2
575 Zünnûn el-Mýsrî Suriye’ye, Mekke’ye ve Yemen’e seyahat etti; buralarda tanýþtýðý Ýmam Mâlik, Süfyân b. Uyeyne, Leys b. Sa‘d ve Fudayl b. Ýyâz gibi âlim ve sûfîler- den hadis nakletti. Tasavvuf yolunda fay- dalandýðý kiþiler arasýnda Kayrevanlý Þaký- rân (Þukrân) b. Ali el-Âbid (ö. 186/802) ve Ahmed b. Hadraveyh el-Belhî’nin hanýmý Fâtýma en-Nîþâbûrî (ö. 223/838) en meþ- hurlarýdýr. Mýsýr’da tasavvufa ve hikmete dair sohbetler yapmaya baþlayan Zünnûn iki grubun eleþtirisiyle karþýlaþtý. Abdul- lah b. Abdülhakem’in baþýnda bulunduðu Mýsýrlý Mâlikî fakihleri onu daha önce du- yulmamýþ tasavvufî konularý anlatmakla suçladý; Mu‘tezile âlimleri ise kendisini, “Kur’an mahlûk deðildir” dediði için eleþ- tirdi. Bu eleþtiriler yüzünden 228’de (843) Mýsýr’dan ayrýlmak zorunda kaldý. Ardýn- dan tekrar Mýsýr’a döndüðünde bu defa devrin idarecilerine þikâyet edildi ve 244 (858) yýlýnda tutuklanarak Mýsýr’dan Bað- dat’a götürüldü. Abbâsî Halifesi Mütevek- kil-Alellah’ýn Sâmerrâ’daki sarayýnda sor- guya çekildi; yaptýðý açýklamalardan mem- nun kalan halife onu ödüllendirerek Mý- sýr’a gitmesine izin verdi. Zünnûn 245 (859) veya 248’de (862) Mýsýr’ýn Cîze þehrinde ve- fat etti. Zünnûn’a göre avam günah iþlediði, ha- vas gaflete düþtüðü için tövbe eder. Ken- disine ârifin kim olduðu sorulunca “Bura- daydý, gitti” diye cevap vermiþ, bununla Al- lah’ý tanýyan kiþilerin her an mânen iler- lemekte olduklarýný ve uzun süre ayný hal üzere kalmadýklarýný ifade etmiþtir. Diðer bir rivayete göre bu soruya, “bulunan ve ayrý olan” diye cevap verdiði, bu sözle, “Ârif bedeniyle insanlar arasýnda bulunan, ama gönlü onlardan ayrý ve Allah ile birlikte olan kiþidir” demek istediði nakledilir. Hüc- vîrî’nin Keþfü’l-ma¼cûb’da naklettiðine göre Nil nehrinde gezinti yapmak için bir tekneye binen Zünnûn ve arkadaþlarý baþ- ka bir teknede taþkýnlýk ve dine aykýrý iþler yapan bir grup görünce arkadaþlarý ona, “Ey þeyh! Dua edin de bunlarýn hepsi suya batsýn, böylece onlarýn þerri ve uðursuzlu- ðu toplumdan uzak olsun” demiþler, Zün- nûn ellerini açýp, “Yüce Allahým! Bu insan- lara dünyada hoþ bir hayat nasip ettiðin gibi âhirette de hoþ bir hayat bahþet” diye dua etmiþ, arkadaþlarý bu sözlerine þaþ- mýþ, teknedekiler ise yaklaþýp Zünnûn’u görünce aðlamaya baþlamýþ, tövbe ede- rek iyi birer insan olmuþtur. Zünnûn, “Üç yolculuk yaptým, bu yolculuklardan üç ilim getirdim. Ýlk yolculuðumdan getirdiðim il- mi avam ve havas kabul etti; ikinci yolcu- luðumdan getirdiðimi havas kabul etti, avam reddetti; üçüncü ilmi ise hiç kimse kabul etmedi” dediði nakledilir. Zünnûn’a göre ünsün en aþaðý derecesi kulun ate- þin içine atýlmasý, fakat bu halin bile ün- siyet edip sevdiði kiþiden onu uzaklaþtýr- mamasýdýr. Zünnûn’un, “Yemekle dolu mi- dede hikmet durmaz” diyerek az yemeði tercih ettiði nakledilir. Ona göre semâ ve mûsiki Hakk’ýn bir ilhamý olup kalpleri Al- lah’a yönlendirir. Mûsikiyi Hak ile dinleyen kiþi hakikate eriþir, nefsiyle dinleyen kiþi ise zýndýk ve günahkâr olur. Eserleri. Zünnûn’un hiyeroglif yazýsýný okuyabildiði, týp, kimya / simya ve havas ilimleriyle meþgul olduðu öne sürülmüþ, bu konulara dair bazý eserler ona nisbet edilmiþtir. 1. el-Æa½îde fi’½-½an£ati’l-ke- rîme. Kimya ilmine dairdir (Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. 2130/2, vr. 35 b -36 a ; Urcûze fi’l-kîmyâß, British Museum Library, Add. 1590, vr. 2-7; Man¾ûme fî £ilmi’l-kîm- yâß, Arif Hikmet Ktp., nr. 110/80). Eseri Ýz- zeddin el-Cildekî ed-Dürrü’l-meknûn fî þer¼i Æa½îdeti ¬innûn adýyla þerhetmiþ- tir (Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. onu yiðitlik ve savaþçýlýkta Rüstem’e, iba- det ve dindarlýkta Ýbrâhim Edhem’e ben- zetir. Bâbür ise Zünnûn’un cesur, temiz, ibadetine düþkün, satranç oynamaya me- raklý biri olduðunu kaydetmekle birlikte ayný zamanda baba ile oðul (Hüseyin Bay- kara ve Bedîüzzaman Mirza) arasýndaki mü- cadeleyi alevlendiren, fitne ve fesatla uð- raþan hasis biri diye tanýtýr. Mehdîlik id- diasýyla ortaya çýkan Seyyid Muhammed Cavnpûrî’nin mehdîliðini kabul edenler arasýnda Zünnûn Argun ile Þah Þücâ‘ Bey de vardý (DÝA, XXXVII, 70). BÝBLÝYOGRAFYA : Mîrhand, Rav²atü’½-½afâ, VI, 784, 791; Bâbür, Vekåyi‘ (Arat), s. 60, 189; Hândmîr, ¥abîbü’s- siyer (nþr. Celâleddin Hümâî), Tahran 1333 hþ., IV, 170-171; Mîr Muhammed Ma‘sûm, History of the Arghuns and Tarkhans of Sind: 1507-1593 (trc. Mahmudul Hasan Siddiqi), Hyderabad 1972, tür.yer.; Shiro Ando, Timuridische Emire nach dem Mu£izz al-ansåb, Berlin 1992, s. 206-207; C. E. Bosworth, The New Islamic Dynasties, Edin- burgh 1996, s. 329-330; M. Saleem Akhtar, “The Origin of the Arghuns and Tarkhans of Sind and the Rise and Fall of Dhu al-Nun Arghun under the Timurids of Herat”, IC, LIX/4 (1985), s. 340- 356; Hayrunnisa Alan Akbýyýk, “Argun: Bir Türk- men Boyu”, TD, sy. 37 (2002), s. 7-25; M. Long- worth Dames – Abdülvehhâb Tarzî, “Efganistan”, ÝA, IV, 159; Ýsmail Aka, “Zünnûn Beg Argûn”, a.e., XIII, 656-658; C. Collin Davies, “Argh un”, EI 2 (Ýng.), I, 627-628; Abdülkerim Özaydýn, “Ar- gun”, DÝA, III, 357; A. Bazmee Ansari, “Seyyid Muhammed Cavnpûrî”, DÝA, XXXVII, 70. ÿHayrunnisa Alan ZÜNNÛN el-MISRÎ ( אא ) Zünnûn Ebü’l-Feyz Sevbân b. Ýbrâhîm el-Mýsrî el-Ýhmîmî (ö. 245/859 [?]) Ýlk dönem sûfîlerinden. ˜ 155 (772) yýlýnda Mýsýr’ýn Ýhmîm (Ahmîm) þehrinde doðdu. Nûbe asýllý olduðu söyle- nir. Asýl adý Sevbân’dýr. Zünnûn (balýk sahi- bi, balýkçý) lakabýný alýþýyla ilgili olarak Ferî- düddin Attâr þu rivayeti nakleder: Sevbân bir gün bir gemiye biner, gemideki bir tüc- carýn mücevheri kaybolur, herkes ondan þüphelenir ve kendisine iþkence edilir. Ni- hayet Sevbân dayanamayýp, “Yâ rabbi sen bilirsin” deyince denizin üzerinde çok sa- yýda balýk belirir. Her birinin aðzýnda birer mücevher vardýr. Elini denize uzatýp bu mücevherlerden birini alarak tüccara ve- ren Sevbân bu olaydan sonra “Zünnûn” di- ye anýlmaya baþlanmýþtýr. Kuþeyrî bu ola- yý Zünnûn’un dilinden baþka bir kiþi hak- kýnda nakletmiþtir. ZÜNNÛN el-MISRÎ Ferîdüddin Attâr’ýn rivayet ettiði, Zünnûn el-Mýsrî’nin balýkla- rýn aðzýndan mücevher almasýný tasvir eden minyatür (Ori- ental Miniatures, Taþkent 1980, resim 63)

cdn.islamansiklopedisi.org.tr643-644; L. Massignon, Essay on the Origins of the Technical Language of Islamic Mysticism (trc. B. Clark), Notre Dame 1997, s. 142-147; Mo-hammed Rustom,

  • Upload
    others

  • View
    1

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: cdn.islamansiklopedisi.org.tr643-644; L. Massignon, Essay on the Origins of the Technical Language of Islamic Mysticism (trc. B. Clark), Notre Dame 1997, s. 142-147; Mo-hammed Rustom,

575

Zünnûn el-Mýsrî Suriye’ye, Mekke’ye veYemen’e seyahat etti; buralarda tanýþtýðýÝmam Mâlik, Süfyân b. Uyeyne, Leys b.Sa‘d ve Fudayl b. Ýyâz gibi âlim ve sûfîler-den hadis nakletti. Tasavvuf yolunda fay-dalandýðý kiþiler arasýnda Kayrevanlý Þaký-rân (Þukrân) b. Ali el-Âbid (ö. 186/802) veAhmed b. Hadraveyh el-Belhî’nin hanýmýFâtýma en-Nîþâbûrî (ö. 223/838) en meþ-hurlarýdýr. Mýsýr’da tasavvufa ve hikmetedair sohbetler yapmaya baþlayan Zünnûniki grubun eleþtirisiyle karþýlaþtý. Abdul-lah b. Abdülhakem’in baþýnda bulunduðuMýsýrlý Mâlikî fakihleri onu daha önce du-yulmamýþ tasavvufî konularý anlatmaklasuçladý; Mu‘tezile âlimleri ise kendisini,“Kur’an mahlûk deðildir” dediði için eleþ-tirdi. Bu eleþtiriler yüzünden 228’de (843)Mýsýr’dan ayrýlmak zorunda kaldý. Ardýn-dan tekrar Mýsýr’a döndüðünde bu defadevrin idarecilerine þikâyet edildi ve 244(858) yýlýnda tutuklanarak Mýsýr’dan Bað-dat’a götürüldü. Abbâsî Halifesi Mütevek-kil-Alellah’ýn Sâmerrâ’daki sarayýnda sor-guya çekildi; yaptýðý açýklamalardan mem-nun kalan halife onu ödüllendirerek Mý-

sýr’a gitmesine izin verdi. Zünnûn 245 (859)veya 248’de (862) Mýsýr’ýn Cîze þehrinde ve-fat etti.

Zünnûn’a göre avam günah iþlediði, ha-vas gaflete düþtüðü için tövbe eder. Ken-disine ârifin kim olduðu sorulunca “Bura-daydý, gitti” diye cevap vermiþ, bununla Al-lah’ý tanýyan kiþilerin her an mânen iler-lemekte olduklarýný ve uzun süre ayný halüzere kalmadýklarýný ifade etmiþtir. Diðerbir rivayete göre bu soruya, “bulunan veayrý olan” diye cevap verdiði, bu sözle, “Ârifbedeniyle insanlar arasýnda bulunan, amagönlü onlardan ayrý ve Allah ile birlikteolan kiþidir” demek istediði nakledilir. Hüc-vîrî’nin Keþfü’l-ma¼cûb’da naklettiðinegöre Nil nehrinde gezinti yapmak için birtekneye binen Zünnûn ve arkadaþlarý baþ-ka bir teknede taþkýnlýk ve dine aykýrý iþleryapan bir grup görünce arkadaþlarý ona,“Ey þeyh! Dua edin de bunlarýn hepsi suyabatsýn, böylece onlarýn þerri ve uðursuzlu-ðu toplumdan uzak olsun” demiþler, Zün-nûn ellerini açýp, “Yüce Allahým! Bu insan-lara dünyada hoþ bir hayat nasip ettiðingibi âhirette de hoþ bir hayat bahþet” diyedua etmiþ, arkadaþlarý bu sözlerine þaþ-mýþ, teknedekiler ise yaklaþýp Zünnûn’ugörünce aðlamaya baþlamýþ, tövbe ede-rek iyi birer insan olmuþtur. Zünnûn, “Üçyolculuk yaptým, bu yolculuklardan üç ilimgetirdim. Ýlk yolculuðumdan getirdiðim il-mi avam ve havas kabul etti; ikinci yolcu-luðumdan getirdiðimi havas kabul etti,avam reddetti; üçüncü ilmi ise hiç kimsekabul etmedi” dediði nakledilir. Zünnûn’agöre ünsün en aþaðý derecesi kulun ate-þin içine atýlmasý, fakat bu halin bile ün-siyet edip sevdiði kiþiden onu uzaklaþtýr-mamasýdýr. Zünnûn’un, “Yemekle dolu mi-dede hikmet durmaz” diyerek az yemeðitercih ettiði nakledilir. Ona göre semâ vemûsiki Hakk’ýn bir ilhamý olup kalpleri Al-lah’a yönlendirir. Mûsikiyi Hak ile dinleyenkiþi hakikate eriþir, nefsiyle dinleyen kiþiise zýndýk ve günahkâr olur.

Eserleri. Zünnûn’un hiyeroglif yazýsýnýokuyabildiði, týp, kimya / simya ve havasilimleriyle meþgul olduðu öne sürülmüþ,bu konulara dair bazý eserler ona nisbetedilmiþtir. 1. el-Æa½îde fi’½-½an£ati’l-ke-rîme. Kimya ilmine dairdir (SüleymaniyeKtp., Cârullah Efendi, nr. 2130/2, vr. 35b-36a;Urcûze fi’l-kîmyâß, British Museum Library,Add. 1590, vr. 2-7; Man¾ûme fî £ilmi’l-kîm-yâß, Arif Hikmet Ktp., nr. 110/80). Eseri Ýz-zeddin el-Cildekî ed-Dürrü’l-meknûn fîþer¼i Æa½îdeti ¬innûn adýyla þerhetmiþ-tir (Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr.

onu yiðitlik ve savaþçýlýkta Rüstem’e, iba-det ve dindarlýkta Ýbrâhim Edhem’e ben-zetir. Bâbür ise Zünnûn’un cesur, temiz,ibadetine düþkün, satranç oynamaya me-raklý biri olduðunu kaydetmekle birlikteayný zamanda baba ile oðul (Hüseyin Bay-kara ve Bedîüzzaman Mirza) arasýndaki mü-cadeleyi alevlendiren, fitne ve fesatla uð-raþan hasis biri diye tanýtýr. Mehdîlik id-diasýyla ortaya çýkan Seyyid MuhammedCavnpûrî’nin mehdîliðini kabul edenlerarasýnda Zünnûn Argun ile Þah Þücâ‘ Beyde vardý (DÝA, XXXVII, 70).

BÝBLÝYOGRAFYA :

Mîrhand, Rav²atü’½-½afâ, VI, 784, 791; Bâbür,Vekåyi‘ (Arat), s. 60, 189; Hândmîr, ¥abîbü’s-siyer (nþr. Celâleddin Hümâî), Tahran 1333 hþ.,IV, 170-171; Mîr Muhammed Ma‘sûm, History ofthe Arghuns and Tarkhans of Sind: 1507-1593(trc. Mahmudul Hasan Siddiqi), Hyderabad 1972,tür.yer.; Shiro Ando, Timuridische Emire nachdem Mu£izz al-ansåb, Berlin 1992, s. 206-207; C.E. Bosworth, The New Islamic Dynasties, Edin-burgh 1996, s. 329-330; M. Saleem Akhtar, “TheOrigin of the Arghuns and Tarkhans of Sind andthe Rise and Fall of Dhu al-Nun Arghun underthe Timurids of Herat”, IC, LIX/4 (1985), s. 340-356; Hayrunnisa Alan Akbýyýk, “Argun: Bir Türk-men Boyu”, TD, sy. 37 (2002), s. 7-25; M. Long-worth Dames – Abdülvehhâb Tarzî, “Efganistan”,ÝA, IV, 159; Ýsmail Aka, “Zünnûn Beg Argûn”,a.e., XIII, 656-658; C. Collin Davies, “Arghun”,EI 2 (Ýng.), I, 627-628; Abdülkerim Özaydýn, “Ar-gun”, DÝA, III, 357; A. Bazmee Ansari, “SeyyidMuhammed Cavnpûrî”, DÝA, XXXVII, 70.

ÿHayrunnisa Alan

– —ZÜNNÛN el-MISRÎ

( ����א�#�,א�� )

Zünnûn Ebü’l-Feyz Sevbânb. Ýbrâhîm el-Mýsrî el-Ýhmîmî

(ö. 245/859 [?])

Ýlk dönem sûfîlerinden.˜ ™

155 (772) yýlýnda Mýsýr’ýn Ýhmîm (Ahmîm)þehrinde doðdu. Nûbe asýllý olduðu söyle-nir. Asýl adý Sevbân’dýr. Zünnûn (balýk sahi-bi, balýkçý) lakabýný alýþýyla ilgili olarak Ferî-düddin Attâr þu rivayeti nakleder: Sevbânbir gün bir gemiye biner, gemideki bir tüc-carýn mücevheri kaybolur, herkes ondanþüphelenir ve kendisine iþkence edilir. Ni-hayet Sevbân dayanamayýp, “Yâ rabbi senbilirsin” deyince denizin üzerinde çok sa-yýda balýk belirir. Her birinin aðzýnda birermücevher vardýr. Elini denize uzatýp bumücevherlerden birini alarak tüccara ve-ren Sevbân bu olaydan sonra “Zünnûn” di-ye anýlmaya baþlanmýþtýr. Kuþeyrî bu ola-yý Zünnûn’un dilinden baþka bir kiþi hak-kýnda nakletmiþtir.

ZÜNNÛN el-MISRÎ

Ferîdüddin Attâr’ýn rivayet ettiði, Zünnûn el-Mýsrî’nin balýkla-

rýn aðzýndan mücevher almasýný tasvir eden minyatür (Ori-ental Miniatures, Taþkent 1980, resim 63)

Page 2: cdn.islamansiklopedisi.org.tr643-644; L. Massignon, Essay on the Origins of the Technical Language of Islamic Mysticism (trc. B. Clark), Notre Dame 1997, s. 142-147; Mo-hammed Rustom,

576

ZÜNNÛN el-MISRÎ

mâtü’¹-¹âßirîn (nþr. Saîd Abdülfettâh), Kahire 1999,s. 525; Ýbn Hallikân, Vefeyât, I, 315-318; Abdur-rahmân-ý Câmî, Nefe¼âtü’l-üns (nþr. Mahmûd Âbi-dî), Tahran 1375 hþ./1996, s. 28-31; Dârâ Þükûh,¥asenâtü’l-£ârifîn (nþr. Seyyid Mahdûm Rehîn),Tahran 1352 hþ./1973, s. 8-9; Sezgin, GAS, I,643-644; L. Massignon, Essay on the Origins ofthe Technical Language of Islamic Mysticism(trc. B. Clark), Notre Dame 1997, s. 142-147; Mo-hammed Rustom, “The Sufi Teachings of Dhu’l-Nun”, Sacred Web: A Journal of Tradition andModernity, sy. 24, British Colombia 2010, s. 69-79; C. Twinch, “Created for Compassion: Ibn Ara-bî’s Work on Dhû’l-Nûn the Egyptian”, Journalof the Muhyiddin Ibn ‘Arabi Societ, sy. 47, Ox-ford 2010, s. 109-129; Ahmet Suphi Furat, “Zün-nûn”, ÝA, XIII, 655-656; M. Smith, “Dhu’l-Nun”,EI 2 (Ýng.), II, 242; Gerhard Böwering, “Du’l-NunMesrý”, EIr., VII, 572-573.

ÿNecdet Tosun

– —ZÜNNÛNÎLER�א�#�, )��#2 )

Endülüs’te Tuleytula ve çevresindehüküm süren bir Ýslâm hânedaný

(1036-1090).˜ ™

Berberî kabilesi Hevvâre’ye mensuptur.Kabile halký Endülüs’ün fethi sýrasýnda gös-terdiði yararlýklar dolayýsýyla Þentemeriye(Santaver = Santa Maria de Algarre) bölgesi-ne yerleþtirilmiþ, bu bölgede Emevî döne-minin sonuna kadar aktif görev yapmýþtýr.Mülûkü’t-tavâif arasýnda toprak geniþliðibakýmýndan en büyük emirlik olan Zünnû-nîler, Tuleytula (Toledo) merkez olmak üze-re kuzeyde Vâdilhicâre (Guadalajara) ve Ta-labîre ile (Talavera) güneyde Mürsiye (Mur-cia) arasýndaki bölgede hüküm sürmüþtür.Ailenin atasý Zünnûn b. Süleyman, Endü-lüs Emevî Hükümdarý Muhammed b. Ab-durrahman döneminde (852-886) Ukliþ (Uc-lés) Kalesi’nin idaresiyle görevliydi. Zün-nûnîler, Münzir b. Muhammed devrinden(886-888) itibaren bir süre Tuleytula’ya hâ-kim oldularsa da þehir 283’te (896) BenîKasî’nin eline geçti. II. Hakem döneminde(961-976) Zünnûnîler, Mutarrif b. Ýsmâil b.Zünnûn’un baþkanlýðýnda kumandanlýklarelde ettiler. Mutarrif’in oðlu Abdurrahman,Hâcib Ýbn Ebû Âmir el-Mansûr’un ordu-sunda yer aldý. Endülüs’te Âmirîler idare-sinin sona ermesinin ardýndan Zünnûnî-ler, Süleyman b. Hûd el-Müstaîn’e destekverdiler. Ýsmâil b. Abdurrahman’a Süley-man el-Müstaîn tarafýndan “Nâsýrüddev-le” lakabý ile vezirlik pâyesi verildi.

Endülüs’te Emevî hânedanýna karþý is-yanlarýn ortaya çýktýðý dönemde Tuleytu-la halký, Kadý Ebû Bekir Yaîþ b. Muham-med’in liderliðinde Vali Abdurrahman b.Metiyûh’a (Metyûh / Menyûh) karþý ayak-

landý. Kadý Yaîþ, Vali Abdurrahman ile gi-riþtiði tartýþmanýn ardýndan Tuleytula’danayrýlarak Kal‘atüeyyûb’e (Calatayud) yer-leþti ve 418 (1027) yýlýnda burada vefatetti. Abdurrahman b. Metiyûh’un ölümün-den sonra idareyi eline alan oðlu Abdül-melik’in idaresinden de memnun kalma-yan halk, Þentemeriye’nin yönetimini elin-de tutan Abdurrahman b. Mutarrif’e baþ-vurup idareye el koymasýný istedi. Abdur-rahman’ýn Tuleytula’ya gönderdiði oðlu Ýs-mâil, “ez-Zâfir” lakabýyla burada hükümsürmeye baþladý (427/1036). Zünnûnîler’inilk hükümdarý olan Ýsmâil 435’te (1043)ölünce yerine “el-Me’mûn” lakabýný alanoðlu Yahyâ geçti.

Yahyâ b. Ýsmâil el-Me’mûn hükümdar-lýðýnýn ilk zamanlarýnda, ülkesinin kuzey-doðu sýnýrý Sarakusta’da (Zaragoza) güç-lü bir emirlik kuran Süleyman b. Hûd el-Müstaîn-Billâh’ýn saldýrýlarýna mâruz kal-dý. Zünnûnîler muhtemel bir Hûdî saldýrý-sýna karþý yardým almak üzere Abbâdîlerile ittifak kurdular; ancak o yýllarda Efta-sîler’le mücadele halinde bulunan Abbâ-dîler onlara bu yardýmý saðlayamadý. Hûdîbaskýsýndan bunalan Tuleytula halký barýþiçin Sarakusta’ya bir heyet gönderdiysede netice alýnamadý. Süleyman b. Hûd’unordusunda müttefiki olduðu hýristiyan as-kerlerin yaný sýra Yahyâ el-Me’mûn’un hü-kümdarlýðýný tanýmayan kardeþi Abdur-rahman b. Ýsmâil de vardý. Zünnûnîler ileHûdîler arasýndaki mücadele Süleyman b.Hûd’un 438’de (1046) ölümüne kadar de-vam etti. Doðu sýnýrýndaki mücadele sonaerdikten sonra Zünnûnîler 443’te (1051)batý sýnýrýnda bulunan Eftasîler’le müca-deleye girdiler. 457-462 (1065-1070) yýlla-rý arasýnda Âmirîler’in elindeki Þâtýbe veBelensiye’ye (Valencia) hâkim oldular. Buarada Zünnûnî topraklarýnýn kuzey bölge-leri Kastilya Kralý Fernando’nun saldýrýlarý-na uðradý; özellikle 1062’deki saldýrý aðýrtahribata yol açtý. Yahyâ el-Me’mûn dö-neminin en ilgi çekici hadiselerinden biri,464’te (1072) kardeþi II. Sancho tarafýn-dan Volpejares savaþýnda maðlûp edilen VI.Alfonso’nun Tuleytula’da dokuz ay misafiredilmesidir. Bu arada Kurtuba’ya (Cordo-ba) hâkim olmak isteyen Yahyâ el-Me’mûn,Müdevver’i (Almodóvar) ele geçirdi. Kur-tuba kuþatmasýnda kendisine yardým et-mesi karþýlýðýnda Karmûne’yi (Carmona)Abbâdîler’e býrakmayý kabul etti. AncakAbbâdî Hükümdarý Mu‘temid, Zünnûnî-ler’le yaptýðý anlaþmaya uymayarak Kur-tuba’ya asker gönderdi ve þehir 462’de(1070) Abbâdî hâkimiyetine girdi; fakatMu‘temid kýsa bir süre sonra þehri Yahyâ

2065/2, vr. 17a-34a). 2. Risâle fî £anâ½ýri’¦-¦elâ¦e (TSMK, III. Ahmed, nr. 2075, vr. 76b-79a). 3. Risâle fî Åavâ½½i’l-iksîr (Süleyma-niye Ktp., Fâtih, nr. 5309/5, vr. 105a-109b).4. Risâle fî tedbîri’l-¼aceri’l-kerîm (Sü-leymaniye Ktp., Hacý Mahmud Efendi, nr.4224/8, vr. 49a-54b). 5. Risâle fi’l-¼acer(Süleymaniye Ktp., Hacý Mahmud Efendi,nr. 4224/9, vr. 54b-57b). 6. Risâle fi’½-½an£a(Süleymaniye Ktp., Hacý Mahmud Efendi,nr. 4224/13, vr. 64b-67a). 7. Øýfatü’l-müß-min ve’l-müßmine. Þam’da yazma bir nüs-hasý bulunan risâle (Zâhiriyye Ktp., Mec-mûa, nr. 87/11) Remzî Sa‘deddin Dýmaþ-kýyye tarafýndan yayýmlanmýþtýr (Lišåßü’l-£aþri’l-evâÅir bi’l-Mescidi’l-¼arâm içinde,Beyrut 1423/2002). Zünnûn el-Mýsrî’ye ay-rýca el-Mücerrebât, Kitâbü’l-£Acâßib, Ri-sâle fî ×ikri menâšýbi’½-½âli¼în, Du£âß veRisâle fi’l-¼ikmeti’l-£u¾mâ ve’½-½an£ati’l-mübâreke adlý eserler nisbet edilmekte-dir.

Zünnûn el-Mýsrî’nin sözleri ve menkýbe-leri hakkýnda Muhyiddin Ýbnü’l-Arabî el-Kevkebü’d-dürrî fî menâšýbý ¬innûnel-Mý½rî (nþr. Saîd Abdülfettâh, ResâßilüÝbni’l-£Arabî içinde, Beyrut 2002; nþr. Âsýmel-Keyyâlî, Beyrut 2005; nþr. AbdülhamîdSâlih Hamdân, Kahire 2006; Fr. trc. RogerDeladrière, La vie merveilleuse de Dhû’l-Nûn i Egyptien, Paris 1988; T. trc. Ali Vas-fi Kurt, Þeyh-i Ekber’in Kaleminden BirSufinin Portresi: Zünnûn-ý Mýsrî, Ýstanbul2005) ve Celâleddin es-Süyûtî es-Sýrrü’l-meknûn fî menâšýbý ¬innûn (nþr. Ab-durrahman Hasan Mahmûd, Kahire 1412/1992) adýyla birer eser yazmýþtýr. Çaðdaþmüelliflerden Ebû Dayf el-Medenî ¬ün-nûn el-Mý½rî ve’l-edebü’½-½ûfî (Beyrut1973), Abdülhalîm Mahmûd el-£Âlimü’l-£âbîd el-£ârif bi’llâh ¬ünnûn el-Mý½rî(Kahire 1973), Cevâd Nurbahþ ¬ünnûn-iMý½rî: ez Meþâhîr-i dâniþmendân ve ½û-fiyân-ý Mý½r (London 1999) ve Mahmûdel-Hindî ¬ünnûn el-Mý½rî: et-Tefsîrü’l-£irfânî li’l-Æurßâni’l-Kerîm (Kahire 2007)adlý eserleri kaleme almýþlardýr.

BÝBLÝYOGRAFYA :

Serrâc, el-Lüma£, s. 68, 77; Kelâbâzî, et-Ta£ar-ruf (Uludað), s. 158, 198-199; a.e. (nþr. AhmedÞemseddin), Beyrut 1993, s. 125, 156-157; Sü-lemî, ªabašåt, s. 15-26; Ebû Nuaym, ¥ilye, IX,331-395; Kuþeyrî, er-Risâle (nþr. AbdülhakîmMahmûd – Mahmûd b. Þerîf), Kahire 1989, s. 45-46, 580; a.e. (Uludað), s. 114, 550-551; Hücvî-rî, Keþfü’l-ma¼cûb (nþr. Mahmûd Âbidî), Tahran1384 hþ., s. 154-158; a.e. (Uludað), s. 198-200;Hâce Abdullah Herevî, ªabašåtü’½-½ûfiyye (nþr. M.Server Mevlâyî), Tahran 1386 hþ./2007, s. 149-159; Ferîdüddin Attâr, Te×kiretü’l-evliyâß (nþr. Mu-hammed Ýsti‘lâmî), Tahran 1374 hþ., s. 137-159;Necmeddîn-i Dâye, Menârâtü’s-sâßirîn ve mašå-