10
COGRAFYA VE Geography and Commerce J. H. KRAMERS Çev.: Murat AGARI** Özet Bu makalede Kramers Ortaçag cografya ile ticaret bahsetmektedir. Ancak bunu wrgu]arken daha ziyade Müslümaniann Uzerinde dur- makta ve Bab bu et- belirtmektedir. Dönemin önemli zikretmekte ve örnekler vermektedir. Anahtar Keltmeler Ticaret, Harita, Ticaret YoUan, Avrupa, Bab Asya ve X. orta- çizsek Greklerin "ökümen" olarak niteledikleri büyük bir bölümünün medeniyetine ve devletlerine ait görürüz. Müslümanlar sadece bir birlik kurmakla kal- zamanda ortak kültür ve inanç da da Muhammedi olanlarla birlikte, · bu bölgelerin sakinleri de kendilerini politik ve kültürel, Mekke'nin de dini merkez . olarak dü- Bu imparatorluk, temel olarak Medi- ne'den bir dizi fetihler sonucunda üç bir sürede Arap imparatorlu- merkeziydi; Atlas Okyanusuna ka- dar ve Kuzey Afrika, Asturya bütün . panya, Sicilya ve Girit içerisindeydi. Sardunya ve adalan da Muham- medi taarruzlara maruz Güney Bari gibi birkaç an- hakimken, Amalfi gibi yerler de bu etki kuzeyi, Suriye ve Ermenistan'la birlikte Kafkasya, Mezopotam- ya ile bugünkü bütün bölge- yi kaplayan Irak ve Afganistan da sürekli olarak etkisinde Bu ülkelerin kuzeyi, Ha- rezm'in ile Fergana Vadisi ve • J. H. Kramers, "Geography and Commerce", The Legacy of Islam, edit: Thomas Arnold-Alfred London, 1952, 79-103 •• Dr., Yllzüncü Yd Üniversitesi, Fen-Edebiyat Faktlllesi Tarih Bölümü Abstract In this article Kramers introduces us how geographical and comrnercial relations were in Midelle Ages. White pointing out this important subject, he especially deseribes the Muslin) contributions to the geography. And then he gives us . the knowledge about how Westem World were affected by these contributions. Besides, he informes us about important geographical works of the period. KeyWords Geography, comrnerce, Maps, Trade Roads, lslamic World, Christian World. içine alan Transoksanyal topraklanna aitti. dus bölgesi daha Vlll. ele Sind'le birlikte bölgeler de Afrika ilerlemesi ise Asvan kadar enine bir sergiledi. "Günümüzde boyu Horasan ve Cibal'i geçerek Irak ve Yemen sahilleriyle birllkte Arabistan'a kadar Bu güzergah dört bir gerek- tirir. Eni ise (Bizans Suriye ve geçerek, Irak, ve Kirman bölgesiyle, Fars Denizi (Hint Okyanusu) sahillerindeki Mansura'ya kadar da dört bir gerektirir. ile ilgili olarak dile bir önceki ifadede, elbisenin kolu gibi (Kuzey Afrika) ve .Endülüs'ü Öspanya) bellrtmedim. ve birisi ötesine ve içlerine giderse, Sudan topraklan 'in güneyinde kuzeyi ise Rum Denizi ve Rum sözler, 975 yazar Havkal'a aittir. Zikredilen bölge- ler o· zamanki haliyle ve günümüz nüfusun bölgelerden daha kü- çüktür. Ancak güçlü merkezi oteri-. 1 Transoksanya; Amuderya öteSine bir ba Scmerkand böl· gesine verilen isim. ç.n. iSLAMI DERGiSi, CiLT: 16, SAYI: 4, 2003, Sayfa: 678-687, ISSN 1300-0373, TEK-DA V

COGRAFYA TİCARET*isamveri.org/pdfdrg/D00064/2003_4/2003_4_AGARIM.pdf · coğrafya literatürü ile kartografyada baskın bir konuma yükselmiştir. İslam dünyasında bilimsel coğrafya

  • Upload
    others

  • View
    11

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • COGRAFYA VE TİCARET*

    Geography and Commerce

    J. H. KRAMERS Çev.: Murat AGARI**

    Özet

    Bu makalede Kramers Ortaçag dünyasındaki cografya ile ticaret ilişkilef'i!lden bahsetmektedir. Ancak bunu wrgu]arken daha ziyade Müslümaniann co~rafyaya l

  • teyi ellerinde tutmalarını sağlayan, ordu gücüyle o-luşturulup bir araya getirilmiş, politik, aynı zamanda dini bir güç bloğu meydana getirdikleri bir gerçektir.

    Diğer taraftan, biz o günlerdeki Hıristiyan dünyanın coğrafi ve politik koşullarını göz ö;ıüne aldığımızda, onların çoğunlukla bu büyük Islam imparatorluğuna bağlı kalmak · zorunda olduğunu hemen farkederiz. Güneyde, bu dönemde Muhammed! hükümdarların hakimiyetindeki Akdeniz aşılmaz bir set haline geldi; doguda Bizans İmparatorluğu Ermenistan'daki İslam'la ~ yüze kaldı. Kuzey Kafkaslar ve Doğu Avrupa ise Muhammed! olduğu kadar Hıristiyanlığın da et-kisinde kalan yan medeni toplumlarm yurduydu. Sadece kuzeydeki putperest Avrupa, İslam'ın ekonomik ve politik hegemonyasının yok edilmesine

    . karşılık, kendisini büyük oranda XII. · yüzyılda gösterecek güçlü bir genişlemenin başlangıcındaydı.

    İki rakip dinin hac mekanlannın nisbi co~rafi pozisyonu oldukça· farklıydı. Hıristiyan Avrupa'nın ideal dini merkezi olan Kudüs M.S. 638'den beri Muhammedilerio kontrolü altındaydı. . Fakat Muhammed! komutanlar Avrupalı Hıristiyanların Kutsal Mezar'a haccetmelerine izin verdiler. Hac ziyaretleri ile ilgili seyahat notlan günümüze kadar ulaşan ilk kişiler, Frank Arculf (680 civan), Saxon Willibald (725 dvan) ve haccına 780 civarında Roma'dan başlayan Bemard'dı. Şüphesiz, İslam hakimiyetine giren ülkeler hakkında bilgi akışını sağlayan sadece onlar değildi. Bizans İmparator:luğu'ndaki Hıristiyanların, aynı dine inandıklan Mısır, Suriye ve Mezopotamya'da yaşayanlarla iliş-. kileri bu bakış açısıyla son derece önemli olmalıydı.

    İslam dünyasında sorunlar oldukça farklıydı. Hac merkezi Mekke, İslam coğrafyasında merkezi bir ko-numdaydı. Allah'ın evine hac, Kur'an a (Kutsal Metin) göre İslam'ın beş şamndan birisiydi ve İslam imparatorluğunun her tarafından Müslümanlar, bu-rada bir araya gelmekteydiler. Bu yüzden Hac sade-ce dini birliği oi':!Şturan güçlü bir faktör değil, aynı zamanda Muhammed! ülkeler arasında ticaret bağla-

    . nnı güçlendirmede maddi bir destek ve İslam dün-yasının değişik bölgelerinden oldukça güçlü bir bilgi akışını temin unsuruydu. Hac dolayısıyla Mekke'ye farklı ülkelerden, yolların güzergahlarını ve durak-larını içeren bilgi . bulunmaktaydı; ancak dünyanın Muhammed! olmayan .kesimlerine ilgisizlikten ve bu konuda büyük bir ihmalden söz etrriek gerekir.

    Hıristiy~ Avrupa'nın hemen heme11 tüm yön-lerden İslam tarafından kuşablmasının üzerinden yaklaşık bin yıl geçti. Aynı zamanda Avrupa, ken-disini, bilinen dünyanın, -bilinmeyen dünyayı kastet-miyoruz-doğu ve güneyinden ayıran engelleri aşmış, buralan denizden dolaşmışb. Avrupa bu eylemlerin

    COGRAFYA VE TICARET

    çoğunu, kendi güç ve inisiyatifine borçludur; fakat aynı zamanda Avrupa bu dönemin ileri gelenlerinin bilgisinden ve deneyiminden de büyük oranda fay-

    . dalanmışhr. Böylece Avrupa kültürel açıdan kendi-lerinden önce gelenlerin bir dönem yaplıklan gibi, coğrafi bilgi düzeyi, keşifler ve dünya ticareti açılarından kendini sorgulamak zorunda kalmışbr. İslam'ın günümüzün modem medeniyeti üzerine uyguladığı bu alanlardaki aksiyenun etkisi, bir çok Arapça kökenli terimlerde; özellikle ticaret ve deniz-cilik terimlerinde bulunabilir. Bu etkinin hesaplan-ması ise sadece bizim bugünkü aktüel coğrafi bil-gimizin uzanblarının tarihsel gelişiminin çalışılması

    ·ile ortaya konabilir. Modem coğrafya, bir bilim olarak gelenekten o kadar bağımsız ve pozitiftir ki, eski dönemlerin doğru kabul ettiği bakış açılarını az ya da çok değil, hemen hemen tümüyle bir kenarda bırakır. Ben "tümü" diyorum; fakat Jaubert, 1840 yılında idrisi'nin eserini Fransıica'ya tercüme ettiğinde, bu eserin dünyanın, özellikle de Afrika'nın coğrafi bilgisini. arbnnadığını düşünmek imkansızdır.

    Dünyamızın bilgisi üzerine, Müslüman kültür önderlerimizin tarihsel etkileri ile ilgili bir çalışma, zorluklan da beraberinde getirir. Çünkü Muhammedllerin coğrafi bilgilerinin ne dereçe--kişisel gözlemlerine ve gezilerine dayandığınt;"licari bağlanblarının uçlarının nerelere kadar uzandığını belirlemek o kadar kolay değildir.

    IX. yüzyıldan XIV. yüzyıla kadar Arapça'da gözle görülür ve önemli bir coğrafi literatür oluşturulmuştu. Fakat bu yığının bize vermek durumund~ olduğu şey, sadece edebiyatçıların ya da alimierin "resmi"2 bilimidir. Ne kadar dikkatli olsalar da bu yazarlar zi-yaret ettikleri bölgelerden ve insanlardan değildirler; ve bu bilgileri gezginlerden ve denizcilerden dinlemiş olmalıdırlar. Yine doğrulan görmelerini enge_lleyecek geleneksel ve dini ideolojilere kapılmış olmalıydılar; aricak böyle olsa da karanlık dönemlerin Ortaçağ. alimlerincjen daha az önyargılı olduklan kesindir.

    Bu resmi ve edebi bilirnden başka, denizcilerin ve taeirierin geniş denizcilik ve coğrafi deneyimleri söz konusuydu. Telifte uğraşan kişiler, bu bilgilerden bü-yük oranda faydalandılar. Fakat bazen müte~ tüc-car ve denizcileriiı daha az önyargılı oldukları, müellif-

    .lerin kendi yazdıklarından anlaşılm~dır . . İşte o mü-tevazi denizci ve tüccarlar, Oitaçağ Avrupası ile İslam arasındaki ilişkilerde başlıca arabulucu ve öncül olarak değerlendirilmelidir. Büyük Arapça coğrafya çalışmalarının, ilgili olduğu oranda astronorrıi hariç, Avrupa üzerinde hemen etki göstermediği görülecektir.

    Muhammedilerin Arap literatürüne kazandırdık-

    2 Resmi bilimden kastettijli, devletin hizmetinde ve dest~inde gerçek· leştirilen bUim olmalıdtr. ç.n.

    679

  • J. H. KRAMERS.;

    lan geniş kapsamlı coğrafi bilgilerin araşbnlinasının metodW1u da bu arada ihmal etmemek gerekir. Bir bilim olarak Islam coğrafyacılığının ilk yüz elli yılını gözlemlediğimizde, Hıristiyan dünyasından daha üstün olmadığı, dünyanın UZW1luğu, bölümleri (iklim-leri), Nil'in kaynaklan gibi konularla ilgili olarak tuhaf görüşler ileri sürdükleri göri,ilecektir. Blınlar arasında dünyanın, başı Çin, kuyruğu Kuzey Afrika olan .bir kuşa benzetilmesi gibi olanlar yer alma.i

  • Rum denizinin tanımlanması ile sona erer. Bu tarz coğrafi tanımlamanın ikinci bölümünü, Mezopotam-ya'dan başlayıp, Transoxanya'da sona eren İslam'ın doğu bölgesi oluşturur.

    Bu tarz coğrafi metodun kurucusu olarak, Horasan ve Transoxanya'nın hakimi olan Samaniler (822-999) döneminin meşhur alimi Ebu Zeyd Belhl (934) zikrediür. Belhl, içeriği henüz Avrupalılar tarafından bilinmeyen kapsamlı bir coğrafi çalışmayla, vezir Ceyhanl'nin takipçisi olarak onun yerini almıştır. Ceyhani'nin eseri bir bütün olarak muhafaza edilememiştir; ancak belli başlı bir takım çalışmalar, onun tarafından kurulan ekolün detay-larına inmektedir. Bunlar İstahri (950 civan), İbn Havkal (975 civan) ve kısmen bağımsız bir çalışma olan Makdisi'nin (985 civan) çalışmalandır. Bu coğrafi ekolün, Hint Okyanusunun Fars Denizi olarak isimlendirilmesi örneğinde olduğu şekliyle, Sasaniler döneminden İran geleneğini miras .olarak almış olması muhtemeldir. Haritalar, İspanyol papaz Beatus (730/98 civan) tarafından yapılan aynı dö-nemin başlıca dünya haritalanndan ·çok daha doğru coğrafi kesinlik içermektedir. Şüphesiz biz, canlı şeylerin resimle ifadesinin yasaklanmasından dolayı, bu Muhammedi haritalarda insan ya da hayvan resmi bulamayız. Resimlerin eklenmesi meşhur Hereford haritasında görüldüğü şekliyle haritayı çok daha fan-tastik yapar. Ancak diğer yandan daha o dönemde biz, İslam haritalarında sahil boylannın, nehirlerin klasikleşmiş tarzda beürtilmesine doğru bir eğilim gözlemlemekteyiz. Böylece birçok İstahri haritası Ak-deniz'i ova! ve dairemsi bir biçimde göstermektedir.

    Bu dönemde yazılan coğrafyaya ait diğer çalıŞmalarda sadece bir tek özel bölge değerlendirilir. En çok tanınanı Hindistan'ın tanımını yapan Birüni ve Arap yanmadas~ tanımını veren Hemdanl'ninki-lerdir.4 Bu tarzın diğer bazı çalışmalan günümüze tam olarak ulaşmış değildir; ancak 921'de Halife Muktedir tarafından Volga Bulgarianna elçi olarak gönderilen İbn Fadlan'ın verdiği bilgiler gibi daha sonraki dönem derlemelerinden bilinmektedirler. Bu alanda Mes'Odi'nin çalışmalan özel bir yer işgal eder. Mes'Odi, Muhammediler içerisinde dünyayı dur-madan dolaşan bir kişiydi ve seyahatlerinde büyük miktarda coğrafi ve etnografik bilgi topladı. Birkaç eser yazmış; bunların 956'da bitirilen ikisi günümüze kadar gelmiştir. Bu eserler, co!;trafi konularda sis-temden son derece yoksundur. Fakat İslam coğrafyası ile bağımsız gezginlerin ve seyyahlann bütüncül çoğrafi düşünceleri arasındaki farkı göster-mesi açısından son derece önemlidir. Bu şekilde, örneğin Hint Okyanusunun genişli!;ti ile ilgili olarak

    4 Hemediini ile Herndiini birbirine kanştınlmamalıdır. Zira Hemdan Yemen"in meşhur kabUelerindendir. Herndiini bu kabileye mensup oldu~ içi~ bu isimle an~maktadır. ç.n

    COGRAFYA VE TİCARET

    İslam alimleri arasında hakim olan görüşü verdikten sonra, bu denizleri iyi bilen İran limanlarındaki denizcilerin görüş ve düşüncelerini dikkate almaz; alimler tarafından belirtilen ölçülerde, onlarla hem-fikir değildir. Aynı zamanda denizierin bir takım yön-lerde sınırlannın bulunmadığına dair olan görüşleri de dikkate almamaktadır. Bu durum ise, "Fars denizi, etrafını saran okyanusun bir körfezidir ve onun Akdeniz gibi oldukça dar bir ağzı vardır" tarzındaki anlayışa tamamıyla tersti. Benzer biçimde, yu-kanda zikredilen Makdisi, Hint okyanusurıun şeklini tartışırken, "Bazılan onu taylesan(yanm daire biçim-U İran üstlüğü) olarak algılarken diğer bir kesim ise kuş olarak algılamaktadır. Fakat uzun araştırmalardan sonra bu konuda uzman birisi kum üzerinde bu denizin şeklinin çizdi." demektedir. Bu ise ne bir tay-lesana ne de bir kuşa benzemekteydi; düzensiz kör-fezierin ve · yanmadalann bir araya gelmesiydi. Mes'Odi, Çin'i ziyaret etmiş ve Afrika'nın doğu kıyılan ile ilgili pek çok malumata sahip görünmektedir. Diğer yandan onun astronomi ile ilgili çok az· malu-mata sahip olduğu göze çarpar. Onun eserlerinde bulduğumuz bir tuhaflık da, bir iklimdeki bütün önemli şehirlerin aynı enlem üzerinde yer almasıdır.

    XI. yüzyıl, öncekilerin izinde, fakat daha az par-lak olarak sürer. Bu dönemin tanınmış otoritesi, Endülüslü Bekri'dir (1067 civarı). Onun kapsamlı çalışmasının sadece Afrika ile ilgili bölümü yayınlandı. Bu eserde biz, sayısız liman ve koyların özel-Ukle kıyı boylarının ve yoUann çok detaylı tasvirini buluruz. Hemen hemen aynı dönemde, Horasan'dan gelip, Mekke ve Mısır'ı ziyaret eden Nasır Hüsrev'in seyahat notlarını bulmaktayız. Nasır Hüsrev, bir taraftan kendisini keskin bir gözlemci olarak sergilerken, diğer yandan dünyanın yapısı ile ilgili hatalı bilgiler vermektedir.

    XI. yüzyıl, İslam dünyasının ideal birliğine ciddi darbeler vuran olaylara tanıklık etti. Doğu yansı, yaklaşık 1050'1erde Selçuklu Türklerinin saidınianna maruz kaldı; batıda ise Sicilya adası, İspanya'nın büyük bölümü hatta Afrika kıyılannda da bazı yerler Hıristiyanlarca ele geçirildi. Aynı dönemde Avrupa Haçlı seferlerine hazırlanıyordu; bu ise İslam dünyasının birliğinin Hıristiyan dünyaya karşı da bozulmaya başladığı dönemin başlangıcıydı. Bozulma ile birlikte, aynı Selçukluların ve EyyQbilerin hakimiyeti altında Haçhlara karşı şiddetli mücadelelerinde tekrar ortaya çıkacak olan politik gücünü kaybetti. Bu olaylar, Muharnmedi lite-ratürdeki hakim olan coğrafi anlayışı etkilemedi. Sadece astronomik coğrafyaya doğru bir eğilimin olduğu gözlemlenmektedir. Örneğin, İbn Havkal'ın coğrafi metodundan daha geç bir dönemde, ·1164 civannda, dünya haritasının ~k yuvarlak olmadığını, yerleşik dünyanın astronornik verilerine

    681

    ı l

  • ... J. H. KRAMERS

    • . ...

    uygun biçimde· oval olduğunu görüyoruz.

    Bu dönemin en parlak şahsiyeti İdrisi'dir. Önce-likle Sicilya'nın Nonnan kralı ll. Roger'ın (1101-1154) Hıristiyan ülkesinde, iki büyük kültür alanının karşılaştığı bir · ortamda çalıştığı ve ikinci olarak coğrafi bilginin üzerinde uzun uzadıya durduğu için İdrisi, diğer coğrafyacılardan daha fazla dikkatimizi çekecek bir yapıya sahiptir. Erken dönem İslami coğrafya metinlerinden anladığımız kadaoyla biz, idrisi'nin büyük oranda kendinden önceki cetleiine bağlı olduğunu göriiyoruz. Fakat gerçek şu ki; Kral Roger'ın, bilineri dünyanın tasvirinin oluşturulmasında Muhammedi bir alime güvenmesi, bu dönemde Muhammedi öğretinin üstünlüğünUn ne derece kabul edildiğini göstermektedir.

    Sicilya'nın Norman idaresinin yan-oryantal olduğu bilinmektedir. Roger'ın kendisi için hazırlanmış bir coğrafyaya sahip olma isteği kendi içerisinde karakter olarak oryantal özellikler taşır. Kendileri için yapılmış, ayaklan · altında uzanan bütün bir dünyaya sahip olma düşüncesi, eski dönemlerden . itibaren, bazı İran krallaıanda oldoğu gibi, büyük monarşilerin bir ayrıcalığı olarak telakki edilmişti. · Benzer bir düşünce, Halife Me'mun'un coğrafyaya olan ilgisinde ve Samanilerde ortaya çıkan X. yüzyıl coğrafya ekolünde de görülür.

    idrisi'nin bildirdiğine göre Kral Roger kendisini kitapta toplanacak bilgiler için her tarafa gönder-mişti. Me'mun gibi bir dünya haritasının yapılmasını da emretmişti. idrisi'nin çalışması da haritalar içerir ve bu haritalar, kitabının çok önemli bir parçasını oluşturur; metin ise bunların üzerine bir yorurndur. Onun çok meşhur iki baskısında(Yazmalanndan birisi ise eksiktir.) yetmiş harita bulunmaktadır; bun-ların her biri, Müslüman astronomlann geleneğini takiben dünyayı ayırdığı yedi ikiimin her birinin on parçasından birini verir. Bu yetmiş harita bir araya getirildiği takdirde, Batlamyus örneğinden çok sonra dikdörtgen bir şekil ortaya çıkar. Fakat İslam düşüncesinin spesifik iki büyük deniz anlayışı kab bir biçimde sürdürülmektedir. Bunun yanısıra özellikle Akdeniz kıyılarının detayları, daha önceki İslam ha-ritalanndan gerçeğe çok daha yakındır.

    idrisi'nin metni, yazann kendinden önceki coğrafyacılara çok şey borçlu olduğunu göstermek-tedir; ve bir bütün olarak eser, astronomik coğrafya ile tasviri coğrafya arasındaki uyuşmanın güzel bir örneğini sergiler. Bunun yanında Bin1ni gibi büyük astronomlann ölçümlerinin kullanılıp kullanılmadığı şüphelidir. idrisi'nin eserinin, "Küçük İdrisi" olarak anılan kısalblmış ikinci baskısında yedi iklime ek olarak, ekvatorun güneyinde yer alan sekizinci bir iklim görünür. Üstelik, Büyük Idrisi'deki diğer hari-taların üstünde yer alan dünya haritası geleneksel

    682

    ....#' "------..

    arılayışa uygun olarak yuvarlaktır . . idrisi'nin Hıristiyan ve İslam dünyalan arasındaki

    coğrafi ve kroı:olojik5 ilişkilerden ol~şan çalışmasının, Sicilya, !talya ve diğer Hıristiyan ülkelerde-ki Hıristiyan alimierin mirasından oluştuğuna inan-mak zordur. Şu anda bu etkiyle ilgili olarak herhan-gi bir ize rastlanmamaktadır. idrisi'nin olduğu bilinen eserin ilk çevirisi 1619 yılında Roma'da basıldı. Çevirmen, çalışmanın eksik bir kısaltma olduğunun dışında eser hakkında başkaca bilg{ye sahip değildi.

    .- . idrisi'den sonra coğrafi literatürde, . sayılan bu

    dönemde son derece fazla olan gezgin hikayelerinin haricinde büyük bir gelişme y_oktur. Bunlar arasında en tanınmışları 1192'de Mekke ve Mezopotamya'ya seyahat eden Endülüslü İbn Cubeyr ile ondan çok daha sonra sadece bütün ·islam dünyasını gezmekle kalmayıp, Seylan ve Maldiv adalanyla, İstanbul'u da ziyaret eden, son seyahatlerini de Afrika'nın içlerine doğru 1353'lerde ,yapan Faslı İbn Batuta'dır. Bir diğer gezgin ise 1250 yılında, dünyanın bu bölümü ile ilgili olarak çok değerli malumat bırakan İbn Fatıma'dır. Onun eseri şu anda elimizde yoktur; ancak eserdeki bilgiler 1274 civarında yazan İbn Said tarafından kullanılmıştır. Bu son yazann çalışması büyük bir ilgi uyandırmıştır; zira konuyu coğrafyacı gibi ele almaktadır. Tasviô coğrafya az detaylı olmasına rağmen, Afrika ile ilgili bilgiler, Muhammedilerio bu bölgeyi ne derece iyi bildikleri-ni gösterir. Üstelik astı·onomik coğrafyaya da çok yakın bir arılayış sergiler 'l(e belli başlı şehirlerin ve yerleşim yerlerinin coğrafi pozisyonlan ile ilgili ola-rak son derece tutarlı değerlendirmeleri vardır. Yine İbn Said, Suriye'deki Hama prensi Ebu'I-Fida'nın baş yazarlanndan birisidir. Yaklaşık yüz yıl önce Ebu'I-Fida'nın "Ülkeler Şernasıl Takvimü'I-Buldan" (1327 civan) Arapça'da idrisi'den sonra en meşhur coğrafi çalışmaydı. Bununla birlikte erken dönem kaynakların zayıf görünümlü bir derlemesidir.

    Bizim amaçlanmıza uyan son derece kıymetli ·derleme, Yakut'un (1228 civan) büyük coğrafya söz-lüğüdür. O, bütün coğrafi isimleri alfabetik bir sırada verir. Bu eser varlığını biyografik olduğu kadar coğrafi ilgiye de borçludur. Derleyicinin amacı tanınmış insarıların doğum yerlerini ve yaşadıklan yerleri ver-dikten sonra lakaplannı açıklamaktı. Diğer bir derle-me ise Kazvi.ni'ninkidir (1275 civan). Bu yazar Arap literatürünün Pliny'si kabul edilir. O kozmografya ve coğrafyayla ilgili olarak notlar kaleme almış ve peşinden zikrettiği yerlerle ilgili olarak ·tuhaf, hayal mahsulü ayrıntılara yer vermiştir. Burada Alman şehirleri ile ilgili olarak da bilgiler bulunmaktadır. Genel eğilimi Ka.zvini'ninki gibi olmasa da; Dımaşki

    S "Kronolojik" terimiyle muhtemelen "siyasi ~· kastedilmektedir. ç.n.

  • (1325 civan) daha özgün bir coğrafyacıydı.

    İdrist' den sonraki İslam c~ğrafyacılannın büyük çoğunluğu, coğrafi sorunlarla ilgili bilginin, hala

    ·büyük oranda aynı tarzda olduğunu açıkça gösterir. Ancak artık biz, bu dönemde coğrafya ekallerinden bahsedemeyiz. Moğol istilasından sonra Muham-med! dünya, uzun sür~ idealini ve kültürel birliğini kaybetti. Bu zamanda Islam inancının yeni bir iler-leme sergilediğini söylemek doğrudur. -Asya kıtasında ve Orta Asya'da Türklerin saidıniarı ve Orta Afrika'da daha barışçı bir yolla ticaret ve dini propa-ganda- Arapça, Farsça literatürü kadar bu ülkeler ile ilgili bilgi vermeyi sürdürür; fakat ilk etapta İtalyanlar olmak üzere Hiristiyanlar tek başlarına· keşif ve seya-hatte aktiflerdi. 14. yüzyılın Mısırlı bir yazarı olan el-Umeri, Asya kıtasını tasvir ederken, kendi hacası olan bir Cenevizliden bahseder. Şu anda bile bir ülkenin ve o ülkenin kurumlannın çok daha öznel coğrafi tasvirini bulabiliriz. Bu şekilde erken Memlük dönemi Mısır, bir dizi yazar tarafından tümüyle tasvir edilmişti; bunların en meşhuru Makrizi'nin (1420 civarı) geniş kapsamlı tasvirleriydi.

    Az önce belirtildiği üzere İslam coğrafyasının Ortaçağ Avrupası üze_rinde doğrudan bir etkisi yok-tur. Hıristiyan yazarların Muhammedilerin coğrafya görüşlerini benimsediklerine dair az sayıdaki deliller-den bir tanesi, 132l'de Marıno Sanotu tarafından tamamlanıp, papaya verilen Opus Te.rrae Sanctae'deki dünya haritasıdır. Bu harita yuvarlaktır; ve Kudüs merkezde yer almaktadır. Okyanustan

    _ _ _çıkan . iki büyük deniz ve Afrika kıyılarının doğuya doğru uzandığı görülmektedir. Bu şekilde -Haçlı ruhunun bu yorulmaz ihyacısı, kendisinin, yok etmek isteeMi insanların bilgisinden istifade eden öğrencilerden biri olduğunu göstermiştir. Muhammed! astronomların coğrafi çalışmalan ile ilgili olarak bir takım şeyler söylendi. Bu husus, Avrupa'daki prtaçağ bilimi üzerine coğrafyada oluşandan daha doğrudan bir etkiydi. Battaru'nin Zic'i, Tivoli'li Plato tarafından tercüme edildi. Bütün ülkelerden Hıristiyap bilim adamlannın İslam bilim literatürüyle tanışlıkları baş merkez, vn. Alfansa tarafından ele geçirildikten sonra Toledo'ydu. Coğrafyayı ilgilendirdiği yönüyle bu çalışmalar, ilk etapta karanlık çağlar boyunca unutulan ve olmadığı takdirde Amerika'nın fethini imkansız kılan dünyanın yuvarlaklığı doktrinini canlı tutmay; sağladı. Görünen o ki, bütün Müslüman astronomlar coğrafyayı, belirli bir takım yerlerin coğrafi erılem ve boylamlannın belirlenmesiyle bağlantılı olarak ele aldılar; harita yapmak için bunun dışında bir giri-şimde bulunmadılar. Onların enlem ve boylam çizel-geleri, yedi ikiimin peşi sira düzenlendi. Bu biliin

    · dalının genel karakterinden dolayı, Hıristiyan alimler bu ilme Muhammedilerden daha fazla ilgi gösterdi-

    COGRAFYA VE TİCARET

    l~r. Bunu:ı sonucu olarak Xll. yüzyılda ba2en coğrafi çızelgelenn de eşlik ettiği, Latince çizelgeler ortaya çıkmaya başladı. Bir takım Hıristiyan alimler de yedi iklim teorisini kabul ettiler. Büyük öneme sahip bu miı:as, dünyanın bilinen yarıküresinin, doğudan, kuzeyden, güneyden ve batıdan eşit uzaklıkta yer alan bir merkeze ya da "dünyanın kubbesine" sahip olmasıydı. Battani bu kubbenin bir ada gibi olduğunu söyler. Ancak döneminin bir diğer yazan İbn Rusteh bu kubbeyi Arin Kubbesi olarak belirtir. Arin kelime-·si, astronomik gözlemevinin bulunduğu Hindistan şehri Ujjiyaini'nin (Batlamyus'un Coğrafya'sında · Ozene) Arapça'ya tercümesindeki yanlış okumadan kaynaklanmaktaydı ve Arin'in köken itibariyle bir Hint düşüncesi olan, dünyanın kubbesirıin üzerinde bulunduğu söylenen meridyende olduğuna inanılıyordu. Muhammed! astronomlar gibi, Harizmi'nin trigonometrik çizelgelerini 1 126'da tercüme eden Bath'lı Adelard'ın, Cremona'lı Gerard'ın(l114-1187) ve 13. yüzyılda Roger Bacon'ın ve

    · Magnus'un aralannda bulunduğu Hıristiyan takipçi-leri de bu doktrine büyük önem verdiler. Arin (ya da Arim) teorisi çok daha sonralan 1410'da basılan kardinal Ailly'li Peter'in "lmago Mundl' adlı eserinde bulunmaktadır; ve Colombus'un Arin teorisini öğrenmesi de bu kitaptan olmuştUr. Colomb'un dünyanın bir armut şeklinde olduğuna ve armudun alt tarafını oluşturmak için Arin'in karşısındaki batı yanmküresinde, düzeyi doğudakine oranla biraz daha yükseltilmiş bir diğer merkezin bulun-~uğuna inanması bu teoriyi geliştirmiştir. Böylece Islami coğrafya teorisinin "Yeni Dünya"nın keşfinde pay sahibi olduğu iddia edilebilir. Aynı teorinin et-kisini oldukça farklı bir alanda· da görebiliriz: Bu teorinin, Muhammed! geleneğe bir çok alanda pek çok şey borçlu olduğu hissedilen Dante'yi teşvik ettiği kuwetle muhtemeldir. Batı yanınküresinde yer alan dağ şeklindeki Purgatono'nun yerini belirtmek amacıyla denizin arkasında (Beatus'un farklı bir hari-tasında gösterildiği gibi), dünyanın en doğu ucunda yer alan dünyevi cennete ait eski Hıristiyan inancını, bu teoriyle ustalıklı bir yolla kaynaşhrmışhr.

    IX. yüzyılda İslam denizciliği en geniş sınırına ulaşmıştır. Ancak, Hint Okyanusundaki ticaret başlıca önemini Asya ve Afrika'nın Gayrimüslim sahil-leriyle olan ticari ilişkilerden alırken, Akdeniz'deki ticari denizcilik, Muhammed! hakimiyetindeki yerler-le sınırlıydı. Hıristiyan limanlarla olan ilişkiler de askeri ve yağmacı bir karaktere sahipti.

    Sonuç olarak Hint Okyanusu, büyük ticaretierin yapıldığı tek alandı. Bu bölgenin temelini Siraf ve . Basra ile onun altındaki Übülle limanlannın bulun-duğu İran körfezi teşkil ediyordu ve Umman sahilinde bulunan yerler de, İslam öncesi dönem de dahil olmak üzere, ticaret ve denizcilik için çok

    683

    1' i'

  • J. H. KRAMERS

    'önemli merkezler durumundaydılar. İslam'ın gelme-si ve özellikle Irak'ta politik bir merkez oluşturması,

    · girişim ruhunu canlandırdı. X. yüzyılın ortalarında Muhammedi gemiler, o ·dönemde Çin'in Khanfu, şimdilerde Canton, kentine ulaşmışlarciı. Çin ile ticarette alışveriş merkezi haline gelen bu şehirde, gözle görülür bir İslam hakimiyeti söz konusuydu. Bazı Muhammedi tacir ve gemiciler buradan daha kuzeye de gittiler; onların bildikleri yerler muhteme-len Kore ve Japonya'ydı. Bu erken ticari üstünlük, Khanfu'nun ~ldığı 878'de bir kanşıklıkla sona erdi. Bu zamandan itibaren denizcilik, kalay madeni ile meşhur, coğrafi pozisyon olarak Malacca sahil şeridinin babsına düşen ve Arap yazarların "Kala" olarak isimlendirdikleri şehrin ilerisine geçemedi. Kala politik olarak, erken dönem Arapça'sında Java yerine kullanılan Zabaj bükürodalına bağlıydı. Zabaj ilk olarak Sumatra'da ortaya çıktı; ancak bu dönemde Shrivijaya imparatorluğunun merkezi olarak ön plana çıkıyordu. Bu bölgelerle ticari bağlar bulunmaktaydı. İbn Ruste~ (900 civan), Süleyman (850 civan) ve onun takipçisi Ebu Zeyd (950 civan) ·

    . gibi yazarların metinlerinde takip ettikleri yollarla ilgili açık bilgi bulunmamasına rağmen, Muhammedi denizcilerin bu denizlerde sanki kendi bölgelerindeymiş gibi hareket ettiklerini görmekte-yiz. İslam gemileri Seylan (Serendib) limanlan ve Hindistan'ın bab kıyılarıyla hareketli bir trafiği sürdürdüler. Hindistan'ın bab kıyısındaki Bombay'ın kenarında yer alan Seymour şehri yerleşik bir Arap kolonisi haline geldi. Muhammedi bölgede yer alan Sind'deki Daıbul, buradaki bölgeler açısından önem-li bir alış-veriş merkeziydi. Ticaretin daha az öneme sahip olduğu Afrika'nın doğu kıyılarında Muhamt'nediler, X. yüzyılın başında albn madeniyle meşhur "Sufala" ülkesine ulaşblar. Bu bölge Mada-gaskar'ın karşısındaki Afrika kıyısındaydı ve ada, Muhammediter tarafından "Vakvak Adası" olarak biliniyordu. Yazarlar Çin'in karşısında ve tasviri Japonya'ya çok uyan bir başka Vakvak Adası daha biliyorlardı. Sonuç tabü ki, Afrika'nın doğu kıyılarının, Fars denizinin, Çin'e kadar ulaşan doğuya doğru gittiği şeklindeki coğrafi dogmaların sebep olduğu, coğrafya . m etirılerindeki hesaplarda mey-dana gelen karmaşaydı. Gemi kaptanlarının bilgisi, görüldüğü üzere, geleneksel bilgi tarafından kuşablmamışb. Orıların gezi hikayeleri Arap literatüründe çok popülerdir; Sindbad'ın masallan, "1001 Gece Masalları" içerisinde en meşhur olanlandır.

    İran Körfezi merkez olarak yıllarca süren denizci-lik geleneği, Portekizlilere, Türklere, IngiliZlere ve Almanlara bu denizlerde yelkeri açma ve buralara hakim olma yolunu açb. 1498'de Vascode ·Gama Afrika'yı denizden dolaşarak Afrika'nın doğusundaki Malindi'ye vardığında, ona Hindistan yolunu

    684

    ~:···--·--.

    gösteren, bir Arap kılavuzdu. Portekiz kaynaklarına göre bu kılavuz, çok iyi bir denız ·haritasına ve diğer denizcilik aletlerine sahipti. Bu dönemin Arapça kaynakları da aynı beyanı vermektedir. Onlar, Ahmed b. Macid adlı bu kılavuzun, sarhoş edildikten sonra yolu göstermiş olabileceğini ifade etmekte-dirler. Muhtemelen hayali olan bu hikaye, PortekizUierin gelmesinin uzun vadede doği.ıracağı sonuçlan önceden gördüklerini ~östermektedir. Ahmed. b. Macid aynı zamanda Hint Okyanusu, Kızıldeniz, İran Körfezi, Güneyj Çin Denizi ve Doğu Hint adalan ile ilgili olarak "deniz kılavuzu" yazan birisi olarak bilinir. Sir R.F .. Button'un ifadelerine göre, geçtiğimiz yüzyılda Afrika sahillerinde pusu-lanın mucidi olarak İbn Macid'e saygı gösteriliyordu.

    Süveyş kıstağını delme projesinin geçmişi ilk dönem halifelerine kadar götürülür; ancı;ı.k bu dikk-ate alınmamış ve Haçlı seferlerinden dolayı bu tarz bir girişim,. İslam için büyük bir tehlike olarak değerlendirilmiştir. Böylelikle Akdeniz'deki İslam denizciliği doğu sularından soyutlanmış; Akdeniz'deki İslam ticareti de Muhammedi liman-larla sınırlı kalmışbr. Hıristiyan ülkelerle ticari ilişkilere hem Hz. Ömer'e kadar geri giden dönemde İslami kesim tarafından hem de Hıristiyan dünya tarafından karşı çıkıldı . Sonuç, Alexandria limanİnın işlevliğini yitirmesi ve diğer pek çok antik limarun harabe haline gelmesi oldu. Tunus, İspanyol liman-lan ile Kuzey Afrika limanlan arasında dikkate değer yeni bir merkez haline geldi. Korsarılar dışında Muhammedi denizcilerin Hıristiyan denizcilere karşı bir tavırlan yoktu; ancak aynı dururnun Hıristiyan denizciler için geçerli olduğunu belirtmek gerekir.

    Haçlı seferlerinin başlangıcında Müslüman deniz-cilerin Akdeniz' deki yegane üstünlükleri sona erdi. İslam, İspanya'nın büyük bir bölümünü, Sicilya adasını ve İtalya'da elinde tuttuğu yerleri kaybetti. Aynı dönemde İtalya'nın Cenova ve Pisa Jimarıları gelişmeye başladı. Seyyah İbn Cubeyr, 1192'de bir İtalyan gemisiyle Malta'dan İskenderiye'ye gitti. Uygulamada denizlere olan hakimiyetteki bu değişimin şiddeti daha azdı. Bu durum, daha önce Müslümanların egemerıliğinde köle ya da · gemici olarak denizcilik yapan Hıristiyanların tümüyle serbest kaldıklan ve denizeilikle uğraştıklan ve .

    . ticareti kendi hesapianna yaptıklan anlamına gelmektedir. Çağdaş uluslararası denizcilik dili, Arapça kökenli ve bu denizlerdeki Muharnmedi hakimiyeti gösteren çok sayıda kelime içerir. Bu kelimelere örnek ôlarak AdmiraJ (Amiral), cable (kablo), shallop (sloop/Salopa büyük sandal), barque (fahlisiye sandalı), ve Hint Okyanusunun denizcilik dilindeki adı olan Mansoan (Muson) gösterilebilir.

    Pusula ile ilgili olarak yukanda, onu kılavuz İbn

  • Macid ile ilişkilendiren bir açıklama geçti. Bu şahıs, kendi eserinde pusulanın mucidi olarak Kral David'i zikretmektedir. Fakat bu ifade, Muhammedilerin Hıristiyanlardan önce pusula ile tanıştıklanru kanıtlamaz. Çiniiierin bu aleti bildikleri ve kullanımının ikin-ci yüzyılında bunu bcı.tıya aktardıklannı söylemek doğrudur. Ancak Müslüman gemi kaptanlarının pu-sulayı bildiklerine dair ilk kanıt, 1282'deki bir yazar-da bulunmaktadır ve yaklaşık aynı dönemde İtalya ve Fransa'da da pusula bilgisine rastlanmaktadır . Pusu-la ile ilgili terminolojideki Dogu kökenli, ancak Arap-ça olmayan bazı terimler, Avrupa'nın manyetik ibre-nin özellikleri ile ilgili bilgiyi do~udan almış olduğunu muhtemel kılar. Ancak bu durum, Muhammedilerin Hıristiyarılann öncülü oldu~u göstermez. Birçok açıdan onların başarısız haritacılığı, gernilerinin ol-dukça dar bir kıyı şeridinde denizcilik yaptıkları sanısı uyandınr. Bu yüzden Muhammediler, Hıristiyan Avrupa'dan daha önce pusula ile tanışmış olsalar da, yine de onlann bununla tanışmalan 1200'den'geriye gitmez ve bu bağlamda bundan hemen sonra Müslümanlarca tanındığını, onlardan da Hıristiyan denizcilere geçtiğini düşünmek daha doğru olur.

    13. yüzyılda ilk deniz haritalannın ortaya çıkmaya başlamasıyla ilgili sorun da pusula sorununa· ben-zer. Bilinen en eski portulan, muhtemelen Cenevizli-ler tarafından yapıldı. Portulanlar adalarm ve kıyılann pozisyonunu erken dönem haritalanndan daha doğru verir. Bu haritaların yapımı da pusulanın kul-lanılmasıyla olanaklıydı. Portulanlar aynı zamanda kıyı hatlannın çok ince detaylannı da verir ve bu de-taylar daha önce hiç çalışılmamış olmalıdır. Şu anda biz, İslami denizcilerin -yukanda açıklanan coğrafi tezlerde yansımasını bulan- deneyimlerinin en eski portulanlann, modem halitacılığın ilk örneklerinin bir kompozisyonunu vermiş olabileceğini hatırlamak için, İdrisi'nin, onun ceddi İbn Havkal'ın ve Bekıi'nin çalışmalannda, Afrika'nın dogu kıyılannı doğru tasvir ettiklerini hatıriama ihtiyacı hissediyoruz.

    Mezopotamya'daki büj,ıük su kanallan vasıtasıyla İrarı Körfezi, İslam imparatorlu~un merkezi Bağdat'a bağlandı. Bu bağlantı, Hint Okyanusunu dünya ticaretinin unsurlanndan biri haline getirdi. Ba~dat'ın büyük tüccartari bu yolla, Çin'in ipeklerini, Hindistan'ın baharat ve kokulanru, değişik odun tür-lerini, Hindistan cevizini ve Kala'nın kalayını temin ettiler. Bütün bu malzemeler, İslam ülkelerinden Av-rupa'ya bir yol bağlantısı oluşturdu, ve böylece bu ül-kelerle do~dan bir karayolu bağlantısı da kurula-madı. Bu deniz ticaretinin bir bölümü İran körfezine girmedi~ ancak mallar, Aden ve Kızıldeniz limanla-nndan Cidde'ye ve Kulzum'a (Süveyş. yakınındaki antik Clysma); Haçlı dönemlerinde de Cidde'nin kar-şısındaki, hac kervanlarının u~radığı antik bir liman olan Aıdhab'a ulaştırıldı. Bınalardan İslam dün-

    CQÖRAFYA VE TİCARET

    yasının bab kesimi desteklendi. Aynı yol vasıtasıyla, Aden'in karşısındaki Etyopya Umanma Zeyla'dar'l · gemilerle taşınan fildişi gibi Afrika ürünleri getirildi.

    İslam'ın denizcilik güzergahından daha simgesel olan ise "çöl gemisi" ile yapılan karayolu ticaretiydi. Muhammedilerin ortaya çıkışından çok önce ticaret kervanlan Afrika ve Asya steplerini geçmelerine karşın, kervan ticaretini İslam 'la bağdaştırmaya alıştık. Son yıllarda dahi Müslüman irısanlar, çölde hareket kabiliyeti açısından, Batı toplumunun ·önünd~dirler. Son dönemlerde Suriye, Arabistan ve Irak çölleri ile Sahra'da, Orta Asya'da birkaç demir-yolu ile motorlu araç trafiği başladı. Yine son zaman-larda kurulan hava yolu hizmetleri, çok eskilerin deve izlerini sürmeye başladı. İslam imparatorluğunun geliştiği yilzyıllar içerisinde kervan yolculuğu, özellikle Hac içirı Mekke'ye gelenler olmak üzere, farklı İslam ülkeleri arasındaki ticaret ve seyahatte ortak bir anlam taşıyordu. Aynı zamanda imparator-luğun dışındaki bölgelerde de değişik karayolu gü-zergahlan bulunmaktaydı. İlk etapta Çin'e ve Hindis-tan'a·, ikinci olarak güneye ve Rusya'nın içlerine, üçüncü olarak da Afrika'ya ticaret yollan bulunmak-taydı. Çin'e deniz yoluyla da ulaşılabilmekteydi. Bu sebeple kervan ticareti diğer yönlerde olduğu kadar bu yönde önemli değildi. Üstelik Hindistan'a giden karayolu, Afgan dağlanndaki zçırlu geçitlerden dola- . yı büyük bir engel teşkil ediyordu. Çin ile ticaret için Türklerin bulunduğu bölgeleri geçmek gerekiyordu. Üstelik başlıca Çirı ürünü olan ipek, erken dönem-lerde İran'da da üretilmekteydi. Samani imparatorlu-ğunun çöküşünden sonra XI. yüzyılda politik koşullar, Çin ile karayolu ticaretini daha önemsiz bir hale getirmişti. Asya ticaret yollarının XITI. yüzyılda tekrar canlanması İslam'ın değil, Mo~olların bir eseriydi.

    İslami ticaretin etkisinin kuzey yönündeki gelişmesi ile ilgili olarak sadece yazılı kaynaklara başvurmak durumunda değiliz; aynı zamanda Rusya, Fınlandiya, İsveç ve Norveç'te ortaya çıkanlan çok miktardaki Muhammedi sikkelere de mGracaat edilebilir. Burada aynca İngiltere ile İzlanda'da bulu-nanlan zikretmeye gerek yoktur. Rusya'nın orta ke-simlerinden Kazan bölgesinde bu sikkelerden çok miktarda bulundu; fakat bunlar Baltık bölgesinde bulunan Arap sıkketerinden sayıca çok fazladır:. İskandinavya'da başlıca buluntular, İsveç'in güney-batı, Norveç'in güney kesimindendir. Bu sikkeler, Vll. yüzyılın başından XI. yüzyılın sonuna kadar olan döneme aittir. Müslüman tüccarlann, kendi başlarına bu bölgelerin kuzey uçlanna kadar ulaşmaları muhtemel degildir. Arapça kaynaklardan anlaşıldıgı kadarıyla, Volga nehrinin orta kesirnlerindeki Volga Bulgarlannın memleketi, onlann elçilik ve ticaret işlemleri için son noktaydı. İslam düşüncesi de daha erken dönemlerden itibaren bu bölgelerde etkili

    685

    .... . -~- :..-;;·

  • }. H. KRAMERS'·.

    oldu. Genellikle ticaret ıçın izlenen yol, Transoxanya'dan Oxus'un6 başındaki Harezm böl-gesine kadar ulaşb. Volga'nın başından yukanya doğru olan yol daha aZ kullanılmaktaydı. Bununla birlikte gerçek şu ki; çok geniş bir alanda bulunan sikkeler, kültürel etkinin bir belirtisidir ve Muhammedilerio kuzey-batıda yaşayan insanlardan, Bulgaristan pazanndan ço~ sayıda şey aldıkl~rını gösterir. Bunlar arasmda Jskandinav Ruslan. çok önemliydi. Başta Makdisi olmak üzere Islam coğrafya kaynaklanndan Müslüman tüc~lann bu yolla elde ettikleri şeylerin neler olduğunu öğrenme imkanı buluyoruz. Kürk, beyaz kürk, Kakım kürkü, fok derisi kunduz derisi, benekli tavşan ve keçi derisi gibi deri' türlerinin yanı sıra balmumu, oklar, huş ağacı kabuğu, tümüyle deri başlıklar, balık tutkalı, balık dişi, hintyağı, am~er, tabaklanmış at derisi, bal, fındık, şahin, kılıç, zırh, akça ağacı odunu, köleler ve küçük ve büyükbaş !ıayvanlar. Köl~lerin çoğu Slav- · lardandı. Onların isimleri, özellikle Islam ülkelerinde ve . medenileşen dünyada oynadıkl.arı ~ole tanıklık . eder. Kölelerin getirildiği bir başka yol, lspanya'ydı. · Köleler buradan Mısır ve Magrib'e getirildiler. Bu son grup, haremler için tahsis edilen haremağ~anydılar. Değişik ülkelerden getirilen kölelerin, Islami kültürün Avrupa'da yayılmasına sağladıklan katkının az olmadığı bilinmektedir. Geniş kapsamlı belirtileri Almanya 'da da göriilen Müsl~an-Bulgar tio;ıretinin dışında, Hazariann başşehri Itil'in {veya Etil/ldil) yer aldığı Volga'nın ağzı ve Hazar denizine kadar Hazar İmparatorluğu ile de ticari ilişkiler bulunmaktaydı. Bu alışveriş, ticaret açısından daha az önemliydi. İslam ile Bizans İrnparatorluklan a~sında tampon devlet konumunu üstlenen Hazar Imparatorluğu, Hıristiyan ülkelerine girme imkanı bulan Doğu ve İslam ürünlerinin ticari akışını geliştirdi.

    Afrika kara ticareti doğu ve bab olmak üzere ikiye bölündü. Her iki tarafta da temel ihracat mad-desi albndı. İslam bölgesinin ötesinde, Asvan'ın doğusundaki Buja'da, antik Mısır'dan bu tarafa albn madenieriyle bölgenin büyük bir ticaret merkezi olan Allaqi bulunmaktadır. Batı Afrika'da işlek ticaret, başşehri · muhteme!en Nijer olan Gana'da sürdü. Tunus, Cezayir ve Fas'tan Müslüman -tüccarlar, birkaç ay süren yolculuklarla güneye gittiler; ve genellikle kuzey Gana'ya varmak için, 14 günlük bir yolculuğu gerektiren Awdaghost'un içerisinden geÇmek durumunda kaldılar. Bu b~lgelerdeki ticaretin önemine delil olarak coğrafyacı lbn Havkal {975 ·civan) Awdaghost'ta kırk iki bin dinarlık ve Fas'ın güneyindeki Sicilmata'daki bir. tüccara gön-derilen bir "borç senedi" {Ar.=Şekk/ lng.=Cheque; bu kelimeden modem uçek" kelimesi türetilmiştir.) gördüğünü belirbnektedir. Mısır'la Bab arasınd~

    6 Amuderya bölgesi. ç.n.

    686

    ~::··--·--

    doğrudan yol bağlaobiarı bulunduğu için Bir önceki yüzyılda ticaret hacminin daha yüksek olduğu da söylenmektedir; ve bu yol bağlantısı Mısır'a olan güvensizliği ortadan kaldırmıştı.

    Daha sonraki yüzyıllarda da Afrika, Muharnmedi teşebbüsün ve dini yayma çabalannın rakipsiz sergilendiği bir alan olarak kaldı. XIII. yüzyılda yazar İbn Said, İbn Falıma'nın gezileri v.;ısıtasıyla Atiantik kıyılannı, Nil'le aynı fluvyal sisteme sahip Nijer'le bağlantısı olduğu düşünülen Senegal'e ve zenciterin yaşadığı yer olan Çad gölüne'kadar gösterir. Diğer yandan Muhammediler, Nil'in kaynaklannı asla ta-nıyamadılar; bu noktada hep Batlamyus'un bir tek-rarını yapblar. Rönesarıs dönemi Avrupası, Karanlık kıtanın iç bölgeleri ile ilgili olarak Muhamm~di kay-naklarda olanın dışında bir şey bilmiyordu; Afri-ka'nın tanımlanması için Hıristiyanlaştınlmış Müslü-man Afrikalılar 1526 'larda ve uzun müddet tek bilgi kaynağıydı. XVII. yüzyılın ortalannda idrisi'ye atfedi-len değer bunu ortaya koymaktadır. islam dünyası ile Hıristiyan Avrupa arasındaki ticaret, az önce an-latılan büyük ticari gelişmeyle birlikte, ilk etapta kes-kin bir zıtlık gösterdi. İyi kötü doğrudan bir ticari ilişki bulunmamaktaydı. Bu dönemde yalnızca Yı:ıhudiler ticaretle uğraşan insaniardı ve medeniyelin bu. iki diliminde de ticaret yapanlar sadece onlardı. lbn Hurdazbih, bunu, Yahudilerin güney Fransa'dan denizi geçerek Mısır'a varmalarına, Süveyş Kanalını geçerek,. gemiyle Hindistan'a ulaşmal~nna, diğerlerininse Ceuta'dan Mısır'a, Suriye'den lndus'a kara-yolu ile gitmelerine bağlar. Yah.udiler İstanbul'u da ziyaret etmişlerdir. Bu dönemde Islami ülkeler, Avru-pa' dan, konumlarını yukanda izah ettiğimiz köleler, Bizans İmparatorluğundan ipek, kürk, Rusya'dan da silah sabrı aldılar. Aynı tüccarlar Avrupa'ya misk,

    · sarısabır, kafur, tarçın getirdiler. Doğu ülkelerinin Avrupa'ya girebildiği diğer yol ise Bizans ve Hazar bölgeleri arasındaki Hazar imparatorluğu ve Orta Avrupa ile canlı ticareti sürdüren yan-barbar insan-laoyla Rusya idi. Bizans sınınndaki Trabzon şehri, Yunan ticaretinde önemli bir alışveriş merkeziydi. Burada çok sayıda Müslüman tacir yaşamakta ve Bizans hükümeti gümrük toplama yoluyla çok mik-tarda kazanç sağlamaktaydı. Doğrudan ticaret, bir miktar da İspanya sınınnda vardı.

    Bu ifadelerden, Müslüman ve Hıristiyan dünyalar arasında karşılıklı bir izolasyonun bulunduğu anlaşılabilir. VIII. yüzyıldan bu ~fa Müslüman gez-gin ve taeirierin Istanbul'da ve !talyan kasabalannda bulundukları, ancak bu .ilişkilerin, Haçlı döneminde bir müddet kesintiye uğradıktan sonra 1 1. yüZyılda gelişmeye başlayan karşılıklı ~cari münasebetlerin başlangıcı olduğu bir gerçektir. Ilk dönemlerin engel-leri aşıldıktan sonra ticaret, kültürel değerleri, kral-lannın{Sicilya kralı Roger gibi) yardımıyla Müslüman-.

  • lardan faydalarımanın yollannı araşbran Avrupa insanına taşıyan en güçlü faktörlerden biri oldu.

    Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında yakıry işbirliği sağlayan ticari ilişkilerin çeşitli yqllan -ortak kablım ve ticari muamele gibi- burada detaylı olarak ele alınamaz. Müslüman dünyanın beş yüz yıllik bir dönemde elde ettiği materyal zenginliği Avrupa'ya aktanldı. Bu zenginlikler sadece İslam'ın teşebbüs ruhunu çok uzaklardan alıp getiren Çin, Afrika ve Hindistan ürünlerinden ibaret değildi; Muhammedi-lerin kendi ülkelerindeki doğal ve endüstriyel ürünler de bulunmaktaydı. Muhammedi ülkelerdeki endüstri-yel üretim birkaç yoldan gelişti. Başlangıçta sanayi, tümüyle hükümdarların kontrolünde sermaye yok-sunu ve sanat erbabı ile loncalaı:m organizasyonun-da bir karakter taşıyordu. Endüstriyel gelişimin mad-di yapısı, Müslümanlar Avrupa ile rekabet etmek du-rumunda kaldıklan zaman büyük bir dezavantaj oluşturdu; ancak Müslümanların üstiliı olduğu dönemde ürünleriri sanatsal değerini çok yüksek bir seviyeye eriştiren endüstriyel bir gelişmenin olması olanaklıydı. İlk dönemler, isimlerinin bir çoğu hala kullanımda olan tekstil endüstrisi ürünlerinin ve tekstil malze-mesinin Arap ülkelerinden sabn alındığıru göster-mektedir. Bunlar, Muslın (Musul'dan), Damask (Damascus/Şam'dan), Baldachı (köken olarak Bağdat'ta üretilen malzeme) ve gauze (tül), cotton (pamuk), satin (saten) gibi Arapça ve Farsça orijinli adlar taşıyan diğer yün dokuma ürünlerdir. Doğunun halı, kilim türü şeyleri ihraç etmesinin geçmişi de yine Ortaçağiara kadar gider. Ortaçağ Alman impa-ratorlarının .kaftanlannın Arapça yazıtlar taşıdığını belirtmek şaşırbcı gelebilir. Bunlar muhtemelen İslam sanalı ve endüstrisinin, Hıristiyanlar tarafından geri alınıncaya kadar varlığını sürdürdüğü Sicilya'ya sipariş edilmekte ve orada üretilmekteydi. Muham-medi ülkelerden aldıklan orijinal isimleri muhafaza

    . eden tabü ürünler, portakal, limon ve kayısı gibi meyvelerle, ıspanak ve enginar gibi sebzeh~r. aYrıca safran ve önemini hala koruyan anilindi. Yine d~ değerli taşların (Lapis Lazuli/Lacivert taş) ve müzik aletlerinin (Lute/gitar gibi bir çeşit telli saz), isimleri, bu terimierin ödünç alınmasının, doğrudan ticari iliş- · kilere bağlanb kuracak şekilde geriye gittiğini göster-mez. Aynı şey kağıt gibi son derece önemli bir mad-denin üretiminin, Avrupalılarca Müslümanlardan öğrenildiği şektipdeki düştfnce için de geçerlidir.

    Sonuç olarak bizim ticari kelime hazinemiz, Müslüman ticaretinin ve ticaret geleneğinin Hıristiyan ülkelerin ticari gelişimi üzerinde derin bir etki oluşturduğu bir dönemin bulunduğunu ortaya koyacak bir takım deliller barındırmaktadır. Örneğin

    COGRAFYA VE TİCARET

    "sterling" kelimesi Eski Yunan "stater" kelimesinden gelmektedir; ancak İngiliz diline Ortaçağ Araplan vasıtasıyla ulaşmıştır. "Trafik" kelimesi, muhtemelen dağılım, ayırma manasma gelen Arapça "tefriq" kelimesinden gelmektedir. Bunun gibi çok meşhur "tariff (fiyat listesi)" Arapça bildirme, tanıtma anlamına gelen "ta'rif" kelimesinden gelmektedir. Aynı köken, risk, tare (Dara), calıbre (kalibre) ve günlük yaşanbmızda kullandığımız, Arapça hikaye anlamina gelen magazıne (Makhazın/Megazin/ Fransızcada "magasın" dükkan için yaygın kullanılan bir kelimedir.) kelimeleri için de geçerlidir. "Çek" kelimesini daha önce belirtmiştik. Almanca kelime-ler de (Wechsel, wıssel) de aynı şekilde Arapça'dır. Bunun bir örneği de "ava!" kelimesidir. Mübadele senedi anlayışına paralel olarak "anonim şirket" düşüncesi, Müslüman ve Hıristiyan taeirierin ortak-lığı ile ortaya çıkmışbr. Muhammedi ticaret hukuku, sadece Kur'an'dan ve kudsi gelenekten esinlenen ve teorik fıkhı esas almakla kalmıyor, aynı zamanda pratik olarak gelişen ticari sistem görgülerinden de hareket ediyordu; yukarıda zikredilenler buna delil teşkil etmektedir. Bu ticaret türlerinden birisi, Arapça'dan Bab dillerine geçen "mohatra" kelime-siyle isimlendirilen sahte anlaşmadır.

    Çok geniş bir alanda kullanılan "doune" kelime-si, Akdeniz'in farklı limanlarında gelişen, düzenli ti-cari alışverişin bulunduğu zamanın bir hatırlabcısıdır. İyi bilinmektedir ki; bu alışveriş, Bab toplumlannın ticari organizasyonlannda büyük oranda ters etki uyandırmışbr. Muhammedi hükümdarlar ve doğu limanlarındaki temsil kurumlan üzerine bilimsel bir çalışma, günl!müz uluslararası ticaretine yön verecek kanuniann gelişiminde önemli bir aşama olacakbr.

    Yukarıdaki · incelemede görüldüğü üzere Avrupa'nın coğrafi ve ticari alanda İslam dünyasından elde ettiği kültürel kazanç, yalnızca tek bir unsurun ürünü değil, aynı zamanda XI. yüzyılın başından itibaren, XIII. yüzy~daki Moğol döneminde de canlılığını koruyan farklı ilişkiler temeline dayanmaktadır. Aynı şekilde, gelişmeler ile beraber, Türkiye, İran ve Hindistan'daki Muhammedi insanlar ve Doğu İndies (Hindistan-Pakistan-Bangladeş) gibi ülkelerde gelişimi si.iren . İslam medeniyet!, Avrupa ülkelerinde bilinmesi ve uygulanması gereken pek çok İslami bakış ve gelenek oluşturmaktadır. Fakat İslam'ın, başarının zirvesinde olduğu ve Hıristiyan Avrupa'nın da görünüşe göre umutsuzca, yerinden ~dayamama noktasına geldiği X. yüzyıl gibi, Hıristiyan AVnıpa üzerinde açıkça muazzam bir üstünlük sağladığı başka bir devir yoktur.

    687

    ·.

    . ----:- ---;;-

    Button217: Button218: Button219: Button220: Button221: Button222: Button223: Button224: Button225: Button226: Button227: