15

Ekrem Demirli · 2016. 12. 3. · 224 Ekrem DEMiRLi wilh the intellectual perspective and prospects provided by the doctrine of wahdat al wuj(ld, facililatcd a way to express the

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • ; - ,--

    NORMATİF GELENEGE KARŞI SEMBOLİK ANLA TIM: İBNÜ'L-'ARABİ'DE HARF SEMBOLİZMİ

    Yard. Doç. Dr. Ekrem DEMİRLİ'

    ÖZET

    Sufller jtktfı-kelam alimlerinin temsil ettiği noımatif geleneğin otoriteleriyle doğrudan bir çatışmaya girmernek için sembolik anlatım yöntemleri geliştirmişlcrdi. Böylelikle bir yandan kendilerine yöneltilen tepkileri hafiiletmiş, öle yandan dilin imkanlarını zorlayan yüksek dü.şlincclcrini mecaz ve scınbollerlc aniatma yolunu seçmişlerdi. Tasavvufun gelişimiyle birlikte mescle yeni bir boyut kazanmış, artık sembolik anlatımlar bütün varlıkların birbirleriyle ilişkisinin zeminini açıktayan genel bir varlık tasavvurunun parçası haline gelmiştir. Yeni dönemde sembolik anlatım özellikle ı•arltğm birliği öğretisinin sağladığı imkan ve ufuklarla en soyut tasavvun dUştinCelerin basit bir anlatıma dönUştürınenin aracı haline gelmiştir. Bu dili en iyi açıklayan örneklerden birisi ise, lbnU'l-'Arabi'nin harfleri varlığı açıklayan bir scmbolizıne dönüştürdüğü hw:fler senıboliz.midir. ibnU'l-'Arabi, antik dönemlerden beıi bilinegelen sayr semboliz.mini hartler\c aniatma yolunu seçmiş, bununla birlikte hadler ve sayılar arasındaki ilikiyi dikkate aldığımızda fl(//j semboliz.mini aynı zamanda bir sayı sembolizmi olarak nitcleyebiliriz.

    Anahtar Kelimeler: !Jmii'I-'Arabf, varliğm birliği, vafıdet-i viidid, harfler semboliz.mi, say1lar sembolizmi.

    A SYMBOLIC METHOD OF EXPRESSION AGAINST NORMATIVE TRADITION OF ISLAMIC LEGAL·THEOLOGICAL SCIENCES:

    lB N 'ARABI'S LETTER·SYMBOLISM

    ABSTRACT

    Muslim Sufıs had developed a symbolic method of expressian to avoid a direct contlict with the authorities of normative tradition represcmed by the scholars of lslamic Legal-Theological Scicnces. In this way, they were aiming to rcduce the intensity of rcactions and charges against them wlıile expressing thcir highly sophisticated Oıouglıts nıetaphorically and li.guratively by puslıing the limits of language. Afler a series of progressive changes in Suti thinking, the issue acquired a new diınension, and this metaphoric and figurative language becaınc a paıt of a general conceptual basis of explanation of all beings' rclationship to each other. This symbolic language, espccia11y

    istanbul Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalı öğı·etiın üyesi

    İstanbul Üniversitesi İfalıiyat Fakiiliesi Dergisi, Sa.w: 17, Yri: 2008

  • 224 Ekrem DEMiRLi

    wilh the intellectual perspective and prospects provided by the doctrine of wahdat al-wuj(ld, facililatcd a way to express the most abstract and transcendental mystic thoughts. lbn al-' Arab1' s theory of leller-symbolism wa"i one of the best examples of this symbollc idiarn where he uscd to explain all bdngs. In his theory Ibn ai-'Arabl adapts munber-symbolism which has bccn known sincc the classical times by converting it to a letrer-symbolism. When we think the closc relationship between nuınbcrs and Jelters wc can consider his theory as a number-symbo!ism.

    Key Words: lbn al- 'Ara bl, tmity of be ing, wahdat af-wuj(id, letter-symbolism, number-symbolism.

    GİRİŞ

    Sufiler her dönemde başka ilimlerden farklı bir yönteme dolayısıyla farklı bir bilgiye sahip olduklarının bilincindeydi. B u bilgiyi ifade başlı başına bir sorundu ve ilk sufiler kendilerinden olmayanlar'dan bilgilerini gizlernede özen ve titizlik göstermiş, müritlerini bu konuda uyarmıştı. Bunun önemli nedenlerinden birisi, ilk sufilerin nonnatif geleneği temsil eden fıkı!ı-kelam bilginlerinden gördükleri tepki ve baskılardı. Söz konusu bilginler, dinin kaynağını oluşturan nasları yorumlama yetkisini kendilerinde görmüş ve sınırlarını belirledikleri alanın dışında bir bilgi türünü ve yorumunu kabul etmeye yanaşmamış, bu konudaki teınayülleri bazen siyasal iktidarların maharetiyle güçle önleme yolunu tercih etmişlerdi. Dolayısıyla sufiler, başından beri bu geleneği temsil eden bilginlerle çatıştıkları gibi bir yönüyle de tasavvuf-E. A. Afifi'nin nitelemesiyle- söz konusu geleneğe karşı bir devrim şeklinde oluşınuştu. Tebliğiınizde sufilerin sUbjektif tecrübelerini ifade etmede sembolik dili nasıl kullandıklarıııı özellikle bu dilin büyük uzmanlarından İbnü'l'Arabi'nin harf semboliznıi'nden hareketle tespit etmeye çalışacağız. Harf ve kısmen de sayı semboliznıi, sufilerin Kabalist ya da Pisagorcu sayı gelenekleri gibi antik kültürlerden tevaı·üs edilmiş birikimi yeni bir gözle yorumladıkları bir alandır.

    Abdülkeriın Kuşeyri tasavvufun İslam bilimleri içindeki yeriyle ilgili görüşlerini dile getirirken ikili bir gelişim sürecini vurgular: Bir yandan geliştirdiği terimleri ve yöntem anlayışıyla tasavvuf, 'meşru İslam bilimleri' içinde yerini almaya çalışırken, öte yandan sadece ehlinin anlayabileceği özel bir anlatım dili geliştirerek tasavvufun ehli olmayanlardan sakındığı bilgileri ve

    İstanbııl Vniversitesi İlalıiyat Fakiiltesi Dergisi, Sayı: 17, Ytl: 2008

  • iBNÜ'L-"AIIABi'DE HARF SEMBOLiZMİ 225

    sırları koruduğunu belirtir. Başka bir anlatımla tasavvufta nesnel bir dil ile mecaz ve işaret dili iç içe gelişmiştir. Bu yönüyle sembolik anlatım, başka herhangi bir bilim dalından daha çok tasavvuf için önemliydi ve tasavvuf en soyut ve yüksek düşünceleri sembolik anlatımlarla ifade edebilecek bir dil geliştirmeyi başarmıştı. Bu süreçte iki terim öne çıkar: Birincisi sufinin sözlerini bilinçsizlik ve kendinden geçme halinde söylediğini kabul ederek, yükümlülükten kurtuluşunu anlatan şatah veya şathiyyat; ikincisi ise İbnü'l' Arabl'nin gerekçelerini ayrıntılı bir şekilde anlattığı bilhassa fıkılı-kelam ekseninin oluşturduğu nonnatif İslam bilimlerinin dini yorumlama otoritelerine doğrudan karşı çıkmaktan kaçınma tavrını yansıtan işaret veya remiz dili. işaret, özellikle nasların yorumlanışında sufilerin bağlayıcılık taşımayan yorumlarının genel ismidir. Bu bağlamda sufilerin dini metin yonımiarı genellikle 'işari tefsir' olarak bilinmiştir ki, bu ifade, teknik bir terim olarak 'tefsir' veya 'tevil' terimlerinin içerdiği iddiadan ve bağlayıcılıktan yoksun, öznel bir yoruma 'işaret' eder.

    A. Sufilerin Gizli Dil Arayışı ve Tasavvufi Tecrübe

    Sufiler söz konusu olduğunda gizli dil ve özel anlatım yol ve araçlarmı ele alırken üzerinde durulması gereken ilk husus, bu dilin kimin arasında iletişim aracı olduğunun tespitidir. Bu noktada iki aşamadan söz edebiliriz: Birincisi sufilerin kendilerinden olmayanlara kapalı cemaat içi bir anlaşma vasıtası olarak dilin kullanıınıdır. Bu noktada sufiler ile herhangi bir gurup arasında fark yok-tur. Ancak daha önemlisi ikinci aşaınadır. Sufiler, bu dili Tanrı'nın bir konuşımı aracı ve tarzı sayar. Tanrı kclarnında ve valıyinde konuştuğu gibi yarattığı her şey Tanrı'nın bir tür konuşınasıdır. Bu yönüyle yaratma kelanu veya sözii sufilerin üzerinde çokça durduğu bir husustur ve yaratma ile konuşma veya ya-ratıcı söz deyimi tasavvufi varlık tasavvurunda önemli yer tutar.2 Tanrı görünür alemin ve nesnelerin ardında gizli olan'dır. Yarattığı her şey ise, O'nun keliıneleridir. Başka bir açıdan, her şey bir yandan Tanrı 'yı gösteren bir ayet iken aynı

    2 Yaratma kelimesi kiin'dilr. İ fade bir ayetle geçcı: ve İbnü'l-Arabl bu ayetten hareketle terimi geliştirmiştir. Allah "Bir şeyi var etmek istediğimizde ona sözOmUz 'ol' olur ve o da meydana gelir' buyurmuştur. Teri m hakkında bkz. Suad Hakim, EI-Mucenuı 's-sııji. (Dandara, Beyrut, 1981).

    istanbul Ünil'ersitesi ilahiyat Fakiiliesi Dergisi, Sayt: 17, Yıl: 2008

    ı

  • 226 Ekrem DEMİRLİ

    zamanda onu öıten ve gizleyen perdedir3 Bu durum sufilerin düşünce ve tecrübelerini anlatmak için geliştirdikleri ifade biçimlerini anlamada temel bir husustur. Tasavvuf' sıradan hayatın gerçekleri, kabulleri, alışkanlıkları, tevarüs edilmiş değerler ve yaşam biçimine karşı duyulan bir kuşkunun bireyi yeni bir gerçeklik ve anlam arayışına yöneltmesiyle başlayan serüvenin adıdır. Tasav-vuftaki 'yolculuk ve vatandan ayrılma' fikrinin temel gerekçelerinden birisi bu olduğu gibi muhasebe'nin ilk amacı da budur. Öte yandan sufi, bu hale ancak çok özel bir çaba ve hayat tarzıyla ulaşabileceğini düşünür. İlk sufilerin katı züht hayatı' bunun en uygun ifadesi ve tasavvufun bir döneminin genel adıydı 6

    Salik yolculuğunu tamamlayınca başlangıçta gerçekliğinden kuşku duyduğu dünyaya yeni bir gerçeklikle döner.7

    Bu aşamada salik, yeni bir güçlükle karşılaşır: SUbjektif bir zeminde ger-çekleşen ve göriinür gerçeklikle çelişen bilgi ve tecrübesini nasıl aktaracaktır? Sufinin farklı bir dil arayışı bu sorundan doğar. Bu çelişki alılakta, duygularda, dindarlıkta, felsefi düzeyde farklı farklı tezahiir eder ve her diizlemindeki çelişki kendisine özgü terimlerle ifade edilir. Bu sorunları aşmak için sufiler, özünü antik dönemlerden beri bilinen mikro kozmos-makro kozmos fikrinin oluşturduğu benzerlik ve ilişkiler sisteminden hareketle geniş bir sembolik anlatım dili geliştinne yolunu seçmiştir. Bu dil, ilk dönemlerden itibaren bilinse bile, onun teorik yapısını kuran ve sistematik bir kalıba dönüştiiren kişi İbnü'l-'Arab18 ol-muştu.

    4

    6

    "Alem bir pcrdedir." Bkz. William C. Chittick, Sufism, s. 137 (Oncworld Publications, 2000).

    Tasavvuf hakkındaki tanımlar için bkz. İbrahim Besyuni, Neşelii't-tasavvufi'l-isfami, s. 9 vd (Oarü'l-mearif, Kahire, 1119); Ayrıca genel bir değerlendirme için bkz., Jean Chevalier, Sıifilik, 7 vd. (İletişim yay. 1993, çev. Ahmet Kotil). Tasavvufta züht dönemi hakkında bkz. İbrahim Bcsyuni, Neşetii't-tasavvı({i'L-isfami, s. 83 vd.

    Sufiler genel olarak alışkanlık perdelerinin fena'sından söz eder. Bu bağlamda fena terimi tasavvufu sUluku anlatan en iyi lerimlerden birisidir. Fena'nın çeşitli mislik akımlarda ve Lasavvuftaki serUveni için bkz. Alıdülbari Muhammed el-Bari, El-Fena inde akaidi'f-miislimin ve'l-akaidi'l-uhra, s. 147 vd., (ed-Darü'l-mısriyye, Kahirc, 1997).

    Sülukun aşamaları için bkz. Michel Chodkiewicz, Seal of Sai11ts, 155 (Cambridge, 1993)

    İbnü'l-Arab!. Muhyiddin b. Muhammed, Endülüs'te doğmuş (h. 560/l 165), H. 640 yılında Şam'da vefat etmiş, tasavvuf tarihinin belki de İslam dilşUnce tarihinin en önemli ve etkin

    istanbul Üniversitesi İlahiyat Fakiiliesi Dergisi, Sayı: 17, Yri: 2008

    [:~

  • - ,---

    İBNÜ'L-'.ARABi'DE HARF SEMBOLİZMİ 227

    Görünüşte ilişkisiz varlıkları birbirlerini açıklayan sembol ve işaretler olarak görmede İbnü'I-'Arabl'nin varlığın birliği 9 (vahdet-i viicud) öğretisinin kendi-sine geniş imkanlar sunduğu bellidir. Varlığın birliği öğretisi, herhangi bir şey olarak veya herhangi bir durumda veya şartta veya adla varlığı ya da var olanı diişünmezden önce, kendinde varlrğı, bütün şart ve kayıtlardan bağımsız varlığı dikkate almamız esasına dayanır. Aristoteles maddeden ayrık şeyleri ve fiziksel ve matematiksel varlıkların uzak sebeplerini incelerken Metafızik'i 'varlık ol-mak bakırnından varlığın bilimi' diye tanımlamış ve bu tanım Ki ndi, Farabi, İbn Sina ve İbn Rüşt gibi düşünürlerce sürdüriilmüştür.ıo İbnü'l-'Arabl'ye göre var-lık olmak bakmıuıdan varlik'tan söz etmek, öncelikle Tanrı' dan söz etmektir. ı 1

    İbnii'l-' Arabl 'varlık obıuık bakımmdan varlik' deyiminin karşılığına Tanrı'yı yerleştirdiğindc, artık Tanrı için Mutlak Varlik deyimini kullanır ve fel-sefe ve kelamda büyük bir sorun olan alemin meydana geliş sorununu tecelli ve zuhur görüşüyle aşmaya çalışır: Her şey Tek Varlık'ın tecelli ve zuhurundan

    isim!eıinin başında gelir. Özellikle varlığın birliği (vahdet-i vUcüd) öğretisiyle bilinen teorisiyle İslam dUşüneesinde varlık sorununu yepyeni bir utl Vafıdel-i viict?d ile Alakatı Bfizı Mesefeler'. A. Avni Konuk, Fusı?su '{-llikem Terciime ve Şerlıi (Haz. Mustafa Tahralı, Selçuk ErayUın, Dergah Yayınları, İsıanbul, 1987), c. 1. s. XLVIII.

    10 Bkz. Aristoteles, Metafizik, {çev. Ahmet Arslan, İzmir, 1993); 191 vd; İbn Rüşt, Metafizik Şerlıi, s. 3 vd. (Litera yay. 2003. çev. Muhiltin Macit).

    11 İslam düşlince tarihinde mctalizik'in serlivcni ve konusu hakkındaki tartışmalarla ilgili olarak bkz. Ekrem Demirli, Sadreddin Konevi'de Viicı?d ve Marijef (M. Ü. S. B. E. Yayınlanmanıış doktora tezi, 2003). s. ; İlhan Kutlucr, ibn Sil/{? Ontofofojisinde Zonınfu Varlık (iz Yayıncılık, İstanbul, 2002), s. 69 vd.

    istanbul Üniversitesi ifalıiyal Fakiiliesi Dergisi, Sayı: 17, Yıl: 2008

  • 228 Ekrem DEM iRLİ

    başka bir şey değildir. Bu durumda alem içindeki her şey: duyulur nesneler, makul anlamlar, ruhsal varlıklar, felekler, melekler, harfler, kelimeler vs. her şey, ilahi tecellinin yansırnalanna dönüşür ve hepsi birbirleriyle ilişkilidir. ilişki içinde olmayan veya birbirine bcnzemeyen hiçbir şey yoktur. 12 Bu tasavvur, İbnü'l-'Arabl'nin varlıkları birbirlerini açıklayan ve gösteren semboller olarak görmesini mümkün kılmıştır. Bu değerlendirmeler ışığında İbnü'l-'Arabl'nin harfleri varlığı anlatan ve açıklayan geniş bir seınbolizmin yapı taşları olarak nasıl işlevselleştirdiğine bakabiliriz.

    B. İbnü'I-'Arabi'ııin Harf Sembolizmi

    İbnü'l-'Arabl'nin hmf sembolizmi, bir yandan onun ilahi isimler görüşü, 13

    öte yandan kozmik düzen ve bu bağlaında akıllar, nefisler, felekler, yıldızlar, göksel cisiınler, tabiat ve unsurlar görüşüyle yakından ilgilidir. Burada ayrıntıya girmeden bazı noktalara değinmekle yetineceğiz: İbnü'l-'Arabl 'harfler de bi-zim gibi bir alemdir'diyerek harfler ile insan veya daha genel anlamda varlıklar arasındaki benzerliğin zeminini kurar. Şöyle der: 'Harfler bizim gibi bir top-lumdur, onlar da sorumlu ve ınuhataptır. İçlerinden peygamberler, kendilerine göre isimleri vardır. Bunu sadece keşif ehli bilebilir. Harfler filemi bütün alem-ler içinde en düzgiln konuşan ve en açık ifade sahibi olan iilemdir. Onlar da çe-şitli kısıınlara ayrılır: Bir kısmı ceberfit alemi, bir kısmı en üst iilem, bir kısmı

    12 Her şeyin Tanıı'nın muzhan olması hakkında bkz. Henry Coı·bin, Creative İmaginatioıı in tlıe sııfism of İbn Ara bi, 207 (Princeton University Press (trans. Ral ph Manheim) 1969).

    13 İbnü'I-Arabf'nin isimler görü\)U isimler ve zat arasındaki içiem-kaplam ilişkisi bulunduğundan hareket eder ve bu düşünce önce Endülüslü sufi İbn Kasi taralindan dile getirilmiştir. İbn Kasi'nin düşüncesi ve İbnU'l-Arabl'ye etkisi hakkında bkz. bkz. Afifi, İbn Kasi ve llal-ı na 'leyıı İSim li eseri.', İsldm Viişiincesi Üzerine Makaleler, s. 301 (haz. Ekrem Demirli, İz yayıncılık, 2000); İbnü'l-Arab1 bu eser Uzerine bir şerh yazınıştn·, ancak bu şerh, daha çok İbn Kasi'ye yöneltilen eleştirilerden oluşmaktadır. ibnU'l-Arabi. her ne kadar söz konusu görüşünden etidienmiş olsa bile, İbn Kasi'yi 3.ritlerin sözlerini bilmeden aktaran birisi diye niteler. Bkz. Age., s. 322 vd. Ayrıca ibnü'l-Arabi'nin isimler görüşü ve İbn Kasi hakkındaki ifadesi için bkz. Toshihiko izutsu, ibn({'/-Arabl'ııin Fus(is'wıdaki Anahtar Kavramlar (Kaknüs Yayınları. İstanbul, 1998), s. 149 vd.

    istanbul Oniversitesi ila!ıiyal Fakültesi Dergisi, Sayı: 17, Yıl: 2008

  • iBN0'L-'.ARABi'DE HARF SEMBOLİZMi 229

    orta iHem, bir kısmı ise süfll a!eındir. Onların arasında da seçkinler, seçkinlerin seçkinleri ve seçkinleri n seçkinlerinin seçkinleri bulunur.' 14

    İbııü'l-'Arabl'nin harf sembolizmiyle ilgili iki nokta üzerinde durmak istiyoruz: Birincisi harfler ve harflerin insan ile ilişkisiyle Tanrı'nın alemi ya-ratması arasında kurulan yapısal benzerlik ve ilişkidir. Başka bir ifadeyle İbnü'l-

    ' 'Arab1, insanm nefesi vasıtasıyla harfleri meydana getirmesi ve dışta var etme-siyle Taıırı'nm alemi ve alemdeki varlıkları var etmesi arasmda benzerlik ilişkisi kurar. İkincisi ise, özel olarak iki harfin bu senıbolizmdeki yeri ve anlamı (Arap alfabesinin birinci ve ikinci harflerini teşkil eden El if ve B). Özellikle iki harfi seçmeınİzin nedeni şudur: İki harften birincisi Tanrı'yı ifade eder, ikincisi ise alemin ve yaratılışın simgesidir. Şu halde İbnü'I-'Arabl'nin temel konusunu oluşturan Tanrı-alem ilişkisini en iyi ifade eden ve açıklayan harfler bu iki harf-tir.

    Harflerin insaııın nefesi vasıtasıyla ortaya çıkışıyla Nefes-i Rahmiini (Rah-man'm Nefesi, yani varlık ve yaratma tecellisil vasıtasıyla varlıklaıın ortaya çıkışı arasındaki beıızerliğe değinmek gerekir. Nefes harflerin maddesini teşkil ettiği gibi bütlin varlıkların maddesi de Ralıman'ın nefesi sayılır ve her şey o nefes sayesinde meydana gelir. İbnü'l-'Arabl'nin dikkat çektiği ilk husus, nefes alıp vermenin insana sağladığı rahatlık ve canlılıktır. İnsan nefes sayesinde var-lığını sürdürdüğü gibi bir annefesin içinde kaldığını farz ettiğimizde nefes onun ölümüne yol açar. Mutlak Varlık için de benzer şeyi düşünebiliriz: Mutlak Var-lık'tan nefes'in çıkması, bir rahatlık meydana getirir. Bu noktada İbnü'I'Arabi'nin ilahi isimler ile alem arasında kurduğu ilişki İslam düşüncesinde çok önemli bir yer tutar ve belki de başka hiçbir düşünür Tanrı için alemin ve ya-ratmaııın anlamını böyle bir üslupla betimleyememiştir. Alem Tanrı için ne ifade eder? Yüceler yücesi Tanrı, değişen, başkalaşan, oluş ve bozuluşa tabi bir alemi meydana getirmekle neyi amaçlamış olabilir?

    14 Bkz. İbnti'I~Arabi, El-Fiit(ihiitii'l-mekkiyye, c. I, 58. İbnü'l-Arabi'nin el-Fiilt1h/ilii'l-mekkiyye'si sadece tasavvuf tarihinin değil belki de bütün İslam düşünce tarihinin en önemli eserlerinden birisi sayılır. Yazar eserine genel bir giriş yaptıktan sonra, harller bölümüne geçer. Bizzat bu durum bile harflerin ibnti'l·Arabl'nin düşünce dünyasındaki yerini göstermesi bakınundan kayda değerdir.

    İstanbul Üniversitesi ilahiyat Fakiiliesi Dergisi, Sayı: 17, Yıl: 2008

  • 230 Ekrem DEMiRLi

    İbnü'l-'Arabi bu soruları çok önemser ve hepsine somut cevaplar verıneye çalışır. İbnü'I-'Arabi'ye göre alemin varlığı, Mutlak Varlık'ta içkin bulunan ve 'birbirinden ayrışınamış ilahi isim ve sıfatiarın' ortaya çıkma isteğinden mey-dana gelmiştir. Başka bir ifadeyle alem, kendisini yokluktan varlık alanına çıkartacak bir yardıma muhtaç olduğu gibi Taım'nın isimleri de, eserlerini ve ürünlerini görmek istemiş ve böylelikle Tanrı-iileın arasında görelilik ilişkisi ku-rulmuştur. Tanrı'nın alemi yaratma sebebi, bilinnıe isteği diye ifade edilir ve bu istek gerçekte isim ve özellikleıinin bilinmesinden ibarettir. Bu durumda, ya-ratma süreci zorunlu olarak ilahi isiınierin bilinmesinin yegane işlevi haline ge-lir ve ancak bu sayede Tanrı 'nm amacı gerçekleşir." ibnü'l- 'Arabi, Tanrı-alem arasında kurduğu bu ilişkinin sonuçlarını cesaretle dile getirir ve iiiemin ve ya-ratılışın Tanrı için taşıdığı büyük önem ve yaratılıştaki zorunluluğu dikkat çe-ker. Alem (özel olarak da insan) olmasaydı-ki İbnü' 1- 'Ara bl illikim Tirmizi' den itibaren tasavvuf tarihinde bilinen vclayet teorisini bu kapsamda geliştirmiştir-ı6

    Tanrı'nın isimleri işlevsiz kalır ve Tanrı bilinmezdi. Nefes Tanrı'nın zatında iç-kin halde bulunan ve bir darlığa yol açan isiınierin ortaya çıkmasını sağlar. Böylelikle İbnli'l-'Arabi insanın teneffüsü ile Tanrı'nın teneffüsü arasında tam

    15 Sadreddin Konevi şöyle der: 'Ulühiyet ıne'!Gh ile irtibatlı bir mertebedir, mc'lüh da, u!Ghiyetle irtibatlıdır; bunu, bağımlılık (ledayui) sırrı gerektirir. Ayrıca u\Ghiyct, birdir; şfiyet bir olmasaydı, akıl sfi.Jıiplerine mfilt1m olan birtakım zararlar ortaya çıkardı. Başka bir iladesinde ise, şöyle der: 'birbirine bağlı iki şeyin (ınütczayif), biıisi olmadan diğeri hem varlık açısından sfibit olmaz ve hem de takdir açısından hilinemez. Binficnalcyh hakikatler, nispctlcr, mertebeler. na'tlar, sıfati ar vb. birbirine bağınılı (ledayul) her şeyde durum böyledir. Bkz. Koncvi, Tasavvıif Metaflziği, s. 50 (Çev. Ekrem Demirli, İz Yay. 2002). (Zuhurda başkasına) Bağımlılık (tevakkut). daha önce de belirtildiği gibi, (ilillıi ve kevni) iki menebeyi de şUınildir. Bkz. Koncv1. Tasavvuf Metafiziği, s. 44. Ffltiluı Tefsiri'ndc ise, şöyle der: 'Fakat tecellinin kabulü, tecelll eden (ıntitecelli) ile tecem edilen (ınOtecellfi-leh) arasındaki ıniinfisebcti temin eden istidad'a tfibidir; böylelikle, Hakkm eserinin kendisine bağlı olduğu (tevakkır[) irtibat gerçekleşmiş olur. Bkz. Konevi. Fdtifıa 1'efsiri, s. 65 (çev. Ekrem Demirli, iz yay. 2002). İltilıl Nejlıalar'da ise, şöyle der: 'Bu makamdan Aleınierin rabbi ifadesine dere edilmiş bağımlıhk (tcdayuf) sırrı ve bunun gerektirdiği çeşitli hlikümler öğreniLir. Bkz. Konevi, İldlıf Neflıa/ar, s. 283 (E11-Nejehat, s. 23 l).

    16 Bkz. Vi n cent Coınell, Power and Autlıority in Moroccan Sıtjism, S. 206 (Univcrsitiy of Texas Press, ı 998).

    istanbul Oniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 17, Yıl: 2008

  • İBNÜ'L-'.ARABf'DE HARF SEMBOLİZMİ 231

    bir benzerlik kurar, daha doğru bir ifadeyle, insanın nefes alıp vermesini Tanrı'nın yaratmasını anlayabileceğimiz en iyi örnek diye yorumlar.

    Nefes, insanda bir rahatlama ve buna bağlı olarak insanın canlılığını sür-dürmesini sağlar. İbnü'l-'Arabl'nin sisteminde bunun karşılığı Nefes'in Ralıman ismiyle ilişkisiyle kurulur. Ralıman Tanrı'nın en büyük ismidir ve bir koşul ve şarta bağlı olmaksızın bütün yaratıklara merhamet etmesi demektir. Burada fel-sefe tarihinde çok iyi bilinen varlık-ralımet ya da varlık-iyilik ilişkisi ortaya çıkar-" Tanrı'nın bir şeye rahmet etmesi esasta ona varlık verınesidir ya da bir şeye varlık vermek Tanrı'nın iyilik ve rahmetinden kaynaklanır. Tanrı'nın en büyük ismi er-Rahman'ın öncelikli işlevi de eşyaya varlık vermektir. Tann saf iyilik olduğuna göre, alemi yaratınaya dönük eylemi de saf iyilik ve rahmet ola-caktır. Şu halde yaratınanın sebebi olan Nefes'in Rahman ismine bağlanması kendi başına anlamlıdır ve Tanrı'nın alemi yaratması en büyük rahmet ve iyi-liktir. İbnü'l- 'Arabl, buradan hareketle, felsefenin kadim sorunlarından kötülük olgusunu ele alır ve neticede mutlak kötülüğün ancak yokluk olabileceğini, bir şey varlık alanına girmişse onun ancak göreli olarak kötü olabileceğine dikkat çeker. Böylelikle Nefes-i Rahmiini her şeyi var etmekle iileme engin bir rahmeti ve iyiliği de kazandırmıştır.

    İbnü'I-'Arabl'nin üzerinde durduğu başka bir mesele ise, Nefesin boğazdaki çeşitli noktalara, yani mahreçlere temas etmekle harfleri meydana getirmesidir. İbnü'l-'Arabl'ye göre varlık mertebeleri fikrini daha iyi anlatan bir örnek yok-tur. Gerçekten de Mutlak Varlık'ın bir takım mertebelerde sınırlanıp göreceli ve sıııırlı varlıkları meydana getirmesiyle insan nefesinin belirli malu·eçlerde sınırlanmasıyla harflerin meydana gelmesi adeta aynı şeydir. Bu noktada dikkal edilmesi gereken şey, esas olan nefes, mahreçlerin ise ancak göreli olarak var olduğudur." Başka bir nokta ise, bütiiıı harflerin maddesi olması itibariyle nefe-

    17 İbn Sinfi. şöyle der: "Vticüd sırf lwyırdır." Bkz. ibn Sina. İlc11ıiyat, s. 355 (nşr. G. C. Anawati, S. Zayed. Süleyman Dünya, Kahire, 1960); dcğerlcndinne için bkz. İlhan Kutlucr, ibn Sinil Onto!oj;sinde Zorıınfu Varlık (İz yay. İstanbul, 2002), s. 137; Ali Durusoy, İbn Sinô Felsefesinde İnsan ve Alemdeki Yeri (İstanbul, 1993), s. 72.

    18 Konevi şöyle dcr: 'Mazharlar, varlıkları açısından dikkate alınmadıklarında ademi nispetler'dir. isiınierin ve mazharlarından ib5.ret olan a'yı'ln'ın hükınU VUcOda tabidir.' Bkz.

    istal!bul Üniversitesi İlalıiyal Fakiiltesi Dergisi, Sayı: 17, Yıl: 2008

    !

  • 232 Ekrem DEMjRLi

    sin harfleri birbirlerine bağlamasıdır. Bu nokta vahdet-i vücild öğretisinde bir üst gerçeklik olarak varlığın mevcutlar arasındaki ortak nokta olmasını izah eder ve bütün benzeriikierin ilk kaynağını oluşturur.

    İbnü'l-'Arabl, meşhur bir şiirinde şöyle der:

    Biz söylennıemiş yüce harfler il/ik Yiiceler yücesine ilişmiş halde Orada ben sen, biz sen, sen o iclin Her şey O'ndadır; artık ereııe sor'9

    Bu ifade üzerinde İbnü'l-'Arabl yonımcuları çeşitli açıklamalar getirmiş ve bazı dönemlerde müstakil olarak bu şiir şerh edilmiştir. Acaba İbnü'l-' Arabl bu mısrayla ne demek ister?

    İbnü'l-'Arabf'nin bu ifadesi bizi yaratılış öncesine götUrür. İbnü'l-'Arabf, İslam filozoflarından aşina olduğu sudur fikri ile kelaıncılann araz teorilerini dik-kate alarak, ana yapısını tecelli teriminin oluşturduğu bir yaratma fikri geliştirmiştiL Gerçi teknik anlamda bunu bir yaratma teorisi diye isimlendirrnek mümkün değildir. Çünkü İbnü'l- 'Arabl'ye göre 'yoktan yaratmak' tam bir an-lamsızlık ve saçmalıktır. Yokluk, hiçbir zaman yaratmanın kaynağı veya ma-halli olamaz. Çünkü 'Hiçten ancak hiç çıkabilir.' Öte yandan Tanrı'yı Mutlak Varlık saydığımızda, alem ile Tanrı arasındaki ilişkinin de izah edilmesi gerekir. İbııü'I-'Arabl, özellikle Sadreddin Konevi tarafından sistematik bir üslupla dile getirilmiş bir teoriyle Tanrı-alem ilişkisini açıklar. Teorinin ayrıntısına girme-den konumuzia ilgili yönüne temas edersek, genelde 1tlem ve özelde alemdeki bütün bireyler Tanrı'nın bilgisinde ezeli olarak bulunuyordu. Bu anlamda bütün

    Konevi, Ffitiha Tefsiri, s. 256. 19 Davud ei~Kaysert Ristlle-i ilm-i hakaik'te (haz. Prof. Dr. Mehmet Bayraktar. Kayseri

    Büyükşehir yay. 1997) (s. 4) ifadeyi a'y{in-ı stibite diye yorumlar. Yani biz, Tanrı'nın bilgisinde sfi.bit hakikatler idik. Ahmed Hayri ibnü'l-Arabl'nin bu iki mısrasınt açıklamak için 230 sayfalık bir kitap yazmıştır (İzaletu'ş-şubulwt an-kavli'l-üstazi Kiinna lumifen aliyal) Bkz. s. 35.

    NablOsi ise, mısradaki yUce kelimesini oluşa ait özelliklerden ınUnezzeh diye yorumlar. Nablfisi, Verdu'l-vürud, 14. Bu açıklamar hakkında bkz. Suad el-Hakim, ei-Mucem, ilgili maddeler.

    istanbul Üniversitesi l!ahiyat Fakii{tesi Dergisi, Sayı: 17, Yıl: 2008

    •• ~:

  • iBNÜ'L-'ARABI'DE HARF SEMBOLiZMi 233

    bireyler Tanrı'nın bilgisindeki ezeli ve yaratılmamış hakikat ve mahiyetiere sa-hiptir. Bu hakikatler 'a'yôn-ı sôbite, başka bir ifadeyle mümkün varlıkların ilahi ilirnde sabit hakikatleridir. İbnü'l-'Arabl'nin 'söylenmemiş /ıaıjler idik' mısraının anlaşılması bu teriminin tahlilini gerektirir20

    İbnü'l-'Arabi bu hakikatlerden söz ederken şöyle bir ikilem içindedir: Yok-tan yaratma olamayacağma göre yaratılmış alemin ezeli bir gerçekliğinin bulun-ması gerekir ve varlığın yegane kaynağı Tanrı olduğu için bunlar mutlaka Tanrı'da bulunmalıdır; öte yandan Tanrı'nın zatında bir çokluk olmamalıdır. Bu hakikatierin var olduğunu kabul edersek, o zaman onlara varlık vermenin ve ya-ratmanın anlamı kalmaz ve Tanrı'da mevcut bulunduklarmda Tanrı'da bir çok-luk meydana gelir. Özü gereği bir ve basit olan Tanrı çokluğa mekan olurdu ki, bu da temel önerınelerle çelişir. İbnü'I-'Arabl'nin dehası, varlık ve yokluk ara-sında ara bir durumu anlatan sübut veya 'sabit' terimini geliştirir ve söz konusu hakikatierin 'dışta' var olmadan iliUıl iliıııde 'sabit' olduklarını belirterek çelişkilere düşmeden meseleyi izah eder. Dolayısıyla 'Biz söylenmemiş harfler idik' derken kastettiği şey, bu a'yan-ı sabite'dir ve gönderme yaptığı şey de, Tanrı'nın ilminde 'sabit' hakikatlerimizdir. Başka bir ifadeyle İbnü'I-'Arabi, ilahi bilgide 'sabit' hakikatlerimizi harfler diye adiandımuş ve bu haıfler 'söy-lenmemiş', yani yaratılmamış ezeli harflerdir diyerek yaratılış öncesi durumu-muzu işaret eder. Konevi ise 'Harf, kendi hüklinı ve tabileri de dahil olmak üzere her şeyden soyut olması itibfirıyla ayn-ı sabite'dir' der?'

    20 Ayan-ı sabite'yi Platonik idelerle ilişkisi hakında değerlendirme için bkz. Titus Burckhart, İslam Tasavvuf Doktrinlerine Giriş, (kitabcvi, 1995, ı;;·cv. Fahrettin Aslan) s. 78. İhnü'IArabi'nin a'yfm-ı sfibile ve Platonik ideler için bkz. Afifi, islam Viişiincesi Üzerine Makaleler, s. 27 l; William Chittick, ibn Arab/'nin Vahdet-i viict/d Öğretisi', Varolman m Boyut/an, s. 201 (Çev. Turan Koç, İz Yayıncılık,2002). Mutezile'nin mfiduınat görüşü ve a'ytı.n-ı sfıbite hakkında değerlendirme için bkz. Afi!l, İbnii'I~Arabf'nin Sisteminde AYlin-ı sôbite ve Millezile 'nin Mc1dumat'ı', s. 259.

    21 Sadreddin Koncvi, ibnü'l-Arabi'nin düşüncesini de açıklayan bir metninde, harf~kelime-surc tarzında basitten bileşiğe doğru giden süreci, Varlığın basHten ınürckkebe doğru gidişi veya hakikatierin basit hallerden bileşcrck farklı varlıkları meydana getirişiyle ilişkilem.lirirkcn şöyle der: Varlık Nfırdan ibfirettir; bu nur ınümkünlerin hakikatleri üzerinde yayılır. Böylece her hakikat, Hakkın ilminde diğer hakikatlerden aynşınası ve sfibitliği açısından 'gaybi-harf' olur. Hakikatierin bir kısmı t3.bi, bir kısmı ise mctblıdur. Tabi hakikatler, ınetbG hakikatierin

    İsıanbul Üniversites; 1/a/ıiyat Fakiiilesi Dergisi, Sayt: 17, Yıl: 2008

  • 234 Ekrem DEMiRLi

    İbnü'l-'Arabi'nin harften daha fazla bilinen başka bir terimi de kelime'dir. Kelime'yi lıakfkat anlamında kullanır ve ölümsüz eseri Fıısı1su'l-Hikem'de her peygamberin ilahi ilimele sabit hakikatini kelime diye isimlendirir. Bu İsimlendirmenin gerekçesi üzerindeki araştırmasında çağımızın önde gelen İbnü'l'Arabl uzmanı Ebu'I-Ala Afifi üç nokta üzerinde durur: Bunlardan birisi, bizzat Tanrı'nın bu isimlendirnıeyi yapmasıdır. İkincisi ise, Hz. İsa'nın kelime diye isimlendirilmesidir. Üçüncüsü ise, Tanrı'nın yaratma eylemi ile insanın konuşması ve harfleri sonra da kelimeleri meydana getirmesi eylemi arasında kurulan benzerliktir. 22

    İbnü'l-'Arabl özel olarak hafleıin mecazi anlamları üzerinde durur. Bu bağlaında en fazla önem atfettiği harf Arap alfabesinin ilk harfi olan Elif'tir. Elif göre ilahi zat'ın simgesidir. Bu durum onun sayısal değerinin bir olmasından da anlaşılır. Elifbirdir ve Tanrı'nın mutlak tekliğin i anlatır. Elif yazıda hiçbir harfe bitişmez. Bu durum Tanrı'nın alemlerden uzak oluşuna ve hiçbir şeyin doğrudan kendisine ilişmeyişine işaret eder. Elif bu anlamda bir harf bile değildir. Çünkü El if sadece bütün harflerin maddesi gibidir. Blitün harller Elif'in farklı şekiller almasıyla meydana gelir. Bu yaklaşım varlığın birliği öğretisinin en teknik konularından birisidir ve İbnli'I-'Arabl bunu açıklarken şöyle der: 'Eiif, Bir sayısı blitün sayılara yayıldığı gibi, bütün nıahreçlere yayılır. O harflerin dayanağıdır, her şey ona ilişir, o hiçbir şeye ilişmez. Bu özelliğiyle de Bir'e benzer, çünkü sayıların varlıkları ona ilişir, o ise hiç birisine bağlı değildir. Bir bütün sayılan ortaya çıkartır, sayılar ise onu ortaya çıkartamazlar. Bir herhangi bir mertebeyle sınırianınadığı gibi, elif de bir mertebeyle sınırlanmaz. Elif'in

    hfillcri, sıffitları ve levazımıdır. Bundan dolayı ınelbO hakikallcr, hfiHerinin onlara izafesi ve tfibi olması ilibfrrıyla, Vüclıddan mücerrct iken laakkul edildiklerinde 'gaybi kelime' olurlar. Mctbu mfthiyet, varlığından sonraki lcvazımından soyutlanmış halde Vüclıd ile vasıtlanrnası/ittisaf itibürıyla taakkul cdildiğ:intle de 'viicfidi harf olur. Mctbu mfı.hiyet, Vücı1d ile vasıilandığında tUbi levazımının kendisine eklenmesiyle taakkul edildiğinde, 'vücOdi kelime' olur (Geniş bilgi için bkz. Sadreddin Koncv'i, Fatiha Tefsiri (çev. Ekrem Demirli, İz Yayıncılık, 2002), 127 vd.).

    22 Kelime ve ibnU'I-Arabi'nin görüşlerindeki yeri hakkında bkz. Afifi, "MUsltimanların Logos Nazaıiyeleri", Islam Viişiincesi Üzerine Makaleler, (İz yay. 2000), s. 61.

    İstanbul Üniversitesi İlalıiyaı Fakiiliesi Dergisi, Sayı: 17, Yil: 2008

  • F.16

    İBNÜ'L-''ARABf'DE HARF SEMBOLiZMi 235

    ismi bütün mertebelerde gizlenir, böylece bir yerde ismi B, bir yerde C, bir yerde H olur,'

    Başka bir ifadesinde ise Elif'in yazımından harflerle ilişkisi ve sayısal değerine kadar pek çok özelliğinden hareketle onun Tanrı'yı nasıl ifade ettiğini dile getirir. Şöyle der: El if hakikatierin kokusunu duymuş kimseye göre haıf değildir, fakat sıradan insanlar ona harf derler. Gerçeğe ulaşmış kişi Elif'in harf ol-duğunu söylemişse, yazıda öyle olduğunu gördüğü için öyle demiştir. Elif bir-leştirir, ilah! isimlerden ona özgü isim Allah, sıfatiardan ise kayyumluk [ayakta tutmak, varlığı sürdürmek] niteliğidir. Bütün mertebeler Elif'e ait olduğu gibi, harfler iiieminin toplaını ve mertebeleri de ona özgüdür.Z3

    Elif'in Tanrı'ya işaret ettiği İbnü'l-'Arabl öncesinde de dile getirilen bir dü-şüncedir. Surelerin başındaki harfler hakkındaki görüşlerini açıklarken Kuşeyri'nin ifadeleri ilk dönem sufilerin görüşlerine ışık tutar, şöyle der: 'Surelerin başlarındaki harfler, bir gurubun görüşüne göre, yorumunu sadece Allah'ın bilebildiği ayetlerdendir. Her kitabııı bir sım vardır, Allah'ın Kur'an-ı Ke-rlm'deki sırrı da bu kesik harflerdir. Başka bir guruba göre bu haıfler Tanrı'nııı isimlerinin anahtarlarıdır: Elif Allah isminin anahtarı, Lam el-Latif ismine ve Mim ise el-Mecid ve el-Melik ismine delalet eder. Bir görüşe göre, kıymetleri nedeniyle, Allah bu harflerle yemin etmektedir. Çünkü onlar isimlerinin ve hi-tahmın basit unsurlarıdır. Bir görüşe göre bu harfler, surelerin isimleridir. Bir görüşe göre, Elif 'Allah' ismine, Lam Cebrail'in adına, Mim ise Muhammed is-mine delalet eder. Binaenaleyh bu Kur'an-ı Kerim Allah katından Cebrail'in diliyle Muhammed'e (as.) inmiştir,' 24

    B harfi ise çokluğu ve iilemi ifade eder. İbnü'l-'Arabl, el-Fütiilıfitii'lMekkiyye'de bir yahudi bilginle konuşmasını anlatır. Yahudi kendisine 'Siz bir-likten söz ediyorsunuz ama kitabınız B harfiyle başlıyor, bu nasıl birliktir?' diye bir itiraz yöneltir. İbnü'l-'Arabl bunun üzerine 'Evet ama, bütün kitaplar B har-fiyle başlar, başkası da düşünülemez' der ve B harfinin her şeyin ve her türlü

    23 Bkz. İbnti'I~Arabi, ei-Fatt?lultii'l-mekkiyye, c. I, 65. 24 Kuşeyri, Letaifi'i'l-işarat (Merkezli tahkiki't-türas, Mısır, 1981), c. I, 45 vd.

    İstanbul Vniversitesi ilahiyat Fakiiliesi Dergisi, Sayı: 17, Yıl: 2008

  • 236 Ekrem DEMiRLi

    çokluğun aslı olduğunu beliıtir. Bu anlarnda B insanı ifade eder. Hz. Ali 'Ben B harfinin altındaki noktayım' der.

    İbnü'l-'Arabl, şöyle der: "B harfi ile varlık zuhur etmiş, nokta ile ibadet eden edilenden ayrılmıştır. İmam Şibli'ye 'Sen Şibli'sin' denilıniş, bunun üze-rine o 'Ben B'nin altındaki noktayıın' demiştir. Şeyh Ebu Medyen şöyle derdi: 'Gördüğüm her şey üzerinde B yazılmıştı.' B UlUhiyet ınertebesinde Hakkın katından mevcutlam eşlik eder. Bunun başka bir ifadesi ise 'her şey benimle ayakta durdu ve zulıür etti' şeklindedir. B harfi ile Elif arasında fark vardır. Çünkü El if ziit'ı, B sıfatı gösterir. Bu yaratınayla ilgili olan Elif değil, altındaki noktasıyla beraber B olmuştur. Nokta bütün varlıklardır.' 25

    SONUÇ

    Sufiler başta fıkıh ve kelarn bilginleri olmak üzere, çeşitli kesimlerden ken-dilerine yönelik eleştirileri hafifletmek için bazen düşüncelerini iddiasız ve öz-nel bir yorum şeklinde ifade etmeyi tercih etmiş, bazen ise sembolik ve mecazi bir dil geliştirmenin yolunu aramışlardır. İbnü'l-'Arabi'niıı harf sembolizıni de bu anlatım yollarından birisidir. İbnü'l-'Arabl, harf seınbolizmiyle varlığuı bir-liği öğretisi çerçevesinde Tanrı-alem ilişkisini yorurnlamıştır. Böylece İbnü'l'Arabl'nin öncelikle harf sembolizminin dayandığı temel çerçeveyi, ardından başta Nefes-i Rahmiini ve insanın netesi arasında kurulan ilişki olmak üzere, çe-şitli noktalarda bu sernbolizrni anlatan örneklerle rneseleyi ortaya koymaya ça-lıştık. İbnü' 1- 'Arabl'nin haı:fler görüşü, ayrıntılı çalışınaya gerek duyan geniş ve başka pek çok ıneseleyle irtibatlı bir konudur.

    25 Bkz. İhnü'I~Anıb1, ei-Fiiliihütii'l-Mekkiyye, c. I, 608.

    İstanbul Üniversitesi İlahiyat FakiUtesi Dergisi, Sa.w: 17, Yrl: 2008