ı Kerim 5 Kur’an-ı Kerim
3 İlm-i Hâl 3 İlm-i Hâl
3 Hesâb 3 Hesâb
3 Kırâat 3 Kırâat
2 Hatt ve imlâ 2 Hatt ve imlâ
86 Mahmut Cevat, İbnü’ş Şeyh Nafi, Maarif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı, XIV. Asır Maarif Tarihi, Haz. Taceddin Kayaoğlu, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2001, s. 304.
61
Orta Öğretim Ders Programları87
Tablo 6: Mekâtib-î İdâdîye’nin Ders Cetveli (1894)
Birinci
Sene
İkinci
Sene
Üçüncü
Sene
Dördüncü
Sene
Beşinci
Sene
Esmai -i Dürus
Haftada Haftada Haftada Haftada Haftada
Ulumu Diniye 3 2 2 2 2
Arabi 3 3 3 3 2
Farsî - 2 2 2 -
Türkçe 6 5 3 2 2
Fransızca - - 4 5 5
Hesap 2 2 2 3 -
Hendese - - 2 2 3
Coğrafya 2 2 2 2 2
Tarih - 2 3 2 2
Usul-ı Defter - - - - 2
Malumatı
Fenniye
- - - - 3
Hüsnü hat 1 1 1 1 1
Resim 1 1 l l 1
TOPLAM 18 20 25 25 25
Nehâri (gündüzlü) Mektepleri’nin Beş Yıllık Programı.
87 Hasan Ali Yücel, Türkiye’de Orta Öğretim, Ankara, 1994, s. 141-171.
62
Tablo 7: Mekâtib Rüştiye ve İdâdîye’de Okunan Ulum ve Fünunun Haftalık
Ders Cetveli (1899)
Birinci Sene
İkinci Sene
Üçüncü Sene
Dördüncü Sene
Besinci Sene
Altıncı Sene
Yedinci Sene
Esmai-i Dürus
Haftada Haftada Haftada Haftada Haftada Haftada HaftadaMaa Tecvit
Kuran-ı Kerîm ve Ulumu Diniye
3
2
2
2
2
1
2
Edebiyat ve ahlâk
- - - - - 2 l
Kitabeti Resmîye
- - - - - l l
Arabî 1 2 2 2 2 l 1 Kavanin - - - - - 2 2
Usulü Defter - - - 1 1 - - Farsî - 1 2 1 - - -
Türkçe 7 6 4 3 2 - - Fransızca - - 3 3 4 4 5
Cebir - - - - 2 2 - Musellesat - - - - - - 1 Malumatı nafıa ve
hıfzıssıhha
1
1
1
1
l
-
-
İlmi Servet - - - - - - 2 Makine - - - - - - 1 Mevalit - - - - - 2 2 Hikmeti
Tabiiye ve Kimya
-
-
-
-
-
3
3
Kozmoğrafya - - - - - - 1 Hesap 2 2 2 2 l - -
Hendese - 1 2 2 2 - - Coğrafya 2 2 2 2 2 2 1
Tarih - 2 2 2 2 l 1 Hüsnühat 1 1 1 1 l - -
Resim 1 1 1 1 1 - - TOPLAM 18 20 23 23 23 23 24
Elsine - - - 2 2 2 1
63
Tablo 8: Mekâtibi Rüşdiye ve İdâdiye’de Her Hafta Okunacak Ulum ve
Fünunun Haftalık Ders Cetveli 1900
Birinci Sene
İkinci Sene
Üçüncü Sene
Dördüncü Sene
Beşinci Sene
Altıncı Sene
Yedinci Sene
Esmaii Duruş
Haftada Haftada Haftada Haftada Haftada Haftada Haftada Maa Tecvit Kuran-ı Kerim ve Ulumu Diniye
3
3
3
3
3
3
3
Edebiyat ahlak ve Kitabeti resmiye
-
-
-
-
-
2
2
Arabi 2 2 2 2 2 1 1 Hülasai Kavanin
- - - - - 1 -
Usulü Defter - - - - 1 - -
Farsî - 2 2 2 1 - - Türkçe 6 5 3 2 1 - - Ahlak 1 1 - 1 1 1 - Fransızca - - 3 3 4 4 5 Cebir ve müsellesat
-
-
-
-
2
2
-
İlmi Servet - - - - - 1 1
İlmi Eşya 1 1 1 1 1 - - Mevalit - - - - - - 4 Mihanik Fizik ve Kimya
-
-
-
-
-
3
3
Kozmoğrafya - - - - - - 1
Hesap 2 2 2 2 1 - - Hendese - - 1 1 2 1 - Coğrafya 2 2 2 2 2 2 1 Tarih - 2 2 2 2 1 1 Hıfzıssıhha - - 1 1 - - 1 Hüsnühat 2 1 1 1 1 1 1 Resim 1 1 1 1 1 1 -
TOPLAM 20 22 24 24 25 24 24 Elsine - - - 2 2 2 1
64
Tablo 9: Rüşdiye ve İdâdiye’de Okunacak Ulum ve Fünunun Haftalık
Ders Cetveli 1904
Birinci Sene
İkinci Sene
Üçüncü Sene
Dördüncü Sene
Beşinci Sene
Altıncı Sene
Yedinci Sene
Sekizinci Sene
Esmaii Duruş
Haftada Haftada Haftada Haftada Haftada Haftada Haftada Haftada
Ulumu Diniye ve Ahlâkiye
3
3
3
3
3
3
3
3
Arabî 2 2 2 2 2 2 1 - Farsî - 2 2 2 2 - - -
Kavanin - - - - - - 1 1
Usulü Tahrir -
-
-
-
-
-
1
2
Kitabet - - - - 2 2 1 1 Türkçe 6 5 3 3 - - - - Mihanik - - - - - - - 1 Fransızca - - 3 3 3 3 4 4
Cebir - - - - - 2 2 -
Müsellesat -
-
-
-
-
-
1
-
İlmi Servet
-
-
-
-
-
-
1
1
İlmi Eşya 1 1 1 - - - - - Mevalid - - - - - - - 4 Kimya - - - - - - 2 2
Kozmoğrafya
-
-
-
-
-
-
-
1
Fizik - - - - - - 2 2 Hesap 2 2 2 3 2 - - -
Hendese - - 1 1 1 2 2 1 Coğrafya 2 2 2 2 2 3 1 -
Tarihi İslam ve Osmani
-
2
2
-
2
2
1
1
Malumatı Ziraiye ve
Sıhhiye
-
-
-
2
2
2
-
-
Hüsnühat 2 1 1 1 1 1 - - Resim 1 1 1 1 1 1 - -
TOPLAM 19 21 23 23 23 24 24 24 Elsine - - - 2 2 2 1 1
65
Tablo 10: Lise I. Devre Ders Cetvel 1910
DERSLER Birinci
Sene
İkinci
Sene
Üçüncü
Sene
Ulumu Diniye 2 2 2
Arabi 2 2 2
Türkçe 3 3 2
Hesap 2 1 2
Hendese 1 2 1
Cebir - 2 1
Usulü Defter - 1 1
Farisi 1 1 1
Ulumu Tabiiye 1 1 1
Malumatı Medeniye, Ahlakiye,
İktisadiye, Kanuniye
1
1
1
Fransızca 4 5 3
Tarih 2 2 2
Coğrafya 2 2 2
TOPLAM 21 23 21
Hat 1 1 1
Resim 1 1 1
Jimnastik 1 1 1
66
Tablo 11: Lise II. Devre Ders Cetveli 1910
DERSLER Birinci
Sene
ikinci
Sene
Üçüncü
Sene
Ulumu Diniye 2 1 1
Arabi 2 2 1
Türkçe 2 2 2
Müsellesat 1 - -
Kozmoğrafya 1 - -
Hendese 2 2 2
Cebir 2 2 -
Usulü Defter 1 1 1
İlmi Kavanin - 2 2
Hendese-i Resmiye - - 1
Mihanik 1 - -
Kimya 1 1 1
İlmi iktisat - - 1
Tarihi tabiî 1 1 1
Farisi 1 1 -
Hikmeti Tabiiye 1 1 1
İlmi Ahlak - 2 1
Fransızca 3 3 3
Tarih 1 1 1
Felsefe - - 3
Coğrafya 1 1 -
TOPLAM 23 23 22
Hat 1 1 1
Resim 1 I 1
Jimnastik 1 1 1
Tatbikat ve Tecarübi Fenniye 2 2 2
Almanca veya İngilizce 2 2 2
67
3.3. KURTULUŞ SAVAŞI DÖNEMİ (1919-1922)
Osmanlı Devleti’nin duraklama ve gerileme dönemlerinde devlet
yönetimindeki zaaflar, sömürgeci milletleri Osmanlı'yı parçalamak ve sonuçta iyi
bir pay almak için harekete geçirmişti. Zaten ekonomik, teknik ve yetişmiş insan
gücü bakımından yetersizliğin verdiği ciddi sıkıntılarla karşılaşan Osmanlı yönetimi,
1911 ile 1918 yılları arasında cereyan eden Balkan ve Birinci Dünya Savaşları
neticesinde zor durumda kalmıştır. Bütün bu yetersizliklere rağmen bazı cephelerde
büyük başarılar elde edilmiş, fakat Osmanlı devleti 1918 Mondros mütarekesiyle
yenik sayılmış ve toprakları işgal edilmişti. İşgal hadisesini bir türlü
hazmedemeyen Türk Milleti, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının önderliğinde, 1919 -
1922 yılları arasında devam edecek olan zor ve uzun bir millî kurtuluş mücadelesine
girerek, vatanına ve hürriyetine kavuşmayı başarmıştır.88
İmparatorluktan millî devlete geçişin ilk aşamasını oluşturan Millî
Mücadele yıllarında ortaya konulan düşünce, imparatorluğu korumanın veya
yeniden tesis etmenin mümkün olamayacağı gerçeğine dayanıyordu. M. Kemal ve
arkadaşları, Anadolu'nun bazı önemli merkezlerinde düzenlenen kongre ve
toplantılarda öncelikle işgal altındaki toprakların kurtarılması; sonra da Türk
milletinin ihtiyaçlarına tam anlamıyla cevap verecek yeni bir yönetim anlayışının
tesisi yönünde, büyük bir çabanın içine girmişlerdi.89 Bu aşamada çözülmesi
gereken önemli mesele, vatanın kurtarılması bir tarafa, toplumun hiç de alışık
olmadığı yeni rejim fikrini nasıl kabul edeceğiydi. Atatürk en kritik dönem olan
Kurtuluş Savaşı'nın sonuna doğru halkın, özellikle gençliğin eğitimine duyulan
ihtiyaç ile, 16 Temmuz 1921'de yapılan eğitim kongresinde, istikbâle yönelik
düşüncelerini dile getiren önemli bir konuşma yaptı. Çünkü eğitim, özelikle bu yeni
dönem için; millî idealleri koruyup geliştirmek, hür ve millî bir devlet kurmak, yeni
bir nesil yetiştirmek, ayrıca toplumun huzurunu sağlamak için önemli bir araçtı.
88 M. Odabaş, a.g.e., s. 37. 89 Özer Ozonkaya, Cumhuriyet Çınarı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1995, s. 20.
68
Bu hedeflerin gerçekleştirilmesindeki görev ve sorumluluk ise, büyük ölçüde
öğretmenlere düşecekti.90
Ayrıca Millî Mücadele döneminde işgallere karşı Türk milletinin
bilinçlendirilmesi gerekiyordu. Bu amaçla Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde düzenlenen
mitinglerle, kongrelerle, ev ve köy odalarında yapılan toplantılarla toplum
aydınlatılmaya çalışılmıştır. Bu mitinglerin, kongrelerin ve çeşitli toplantıların önemli
bir işlevi de, toplumu bilgilendirmenin yanı sıra, millî bir uyanış için gerekli olan öz
güveninin yeniden tesisi olmuştur. Nitekim Millî Mücadele hareketine toplumun
hemen her kesimi aktif olarak katılmış, özellikle genç nesillerin Türk Kurtuluş
Savaşı'nın kazanılmasındaki rolleri büyük olmuştur.91
Bu esnada eğitim-öğretimin bütün kademe ve kurumları savaştan
etkilenmiş, mevcut eğitim-öğretim kadrosu da Millî Mücadeleye katılarak, gerek
cephede, gerekse cephe gerisindeki çalışmalarıyla top yekun bir mücadele örneği
sergilenmiştir.92 İşgal bölgelerinde bulunan öğretmen, öğrenci ve aydınlar kurtuluş
için ölüm kalım mücadelesi verirlerken, büyük kıyımlara da uğramışlardır. Gerek
Birinci dünya savaşı ve gerekse Kurtuluş savaşı sıralarında, son asır içinde yetişmiş
aydın sınıflar açısından ciddi kayıplar verilmiştir.
90 15 Temmuz 1921'de Ankara'da toplanan Maarif Kongresi, yurdun her tarafından gelen 250'den fazla erkek ve kadın öğretmeni bir araya getirmiştir. Kongreyi Mustafa Kemal, cepheden gelerek açmış ve çok önemli bir açış konuşması yapmıştır. Ayrıca öğretmenlerin teker teker elini sıkmıştır. Mustafa Kemal konuşmasında, milli bir eğitim ve kültür oluşturulmasının önemini belirtmiştir. Çocuklara, gençlere neler öğretilmesi gerektiğini de belirterek, öğretmenleri “gelecekteki kurtuluşumuzun saygıdeğer öncüleri” olarak tanımlamıştır. 1921 Maarif Kongresi’nde ele alınan başlıca konular, İlkokul ve orta öğretim programları ile köy öğretmeni yetiştirilmesi çalışmaları olmuştur. Daha fazla bilgi için bkz. Yahya Akyüz, Atatürk ve 1921 Eğitim Kongresi, Cumhuriyet Dönemi’nde Eğitim, İstanbul, 1983, s. 89, 103. 91 H. Eroğlu, Atatürk Ve Cumhuriyet, AKDTYKAM, Ankara, 1989, s. 93. 92 Y. Akyüz, a.g.e., s. 201-217.
69
3.3.1. Kurtuluş Savaşı Dönemi’nde Eskişehir’de Eğitim
Kurtuluş Savaşında direniş bilincinin gelişmesiyle dönemin en etkili
kamuoyu oluşturma araçlarından biri olan mitinglerin büyük etkisi olmuştur.
Özellikle İzmir'in işgali sonrasında hemen hemen memleketin her yerinde büyük
çapta mitingler düzenlenmiştir. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin oluşmasında ve bu
mitinglerin düzenlenmesinde çok yerde dönemin aydınları, öğretmenler öncülük
etmişlerdir. 17 Mayıs 1919 tarihinde Eskişehir Odunpazarı Meydanı'nda yaklaşık
10.000 kişinin katıldığı bir miting yapılmış, bu mitingde Darülmuallim-i Fenn-i
Terbiye Muallimi Murat Bey heyecanlı bir konuşma yapmıştır.
Murat Bey: “Kalpleri vatan endişesiyle çarpan muhterem hazırı kiran!” diye
başlayan konuşmasında; İzmir'in işgali ile bütün yurt çapında görülen öfkeyi dile
getirmiş ve ne pahasına olursa olsun vatanın korunacağını, bunun için her
türlü fedakarlığın yapılacağını belirtmiştir. İtilaf devletlerinin haksız işgallerine
karşı büyük tepkilerin dile getirildiği bu mitingde vatan aşkı, Türk milletinin
bağımsız yaşama kararlılığı ortaya konulmuştur. İşgalin kesinlikle tanınmayacağının
vurgulandığı miting, “İzmir bizimdir, bizim kalacak. Biz ölmeden o gitmeyecek.”
sözleriyle sona ermiştir.93 Sivas Kongresinde Eskişehir 3 delege ile temsil
edilmiştir.Yani, Mondros Mütarekesinden sonraki gelişmeler eğitimi de derinden
zedelemiştir. Okullar kapatılmış, öğrenciler öğretmensiz kalmıştır. Zaten yetersiz olan
eğitim, hiç yapılamaz duruma gelmiştir.94
Yunanlıların Eskişehir’i işgali bir yıl 43 gün devam etmiştir. Bugünkü
istasyon civarı Kurtuluş Savaşı boyunca askerî karargâh ve hastane olarak
kullanılmıştır. Özellikle burada bulunan Alman Mektebi (D.D.Yolları kurs
binasının bulunduğu yer) karargâh ve civarda bulunan Rum otelleri de hastane
olarak kullanılmıştır. Şehir düşman işgalinden 2 Eylül 1922’de kurtulmuştur. Bu 93 Fahri Yetim, Milli Mücadele Dönemi’nde Mitingler (1918-1920), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir, 1994. 94 S. Sümbül, a.g.e., s. 20 vd.
70
dönemde (1921-1922) işgal edilen yerlerdeki bütün okullar Yunanlılar tarafından
kapatılmıştır. Bunun üzerine TBMM’de aldığı bir kararla bütün yabancı okulları
kapatmıştır.95
Turan İlköğretim Okulu’nun eski mezunlarından Tevfîk Bulal'ın anlattığına
göre Yunanlıların Anadolu'ya çıkışından üç ay sonra Atatürk ve İsmet İnönü
yanlarında komutan ve korumaları olduğu halde Eskişehir'e gelmişler, okulun
bahçesinde halkla görüşüp fikir alış verişinde bulunmuşlardır.
Kurtuluş Savaşı sırasında o zamanın Okul Müdürü Bayram Karatan ve
öğretmenler askere alınınca okul da öğretime kapatılmıştır. Bayram Bey okulun
demirbaşlarını Rüştiye binasına kilitlemiş yanına sadece muhafaza için demirbaş
defterini almıştır. Askerlik dönüşünde Rüştiye binasının yakılıp yıkıldığını
demirbaşların heder olduğunu görmüş. Kurtuluş Savaşı süresince öğretmenlerden
Tevfik Türkmen Bey tarafından okul açılmış Akarbaşı'nda Hacı Çakırların Mehmet
Ali Bey'in evinde öğretime devam etmiştir. Dr.Tahsin Arpacı bir yıl bu binada
öğrenim gördüklerini ifade etmektedir. Yeni çalışma ve gayretlerle okul eski binasına
taşınarak yeniden Bayram Karatan'ın Müdürlüğünde öğretime devam etmiştir.96
Şehrin kurtuluşu ile gelişen süreçte dönemin yerel yöneticileri, şehrin diğer
ihtiyaçları ve sıkıntıları yanında vakit kaybetmeden eğitime de gerekli ilgiyi
göstermiştir. Kentte eğitim ve öğretime başlanması için Eskişehir Maarif Müdürlüğü,
bakanlığa bir telgraf göndermiştir. Bu telgrafta; merkezdeki okul binalarının çoğunun
Yunanlılar tarafından çıkarılan yangında büyük çapta hasar gördüğü, Dursun Fakih
ve Turan mekteplerinin tahrip edildiği, sağlam kalan birkaç okul binasının da
eşyalarının zarar gördüğü bildirilmişlerdir.97
95 1967 İl Yıllığı, s. 99. vd. 96 O. N. Demirel. a.g.e., s. 11 vd. 97 Kemal Yakut, “Kurtuluştan Sonra Eskişehir”, Eskişehir Ticaret Odası Dergisi, Sayı: 85, Eskişehir, 2002, s. 60.
71
Tablo 12: 1922 Yılında Sultanilerde Okunan Dersler ve Saatleri98
DERSLER Birinci Sınıf ikinci Sınıf Üçüncü Sınıf Din dersleri 2 2 2
Türkçe 4 3 3 Arapça 4 3 3 Farisi 1 1 -
Ecnebi Lisan 5 5 5 Tarih 3 2 2 Hukuk - 1 1
Coğrafya 1 1 1 iktisat - 2 2 Fizik 2 2 2
Kimya 2 2 2 Hayvanat 2 - - Nebatat - 2 - Tabiiyat - - 2
Heyet - - 1 Cebir 2 1 -
Müsellesat 1 - - Hesap
1 -
1 Temamı ve Tefazuli
1 1 1 Halliye ve Hendese
Musattaha Müsecesseme Resmiye
Makine - - 1 Resim 1 1 1 Felsefe . 2 2
TOPLAM 32 32 32
98 H. A. Yücel, a.g.e., s.141.vd.
72
3.3.2. Osmanlı Devleti Dönemi’nde Kurulup, Cumhuriyetin İlânından
Sonra Eğitime Devam Eden Okullar
1. Sakarya İlköğretim Okulu
2. Cumhuriyet İlköğretim Okulu
3. Ülkü İlköğretim Okulu
4. Turan İlköğretim Okulu
5. Dumlupınar İlköğretim Okulu
6. Adalet İlköğretim Okulu
7. Atatürk Lisesi
Cumhuriyetin ilânından sonra da eğitime devam eden, şehir merkezindeki
eğitim kurumlarının sayısının 5 ya da 6 olduğu söylenebilir.99
3.3.2.1. Sakarya İlköğretim Okulu
Üç sınıflı ve her sınıfında 35-40 öğrenciyle 1888’de açılan okul daha sonra
kapanmış, 1902 yılında Hamidiye Mektebi İptidaiyesi adıyla yeniden açılmıştır.
1914’te Hadika-i Ma’rifet Mektebi İptidaiyesi adını almıştır. Daha sonra Dündar Bey
Okulu adını almış ve kız okulu haline gelmiştir. Eğitim Birliği Yasası ile karma
eğitim verilen bir ilkokul olmuştur. Adı önce 7. İlkmektep, daha sonra 1930’da da
Sakarya İlkokulu olmuştur. Tarihi tam olarak bilinmemekle beraber Sakarya
okulunun eski binasında kısa bir süre Ana Muallim Mektebi açılmış ve daha sonra
kapanmıştır. Okul 10.1.1956 tarihinde bahçesinde yapılan yeni binaya taşınmış, 1997
yılında çıkan yasayla birlikte adı Sakarya İlköğretim Okulu olmuştur.100
99 Bu bilgiler Turan İÖO. Müdürlüğü’nden alınmıştır. 100 Bu bilgiler Sakarya İÖO. Müdürlüğü’nden alınmıştır.
73
3.3.2.2. Cumhuriyet İlköğretim Okulu
Okul ilk olarak 1896 yılında açılmıştır. Açılıştaki adı Darülfeyz Mektebi
İptidaiyesi’dir. 1909 yıllında adı Sungur Bey, 1916 yılında ise adı Sivrihisar Caddesi
Okulu olmuştur. 1920 yılında 2. İlk mektep olarak değiştirilen okulun adı 29 Ekim
1923’ ten sonra Cumhuriyet İlkokulu olmuştur. 1975 yılında okul binası yıktırılmış,
yerine şimdiki Milli Eğitim Müdürlüğü binası yaptırılmıştır. Okul, 1923’te Dursun
Fakih İlkokulu olarak açılan daha sonra İhsaniye İlkokulu olarak adı değişen okulla
birleşerek bu okulun arsasına yapılan bir okula taşınmıştır. 1997 yılında adı
Cumhuriyet Okulu olmuştur.101
3.3.2.3. Ülkü İlköğretim Okulu
1902 yılında Gülüzârı Terakki Zükûr Mektebi olarak açılmıştır. Kurtuluş
Savaşı Döneminde kapanan okul, Cumhuriyet Döneminde kız okulu olarak öğretime
açılmış ve adı 6. İlkmektep olmuştur. Eğitim Birliği Yasası ile karma eğitime
geçilmiştir. 1927 yılında Akçağlan olan adı 1936-1937 öğretim yılında Ülkü
olmuştur. Şimdiki Atatürk Lisesinin yanında olan binası 1956 depreminde hasar
görmüş ve 1959 yılında terk edilerek şimdiki binasına taşınmıştır. 1997’de ilköğretim
okulu olan okul MLO standartlarında eğitim öğretimini sürdürmektedir.102
3.3.2.4. Turan İlköğretim Okulu
Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi etkisinde yapılan Turan İlköğretim
Okulu,103 1915’te Gülüzârı Terakki Mektebi olarak açılmıştır. 7 Ağustos 1915’te
temeli atılarak 17 Kanunu Evvel 1332 (30 Aralık 1916) tarihinde Eskişehir’in sancak
oluşunun ikinci yıl dönümünde yeni binasına taşınmış ve adı, Turan Numune-i
101 Bu bilgiler Cumhuriyet İÖO. Müdürlüğü’nden alınmıştır. 102 Bu bilgiler Ülkü İÖO. Müdürlüğü’nden alınmıştır. 103 Meral Nalçakan, “Turan Numune Mektebi’nden Atatürk ve Cumhuriyet Tarihi Müzesi’ne”, Anadolu Sanat, Sayı: 3, Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Nisan 1995.
74
İbtidai Mektebi olmuştur. Bu okul “Masarıf-ı Mecbure” adı verilen “Zorunlu Eğitim
Vergisi” ile yaptırılmıştır. Özel idarenin tasarrufunda bulunan Turan Mektebi
binasının düşük bedelle hükümet mahalli olarak icar edildiği ve bu sebepte
müzayedeye gidilmesi konusunda Şura-yı Devlet'e sorulması karar alınmıştır.104 Ancak,
özel idareye ait olup, “Eskişehir Hükümet Konağı” yapılan Turan Numune
Mektebi'ne ait kira bedelinin kaldırılarak,105 binasının boşaltılması ve vatan
evladının öğrenimden mahrum etmenin uygun olamayacağı belirtilmiştir.106
Adı Cumhuriyetin ilk yıllarında 1. İlk Mektep olmuş daha sonra tekrar
Turan olarak değişmiştir. 1930 yılında binasını Eskişehir Lisesine vermiş. Kendisini
kurşunlu külliyesi menzilhânesine taşınmıştır. 1934 yılında şimdiki binanın
bulunduğu yerdeki bir konağa taşınmış, 1962 yılında konak istimlak edilerek
yıkılmış ve bugünkü binalar yapılmıştır. Bu bilgiler “Cumhuriyetin 50. Yılında
Turan İlkokulu” isimli yıllıktaki isimlerle oluşmaktadır. Söz konusu yıllıkta şimdiki
Ülkü Cumhuriyeti ve Sakarya İlköğretim Okulları yanı sıra 1914 yılında Yediler
İptiai Mektebi (Rüştiye) ve Gülşeni Marifet (Kız İlkmektebi) isimli 2 okulun daha
olduğu belirtilmektedir. Yine aynı kaynakta, dönemin Milli Eğitim Müdürü Etem
Nejat Bey’in çabalarıyla; Darülmualimîn (öğretmen okulu) Mektebi Sultani
(ortaokul), 11 ilkokul ve 5 okul öncesi kurumun açıldığı belirtilmektedir. Bu
okullarda tarihçelerin verilenler dışında, Cumhuriyetin devraldığı okul
bulunmamaktadır. Büyük bir olasılıkla daha sonra liseye dönüşecek olan okul
Mektebi Sultani’dir.107
Eskişehir'de kapanan okullarında demirbaşları okula devredilmiştir. Okulda
bulunan tarihi değeri olan ders araç ve gereçleri ile eşyaların bir kısmı Almanya'dan
gelmiştir.Viyana'da eğitim ve öğretim faaliyetleri başlayınca ders aracı yapımı
sanayisine de tesir ettiği için imalatı yapılan bu ders araçlarından Türkiye'ye de
gönderilmiştir.Gelen ders araç ve gereçlerinden ilk parti Okulun Numune Mektebi
104 BOA, DH.UMVM, 14, 6, 1338 R, 23, 5. 105 BOA, DH.MB.HPS, 33, 42, 1338 C, 12, 2. 106 BOA, DH.MB.HPS, 81, 2, 1337 Za, 10, 2. 107 Bu bilgiler Turan İÖO. Müdürlüğü’nden alınmıştır.
75
olması sebebiyle okula verilmiştir.Bir takım daha okul idaresi tarafından sipariş
verilmesine rağmen savaş yıllan olması nedeniyle gümrükten çekilememiştir.
1915 Eskişehir Özel İdare Bütçesinin Milli Eğitim Bölümünün 8. Faslındaki
"Turan Numune Mektebi Dersleri ve Öğretmen Kadrosu:
Öğretmenler: Şevket TURAN, Bayram KARATAN, Muiz Efendi, Fevzi
BEY, Kemal AKÜNAL, Halil RAHMİ, Murat Bey, Tahsin CANKAT, Ali Fevzi Bey,
Kemal AKÜNAL.
Dersler: Kur’an-ı Kerim ve Malumatı Dersi, Tarih ve Coğrafya, Lisani
Ecnebi (Yabancı Dil) Almanca, Elifba Dersi, Terbiyeyi Bedeniye, Hesap Hendese,
Elişleri Resim, Durumu Eşya ve Ziraat, Musiki, Lisani Osmaniye.
Okulun ilk kuruluş yıllarından günümüze ulaşan ders araç ve gereçleri
okulda muhafaza edilmektedir.Bu ders araç ve gereçleri DSİ 3.Bölge Müdürlüğü
tarafından 2002 Yılında yaptırılan teşhir dolaplarında sergilenmektedir. Okula o
tarihlerde verilen gerçek insan iskeleti 1982 yılında Ankara Etnografya Müzesi'ne
veya Ankara Üniversitesi'ne götürüldüğünü zamanın Okul Müdürü Kemal KESTAL
ifade etmiştir. Okuldaki ders araç ve gereçleri diğer okullarda olmadığı için zaman
zaman buraya gelerek araçlardan yararlanırlarmış. Okulda 1920 yıllarından kalma
bazı ders araçları şunlardır: Piyano, kanatlının oluşumu, eklem bacaklıların oluşumu,
sağlıklı ve hastalıklı ciğer, bitki örnekleri levhaları, çeşitli hayvanlara ait haritalar,
insan yapısı ile ilgili şekiller, modeller, slaytlar vb. Okulun açılışından bu güne kadar
kullanılan mühür ve kaşeler, küre, teksir makineleri ve diğer ders araçları okulda
muhafaza edilmektedir.
Turan Numune Mektebi'nin ilk öğretmen ve Müdürlerinden Bayram
Karatan’ın fotoğrafçılığa olan ilgi ve bilgisinden dolayı okul ile ilgili pek çok fotoğraf
okulun arşivine eklenmiştir. Bayram Karatan ayrıca, Turan Numune Mektebi' İle ilgili
fotoğrafları büyülterek Ankara'daki Milli Kütüphaneye vermiştir.
76
Okul Müdürlüğü’nden alınan bir bilgi de Almanya’da bir okul ile Turan’ın
birbirlerini kardeş okul olarak kabul ettiğidir. 108
3.3.2.5. Dumlupınar İlkokulu
Okul 1920-1921 yılları arasında Odunpazarı semtinde şimdi Malhatun
İlköğretim Okulu’nun bulunduğu yerde Samsa Çavuş İlkokulu adıyla öğretime
açılmıştır. Bu okul 1921 yılında Eskişehir’in Yunanlılar tarafından işgali üzerine
kapanmıştır. 1936 yılında Ortamahalle’deki Hacı Osman Camii’nin bitişiğindeki
medrese binalarında yeniden açılmıştır. İki yıl burada faaliyet gösteren okul 1938
yılında Süleyman Çakır’ın Alanönü Mahallesindeki evine taşınmış ve adı IV. İlkokul
olarak değiştirilmiştir. Aynı yıl tekrar bina değiştiren okul, yine Alanönü
Mahallesinde Kara Mehmet’in evine taşınarak Dumlupınar İlkokulu adını almıştır.
Böylece Türk ordusunun Dumlupınar’da Yunanlılara karşı kazandığı zaferin anısı
yaşatılmak istenmiştir.
Şimdiki okul binasının olduğu yerde Ermeni asıllı Agopyan Efendiye ait
büyükçe bir ev ve diğer Ermeni evleri bulunuyordu. Bu bina Eskişehir’in Yunanlılar
tarafından işgalinden önce Eskişehir Öğretmen Okulu olarak kullanılmış ve üç devre
mezun vermiştir. Yunan işgali üzerine Öğretmen Okulu kapanmıştır. Sakarya
Savaşı’nın zaferle sonuçlanması üzerine Yunalılar Eskişehir’i terk etmiştir. Bu ve
bunun gibi diğer Ermeni evleri, Kurtuluş Savaşı’nda ve Cumhuriyetin ilânından
sonra da bir müddet askeri hastane olarak kullanılmıştır.
Ermenilerin yurdumuzu terk etmesiyle hazineye ve şahıslara intikâl eden
evler kamulaştırılarak okul arsası temin edilmiştir. Projesi Milli Eğitim Bakanlığı
tarafından hazırlanan okul binası 11.12.1938 tarihinde ihale edilmiş, 6.7.1940
tarihinde yapımı tamamlanarak aynı yıl öğretime açılmıştır. Okul vilâyet bütçesinden
ayrılan 61. 511 Lira ve 15 kuruşa mal olmuştur.109
108 Bu bilgiler, Turan İlköğretim Okulu Müdürlüğü’nden alınmıştır. 109 Bu bilgiler, İstikbâl Gazetesi’nin 1993 yılında yayınlanan İlkokullar özel ekinden alınmıştır.
77
3.3.2.6. Adalet İlkokulu
Yüz yılı aşkın bir tarihçesi olan okullardan birisi de Adalet İlköğretim
Okuludur. Okul iki katlı taş bina iken Fransız Mektebi olarak kullanılmıştır. I. Dünya
Savaşı sırasında askerî karargâh yapılmıştır ve İstiklâl Savaşında askerî depo
olmuştur. Cumhuriyet’in ilanıyla Cumhuriyet Hükümeti’nin ilk temyiz mahkemesi,
1952 yılında Eskişehir Adliyesi bu okul binasında hizmet vermiştir. 1952 yılında
İnönü İlkokulu adıyla şimdiki Kültür Sarayının bulunduğu yerdeki eski bir binada
öğretime açılmıştır okul daha sonra Adalet adını almıştır. 27 Mart 1968 yılında
yıkılarak, şu an kullanılan okulun temeli 15 Mayıs 1968’de atılmış ve 2 Ağustos
1969 tarihinde 1 milyon 350 bin lira harcanarak 16 dershane ve diğer müstemilatı ile
hizmete girmiştir. 1985’te binaya bir kat daha ilave edilmiştir. 110
3.3.2.7. Atatürk Lisesi
1925 yılında, günümüzdeki anlamda lise düzeyinde olan idadi yada sultani
bulunmamaktaydı. Mektebi Sultani ancak ortaokul düzeyinde bir eğitim veriyordu.
Eskişehir Lisesi’nin kuruluşu Birinci Dünya Savaşı’ndan öncelere uzanır.
Lise eskiden Rüştiye, İdadî ve Sultanî Mektebi olmuştur. Okul, Rüştiye iken şu anki
lisenin bulunduğu yerdeki eski bir binada hizmet vermiştir. İdadî ise Yasin Çakır Un
Fabrikasının bulunduğu yerde ahşap bir binada eğitim vermiştir. Okul daha sonra
Orduevinin arkasındaki Gazi İlkokulu adıyla eğitim öğretime devam etmiş, 1920’de
Yunan işgali üzerine kapatılmıştır. 2 Eylül 1922’de şehrin kurtarılmasıyla Sultanî
Mektebi aynı binada açılmıştır. 1930 yılına kadar Köprübaşı civarında ahşap bir
binada eğitim öğretimini sürdüren Mektebi Sultani, 1925 yılında liseye
dönüştürülmüştür.
110 Bu bilgiler, İstikbâl Gazetesi’nin 1993 yılında yayınlanan İlkokullar özel ekinden ve okulun yayın organı Adalet’in Sesi dergisinde alınmıştır.
78
Dönemin okul sistemine uygun olarak ilk devresi ortaokul, ikinci devresi
lise olan bir yapı olmuştur. Şu anda Cumhuriyet Müzesi olan binaya taşınmıştır.
Okul, Odunpazarı’ndaki müze binasına 1930’da taşınmıştır. Bu tarihte okulun 6 kız,
37 erkek, toplam 43 öğrencisi bulunmaktadır. 1932-1933’te ilk mezunlarını
vermiştir.
21 Ekim 1932 tarihinde Atatürk, Eskişehir Lisesi'ni ziyaret etmiştir.
Atatürk’ün direktifleriyle, Eskişehir Lisesi 1934-1935 ders yılı başında yeni binasına
taşınmıştır. Halen kullanılmakta olan bu binanın temeli İstiklâl Savaşı'ndan çok önce
atılmış; fakat savaş yıllarının sıkıntısı içinde tamamlanması uzun zaman almıştır.
1952’de, ilk mezunlarından Hasan Polatkan'ın yardımlarıyla kalorifer tesisatına
kavuşmuştur. 1961 yılına kadar Eskişehir Lisesi olan okulun adı, bu tarihte Atatürk
Lisesi olarak değişmiştir. 1980 yılından itibaren Akşam Ortaokulu ile Akşam Lisesi
birleştirilmiş, Atatürk Lisesi ve Akşam Lisesi olarak iki ayrı idare olmuştur. Ancak
Akşam Lisesi 1985’te kapanmıştır. Lisenin erkek öğrenci pansiyonu 1968’ten bu
yana hizmet vermektedir. Spor salonu ise 1988’de yapılmıştır. Lisenin
kütüphanesinde 11 binden fazla kitap bulunmaktadır.
Bir yıllık çalışmayla, 2000 yılında (Müdür Baş Yardımcısı Tevfik Kök,
Müdür Yardımcıları Tamer Erden ve Mehmet Kocatorun tarafından) 55 bin
öğrencinin dosyasındaki bilgiler, bilgisayar ortamına kaydedilmiştir. Bütün bilgiler,
öğrenci numaralarına göre karton kutularda dosyalanmıştır. Lisenin tarihçesinde
ayrıca şu bilgiler de önemli bir yer tutmaktadır:
Edebiyat öğretmeni, şair ve yazar, Yedi Meşalecilerden Vasfi Mahir
Kocatürk 1939-1944 yıllarında lisenin müdürlüğünü yapmıştır. Tarih ders kitapları
yazan, milletvekilliği de yapmış olan Niyazi Akşit 1944-1945’te Eskişehir Lisesi
müdürüdür. Edebiyat tarihi araştırmalarıyla tanınan şair Orhan Şaik Gökyay 1945-
1947 yıllarında müdürdür. Bu üç önemli şahsiyetin Eskişehir Lisesinde art arda
müdürlük yapmaları önemli bir bilgi olarak karşımıza çıkmaktadır. “Bayrak Şairi”
olarak anılan ünlü şair Arif Nihat Asya ise, 1954’te Eskişehir Lisesi edebiyat
öğretmenidir. Menderes Döneminin Maliye Bakanı Hasan Polatkan, Prof. Dr.
79
Mehmet Kaplan, Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, Genel Kurmay Başkanı
Doğan Güreş, Prof. Dr. Orhan Oğuz, Türk sinemasının tanınmış ismi Cüneyt Arkın
(Fahrettin Cüreklibatur), Prof Dr. Asuman Berrin Müftüoğlu, Sağlık Bakanı Dr.
Yıldırım Aktuna, Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen gibi birbirinden farklı kişilikler
Eskişehir Lisesi’nin öğrencisi olmuşlardır. Lisenin 1935 yılındaki doktoru ise Dr. M.
Şevket Bey’dir. 1955 yılına ait bilgiler arasında, yabancı uyruklu üç İngilizce
öğretmeninin çalıştığı yer almaktadır. Öteki kayda değer bilgi de, 1968-1972 yılları
arasında okulun radyosunun özellikle velilere yönelik yayın yapmasıdır. Lisenin ana
girişinden itibaren okulun tarihçesiyle ilgili belge, bilgi ve bazı eşyalar
sergilenmektedir. Okulda ayrıca Osmanlıca bazı eserlerin de yer aldığı geniş bir
kütüphane bulunmaktadır.111
111 Atatürk Lisesi tarihçesi ve Gazi Durusu’nun hazırladığı bilgilerden hazırlanmıştır.
80
4. BÖLÜM
CUMHURİYET DÖNEMİ EĞİTİM
4.1. ATATÜRK VE ESKİŞEHİR
M. Kemal Atatürk’ün, Türk Eğitim Tarihindeki rolü çok önemlidir.
Atatürk, kurulmakta olan yeni Türk devletinde, eğitim alanında Yeni Devlet için
yeni bir eğitim felsefesi ve politikası benimsemiş ve eğitimimizde, en zor fakat en
gerekli atılımları gerçekleştirmiştir. Atatürk bağımsızlığımızı ve Cumhuriyeti büyük
nutkunda belirttiği gibi Türk gençliğine emanet etmiş, ilelebet korunmalarını
gençliğe birinci görev olarak vermiştir. Türk çocukları ve gençliğinin eğitimini
yalnızca okullara bırakmamış, aileye de görevler vermiştir. Atatürk'ün eğitime
gösterdiği amaçlar, millî, akılcı, insancıl, çağdaş bir eğitimin temel ilkeleridir.1
Atatürk, eğitim ve öğretim ile ilgili görüşlerini çeşitli zamanlarda şöyle ifade etmiştir
“Öğretim, bir kimsenin, kendi bilimini başkalarına öğretmesidir.
Öğretimden amaç, aile içinde yapılan öğretim ve eğitim değildir, bir kurum
açarak genel öğretimde bulunmaktır”.2 “En önemli, en esaslı nokta eğitim
meselesidir. Eğitimdir ki bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüce bir sosyal
toplum olarak yaşatır veya bir milleti esaret ve yoksulluğa terk eder. Eğer
Cumhurbaşkanı olmasam, Millî Eğitim Bakanlığını almak isterdim”.3
“Bugün hepimizin en önemli ve en verimli görevimiz millî eğitim
işleridir. Millî eğitim işlerinde kesinlikle başarılı olmak gerekir ve
olacağız. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu şekilde olur.4 “Okul
genç beyinlere, insanlığa saygıyı, millet ve memlekete sevgiyi, özgür yaşamayı,
onuru, bağımsızlığı öğretir. Bağımsızlık tehlikeye düştüğü zaman, onu
kurtarabilmek için izlenmesi uygun olan en güvenli yolu belletir. Memleket ve 1 Y. Akyüz , a.g.e., s. 312. 2 Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün El Yazıları, TTK Yayınları. Ankara, 1969, s. 495. 3 Afet İnan, Kemal Atatürk’ü Anarken, 1956, s. 85. 4 Ahmet Bekir Palazoğlu, Başöğretmen Atatürk, 1919-1928, C. I, MEB. Yayınları, Ankara, 1991, s. 79.
81
milleti kurtarmaya çalışanların, aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman
ve birer çalışkan bilgin olmaları gerekir. Bunu da sağlayacak yine okuldur. Ancak
bu biçimde her türlü girişimlerin mantıklı sonuçlara ulaşması mümkün olur”.5
M. Kemal Atatürk Eskişehir’e; 21-22 Haziran 1920, 28 Temmuz 1920, 27-
28 Ağustos 1920, 4-5 Aralık 1920, 11-13 Şubat 1921, 2-3Mayıs 1921, 15 Ocak
1923, 19-20 Şubat 1923, 24 Mart 1923, 30 Ağustos 1924, 21 Eylül 1925, 5-6
Ağustos 1929, 20-21 Temmuz 1931, 16 Ocak 1933, 16 Nisan 1934, 21 Haziran
1934, 8 Haziran 1936, 6 Ocak 1937, 9 Ocak 1937, 4 Haziran 1937, 20 Kasım 1937,
20 Ocak 1938 tarihlerinde gelmiş,6 çeşitli gezi ve incelemelerde bulunmuştur.
1923’e Eskişehir'e geldiğinde Milli Eğitim Müdürü Şerif Bey’le de
görüşmüştür. Aralarındaki konuşmadan alınan bilgiler Eskişehir’in eğitim durumunu
ortaya koymaktadır.7 Milli Eğitim Müdürü Şerif Bey’in anlattıklarına göre 1923'te okul
ve öğrenci sayıları şöyledir:
Tablo 13: 1923'te Eskişehir’deki okul ve öğrenci sayıları
Erkek öğrencilerin devam ettiği okul sayısı 5
Kız öğrencilerin devam ettiği okul sayısı 2 Erkek öğrenci sayısı 950 Kız öğrenci sayısı 350
Milli Eğitim Müdürü, saydığı okullar yanında toplam öğrenci sayısının
yaklaşık 2000 olduğunu belirtmektedir. Yine Milli Eğitim müdürünün verdiği
bilgilerden 3 haneye 1 öğrencinin düştüğü, 148 öğrencinin ortaöğretimde (ortaokul)
olduğu görülmektedir. 2000 öğrenci sayısının adı sayılmayan okullarda devam eden
öğrencilerle birlikte toplam sayı olduğu anlaşılmaktadır.
Öte yandan mahalle mekteplerinden söz ederken verilen sayının 8-10
olduğu belirtilmektedir. Bu sayının daha az yada daha çok olma olasılığı da vardır. 5 A. B. Palazoğlu, a.g.e., 1991 , s.78-79. 6 Daha fazla bilgi için bkz., Mehmet Önder, Atatürk Eskişehir’de, Eskişehir, 1992. 7 M. Kemâl, a.g.e., s. 35 vd.
82
Bu bakımdan sayıların yaklaşık olarak ele alınması, eğitim durumu hakkında kabaca
da olsa bilgi vermektedir. Konuşmaya göre okullarda okutulan dersler şunlardır: Din
Bilgisi, Hesap, Geometri, Gökbilim, Ekonomi, El işi. Ayrıca Atatürk konuşmasında,
Milli Eğitim üzerinde özenle durulması gerektiğini; her bakanın kendine göre
program uygulamasının yanlışlığını anlatmaktadır. Daha sonra çıkarılacak olan
Eğitim Birliği Yasası8 ile bu tür olumsuzlukların giderilme yolu açılmıştır. 9
Atatürk’ün Eskişehir’deki Okul Gezileri
Atatürk, 16 Ocak 1933 Pazartesi günü Eskişehir’e gelmiş; valiliği,
Kolorduyu, Belediyeyi, Eskişehir Lisesi’ni, Cumhuriyet Halk Partisini, Halkevini
ziyaret etmiştir. Ayrıca, şeker fabrikasının yerini görerek, Tayyare Meydanını
gezmiştir.10
Atatürk, Gazi İlkokulu'nu ziyareti sırasında nöbetçi olan Emine öğretmene:
" - Okulunuzun adı nedir?" diye sormuş, Emine öğretmen de:
- Gazi Mustafa Kemal İlkokulu" cevabını vermiştir.
Bunun üzerine Atatürk:
" - Çok uzun. Gazi. Sona gelen kelimeleri siliniz." emrini vermiştir.
Böylece okulun adı, “Gazi İlkokulu” olmuştur.11
8 S. Sümbül, a.g.e., s. 31, 32. 9 Cumhuriyet döneminin ilk ve en önemli yasalarından birisi de Tevhid-i Tedrisat Kanunu yani Öğretim Birliği Yasası. 3 Mart 1924'te çıktı. O güne kadar 8 ayrı bakanlık bünyesinde bulunan öğretim kurumları, tek çatı altında toplandı. Amacı da yeni Türkiye Cumhuriyeti'yle aynı heyecanı duyan nesiller yetiştirmekti. Bu kanun ile yurttaşlar arasında duygu, düşünce ve kültür birliği sağlanması amaçlandı. Daha fazla bilgi için bkz. Y. Akyüz, Türk eğitim Tarihi, s. 299. 10 A. B. Palazoğlu, Atatürk’ün Okul Gezileri, Fersa Matbaacılık, Ankara, 1999, s. 281. 11 A. B. Palazoğlu, a.g.e. 1999, s. 742.
83
Eskişehir Lisesi'nde
Atatürk, Eskişehir Lisesi'nde Tarih ve Türkçe derslerinde bulunarak okulda
öğretmenlerle tarih ve dil konulan üzerinde görüşmüştür. Bu görüşme sırasında Türk
Tarih Kurumu tarafından yapılan yayın ve toplanmış olan büyük kongrenin
çalışmalarının sonuçlarını görmekten ileri gelen takdirlerini belirtmiştir.12 Dil, tarih,
coğrafya, hesap, yabancı dilleriyle felsefe konularını takip etmiştir. Hemen hemen
bütün sınıfları dolaşmıştır. 13 Ziyaretlere lise dahil değildir. Fakat Eskişehir Lisesi'nin
önünden geçerken Atatürk, ani bir kararla okulun içine girmiştir. Öğrenciler Atatürk’e
büyük sevgi gösterisinde bulunmuştur.
Bu dönemde Eskişehir Lisesi, eski Askerlik Şubesinin bulunduğu binadır.
Sonradan taşındığı bina, Hükümet Konağı olarak yapılmaktaydı. Atatürk’ün emri
ile hükümet konağı olması düşünülen bu bina lise olmuştur.14
Atatürk, Eskişehir gezisi hakkında Başbakan İsmet Paşaya bir telgrafı
göndererek; Eskişehir'de geçirdiğimiz günün, çok faydalı olduğunu, hele Uçak
Karargâhında, okul, alay ve fabrikalarda gördüklerinden ve yapılan uçuşlardan çok çok
memnun kaldığını belirtmiştir.15
Eskişehir Uçak Okulu'nda
9 Haziran 1936 salı günü, Çukurhisar'da bir uçak filosu tarafından
selâmlanan Atatürk, Eskişehir istasyonunda Vali ve İl heyeti, Kolordu Komutanı ve
Karargâh subayları, Belediye Başkanı ve heyeti, Cumhuriyet Halk Partisi heyeti
12 A. B. Palazoğlu, a.g.e. 1999, s. 743. 13 A. B. Palazoğlu, a.g.e., 1999, s. 283. 14 A. B. Palazoğlu, a.g.e. 1999, s.743. 15 A. B. Palazoğlu, a.g.e., 1999, s.743, 1006
84
tarafından karşılanmıştır. Uçak Okulunu ve Uçak Alayını denetleyerek uçuşları
seyretmiştir.16 Gösterileri izlerken şunları söylemiştir:
“-Geleceğin en etkili silâhı da, aracı da hiç kuşkunuz olmasın uçaklardır. Bir gün insanoğlu
uçaksız da göklerde yürüyecek, gezegenlere gidecek, belki de aydan bize mesajlar yollayacaktır! Bu
mucizenin gerçekleşmesi için iki bin yılını beklemeye gerek kalmayacaktır! Gelişen teknoloji bize daha
şimdiden bunu müjdeliyor. Bize düşen görev ise batıdan bu konuda fazla geri kalmamayı sağlamaktır”.17
4.2. CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE EĞİTİM
Eğitimin bu günkü şeklini alması 1923 yılından itibaren yapılan bir dizi
reformlar yoluyla gerçekleştirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti eğitim sistemindeki ilk
köklü değişiklik, 1924 tarihli “Tevhid-i Tedrisat kanunu” ile olmuştur. Bu kanunla
“birlik ve eşitlik” temeline oturtulan yeni bir eğitim sistemi kurulmaya
çalışılmıştır.18 Türk millî eğitiminin temel amacını ve Türk eğitim sisteminin
hedefleri; “Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı, Türk milletinin millî, ahlâki, insanî,
manevî ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını,
milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insanlara saygılı, toplum ve devletine
karşı sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline dönüştürmüş vatandaşlar
olarak yetiştirme; beden, zihin, ahlâk ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı
şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir
dünya görüşüne sahip, insanlara karşı hoşgörülü, ilişkilerinde yapıcı, yaratıcı ve
verimli kişiler olarak yetiştirmektir”.19 Türk toplumunun ekonomik, politik ve
sosyal yapısı, Batı dünyasının etkisi, bilim ve teknikteki gelişmeler, yabancı
uzmanların görüşleri, Cumhuriyet dönemindeki eğitim anlayışını etkilemiştir. Yeni
eğitim programları bu anlayışın etkisine göre düzenlenmiştir. Atatürk'ün ilk
inkılâplarından biri olan harf inkılâbının ana amacı da, eğitimi hızla yayarak, batı
toplumları ile bütünleşmiş modern bir toplum oluşturabilmekti. Bu da, Atatürk ve 16 A. B. Palazoğlu, a.g.e., 1999, 394. 17 S. Gökçen, Atatürk ün İzinde, Bir Ömür Böyle Geçti, s. 192; Özel Görüşme, Ankara, l0 Ocak 1995. 18 M. Özodaşık, a.g.e., s. 189. 19 M. Kemâl Atatürk, Söylev ve Demeçler, C. II., Ankara, 1989, s. 46-49.
85
arkadaşlarının modern eğitim kurumlarını yaygınlaştırmaya verdikleri önemi
göstermektedir. Atatürk; “Eğitim millî, bilime dayalı, işe yarar ve üretici, yeni nesillerin fazilet,
düzen, disiplin duygularını geliştirici, toplumu cehaletten kurtarıcı, onun bilgi ve ahlâk düzeyini
yükseltici, yeteneklerini ortaya çıkartıcı, ve geliştirici nitelikte olmalıdır” diyerek, eğitim
anlayışının ana meselelerini ortaya koymuş ve sistemin buna göre düzenlenmesini
sağlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine göre Millî Eğitimin
hedefleri, okul sistemleri, okutulacak dersler ve bu derslerin muhtevası yeniden
düzenlendi. Bu düzenlemeler yapılırken Türkiye' ye Dewey, Kühne, Albert Malche
ve Omer Buyse gibi uzmanlar çağrıldı, onların görüşleri alındı. Bu dönemin eğitim
anlayışına, eğitim düşünürleri Ziya Gökalp, Baltacıoğlu, Rüştü Uzel ve Hasan Ali
Yücel gibi pek çok kişinin katkıları olmuştur.20
4.2.1. Cumhuriyet’in İlk Yıllarına Ait Sayısal Veriler
Tablo 14: Eğitim-öğretim kurumlarının genel durumu (1923-1924) 21
İlkokul Ortaokul Lise Öğretmen O. Meslek O. Yüksek
Okul sayısı 4.894 72 23 20 4 9
Öğretmen 10.238 796 513 325 258 307 Öğrenci 341.941 5.905 1.241 2.528 4.019 2.914 Erkek 73.107 Kız 62.954 Öğrenci sayısının genel nüfusa oranı % : 02.08. .05 0.01 .021 0.033 0.024
1921-1943 yılları arasında Türkiye genelinde maarife ayrılan bütçe ile
ilköğretimde, ortaöğretimde, liselerde, üniversite ve yüksek okullarda, Köy
Enstitülerinde ve teknik öğretimdeki; okul, öğretmen, öğrenci sayıları ise şöyledir:22
20 M. Özodaşık, a.g.e., s. 190. 21 İstatistik göstergeler, (1923-1991) T. C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1992, s. 75-91.
86
Tablo 15: Yıllara göre Türkiye genelinde maarife ayrılan bütçe
YILLAR MAARİF BÜTÇESİ
1921 390,412 1922 1,136,064 1923 3,033,003 1924 6,178,505 1925 7,517,999 1926 7,054,056 1927 7,541,727 1928 9,631,033 1929 9,323,432 1930 9,710,297 1931 7,967,092 1932 7,195,324 1933 10,360,103 1934 9,681,316 1935 10,693,328 1936 11,260,905 1937 13,714,371 1938 16,474,085 1939 17,323,464 1940 18,654,779 1941 23,349,990 1942 34,504,434 1943 43,033,434
22 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Maarif Vekilliği Hususi Kalem, 030, 01, 90, 559, 4.
87
Tablo 16: İlköğretimde
Yıllara göre Türkiye genelinde okul, öğretmen, öğrenci sayıları
Yıllar Okul Sayısı Öğretmen Sayısı Öğrenci Sayısı
1923-24 4894 10238 341941 1924-25 5987 13822 390368 1925-26 5975 14309 406788 1926-27 6023 15810 437928 1927-28 6042 15194 461985 1928-29 6599 15178 477569 1929-30 6562 15308 469071 1930-31 6598 16318 489299 1931-32 6713 16973 523611 1932-33 6733 15064 567963 1933-34 6345 15123 591169 1934-35 6402 15083 647501 1935-36 6275 14949 688100 1936-37 6123 14698 711728 1937-38 6700 15775 764691 1938-39 7862 17720 813532 1939-40 9417 19047 905139 1940-41 10582 20564 955957 1941-42 12516 20687 961659 1942-43 11156 21424 972093
88
Tablo 17: Ortaöğretimde
Yıllara göre Türkiye genelinde okul, öğretmen, öğrenci sayıları
Yıllar Okul Sayısı Öğretmen Sayısı Öğrenci Sayısı
1923-24 72 799 5905 1924-25 64 720 10052 1925-26 68 760 11622 1926-27 68 791 15263 1927-28 78 698 19858 1928-29 78 815 23225 1929-30 82 982 25398 1930-31 83 1056 27093 1931-32 80 630 30316 1932-33 108 1390 35658 1933-34 119 1140 42522 1934-35 118 2354 46120 1935-36 18 2403 52496 1936-37 125 2648 62936 1937-38 140 2840 74107 1938-39 150 3402 84355 1939-40 155 3744 92327 1940-41 159 3660 102839 1941-42 170 3714 101111 1942-43 185 3788 93038
89
Tablo 18: Liselerde
Yıllara göre Türkiye genelinde okul, öğretmen, öğrenci sayıları
Yıllar Okul Sayısı Öğretmen Sayısı Öğrenci Sayısı
1923-24 23 513 1241 1924-25 19 555 2234 1925-26 21 671 2748 1926-27 19 563 3152 1927-28 19 594 3819 1928-29 20 510 4168 1929-30 19 578 4746 1930-31 22 637 5699 1931-32 25 1637 6840 1932-33 62 1827 7843 1933-34 71 1315 9876 1934-35 68 1044 10113 1935-36 65 1029 13876 1936-37 68 1050 17508 1937-38 68 1164 21000 1938-39 74 1314 24582 1939-40 77 1499 26401 1940-41 79 1455 27387 1941-42 81 1497 30035 1942-43 80 1662 30749
90
Tablo 19: Teknik Öğretim’de Yıllara göre Türkiye genelinde okul, öğretmen,
öğrenci sayıları
Yıllar Okul Sayısı Sayısı
Öğretmen Sayısı
Öğrenci
Kız Enstitüleri 1940-41 15 303 2522 1941-42 20 359 2909 1942-43 28 397 3896
Erkek sanat Okulları 1940-41 10 186 4160 1941-42 10 234 5763 1942-43 15 348 7217
Yapı Sanat Okulları 1940-41 3 36 353 1941-42 3 36 439 1942-43 3 42 596
Orta Ticaret Okulları 1940-41 4 32 1337 1941-42 1 23 1220 1942-43 4 34 1479
Ticaret Liseleri 1940-41 3 44 529 1941-42 6 66 753 1942-43 9 84 1479
91
Tablo 20: Üniversite ve Yüksek Okullarda
Yıllara göre Türkiye genelinde okul, öğretmen, öğrenci sayıları
Yıllar Okul Sayısı Öğretmen Sayısı Öğrenci Sayısı 1935-36 16 743 7478 1936-37 17 796 8544 1937-38 17 837 9558 1938-39 17 855 10390 1939-40 17 1013 12325 1940-41 19 783 13841 1941-42 19 800 15304 1942-43 19 806 16601
Tablo 21: Köy Enstitülerinde
Yıllara göre Türkiye genelinde okul, öğretmen, öğrenci sayıları
Yıllar Öğrenci Sayısı
1939-40 3000 1940-41 6000 1941-42 9000 1942-43 12000
Cumhuriyetin ilân edildiği sıralardaki okur-yazar nüfus ve bunun genel
nüfusa olan oranı konusunda ise veriler mevcut değildir. Türkiye'de genel nüfus
sayımı ilk kez 1927'de yapılmış, Türkiye nüfusu 13.648.000 olarak tespit
edilmiştir.23
1927'de yapılan ilk nüfus sayımındaki yüzde 10.6’lık okur-yazar oranının,
1923'te aşağı yukarı aynı düzeylerde bulunduğunu göz ardı etmemek gerekir.
Cumhuriyete geçişte kadınların ve kızların yüzde 98'i ümmî olmak üzere, 12
milyon nüfusun ancak 1 milyonunun okur-yazar olduğu tahmin ediliyor. Ayrıca bu
yıllarda 355 bin civarındaki çocuk ve genç, imkânları ve şartları birbirinden çok
farklı, fakat ortak adları “mektep” olan eğitim kurumlarına devam edebiliyordu. Bu
dönemde görevdeki 12 bin öğretmenin, en iyimser tahminlerle ancak 3-4 bini
23 M. Özodaşık, a.g.e., s. 191.
92
Muallim Mektebi, Sultani ve İdadi çıkışlı olup, diğerleri medreseden yetişme veya
ilkokul öğretmeniydi.24
Bu dönemde okul başına düşen öğrenci sayısı; ilkokullarda 70, ortaokul
ve liselerde 75, mesleki ve teknik okullarda 102, fakülte ve yüksekokullarda ise 324
kişidir. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı ise; ilkokullarda 33, genel ortaokul ve
genel liselerde 5, mesleki ve teknik okullarda 11, fakülte ve yüksekokullarda 9
kişi kadardır.
Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı’nın bu dönemde en önemli
uğraşı “ilköğretimi genelleştirmek” olmuştur. Çünkü o yıllarda ilkokullar genellikle
şehir veya büyük ilçelerde bulunmaktadır. Türkiye'deki köyler 40 binin üzerindedir.
Genel nüfusun yüzde 80'den fazlasını ise köylerde oturan halk teşkil etmektedir.
Bu nedenle ilköğretim meselesi Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim siyasetinin
temelini teşkil etmiş, orta ve yükseköğretim 1930’lara kadar ikinci plânda
kalmıştır. Öncelikle Türkiye nüfusunun okur-yazar oranının yükseltilmesi
gerekiyordu. 1923-32 yılları arasında ilkokul sayılarının ve ilkokul öğretmeni
miktarının sürekli artışına karşılık, diğer öğretim sahalarında büyük bir gelişme
görülmemesi bu zaruretlerin sonucudur.25
Orta ve yükseköğretimde Cumhuriyetin ilk yıllarında izlenen siyaset,
mevcut okulları öğretmen ve ders araçları bakımından kuvvetlendirmek, bu
okullara öğretmen yetiştirmek ve sonra da yeni okul açma politikalarıdır.
Millî Mücadele yıllarının zor şartlarında dahi önem verilen halk eğitimi26
meselesi, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren genel eğitim siyaseti içinde önemli
bir yer işgal etmiştir. Güzel sanatlar, Türk el sanatları ve eski eserlerin korunmasının
yanı sıra, yayın faaliyetleri de Millî Eğitim siyasetinde önemli bir yer işgal eden
24 N. Sakaoğlu, Cumhuriyet Dönemi Eğitim Tarihi, İstanbul, 1992, s. 22. 25 M. Özodaşık, a.g.e., s. 191, 192. 26 Y. Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, s. 366.
93
diğer faaliyetlerdendir. Bu ihtiyaçlar içinde yeni dönemin eğitim politikasını
yürütmek üzere, Millî Eğitim Bakanlığı 1926'dan itibaren teşkilatlanmaya başlamış,
bu teşkilat daha sonraları ihtiyaçlara uygun olarak geliştirilmeye çalışılmıştır.
Okul sistemi, insanların belli yaş dönemlerinde gösterdikleri ortak davranış
özelliklerine uygun olarak düzenlenmiş ve eğitim programları ile öğretim yöntemleri
insan gelişiminin özelliklerine uygun olarak biçimlendirilmiştir. Örgün eğitim
sistemini oluşturan okulların; anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite olmak
üzere aşamalı sıralanışı, ilk çocukluk (3-6 yaş), çocukluk (6-11 yaş), erinlik (12-14
yaş), ergenlik (15-18 yaş) ve gençlik (19-24 yaş) olarak adlandırılan gelişim
dönemlerinin bir yansımasıdır. Bu yönüyle okul, nesillerin belirli amaçlar
çerçevesinde yetiştirilmesinde etkili olan temel bir kurumdur. Cumhuriyet
döneminde yeni bir anlayışla hizmet veren ve yeni kurulan devletin prensipleri
doğrultusunda modern eğitim programları ile insan yetiştiren eğitim kurumları, Türk
toplumunun şekillenmesinde önemli rolü olmuştur.27
Cumhuriyet döneminin başında öğretmenler ve onların meslekî kuruluşları
kentlerde, köylerde, İrşat Heyetleri adı altında halkı aydınlatma çalışmaları yapmışlar,
halka devrimlerden bahsetmişler, okuma yazma öğretmişlerdir (1925-1928). 1928
sonlarında, Mustafa Necati'nin Bakanlığı sırasında Lâtin harflerinin kabul edilmesi
üzerine28 halka okuma yazma öğretmek için Millet Mektepleri kurulmuştur. 1930'lardan
itibaren köylerde yetişkinlere okuma yazma öğretmek için Halk Okuma Odaları
açılmıştır. 1930'lardan sonra, Cumhuriyet devrimlerini halka daha iyi anlatmak, onları
daha iyi korumak ihtiyacı ortaya çıktı. Atatürk, bütün Cumhuriyetçi kuvvetlerin bir
araya toplanmasını istiyordu. Bu amaçla, o zamana kadar önemli siyasal ve kültürel
hizmetler yapmış Türk Ocakları kaldırılarak (Nisan 1931), Halk Evleri kuruldu.
Öğretmen derneklerinin de güçlerini bu yeni kuruluşlara aktarmaları istendi ve hemen
hepsi bu amaçla kapatıldı. Çoğunlukla öğretmenlerin görev aldığı Halk Evlerinde şu
çalışma şubeleri vardı: 1. Dil, Edebiyat, Tarih 2. Güzel Sanatlar 3. Temsil 4. Spor 5.
27 M. Özodaşık, a.g.e., s. 207. 28 Daha fazla bilgi için bkz., M. Şakir Ülkütaşır, Atatürk ve Harf Devrimi, Ankara, 1991.
94
İçtimaî yardım 6. Halk dershane ve kursları 7. Kütüphane ve yayın 8. Köycülük 9. Müze
ve sergi. Halk Evleri, belirtilen alanlarda çok önemli etkinlikler gösterdiği gibi,
Cumhuriyet ilkeleri ile Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini de yaymayı amaç
edinmişlerdi. 1932'de 24 Halk Evi ve 34.000 üyesi varken 1938'de 209 Halk Evi ve
100.000'den fazla üyesi vardı. 1938'de bu kurumlara konferans, sergi, tiyatro,
kütüphane vs. için 7 milyona yakın yurttaş gelmiştir.29
4.2.2. Millet Mektepleri
Türk Milli Eğitim sisteminin, toplumun sosyal ve ekonomik gelişmesine
paralel olarak düzenlenmesi için yapılan çalışmalar Milli Mücadele Dönemi’nden
başlayarak devam etmiştir. 1928 Harf İnkılabı, Türk Kültür Tarihi’nin en önemli
atılımlarından biri oldu.30 Okuma yazmayı büyük ölçüde kolaylaştıran bu inkılabın
hedefi yeni Türk harflerini kısa bir zamanda geniş halk kitlelerine benimsetmek ve
öğretmekti. İşte “Millet Mektepleri Teşkilâtı” bu amaçla kurulmuştur.31
Millet Mektepleri, 16-45 yaş arasında binlerce kadın ve erkeği çatısı altına
toplamıştır. Dersler çoğunlukla akşamları yapılmış ve dört ay sürümüştür. Sabit ve gezici
olarak ikiye ayrılan bu okulların iki sınıfı vardı: A sınıfında daha çok okuma yazma
öğretimi üzerinde duruluyor, B sınıfında ise Kıraat, Tahrir, Hesap, Ölçüler, Sağlık
Bilgisi, Yurt Bilgisi'ne ağırlık veriliyordu. Bu okulları bitirenlere Atatürk'ün Anayasa
metnini hediye etmesi, “vatandaşlık eğitimi” bakımından anlamlıdır. Millet
Mekteplerinden 1928-1950 arasında 1,5 milyondan fazla yetişkin belge almıştır. Fakat
hareketin en yoğun çalışma dönemi ilk 5-10 yıldır. 1927'de halkın % 10,7'si okur
yazarken bu oran 1935'de % 19,5'e, 1940'da % 22,4'e yükselmiştir. 1928'de Atatürk,
Başöğretmen unvanıyla bizzat kendisi kara tahta başında halka okuma yazma
29 Y. Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, s. 366. 30 Sami N. Özerdim, Harf Devriminin Öyküsü, Ankara, 1962, s. 36 vd. 31 Ufuk Ataş, Millet Mektepleri (1928-1935), yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir, 2003, s. 129 vd.
95
öğretmiştir. Böylece kendi kendine yetebilen Türk vatandaşlarının oluşumuna da
büyük katkı sağlanmış oluyordu.32
1928-1935 Dönemi’nde Türkiye genelinde toplam 60.373 adet dershane
açılarak, Cumhuriyet kuşağını yetiştirmeye katkı sağlamıştır. 2.235.222 vatandaş
okuma yazma öğrenmek için Millet Mektepleri’ne kayıt olmuş, bunların 1.197.537’si
(%54) yeni Türk harfleriyle yazabildiklerini sınavlar sonucunda gösterip mezuniyet
belgesi almaya hak kazanmıştır.33 Millet Mektepleri için 1928-1935 yıllarını
kapsayan dönemde toplam 2.619.439 lira para harcanmıştır. Bu paranın 1.985.705
lirası görevlilerin maaş ve ücretleridir. Geriye kalan 633.734 lira ise diğer masraflar
için harcanmıştır.34
32 Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, Alfa Yayınları, İstanbul, 2001, s. 366. 33 Başvekâlet İstatistik Umum Müdürlüğü, Millet Mektepleri Faaliyeti İstatistiği (Maarif 1928-1935), Hüsnütabiat Matbaası, İstanbul, 1935, s. 70,71. 34 BİUM., age., s. 80.
96
Tablo 22: Millet Mektepleri’nin 1928-1935 Yılları arasındaki Eskişehir ili
ilgili istatistikleri:35
Dershane Adedi Devam Eden Sayısı
A B
Öğretmen
Adedi A B
Yıllar
E K Ç T E K T E K T E K T
1928-1929 27 7 - 34 39 7 46 1402 357 1759 505 - 505
1929-1930 22 18 - 40 38 28 66 993 969 1962 545 367 912
1930-1931 9 7 - 16 18 14 32 506 328 834 200 75 275
1931-1932 8 6 - 14 13 12 25 128 154 282 225 32 257
1932-1933 7 6 - 13 9 6 15 132 104 236 24 - 24
1933-1934 3 5 - 8 4 7 11 119 143 262 68 32 100
Şehi
rlerd
e
1934-1935 2 2 - 4 2 2 4 94 47 141 24 - 24
1928-1929 68 - - 68 68 - 68 3209 - 3209 - - -
1929-1930 74 73 - 147 104 103 207 4633 4419 9082 109 101 210
1930-1931 45 14 - 59 59 16 75 1201 783 1984 317 130 447
1931-1932 13 2 - 15 17 2 19 331 70 401 93 - 93
1932-1933 9 1 - 10 12 1 13 282 54 336 60 20 80
1933-1934 55 44 - 99 58 - 58 1584 1175 2759 471 59 530
Köy
lerd
e
1934-1935 30 1 - 31 31 - 31 599 337 936 189 19 208
1928-1929 95 7 - 102 107 7 114 4611 357 4698 505 - 505
1929-1930 96 91 - 187 142 131 273 5626 5388 11014 1554 1368 3021
1930-1931 54 21 - 75 77 30 107 1707 1111 2818 517 205 722
1931-1932 21 8 - 29 30 14 44 459 224 683 318 32 350
1932-1933 16 7 - 23 21 7 28 414 158 572 84 20 104
1933-1934 58 49 - 107 62 7 69 1703 1318 3021 539 91 630
Topl
am
1934-1935 32 3 - 35 33 2 35 693 384 1077 213 19 232
35 BİUM., age., s. 30, 31.
97
Dershanelere
Devam Edenlerden
Dışarıda Özel Ders
Görenlerden
Toplam
A B A B A B Yıll
ar
E K T E K T E K T E K T E K T E K T
1928
1929
257 116 373 337 - 337 - - - - - - 257 116 373 337 - 337
1929
1930
841 828 1.669 420 316 736 - - - - - - 841 828 1.669 420 316 736
1930
1931
344 254 598 128 69 197 - - - - - - 344 254 598 128 69 197
1931
1932
87 92 179 77 28 105 10 - 10 20 - 20 97 92 189 97 28 125
1932
1933
13 45 58 21 15 36 - - - - - - 13 45 58 21 15 36
Şehi
rlerd
e
1933
1934
30 26 56 21 - 21 - - - - - - 30 26 56 21 - 21
1928
1929
131 - 131 - - - - - - - - - 131 - 131 - - -
1929
1930
3.928 3.878 7.806 859 857 1.716 - - - - - - 3.928 3.878 7.806 859 857 1.716
1930
1931
599 362 961 243 71 314 - - - - - - 599 362 961 243 71 314
1931
1932
171 50 221 60 - 60 - - - - - - 171 50 221 60 - 60
1932
1933
155 11 166 36 20 56 - - - - 3 3 155 11 166 36 23 59
1933
1934
754 336 1.090 236 49 285 - - - - - - 754 336 1.090 236 49 285
Köy
lerd
e
1934
1935
244 99 343 106 17 123 - - - - - - 244 99 343 106 17 123
1928
1929
388 116 504 337 - 337 - - - - - - 388 116 504 337 - 337
1929
1930
4.769 4.706 9.475 1.279 1.173 2.452 - - - - - - 4.769 4.706 9.475 1.279 1.173 2.452
1930
1931
943 616 1.559 371 140 511 - - - - - - 943 616 1.559 371 140 511
1931
1932
258 142 400 137 28 165 10 - 10 20 - 20 268 142 400 157 28 185
1932
1933
237 66 303 51 20 71 - - - - 3 3 237 66 303 51 23 74
1933
1934
767 381 1.148 257 64 321 - - - - - - 767 381 1.148 257 64 321
Topl
am
1934
1935
274 125 399 127 17 144 - - - - - - 274 125 399 127 17 144
* Tablonun Devamı
98
Tablo 23: Türkiye Geneli Toplam Masraflar:36
Maaş ve Ücret Diğer Masraflar Toplam
Yıllar Lira Lira Lira
1928-1929 670,407 211,101 881,508
1929-1930 553,445 200,806 754,251
1930-1931 420,610 121,814 542,424
1931-1932 194,364 57,648 252,012
1932-1933 93,774 29,202 122,976
1933-1934 42,273 9,287 51,560
1934-1935 10,832 3,876 14,708
Genel
Toplam
1985705
633734
2619439
Tablo 24: Millet Mektepleri için Eskişehir’de harcanan masraflar:37
Maaş ve Ücret Diğer Masraflar Toplam
Yıllar Lira Lira Lira
1928-1929 11,107 1,405 12,512
1929-1930 14,300 1,090 15,390
1930-1931 8,896 949 9,845
1931-1932 4,628 493 5,121
1932-1933 1,864 - 1,864
1933-1934 - 449 449
1934-1935 - 125 125
Genel
Toplam
40795 4511 45306
36 BİUM., age., s. 80. 37 BİUM., age., s. 75.
99
4.3. CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE ESKİŞEHİR’DE EĞİTİM
Eskişehir'de okuryazarlık oranı, 1935'te % 29’dur. Aynı yıl Türkiye
ortalaması % 17 dolayındadır. Okuryazarlık oranı, izleyen yıllarda düzenli biçimde
yükselerek 1975'te % 77'ye ulaşmıştır. Aynı yıl Türkiye genelinde bu oran % 62 idi.
Bu 40 yıllık gelişme süreci içinde, erkek ve kadın okuryazarlık oranları arasındaki
farklar da azalmıştır. Süreç boyunca bu farkın arttığı Türkiye geneline göre,
ilde değişik bir gelişme olmuş ve cinsiyet bakımından daha dengeli bir yapıya
ulaşılmıştır. Eskişehir'de 1975'te yaklaşık her 10 erkekten 9'u ve her 10 kadından
7'si okuryazardı.38
Tablo 25: Eskişehir’de Nüfusun Cinsiyete Göre Dağılımı (1935-2000)
Toplam
Erkek
Yıllar Kadın 1935 183.205 90.741 92.464 1940 206.794 103.378 103.416 1945 244.251 126.367 117.884 1950 276.164 141.759 134.405 1955 323.511 165.566 157.945 1960 368.827 189.790 179.037 1965 415.101 210.949 204.152 1970 459.367 231.671 227.696 1975 495.097 254.173 240.924 1980 543.802 275.608 268.194 1985 597.397 301.562 295.835 1990 641.057 321.928 319.129 2000 706.009 352.264 353.745
38 Yurt Ansiklopedisi, s. 2895, 2896.
100
Tablo 26: Eskişehir’de Nüfusun Okur Yazarlık Durumu (1935-2000)
Okuma Yazma Bilmeyenlerin Oranı
Okuma Yazma Bilenlerin Oranı
Yıllar Toplam Erkek
Kadın
Toplam Erkek
Kadın
1935 72,10 59,44 84,35 27,90 40,56 15,65 1940 62,67 47,97 77,37 37,33 52,03 22,63 1945 51,92 36,71 68,43 48,08 63,29 31,57 1950 48,53 33,99 63,52 51,47 66,01 36,48 1955 40,26 25,04 56,25 59,74 74,96 43,75 1960 42,10 28,99 56,08 57,90 71,01 43,92 1965 33,33 21,27 45,77 66,67 78,73 54,23 1970 28,01 17,78 38,44 71,99 82,22 61,56 1975 22,90 13,77 32,51 77,10 86,23 67,49 1980 19,48 11,30 27,88 80,52 88,70 72,12 1985 12,68 7,18 18,27 87,32 92,82 81,73 1990 10,83 5,78 15,91 89,17 94,22 84,09 2000 7,04 3,16 10,89 92,96 96,84 89,11
Tablo 27: Eskişehir’de Nüfusun Eğitim Durumu (Yüzde Dağılımı)
(1975-2000)39
Okuma Yazma
Bilmeyen
Okuma Yazma Bilen Fakat Okul
Bitirmeyen İlkokul Ortaokul Lise Yükseköğretim1975 33,31 9,31 46,27 4,25 4,78 2,08 1980 28,85 8,27 48,35 4,62 6,26 3,66 1985 18,17 7,73 55,74 5,77 8,60 3,99 1990 15,13 5,07 56,81 7,41 10,12 5,47 T
opla
m
2000 9,28 4,82 52,76 9,97 14,62 8,55 1975 17,96 10,90 54,63 6,22 7,02 3,29 1980 14,46 8,73 55,49 6,82 8,88 5,63 1985 8,56 6,65 58,85 8,22 11,75 5,97 1990 6,63 4,21 57,57 10,35 13,59 7,64 Er
kek
2000 3,25 3,20 49,04 13,75 19,77 10,99 1975 49,50 7,63 37,46 2,18 2,42 0,81 1980 43,50 7,80 41,09 2,38 3,59 1,65 1985 27,93 8,83 52,58 3,28 5,40 1,98 1990 23,60 5,94 56,05 4,48 6,64 3,30 Kadın
2000 15,14 8,39 56,37 6,29 9,62 6,19
39 Bu bilgiler, Devlet İstatistik Enstitüsü kayıtlarından alınmıştır. http://www.die.gov.tr.
101
2004-2005 Eğitim Öğretim Yılına Ait Sayısal Veriler40
Tablo 28: İl Genelinde Derslik Durumu
TÜR MERKEZ İLÇE TOPLAM Ana Okulu Derslik Sayısı 40 5 45
İlköğretim Okulları Derslik Sayısı
1813 954 2767
Orta Öğretim Derslik Sayısı 801 270 1071
Genel Toplam Derslik Sayısı 2654 1229 3883
Tablo 29: İL Genelinde Türlere Göre Derslik Grafiği
40 Bu bilgiler, Eskişehir Milli Eğitim Müdürlüğü internet sitesinden alınmıştır. http://www.eskisehirmem.gov.tr.
102
Tablo 30: İl Genelinde Öğretmen Durumu
ÖGRETMEN
MERKEZ İLÇE TOPLAM
Okulöncesi 180 13 193
İlköğretim 2796 886 3682
Orta Öğretim 1617 336 1953
Bağlı Kuruluşlar 28 2 30
Toplam 4621 1237 5858
Tablo 31: İl Genelinde Öğretmen Durumu
103
Tablo 32: İl Genelinde Öğrenci Durumu
TÜR MERKEZ İLÇE TOPLAM
Genel Toplam Öğrenci Sayısı 98558 22130 120688
İlköğretim Genel Müdürlüğü
Okulöncesi (Resmi+Özel) 3428 684 4112
İlköğretim Okulları (Resmi+Özel) 67459 17462 84921
Orta Öğretim Okulları Genel
Toplamı
27671 3984 31655
Orta Öğretim Genel Müdürlüğü 16005 1717 17722
Erkek Teknik Genel Müdürlüğü 7437 851 8288
Kız Teknik Genel Müdürlüğü 1612 656 2268
Ticaret Turizm Genel Müdürlüğü 1208 233 1441
Din Öğretimi Genel Müdürlüğü 574 177 751
Öğretmen Yetiştirme Ve Eğitim
Gn.Md.
0
350 350
Özel Öğretim Kurumları Genel
Müdürlüğü
835 0 835
Tablo 33: İl Genelinde Türlere Göre Öğrenci Sayısı
104
Tablo 34: İl Genelinde Okul Durumu
Okul Sayısı MERKEZ İLÇE TOPLAM
Anaokulu Sayısı 9 2 11
İlköğretim Okul Sayısı 133 132 265
Orta Öğretim Okul Sayısı 50 28 78
Toplam Okul 192 162 354
Tablo 35: İl Genelinde Okul Durumu Grafiği
105
4.3.1. Okulöncesi Eğitim
Okulöncesi eğitim zorunlu öğrenim çağına kadar olan çocukların zihinsel,
fiziksel, duygusal ve sosyal gelişmelerini, sistemli bir ortam içinde daha iyi
sağlayan, yeteneklerinin gelişmesine yardım eden, onları temel eğitime hazırlayan ve
temel eğitim bütünlüğü içersinde yer alan bir eğitim devresidir. Okul öncesi eğitim,
mecburi ilköğrenim çağına gelmemiş çocukların eğitimini amaçlar. Gelişen ülke ve
çalışma koşulları, bu kurumların, çocuğun eğitiminde aile ile birlikte rol oynamaya
başlamasına neden olmuştur.41 Türk eğitim sisteminde okulöncesi eğitimin
teşkilât yapısı 1913 tarihli “Tedrisat-ı İbtidaiyye Kanunu”na dayanmaktadır. Bu
kanun okulöncesi eğitim veren okulların ülkenin her yerinde açılmasını emreder.
Bu kanun yürürlüğe girdikten iki yıl sonra, 1915'de “Ana Mektepleri
Nizamnamesi” yayınlanmış ve bu yönetmelikle birlikte, anaokulu ve anasınıfının
açılmasına başlanmıştır. Ancak ülkenin içinde bulunduğu durum ve savaş
şartlarının getirdiği zorlanmalı ve sıkıntılı dönem, diğer eğitim kurumlarında
görülen aksamalar ve olumsuz gelişmeler, okulöncesi eğitim kurumlarını da olumsuz
yönde etkilemiştir. Bu sebeple okulöncesi eğitim Cumhuriyet döneminde dahi son
zamanlara kadar yavaş bir gelişme göstermiştir.42
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, Türkiye’de 38 ilde, 80 anaokulu
bulunuyordu. Bu okullarda toplam olarak 5880 öğrenci eğitilmekteydi. Ancak 1928
yılında ki Harf inkılâbı ile okuma-yazma seferberliğinin başlatılması, bütün yurtta
herkesin okur-yazar olması için çalışmaların ilköğretime ağırlık olarak kaydırılması
nedeniyle, anaokulları kapatılmıştır.43
41 M. Özodaşık, a.g.e., s. 207, 208. 42 Feyzi Öz, “Okul Öncesi Eğitim” Cumhuriyet Dönemi’nde Eğitim, İstanbul, 1983, s. 235-260. 43 Hasan Cicioğlu, Türkiye Cumhuriyeti’nde İlk Ve Ortaöğretim, Ankara, 1985, s. 22.
106
Okulöncesi eğitim kurumlarının amaç ve görevlerine baktığımızda, millî
eğitimin genel amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olarak yeniden geliştirildiği
görülür. Buna göre :
1. Çocukların dil gelişimine yardımcı olmak, dili rahatça ve düzgün olarak
kullanma alışkanlığı kazandırmak, Türkçe’yi doğru ve güzel konuşmalarını
sağlamak,
2. Çocuğa yaşadığı sosyal ve tabii çevrenin temel kavramlarını
kazandırmak,
3. Şarkı ve müzikli oyunlar yoluyla çocuğun duygusal ve estetik yönünü
geliştirmek,
4. Çocuğun zihinsel gelişmesini sağlayacak türden oyun ortamını yaratmak
ve eğitim programının uygulanmasını sağlamak,
5. Sağlıklı beden gelişimine hizmet edecek ölçüde serbest hareket imkânı
sağlamak,
6. Gerek arkadaşlarıyla, gerekse yetişkinlerle karşılıklı sevgi, saygı ve
güvene dayalı olumlu sosyal ilişkiler kurmasına yardımcı olarak, hür ve sorumluluk
sahibi bir kişiliğin gelişmesini sağlamak,
7. Boya ve kil gibi malzeme aracılığı ile çocukta yaratıcılığın ortaya
çıkmasına ve gelişmesine yardımcı olmak,
8. Çocuğun ilkokulda verilecek eğitimden yararlanabilmesi için temel
oluşturacak ön bilgilerin kazanılmasını sağlamak.
Yukarıda kısaca özetlemeye çalışılan bu amaçların gerçekleştirilmesi, bu
kurumların bina, oyun ve eğitim malzemesi ve burada çalışacak öğretmen ve
yardımcı eleman açısından uygun niteliklere sahip olmasına bağlıdır. Ancak,
Cumhuriyet'in ilk yıllarında ülkenin genel durumu göz önüne alındığında, içinde
bulunulan şartlar bu uygulamayı önemli ölçüde aksatmıştır.
107
4.3.2. İlköğretim
İlköğretim XIX. y.y.’dan itibaren, hemen hemen bütün ülkelerde devletin
genel hizmetleri arasına girmiştir. Türkiye’de bireylerin en azından temel bilgi ve
becerilerle donanımlı hale getirilmesi açısından ilkokulların, eğitim sistemini
oluşturan diğer eğitim kurumları arasında ayrı bir yeri ve önemi vardır.
Cumhuriyetin kurulmasından sonra ilkokulların yaygınlaştırılması, özellikle
devletin temel eğitim politikalarından biri olmuştur. İlkokullarda kazandırılan bilgi
ve beceriler, bir yandan bireyin hayata atıldığı zaman kendisi ve toplum için daha
üretken ve verimli olmasını sağlarken, diğer yandan da daha ileri eğitim
kademelerindeki öğrenmelerin temelini oluşturur.
İlköğretim eğitim sisteminin temel taşı olarak kabul edilir. İlköğretim, 6-14
yaş grubundaki öğrencilere temel beceri kazandırarak, onları hayata ve bir sonraki
eğitim kurumlarına hazırlayan bir eğitim devresidir. Bu eğitim kademesinde
bireylere toplum içinde diğer üyelerle uyum içinde yaşamaları ve hayatlarını daha
iyi bir biçimde sürdürmeleri için gerekli olan temel bilgi ve beceriler kazandırılır.
İlköğretimin ilk devresini oluşturan ilkokullarda çocuklara; modern hayat için
gerekli olan okuma-yazma, okuduğunu anlama, ana dilini doğru kullanma, temel
matematik işlemlerine dayalı problemleri çözme gibi becerilerle toplumun yaşama
kuralları öğretilir.44
İlkokul programlarımızda ilk önemli değişme Cumhuriyet kurulduktan iki
yıl sonra 1926 yılında yapılmış, bu yıldan itibaren “toplu öğretim sistemi”
ilkokullarımız için esas alınmış, 1926 ilkokul programı buna göre düzenlenmiştir.
İlkokul programımız 1936'da ve 1948'de yeniden bazı düzenlemelere tabii
tutulmuştur. Ayrıca 1929 yılında yayınlanan İlk Mektepler Talimatnamesi,
ilköğretimin kendine özgü amaçlarını da göstermiştir. Yapılan düzenlemeler 1926
ilkokul programını ve o programla getirilen toplu öğretim sistemini geliştirici yönde
olmuştur. Bütün bu düzenlemeler ilkokulu, psikoloji alanındaki buluşları ile öğretim
44 M. Özodaşık, a.g.e., s. 209, 210.
108
metodu, kültürel ve teknolojik alanlardaki yeni gelişme ve ihtiyaçlara cevap
verebilir bir düzeyde tutmak amacıyla yapılmıştır. Cumhuriyet döneminde,
ilköğretimdeki yenilik ve gelişmeleri bu programlar çerçevesinde
değerlendirmek gerekmektedir.
Cumhuriyetin İlk yılında toplam 61 ilkokul bulunan Eskişehir'de
okullaşma oranı, Cumhuriyetin getirdiği moral ve hamlelerle hızla yükselmeye
başlamıştır. İlkokul sayısı 1927'de 90’a 1945'de ise 281’e ulaşmıştır. Eskişehir’in
“eğitmen” uygulamasının ağırlıklı olduğu yerlerden biri olması 1940’lı yıllardan
itibaren Eskişehir’de köy okullarının sayısını ve kırsal kesimdeki çocukların
okullaşmasın hızla yükseltmiştir. Cumhuriyet'in i l k yıllarında ilkokul öğrenci sayısı
4.000'in biraz üstünde idi. izleyen beş yılda bu sayıda % 50'lik bir artış
gözlenmektedir. Bu dönemde tüm öğrenciler arasında kızların oranı daha düşüktü,
öğrencilerin % 52'si kent ilkokullarında okumaktaydı. 1960-1961 ders yılında 361'i
kırsal kesimde, 42'si de şehirlerde olmak üzere, Eskişehir'deki ilkokul sayısı 403'e
yükselmiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, kent okullarında
okuyanların ağırlıklı bir yer tutması, 1940’lı yıllara kadar sürmüş 1943'de toplam
ilkokul öğrencisinin yüzde 55'i kent, yüzde 45'i de kırsal kesimde yer alırken; bu
yıldan itibaren köy okullarına önem verilmesiyle bu oran tersine dönmüş,
1960’lı yıllarda kırsal kesimde öğrenci sayısı yüzde 54'ü bulmuştur.
Ancak hızlı kentleşmeye paralel olarak 1960’ların sonunda öğrenci ağırlığı
bakımından kırsal kesim ağırlığını yitirmeye başlamış 1970-1971 ders yılında
kentlerdeki 58 ilkokulda 32.607 öğrenci öğrenip görürken, kırsal kesimdeki 435
ilkokulda 32.848 öğrencilik potansiyelle dengeli bir durum ortaya çıkmıştır.
Sonraki yıllarda ise kırsal kesimde nüfusun hızla azalması, ilkokul öğrenci sayısının
da kentlerde ağırlıklı olmasına neden olmuştur, 1979-1980 ders yılında kentlerdeki
65 ilkokulda 39.505 öğrenci öğrenim görürken, kırsal kesimdeki 447 ilkokulda
öğrenim gören öğrenci sayısı 25.524'e düşmüştür.
109
Bu düşüş, 1987 yılı sonuna kadar ise çok daha farklı bir görünüm alarak
1980’e kadar artan okul sayısının da azalmasına yol açmıştır. Okulsuz köy
bırakmama eğilimi sonucu. 1979-1980 ders yılına kadar kırsal kesimdeki ilkokul
sayısı 447'ye ulaşırken 8 yıl içinde, öğrencisizlik nedeniyle 31 köy ilkokulu
kapatılmıştır. Buna karşılık kentlerdeki ilkokullar ise ihtiyaca cevap veremez bir
duruma gelmiştir. 1980'den 1987'ye kadar kent ilkokulları 65'den 85'e çıkmış,
ayrıca hemen hemen hepsinde ikili öğretimi uygulamasına geçilmiştir. 1987-1988
ders yılında kırsal kesimdeki öğrenci sayısı 19.265'e düşerken, kent
ilkokullarındaki öğrenci sayısı da 47.747'ye yükselmiştir. Bu gelişmeye paralel
olarak da kentlerde yeni ilkokullara ihtiyaç artmıştır.45
4.3.3. Ortaöğretim
Osmanlı İmparatorluğu döneminde günümüz ortaöğretim kurumlarının
fonksiyonunu yerine getiren eğitim kurumları, 19.yüzyılın ortalarında açılan
Sultanîlerdir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde devlet memuru ve üniversiteye
öğrenci yetiştirmek amacıyla açılan bu okullar, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra,
1925 yılında lise adını almıştır. 1950 yılına kadar geleceğin seçkin insanlarını
yetiştiren ve çoğunlukla büyük şehirlerde açılan bu okullar, çok partili dönemden
sonra Türkiye çapında süratle yaygınlaştırılmaya başlanmıştır. Türkiye'de
Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra ortaöğretimin ilk devresini oluşturan
ortaokullar, ilk on yıl yalnız liselere öğrenci yetiştiren kurumlar olarak hizmet
vermiştir. 1930 sonrasında orta dereceli meslek okullarının açılmasıyla ortaokullar,
öğrencileri hem belli bir mesleğe, hem de liseye hazırlayan kurumlar haline
getirilmiştir.
45 Cahit Işık, Kenan Şanlıer, Sosyo-Ekonomik Gelişmede Eskişehir Nereden Nereye?..., Eskişehir Ticaret Odası Yayınları, Yayın No: 2, Eskişehir, 1998; Yurt Ansiklopedisi, s. 2896, 2897.
110
Ortaöğretim, 12-17 yaş grubunu kapsayan, öğrencilere bir meslek
kazandırmayı ve onları yükseköğretim kurumlarına hazırlamayı amaçlayan eğitim
devresidir. Türkiye’de ortaöğretim kurumları genel olarak üçer yıllıktır.46
Ortaöğretimin en önemli fonksiyonu yükseköğretime öğrenci yetiştirmektir.
Yükseköğretimde verilen eğitim büyük ölçüde ortaöğretimde kazanılan bilgi ve
tecrübelere dayanmaktadır. Yükseköğretim kurumlarında öğrencilerin başarıları,
ortaöğretim kurumlarındaki eğitimin niteliğine bağlıdır. Bunun dışında ortaöğretim
kurumları bürokrasinin, sanayi kuruluşlarının, hizmet ve tarım sektörünün ihtiyacı
olan düzeydeki memur, teknisyen ve nitelikli işçi gibi ara insan gücünü yetiştirmede
önemli rol oynar.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından, ortaöğretimin amaçları geniş olarak ilk
defa 1927 yılında yayınlanan Lise ve Orta Mektep Talimatnamesi’nde açıklanmıştır.
Daha önce, 1923 tarihli olan “Sultanî Mektepleri Talimatnamesi”nde ortaöğretimin
amaçlarına değinilmemiştir. Bu konuda ayrıntılı bilgi için “Orta Tedrisat Dairesi”nin
611 / 8653 sayılı ve 15 11 1927 tarihli genelgesinde yer almaktadır.47 Dokuzuncu
Milli Eğitim Şurası'nın Devlet Planlama Teşkilatı'nca da benimsenen önerisiyle,
Talim Terbiye Dairesi Başkanlığı'nca 1982-1983 öğretim yılında, sekiz yıllık
temel eğitim okullarının tüm yurda yaygınlaştırılması kararlaştırılmıştı. Bu
amaçla Eskişehir'de 2 temel eğitim okulu açılması planlanmıştır.
4.3.3.1. Ortaokullar
1925'te Eskişehir' deki l ortaokulda 130'u erkek, 50'si kız olmak
üzere 180 öğrenci okuyordu. Bunu izleyen yıllarda ortaokul sayısı , yavaş
bir artışla 1955'te 7’ye, 1965'te 14'e çıkmıştır. Ortaokul sayısındaki asıl artış,
1965-1980 arasında olmuştur. Bu dönemde ortaokul sayısı 5 katına çıkarak,
46 Y. Kemal Kaya, İnsan Yetiştirme Düzenimiz, Ankara ,1984, s.151. 47 M. Özodaşık, a.g.e., s. 223.
111
70'e ulaşmıştır. Bu artışı, tümüyle söz konusu dönemde hızlanan kentleşme ile
açıklamak olanaksızdır. Çünkü, 1973'te sayıları 30'a çıkan ortaokullardan 16'sı
köylerdeydi. Bu durum, hem kırsal kesimde hem de kentlerde gözlenen daha
çok ortaokul açılması yolundaki toplumsal baskının, özellikle son on yılda
büyük bir ağırlık kazanmasının bir sonucudur. 1979-1980 öğretini yılında ilde
ilkokulu bitirenler arasından ortaokullara kayıtlarını yaptıran öğrenci oranlarının
yüksekliği, bu baskının sürmekte olduğunu göstermektedir. Gerçekten de
ilkokulu bitirenlerden ortaokula kayıtlarını yaptıran öğrenci oranı, ülke ölçeğinde
% 42 gibi çok düşük ve yetersiz bir düzeyde kalırken, bu oran Eskişehir'de %
56'ya yaklaşmaktadır. Ortaokula kayıt yaptıranlar arasında, erkeklerin oranı
daha fazladır ve % 70'e varmaktadır. Kaldı ki, ilkokuldan ortaokullara
geçenler bu sayılar ile de sınırlı değildir, imam hatip ve kız sanat ortaokullarına
giren öğrenciler de hesaba kat ı ld ığ ında, bu oranlar daha da
yükselmektedir. 1945-1980 arasında ortaokul öğrencilerinin sayısı 7,5 kat
artarak, 1980'de 21.000'i aşmıştır. Bu artışta erkeklerin oranı biraz daha
yüksektir.
Ortaokul öğretmenlerinin say ıs ında, 1955-1980 döneminde 5 kat
artış sağlanmıştır. Ne var ki bu, ortaokul öğrencilerinde özellikle son on yılda
görülen hızlı artışı karşılamaya yetmemektedir. Gerçekten de, 1979-1980 ders
yılında öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 40 olup, öğretimin niteliği eskiye
göre oldukça bozulmuştur.48
48 Yurt Ansiklopedisi, s. 2897.
112
Tablo 36: Orta Mektep Ders Çizelgesi (1931) 49
DERSLER Birinci
Sınıf ikinci Sınıf
üçüncü Sınıf
Türkçe 5 6 4
Tarih 2 2 3
Coğrafya 2 2 1
Yurt Bilgisi 1 1 1
Hayvanat - 2 2
Nebatat - 2 -
Arziyat - - 1
Fizyoloji ve Hıfzıssıhat - - 3
Fizik - 2 2
Kimya - 2 2
Riyaziye S 4 4
Fen Bilgisi 3 - -
Yabancı Lisan 5 5 5
El yazısı 1 1 1
Resim 2 2 1
Musiki 2 1 1
Jimnastik 2 2 1
Askerlik Dersleri (Erkeklere)
-
2
2
Çocuk Bakımı (Kızlara)
-
- *
Serbest Zaman* 3 1 2
TOPLAM 34 34 34
*Serbest zamanlar, öğretmenler meclisinin kararı ile Fen Bilgisi, Fizik, Kimya ve Tabiiye dersleri laboratuarlarına sırayla alınacaktır. Kızların birinci ve ikinci sınıflarında birer saatlik dikiş dersleri içinde bu zamanlar kullanılacaktır.
49 H. A. Yücel, a.g.e., s.141.vd.
113
4.3.3.2. Liseler
Eskişehir 1925'te il merkezi olmuştur. Daha önce ilde, aşağı-yukarı
tüm il merkezlerinde görülen idadi ya da sultani yoktu. 1925'te Eskişehir'de ilk
lise, ortaokuldan dönüştürülmüştür. Bu lise, Köprübaşı Meydanı'ndaki ahşap
bir yapıda sınırlı öğretmen kadrosu ile öğretime başladı. 50 Bugün Atatürk
Lisesi olarak bilinen Eskişehir Lisesi’nin, ilin eğitim ve kültürel yaşamına
katkısını görebilmek için, 1938'de Cumhuriyetin 15. yılı nedeniyle yayınlanan
bir kitaptaki şu sözlere bakmak gerekir.
“1925 yılında Eskişehir'de bir orta mektep ve bu orta mektepte 180
talebe vardı. Bu talebelerin 130'u erkek ve 50'i kızdı. Grafik birden bire yükseldi.
1932 senesinde Eskişehir Lisesi'nin erkek talebesi 550’ye ve kız talebesi 150'ye
çıktı. Sürçmez ve şaşmaz sistemlerle ilerleyen kültür hamlemiz, verimini günden
güne artırdı ve Eskişehir Lisesi'nde talebe mevcudu, 1933'de 925'e, 1934'de
1000'e. 1935'de 1085'e. 1937-1938 tedris devresinde ise 980e ulaştı. Eski devrin
esir ve yılgın kız çocuğu nakam anasının dizleri dibinde gözyaşı dökmeye ve hamur
yoğurmaya mahkum iken o; 1936' da 50 sayılı bir ilgi talibi olarak rahlenin önüne
geçti. 1938'de ise 260 rakamı ile yarınki Türkiye'nin ufkuna bir gün gibi doğdu.
Lise, eskiden Köprübaşı meydanında, ahşap bir binanın çatısı içine sığınan
mahdut kadrosu ile mini mini ve düpedüz bir orta mektepti. Bugün aynı
müessese, şehrin en havadar bir çevresinde, göz ve kalbe ilk defa çarpan bir irfan
abidesi olarak tecessüm etmiş bulunmaktadır. Tam ve muntazam teşkilatı, ders
levazımı, konforlu sınıfları, jimnastik, spor ve teneffüs aletleri ile bu yapı,
Eskişehir sosyal muhitine yeni ve yaratıcı bir kudretin doğuşunu
müjdelemektedir.”51
1954-1955 ders yılına kadar tek lisenin bulunduğu Eskişehir'de lise sayısı
1964-1965 ders yılında 4'e ulaştı. Lise sayısındaki patlama, ülke genelinde olduğu
gibi kalkınma planlarının uygulanması ile 1965 yılından sonra gerçekleşti ve
50 Yurt Ansiklopedisi, s. 2897. 51 Cumhuriyet’in 15. Yılında Eskişehir, Haz. CHP. Yönetim Kurulu, 1938.
114
1979-1980 ders yılında 22'ye ulaştı. Aynı dönemde, hem öğretmen, hem de kız
öğrenci sayısında da dikkati çekecek bir gelişme oldu.
Öğretmen artışları 1955-1965 döneminde öğrenci artışının gerisinde
kalmıştır. Bu yüzden, dönem başında öğretmen başına 23 öğrenci düşerken,
1965'te bu sayı 50'ye yükselmiştir, öğretmen sayısındaki hızlı artış, 1965
sonrasında gerçekleşmiş, öğretmen başına öğrenci sayısı 13'e düşmüştür. Ayrıca,
öğretmenlerin büyük bölümünün kadrolu oluşu, eğitimin niteliğini olumlu yönde
etkilemektedir.52
1979'da ortaokul bitirenlerin yansından biraz fazlası genel eğitim
liselerine kayıtlarını yaptırırken, aynı yıl, ortaokullardan liselere geçişin
Türkiye'de yüzde 63 olduğu düşünülürse, Eskişehir'de liselere ilginin az olduğu
görülür. Bu da. ildeki mesleki ve teknik eğitim veren lise düzeyindeki okullara
ilginin daha çok olmasından kaynaklanmaktadır. Genel öğretim liselerinde
okuyan öğrenci sayısı, ortaokul sayısındaki artışa dayalı olarak büyük ölçüde
artarken, özellikle kız öğrenci sayısındaki artış rekor düzeye varmış. 1987-1988
ders yılında kız öğrenci sayısı, erkek öğrenci sayısını geçmiştir. 1964-1965 ders
yılındaki toplam 1952 öğrencinin yalnızca 490'nı kızlar oluştururken, 1979-1980
ders yılında 9.332 öğrencinin 3.949'unu kızlar oluşturmuştur. 1987-1988 ders
yılında ise liselerde okuyan erkek öğrenci sayısı 4.426 iken. kız öğrenci sayısı
4.978'e ulaşmıştır.53
52 Yurt Ansiklopedisi, s. 2897. 53 Işık, Şanlıer, a.g.e., s.32
115
Tablo 37: Lise Sınıflarının dersleri (1931)54
üçüncü Sınıf
DERSLER Birinci Sınıf
ikinci Sınıf
Fen Edebiyat
Edebiyat - 3 2 5
Felsefe ve içtimaiyat - 2 2 6
Tarih 2 2 2 3
Coğrafya 2 2 1 1
Riyaziye 5 4 9 2
Tabiiye 3 2 1 1
Fizik 3 2 2 1
Kimya 3 2 2 1
5 5 5 5 1. Yabancı Lisan 2. Yabancı Lisan 3 3 2 3
Jimnastik 1 1 1 1
Askerlik (Erkeklere) 1 2 2 2
Yurt Bilgisi 1 1 - -
Serbest zaman 2 3 3 3
TOPLAM 34 34 34 34
54 H. A. Yücel, a.g.e., s.141.vd.
116
4.3.3.3. Mesleki ve Teknik Öğretim
Cumhuriyet döneminin başında Türkiye'de sanayinin ve teknolojinin yok
denecek kadar az olması, mesleki ve teknik eğitimin de sınırlı gelişmesine neden
olmuştur. Mesleki ve teknik eğitim; mesleki ve teknik alanda sanayi için gerekli ara
insan gücünün yetiştirilmesine yönelik çaba sarf eder. Bir anlamda teknisyen
kadronun yetiştirilmesini amaçlar. Orta dereli okullar seviyesinde eğitim veren
kurumlardır.55 Bu alanda atılan ilk adım, 1927 yılında çıkarılan bir yasa ile, il ve
belediye idaresi sorumluluğundaki mesleki ve teknik liselerin Maarif Vekaletine
bağlanmasıdır. Bu yasadan sonra Maarif Vekaleti içinde Mesleki ve Teknik Genel
Müdürlüğü kurulmuş ve yeni okullar açılmasına yönelik çalışmalar başlamıştır. 1927-
37 yılları arasında erkek sanat okullarının sayısı 9'dan 11’e, kız sanat okullarının
sayısı ise 2'den 13'e çıkarılmıştır. Ayrıca bu okullara öğretmen yetiştirmek amacıyla
bir yandan yurt dışına öğrenciler gönderilirken, diğer yandan da yurt dışından
öğretmenler getirilmiştir.56 Cumhuriyetten önce birçok meslek okulu kurulmuşsa da,
mesleki eğitim Devletin eğitim politikası arasında yer almamıştır. Bu dönemde
mesleki eğitim yerel gruplar tarafından kurulmuş ve yönlendirilmiştir. Özellikle Ahilik
ve Lonca teşkilatlarının mesleki eğitimde büyük basanlar ve ilerlemeler kaydettiği
görülür.
Cumhuriyetin ilk yıllarında eğitim ve öğretim alanının merkezi, ilköğretim
ve okuma yazma seferberliği olduğundan, mesleki ve teknik eğitime yeterince ağırlık
verilmediği söylenebilir. Ancak bu alanda yapılan çalışmalar da küçümsenmemelidir.
Meslek okullarının geliştirilmesi konusunda yurt dışından getirilen uzmanların
raporlarından yararlanılmış ve bu raporlara göre mesleki ve teknik eğitimin
modernleştirilmesine gidilmiştir. 1940 yılında Türkiye’de sanayinin kurulmasıyla
birlikte, mesleki ve teknik eğitimde büyük gelişmeler kaydedilmiştir. Buna göre
mesleki ve teknik eğitimin amaçlan Millî Eğitim Bakanlığı tarafından şöyle
belirtilmektedir : 55 Hıfzı Doğan, “Mesleki ve Teknik Eğitim”, Cumhuriyet Dönemi’nde Eğitim, İstanbul, 1983, s. 45. 56 M. Özodaşık, a.g.e., s. 228.
117
“Yeni Türk maarifinde mesleki öğretimin ilk hedefi, memleketin ekonomik
durumunda doğrudan doğruya veya bilvasıta müspet tesir yapacak, hayata bağlı ve
ihtiyaçlarına cevap verecek müesseseler kurmaktır. Her nevi istihsal maddelerini
ve mamullerini kemiyetçe arttırmak ve keyfiyetçe de yükseltmek, ancak istihsal
ve imal edenlerin umumi seviyelerim yükseltmek, meslek bilgilerim ve
maharetlerini artırmakla mümkündür. Millî endüstri hareketlerimizde muvaffak
olabilmek için kurduğumuz fabrikaları yüksek mühendis, teknisyen mühendislerin
ve kalifiye işçilerin eline bırakmak, genişleyen sınai iş hacminin ihtiyaçlarına
cevap verebilmek mecburiyetindeyiz, bunun için de yüksek mühendise,
teknisyen mühendise ve kalifiye usta ve işçiye muhtacız. Türk ordusu,
modernleşen her modern ordu gibi motorunu kendi yapan ve kullanan kitleler ister.
Her memlekette ekonomik nizam içinde mühim bir mevki alan küçük endüstri
mensupları da bu tarzda umumi seviye ve mesleki bilgi bakımından
kuvvetlenmeğe mecburdur”.57
Eskişehir'de geleneksel bakım ve onarım sanayi üzerine oturmuş bir
imalat sanayi gelişmiştir. Yarım yüzyıllık bir geçmişi olan "lokomotif ve cer atölyesi",
seker fabrikasının makine atölyesi gibi kuruluşlar, nitelikli işgücü gereksiniminin
ilde çok erken bîr tarihte başlamalına yol açmıştır. Nitelikli işgücü gereksinimi,
sanayinin gelişimine koşut olarak hızla artmaktadır, imalat sanayindeki faal
nüfus, 1975'te % 9 dolayına varmıştır, öte yandan,Orta Anadolu'da Ankara'dan
sonra ikinci büyük bölgesel merkez olması nedeniyle, Eskişehir, çevre illerin
mesleki ve teknik öğrenim gereksinimine de yanıt vermektedir. 1940'a değin l mesleki
ve teknik öğretini kurumunun bulunduğu Eskişehir'de, bu okulların sayısı 1945'te 7'ye
çıkmış, izleyen 35 yıllık dönemde de düzenli bir araş eğilimi göstermiştir. 1980'de
ilde bu türden 29 öğretim kurumu vardı.
57 H. Cicioğlu, a.g.e., s. 243.
118
Tablo 38: 1979-1980 öğretim yılında, Eskişehir'de etkinliklerini sürdüren
mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarındaki öğrenci ve öğretmen sayıları:
Okulun Adı Öğrenci Sayısı Öğretmen Sayısı
Altı Sınıflı öğretmen Lisesi (1) 689 39
İmam Hatip Lisesi (3) 391 70
Kız Meslek Lisesi (3) 810 80
Endüstri Meslek Lisesi (4) 2.571
Motor Meslek Lisesi (1) 587 45
DDY Meslek Lisesi 393 56
Teknik Lise (2) 431 14
Ticaret Lisesi (2) 1.619
Akşam Ticaret Lisesi (1) 589 15
Sağlık Meslek Lisesi (3) 347 42
İmam Hatip Ortaokulu (4) 1.783
Kız Sanat Ortaokulu (3) 112 6
Sağlık Okulu (1) 179 *
(*) Öğretmenleri, Sağlık Meslek Lise’sinde gösterilmiştir.
1979-1980 Öğretim Yılında, Eskişehir'de mesleki ve teknik ortaöğretim
kurumlarında okuyan toplam öğrenci sayısı 10.500'e ulaşıyordu. bununla
birlikte, bu öğretim kurumlarında okuyan öğrencilerin tümünün Eskişehir’den
olmadıkları açıktır. söz konusu okullardan, öğretmen, sağlık, devlet demiryolları,
motor meslek liseleri, her ilde bulunmayan ve başka illerdeki öğrencilere de açık
olan bölge öğretim kurumlarıdır. mesleki ve teknik öğretim kurumlarındaki öğrencilerin
yarısına yakını (% 48,8), teknik nitelikteki lise ve ortaokullarda, % 30,7’si öğretmen,
ticaret ve sağlık lise ve ortaokullarında; % 20,5'i de imam-hatip ortaokulları ve
liselerinde okumaktadır.
119
Eskişehir'deki Mesleki Ve Teknik Ortaöğretim kurumları arasında,
sonradan Yunus Emre Öğretmen Lisesi adını alan Kızılçullu Köy Enstitüsü ve
Eskişehir Teknik Ve Endüstri Meslek Lisesi'nin özel bir yeri vardır.
Bunlardan Öğretmen Lisesi, 17 Nisan 1940'ta Kabul edilen yasa île Çifteler
Köy Enstitüsü adıyla kurulmuştur. Enstitü, Eskişehir-Ankara yolu üzerinde, îl merkezîne
45 km uzaklıktaki Mahmudiye Köyü'nde kurulmuştu. Okulun, bitkisel
üretimîn çeşitli türleri ve hayvancılığa elverişli 5.000 dönümlük toprağı vardı.
Eskişehir’de Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi adı altında çalışmalarını
sürdüren teknik ortaöğretim kurumu ise, 1942-1943 öğretim yılında açılmıştır.
Çalışmalarına tesviyecilik, demircilik, marangozluk bölümleriyle başlamış olan okul,
1944'te geniş bir alan üzerine kurulan bugünkü yapılarına taşınmıştır. 1963-1964 öğretim
yılında 220 öğrencilik bir pansiyon eklenmiştir. Başlangıçta Sanayii Mektebi
adını taşıyan bu kurumun adı, daha sonra Erkek Sanat Okulu olarak değiştirildi.
1960'ların sonlarında ise, atölyelerin ağırlığı azaltılarak, genel öğretime daha çok yer
verilen bölümü, Endüstri Meslek Lisesi adını aldı. 1968-1969 öğretim yılında okulun
bünyesinde 4 yıllık bir teknik lise açıldı. Teknik Lise ile Endüstri Meslek
Lisesi'nin 1. sınıflarında ortak öğretim yapılmakta, ikinci sınıfta öğrenciler başarı
derecelerine göre bu iki öğretim kurumundan birine ayrılmaktadır. 1982'de Eskişehir Teknik
ve Endüstri Meslek Lisesi'nde tesviye, metal işleri, ağaç işleri, elektrik, elektronik, makine
model, döküm, makine ressamlığı, sıhhi tesisat ve kalorifercilik bölümleri vardı.
Mesleki ve teknik öğretim alanında öğretmen artışları, 1970-1980 döneminde
gerçekleşmiş ve önemli bir nicel gelişme sağlanmıştır. Ancak bu gelişme, eğitimin niteliğini
öğretmen başına düşen öğrenci sayısı açısından fazla değiştirmemiştir. Gerçekten de, 1960
ve 1980 başlarında, öğretmen başına düşen öğrenci sayıları (18 ve 17) hemen hemen
aynıdır, öğretmenlerin büyük bir bölümü kadroludur.58
58 Yurt Ansiklopedisi, s. 2897, 2898.
120
4.3.4. Köy Enstitüleri
4.3.4.1. Köy Enstitüleri ve Kuruluş Amaçları
Türkiye’nin belli başlı eğitim problemlerinden biri de, kırsal kesimdeki
nüfusun bilgi, bilinç ve beceri bakımından belli bir düzeye getirilmesi, yurttaşlık
bilincine kavuşturulması, yeni rejime kazandırılmasıydı. İlk yıllar içindeki
denemeler bu yolda başarılı olamamıştı. Zamanla özel bir projenin zorunlu olduğu
kabul edilmişti. O günkü ekonominin başlıca dayanağını oluşturan tarım kesiminin
teşkilatlanması, ihtiyaç duyulan sosyal yapı değişiklikleri bu kesimin eğitimini
hükümetlerin önüne önemli bir gündem maddesi olarak getirmiştir. Köyün
canlandırılması, köylünün okutulması, 1930'lardan beri gündemdedir. Ancak çeşitli
girişimler sonuç vermemiştir. Köy Enstitüleri, İlköğretimi hızlandırmak, köylüyü
yurduna, toprağına bağlamak ve ısındırmak, dolayısıyla onları kalkındırmak amacıyla
Cumhuriyet döneminde kurulan eğitim kurumlarındandır. Ancak bu kurumların fikrî
temellerinin II.Meşrutiyet döneminde atıldığı görülür. Köylünün kalkınmasına yönelik
olarak yapılan çalışmaların başında, o köy için gerekli, köyün ve köylünün
ihtiyaçlarına cevap verecek olan öğretmenlerin yetiştirilmesi zorunluluğu vardır,
bunun için de öncelikli olarak köy öğretmeni yetiştirilmesi konusunda II. Meşrutiyet
döneminden beri devam ederek gelen köy için öğretmen yetiştirme görüşleri,
tecrübeleri ve projeleri vardır. Ayrıca, Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında
Türkiye’ye çağrılan yabancı eğitim uzmanlarının bu konudaki benzer görüşlerini
hazırlamış oldukları raporlarında dile getirmişlerdir.59
Köy Enstitülerinin kurulmasından önce köy öğretmeni yetiştirme
konusunda bazı görüşler, arayışlar ve deneyimler vardı. 1927'de, Mustafa Necati'nin
Bakanlığı döneminde, Denizli Erkek Muallim Mektebi, Köy Muallim Mektebine
çevrilmiş ve Kayseri'de Zincirdere köyünde bir Köy Muallim Mektebi daha
açılmıştır. Ne var ki, bu kurumların programları, öteki muallim mekteplerinden
hemen hiç farklı değildi, öğretimi daha da zayıftı. 1932'de Kayseri, 1933'de de 59 M. Özodaşık, a.g.e., s. 233.
121
Denizli'deki bu okullar kapatıldı. 1933'de Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip, çok sayıda
ve köy için öğretmen yetiştirmek üzere çalışmalar yaptırdı ve Mıntıka Muallim
Mektepleri kurulması düşünüldü ise de, uygulamaya konamadı. 1936 'da Saffet
Arıkan'ın Bakanlığı döneminde de , Eskişehir'in Mahmudiye köyünde bir Eğitmen
Kursu açıldı. Amaç, askerde onbaşı, çavuşluk yapmış köylü gençleri altı aylık bir
kurstan sonra eğitmen unvanıyla küçük köylere ve üç yıllık ilkokullara gönderip
öğretmen sıkıntısını biraz hafifletmekti. Aynı yıl, daha büyükçe (nüfusu 400'ün
üstünde) köylere öğretmen yetiştirmek üzere İzmir Kızılçullu'da ve Eskişehir
Çifteler'de Köy Öğretmen Okulları açıldı. Bunlar sonradan Köy Enstitülerine
dönüştürüldü.60
1940 tarihli kanunla, köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek
elemanlarını yetiştirmek üzere, tarım işlerine elverişli arazisi bulunan köylerde, beş
yıl öğretim süreli Köy Enstitüleri açılmış ve daha önce açılan Köy Öğretmen
Okulları da Köy Enstitüsü biçimine dönüştürülmüştür. Köy Enstitülerine, beş sınıflı
köy okulunu bitiren sağlıklı ve yetenekli köy çocuklarının alınılması kanunda
belirtilmiştir. Köy Enstitülerinin kuruluş amaçlarının başında, özellikle köyün ve
köylünün kalkındırılması çabalan gelmektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında
Türkiye’ye nüfusunun büyük çoğunluğunun köylerde ikamet etmesi ve köylülerin
gelişimden mahrum olması önemli bir problem teşkil etmekteydi. İşte bu sebeple her
alanda köylünün kalkınmasına yardımcı olacak ve köyün problemlerini ve yaşama
alışkınlıklarını iyi bilen köy çocuklarından faydalanılarak problemin çözümü
amaçlanmıştır. Çünkü köyün hayat şartlarını iyi bilmeyen ve köye tayin edilen
öğretmenler köylerde pek başarılı olamamışlardır. Bir anlamda teori ile pratiği
senteze ulaştırarak kurulan Köy Enstitüleri, elinde kalem tutan öğretmenleri
yetiştirirken, diğer yandan o köy için tarımdan, hayvan yetiştiriciliğine kadar her
alanda çalışan ve üretici olarak toplumda aktif rol alan öğretmenleri yetiştirmek
Köy Enstitülerinin kuruluş felsefesini oluşturmaktadır. Yani köy için yararlı bir insan
yetiştirmektir. Böylece Köy Enstitüleri köylerde temel okuma-yazma becerilerini
kazandırma yolunda çaba sarf ederken, aynı zamanda da Türkiye’nin kalkınmasında
60 Y. Akyüz, a.g.e., s. 354.
122
önemli rollerinin olduğu görülür.61 Tonguç köylüye bir şey öğretebilmek için, ondan
birçok şeyin öğrenilmesi gerektiğini vurgulamıştır.62
Köy Enstitüleri kuruldukları andan itibaren en çok tartışılan eğitim kurumu
olmuştur. İdeolojik bir platformda yapılanmaya çalışmaları, bu çerçevede her şeyi
ideolojik açıdan ele almaları getirdikleri bazı yenilikleri de gölgede bırakmış, ülke
çapında bu kurumlara karşı tavırlar alınmıştır. İş okulu ve üretim okulu fikrinden
hareket ederek Marksist bir ideoloji peşinde koştuğu ileri sürülen Tonguç ve
ekibinin bu okullarda sosyalist görüşlerle donatılmış bir nesil yetiştirme çabaları
içinde olduğu ileri sürülmüştür.63 Köy Enstitüleri’nin, 1946’dan sonra özgün
yapılarından sapması sonucu, Tonguç’un “Enstitülerin Kalbi” dediği Yüksek Köy
Enstitüsü 1947’de kapatıldı. 1950’den sonra kız ve erkek öğrenciler ayrı enstitülerde
toplandı, sağlık kolları kapatıldı. 1953’te programları, ilköğretmen okullarınınki ile
birleştirildi. 1954 yılında çıkarılan 6234 sayılı yasa ile Köy Enstitüleri tümden
kapatılıp yerlerinde ilköğretim okulları açıldı.64
4.3.4.2. 1943 tarihli Köy Enstitüleri Programı65
Kültür dersleri:
Türkçe, tarih, coğrafya, yurttaşlık bilgisi, matematik, fizik, kimya, tabiat ve
okul sağlığı, yabancı dil, el yazısı, resim—iş, beden eğitimi ve ulusal oy., müzik,
askerlik, ev idaresi ve çocuk bak., öğretmenlik bilgisi (toplumbilim, iş eğitimi,
çocuk ve iş ruh bilimi, iş eğitimi tarihi, öğretim metodu ve tat.), ziraî işletmeler
ekonomisi ve kooperatifçilik.
61 Pakize Türkoğlu, Tonguç ve Enstitüleri, İstanbul, 1997, s.124. 62 Bkz., İsmail Hakkı Tonguç, Mektuplarla Köy Enstitüsü Yılları, (1935-1946), Haz. Engin Tonguç, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1976. 63 M. Özodaşık, a.g.e., s. 235. 64 N. Altunya, a.g.m., (http://yayim.meb.gov.tr/yayimlar/sayi26/altunya.htm). 65 Cavit Binbaşıoğlu, Köy Enstitüleri’nde Öğretim Programları, Öğretmen Dünyası, Nisan, 1990, sayı 124, s. 27-32.
123
Ziraat dersleri ve çalışmaları:
Tarla ziraatı bahçe ziraatı (fidancılık, meyvecilik, bağcılık, sebzecilik),
sanayi bitkileri ziraatı, zootekni, kümes hayvanları bilgisi, arıcılık ve ipek böcekçiliği,
balıkçılık ve su ürünleri, ziraat sanatları.
Teknik Dersler ve Çalışmalar:
Köy demirciliği (nalbantlık, motorculuk), köy dülgerliği (marangozluk),
köy yapıcılığı (tuğla ve kiremitçilik, taşçılık, kireççilik, duvarcılık, sıvacılık,
betonculuk), kızlar için; köy ve el sanatları (dikiş, biçki, nakış, örgü ve dokumacılık,
ziraat sanatları).
Tablo 39: Köy Enstitüleri İle İlgili Sayısal Bilgiler66
Ders Yılları Enstitü
Sayısı
Öğretmen
Sayısı
Öğrenci Sayısı Toplam Mezunlar
Erkek Kız Öğretmen Sağlık
Memuru
1937-38 2 12 128 – 128 – –
1938-39 3 25 325 16 341 – –
1939-40 4 40 1.074 107 1.181 – –
1940-41 14 234 4.933 438 5.371 – –
1941-42 17 294 6.987 705 7.692 103 –
1942-43 18 354 8.834 837 9.671 254 –
1943-44 18 368 11.563 1.276 12.839 1.911 –
1944-45 20 487 12.761 1.475 14.236 1.797 221
1945-46 20 505 13.068 1.396 14.464 1.460 252
1946-47 20 547 12.822 1.336 14.158 2.089 228
1947-48 20 642 11.814 1.078 12.892 2.162 336
1948-49 21 209 11.244 773 12.071 2.269 220
1949-50 21 672 13.251 721 13.972 1.741 91
1950-51 21 597 13.322 773 14.095 1.760 –
1951-52 21 570 12.647 706 13.173 1.795 –
66 DİE., Milli Eğitim Hareketleri 1967, s.32-35, 41, 47; DİE. İstatistik Yıllığı, 1953, s.149-50.
124
4.3.4.4. Köy Enstitüleri ve Eskişehir’deki İzleri
Mahmudiye Eğitmen Kursu
Eskişehir Mahmudiye Köyünde 1936 yılında “Eğitmen Kursu”
açılmıştır.67 Askerde onbaşı yada çavuş olan gençler altı aylık bir kurstan sonra
“eğitmen” unvanını almışlardır. Küçük köylerde ve üç yıllık ilkokullarda görev
yapmışlar, öğretmen ihtiyacını gidermişlerdir.68
Yunusemre Anadolu Öğretmen Lisesi
1937 yılında “Mahmudiye Köy Eğitim Yurdu” dur. Köy Eğitim Yurdu,
eğitmenlerin yetiştirildiği, köy ilkokullarının 4. ve 5. sınıflarından mezun olan
öğrencilerin 3 yıllık eğitim aldıktan sonra “eğitmen” olarak atandıkları, orta
derecede öğretim yapan bir okuldu.69 1939 yılında “Köy Öğretmen Okulu”; 17
Nisan 1940 tarihinde çıkarılan 1803 sayılı kanunla, “Çifteler Köy Enstitüsü ve
Eğitmen Kursu” olmuştur. 4 Şubat 1954 yılında 6234 sayılı kanunla şehir öğretmen
okullarıyla statüsü aynı kılınmış ve öğrenim süresi altı yıla çıkarılmıştır. 27.10.1956
tarihindeki Bakanlık onayı ile “Yunusemre İlköğretmen Okulu” olmuştur. 1970-
1971 öğretim yılından itibaren öğrenim süresi 7 yıla çıkarılan okulumuz, öğretmen
yetiştirmenin yanı sıra Lise öğrenimini de veren bir okul haline gelmiştir. 1975
yılında son ilkokul öğretmenlerini mezun eder. 1990-1991 öğretim yılından itibaren
Anadolu Öğretmen Lisesi haline getirilmiş ve adı “Yunusemre Anadolu Öğretmen
Lisesi” olarak değiştirilmiştir. 70 Ünlü eğitimci İsmail Hakkı Tonguç, Eskişehir
Öğretmen Okulu’nda resim, el işi ve beden eğitimi öğretmeni olarak görev
yapmıştır.71
67 BCA, 030, 13, 01, 02, 76, 53, 16. 68 Eskişehir Milli Eğitim Müdürlüğü’nden alınmıştır. 69 Kurs Talimatnâmesi için bkz. ekler. 70 Yunus Emre Anadolu Öğretmen Lisesi Müdürlüğü’nden alınmıştır. 71 R. Zelyut, a.g.m., s. 674, 675.
125
Süleyman Çakır Kız Öğretmen Okulu
1961-1962 Öğretim döneminde eğitim öğretime açılmıştır. 1964 – 1965’te
ilk mezunlarını verip 1977 – 1978 eğitim öğretim yılında son mezunlarını verip
kapanmıştır.
Eskişehir Eğitim Enstitüsü 1971 – 1972 eğitim öğretim yılında Türkçe, matematik, fizik, kimya,
İngilizce, tarım bölümleriyle açılmış; belli bölümlerin akşam öğretimi yapılmış,
1981 – 1982 eğitim öğretim yılında kapatılmıştır.
4.3.5. Yükseköğretim
Türkiye’de üniversitelerin kurulması ve gelişmesi konusu incelendiğinde,
üniversite kavramının Cumhuriyet dönemi öncesi ve sonrasında kesin olarak farklı
şekilde algılandığı görülür. Hatta Cumhuriyet sonrası dönemde üniversitelerin
değişik anlayışlar içinde kurulduğu ve geliştiği dikkati çekmektedir.
Cumhuriyet kurulduktan sonra, kısa bir süre Darülfünun-u Osmanî adını
taşıyan üniversite, 1924 yılında İstanbul Darülfünunu adını almış ve tüzel kişilik
kazanmıştır.72
1976’da Üniversiteye girişlerde Eskişehir, İç Anadolu’nun en başarılı iliydi.
Eskişehir’i, Ankara ve Konya izliyordu. O yıl, ilde 14 liseden 3.628 öğrenci sınava girmiş,
775’i başarılı olmuştur. Eskişehir, binde 214 olan başarı oranı ile Ankara’nın da (binde
212) önündeydi ve binde 127 olan bölge ortalamasının çok üzerinde bir düzey
tutturmuştu, il, Türkiye ölçeğinde ise 12. sırayı almaktaydı. 1976’da böyle yüksek bir
başarı düzeyinde bulunan il, 1965’lerde daha gerilerde yer alıyordu. O yıl Eskişehir,
72 Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, (Dördüncü Baskı), İstanbul, 1993, s. 311.
126
binde 235 olan iç Anadolu ortalamasından ancak 4 puan ileride bir başarı oranı
tutturmuştu. Ülke ölçeğindeki sıralamada ise 22. idi.73
4.3.5.1. Anadolu Üniversitesi
Canlı bir ticaret ve sanayi merkezi olarak gelişen Eskişehir giderek iç
Anadolu'nun ikinci büyük ili olmuştur. Buna bağlı olarak ilde, yalnız ilin değil daha geniş bir
bölgenin yetişmiş insan gücü gereksinimini karşılamaya yönelik bir yükseköğretim
hareketi vardır. Yükseköğretimin temelleri, Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi
ve Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi ile atılmış, 1982'de bu temel üzerinde,
bu iki kurumu ve Hacettepe Üniversitesi’ne bağlı olarak yeni kurulan Tıp Fakültesi'ni
kapsayan Anadolu Üniversitesi oluşturulmuştur.
İlin en eski yükseköğretim kurumu olan Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler
Akademisi, 1958 etkinliklerine Yüksek İktisat Okulu adı altında başlamış, 1959’da
çıkarılan 7334 sayılı yasa ile İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi haline
dönüştürülmüştür. Akademi, 1967-1968 öğretim yılında kampüsüne taşınmıştır.74
1982 yılında Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi, Eskişehir
Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi, Eskişehir Tıp Fakültesi, Yabacı Diller
Yüksekokulu, Kütahya, Afyon, Bilecik ve Bolvadin Meslek Yüksekokulları,
Anadolu Üniversitesi adı altında toplandı. 1992 yılında Anadolu Üniversitesinin
Kütahya'daki akademik birimleri Dumlupınar, Afyon'daki akademik birimleri de
Kocatepe Üniversitesi oluşturdu. 1993 yılında ise Tıp, Mühendislik ve Mimarlık,
Fen -Edebiyat fakülteleri, Anadolu Üniversitesi'nden ayrılarak Osmangazi Üniversitesi
bünyesinde yer aldılar.
73 Yurt Ansiklopedisi, s. 2898, 2899. 74 Yurt Ansiklopedisi, s. 2898, 2899.
127
1993 yılındaki düzenleme ile yeniden yapılanan, Anadolu Üniversitesi
bünyesinde Eczacılık, Edebiyat, Eğitim, Fen, Güzel Sanatlar, Hukuk, İktisadi ve İdari
Bilimler, İletişim Birimleri, Mühendislik-Mimarlık, İşletme, İktisat ve Açıköğretim
fakülteleri örgün eğitim vermektedirler. İktisat, İşletme ve Açıköğretim fakültelerinde,
uzaktan eğitim yöntemi uygulamakta; İktisadi ve İdari İlimler Fakültesinde ikinci
öğretim de yapılmakladır. Devlet Konservatuarı, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu,
Engelliler Entegre Yüksekokulu, Sivil Havacılık Yüksekokulu ile Turizm ve Otel
İşletmeciliği Yüksekokulu'nda 4 yıllık lisans eğitimi verilmektedir. Bilecik Meslek
Yüksekokulu, Bozüyük Meslek Yüksekokulu ve Eskişehir Meslek
Yüksekokulu'nda ise önlisans düzeyinde eğitim yapılmaktadır.
Anadolu Üniversitesi'nde lisansüstü eğitimin yanı sıra çeşitli
araştırmalarında yapıldığı Fen Bilimleri, Sağlık Bilimleri ve Sosyal Bilimler
Enstitüleri ile; çalışmalarını inceleme ve araştırmalara yöneltmiş bulunan Güzel
Sanatlar, İletişim Bilimleri, Eğitim Bilimleri, Engelliler Araştırma, Ulaştırma
Ekonomisi Araştırma, Uydu ve Uzay Bilimleri Araştırma Enstitüleri
bulunmaktadır.
Anadolu Üniversitesi'nde eğitimin ve öğretimin yanı sıra araştırmaların
yapıldığı merkezler de bulunmaktadır. Bu merkezler şunlardır:
Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi,
Arkeoloji, Sanat Tarihi Araştırma Merkezi,
İnkılap Tarihi ve Atatürk İlkeleri Araştırma Merkezi
Yabancı Diller Araştırmaları Merkezi,
Avrupa Birliği Araştırma ve Dokümantasyon Merkezi,
AKÇE (Kültürel Çalışmalar ve Çevre Eğitimi Merkezi),
Halkbilim ve Araştırmaları Merkezi,
İÇEM (İşitme Engelli Çocuklar Okul Öncesi Eğitimi Araştırma ve
Uygulamaları),
TBAM (Anadolu Üniversitesi Tıbbi ve Aromatik Bitki ve İlaç Araştırma
Merkezi),
128
Mediko Sosyal Merkezi,
AÜBAUM (Anadolu Üniversitesi Bilgisayar Araştırma Uygulama
Merkezi),
Televizyon ile Eğitim - Öğretim ve Araştırma Merkezi,
Atatürk Müzik Araştırmaları Merkezi,
Yaygın Eğitim ve Araştırma Merkezi,
ESAM (Eskişehir Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi),
Sivil Havacılık Araştırmalar ve Uygulama Merkezi.75
Anadolu Üniversitesi, Eskişehir'in kalkınmasında ve modernleşmesinde çok
büyük bir katkıya sahip olan Anadolu Üniversitesi kültür ve sanat açısından da
Eskişehir’e katkıda bulunmaktadır. Sinema, tiyatro, konser ve sergi salonlarıyla
öğrencilerin kültürel ve sanatsal etkinlikleri metropolleri eş zamanlı izlemesine olanak
veriyor. Atatürk Kültür ve Sanat Merkezi, Kongre Merkezi, Uluslararası Eskişehir
Festivali'ne de ev sahipliği yapıyor.76
4.3.5.2. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Osmangazi Üniversitesi; 18.8.1993 tarih ve 496 sayılı kanun hükmünde
kararname ile Anadolu Üniversitesi bünyesinde yer alan Tıp, Mühendislik
Mimarlık, Fen Edebiyat Fakülteleri ile Sağlık Hizmetleri ve Eskişehir Sağlık
Hizmetleri Meslek Yüksekokulları, Fen Bilimleri, Metalürji, ve Sağlık Bilimleri
Enstitüleri ile Üniversitenin bünyesinde yeni açılan İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü ile kurulmuştur.
Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, 1990-1991 Öğretim yılında
kurulmuş; Eskişehir Sağlık Yüksekokulu ise Eskişehir Sağlık Hizmetleri Meslek
Yüksekokulu Hemşirelik Önlisans Programı ile 1992-1993 öğretim yılında eğitime
75 Sedat Sümbül, (Edt.), Cumhuriyet Öncesi ve Cumhuriyet Dönemi Eskişehir’de Eğitim, Eskişehir Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğü Yayını, Eskişehir, 1999. 76 http://anadolu.edu.tr
129
başlamış, 1996-1997 öğretim yılında Önlisans programlarının lisans programlarına
dönüştürülmesiyle Eskişehir Sağlık Yüksekokulu adı ile lisans eğitimine
başlamıştır. Ziraat Fakültesi, 4.7.1995 tarih ve 95/7044, İlahiyat Fakültesi 14.11.1995
tarih ve 95/7515, Eğitim Fakültesi ise 12.8.1998 tarih ve 98/11641 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı ile kurulmuşlardır. Sivrihisar Meslek Yüksekokulu 1994-1995, Eğitim
Fakültesi 1998-1999, Ziraat Fakültesi 2002-2003 öğretim yılında öğretime
başlamıştır.
Osmangazi Üniversitesi'ne bağlı olarak, 7 fakülte (Eğitim Fakültesi, Fen-
Edebiyat Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İlahiyat Fakültesi,
Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Tıp Fakültesi, Ziraat Fakültesi, 2 Yüksekokul, 4
Enstitü ( Sağlık Bilimleri Enstitü , Sosyal Bilimler Enstitüsü, Metalürji Enstitüsü, Fen
Bilimleri Enstitüsü), 2 Bölüm (Yabancı Diller Bl., Enformatik Bl.) ve 10 Merkez
bulunuyor.
Üniversitenin eğitim öğretim birimlerinin çoğu, kent merkezinde 3.500
dönüm arazi üzerinde kurulu olan Meşelik Kampusu'nda yer alıyor. 1200 seyirci
kapasiteli uluslararası nitelikte olimpik spor salonu bulunan üniversitede, 2500 kişilik
amfi-tiyatro ve 80 dönümlük alan içinde farklı bitkilerin yetiştirildiği bir argorado
bulunuyor.
Bir öğrencinin aynı zamanda iki ayrı alanda diploma veya sertifika sahibi
olmasına olanak sağlayan “Çift Ana dal” ve “Yan dal” programlarını da uygulamıştır.
Her yıl yenilenen ve üniversitenin tüm birimlerinde yapılan seçimlerde seçilen öğrenci
temsilcileri, öğrenci sorunlarını ve düşüncelerini yönetim kurullarında ve senatoda
gündeme getirebiliyor ve konsey başkanının aracılığıyla tartışmaya katılabiliyor.
130
Osmangazi Üniversitesi'nde bulunan araştırma merkezleri şunlardır:
Fen Bilimleri Araştırma ve Uygulama Merkezi (FBAM)
Genetik Hastalıklar Doğum öncesi Tanı ve Biyoteknoloji Uygulama.
Araştırma.Merkezi (GENTAM)
Teknoloji Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi (TEKAM)
Tıbbi ve Cerrahi Deneysel Araştırma Merkezi (TICAM)
Yunusemre Araştırma Merkezi (YUMER)
Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi (HASTANE)
Halkbilim Araştırma ve Uygulama Merkezi (HAMER)
Osmangazi Üniversitesi Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi
(OGÜDAM)
Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi (ATAM)
Osmangazi Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi (OGÜSEM)
Osmangazi Üniversitesi Bor Uygulama ve Araştırma Merkezi (BORAM)
Osmangazi Üniversitesi'nin tüm fakülteleri ile Eğitim, Uygulama ve
Araştırma Hastanesi'nde bulunan kütüphanelerde kaynak kitaplara ulaşma
imkanının yanı sıra, Tıp Fakültesi'nde bulunan Elektronik Kütüphanede tümü
internet bağlantılı çok sayıda bilgisayar ile kaynak kitapların CD versiyonları
öğrencilerin kullanımına açılmıştır. Diğer fakültelerin kütüphanelerinde de çok sayıda
kitap ve dergi yer almaktadır. Üniversitenin Merkez Kütüphanesi'nin inşaatı
tamamlanmıştır.
Üniversitede öğrenciler tarafından kurulmuş pek çok kulüp bulunmaktadır.
Atatürkçü Düşünce Kulübü , Türk Dünyası Dostluk Kulübü, Ekonomi ve İşletme
Kulübü, Bilgisayar Kulübü, Çevre ve Sanat Kulübü, Gençlik ve Spor Kulübü,
Dağcılık Kulübü, Tiyatro Kulübü, Eşli Danslar, Türk Sanat Müziği, Halk Oyunları
ve Pop Müzik toplulukları bunlar arasındadır. Her yıl Mayıs ayında Bahar Şenlikleri
düzenlenmektedir. Açılan çeşitli sergiler OGÜ Sanat Galerisi'nde izlenmektedir.
Eskişehir'de internet üzerinden yayın yapan ilk radyo olma özelliğine sahip Radyo
131
OGÜ müzik yayınını dışında, üniversite öğrencilerini ve dinleyicilerini sağlık,
ekonomi ve teknik alanlar ile ilgili uzman öğretim elemanlarıyla yapılan
söyleşilerle bilgilendirmektedir. Osmangazi Üniversitesinde uluslararası
standartlara uygun 1200 seyirci kapasiteli bir spor salonu 2000 yılında hizmete
girmiştir. Üniversite bünyesinde 2 adet halı futbol sahası, 5 adet açık tenis kortu, 4 77adet açık basketbol sahası vardır.
77 Bu bilgiler, T.C .Osmangazi Üniversitesi Rektörlüğü, Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı’ndan alınmıştır.
132
5. BÖLÜM
SONUÇ VE ÖNERİLER
5.1. SONUÇ
Kuruluş Dönemi’nde sancak merkezi olan Eskişehir, Tanzimat’ın ilânından
sonra, Anadolu Eyaleti kaldırıldığı zaman, Hüdâvendigâr Vilayeti’nin Kütahya
Sancağı’na bağlı bir kaza merkezi durumuna gelmiştir. Bu da, devletin kuruluş yeri
olmasına rağmen şehrin yeterli ilgiyi göremediğini kanıtlamaktadır. Bu ilgisizlik ve
bakımsızlık eğitime olumsuz yansımıştır. Kuruluş Devri’nden, “Yenileşme
Çabaları”nın başladığı Tanzimat Dönemi’ne kadar Eskişehir civarında açılan eğitim
kuruluşlarının İstanbul ve diğer Anadolu kentleri ile kıyaslandığında yeterli olmadığı
görülmektedir. Kurulan az sayıdaki medreselerin ise genellikle taş binalar olmaması,
bugün bu yapılar ve verilen eğitimin düzeyi hakkındaki bilgilerimizi
sınırlandırmaktadır. Eskişehir’i inceleyen ve anlatan eserler içinde kısmen ele alınan
eğitim, kronolojiden yoksun ve bir bütünlük taşımamaktadır. Eğitim ve öğretim
kurumları ile ilgili güvenilir kaynaklar başlangıç ve gelişme döneminin ilk yılları
için yetersizdir. Çeşitli arşivlerde korunan belgelerin ise henüz tasnifi yapılmamıştır.
Vakıfların etkinliğini yitirmesiyle birlikte ortaya çıkan boşluğun doldurulmasına
yönelik çabalara ilişkin verilen çaba da, yetersiz kalmaktadır
Türk Eğitim sisteminin temel yapısını oluşturan 1869 Maarif
Nizamnamesi'nden sonra, özellikle II. Abdülhamit devrinde okullaşma artmıştır.
Eskişehir’de XIX. Yüzyıla gelindiğinde, Balkanlar ve Kırım’dan gelen göçler ile
nüfusun arttığı, artan nüfus ile Batı tarzında eğitim veren okulların da açıldığı
görülmektedir. Ayrıca, Anadolu demiryolunun yapımında Eskişehir’de çalışan;
Fransız, İtalyan ve İsviçreli işçi ve mühendisler bulunuyordu. 1891 yılında bu
Avrupalı işçi ve mühendis çocuklarının eğitimi için Saint Augustin de I’ Assomption
rahipleri Eskişehir’e yerleşmiş ve bir okul açmışlardır. Fransızların kurduğu “Freres
Français de Saint Augistin de I’ Assomption” rüştiyesi hakkında birkaç seyyahın
133
eserleri ve salnâmeler dışında bugün yeterli bilgi bulunmamaktadır. Ayrıca bölgede
yaşayan Ermenilerin, Rumların ve Yahudilerin de kendi çocuklarının eğitimi için
okullar açtığı bilinmektedir. Bu okulların verdiği eğitimin düzeyi, hangi derslerin
verildiği ve kimlerin görev yaptığı gibi sorular da yanıtsız kalmaktadır. Yalnız
Ahmet Şerif’in, “Tanin” gazetesi adına Anadolu’ya yaptığı gezinin Eskişehir
durağında Ermeni Mektebi’ne yaptığı ziyaret, bu okulun Türk okullarına göre daha
başarılı olduğunu göstermektedir.
Osmanlı Devleti Dönemi’nde kurulup, Cumhuriyetin ilânından sonra
eğitime devam eden okullar (Sakarya İlköğretim Okulu, Cumhuriyet İlköğretim
Okulu, Ülkü İlköğretim Okulu, Turan İlköğretim Okulu, Dumlupınar İlköğretim
Okulu, Adalet İlköğretim Okulu, Atatürk Lisesi) Eskişehir’de eğitimin önemli
dönemeçlerinden birisini oluşturarak günümüzde de eğitime devam etmektedir. Bu
geçiş döneminde açılan Türk okullarına verilen isimlerin, devletin ayakta kalma
çabalarını yansıtan milliyetçilik akımının etkisinde verildiği gözlenmektedir.
Eskişehir Eğitim Tarihi incelenirken karşımıza çıkan en büyük
olumsuzlukların başında okulların isimlerinin sık sık değiştirilmesi gelmektedir.
Okulların tarihlerinin incelenmesini ve isimlerinin hatırlanmasını zorlaştıran bir diğer
etken de maddi imkansızlıklardan dolayı, bahsedilen bu okulların çoğunlukla evden
bozma ve ahşap binalarda eğitim vermiş olmalarıdır. XIX.yüzyılda, açılan eğitim
öğretim kurumlarının arşivleri bugün elimizde yoktur. Rüştiye, idadi ve meslek
okullarının şehir yaşantısındaki yeri ve önemi konusunda ancak genel bilgiler tekrar
edilmektedir.
Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanından sonra, Atatürk İlke ve İnkılapları
doğrultusunda eğitim teşkilatı yeniden şekillenmiştir. 1924 yılında medreselerin
kapatılmasıyla okullardaki dini eğitim gücünü kaybetmiştir. Bu dönemde, temel
eğitime büyük önem verilerek okullar; İlköğretim, Ortaöğretim ve Yükseköğretim
şeklinde ayrılmıştır. Eskişehir’de, Cumhuriyetin ilânı ile birlikte öğrenci sayısı
yıldan yıla sürekli artış göstermiş yeni ilkokullar, ortaokullar, liseler açılmıştır.
Modern tarım ve sanayiye adım atılmasıyla birlikte eğitim düzeyi de gelişme
134
göstermiş; okur-yazarlık oranı Türkiye ortalamasının çok üstünde gerçekleşmiştir.
Eskişehir'de okuryazarlık oranı, 1935'te % 29’dur. Aynı yıl Türkiye ortalamasının
% 17 dolayında olması Eskişehir’de eğitimin, Cumhuriyet’in ilanından sonraki
gelişmesini kanıtlamaktadır.
Köy Enstitülerinin temelini oluşturan Köy Öğretmen Okulları’nın, ilk defa
İzmir Kızılçullu ile birlikte Eskişehir Çifteler’de açılmış olması da Eskişehir Eğitim
Tarihi açısından önemli bir gelişmedir.
Eskişehir 1958 yılında, Yüksek İktisat Okulu’nun açılmasıyla Yüksek
Öğrenim’de de iddiasını ortaya koymuştur. Bugün Eskişehir, Anadolu ve
Osmangazi Üniversiteleri ile eğitimde önde gelen şehirler arasında yerini almıştır.
5. 2. ÖNERİLER
Eskişehir Eğitim Tarihi hakkında daha fazla bilgi edinilmesi için yeni
çalışmalar gerekmektedir. Ancak, yapılanların tekrar niteliğinde olmaması için
bilimsel metotların kullanılması önem taşımaktadır. Başta devlet arşivleri olmak
üzere konu ile ilgili diğer arşivlerin tasnifinin yapılması, araştırmacıların yeni
bilgilere daha çabuk ulaşmasını sağlayacaktır.
Milli Eğitim ve okul müdürlüklerini oluşturduğu arşivlerin korunması da
gelecekte yapılacak çalışmaların sağlıklı verilere dayandırılması açısından önemlidir.
Yer, bölge ve okul adlarının değiştirilmesi de şehrin tarihi açısından
olumsuzluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Zorunlu hallerden dolayı yapılan
değişikliklerin kayıtları tutularak şehrin hafızasının korunması sağlanabilir.
Günümüzde hayatta olan ünlü eğitimcilerin, yaşadıkları dönemin eğitimi
hakkında bilgi verebilecek kişilerin hatıraları da Eskişehir eğitimine ışık tutacak
önemli çalışmalar olarak gelecek nesillere ve araştırmacılara kaynak olacaktır.