Upload
rkrenklikalem-medyagrubu
View
266
Download
12
Embed Size (px)
DESCRIPTION
izmir çevre ve şehircilik dergisi
Citation preview
1
64
28
76
51
Yıl:1 Sayı: 2 - Kasım - Aralık 2011
İmtiyaz Sahibi
Mehmet GÖKARSLAN / İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdür Vekili
Genel Yayın Yönetmeni
Erkan YAŞACAN / Şehir plancısı
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Zühre ÇAM / Dr. Şehir plancısı
Dergimizde yayımlanan yazı ve fotoğraflardan yayıncının izni alınmadan, kaynak belirtilmeden tam veya özet alıntı yapılamaz.
RK Renkli Kalem Medya Yapım Turizm Reklam Paz. Ltd. Şti.Tel: +90 232 463 75 40 Faks: +90 232 421 92 24 www.renklikalem.com.tr [email protected]
Ajans BaşkanıÖzer KESTANE
Yayın KoordinatörüSibel HEKİMOĞLU
MuhabirSüleyman DUMANCeyda ADARDerya ŞAHİN Grafik TasarımYeşim AYANRahşan AKSOY
REKLAM Reklam Direktörü Güliz İLGEN
Reklam Koordinatörü Dilem G. ŞANLI
Müşteri Temsilcileri İrfan IŞIKHakan KÜL Rasim MUTLU
Muhasebe / FinansDila Emral AYDIN
Baskı Yeri: Lamineks Matbaacılık Dijital Baskı İşl. San ve Tic.Ltd.ŞtiBaskı Tarihi:
2
12 Yangın Yönetmeliği
14 İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı (İDEP)
16 Kırsal alanda mimari envanteri
20 Doğanın tarihle buluşma adresi FOÇA
24 Türkiye rüzgar enerjisi yatırımları için hızla büyüyen bir ekonomi’’
28 İzmirlilerin buluşma noktası KONAK
42 Kilitli kapılar arkasında kalmamak için direniyor
46 Kentsel Akupunktur
51 Modern İzmir’in ortasında bir açık hava müzesi: Bayraklı
58 Sürdürülebilir Çevre ve Atıklar
64 Sanatta ve mimaride bir ifade şekli: Mozaik
76 Bir doğa mucizesi: Zeytin
64 İzmir’deki hanların en görkemlisi: Kızlarağası
64 Denizin ve balığın başkenti: İzmir
64
24
içindekiler
3
4
Bugünün dünyasında daha çev-reci, sağlıklı ve güvenli yaşam alanları, her vatandaşın temel hakkıdır. Bir kenti daha yaşana-bilir kılmak için harcanacak her çaba, son derece önemlidir. Bu anlamda sorunlara doğru çözüm önerileri getirilmeli, gerekli ön-lemler işbirliği içinde alınmalıdır.
Sağlıklı bir kent, içinde yaşayan-lara teknik alt yapıdan sosyal hiz-metlere, estetik ve kültürel değer-lerden ekonomik hayata kadar yaşamın her alanında kolaylık ve olanakların sağlandığı yerdir. Bu-nun için de planlı kentleşme son derece önemlidir.
Bu bağlamda İzmirimizi daha ya-şanabilir hale getirmek amacıyla bütün kurumlar işbirliği içinde çalışmalarını sürdürmektedir. İzmir’de halkımızın da desteği-ni alarak, şehir yenileme projesi ile ekonomik ömrünü dolduran, depreme dayanıksız, fiziki koşul-ları uygun olmayan yapılardan şehrimizi arındırarak, modern kentleşmeye doğru adımlar atıl-maktadır.
Bu adımlarda, yönetim mekaniz-malarının çabalarının yanında vatandaşlarımızın da yaşadıkları kente karşı aidiyet duyguları taşı-maları, sahip çıkmaları ve şehrin
sağlıklılaştırılmasına, imarına, yö-netimine katılımları çok önemlidir.
Bugün İzmir, bir dünya orga-nizasyonuna hazırlanmaktadır. 2020 EXPO adaylığında ‘’Daha İyi Bir Dünya İçin Yeni Yollar-Herkes İçin Sağlık’’ temasını be-lirleyen İzmir’in bu dünya fuarına ev sahipliği yapması, kentimizi insanlığın vitrinine çıkaracak, bü-yük kazanımlar sağlayacaktır.
Kentimizin kazanması, vatandaş-larımızın, ülkemizin kazanması demektir. Unutulmamalıdır ki, kentler içinde yaşayanlara sun-duğu imkânların yanında toplum-sal gelişimin de önemli bir ayna-sıdır.
Valiliğimizin imtiyazında iki ayda bir yayınlanmakta olan İzmir Çevre ve Şehircilik Dergimiz de, kentimize yönelik değerlerin orta-ya konulmasının yanında sorun-ların çözüm önerilerine katkıları ile önemli yer tutmaktadır. Yayın hayatında ikinci sayısını elinizde tuttuğunuz dergimizin yaşama-sında emeği geçen başta Sayın Valimiz Cahit Kıraç olmak üzere bütün kişi ve kurumlara teşekkür ediyorum.
Haluk Tunçsuİzmir Vali Yardımcısı
Modern kentleşmeye doğru
5
8 Kasım Dünya Şehircilik Günü kapsamında Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi tarafından organi-ze edilen olan 7. Türkiye Şehircilik Kongresi, 14-15-16 Kasım 2011 ta-rihlerinde İstanbul Yıldız Teknik Üni-versitesinin ev sahipliğinde yapıldı. Kolokyumun ana teması, ‘’Herkes İçin Kent Herkes İçin Planlama: Akıllıca, Adaletle, Yeniden’’ ola-rak belirlendi. Bu temanın objektif bir bakış açısıyla tartışıldığı ortamı oluşturmayı hedefleyen kongrede, başta şehir plancıları olmak üzere, kentsel sorunlar üzerine düşünen uzmanlar bildiriler sundu.
Planlamaya konu olan kentsel geliş-meler, çok farklı konuların eleştirel bir biçimde ele alınmasının da yo-lunu açmaktadır. Kentsel ayrışma ve dışlanmanın yeni biçimleri “kent hakkı” bağlamında ve etik düzlem-de tartışılırken; kadınlar, engelliler, yaşlılar, çocuklar gibi daha savun-masız kesimlerin kentlerde karşı-
laştıkları zorluklar gündeme taşın-makta, kentlerde yaşayan bütün kesimlerin söz hakkının olabildiği, katılımcı bir planlama modeli arayışı sürmektedir. Bunun yanında, bilimin ve akılcı öngörülerin yerini giderek bürokrasinin ve siyasi aktörlerin baskın geldiği bir yapıya bırakma-sı, kamusal alan ve hizmetlerin adil olmayan dağılımını ve kullanım ay-
rıcalıklarını doğurmakta, planlama ve kent düzleminde “adalet” arayışı gündeme gelmektedir.
Günümüz teknolojisi ve güncel üre-tim-uygulama tekniklerinin sağladı-ğı kolaylıklar, dünyadaki sürdürüle-bilir yaşam dengelerinin bozulduğu kentlerde “akıllı” plan ve projelerin kar amaçlı yatırımlardan daha önce-likli olduğunu ortaya koymaktadır. Geçmişte çözülemeyen ve bugün üzerine yeni sorun başlıklarının ek-lendiği şehir planlama meslek ala-nına dair yeni yaklaşımlar ve çözüm önerilerini “yeniden” düşünmek gerekmektedir. Bu nedenlerle Şe-hir Plancıları Odasınca 7. Şehircilik Kongresinin başlığı “Herkes İçin Kent, Herkes İçin Planlama: Akıllıca, Adaletle, Yeniden” olarak belirlen-miş ve birlikte planlamanın koşulla-rının nasıl oluşturulacağı, planlama paradigmasındaki dönüşümün pra-tikte nasıl gerçekleşeceği konuları-nın tartışılması amaçlanmıştır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, amba-
laj atıklarının kaynağında ayrı toplan-
ması ve geri dönüşümü konularını
düzenleyen ‘Ambalaj Atıklarının Kont-
rolü Yönetmeliği’ni yeniledi.
Yeni yönetmelikte, üreticilerin amba-
laj atıklarını bağlı bulundukları beledi-
yenin ambalaj atıkları yönetim planı-
na uygun olarak, diğer atıklardan ayrı
biriktirmek ve belediyenin toplama
sistemine bedelsiz verme yükümlü-
lüğü, önceki yönetmelikteki gibi şe-
killendi. Geçici faaliyet belgeli veya
çevre lisanslı tesislerin, kişi veya ku-
ruluşlar tarafından bu yönetmelikte
tanımlanan sistem dışında toplanmış
olan ambalaj atıklarının ise tesislere
alınması yasaklandı. Ambalaj ve am-
balaj atıklarına ait yıllık istatistik veri-
lerin yayınlanmasını getiren yönetme-
liğe göre, İl Çevre ve Şehircilik
Müdürlükleri, ambalaj atığı aktarma
merkezlerini kayıt altına alacak ve
denetleyecek. Ayrıca il ve ilçe beledi-
yelerine plan hazırlama yükümlülük-
lerinin yanı sıra belde belediyelerine
ambalaj atığı yönetim planı hazırlama
yükümlülüğü de getirilmiş oldu.
8 Kasım Dünya Şehircilik Günü
Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği yenilendi
6
Hükümet, Van’da meydana gelen
7,2 büyüklüğündeki depremde, iki
bin konut ile resmî ve ticari binanın
yıkılmasıyla yeniden gündeme gelen
yapılaşma sorunuyla ilgili hükümet,
çalışmalara hız verdi.
Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın
açıkladığı programla Türkiye’nin ye-
niden inşası planlanıyor. Oluşturu-
lacak projeler ile yaklaşık 2 milyon
gecekondunun yıkılması ve bu ge-
cekondularda yaşayan en az 8 mil-
yon vatandaşın da sağlıklı konutlara
taşınması öngörülüyor. Yaklaşık ma-
liyetinin 60 milyar dolar olacağı tah-
min edilen kentsel dönüşüm projele-
ri ile 9 şiddetinde depreme dayanıklı
konutlar yapılması hedefleniyor.
Hükümetin kentsel dönüşüm proje-
leri için tam yetki verdiği Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı, Ağustos ayında
81 ilin valiliğine bir yazı göndererek,
gecekondu bölgelerinin ve gece-
kondu sayılarının, kentsel dönüşüm
alanlarının bildirilmesini istedi.
Dönüşüm projelerinde deprem riski
yüksek olan illerdeki projeler önce-
likli olarak hayata geçirilecek. Ge-
cekondu sahiplerine, yeni yapılan
konutlardan verilecek. Projeler ta-
mamlanıncaya kadar da, kira bedel-
leri ödenecek.
Türkiye’de halen bulunduğu tahmin
edilen yaklaşık 2 milyon gecekondu-
nun yıkılmasının, buralarda yaşayan
en az 8 milyon vatandaşın sağlıklı
konutlara taşınmasının öngörüldüğü
projelerin maliyetinin 60 milyar dolar
olacağı tahmin ediliyor. Kamu bina-
larının yeniden gözden geçirileceği
projelerin 2023 yılına kadar tamam-
lanması öngörülüyor.
2 milyon kaçak yapıya dönüşümÇevre ve Şehircilik Bakanlığının yetkili olacağı program kapsamında 2 milyon gecekondunun yıkılması ve en az 8 milyon vatandaşın sağlıklı konutlara taşınması öngörülüyor.
5 milyar dolarlık yatırımTurcas’ın Azeri ortağı Socar ile bir-
likte sahip olduğu Pektim’in Aliağa
tesislerinde Star Rafinerisi’nin te-
meli, Başbakan Tayyip Erdoğan ile
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham
Aliyev’in katıldığı törenle atıldı. Azer-
baycan geleneklerine göre yapılan
temel atma töreninde, devlet büyük-
lerinin gelecek kuşaklar için yazdığı
mektuplar temele konuldu.
Pektim Petrokimya Holding AŞ’den
yapılan açıklamaya göre, yıllık 10
milyon ton petrol işleme kapasitesi-
ne sahip olacak Socar&Turcas Ege
Rafinerisi (Star), yaklaşık 5 milyar
dolar yatırım bedeli ile Türkiye’nin
tek noktaya yapılacak en büyük özel
sektör yatırımı olacak. Tek bir pet-
rol türüne bağımlı kalmadan; Ural,
Azeri, İran ve Kerkük petrollerini iş-
leyebilecek esnek üretim prosesleri-
ne sahip olacak Star Rafinerisi’nde
üretilecek yıllık 1 milyon 660 bin ton
Nafta, Petkim’in temel hammaddesi
olarak kullanılacak.
Nafta’nın yanında; 5 milyon 950 bin
ton ultra düşük kükürtlü motorin, 500
bin ton jet yakıtı, 500 bin ton Refor-
mat, 630 bin ton petrokok, 240 bin
ton otogaz, 415 bin ton karışık ksi-
len, 75 bin ton Olefinik LPG, 145 bin
ton kükürt üretimi yapılacak.
7
930 yaşındaki doğa anıtıİnsanoğluna doğanın heybetini kanıtlarcasına yüzyıllardır ayakta durur Kunduracı Çınarı. Gövdesine asılmış ‘’Tabiat Anıtı’’ tabelasını gururla taşırken, Buca Kaynaklar’da tarihe tanıklığıyla ziyaretçilerini selamlar.
Hazırlayan: Şükran NURLU - Çevre Mühendisi
Bir köye yolunuz düştü-
ğünde meydanını, köy-
lünün toplanıp da ahşap
sandalyelerinde ince belli bar-
daklarda çayı yudumladığı köy
kahvesini bulmanız zor değildir.
Çünkü o ulu ağacın olduğu yer-
dedir, o çınarın altında.
Çınar, büyük çayırlık ve mesire
yerlerinde, köy meydanlarında
gölge ağacı olarak dikilir. Yap-
rakları tozdan ve gazlardan fazla
etkilenmez. Büyük endüstri şe-
hirlerinin caddelerinde, park ve
bahçelerinde boy göstermeye
başlaması da bu özelliğinden-
dir. Doğrudan güneş ya da hafif
gölge sever. Toprak isteği bakı-
mından çok seçici değildir.
Genç yaşlarından itibaren hızlı
bir büyüme yapar. Kütük sürgü-
nü verme özelliği vardır. Ömrü
ise bilindiği gibi çok uzundur.
Yaşlı çınarlar zamanla içleri çü-
rüyüp boşalsa bile yaşamlarını
sürdürürler.
İşte buna en güzel örneklerden bi-
risi İzmir’in Buca İlçesi Kaynaklar
Köyü’ndeki Kunduracı Çınarı’dır.
İnsanoğluna doğanın heybetini
kanıtlarcasına 930 yıldır ayakta
durur. Gövdesine asılmış ‘’Tabiat
Anıtı’’ tabelasını gururla taşırken,
tarihe tanıklığıyla selamlar ziya-
retçilerini. Boşalan gövdesinde
yıllarca faaliyet gösteren kundu-
ra dükkânının, ona bu adı verdiği
söylenir. Bir başka rivayete göre
ise kunduracı örsüne benzetil-
diğinden adı Kunduracı Çınarı
olmuştur.Köy tüzel kişiliğine aittir
Kunduracı Çınarı. Boyu 30, göv-
de genişliği ise 4 metreyi bulur.
29 Nisan 1994 tarihinde anıt ağaç
olarak tescil edilmiş ve 1500 m2
alanda korumaya alınmıştır.
Sizi, ilimizdeki bu eşsiz değeri
ziyarete çağırıyoruz. Dikeceğiniz
bir fidan belki bir gün Kunduracı
gibi heybetli bir tabiat anıtına dö-
nüşür diyoruz ve yazımızı Tevfik
Fikret’in şiiriyle noktalıyoruz.
ÇINARHani bir gün seninle Topkapı’dan
Geliyorduk; yol üstü bir meydan
Bir çınar gördük; Enli, boylu, vakur
Bir ağaç; hiç eğilmemiş, mağrur
Koca bir gövde, belki altı asır
Belki ondan da fazla dalgın, ağır
Kaygısız bir ömür sürüp gelmiş;
Öyle serpilmiş, öyle yükselmiş.
8
9
Turkeybuild İzmir
Uluslararası Yapı FuarıEge ve Akdeniz’in en büyük yapı fuarına ev sahipliği yapan İzmir, sergileme alanı açısından İstanbul’dan sonra ikinci büyüklükte sektör buluşmasını gerçekleştirdi.
10
Bu yıl 17’incisi düzenlenen
Uluslararası Yapı Fuarı/
Turkeybuild İzmir, 19.500
m2 ye varan yerleşim yeri ile Ege
ve Akdeniz’in en büyük yapı fuarı-
na ev sahipliği yaptı. Bu özelliği ile
İstanbul’dan sonra sergileme alanı
bakımından ikinci büyük sektör bu-
luşmasının gerçekleştirildiği fuar,
13-16 Ekim 2011 tarihlerinde orga-
nize edildi. İzmir Uluslararası Fuar
Alanı’nda düzenlenen 17 yılın en bü-
yük yapı buluşmasına, sektörün önde
gelen temsilcileri yoğun ilgi gösterdi.
Yapı- Endüstri Merkezi tarafından 34
yılı aşkın süredir düzenlenen yapı
malzemeleri fuarları, geçmişten gü-
nümüze yapı malzemeleri sektörüne
büyük katkı sağlıyor. Yapının tüm
aşamaları için kullanılan binlerce
ürün ve hizmeti tek çatı altında top-
layarak, sektördeki en yeni gelişme-
lerin sunulduğu, malzeme seçiminde
uzman kişilerden görüş ve önerilerin
alındığı, sektöre büyük katkılar sağ-
layan Yapı Fuarı/Turkeybuild, yüzde
30’luk bir büyüme ile gelişmeye de-
vam ediyor.
Fuarda bu yıl yaklaşık 350 katılımcı
firma, hazırladıkları stantlarda yerleri-
ni alırken, 28 binin üzerinde ziyaretçi
alanı gezdi. Fuarda, firmalar sektörün
ihtiyaçlarına cevap verecek en yeni
uygulama ve teknolojik aletlerinin su-
numlarını gerçekleştirdi.
Yapı fuarı, turizm sezonun bitmesiyle
beraber hareketlenen inşaat malze-
meleri pazarını da canlandırdı. Ayrı-
ca fuarın gelenekselleri arasına giren
ve ‘’Altın Mıknatıs’’ başlığı altında
gerçekleştirilen yarışmada, “Ama-
cına En Uygun Düzenlenmiş Stant
Ödülleri’ de sahiplerini buldu.Ulus-
lararası Yapı Fuarı/Turkeybuild İzmir
Fuar Salonu’nda, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı da hazırlanan stantta yerini
aldı. Yenilenen Bakanlığın tanıtım su-
numlarının gerçekleştirildiği stantta,
Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün
imtiyaz sahibi olduğu İzmir Çevre ve
Şehircilik Dergisi de ziyaretçilere da-
ğıtıldı.
İzmir Büyük Şehir Belediyesi Başkan
Danışmanı Muzaffer Tunçağ, orga-
nizasyonun İZFAŞ ve İzmir Ticaret
Odasının katkılarıyla büyük ilerlemeler
gösterdiğini, İzmir’in fuarlar ve kong-
reler merkezi olma yolunda ilerlediği-
ni, yeni fuar alanı çalışmalarında sona
doğru yaklaşıldığını belirtti. Tunçağ,
Gaziemir’de serbest bölgenin yanın-
da 300 dönümlük bir alanda modern
bir fuar yapılacağını ifade etti.
Yapı-Endüstri Merkezi ve YEM Fuar-
cılık Genel Müdürü Barış Onay ise
fuarın geçen yıllara oranla büyüme
ivmesi yakaladığını, 17 yılın en büyük
fuarının bu yıl düzenlendiğini bildirdi
ve katılımcılar ile destekleyenlere te-
şekkür etti.
11
Yangın Yönetmeliği İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdür Vekili Mehmet Gökarslan, ‘’Oluşabilecek yangın, bina daha projelendirme aşamasında iken mimarı ve mühendislerince söndürülmelidir.’’
Binaların Yangından korun-
ması Hakkında Yönetme-
likte Değişiklik Yapılmasına
Dair Yönetmelik’, İzmir’de düzen-
lenen bir toplantıyla tanıtıldı. Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı ile Türkiye
Yangından Korunma ve Eğitim Vak-
fı ve Yangından Korunma Derneği
(TÜYAK) tarafından organize edilen
toplantı, MMO Tepekule Kongre ve
Sergi Merkezi Anadolu Salonu’nda
gerçekleştirildi.
Toplantıyı bir konuşmayla açan TÜ-
YAK Başkanı İsmail Turanlı; yangın
yönetmeliğine dair farkındalık yara-
tılmasının amaçlandığı toplantıları
8 ilde düzenlediklerini belirterek,
‘’Ulusal ve uluslararası alanlarda ya-
pılan yenilikleri ve çalışmaları takip
etmemiz gerekir. Mühendislik sürekli
yenilenen ve gelişen bir meslektir.
Toplantının asıl amacı, yangınla-
rın verdikleri zararları ve bunlardan
doğan kaynak istafını en aza düşür-
mektir” dedi.
İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdür
Vekili Mehmet Gökarslan ise bu
programın birkaç amaca hizmet et-
tiğini ifade ederek, ‘’Yönetmeliğin
hazırlıkları ve yayımlanması süre-
cinde yer alan sivil toplum temsilci-
leri ve bakanlığımız uzmanlarını ve
sahada olan uzman kişileri bir ara-
ya getirmek ve yönetmeliğin daha
iyi özümsenerek uygulamada birlik
sağlamak, aynı zamanda yönetme-
liğin ruhuna, amacına uygun olarak
yapılara yansıtmak amaçlanmakta-
dır’’ diye konuştu.
Binaların Yangından Korunması
Hakkındaki Yönetmeliğin, 2002 yı-
lında Türkiye’de ilk kez bütün ülke
genelinde kamu, özel kurum ve ku-
ruluşları ve gerçek kişilerce kullanı-
lan her türlü yapı, bina, tesis ve iş-
Mehmet Gökarslan
12
letmeleri kapsamına alacak şekilde
yayımlandığını bildiren Gökarslan,
bu yönetmeliğin yayımının ülkede
yangından korunma sektöründe bir
devrim niteliğinde olduğunu, çağ at-
lamanın başlangıcı sayılabileceğini
kaydetti.
Gökarslan, 2007 yılında yayımlanan
yönetmelik sonrasında da, sektör
temsilcileri ve uygulamacı mimar mü-
hendislerce daha iyi özümsenmesini
sağlamak amacıyla Mart 2008’de
Ege Bölgesi’nin il ve ilçelerini kapsa-
yan geniş katılımlı bir toplantıya yine
müdürlüğünün ev sahipliği yaptığını,
çok olumlu geri dönüşlerin alındığını
ifade ederek, şunları kaydetti:
‘’Başta İzmir olmak üzere ülkemizin
pekçok bölgesinde doğalgaz kul-
lanımının yaygınlaşması, elektriksel
yüklerin ciddi oranda artması, yapı-
larda kullanılan yapı malzemelerinde
petrol türevi hammadde kullanımının
artması, yapılardaki yangın riskini de
artırmaktadır. Yapıların taşıyıcı sis-
temlerinin yangın durumunda, taşı-
ma kapasitesinde kayıp olmamasını
sağlamak, yangın algılama sistemle-
rini tasarlamak ve yangın söndürme
sistemlerini projelendirmek; yapının
tasarım aşamasında yangının önlen-
mesini sağlamakta ve oluşabilecek
büyük felaketlerin önüne geçilmek-
tedir.’’
Bu konuda mimar ve mühendislerin
önemine vurgu yapan Gökarslan,
‘’Oluşabilecek yangın daha bina
projelendirme aşamasında iken mi-
marı ve mühendislerince söndürül-
melidir’’ dedi. ‘’Binaların Yangından
Korunması Hakkında Yönetmeliğin
Uygulama Esasları’’ toplantısı ile ül-
kenin mühendislik uygulamalarının
çağdaş, bilimsel ve güvenli olma
çıtasını daha yukarılara çıkartarak,
yangından oluşabilecek zararları mi-
nimize etme konusunda çok büyük
katkılarının olacağını bildiren Gö-
karslan, emeği geçen kurum ve kuru-
luş ve kişilere teşekkür etti.
Konuşmaların adından İstanbul Teknik
Üniversitesi Makine Fakültesi Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç, ha-
zırladığı sunum ile yangının oluşumu
ve Osmanlı’dan günümüze itfaiye teş-
kilatının yapılandırılmasını anlattı.
Toplantının ikinci bölümünde, İsmail
Turanlı’nın başkanlığında gerçekleş-
tirilen oturumda, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı Şube Müdürü Sevilay Arma-
ğan, ‘’İmar Mevzuatı ve Yangın Yönet-
meliği İlişkisi’’ konulu konuşma yaptı.
Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç ise ‘’Kaçış
Merdiveni Hesabı ve Konumlandırıl-
masını’’ örneklerle açıklarken, Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı Yapı Malze-
meleri Mevzuat Şube Müdürü Neval
Aksoy, yangın yönetmeliğinin yapı
malzemeleriyle ilişkisini katılımcılara
aktardı.
Toplantıda, Yangın Yönetmeliği ve
Uygulama Esasları başlığı altında bir
çok konu ele alınırken, son bölümde
Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç’ın yöne-
timinde İzmir İtfaiye Daire Başkanlığı
temsilcisi Suna Kotan (Çevre ve Şehir-
cilik Bakanlığı), Neval Aksoy (Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı), Sevilay Arma-
ğan (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı),
Hülya Usta (Çevre ve Şehircilik Ba-
kanlığı), Leyla Yenipazarlı (Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı), Numan Bulbu-
ru (İstanbul İtfaiyesi Müdürlüğü) ve
Harun Erpolat (Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı) katılımcıların sorularını ce-
vapladı.
Toplantıya yoğun ilgi gösterildi.
13
İklim DeğişikliğiUlusal Eylem Planı (İDEP)Çevre ve Şehircilik Bakanlığının koordinasyonunda birçok ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşun katkısıyla hazırlanan İDEP, enerji verimliliğine yönelik teşviklerin artırılmasından, karayolu yerine demir ve deniz yollarına ağırlık verilmesine ilişkin birçok hedef içeriyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
Çevre Yönetimi Genel Müdür-
lüğünün koordinasyonunda
ilgili bakanlıklar, kamu kurum
ve kuruluşları, sivil toplum örgütle-
ri, özel sektör ve akademisyenler
ile uluslararası örgütlerin katılımı ile
hazırlanan İklim Değişikliği Ulusal
Eylem Planı 2011-2023 (İDEP) ta-
mamlandı.
Eylem Planı ile enerji verimliliğine
yönelik teşviklerin yüzde 100 artı-
rılması, sanayi sektöründe üretilen
GSYH başına eşdeğer karbondioksit
yoğunluğunun azaltılması, kamu bi-
nalarında enerji tüketiminin yüzde 20
düşürülmesi, karayolu yerine demir
ve deniz yollarına ağırlık verilmesi,
su kaynaklarının bütüncül yöneti-
mi planlanması, afetler için tatbikat
yapma düzeyine çıkılması kararları
alındı.
Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğün-
den yapılan açıklamaya göre, İDEP
ile enerji, binalar, ulaştırma, sanayi,
atık, tarım, arazi kullanımı ve orman-
cılık ve uyum başlıkları altında iklim
değişikliği ile mücadele için alınacak
önlemler belirlendi. Bu kapsamda
belirlenen hedeflerin bir kısmı şöyle:
Enerji verimliliği teşvikleri yüzde 100 artacak• Yürütülen ve planlanan çalışmalar
kapsamında birincil enerji yoğunlu-
ğunun, 2015 yılında 2008 yılına göre
yüzde 10 oranında azaltılması.
• Enerji verimliliği uygulamaları için
verilen teşvik miktarının 2015 yılına
kadar yüzde 100 artırılması.
14
• 2023 yılına kadar ülke çapında
elektrik dağıtım kayıplarının yüzde
8’e indirilmesi.
• 2015 yılına kadar Türkiye’de kar-
bon piyasasının kurulmasına yönelik
çalışmaların yapılması.
• Sanayi sektöründe enerji kullanı-
mından (elektrik enerjisi payı dahil)
kaynaklanan sera gazı emisyonları-
nın sınırlandırılması.
• 2023 yılına kadar sanayi sektörün-
de üretilen GSYH başına eşdeğer
karbondioksit yoğunluğunun azaltıl-
ması.
• Kamu kuruluşlarının bina ve tesis-
lerinde, yıllık enerji tüketiminin 2015
yılına kadar yüzde 10 ve 2023 yılına
kadar yüzde 20 azaltılması.
• 2017 yılından itibaren yeni binala-
rın yıllık enerji ihtiyacının en az yüzde
20’sinin yenilenebilir enerji kaynakla-
rından temin edilmesi.
• 2023 yılına kadar yeni yerleşme-
lerde yerleşme ölçeğinde sera gazı
emisyonunun (pilot olarak seçilen ve
sera gazı emisyon miktarı 2015 yılına
kadar belirlenen) mevcut yerleşme-
lere göre en az yüzde 10 azaltılması.
Karayolu yerine demir ve deniz yolları • 2023 yılı itibariyle demiryollarının
yük taşımacılığında (2009 yılında
yüzde 5 olan) payının yüzde 15’e,
yolcu taşımacılığında (2009 yılında
yüzde 2 olan) payının yüzde 10’a çı-
karılması.
• 2023 yılı itibariyle denizyollarının
kabotaj yük taşımacılığındaki (2009
yılında ton-km olarak yüzde 2,66
olan) payının yüzde 10’a, yolcu taşı-
macılığındaki (2009 yılında yolcu-km
olarak yüzde 0,37 olan) payının yüz-
de 4’e çıkarılması.
• 2023 yılı itibariyle karayollarının
yük taşımacılığındaki (2009 yılında
ton-km olarak yüzde 80,63 olan)
payının yüzde 60’ın altına, yolcu ta-
şımacılığındaki (2009 yılında yolcu-
km olarak yüzde 89,59 olan) payının
yüzde 72’ye düşürülmesi.
Afetlere karşı tatbikat• İklim değişikliğine bağlı sel, taşkın,
çığ, heyelan vb. doğal afet risklerinin
tespit edilmesi.
• İklim değişikliğine bağlı doğal afet-
lere müdahalede taşra teşkilat kapa-
sitelerinin güçlendirilmesi ve tatbikat
yapabilme düzeyine eriştirilmesi.
• 2005 yılı baz alınarak, düzenli de-
polama tesislerine kabul edilecek
biyobozunur atık miktarının, 2015
yılına kadar ağırlıkça yüzde 75’ine,
2018 yılına kadar yüzde 50’sine,
2025 yılına kadar yüzde 35’ine in-
dirilmesi.
Vahşi çöp depolama sahalarının tamamı kapatılacak• 2023 yılı sonuna kadar ülke ge-
nelinde entegre katı atık bertaraf
tesislerinin kurulması ve belediye
atıklarının yüzde 100’ünün bu te-
sislerde bertaraf edilmesi.
• 2023 yılına kadar vahşi depolama
sahalarının yüzde 100’ünün kapatıl-
ması.
• Orman alanlarında tutulan kar-
bon stok miktarını 2020 yılına kadar
2007’dekine (2007’de 14.500 Gg,
2020’de 16.700 Gg) göre yüzde 15
artırılması.
• Ormansızlaşma ve orman zarar-
larını 2020 yılına kadar 2007 yılı de-
ğerlerine göre yüzde 20 azaltılması.
• Su kaynaklarının yönetimi, gıda
güvencesinin sağlanması, biyolojik
çeşitliliğin korunması, insan sağlı-
ğı üzerindeki etkilerin araştırılması
gibi uyum faaliyetlerine ağırlık ve-
rilmesi.
15
Kırsal alanda mimari envanteriİzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Murat Günaydın başkanlığında oluşturulan uzman kadro, İl Özel İdaresi sınırlarındaki kırsal bölgede mimarlık envanteri çıkaracak ve örnek yapı projelerinin oluşturulmasını sağlayacak.
16
İzmir il sınırları içinde ve İl Özel
İdare yetkisinde bulunan kırsal
bölgelerde 416 köyün incelen-
mesi, yerleşim envanterinin oluştu-
rulması, ardından da 27 pilot köyde
yapı ölçeğinde mimari envanterin
çıkarılması amacıyla çalışma yürütü-
lüyor. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitü-
sü (İYTE) Mimarlık Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Murat Günaydın başkanlı-
ğındaki uzman kadronun gerçekleş-
tirdiği çalışmayla örnek yapı projele-
rinin oluşturulması sağlanacak.
İzmir İl Özel İdaresinin, “İzmir’de
Kırsal Alanda Yöresel Mimari Özel-
liklerinin Belirlenmesi ve Örnek Yapı
Projeleri’’ başlığı altındaki çalışması,
uygulama olanağının sağlanması
amacıyla ihaleye çıkarıldı. İhaleyi,
İYTE bünyesindeki vakıf kuruluşu
olan İZTEK AŞ. aldı. Bu kapsamda
başlanan çalışmalarda, projenin
koordinatörlüğüne İYTE Mimarlık
Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Murat
Günaydın getirilirken, ekip; Doç.
Dr. S. Sarp Tunçoku (Y. Restoratör,
Mimar), Yard. Doç. Dr. Adile Avar
(Sosyolog) , Dr. Ülkü İnceköse (Y.
Mimar), Dr. Tonguç Akış (Y. Mimar),
Mehmet Ali Yalçın (Mimar) ve Nec-
det Şenoğlu’ndan (Mimar) oluştu.
Birinci etapta ekipte ayrıca Ahmet
Prof. Dr. Murat Günaydın:
‘’Uygulama alanının büyüklüğünden
dolayı proje, Türkiye’de tek olma
özelliğine sahip.’’
17
İl Özel İdareye teslim edilecek sekiz örnek köy konutu ve bir köy konağı
projesinin yer aldığı çalışmayla tasarımı
yapılacak konutların bütün bölgelerde uyumlu olması
üzerinde duruluyor.
Arda (Mimar) ve Dr. Zeynep D. Ar-
san da yer aldı.
Dergimize ekibiyle birlikte projeyi
anlatan Prof. Dr. Murat Günaydın,
kırsal alanda mimarlık envanteri çı-
karmak ve örnek yapı projelerinin
oluşturulmasını sağlamak amacıyla
2010 yılı Ekim ayında çalışmalara
başladıklarını bildirdi.
İzmir İl Özel İdaresi’nin sorumlu ol-
duğu alan içerisinde kalan 416 köy-
de araştırma ve gözlemler yapıldı-
ğını ifade eden Prof. Dr. Günaydın,
bu proje ile kırsal bölgelerde varlı-
ğını sürdüren 416 köyde, ekonomik,
çevreye ve köylünün sorunlarına
duyarlı, yeni taleplere yönelik, mo-
dern anlayışla tasarlanmış, örnek
konut projelerinin halkın kullanımına
sunulmasının hedef alındığını vur-
guladı. Prof. Dr. Günaydın, uygula-
ma alanının büyüklüğünden dolayı
projenin Türkiye’de tek olma özelli-
ğine işaret etti.
Çalışma, 3 etap halinde planlandı
ve ilk 2 etap tamamlandı. Prof. Dr.
Günaydın ve ekibinin verdiği bilgiye
18
göre, projenin 1. etabı olarak tanım-
lanan aşamada, kırsal alandaki 416
köyün tamamını kapsayacak şekilde
geniş bir yelpazede gözlemler yapıl-
dı. Proje ekibi, bu köyler hakkında
bilgi edinmek için muhtarlar ve köy
halkı ile görüşmeler gerçekleştirdi,
öneri ve istekleri dinlendikten sonra
sosyo-kültürel yaşantıdan en ince
mimari detaylara kadar incelemeler-
de bulundu.
Proje raporu hazırlanırken fiziksel
doku, sosyal yaşam, sorunlar ve ta-
lepler, öncelikli hedefler olarak sıra-
landı. Mimari özelliklerin belirlenme-
sinin yanında bölgenin her yönüyle
incelenmesi ve fotoğraflanması ile
belgesel nitelik kazanan proje, gele-
cekte yapılacak olan çalışmalar için
yol gösterici ve gerçeğe en yakın
belgeleme olma özelliğini de kazan-
mış oldu.
Proje kapsamında İl Özel İdaresi-
ne teslim edilecek olan sekiz örnek
köy konutu ve bir köy konağı pro-
jesi bulunuyor. Tasarımı yapılacak
örnek konutların yer aldıkları bölge
yaşamına ve bölge insanının ekono-
mik gücüne uygun olması üzerinde
titizlikle duruluyor. Projenin ikinci
ayağında ise araştırmaları yapılan
416 köyün mimari karakterlerini en
uygun yansıtacak şekilde 27 pilot
köy, proje ekibi tarafından seçile-
rek alan çalışmasına geçildi. Genel
çeşitliliği en iyi gösterebilecek pilot
köyler belirlenirken, ilçe sayısı ve bu
ilçelerdeki köy sayısı oranları da göz
önüne alındı.
Bunun ardından daha geniş araştır-
ma yapmak için 27 pilot köy tekrar
gezilerek, birinci etap çalışmaların
gözden kaçan detayları, derinleme-
sine incelendi. Proje ekibi, sadece
mimari alt yapının incelenmesinin
değil, bu mekânlardaki yaşam biçi-
mi, köyün sorunları ve taleplerinin de
üzerinde durdu. Bu şekilde kırsal-
da önemli bir göç olgusunun varlığı
ve ekonomik etkenlerin mekânlara
yansıması konuları rapora geçen
başlıklar altında toplandı. Sadece
gözlemlerle yetinilmeyip, projeyi
destekleyecek bilimsel veriler de bu
etap içerisinde derlendi.
Krokilerin çizilmesi, haritaların ince-
lenmesi ve eski doku örneklerinin
belgelenmesi, pilot köylerde gerçek-
leştirilen çalışmalar oldu. Bilimsel alt
yapının en sağlam temellerinin atıl-
dığı 2. Etap çalışmalarında, sadece
özgün konutlar değil, köylerdeki yeni
yapılar da incelemeye alındı.
Alan çalışması ve envanter içeriği
açısından Türkiye’de tek olma özelli-
ğine sahip projenin en önemli yanla-
rından birisini, yerel ve evrensel de-
ğerleri yansıtacak konut projelerinin
yapılması hedefi oluşturuyor.
3. Etap çalışmalarının başlandığı
proje kapsamında, köylerin içerisin-
de yapılacak örnek konutların mima-
ri, statik, tesisat ve elektrik projeleri,
İl Özel İdaresine teslim edilecek. Bu
aşamada proje ekibinin görevi sona
erecek. Bundan sonraki süreç için
projenin sürdürülebilir olması ve ge-
nele yayılması çalışmalarının yapıl-
ması, karşılıklı görüşmeler sonucun-
da netlik kazanacak. İl Özel İdaresi
bu projeleri, ücretsiz olarak halkın
kullanımına sunacak.
19
Doğanın tarihle buluşma adresi
Antik dönemde adını Phokaia’dan alan ilçe; doğal, arkeolojik ve kentsel sit alanları gibi koruma statülerini bünyesinde barındırmasının yanında Türkiye’deki on beş özel çevre koruma alanından biridir.
FOÇA
Deniz KUTLUÖZEN - Mimar Bayram ŞAKAR-Biyolog
20
Küçüklü büyüklü koylarla
kaplı bir sahili olan Foça,
İzmir şehir merkezine 70 ki-
lometre uzaktaki maviyle yeşilin iç
içe geçtiği, ülkemizdeki ender tatil
bölgelerinden biridir. 3000 yıllık tari-
hi olan bölge, adını antik dönemde
‘Phokaia‘dan alır.
Kentin hemen girişinde sizi tarihi yel
değirmenleri karşılar. Foça kıyıları-
nı oluşturan ve üzerinde yerleşme
bulunmayan İngiliz ve Fener Burnu
gibi yarımadalar, denize açılan do-
ğal uzantılar olarak Foça siluetini ta-
mamlarlar. Eşek, İncir, Hayırsız Orak
adaları ve Siren kayalıkları, Foça
koylarını adeta bir dantel gibi süsler.
İlçe; doğal, arkeolojik, kentsel sit
alanları gibi koruma statülerini bün-
yesinde bir arada barındırmasının
yanında, Türkiye’deki on beş Özel
Çevre Koruma alanından biridir. Bu
kapsamda 1990 yılında Bakanlar
Kurulu kararıyla Özel Çevre Koruma
Bölgesi olarak ilan edilen Foça, dün-
ya üzerinde sayıları 500-600 arası ol-
duğu bilinen ve nesli birinci derecede
tehlike altındaki türler arasına giren
Akdeniz Foku’nun (Monachus mo-
nachus) yaşadığı habitatlara sahiptir.
Siren kayalıkları mağaraları fokların
üremesi ve yavrulaması açısından ol-
dukça önemli birer değerdir.
1991 yılında Türkiye Ulusal Fok Ko-
mitesi tarafından Akdeniz foklarının
korunması için Foça pilot proje böl-
gesi olarak seçilmiş ve gerçekleşti-
rilen projelerle foklar artık rahatsız
edilmeden yaşamlarını sürdürebilme
imkânını bulmuştur. 2007 yılında tek-
rar Bakanlar Kurulu kararıyla Foça
Özel Çevre Koruma Bölgesi’nin sı-
nırları genişletilmiş ve alan 71.38
km2’ye çıkarılmıştır. Yüzde 50’si kı-
zılçam ormanlarıyla kaplı olan ilçe-
nin büyük bir bölümü I. ve II. derece
doğal sit alanıdır. Bunların yanında
Foça’da İyon, Pers, Roma, Bizans
ve Osmanlı medeniyetlerinden kal-
mış tarihi ve turistik yapılar bulun-
maktadır.
21
2011 yılında Foça Özel Çevre Koru-
ma Bölgesi’nde Türkiye’nin Deniz ve
Kıyı Koruma Alanları Sisteminin Güç-
lendirilmesi Projesi, Akdeniz Foku
Koruma ve İzleme Projesi, Foça Özel
Çevre Koruma Bölgesi’nde Biyolojik
Çeşitliliğin Tespiti Projesi, Özel Çev-
re Koruma Bölgelerinde Su Kalitesi-
nin İzlenmesi ve Özel Çevre Koruma
Bölgelerinde İşletilmekte Olan Atık-
su Arıtma Tesislerini İzlenmesi Pro-
jesi, Foça Osmanlı Dönemi Mezarlığı
Açık Hava Müzesi Kazı Restorasyon
ve Çevre Düzenlemesi Projesi, Özel
Çevre Koruma Bölgeleri Sualtı Te-
mizlik Projesi çalışmaları devam et-
mektedir.Bunların yanında; Akdeniz
Foku ve Yaban Hayatı Araştırma,
Rehabilitaston ve Bilgilendirme Mer-
kezi Projesi, İngiliz Burnu Günübirlik
Alan Tesisi ve Çevre Tanzimi Projesi,
Kayalar Camii Onarım, Aydınlatma
ve Çevre Tanzimi Projesi ile Foça
Özel Çevre Koruma Bölgesi’nin Sı-
nırlarının Genişletilmesi Projeleri
hazırlanmış olup değerlendirme so-
nuçları beklenmektedir.
Özel Çevre Koruma Şube Müdürlüğü Sonbahar Mevsimi Bilimsel Aktiviteleri
Morphology and Blood Proteins of
Dice Snakes from Western Turkey
Mertensiella (SCI), Vol:18: 370-382
Feeding biology of the Dice snake,
Natrix tessellata (Laurenti, 1768)
(Serpentes: Colubridae) in Turkey.
Mertensiella (SCI), Vol:18: 365-369
Nükleer Enerji Öncesi Sinop Yarı-
madasının Omurgalı Biyoçeşitliliği,
Çevre ve Ekoloji Kongresi, 5-7 Ekim
2011, Çanakkale
22
23
“Türkiye rüzgar enerjisi yatırımları için hızla büyüyen bir ekonomi’’Mustafa Serdar Ataseven, rüzgar enerjisi alanında ülkenin en güçlü sivil toplum kuruluşlarından TÜREB’in kaptanı. Ataseven’e göre, Türkiye rüzgar potansiyelinde Avrupa’nın yüzde 25-30 fazlasına sahip.
Türkiye rüzgar enerjisi potansi-
yelinin ülke ekonomisine ka-
zandırılması doğrultusunda
önemli çalışmalarda bulunan ve ala-
nında ülkenin en güçlü sivil toplum
kuruluşlarından olan Türkiye Rüzgar
Enerjisi Birliğinin (TÜREB) başındaki
isim, Mustafa Serdar Ataseven. Ül-
kenin rüzgar enerjisi yatırımları için
hızla büyüyen bir ekonomiye sahip
olduğuna işaret eden Ataseven,
toplamda 5500 MW kurulu güce sa-
hip rüzgâr projelerinin, Türkiye’nin
mevcut rüzgâr potansiyelinin en kısa
sürede ekonomiye katkı sağlayacak
şekle dönüştürülebilmesi için lisans-
lama sürecinin sonuçlandırılmasının
beklendiğine işaret ediyor.
Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği nasıl
ve ne amaçla kuruldu? Birliği bize
biraz tanıtır mısınız?
ATASEVEN: Türkiye Rüzgar Enerji-
si Birliği (TÜREB) rüzgar enerjisi ile
24
ilgili bilimsel, teknik ve uygulamalı
araştırmaları takip etmek, rüzgar
enerji kaynağının kullanımını yaygın-
laştırmak için faaliyetlerde bulunmak
amacıyla 10 Şubat 1992 tarih ve
92/2752 Sayılı Bakanlar Kurulu ka-
rarı ile kurulmuştur. TÜREB, Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü
(EİE) ve Enerji Bakanlığının koordi-
neli çalışmalarıyla Türkiye Rüzgâr
Enerjisi potansiyelinin ülke ekonomi-
sine kazandırılması doğrultusunda
önemli çalışmalarda bulunmaktadır.
Avrupa Rüzgâr Enerjisi Birliği’nin
resmi olarak Türkiye şubesi olan
TÜREB, rüzgâr enerjisi konusunda
Türkiye’deki en güçlü sivil toplum
kuruluşudur.
Rüzgar enerjisi, diğer enerji türleri
ile karşılaştırıldığında öne çıkan yön-
leri nelerdir?
ATASEVEN: Ülkemiz rüzgâr potansi-
yeli açısından Avrupa’nın potansiye-
linden % 25-%30 daha fazlasına sa-
hiptir. Ayrıca rüzgâr enerjisi temiz bir
enerji sağlar, çünkü rüzgâr türbinleri
elektrik üretirken sadece havanın
hareket enerjisini kullanırlar. Çevre-
ye zararlı emisyonlar veya herhangi
bir atık bırakmadığından, atmosfere
verilen karbondioksit miktarının yıl-
da 2.000 ton kadarını azaltmış olur.
Bunun yanı sıra rüzgâr enerjisi, sü-
rekli gelişen ve güvenilirliği artan bir
teknolojiye sahiptir. Bu yönüyle de
oldukça hızlı büyüyen bir pazara sa-
hiptir.
Dünyada ve ülkemizde rüzgâr
enerjisine bakış nasıl? Ülkemizin
rüzgar enerjisi potansiyeli nedir?
İzmir’in potansiyeli nedir?
ATASEVEN: Son yıllarda rüzgâr ener-
jisi bütün dünyada en hızlı gelişen
enerji kaynağı haline gelmiştir. Öyle
görülüyor ki, bu eğilim önümüzdeki
yıllarda da artarak devam edecek-
tir. Bunun en önemli nedeni de fosil
yakıtlardaki rezervlerin azalmasının
yanı sıra küresel ısınma neticesinde
iklim değişikliğinin önüne geçmek ve
karbon salınımını azaltmaktır. Ülkeler
sürdürülebilir bir çevre yönetimi ile
enerji kaynaklarında dışa bağımlılığı
önlemek ve kaynak çeşitliliğini oluş-
turarak arz güvenliğini sağlamak için
yenilenebilir enerjiye yönelmişlerdir.
Dünyadaki bu gelişmelere bağlı ola-
rak bakıldığında Türkiye’nin rüzgâr
enerjisi konusunda olağanüstü bir
potansiyeli bulunmaktadır. Türki-
ye, Avrupa’daki 6’ncı büyük elektrik
pazarıdır ve dünya çapında en hızlı
büyüyen pazarlardan biridir. Tür-
kiye, rüzgâr enerjisi yatırımları için
gelişmekte olan bir piyasa ve hızla
büyüyen bir ekonomidir. Türkiye’de
rüzgâr potansiyelinin yüksek olduğu
3 ana bölge vardır. Çanakkale- Ba-
lıkesir Bölgesi, İzmir-Manisa Bölgesi
ve Hatay Bölgesidir. Uygulanabilir
rüzgâr enerjisi potansiyeli Elektrik
İşleri Etüt İdaresi tarafından 38.000
MW olarak hesaplanmaktadır ve bu-
gün itibari ile kurulu gücümüz 1600
MW’dır. Ülkemiz kurulu güç büyük-
lüğü olarak ilk 20 ülke içindedir ve
Türkiye’nin 2023 yılına kadar hedefi
20.000 MW kurulu güç ile ilk 5 ülke
içerisinde yer almaktır.
Sektörün İzmir’e ilişkin yatırımları
ve gelecek planları nelerdir?
ATASEVEN: Ortalama rüzgâr gücü
yoğunluğu ve yatırımları çekmesi
açısından Ege Bölgesi şu anda Mar-
mara Bölgesi’nden sonra ikinci sıra-
da yer almaktadır. Ege Bölgesi’nde
santrallerin en fazla yoğun olduğu
alanlar ise İzmir ve çevresidir.
Santrallerin kuruluş aşamasın-
da yaşadığınız güçlükler nelerdir?
Mevzuat kaynaklı sorunlar yaşıyor
musunuz? Ülkemizin ilgili mevzuatını
yurtdışı mevzuatı karşılaştırdığımız-
da nasıl bir tablo karşımıza çıkıyor?
ATASEVEN: Santrallerin kurulumu
sırasında hem teknik hem de yasal
açıdan bazı sorunlar yaşanmaktadır.
Kanun koyucu geçmiş hatalı tec-
rübelerin telafi edilmesi için yoğun
biçimde çalışmaya devam etmek-
tedir. Her yıl enerjiye olan ihtiyacı-
mız % 6-8 büyüyor, ancak yapılan
tesisler yalnızca % 2-3 artıyor. Şu
anda Türkiye’de 38.000 MW teknik
potansiyelimiz varken, işletmede
olan santraller sadece 1600 MW
kurulu güç ile ülkemizdeki elektrik
enerjisinin %2-3’ünü üretmektedir.
Bildiğiniz gibi 2023 yılında bu ra-
kamın 20.000 MW olması hedeflen-
mektedir. 2007’de dünyanın kurulu
gücü 76.000MW iken 1 Kasım 2007
müracaatlarında Türkiye’de toplam
başvuru 78.500 MW olarak gerçek-
leşmiştir. Bu başvuruların düzenlen-
‘’TÜREB’in hazırladığı çok önemli
çalışmalardan birisi Türkiye Rüzgar
Enerjisi Stratejik Yol Haritası projemizdir.
Amacımız lider ve küresel bir oyuncu olarak Türkiye’de
rüzgâr sanayi devrimini yapacak
yol haritasını ortaya koymaktır.’’
25
mesi, işleme konulması, yönetme-
liklerin, kanunların çıkarılması da 4
yıllık bir süreci almıştır. Ancak bun-
dan sonraki başvuruların, geçmiş
tecrübelerden kaynaklı olarak bu
kadar uzun sürelere yayılmayacağı-
na ve 1-2 yıl içinde sonuçlanacağına
inanıyoruz. Lisans alma sürecinde
bazı sorunlar elbette yaşanmaktadır.
1 Kasım 2007 başvurularını 4 yıllık
oldukça uzun kabul edilebilecek bir
süreçte çözümlememiz, Yenilenebi-
lir Enerji Kaynaklarının Elektrik Ener-
jisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin
Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanunu gecikmeli olarak çıkart-
mamız, yabancı yatırımcıların Türki-
ye algısını kötü yönde etkilemiştir.
Santral kurulumu sırasında ise arazi-
de rüzgâr bol olmalı, engebeli böl-
geler istikrarlı rüzgâr rejimine engel
oldukları için uygun alanlar saptan-
malıdır. Santral kurmak için gerekli
izinlerin alınmış olması gerekmekte-
dir ve lisans işlemleri için EPDK’ya
başvurmak gerekmektedir. Ulaşım
ve taşıma maliyetlerinin yüksekliği
nedeniyle santralin kurulum alanı ko-
lay ulaşılabilir olmalı ve aynı şekilde
türbinde üretilen enerjinin şebeke-
ye iletimi kolay olmalıdır. Ayrıca en
önemli konulardan biri olan, projeye
başlamadan önce yapılması zorun-
lu ölçümlerin de yeterli zamanda ve
güvenilir ölçümlerle yapılmış olması
gerekmektedir.
Rüzgar enerjisi santrali ekipmanla-
rı nereden temin ediliyor? Ülkemizin
ekipman üretimi açısından durumu
nedir?
ATASEVEN: 1993’ten beri rüzgâr
türbin pazarının büyüme oranı her
yıl %40 civarındadır, gelecek onlu
yıllarda büyüme oranının %20’ler ci-
varında olması beklenmektedir. Ha-
len dünyada 40 kadar türbin üreticisi
vardır. Dünyadaki türbinlerin nere-
deyse yarısı Danimarka, İspanya,
Almanya vb. üreticilerin yapımıdır.
Ülkemizde ise rüzgâr türbinlerinin
kanatları ve kulesi üretilmeye baş-
lanmıştır. Küçük kapasiteli türbin
üretimi de bulunmaktadır. Ancak tür-
bin üretimi konusunda henüz isteni-
len aşamaya ulaşılamamıştır. Büyük
türbinlerin temini genellikle Avrupa
ülkelerindeki üretici firmalardan sağ-
lanmaktadır.
Bildiğiniz gibi Enerji ve Tabii Kay-
naklar Bakanlığımızın AR-GE des-
teği kapsamında TÜBİTAK Kamu
Kurumları Araştırma ve Geliştirme
26
Projelerini Destekleme Programı
çerçevesinde Milli Rüzgâr Enerji
Sistemleri Geliştirilmesi ve Proto-
tip Türbin Üretimi (MİLRES) Projesi
başlamış bulunmaktadır. Proje yürü-
tücüsü kuruluşlar arasında Sabancı
Üniversitesi, Türk Havacılık ve Uzay
Sanayi A.Ş. (TUSAŞ/TAI), İstanbul
Ulaşım A.Ş, TÜBİTAK MAM Enerji
Enstitüsü, İstanbul Teknik Üniver-
sitesi yer almaktadır. Birinci aşama
olarak görülen 500 KW’lık sistem
için 2013 yılı, ikinci aşama olan 2,5
MW üretim yapacak türbinler için
2015 yılı hedef konmuştur. Böylece
ülkemizde üretilen türbinler de sant-
rallerde yerlerini kısa zaman içeri-
sinde alabileceklerdir.
Yenilenebilir enerji kaynağı ola-
rak çevreci bir enerji temin yöntemi
olsa da bir rüzgar enerjisi santrali-
nin özellikle kuruluş aşamasında
bazı çevresel etkiler oluşacaktır. Bu
etkilerin giderilmesi için yapılması
gerekenler nelerdir?
ATASEVEN: Ülkemizde enerji üreti-
minde kullanılan kaynakların çoğu
çevre açısından CO2 emisyonuna
neden olan kaynaklardır. Bu ne-
denle yenilenebilir, çevre dostu ve
ülkemizde potansiyeli olan enerji
kaynakları ve teknolojileri konuların-
da çalışmalar önem kazanmaktadır.
Bunların en başında rüzgâr enerjisi
gelmektedir. Bunun yanı sıra türbin
için geniş alanlar gerekmektedir.
Türbinlerin kapladığı alan bunun
%1-1,2’si kadar olduğundan bu
alanlar yine de tarım amaçlı kullanı-
labilir.
Konut veya işyerleri için küçük sis-
temler olduğunu görüyoruz. Bunlara
dair bilgi verir misiniz?
ATASEVEN: Ülkemizde kendi evi-
nin ya da işyerinin önüne rüzgâr
türbini koyarak elektrik elde etmeyi
engelleyen bir yasa yoktur. Hatta
teşvik edici olması açısından kendi
kullanımınızın fazlası olan elektriğin
de satışına imkân tanınmaktadır. Bu
amaçla 500 KW’a kadar lisanssız
türbin kurma imkânı sağlanmıştır.
Bölgenizde en azından 15 km/s (4
m/s) yıllık ortalama rüzgâr hızına sa-
hip yeterli rüzgâr var ve eviniz veya
işyeriniz böyle bir türbini kurmaya
müsait ve de temiz güç elde etmek
istiyorsanız, rüzgâr türbinleri ile evi-
nizin veya iş yerinizin enerji ihtiyacı-
nı karşılayabilirsiniz. Ancak, hukuki
olarak mevzuatlar henüz uygula-
maya konulmadığından bugün için
bu tür sistemlerin ulusal şebekeye
bağlanmadan kullanımı her geçen
gün yaygınlaşmaktadır.
Ve son olarak sektörün geleceği
ile ilgili önerileriniz nelerdir?
ATASEVEN: Bilindiği üzere 1 Ka-
sım 2007 tarihinde rüzgâr enerjisi
için 751 proje başvurusu yapılmıştı.
Bunların değerlendirmeleri yapıla-
rak, bugün gelinen nokta itibariy-
le 1500 MW civarında tekli kalan
projelerin lisanslandırma çalışma-
ları EPDK tarafından yürütülmekte
olup, TEİAŞ tarafından yapılan 13
grup yarışma sonucunda lisans al-
maya hak kazanan toplamda 5500
MW kurulu güce sahip rüzgâr pro-
jelerinin, Türkiye’nin mevcut rüzgâr
potansiyelinin en kısa sürede eko-
nomiye katkı sağlayacak şekle
dönüştürülebilmesi için lisanslama
sürecinin sonuçlandırılması beklen-
mektedir.
Ayrıca TÜREB’in hazırlamakta
olduğu çok önemli çalışmaları-
mızdan bir tanesi Türkiye Rüzgâr
Enerjisi Stratejik Yol Haritası pro-
jemizdir. Bunların taban çalışma-
larını tamamladık büyük ölçüde
sektör katılımcılarının da katkısı ile
daha da geliştireceğiz. Buradaki
amaç geçmişte rüzgâr sektöründe
neredeydik, şu anda neredeyiz ve
ileride nerede olacağız. Sanayi-
cilerimiz, üniversitelerimiz, kamu
kuruluşları, yatırımcılar, mühendis-
lik hizmeti veren kuruluşlar, bütün
sektör paydaşları, rüzgâr sektörü
ile ilgili önünde bir yol haritası gör-
mek istiyor. Çalışmanın amacı, öz-
gün ve rekabetçi teknoloji üreten
ve enerji sepetinde rüzgâr enerjisi-
nin ağırlığını artıracak yerli sanayi-
yi oluşturmak için işbirliğini ve eş-
güdümü sağlamak, markalaşmış,
lider ve küresel bir oyuncu olarak
Türkiye’de rüzgâr sanayi devrimini
gerçekleştirecek yol haritasını orta-
ya koyabilmektir.
Ülkemiz rüzgâr potansiyeli açısından
Avrupa’nın potansiyelinden
% 25-%30 daha fazlasına sahiptir. Ayrıca rüzgâr enerjisi temiz bir enerji
sağlar.
27
İzmirlilerin buluşma noktası
KONAKSadece bir semt adı değildir Konak. İzmir’in yönetsel, sanatsal, kültürel ve ticari merkezidir, kısaca kalbidir. Meydan ve çevresini oluşturan alanın en önemli yapıları da Hükümet Konağı ve kentin sembolü Saat Kulesi’dir.
28
İzmir için bir mahalle veya semt
adı değildir Konak. Son iki asırdır
kentin merkezidir. Yerli, yabancı
herkesin bir şekilde uğrak yeri, bu-
luşma noktasıdır. Konak, yönetsel,
sanatsal, kültürel ve ticari anlamda
merkez oluşunun yanında 9 bine
yaklaşan kent tarihinin tanığı, kısaca
kalbidir. Konak Meydanı ve çevresi-
ni oluşturan alanın en önemli yapı-
larını ise 9 Eylül 1922’de göndere
çekilen bayrak ile sadece İzmir’in
değil, ülkenin kurtuluşunun simgele-
rinden birisi olan Hükümet Konağı,
kentin sembolü Saat Kulesi, Beledi-
ye Sarayı, Vapur İskelesi, Yalı Cami
gibi eserler ve daha bunun gibi bir-
çokları oluşturur. Tarihi Kemeraltı
Çarşısı, Sahil Yolu, hemen her gün
İzmirlilerle dolar, taşar.
Kuzeyinde İzmir Körfezi ve Bay-
raklı, doğusunda Bornova, güne-
yinde Karabağlar, batısında ise
Balçova ilçeler bulunan Konak
Meydanı’nın güneybatı yönünde-
ki bir noktadan başlayan liman,
geniş bir kavis çizerek Hisar Ca-
misi yakınlarındaki bir noktada
son bulur ve kıyı şeridi Bornova
Körfezi’ne doğru uzar gider.
Antik Çağ’ın, Osmanlı devrinin an-
cak en fazla Cumhuriyet dönemi
eserlerinin hâkim olduğu Konak’ta
akla gelenler saymakla bitmez. Bun-
ların belli başlılarını şöyle sıraladık:
TARİHİ YERLERHükümet Konağı: İzmir’in yönetim merkezi olan, günü-
müzdeki Hükümet Konağı yerinde
bulunan ve Katipzade Konağı ola-
rak bilinen ahşap yapı, vali konağı
olarak kullanılmaya başlanır. Bölge-
nin “Konak” adıyla anılması, işte bu
eski konak nedeniyledir. Zamanla
harap hale gelen yapı yıktırılarak,
1872 yılı sonlarında İzmir Hükümet
Konağı’nın yapımına başlanır ve
yeni konak 1872 yılında tamamlanır.
Birinci ve İkinci Meşrutiyet dönemle-
rini, işgali ve Cumhuriyetin kuruluş
heyecanını yaşayan bu yapının ana
binası, 40 yıl önce geçirdiği yangın-
dan sonra aslına sadık kalınarak,
yeniden yapılır.
Saat Kulesi Şehrin hemen herkes tarafından
simgesi kabul edilen Saat Kulesi,
Konak Meydanı’nın denge noktası-
dır. İzmir’de fotoğrafı en çok çekilen
ve önünde en çok fotoğraf çektirilen
yapıdır. Sultan II. Abdülhamid’in tah-
ta çıkışının 25. yılında armağan ola-
rak 1901’de inşa edilen kulenin mi-
marı M. Raymond Pere’dir. Kulede
kullanılan yeşil ve pembe renkli mer-
mer sütunlar, Marsilya’dan getirtilir.
Sekizgen şekilde inşa edilen ve dört
bölümden oluşan kule tabanının dar
kenarlarında yer alan ve dörder kü-
çük sütun üzerine oturan, at nalı ke-
merli sebillerin üçer çeşme kurnası
ve ortalarında fıskiyeleri vardır. Plat-
form beyaz mermerden, diğer bö-
29
lümler ise Denizli yakınlarından ge-
tirtilen kesme taşlardan yapılmıştır.
Üst bölümde, dış yüzlerde bulunan
dört adet saat, Alman İmparato-
ru II. Wilhelm tarafından armağan
edilmiştir. 22 adet dişli çarktan sa-
atin mekanizması üzerinde 1901
tarihi bulunur ve her biri beşer ki-
logramdan fazla ve çelik halatlarla
bağlı iki ağırlığın haftada bir yukarı
çekilmesinin sağladığı güç ile ça-
lışır. 1974 yılı depreminde yıkılan
kulenin en üstteki bölümü, 1976
yılında onarım görmüştür. O tarihe
kadar çalan çanı ise artık çalışma-
maktadır.
Milli Kütüphane 23 Haziran 1912 tarihinde Beyler
Sokağı’nda Salepçizade Konağı’nın
selamlık bölümünde hizmete giren
kütüphanenin bugünkü binasına
taşınması, uzun yıllar almıştır. 29
Ekim 1933’de Cumhuriyet’in 10.Yıl
Şenlikleri’nde hizmete açılan Neo-
Klasik tarzdaki yapının köşelerdeki
ikiz Osmanlı taç kapılarında, iki renk
taştan yapılan at nalı, kemer, ikili ve
üçlü gruplar oluşturan pencerede
sivri kemerler kullanılmıştır.
Elhamra Sineması Yıllarca Milli Kütüphane’ye bağlı
olarak çalışan ek bina, Elhamra Si-
neması olarak İzmirlilerin belleğine
yerleşmiş, 1980’den sonra İzmir
Devlet Opera ve Balesi’ne verilmiş-
tir. İzmir Kütüphane Cemiyeti tara-
fından yaptırılan ve 840 kişi alacak
büyüklükte olan sinema, 120 metre-
karelik sahnesiyle dönemin en kon-
forlu ve en büyük sinemasıdır.
Pasaport İskelesi 1867’de başlayan İzmir Limanı in-
şaatının bir bölümünü oluşturan
Pasaport Rıhtımı, 1876’da Fransız
Guiffray Şirketi tarafından ve İngiliz
mühendislerin projelerine göre bi-
tirilmiştir. Günümüzde Pasaport İs-
kelesi, örneklerine Cumhuriyet’in ilk
yıllarında rastladığımız, Osmanlı ve
Selçuklu mimarlığından esinlenen 1.
Milli Mimari stilindedir.
Alsancak Garı 1857’de Vali Mustafa Paşa döne-
minde temeli atılan demiryolunun
başlangıcında yer alan Alsancak (o
günkü adıyla Punta) Garı, 1858’de
hizmete açılmıştır.
AsansörKarataş Semti’nde, Mithatpaşa
Caddesi’nden yaklaşık 40 met-
re yükseklikteki Halil Rıfat Paşa
Caddesi’ne çıkan Asansör, 1907
yılında Nessim Levi tarafından yap-
tırılmıştır.
30
Dönertaş Sebili Tek kubbeli kare planlı bir 19. yüz-
yıl başı yapısı olan Dönertaş Sebili,
Osmanzade Yokuşu ve Anafar-
talar Caddesi’ne bakan cephele-
rinde yer alan Barok tarzı mermer
süslemeleri ile ünlüdür. Sebilin iki
cephesinin birleştiği köşede süslü
başlıklı yuvarlak bir sütun gibi gö-
rünen taşın aslında döner olması,
yani bir türlü terazi oluşu nedeni ile
bu sebil, “Dönertaş Sebili” olarak
anılmıştır.
ANITLARAtatürk AnıtıCumhuriyet Alanı’nda Mustafa
Kemal Atatürk’ün ‘’Ordular! İlk he-
definiz Akdeniz’dir, ileri’’ komutu-
nu taşıyan anıt, 1933 yılında Pitro
Canumica tarafından yapılmıştır.
Atatürk’ü üniforma ile ve bir at üze-
rinde tüm heybeti ile gösterir.
İlk Kurşun AnıtıYunan Ordusu’nun İzmir’i işgali
sırasında, denizden karaya çıkan
düşman askerlerine karşı ilk kur-
şunu sıkarak, Türk direnişinin ilk
örnek davranışını gösteren ve ar-
dından şehit olan Gazeteci Hasan
Tahsin adına 1974 yılında dikilen
ve onu ilk kurşunu sıkarken göste-
ren heykel-anıt, bugün Konak Mey-
danı’ndadır.
HANLARKızlarağası HanKızlarağası Han, Kemeraltı’nda
Halim Ağa Çarşısı’ndan
Hisarönü’ne giden yol üzerinde,
arka duvarı Hisar Cami avlusuna,
bir yanı ise Bakır Bedesteni’ne bi-
tişik konumdadır. Kapı üzerindeki
kitabeye göre 1157 (1744) yılında
I. Mahmut zamanında Kızlar Ağası
Hacı Beşir Ağa tarafından yapıl-
mıştır. Alt katta kahve ve dükkan-
lar, üst katta ise el yapımı ürünler
ve hediyelik eşyaların satıldığı
dükkanlar bulunur.
Çakaloğlu Hanı 18. yüzyılda Osmanlı Dönemi
eserlerinden biri olan Çakaloğlu
Hanı, İzmir’in önemli tarihi eserleri
arasında yer alır. Han, uzun dik-
dörtgen planlıdır ve üstü tonozlu
kapalı bir çarşı şeklindedir.
HAMAMLARLüks Hamam Kadı Hamamı da denen hamam, ilk
Osmanlı eserleri arasında sayılır.
İnşa tarihi 16. yüzyıl olduğu sanılan
yapı, çift hamamdır.
Basmane Hamamı17. yüzyıl Osmanlı Dönemi eseridir,
bakımlı ve işler durumdadır.
31
Yeşildere HamamıHalen Yeşildere Çarşısı adı ile bili-
nen çarşı içinde bulunan hamam,
17. yüzyıl eseridir ve yine klasik
Osmanlı mimari tarzında tipik bir ör-
nektir.
CAMİLERKonak (Yalı) CamisiYalı Camisi’nin hangi tarihte kim ta-
rafından yapıldığına dair kesin bir
bilgi bulunmamakla birlikte Yurt An-
siklopedisi ‘’İzmir’’ maddesinde yer
alan 1774 yılında Katipzade Meh-
met Paşa’nın karısı Ayşe Hanım ta-
rafından inşa ettirildiği görüşü, İzmir
Tarihi yazarı H. Gültekin’in bir kay-
nak göstermeden verdiği bilgilere
dayanıyor.
Kemeraltı Camisiİzmir’in belli camilerinin sıralandığı
Anafartalar Caddesi kenarında, eski
iç liman kıyısındadır. 1690 tarihinde
inşa edilmiştir. Etrafında medrese,
kütüphane ve sebili vardır. Zeminde
olup, tek bir kubbe bütün cami sat-
hını örter.
Salepçioğlu CamisiSon derece zarif bir yapı tarzına sa-
hip olan bu cami, Kemeraltı 850 ve
917 sokaklarda bulunur. 1906 yılın-
da Salepçizade Hacı Ahmet Efendi
tarafından tek büyük kubbeli olarak
yaptırılan cami, ince yapılı, zarif bir
minareye sahiptir.
Başdurak Camisiİzmir Kemeraltı çarşı camilerinin bir
örneği olan Başdurak Cami, avlu
kapısının söve ve kemer üzengi taşı
süslemelerinden oluşan bir çerçeve
içinde yer alır. 1652 yılında yapıldı-
ğına dair kitabesi vardır.
Kestanepazarı Camisi Anafartalar Caddesi etrafında yo-
ğunlaşan iş merkezlerinde 872 ve
882 sokaklarda bulunan cami ye-
rinin, doldurulan iç liman olması
nedeniyle Evliya Çelebi, minareyi
güçlükle oturttuklarından söz eder.
Çelebi’ye göre, 1667 (veya 1663)
yılında yapılan cami, kare bir mekan
üzerine büyük bir kubbeyle etrafın-
da dört kubbeden oluşur.
Şadırvan CamisiCihannüma’ya göre İzmir’in Ulu Ca-
mii olan “Nıflızade Cami” bu olma-
lıdır. Anafartalar Caddesi ile 912
Sokak köşesinde olup, ismini altında
ve yanında bulunan şadırvanlardan
alır. Evliya Çelebi caminin yapılışı
için 1636 (1637 de olabilir) tarihini
verir. Evliya Çelebi’nin “Bir beyaz
inciye” benzettiği bu caminin altında
o zamanlar aktar dükkanları vardır.
Hisar Camisi İş merkezi Hisarönü mevkisinde bu-
lunan cami, 1597 yılında Yakup Bey
tarafından yaptırılmıştır. Ortada bir
büyük kubbe sekiz fil ayak üzerinde
durur, yanlarda üçer büyük, geride
üç küçük ve son cemaat yerinde
yedi küçük kubbesi vardır.
32
33
Faikpaşa CamisiDaha 16. yüzyılın başlarında İzmir’in
bir mahallesine adını veren cami,
965 ve 967 sokaklardadır.
Han-Bey (Pazaryeri) CamisiTarihi 15. yüzyıl belki de daha es-
kiye çıkabilen bir camidir. Bugün-
kü yapısı da yeni olmalıdır. 948
Sokak’ta olup, eskiden yanında bir
zaviyesi vardı.
Çorakkapı (Taşrakapı) CamisiBasmane’deki caminin Bostanizâde
Mehmed Efendi adında bir hayırse-
ver tarafından 17. yüzyıldan önce
yaptırıldığı tahmin ediliyor. Zarif mi-
naresi ve kubbesi ile İzmir’in güzel
camileri arasındadır.
KİLİSELERSaint John Kilisesi Şehit Nevres Bulvarı’nda bulunan
bu kilise, Evangelist Katolik kilisesi-
dir. 1874 yılında hizmete girmiş olan
kilise, Papa 9. Pio’nun armağanıdır.
Halen hem Katolik hem Protestan
Amerikan cemaatler tarafından on-
ların dini hizmetleri için kullanılır.
Saint Polycarpe (Polikarp) Kilisesi İsa’nın Şehidi, “Episkopos Poly-
Carpe” anısına inşa edilmiş eski ve
ünlü bir kilisedir. Kilisenin yapımı
1625 yılına kadar uzanır. Osmanlı
İmparatoru Sultan Süleyman’ın mü-
saadesi ve Fransa Kralı 13. Lui’nin
iradesi ile inşa edilmiş ve Kapu-
sin rahiplerine verilmiştir. 1898’de
genişletilen ve dekore edilen ki-
lisenin duvarlarında ve tavanın-
da Polycarpe’in yaşamını ve şehit
edilişini anlatan freskler, 19. yüz-
yılın sonlarında İzmir’de yaşamış
olan ressam ve mimar “Ray Mond
Pere”nin eseridir.
Santa Mana Katolik Kilisesi 1667’de inşa edilen kilisede Fran-
sisken rahipleri görev yapar. Ayinler
İtalyanca’dır.
Santissimo Rosano Katolik Kilisesi Eski Alsancak Vapur İskelesi’nin
arka sokağında, 1904 yılında inşa
edilen kilisede, Domenikan Rahip-
leri görev yapar. Ayinler, Fransızca,
İtalyanca ve Türkçe yapılır.
Alsancak Anglikan Kilisesi 7 Nisan 1902’de hizmete giren ve
İncil yazarı Sen Jan’a adanmış olan
kilise, halen bir İngiliz din adamının
yönetiminde çalışıyor.
Bu kiliseler dışında Konak sınırların-
da Domeniken Kilisesi, Notre Dame
de Lourdes ve Felemenk Protestan
Kilisesi de bulunur.
SİNAGOGLARBeth İsrael Sinagogu Sultan ll. Abdülhamit’in İzmir Valisi
eski Sadrazam Kamil Paşa’ya hita-
ben yazmış olduğu bir ferman uyarın-
ca, Karataş semtinde oturan Muse-
vilerin dini ibadetlerini yapabilmeleri
için inşa edildi. 1200 altın liraya mal
olan bu sinagog, İzmir’in en büyük ve
seçkin havrasıdır. Dini nikâhlar, gü-
nümüzde bu havrada kıyılır.
Sinyora veya Giveret Sinagogu Bu sinagog ismine bakıldığında,
Dona Gracia Mendes’e mal edildiği
tahin edilir. 1841 yangınından sonra
Yeruşalmi Ailesi tarafından yeni baş-
tan onarılmıştır.
34
Hevra (Talmut Tora) Sina-goguÇok eski bir sinagog olup,
1838 yılında Hacez kardeşler
tarafından onarılmıştır. Daha
sonra muhtelif tarihlerde ye-
niden restore ettirilmiştir.
Salom Sinagogu
1610 yılında İzmir’de bu-
lunan 6 havradan biridir.
Bu yüzden 1500’lü yıllarda
inşa edildiği tahmin edilir.
İzmir’de “Aydınlılar Sinago-
gu” olarak da bilinen bu si-
nagogun başından ilginç bir
olay geçmiştir. 1841 yılında
İzmir’de baş gösteren büyük
yangında, tüm semt ateşler
içinde kalmasına karşın, yan-
gın tam bu sinagogun kapı-
sında sönmüştür.
Bilkur Holim Sinagogu Bu sinagog 1724 tarihinde
Salamon de Claves isminde
Hollanda asıllı bir İzmirli tara-
fından inşa ettirildi. 1772 yan-
gınında yanan ve yine aynı
aileden Manuel de Claves ta-
rafından 1800 yılında yeniden
inşa ettirilen sinagog, İzmir’in
bu alandaki en güzel yapıla-
rından biridir.
Ros Aar Sinagogu İzmir’in yukarı Karataş sem-
tinde bulunan ve 155 yıllık
geçmişi olan bir yapıdır.
Konak’ta bu sinagoglar dışın-
da Saar Aşamayım Sinagogu
ve Bet İllel Sinagogu da bu-
lunur.
35
MÜZELER ve ÖREN YERLERİKadifekale Tepekule’deki eski İzmir (Smyrna) dışında,
kentin Pagos’ta (Kadife Dağı) yeniden ku-
rulduğu alandır. İ.Ö. 4. yüzyılda kurulan
kentten bugüne değin varlıklarını sürdüren
Hellen, Roma, Bizans ve Osmanlı dönem-
lerine ait kalıntılar görülmeye değer arkeo-
lojik öneme sahip eserlerdir.
Agora ören yeri İzmir agorası, M.Ö. 4. yüzyılda antik
Smyrna Kenti’nin taşındığı Pagos’un (Kadi-
fekale) kuzey yamacında kuruludur. Döne-
min önemli kamu binalarıyla çevrilmiş olan
bu yapı, kentin devlet agorasıdır. Hellenis-
tik Dönem’de kurulmuş olan agorada gü-
nümüze gelebilmiş kalıntıların çoğu, M.S.
178 depreminden sonra İmparator Marcus
Aurelius’un desteğiyle yeniden inşa edilen
Roma Dönemi agorasına aittir.
36
Ayşe Hatun Cami
İzmir Arkeoloji Müzesi Ege Bölgesi’nde yürütülen arkeo-
lojik kazı çalışmalarında bulunmuş
olan pek çok esere İzmir Arkeoloji
Müzesi ev sahipliği yapar. 1924’te
Basmane Kapılar Semti’nde kurulan
müze, 1927’de halka açılmış, şu an
hizmetteki müze binası 1984 yılında
Konak Bahribaba Parkı içerisinde
kurulmuştur.
Atatürk Müzesi Atatürk Müzesi olarak kullanılmakta
olan bina, 1875 -1880 yıllarında halı
tüccarı Takfor tarafından ev olarak
yaptırılmıştır. 9 Eylül 1922’de sahibi
tarafından terk edilmiş ve hazinenin
mülkiyetine geçirilmiş, İzmir’e giren
Türk Ordusu burasını karargah ola-
rak kullanmıştır.
Etnografya Müzesi Arkeoloji Müzesi’nin alanı içerisin-
de; 19. yüzyılda Neo-Klasik tarzda
meyilli bir teras üzerine inşa edilen,
1831 yılında ilkin hastane olarak (St
Roch Hastanesi) kullanılan, 1845
yılında Fransızlar tarafından onarı-
larak fakir Hıristiyan aileleri için bir
bakımevine dönüştürülen taş bina,
günümüzde Etnografya Müzesi ola-
rak kullanılıyor.
İzmir Resim ve Heykel Müzesi İzmir Devlet Resim ve Heykel Mü-
zesi, 9 Eylül 1952 yılında Kültürpark
içerisinde galeri olarak açıldı. Daha
sonra Atatürk Bulvarı’ndaki yerine
taşınan galeri, plastik sanatlar ala-
nında devletin İzmir’e yaptığı ilk hiz-
metlerden biridir.
İzmir Tarih ve Sanat Müzesi 2004 yılında hizmete açılan Tarih ve
Sanat Müzesi, üç binadan oluşuyor.
Girişte sağda taş eserler, ortadaki
binada seramik eserler, soldaki bi-
nada ise kıymetli eserler sergileni-
yor.
Demiryolları Müze ve Sanat Galerisi Müze binası, 1800’lü yıllarda
Alsancak’ta bir koloni halinde yaşa-
yan İngiliz tüccarlar tarafından ticari
emtia deposu olarak yaptırılmıştır.
Demiryollarının millileştirilmesinden
sonra, binanın hemen bitişiğinde
yer alan ve aynı mimari özellikleri ta-
şıyan büyüklü küçüklü toplam 5 adet
yapıyla birlikte uzun yıllar lojman
olarak kullanılmıştır. Gördüğü dep-
remlere ve yangınlara direnen bina,
1990 yılında Müze ve Sanat Galerisi
olarak düzenlenmiştir.
Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM)İzmir Kent Arşivi ve Müzesi’nin, bi-
limsel kriterlere göre yapılandırma
projesi 2000 yılında başlatıldı. Me-
kan olarak 1932 yılında inşa edilen
İzmir İtfaiyesi Merkez Binası seçildi.
1932’den 2001 yılı sonuna kadar
aralıksız yetmiş yıl itfaiye merkezi
olarak hizmet veren bina, şimdi ken-
tin hafızası anlamına gelen arşiv ve
37
görsel tarihi olan müzeye ev sahip-
liği yapıyor.
Ümran Baradan Oyun ve Oyuncak Müzesiİzmir Konak Belediyesi Ümran Bara-
dan Oyun ve Oyuncak Müzesi’nde,
dünyaca ünlü değerli seramik sa-
natçısı Ümran Baradan’ın dünyanın
çeşitli ülkelerinden edindiği oyun-
cakların ve düzenlediği yarışmalar-
da derece kazanan yetenekli çocuk-
ların yaptığı eserler sergileniyor.
GEZİLECEK YERLERKemeraltıMezarlıkbaşı semtinden Konak
Meydanı’na kadar uzanan bölgeyi
içine alan tarihi bir çarşıdır. Çarşı-
nın bugün ana caddesini oluşturan
Anafartalar Caddesi, geniş bir ka-
vis çizer. Bu kavis, caddenin ge-
çen yüzyıllarda var olan iç limanın
etrafını dolaşmış olmasından kay-
naklanır. Liman, zamanla ağzına
doğru dolmaya başladığından, yeni
yerleşim ve ticaret sahaları açılmış
ve buraları yeni binalarla değerlen-
dirilmiştir. İlk yapıldığı yıllarda çarşı,
kısmen tonozlu, kiremit örtülü, yan
sokakları ve arastalarıyla bir kapalı
çarşı görünümündeydi. Yakın yıl-
lara kadar, Şadırvanaltı Cami’nden
Havra Sokağı’na kadar devam eden
sokakların üstü örtülü idi. Kemeraltı
38
adını bu bölümünün üstünün kapa-
lı olması özelliğinden alan çarşının
içinde pek çok han yer alıyor. Es-
kiden olduğu gibi günümüzde de
Kemeraltı Çarşısı, İzmir’in en önemli
alış-veriş merkezidir.
KültürparkTürkiye’nin Uluslararası Fuarlar
Birliği’ne (UFI) üye tek genel ticari
fuarı olan İzmir Enternasyonal Fuarı,
1936 yılında bugünkü mevcut 421
bin metrekarelik alanda kurulmuştur.
Kısa süre içinde başarılı çalışmalara
imza atan ve dünyadaki belli başlı
fuarlar arasına giren İEF, Türk eko-
nomisindeki gelişmelere paralel ola-
rak kabuk değiştirdi.
Kordonboyu
Şiirlere, şarkılara konu olan İzmir’in
ünlü Kordon’u, günün her saatinde
cıvıl cıvıl, capcanlı bir mekan. Bü-
yükşehir Belediyesinin gerçekleştir-
diği rekreasyon düzenlemesi, yürür-
lüğe koyduğu “Kordon Yönetmeliği”
ile bu ünlü mekan İzmir’in en önemli
prestij alanı haline geldi.
Alsancak Eski adı Punta olan Alsancak, yıllar
boyu İzmir’in simgesi olarak dünya-
ca ünlü birçok seyyah ve yazarın şiir
ve eserlerinde yer aldı. Victor Hugo
1829 yılında yayınlanan “Les Orien-
tales” isimli kitabındaki “La Captive”
39
adlı şiirinde ünü batıya yayılan İzmir’i
bir prensese benzetir. Alsancak’ta
Levantenler Rumlar, Ermeniler, zen-
gin diğer batılı kesimler oturur. Kıb-
rıs Şehitleri Caddesi’nin iki tarafında
uzanan bu dönemlerden kalma ya-
pılar değişik ve özgün mimarileriyle
halen bir inci gibi dizilir.
KÜLTÜR SANATAhmed Adnan Saygun Sanat Merkezi (AASSM)İsmini ilk devlet sanatçısı unvanına sahip İzmir’li besteci Ahmed Adnan Saygun’dan alan sanat merkezi, teknik altyapısı ve konser salonla-rıyla Türkiye’nin en nitelikli sanat
merkezidir.
İzmir SanatFuar Kültürpark 26 Ağustos Kapısı
yakınındaki İzmir Sanat, yıl boyun-
ca söyleşi, seminer, tiyatro ve film
gösterileri, konserler ve sergilere ev
sahipliği yapıyor.
İsmet İnönü Sanat Merkeziİzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür ve
Spor Daire Başkanlığı Kültür ve Sa-
nat Şube Müdürlüğüne bağlı İsmet
İnönü Sanat Merkezi’nde konser, se-
miner, konferans ve tiyatro gösterile-
rinin yanı sıra ulusal ve uluslararası
organizasyonlar gerçekleştiriliyor.
Tarihi Havagazı FabrikasıFransızlar tarafından 150 yıl önce
inşa edilen Alsancak’taki tarihi Ha-
vagazı Fabrikası, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştiri-len restorasyon ve çevre düzenleme çalışmalarının ardından yepyeni bir
kültür sanat mekanı haline geldi.
D.E.Ü. Sabancı Kültür SarayıSabancı Vakfı’nın katkılarının yanı
sıra İzmir Valiliği ve Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğünün işbirli-ğiyle üniversitenin tahsis ettiği arsa üzerinde inşa edilen Sabancı Kültür Sarayı, 5 bin metrekare kapalı alan-da iki ana bölüm içeren tek bir blok halinde inşa edilmiştir.
İzmir Devlet Tiyatrosuİzmir Devlet Tiyatrosu 14 Nisan 1957 tarihinde Konak’ta Halk Eğitim Merkezi binasında kurulmuş, perde-lerini “Yağmurcu” adlı oyunla açmış-
tır. Mimarı Necmettin Emre’dir.
İzmir Devlet Senfoni Orkestrasıİzmir Devlet Senfoni Orkestrası, dönemin Kültür Bakanı Nermin Nefçi’nin onayı ile 1975 tarihinde bir oda müziği topluluğu niteliğinde ku-rulmuş olmasına rağmen; çok kısa süre içerisinde olağanüstü büyüme ve gelişme göstererek, senfonik bir
orkestra hacmine kavuşmuştur.
40
İzmir Devlet Opera ve BalesiTürkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Ba-
kanlığı Devlet Opera ve Balesi Genel Mü-
dürlüğüne bağlı olarak 1982 yılında İzmir’de
kuruldu. Eski Elhamra Sineması binasının
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kirala-
narak restore edilmesiyle şimdiki binasında
hizmet vermeye başlayan İzmir Devlet Ope-
ra ve Balesi, 21 Ekim 1982 tarihinde Kurucu
Müdürü Rejisör H. Necdet Aydın yönetimin-
de Çeşmebaşı Balesi ve Meddah Opera ile
kapılarını sanatseverlere açtı.
Ne alınır?Konak’ın tarihi Kemeraltı Çarşısı, İzmir’e
özgü el sanatlarından hediyelik eşyalara
kadar geniş bir yelpaze sunar. Çarşıdaki
mağazalar ve Kızlarağası Hanı’ndaki dük-
kanlardan her zevke uygun seçenekler bul-
mak mümkün.
Ne yenir?Kemeraltı Çarşısı’nın büyülü atmosferinde
Ege’ye özgü lezzetleri tercih edebileceği-
niz gibi, Kordonboyu’nda sıralanmış res-
toranlarda İzmir mutfağının yöresel lezzet-
lerinin yanı sıra balık keyfini ilk alternatifler
arasına alabilirsiniz. Bir kahve molası için
ise en uygun mekan, Kızlarağası Hanı’dır
şüphesiz. Zira fincanda pişirilen ve yanın-
da lokum ile servis edilen Türk kahvesinin
lezzeti unutamayacağınız türden.
Yapmadan dönmeyin! Kemeraltı Çarşısı’nı gezmeden,
Saat Kulesi’nin önünde fotoğraf çekilme-
den,
Konak’ın tarihi camilerini görmeden,
Agora ve Kadifekale’de İzmir’in tarihini
yaşamadan,
Kordon’da balık yemeden, Kızlarağası
Hanı’nda Türk kahvesi içmeden, dönmeyin.
Kaynak: Yaşar Ürük Yazar
Konak Belediyesi
41
İzmir’in şirin ilçesi Tire, geleneksel birçok mesleğin hala yaşatılmaya çalışıldığı ender yerlerden. Burada sanki zaman durmuşçasına sanatlarının son temsilcileri ayakta kalma savaşını sürdürüyor. Kalaycı ustası Mehmet Dönmez de bunlardan sadece bir isim…
Kilitli kapılar arkasında kalmamak için direniyor
42
Geleneksel meslekleri halen
bünyesinde barındıran na-
dir yerlerden birisi İzmir’in
şirin ilçesi Tire’dir. Eskiden çarşı
esnafının büyük bir bölümünü oluş-
turan meslek grupları, sanki zaman
durmuşçasına sanatlarını icra ede-
bilmenin savaşı içindedir. Zamanın
getirdiği hızlı tüketim maddeleri ve
alternatif ürünler içerisinde, mes-
leğin son temsilcileri direnişlerini
sürdürür Tire’de. Urgancıdan keçe-
ciye, demirciden nalbant ustasına,
kalaycısına kadar birçok meslek
erbabı, kepenklerini sonsuza kadar
kapatmadan önce sanatlarının son
eserlerini sergileme imkânı sunar
meraklılarına.
İşte bu meslek gruplarından olan
kalaycılık, diğerleri gibi zamanın
kilitli kapıları arkasında kalmamak
için son kozlarını oynuyor. Geçmişi
bir hayli eskiye dayanır kalaycılığın.
Parlak dönemlerinde günlük ihti-
yaçların karşılanmasında büyük rol
oynamış. Bakırdan araç gereçlerin,
özellikle mutfak eşyalarının yaygın-
laşmasıyla kalaycılık da gelişme
göstermiş. Bakır eşyaların hem
sağlıklı olmasını hem de ömrünün
artmasını sağlamak için kalay, en
sık başvurulan kaplama tekniği ol-
muş. Kazanlar, tencereler, tavalar,
siniler, tepsiler, leğenler, sürahiler
gibi mutfakların vazgeçilmezleri,
her ay mutlaka kalaylanması gere-
ken eşyaların arasına girmiş. Ancak
günümüzde bu eşyalar vitrinlerde
süs eşyalarına dönüşünce, bay-
ram, şenlik ve özel günlerde bir ge-
lenek haline gelen kalaylama için
ustaların dükkânları önünde oluşan
sıralar, yerini derin bir sessizliğe bı-
rakmış.
Usta işçilik gerektiriyorKalayın yapılma sürecinde tavlan-
ması, temizlenmesi, kalaylanması
sırası izlenir. Daha önce kalaylan-
mış olan kaplar, ateş üzerinde körük
yardımıyla yakılarak, tortusu ve kul-
lanımdan kaynaklanan atıklar temiz-
lenir, buna tavlama denir. Tavlanan
metaller, tuz ruhu ve ince kum yar-
dımı ile silinir. Bu aşama temizleme
aşamasıdır. Bükülmüş veya düzgün
olmayan yerler çekiç ile düzeltilir.
Kalaylama aşamasında ise körük
yardımı ile tekrar ısıtılan kabın üze-
rine nişadır ve pamuk kullanarak,
kalayın düzenli olarak dağıtılması
ile işlem gerçekleşmiş olur.
43
Tire’de kalaycılık mesleğinin son
temsilcilerinden olan Mehmet Dön-
mez (73), Bayındır’da usta yanın-
da öğrenmiş sanatını. Sonrasında
Tire’ye gelerek, kendi yerini açmış.
Yarım asırdır sürdürdüğü mesleği-
nin devamını sağlamak için çırak
bulamamaktan şikâyetçi: “Kimse bu
mesleği yapmak istemiyor’’ diyor.
Yeni endüstriyel ürünlerin yaygın-
laşması ve hızlı tüketilebilen malze-
melerin çıkması, Mehmet Usta’nın
işlerini de düşürmüş. “Bu zamanlar
tam bayram öncesi sıra olurdu, şim-
di kimse yok. Yetiştiremeyeceğim
için iş almazdım. O zamanlar şimdi-
ki gibi üç kişi de yoktu, ondan fazla
kalaycı vardı” sözleriyle sitemini dile
getiriyor.
Rodos’tan çağırdılarMehmet Usta’nın başından ge-
çen ilginç bir de serüven var.
Yunanistan’ın Rodos Adası’nda ka-
laycı ustası sıkıntısı baş gösterince
İzmir’den yardım istenir. İzmir Esnaf
ve Sanatkarlar Odası da araştırır ve
Mehmet Dönmez’i bulup, görevlen-
dirir. Rodos Adası’nda 4 gün kalan
Mehmet Usta, burada Osmanlı ka-
zanlarını kalaylar.
Yunanistan’da çok iyi karşılandığı-
nı, yaptığı işin büyük ilgi gördüğünü
belirten Mehmet Dönmez, Yunan
yetkililer tarafından ilgiyle izlendi-
ğini söylüyor. Rodos’ta Fethi Paşa
Vakfı’na ait olan “Hafız Ahmet Ağa
Kütüphanesi” bahçesinde yer alan
büyük boy aşure kazanlarını ve bun-
lara ait kap, kepçe türü parçaları
kalayladığını ifade eden Dönmez,
tekrar davet edilirse memnuniyetle
gidebileceğini belirtiyor. Usta ka-
laycı, çalışması karşılığı Yunanistan
Başkonsolosu tarafından teşekkür
belgesi ile ödüllendirilmiş.
44
mondi ilan 22x28 con.FH11 Tue Nov 01 15:31:21 2011 Page 1
Composite
C M Y CM MY CY CMY K
45
mondi ilan 22x28 con.FH11 Tue Nov 01 15:31:21 2011 Page 1
Composite
C M Y CM MY CY CMY K
Kentsel Dönüşüme Yerel Bir Alternatif:
Kentsel AkupunkturBasit iğne dokunuşları gibi, kent yapısı içinde saklı bulunan mevcut değerlerin küçük ölçekli müdahalelerle ortaya çıkarılıp büyük etkiler yaratmasını sağlama düşüncesidir kentsel akupunktur.
Kentsel mekânlar, farklı
kültürel birikimlerin, ya-
şam biçimlerinin, sos-
yal ihtiyaçların, politik
oluşumların, ekonomik güçlerin bir
karalama defteri gibidir. Bu sürek-
li yazma bozma eyleminde kentsel
dönüşüm talebi de her zaman meşru
bir zemin bulabilmiştir kendine.
Kentsel sorunların çözümü çoğu
zaman imkânsız görünür, hınzır
problemlerdir bunlar. Bu karmaşık
yapı içindeki problemlerin çözümü
önemli oranlarda zaman, para ve
enerji gerektirdiğinden genellikle
yerel aktörlerle uzlaşıya dayanma-
yan tepeden inmeci projeler olarak
karşımıza çıkıverirler. Kimi zaman bir
‘vizyon projesi’nde kimi zaman kü-
resel ‘marka’ olma talebiyle çoğun-
lukla da kaçınamayacağımız doğal
afet ve olaylar üzerinden gündelik
yaşamlarımızın önüne geçerek, bizi
dönüşmeye, etrafımızı da dönüş-
türülmeye zorlar. Büyük aktörler
kentlere sürekli birşeyler ekledikçe,
o yerde yaşayanlar da yapılanları
kendilerine tabi kılmaya çalışmakta
ve yaşayarak dönüştürmektedirler.
Sosyolog Richard Sennett’e göre,
bir kentsel mekân ancak tasarlan-
dığından farklı bir amaçla kullanıl-
maya başladığında yaşamaya baş-
lar. Kısacası Winston Churchill’den
aktarılan sözde olduğu gibi “Önce
biz mekânları yaparız ve sonra da
mekânlar bizi yapar”.
Bu noktada, değişimin başlangıcını
oluşturacak belirgin ve uyarıcı etki-
lerin yaratılabileceği yerel bir yolun
bulunmasının mümkün olup olma-
dığını sorgulamak istiyorum. Böyle-
sine bir arayışın çıkış noktası, kent-
sel problemlerin yaratıcı çözümlerle
ele alınması konusunda yerel halk,
kültür, miras ve değerler, toplumsal
varlık, eşitlik konuları, soyut dina-
mikler gibi kavramları ele almayı ve
neticesinde yerelden merkeze doğ-
ru bakmayı gerektiriyor. Dolayısıyla
“Kentsel problemlerle baş etme ko-
nusunda yerel dinamiklerin değer-
lendirilmesine öncelik veren yaratıcı
bir çözüm arayışı nasıl üretilebilir?”
sorusu tam da bu yazının temelinde
duruyor. Söz konusu meseleyi İzmir
Yüksek Teknoloji Enstitüsü Kentsel
Tasarım Yüksek Lisans Programı
çerçevesinde 2009-10 Bahar Döne-
minde “Kentsel Akupunktur” kavra-
mının idealleri ve prensipleri üzerine
Yrd. Doç. Dr. Koray Velibeyoğlu İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü,
Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi
46
kurulan bir tasarım atölyesi çalışma-
sında tartışmıştık. Bu yazı, belirtilen
çalışma sonrasında gelişen fikir ve
uygulamaların bir yansımasıdır.
Kentsel Akupunktur Nedir, Nasıl Başladı?Kentsel akupunktur yaklaşımının
mantıksal temeli, geleneksel uzak-
doğu meditasyon ve iyileştirme tek-
niği olan akupunktur ile yapılan bir
analojiden gelir. Akupunktur prati-
ğinin, varolan enerjinin açığa çıkarıl-
ması ideallerinden hareketle, “Kent-
sel Akupunktur”, kent yapısı içinde
saklı bulunan mevcut değerlerin
küçük ölçekli müdahalelerle - basit
iğne dokunuşları gibi- ortaya çıkarı-
lıp büyük etkiler yaratmasını sağla-
ma düşüncesidir. Kentsel Akupunk-
tur yaklaşımı, temelde, değişimin
başlangıcı için, zaman içinde ya-
yılması ve büyümesi umulan küçük
‘başlangıç noktaları’nın yaratılmasını
hedefler. (Uçak, 2010)
Kentsel Akupunktur, Curitiba eski
Belediye Başkanı ve Uluslararası
Mimarlar Birliği (UIA) eski Başkanı
Jamie Lerner tarafından uygula-
maya sokulmuş, akademik alanda,
uluslararası yarışma (Ör: UIA Ya-
şasın Kentler Yarışması) (Altun ve
Uzun, 2004) ve uygulamalarda son
yıllarda öne çıkmaya başlamış bir
kavram. Bu konu ile ilgili belki de
en çok tanınan uygulama örneği,
Curitiba’da bulunmakta. Curitiba
kenti, Brezilya’nın Parana Eyaleti’nin
başkenti olarak geçiyor. Güneydo-
ğu Brezilya’nın en büyük nüfusu ve
ekonomisine sahip olan kentte 2.4
Brezilya’nın
Curitiba kenti,
bu konu ile ilgili
belki de en çok
tanınan uygulama
örneğidir. Kentsel
akupunktur
yaklaşımıyla
Curitiba açlık,
eşitsizlik, işsizlik
sorunlarıyla başa
çıkabilen bir kent
haline gelmiştir.
Curitiba
47
milyon kişi yaşıyor. Neredeyse tüm
gelişmekte olan ülke kentlerinde ol-
duğu gibi Curitiba’nın da en önemli
sorunları kısıtlı ekonomik kaynaklar,
kontrolsüz nüfus artışı, işsizlik ve
göç olmuş. Kentsel akupunktur yak-
laşımıyla Curitiba açlık, eşitsizlik, iş-
sizlik sorunlarıyla başa çıkabilen bir
kent haline gelmiş.
Curitiba’nın kentsel akupunktur ma-
cerası kontrolsüz nüfus artışı ve hızla
artan özel araç kullanımının getirdiği
problemlere çözüm getirme arayış-
larıyla başlamış. Curitiba’daki yerel
yönetim planlama sürecinin ana
ilkelerini basitlik, hız ve düşük mali-
yetli çözümler üzerine kurmuş, pla-
nın ana unsurlarını ise insan ölçeği,
peyzaj, yaşam, bellek ve süreklilik
olarak belirlemiş. Bu kapsamda ti-
cari merkezin yaya odaklı olarak ye-
niden tasarlanmasından, bütünleşik
ve sürdürülebilir kamu taşımacılığı-
nın teşvik edilmesine, eski bir çöp
depolama alanında geri dönüşüm
malzemesinden ‘açık çevre üniver-
sitesi’ kurulmasından, çeşitli sosyal
sorumluluk girişimlerine kadar pek
çok uygulama gerçekleşmiş.
Kentsel Akupunktur İlke-leri Nelerdir?Kentsel akupunktur mevcut yerel
varlıkların tehdit altında olduğu alan-
larda, burada yaşayanları ve kentsel
kullanışları rahatsız etmeden, çok
sayıda küçük ölçekli müdahalelerle
bulunduğu alanı iyileştirme ve top-
lamda belirlenen vizyona yönelik po-
zitif bir etki yaratma sanatıdır.
Bu yaklaşımın temel ilkeleri şöyle özetlenebilir:Basitlik: Bu ilke yapılan müdahale-
nin ölçeği ile ilişkilidir. Kentsel aku-
punktur, kentten büyük ölçekli hiç
birşeyin alınmadığı ve kente büyük
ölçekli hiç birşeyin eklenmediği mü-
dahale olarak düşünülebilir. Dolayı-
sıyla, basitlikten kişinin bulunduğu
çevreyi kavrayabileceği büyüklükte
ve değiştirebilirim düşüncesine sa-
hip olabileceği oranda küçük ölçekli
olması anlaşılmalıdır. Basit olmasının
verdiği diğer bir duygu da eldeki
mevcut varlık, beceri ve kaynakların
hazır veya ulaşılabilir olmasıdır. Ki-
şinin kendi mülkiyeti çerçevesinde
kamusal alana yapabileceği katkılar-
dan (Ör: Balkona konulan petunya
saksısı, dış cephelerin boyanması)
mikro kamusal alanların (mikro-park-
lar, oturma yerleri, dar sokaklar, kü-
çük nişler, cepler) üretimine kadar
yaygınlaştırılabilir.
Hızlılık: Bu ilke yapılacak uygulama-
ların kısa zamanda hayata geçirile-
bilir olmasını temsil eder. Özellikle
kent mekânı üzerinde gerçekleşen
etkinlikler, geçici, kısa-vadeli eylem-
ler olarak yeni fikirleri test etmek ve
başarıldığında insanlara güven duy-
gusu kazandırmak için idealdir. Hız-
lılık ile kast edilen diğer bir konu da
bürokrasi ve kurumsal uzlaşmazlık-
lar nedeniyle kısa sürede aşılamaya-
cak gibi görünen ve kemikleşmiş so-
runların nasıl çözümlenebileceğine
yönelik bir açılım fırsatı yaratmasıdır.
Düşük Maliyetlilik: Kamu kaynakla-
rının kısıtlandığı ve sınırlı olduğu bu
dönemde kentsel akupunktur gibi
noktasal yaklaşımlar, kent sakinle-
rine ucuz ve demokratik bir yaşam
çevresi oluşturma olanağı sağlıyor.
Eğer çevremizdeki yerel potansiyel
ve varlıkları temel girdi alan bir yak-
laşımı benimsersek, düşük bütçeli
müdahaleler hiç de zor değil. Bunun
için şüphesiz çabaların koordine ol-
ması herkesin işin ucundan tutma-
sı gerekiyor. Köyün ortak işlerinin
beraberce yapıldığı imece gibi bir
gelenek belki de bunun en güzel
örneği.
Çok Katmanlılık: Bir şey hem mev-
cut halini koruyup hem de yeni bir
48
şey daha ekleyebilir mi kendine?
İşte bu sorunun cevabı çok katman-
lılık. Sürekli bir gelişme hali yani. İki
farklı hali var. Biri işlevlerin mevcudu
yerinden etmeden aynı mekân için-
de yer alabilmesi. Örneğin bir mey-
ve bahçeniz varken ve meyvecilik
yaparken aynı zamanda bahçeniz-
de bir restoran da işletiyor olmanız
gibi. Ya da doğudan gelen egzotik
ürünlerin satıldığı bir dükkanın aynı
zamanda gurme işi pasta ve kekler
yapıyor olması. Hepsi mevcut nite-
likle yarışmadan ona uyumlu yeni bir
şey eklemekle ilgili. Bu kişiler için de
geçerli tabi. Onu zenginleştiren, ha-
yat boyu öğrenmeyi teşvik eden bir
yanı da var. Diğer boyutu ise farklı
zamansal katmanların bir arada
olabilmesi ve birlikte yaşayabilmesi
olarak düşünülebiliriz bunu. Birbirini
yok etmeden, zenginliklerinin farkına
vararak.
Esneklik ve Geriye Dönüşlülük: Bu ilke belki de kentsel akupunktur
yaklaşımının en güçlü yönü. Yapılan
müdahale başarısız olduğu durum-
da bile öncekini yok etmeden, büyük
kayıplar yaratmadan, kimseyi yerin-
den etmeden devam edebilmekten
bahsediyorum. Eğer bu mütevazı
denemeler başarılı olmuşsa ne ala.
Artık herkesin sahiplenebileceği ve
karşımızda ‘ben başardım’, ‘biz ba-
şardık’ diyebileceği, değişimin kim-
senin dayatması olmadan gönüllü
bir şekilde gerçekleştiği bir öykü var
demektir.
Kentsel Akupunktur yerel bir alternatif olabilir mi? Evet, kentsel akupunktur yaklaşımı
mevcut değerleri koruyarak gelişti-
ren, küçük ölçekli, basit başlangıç
projeleri sayesinde yerel halkın katı-
lımı ve girişiminde gelişen ve başarılı
uygulama sonuçları alındıkça alanın
pozitif değişimine yönelik inancı pe-
kiştiren, hata yapıldığında ve proje
beklenen sonuçları alamadığında
bile geri dönülebilir, maliyeti düşük
denemeler olarak görülebilen yerel
bir alternatiftir.
Kentsel akupunktur ilkelerinin uygu-
lamayı kolaylaştıran yapısı özellikle
bürokratik engeller, bütçe sıkıntı-
ları, sivil girişim eksikliği ve kentsel
yaşam canlılığı açısından sorun
yaşayan kentler ve özellikle önemli
değerleri olan, ancak mali kaynak
sıkıntısı çeken küçük yerleşimler için
de oldukça yararlı ipuçları taşıyor.
Hep büyük alanlarda ve büyük
parçalar olarak düşünülen kentsel
dönüşüm projelerinin aksine alanın
daha uzun zaman diliminde birbirine
eklenen parçalar olarak gelişmesine
imkân tanıması ile de farklılaşmak-
tadır bu yaklaşım. Kentsel akupunk-
tur ‘başlangıç projeleri’ ile harekete
geçer, ancak sonuçta elde etmek
istediği büyük etkiyi veya iyileşmeyi
tanımladığı bir vizyonu da vardır. Bu
vizyon doğrultusunda küçük ölçekli
ve birbirini izleyen adımlar ile hedefi-
ne ulaşmaya çalışır. Bunu yaparken
seçilen alanlar, mevcut yapısı anla-
mıyla belirli bir kentsel karakter taşı-
yan, akupunkturun temel prensibin-
de olduğu gibi, iyileştirmeye uygun
olmalıdır.
Sanattan bir analoji ile özetlenirse,
bir resim tuvali üzerinde birkaç fırça
darbesinden oluşan bir eser yerine,
pek çok küçük nokta ve darbenin
toplamda oluşturduğu bir sanat ese-
ri olarak da düşünülebilir. Dolayısıyla
her bir noktanın doğru seçilmesine
ve büyük resim içinde ele alınması-
na ihtiyaç var. Bu nedenle parçacı
ve geçici bir uygulama tarzı olarak
görülüp küçümsenmemeli.
Kentsel akupunktur projelerinin ha-
yata geçirilmesinde en önemli unsur,
itici gücün içeriden gelmesi (Bkz.
Susam, 2010). Yerel yönetimler ve
diğer kuruluşları hareket geçirecek,
teknik teorik zeminin üniversiteler-
den sağlandığı, değişimin sınırlarını
çizebilen yerel gruplara şiddetle ih-
tiyaç var. Sorulduğunda bu tür sivil
platformların pek çok uygulanabi-
lir fikre sahip olduğunu gözlemek
mümkün, eksik olan şey güven duy-
gusu, eyleme geçme yetisi. Kentsel
akupunkturun öğütlediği basit, hızlı,
düşük maliyetli, çok katmanlı ve ge-
riye dönüşlü müdahaleler bireyler ve
topluluklar için yaşadığı yer ve niha-
yetinde kent hakkında söz söyleye-
bilme ve değiştirebilirim/yapabilirim
diyebilmek için elverişli bir ortam
sunuyor. Ancak yol uzun ve dikenli.
Yerel yönetim ve devlet tarafından
kurtarılmayı bekleyen pasif birey ve
topluluktan, kendi kaderine sahip çı-
kan bir topluma dönüşmek gibi uzun
bir zihniyet değişimi gerektirecek bir
süreç tam da önümüzde duruyor.
KaynakçaAltun, D. ve Uzun, İ. (2004). Kentsel Akupunktur için Bir ilk Adım: Kadifekent, Ege Mimarlık, 2004/3 – 51.Kutlukaya, G. (2010) Söyleşi: Kentsel Akupunktur, İzmir Life Dergisi, Eylül 2010.Sennett, R. (1992) Gözün Vicdanı: kentin tasarımı ve toplumsal yaşam, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.Sipahi, D. (2011) Kentleri akupunkturla tedavi etmek, Hürriyet Gazetesi, 13 Ağustos 2011.Susam, A.G. (2010) Akupunkt-URLA, Milliyet Gazetesi, 12 Temmuz 2010.Uçak, E. (2010) “Cultural Transformation with small touches: an urban acupunc-ture proposal for Urla”, Uluslararası 21. Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu’na sunulan bildiri, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, İstanbul.
49
FotoğraflarCeyda ADAR - Bayraklı Belediyesi Arşivi
50
Günümüzde İzmir Büyükşe-
hir Belediyesine bağlı met-
ropol ilçelerden birisi olan
Bayraklı, batısında Karşıyaka, doğu-
sunda Bornova, güneyinde de Ko-
nak ilçeleriyle çevrilidir. Smyrna’sı,
Amazon’u, denizi ve insanı ile bir
mozaik oluşturan ilçenin tarihi,
İzmir’in tarihinde önemli bir dönüm
noktasıdır. Yeşilova Höyüğü’ndeki
çalışmalarda kentin yaşının 9 bin
500 yıla dayandırılmasına karşın,
Bayraklı’daki kazılar da MÖ 3 binde
Tunç Çağı’nı yaşayan halkın burada
bulunduğunu kanıtladı.
Bir Aiol şehri olarak MÖ 11. yüzyılda
kurulan ve Batı Anadolu’da Arka-
ik Dönem için ideal bir kent örneği
oluşturan Bayraklı Höyüğü üzerin-
deki Smyrna, antik dönemde batısı
ve güneyi denizle çevrili küçük bir
yarımadacıktır. Yüzölçümü yaklaşık
yüz dönüm olan höyük, bir düzlük
üzerinde kurulu küçük bir tepeciktir.
Smyrna kenti, bu tepecik üzerinden
ovaya doğru geniş bir alana yayılır.
Strabon (MÖ 1. yüzyıl), Eski İzmir’in
kendi zamanındaki Smyrna’dan ‘’20
stadion uzaklıkta ve körfezin en do-
ğusunda’’, Aristeides de (MS 2. yüz-
yıl) ‘’ikinci kentin kendi zamanındaki
Smyrna ve Sipylos Tepesi arasında’’
yer aldığından söz eder.
Bayraklı Höyüğü’ndeki ilk bilimsel
çalışmalar, Ord. Prof. Dr. Ekrem
Akurgal ve Prof. Dr. John M. Cook
tarafından İngiliz ve Türk üyelerden
oluşan bir heyet ile 1948-1951 ara-
sında gerçekleştirilmiştir. 4 sezon
süren bu ortak kazı, çok önemli bilim-
sel sonuçlar ortaya koymuştur. Bu-
nun en başta geleni, Helen göçünün
1050 tarihlerinde gerçekleşmesi ve
kentteki tapınağın, Anadolu’da bulu-
nan en eski Helen tapınağı olmasının
keşfidir. 1966 yılında Smyrna kazı-
larına tekrar başlayan Ord. Prof. Dr.
Ekrem Akurgal, 1992’ye kadar yaptı-
ğı çalışmalarla Bayraklı Höyüğü’nde
Geometrik, Arkaik ve Klasik dönem-
lere ait yerleşme katlarını gün ışığıyla
buluşturdu. Akurgal’ın, M. Ö. 11. - 4.
yüzyıl arasına tarihlediği kesintisiz
on yerleşme katının verdiği sonuç-
larla, Smyrna’nın M. Ö. 7. yüzyıldan
başlamak üzere 3 yüzyıl boyunca
ticari ve siyasi faaliyetin toplandığı
bir merkez olduğu ortaya konuldu.
Bu çalışmalarla Smyrna’nın M.Ö.
7. yüzyıl sonundan itibaren M.Ö. 4.
yüzyıl da dahil olmak üzere kullanı-
lan, Athena Tapınağı önünden baş-
layıp, batıda, limanda son bulan ana
caddesi ve ana caddeye dik olarak
ulaşan birbirlerine paralel sokakları
günışığına çıkarıldı. Bu geometrik
dokunun, Hippodamus’un kent pla-
Modern İzmir’in ortasında bir açık hava müzesi:
Bayraklı İzmir tarihinin önemli kavşaklarından birisidir Bayraklı Höyüğü’ndeki kazı çalışmaları... 63 yıl önce Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal’ın başlattığı çalışmalar, höyük üzerindeki Smyrna’nın, MÖ 7. yüzyıldan sonra 3 yüzyıl boyunca siyasi ve ticari faaliyetlerin toplandığı bir merkez olduğunu kanıtlamıştır.
51
nının ilk aşaması olduğuna dikkat
çeken de, M.Ö. 4. yüzyıla ait yerleş-
me kalıntılarını höyüğün en üstünde
küçük bir alanda bulan da yine Ord.
Prof. Dr. Akurgal oldu.
Prof. Dr. Meral Akurgal dönemi1993’ten itibaren Prof. Dr. Meral
Akurgal başkanlığında sürdürülen
çalışmalar ise kent içi ve kent surları
olmak üzere iki alanda yoğunlaştı.
Çalışmalarda, Athena Kutsal Alanı
ile ilgili yeni tüf taşı mimarlık eleman-
ları gün ışığına çıkarılırken, bunlar-
dan bazıları daha önce ele geçen tüf
taşı sütun kaide, tambur ve volütlü
başlık parçaları ile yeniden değer-
lendirildi. Bu veriler ve yeni öneriler
ışığında bütünü ile tüf taşından bir
tapınak yeniden kurularak, tapınağın
6x10 sütunlu bir peripteros olduğu
sonucuna ulaşıldı. Buna göre tüf
taşı Aiol düzeni sütunlardan alınan
kalıplarla 8.5 metre yükseklikte 7
adet orijinal ölçülerdeki mulaj, tapı-
naktaki olası yerlerine dikildi. Çifte
Megaron’un batısından başlayarak
Athena Caddesi’nde son bulan,
M.Ö. 7. yüzyılın 2. yarısının başına
tarihlenen İon dünyasının en eski taş
döşeli yolu bütünüyle restore edildi.
Kazılara son on yıldır höyüğün doğu
ve güney eteklerinde devam edil-
mektedir. Höyüğün doğu eteklerinde
daha önceki kazılarda ortaya çıkarı-
lan 2.5 metre uzunlukta, 1.40 metre
yükseklikte iki taş sırasından oluşan
kent duvarı kalıntısı takip edilerek,
Erken Arkaik sur bütünüyle açıldı.
Açılan duvarın yüksekliği maksi-
mum 4.40 metre, toplam uzunluğu
140 metredir . Höyüğün güneyinde
polygonal taş örgülü Erken Arkaik
Dönem kent duvarı (1. duvar), Ar-
kaik çeşmenin kuzeybatı çaprazın-
dan itibaren batıya doğru 75 metre
uzunlukta kesintisiz olarak günışığı-
na çıkarıldı. Bu çalışmalarla M.Ö. 7.
yüzyılın ilk yarısından 6. yüzyılın or-
talarına kadar Smyrna Kenti’nin çok
sağlam bir kent duvarı ile korunduğu
saptandı.
Höyüğün kuzeydoğu köşesinde,
kentin ana girişi saptanarak çalışma-
lar burada da yoğunlaştırıldı. Ana
karadan içeri doğru iki adet kapının
yer aldığı kent girişi, şimdilik ele ge-
çen verilere göre, MÖ 7. yüzyılın ilk
yarısından itibaren, MÖ 6. yüzyıl orta-
sına kadar kullanılmıştır. Söz konusu
tarihten sonra ise bu giriş bütünüyle
dolgu ile kapatılmıştır. Kapatıldığı
dönemden günümüze değin in situ
Bugün İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı
metropol ilçelerden birisi olan Bayraklı’da
Kentsel Dönüşüm Projesi çalışmaları sürdürülmektedir.
52
olarak gelen dolgunun kaldırılması,
çalışmalarla sonlandırılmıştır. Kaldı-
rılan dolgudan yuvarlak dere taşları,
az miktarda pişmiş toprak künk kırık-
ları ve Athena Tapınağı’na ait tüf taşı
mimarlık parçaları gelmiştir.
Kutsal kimlikSmyrna Kenti girişinde Erken Arka-
ik sura ilişkin tek kanatlı ve dıştaki
2. sura ait iki kanatlı birer kapı yer
almaktadır. Ayrıca içeriye doğru, ta-
pınağın yan girişine dayalı bir kapı
daha çıkarılmış, böylece kentin üç
adet kapısının varlığı ortaya konmuş-
tur. Kentin ana girişi önünde Klasik
Dönem’e ait taştan bir sunak, bunun
kuzeyinde de Roma Dönemi’ne ait
stucko’lu iki yapı kalıntısı ile ara-
larındaki paye ortaya çıkarılmıştır.
Burada bulunan yüzlerce kandil ve
iki adet “tabula ansata”, burasının
Roma Dönemi’nde de kutsal bir kim-
liğe sahip olduğunu göstermiştir.
2009 yılı kazı sezonunda kent giri-
şindeki dolgu toprak kaldırılırken,
büyük bir bölümü iki sıra taş duvarla
oluşturulmuş bir koridor içinde koru-
nan, pişmiş toprak künklerden oluş-
turulmuş bir kanal sistemi bulunmuş,
kanal, 39.92 metre uzunlukta ortaya
çıkarılmıştır. Kanal 2010 yılı verile-
rine göre, şimdilik MÖ 7. yüzyılın
ikinci yarısına tarihlenmiştir. Ayrıca
kent girişinin kuzeyinde, hemen ona
bitişik tüf taşı bir yapının varlığı da
ortaya konmuştur.
Mimarlık alanında büyük atılımBayraklı’da 1948 den itibaren yapı-
lan çalışmalar Smyrna’nın, özellikle
M.Ö. 700-550 tarihleri arasında, mi-
marlık alanında büyük bir atılım ger-
çekleştirdiğini ortaya koymaktadır.
Gyges’in tahta çıkışından (M.Ö. 680)
sonraki ve özellikle Alyattes zama-
nındaki Lidya saldırıları (M.Ö. 600),
Lidyalıların Smyrna için her zaman
tehlike oluşturduklarını gösterse de
Smyrna, en parlak dönemini bu sü-
reçlerde yaşamıştır. Kenti çevrele-
yen suru, çok odalı, banyolu evleri,
kutsal yapısı, kamu hizmeti veren
çeşmesi ve geometrik dokulu kent
planı ile Smyrna, Batı Anadolu’da
Arkaik Dönem için ideal bir kent ör-
neğidir.
Batı ve güneyden denize açık, ku-
zeyde dağlarla, doğuda ova ile çev-
rili Smyrna, Batı Anadolu’da şimdilik
savunma sistemi en iyi ortaya çıkarıl-
mış kenttir. Ancak kenti çevreleyen
M.Ö. 9. yüzyıl erken kerpiç surun ve
7. yüzyıl başı Erken Arkaik Dönem
Bayraklı Höyüğü’nde 1948’den bugüne yapılan kazılar,
MÖ 11. yüzyılda bir Aiol şehri olarak
kurulan Smyrna’nın özellikle MÖ 770-550
tarihleri arasında mimarlık alanında
büyük bir atılım gerçekleştirdiğini
ortaya koydu.
53
taş surunun batıda, yani deniz tara-
fında ortaya çıkarılması, buralardaki
modern yapılaşma yüzünden şimdi-
lik olanaksızdır. Kentin içindeki doğu
batı doğrultudaki Athena Caddesi,
batıda bir liman ile son bulmaktadır.
Söz konusu kalıntılar, bugün höyü-
ğün hemen batı eteklerinde yer alan
evlerin altında kalmaktadır. Bu alanın
kodu deniz seviyesinden yaklaşık 3
metredir. Böylece Smyrna Kenti’nin
Arkaik Limanı, şimdilik buralardaki
evlerin altında korunmaktadır.
Smyrna, modern kentin tarihi kimliği-
ni sergileyen bir açık hava müzesi-
dir. Yurdumuzdaki eski eserler hem
ulusal kültür varlığımız hem de bütün
insanlığın ortak mirasıdır. Bu neden-
le modern İzmir’in tam ortasında yer
alan ve bir açık hava müzesi niteliği
taşıyan Bayraklı Höyüğü üzerindeki
kültür varlığımızın ziyarete açılması,
büyük önem taşımaktadır. Aynı za-
manda arkeoloji ve tarih bilincinin
ziyaretçilere kazandırılması düşün-
cesiyle höyük eteklerinde sergileme
alanları ve bir gezi parkuru projesi
hazırlanmaktadır.
BugünüBayraklı Höyüğü’ndeki çalışmalarla
kentin geçmişi, her geçen gün bi-
raz daha açığa çıkmaktadır. İzmir’in
tarihine yön veren de Cumhuriyet
tarihinde gerçekleştirilen ve halen
sürdürülen arkeolojik çalışmalardır.
Cumhuriyetin başlarında 475 nüfus-
lu bir mahalle haline gelen Bayraklı,
bu dönemde bir sayfiye yeri niteli-
ği taşımıştır. Daha sonraları birçok
sanayi tesisisin faaliyet gösterdiği
ilçede, günümüzde bu işletmelerin
kapanmaları ya da nakilleri sonucu
söz konusu bölgelerin imar planın-
da düzenlemelere gidilmektedir.
Bu planlar kapsamında bölgenin
önümüzdeki yıllarda büyük ticaret
ve alışveriş merkezlerinin, sosyal
tesislerin, eğlence merkezlerinin yer
alacağı İzmir’in yeni bir yüzü olacağı
değerlendirilmektedir.
Kentsel DönüşümKent Yenileme çalışmaları kapsa-
mında F. Edip Baksı Mahallesi’nde
belirlenen pilot alan (11 ha) içerisin-
de arazi kullanım, mülkiyet durumu,
kat adetleri, yapı kaliteleri gibi analiz
çalışmaları yapılarak, alana ilişkin
veriler toplandı. Diğer taraftan İller
Bankası aracılığı ile belirlenen pilot
alanı da içine alan 40 hektarlık ala-
nın, jeolojik etütleri hazırlatıldı. Ala-
nın sosyo-ekonomik ve demografik
durumunu belirlemek ve proje hak-
kında halkın beklentilerini saptamak
amacıyla alanda, Ege Üniversitesin-
den sosyologlarla anket çalışmasına
gidilerek, alanda yaşayanların kent-
sel dönüşümle ilgili talep ve görüşle-
ri elde edildi.
Yapılan analiz ve değerlendirme ça-
lışmaları sonucunda alanın ana ula-
şım bağlantılarının ve sosyo-teknik
altyapının oluşturulabilmesi için F.
Edip Baksı, Cengizhan ve Alpars-
lan mahalleleri sınırları içerisinde
60 hektarlık bir alan tespit edildi. 01
Mart 2010 tarihinde Kentsel Dönü-
şüm ve Gelişim Alanı Sınırı, Bayraklı
Belediye Meclisinde kabul edildi.
İzmir Büyükşehir Belediye Meclisin-
ce onanmak üzere iletilen Kentsel
Dönüşüm Sınırı, 10.05.2010 tarihli
bu toplantıda onaylandı. Onaylanan
sınır içerisinde kalan ada ve parsel-
lerde, imar ve uygulama faaliyetleri
durduruldu.
Bu arada Bayraklı Çarşısı’ndaki
düzenleme çalışmalarına da baş-
lanacak. Ayrıca Adnan Kahveci
Kavşağı’nın Altınyol’a çekilerek, ilçeye
girişlerin rahatlatılacağı ve Bayraklı’nın
Altınyol’a bağlanacağı bir proje üze-
rinde de çalışmalar sürdürülüyor.
54
Akurgal Yaşam ParkıBu arada Bayraklı, büyük bir ya-
şam parkına kavuşuyor. İzmir
Büyükşehir Belediyesi tarafından
temeli atılan ve 2014 yılında biti-
rilmesi planlanan yaşam alanının
içinde çok amaçlı salon, spor sa-
haları, çocuk oyun ve kondisyon
alanları, kafeterya, seyir terasları,
piknik alanı ve otopark ile yürüyüş
yolları yer alacak. Alana, arkeoloji-
de ‘’Hocaların hocası’’ olarak anı-
lan ve Bayraklı (eski Smyrna) antik
kentini ortaya çıkaran Ord. Prof.
Dr. Ekrem Akurgal’ın adı verilecek.
4 milyon liraya mal olacak tesis,
Cengizhan Mahallesi’ndeki 90 dö-
nümlük alanda oluşturulacak.
Bayraklı ismiBayraklı adıyla ilgili söylentilerden
ilki, Batı Anadolu kıyılarını kendi-
lerine insan kaynağı olarak seçen
Türk korsanlarla ilgilidir. O dönem-
de Akdeniz’e hâkim olan denizci-
ler her yıl İzmir’e gelip, bayraklar
açarak levent toplarlar. “Soluma-
dan can vermek, terlemeden mal
kazanmak isteyen bayrağımız
altına gelsin” sözleriyle gönüllü
çekmeye çalışılır. Bayraklar, gü-
nümüzdeki Bayraklı’nın bulundu-
ğu yerde açılmakta ve gönüllüler
orada yazılmakta olduğu için yöre-
nin adı yıllar içinde Bayraklı olarak
kalır.
XIX. yüzyılda yöreden geçen tüc-
car kervanlarını soyan ama kim-
senin canını yakmadan yalnızca
işlerine yarayacak malı alan soy-
guncuların, her soygundan sonra
Tantalos’un mezarının bulunduğu
tepeciğe bayrak asmaları ise ikin-
ci söylentiyi oluşturur. Soygunları
yapanlara “Bayraklı Eşkıya” olarak
verilen isim, yörenin adının daha
sonra Bayraklı olarak kalmasına
yol açar. Bayraklı adıyla ilgili söy-
lentiler bu şekilde devam eder.
Bornova - Bayraklı - Karşıyaka yo-
luna 1885 yılında kavuşan Bayrak-
lı, tarih içinde şifalı havasıyla da ün
salar.
Coğrafi konumuİzmir metropolünü oluşturan ilçe-
lerden Bayraklı; İzmir kent merke-
zinde, İzmir Körfezi’nin kuzeydoğu
köşesinde İzmir-Çanakkale asfaltı
üzerinde yer alır. Yamanlar Dağ
Grubu’nun güney yamaçlarını da
içine alan Bayraklı’nın yüzölçümü,
yaklaşık 3700 hektardır.
KAYNAKLAR:Prof. Dr. Meral AkurgalBayraklı Kazı BaşkanıBayraklı Milli Eğitim İlçe MüdürlüğüBayraklı Belediyesi
55
İzmir’de Hava Kalitesi ve Koruma UygulamalarıVatandaşların parasının sokağa atılmamasının yanı sıra yandığında hepimizin sağlığını etkileyen hava kirliliği oluşumunun engellenmesi amacıyla alt ısıl değeri, kül içeriği, nemi, kükürt içeriği belirli sınırlar dahilinde olan yakıtların kullanımı gerekmektedir.
Hava kirliliği modern hayatın ge-
tirdiği en önemli çevre problemle-
rinden birisidir. Isınma ihtiyacının
karşılanması, trafik, sanayide kont-
rolsüz üretim, hızlı nüfus artışı, plan-
sız yapılaşma ve atmosferik taşınım
gibi nedenlerle şehirlerimizde hava
kirliliği sorununu yaşamaktayız.
Bu yazıda, ısınmadan kaynakla-
nan hava kirliliğini önlemek ama-
cıyla İzmir ilinde yapılmakta olan
uygulamalar anlatılacaktır.
Her yıl kış mevsimi ile birlikte ısın-
mak amacıyla binalarımızda yanan
kazanlar, kullanılan yakıtlar şehir
hava kalitesi değerlerini oldukça
etkilemektedir. Bu konuda Çevre
ve Şehircilik Bakanlığınca düzen-
lemeler yapılmakta ve her yıl İl Ma-
halli Çevre Kurulunca bu düzenle-
meler ışığında uygulama kararları
alınmaktadır. Öncelikle kullanıla-
cak yakıt özellikleri belirlenmekte
ve bu özellikleri sağladığı yapılan
analizler sonucu saptanmış olan
yakıtlara, uygunluk belgeleri dü-
zenlenmektedir. İzmir İl Müdürlü-
ğümüzün web sitesinden, il sınırla-
rında kullanım izni olan yakıtlar ve
izinli satıcıları ilan edilmektedir.
Vatandaşların parasının sokağa
atılmamasının yanı sıra yandığında
hepimizin sağlığını etkileyen hava
kirliliği oluşumunun engellenmesi
amacıyla alt ısıl değeri, kül içeriği,
nemi, kükürt içeriği belirli sınırlar
dahilinde olan bu yakıtların kullanı-
mı gerekmektedir. Yine izinli olan
kömürlerin ambalajlarının üzerin-
de İzmir Valiliğince düzenlenmiş
olan uygunluk belgesine dair, tarih
ve numara bilgilerinin yer alması
önemlidir.
Bununla beraber vatandaşlarımız
izinli olduğu halde aldıkları kömür-
den herhangi bir memnuniyetsizlik
yaşarlarsa (ısınamama, fazla kül
kalması, fazla tozlu olması, taşlı ol-
ması vb.) yakıt kontrolleri konusun-
da mücavir alan sınırlarında yetki
devri yapılmış olan İzmir Büyükşehir
Belediyesine, mücavir alan dışında
Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne
ihbarda bulunabilirler. Sağlıklı yan-
manın bir diğer unsuru, baca – ka-
zan bakım ve temizliğidir. Kazan
temizlikleri ilgili görevli tarafından
haftada bir kez düzenli olarak yapıl-
malıdır. Baca temizliği ise bu konu-
da yetki almış firmalarca yılda en az
bir kez gerçekleştirilmelidir.
Kazanı yakacak ve yakıt besleme-
sini yapacak olan kişinin de ateşçi
belgesinin olması gerekmektedir.
Bu belgeyi almak üzere düzen-
Şükran NURLUÇevre Mühendisi
56
lenen eğitimlerde, kazan bakımı,
yakıt besleme zamanı ve yöntemi
gibi bilgiler uzmanlarca görevlilere
aktarılmaktadır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tara-
fından oluşturulmuş olan hava ka-
litesi ölçüm sistemi ile tüm ülke ge-
nelinde şehir merkezlerine ait hava
kalitesi değerleri, isteyen herkes
tarafından www.havaizleme.gov.tr adresinden takip edilebilmektedir.
Ekim-2011 itibariyle 81 ilde 122
noktada PM (partikül madde) ve
SO2 (Kükürtdioksit) parametreleri-
ni içeren hava kalitesi ölçümü ya-
pılmaktadır İzmir ilinde bu sisteme
bağlanmış olan İzmir Büyükşehir
Belediyesi ve Bakanlığımıza ait
toplam 8 adet istasyon bulunmak-
tadır. Alsancak, Güzelyalı, Buca,
Karşıyaka, Çiğli, Bayraklı, Bornova
ve Gaziemir‘deki bu istasyonlar-
da ölçümler 24 saat sürekli olarak
yapılmakta ve belirtilen sisteme
aktarılmaktadır. Bugün Çevre ve
Şehircilik Bakanlığınca hava kirlili-
ği ile mücadelenin daha aktif ola-
bilmesi için ülke genelinde 8 adet
“Bölgesel Temiz Hava Merkezleri”
kurulması çalışması yapılmaktadır.
İzmir Manisa, Aydın, Uşak, Denizli,
Muğla illerini içeren bölgenin mer-
kezi, ilimiz olacaktır.
57
Sürdürülebilir Çevre ve AtıklarÇevreye atılan veya bırakılan her türlü madde, atık olarak tanımlanmaktadır. Atık oluşumunda endüstriyel faaliyetlerden sonra tüketim faaliyetleri gelmekte, hepimizin günlük yaşamını sürdürebilmesi için gerçekleştirdiği tüketimler atık oluşumunda önemli rol oynamaktadır.
58
Çevre; insanların ve diğer
canlıların yaşamları boyun-
ca ilişkilerini sürdürdükleri
ve karşılıklı olarak etkileşim içinde
bulundukları fiziki, biyolojik, sosyal,
ekonomik ve kültürel ortamdır. Bir
başka ifade ile çevre, bir organizma-
nın var olduğu ortam ya da şartlardır
ve çevre kavramı ilk canlı ile birlikte
yeryüzünde var olmaya başlamıştır.
Sağlıklı bir yaşamın sürdürülmesi,
ancak sağlıklı bir çevre ile mümkün-
dür. Bir ilişkiler sistemi olan çevrenin
bozulması ve çevre sorunla-
rının ortaya çıkması, genel-
likle insan kaynaklı etkenlerin
doğal dengeleri bozmasıyla
başlamıştır. İnsan yaşamı
çeşitli dengeler üzerine ku-
rulmuştur. İnsanın çevresiyle
oluşturduğu doğal denge-
yi meydana getiren zincirin
halkalarında meydana gelen
kopmalar, zincirin tümünü
etkileyip, bu dengenin bo-
zulmasına sebep olmakta ve
çevre sorunlarını oluşturmak-
tadır
11.08.1983 tarih ve 18132
Sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe
giren 2872 Sayılı Çevre
Kanunu’nun amacı, bütün
canlıların ortak varlığı olan çevrenin,
sürdürülebilir çevre ve sürdürülebi-
lir kalkınma ilkeleri doğrultusunda
korunmasını sağlamaktır. Çevre
Kanunu’nda herhangi bir faaliyet
sonucunda oluşan, çevreye atılan
veya bırakılan her türlü madde, atık
olarak tanımlanmaktadır. Bu nok-
tadan hareketle, İl Müdürlüğümüz
İzmir Çevre ve Şehircilik Dergisi’nin
bu ilk çevre konulu makalesinde,
çevre kirliliği açısından büyük önem
taşıyan ve hepimizin günlük hayatın-
da sıkça karşılaştığı atıklar hakkında
genel bilgileri paylaşmak istedik.
Atıklar başlıca, tehlikeli atıklar, teh-
likesiz atıklar, katı atıklar, ambalaj
atıkları, atık piller ve akümülatörler,
tıbbi atıklar, atık yağlar, atık bitkisel
yağlar, elektrikli ve elektronik atıklar,
ömrünü tamamlamış lastikler, ömrü-
nü tamamlamış araçlar olarak sırala-
nabilir.
Ambalaj AtıklarıAmbalaj, içerisinde yer alan ürünü,
ürünün yapısına ve şekline göre
en iyi şekilde koruyan, temiz
kalmasını sağlayan, taşınmasını
kolaylaştıran ve aynı zamanda
ürünün tanıtımını yapan işlevsel
ve görsel olarak değerli bir mal-
zeme olarak tanımlanabilir. Am-
balaj kullanımı, yaşamış olduğu
değişimlerin ardından günümüz-
deki halini almıştır. Ambalajlar
ilk başlarda tahta fıçı, sandık,
toprak kaplar, deri tulumlar ve
çuvallardan oluşmaktaydı. Gü-
nümüzde ise daha uygun ve
ekonomik hale gelerek, çoğun-
lukla kağıt/ karton, plastik, cam
ve metal malzemelerden meyda-
na gelmektedir. Önceleri sadece
ürünü muhafaza etme ve taşıma
görevini üstlenmiş olan ambalaj-
lar, günümüzde içindeki ürünü
Marketler ile semt pazarlarında yoğun kullanımlarına rastladığımız naylon alışveriş poşetlerinin, minimum miktarda kullanımına azami özeni göstermeli, poşetlerin doğada tamamen yok olması için bin yıl gerektiğini unutmamalıyız.
59
temiz bir biçimde saklayabilmenin
yanında ürünü tanıtan ve müşteri-
yi etkileyerek satış gücünü arttıran
bir araç halini almıştır. Yiyecekten,
kozmetiğe, çiçekten mobilyaya ka-
dar birçok ürünü ambalajıyla satın
almaktayız ve ambalaj, görevini
tamamladığında da ortaya önemli
miktarda atık çıkarmaktayız. Amba-
laj atıklarının geri kazanılabilirliği açı-
sından ambalaj malzemesinin üre-
timi de önem taşımaktadır. İşte bu
nedenle 24.08.2011 tarih ve 28035
Sayılı Resmi Gazete’de yayımlana-
rak yürürlüğe giren Ambalaj Atıkları-
nın Kontrolü Yönetmeliği ile çevresel
açıdan belirli ölçütlere, temel şart ve
özelliklere sahip ambalajların üreti-
mi, ambalaj atıklarının oluşumunun
önlenmesi, önlenemeyen ambalaj
atıklarının tekrar kullanım, geri dö-
nüşüm ve geri kazanım yolu ile ber-
taraf edilecek miktarının azaltılması,
ambalaj atıklarının çevreye zarar
verecek şekilde doğrudan ve dolaylı
olarak alıcı ortama verilmesinin ön-
lenmesi ve ambalaj atıklarının belirli
bir yönetim sistemi içinde kaynağın-
da ayrı toplanması ayrıştırılması ve
geri kazanılması amaçlanmaktadır.
Yönetmelik, atık yönetiminde taraf
sayısının en fazla olduğu yönetmelik
olup, Bakanlığımız, İl Müdürlükleri,
Büyükşehir Belediyeleri, İlçe Beledi-
yeleri, ambalaj üreticileri, ürünlerini
ambalajlı olarak piyasaya sürenler,
ambalajlı ürünü bir başkası için üre-
tenler ve/veya kullanıcılara ambalaj
temin eden tedarikçiler, yetkilendi-
rilmiş kuruluşlar, satış noktaları (sü-
permarket, hipermarket ve AVM’ler),
ambalaj atığı üreticileri, çevre lisanslı
işletmeler (toplama ayırma tesisleri,
geri kazanım tesisleri) uygulamada
önemli görevler üstlenmektedir.
Bakanlığımız, ambalaj atıklarının
kaynağından itibaren ayrı toplanma-
sı, ayrılması, geri kazanımı ve berta-
rafı konusunda strateji ve politikaları
belirlemekte, İl Müdürlüğümüz ise
ambalaj atıklarının yönetimi için be-
lediyeler, ekonomik işletmeler, yetki-
lendirilmiş kuruluşlar, çevre lisanslı
işletmeler ve ambalaj atığı üreticileri
arasında koordinasyonu sağlamak-
tadır. Ambalaj atıklarının kaynağında
ayrı toplanması konusunda önem-
li rol üstlenmiş olan büyükşehir
belediyeleri, ekonomiye yeniden
kazandırılmaları amacıyla bu atık-
ların düzenli depolama sahalarına
gönderilmemeleri için gerekli ted-
birleri almakla, ilçe belediyeleri ise
ambalaj atıklarını kaynağında ayrı
toplamak veya toplattırmakla, bu iş
için toplama ayırma tesisi kurmak/
kurdurmak, işletmek/işlettirmekle ve
kurduğu tesislere çevre lisansı/geçi-
ci faaliyet belgesi almak/aldırmakla
yükümlüdürler.
Yönetmelikte piyasaya süren olarak
tanımlı olan işletmeler, bir yıl içeri-
sinde piyasaya sürdükleri ambalajlı
ürünlerin her yıl için Bakanlığımızca
belirlenen oranda geri kazanımını
sağlamak ve bunu gerçekleştirmek
üzere uygun sistemi kurmak (de-
pozitolu ürün uygulaması, belediye
ile işbirliği yapmak, yetkilendirilmiş
kuruluş ile anlaşmak) mecburiyetin-
dedir. Ambalaj atığı üreticileri ise
60
ambalaj atığının meydana geldiği
kaynak türüne bağlı oluşan ambalaj
atıklarını belediyenin sistemine veya
lisanslı bir toplama ayırma tesisi-
ne bedelli/bedelsiz olarak vermek
durumundadırlar. Yönetmelik ge-
reğince apartman, site yönetimleri,
okullar, üniversiteler, kamu kurum
ve kuruluşları, hastaneler, oteller,
lokantalar, büfeler, şehirlerarası oto-
büs terminalleri, demiryolu istasyon-
ları, limanlar, sağlık kuruluşları, spor
kompleksleri, marketler, satış nokta-
ları, iş ve alışveriş merkezleri, stad-
yumlar gibi ambalaj atığının oluştu-
ğu benzeri yerler, ambalaj atıklarını,
oluştuğu noktada belediyenin top-
lama sistemine bedelsiz vermekle
yükümlüdür.
Yetkilendirilmiş kuruluş; piyasaya
sürenlerin yönetmelikte belirtilen yü-
kümlülüklerini yerine getirmek üzere
oluşturdukları ve Bakanlık tarafın-
dan yetkilendirilen tüzel kişiliği haiz
kuruluşlar olup, halihazırda iki adet
yetkilendirilmiş kuruluş mevcuttur:
ÇEVKO ( Çevre Koruma ve Amba-
laj Atıkları Değerlendirme Vakfı) ve
TÜKÇEV (Tüketici ve
Çevre Eğitim
V a k -
fı). Piyasaya süren konumundaki
bir işletme, yönetmelikçe tanımlı
yükümlülüklerini yerine getirebilmek
için birden fazla yetkilendirilmiş ku-
ruluşa üye olabilmektedir.
Ambalaj atığı üreticisi olarak bizler
ise evlerimizde, okullarımızda, iş
yerlerimizde, süpermarket, hiper-
market ve AVM türü satış noktala-
rında kullanımlarımız sonrası oluşan
ambalaj atıklarını, diğer atıklardan
ayrı olarak toplama yönünde beledi-
yelerin öncülüğünde kurulmuş/kuru-
lacak olan kaynağında ayrı toplama
sistemine gönüllü olarak dahil olma-
lı, ekonomiye yeniden kazandırılabi-
lecek olan kağıt/karton, plastik,cam
ve metal ambalaj atıklarının evsel
çöpler ile birlikte depolama alanları-
na gönderilmelerine engel olmalıyız.
Yönetmelik gereğince ambalaj atığı
statüsünde olmamakla birlikte, mar-
ketler ile semt pazarlarında yoğun
kullanımlarına rastladığımız naylon
alışveriş poşetlerinin de minimum
miktarda kullanımına azami özeni
göstermeli, istatistiklere göre orta-
lama kullanım süresi 15 dakika olan
naylon poşetlerin doğada tamamen
yok olması için bin yıl gerektiğini
unutmamalıyız.
Tıbbi AtıklarGünlük yaşantımızda he-
pimizin sıklıkla kar-
şılaşabildiği
atık tür-
lerinden bir diğeri de tıbbi atıklardır.
• Enfeksiyon yapıcı etkenleri taşıdığı
bilinen veya taşıması muhtemel baş-
ta kan ve kan ürünleri olmak üzere
her türlü vücut sıvıları ile insan do-
kuları, organları, anatomik parçalar,
otopsi materyali, plasenta, fetus ve
diğer patolojik materyal;
• Bu tür materyal ile bulaşmış eldi-
ven, örtü, çarşaf, bandaj, flaster,
tamponlar ve benzeri atıklar;
•Hemodiyaliz ünitesi ve karantina
altındaki hastaların vücut çıkartıları;
• Bakteri ve virüs tutucu hava filtre-
leri;
•Enfeksiyöz ajanların laboratuvar
kültürleri ve kültür stokları;
• Araştırma amacı ile kullanılan en-
fekte deney hayvanlarının leşleri ile
enfekte hayvanlara ve çıkartılarına
temas etmiş her türlü malzeme, ve-
terinerlik hizmetlerinden kaynakla-
nan atıklar,
• Cerrahi girişim, otopsi veya ana-
tomi çalışması sonucu ortaya çıkan
dokular, organlar, vücut parçaları,
insan fetusu ve hayvan cesetleri,
• Şırınga, enjektör ve diğer tüm deri
altı girişim iğneleri, lanset, bisturi,
bıçak, serum seti iğnesi, cerrahi sü-
tur iğneleri, biyopsi iğneleri, intraket,
kırık cam, ampul, lam-lamel, kırılmış
cam tüp ve petri kapları gibi bat-
ma, delme, sıyrık ve yaralanmalara
61
neden olabilecek atıkların tamamı,
tıbbi atık olarak kabul edilmektedir.
Tıbbi atıklar uygun yönetilmediği
ve bertaraf edilmediği taktirde bun-
lardaki virüs ve enfeksiyon ajanları,
taşıyıcı hayvanlar yoluyla yayılır ve
insanlara bulaşır. Bu sebeple tıbbi
atıkların sağlık kuruluşlarında usu-
lüne uygun geçici depolanması, ge-
çici depolardan alınması, taşınması
ve bertarafı insan ve çevre sağlığı
açısından hayati önem taşımaktadır.
Bu nedenle tıbbi atıkların üretimin-
den bertarafına kadar çevreye ve
insan sağlığına zarar verecek şe-
kilde doğrudan veya dolaylı bir bi-
çimde alıcı ortama verilmesinin ön-
lenmesi, çevreye ve insan sağlığına
zarar vermeden kaynağında ayrı
olarak toplanması, sağlık kuruluşu
içinde ve dışında taşınması, geçici
depolanması ve bertaraf edilmesine
yönelik prensip, politika ve prog-
ramlar ile hukuki, idari ve teknik
esasların belirlenerek uygulamaya
yönelik usul ve esasları düzenlemek
amacıyla Çevre ve Orman Bakanlığı
tarafından çıkarılan Tıbbi Atıkların
Kontrolü Yönetmeliği, 22.07.2005
tarihinde Resmi Gazete’de yayımla-
narak yürürlüğe girmiştir.
Yönetmelik ile eczaneler ve doktor
muayenehaneleri gibi küçük miktar-
da atık üreten sağlık kuruşlarından
başlayarak orta miktarda atık üreten
diyaliz merkezleri, hayvan hastane-
leri ile büyük miktarda atık üreten
üniversite hastanelerine kadar tüm
sağlık kuruluşlarında tıbbi atıkların
yönetimi hedeflenmiştir.
Birçoğumuz, belirtilen sağlık kuru-
luşlarında ayakta yapılan tedavi ve
muayenelerimiz esnasında dahi tıb-
bi atık oluşumuna tanıklık etmekte-
yiz. Bir sağlık kuruluşundaki kan alı-
mı esnasında kullanılan enjektör ve
kanlı pamuk, tıbbi atıklara verilecek
en basit örnektir. Tıbbi atıklar, başta
doktor, hemşire, ebe, veteriner, diş
hekimi, laboratuar teknik elemanı
olmak üzere ilgili sağlık personeli ta-
rafından oluşumları sırasında kayna-
ğında diğer atıklar ile karıştırılmadan
ayrı olarak biriktirilmelidir. Toplama
ekipmanı, atığın niteliğine uygun ve
atığın oluştuğu kaynağa en yakın
noktada bulunmalı ve tıbbi atıklar
hiçbir suretle evsel atıklar, ambalaj
atıkları ve tehlikeli atıklar ile karıştı-
rılmamalıdır. Tıbbi atıklar kriterleri
yönetmelik ile tanımlı kırmızı renkli
torbalarda toplanmakta olup tıbbi
atık sınıfında olan kesici delici atıklar
nitelikleri nedeniyle çok fazla kaza
riski taşımalarından ötürü öncelikle
sert malzemeden yapılmış kaplarda
biriktirilmeli ve daha sonra tıbbi atık
torbasına konularak depolanmalıdır.
Tıbbi atıklar sağlık kuruluşunun bü-
yüklüğüne bağlı olarak konteyner-
lerde veya geçici depolama alan-
larında depolanmalı ve daha sonra
Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerin-
den lisans almış taşıma araçları ile
sağlık kuruluşlarından alınarak, ber-
tarafa gönderilmelidir. Tıbbi atıkların
sterilizasyon işlemine tabi tutularak
zararsız hale getirilmesi, yakılması
veya depolanması suretiyle bertaraf
edilmeleri mümkün olup, bertaraf iş-
lemlerinden büyükşehirlerde büyük-
şehir belediyeleri, olmayan yerlerde
ise belediyeler veya yetkilerini dev-
rettiği kişi ve kuruluşlar müteselsilen
sorumludurlar.
Tıbbi atıklar için en çok arzu edilen
bertaraf yöntemi sterilizasyon yönte-
mi olup, bu yöntemle enfekte özelli-
ğini kaybederek steril hale getirilen
tıbbi atıkların evsel atık depolama
alanlarında depolanması mümkün
olmaktadır. Bu amaçla Çevre ve Şe-
hircilik Bakanlığı tarafından yayım-
lanan bir talimatname ile büyükşe-
hirlerde büyükşehir belediyelerinin,
olmayan yerlerde ise belediyelerin
tıbbi atık sterilizasyon tesislerini en
geç 2012 yılı başına kadar kurmaları
ve işletmeye almaları gerektiği hu-
susu yazılı olarak bildirilmiştir.
Böylece halihazırda en çok uygu-
lanan bertaraf yöntemi olan, üzerini
kireç ile örtmek suretiyle düzenli de-
polama alanında depolama yöntemi
yerini, teknolojik anlamda atığı evsel
atık niteliğine getirerek depolamaya
bırakacak, bu da üzerleri açık olan
depolama alanlarında kuşlar veya
küçük canlılar nedeniyle oluşabile-
cek enfeksiyon riskini tamamen or-
tadan kaldıracaktır.
62
63
Sanatta ve mimaride bir ifade şekli: MozaikBilinen en eski dekoratif sanatlardan olan mozaik, mimari dekorasyon bağlamında ilk kez Sümerler tarafından MÖ 3 binden itibaren uygulandı. 20. yüzyıldan sonra modern sanatlarda mimari ile birlikte yeniden gündeme geldi.
Çeşitli renklerde küçük taş,
seramik, cam ve keramik
parçalarının yan yana ge-
tirilmesiyle yapılan duvar, döşeme,
tavan kaplaması şeklinde resim ve
bezeme işine, mozaik denir. Mozaik,
tasvir şeklinde veya geometrik dü-
zende olabilir.
Mimari dekorasyon bağlamında
mozaik ilk defa Sümerler tarafından
M.Ö. 3.binden itibaren uygulanmış-
tır. Eski Mısır’da tapınak ve mezar-
ların farklı renklerde taş tabletlerle
kaplandığı mozaik örnekleri görül-
mektedir. Ancak mozaik denilince
daha çok antik Yunan ve Roma im-
paratorluğu dönemindeki eserler ön
plana çıkmaktadır. Şehir meydan
ve kaldırımlarında, saray ve varlıklı
kişilerin konutlarında kullanılan mo-
zaiklerde, 1 santimetreden daha kü-
çük taş, seramik ve cam malzemeler
kullanılmıştır. Mozaik kullanımı Roma
İmparatorluğu ile tüm Akdeniz’e, Ku-
Yrd. Doç. Dr. Nimet Öztank Mimar / DEÜ Torbalı Meslek Yüksekokulu
64
zey Afrika’ya ve Avrupa’ya yayıl-
mıştır. Roma İmparatorluğu’nun en
usta mozaikçileri geleneksel Roma
stilini yerel renk ve desenlerle birleş-
tirmeyi başarmış, sembol ve desen-
ler çok zenginleşmiştir. Bu dönem-
ler, çok tanrılı inancın hâkim olduğu
devirler olduğundan mozaiklerde
de daha çok tanrılarla ilgili konu-
lar tasvir edilmiştir. Tanrılarla çeşitli
hayvanların veya yaratıkların savaşı,
tanrılara sunulan ikramlar, tanrıların
yaşantıları vb. Bunun dışında po-
püler desen; yunus, denizde yaşam
ve su ile ilgili mitolojik öyküler, spor,
avcılık gibi konular evleri, hamamla-
rı, sarayları ve dükkânların döşeme
ve duvarlarını süslemiştir. Ayrıca
Efes Antik Kenti’nde olduğu gibi
kaldırım kaplamaları da mozaikten
yapılmıştır.
Çakıl mozaiğiDoğuda ve Akdeniz kıyılarında bu-
lunan en eski mozaiklerde döşeme
ve kaldırım kaplamasında çakıl taşı
kullanılmıştır. Çakıl mozaiği Mezo-
potamya, Frigya ve Persler’de kul-
lanılmış doğu kaynaklı bir tekniktir.
Kaplamada estetikten çok fonksiyo-
nel amaçlı tercih edilen çakıl mozaik,
ilerleyen tarihlerde kamu binaların-
da, tapınaklarda ve galerilerde de-
koratif etki için ve genellikle geomet-
rik desenlerle kullanılmıştır. M.Ö. 5.
yüzyılda çakıl mozaik tekniği son de-
rece gelişmiş ve takip eden yüzyılda
teknik kullanım açısından en yüksek
noktaya ulaşmış bir sanat dalı olma
özelliği yakalamıştır.
Çok tanrılı dönemden Hıristiyanlığa
geçişle birlikte Antik Döneme ait pek
çok desen ve sembol, yeni anlamlar
yüklenerek kiliselerde kullanılmaya
başlanmıştır. Mozaik bu dönemde
de yerini ve vazgeçilmezliğini koru-
muş, yer mozaikleri duvar mozaikle-
rine dönüşmeye başlamıştır. Bizans
İmparatorluğu zengin ve gösterişli
duvar mozaiklerinde renkli cam, altın
ve gümüşü seramik ve taşın yanında
kullanmıştır. Doğu Bizans İmpara-
torluğuna Başkent olan İstanbul’da
mozaik okulları açılmış, mozaikçiler
vergiden muaf tutulmuştur. Ayasof-
ya bu dönemin en önemli mozaik-
lerini içersinde bulunduran tarihi bir
anıttır.
Günümüzde mozaik20. yüzyıldan itibaren mozaik mo-
dern sanatlarda mimari ile birlikte
yeniden gündeme gelmiştir. Uzun
bir süre ikincil bir sanat dalı olarak
görülen mozaik ve kullanımı her ge-
çen gün yaygınlaşmaktadır. İç ve dış
mimaride, objeler üzerinde, kentsel
tasarımlarda, parklarda, meydanlar-
da ve bahçelerde kalıcı ve dekoratif
mozaik uygulamaları göze çarpmak-
tadır.
65
Fotoğraf: Meral OĞUZ
66
Günümüzde mozaik sanatının ha-
yatın içersine tekrar girmesiyle ül-
kemizdeki pek çok doğal taş firması
klasik ve endüstriyel tarzda mozaik
üretimine girmiştir. Mozaik tasarım
ve imalatı genel olarak “sanatsal
mozaik” ve ‘’sanayi mozaiği” iki şe-
kilde yapılmaktadır. Sanatsal mozaik
uygulamalarında bir tasarım ile de-
sen ortaya çıkarken, sanayi mozaiği
uygulamalarında standart desenler
taşların kalıplara dizilmesiyle ger-
çekleşir. Kullanım amacına ve isteğe
bağlı olarak her iki mozaik cinsi ayrı
ayrı olabileceği gibi beraberce de
kullanılmaktadır.
Bugün mozaik antik dönemde oldu-
ğu gibi duvar ve döşeme kaplamala-
rında yaygın olarak kullanılmaktadır.
Bunun dışında merdiven kaplama-
sında, tavan kaplamasında, mut-
fak ve banyo bankolarında, masa
– sehpa ve sandalye gibi dekoratif
elemanların yapımında, kent mo-
bilyalarında yaygındır. Ülkemizde
çok yaygın olmamakla birlikte bazı
ülkelerde yol kavşaklarında, istinat
duvarlarında, otobüs duraklarında
mozaik kullanılarak, dikkat çekici
hale getirilmektedir. Günümüz mo-
zaiklerinde Antik dönemlerde oldu-
ğu gibi tasvir, geometrik motifler ve
soyut desenlere çokça rastlanılmak-
tadır. Özel konut ve işyerleri, oteller,
alışveriş merkezleri, önemli kamu
yapılarının iç ve dış kaplamalarında
mozaik uygulamaları görülmektedir.
İç mekânlarda ahşap, seramik veya
doğal taş kaplama arasına “pano
veya madalyon”, koridor veya holde
“halı deseni”, duvarlara bordür de-
seni tercih edilmektedir.
Masaj etkisi yapıyorMozaik dış mekân döşeme kapla-
malarında geometrik veya organik
formlar kullanılmaktadır. Son zaman-
larda çakıltaşı mozaiğinin dış mekân
döşeme kaplamasında kullanımı
yaygınlaşmıştır. “Çakıl taşı” moza-
iklerin bir uygulama amacı da sıcak
iklimlerde akşam saatlerinde çakıl
aralarının su ile doldurularak, gece
boyu serinlik elde edilmesidir. Çakıl
mozaiklerin bir başka özelliği ise,
üzerinde çıplak ayak ile yüründüğü
zaman masaj etkisi yapmasıdır.
Çok eski bir tarihin, derin bir kültü-
rün ve çok farklı yorumların sonucu
günümüze ulaşmış özel bir sanattır
mozaik. Önceleri sadece sanat ola-
rak yapılan mozaikler, bugün baş-
ta doğal taş olmak üzere pek çok
sektörün önemli bir parçası haline
gelmiştir. Teknolojik gelişmelerden
yararlanma ve seri üretimle lüks ol-
maktan çıkan mozaikler, herkesin
kullanabileceği bir dekorasyon mal-
zemesi haline gelmiştir.
67
Kaçınılmaz gerçek, DEPREMProf. Dr. Zafer Akçığ, bir deprem uzmanı. “Artık depremi üç olaya bağlıyoruz; erken uyarı, erken hasar tahmini ve kentsel dönüşüm” diyen Akçığ’a göre, İzmir eksikleri olsa da diğer kentlere oranla daha hazır sayılır.
RöportajSüleyman DUMAN
68
1949 yılında İzmir’de doğan Prof.
Dr. Zafer Akçığ, 1972 yılında İstan-
bul Üniversitesi Jeofizik ve Jeoloji
bölümlerinden çift ana dal alarak
mezun oldu. Akademik unvanlarını
Dokuz Eylül Üniversitesinden (DEÜ)
aldı. Akçığ halen bu üniversitenin
Deprem Araştırma ve Uygulama
Merkezi Müdürlüğünü yürütüyor.
Prof. Dr. Akçığ’a, Türkiye’de mey-
dana gelen depremler ile olası bir
depremin öncesinde ve sonrasında
neler yapılması gerektiğine ilişkin
sorular yönelttik.
Depremin oluş nedenleri ve türleri
hakkında bilgi verir misiniz?
AKÇIĞ: Depremin türü, fayın da tü-
rüne bağlı olarak değişir. Tüm Tür-
kiye olarak duymaya alıştığımız fay
hatları, tür olarak birbirinden ayrı-
lır. Deprem genellikle bu faylarda
enerji birikmesi sonucunda açığa
çıkar. Örnek vermemiz gerekirse,
düdüklü tencere, içerisinde kay-
nayan yemeğin buharını belirli bir
basınca ulaştığında dışarıya atma
ihtiyacı duyuyorsa, deprem anında
enerji boşalması olarak tabir etti-
ğimiz bu olay da enerji levhalarının
hareketleri ile birleşiyor ve enerjisini
dışarı atıyor. Faylarda ve levhalarda
sürekli bir hareketlilikten bahsede-
biliriz. Örneğin söz konusu levhala-
rın hareketi sonucu Kuzey Anadolu
Fay Hattı boyunca Anadolu levhası
yılda 2 - 2,5 cm. Batı ve Güney Batı
yönünde kayıyor. Şöyle ki, 100 km.
kalınlığındaki bir kütle bu sürtünme-
den kaynaklı kuvvetle bir enerji birik-
tiriyor. Bu enerji birikimi ise örneğini
verdiğimiz düdüklü tencere gibi, bir
noktaya geldiğinde kabına sığmaya-
cak ve oluşmuş enerjiyi dışarı ata-
cak. Depremin en basit açıklamasını
bu şekilde özetleyebiliriz.
Üç tür fay hattından bahsedebiliriz.
Bunlardan birincisi doğrultu atımlı,
yani yanal hareket eden fay hattı,
ülkemizde bulunan Kuzey Anadolu
Fay Hattı bu türe örnek olarak gös-
terilebilir. İkincisi bir bloğun aşağı
düşüp, diğer bloğun yukarda kaldı-
ğı normal atımlı fay türü olarak söy-
lenebilir. Üçüncü olarak bindirme
fayı dediğimiz tür ise bloğun birinin
diğerinin üzerine çıkması olayıdır.
Ülkemizde gerçekleşen en son Van
depremi, bindirme fay türüne bir ör-
nektir. Bu üç tür fayın özelliklerine
göre depremler oluşur. Fayların bü-
yüklüklerine göre küçük veya büyük
depremler oluşur. Mesela Van dep-
reminde, 57 km’lik bir yırtılma mey-
dana geldi.
Kuzey Anadolu Fay Hattının özel-
liklerinden söz eder misiniz?
AKÇIĞ: Kuzey Anadolu Fay Hattı, bir
levha sınırıdır. Bir ucu Erzincan’da
üçlü kavşaktan başlar ve orda üç
fay kesişir. Bu fayın türü de doğrultu
atımlı yani yanal hareket yapan fay
sistemidir. Bu fay sisteminin özelliği
ise bir taraftan başladığı zaman ha-
reketini tamamlayarak, enerji boşal-
masını gerçekleştirir. 1939 Erzincan
depremi ile başladı ve o zaman zar-
fında oluşan depremlerle ile bütün o
arayı kırmış oldu. En son Gölcük ve
Düzce depremi ile kırıp, sismik boş-
luk dediğimiz deprem olup olmama
boşluğunu kapattı. Kuzey Anadolu
Fay Hattı, körfeze girdikten sonra
iki kola ayrılıyor, ayrılan bu hatların
kırılması da beklenen bir durum.
Bu yüzden İstanbul’da, Bursa’da,
Mamara’da deprem olma ihtimalini
bekliyoruz. Çünkü bu fay sistemi bu
şekilde ilerliyor.
Deprem anında neler yapılmalı?
AKÇIĞ: Deprem bilinci için birçok
konferans ve seminerler verdik. Şu
anda deprem bilinci için yapmamız
gereken birkaç şey var. Deprem
eğitimi son derece önemli bizim için.
Son depremde eğitimin önemi gö-
rüldü. Deprem anında gündüz ayrı
gece ayrı yapmamız gerekenler var.
Eskiden kiriş altına girin deniyordu,
şimdi kendinize bir boşluk yaratın
“Tarihsel olarak bakıldığında İzmir’de oluşan depremlerin
ortalaması 6,5 büyüklüğünde
meydana gelmiştir. Ancak İzmir’de binalar eski’’
69
deniyor. Deprem anındaki panik,
istemediğimiz durumlara yol aça-
biliyor. Deprem esnasında hareket
etmek, dünyanın en tehlikeli olayı.
Yerde sürünerek, hareket edilmesi
gerekir. Aksi takdirde kendinizi ya-
ralayabilir hatta olumsuz durumlara
yol açabilirsiniz. Bu durumda yapı-
lacak pek bir şey yok, tek şansınız
binanızın yıkılmaması. Deprem anın-
da birinci katlarda yaşayan insanlar
bir ihtimal kendilerini dışarıya atabi-
lir. Deprem anında üst katlarda bu-
lunanların böyle bir şansı yok, üst
katlardakilerin asla asansörü kullan-
maması ve çıkmak için merdivenlere
gidilmemesi önemli. Uygun bir yer-
de depremin geçmesini beklemeli-
yiz. Hareket geçtikten sonra binayı
terk edip en yakın boşluğa çıkmamız
gerekiyor. Yaşadığımız binalara gü-
veniyorsak depremden daha az etki-
leniriz. Binadan çıktıktan sonra asla
telefon ve araç kullanılmaması ge-
rekiyor. Çünkü iletişim şebekesinin
çökmesi yardım ekiplerinin enkaz al-
tına ulaşamamasına ve ola ki enkaz
altında telefonla yardım bekleyen ki-
şilerle bağlantı kurulamamasına se-
bebiyet verir. Araç kullanımı trafiğin
kilitlenmesine ve yardım ekiplerinin
bölgeye ulaşamamasına yol açar.
Deprem sonrasında alınacak ön-
lemler nelerdir? Deprem sonrası için
hazırlıklı mıyız?
AKÇIĞ: Yakın zamana kadar hep
depremi önceden haber verme
konusu üzerinde çalışılıyordu. Bu
çalışmalar devam ediyor. Fakat ne
Türkiye’de ne de dünyada çok yol
alınabildi. Belirli bir yol alabildik fa-
kat kesin, net şeyler söylenemiyor.
Sadece depremin şuradaki veya
buradaki faylarda olacağını söyle-
yebiliyoruz, neresinde ne zaman
olacağını söyleyemiyoruz. Deprem
olması beklenen bölgeler, birinci de-
rece risk bölgeleri. Depremi önce-
den bilemediğimize göre, tek yapa-
bileceğimiz şey, binaları yıkılmaktan
kurtarmak. Depremden korunmanın
en etkili yolu, deprem olmadan ön-
lemlerin alınmasıdır. Binaların daya-
naklılık testleri üniversite veya özel
kuruluşlara başvurularak yapılabilir.
Bayraklı ve Bornova belediyelerinde
depreme dayanıklılık testleri yapılı-
yor. Bir binanın depreme dayanıklılık
testi ve gerekiyorsa güçlendirmenin
maliyeti, metre kare fiyatına 10 TL
civarındadır ve bu depremin tahri-
batı düşünüldüğünde az bir rakama
karşılık gelmektedir. Düzce ve Göl-
cük depremleri, hazırlıksız yakalan-
dığımız depremlerdi. Ondan sonraki
depremlerde daha hazırlıklıydık. En
son Van depreminde de bilinçli ve
hazırlıklı olduğumuzu gördüm. Dep-
rem sonrası için ülkemizde arama
kurtarma ekipleri ve ekipmanlarımız
var. AKUT ile başlayan devlet, asker
ve sivil savunma ile devam eden,
alanlarında uzman bir kadromuz var.
Artık depremi üç olaya bağlıyoruz.
Erken uyarı, erken hasar tahmin ve
kentsel dönüşüm. Erken uyarı hep
karıştırılan bir durum, bunun altını
çizmek istiyorum. Erken uyarı dedi-
ğimiz şey, depremi önceden haber
vermek değil. Erken uyarı ilk gelen
“p” dalgası ile ikinci “s” dalgası ara-
sında olayın boyutlarını, büyüklüğü-
nü saptayıp, elektriği, gazı kesen
bir sistem modeli. Modern uygula-
malarda kapalı kalmış kapıları oto-
matik olarak açan, turnikeleri döner
70
hale getiren bir sistem oluşturulması
durumudur. Bu sistemi oluşturacak
aletsel kısım İzmir’de 21 istasyon-
da var. Fakat ilaveleri gerekiyor, alt
yapı ile beraber kente uygulanması
gerekiyor. Erken hasar tahmini de-
diğimiz bu sistemler, depremden
5 veya 10 dakika sonra ekipleri en
büyük hasar nerede ise oraya yön-
lendiren sistemdir. Kentsel dönüşüm
ise ülkemizde belirli yerlerde yeni
yapılar mevcut iken, bazı yerlerde
30 yaşını aşmış binalar var. Özellikle
İzmir ve İstanbul’da yenilenmesi ge-
reken çok sayıda bina var.
İzmir’in deprem riski nedir?
AKÇIĞ: Bir bölgede fay hattı varsa
deprem bekleyeceksiniz. Bir deprem
bekleniyorsa hazırlıkları ona göre ya-
pacaksınız. İzmir’de iki türlü fay hattı
var. Birincisini doğrultu atımlı fay ola-
rak gösterebiliriz. Torbalı depremini
yapan fayın ismi, “Tuzla Fayı’’ olarak
bilinir. 1928, 2003 ve 2005 deprem-
lerini yaratan Güllübahçe veya Se-
ferihisar fayıdır. Bu faylar doğrultu
atımlı fay sistemidir. Bu faylarda sü-
rekli bir aktivite mevcudiyetini koru-
maktadır. Güllübahçe’den başlayıp
bütün İzmir’i dolaşan ve Turgutlu’ya
kadar uzanan fay ise düşey atımlı
fay olarak bilinir.
Tarihten bu güne kadar İzmir’de
depremleri oluşturan düşey atımlı
fay sistemidir. En belirgin örneği de
tarihi asansör bölgesinde görülebilir.
Sokak tarafındaki kanadın düştü-
ğünü ve diğer taraftakinin yukarda
kaldığını gözlemleyebilirsiniz. İzmir
fayının atımına örnektir. İzmir fayının
yüzeyde gözlendiği yerdir. İzmir fa-
yının ürettiği en etkili deprem 1688
de olmuştur. O günden bu güne
tam etkili deprem üretmedi. Tarihsel
olarak bakıldığında İzmir’de oluşan
depremlerin ortalaması 6,5 büyüklü-
ğünde meydana gelmiştir. İzmir’de
binalar eski olduğu için 6,5 şiddeti-
ne hazırlıklı olmayabilir. 2007-2009
yılları arasında Ege Bölgesi’nde
meydana gelmiş dört şiddetine ka-
dar kayıt edilen deprem sayısı 16
bin civarındadır. 2009 yılının Ocak
ayından 2009 Ekim ayına kadar olan
süre zarfında 8 bin adet 4 şiddetini
geçmeyen deprem kayıt altına alın-
mıştır. Bu da birçok fayın hareketli
olduğunu, canlı olduğunu gösterir.
İnsanlar genellikle yakınlığına ve
uzaklığına bağlı olarak 4 üzeri şid-
detteki depremleri hissederler. Batı
Anadolu’nun deprem kuşağında ol-
duğunu hiçbir zaman unutmamamız
gerekir.
İzmir şehir olarak depreme hazır
mı?
AKÇIĞ: Özellikle İzmir deprem ko-
nusunda iyi bir yol aldı diyebilirim.
Diğer şehirlere göre hazır sayılır ama
halen eksiklikleri var. Bu konuda İz-
mir epey bir yol aldı. İzmir Valiliğine
bağlı afet merkezinin önemli çalış-
maları var. Afet yerleri belirlenmiş, o
yönde hazırlıklar var. Civar ekiplerle
temaslar kuruluyor. Deprem meyda-
na geldiğinde İzmir’de toplanılacak
yerler valilikçe belirlendi. Hastane-
lerin hazır olduğunu biliyorum. Dep-
remin olmamasını temenni ediyoruz.
Bu konu ile alakalı yüksek katlı yapı-
lar yönetmeliğini ilk çıkaran İzmir’dir.
Bu durum ilk örnek olabilir. Sadece
İzmir’de değil, Türkiye olarak dep-
rem konusunda seferberlik yapmak
lazım, bu durum için devletin el at-
ması şart, zaten devlet de konu ile
alakalı açıklamalarda bulundu.
Aynı zemin üzerinde bulunan evler-
den biri yıkılırken, diğeri ufak zararla
ayakta kalabiliyor. Kısa mesafede
zemin koşulları kolay değişmez.
Sorun yıkılan binaların kendisinde.
Usulüne uygun olmayan binalar,
aynı zemin koşulu değişse dahi yıkı-
lırlar. Yapıların inşa edilecekleri yerin
ayrıntılı zemin etütlerinin yapılması,
uzman kişiler tarafından mimariye
uygun haline getirilmesi son derece
etkili bir önlemdir.
71
İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği
(İFOD) ve DEÜ Güzel Sanatlar
Fakültesi Fotoğraf Bölümünün iş-
birliğiyle 20-31 Ekim 2011 tarihleri
arasında Uluslararası İzmir Fotoğraf
Günleri düzenlendi. Yerli ve yabancı
fotoğraf sanatçılarının ağırlandığı or-
ganizasyon kapsamında konferans,
panel, söyleşi ve fotoğraf gösterile-
rinden oluşan 43 ayrı etkinlik yapıldı.
İFOD, 25. yıl kutlamalarına hazırla-
nırken, hedefini de İzmir’de ulus-
lararası bir fotoğraf organizasyonu
gerçekleştirmek olarak belirledi.
Bu amaçla çalışmalara başlandı ve
Fotoğraf: Süleyman Duman
İzmir Fotoğraf Sanatı Derneğinin, DEÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü ile birlikte organize ettiği Uluslararası İzmir Fotoğraf Günleri, 20-31 Ekim 2011 tarihlerinde düzenlendi. Organizasyon, 43 etkinliğe sahne oldu..
İzmirfotoğraflarla buluştu
72
’Uluslararası İzmir Fotoğraf Günleri’
organize edildi.
İFOD Yönetim Kurulu Başkanı Yrd.
Doç.Dr. Beyhan Özdemir, İFOD
Yönetim Kurulu üyeleri Yetkin Saatli,
Seda Şengök, Birol Üzmez, Mehmet
Yasa ve DEÜ GSF Fotoğraf Bölümü
Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sadık
Tumay’dan oluşan organizasyon ko-
mitesi, yoğun çalışmaların ardından
uluslararası bir etkinliğe imza attı. Bu
kapsamda 20 Ekim 2011 Perşembe
günü Karşıyaka Belediyesi Hamza
Rüstem Fotoğraf Evi’nde ‘’Karşıya-
ka’’ konulu fotoğraf sergisi eşliğinde
Fotoğraf Günleri özel açılışı başladı.
21 Ekim Cuma günü DEÜ Sabancı
Kültür Sarayı’nda Otoportre Ser-
gi açılışının ardından İFOD Üyeleri
Karma Fotoğraf gösterisiyle başla-
yan etkinlikler, “Fotoğraf ve Etik” ko-
nulu panelle devam etti. İtalya’dan
Virgilio Bardossi, “The World of
Maramures”, AFAD Altın Kamera
Fotoğrafları, Reha Bilir “Fotoğrafta
Çizgiler” konulu gösterilerin yanı sıra
Murat Yaykın’ın “Fotoğraf ve İdeolo-
ji” konulu konferansıyla organizas-
yon sürdü.
‘’Çağdaş Fotoğraf Deyince” konulu
panelin de yer aldığı etkinlikler kap-
samında Rusya’dan Elena Martynuk
“Bulgakov House”, KKTC’nden Öğr.
Gör. Gazi Yüksel “Karanlıktan Ay-
dınlığa”, FOTOGEN Şinasi Barutçu
Kupası Fotoğrafları, Alman Sual-
tı Fotoğrafçısı Rico Besserdich’in
“Sualtı Fotoğrafları” ve İngiltere’den
Jonathan Anthony Stigner’in “Tiyek”
isimli fotoğraf gösterileri ve söyleşi-
leri, etkinliklerin devamını oluşturdu.
Aynı akşam İFOD üye ve aday üye-
lerinin katılımıyla gerçekleştirilen 9
adet Atölye Grubunun ortak çalış-
maları ve Fotoğraf Günleri katılım-
cılarının fotoğraf sergileri, Kültür ve
Turizm Bakanlığı Devlet Resim Hey-
kel Müzesi’ndeki kokteyl ile fotoğraf
severlerle buluştu.
22 Ekim Cumartesi Günü TFSF
Başkanı Turgay Bilge’nin de katı-
lımıyla gerçekleştirilen etkinlikte,
KUFSAD’ın “İnsan ve Yaşam”, İb-
rahim Demirel’in “İFOD Grafik Renk
Biçim Atölyesi”, Hasan Yelken’in
“Kendirciler” Yunanistan’dan Stratis
Tsoulelis’in “Ege’den”, GAFSAD’ın
“Fırat”, Mersin Olba Fotoğraf Der-
neğinin “Anadolu’da Kadın” başlıklı
fotoğraf gösterileri yapıldı. Bu gös-
terilere FEM Midilli Fotoğraf Derneği
Üyeleri “Karma”, İspanya’dan Gab-
riel Brau “Lights of Africa” Yusuf
Tuvi ve Birol Üzmez “Basmane” ve
İzzet Keribar “Küba İzlenimlerim”
başlıklı fotoğraflarıyla katıldı. Ayrıca
“Günümüz Türk Fotoğrafında Uslüp”
konulu panel gerçekleştirildi.
23 Ekim Pazar günü DEÜ GSF Fo-
toğraf Bölümü öğrencileri ve ko-
nukların da katılımıyla yapılan Sel-
çuk- Şirince-Efes fotoğraf gezisi ile
Coşkun Aral’ın söyleşisinin ardından
fotoğraf günlerinin sözel bölümü
sona ermiş oldu.
Etkinlik kapsamında açılan tüm ser-
giler, 31 Ekim 2011 gününe kadar
fotoğraf severlerin beğenisine su-
nuldu.
73
Dr. Şerafettin ÖZDOĞANFiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı
İşyerinde ergonomik düzenlemeler yapmak, psikolojik ve fizyolojik olarak bedeni zinde tutmak, bazı sağlık sorunlarının sıklığını oldukça azaltabilmektedir.
Çalışma ortamında konfor için ergonomi
Ergonomi, işin sağlıkla yapıla-
bilmesidir. Birçok uğraşıda
işin kendisinden çok yapılış
şekli sağlık sorunlarının oluşmasına
ve kronikleşmesine sebep olmakta-
dır. Çalışma ortamında ergonomik
düzenlemeler yapmak, psikolojik
ve fizyolojik olarak bedeni zinde
tutmak, bu tip sorunların sıklığını
oldukça azaltabilmektedir. Çalışma
ortamlarında alışkanlıklarda küçük
değişiklikler yapmak, kişilerin daha
rahat çalışmalarını ve verimlerini artı-
racaktır. Ergonomide amaç sakatlan-
ma risklerini en aza indirerek, vücu-
dun hareket kapasitesinden en fazla
verimi almak olarak da tariflenebilir.
Ofis çalışanlarını etkileyen risk fak-
törlerini aşağıdaki şekilde gruplan-
dırabiliriz.
A- İş ile ilgili risk faktörleriFiziksel risk faktörleri1. Tekrarlı hareketler
2. Statik (sabit) duruş
3. Aşırı yüklenmeler
4. Titreşim
5. Sıkışma
6. Yetersiz iyileşme
Ergonomik risk faktörleri1. İş ortamının dizaynı
2. Masa – Sandalye yeri
3. Ekran - Klavye – Mouse dizaynı
4. Aydınlatma
5. Isı
6. Nem
7. Gürültü
Psikolojik risk faktörleri1. İş memnuniyetsizliği
2. İş monotonluğu
3 Yetersiz iş arkadaşı desteği
4. Ağır iş yükü ve baskısı
5. Yetersiz iş organizasyonu
B- Kişisel risk faktörleri 1. Yaş, Cinsiyet, Kilo
2. Eğitim
3. Kişisel alışkanlıklar;
Spor, Beslenme, Sigara
Ofis ortamının ergonomik hale geti-rilmesi aşamasında ilk düzenleme-ler, aydınlatma, ısı ve havalandırma şartlarının düzeltilmesiyle başlar. Işık, iş ortamını yeterince aydınlata-cak, aynı zamanda göze parlamalar ve yansımalar yapmayacak şekilde
yerleştirilmelidir.
74
Ofisler topluca ve uzun süreli bulu-
nulan yerler olduğundan temiz ve
bakımlı olmasına azami özen göste-
rilmelidir.
Sürekli başvurulan tablo, grafik, vb.
iş yardımcıları, okunaklı, açık ve ko-
lay algılanabilir olmalı, personelin
normal görüş açısı ±15o içerisine
yerleştirilmeli, personelin görüş me-
safesinde engelleyici cisimler bulun-
mamalıdır.
Statik (durağan) hareketler minimu-
ma indirilmeli, dinamik hareketler
hedeflenmelidir. Bu amaçla ofisler
personelin rahatça hareket edeceği,
her personele minimum 2 m2 hare-
ket olanağı sağlanacak şekilde
d ü z e n l e n -
melidir. Tüm
açma – ka-
patma düğ-
melerinin ha-
reket yönünün
aynı olmasına
dikkat edilme-
lidir. Isının yaz,
kış ortalama 24-
26 C derece ol-
ması ideal kabul
edilmektedir.
Ofislerde pencere bulunmasının ve
pencerelerin açık tutulmasının per-
sonelin motivasyonu üzerinde olum-
lu etkisi olacaktır.
Ofisler sık sık havalandırılmalı, or-
tamdaki hava kalitesinin düşmesi
önlenmeli, her personele minimum
10 m3 hava düşecek şekilde düzen-
leme yapılmalıdır. Toz, polen gibi
uçuşan partiküller için portatif hava
temizleyicilerin kullanılması faydalı
olacaktır.
Genel aydınlatmada ışık kaynakla-
rı mümkün olduğu kadar yükseğe
yerleştirilmelidir. Alçak ışık kaynak-
ları yansımayı ve kamaşmayı artırır.
Hassas ve göz yorucu işlerde
lokal aydınlatmaya başvurul-
malı, gözler sık sık kapatılarak
ve uzak objelere bakmak su-
retiyle dinlendirilmelidir. Açık
renkli demirbaş eşyalar,
camlar ve parlak yüzeyler,
ışığı yansıttığı için görüşte
rahatsızlığa ve kamaşma-
ya sebep olurlar. Böyle bir durum
söz konusu ise, aydınlatma azaltıl-
malı ve mat eşyalar tercih edilme-
lidir. Tavan aydınlatmaları çalışma
yüzeyi ile 45 o açı yapmalı, direk ça-
lışma noktasına vurmamalıdır.
Fotoğraf, bitki, tablo gibi kişiliğe
hitap eden öğeler kullanılması, psi-
kolojik olarak çalışma ortamına bağ-
lılığı güçlendirecektir. Personelin
sürekli olarak koyu- açık renk ortalar
arasında göz hareketi yapmasını ge-
rektirecek işlerden kaçınılmalıdır.
Ofis çalışmaları yük-
sek dikkat ge-
rektirdiğinden
dolayı, sü-
rekli gürültü
ö n l e n m e l i ,
yüksek ses
çıkaran ci-
hazlar izole
edilmelidir.
75
Barışın, kutsallığın, adaletin, sağlığın, bolluğun sembolüdür zeytin. Akdeniz efsanelerinde ‘ölmez’ denilen ağacı, antik yazar Columella’nın kaleminden ‘’Bütün Ağaçların Prensesi’’ olarak adlandırılır
Zeytin, doğanın bir mucizesi,
yeryüzüne gönderilmiş bir
armağan. Barışın, kutsallı-
ğın, sağlığın, bolluğun, adaletin,
gururun, zaferin, bilgeliğin sembolü.
Akdeniz efsanelerindeki adı “Ölmez
Ağaç” ya da “Hayat Ağacı.” Çünkü
zeytin ağacı, yüzyıllarca yaşayabilen
bir canlı. Antik ziraat yazarı Columel-
la tarafından da “Bütün Ağaçların
Prensesi” olarak adlandırılır. Söylen-
celere göre, o aynı zamanda Tanrıça
Athena’nın da kutsal ağacıdır. Ka-
zılardan çıkan sonuçlar, zeytin tarı-
mının en az beş bin yıllık olduğunu
gösterir. Anayurdunun tam neresi
olduğu konusunda ise netlik yoktur.
Bazı uzmanlara göre Anadolu, Su-
riye, İran, bazılarına göre de Girit,
Yunanistan ya da Kuzey Afrika’dır.
Peki bu mucize meyveyi yetiştiren,
tarihten de eski olduğu iddia edilen
zeytin ağacı, nasıl bir ağaçtır? Boylu
bir çalı veya 10 metreye kadar boy-
lanabilen, sık dallı, yayvan tepeli,
herdem yeşil yapraklıdır. Geniş, kıv-
rımlı, yamru yumru bir gövdeye sa-
hiptir. Yaşlandıkça düzgün gri renkli
gövde kabuğu giderek çatlar. Ağa-
cın tepesi, yaklaşık olarak artan boy
kadar her sene genişler. Verimli top-
raklarda yetişen zeytin ağacında taç
açık ve asimetrik, verimsiz topraklar-
da ise daha yoğun ve yuvarlaktır.
Mızraksı, çok kısa saplı, deri gibi sert
yaprakları sürgünlere karşılıklı çiftler
halinde dizilmiştir. Yaprakları basit,
tam kenarlı ve kenarlar alt yüze doğ-
ru hafif kıvrıktır. Yaprakların ucun-
da sivri bir çıkıntı bulunur. Üst yüzü
koyu gri-yeşil ve tüysüz, alt yüzü
mavimsi gümüşi renkte ve beyaz sık
ipeksi tüylerle kaplıdır.
Şükran NURLU-Çevre Mühendisi İzmir Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü
ZeytinBir doğa mucizesi:
76
Baharın sonlarına doğru seyrek
salkımlar halinde, küçük beyazım-
sı-sarı renkli, kokulu çiçekleri açar.
Rüzgârların taşıdığı çiçek tozlarıyla
döllenen çiçekler, etli ve yağlı mey-
ve verir. Meyve önce yeşil, olgun-
laştıktan sonra da parlak siyah bir
renk alır. Etli meyvenin içinde sert bir
çekirdek vardır. İşte zeytinyağı mey-
venin bu etli kısmından ve çekirde-
ğinden elde edilir.
Dünya zeytin üretici ülkeleri arasın-
da; ağaç varlığı açısından ülkemiz,
İspanya, İtalya ve Yunanistan’ın
ardından 4’ncü, alan açısından da
6’ncı sırada yer alır. Böylece dünya
zeytinyağı üretimine % 8 oranında
katkıda bulunur, sofralık zeytin üreti-
minde de İspanya’dan sonra 2’nci sı-
rada yer alır. Zeytin ağacı varlığımız
2000 yılında 90 milyon iken, bugün
170 milyona ulaşmıştır. Yeni dikilen
ağaçların 3 yıl sonra ürün vermeye
başlayacağı düşünülürse, halen 150
bin ton olan yıllık zeytinyağı üretimi-
mizin 400 bin tonun üzerine çıkacağı
öngörülmektedir.
Ülkemizde zeytin ağaçlarının % 75’i
Ege, % 9.3’ü Marmara, %14’ü Ak-
deniz ve %1,7’si Güneydoğu Ana-
dolu Bölgesi’nde bulunmaktadır.
İstanbul Ticaret Odasının hazırladığı
bir rapora göre, 2004/2005 sezo-
nunda ülkemizden, toplam 74 ülke-
ye zeytinyağı ihracatı yapılmıştır. Bu
ülkeler arasında % 41’lik payla İtalya
zeytinyağı ihracatımızda en üst sıra-
da yer almaktadır. Ardından sırasıyla
İspanya (%22), ABD (%18) ve Ka-
nada (%5) gelmektedir. 2004/2005
sezonunda Türkiye, Avrupa kıtasına
% 66, Amerika kıtasına % 24, Uzak-
77
doğu, Avustralya ve Okyanusya’ya
% 5, Ortadoğu, Yakındoğu ve Türk
Cumhuriyetlerine % 3, Afrika’ya % 2
zeytinyağı ihracatı yapmıştır.
Zeytinyağı üretimiZeytinyağı, bundan 6000 yıl öncenin
yöntemleriyle üretilir; sadece imalat
teknikleri gelişmiştir. Bu doğal ürün,
bir bakıma geçen yüzyıllara teknolo-
jiye kafa tutar.
Hasatta toplanan zeytinler önce te-
mizlenir, içindeki yapraklar, kabuklar
ayıklanır, yıkanır ve sıkılmaya hazır
hale getirilir. Eski zamanlarda sıkma
işlemi için taş ya da granit tekerlek-
ler kullanılırdı. Günümüzde ise bu
yöntem eski sistem olarak halen de-
vam etmekte ve hatta bazı damaklar
tarafından özellikle tercih edilse de
teknoloji yeni, hızlı, modern zeytin-
yağı hazırlama sistemlerini geliştir-
miş ve yaygınlaştırmıştır. Bu modern
sistemde paslanmaz çelikten yapıl-
ma silindirlerce zeytinler ezilmekte
ve hamur haline getirilmektedir. Bu
zeytin hamuru daha sonra yoğrulma
işlemine tabi tutulur. Hamur 20 ila 40
dakika yoğrulur. İşlem daha uzun
sürerse daha az yağ çıkar ve zey-
tin hamurundan başka tatların yağa
karışması riski doğar. Ayrıca hava ile
daha fazla temas edeceğinden, ya-
ğın kalitesini etkileyebilecek serbest
radikaller de açığa çıkar.
Daha sonra kendi suyu (karasu) ile
yağın ayrılması işlemi vardır. Yoğun-
luğu daha düşük olduğu için üste
çıkan zeytinyağını, maşrapa ile al-
mak gibi çok basit yöntemler kulla-
nılabileceği gibi, santrifüj makinele-
riyle de yapılabilir. Elde edilen yağ
dinlendirilir, süzülür, kalitesi ölçülür
ve uygunsa doğal (naturel) olarak,
değilse rafine edilerek tüketilir. Bu
üretim hattının sonunda iki atık orta-
Ağaç varlığı açısından ülkemiz,
İspanya, İtalya ve Yunanistan’ın ardından 4’ncü,
alan açısından da 6’ncı sırada yer
alır. Böylece dünya zeytinyağı üretimine
% 8 oranında katkıda bulunur
78
ya çıkar. Yağ ayrıldıktan sonra kalan
posa prina, kalan su ise karasudur.
Prina: Atık değil, yakıt Günümüz dünyasının artan enerji
ihtiyacını yine dünyaya herhangi bir
zarar yaratmadan üreterek karşıla-
mak ve sürdürülebilirliğini sağlamak
noktasında, yenilenebilir bir ener-
ji kaynağı olan biyokütle kullanımı
önem kazanmaktadır. Ülkemiz için
oldukça büyük bir sektör olan zeytin-
yağı üretiminde senelerce atık mad-
de olarak, diğer atıklar gibi uygun ve
kabul edilebilir bir kullanım olmama-
sı halinde problemler yaratmış olan
prinanın atık olarak görülmeyip, ya-
kacak olarak enerji alanına kazan-
dırılması, mucize bitki zeytine yeni
bir boyut katmıştır. Diğer yakıtlarla
karşılaştırıldığında oldukça düşük
maliyet gücü, yüksek ısıl değeri ve
yenilenebilir oluşu nedeniyle prina
yakılmasının endüstriye getireceği
yararlar oldukça fazladır.
Elde edilecek prinanın miktarı her
ne kadar zeytinin yetiştirme tekniği-
ne, zeytin çeşidine ve yağın işleme
vb durumlara bağlı ise de, ortalama
olarak 100 kilogram zeytinden 15-
22 kilogram zeytinyağı ve 35-45 ki-
logram prina elde edilebilmektedir.
Modern sürekli sistemlerden elde
edilen prina, klasik sistemlerden
gelen prinaya oranla daha çok nem
ve daha az yağ içerdiği için daha
düşük ticari değer taşımaktadır.
Yağlı prinayı teşkil eden temel bi-
leşenlerin su, yağ ve katı maddeler
(kabuk, meyve eti, çekirdek parça-
ları) olduğu, 100 kilogram zeytinden
40 kilograma kadar yağlı prina elde
edildiği bilinmektedir. Zeytinden yağ
çıkarıldıktan sonra elde edilen pri-
nada kalan yağ daha sonra yeniden
çözgen ekstraksiyonu yolu ile bir
miktar daha alınır, buradan elde edi-
len yağa “prina yağı”, kalan prinaya
da “yağsız prina” denilmektedir. 100
kilogram prinadan ortalama 60-70
kilogram yağsız kuru prina elde edi-
lebilmektedir.
Türkiye’de prina üretiminin zeytin
üretimine bağlı olarak yıldan yıla de-
ğişmesine rağmen bu değerin orta-
Zeytinyağı üretim hattının sonunda
iki atık ortaya çıkar. Yağ ayrıldıktan
sonra kalan posa prina, kalan su ise
karasudur.
79
lama 200-250 bin ton/yıl olduğu bi-
linmektedir. Halen Türkiye’de zeytin
üretim bölgelerine ve prina fabrika-
larına yakın bazı sanayi kuruluşların-
da da yağsız kuru prina, 2800 kCal/
kg alt ısıl değeri ve fiyatının odun ve
petrol ürünleri fiyatlarının çok altında
bulunması ile yakıt olarak kullanımı-
nın ülke ekonomisine getireceği fay-
dalar açıktır.
Ancak dikkat edilmesi gereken
önemli bir nokta, prinanın yüksek
oranda uçucu maddeye sahip ol-
ması ve bu uçucu maddenin dene-
me çalışmalarında orta sıcaklıkta
(350-500°C) yanma tamamlanma-
dan baca gazına karıştığının tespit
edildiği, tam yanma sağlanmadığı
için karbon monoksit emisyonu ile
birlikte eksik yanma ürünü olan PAH
emisyonlarının da oluştuğu ve klasik
yakma sistemlerinin bu yakıtın yan-
masına uygun olmadığıdır. Prinanın
ülkemizde klasikleşmiş eski teknoloji
ürünü kazanlarda yakılmasına izin
verilmesi durumunda hem önem-
li miktarda enerji kaybı olacak hem
de nitelikleri çok iyi bilinmeyen eksik
yanma ürünü kirleticiler atmosfere
verilecektir. Bu nedenle ilgili mevzu-
at uyarınca da prinanın yakıt olarak
kullanılmasına, ileri teknolojili (ön ısıt-
ma/gazlaştırma; mekanik besleme
vb) yüksek yakma bölgesi sıcaklığı-
na ve bu sıcaklıkta yeterli bekleme
süresine sahip, art yakıcılı ve etkili
toz filtreleri olan tesislerde izin veril-
mektedir.
Yakıt olarak kullanılacak pirinanın
içeriğindeki nem oranı max %15,
yağ oranı (kuru bazda) max %1,5 ve
kalorifik değeri (min) 3700 Kcal/kg,
Sodyum (Na) 1000 ppm, kül %4’ü
geçemez. Pirinayı yakıt olarak kul-
lanan işletmeler, kullanılan pirinanın
özelliklerini analiz sertifikası ile bel-
gelemek zorundadır
Zeytin üretiminin diğer yüzü: KarasuBu mucize bitkiden o şifalı yağın
elde edilmesi aşamasında ortaya,
çevre için oldukça sakıncalı olan
ve su kaynaklarına, toprağa ciddi
zararlar veren bir atık çıkmaktadır:
Karasu.
Zeytinyağı üretiminde, üretim pro-
sesine göre oluşan “karasu” miktarı
iki fazlı sistemde 0,5-0,8 m3/ton zey-
tin iken üç fazlı sistemde bu miktar
1,18-1.68 m3/ton zeytindir. Çevre
korumanın ilk aşamasını atık azaltımı
oluşturduğu için ilgili çevre mevzua-
tınca sadece 2 fazlı sistemlerin kurul-
masına izin verilmektedir. Ülkemizde
her yıl yaklaşık olarak 1.500.000 m3
zeytin karasuyu oluşmaktadır.
Zeytin karasuyunun rengi kırmızı si-
yahtan siyaha doğru, içerdiği poli-
fenollere, atık suyun yaşına ve yağ
üretim metoduna bağlı olarak deği-
şir. Biyolojik olarak parçalanması zor
polifenoller gibi aromatik bileşikler
içerdiği için kirliliğini gidermek üze-
re klasik biyolojik arıtma metotları
yeterli olmamaktadır. Karasu, evsel
atık sulara göre yaklaşık 230 kat
daha kirli sudur.
Zeytin kara suyunun Kimyasal Ok-
sijen İhtiyacı değeri KOI, yaklaşık
140.000 mg/lt. (200.000 mg/lt kadar
çıkmakta) olup, yine ilgili mevzuat
uyarınca 250 mg/lt’ye kadar düşü-
rüldükten sonra alıcı ortama deşarj
edilmelidir. Karasu eğer ayrı bir arı-
tıma tabi tutulmadan kanalizasyon
sistemine verilirse sistemin devamın-
daki atıksu arıtma tesisini çalışamaz
hale getirir.
Kaynak:www.akdenizbirlik.org.trwww.wıkıpedi.com.tr www.zmo. org.trwww.turkcebilgi.com http://www.egeliihracatcilar.com, Ege İhracatçı BirlikleriEge Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği 2005/2006 Çalışma RaporuMeclis Çevre Araştırma Komisyonu Karasu Raporu – Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK
80
81
Cihat Kemal PEHLİVANOĞLU Mimar
İzmir’deki hanların en görkemlisi:
KızlarağasıKentteki nadir Osmanlı eserlerindendir Kızlarağası Hanı. Mimari özelliği ise onu Osmanlı hanları arasında tek örnek kılar. Hacı Beşir Ağa’nın İzmir geçişi sırasında yapımına karar verdiği Kızlarağası, 270 yıllık yaşamında kentin ticari hayatında önemini korur.
82
Osmanlı döneminde tüccar-
lar, hizmetkârları ve yüklü
develerinin kaldığı Kızlara-
ğası Hanı, İzmir’in en önemli yapı-
larından birisi oldu. Kentteki nadir
Osmanlı eserlerinden olan han, mi-
mari özelliği ile bu dönemin tek ör-
neği olarak yerini korudu.
16. yüzyılın sonuna kadar Asya ülke-
lerinin ipek, halı, kumaş gibi değerli
ihraç ürünleri, “İpek Yolu” üzerinden
Akdeniz limanlarına, Anadolu ürün-
leriyse kervan yollarının elverdiği
nispette Efes (Ayasuluk), Kuşada-
sı, Alanya iskelelerine ulaştırılarak,
buralardan pazarlanıp ihraç edili-
yordu. Sakız’ın Osmanlı egemenli-
ğine geçmesinden ve Osmanlı-İran
savaşlarının durdurulup, “Kasr-ı Şi-
rin Antlaşması”na dönülmesinden
sonra İpek Yolu’nun Anadolu bölü-
münün tekrar ulaşım ağına girmesi,
İzmir’de limanın önemini artırdı.
Doğudan İzmir’e gelen kervanların
taşıdığı malların depolaması, pa-
zarlaması ve tüccarlar ile kervanları
barındırmak için yeni hana ihtiyaç
bulunmaktaydı. Hacı Beşir Ağa’nın
İzmir’den geçişi sırasında bu gerek-
sinim kendisine aktarılmış olmalı ki,
1744’te daha sonraları Kızlarağası
Han olarak anılacak Hacı Beşir Ağa
Han ismiyle inşa ettirdiği yapı, uzun
yıllar İzmir’de önemini korumuştur. O
dönemde 60-70 bin kişinin yaşadığı
İzmir’de, 1655 yılında Thevenot’un
gezi notlarında limanı koruyan kale-
nin de bulunduğu belirtilmişti. Han,
kalenin mimarisine uygun taş bir
yapı olarak yükselmiştir.
Hacı Beşir Ağa, III. Ahmet padişahlı-
ğında haznedarlık yapmış, Kıbrıs ve
Mısır sürgününden sonra Medine’de
Şeyhülharem rütbesini giymiş ve
83
“hacı” mertebesine yükselmiştir. Bir
yılda inşası tamamlanan hanın bitiri-
lişini, Hacı Beşir Ağa görememiştir.
Eser, Hacı Beşir Ağa’nın hayır eser-
lerini yaşatmak için vakfettiği bina-
lardan biridir.
İzmir’deki eski hanların ayakta kalmış
en önemli örneği, en büyüğü ve gör-
kemlisi olan Kızlarağası Han, anıtsal
bir özelliğe sahip olduğu gibi, mima-
ri özelliği onu Osmanlı hanları arasın-
da tek kılar. İzmir’deki nadir Osmanlı
eserlerindendir. Kemeraltı’nda Halim
Ağa Çarşısı’ndan Hisarönü’ne giden
yol üzerinde, arka duvarı günümüz-
de İzmir’in en büyük camisi olan Hi-
sar Cami avlusuna, bir yanı ise Bakır
Bedesteni’ne bitişik yer almaktadır.
Üzerindeki kitabede, hanın Hicri
1157 (1744) yılında I. Mahmud’un
Kızlar Ağası Hacı Beşir Ağa tarafın-
dan yaptırıldığı belirtilmektedir. Bazı
yazarlar, kitabedeki açık ifadeye
karşın hanın inşa tarihini 1779 ola-
rak kaydetmektedir. Hacı Beşir Ağa
1746’da ölmüş olduğu için 1779 yılı
ancak 1778 depreminden sonra ha-
nın onarılma tarihi olabilir.
İki katlı ve dört kapılı han, kare form-
da oluşturulmuştur ve dikdörtgen
geniş bir avluya sahiptir. Yaklaşık
olarak 530 metrekare olan avlunun
orta kısmında, geleneksel olarak
olması gereken mescit ve şadırvan
günümüzde bulunmamaktadır. Av-
lunun çeperlerinde odalar sıralan-
mıştır. Kızlarağası Han, uzun mesafe
hanı olması sebebiyle iki katlı olarak
Kızlarağası
Hanı, uzun
mesafe hanıdır,
bu sebeple de
iki katlı olarak
inşa edilmiştir.
İzmir’deki eski
hanların ayakta
kalmış en önemli
örneğidir.
84
85
inşa edilmiştir. Alt kat develer, yük-
ler ve alım satım yapan tacirlerin,
komisyoncuların buluşma noktası;
üst kat ise konaklama olarak kullanıl-
maktaydı.
Alt ve üst katta yer alan odalar, beşik
tonoz bir koridora açılmaktaydı. Ön
ve arka cephelerdeki pencerelerin
hepsi düşey dikdörtgen formda ve
düz atkılıydı. Taş sövelerin içinde
kafes tarzı demir parmaklıklar bu-
lunmaktaydı ve koruma bu şekilde
sağlanıyordu. Taş söveli ve kemerli
cümle kapısı beşik tonozlu bir kori-
dora ve oradan da avluya açılmak-
tadır. Koridorun solunda üst kata çı-
kılan taş merdivenler yer almaktadır.
Limanın giderek dolması, hanın kı-
yıdan arka planda kalmasına se-
bep olmuş, o dönemde yapının ön
kısmında da bir kayma meydana
gelmiş ve onarımı kısa zamanda ya-
pılmıştı. 1778 yılında depremde yapı
hasar görmüş, ancak yangından et-
kilenmemiştir.
Uzun mesafe hanı olarak yıllarca
hizmet veren Kızlarağası, dökümcü-
ler, tornacılar tarafından da bir dö-
nem kullanılmıştır. O dönemde artık
kervanların malları hana gelmiyor,
sadece haberleri geliyor ve mallar
görülemeden komisyoncular tarafın-
dan pazarlanıyordu.
1989 yılında restorasyon amacıyla
yeniden inşa edilmek için kullanım
dışı bırakılan han, bugün restore
edilmiş haliyle hizmet vermektedir.
Geniş bir alana yayılan hanın alt ka-
tının güneyinde bir, bugünkü adıyla
Cevahir Bedesteni kuzeyinde iki
(Bakır Bedesteni ile Çuha Bedeste-
ni), doğusunda ise bir koridor uzanır.
86
Üst katta avluya bakan, beş sütun-
lu, altı sıra kemerli, yegâne revakı
ve cephesindeki bindirme konsollar
üzerindeki çıkma cumbalı şahnişin-
leri sebebiyle Osmanlı han mimarisi
arasında sayılmaktadır.
Dükkânları eski ismiyle Çankırılı
Sokağı’na bakan, tek katlı bir ek bö-
lümü daha vardır. Bu bölüm 1745’te
“Saçmahane” olarak inşa edilmiştir.
Güney koridoruna ait dış duvara
yaslanan ve han çatısı altında bu-
lunan bu sıra mağazaların, hanın
inşasından hemen sonra 1745 yı-
lında Saçmahane olarak hana ilâve
edildiğini vakfiyesinden izliyoruz.
(Bugünkü 906. Sokak) Kuzeydeki bi-
rinci koridor (Bakır Bedesteni) 902.
sokak, bugün lokantaların bulundu-
ğu sokaktır, 1746 yılında hanın ön
cephesinin restorasyonu esnasında
inşa edilerek eklenmiştir.
Bakır bedestenine bitişik ve paralel
olan, kuzeydeki ikinci koridor ise bir
kapısı ile Hisar Camisi avlusuna, di-
ğer kapısı ile Halimağa Çarşısı kar-
şısına açılan ve günümüze, hanın
diğer kısımlarına göre en sağlam ve
orijinal şekliyle ulaşan bedestendir.
İlk yıllarda bedestene kofracı (ha-
sırcı) esnafı hâkimdi. Daha sonraları
hanın üst katındaki çuhacı esnafının
aşağıya inmesiyle Çuha Bedesteni
ismini almış ve yapının en önemli
bedesteni durumuna gelmiştir. Ba-
kır Bedesteni ile tam orta yerlerin-
deki bir kapı ve geçit ile birbirlerine
bağlanmaktadırlar. Restorasyondan
önce; revak sıra kemerleri ile birlik-
te batı galerisini örten beşik tonoz-
lar tamamıyla yıkılmış bulunuyordu.
Sütunlar, onları birbirine ve binaya
bağlayan gergi demirleri sayesinde
restorasyon öncesine kadar ayakta
kalabilmişlerdir. Restorasyon sonra-
sı özgünlüğü tartışmalı olan yapının,
İzmir ticaret hayatında önemi büyük-
tür.
Anılarla yaşayan eserlerimizden Kız-
larağası Hanı, Kemeraltı bölgesinin
varış noktasıdır.
Kemeraltı’nda Halim Ağa
Çarşısı’ndan Hisarönü’ne giden
yol üzerinde, arka duvarı Hisar Cami avlusuna,
bir yanı ise Bakır Bedesteni’ne bitişik
yer alan han, günümüzde restore
edilmiş haliyle hizmet vermektedir.
87
Denizin ve balığın
Ege Denizi 50’den fazla balık çeşidini barındırır. Kıyısında inci gibi duran İzmir’e de bonkörce sunar ürünlerini. Buradan da evlere, restoranlara gelen balıkların mis gibi yayılır kokusu sokaklara.
İzmir… başkenti
88
Ege kıyılarının incisi İzmir, de-
nizinden çıkıp gelen ürünlere
mutfak kültüründe geniş yer
verir. Elliden fazla balık çeşidini ba-
rındıran Ege Denizi, bonkörce sunar
nimetlerini İzmirliye. Bundandır ki,
evlerden, restoranlardan sokaklara
yayılır mis gibi balık kokuları. Sade-
ce balık değil, deniz ürünleri de sof-
raların vazgeçilmezidir kentte. Izga-
ra çipura, midye dolma sokaklarda
sıkça rastlanan ürünlerin başındadır.
İzmirli bunlardan birini yemeden haf-
ta geçirmez.
Kent mutfağında barbunya, çipura,
levrek, lagos önde gelen ve en çok
tüketilen balık çeşitleri arasında yer
alır. Sonbaharın konuğu ise dil ba-
lığıdır. Ahtapot, kalamar ve karides
ise sofraların önde gelen deniz ürün-
lerindendir.
Balık ve deniz ürünleri deyince
İzmir’de müthiş bir mönü çıkar kar-
şınıza. Tuzda lagos, balık köftesi,
asma yaprağında barbunya, ahtapot
sote, fesleğenli balık kavurma, mid-
ye kızartma veya pilaki, sardalye bu-
ğulama veya dolma, karides güveç,
sütlü balık, kalamar tava, karides
ızgara sayılabilecek çeşitlerin önde
gelenlerinden. Pişirme yöntemlerin-
de ise tava ve ızgara başı çeker.
İşin sağlık yönünü de unutmamak
lazım. Kalp damar hastalıklarının ön-
lenmesi, kolesterolün düşürülmesi
için haftada en az iki kez balık tü-
ketimi gerekiyor. Yağ oranının azlığı
ve iyot açısından zenginliği sağlıklı
ve dengeli beslenmenin anahtarını
sunuyor. Ege Denizi’nden İzmir mut-
fağına gelen balıkların başlıcalarının
özellikleri şöyle:
Barbunya: Genellikle Ege ve
Akdeniz’de bulunur. Yerli bir balık
türü olan barbunyanın en makbu-
lü kaya barbunyasıdır. Tekir ile çok
karıştırılan bu balığın en lezzetli za-
manı temmuz ile ekim ayları arasıdır.
Bu süre zarfında tavası, ızgarası ve
kâğıtta kebabı çok güzel olur.
Çipura: Ege’nin meşhur yerli balığı
olan ve küçük sürüler halinde gezen
çipura, son yıllarda çiftliklerde de
üretilmektedir. Her mevsimde zevkle
yenebilen bu balığın ızgarası, buğu-
laması, çorbası ve fırını çok güzel
olur. Izgara için ideal büyüklük 250
ila 350 gramdır.
Dil Balığı: Dil balığı da yerli balıkları-
mızdandır. Ege ve Akdeniz’de bolca
yakalanır. Her mevsimde yenebilir.
En lezzetli zamanı, kasım ve şubat
89
ayları arasıdır. Tavası çok güzel olur.
İrilerinden fileto çıkarılıp, şiş veya
salçalı fileto yapılabilir.
Kolyos: Uskumruya çok benzeyen
bu balık, uskumruyla beraber sürü-
ler halinde göç eder. Marmara ve
Ege Denizi’nde yerli türleri bulunur.
Genelde tavası yapılır. Tuzlaması
çok güzel olur.
Levrek: Pulları oldukça iri olan lev-
reklerin yanları genelde beyaz, alt
bölümleri gümüşi, alt yüzgeçi ise sa-
rımsıdır. En irileri 1 metreyi geçebilir.
Bayağı levrek ve benekli levrek ol-
mak üzere iki tipi mevcuttur. Benekli
levrek, Güney Ege ve Akdeniz’de
görülür. Yıl boyunca yenen levreğin
çok lezzetli eti vardır. En güzel mev-
simi kış ayları ve ilkbaharın başıdır.
Her türlü yemeği yapılan levreğin
buğulaması, fırında kağıt kebabı ne-
fis olur.
Trança: Genelde sinaritlerin irisi için
kullanılan bir isimdir. Lagos ve orfoz-
la büyük benzerlik gösterse de ayrı
familyalara mensuptur.
Kılıç: Akdeniz ve Ege de yıl boyun-
ca görülür. Her mevsimde yenebilen
bu balığın en lezzetli zamanı eylül-
şubat ayları arasıdır. Defne yapraklı
şişi nefis olur.
İzmir mutfak kültürüne özel birer ba-
lık ve deniz ürünü tarifine de sayfa-
mızda yer verdik.
Kalamar Tava
Malzemeler:- Yarım kg. kalamar
- Yarım çay bardağı bira
- 2 limon suyu
- 2 tatlı kaşığı cep sodası
- Tuz
- Çok az toz şeker
Yapılışı: Kalamarlar kesilir, yıkanır.
Tuz, şeker, bira, limon suyu
ve cep sodası ile harman-
lanır. Soslanan kalamarlar
en az bir gün buzdolabın-
da dinlendirilir. Kalamarlar
pişirileceği zaman bolca
unlanır. Küçük ve derin bir
tavada, bol, kızgın yağda
2-3 dakika kızartılır. Pem-
beleşen kalamarlar tabağa
alınır, limon veya yoğurtlu
sosla servis edilir.
90
Sütlü Balık:
Malzemeler:-150 gr un
-250 gr süt
-800 gr balık fileto
-100 gr yağ
(margarin ve zeytinyağı karışımı)
-100 gr kaşar peyniri
-40 gr tereyağı
-1 adet domates
-1 adet biber
Başamel sos hazırlanışı;Margarin ve zeytinyağı karıştırılarak
eritilir. İçine un ilave edilerek kavru-
lur. Süt ve bir miktar tuz ilave edile-
rek, sürekli karıştırılıp lapa kıvamına
gelene kadar pişirilir.
Yapılışı:Yapılışında genelde levrek tercih
edilen sütlü balığın tarifi şöyle;
Balık temizlendikten sonra 15 da-
kika kadar suda haşlanır. Haşlama
işlemi bittikten sonra soğuk suyun
içinde bekletilerek, derisinden ve
kılçıklarından arındırılır. Daha önce-
den hazırlanmış olan başamel sosu,
güveç veya krom bir tabağa yayılır.
Sosun üzerine balık filetolar ilave
edilir. Kalan sos ile balık filatolarının
üzeri kapatılır. Rendelenmiş kaşar
peyniri başamel sosun üzerine ser-
pilir. Sonrasında kesilmiş domates
ve biberler ilave edilir. Bu aşamada
isteğe göre mantar parçacıkları veya
kapari çiçeği ilave edilerek, 5 veya
6 dakika pişirilmek üzere fırına veri-
lir. Pişirildikten sonra sütlü balığımız
servise hazır.
91
Pasaport 484 22 56
Göztepe 224 20 22
Üçkuyular 259 40 13
TÜRK TELEKOM
Arıza 121
Bilinmeyen Numara 11811
Danışma 161
Uyandırma 135
Fono Tel 141
TİYATROLAR
Devlet Tiyatroları
Bornova Sahnesi 343 04 33
Karşıyaka Sahnesi 369 64 87
Konak Sahnesi 483 50 35
Özel Tiyatrolar
Ege Sanat Merkezi 381 64 06
Hamle Tiyatrosu 446 70 18
Konak Belediye Tiyatrosu246 63 93
Pınar Çocuk Tiyatrosu 463 15 15
Tansaş Çocuk Tiyatrosu 483 48 28
SANAT GALERİLERİ
Adnan Franko Sanat Galerisi 464 41 86
Akbank Sanat Galerisi 484 16 66
Aphrodite Sanat Galerisi 482 33 02
Çetin Emeç Sanat Galerisi 293 35 22
GF Sanat Galerisi 421 29 95
İzmir Resim Heykel Müzesi 441 41 92
İzmir Sanat Merkezi 483 63 34
İZFAŞ Sanat Galerisi 482 12 70
İzmir Türk Amerikan Derneği Sergi Salonu
Kedi Kültür Sanat Merkezi 464 99 35
Leonardo Sanat Galerisi 422 13 95
Rotary Sanat Galerisi 421 56 61
Selçuk Yaşar Sanat Galerisi 422 65 32
TCDD Sanat Galerisi 433 58 97
Turkish American Association Art Gallery 464 20 95
İtfaiye 110
AKS 110
Hızır Acil 112
Polis İmdat 155
Cenaze Hizmetleri 188
Sahil Güvenlik 158
Orman Yangınları 177
Hava Ambulans 463 33 22
HASTANELER
Üniversite Hastaneleri
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi 343 43 43
9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi 412 22 22
Dokuz Eylül. Ü. İlaç ve Zehir Danışma 412 39 39
Dokuz Eylül Üniversitesi Karşıyaka Polikliniği 369 30 40
Doğumevleri
Ege Doğumevi 449 49 49
Ege Ü. Kadın Doğum 388 19 63
Kan Merkezleri
Türk Kızılayı 421 47 89
Çocuk Has. Kan Bankası 483 61 33
Ege Ü. Has. Kan Bankas 388 28 61
Tepecik 433 38 74
ULAŞIM
Denizyolları 464 88 64
THY Rezervasyon 444 08 49
Basmane Rezervasyon 484 86 38
TCDD Santral 464 31 31
Alsancak Gar 464 77 95
Otogar 472 10 10
İskeleler
Konak 484 98 56
Karşıyaka 368 00 42
Alsancak 464 78 31
Bostanlı 330 50 71
Bayraklı 345 77 53
ACİL TELEFONLAR
92
Vakıfbank Sanat Galerisi 441 59 00
Yapı Kredi Sanat Galerisi 463 56 28
Fransız Kültür Merkezi 463 61 42
İngiliz Kültür Merkezi 446 01 31
İtalyan Kültür Merkezi 421 52 42
İZFAŞ Sanat Galerisi Kültürpark 482 12 70
İzmir Türk Amerikan Derneği 464 20 95Kıbrıs
Türk Kültür Derneği 421 13 40
Sabancı Kültür Merkezi 441 90 09
TURİZM BÜROLARI
İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü 483 62 16
Turizm Danışma 445 73 90
Adnan Menderes Havalimanı Turizm Dan. 274 22 14
Bergama Turizm Danışma 633 18 62
Çeşme Turizm Danışma 712 66 53
Foça Turizm Danışma 812 12 22
Selçuk Turizm Danışma 892 63 28
Tire Turizm İrtibat Bürosu 512 66 14
BAŞKONSOLOSLAR
Almanya 488 88 88
Romanya 465 04 63
Yunanistan 421 69 92
FAHRİ BAŞKONSOLOSLAR
Bangladeş 421 23 32
Endonezya 421 81 77
Güney Afrika 376 84 45
Hindistan 461 46 60
Makedonya 421 41 92
Malezya 445 05 46
KONSOLOSLAR
İngiltere 463 51 51
İtalya 463 66 76
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 489 77 89
ABD 464 87 55
Arnavutluk 483 33 76
Avusturya 347 66 76
Belarus 482 31 82
Belçika 463 47 69
Bosna Hersek 328 18 90
Brezilya / Brazil 463 86 07
Çek Cumhuriyeti 422 10 80
Danimarka 489 54 01
Estonya 469 79 69
Etiyopya 388 25 57
Fas 421 23 32
Fildişi Sahili Cumhuriyeti 479 07 09
Filipinler 472 13 75
Finlandiya 877 02 35
Fransa 421 42 34
Gürcistan 425 93 53
Hırvatistan 446 28 70
Hollanda 464 02 01
İspanya 441 66 99
İsveç 422 01 38
İsviçre 421 42 39
İzlanda
Kazakistan 482 22 11
Kore 479 04 04
Litvanya 371 51 50
Lüksemburg 421 48 82
Macaristan 421 28 61
Malta 422 31 38
Meksika 327 32 63
Moğolistan 478 50 15
Moldova 472 18 13
Norveç 421 92 80
Pakistan 459 16 16
Portekiz 483 80 31
Rusya Federasyonu 461 51 86
Sırbistan 441 91 81
Slovakya 486 11 75
Slovenya 425 99 83
Şili 446 93 01
Türkmenistan 484 77 75
Ukrayna 421 21 41
Ürdün 482 24 45
93
ENBA ÇEVRE TEKNOLOJİLERİ1456 Sok. No:83 D:302 Alsancak-İZMİRTel: +90 232 421 50 12Faks: +90 232 465 09 [email protected]
EGE GÜBRE25. Cad. No: 2 Çakmaklı-Aliağa-İZMİR Tel: +90 232 625 12 50Faks: +90 232 425 12 45
ATAYOL YAPI DENETİMÇağdaş Cad. No:2/1 Termal Sitesi A Blok Balçova-İzmirTel: +90 232 277 33 60Faks: +90 232 278 80 23
İZMİR DEMİR ÇELİKŞair Eşref Bul. No:23 Çankaya-İZMİRTel: +90 232 441 50 50Faks: +90 232 441 56 [email protected]
ATAYOL
İZMİR’DE HAVA DURUMUAkdeniz iklim kuşağında kalan İzmir’de yazları sıcak ve kurak kışları ılık ve yağışlı
geçmektedir. Dağların denize dik uzanması ve ovaların İç Batı Anadolu eşiğine kadar
sokulması, denizel etkilerin iç kesimlere kadar yayılmasına olanak vermektedir. Ancak, İl
bütününde yükseklik, batı ve kıyıdan uzaklık gibi fiziksel coğrafya farklılıkları, yağış, sıcaklık ve güneş açısından önemli sayılabilecek iklim
farklılıklarına da yol açmaktadır.
Yıllık ortalama sıcaklık, kıyı kesimlerde 14-18 ºC arasında değişmektedir. En sıcak aylar
Temmuz (27.3 ºC ) ve Ağustos (27.6 ºC ), en soğuk aylar ise Ocak (8.6 ºC) ve Şubat (9.6 ºC)’tır. Yazın kıyı kesiminde sıcaklık, deniz
melteminin (İmbat) etkisiyle iç kesimlere göre 1-2 ºC daha düşük olmaktadır. Kış mevsim-
inde ortalama 7 ºC olan sıcaklık zaman zaman kuzey ve kuzeybatıdan sokulan denizel hava
kütlesi nedeniyle düşmektedir.
İzmir’de yağışın aylara ve mevsimlere göre dağılımında önemli farklar vardır. İzmir’de yıllık ortalama yağış miktarı 700 mm. olup
yıllık yağışın yüzde 50’den fazlası kış mevsim-inde yüzde 40- 45’i ilkbahar ve sonbaharda, yüzde 2-4’ü ise yaz aylarında düşmektedir.
Kar yağışlı günler sayısı, alçak kesimlerde yok denecek kadar azdır. Yüksek kesimlerde gerek
kar yağışlı günler sayısı, gerekse karın yerde
kalma süresi artmaktadır.
94
Gezdik, gördük, anlattık...
KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİİZMİR VALİLİĞİ KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ
KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİKÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ
Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Dergisi
Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Dergisi
95
Gezdik, gördük, anlattık...
KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİİZMİR VALİLİĞİ KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ
KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİKÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ
Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Dergisi
Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Dergisi
96