68
DİYALEKTİK MATERYALİZM & KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ (GERÇEK BİLİM) Hikmet Kıvılcımlı

DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

  • Upload
    others

  • View
    11

  • Download
    3

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

DİYALEKTİK MATERYALİZM

& KISACA MARKSİZM

DÜŞÜNÜŞÜ (GERÇEK BİLİM)

Hikmet Kıvılcımlı

Page 2: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

2

Page 3: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

İÇİNDEKİLER 1. KİTAP: DİYALEKTİK MATERYALİZM BÖLÜM: 1 DİYALEKTİK MATERYALİZM ve FELSEFE 1. Felsefe ve Metafizik Sistemler 2. Diyalektik ve Felsefe 3. İdealizm - Materyalizm ve Bilgi Konusu 4. Diyalektik Materyalizm BÖLÜM: 2 DİYALEKTİK MATERYALİZM METODUNUN KÖKLERİ 1. Vakıa Materyalizmi 2. Genel Olarak Metotların Kökleri BÖLÜM: 3 DİYALEKTİK MATERYALİZM METODU NEDİR? 1. Zincirleme Gidiş (Teselsül Prosesi) 2. Çatışma ve Değişme (Tezat ve İstihale) Birikiş ve Atlayış (Tekamül ve İnkilâp)

Karşılıklı Bağlılık (Tabiiyet) ve Tarihi Mü cadele

2. KİTAP: KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ 1. BÖLÜM: AÇIKLAMA A. Doğada açıklama: Sebep-Gaye 1-Vahşi Gayeciliğ i 2- Din Gayeciliği 3- Çağdaş Gayecilik Özet 2. BÖLÜM: DEĞİŞTİRME A- Genel Kavramlar 1- Tesadüf ve Talih a-Tesadüf ve Kaza b-Talih ve Kader 2- Hürriyet ve Serbestlik 3- Devrim cilik ve Mukadderatçılık

3

Page 4: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

B- Din Konusu 1- Dinin Doğuşu ve Büyüyüşü İlk Komünizmde Ululu Toplumlarda 1- Atalara Tapma 2- Cancılık a- Çok Allahlılık b- Tek Allahlılık c- Som Dinler

2- Dinin Durumu C- Toplum 1- Toplum nedir? 1- Toplum 2- Toplum Gerçek Bir Kümedir 3- Öz İlişki İş İlişkisidir 2- Toplum ve Birey 1- Birey mi Toplumu, Toplum mu Bireyi Yapar 2- Bireyin Toplumda Hiç mi Rolü Yok? 3- İlk Komünizm ve Anahanlık Mülkiyet Eşitlik Adalet Kısas Kan Davası Aile Kavrayış ve Fikirler

4

Page 5: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

1. KİTAP DİYALEKTİK MATERYALİZM

1- FELSEFE VE METAFİZİK SİSTEMLER Bir zamanlar bütün insan bilgileri FELSEFE (us sevgisi, akıl dostluğu) adı ile

bir araya toplanırdı. Bütün ilimler felsefe demekti. Fakat insanın bilgisi ilerledikçe, birçok bilimler felsefeden ayrıldı.

Son zamanlara kadar okullarda okutulan felsefe deyince, akla şu konular gelirdi: (a) Psikoloji, (b) Mantık, (c) Metafizik (doğa üstü), (d) Ahlâk (moral), (e) Felsefe tarihi. Ancak 19. yüzyılın ortalarından beri, bu beş konudan da çoğı: felsefeden ayrıldı. Örneğin Psikoloji denilen ruhiyat başlı başına bir bilim oldu. Hatta birçok psikolojiler meydana geldi. Felsefe tarihi, esasen özel bir felsefe meselesi değildi. Geçmiş felsefelerin, söylenmiş felsefe mezheplerinin sıra i le anlatılışı idi. Geriye ü ç şey kalıyordu: Mantık, Metafizik, Ahlâk.

(i) AHLÂK: Bir felsefe meselesi olmaktan çok, felsefece kabul edilmiş teorik prensip ve hükümleri, insan hayatına uygulamaya kalkışmak idi. Her filozofun ileriye sürdüğü ve denenmesini öğütlediği bir ahlâk reçetesi vardı .Onun için çok geçmedi, ahlak da özel bir bilim haline geldi. Ve pratik ahlak ya da sosyoloji denilen toplum bilimine malzeme oldu. Yahut da adab-ı muaşeret (görgü kuralları) kitapları kılığına geçti: Salon kuşu oldu.

(ii) METAFİZİK: Doğa ve fizik (madde) ilimlerinden sonra gelen, fizik ötesi denen konu dur.(Metafizik felsefe bir tek şey arardı: Mutlak Hakikat. Yani ebedî, ezelî, değişmez şeyi.. Fakat evrende öyle şey yoktur. Metafizik mutlak haki kati nerede arardı? ilimin henüz boş bıraktığı, yani insan bilgisinin erişemediği yerlerde. Şu halde metafizik, bilinmeyen şeyi bilmek gibi bir iddia idi. Hem de o aranan şey mutlaka Mutlak olacak ve o şeyi bir tek filozof, kendi kafasından uyduracaktı. İşte bu uydurma mutlak hakikatlerin herbirine Metafizik sistem denilirdi.

19. yüzyılın ortalarından beri gerek madde, gerek hayat ve gerekse toplum alanlarında yapılan katı keşifler artık o gibi uydurma hakikatlere yer bırakmadı. Metafizik iddialar ve sistemler, artık kadim hurafeler ve masalar gibi, insan bilgisinin çocu kluk devrine özgü birer müstehase (fosil) olarak müzeye kaldırılmak gerekti. Metafizik eğer hâlâ bireylerde yaşıyorsa, bu, hurafe ve

masalın hâlâ ilimden kuvvetli olduğuna delâlet etmez. Toplumun bazı hayattan kopmuş tabakaları ve döküntüleri içinde, büyü cülük ve ipnotizmacılık, ispritizmacılık gibi metafizikçiliğin de en son bir teselli itikadı halinde süründüğüne delâlet eder.

Eskiden, metafizik düşünce devrinde, madde evreni üzerine Doğa Felsefesi ve toplum hakkında da Tarih Felsefesi diye bir takım uydurmaca sistemler, ileri sürülürdü. Fakat bugün o sistemler artık okunmaz hale geldi.

“Tabiatın diyalektik yorumlanması (kavranışı) nasıl her türlü tabiat felsefesini

5

Page 6: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

hem gereksiz ve hem de olanaksız bir hale getirdiyse, tıpkı öyle, tarihin Marksistçe yorumlanması da, tarih alanında felsefe yapmayı sona erdirdi.” (F. Engels.) Bu yeni kavrayışın evren (toplum ve tabiat) hakkındaki genel görüşüne: “DİYALEKTİK MATERYALİZM” denilir. İnsanlığın şimdiye kadar vardığı bu en yüksek bilimsel kavrayışına göre: “Artık her alanda yapılması gereken şey, ilişkileri kafanın içinde tahayyül etmek değil, olaylar içinde keşfetmektir.” (Friedrich Engels)

(iii) MANTIK: Görüyoruz ki, felsefenin buraya kadar iler tutar yeri kalmamıştır. Bu duruma adını vermek gerekirse, diyebiliriz ki, artık Antika felsefe sona ermiştir. Mantık nedir? Bir kelime ile: düşünce ilmidir, işte, bizzat düşünce prosesi kanunlarının doktrini, mantık ve diyalektik sahası -o da kalırsa- kalır. (F. Engels; Ludwig Feuerbach ve Klâsik Alman Felsefesinin Sonu s. 84).

2- DİYALEKTİK VE FELSEFE Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

geri gelmeyecek şekilde son veren, bugün için biricik doğru kavrayışı göreceğiz. Diyalektik materyalizme göre, felsefe deyince anlaşılan şey: “Ruh ile madde

arasındaki ilişkilerin belirli yorumuna dayanan genel bir evrene bakış” tır. (a.g.e, s. 32). Bu itibarla, diyalektik materyalizm herşeyden önce bir “Weltanschaung” (Evreni kavrayış) tır. Kavranılacak evren nedir? Evren denince, bir doğa ve toplum denilen maddî dünya ile bir de insana özgü düşünce denilen ruhî veya manevî dünya hatıra gelir. Daha kısa ve anlaşılır olmak için, maddî dünyaya varlık; manevî dünyaya da düşünce adı verilir.

Bu iki dünya birbirinden ayrı olmakla birlikte, gayrı değildirler: Yani varlıkla düşünce arasında hem sıkı bir ilişki, hem de ortak olan yön vardır.

Düşünce ile varlığın ilişkisi şudur: Varlığı da düşünceyi de kavrayan şey gene düşüncedir. Etrafımızda bir doğa olduğunu; bir toplum bulunduğunu, bu doğayla toplumun birtakım kanunlara uyarak yürüdüğünü ve düşüncemizden ayrı olduğunu bize bildiren ve kavratan şey düşüncemizdir. Buna, varlığı kavramak deriz. Fakat o varlıktan ayrı bir düşüncemiz bulunduğunu ve bu düşüncenin de kendine özgü bir takım kanunlara uyarak yürüdüğünü keza bize bildiren ve kavratan da gene düşüncedir. Buna da düşünceyi kavramak denir. Şu halde, düşünce kavramı kuruntuya dayanan bir şey değil; varlık gibi, tek insan ruhunun dışında kabul edilebilecek, yani objektif birşeydir.

Bu itibarla düşünce denilen iç dünyamız, varlık denilen dış dünyanın içinde varlığın bir parçası demektir. Fakat, düşünce olmasa varlığı kavramamıza imkân yoktur. Yani düşünce ile varlık arasında karşılıklı ve sıkı bir i lişki vardır. Aslında düşünce ile varlığı kavramamızı mümkün kılan şey ancak bu ilişkidir.

Düşünce ve varlığın ortak yönü şudur: Varlık dediğimiz dış dünya, düşüncemizden nefsimizden hariç, objektif bir varlıktır diyoruz. Ama düşüncemiz olmasa varlığı kavrayamayacağımızı söylerken de, varlığın düşüncemize, nefsimize dahil, sübjektif bir kavranışı olduğunu bildirmiş oluruz. Keza düşüncenin de bizim düşüncemize, nefsimize ait, sübjektif birşey olmasına rağmen, varlık içinde ayrı bir

6

Page 7: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

varlık halinde bulunması, düşüncenin aynı zamanda objektif birşey olduğunu bildirmiş olur. Görülüyor ki, gerek varlık, gerekse düşünce aynı zamanda hem objektif, hem de sübjektiftir. Düşünce ve varlık, aynı zamanda hem tek insana göre, nefsimize nazaran vardır: (Sübjektif). Hem de tek insanın dışında, nefsimizden hariç olmak üzere vardır: (Objektif). İşte aralarındaki birinci ortak nokta, her ikisinin de hem objektif, hem de sübjektif olmak suretiyle içli dışlı, birbirine grift bulunmasıdır.

Bu sıkı bağ, ortaklık nedendir? Gerek varlığın, gerekse düşüncenin aynı özden gelmemelerindendir. Varlıkla düşüncede ortak olan öz nedir? Her ikisinin de değişme ve hareket halinde bulunmaları ve bu hareketi belli bir takım kanunlara göre yapmalarıdır. Hareket, en geniş anlamıyla varlığın da, düşüncenin de özüdür, aslı ve esasıdır. Hareketin en genel kanunlarını gözden geçirmek düşüncenin de, varlığın da kanunları hakkında genel bir fikir edinmek olur.

Şu halde diyalektik, düşünce ve varlık ayırt etmeksizin, evrenin en genel hareket kanunlarını inceleyen bir ilimdir. İlimdir diyoruz, doğrusu da budur. Diyalektik, gerçekten var olan hareketin kanunlarını olduğu gibi inceler ...Böyle bir incelemeye felsefe adı verilemez. Felsefe, ilimlerin dışında, ilimlerin bulamadığı hakikatleri uydurmakla uğraşır. Diyalektiğin uydurduğu hiç bir şey yoktur. 0 gözlem ile kavranılan hareket kanunlarını gösterir. Şu halde bütün öteki ilimler gibi, müşahedeye, tecrübeye, olan bitene dayanan bir i limdir. Jeoloji nasıl yeryüzünün hareket kanunlarını. Sosyoloji de nasıl toplumun hareket kanunlarını tespit ederse, Diyalektik de öylece, düşünce ile varlığın genel hareket kanunlarını tespit eder. Sosyolojiye nasıl “toplum felsefesi” veya “tarih felsefesi” demek saçma ise, diyalektiğe de “varlık felsefesi” veya “düşünce felsefesi” demek o kadar yersizdir.

Felsefe bir zamanlar insan bilgilerini derlemek bakımından tarihsel rolünü oynamış bitirmiştir denilebilir. Bu anlamda, yalnız metafizik felsefe i le değil, her türlü felsefe ile alış verişi kesmek zorunlu olur. Bir kelime ile diyalektik, her-türlü felsefenin mezar kazıcısıdır.

3- İDEALİZM - MATERYALİZM VE BİLGİ KONUSU Felsefe artık ilmi simya gibi, din gibi, masal gibi tarihe karışmıştır diyoruz.

Felsefe bugün ancak, geçmiş insan nesillerinin bilgi boşlukları etrafında ne gibi düşünce fantezileri yapabileceklerini göstermeye yarar, diyoruz... Ya felsefenin koyduğu meseleler ne olacak?

Felsefenin ortaya attığı ana mesele nedir? “Her felsefenin ve özellikle modern felsefenin esas büyük meselesi, düşüncenin varlıkla ilişkisidir” (F. Engels). Düşünce ile varlık veya ruh ile madde arasındaki münasebet deyince iki soru hatıra gelir:

(1) Ruh mu maddeyi yaratır, madde mi ruhu? Daha doğrusu düşünce mi önce gelir, varlık mı? Bu sorudan idealizm ve materyalizm meseleleri çıkar. Ontoloji (Genel varlık bahsi) budur.

7

Page 8: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

(2) Düşünce varlığın aynı mıdır, gayrı mıdır? Daha doğrusu: “Ruh maddeyi kavrayabilir mi? Bu sorudan da bilgi konusu meselesi çıkar.

Filozoflar önce birinci soruya verdikleri cevaba göre iki büyük bölüğe ayrılırlar: (a) Ruh maddeyi yaratır diyen idealisttir, (b) Madde ruhu yaratır diyenler Materyalisttir. Sonra, gerek idealistler, gerek materyalistler, ayrıca kendi içlerinde ikinci soruya verdikleri cevaba göre birtakım bölüklere ayrılırlar. Yalnız unutmayalım: Metafizik felsefece kavranacak varlık, şu bildiğimiz ölümlü düşünce veya varlık değil, mutlak hakikattir. İşte o mutlak düşünceyi kavrarız diyen idealistlere Dogmatik idealist denir. Mutlağı kavrayamayız diyen idealistler de Pragmatik adını alır. Mutlak varlığı kavrarız diyen materyalistlere Dogmatik materyalist denir, Mutlağı kavrayamayız diyenlere de Agnostik adı verilir.

Diyalektik evren kavrayışı bütün bu filozof kör dövüşünü bir vuruşta dağıtır. Gelmiş geçmiş tekmil sayın filozoflara sorar: “Bunca kan terleri dökmeniz hep o yaman mutlak hazretleri uğruna mıdır?” ve kısaca cevap verir: “Nafile yoruluyorsunuz; o sizin kendi KURUNTUNUZDUR. Gerçekte mutlak olarak ne bir madde, ne bir fikir veya hakikat vardır. Ne de onu kavrayıp kavrayamamak meselesidir.” Diyalektik materyalizm, müzelik filozoflara bu müjdeyi verdikten sonra, onlara yanlış kapı çaldıklarını şöyle izah eder:

(1) Düşünce mi önce, varlık mı, diye merak mı ediyorsunuz? Bu hususta söz söyleyecek felsefe değil, bilimdir. Gerek tabiat, gerek toplum bilimleri varlıksız ve varlıktan önce düşünce olamayacağını, düşüncesiz ve düşünceden önce varlık bulunduğunu, iki kere iki dört eder gibi ispat etti. Ve ediyor. Bu hakikat ilk okul kitaplarında okunuyor.

(2) Düşünce varlığı kavrar mı, diye merak mı ediyorsunuz? Bu hususta da söz söyleyecek göne felsefe değil, tecrübedir. Şu meşhur mutlak hakikat uydurmanızı bir tarafa bırakınız. Çünkü insanlığın artık kuruntuya tahammülü kalmamıştır, insan kafasından geçen herhangi bir düşüncenin tekabül ettiği, ifade eylediği varlığa uyup uymadığını kuru akılla bulamazsınız. O düşünceyi tabiata, hayata, ve topluma uygulayarak sınayınız. Düşüncenizin varlığa ne derece u yduğunu derhal denemiş ve anlamış olursunuz. Engels’in dediği gibi: “Pudingin tadı tadılarak anlaşılır.” Pastanın denenmesi yenmesidir.

Bu suretle diyalektik kavrayış, bir taraftan, her türlü felsefeye paydos borusunu çalmış olur; Diğer taraftan da, varlıkla düşünce arasındaki münasebetin sırf ve ancak bir bilim ve tecrübe meselesi olduğunu anlatmış olur.

Düşünce ve varlığın mahiyet ve ilişkileri alanında, filozof spekülasyonu ile değil, müspet ilim araştırmaları ile elele yürür. Müspet ilim alanını müspet ilme bırakır. Gömüldüğü tarihi türbesinden elini çıkartıp ilim bildirir. Ve artık kendiliğinden anlaşılır ki, gerçek diyalektik kavrayış bütün gerçek bilimler gibi materyalisttir. Yani, varlığın düşünceden önce gelip, düşüncenin varlığı kavrayabileceğine inanır. Onun için bu yepyeni kavrayışa DİYALEKTİK MATERYALİZM adı verilir.

8

Page 9: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

4- DİYALEKTİK MATERYALİZM Bütün bu temizlik işlerini yaptıktan sonra, diyalektik materyalizme inceleyecek

hangi konu kalır? Yukarıda söylediğimiz gibi, gerek düşüncenin ve gerekse varlığın en genel hareket kanunlarını incelemek kalır. Şüphesiz aşağıda izah edeceğimiz varlık da, düşünce de esas itibarıyla diyalektik bir surette hareket eder. Ne var ki, aynı diyalektik kanunlar düşünce ile varlıkta ayrı ayrı ve başka türlü ifade olunurlar. Biz de, bu kanunların gözden geçirilmesini kolaylaştırmak için, Diyalektik Materyalizm bahsini iki ayrı bölümde alacağız:

A- Diyalektik varlık kanunlarının incelenmesi: Bu bahiste hareket kanunları, düşünceden bağımsız olarak, sırf doğada, hayatta ve toplumda oldukları gibi gözden geçiri lecektir. Bu bize, evreni kavrayış esnasında güdeceğimiz yolu yani metotu verecektir. Onun için bu bahse Varlık Kanunları bahsi diyebileceğimiz gibi, Metafizik metottan ayrı olmak üzere, DİYALEKTİK METOD bahsi de diyebiliriz.

B- Diyalektik düşünce kanunlarının incelenmesi: Bu konuda, bütün varlık hareketinden çıkan diyalektik kanunların, nasıl varlığın bir parçası olan düşünce için de doğru olduğu görülecektir. Düşünce kanunlarından bahseden ilme eskiden mantık denirdi. Antika felsefenin de metafizik metotuna uygun bir mantığı vardı. Ona formel mantık denir. Onun için diyalektik materyalizm metotunun düşünce kanunlarına uygulanması DİYALEKTİK MANTIK adını alabilir.

Gerek metotu ve gerek mantığı itibarıyla, Diyalektik Materyalizmin yukarıdan beri işaret ettiğimiz dört karakteri şunlar olur:

(1) Olay ve şeyleri hem objektif, hem de sübjektif olarak gözden geçirir. (2) Bütün evrende (düşünce ve varlık dünyasında) en genel esas, harekettir. (3) Mutlak değişmez denen şey yoktur. Hareket eden herşey değişir. (4) Değişen varlığın da, düşüncenin de aslı maddîdir. BÖLÜM: 2 DİYALEKTİK MATERYALİZM METODUNUN

KÖKLERİ Diyalektik Materyalizm, varlığı kavrayış metotudur. Herşey gibi metot’un da

bir kökeni veya doğuşu, (yani bizzat kavrayış metotu’nun neden ibaret olduğu) ve bir de sonu cu yani araştırma hususunda hangi prensiplere vardığı aranmalıdır.

İsminden de anlaşıldığı üzere, Diyalektik Materyalizmin iki kökü vardır, (a) Materyalizm, (b) Diyalektik. Bu iki kök, gelmiş geçmiş bütün öteki iki sistem ve metotlardan tamamen ayrı ve bambaşkadır. Onun materyalizmi, özü diyalektik olan vakıa’ya, (olan bitene) dayanır; diyalektik ise özü materyalist olan gidişe dayanır.

9

Page 10: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

1. VAKIA MATERYALİZMİ Diyalektik materyalizmin temeli birtek kelime ile ifade edilir: Vakıa (olan biten,

olgu, olan şey). İnsana ilk bakışta pek basit gibi gelen bu prensip hakikatte yüzyıllar ve yüzyıllarca yapılan düşünce denemelerinden sonra bulunmuştur. Ve ancak diyalektik materyalizm tarafından ilk defa kaçamaksız ve pürüzsüz olarak ortaya konulup, en son ilmî keşiflerle ispat edilmiştir.

“Olan şey dışında başka şey aramamalı; gerçeklik zorunlu olan şeydir. Gerçekte olan bitenden ayrı hakikat aramamalı” sözü kolayca söylenmemiştir. Gerçi evrenin bütün olayları gibi, insan tarihi de (vakıalardan) ibarettir. “Hoca ne derse desin, cemaat bildiğinden şaşmamış”: Filozofların, olan bitenler ötesinde “Hakikat” aramaları, insan kitlelerini pratik hayatta daima vakıalara, olan bitene uymaktan alıkoymamıştır. Ancak, insanlığın gerçek tarihine ve tarihî hareketine değil de, düşünce tarihine ve hele felsefe tarihine bakacak olursak iş değişir. İnsanlar uzun müddet gittikleri yeri görmemişler, birey olarak her şahıs kendi işini bildiği halde tekmil insanlar toplum ölçüsünde hep birden ne yaptıklarını bilememişlerdir. Ancak insanların teker teker bilinçle yola çıktıkları halde, niçin hep birden varacakları sonu cu bilinçle kavrayamadıklarını i lk defa i lmî bir şekilde izah ve ispat eden diyalektik materyalizmin tarihe uygulanmasından sonradır ki işin büyüsü çözülmüştür, insanların tek başlarına izah edemedikleri, yani kendi yaptıkları ve bildikleri vakıalara u ymadığını gördükleri birçok olayların asılları, tekmil toplum ölçüsünde olan bitenlerle açıklanmıştır.

O zaman vakıa dışında: Keramete, mucizeye, kazaya, kadere, tesadüfe, talihe, fala, masala inanmanın yersiz olduğu anlaşılmıştır. Daha doğrusu, kerametten masala kadar görülen o şeylerdeki esrar perdesinin gene bir takım vakıalar, olan bitenlerle yırtılıverdiği meydana çıkmıştır.

Herşeyin özü ve izahı vakıalara dayanır deyince, iki şey akla gelir: “(a) Vakıalara sığmayan her türlü idealist kuruntuları bir tarafa atmak; (b) Vakıaları hayali ilişkileri içinde değil, kendi ilişkileri içinde incelemek” (F. Engels, a.g.e. s. 58)

Bu iki kısa cümle, birbirlerinden basit iki prensip, diyalektik materyalizmi bütün felsefe sistemlerinden ayırmaya yarar, insanı hem tüm idealizmlerden uzaklaştırır, hem de metafizik materyalizmin (naturalizmin, tabiat felsefesinin, agnostisizmin, ve ilh.) düştüğü yanlışlardan kurtarır. Her türlü ciddi ilim araştırmalarında “rehber nokta” (point de repere) hizmetini görür. Fikir ve varlık hadiselerinin mâ’şer-i ummanı içinde şaşmaz pusula olur.

Bu pusulanın iki ibresi vardır: (a) Vakıaya dayanmak; (b) Vakıanın ilişkilerini saymak.

Önce vakıa pusulasının bizi felsefe sistemimi mahşerinden nasıl kurtardığını görelim. Yani diyalektik materyalizmin öteki materyalizmlerden, idealizmlerden ve bir kelime ile tüm metafizik felsefeden farkını kısaca gözden geçirelim.

A- İDEALİZMLERDEN FARK: İdealizm adı altında ü ç cereyan: akım

ayırdolunabilir: (1) Spritüalizmler, (2) özellikle idealizmler, (3) Pragmatizmler.

10

Page 11: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

(1) Spritüalizmler: Gerçi, ruhun dışında bir takım vakıalar kabul eder. Yani spiritüalizme göre: bir ruh, bir de madde vardır. Onun için spiritüalizm düalist (ikici) tir. Yani iki öz kabul eder. Ama maddenin ruhtan kaynak aldığını ve maddi varlıkları ruhun idare ettiğini söyler. Bu iddiasıyla spritüalizm: (a) Vakıalar ve dünya dışında bir ruh tasavvur eder. Böyle, onun söylediği gibi, yarattığı sanılan ruh vakıaya sığmaz, (b) Kabul eder gördüğü vakıa arasındaki ilişkileri de ruhun idare ettiğini söyler. Yani ilişkileri bizzat vakıa i lişkileri saymayarak, ruh ilişkileri kılığına sokar. Her iki suretle de, yukarıda gösterdiğimiz iki prensibin dışına çıkar.

(2) Özellikle idealizmler: Kendilerine göre, monisttirler. Yani bir tek fikir veya şuur veya ruh vardır, onun dışında birşey yoktur, der. idealizme göre: 1- Ne olaylar gerçektir, 2- Ne de vakıalar arasındaki ilişkiler gerçektir. Gerçek olan yegane şey: Ruh ve Fikirdir. Yani bu doktrinler anlatılan prensiplerin ikisini de kökten inkâr eder.

(3) Pragmatizmler: Pek ciddi bir felsefe aklını saymak bile yersizdir. Pragmatizm bir katolik veya protestan softalığı, ya da İslâm tasavvufu şeklinde görülür. Vakıalar içinde yalnız mürteci göreneği (Katolik geleneklerini) veya Protestan ahlakını alır ya da tasavvufta olduğu gibi, sırf riyazet ve feragat tespihini çeker. Bütün öteki gerçek vakıaları ikinci, ü çüncü dereceye atar. Hattâ hiçe sayar. Şu halde: (a) Yalnız bir kısım vakıalara önem verip, bütün vakıaları ciddiye almadığı için birinci prensibi kırar; (b) Ahlâk, görenek, riyazet gibi vakıaları birinci dereceye çıkarmakla, olan bitenler arasındaki ilişkileri olduğu gibi değil, sahte bir şekilde anlatır. Yani insan mukadderatını görenek, ahlâk veya feragatten önce tayin eden derin ve muğlak sebepleri arka safa atar. Bu suretle vakıalar arasındaki gerçek münasebetleri bozar. Hayalî ilişkiler kurar. İkinci prensibi çiğner.

B- METAFİZİK MATERYALİZMLERDEN FARK: Diyalektik

Materyalizme gelinceye kadar görülen felsefi materyalizm akımları hep metafizik idiler. Ondan sonra da, diyalektik materyalizme sığmayan bir materyalist telakki, ister istemez metafizik kalmıştır. Metafizik materyalizm ne demiştir? Doğrudan doğruya yahut dolayısıyla mutlak bir madde veya varlık kabul etmektir. Diyalektik materyalizm ise her ne surette olursa olsun, her türlü mutlak anlayışı öldüren materyalizmdir. Herşeyin, göreceğimiz diyalektik bir izafîlikle cereyan ettiğini gösterir.

Metafizik materyalizmler başlıca iki gruba ayrılırlar: 1- Dogmatik Materyalizmler. (Bunlar olanı mutlak bir cevher, değişmez bir prensip sanan kaba materyalizmlerdir). 2- Agnostik materyalizmler. (Bunların bir çok çeşitleri aynı noktada toplanır: Olanı olduğu gibi hakikat diye kabul etmezler. Materyalistliklerinde işkill i veya korkak davranırlar.)

DOGMATİK MATERYALİZMLER: Bu kaba materyalizmler, ya maddeyi değişmez bir gerçek sayan natüralizm; yahut kuvveti, enerjiyi mutlak bir cevher sayan dinamizm gibi isimler alır. Gerek naturalizmin, gerek dinamizmin bir büyük yanlışı da, tabiattaki mekanik kanunları aynen hayata ve hayat kanunlarını da gene

11

Page 12: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

hiç değiştirmeden topluma uygulamaya kalkışmalarıdır. Velhasıl bir kelime ile, dogmatik materyalizm, doğrudan doğruya ve açıkça evrende bir tek, mutlak değişmez maddi varlık ve madde kanunları vardır der. Bunu söylemekle yanılır. Çünkü, 1- Tabiatta ve Toplumda değişmeyen hiç bir şey yoktur. Parçalanmaz cüz sayılan atom bile, canlı varlıklar gibi: doğar, yaşar, ölür. Enerji dediğimiz kuvvetler, dünyamızın bugünkü bünyesine göre öyledirler. Ebedî değildirler. Sonra, gerçi varlık en sonunda herşeyi içine alan birtek vahdete, maddi varlıklar varlığ ına indirgenir. Ama varlık vakıaları daima mekanik kanunlarla idare edilmez. Vakıalar gösteriyor ki, canlı varlık ve toplumda hüküm süren kanunlar, aynı esastan gelmekle beraber, başka şekillerde meydana çıkarlar. Aksi anlamda madde, veya kuvvet, yahut hayat, yahut da toplum anlayışlarını besleyen dogmatik materyalizm [vakıaya sığmayan*] şey tasavvur etmiş olur. Birinci prensibi bozar. 2- Maddeyi ve kuvveti soyut ebedî sayan hayatla cemiyeti aynı torbaya koyan dogmatik materyalizm vakıalar arasındaki münasebeti de olmadıkları şekilde koyarak, ikinci prensibe aykırı düşer.

KORKAK MATERYALİZMLER: Dogmatik olmayan materyalizmler,

vakıalardan olan bitenlerden o kadar korkar ve işkillenirler ki, açıkça materyalist olduklarını bile itiraf edemezler. “Bilmiyoruz” yahut da “bilinemez” diye boyun kırarlar. Lakin neyi bilmezler? Mutlak sandıkları hakikati. Demek onlar da, açıkça mutlak hakikat yoktur ve olamaz diyemiyorlar. Bilakis, gayet iki yüzlü bir mantıkla bazıları: Mutlak hakikat var, ama biz bilemeyiz, bazıları da: Mutlak hakikat var m ı? Bilmiyoruz. Ama yok mu, onu da bilmiyoruz derler. Velhasıl, mutlağın varlığını yahut mutlağın yokluğunu ispat edemeyiz yollu iddia ve kaçamaklarla gene mutlak varlığı zımmen, üstü kapalı bir surette kabul etmiş olurlar, örnek olarak bu cer-yanlardan önemlilerini sayalım:

SEPTİSİZM (işkilcilik): Hiç birşeyin mutlak hakikatini öğrenemeyiz. Madem ki mutlak hakikat yok, hiç bir hakikat de olamaz der. Demek ki: Vakıaları ve Münasebetleri toptan inkâr eder.

AGNOSTİSİZM (Bilmemcilik): Mutlağın olmadığını bilemeyiz, der. POZİTİVİZM (Müsbetçilik): Müspet ilimler sahasında bildiklerimiz

doğrudur. Ama öbür alanda [hangi alanda] birşey bilemeyiz, der. Bu doktrinlerin hepsi de: (a) Vakıalara sığmayan bir mutlak varlığı

reddetmezler, (b) Vakıalar arasındaki münasebetler dururken, bilinemez bir evren ihtimali ile münasebetsizliğe kalkarlar. Böylece, her iki prensibi de bozarlar.

C- NETİCE: GERÇEK MATERYALİZM: Görüyoruz ki, vakıaları esas

tutarak yürümek, ilkin zannedildiği ve söylendiği kadar basit ve yüzeyde değildir. Olan biten hâdiselerin mihenk taşına vurulan her felsefe sistemi çarçabuk tuzla buz olur. Ayakta duran tek felsefe kalmaz. Bir şey kalır; Diyalektik materyalistçe, olanı olduğu gibi kavrayış. Hakiki materyalizmin ana fikri: gerçek dünyaya (tabiata ve tarihe) herhangi bir idealistçe kuruntu taşımadan bakmak, gerçek dünyayı

12

Page 13: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

olduğu gibi görmektir. Diyalektik materyalizmde bu anlayışın dışında atfedilecek hiçbir mutlak ve sabit fikir, hiçbir doğma (nas), hiçbir başka hakikat yoktur. Olanı olduğu gibi görmek: “materyalizm bundan başka bir şey göstermez” (Engels, keza s. 67).

Bu kavrayışla yola çıkıldı mı: Gözleri bağlayan eski sistem perdesi yırtılır. Önceden uydurulmuş ve edinilmiş (a priori: öncileyin) fikirlere ezbere inanmak ortadan kalkar. İnsan düşüncesi yüzyıllardan beri aradığı gerçek aydınlığa kavuşur. Ne kendini, ne de başkalarını aldatmağa imkân kalmaz. Artık bir fikir: doğru mu, yanlış mı; Hakikat mı; değil mi?.. gibi sorulara verilecek cevap kısadır. O fikre uyan olay: Var mı; Yok mu; olmuş mu; Olmamış mı?.. Eğer olay, vakıa varsa, yahut olmuşsa, onu ifade eden fikir de doğrudur. Bu hakikattir.

Bu cihet bütün doğa olayları için şaşmaz bir kaidedir. Meselâ, Mendelyef ismindeki bilgin, bütün cisimleri sıraya koyan ünlü cetvelini kurduğu zaman: Skandium, Germinium gibi cisimler bilinmiyordu. Fakat, bu cisimlerin cetveldeki yerleri boş duruyordu. Mendelyef yaptığı gözlemler üzerine, bu gibi cisimlerin bulunacağını ve bulundukları takdirde oksitlenme derecelerinin R2O3 ve R2O4 olacağını ileri sürdü. Bu fikir doğru mu, yanlış mı? Önce kestirme birşey söylenmedi. Lâkin Mendelyef’in tanımladığı özellikleri taşıyan Skandium ve Germinium vs. cisimler bulunduktan sonra, ileri sürülen fikrin vakıa olarak bulunduğu meydana çıktı. Doğruluğu anlaşıldı.

Birşeyin doğruluğu, oluşu, vukua gelişi demektir. Yalnız görünüşlere aldanmamak için, olan şeyin doğruluğundan şüphe edilemez. Bir vakıanın zorunlu olduğunu ispat edecek şey deneydir. Meselâ su: 2 hidrojenle 1 oksijenin terkibidir, diyoruz. Doğrumu? Bunu gösterecek şey deneydir. Boş bir tüp içine 2 kısım H2 ile bir kısım O2 gazı koyup arkasından bir elektrik kıvılcımı geçirirsek, tüpün içinde damla damla su meydana gelir. Ve gerek H2, gerek O2 gazları kaybolmuş, suya dönmüş olur. O zaman anlarız ki, su H2 ile O2 gazlarının belirli bir oranda birleşmelerinden doğan bir vakıadır.

Onun için olanı olduğu gibi gören ve ister eşya ister fikir sahasında daima vakıaya dayanan diyalektik materyalizm: “Dünyanın materyalistçe kavramlısını, ilk defa olarak gerçekten ciddiye almıştır.” Zira, madem ki bütün bilgi ve düşüncelerimizin doğruluğu, olana uygunluğu ile ölçülür, o halde “Gerçek eşya belirli bir gelişme sırasında bulunan mutlak fikrin yansıması değildir, insan fikirleri gerçek eşyanın birer yansımasıdır.“ (Keza, s. 58). Fikir insana havadan veya gaipten gelmez. Yaşadığı çevreden alınan izlenimimle gelir. Şu halde her fikir karşılık düştüğü şeyi ya da vakıayı ifade eder. Vakıa fikre cidden uyarsa fikir doğrudur. Uymazsa, demek insanı yanıltan bir şey vardır. Tekrar olanları denemek, olduğu gibi görüp fikri ona göre düzeltmek lazım geli. Böylece her türlü idealizm ta temelinden kaldırılmış olur. Gerçek materyalizm de budur.

2. GENEL OLARAK METODLARIN KÖKLERİ Metot nedir? Görüyoruz ki her şey olan bir vakıadır. Fakat bunu görür görmez

13

Page 14: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

iki soru önümüze çıkar: (a) Bu olanlar nasıl oluyor? (b) Biz onları nasıl kavrarız? Evrene şöyle bir baksak, yalnız varlık sahasında: tabiat, hayat, toplum gibi

birbirinden farklı ü ç türlü vakıalar dünyası gözümüze çarpar. Bu ü ç ayrı dünyanın herbiri içinde de gene binbir çeşit vakıa zincirleri uzayıp gider. İnsan bu sonsuz özellikler gösteren, u çsuz bucaksız vakıa çeşitleri içinde nasıl pusulayı şaşırmasın? Nasıl işin u cunu kaçırmasın? Bilgisine ve hareketine hangi yönü versin?

İşte bu olaylar ummanı içinde insanın bilgisine ve hareketine yön veren pusulaya metot yahut usul denir. Metot sözü Yunanca “Meta: ile”, “Odos: yol” kelimelerinden gelir. Sözlük anlamı: “yolu ile”, sadece “yol” demektir. Gerçekte metodun Arapçası olan “Usul” sözü de gene yol manasına gelen “asıl”ın çoğuludur. Onun için klâsik anlamıyla: Metot, zihni hakikat bilgisine ulaştıran yoldur.

İnsanın vakıalarla ilişkisi: (1) Onları anlamak, (2) Onlara göre hareket etmekten ibarettir. Şu halde metot, insanın yalnız zihnini ve anlayışını değil, aynı zamanda faaliyetini de hakikate ulaştıran bir yoldur. İşimizde ve düşüncemizde bizi az çok doğru bir neticeye vardıran yol Metot ismini alır. İnsan tuttuğu yola göre doğru veya yanlış bir neticeye varır. Yahut hiçbir netice elde etmez. Onun gibi kullanılan metot kötü veya sapa ise, ilme varılamaz. Demek metot insanın maddi manevî faaliyeti için birinci derecede önemli bir şeydir. Hatta (Descartes): Zekâ ve zihniyetler arasındaki farkı, kullanılan usul farkında bulur. (Bacon): iyi bir usul sayesinde bütün zihniyet ve zekâların eşit olacağını iddia eder.

Eğer insanın bir metodu benimsemesi sırf kendi isteğine bağlı olsaydı, Descartes ve Bacon’a hak vermemek elden gelmezdi ...Ne var ki, insanın her türlü işi gücü gibi zihin faaliyeti ve bu faaliyetin tuttuğu yol ve metodu da içinde yaşadığı toplum şartlarına tabidir. İnsan doğduğu zaman bu şartları hazır bulduğundan onların etkisi altında kalır. Ama, mevcut şartlar içinde eskileri yerine yenilerini getirecek bir eğil im varsa, insan ondan yararlanabilir. Onun için biz tarihte toplumun zamanla aldığı şekle uygun birtakım metotlar meydana geldiğini görürüz.

Kullanılan metot, insanın bilgi seviyesine uyar. İnsan, bilgi alanında tuttuğu metodu o alandan çıkarır. Alan ova ise yol ova yolu olur. Dağ ise dağ yolu olur. İnsanın bilgisi gökten inmez. Maddi imkânlarla sağlanır. İlkel Komuna (Komün) devrinde bilgi dededen toruna geçen naklî (aktarımlı) şekilde idi. İlim yoktu. Çünkü o zaman insanlar ayrıca ilimle uğraşacak kadar aylak zaman bulamıyorlardı. Şu halde bilgilerin artması, toplumun ilerleme ve gelişmesiyle oldu. Metodun şekli, bilgi seviyesine, bilgi de sosyal gelişmeye bağlı olunca, demek ki, tüm metotlar toplumun gelişme düzeyine göre zamanla başka şekiller alır. Şimdiye kadar gelip geçen toplumlarda, ilk ve pek ilkel bir surette ağızdan ağza, kulaktan kulağa ve kuşaktan kuşağa bilgi geçiren naklî usul bir tarafa bırakılırsa, metot tabirine değen başlıca ü ç usul üzerinde durabiliriz. Skolâstik, metafizik. Diyalektik... Bunlardan skolâstik metot, derebeyi usulü; Metafizik metot, burjuva usulü adını alırsa. Diyalektik metoda da proleter usulü diyebiliriz.

14

Page 15: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

Bu üç metodun kısaca izahını yapalım: SKOLÂSTİK METOD: Tarihin Ortaçağ denilen nispeten durgun devrinde

doğdu. Skola: Okul, mektep demektir. Ortaçağ mektebine, Şarkta medrese denir. Skolastik: medreseye mensup, medresevî demektir. Skolastik metodun tam karşılığı medrese usulüdür.

Ortaçağ bilginleri herhangi bir tartışma veya araştırmada hakikati bulmak için derhal eski Yunan filozoflarının eserlerine ve fikirlerine başvururlardı. Papaz veya softanın önüne hayatî bir mesele çıktı mı, derhal Kara Kaplı Kitap açılır, oradan ahkâm çıkarılırdı. Kara Kaplı Kitap: İncil, Kur’ân, Hadis değilse mutlak eski Yunanlı Sokrat veya Bokart veya Eflâtun veya Aristoteles’e ait eserler olur. Orada herşey söylenmiş tir. Gelmiş geçmiş bütün hakikatler, Kara Kaplı’da yazılıdır. Onun için yeni bir hakikat yeni bir hüküm ancak eski hakikatlerden ve eski hükümlerden Kıyas yolu ile çıkarılmaya çalışılırdı. Şu halde, Skolâstik usulün esası Kıyas işleminden ibarettir.

KIYAS (syllogisme) Nedir? Aristo’ya göre kıyas: “Öyle önermelerin ardarda gelmesidir ki, orada bazı şeyler konulmuştur ve sırf konulmuş oldukları için o şeylerden zorunlu olarak bazı başka şeyler, netice olarak çıkar.” Meselâ:

1- Bütün insanlar fanidirler [A — B] 1 ; 2- Mehmet bir insandır [B — C] 2 ; 3- Şu halde Mehmet fanidir [A — C] 3 ; cümleleri bir kıyastır. 1. ve 2. önerme ile ortaya atılan fikirlerden sonra, ü çüncü

fikir zorunlu olarak çıkar. 1. önerme (minör), 2. önerme (majör), her ikisine birden önerti (mukaddem) denir. 3. önerme (konklüsyon) (mantikî sonuç, çıkan sonuç) adını alır.

Konklüsyondaki A’ya fail (süje) yahut kü çük terim (had), C’ye sıfat, yahut büyük terim (had), ismi veril ir. Mukaddemelerdeki A ile C’ye ise u ç (extreme) lakabı takılır. Her iki B de orta (muayyen) adını alır. Ve skolastik usulünü kullanan eski debriler, üşenmeyip bu ü ç kaziye veya hadden, insanın 32 dişini birden iki defa dolduracak tam 64 türlü kıyas çıkartmışlardır.

Evrenin bütün olaylarını eksiksiz yazan bir kitap elde bulunsaydı, hiç olmazsa bir an için Kıyas usulü işimize yarardı. Ancak böyle bir kitap yoktur ve olmamıştır. Her kitap, ancak zamanındaki imkânlar içindeki bilgiyi kapsar. Doğada ve toplumda hiçbir kitabın yazmadığı vakıalar keşfedilince, Kıyas metodu arka safa atıldı. Yeni keşiflere mahsus yeni bir metot icat etti.

Skolâstiğin sebepleri: Ortaçağ toplumu, yerinde saymamakla beraber, süratli bir ilerleyiş devri değildir. O zamanki sosyal gelişim ve dolayısıyla da bilgi seviyesi, kadim Yunan toplumunda olduğundan ileri gitmemiş, hatta ilk zamanlar epey geri bile kalmıştır. Derebeyi Toplumu eski Yunan camiasından ileri olmadığı müddetçe, ortaçağ fikirleri de eski filozofların fikirlerinden öteye geçmedi. Onun için kadim kitapların hükümleri kıyas yolu ile en yeni tartışmalara yetti. Skolâstik metodun dışına çıkılmadı.

15

Page 16: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

Skolastik metot, insanlığın ortaçağ gibi karanlık bir devri için, yani kendi zamanı için elbette hem faydalı, hem de zorunlu bir yoldur. Skolastik metodun zorunlu faydalarından başlıcaları şunlardır: (a) Eskilerin topladıkları bilgi hazinelerini olduğu gibi muhafaza etmiştir, (b) Eski medeniyetlere oranla geri olan bir devirde insanlığı hiç olmazsa manen bir kez erişilmiş olan bilgi seviyesinden aşağıya düşürmemiştir, (c) İlim ve bilgi de kendisine göre ilerleme âmili olduğuna göre. Kıyas yollarıyla işlenen eski ilimlerin yeni ilimlere tohum hizmetini görmesini hazırlamıştır.

Skolâstiğin neticesi : Ortaçağ toplumu da çok defa sanıldığı gibi durgun değildir. Zamanla bezirgan ilişkileri ilerledi. Büyük milletleri meydana getiren geniş pazarlar doğdu. Mal alışverişinin, endüstrinin ilerlemesi burjuva iktisadiyatının gelişmesi, eski Yunanlıların yahut Mekke Araplarının akıllarından bile geçmeyen vakıa ve münasebetleri ortaya attı. Artık sadece eski kitapları kurcalamak sadra şifa vermedi.

Avrupa’nın ilk endüstri kapitalizmine gelişim sahnesi olan İngiltere ülkesinde, skolastiğe karşı ilk yaylım ateşi başladı. Meselâ İngiliz filozofu Bacon şöyle soruyordu: Kadim olan şeye, neden sırf eski olduğu için borçlu çıkalım ve fazla itibar edelim? Hep Kadim Yunan akıllarının sözleriyle yemin etmekten ne çıkar?

Doğrusu, skolastik medrese usulü gitgide şu şekli aldı: (a) İyi değil, çok düşünmek; (b) Tartışmada, hakikatten çok başarı aramak. Her ne pahasına olursa olsun üst çıkmak için laf kalabalığı etmek: “Külahın

sureti mi demeli, sireti mi?” gibi boş kavgalarla ortalığı velveleye vermek, skolastiğin son ulaştığı konaktır, ihtimal daha çok zaman -sınıflı toplumun iç tezatları devam ettiği sürece- kabuğuna çekilmiş ukalâlar bu soysuzlaşmış skolâstik usulüne başvurmaktan kuru lafla kara kalabalığı sürüklemeğe uğraşmaktan geri kalmayacaklardır. Bu tıpkı yer yüzünde hâlâ derebeyi artıklarının kalmış bulunmasına benzer. Fakat bugün derebeylik gibi skolastik usul de artık tarihe karışmıştır. Zamanımız gibi hârika-lı keşifler çağında, hâlâ zikreden dervişler g ibi yerinde sayıp geviş getirmek saçma olur. Şimdiki skolastik, eski Yunanlıların çöküş devrinde görülen Sofistlik gibi, kötü şarlatanlık ve şantajcılık esnafına yaraşan bir usul haline gelmiştir.

METAFİZİK METOD: Eski Akdeniz Medeniyetleri battıktan sonra,

Avrupa’yı Barbarlar bastı. Böylece açılan derebeylik çağı XIII. yüzyıla kadar âdeta kayıtsız şartsız hüküm sürdü. Ancak XIII. yüzyılla beraber, ticaret ilişkileri bir dönüm noktasına gelmiş kadar gelişim gösterdi. O zaman bütün insan bilgisinde ve ilimlerde yeni bir gelişme başladı. Skolastik usulün çevresine sığmayan, Kara Kaplı Kitapta yazmayan bir sürü yeni şeyler ve meseleler meydana çıktı. Tabi bu meseleler yeni araştırma usulleri istedi.

Yeni metotlar diyoruz. Gerçekte Skolastik zamanında ilim denince birtek felsefe hatıra gelirdi: Alelumum felsefe, yahut da din felsefesi, ilahiyat vs. gibi.

16

Page 17: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

Onun için bir tek usul: Skolastik metot herşeye yeterdi. Ancak yeniden doğan ilimler, felsefeden bağımsız birçok yeni sahaları aydınlatmağa başlayınca her sahanın özelliklerine uygun birçok metotlar bulmak icabetti. Onun için Metafizik metot deyince, birden ziyade metotlar ve onların da ayrıca birçok şubeleri hatıra gelir. Fakat çeşitleri ve uygulandıkları yere göre değişen özellikleri ne olursa olsun, bütün bu yeni metotların genel bîr vasfı vardı. Hepsi de Metafizik karakterde idi. Şu halde biz önce çeşitli yeni metotları ana hatlarında göreceğiz. Ondan sonra hepsini bağlayan ve bir araya toplayan genel metafizik yönünü bulacağız.

Metafizik usul başlıca dört sahadaki ilimlere göre dört şekil alır: (1) Mü cerret (soyut) ilimler sahasında Tahlil ve Terkip [analiz ve sentez] usulü. (2) Mücerret - müşahhas [soyut-somut] ilimler alanında, Tümevarım (istikra-indu ction) veya deney usulü. (3) Sırf tabiat ilimleri sahasında Tasnif usulü. (4) Sırf tarih ilimleri sahasında Tevsik (vesikalandırma), Tevrit ve Statistik usulleri.

Soyut ilimler: rakam ve yıldızlar ilmi (matematik, astronomi) olsun, soyut - somut ilimler (fizyoloji, fizik, kimya) olsun; Somut ilimler (kozmoloji, coğrafya, medeniyet, nebatat, hayvanat) olsun; bunların hepsi de müspet (pozitif) ilimlerdir. Ve insanın doğrudan doğruya doğa ilişkilerini saptarlar. Yukarıdaki dört usulden ilk ü çü bilhassa bu ilimlere aittir. (1) Tahlil ve terkip, (2) Tecrübe, deney, (3) Tasnif.

Bu üç usulden ilk İkisini (tahlil, terkip ile tecrübeyi) filozoflar, ü çüncüsünü (tasnif usulünü) de özellikle doğa bilginleri işlemiş veya ilkeleştirmişlerdir. Amerika’nın keşfinden sonra; Avrupa’da Rönesans denilen Diriliş devri başladı. Çünkü yeni dünya ile birlikte cihan pazarlarının gelişmesi, XV. ve XVI. yüzyıllarda Avrupa’nın maddî-manevî gelişimini hızlandırdı, işte tam bu diriliş devrinin sonlarına doğru, o zamanki dünyanın en ileri iki medeniyetinde: İngiltere ile Fransa’da iki filozof çıktı. Yukarıki usullerden ilk ikisini tespit ederek skolastiği ta kökünden baltaladı: İngiliz Filozofu Bacon, Fransız filozofu Descartes. Her iki adam da içinde yetiştikleri memleketin özelliklerine uygun bir şekilde aynı kapıya çıkan metotları ileri sürdüler, İngiltere her gün yeni bir keşifle beslenen pratik sanayi memleketi olduğu için, Bacon tecrübenin değerini göklere çıkardı. Fransa daha ziyade ticaret ve spekülasyon sermayesinin vatanı olduğu için, Descartes skolastiği spekülasyon alanında baltalayan Tahlil ve Terkip usulünü ileriye sürdü.

TAHLİL VE TERKİP [ANALİZ VE SENTEZ]: Descartes “Metot gene

Metot, daima metot” diye bağırırken, gerçekte skolastik metodun yerine metafizik metodu koymuş oluyordu. Edindiği bütün kanaatleri silkti. Herşeyi yeni baştan tahlil ve sonra terkip ile işe girişti.

i) Tahlil: Descartes’e göre, “Tetkik edilen gü çlüklerden her birini, en iyi surette halletmek için icap eden parçalara bölmek”tir. Tahlil’e: Karmaşıklıktan basite gitmek de denir. Karışık, anlaşılmayan bir olay gördük mü, onu daha basit parçalara böleriz. Mesele basitleştikçe anlaşılır. Böylece bilinenlere indirgenir.

ii) Terkip: “En basit ve en kolay anlaşılır şeylerden başlayarak, yavaş yavaş

17

Page 18: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

adeta derece derece daha muğlak .bilgilere ulaşmak için düşünceleri düzenle sevk etmek”tir. Böylece basit bilinenlerden daha karmaşık bilinmeyenlere doğru yükselinir.

DENEY: TECRÜBE [TÜMEVARIM-ENDÜK-SİYON]: özellikle deneysel

ilimlerin usulüdür. Bu usulün konusu tecrübedir. Olay kanunlarını keşfetmekten ibaret olan esası da gene deneye dayanır. Endüksiyon (istikra) usulü: Tecrübe yolu ile hadiselerin kanunlarını keşfeder. Bu metot-da ü ç safha vardır:

(a) Gözlem (müşahade): Vakıaların, kanununu keşif için gözetlenmesi. Olan bitenler insanın beş duygusu (ve bilhassa gözü kulağı) ile taranıp derlenir. Bu derleme işi yazı ile saptanır. Gözlem: (i) Vazıh olacak: Olayın bir eksiği, bir fazlası olmayacak, (ii) Sarih olacak: Zaman ve mekanda ölçülebilen bütün koşullar (şartlar) mümkün mertebe sayısı ile ifade edilecektir. Müşahade edilecek şeyi ve müşahade tarzını seçmek önemlidir. Gereğinde daha iyi gözlem için olay tekrar da edilir.

(b) Varsayım (Farzetmek): iyi bir gözlem sonunda, olay koşullarının kalabalığ ı içinde: “cidden anlamlı olan önemli şartları ayırdederek, bunlar arasındaki ilişkileri kavramak” mümkün olur. Bu görünmüyorken birden bire görünüp kavranan münasebet, olayın kanunu farzedilir. Bu adeta basitten karmaşığa doğru gitmek, endüksiyon yapmaktır.

(c) Tahkik (Experimentation = Deneme): Varsayım (Faraziye) şeklinde sezilen kanunun doğru olup olmadığını anlamak için deneyerek tahkik etmek lâzım gelir. Ayrıca beş türlü tahkik metodu vardır. Fakat hepsi de: Faraziyeden mantıken çıkan neticelerin doğruluğunu anlamak için yeniden tecrübe ve müşahedeler yapmağa varır. Tahkik sırasında olayın bazı koşullarını yapay (sunî) olarak meydana getirip bazılarını giderek, hangi koşulların esas olduğu ve hakiki kanunu oluşturduğu bulunur. Farzetmek bir nevi endüksiyondur. Tahkik etmek de, âdeta mürekkepten (karmaşıktan) basite doğru bir istihraç (dedüksiyon) yapmaktır.

Burada iki deyim önümüze çıkıyor: Faraziye (hipotez), gözlem ile sezilen (hads) ve doğruluğu yanlışlığı henüz tahkik edilmemiş olan bir görüştür. Faraziye çoğu olayların benzerliklerine ve mukayesesine (analogie) dayanır. Sesin havada yayılışını, suda dalgaların yayılışına benzetmek gibi. Yararları şunlardır: (1) Deneyin hangi noktalar üzerinde yürütüleceğini gösterir. (2) Çeşitli girift ilişkileri soyutlar (tecrit eder). (3) Deneysel düşünceye imkân verir. Nazariye: Bir faraziye doğrudan doğruya deney yahut gözlem dolayısıyla kontrol edilerek tahkik olunacak gibi değilse, ona nazariye denir. Nazariyenin faydası: Bilgilerimize bir düzen vermesidir. O olmasa bir çok hakikatler birbirinden uzak kalır ve gü ç kavranır. Teori; (1) İzaha yeltenildiği vakıaların sayısı ne kadar çoksa, (2) Kendisi ne kadar basit ise; (3) Vakıalara ne kadar uygunsa, o kadar değerli ve üstündür.

TASNİF METODU: Muhtelif şeyleri daha sarih surette, daha kolay anlaşılır hale getirmek İçin, daha az miktarda şeylere çevrilip, hiyerarşiye (silsile-î meratibe) göre düzenlemektir. Bilhassa doğa ilimlerinde rol oynar. Deney usulü gibi bunun

18

Page 19: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

da ü ç aşaması vardır: i) Basitleştirme: Gözlem esnasında olduğu gibi, olaylar mahşeri içinde,

gitgide genel birtakım görüş ve tasavvurlar belirir. Hiçbir olay o tasavvurun aynı değildir: fakat her olay ve eşya o tasavvuru andırır. Mamafih bu henüz ilmî bir görüş değildir. Kaba deney izlenimidir.

ii) Soyutlama [tecrit]: insan gözlerini yumunca kafasında hasıl olan rengi tecrit etmiş olur. Tıpkı bunun gibi kafasının içinde şekil alan tasavvurları birbirinden ayırıp içlerine işlemek tecrit etmektir. Şu halde tecridin iki özelliği vardır: (1) Tahlil’de olduğu gibi, unsurları cüzilere ayırmak, bölüp parçalamak; (2) Her hassayı bir unsura tahsis etmek.

iii) Tertip [silsileyi meratipleştirmek]: Hassaları ayırdıktan sonra, adeta tahlilin arkasından gelen terkipte görüldüğü gibi, önem derecelerine göre altlı üstlü dizilir, önce hassalar: geçici ve kalıcı (daimi) olarak ikiye bölünür. Geçiciler zaruri değildir. Sonra, Kalıcı görünen hassaların kaçınılmaz (zaruri) olup olmadığı aranır. “Diğerleri onsuz olmayan her hassa zaruridir”. Meselâ büyük organizmalarda organın farklılığı, hayatın kaçınılmaz koşuludur: Hazım borusunun uzunluğu gıda cinsinin “zaruri şartı” dır. Ve “zaruri şartların tümü, bir varlığın esasıdır”. Esas şart ferde değil umuma ait bir hassadır. Zaruri esaslar da ya bir terkip (coordonne) dirler [birinin vü cudu ötekine bağlıdır]. Köpek dişi olan hayvanda tek midenin bulunması gibi. Yahut da tertip [subordonne] olurlar. O zaman bir kısım hassalar hakim [domineteur], yahut zaruri sayılır. Cinsin hassaları gibi. Öbür kısmı alt [madun] vasıflı olur: Nev’in hassaları gibi.

TARİHİ VEYA MANEVİ İLİMLERDE METOD: Bunlar: Psikoloji,

Ekonomi, Politik, Ahlâk, Hukuk, Pedagoji gibi insan faaliyet ve münasebetlerine ait ilimlerdir. Bunlardan bir kısmı zamanla yukarıdaki metotları kullandı.

Tarih araştırmalarında baş vurulan yollar şunlardır: Tanıklık (Şahadet), Olayı görenin dedikleri; Metin, yazılar; Abideler, Rivayetler; olaylar vs.

Sosyoloji araştırmalarında ismi başka olmakla beraber aynı kapıya çıkan metotlar kullanılır. Statik sosyal yolu: Toplumda biri birisiz olamayan organlarla (uzuvlarla) ilişkilerini arar. Buna “sosyal anatomi” denir. Yahut her uzvun gördüğü iş aranır: buna da “Sosyal Fizyoloji” denir. Dinamik Sosyal metodu: olayların birbiri peşinde gittiğini gösterir. Ama bu gidiş zaman içinde değil, aynı zamanda ve aynı mekan içinde olur. Cezasız kalan su çun artması, bir dinamik sosyal kanunu sayılır, işte sosyal olayların böyle ardarda gidiş kanununu bulmak için çare, olayları soyutlamak (tecrit)tır. Nihayet sosyolojide, kullanılan istatistik metodu gelir. Bu, olayların miktarım, genişliğini birlikte eğiş işini ve ilh. tespit ederek faraziyeye tahkik ve tecrübelere imkân verir.

Buraya kadar sayılan bütün usûllere dikkat edelim. Gerek tahlil - terkip gerek tecrübe, gerekse tasnif ve tarihi usuller, hep olayları birbirinden ayırıp soyutlamakla (tecrit etmekle) işe başlar. Metafizik, özet olarak der ki: “Eğer düşüncelerimiz olaylar gibi dağınık ve çeşitli kalsa idi, zihnimiz gayet süratle düşündüğümüz

19

Page 20: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

zamanki gibi sersem I eş irdi. Neyi neden tutacağını bilemez, hiçbir şeyi tanıyamaz, ilim imkânsız olurdu. Fakat, olaylar mahşerinden çarçabuk daha sık görünen bir şeyler veya olaylar grubu belirir, gitgide civar gruplardan ayrılır, çevresi va-zıhlaşır, durgunlaşır, sabitleşir ve daima değişen hareketli bir şeyin yerine, objektif sabit ve hareketsiz bir düşünce elde etmiş oluruz. Bu nasıl olur? Adeta mekanik bir surette.” (Felsefe, C. II s. 113). işte böyle mekanik bir kafa ile, olay ve şeyleri hareketten alıkoyup, ilişkilerinden ayırdetmeye bir kelime ile Metafizik Metot denir.

Metafizik usulün iki özelliği vardır: 1- “Sabit nesneler sayılan şeyleri mütalaa eder.” 2- “Proseleri mütalaa etmez.” (F. Engels) Hakikatte şeyleri değişmez

zannederek yapılan inceleme, şeyleri prose halinde mütalaa etmemektir. Prose (ileride ayrıca izah edeceğiz): şeylerin seyir, vetire, gidiş, oluş hali, değişme keyfiyetidir. Olay ve şeyleri bu halde görmemek, onları adeta hareketsiz, değişmez, sabit birer varlık saymaktır. Gerçi Metafizik usul de, yavaş yavaş, herşeyin bir harekete uyduğunu görmeğe başladı. Ancak ona göre bu hareket bir devri daim, yerinde sayma gibi geldi. Meselâ: yağmur yağar, su birikir. Su buhar olur. Buhar bulut haline gelince gene yağmur yağar ve ilh. Burada da bir hareket var. Şu şekilden şu sekile geçer. Ama yağmur gene yağar, su sudur. Değişen birşey yok sanılır. Kurbağanın dişisi ile erkeği eşleşir. Dişinin yumurtasından önce balık gibi suda, sonra karada yaşayan kurbağalar çıkar, ilk dişi ve erkek kur-ağalar ölür. Ama yavruları onların yerini tutar. Kurbağa gene kurbağadır, özetle, bütün doğa olayları gibi, hayvan, bitki cinsleri ve nevileri ebedîdir, fikrine düşülür.

Metafizik kavrayış bu herşeyi sabit gören usulünü ilmî araştırmalarda uygular. Meselâ: kelebeği incelemek mi lâzım? Önce u çan hayvancağız yakalanıp bir ruhla “tespit” olunur. Yani öldürülür. Sonra kelebeğin bünyesinde kılı kırka yaran araştırmalar yapılır. Gene faraza, bütün canlı varlıkların uzviyeti, bir takım hücrelerden ibarettir. Hü creyi mütalâa için; önce bir uzuvdan parça kesilir, ispirto ile “tespit” olunur (öldürülür), ispirtodan çıkartılıp parafin içine “indimaç” ettirilir (gömülür). Sonra parafinden mezarı ile ölü uzuv parçası mikroton adlı milimetrenin bindesi kadar ince kesen minüskül giyotininin altında doğranır. Keskiler camdan lamın üstüne ayrıca bir de boyanır (telvin). Neden sonra hü cre mikroskopla büyütülerek tetkike başlanır. Ve ilh.

İşte, bu, “alacağı için koyun çalmış köylü yü hapsetmeye benzeyen ve onları durdurarak mütalaa yoluna” metafizik metot denir.

BİRİKİŞ İLMİ: Böyle tecrit, tespit (soyutlama, duralatma), telvin gibi yollarla:

bir olayı, şeyi, ötekilerden kopartıp ayırmak, o olayın canlılığını gidermek, o olaya kendi renginden ayrı bir renk vermek suretiyle yapılan mütalaa acaba vakıaya uyar mı? Yukarıda bahsi geçen olayların asıllarını arayalım .

Yeryüzünde bugün su yağmuru var. Bir zamanlar sadece tuz yağmuru yağmış ve akıcı hal i le su yokmuş. Ondan sonra, önce ne tuz, ne yer yüzünün dağı taşı

20

Page 21: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

varmış. Dünya güneşten kopma akıcı bir ateş yumağı imiş. Bu günkü şekliyle kurbağa yeryüzünde her zaman mevcut değildi. Hatta düpedüz hayat yoktu. Solucanlardan yerde sürünen hayvanlara, onlardan da bildiğimiz kurbağa şekline doğru istihaleler (değişimler) olmuş ve en sonunda bu günkü kurbağa meydana gelmiştir. Kelebek için de hal böyledir. Onun şekli yeryüzünde görününceye kadar böceklerin geçirdiği istihale, bir kanatlı kelebeğin vü cudunu tetkik ile anlaşılmaz. Hücre, boyuna kımıldayan canlı bir varlıktır. Onu öldürüp boyadıktan sonra, aslını ve mahiyetini öğrenmek gü çtür. Köylünün alacağı için mahkemeye verecek istida parası bile olmayabilir. Bu yüzden aklı ermediği için kendi alacağının tahsildarlığını yapmağa kalkmış olması mümkündür. Ancak “bütün o mazeretler ayrı bir davadır. Köylü isterse başka dava açsın” derler.

Demek bir olayı hakkı ile anlamak için onun tarihçesini, öteki olaylarla ilişkilerini, değişme hâlini, etrafı ile gözden geçirmek lâzımdır. Bu tabii bir inceleme yoludur. Oysa, dikkat edilirse, metafizik usul, olanı olduğundan başka göstermenin yoludur. Ancak, insanlığın ilk devirleri için bu usul hatta bir zarurettir bile. Meselâ XVIII. yüzyıla kadar: “Falan veya filan şeyin uğradığı değişiklikler gözden geçiri lmeden önce, o şeyin ne olduğunu bilmek icap ediyordu.” (Engels) Dünyanın, kelebeğin, kurbağanın ne gibi istihaleler ürünü olduğunu kavramak için kavramadan önce, ne olduğunu öğrenmek lâzımdır. Şeylerin bir anlık halini olsun anlatmak için ise, sabit gibi nazarı itibara alınması veya tespit edilmesi zaruretti. “Artıkları bu güne kadar dimağlarda çok derin yer bırakmış olan bu metodu zamanında haklı gösterecek pek büyük tarihi sebepler vardı.”

Şeylerin bir anlık halleri gözlendi ve deney uygulandı. Bu gözlemler belli usuller ve teknikler aracılığı ile (meselâ kalem, kâğıt ve yazı ile) bir araya getirildi. Bu suretle ilimler doğdu. Fakat bu ilimler, teşekkül tarzlarından da anlaşılacağı veçhile, ilkin “bilhassa birer birikim ilmî” oldu. XVIII. yüzyılın sonuna, hatta XIX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar, metafizik metodun kullanılması mazurdu.

TASNİF İLMİ: Her hadisede olduğu gibi, insan bilgisinde de her birikişten

sonra bir atlayış gelir. XIX. yüzyılın ortalarında, insan kültürünün biriktirdiği bilgi malzemeleri dağlar gibi yığılmıştı. Şimdi o yığılan malzemenin arasında kaybolmamak için, malzemeler arasında bir düzen koymak zamanı gelmişti.

Müşahede ve tecrübeler şeylerin birer anlık hallerini verdi. Bu haller bir araya gelip biriktikçe, şeylerin birçok anlardaki vaziyetlerini kavramak imkânı bulundu. Şeylerin muhtelif anlardaki halleri yavaş yavaş toplanarak, nihayet bu anların zaman itibarı ile bir araya dizilmesi, şeylerin tarihini meydana getirdi. Ve ancak o zaman şeylerin tarihini gözden geçirmek, şeyleri tarihi bir prose, bir seyir ve gidiş halinde incelemek kabil oldu. Olaylar tasnif edildikçe, aralarındaki ilişkiler ve bağlar da kendilerinden meydana çıkmağa başladı. O zaman, tek başına, tecrit edilmiş olayı inceleyen ilimlerin metafizik usulü değişmeye mecbur kaldı.

Meselâ, birçok canlı uzuvların maktaları (kesitleri) yapılıp, bunlar yan yana ve seri halinde dizilerek tetkik edildikçe, her uzuvda şekil itibariyle farklı, ancak esasta

21

Page 22: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

bal peteği gibi birbirinden ayrı ve benzer bir takım hü creler bulunduğu görüldü. Bu keşif, uzuvların ve nesiçlerin (dokuların), hü crelerden mürekkep olduğunu gösterdi. Tabiatın fosil şeklinde “tespit” etmiş Olduğu, geçmiş zamana ait hayvan iskeletleri ile bugünküler yan yana dizilince, hayvanların birinden ötekine doğru, hissedilen bir geçişi bulunduğu anlaşıldı. Bu keşif, canlı ve nevilerin birbirinden TEKAMÜL ederek geldiklerinin nazariyesini meydana getirdi. Camı güderiye sürtmekle bir hareket ve elektrik hasıl olduğunu, pozitif elektrik topuzundan negatife doğru bir kıvılcım, yani ışık ve ateş fırladığını insanlık uzun müddet birbirinden ayrı, mücerret birer vakıa olarak tespit etti. Bu vakıalar, müthiş yığınlar halinde biriktiği zaman, ufak bir tasnife tabi tutulunca anlaşıldı ki, hepsi birbiri ile gayet sıkı fıkı ilişkilidir. Elektrik, hareket, ışık, birbirinden çıkan, aynı maddî varlığın çeşitli görünüşleridir. Bu suretle kuvvetlerin birbirinden çıktığı ENERJİNİN İSTİHALESİ fikri i lmi bir değer buldu.

Enerjinin istihalesi (değişimi, sakinimi) nazariyesi, tabiattaki kuvvet yahut kudret denilen olayların sürekli olarak değiştiğini. Hü cre ve Evrim (Tekamül) teorileri hayat olaylarının sürekli olarak değiştiğini ispat etti. Fakat gerek kuvvetlerin ve gerek hayatın üzerinde cirit oynadığı madde hâlâ somurtmuş, değişmez sananlar, ELEKTRON nazariyesi “parçalanmaz parça” denilen atomu bomba gibi patlattığı zaman, gafletlerine küstüler, ölü sanılan maddenin göğsünden çıkarttığı hayat ve kuvvetlere nazaran, emsalsiz derecede canlı ve yıldırım hareketli olduğu, evrenin bütün olaylar gibi doğup yaşadıktan sonra ölen birşey olduğu anlaşıldı. Bakın diyalektik materyalizm “akidesi” ile ilgisi asla şüphe edilmeyecek olan bir ilim adamı maddenin ömrü hakkında ne açık konuşuyor:

“Radyumun keşfi, elementlere ait bilgimizi altüst etmiş ve yeni bir ilim şubesi dünyaya getirmiştir. Eskiden yeryüzündeki her şeyin sürekli değişmesine karşı, elementlerin daima sabit kaldığına inanıyorduk. Radyum ve ailesinin mütemadiyen değişmeleri bu kanaatimizi kökünden sarsmıştır. Yalnız bir element diğerine inkılap etmekle kalmayıp, bunlara ait bütün gruplar bir düzen dahilinde sürekli değişmektedir. Bazılarının hayatı milyonlarca yıl ve bazılarının ki ise saniyenin milyonda biri kadardır. Bugün gördüğümü* 92 element yerine, eldeki malzeme ile milyonlarca çeşitli atom ve dolayısıyla element meydana gelebilirdi. Belki de bir zamanlar böyle atomlar meydana gelmiş, fakat iyi kurulmamış bu unsurlar çöke çöke en sonunda en sağlam olan 92 element kalmıştır. Demek ki bu atom ailesinden birçokları ölmüş gitmiş, geri kalan 92 element doğa malzemesinin esaslı unsurları olarak kalmıştır. Bunlar sağlam olarak duruyorlar. Çünkü evrendeki maddeye ait kanun ve düzenlere uygun çalışıyorlar. Aynı hakikat bitki ve hayvan alemlerinde görülmüyor mu? Çevrelerine, doğa kanunlarına uymayan bitki ve hayvan ölüp gidiyor. Doğada kalan unsurlar sürekli bîr seri oluşturuyorlar. (Bunlar elektron ve nüvelerini zaman zaman atarak değişiyorlar.) Canlı alemde görülen hayat mü cadelesi güya bunlarda da görülüyormuş gibi. Bu unsurlar da uzun müddet yaşamak sevdasıyla kıyafetten kıyafete girmeğe mecbur oluyorlar. Bazen başarılı olabilip milyonlarca yıl yaşıyorlar.

22

Page 23: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

Bazen saniyenin milyonda biri gibi pek kısa zaman canlı kalıyorlar.” (Sa. Radyoaktif Cisimler, 26.1.1939)

Araştırmalar genişleyip keşifler çoğaldıkça, yeni yeni ilimler doğdu. Ve bu yeni ilimlerin çoğu, ister istemez olayları tarihi akışları ile tâ başlangıçtan sonuna kadar uzayan değişmeleri içinde, yani prose halinde incelemeye başladılar. Meselâ. Jeoloji, yeryüzünün tarihini, Fizyoloji uzuvların faaliyet prosesini, Embriyoloji, ana karnındaki tohumun gelişme seyrini gösteren birer ilim oldu. Eskiden beri mevcut olan ilimler, mahiyetlerini değiştirmeye mecbur oldular. Meselâ tarih: bir zamanlar hükümdar sülalelerinin şahsî mahiyetleri ile bazı meşhur ailelerin kaç göbek tuttuğunu tespit eden bir fetihle ve sözde bir kahramanlar tarihi idi. XVII ve XVIII. hele XIX. yüzyıl devrimlerinden sonra, insan kümelerinin geniş hayat ve münasebetlerine temas eden tarihçilik, destancı tarih değil, ilmi tarih bir zorunluluk haline geldi. Toplumun bütün iktisadî siyasî hukukî manevî ve ilh. faaliyetlerini aksettiren tarihler ilmi değerli sayıldı.

Nihayet gerek doğa, gerek hayat ve gerekse toplum alanında, birbirinden şeddi Çin’lerle ayrı sayılan ilimlerin, gayet sıkı ve karşılıklı bağlarla birbirlerine kenetli oldukları anlaşıldı. O bağlara uygun, o bağların sebep-sonuç zincirlerinden oluşan kanunlar tespit eden, bütün bir küme olayların mantıkî birliğini temsil ve izah eden toplayıcı ilimler doğdu. Bu derleyici ilimler, bir zaman felsefenin hayalen uydurmak suretiyle yapmak istediği birliği, gerçek olan münasebetlere dayanarak ispat ettiler. Meselâ, Kozmoloji, bütün evreni idare eden kanunların ilmidir. Bundan maada bütün olayların birbirleri ile ilişkili olduğunu gösteren birtakım, tabir caizse, “ara ilimler” meydana geldi: Şimdi-Fizik, Şimdi-Fizyoloji, Tecrübî Psikoloji, Sosyal Psikoloji v.s. gibi.

İşte bütün bu ilimler sayesinde, kuru felsefe düşünce ülkesinden kovuldu. Ve, XIX. yüzyılın ortalarından sonra, birikiş ilimleri mantıkî sonu cunu bulmuş oldu. Metafizik metotla işleyen birikiş ilimleri şeylerin ilmi oldu. Yeni ilimler olayların ilmi oldu. “Olaylar şeylerin kökenlerini, gelişmesini ve o olayları büyük bir bütün halinde birbirine bağlayan zincirlemenin ilmi” (“Feuerbach”, s. 61) meydana geldi. Olaylar ilmine F. Engels “tasnif ilmi” der. Fakat buradaki tasnif, anlattıklarımızdan da çıkarılacağı üzere, metafizik usule özgü durgun ve tecritçi, temaşacı tasnif değildir. Metafizik tasnif birikiş ilmine mahsustur. Buradaki tasnif ilmi, birikiş ilminin getirdiği zorunlu bir devrimdir.

DİYALEKTİK MATERYALİZM: Tasnif ilmi, ilimde bir devrimdir. İlimde

olan bu devrimi, insan düşüncesine geçirmek gerekir. Yani insan düşüncesini metafizik yoldan çıkartıp devrim ci düşünce yoluna sokmak gerekir. Çünkü insan düşüncesi, insan bilgileri dışında yürüyemez, insan bilgileri binbir keşifle devrimler geçirirken, insan mantığı yani düşünce tarzı boyuna eski durgun, metafizik halini koruyamaz. Yeni ilimlere uygun yeni usul gerekir. Ta ki, ilim devrimi bize devrim ilmini verebilsin.

Dikkat edersek tasnif i lmi, olay ve şeylerin oluş ve kanunlarını araştırırken, biri

23

Page 24: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

ötekini doğuran şu iki sonu ca varır: 1- Bütün olayları tarihî zincirleniş halinde inceleme; 2- Derleyici ve birleştirici bir surette inceleme... işte yeni araştırma metodu da bize bu iki yönde işlemenin yolunu ve kanununu gösterir.

1- Tarihî zincirleme gidiş usulü: Bir olayın nasıl doğduğunu, ne surette

geliştiğini, ne gibi değişiklikler geçirdiğini, öteki olaylara hangi münasebetlerle bağlı bulunduğunu tarihi bir surette inceler. Bu, metafizik usulün tam zıddı olan diyalektik usuldür. Diyalektik usul, yeni ilimlere dayanarak, evreni diyalektik bir gelişme halinde görür. Diyalektik gelişme nedir?

“Diyalektik gelişme demek, arada bir takım zikzaklar ve zaman zaman gerilemeler olmasına rağmen, aşağıdan yukarıya doğru kendisine daima yol açarak yükselen ilerlemenin teselsülü demektir.” “Dünya son derece mükemmel şeyler kompleksi (karmaşa değil) bir prose kompleksi sayılmalıdır: bu prosenin içinde zahiren değişmez görünen şeyler ve o şeylerin dimağımızda bıraktığı yankılar, yani fikirler, ardı sırası kesilmez bir ‘tekevvün ve inhidan’, bir oluş ve yokoluş ile değişir durur. En sonunda bütün o zahiri tesadüflere rağmen bir gelişme kendini gösterir.” (F. Engels, Feuerbach s. 60)

İşte en yeni keşif ve ilimlerin zorunlu kıldığı diyalektik materyalist metodun özü ve birinci vasfı evreni böyle prose (yani tarihi gidiş) halinde görmektir.

2- Derleyici ve Birleştirici Usul: İlimler, geniş tasniflerden sonra olanların

kanunlarına varır bu kanunlar en genel şekilde bir takım gruplar halinde kümeleşir. Evrende bilhassa ü ç küme olayı (doğaya, hayata, topluma) ait ü ç büyük ilim belirir. Diğer taraftan, evrene durgun metafizikten kurtulmuş diyalektik görüşle baktığımız zaman, orada, olan bitenlerin tarihî bir surette zincirleme gidişinden başka birşey göremeyiz. Bu gidiş tabiat için de, uzviyet (organizma) için de, toplum için de doğrudur. Evren genel hareket halindedir, insan düşüncesi de o genel hareketin dışında kalamaz, işte bu: “Gerek dış dünyanın ve gerekse insan düşüncesinin genel hareket kanunlarını bildiren ilim” (Feuerbach s. 58) diyalektik metot adını alır. Bu görüşe göre: Düşünce dış dünyanın aynasıdır. Aynanın içinde de, dışında da aynı maddi hareket, aynı genel kanunlarla yürür. Böylece, doğayla hayat arasındaki uçurum da doldurulmuş olur. Diyalektik usulün yeni ilimlerle kaynaşması, o usule vaktiyle giydirilmek istenen idealist kaftanı soyup atar. Materyalistle-şen diyalektik, ister istemez olayların materyalistçe birliğini, aynı kökten geldiğini ispat eder. Ve insan düşüncesi hakkındaki monizme (varlıkla düşüncenin aynı şeyden çıktığı fikrine) kavuşur.

Demek diyalektik materyalizmin ikinci vasfı da bütün evreni öyle biricik bir bütün halinde görmektir.

İnsan medeniyetinde belli başlı rol oynamış ü ç metodun birbirinden gelişerek doğduğunu ve bilgi seviyemizle ne derece paralel gittiğini gördük. Bu hesapça hâlâ skolastik metodunu kullanmak: traktör devrinde kara sabanla toprak eşelemeğe benzer. Halâ metafizik metodu kullanmak: eker biçer, bağlar - döğer motorlu

24

Page 25: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

kombayın traktörleri dururken beygirli pulluktan vazgeçememeğe benzer, hatta ondan da beterdir. Çünkü traktör tedariki pulluğa nazaran ferdin kolay yüklenemeyeceği ayrı büyük bir masraf ister. Halbuki diyalektik metodu-basitliği ve doğallığı itibariyle kalantor metafizik usulden daha kolay basit ve -tabir caizse- ucuz bir metodu kullanmamak manevi yoksulluk icabı olamaz, irticadır.

BÖLÜM: 3 DİYALEKTİK MATERYALİZM METODU NEDİR? Diyalektik metodun hangi kaynaklardan çıkıp geldiğini gördük. Şimdi bu

metoda göre olayların nasıl kavrandığını mümkün mertebe açık örneklerle izaha çalışalım.

1. ZİNCİRLEME GİDİŞ (TESELSÜL PROSESİ) Gerçek materyalizm nasıl bir kelime ile vakıa’lara (olan bitene) dayanmaksa,

diyalektik metot da bir kelime ile vakıaları prose halinde görmektir. Proseye Osmanlı’cada seyir yahut vetire derler. Türkçesi gidiş demektir. Vakıaların gidişi nasıldır? Diyalektik bir gidiştir.

. Diyalektik sözü, Yunanca “diyalogome” (konuşuyorum) kelimesinden gelir, insanlar konuşurken ne yaparlar? önce, biri ortaya bir fikir atar; karşısındaki ona zıt başka bir fikir ileri sürer. Bu iki fikrin çatışması sonunda bir ü çüncü fikir meydana gelir. Ancak arası çok geçmez, bu ü çüncü fikre de zıt bir dördüncü fikir yetişir., ve ilh. Böylece konuşma, fikirden fikre doğru akıp gider. İlk ortaya konulan fikre Tez (iddia), ona karşı çıkarılan fikir Antitez (karşılık iddia) olur. Tezle Antitezin çarpışmaları sonu cu, ilk iki zıt fikirden bambaşka çıkan ü çüncü fikre sentez (terkip) denir. Ancak bu senteze karşı hemen bir başka dördüncü fikir ile tez mevkiine geçer, ona karşı gelen dördüncü fikir antitez olur. Yeni tezle antitezin çarpışmalarından gene, fakat beşinci fikir olarak yeni bir sentez doğar. Tabii daha sonra ikinci sentez (yani beşinci fikir) de tez haline gelerek, karşısında, faraza altıncı fikir şeklini almış bir başka antitez bulmakta gecikmez, ve ilh ve ilh...

İşte fikirlerin böyle: Tez Antitez

Sentez

Tez ve ilh.

25

Page 26: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

tarzındaki zincirlenişine (teselsülüne) diyalektik prose denilir. Ancak diyalektik zincirleme gidiş - köhne idealistlerin zannettikleri gibi, yalnız

konuşmaya ve fikirlere özgü değildir. Aksine; düşünce gibi, tüm varlık, toplum, hayat ve doğada diyalektik gidişle sürekli olarak değişiklikler geçirir. Kabataslak bazı örnekler verelim.

Toplumdan örnek: Bit pazarındayız. Tellâl masa üzerinden bir teşbih alır.

Müşterilerinin yüzüne doğru kaldırıp bağırır. “1 lira”. Bu söz tezdir. Ve bir malın arz edilmesi adını alır. Seyirci müşterilerden birisi ilâve eder: “1 lira da benden”. Bu teklif antitezdir. Ve malın talep edildiğini gösteren bu iki lira sentez olur. Olması ile beraber de öteki müşterilere karşı haykırılan fiyat sentezi 2 lira, derhal yeni bir tez mevkiine geçer. Tekrar müşteriye arz olunur. İkinci bir müşteri çıkıp “1 de benden” diye yeni bir talepte bulununca, yeni 1 lira ikinci antitez haline gelir. Sonunda, teşbihin fiyatı 3 lira olarak sentezleşir, ve ilh ve ilh.

Hayattan örnek: Anlaşılmak için kolay bir örnek: Adam evlenecek. Tez

olarak meydana gelir. Kendini arz eder. Ona talip çıkan kadın: antitez olur. Diyelim evlendiler: Doğan kızları sentez değil midir? Ancak zamanla kız büyür. Evlenecek çağa geldi mi, yeni bir tez olur. Ona talip çıkan delikanlı ikinci antitezdir. Evlenirler. Meydana gelen torun ikinci sentez demektir. Tabii, sırası gelince o torun da tez (damat) haline gelip bir antitez (gelin) arayacaktır, ve ilh ve ilh... Ve hayat böylece zincirleme uzayıp gider.

Maddeden örnek: Helyum denilen cismin atomu tez olsun. Onu radyum’un

antitez sayılacak atomu ile bombardıman -edelim. Derhal Niton adlı gaz sentez olarak doğar. Ancak bu gazın ömrü birkaç gün sürer. Niton tez haline gelip çevrenin antitez şeklindeki etkisiyle 1 helyum atomu attıktan sonra, sentez: katı halindeki Radyum cismi olur. Lakin Radyum cismi de gene birkaç dakika içinde bir Helyum atomu atarak Radyum A’-ya döner, ve i Ih...

Görüyoruz ki, gerek madde, gerek toplum olayları durmayıp zincirleme değişir. (Bkz. sayfa: 61’deki tablo)

Böyle: Tez ve antitezden senteze. Helyum ve Radyumdan Nitona, ana ve babadan oğla, arz ve talepten fiyata doğru gidiş haline diyalektik prose denir. Yani diyalektik prose, hadiselerin kalıp değiştire değiştire zincirleme gidişi demektir. Onun için prose hali: “Durmayıp gelişen maddenin halidir.” (Engels)

2. ÇATIŞMA VE DEĞİŞME (TEZAT VE İSTİHALE) Zincirleme gidiş nasıl oluyor? Dikkat edelim. Orada iki olay göze çarpar.

26

Page 27: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

Zincir: Tez Antitez Sentez Madde: Helyum Radyum Niton Hayat: Baba Ana Kız Cemiyet: Arz (1) Talep (1) Fiyat (2) Lira

Tez Antitez Sentez Niton Helyum atar Radyum A Gelinlik Kız Damat Torun Arz (2 Lira) Fiyat (3lira) Talep (1) Lira

Tez ve ilh ve ilh… 1- Tezle antitez arasında bir zıtlaşma, bir çatışma ve çarpışma vardır. 2- Tezle antitezden senteze geçiş esnasında bir değişme var. a) Çatışma (zıddiyet): Bir kişinin ortaya attığı fikre karşı başkasının attığı fikir

az çok başka ve zıt olur. Hatta bir tek insanın kendi kafasından geçen fikirler bile, gene böyle zıddiyet ve çarpışmalarla yürür. Meselâ en basit bir düşünce esnasında da insan adeta kendi fikrini kendi yıkaraktan şöyle çatışmalı muhakeme yürütür.

1- “Yoruluyorum artık çalışmayacağım” (Tez 1) “Olmaz aç kalırım” (Antitez 1) “Şu halde az çalışmalıyım” (Sentez 1)

2- “Az çalışayım”, (Tez 2) “Olmaz gündeliğim de azalır” (Antitez 2) “Şu halde gündeliğimi arttırayım” (Sentez 2)

Görüyoruz ki sade içinden fikir yürütmek bile bir “deruni mücadele” yapmaktır. Hele başkaları ile olan dış ilişkilerde: tezle antitez arasındaki çatışma ve çarpışma büsbütün elle tutulacak şekilde göze çarpar. “Fikir münakaşası” her zaman bizdeki gibi pastanelerde yumruklaşma palyaçoluğuna dökülmese bile, nihayet edeplice bir kavga değil midir? En serin kanlı iki ciddi alimin kalem kavgası

27

Page 28: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

da -adı üstünde- çatışmadan başka nedir? İnce fikir alanından ötelerde de çatışma çatışmadır. Bir pazarda tellâlla

müşterinin iradeleri çarpışır. Çarşıda hatta sözlü pazarlık kalktığı zaman dahi, arz ile talep arasında sessiz mücadele devam eder. Kadın erkek ilişkisi en serenatlı çağında bile manevi hamle ve karşı taarruzlarla başlayıp, en sonunda göğüs göğse savaşla bitmez mi? Hele mevsimle azan hayvanlarda eşleşme, bazen ölümle biten gerçek bir savaş olur. Cansız tabiat ise, belli veya belirsiz kasırgalarla fır döner. Bulutun su buharı ile rüzgârın soğuğu çarpışmazsa yağmur yağmaz. Yerin elektriği ile göğünki arasında yıldırıma varan çatışma olur. Radyum ile Helyum atomları arasındaki savaşa “bombardıman” diyoruz... ve i lh ve ilh. Her sahadaki örneklerimizi sonsuza kadar uzatabiliriz.

Demek diyalektik zincirleme gidiş keyfiyetinde (niteliğinde) görülen birinci olay iki zıt şeyin, tezle antitezin çatışma ve çarpışmasıdır. Eski Osmanlı skolastiği, yani medrese mantığı: (Zıdlar biraraya gelemez derdi.) Formel sıfatını takınan Antika mantık, yani kitaplarda resmen okutulan düşünce tarzı da böyle söylerdi. “Bir şey ya evet olmalıdır ya hayır... Bir ü çüncü olamaz.” (İstisnayi salis) Yani evetle hayırın ortasında doldurulamaz bir uçurum tasavvur ederdi. Diyalektik ise, aksine: (Ancak zıtlar biraraya gelebilir, der) ve bunu tabiattan, toplumdan, insan kafasından sayısız örnekler getirerek ispat eder.

Bugün bütün varlık olaylarının en son vardığı ve özetlendiği nokta elektriktir. Elektrik: ancak pozitif ve negatif iki kutup arasında cereyan eder. Tıpkı bunun gibi: mıknatısın, dünyanın da iki kutbu vardır. Atom dediğimiz madde zerresinin içi: tronlardan ibarettir. Tabiat CDROHTYU SDRO merkezde pozitif ve onun etrafında negatif elektronlardan ibarettir. Tabiat kuvvetleri gibi: görme (ışık), işitme (ses), koklama (koku), tatma (lezzet), yoklama (lemis), de hep birer tit reşim eseridir. Titreşim ise, iki aksi istikamete inip çıkma, yahut rakkasvari gidip gelme şeklinde zıt bir harekettir.

Görülüyor ki zıtlar olmasa hiçbir olay meydana gelmez. Doğa, tarih ve düşünce durur.

b) Değişme (istihale): Zıt tezlerin, yani tezle antitezin çatışmaları sonucunda sentez meydana gelir dedik. Sentez, ne teze, ne de antiteze benzer. İkisinden de bambaşkadır. Meselâ iki düşünce zincirine bakalım:

1- Az çalışayım (Tez 1) — Ama az gündelik verirler

(Antitez 1) — Şu halde gündeliği arttırmayalım

(Sentez 1) 2- Gündeliği de arttırayım (Tez 2) — Ama bu tek başına olmaz

(Antitez 2) — Şu halde: arkadaşlarla birleşe-şeyim

(Sentez 2)

28

Page 29: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

Birinci düşünce zincirinde sentez olan: “Gündeliği arttırayım” fikri, “Az

çalışayım” tezinden de, “az gündelik verirler” antitezinde de bambaşkadır. Nitekim,: “Arkadaşlarla birleşeyim” sentezi de, ikinci zincirin ne tezine, ne de antitezine benzer. Niton gazı, kendilerinden çıktığı Helyum ve Radyum cisimlerinden tamamen farklıdır. Baba tez ile ana antitezi: kendilerinden bambaşka bir kız sentezi dünyaya getirirler. Bulutun buharı ile rüzgârın soğuğundan hasıl olan yağmur damlası, ne buhardır, ne de soğuk sudur. Mal pazarında satıcıların arzı ile al ıcıların talebi birbirine uymaz. Sonunda teşekkül eden fiyat ise, ne arzın ne talebin isteğidir.

3.- BİRİKİŞ VE ATLAYIŞ (TEKÂMÜL VE İNKILÂP) Zincirleme gidiş esnasında görülen çatışma ve değişmeler nasıl olur? Yani:

derece derece mi, yoksa birdenbire mi. Ne ansızın, ne de bir düzeye tedricen, yahut hem tedricen hem ansızın olur. Ne demek? Şöyle ki: tezle antitezin arasında gerek çatışma gerekse değişme vukua gelirken daima bir değişiklik olur. Fakat bu değişiklik her zaman aynı şekilde meydana gelmez. Bir müddet tedricen, sonra ansızın değişmeler olur. Rakamlardan örnek:

a) Birikiş: (evrim - tekâmül)

1 + 1 = 2 2 + 1 = 3

3 + 1 = 4 ve ilh ve ilh... Tarzında eldeki rakamın üzerine hep bir ilâve ederek: 2, 3, 4 sayıları hasıl olur.

Ortada gene bir değişme vardır. 1 rakamı 2, 3, 4 v.s. şeklinde büyür. Fakat gerek 1, gerekse 2, 3, 4 v.s. sayıları hep birler hanesi rakamlarındandır. Bir rakamın birler veya onlar, yüzler, ilh hanelerinden olması, onun keyfiyetidir, örneğimizdeki rakamlar 1’den itibaren artarlar. Lâkin bu rakamların birler hanesinden olmaları keyfiyeti (niteliği) değişmez. Sadece kemiyetleri (nicelikleri: sayıları) değişir. 1 rakamı da, 4 rakamı da keyfiyet (hassa) itibariyle birler hanesindendir. Yalnız kemiyet (sayı) bakımından aralarında fark vardır. 1 tek bir rakamdır. 4’de, dört tane 1 sayısı bulunur.

İşte böyle, aynı keyfiyeti (meselâ birler hanesinden olma hassasını) korumak şartıyla vukua gelen kemiyetçe (sayıca) değişmeye tedrici değişme adı verilir. 1 + 1= 2; 2 + 1= 3; ...... vs. tarzında olan bu tedrici değişiklikte, 1 rakamı, adeta birbiri üzerine eklenip birikir. Onun için öyle birer birer, derece derece, fakat aynı dereceyi muhafaza ederek vukua gelen değişmeye birikim denir. Engels, diyalektik gidişin bu birikme devri için der ki “Şüphesiz diyalektiğin de muhafazakâr bir tarafı vardır, diyalektik idrakin her muayyen inkişaf merhalesini kendi zamanı için haklı bulur. Fakat işte o kadar.” (Feuerbach s. 61). Yani birikme zamanı, olaylar

29

Page 30: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

zinciri içinde bir inkişaf aşamasıdır. O esnada eski nitelik olduğu gibi değilse bile esas itibarıyla muhafaza olunur. Yalnız, o muhafazakâr çerçeve içinde dinmez esas bir inkişaf, bazen da tekâmül görülür. Bu bakımdan muhafazakâr tedrici birikme ve inkişaf aşamasına tekâmül (evrim) devri de denir.

b) Atlayış (İnkılâp): Tedrici birikme ve inkişaf aşaması ‘sürgit’ gitmez. Bir an gelir ki, kemiyetçe yani sayıca değişme ansızın bir keyfiyet (nitelik) değişikliği geçiriverir. Meseleyi göze çarpıtmak için gene rakamlardan yürüyelim:

1 + 1 = 2 2 + 1 = 3

3 + 1 = 4 Birler hanesi

6 + 1 = 7 8 + 1 = 9

[Biçiminde] içinde birikme devam ederken, birdenbire

9 + 1 = 10 onlar hanesine atlanmış olur. Yani nitelikçe birikiş 9’a kadar birler hanesinin çerçevesi içinde arızasız giderken, 9’dan itibaren 1 sayı eder. 1’den 9’a kadar birler hanesi içinde tedricen birer birer değişen rakamlar aynı niteliği muhafaza eder. Fakat 9’dan sonra gene 1 tek sayı katıldığı halde, derhal başka bir niteliğe, yani onlar hanesine sıçrar. Sayılar, 10’dan 99’a kadar birikerek nicelikçe boyuna değiştikleri halde, hep onlar hanesinde kalarak yani niteliği muhafaza ederler. Ancak 99’a 1 ilâve edildi mi rakam yüzler hanesine geçer ve bine kadar bu yeni nicelik devam eder.

10 + 1 = 11 19 + 1 = 20

onlar hanesi 29 + 1 = 30 ……………… ……………… 89 + 1 = 90 99 + 1 = 100 100 + 1 = 101

yüzler hanesi 199 + 1 = 200 299 + 1 = 300 ……………… 899 + 1 = 900 999 + 1 = 1000 > binler hanesi

30

Page 31: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

İşte kemiyetçe (sayı ile) birikerek ilerleyici ted rici değişikliklerin, bir hadde

geldikten sonra ansızın bir nitelik içinde süren bir inkişaf ve tekâmül aşaması yayıldığına göre, bir nitelikten başka bir niteliğe atlamaya inkılâp adı verilir. Demek diyalektik değişmede, yalnız bir nicelikten öbür niceliğe (bir sayıdan öbürüne) geçilmekle kalınmaz. Birikme tamam olduğu zaman nicelik farkından nitelik farkına da sıçranılır.

Hegel der ki: “Varlığın istihalesi, yalnız bir nicelikten başka bir niceliğe geçmekle kalmaz, nicelik farklarının nitelik farklarına istihale etmesi veya onun aksi suretiyle de olur. Bu kemiyetten keyfiyete istihale etmesi demek: “tedrici tekevvünsün (duraksamaya) uğraması ve nitelikçe eskisinden farklı bir hale gelmesi demektir. Bir yerde ne zaman “tedrici tekevvün” inkıtaa uğrarsa, o zaman tekamülün akışında bir sıçrama husule gelir. Ve bu sıçrama dolayısı i le, bir olayın yerini başka br olay işgal eder.” (Wissensch aft der Lojik 1; Plehanov, s. 313 - 314)

Birikmesiz atlama, atlamasız birikme olmaz. Her evrimin arkasından bir inkılâp gelir. Her inkılâp yeni bir evrime kapı açar. Durmayan değişme, halka halka uzayan birçok evrimler ve inkılaplar zincirini teşkil eder. Ana ile babanın birleşmesi üzerine hemen çocuk dünyaya gelmez. Babanın tohumu ananın yumurtası ile birleşir. Yumurta ortasından önce ikiye, sonra dörde sekize ve ilh. bölünerek çoğalıp büyür. Yavaş, yavaş çeşitli şekillerden geçerek insan biçimine doğru gider. Fakat normal olarak, ana karnında dokuz küsur ay süren bu birikme, ve tedrici evrim değişikliği esnasında henüz doğmuş bir çocuk yoktur. Onun için ana karnındaki şeye hatta çocuk ismi verilmez. Büsbütün tohum halinde iken “rüşeym”, sonra az insana döndü mü “cenin” denir. Lâkin 9 ayın üzerinden 10 gün daha geçti mi, ananın sancısı tutar: Dokuz aylık tedrici birikme, değişme ve olgunlaşma, birden bire veya birkaç saat içinde yavrunun dünyaya gelmesi ile neticelenir, çocuk doğar. Burada gebelik: nicelikçe birikme yani evrim; doğum: nitelikçe atlama yani inkılâp olur.

Demek esaslı nitelikçe değişmeler mutlaka sıçramalı inkılâplarla olur. Atlama kabul edilmezse, herşey sırf tedrici evrimle oluyor denirse, o vakit; herşey ezelden beri var, ve ebediyen olduğu gibi kalacaktır fikrine varıp, her türlü değişmeyi inkâra kalkışmak gerekir. Çünkü, Hegel’in dediği gibi:

“Tedricilik doktrininin dayandığı temelli fikre göre, tekevvün eden (olan) şey daha vakti ile evvelce mevcuttur, ama o vakit henüz pek ufacık olduğu için göze görünmez sanılır. Gene öylece, bir olay ortadan kaybolmağa başlar başlamaz, o olayın mevcut olmayışı veya onun yerine geçen olayın mevcut oluşu henüz gözle görülmeyen vakıalar gibi tasavvur olunur. Halbuki bu suretle her türlü zuhur (ortaya çıkış) ve her türlü usul ortadan kaldırılmış bulunur.” (Keza)

Tedricilere göre, meselâ çocuk doğdu mu, öyle sanılır ki, önce ana karnında gözle görülmeyecek kadar minnacık, ufak bir çocuk minyatürü vardır. Zamanla bu miniskül insan gittikçe büyüyerek gözle görülmeye başlar. Nitekim o kafa ile, erkek menisindeki “hayvancıklar” in kaşı gözü kolu bacağı nerededir diye mikroskopta

31

Page 32: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

adam arayanlar olmuştur. Halbuki bugün ilim bize işin içyüzünü öğretir. Gerek meni gerek kadın yumurtası, özel şekilde birer tek hü credir. Bu hücreler bütün tek hücreden ibaret hayvancıklar gibi nüve mübadele ederek eşleşirler. Yumurta hücresi her eşleşmiş hü cre gibi ortasından bolüne bolüne dut mey-vası biçimini alır. Hâlâ insana benzer hiçbir şeyler yoktur. Nihayet tek hü creden insana gelinceye kadar tabiatta milyarlarca yıl sürmüş olan doğal evrim, ana kamında 9 ayı geçen muayyen atlamalarla cenini meydana getirir. Demek tekevvün (oluş): mevcut olmayan birşeyin belirli birikmelerden sonra birden bire vukua gelmesidir. Yok oluş ise: mevcut birşeyin belirli bir inhilal (çözülme) devrinden sonra ansızın ortadan kalkmasıdır.

Diyalektiğin düğüm noktası birikiş ve atlayış ilişkileridir. Şu halde bu önemli

noktayı birkaç örnekle açalım: Maddeden örnek: Bir cezve suyu ateşin üstüne koyalım. Hava tam bir

atmosfer basıncı olsun. Su ısındıkça hareketi 5, 10, 20, 40 ve 80° C v.s. derecelere doğru tedricen ve sessizce yükselir. Hareket 90, 99°C dereceye çıkar. Su hâlâ sakindir. Fakat termometre 100°C dereceyi gösterir göstermez, suyun içinde bir kıyamettir kopar: kaynamaya başlar. Demek 99°C derecenin yapmadığını, harareti 100°C çıkaran en son 1°C derece yapar. Ancak ondan evvel 99°C derecelik hararet birikmiş olmasa idi. O son bir derece suyu kaynatabilir miydi? Hayır, işte suyun 99°C dereceye kadar ısınması nicelikçe birikiş, fakat 100°C dereceye gelir gelmez kaynaması nitelikçe atlayıştır. Ve ondan sonra su artık 100°C dereceden 0°C derece bile fazla ısınmaksızın, kaynamakta devam eder. Aynı cezveyle suyu buzdolabına koyalım. Harareti 100°C dereceden aşağıya indi mi kaynama durur. Derece 40, 10, 5°C’e iner, su sakindir. 4, 3, 2, 1°C iner su akıcılığını muhafaza eder. Fakat hararet 0°C dereceye düşer düşmez, suyun içinde bir başka türlü kıyamet kopar. Su sıvı akıcı iken birdenbire kaskatı buz kesilir. İşte hemen bütün cisimler için böyle birer eriyiş, katılaşma, gaz haline geliş noktaları vardır. Suyun akıcı hali bir nitelik, bir hassadır. Gördüğümüz gibi, onun buhar veya buz hallerine geçmesi ansızın olur. Ancak o nitelik değişiklikleri için önce birtakım nicelik değişiklikleri (suda ısı dereces inin alçalması veya yükselmesi) gerekir. Sudaki hararet derecelerinin birer birer değişmesi tedrici değişme, birikiş veya nitelikçe değişmedir. Suyun buhar veya buz hallerine ansızın geçmesi ani değişme, atlayış veya nitelikçe değişmedir.

Hayattan örnek: Canlı varlıkların cins ve nev’i değişiklikleri uzuv değişiklikleri

ile olur. Vü cut uzuvlarının yapısından bahseden ilme fizyoloji denir. Biyoloji denilen hayat ilminde şöyle bir kanun vardır. Dedelerin fizyolojik (aza faaliyetlerine ait) değişiklikleri, torunlara anatomik (aza yapısına ait) değişiklikler şeklinde intikal eder. Meselâ: frengili bir babada vü cudun yalnız hıltları, ifrazları yani ara fizyolojisi bozulur. Fakat bu bozukluğu ve derecesini gözle göremeyiz. Ancak Vasserman

32

Page 33: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

gibi ince teammülerle anlayabiliriz. Frengililerin çocuğunda ise hastalığın belirtileri birdenbire birtakım aza değişiklikleri şeklinde görülür. Çocuk altı parmaklı veya tavşan dudaklı ve ilh... olur. Yani babanın uzviyetinde frenginin yaptığı fizyolojik değişmeler, çocuğa anatomik değişiklikler şeklinde intikal eder. Bütün bitki ve hayvanlarda yeni uzuvların peydah olması da hep böyledir. Yeni çevre şartları içinde düşen bir nev’i hayvanların vü cutlarında fizyolojik bir takım değişmeler birikir. Sonra bu değişmeler doğan nesillere anatomik uzuv değişiklikleri halinde geçer. Fizyolojik değişikliğin anatomik değişmeler getirmesi: “uzvu yapan vazifedir” sözü ile ifade olunur. Meydana gelen her yeni uzuv, yeni bir nev’i yaratır. Dikkat edersek: Fizyolojik değişme en az bir ömür uzunluğunca vukua gelen tedrici bir birikiştir. Uzviyet o esnada nicelikçe değişir. Fakat bir veya birkaç göbek kuşakta, uzun yıllar biriken bu değişme, yeni doğan nesle birden bire, bir karında uzuv değişikliği şeklinde sıçrar. İşte bu ani anatomik değişikliğe nitelikçe değişiklik denebilir.

Tarihten örnek: Osmanlı İmparatorluğu kapitülasyonlar yüzünden kendi yerli

sanayini ve vatandaş haklarını koruyamıyordu. iki düşman cepheye ayrılan emperyalistlerden Almanya tarafı: kapitülasyonların kaldırılmasına razı oldu. Şimendifer, maden ve banka imtiyazlarına dayanarak peşin para verdi. Kara ordusu zaten elde idi. Yavuz ve Midilli gemilerini vermekle Osmanlı donanmasının başına Alman amiralini geçirdi. Almanya’ya dayanan Türkiye, İstanbul’a göz koymuş Çarlık Rusya’sına karşı cihan harbine girdi. Harp yıllarında dışardan mal kıt gelince, yerli sanatlar içeride türedi. O kadar ki, harbin son yıllarında yapılan ilk sanayi istatistikleri, artık yerli bir sanayi burjuvazisinin Türkiye’de belirdiğini, kadının geniş ölçüde iş hayatına atıldığını gösterdi. Türkiye mağlup düşüp, Mondros Mütarekesi imzalandığı vakit vaziyet böyle idi.

Mütarekede itilâf Devletleri Türkiye’yi paylaştılar, İstanbul’u işgal, Anadolu’yu istila ettiler. Yani Türkiye, yerli ekonomisini ve İstanbul’u korumak için harbe girdiği halde, elinden bütün ülkeler ve hakimiyet gidiyordu. Halka yayılan şiddetli tepki ile, yer yer Redd-i İlhak heyetleri, Müdafaa-i Hukuk cemiyetleri kuruldu. Yabancı işgali altında duran İstanbul’da, yarı derebeyi ve yarı ecnebi uşağı kozmopolit burjuvaziye dayanan bir Sultan vardı. Ama o da satılmıştı. Onun için millet taşrada kendi başının çaresine baktı. Milis halk kuvvetleri, hükümete rağmen vatanı korumaya girişti. Vilayet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk “Erzurum Kongresini” açtı. Bir “Heyeti Temsiliye” seçti. Ondan az sonra bütün memleket namına toplanan “Sivas Kongresi”, millî mücadele prensibini kesin şekilde ilân eti.

Görülüyor: Emperyalist devletler arasındaki tezatla uzun müddet bocalayan Türkiye, Panturanizm ve Panislamizm gibi Almanya’da imal edilmiş programlarla hazırlandı. Sonra günün birinde ansızın cihan harbine girdi.

Türkiye’nin cihan harbine tesadüfen veya hiç beklenmedik bir zamanda girdiğini zannedenler ancak Meşrutiyetten beri esen havanın gafilleridir. Tıpkı Cihan Harbi gibi Millî Mü cadele de, geniş anlamı ile, bir kongrede birden ilân

33

Page 34: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

edildi. Yani harbe giriş gibi Milli Mü cadeleye giriş de, bir atlama ile oldu. Ama ondan önce bu hususta az çok uzun bir hazırlık devri görüldü. Anadolu’da taşra sanayinin gelişmesi, kapitülasyonlara ve işgallere karşı hoşnutsuzluk’ büyük şehirler işgal edilince aç kalan Türk aydınlarının Anadolu’ya kaçm aları ve ilk defa olarak halkla candan temasa geçmeleri, kendiliğinden milis kuvvetlerinin teşekkülü, v.s. v.s. hep o milli mücadele ilânını hazırlayan birikişlerdir.

Tarihten örneklerimize devam edebiliriz: Sultan daha Mütarekenin ilk günlerinden itibaren millete ihanet etti. Millet, her gün saltanatın yeni bir ihaneti ile karşılaşarak mü cadelesini yaptı. Saltanat aleyhtarı fikirler tedricen birikti. Fakat, ancak beş altı yıllık bir birikmeden sonra 1923 yılının 29 Ekim’inde Cumhuriyet ilân olundu. İşte mesela saltanatı kaldıracak sebeplerin birikmesine tekâmül, o biriken sebeplerin birden bire mevcut düzeni yıkarak onun yerine Cumhuriyeti geçirmesine inkılap denir.

Düşünceden örnek: İnsan kafasında fikirlerin doğuşu da Diyalektik birikiş ve

atlayışla olur. Meselâ, insan şöyle bir muhakeme yürütür. Adem’i Allah çamurdan yarattı, (tez) Halbuki ilim insanı tekâmülle getirir,

(antitez) demek dinin iddiası yanlıştır. (sentez) Küçüklüğünde dindar olan kimseler iyi hatırlarlar ki, kafalardaki din fikri bazen

hiç olmayacak bir vesile ile ve birden bire, bir günde, bir saatte, hatta bir saniyede altüst oluverir, ve insan; “din yanılmış” kanaatine gelir. Ancak o kanaate gelmek için, Adem’in çamurdan yaratılması ile ilmin söyledikleri arasında ne uzun bir mücadelenin gelişmesi, ruhta ne çok antitezlerin birikmesi lâzımdır. Onu da herkes nefsinde denemiştir. Fakat ruhta zıt fikirlerin birikişi başladığı zamanlar, insan hâlâ ilk kanaatini din itikadını muhafaza eder. Hakikatte, insan ruhu birtakım değişiklikler geçirmektedir. Ama bütün bunlar din keyfiyetine (niteliğine) dokunmazlar. Sadece ruhta din aleyhtarı fikirler sayıca birikir, bir nicelik değişmesi olur. Fakat bu birikme sonsuza dek devam etmez. Günün birinde din fikirleri ansızın tapayı atar.

İşte belirli bir kanaatin çerçevesi içinde o kanaate zıt birçok fikirlerin birleşmesine tedrici nicelik değişmesi denir. En sonunda o kanaatin ansızın başka ve zıt bir kanaate atlayışı âni nitel ik değişmesidir.

4.- KARŞILIKLI BAĞLILIK (TABİYET) VE TARİHİ MÜCADELE Diyalektik gidiş ve zıtlıkların birikişinden atlayarak nitelik değişikliklerine varır.

Dikkat edelim: bu gidişte zıtlık-değişme, birikiş, atlayış darmadağın ve gelişigüzel olmaz. Olanlar birbirinden ayrılmış, kopmuş parça parça, bağımsız değildir. Aksine, tez-antitez-sentez arasında sürekli karşılıklı bağımlılık (tâbiyet) ve tarihi ilişki vardır.

a) KARŞILIKLI BAĞLILIK: Olayların, tabir caizse, mekân içinde bağlılığı

demektir. Madem ki zincirleme gidiş vardır, bu zincirin halkaları arasında bir

34

Page 35: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

bağlılık ve bağ olacağı kendiliğinden anlaşılır. Tezine göre Antitez olur, zıtlaşmanın birikişine göre sentez çıkar. Faraza, 9 + 1 = 10 eşitliğini ele alalım. 10 sentez ise, öbür yandaki 9 veya 1 deki vukua gelecek her değişiklik, ister istemez 10 üzerine etki yapar.

Gerçek hayatta olayların karşılıklı bağlılığı, o soyut eşitlikte olduğundan daha canlı görülür.

Maddeden örnek: Pozitif elektrik yüklü bir bulut rüzgârla minarelerin üstüne

gelse, orada negatif bir elektriklilik yaratır. Bulutun elektriği tez, minarenin elektriğini antitez sayalım. ( + ) ile (—) birbirine bağlıdır. 1) ölçülse, bulutta mevcut ( + ) elektrik miktarına eşit bir (—) elektrik yükünün minare üstünde teşekkül ettiği bulunur. 2) Bulut uzaklaşsa minaredeki elektrik de yerin dibine inerek kaybolur. Bulutla minare arasındaki mesafe kü çüldükçe, (+) ve (—) elektriklerin sivri u çlardan birbirine doğru uzanışı artar, iki elektriği kavuşmaktan alıkoyan şey hava tabakasıdır. (Hava elektriği nakletmez). Ancak elektrikle hava arasındaki tezat sonsuza dek sürmez. Bir hadde gelince, pozitif ve negatif elektrikler ayrıca hava tabakasını gürültüyle parçalayarak birbirine kavuşur, yani minareye yıldırım düşer. Bu bir sentezdir. Sentez yıldırımın şiddeti, minare ile bulut üzerindeki elektrik yüklerine tabidir.

Bütün kuvvetlerin değişimi olaylar arasındaki bağlılığa ve bağımlılığa sonsuz örnekler verir. Meselâ elektrik fabrikasının ocağında maden kömürü yanar. Kazandaki su hararet kuvveti ile buhar olur. Buhar kuvveti makineleri harekete geçirir. Dönen çarklar üzerindeki püsküller, sürtme denilen mekanik kuvvet neticesinde elektrik kuvveti üretir. Ondan sonra biz şehir elektriğini nelere çeviremeyiz. Ampullerimizde ışık, radyolarımızda ses, ütümüzde sıcaklık, buzdolabımızda soğukluk v.s. v.s. hep elektrik sayesinde elde edilir, özetle, ilkin ürettiğimiz elektrik, fabrika ocağındaki ısıya bağlıdır. Fakat sonra, ev ocağımızdaki ısı kullandığımız elektriğe bağlı olur. Elektrik ısıdan ve ısı elektrikten doğarak işlerimiz görülür. Bu hal, bütün doğa kuvvetleri arasında ne derece sıkı fıkı bir karşılıkl ı bağlılık bulunduğunu göstermeye yeter.

Hayattan örnek: Yukarıdaki Biyolojik kanununu hatırlayalım: Dedelerde olan

fizyolojik değişikler, torunlara anatomik değişiklikler şeklinde intikal eder. Her yeni uzuv, ne yapar? Vü cuttaki bütün azalara karşılıklı etkide bulunarak onları kendisi ile bir uyum içine sokar. O zaman önümüze eskisinden bambaşka yeni bir canlı türü çıkar. Meselâ insanın maymunlardan ayrı, dil ve zekâ sahibi bir varlık olmasını ele alal ım.

Dünya teşekkülünün dördüncü devir sonunda, ormanda yaşayan en gelişmiş bir yaratık var. Bu yaratık doğayla ilişkisinde gittikçe taş, lobut gibi bazı aletleri kullanmaya başlıyor. Alet cansız bir uzuv haline geliyor. O zaman vü cutta sırf alet kullanmaya özgü bir çift uzuv hasıl oluyor: Eller. Ve el denilen yeni uzuvla beraber, insan vü cudunun bütün özellikleri meydana geliyor. Elleri iyice kullanmak

35

Page 36: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

için insan iki ayak üzerinde yürümeye başlıyor. Ayakları üstüne kalkınca başı gövde üstünde dik tutmak gerekiyor. Dört ayakla yürüyen hayvanların başı, ileriyi görecek surette durmak için kafatasının her tarafı kalın etlerle sarılıdır. Ayağa kalkan hayvanda ise, kafanın yalnız alt kısmı için sağlam etlere hacet kalır. Kafatasının üstündeki etlere görev kalmaz.

Görevsiz uzuv köreleceğinden kafatasının etleri kü çülüp kaybolur. Yani kafatası o zamana kadar kendisini bir cendere gibi sıkıştıran kalın etlerin baskısından kurtarır. Serbest kalan kafatası ile birlikte, içindeki insan beyni de daha kolay ve çabuk gelişmek için organik imkân bulur. İşte gelişme imkânı bulduğu için, insan beyni ve tabiî beyinle birlikte insan zekâsı büyür. Vü cuda oranla beynin ağırlığı, her hayvandan çok insanda görülür. Dimağın izni oranında dil meydana gelir. Dil işlendikçe insan beyni yeni bir görev bularak daha çok açılır. Nihayet, “konuşan ve akıllı” diye tarif edilen insan yeryüzünde en şerefli yaratık olur. Bütün bu örnekler gösteriyor ki, hayat olaylarında en ufak bir değişiklik, bağlı olduğu her sahada - suya atılan taşın merkezden muhite doğru yaptığı dalgalar gibi - geniş aksi tesirler yapar.

Madde ile hayat münasebeti: Madde ile hayatın karşılıklı tesirini en iyi

gösteren şey, yeryüzündeki ümüs sentezidir. Bu kara toprak, canlı varlıkların en elverişli zeminidir. Yani hayat doğadan çıkar. Fakat bir kez çıktıktan sonra, onu kemire kemire kısmen olsun hayata bağımlı tutar. Hele hayat insan toplumuna eriştiği zaman, toplumla doğa arasındaki karşılıklı bağlıl ık büsbütün harikalar yaratır. İnsan toplum şeklinde kendine özgü bir doğa yaratmıştır. Dağları, taşları, denizleri, boğazları değiştirmektedir,

Toplumdan örnek: Pazarda arz ile talep bir malın fiyatını belirler. Arza

nazaran talep fazla ise fiyat yükselir. Arz talepten çoksa fiyat alçalır. Fakat bir kere teşekkül eden fiyat da, karşılık olarak arz ve talep üzerine etki yapar. Bir malın fiyatı çok yüksek ise: o malın üretimi ve şu halde arzı çoğalır. Talebi yani sürümü azalır. O zaman eski fiyat tekrar bozulur, ve düşmeğe başlar. Bir malın fiyatı çok düşerse, onu herkes ister. Malın talebi artar. Diğer taraftan fiyat düşük, yani getirdiği kâr az olduğu için o malın üretimi de azalır, arzı düşer. Bu sefer arzı eksilip talebi artan malın fiyatı tekrar yükselmeye başlar. Ve ilh. Böylece bir taraftan arz ile talep malın fiyatını, öbür taraftan fiyat arz ve talebi tayin ederken, birbiri üzerinde karşılıklı etkilerde devam ederler.

Örneklerimizi insan düşüncesi sahasında da uzatabiliriz. Kafanın içinde fikirlerin birbirine bağımlı oluşu: “fikirlerin çağrışımı” adını alır. Propaganda, reklâm, telkin ve ilh. gibi faaliyetler, hep insan düşüncesinin birbiri üzerine sonsuz karşılıkl ı etki yaptıklarını gösterir.

Bütün bu örnekler bize, evrende soyut yani öteki olaylardan ilgisini kesmiş, tek başına kalmış bir olay olmayacağını gösterir. Tecrit: (soyutlama) bir olayı ötekinden ayırmak insan icadıdır. İnsan bilgisi her şeyi bir anda tamamıyla kavrayamaz.

36

Page 37: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

Olaylar arasında ancak en çok ve en sık temas ettiklerine dair ilkin bir fikir edinmeye mecburdur. İnsan bilgisi derlenip toplanmak ve birikmek için, önce tecrit yolu ile hadiseleri tespite mecbur kalmıştır. Fakat insanın tecrit ettiği olaylar gerçekte soyut değildirler. Nitekim insan da, tecrit yolu ve metafizik metodu ile ilimleri biriktirdikten sonra olayların tümünü kavrayan diyalektik tasnif ilmine geçmiştir. Olanları, bütün evren içinde, içli dışlı girift ilişkiler ile hep birden kavramağa başlamıştır. Tecrit: Metafizik usulün “böceği incelemek için öldürmek” tedbiridir. Diyalektik: Varlığı canlı hali ile inceler.

b) TARİHİ İLİŞKİ: Olayların zaman içinde bağlılığı demektir. Zıtlıklardan

değişiklikler meydana çıkar. Birikiş arkasından atlayış getirir. Bir kelime ile değişmeyen hâl yoktur. Ve değişiklik kâh tedricen (sayıca, evrim sureti ite) vuku bulur. O esnada bütün olaylar büyük bir bütün teşkil edecek surette birbirine bağımlıdırlar. Fakat bir değişme ile sonuçlanan zıtlıklar artık hal olur ve değişme olduğu yerde kalır mı? Asla. Şimdi ye kadar söylediklerimizden az çok anlaşılacağı gibi, tezle antitez arasındaki zıtlıkların çarpışması senteze inkılap eder. Ancak o senteze karşı çarçabuk başka bir antitez çıkar ve yeni bir zıtlık tekrar kurulur.

Yani varlık olaylar içinde her zıtlık bir değişiklik getirdiği gibi her değişme de peşinden yeni bir zıtlık getirir. Meselâ ( + ) elektrikle (—) elektrik bir zıtlıktır. Fakat, maddenin içinde ( + ) proton (elektrik yükü) ile (—) elektron, güneş sistemi gibi bir sistem kurarak atom haline gelir. (+) Elektrik tez, (—) antitez olunca, bunların atom şeklinde dengelenmesi adeta önceki zıtlığı kaldıran bir sentez meydana getirmiş olur. Bu sefer atom sentezi durmaz, başka atomlarla zıtlık haline geçer. Doğada bulunan çeşitli cisimlerin birbirini çekmesi veya itmesi, birbirine kimyasal ilgi göstermesi, birbirini oksitlemesi (oksijenin .demiri paslandırması), ısı veya mekanik etkisiyle birleşip ayrılmaları: atomlar içinde kapanan ( + ) ile (—) elektron zıtlıklarının atomlar dışında yeni zıtlıklar edindiğini gösterir: bu, basit cisimlerin zıtlıklarını yapar. Çeşitli basit cisimler arasındaki çatışma ve çarpışmalardan tabiî gene birtakım yeni sentezler doğar. Nitekim, doğada saf hal ile basit cisimlere ender rastlanır. Hemen bütün cisimler birbirleri ile kaynaşmış ve bileşik bir haldedirler. Bileşik cisimler, albümin dediğimiz canlı hü cre yapısına uygun bir tertibe kadar müthiş surette yükselebilir. O zaman, misaller (koca atom yığınları) kolloid (yani, eriyik olduğu halde ince elekten geçmez) cisimleri, kolloidler de canlı hü creyi mümkün kılar. Özel bir hayat dengesi, hayat sentezi meydan gelir. Hayat durur mu? Hayır. Canlı hü crelerle, doğa arasındaki bir çarpışmadır başlar. Buna yaşama yarışı (mücadele-i hayat) denir. Hü creler arasında ve hü crelerle doğa arasında savaş ilerledikçe, tek hü crelerden çok hü creli hayvanlara veya bitkilere doğru bir gelişmedir başlar. Aşağı hayvan türleri, yukarı hayvan türlerine ve insana kadar yükselir. Doğa hayat arasındaki zıtlık devam eder.

Doğada görülen bu gidiş, insan toplumunda başka türlü olamaz. Meselâ: Telgrafın keşfi insanla mesafe arasındaki tezadı Mors işareti şeklinde halletti. Fakat uzaktan işaretle temas imkânı, sesle konuşma ihtiyacını ortaya attı. Telsiz, telefon,

37

Page 38: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

sesle mesafe zıtlığını halletti. Ancak onun arkasından televizyon çıktı. “Seyreyle gözüm Rus - Japon harbini” gösteren seyyar sandıklardan projeksiyona, sesiz sinemaya, sessizden sesli ve renksizden renkli sinemaya doğru gidiş de aynıdır. Toplumda her ihtiyaç birtakım araştırmalardan sonra bir keşifle az çok hallolunur. Lâkin her keşif bir çok yeni ihtiyaçlara kapı açar. Sosyal aletlerin, tekniğin, usûlün ve kurumların, nihayet his ve fikirlerin gelişmesi hep böyle ihtiyaçların birikmesi ile keşiflere atlayarak olur.

Zıtlıkların birikmesi: Evrim, ihtiyaç zıtlıklarının birikişi demekse, nicelikten

niteliğe atlayış da, inkılâp demektir, işte gerek doğa gerek toplum ve gerekse düşüncenin böyle hız alıp sıçrama sureti ile adım adım ilerleyişi, doğa, toplum ve düşüncenin zaman içinde ilerlemesini, tarihî gidişini teşkil eder. Onun için evrende herşeyin her olayın bir tarihi vardır. Ve tarihte bütün cihan hadiseleri birbirleri ile ilişki halinde bulunurlar.

Şu halde biz, bir olayı anlamak için onun yalnız gözümüze çarpan bir anlık manzarası ile yetinmeyiz. Bu manzarayı meydana getiren, ondan önceki uzun: tez-antitez-sentez halkalarını, olayın tarihini göz önüne getirmeye mecburuz. Dünya deyince: küremizin yalnız bugünkü haline bakarsak, eski zaman softaları gibi evreni yerinde sayıyor sanırız ve yanılırız.

Meselâ, dünyayı anlamak için: Güneş sis-teminîn nasıl teşekkül ettiğini, dünyanın güneşten ne surette koptuğunu, kabuk bağladığını, bu kabuğun ne gibi değişiklikler geçirdiğini, üzerinde canlı varlıkların ne tarzda geliştiğini v.s. v.s. kavramaklığımız gerekir. İnsan deyince: Bugünkü halimize bakarsak aldanırız. Hayvan nevileri içinde evrimin nasıl olduğunu, o evrimin son halkasından insanın nasıl sıçrayıp çıktığını, ilk insandan bugüne kadar ne gibi değişiklikler geçirdiğini gözden kaybetmemeğe mecburuz. Yoksa gene olayları soyut (mücerret) sanıp, metafizik yoluyla kendimizi aldatmış oluruz. Doğanın toplumun tarihi bilinmediği vakit, o tecritçi metafizik usul zorunlu idi ve şu halde haklı idi. Ancak bugün iş böyle değildir. Jeoloji yerin, Embriyoloji tohumun, Biyoloji hayatın, Fizyoloji vücudun faaliyetlerinin; Filoloji dilin, Sosyoloji toplumun v.s. v.s. oluşum tarihini meydana çıkarmıştır. Bugün bilimcil olarak her olayı tarihi bir surette incelemek yalnız mümkün değil, zorunludur da.

Buraya kadar söylediklerimizi özetleyerek soralım: Diyalektik nedir? Kı sac a şudur: H er za man ve her mek ân içinde

zıtl ıkların birikip atlaması i le olan deği şikliklerin zincirleme gidişi diyalektiktir.

38

Page 39: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

2. KİTAP KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ (Gerçek Bilim)

Marksizm (yahut Tarihcil Maddecilik) denilen sosyal doktrin (mezhep:

gidilecek yol) ve akide (kanaatler ve kavrayışlar bütünü) iki şey yapar: 1-) Evreni izah eder [açıklar, yorumlar], 2-) Evreni değiştirir...

Evren deyince iki şey anlıyoruz: 1-) Tabiat [doğa], 2-) Cemiyet [Toplum]... İnsan, gerek doğa ve gerekse toplum içinde yaşamak için ve yaşarken, hem doğayı hem de toplumu kendisi için daha faydalı ve daha güzel yapmak ve görmek için uğraşır, dövüşür.

Fakat insan, doğayı ve toplumu daha (iyi+güzel) yapabilmek için, onların önce ne olduklarını, nasıl olduklarını kavramalı, doğayı ve toplumu izah etmelidir. Yerin altında yatan maden kömürünün yanıcı bir şey olduğunu öğrenmeden önce, insanlar, ondan faydalanmak şöyle dursun, zarar bile görürlerdi: Çünkü, maden kömürü üzerinde iyi zahire yetişmezdi. İnsanlar maden kömürünün ne idüğünü anladıktan sonra, onun yerini değiştirdiler (yer altından yer yüzüne çıkardılar), şeklini değiştirdiler (ham kömürü yıkadılar, yahut kapalı kaplarda ısıtıp evlerde yakılan kok kömürü haline getirdiler), ve ilh...

Marksizm, genellikle insan ve özellikle işçi sınıfının toplum içindeki mücadelesinin özüdür. Bu mücadeleye: “SINIF MÜCADELESİ” denilir. Marksizm sınıf mücadelesini: 1-) İzah eder: Mü cadelenin ne olduğunu anlatır, 2-) Sınıf mücadelesini önce değiştirir (İnkılapla, sermayedarları hakim sınıflıktan alaşağı eder); sonra sınıflan kaldırır, sınıf mü cadelesini yok eder. Bugünkü sınıf mücadelesinin değişmesi ve kalkması hangi sınıfın işine gelir? İşçi sınıfının. Şu halde Marksizm, işçi sınıfının toplumu izah etme ve değiştirme bilimidir. Bugünkü toplumda hangi sınıf her şeyin olduğu gibi kalmasını ister? Sermayedarlarla büyük arazi sahipleri. Şu halde büyük zenginler, kodamanlar ölümden korkar gibi Marksizm’den korkarlar.

Biz, dünyada “hasın olmayan” işçi, köylü ve fakir halk tabakalar, imanımızı gevreten bugünkü cemiyetin ve idarenin değişmesini canla başla istediğimiz için, onu devirmenin, yani devrimi başarmanın bilimini bize öğreten Marksizmi seve seve öğreniriz. Bir şairin dediği gibi:

“Elimizde kırkikilikler bizim... Marksizm.” Madem ki Marksizmi öğreneceğiz, şu halde önce “METOD”unu kafamıza

çivilemeliyiz. Marksizmin metodu nedir? Söyledik: 1-) Evreni izah etmek, 2-) Evreni değiştirmek.. Unutmayalım: Marksizm özellikle toplum bilimidir. Ama bütün bilimler zaten cemiyetten çıktıkları için, Marksizmin metodu yalnız toplum için değil bütün evren için de kullanılacak bir metottur.

ÖZET: 1- Marksizm olan biten şeyleri izah eder. 2- Olan bitenin nasıl

39

Page 40: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

değiştiğini görür ve gösterir... Görelim. BİRİNCİ BÖLÜM İZAH: [Açıklama-Yorumlama] İzah etmek (Açıklamak): Birşeyin içyüzünü, nasıl olduğunu anlamak ve

anlatmak demektir. Önümüzde ne idüğü anlaşılacak neler var? 1- Doğa, 2- Toplum... Onun için, biz de, açıklama yöntemimizin ne olduğunu anlamak için, bu iki sahada da nasıl açıklama yapıldığını görmeliyiz.

A- TABİATTA İZAH [DOĞADA AÇIKLAMA]: SEBEP-GAYE Doğa deyince, insanlar arasında olup bitenden başka, ne var ne yoksa herşeyi

anlıyoruz. Doğada olan bitenlerin açıklaması nasıl olur? İki türlü: 1- İŞVEREN felsefesince yapılan açıklamaya göre; bir şeyin ne olduğunu

anlamak için, o şeyin “NİÇİN”, yani hangi maksat ve “GAYE” ile olduğunu bilmek gerektir. Mesela: Yağmur niçin, ne maksatla yağıyor? Tarlalarımızı sulamak için! Güneş niçin doğuyor? Dünyamızı aydınlatmak için. Ala. Niçin batıyor? Gece karanlık olsun da daha iyi uyuyalım diye! Ve ilh... İşveren ve diğer egemen sınıfların felsefesi işte hep bu “Niçin?” uğruna kan teri döker. Fakat kendi kendimize soralım: Bu “niçin”lere verilen cevaplardan, yağmurun, gün doğması ile gün batmasının ne olduklarını anlayabildik mi? “Anladık ise Arap olalım!”

2- İŞÇİLERİN “Tarihcil Maddecilik” felsefesince yapılan açıklamalara göre; bir şeyin ne olduğunu anlamak için, o şeyin “NASIL”, yani hangi “İLLET” VE “SEBEP” ile olduğunu kavramak gerekir. Mesela; yağmur nasıl, ne sebeple yağar? Havada biriken su buharı, soğuk bir rüzgar estiği zaman, önce sis gibi bir araya birikir ve koyulaşır, sonra, daha soğuk bir rüzgar eserse, sis haline geldiği zaman bulut adını verdiğimiz su buharı, - tencerenin kapağında soğuyan ve su olan buğu gibi,-damla damla yeryüzüne dökülmeye, yağmur yağmaya- başlar. Güneş niçin “doğar” ve “batar?” Karpuz gibi dünya kendi etrafında fırıldak gibi döndükçe, kabuğunun bir kısmı güneşe bakar, aydınlıktır. Öteki kısmı karanlıkta kalır. Karanlıkta kalan dünyada gece, güneşe bakan kısımda gündüz var, deriz.

Şimdi yağmurun, gecenin, gündüzün ne olduklarını anladık mı? Evet. Neden anladık? Çünkü o olayların, olan bitenlerin NİÇİN olduklarını değil, NASIL olduklarını; yani GAYE ve MAKSAT’larını değil, İLLET ve SEBEP’lerini aradık ve bulduk. Demek, bir şeyin ne olduğunu anlamak için, o şeyin “GAYE”sini değil, “SEBEBİ”ni bilmek gerektir. Şu halde bir şeyi AÇIKLAMAK: o şeyin hangi sebepten ileri geldiğini meydana çıkarmakla olur.

İşte Felsefe (Bilimlerin Bilimi) denilen bahiste [konuda, alanda], olayları: 1- Sebepleriyle açıklamaya: SEBEPÇİLİK, KOZALİTE (İlletçilik)

40

Page 41: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

Nedensellik; 2- Güya amaçları ile izah etmeye de: GAYECİLİK, FİNALİTE denir... Bizim yöntemimiz gayeci değil, sebepçidir. Çünkü doğru yol odur. Gayecilik,

sapıklık ve hayalperestliktir. Pekiyi, Gayecilik bir yanlış sapıtmadır. Fakat nasıl olmuş ta insanlar bu

yanlışlığa düşmüşler ve düşüyorlar? Biz kendimize sebepçi diyoruz. Şu halde bu sapıtmanın da sebebini bulmalıyız. Gayeciliğin sebeplerini anlamamız için, kaç türlü gayecilik bulunduğunu görmemiz gerekir. Envai türlüsünden biz yalnız üçünü görelim.

I- VAHŞİ GAYECİLİĞİ: Eski veya yeniden keşfedilen ilkel topluluklardaki

Vahşi dediğimiz ilk insanların felsefesine “ANİMİZM: CANCILIK” denir. Yani, onlara göre herşey; dereler, kayalar, ay, gün canlıdır. Vahşi, nasıl kendisi “istediği” için tükürürse, gökyüzü de öylece “canı isterse” yağmur yağdırır... sanırdı. Onun için, artık depremin olmasında, güneş tutulmasında hep bir MAKSAT farzederdi. Niçin? Çünkü Vahşi karacahildi. Canlı şeylerle cansız şeyleri birbirinden ayıramıyor; bir taşın insan kafası gibi düşünmediğini bilemiyordu. Bu çeşit gayecilik; karacahillikti.

II- DİN GAYECİLİĞİ: Din felsefesinde her şey birtek gaye uğruna olur:

Allah... Mesela yağmur niçin yağar? Çünkü Allah babamız ovalarımızın bereketli olmasını istemiştir. Kuraklık? Allah babamızın gazabındandır... Yağmur duasına çıkalım, gene kuraklık sürerse; demek günahımız çokmuş... Siz gazetede okuyorsunuz: İngiltere’de bulutlan topla dağıtıyorlarmış... Ruslar u çakla yağmur yağdırma tecrübelerine başlamışlar... Tövbe, tövbe, estağfurullah! Günaha girdiniz... Bu çeşit gayecilik; Allahçılıktır.

III- ÇAĞDAŞ GAYECİLİK: İşverenliğin felsefesidir. Yukarıda, söz temsili:

“Ay niçin tutulur?” sorusuna, kelli felli işveren filozoflarının nerede ise: “Bize küsmüş te, güzel yüzünü saklıyor!” kabilinden cevaplar verdiklerini söylediğimiz zaman, belki de gülmüş ve: “Yok canım, artık bu kadarı da olur mu?” demişsinizdir. Gerçekten bugün insan bilgisi o kadar ilerledi ki, birçok doğa bilimlerinde, bazı burjuva bilginleri bile ister istemez sebepçi olmaya mecbur kalıyorlar. Fakat “bilimlerin bilimi” olan burjuva felsefesi daima gayecidir. Sonra, en maddi ve doğal görünen bilimlerde bile, açıklayışın çeşnisi gene gayecidir. Mesela bugün bütün burjuva bilginlerinden en kabadayılarının dört elle sarıldıkları biricik teori: İHTİMALİ İZAHLAR BÜTÜNÜ’nü ele alalım: TEKAMÜLCÜLÜK: EVRİMCİLİK...

Bir örnek alalım: İnsanın yeryüzünde görünmesi, oluşu (tekevvünü)... Din felsefesine göre insanın oluş hikayesi malum: Allah, Adem aleyhisselamı balçıktan yarattı. Adem Şeytana uydu: Havva’nın incirini yedi, dünyaya kovuldular. İnsan niçin yaratıldı? Allah’ın büyüklüğünü anlamak için. Ve ilh...

41

Page 42: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

Evrim teorisi bu kadar kaba değildir. Evrim cilere göre, güneşin altında ne varsa, herşey günden güne biraz daha mükemmelleşir, yani evrimleşir. İşte hayvan varlıkları da, bu evrim (mükemmelleşme) GAYESİ uğruna, her gün biraz daha mükemmelleşerekten, nihayet “Eşrefi Mahlukat” (en şerefl i yaratık) olan insana yükselir... İnsan niçin meydana geldi? Çünkü canlılar için biricik gaye daima yükselmek, evrimleşmektir. Doğa da, toplum da böyle daima evrimleşir durur. Ve ilh...

Fakat biliyoruz ki, doğada birçok hayvan evrimleşmek şöyle dursun, oldukları halde bile kalamamışlardır. Mesela, bir zamanlar yeryüzünde yaşamış olan, fil gibi fakat filin birkaç misli daha büyük Mamutların, “parmaklan kanatlı: Pterodaktil” ejderlerin bugün yalnız kemiklerine rastlayabiliyoruz. Şu halde, hayvan türleri mutlaka evrimleşmez, belki yok olurlar da... Hayvan türleri şartlara göre ya yaşar, ya ölür.

Şu halde hayvan türleri niçin evrimleşir? Çünkü evrimleşmek amaçtır. Ya niçin yok olur? Çünkü amacı yok olmak mıdır?

İşte bu açıklamalardan anlıyoruz ki, burjuva felsefesinin en özlü doktrini olan evrim cilik, en sonunda ALLAH’ın yerine EVRİM adlı daha ince bir Allah geçirmekten başka birşey yapmamıştır. Dinde amaç Allah, felsefede amaç Evrimdir. Onun için, bütün burjuva felsefesi gibi, felsefe evrimciliği de bir çeşit çağdaş softalıktır.

Buraya kadar dediklerimizin ÖZETİ: Gayecil ik ya bilmemek, yahut ta bile bile halkı aldatmaktır. Ve biz birşeyi

açıklamak istedik mi, o şeyin sebebini ararız. Evrende hiçbir olay sebepsiz değildir. Sebepler teker teker ve bulutlar arasında dolaşmazlar. Bir olayın olması için

bazen birçok sebeplerin bir araya gelmesi gerekir; sonra, zaten bütün sebepler birbirleriyle zincirlemesine bağlıdırlar ve birbirlerini doğururlar. Mesela:

1) Yağmurun yağması için birkaç sebep lazımdır: bir, havada su buharının bulunması; iki, soğuk bir rüzgarın esmesi; ü ç, bu soğuğun birdenbire ve çok şiddetli gelmemesi (o zaman yağmur yerine dolu yağar) lazımdır.

2) Bu sebepler de başka bir sıra sebeplerden çıkarlar. Havada buhar olması için, o civarda geniş su yahut bir orman bulunması, ya da su buharının, yani bulutların hava cereyanlarıyla uzaklardan oraya sürüklenip getirilmesi lazımdır. Ve ilh...

İşte böylece bir sebebin başka bir sebebi kovalaması ve sebeplerin birbirini doğurarak zincir halinde uzayıp gitmesi “YASA”ları meydana getirir. Bunlara Doğa Yasaları denir. Yasa, birçok sebeplerin birbirlerine sebep-sonu ç olarak uzamaları demektir. BİLİM; gerek doğada, gerek toplumda bulunan sebep-sonuç zincirlerini, yani yasaları bulur. Bir yasanın ilmi (yani il ime sığan, bilimdi) olması için şu ü ç şart gerekir: 1) Kaçınılmaz olarak aynı sebepler aynı sonuçlan vermeli; 2) Sürekli bir biçimde vermeli; 3) Her yerde, bütün dünyada vermeli...

Örnek: DÜŞME YASASI: Havadan ağır bir cismi havada bırakırsak, o cisim dünyanın yerçekimi kuvvetine tutularak yere düşer. Bu bir yasadır. 1) Bir taşı

42

Page 43: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

havaya atarsak mutlaka yere düşer, 2) Bundan 100 yıl önce de düşerdi, şimdi de düşüyor, 3) Taş yere Amerika’da da düşer, Türkiye’de de... Demek ki, DÜŞMEK bir rastlantı değil, bir yasadır. Her yerde, her zaman şartlarını buldu mu, ister istemez düşme olur.

1- İnsan YAŞAMAK İÇİN evreni (doğa+toplum)u önce açıklar, sonra değiştirir.

2- MARKSİZM: İşçi sınıfının, sınıf kavgasında toplumu açıklama ve değiştirme bilimidir.

a) AÇIKLADIĞI: Sınıf kavgası ve yasalarıdır; b) DEĞİŞTİRDİĞİ: Sınıflı kapitalist toplumu, sınıfsız sosyalist topluma... 3- AÇIKLAMA iki türlüdür: a) KAPİTALİST AÇIKLAMA: “Niçin’le gaye arar, yerinde sayar; b) İŞÇİ AÇIKLAMASI: “Nasıl”la sebep (İLLET) arar... 4- GAYECİLİĞİN ÇEŞİTLERİ: Üçtür: a) VAHŞİ: “Animizim: Herşey canlı”: Karacahillik; b) DİN: Amaç Allahı kabul ettirmek; c) EVRİMCİLİK: Çağdaş softalık: İnce Allah! 5- SEBEPLER: a) Bir olay BİRDEN FAZLA sebeple olabilir; b) Her olay kendinden önceki olayın SONUCU, kendinden sonrakinin

SEBEBİ’dir. 6- YASA: a) Sebeplerin zinciridir; b) (Kaçınılmaz+her yerde+sürekli) olur. 7- BİLİM: Olaylardaki sebepler zincirini, yasaları açığa çıkarır. B- CEMİYETTE İZAH [TOPLUMDA AÇIKLAMA] İşveren Bilimi bazen der ki: “Pekala... Haydi doğa olaylarında olan biten şeyleri

birtakım sebepler ve yasalarla izah edelim. Fakat, insan i le insan topluluğu olan toplumda da herşey sebeple olmaz ya! İnsan akıl lı bir hayvandır. Canı isterse birşey yapar, dilerse yapmaz, ve ilh... Demek ki insan ve toplumda olan bitenler, birtakım maksat ve gayelere göre olur. İnsan dilediğinde hürdür.”

İşte insan dilediğini yapar, istediğini yapmaz... Toplum bir amaca göre yürür demek, olan bitende belirli sebepler yok, demektir. Buna “ENDETERMİNİZM” (Gayrı muayyeniyetçilik: Belirsizcilik) denir. Kapitalist bilim indeterministtir. Bizim işçi sınıfı bilimimiz “DETERMİNİST” (Muayyeniyetçi: Belirlilikçi) dir. Çünkü doğada olduğu gibi, insanda ve toplumda da bütün olan bitenler hep bir sebepten ileri gelir. Bunu anlamak için iki örnek alalım:

I- İNSAN: Bir işçi sabah erkenden kalkar, acele giyinir, dışarıya fırlar. Amacı

fabrikaya gitmektir. Kapitalist bilimine kalırsa, bu işçi canı istediği için böyle erken

43

Page 44: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

kalkıp fabrikaya gider. Dilerse gitmeyebilirdi. Halbuki biz biliyoruz: İşçi fabrikaya gitmek için gitmiyor. Kamını ve çoluk çocuğunu doyurmak için çalışmaya mecburdur. İnsan bir iş yaparken bir alet kullanır. Kapitalist toplumda iş aleti MAKİNE’dir. İşçilerin bir makine satın alacak parası yoktur. Şu halde, makine kimde ise ona başvuracaktır. Makine fabrikadadır. Fabrika ise kapitalistin malıdır. İşçi kapitaliste başvurur. Kapitalist rakiplerini yenmek için, işçiyi sabah namazından yatsıya kadar çalıştırmayı şart koşar. İşçi isterse bu şartı kabul etmeyebilir mi? Açlıktan ölmeye razı ise, evet... Fakat kimse aç ölmek istemez. Onun için işçi de sabah namazından kalkıp fabrikaya koşar. Koşmayı istemesinin SEBEBİ açlıktır.

Bir köylü tartacağına isterse buğday, yahut arpa veya pancar eker. Acaba köylü böylece istediğini sırf istediği için mi eker? Kapitalist bilimine sorarsak, köylü iradesinde (dileğinde) hürdür, istemediğini ekmez. Fakat biz, köylünün buğday yerine arpa ekmesinin bir sebebi olduğunu biliriz. Köylü canı istediği için değil, geçen sene buğday para etmediği için, bu sene daha fazla para eden arpayı ekmiştir.

Şu beyefendi şu yakası kürklü kalın paltoyu keyfi istediği zaman giymiyor. Kış kıyamet oldu mu, nazik bedeni üşümesin diye giyiyor. Bu asker canı istediği için bir kırba su içmiyor. Sabahleyin talime çıkmazdan önce, ekmek yedirsin ve tok tutsun diye, zehir gibi tuzlu bir fasulye çorbası yemiştir. Okkalarla su içse, midesinin yanmasını söndüremiyordur. İşte kör kütük bir sarhoş; şu duvar senin, o duvar benim diye yalpa vurarak, basıyor narayı, basıyor küfürü... Neden? İçimizde en uslu akıllımız da o sar hoş kadar içseydi, aynı dereceye yakın bir maskara olacaktı. Çünkü alkol beynimizi zehirledi mi, ortalıkta hep kan ve yangın görmeye başlarız.

Bu söylediklerimizden ne anlaşılıyor? Şu anlaşılıyor ki; insan birşeyi yaparken, yapmayı, ama istediği için yapmıyor. İstemeye mecbur olduğu için istiyor. İstemesinin belirli bir sebebi vardır. İnsan birşeyi istediği zaman, aynı zamanda istemeye de bilir mi? İstemeyebilir, ama yine de yapar. İşçi uykusuz kalmak istemez, ama erken kalkmasa olmaz. Köylü bu sene istiyorum da onun için arpa ekiyorum, sanır. Halbuki buhrana tutulan dünyada, buğdayın kilosu iki paraya düşer. Herkes fenalıklar önünde işi sarhoşluğa vurur, mesela fazla bira içer. Onun için, bira yapmaya yarayan arpanın fiyatı yükselir. Köylü de daha fazla para eden arpayı ekmek İSTER. Ekmemek de isteyebilir miydi? Yani, köylünün DİLEĞİ sebepsiz, indetermine olabilir mi? Hayır. Köylü aklını kaçırmadıkça, durduğu yerde arpa ekmemezlik edemez. İşçi kapitalist toplum içinde kaldıkça, çok erken kalkmaktan ve yatsıya kadar çabalamaktan kurtulamaz. İnsana birşeyi isteten sebepler, demek iki türlüdür: 1- İÇ SEBEPLER: İnsan tuzlu yerse çok su içer, alkol içerse saçmalar. 2- DIŞ SEBEP LER: a) Ya doğa (kışın kaim giyinilir), b) Yahut toplum (işçi aç kalmamak için uykusuz kalır)... sebepleriyle birşeyi ister veya istemez.

44

Page 45: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

II- TOPLUM: Toplum bir insan kümesidir. Toplumda birçok şeyler olup bitiyor. Acaba neden? Toplumda olup bitenler, doğa olayları gibi birtakım BELİRLİ sebeplerle mi, yoksa ortada hiçbir belirli sebep olmaksızın mı meydana geliyor? Eğer belirli sebepler varsa, bunların insanla ilgisi var mı, yok mu?

Kapitalist bilimine sorarsanız, toplum içinde olup bitenler hiçbir zaman, yağmur yağması, güneş tutulması gibi belirli sebeplerden ileri gelmez. Toplum olayları belirliksiztirler (gayrı muayyendirler). Adeta bizim kavrayamadığımız bir amaçla, gelişigüzel olurlar. Toplumda olup bitenlerin insanın dileği ve niyeti i le bir ilgisi yoktur. Çünkü insan, toplumu istediği zaman, istediği gibi değiştiremez, istediği yere götüremez, ve ilh...

İşçi sınıfının bilimine göre mesele bambaşkadır. a- İlkönce: Toplumda olan bitenler, sebebi belli olmayan, gelişigüzel olaylar

değildirler. Toplum olayları da doğada olan bitenler gibi, BELİRLİ birtakım yasalara bağlanır. Mesela; bir memlekette kapitalist düzen başladı mı, orada kü çük tezgahlar yerlerini büyük fabrikalara bırakırlar. Eski esnaf ve orta hall i ailelerin çoğu o fabrikaların işçisi haline gelir. İşçi sınıfı günden güne çoğaldıkça, kapitalistlerin sermayeleri çoğalır, fakat sayılan azalır. Sınıf mücadelesi büyür. İşçi sınıfı içinde Marksist fikirler yayılır; Sosyalist Parti diye, o zamana kadar görülmemiş bir parti ortaya çıkar. Nihayet sosyalist devrim başlar. Ve ilh... Bu gidiş, toplumun yürüyüş yasasıdır. Yine mesela, nerede kapitalist üretim varsa, orada her 5-10 senede bir, bir ekonomik bunalım patlar. Ve her bunalımın arkasından muhakkak savaşlar gelir çatar. Kapitalizmin ileri olduğu devirde, savaşlar, devrimleri peşlerinden sürüklerler. Doğada yağmur ve güneş tutulması nasılsa, tıpkı öylece, toplumda da orta sınıf halkın proleterleşmesi, bunalım, savaş, devrim olması birtakım BELİRLİ YASALARA göre olup biter.

b- Sonra: Toplumsal olayların hep belirli sebep ve yasalara göre açıldığı besbelli. Fakat bu kanunlarla insanın ilişkisi nedir? Burjuva felsefesine göre toplum, MUTLAK SURETTE insanın karışmadığı bir gidiş tutar. Sosyal olaylar üstünde insanın hiçbir etkisi yoktur. Bunun için, Türk burjuvazisinin biricik alimi Ziya Gökalp için, işçi ve köylüler:

“Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım!” demelidirler. Çünkü insan gözünü ne kadar açarsa açsın, toplumun gidişini değiştiremez.

Bu görüş, hiçbir şeyin değişmesini istemeyen egemen kapitalist sınıfının uyuşturucu macunudur. İşçiler bu masalı yutmazlar. Halk kendi deneyimiyle bilir ki, insan çalışırken herşeyi; doğayı, toplumu ve hatta kendi kendisini bile değiştirir. Toplum madem ki insan kümesidir, bu kümenin içinde olan bitenler elbette insanların aralarında, şu halde insan kuvvetinin ve insan dileğinin etkisi ile olur biter. Her toplumda bu böyledir. Toplumda insan kuvvetinden başka ve üstün bir kuvvet egemen değildir. Yalnız, insanın bütün toplum üstündeki etkisi mutlak (şartsız ve kayıtsız) değil, izafî (şartlı şurtlu) dur. Yani bir insanın toplum üzerine yaptığı etki, o toplumun biçimine bağlıdır. Toplum değiştikçe, insanın etkisi de değişir. İki çeşit toplumu ele alarak görelim.

45

Page 46: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

a- Sınıflı Toplum: İnsanların bir “çalıştıran”, bir de “çalışanlar” diye ikiye

bölündüğü kapitalist toplumu sınıflı bir toplumdur. Kapitalist toplumda da olan bitenler hep insanın yaptığıdır. Fakat insan istediğini yapamaz. Hatta bazen yapmak istediğinin aksini yapar. Bir işçi bir otomobili yapar. Otomobil insanın binip gezeceği bir alet olduğu halde, işçi istediği zaman otomobile binip gezemez. Bunun gibi, iş aramaya çıkan bir işçi işgü cünü 10 lira ü cretle satmaya niyetlenir. Bir işveren de 6 lira ü cretli bir işgü cü satın almak ister. İşçi ile patron iş pazarında karşılaşırlar: Biri 10, öteki 6 l iradan kapı açarlar. Neticede ü cretin 8 lira olmasında karar kılınır. Yani, iki insan birbirlerinden başka şey istiyorlar, yüzyüze gelince ne birinin, ne ötekinin dediği olmuyor. O gün toplumda bir işçinin ortalama ü creti ne ise o oluyor. Adeta bireylerin değil, toplumun dediği oluyor. Köylü buğdayını kilosu 80 kuruştan satmayı düşünür; pazarda buğday 50 kuruştan fazla etmez. Vergisi ve borcunu ödemek zorunda olan köylü, ister istemez 50’ye razı olur. 1914’de Rus Çarlığı ve Rus kapital istleri, Almanları ezmek ve çapullarını arttırmak için Cihan Harbine girdiler. Zafer bekliyorlardı. Halbuki neticede, zafer şöyle dursun, yenilmekle de kalmadılar; Çarlık tepesi üstü gitti, kapitalizm devrildi. Bolşevik devrimi patladı.

İşte sınıflı toplumda daima böyle: EVDEKİ PAZAR ÇARŞIYA UYMAZ. Fakat bu demek midir ki, sınıflı toplumda olan bitenlerin insanla sıkı bir ilişkisi yoktur? Hayır, savaşan insanlardır. Kapitali yenip sosyalizmi, zafere kavuşturan gene insanlardır. Yalnız, istedikleri sonu cu yüzde yüz elde edemezler. Neden? Çünkü, sınıflı toplumda çıkartan başka başka ve birbirine zıt, ayrı sınıflar var. Her sınıf başka şey istiyor. Onun için, hiçbir sınıfın tam istediği olmuyor. Buna bir örnek: Bir arabayı iki insan tutup ileriye doğru sürüklemek isteseler, araba doğru ileriye gider. Fakat giderken, iki insandan birisi arabayı ileriye, ötekisi sağ tarafa sürüklemek isteseler; araba ne tam ileriye, ne de tam sağa değil, ikisi ortası bir istikamette yol alır. Onun gibi, kapitalist toplumunu bir arabaya benzetirsek; işçi sınıfı toplumu ileriye, kapitalist sınıfı da sağa doğru götürmekte çıkartıdır. Onun için, toplum ne tam ileri, ne tam sağa gitmez.

b- Sınıfsız Toplum da iş bambaşkadır. Mesela sosyalizmde sınıf farkı yok. Her insan hür bir toplumun çalışkan bir bireyidir. Kimsenin çıkan kimseye zıt değil. Çünkü kimse kimseyi ezmez ve soymaz. Şu halde, herkesin çıkan ve dolayısıyla dileği birdir. Bir kısım insanlar ileri gitmek isterken, ötekiler sağa sapıtmak isteyemez. Çünkü, başka ve ayn çıkartan yok. Arabayı bir insan öne, ötekisi sağa çekmiyor; ikisi de öne doğru çekiyor... Onun için araba tam öne doğru gider. Yani sınıfsız toplumda insanın ve bireyin dileği, bütün toplumun dileğinden farksızdır. İnsanlar toplumu nereye götürmek isterlerse (toplumu nereye götürmekten çıkartı iseler), toplum da oraya doğru gider. Sınıfsız sosyalist toplumda, insanlar, “SOSYAL YASALAR” denilen birtakım kör kuvvetlere zorla boyun eğmezler. Kapitalist toplumda toplum insanlara egemendir. Sosyalizmde, insanlar topluma (kendi ihtiyaç ve çıkarlarına göre) egemendirler.

46

Page 47: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

ÖZET: 1- İNSAN; keyfince değil, BELİRLİ sebeplerle diler veya dilemez.

SEBEPLER: a) İÇ (Fizyolojik) sebepler; b) DIŞ sebepler: i- Doğa, ii- Toplum... 2- TOPLUM; olaylarında DETERMİNİZM vardın SOSYAL YASA. 3- İNSAN DİLEĞİ İLE TOPLUMSAL OLAYLAR’ın bağlılığı vardır ve

şöyledir: a) Sınıflı Toplumda: İnsan dilekleri çarpışıyor. Olan bitenler herkesin istediği

gibi olmaz. Bazen dilenenin zıddı da olur: TOPLUM İNSANA EGEMEN. b) Sınıfsız Toplumda: İnsan dilekleri birbirini tutar. Sosyal .dilekle birey

dilekleri birbirinin aynıdır. İNSAN TOPLUMA EGEMEN.

47

Page 48: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

İKİNCİ BOLUM DEĞİŞTİRME “İzah”, yani açıklama alanında aydınlanan bütün kördüğümler, çözümlenmek

için aydınlatılmışlardır. Çözümlenecek ve değiştirilecek başlıca düşünce düğümlerini iki grupta özetleyebiliriz:

1- GENEL KAVRAMLAR’ın çözümü, 2- Özellikle ÇİN KAVRAMI ve TOPLUM KAVRAMI’nın çözümlenişi... A-GENEL KAVRAMLAR Her gün her işçinin, her köylünün, her aydının diline dolanan, ayağına takılan

bir sürü söz ilmekleri, kavram kördüğümleri vardır. Tesadüf, kaza, talih, kader, hürriyet, irade’i cüzziye, irade’i külliye, inkılapçılık (devrim cilik) ve ilh., ve ilh...

Bu sürü sürü lakırdı pelesenkleri, çoğu birbirine karışır. Dil ve ayak dolaşıklıkları ile insanın başını döndürür, ayaklarını sakarlaştırırlar. Onlardan birkaçını olsun sırayla ele alalım.

1-TESADÜF ve TALİH Toplumda bazen öyle şeyler olur ki, insan onlarda bir sebep göremez. O

zaman bu şeylere hep tesadüf, kaza, talih, kader ve ilh. deriz. Acaba bu şeyler sebepsiz midirler? Örnekler:

a- Tesadüf ve Kaza: Tütün işçilerinden biri tesadüfen tramvaydan atlar, arkadan gelen bir otomobilin altına düşer ölür: KAZA!.. Önce; işçi niçin tramvaydan tesadüfen atlıyor? Çünkü, tramvay parası vermeden arabaya binmişti. Kondüktörü görünce acele, t ramvay durmadan yere atladı... Sonra, niçin kazaen otonun altında kaldı? Çünkü, halktan istediği yol parasını alan Belediye, otomobiller için ayrı yol yapmamış. Mevcut yolu da tramvay rayları kaplamış. Otomobiller ancak tramvay arkasında dümen kırabiliyor. Söylediğimiz sebeple: kendini tramvaydan aşağı atan işçi ile yola çıkmak isteyen şoförün birbirlerinden haberi olmadığı için, kaza oldu: KADER!.. Demek ki kazanın da, tesadüfün de oluşu SEBEPSİZ değil. İki taraftan gelen iki sebep zinciri tokuşuyor. Tokuşmaması imkanı yok. Fakat şoförle işçi, zincirlerden yalnız birini gördükleri için, olanı (tokuşturmayı); bir tesadüf sayıyorlar. Demek tesadüf, sebeplerini TAM olarak bilmediğimiz şeylerdir.

b- Talih ve Kader: Elimdeki zan atıyorum; düşeş geliyor. Görenler “şansın var” diyorlar. Çünkü insan istediği zaman düşeş getiremez. Ama öyle kumarbazlar var ki, hemen istedikleri zaman düşeş getiriyorlar. O zaman buna “TALİH” demiyoruz, “HİLE” diyoruz. Zan niçin herkes düşeş getiremiyor? Çünkü herkesin elinden gelmiyor. “Zar”daki tesadüf ve talih, zan istediğimiz gibi atamadığımızdan, kaçıyor. Elimize bir kurşun alıp bir kuşa atsak, kuşun vurulması bir talih ve tesadüf gibi olur. Fakat kurşunu silahla atarsak, artık kuşu vurmak için şanslı olmamız değil, iyi nişan almayı bilmemiz lazımdır. Demek insanın mü cadele vasıtaları

48

Page 49: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

mükemmelleştikçe, talih ve tesadüf de “torbada keklik” oluyor. Talih ve tesadüf: YA BİLMEMEK, YAHUT TA BİLEMEMEKTİR.

Yalnız burada bir şey var: Acaba toplumda TALİHLİ dediğimiz “işi rast gidenler”, hep BİLGİÇ ve BECERİKLİ insanlar mıdır? Elbette hayır. Bugün sınıflı kapitalist toplumdayız. Kapitalizmde insan “ağzıyla kuş tutsa”, gene de yüzü gülmeyebilir. Bunun iki sebebi var:

1- Kapitalizm “ARZ VE TALEP” (Sunmak ve istemek) kanunu denilen kör kuvvetle yürür. Köylü, dünyanın en güzel tütününü yetiştirecek kadar becerikli de olsa, gene bahtı karadır: Tütünü BUHRAN yüzünden, yahut şirketlerin TEKELCİLİĞİ yüzünden pazarda para etmeyebilir.

2- Kapitalizmde herşey gibi, BİLGİ DE EGEMEN SINIFLARIN MALIDIR. İşçinin zihni ne kadar açık, ne kadar zeki olursa olsun, doğru dürüst bir Öğrenim görecek parası yoktur. Olsa bile, öğreneceği şeyler, biraz fabrikada daha iyi çalışmasına yarar ilimlerden sonra bir sürü BURJUVA masalları ve martavallarıdır... İşçi istediğini öğrenemez.

Bu iki sebep yüzünden kapitalizmde: Kaza, kader, kısmet, baht denilen haller görülür. Ve kapitalizm kalkmadıkça bunlar da kalkmaz.

2-HÜRRİYET ve SERBESTLİK İnsanın her yaptığı, birtakım iç ve dış sebeplerden gelir. Toplumda herşey

belirli kanunlarla olur, diyoruz. Şu halde, insan birtakım sebep ve kanunların elinde esirdir. Ya şu “HÜRRİYET” dediğimiz şey nedir?

Burjuvazi için hürriyet PUT’tur. Ve insanlar, ne olduğunu bilmedikleri halde bu puta tapmağa mecburdurlar. Mesela, Türk “TEŞKİLAT”I ESASİYE KANUNU” (Anayasası): “Her Türk hür doğar, hür yaşar” der. Ama bu hürriyet kanunla şartlı şurtludur. Mesela Seçim Kanunu’na göre, 21 yaşım bitiren her vatandaş istediği milletvekili adayına oy verebilir. Ama, seçim sandığı başına polis, jandarma ve para i le tutulmuş sivil eli sopalılar dikilir. Sandığın anahtarı, hakim kuvvetler memurlarının elindedir. Sen istediğine oy veremezsin; versen bile, neticede gene hakim sınıflar kazanacaktır.

Gene mesela; her vatandaş ortaokulda okumakta HÜR ve SERBEST’tir. 9.10.1932 tarihli “Son Posta”da okuyoruz; yatılı öğrenci olmak için, “İmtihanlara memleketin muhtelif yerlerinde 2299 öğrenci girmiş, 123 öğrenci başarılı olmuştur”. Yani 2176 öğrenci açıkta kalmış. Demek, istedikleri kadar hür olsunlar, fakir köylü ile işçi çocukları orta tahsil görecek masrafa dayanamaz, cahil kalırlar.

İşçi Sınıfı Bilimi için de hürriyet vardır. Ama bu hürriyet ne bir puttur, ne de hakim sınıfın kuklası... Bizde hürriyet: “ZORUNLULUKLARI BİLİNCE ÇIKARMAK”, yani bir şeyin kaçınılmaz olduğunu kavramaktır. Mesela bir işçi, sınıfının kurtuluşu için, devrim denilen bir savaş lazım, sınıf savaşını idare etmek için de, başta Sosyalist Parti gibi bir Genelkurmay Örgütü lazım diye düşünür de, Sosyalist Partiye girerse, devrimin DEMİR DİSİPLİNİNE seve seve boyun eğer. Fakat aynı işçi, burjuva ordusunda, kapitalistlerin halkı ve yabancı rakiplerini

49

Page 50: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

ezmek için zart zuıta uğradığı zaman, işin içyüzünü anladı mı, asker disiplininin esirlikten beş beter olduğunu duyar. Cuma günü karanlık bir evde toplantı “olacaksa”, kırda gezeceğime oraya giderim. Fakat, toplantı zorunluluğu olmadan, polis beni o gün karanlık bir yere kapatırsa: hürriyetim elden gitmiştir, esirim.

Sınıflı toplumda mahkum sınıf daima esirdir. Kapitalist toplumda herkes kör kanunların kölesidir. Ve hürriyet laftır. Ancak sosyalist toplumda insan bütün doğal ve sosyal zorunlulukları kavrar, topluma egemen olur, hür ve serbest olabilir.

3- DEVRİMCİLİK ve MUKADDERATÇILIK Bir burjuva çıkıp ta bize diyebilir ki: “Yahu! Siz sosyalistler, hem herşeyde

amaç yok, sebep var; toplum herkesin istediği gibi gitmez, kendi kanunları ile yürür, diyorsunuz; hem de, öte taraftan Parti kuruyorsunuz, amacınız sosyalistliktir. Bu AMAÇ için işkence çekiyor, sürülüyor, öldürülüyorsunuz da, gene de AMAÇ uğrundan geri dönmüyorsunuz. O ne perhiz, bu lahana turşusu ne? Bir taraftan amaç yok dersiniz, öbür taraftan bir amaç için can verirsiniz. Devrim olacak diyorsunuz. Pekala, bırakın olsun. Toplumun kanunlarını siz yapacak değilsiniz a... Eğer toplumda bir devrim olacaksa, olur. Siz beyhude telef olmuyor musunuz? Ve ilh.. ve i lh...”

Bu kapitalist mantığı, kü çükburjuva nemelazım cılığıdır. Bunun adına MUKADDERATÇILIK derler. Biz bu mukadderatçılara karşı kendi DEVRİMCİ görüşümüzü koruz. Devrim ci görüş şudur:

1- Olaylarda amaç yok sebep vardır. Sebepler zincirlenerek kanun olurlar. Bir şeyin kanununu açığa vurduk mu, o şeyin nereye gideceğini de kestiririz. Buna bilimde; ÖNCEDEN GÖRÜŞ derler. İşte insanlar için, AMAÇ “teorice” yoktur, fakat “pratikçe” amaç denilen şey, önceden görmektir.

Yıldırım fabrikanın bacasına düşer. Bunu önceden görünce, el imizi kolumuzu bağlamayız. Bacayı yıldırımdan korumayı amaç biliriz, bir paratoner kurmak için uğraşırız. Kapitalizm ister istemez sosyalist devrime gidecek; bunu önceden gören işçi sınıfı, kendi devrimini bir amaç edinir. Burjuva toplumunun kör dövüşünden, zulmünden yüreği yanmış ne kadar sınıf, zümre ve insan varsa, hepsi de sosyalizmi önceden görmekte çıkarlı olur; bu görenlerin veya hissedenlerin en namuslu ve yiğit olanları sosyalizmi amaç edinir.

Önceden görmek, doğa olaylarında rakamına kadar hesaplanır. Gelecek sene hangi ay, gün ve saatte güneşin tutulacağını biliriz. Topluma gelince, mesele gene ikileşir:

a) Sınıflı Toplumda; işin olacağı kestirilir, ama rakamı rakamına değil... Mesela, Evren Savaşından önce Lenin ilk devrimin herhalde Rusya’da kopacağını söyledi. Bolşeviklerin hepsi bunu amaç bildiler. Fakat Bolşevik Devriminin 1917 senesi 7 Kasımının sabahında kopacağını kimse kestiremedi.

b) Sınıfsız Toplumda; ise, herşey hemen rakamı rakamına önceden kestirilir. Herşey gelişigüzel değil, bir planla yapılır. Mesela Sovyetler Birliğ i henüz sınıfsız bir toplum haline gelmediği halde, yapılan 5 yıllık planlarla, her sene; buğday

50

Page 51: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

mahsulünün, ücretlerin, traktör üretiminin ne kadar artacağını beş aşağı, on yukarı kestirir. Halbuki, 1929 Haziranında Amerika Cumhurbaşkanı fabrikaların iki misli iş göreceğini söyledi; Kasımda fabrikaların yansı işlemez oldu. Bununla beraber, sosyalistler bunalımı da ÖNCEDEN haber vermişlerdi.

Demek önceden görmek, örgütlü ve sınıfsız toplumda; ayın, güneşin tutulması kadar hesaplıca; sınıfl ı ve plansız toplumda ise, oldukça tahminidir, ama gene vardır.

2- Madem ki hiçbir olay bir amaç için olmadığı halde olayların yasasını önceden görürsek ona göre pratikte bir amaç edinmek mümkündür, o amaç için çarpışmak ta elbet kaçınılmaz olur. Sosyalist Devrim er geç olacak, ama bu devrimi maymunlar yahut makineler yapmayacak, insanlar yapacak. Bize; “Ayın tutulması için bir siyasi parti kuran var mı?” diyorlar. O kadar uzağa gitmeyelim. İnsan doğa yasalarını da zorlar. Asma senede bir defa üzüm verir. Bu doğanın yasasıdır. Fakat insanlar bugün senede iki ü ç defa üzüm almanın sanatım bulmuşlardır. Beykın (Bacon) adlı İngiliz fi lozofu: “TABİATA İTAAT ETMEDİKÇE EMREDİLEMEZ” der. Yani, doğanın yasalarına uyarak, doğayı kumanda altına almak mümkündür. Tıpkı bunun gibi, topluma egemen olmak için de, toplumun yasalarına uymak yeter. İşte Sosyalistler toplumun maddi kanununu bulmuşlar ve o kanuna uyarak topluma kumanda etmeyi göze almışlardır. Yağmur yağdırmak, çağlayan yapmak için nasıl emek sarfediliyorsa, devrim yapmak için de öylece zor, kuvvet, kan ve can sarfetmek kaçınılmazdır. Onun için biz, hain sosyalistler (oportünistler) ve burjuva softaları gibi, mukadderatçı, kaderine küsmüş pısırıklar değiliz; plansız ve soyguncu bir sermaye saltanatını yıkarak, yerine örgütlü ve saat gibi insanın kurup işlettiği sosyalist toplumunu yükseltmek için dövüşen devrim cileriz. Ve hayale değil, maddi kanunlara dayanıyoruz.

B- DİN KONUSU İnsan kendi faydası İÇİN bilgilerini artırır. Bilgi araştırmaları ile bilimler

uğraşır. Fakat, BİLİM yalnızca bir dizi araştırma üzerine olur: 1) Bütün araştırma ve bilimlerden çıkan sonu çlan yöntem haline getirmek, 2) Hiçbir bilimin ayrıca uğraşmadığı meselelere cevap vermek için., hep birden derleyip toplayıcı ve sistemleştirici olan iki şey var: Din ve Felsefe...

Din ne yapar? İki şey: 1- GENEL MESELELERE CEVAP VERİR: Mesela özvarlık nedir? denince,

Din: Doğa ve insan kuvvetlerinin dışında ve üstünde var olan RUH’tur, der. Geri kalan herşey yalan...

2- BİLİM ARAŞTIRMASINA YÖNTEM VERİR: İki örnek alalım: a) Din: “Herşeyin sebebi ruh (Allah)tır” der. Güneş niçin doğar ve batar?

Çünkü Allah yeryüzünü aydınlatmak veya karartmak ister. Yıldızlar geceleyin nasıl meydana çıkar? Akşamüstü binbir melaike, birer zeytinyağı kandiline benzeyen fanusları teker teker Cennetten çıkarıp getirir ve gök tavanına çivilerler...

Din bunu söylediği zaman, biz günün, gecenin, yıldızların ne olduğunu anladık

51

Page 52: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

mı? Hayır. Anlamak için ne yapmalı? Teleskoplarımızı gökyüzüne çevirip olan biteni gözetlemeli. O zaman anlarız ki gündüz ve gece dünyanın kendi etrafında dönmesindendir. Ve yıldızlar, gece de, gündüz de gökyüzünde vardırlar; yalnız gündüzün bize görünmeyişleri, fazla güneş ışığında gözlerimizin kamaşmasındandır, yoksa Cennete gitmiş olmalarından değil...

b) Din: “Dünyada herşey hareketsizdir” der. Bu evren kurulduğu gündenberi ne ise odur. Değişiklik ancak KIYAMET gününde belli olabilir. Ve ilh... Bu yüzden bir gün bir bilgin dünyanın döndüğünü ispat ettiği için, aklını Şeytan sarmış diye, ateşte yakılmak istenir.

Bugünkü insan bilgisiyle bu kadar taban tabana zıt düşen Din düşünceleri nasıl ve niçin meydana çıktı? Bugün niçin yavaş yavaş gülünç oluyor ve topu atıyorlar?

I- DİNİN DOĞUŞU ve BÜYÜYÜŞÜ İlk insan toplumundan bugüne kadar Din’i arıyalım. İlk Komünizmde: Biri çalışan, ötekisi çalıştıran sınıf yok. İnsanlar ruh diye

birşey bilmiyor, hiçbir kuvvete tapınmıyorlar. Değil kendi vü cutlarından ayrı bir ruh farzetsinler; kendi vü cutlarını bile taştan, ağaçtan ayırdetmiyorlar. DİN YOK!

Ululu Toplumda: Aletler çoğalıp ürün arttıkça, pek çok insanlar gene çalışmakla, birkaç kişi de toplumun idare işleriyle uğraşır oldular. Eskiden yalnız idare ile kimse uğraşamazdı. Çünkü o kimseyi besleyecek fazla ürün yoktu. Gitgide bu idare edenler toplumda herşeyi önceden hazırlamayı, plan kurmayı o kadar ileri götürdüler ki, böyle idareciler olmazsa toplum da yaşayamaz zannedilmeye başlandı. Bu idarecilere ULU denildi. Artık o zamandan sonra, toplumda iki çeşit insan vardı:

1- Bir kısım azlık hep düzenler ve emreder. Onların fikri alınmadan hiçbir iş yapılmaz. Herkes onların gösterdiği yoldan gider. Bunlar Ulu’durlar ve toplumun CANI gibidirler. Ulu olmazsa toplum ölü olur, sanılır.

2- Geri kalan bütün bireyler, Ulu’nun gösterdiği yolda, hiç düşünmeden, bir makine gibi sadece çalışırlar. Bu düşünmeyip çalışan bireylerden birisi, beşi, onu ölse, toplum olduğu gibi kalır. Fakat Ulu yok oluverse, toplumun idaresi bozulur, dağılır. Bunu gören insanlar, artık Ulu’yu toplumun CANI, ruhu; öteki bireyleri de cansız birer MADDE sayarlar. Böylece toplum ikiye parçalanmıştır.

Şimdi insanın bir huyunu hatırlayalım: İnsan öyle bir yaratıktır ki, kendisini nasıl bulursa bütün evreni de öyle bilir. Mesela; ben üzüntülü iken, dünya Dana zindan gelir; o sırada yağmur yağsa zannederim ki doğa benim kederimle ağlıyor. Ben sevinçli isem, artık dağlar taşlar yüzüme gülüyormuş gibi görünürler. Yani insan, kafasında olanı evrene de yayar.

İşte toplumda insanlar bir ULU (Can: Ruh), bir de bayağı BİREY (madde) diye iki ayrı çeşitle gözükmeye başlar başlamaz, insan bu görüşünü taşlara, ağaçlara da yayar. Toplumun varlığında nasıl bir ruh ve bir madde ayrılıyorsa; insanın, taşın, ağacın da mutlaka bir görünen maddesi; bir de bu maddeyi idare eden canı, ruhu vardır, farz olunur.

52

Page 53: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

İşte bu söylediklerimize göre, gerçekten, Ululu toplumlarda iki din vardır: 1- ATALARA TAPMA: Ulu, toplumun idareci camdır. Toplum ve taş gibi,

insanın da bir vü cudu (maddesi), bir de canı olacak. Ulu yaşarken çok kuvvetli bir adam. Öldükten sonra da, Ulu’nun canı bedeninden ayrılır, ama bu can kaybolmaz. Arada sırada belki de eski bedenini ziyarete gelir ve toplumdan çok uzaklara gitmez. Şu halde, bu Ulu canı kızdırmamalı, bilakis ona sağlığındaki gibi hürmet etmeli, ibadet etmeli ki, Ulu’nun canı bizi idare etmekte devam etsin. O zaman aileler ölen atalarını evlerinde gömerler ve ona tapınmaya başlarlar: ATAYA TAPINMA.

2- CANCILIK (ANİMİZM): Ululu toplumlardaki dinin bir şekli de, bugün bizim cansız dediğimiz dağlan taşlan insanın kendisi gibi canlı saymasıdır.

İşte insanlarda ilk din fikri böylece, toplumdaki insanların ikiye bölünmesiyle doğar.

a- ÇOK ALLAHLILIK: Zamanla her kabile ve aşiretin tapındığı bir PUT’u olur. Kabileler arasında ilişkiler (mü cadeleler, eşya değiş-tokuşları) arttıkça, eşya ve insanlarla birlikte Allahlar da değiş-tokuş edilmeye başlarlar. Göçebe oymakların değiş-tokuş ilişkileri, önce rastgele ve gelgeç iken, gitgide belli noktalarda toplaşır. Bu kabile alış-veriş ve değiş-tokuşlarının biriktikleri yerlere PAZAR denir. Pazarlar geçici olur, PANAYIR adını alır, yahut daimi uğrak haline gelir, o zaman MEDİNE (Site: Kent) haline girerler. Eski zamanlarda oldukça ileri ticaret yollarının uğraklarında böyle birer Medine kuruldu. Bu Medineye sahip olan kabileler, çok kere alışverişlerini orada yapmaya mecbur olan öteki kabilelerden daha kuvvetlidirler. Kuvvetli oymak öteki oymakları yendikçe, onların Allahları olan Putlan birer birer esir alır ve Medineye (Site:Kcnt) getirir. Eski Romalılar, yendikleri kavimlerin Allahlanm, kendilerine bir fenalıklan dokunmasın diye, PANTEON denilen KABE’lerinde toplarlardı. Allahlar toplandıkça çoğalırlar. Bu şekilde, eskiden her oymağın bir tek Putu varken, şimdi aynı Medinenin (Sitenin) etrafında toplanan birçok oymakların birden tapüklan birçok Putlar Kabeyi doldurur. Böylece doğan dine: ÇOK ALLAHLI DİN denildi.

b- TEK ALLAHLILIK: Bir oymak kuvvetlendi, birçok öteki oymakları yendi (savaşla yahut alış-verişle; eskiden bu ikisi birdi) demek; yenen oymak yenilen dağınık oymakları etrafında topladı, onlara kumanda eden Ulular da yenen oymağın Ulu’suna tabi oldu, demektir. Bu bütün oymak Ulu’larının üstünde olan Ulu’ya HAKAN-HAN (imparator Kral) denildi. Böylece, toplumda herşeyin ve herkesin Ulu’su ve sahibi olan müstebit büyük krallıklar doğdu. Aynı şey Allahlar için de oldu: Ulu’su Han ve Hakan olan oymağın Allah’ı da, yavaş yavaş öteki Allahların hakanı, kralı oldu. Babil Medeniyetinde, önce hepsi eşit birçok başka Allahlar varken, Babil Medinesi (Sitesi) bütün öteki Medineleri (Siteleri) geçtikten sonra, Babil’in Allah’ı (tıpkı Babil’in Ulu’su gibi) bütün öteki Allahların da Allahı oldu. Böylece, nasıl Hakanın altında birçok Hanlar var idiyse, öylece baş Allahın aşağısında ikinci, ü çüncü ve ilh. derecede ufak Allahlar oldu. Demek ki, çok Allahlar içinde gittikçe birtek Allah sivrildi.

53

Page 54: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

Büyük Hakanlıklar kuruldukça, eskiden dağınık olan kavimler arasında, şimdi alış-veriş ve eşya değiş-tokuşları daha geniş ve düzenli oldu. O zamana kadar herşeyi Hakan emrederken, yavaş yavaş Hakan da emirlerini bu artan Bezirgan alış-verişlerine uygun düşürmeye uğraşır oldu. Çünkü, böyle büyük bir Hakanlığın idaresi için para, para için de Bezirganlık birebirdi. Şu halde, eskiden toplumda MUTLAK HAKİM Hakan iken, Bezirganlık ilerledikçe, Hakanın hükümlerine de hakim olan bir alış-veriş kanunu çıktı. Buna FİYAT (Arz ve Talep) kanunu da denilebilir.

Fiyat kanunu nedir? Gözle görülmez, elle tutulmaz, fakat toplumun heryerinde hazır ve nazır, “kara gecede, kara taş üstünde gezen kara karıncayı bilir” bir kuvvettir fiyat. İnsanların alış-veriş ilişkilerinden çıkar, ama hiçbir insan, hatta Hakan ve İmparatorlar bile, toplum içinde fiyatı istediği şekle sokamaz. Halbuki, fiyatlar birden bire düşer veya çıkarsalar, Padişahın hazinesi altüst olur; tabii, hazinesi gidince, Padişah ta altüst olur. Demek artık, Fiyat Kanunu, toplum ve Hakanlara da hakim. Eskiden toplumda Ulular ve Hakanlar hakimdi.

Onun için, eskiden insanların Allahları da Ululan gibi saçlı sakallı, hovardalık hatta gulamperestlik eder, gözle görülür, elle tutulur nesnelerdi. Şimdi Fiyat hakim. Fiyat ise heryerde var, fakat gözle görülmez bir kuvvet.. İşte o vakit, bakıyoruz: Kabe’deki Allahlardan da üstün, KAZA ve KADER-TALİH Allahları var, denilmeye başlıyor. Medine’nin [Sitenin, Mekke Sitesinin] Kabesinde 360 put vardı. Bunların bir kaç tanesi en büyüktü. Medine’nin [Mekke Sitesinin] Şam ve Hindistan’la olan ticareti çok ilerlediği zaman, Kureyş Kabilesinin özbeöz bezirganlarından en büyüğü Muhammed çıktı: Allah, bu Kabe putlan gibi gözle görülür ve birçok değil, gözle görülmez ve bir tektir, dedi. Öteki bezirganlar derhal onunla elele verdiler ve en mükemmel ticaret dini olan Müslümanlık doğdu.

c- SOM DİNLER: Şimdi, bu tek ve mutlak Ali alili dinlere, mesela Müslümanlığa bakalım: Allah bütün evrenin sultanıdır. Sultan (Hakan-Padişah) toplumda ne ise, Allah da evrende odur. Yani, her şeye kaadir ve sahip, her emri “Kanun’u ilahi” olan Allahtır. Padişahın askerleri, Allanın melaikeleri var; Padişahın zindanı, Allanın cehennemi var; Padişahın harem bahçeleri, Allahm cenneti var; Padişahın sarayında cariye kız ve oğlanlar, Allahm cennetinde de huri ve gılmanlar var, Padişahın vezirleri, Allanın da dört büyük Bakam var:

1) AZRAİL: Can alır (Harbiye Nazırı)∗ 2) CEBRAİL: Haber u çurur (Dışişleri ve Ulaştırma Bakanı); 3) MİKAİL: Yağmur, ekin vs.ye bakar (Ekonomi, Tarım Bakanı); 4) İSRAFİL: Mahşer gününde Sur (boru) çalar (Adalet Bakanı), ve ilh.. Özetle, Müslümanlıkta (Tek Allahlı Dinde) Padişah ve Allah birbirinin tıpatıp

aynıdır. Ondan önceki dinlerde (Çok Allahlı Ataya Tapma’da) böyle bir Allah yoktu. İnsanların kafasında, padişaha benzeyen Allah, ancak yeryüzünde büyük padişahlıklar (Babil’de Nemrut, Mısır’da Firavun), müstebit krallar teşekkül

∗ Harbiye Nazırı: Savaş Bakanı. Bugünkü Milli Savunma Bakanı.

54

Page 55: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

ettikten sonra meydana geldi. Yeryüzünde, Allah olan hükümdarları gören insan, ondan sonra evrene de böyle kudretli bîr hakanın (Allanın) hakim olacağını ortalığa yaydı.

Osmanlı Sultanına “ZİLLÜLLAH’I FİL ERZ” yani “ALLAHIN YERYÜZÜNDEKİ GÖLGESİ” denirdi. Malum; birşeyin önce kendisi, sonra gölgesi meydana çıkar. Halbuki, bugün herkesin bildiği Tarihe, bakarsak, orada önce tek Allahı değil, müstebit kralları görüyoruz. Ve ancak bu büyük krallıklar kurulduktan sonradır ki, Allah meydana çıkıyor. Onun için, gölge olan Padişah değil, Allahtır ve hiç yanılmadan diyebiliriz ki, Allah: “PADİŞAHIN GÖKYÜZÜNDEKİ GÖLGESİDİR.”

Eğer gökyüzünü bir aynaya benzetirsek, Allah ve din düşünceleri, yeryüzünde olan bitenlerin bu ayna içinde yansıyan hayallerine benzetilebilir. O kadar benzetilebilir ki, yeryüzünde ne varsa, hatta sınıfların dövüşü bile, olduğu gibi gökyüzü aynasında gözükür. Biliyoruz; dinin çıktığı toplum sınıflı toplumdur. Yeryüzünde padişah ve askerleri isyan eden mazlum, fakir halkları ezerler; gökyüzünde Allah melaikeleriyle birlikle şeytanları kovarlar. Fakat yer Allahları nasıl mazlum insanları tüketemezlerse, tıpkı öylece, gök sultanı da şeytanları kıyamete dek bir türlü yok edemez. Şeytanlar da, gökyüzünün sosyalistleri gibi, bir türlü ele avu ca sığmazlar.

II- DİNİN DURUMU Bugün kapitalist toplum içindeyiz. Kapitalizmin başlıca iki temel sınıfı vardır:

1- İşveren 2- İşçi... a) Kapitalist Sınıf’ın geçimi sermayesi sayesindedir. Sermayenin ü ç özelliği

vardır: 1- FİYAT (ARZ ve TALEP) YASASININ OYUNCAĞI OLMAK. Örgütsüz

kapitalist düzeni, insan bilincinin hükmedemediği kör ve kendiliğinden hareket eden kanunlara bağlıdır. Bugün milyarder olan Kroyker, yarın elde tabanca intihar eden bir müflistir. Softanın ağzında kaza ve kader ne ise, burjuvanın ağzında şans ve talih odur.

2- MADDİ İŞLE İLGİSİZLİĞİ ONU HURAFELERE İNANMAYA SEVKEDER. Önceleri Kapitalist girişken iken, az çok üretimle ilgil idir. Sonraları, hisse senetli şirketler kurulunca, sermaye büsbütün “ismi var, cismi yok” bir kıymet, bir senet haline girer. Artık kapitalist için, ne sermayede, ne de üretimde maddi hiç bir yön kalmamıştır. Ona, nereye yatırıldığını, ne şekilde ve işte olduğunu asla bilmediği sermayesi sayesinde, hiç terlemeden sanki havadan bir kar gelir.

O zaman, kumar oynayan bir sefih veya gökten yağan kudret helvası ile geçinin “Ben’i İsrail” gibi, topluma gizli kuvvetlerin ve şansın egemen olduğuna, maddenin hiç de önemi bulunmadığına inanır. İşte bu iki vasıf kapitalisti “batıl itikatlara” bal gibi inanmaya hazırlar.

3- ÇALIŞTIRIP SOYMA (SÖMÜRME): Yukarıdaki sebeplerle Allaha inanç

55

Page 56: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

eğilimi kazanan işveren, yaptığı sömürme yüzünden, bu inancı çıkarlarına da uygun görür. İşçi sınıfını, “her felaket ve zenginlik Allahtan gelir, sermaye zemzemle yıkanmıştır” fikrine inandırmak için, önce kendisi Allaha inanır görünmelidir. “DİN KİTLELERİN AFYONUDUR” (Marks). Onun için, en laik geçinen burjuvalar bile, ilk fırsatta dini halk diliyle yaymaya bakar.

b) İşçi Sınıfi’nın geçimi ise işgü cü sayesindedir. Kapitalizmde bu geçim tarzının üç gereği, işveren için olanın tam zıddıdır:

1- MADDİ İŞ İŞÇİYİ MADDECİ YAPAR. Fabrika bir makine sistemidir. Makine, her parçası santimi santimine insan elinden çıkmış, her hareketi ve gördüğü iş ölçülü neticesi önceden hesaplı bir cihazdır. İşçi makineye istediği işi, istediği kadar yaptıra yaptıra anlar ki, insanın işine Allah ve şeytan karışmıyor. İnsan usulünü bildi mi, her kuvveti (akar suyu, büyüyü, yıldırımı, ve ilh.) kuzu gibi uslandırır ve emri altında kullanır. Köylü de, çağdaş aletlerden yoksun olduğu oranda, maddi üretimle uğraşır ama, henüz selin, fırtınanın, kuraklığın, yıldırımın, merhametsiz doğa kuvvetlerinin zebunudur [tutsağıdır]. Onun için, makinenin her sırrını bilen işçi kadar, “GİZLİ” kuvvetleri inkar edemez.

2- KÖR FİYAT KANUNLARININ SEBEPLERİNİ ARAR. Fabrikada herşeyin maddi bir sebebi olduğunu kavrayan işçinin, ü creti ve hayat şartları da kör fiyat kanunlarına, buhranlara göre iner, çıkar. Fakat bu iniş çıkışların sebeplerini bulutlar arasında, talihte, Allahta aramaz. Allahsa, Allah insana akıl vermiştir. Fabrikadan aldığı maddeci determinizm terbiyesiyle, başına gelen her felaketi bu toplumun iç zembereklerinde arar ve bulur. Allaha bahane bulmaz. İdealist saçmalara bakmaz.

3- SÖMÜRÜ: Yukarıdaki iki sebeple, sosyal dertlerinin maddeci sebeplerini araştıracak yetenekte olan işçi sınıfı, uğradığı sömürü yüzünden, bu sebepleri olduğu gibi görmeyi ve kökünden silmeyi çıkarlarına uygun görür. Onun için, proletarya, Dini ağrı dindirici bir ilaç sayar. O acı kesen ilaca köylüden az muhtaç olur.

Kapitalizm ilerledikçe kapitalist sınıfı gittikçe azalır; işçi sınıfı ise bilakis, bütün öteki sınıfların aşınmalarına karşılık artar. Şu halde, hergün biraz daha Allahçı sınıflar tükenir ve demir gibi maddeci işçi sınıfı çoğalır. Başka bir deyimle, dinin temelleri aşınır. Din erimeye yüz tutar. “Yağı tükenen kandil gibi” yavaş yavaş söner.

Bugün, isteyelim istemeyelim, dindar olalım olmayalım; Din’e bağlılıkların her yerde gevşediğini görmemezlikten gelemiyoruz. Din ihtiyacı, en çok fakir ve geri ülkelerin ezilen halk yığınlarında kalmıştır. Halk yığınları Din’e dört el le sarılmakta haklıdırlar. Çünkü hayatın binbir sancısına katlanmak için, DİN tesellisinden daha kolay bulunur ilaç yoktur.

Zaten Marks da Din’i afyona benzetirken, onun sancılan dindirme hassasını düşünerek o sözü kullanmıştır. Hekim nasıl ağır kanser, enfarktüs hastalıklarında afyondan, morfinden başka ağrı kesici kahraman ilaç bulamıyorsa, tıpkı öyle, halk da hayatın ve sömürülerin dayanılmaz öldürücü ağrılarına dayanabilmek için,

56

Page 57: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

ayakta durabilmek için, yaşamaya katlanabilmek için: kahramanca bir kutsallık taşıyan Din’den medet ummaktadır.

Afyonu hekim ce kullanmak başka, afyonkeşçe kullanmak başka şeydir. Bil imce kullanılan morfin, bir kalp hastasını ağrı ile ölmekten kurtarır. Morfinmanca, afyonkeşçe kullanılan morfin, sağlam insana bir süre yapma bir keyif verdikten sonra, bağımlılık ve hastalık haline gelir, insanı en sefilce duyulan sancılarla en sonunda öldürür.

ÜST SINIFLARIN dinciliği, sağlam bir milleti afyonkeş yapıp uyuşturmak, rahatça sömürmek için kurulmuş bir tuzaktır. 19’uncu yüzyılda Çin pazarlarını sermaye çapuluna açmak isteyen Batı kapitalistleri, “AFYON SAVAŞI” denilen alçakça bir saldırı yaptılar. Yendikleri Çinlilere zorla afyon satarak, hileyle afyon kullandırarak, yüzmilyonlarca insanı afyonkeş, esrarkeş durumuna soktular. Sonra, ezdikleri, hasta ettikleri Çinlilerin karşısına geçip onların afyonkeşlikleri ile alay ettiler. Bugün farmason efendilerle abdes görmemiş beylerin DİN TİCARETLERİ, tıpkı Avrupalıların Çinlilere afyon satışlarına benzer. Alçakça bir saldın, kalleşçe bir halk düşmanlığıdır.

İŞÇİ SINIFI; ne halk düşmanıdır, ne de din düşmanıdır. Kendisi halktır. Halkın, ağır yüklere dayanabilmek için başvurduğu, hayatın her türlü kahrına ve sillesine karşı tutunduğu kutsal ve samimi, içten gelen, temiz DİN DUYGULARINA en büyük saygıyı besler. Pek iyi bilir ki, insanoğlu hayatta felakete uğradıkça, mutsuz kaldıkça son tesell isi olan Din’e sarılmaktan kendisini alamayacaktır. Böylece acı duymuş namuslu dindarlara en yürekten anlayış ve yakınlık duymaktadır.

İşçi sınıfının dünya görüşü, Evren Kavrayışı olan Marksizm de, Din karşısında işçi sınıfından, köylü ve halk yığınlarından ilham alır. Onların iç sıkıntılarına ortak olur. Gericilerin, tutu cuların halkı sömürüp köleleştirmek için yaptıkları din bezirganlığına son verecek biricik şeyin, halkı sıkıntıdan, sömürüden ve kölelikten kurtarmak olduğunu iyi bilir. Sahici dindar adama yerden göğe dek sevgi ve saygı besler. Yalancı din ticcarlarının maskelerini düşürmek için açıklama ve çözümler yapar.

C- TOPLUM I- TOPLUM NEDİR? Toplum, ilk bakınca, göze bir insan kümelenmesi gibi gözükür. Fakat: 1- TOPLUM DEDİĞİMİZ KÜMEDE ÜÇ ŞEY VARDIR: İnsan, nesne,

düşünce.. İnsanla fikrin sırf topluma bağlı olduğu bellidir. TOPLUM NESNESİ deyince ne anlıyoruz? Üç şey:

a) İstihsal Vasıtaları (Üretim Araçları): Çekiç* orak, dürbün, makine gibi insanın doğadan parça koparmasında ve bu kopardığı parçaların insana faydalı olacak biçimde şeklini değiştirmesinde kullandığı şeylerdir.

b) İstihlak Vasıtaları (Tüketim Araçları): İnsanın yaşaması için, üretimin ihtiyaçları için sarfettiği, tükettiği; yiyecek, giyecek, ısınacak, barınacak, ilk ve ham

57

Page 58: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

madde gibi şeylerdir. c) Tevzi Vasıtaları (Dağıtım Araçları): Halim ve tüketimin arasında;

otomobil, vapur, yol gibi aletleri yahut ürünleri bir yerden başka bir yere dağıtmaya yarayan şeyler. Ulaşım araçları da bu araya girer.

Bu üç türlü NESNE ancak toplum içinde, insan işine yaradıkları için “TOPLUM NESNESİ”dirler. Toplum ve GÖRDÜKLERİ İŞ dışında kalır kalmaz, toplum nesnesi olmaktan çıkarlar. Mesela: dağ başında kalmış bir çekiç yahut dürbün, denizin dibine batmış bir gemi, yerin altında unutulmuş bir eski zaman şehri toplum nesnesi değildirler.

DÜŞÜNCELER: İnsanlar arasında iki çeşit il işki vardır: a) MADDİ İLİŞKİ: İş (Üretim, yani nesnelerin faydalı olacak surette biçimini değiştirme) ilişkileri; b) MANEVİ İLİŞKİ (Duygu+düşünce+dilek)le olur. Bu çeşit ilişkilere bir kelime ile “DÜŞÜNCE İLİŞKİLERİ” denir. İşte bu manevi ilişkilere yarayan şey Düşüncedir.

2- TOPLUM GERÇEK BİR KÜMEDİR: İki türlü küme tanıyoruz: a) Uydurma Küme: Mesela binlerce ağacı kesip bir meydana yığalım. Bu bir

ağaç kümesidir. Fakat u ydurma bir kümedir. Gene mesela bir memleketteki bütün 15 yaşındaki k ı/.l an bir meydana toplayalım. Bu bir kız kümesidir, ama uydurma bir kümedir. Niçin? Çünkü bu ağaçların, bu kızların aralarında hiç bir il işki yoktur. Onları bir araya getiren, birtakım ilişkiler değil, biziz. Bu kümeleri biz uydurduk.

b) Gerçek Küme: Yukarıdaki ağaçlara, kesilmeden önceki orman halinde iken bakalım. Meydana koyduğumuz ağaçlardan birkaçını alsak, geri kalan ağaçlar ne büyür, ne kü çülürler; oldukları gibi kalırlar. Halbuki ormandaki ağaçlardan bir kısmını kessek, geri kalan orman ağaçlarından bir kısmı, kesilen ağaçların gölgesinden kurtuldukları için, daha fazla büyümeye başlarlar. Bir başka kısmı ise, bilakis, çok güneşten susuz kalır ve kururlar. Demek ki ormanın ağaçlan birbirinden ayrı gözüktükleri halde, karşılıklı olarak i lişkidedirler. Bir ağacın başına birşey geldi mi, öteki ağaçlar bundan iyil ik veya kötülük görürler. Onun için, ormandaki ağaç kümesine “gerçek küme” denir.

İşte toplumdaki insanlar da böyle gerçek bir kümedirler. Meydandaki kızlardan birkaç kızı ayırsak, geri kalan kızlar oldukları gibi kalırlar. Halbuki toplumdan bir örnek alalım:

İstanbul’un trikotaj fabrikalarında çalışan genç kızları, bir gün fabrikalarından kaldırıversek, ne olur? İki şey: 1) Kızları günde 8 liraya çalıştıran patronlar böyle ucuz işgü cünden mahrum kalacakları için zarar ederler. 2) Yetişkin işçiler ise, o kadar u cuza işçi bulamayan patrondan daha yüksek ü cret alırlar. Onun için toplum uydurma değil/gerçek bir kümedir.

3- ÖZ İLİŞKİ İŞ İLİŞKİSİDİR: Toplum gerçek bir kümedir. Çünkü insanlar arasında (devamlı+karşılıklı) ilişki vardır. Fakat bu ilişki nedir? Yukarıda da söylediğimiz gibi, insan ilişkileri iki türlüdür: 1) Maddi, iş ilişkileri; 2) Manevi, düşünce ilişkileri...

Acaba bu iki çeşit ilişkiden hangisi öz ve ana ilişkidir de, ötekisini doğurur?

58

Page 59: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

Şüphesiz iş ilişkisi. Nasıl? Bunu anlamak için örnekler verelim. a) Bir fabrikanın işçileri birbirleriyle fikir ilişkilerinde bulunur ve tanışırlar.

Fakat tanışma ve görüşmelerine sebep nedir? Fabrikada çalışmak zorunluluğu değil mi? Eğer bu fabrika işi olmazsa, yüzlerce insan biraraya gelmeyecek ve aralarında başka bir iş ilişkisi de yoksa, birbirleriyle tanışıp görüşemeyeceklerdi de.

b) Derebeylik zamanında her köylü tarlasının ürünüyle beslenir, davarının yünü ile giyinirdi. Dışarıdan ne bir şey satın alır, ne de birşey satardı. Sadece ürünün yarısını, yahut ü çte ikisini ağasına verirdi. Böyle bir köylü, ağasından ve köyünden, yani iş i lişkisinde bulunduklarından başkasını tanımaz, dünya yıkılsa aldırmazdı. Onun için, bir köyün dili, hiç i lişkide bulunmadığı uzak bir köyün diline tamamıyla uymazdı. Bugün bile, derebeylik olan Doğu illerimizde, arası 10 saati geçm eyen Palu’nun Zazacası i le Dersim’in Kürtçesi başka başka dillerdir. (Dil, manevi ilişki vasıtasıdır).

Halbuki, bugün İstanbul’da çalışan tütün işçisini ele alalım. Onun işlediği tütün ta Amerika’ya gider. Yani, işçi Amerika i le iş ilişkisinde bulunur. Amerika’da buhran çıkarsa, kazançlar azalır, tütün tüketimi azalır; Amerika Türkiye’den tütün almaz. Türk işçisi işsiz kalır. O zaman ister istemez Amerika’da ne olup bittiğini öğrenir ve ta Amerika ile bir çeşit düşünce il işkisi yapar.[Kurar]. Kendi yağıyla kavrulan bir Dersimli köylü, bir gün iş bulmak için Amerika’ya gitse, köyüne 10 saat mesafedeki Palu’nun Zazacasını bilmediği halde, Amerika’da çalışırken onların dilini öğrenir.

c) Dünya yuvarlağı beş kıtadır. Ama insan fikri 16’ncı yüzyıla kadar bunlardan yalnız ü çünü biliyordu. Çünkü yalnız ü çü (Avrupa, Asya ve Afrika) arasında maddi iş ilişkisi devamlı surette vardı. 15’inci yüzyılın sonuna kadar Eski Dünyada Amerika hakkında en kü çük bir “fikir” bile yoktu. Hatta o kadar yoktu ki, gökyüzünün esrarı hakkında gözle görülmüş gibi bir yığın bilgiler okuyan “Peygamber’lerden biri olsun, bumu ucundaki Yeni Dünyayı rüyasında bile göremezdi. Halbuki Hazreti Muhammed: “Kisraların beyaz sarayları”nı Arap kavmine tasvir ve vaadediyordu. Niçin? Çünkü Mekke’den kalkan Arap kervanları: Bizans ve Fars başkentlerinden geçiyorlardı. Arap gemileri ise, Hint ve Çin’in ötesine gidemiyorlardı. 8’inci ve 9’uncu yüzyıllarda Norveçliler ta Kuzey Amerika sahillerine kadar bazen varıyorlardı. Fakat bu devamlı bir ticaret ve iş il işkisinden çok, tesadüf gibi idi.

Ne zaman ki Avrupa’da kapitalist ilişkiler arttı. Avrupa gemicileri yeni pazarlar aramaya çıktılar. Maddi işin (ticaretin) genişleyişi ister istemez . insan düşüncesine yeni bir ülke kazandırdı: Amerika!.. Bugün Amerika ile hem düşünce, hem iş ilişkilerimiz sıkı fikıdır. Eğer Amerika ile bütün iş, ticaret, ulaşım ilişkilerimiz kopuverse değil manevi ilişkilerimizin devam etmesi, belki Amerika kıtasının dünyadan kopup ayrıldığına inanmaya kalkışırız.

Bu örneklerden anlıyoruz ki, DÜŞÜNCE ilişkilerini, İŞ ilişkileri doğurur. Şu halde toplumun iç zembereği ve öz bağı iş ilişkisidir. Onun için toplum belirli bir iş cihazıdır. (Rakı çeken imbik bir cihazdır. Toplumu bir imbiğe benzetirsek, ve

59

Page 60: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

imbik rakı yerine iş çıkarırsa, cihaz nereye kadar uzanırsa, toplum da oraya kadar vardır. Toplum ilişkileri ondan öteye gidemez.) Toplum, insanların belirli bir iş tarzı üstündeki en geniş ilişkileridir.

II. TOPLUM ve BİREY İnsan toplum içinde yaşar. Tek başına, toplum dışında birey yoktur. Bu belli:

toplumsuz insan, insansız toplum olmaz. Fakat toplum ve birey diye iki şey vardır. Birey, bütün toplumun içinde bir tek insandır. Toplum; bütün (o bir kişinin dışındaki) insanlarla nesneler ve düşünceler toplamıdır. Bireyle toplum arasında muhakkak ki karşılıklı ilişkiler vardır. Bu ilişkilerin özünü anlamak için iki noktaya bakalım:

1- Birey mi toplumu, toplum mu bireyi yapar?: Biliyoruz ki bireyler topluma teker teker gelirler. Anasından doğan çocu k topluma ilk gelen bireyin ta kendisidir. Bu yeni misafirin durumu şudur:

a) Topluma doğan birey yapayalnız gelmekle kalmaz; bomboş, hiçbir şeysiz gelir. Ayağında donu ne kadar yoksa, kafasında en ufak bir düşünce de o kadar yoktur.

b) Bu manen ve maddeten çırılçıplak ziyaretçinin karşısında ise; milyonlarca insan, dağlar gibi yığılmış nesneler (binalar, makineler vs), deryalar gibi yığılmış düşünceler (adetler, görenekler, terbiye, ilim, kitaplar) tıklım tıklım dopdolu.

Şimdi, bu kudretli toplumun himayesinden bir gün uzak kalsa, ölecek olan cılız bireycik, topluma egemendir, diyebilir miyiz?

İş bu kadarla da bitmez. Toplum bireye, dünyaya geldikten sonra değil, daha anasının rahmine düşerken bile egemendir.

Birey ana rahmine eğer Avustralya kabilelerinden birinde düştüyse, “VAHŞİ”; Çat gölü etrafında düştüyse, “YAMYAM”; Avrupa’da düştüyse, “MEDENΔ damgasını yiyecektir. Düştüğü rahim, Rockfeller’in gelinine aitse, birey muhakkak ki bir milyarder olur, rahim Parisli bankerin metresine aitse, anadan doğma bir Fransız vatanperveri olur; Bursalı fabrikatör Hacı B.’nin haremine aitse, yüzde doksan dokuz koyu müslüman vatandaşımız olur; Çin Kuli’sine aitse, beş yaşından itibaren fabrika ızgaralarında bir avu ç pirinçlik ü cretle zıbaran yırtıcı şeytan olur; sosyalist işçi arkadaşa aitse, sosyalist bir genç adayı olarak hayata gözlerini açar...

Birey topluma geldi; istediği yere değil, anasının oturduğu saraya veya tekke izbesine girer. Ağzına ilk memeyi, kafasına ilk izleri ailesi dökecektir. Birey şunu veya bunu isteyemez, isteyebilmesi için yapabilmesi lazımdır. Her ne kadar Anayasa, “Her Türk hür doğar” derse de, ailesi Türk ise o da, Ortodoks ise o da, işçi ise o da, serseri ise o da kural olarak o olacaktır. Gelelim 7 yaşında; bireyimiz okul görecek mutlulardansa, Milli Eğitim Bakanlığının izin verdiği kitaptan vatanı kimin kurtardığını, millet uğruna ölmenin şerefli liğini ezberleyecek, sonra işçi ise fabrikaya, zenginse Galatasaray Lisesine girecektir.

20-25 yaşına kadar Basın Kanunu’nun müsaade ettiği “iki çiçek bir böcek” edebiyatı okuyacak, ruhun maddeden üstün ve çelişkisiz olduğunu, sınıfsız bir

60

Page 61: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

millet olan Türklüğün dünyadan üstün, eşsiz olduğunu ispat eden fikriyatı [ideolojiyi] öğrenecektir. Artık kafası ütülenmiştir. Bireyin hak ve geleceği besbelli olmuştur. Birey kurnaz bir banker, görenekçi bir köylü, parlak bir asker, sönük bir işçi ve ilh. yollarından birine, bir daha dönemeyecek bir şekilde girmiştir. Bulunduğu toplumun bulunduğu sınıfında rol oynayacak, düşünce şahlandıracaktır. Birey, kendini ve çevresini eleştirme çağına eriştiği zaman, çok defa çıkan eleştirinin önüne geçer: O sınıf çıkandır.

Buraya kadar gördüğümüz birey, toplum deryasının içine düşmüş bir süngere benzer. Süngerin içinde ne varsa, o denizden gelmiştir. Bireyi bir sünger gibi sıkalım, içinden çıkan ve benimdir dediği şey, (din, ahlak, adet, alışkanlıklar, ilim, görüş) hepsi, içinde yaşadığı (aile, çevre, okul, hayat, sınıf)tan gelme ve dolmadır; konuştuğu dil, edindiği huy, taşıdığı fikir etrafından kapmadır.

Onun için, toplumu birey değil, bireyi toplum yapar. Biz, bir bireyin ne olduğunu; niçin İsa’ya değil de Muhammed’e inandığını; neden vatanperverlik öğütlerken, yetişkin işçi yerine gündeliği 5 liraya genç kız çalıştırdığım; niye katil veya müntehir∗, büyüklere itaatçi veya isyancı, ahretçi veya dünyacı olduğunu toplumda tuttuğu yere bakarak anlarız. Ve o zaman, o bireyin şöyle olmayıp ta böyle bulunuşunun sebebini görmüş oluruz.

Bir de bunun tersini yapalım. Mesela 1908’den önceki istibdadı, padişahların zalim ruhu ile, İstiklal dövüşünü paşaların dehası ile açıklamaya başlayalım. O zaman bize sorarlar: Niçin 1908 tarihinden önce bugünkü paşalar yetişmemiş? Padişahlar bunca zaman hüküm sürmek istemişlerse, bugün sürmek istemiyorlar mı imiş?

Bir soru: Bazı büyük ve kudretli adamlar var. Bunlar, toplumda her bireyin oynayamadığı rolleri oynarlar. Bu, bazı bireylerin topluma hükmettiğini göstermez mi? Hayır. Bunu anlamak için iki örnek alal ım:

a) BİR KAPİTALİST; fabrikasında binlerce işçiye iş verir. İşçiler bir grev yapsa, derhal valisinden polisine kadar hükümet memurları sokağa dökülür, ve gazeteler, grev teşvikçilerine ateş püskürürler. İş Kanunu Ticaret Odası’nda konuşulurken, fabrikatörümüzün raporu dinlenir. Sanayii Teşvik Kanunu değiştirilmek istenirken, Ankara’ya delege giden ve Başbakan’dan istediği vaadi alan işverenimizdir. Ve ilh., ve ilh... Acaba sermayedar birey niçin bu kadar kuvvetlidir? Çünkü sermaye sahibidir. Sermaye nedir? Yıllarca çalışmış işçi ve köylülerin emeğinden çalınarak biriktirilmiş bir sosyal kuvvettir. Nitekim Rusya’da işçiler isyan edip sermayeleri emekçi sınıfa mal eder etmez, bütün o sermayedar gaspodinlere sıçan deliği bin para oldu. Çünkü ellerinden sermaye denilen ve toplum ait olan kuvvet alındı.

b) BİR PAŞA; yüzbinlerce kişilik orduları dağdan taştan aşırarak düşman ordusuna saldırtıyor. Şehirler zaptediyor, vatanlar kurtarıyor. Her birey bunu yapabilir mi? İsterseniz hayır diyelim. Anadan doğma bireyin niçin işveren veya

∗ Müntehin intihar eden, kendini öldüren.

61

Page 62: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

paşa olduğunu da aramayalım. Hatta paşanın kullandığı silahlan, kumanda ettiği nefer ve subaycıkları, Allah gibi çamurdan falan, mı yarattığını da sormayalım. Yalnız, bakalım paşa orduyu nasıl güdüyor? Kıt’alardan gelen raporlar, istihbarat, paşanın emirlerini götüren telefonlar, emirberler, borazanlar, nihayet her askerin rütbe sırasına göre itaat ettiği mutlak bir disiplin var. Bu ü ç şey, paşamızın marifet ve icatları değil, yüzyıllardan beri toplumun biriktirdiği deneyim, yöntem ve araçların ürünüdür. Eğer bu ü ç şeyin birden ortadan kalktığım farzedersek; faraza asker isyan eder ve söz dinlemezse, ordu ve civan ile olan bütün bağlar kopuverirse, paşamızın hali nice olur? Paşamız dünyanın en yüksek, bilgiç, dahi kumandanı olsa bile, bağlantısız ve düzensiz bir ordu ile, felaketinden başka neyi hazırlayabilir? O halde, paşanın bireysel kuvveti sandığımız büyüklüğü nerden geliyor? Örgüt kuvvetinden. Bu örgüt neye bağımlıdır? İçinde yaşadığı toplumun gereklerine.

2- Bireyin toplumda hiç mi rolü yok: Yukarıda dediğimizi daha’ iyi canlandırmak için, insanı deniz içindeki süngere benzetmiştik. Fakat elbet insan cansız ve etkisiz bir sünger parçası değildir. Toplum gibi, insanı da yapan, gördüğü iş ve geçimidir. Eğer bir toplumda insanların geçimleri ve çıkartan hep bir ise, yeni gelen bireyler de topluma zahmetsizce kaynaşıp gider. Fakat toplumda; bir çalışanlar, bir de çalıştıranlar diye gördüğü işi, geçimi ve çıkan ayrı ayrı olan birey kümeleri, sınıflar varsa, bireyin varlığı iki çeşit yol tutar:

a) ÇALIŞTIRAN SINIF’ın bireyleri, toplumdan aldıkları düşüncelerin gittikçe, sınıf çıkarlarına zıt olmadığını görür ve bu düşünceleri benimser kuvvetlendirir. Burada bir “mide fesadı” yoktur.

b) ÇALIŞAN (MAHKUM) SINIF bireyleri için mesele bambaşkadır: i- İlk aldığı terbiye; de üstün olan yönler, öğrendiği düşünceler önce hep

egemen sınıfın egemen terbiye ve düşünceleridir. Çocukluğunda yuttuğu bu macunla kafası ağırlaşır. Çocuğun geçimi henüz ağzına dökülen hazır bulamaçlardır; onun için çocuk, hazırlanan düşünce taratorlarını da olduğu gibi yutmakta henüz bir sakınca görmez. Fakat hayata atılır atılmaz, geçimini hazırlop bulamaçla değil, kendi işiyle başarmaya başlar başlamaz, gördükleriyle bildiklerinin birbirini tutmadığını arpa boyu da olsa anlar. Ve bir zaman yuttuğu taratorlar şimdi midesini bozar.

ii- içinde büyüdüğü sınıf; zaten öteden beri, böyle kendilerine yutturulmuş egemen sınıf haşhaşlarıyla mideleri bozulanlar kümesidir. Sınıfının etkisi çocuğa belki daha kü çükken haşhaş yutmamayı az çok öğretir. O zaman, çalıştıranların çalışanlara yaptıkları tarator aşısı tutmaz olur. Toplum içinde çıkartan ve düşünceleri çatışan iki zıt sınıf karşı karşıya gelir.

Bu söylediklerimizi başka türlü düşünelim: Toplumda insan+fikir+nesne)ler vardır. Fakat bu ü çlüden yalnız birisi etkin ve canlıdır: İNSAN... Düşünce havada değil, insanların kafasındadır. Nesneler kendiliklerinden değil, insanlar tarafından hareket ettirilir ve ürün yaratırlar. ETKİN birey olmasa; ne düşünce, ne toplum nesnesi, ne de toplum olmaz. Toplumda en küçük bir kımıldanış ve kıymet ancak

62

Page 63: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

bireyler tarafından yapılır. Toplumda olan biten herşeyin yaratıcısı olan bireyler, acaba bu toplumu istedikleri yere, istedikleri gibi yürütemez, toplum içinde dilediklerini yapamazlar mı? İnsanın bir şeyi isteyişi malum. Bu isteyiş topluma etki eder mi? Eder. Bu etki mutlaka fertlerin istediği sonu cu verir mi? Buna cevap vermek için, evvelce gördüğümüz iki örneğe bakalım:

a) SINIFLI TOPLUMDA: Mesela: kapitalizmde, patron fazla kar yapmak için, günde 12-14 saat çalıştırarak habire yığınla mal yığar. Fakat işçilere az ü cret verdiği için, malına alıcı bulamaz, buhranla fiyatlar müthiş düşer. Kar bekleyen patron, zarar, hatta iflas eder. Alman Kayzeri Türkiye’den geçen Bağdat hattı ile Hint’i, Çin’i yutmak niyetiyle Birinci Evren Savaşına girdi. Ama Alman işçisi isyan bayrağını kaldırır kaldırmaz tacından tahtından oldu. Niçin bireyler, sınıflar dileklerine tam kavuşamıyorlar, yahut bazen dileklerinin tam tersini buluyorlar.

Çünkü sınıflı toplumu bir arabaya benzetirsek, onu, bir sınıf sağa çekmek isterken, ötekisi sola sürükler. O zaman araba-toplum, ne sağa, ne sola, hiçbir sınıfın dilemediği başka bir yöne sürüklenir. Ancak sınıflardan birisi ötekisini felce uğrattığı zamandır ki, toplum arabasını bir müddet için olsun istediği tarafa sürebilir. Yani, toplumda sınıflar oldukça, adeta toplum bireylere egemendir.

b) SINIFSIZ TOPLUMDA: Yüksek sosyalizmde sınıf yoktur; her birey, toplumun eşit haklı, ortak çıkartı bir parçasıdır. Bütün işler bir merkezden kurulu saat gibi işler. Kimse; “Bu benim mülkümdür, kimse karışamaz” diyemez. Herşey herkesindir. Birinin çıkan bir diğerinin zararına olamaz. Birinin dileğine ötekisi karşı koymak şöyle dursun, yardım eder. O zaman toplum arabasını sağa itersek sağa, sola itersek sola götürürüz. Araba tıkır tıkır peşimizden gelir. Bireyler arabanın peşinden değil...

Yani, sınıfsız toplumda bireyler topluma egemendir. Bireyler her zaman için toplumun motorudurlar. Fakat motorlar zıt yönde işletilirse, motor istenilmeyen yöne gider. Bir tek yönde işletilirse, motor dosdoğru istenilen yöne dümdüz gitmeye zorunludur. Çifte uskurlu denizyolları vapurlarının motorlarında da birer kafa olup ta düşünseydiler, kendi kendilerine: “Acaba niçin birimiz sağa, birimiz sola pervane vururken, ne sağa ne sola gitmiyoruz? İkimizi de ileriye doğru sürükleyen kuvvet motor kuvvetimizden başka bir ruh mudur ki?” diye belki düşünürler.

Bugün içinde yaşadığımız topluma bakınca, onda, hiç değişmez gibi gözüken bazı adetler,.kurallar, fikirler görüyoruz. Avustralya’da, Güney Amerika’da yaşayışları hiç bizimkine benzemeyen toplumcuklar olduğunu biliriz. Bunlara kısaca “Vahşi” diyorlar. Fakat biz “Vahşi” miyiz ya? Hayır. Şu halde belki de bazılarımız, o Vahşi insanları, ya Allanın hışmına uğramış, ya da içlerinden bizimkiler gibi “kafalı adam” yetiştiremeyecek kadar geri ve aşağılık bir ırk farz edebilirler.

Böyle düşünenlerimiz bu düşüncelerini muhakkak zenginlerden, kapitalistlerle arazi sahiplerinden kapmışlardır. Çünkü onlar zaten, kendi yaşadıktan toplumda bile, fakir köylü ile işçiyi hor, aşağı, bayağı görmeye, işçi ve köylülerdeki bu

63

Page 64: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

aşağılığı, ya onların “kafasız”lıklarından, yada Allanın hışmından ileri geldi diye göstermeye zorunludurlar. İşçiler ise, zaten “Aşağı sınıftan olduğu için, öteki Vahşilerin ne olduklarını, nereden geldiklerini olduğu gibi aramaktan korkmazlar. İşçiler nasıl “kafasızlıklarından” aşağı kalmış değilseler, herhalde geri topluluklar da kafasızlıklarından geri kalmış olamayacaklardır.

Buraya geldik mi, insanlığın tarihini daha bir olduğu gibi araştırmaya başlarız. O zaman daha kolay hatırlarız: Şu bizim kapitalist toplumundan önce Türkiye’de bir Meşrutiyet kapitalizmi vardı. Meşrutiyet’ten önce, başka adet ve kanunlu derebeyi saltanatı vardı. Osmanlı saltanatından önce Türkler, oymak denilen kabile ve aşiretler halinde yaşarlardı. Bu ilkel kabilelerde, bugün bizim tüylerimizi ürpertecek şeyler olurdu. Mesela; baba ölünce oğul anası ile evlenirdi. Şu halde bizim toplum da her zaman şimdiki gibi değilmiş. Biz de bir zamanlar “Vahşi” iken, gittikçe değişmişiz... Acaba toplum, ilk günlerinden bugüne kadar hangi biçimlerden geçerek gelmiştir? Bunu bütünüyle anlamak ayrı konudur. Burada yalnız en göze çarpan değişikliklere bir alışılmamış örnek vermekle yetinebiliriz. Örnek:

III. İLK KOMÜNİZM ve ANAHANLIK Çağının toplumudur. Bilimin 19’uncu yüzyılın son zamanlarında meydana

çıkardığı ilk insan toplumu: “İLKEL SOSYALİZM”dir. İlkel sosyalizm toplumunda şu özellikleri görüyoruz:

Mülkiyet: Kişicil mülk, “şu senindir, bu benim” yok. Herşey herkesindir. Medeni bir insanın gözünü faltaşı gibi açtıran en “kıymetli” şeylerde ilk komünizm insanı hiçbir “kıymet” görmez. Mesela: İspanyollar Amerika’ya ayak bastıkları zaman. San Salvador adasında rastladıkları “VAHŞİ’lerin boyunlarındaki altınları daha istemeden, vahşiler çıkarıp kendilerine veriyorlardı. Bu durumu bir tarihçi şöyle yazıyor:

“Yabaniler, İspanyolların altına olan harisane nazarlarını görünce, altın eşyalarını teklifle beraber, garbe doğru işaret ederek altının ileride çok olduğunu haber verirler idi.” (Mehmet Murat, “Tarih’i Umumi”, C.V.S. 341-342)

Arada söylemiş olalım: Kapitalist medenileri, kendilerine herşeylerini veren bu “Vahşi’leri sonra bire dek doğramışlardı.

Kişici l mülkiyetin bulunmadığı ilk toplumda, bireylere ait bir tek şey olduğu rivayet edilir: AD... Her ilk komünistin “benimdir” diyebildiği yalnız adıdır. Ama bireye ait gibi görünen bu ad bile, gene topluluğundur. Birey kendi adına ömrü oldukça (kayd’ı hayatla) sahipti. Fakat ölür ölmez adı da topluluğa dönerdi.

Eşitlik: İlk komünizmde herşey herkesin olduğu gibi, her İŞ de herkese aitti. İnsanlar arasında çıkar ikiliği olmadığı için, böyle ikiliklerden çıkan zıtlıkları, insanın insanla çarpışmasını hafifletmeye yarayan KANUN adlı birtakım yasaklan da yoktu. Her birey, toplumda aynı işi gören, aynı hakkı kazanan eşit bir yoldaş ve kardeşti. Kanun kelimesi bile bulunmayan bir toplumda ise, bu kanunları uygulayacak BAŞ’ların, ULU’ların yeri olmadığını söylemeye hacet var mı? İlk

64

Page 65: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

komünizmde yalnız bir yerde Baş görünürdü: Savaşta... Savaş bitince de, Baş gene ortadan kalkar, gene “Sen de sen, ben de ben” oluyordu.

Adalet: İlk komünizmde her insan bir başka insana eşittir. Kimse kimseden üstün ve ayrıcalıklı olamaz. Demek toplulukta bir bireye yapılan kötülük, ancak o kötülüğü yapana da aynen yapmakla temizlenebilirdi. İşte bu sebepten, iki netice çıkıyordu: 1- Kısas, 2- Kan davası...

Kısas: Toplulukta bir bireye ne yapılmışsa, yapana da aynı şeyi yapmaktır. Başa baş, göze göz, dişe diş, cana can! Yani: 1) Eğer birisi birini öldürürse, öldürenin bir tek cezası vardır: Ölüm... 2) Birisi birinin bir uzvunu, vücudundan bir parçayı sakatladıysa, sakatlayanın da aynı uzvu sakatlanacaktır. Hatta, su çlu yakalandığı zaman, kısası yapanlar, bizzat su çlunun en yakın akrabaları idi.

Kan davası: Bir topluluktan bir birey, başka bir topluluğun bir bireyini öldürür veya yaralarsa, KORUMA içgüdüsü ile EŞİTLİLİK duygusu, saldırıya uğrayan topluluğun saldırandan aynen intikam almasını gerektirirdi. Onun için, vurulan topluluktan herhangi biri, vuran topluluktan herhangi birini vurmadıkça, rahat etmez ve vurduğu zaman da derin bir haz duyardı. Hala bugün bile, bir Diyarbakır’lı bir Dersim’liyi vursa, bir Dersim’li gider Diyarbakır’da hiçbir şeyden haberi olmayan birini vurur döner: İntikam alınmıştır.

Aile: Topluluğun içinde birkaç kişinin özel bir mülkü bulunmayınca, (kadın+erkek+çocu k) veya (kan+koca+evlat) diye ayrı bir varlığın da olması imkansızdı. İlk Komünizmde topluluğun her bireyi birbirine eşitti. Demek ki kadın da erkek kadar eşit haklı bir toplumdaş idi. Nasıl bir erkeğin bir başka erkekten üstünlüğü kabul edilmiyor idiyse, tıpkı öyle, bir erkeğin bir kadından üstün olabileceği düşüncesi de akla sığmıyordu. Çalışmak ve geçinmekte nasıl herkes eşit ve kardeş idiyse, erkeklik ve kadınlıkta da her birey eşit haklı idi. Ne bir erkek bir kadına aitti, ne de bir kadın bir erkeğin malı idi. Bütün topluluk tek bir ai le idi.

Kavrayış ve Düşünceler: İnsanlar topluluğun içinde eşittiler. Eşit insanların ruhunda; topluluk ta doğam içinde ancak eşit olabilirdi. Yani toplulukla doğa birbirinden farksız görünürdü. Her tek insan nasıl kendisini insan topluluğunun bütününden ayırt edemiyorsa, tıpkı öyle, insan toplulukları da kendilerini doğanın bütünlüğünden ayırt edemediler. Topluluk insanı; nasıl, yaptığı her kımıldayışta bir canlılık ve maksat güdüyorsa, tıpkı öyle, topluluk dışındaki doğa da, insan dışı bütün varlıklar da her hareketleri ile ister istemez ve dolayısıyla de maksatlı sayıldı.

Varlığı, yani insan topluluğu ile doğayı bir bütün olarak canlı ve amaçlı sayan görüşe ve evren anlayışına: ANİMİZM adı veriliyor. İlkel sosyalist komunanın insanları bütün inançlarında ve düşüncelerinde ANİMİST (Cancı) idiler. Ve toplulukta olduğu gibi, doğada da her olayın canlı bir maksatla yürüdüğünü kavrayan bir düşünce yolu tuttular. Sonradan sınıflı topluluk olan Medeniyet insanlarının düşünce metotlarına MANTIK (Lojik) denildi. İlkel Komuna insanının Cancı biçimde işleyen düşünce metoduna ÖN-MANTIK (Pre-Lojik: Mantık Öncesi) adı veriliyor.

İlkel sosyalist topluluğun bütün duygu, düşünce ve dilekleri g ibi, gerek insancıl

65

Page 66: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

ve gerek insanüstü düşünceleri de, bizim bildiğimiz MANTIK kurallarına göre işlemedi; ÖN-MANTIK kurallarına göre işledi. Toplumda hiçbir ayrıcalıklı kişinin bulunmadığı AŞAĞI Barbarlık için TOTEM öyle bir mantığın ürünüdür. Toplumda erkeğin sürü sahibi olmağa başlaması ile beliren Babahan ayrıcalıklılığını türeten ORTA Barbarlık çağı için TABU inançları da aynı mantığın ürünüdür. Bugün bizim mantığımıza sığmasa da, Ön-Mantığın işleyişine göre anlamlı ve normaldir.

İlkel Sosyalizm Komunasında herşey gibi Güzelsanat da ORTAK idi. Ayrı ayrı dalları yoktu. Bir güzelsanat ü çüzünün bütünlüğünü taşıyordu: ŞİİR+MÜZİK+DANS... Üçü bir arada vardı. Ve hep birden bütün Komuna Kandaşlarının katıldığı, herkesin işi ve görevi idi. İlkel Komunaya göre herkes topluluğun malı olduğu gibi, gene herkes ancak toplulukta ve topluluk olarak hem şair, hem müzisyen, hem de dansçı idi. Falan şairdir, filan kişi müzisyendir gibi, sınıflı toplumun, bir bütün olan insanı parça parça ederek, yarattığı ruh bölümleri ve kültür dağınıklıkları ilkel sosyalist toplumda yoktu.

Kısaca özetlediğimiz ilkel sosyalizm Komunasındaki tutumlarla, ondan sonra gelen ve zamanımıza dek uzayan SOSYAL SINIFLI Medeniyet topluluklarındaki tutumlar, anlattığımız nedenlerle, hemen her yerde ve her zaman birbirleriyle taban tabana zıttırlar. Bugün 20’nci yüzyıl ortasında sınıflı toplulukların içinde yüzdükleri binbir zıtlıkları, çelişki ve çatışkıları her insan gibi hepimiz az çok biliyoruz. Bunların ayrıntılarını burada tekrarlamak yersiz olur. Yalnız, yukarıda İlkel Komuna için yapılmış kısa özetler, sınıflı toplumların kavrayışları, düşünceleri, inançları ile karşılaştırabilir. Bu işi herkes kendiliğinden ve kolayca yapabileceği için, ayrıca karşılaştırmaya bu satırlar zorlanmam alıdır.

66

Page 67: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha

67

Page 68: DİYALEKTİK MATERYALİZM KISACA MARKSİZM DÜŞÜNÜŞÜ · 2015-07-01 · 2-DİYALEKTİK VE FELSEFE. Biz burada Diyalektik Materyalizm adını alan, ve metafizik felsefeye bir daha