7
> Öykü 92 Yaz, doğanın bir kısmı üstünde bıraktığı sıcaklığını alıp giderken güneşine hasret bıraktığı doğanın diğer kısmına bir an önce varmak isteyişinin heyecanı ve sevinci ile arkasında –eylül ayının son günlerinde- sı- cacık birkaç gününü unuttuğunun farkına varamadı. Bu unutulmuş sıcaklık bunu ya- şayan insanlar üzerinde yakın bir zaman için kışı misafir etmek zorunda olmayacak- ları hissi bırakıyordu. İnsanlar yaşama isteği ile dopdoluydu çünkü. İnsanlar bu hayatın sadece ama sadece kendileri için var oldu- ğuna bütün güçleri ile inanıyorlardı sanki. Kumral, saçları çok uzun, gözleri simsi- yah, asık suratlı ve yirmi iki yaşlarında olan bir genç kız, bu inançla iki gündür yatağın- dan çıkmak istemeyen ve yaşıtı olan kız arkadaşına kızgın bir dokunuşun eşliğiyle seslendi: “Yeter artık uyuduğun! Yine neler oluyor sana?” “…….” “Ben çıkıyorum. Geç gelirim.” “Çıkmak”, ne kadar da güzel bir kelimey- BİRİLERİ YA DA BİR YERLER… Orhan ERBEYİ Avukat İstanbul Barosu

BİRİLERİ YA DA BİR YERLER… - Ankara Barosu · BİRİLERİ YA DA BİR YERLER… Orhan ERBEYİ ... ve ne amaçla üstüne aldığını hatırlayamadı- ... konusunda hem fikir

  • Upload
    others

  • View
    10

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: BİRİLERİ YA DA BİR YERLER… - Ankara Barosu · BİRİLERİ YA DA BİR YERLER… Orhan ERBEYİ ... ve ne amaçla üstüne aldığını hatırlayamadı- ... konusunda hem fikir

> Öykü92 ÖyküÖykü

Yaz, doğanın bir kısmı üstünde bıraktığı sıcaklığını alıp giderken güneşine hasret bıraktığı doğanın diğer kısmına bir an önce varmak isteyişinin heyecanı ve sevinci ile arkasında –eylül ayının son günlerinde- sı-cacık birkaç gününü unuttuğunun farkına varamadı. Bu unutulmuş sıcaklık bunu ya-şayan insanlar üzerinde yakın bir zaman için kışı misafir etmek zorunda olmayacak-ları hissi bırakıyordu. İnsanlar yaşama isteği ile dopdoluydu çünkü. İnsanlar bu hayatın sadece ama sadece kendileri için var oldu-ğuna bütün güçleri ile inanıyorlardı sanki.

Kumral, saçları çok uzun, gözleri simsi-yah, asık suratlı ve yirmi iki yaşlarında olan bir genç kız, bu inançla iki gündür yatağın-dan çıkmak istemeyen ve yaşıtı olan kız arkadaşına kızgın bir dokunuşun eşliğiyle seslendi:

“Yeter artık uyuduğun! Yine neler oluyor sana?”

“…….”

“Ben çıkıyorum. Geç gelirim.”

“Çıkmak”, ne kadar da güzel bir kelimey-

BİRİLERİ YA DA BİR YERLER…

Orhan ERBEYİAvukat

İstanbul Barosu

Page 2: BİRİLERİ YA DA BİR YERLER… - Ankara Barosu · BİRİLERİ YA DA BİR YERLER… Orhan ERBEYİ ... ve ne amaçla üstüne aldığını hatırlayamadı- ... konusunda hem fikir

Öykü ÖyküÖykü

> 93

di. Ruhunun anlaşılmaz ıstırabı ile yorgun düşen bedenini yatağına emanet bırakan genç kız, günlerdir hatırlayamadığı ya da bilemediği nedenlerle kayıp düştüğü dipsiz kuyusundan çıkmayı dilemişti birilerinden ya da bir yerlerden…

Artık yatağının bir parçası haline gelen arkadaşına olan kızgınlığını suçsuz kapıyı öfkeyle çarparak gösteren ve biraz olsun rahatladığını hisseden asık suratlı genç kız, arkadaşını kimsece fark edilemeyen ve sa-dece onu yaşayanın hissedebildiği derin bir yalnızlıkla baş başa bıraktığını bilmiyordu.

Hayata karşı kendini iyice mahcup his-setmeye başlayan ve bu hali yeşil mi mavi mi olduğu tam anlaşılamayan gözlerine yansımış olan genç kız, amaçsız bir şekilde yatağından çıkıp kendini üzerinde iz olma-yan yüzünü yıkarken buldu. Bunu nasıl ba-şarmıştı? Bu şaşkınlık ona yüzünü kurutup salona döndüğünü de fark ettirmedi. Küçük pencerelerinden dışarıya bakmakta olduğu-nun farkına da, yağmur yağdırmaya kararlı bulutların sokağın üzerine bıraktığı gölge-den varabildi. Anlamsız bir korku hissetti. Kendisini hareket ettiği yerlerde unutuyor-du sanki…

Hissettiği korkuyu kısa süre sonra yine farkında olmadan unuttu. Giyinmiş halde artık sokakta olduğunu da serin bir rüzgârın tombul yanaklarını yalamasından sonra an-layabildi. Anlayabildi artık: Yürümeliydi. Biri-leri ya da bir yerler onu durdurana kadar…

Umarsız çocuklar, meskeni olmayan kediler, yer ve göğün boşluğunu çırptıkları kanatlarının sesiyle dolduran kuşlar, sanki ellerinde taşıdıkları poşetlerin neden oldu-ğu endişeyle yol alan bazı şahıslar, yerlere saçılmış çöplerden dolayı üzgün duran çöp kutuları, tamamı perdelerle hapsedilmiş pencerelerle dolu binalar, yaptıkları işten her zaman şikâyetçi şoförlerini taşıyan sarı taksiler, önleri demir parmaklıklarla korun-muş pencerelerde unutulan ve sokaktan geçenlerle anlamsız kelimelerle iletişim

kurma çabasında olan şirin bebekler, şans-lı birilerinin afiyetle yiyeceği yemeklerden sokağa taşan kışkırtıcı kokular, artık sebe-bi haline geldikleri dükkanlarının önünde oturan dalgın bakkal amcalar ve karmaşık sesler vardı yürürken kendisini unuttuğu sokaklarda…

Başına buyruk ayaklarının dönmekte ol-duğu herhangi bir köşede güler yüzlü bir kız arkadaşıyla karşılaştı. Arkadaşı:

“Aaa! Yaşıyor musun sen?” diye sordu alaycı bir sesle.

Onun ise arkadaşıyla karşılaştığında içi-ne kapanmışlığının neden olduğu utanma hissi kendisi için çok anlamlı bu soru kar-şısında tuhaf bir irkilmeyle yer değiştirdi. Daha sonra gayet sakin ve samimi bir sesle, sorduğu soruya çoktan pişman olmuş arka-daşına dedi ki:

“Bilmiyorum. Konuştuğumuza göre ben yaşıyorum değil mi?”

Güler yüzlü arkadaşı ciddileşti ve hatası-nı telafi etmenin paniği ile:

“Sadece şakaydı. Yani kaç gündür yok-sun okulda.”diyebildi.

Ama varlığını unutmuş arkadaşının do-nuk bakışlarında bir çözülme olmadı bu söz-lerle. Sevdiği bu donuk bakışlı arkadaşının kumral, kıvırcık saçlarını hafifçe okşayarak:

“İyi misin? Bakma böyle tuhaf tuhaf. Bak…” diye sözüne devam etmek istedi gü-ler yüzlü genç kız ama buna öteki izin ver-medi:

“İyiyim. Gitmem gerek. Yürümeliyim.”

Genç kız, kendisini durduracak birilerin arasında bu güler yüzlü arkadaşının olma-dığını anlamanın dürtüsüyle ondan da uzak-laştı. Uzaklaştı az önce orda duran ve konu-şan varlığından da…

Siyah bir köpeğin mahallenin bekçisi gibi durduğu herhangi bir sokağı dönerken ve hüzünlü sarı sonbaharın bir öğleden son-

Page 3: BİRİLERİ YA DA BİR YERLER… - Ankara Barosu · BİRİLERİ YA DA BİR YERLER… Orhan ERBEYİ ... ve ne amaçla üstüne aldığını hatırlayamadı- ... konusunda hem fikir

> Öykü94 ÖyküÖykü

rası yaşanırken daha önceleri fark edip de hiç uğramadığı bir markete girdi ve net bir şekilde sigara rica etti dükkan sahiplerin-den. Yüzünden nefret yansıyan ve göbeği-nin ağırlığından hareket etmekte zorlandığı anlaşılan orta yaşlardaki bakkal bıkmış bir ses tonuyla:

“Hangisini istiyorsun?” diye sordu.

“Fark etmez.”

Tarifsiz ve nedensiz bir nefrete bürün-müş yüzüyle şişman bakkal, yuvarlak ve geniş yüzlü müşterisine sert bir bakış fırlattı ve sonra:

“Şuna bir sigara ver.” diye emretti karı-sına.

Rafları düzeltmekle meşgul karısı bu emri duymadı. Yaptığı işten yorulmuş görünen şişman bakkal, zor alıp verebildiği nefesi ile sigaraların en pahalısını kendisi uzatmak zorunda kaldı donuk bakışlı müşterisine.

Genç kız, satın aldığı sigarayı, ne zaman ve ne amaçla üstüne aldığını hatırlayamadı-ğı ve artık kendisine dar gelmeye başlayan siyah montunun cebine koymaya çalışırken zorlandığını korkarak fark etti. Fark etti el-lerinin yine hafifçe titremeye başladığını. Geniş göğsüne sığamadığını sandığı yorgun

ve çaresiz kalbi hızlanarak atmaya başladı yine. Pembe tenli yüzünün kızardığını da kulaklarında hissettiği yakıcı sıcaklıktan an-ladı. Adımları biraz yavaşladı. Yine farkında olmadan belki ilaçlarını da yanına almış mı-dır diye ceplerini yokladı: Yoktu ilaçları. Tek çaresinin yürümek olduğunu hatırlayabildi nihayet. Ve tekrar hızlandı dağınık bilinciyle, varlığını anlamlandırabileceği birilerine ya da bir yerlere varmak umuduyla…

Üzerinde yürümekte olduğu yolun yoran yokuşu fakültesine doğru ilerlediğini fark ettirdi parçalanmış hafızasına. Edebiyat fa-kültesinin önünden geçerken kendisinin de iki yıl öncesine kadar bazı değerleri, düşün-celeri savunmak üzere hayatını anlamlan-dıran heyecanlar yaşadığını hüzünlenerek anımsadı. Duygu ve düşünceleri, edebiyat fakültesinin önünde yaşadığı heyecan, en-dişe ve korku dolu anılarında takılı kaldığın-dan kendi koca kapılı fakültesinin önünden geçtiğini anlayamadı. Anlayamadı yine, ger-çekten mi yaşadığını yoksa bir hayalin ya da rüyanın kısa bir bölümünden mi ibaret olduğunu…

Serinlemeye, gölgelenmeye başlayan rüzgarın kısa kestirdiği saçlarını savurmaya başladığı ve herhangi bir köşeden dönmek-te olduğu bir anda daha önce sık gittiği ve orda rahatladığını hissettiği kitapçı dükkanı-nın aradığı birilerin ya da bir yerlerin meka-nı olabileceğini hissetti. Ve oraya doğru yol aldı…

Belirsiz bir arayışın umutsuz yolcusu genç kız, üstüne “AÇIK” ibaresi ve kitap ka-pakları yapıştırılmış kapıyı sıkılmış bir hal-de açtı. Kitapların sevenlerine hediye ettiği yorgun mutluluk hissinin kokusu, içinde tek müşterisi olan dükkanın her yerine sinmişti.

Kendisine “ağabey” dediği ve saçlarına aklar düşmüş dükkan sahibi yavaşça açılan kapının fakına varamadı. Genç kız, kapıyı yine sessizce kapatıp küçük ve üstü kitap-larla dolu masasında kitap okumakla meş-gul dükkan sahibine doğru yaklaştı gözlerini

Page 4: BİRİLERİ YA DA BİR YERLER… - Ankara Barosu · BİRİLERİ YA DA BİR YERLER… Orhan ERBEYİ ... ve ne amaçla üstüne aldığını hatırlayamadı- ... konusunda hem fikir

Öykü ÖyküÖykü

> 95

ondan ayıramayarak. Ve dedi ki:

“Merhaba”. Bunu söylerken narin sesine ruhunun tüm mahcupluğunu da sıkıştırmış-tı…

Yorgun yüzlü dükkan sahibi uzun süredir duymadığı bu tanıdık sesin selamına, daldı-ğı kitabı bırakarak hemen cevap verdi:

“Aa! Merhaba. Hoş geldin.”

Yıllardır aynı işi yapan ve artık kitapların bekçisi haline gelen dükkan sahibi, görenle-ri heyecanlandıran ışıltılı ve mavi mi yeşil mi olduğu tam anlaşılamayan gözleriyle kar-şısında duran genç dostuna oturacak yer gösterdi kendisi de heyecanlanarak…

Kitap bekçisi, genç dostu oturmaya ça-lışırken onun kullandığı ilaçlardan dolayı biraz daha kilo aldığını, en son gördüğün-de çok kısa kestirdiği saçlarının artık biraz uzadığını, ürkekçe hareket ettiğini ve çok dalgın olduğunu gözlemledi. Kitap bekçisi, genç dostu için hayatın yine yanlış yönlere doğru sürüklendiğini anlayıp ortamı biraz yumuşatmak amacıyla:

“Hava daha pek soğumadı. En azından elerini montundan çıkarabilirsin.” dedi se-vecen bir sesle.

Monttan çıkan ellerle beraber bir sigara paketi de çıktı. Kitap bekçisi sigarayı görün-ce çok şaşırdı ve dedi ki:

“Sigaraya ihtiyacın vardı zaten. Ne za-man başladın?”

Bunu söylerken gündelik konuşmaya çalışarak genç dostunu gerçek hayata çek-meye çalışıyordu. Ama öteki, elindeki siga-rayı görünce kitap bekçisinden daha çok şaşırmıştı. Ve üzülmüştü şimdi, arkasında unutup yalnız bıraktığı sigarayı satın alan kopyası için.

“Aslında bugün aldım. Aldım işte. Yani…..” deyip sözünü yarıda bıraktı genç kız.

Yapacağı açıklamanın anlamsızlığından sıkıldı çünkü. Çünkü, her şeyi yarıda bırakıp

gitme ve sonra gitmeyi de yarıda bırakma hissi bütün arzularına ve arzularına bağlı olma tutkusuna üstün gelmişti artık…

İkisi de konuşmadı bir süre. Ama bu ses-sizlik birbirlerini anlamalarına yardım edi-yordu. Bu sessizlik, genç kızın yine kendini iyi hissetmediğini ve sığınacak yer olarak onu ve dükkanını seçtiğini fısıldıyordu kitap bekçisine.

“Ne oldu yine?

“……”

Biraz uzamış sakalını çenesinden başla-yarak okşama kaşıma arası bir hareketle yoklayan kitap bekçisi devam etti söze:

“Sana iki yıl önce gözlerin bunalımlı ba-kıyor derken anlık bir duygu geçişinin etki-sinde kalmıştım. Nerden bilecektim ki sahi-den de kendini bırakıp gideceğini? Nerden bilecektim ki hayata asıl bunalımlı bakanın gözlerinin değil de kalbinin olduğunu? Kal-binin aslında karanlık bir zindandan çıkma mücadelesini bunca zaman gizlediğini ner-den bilecektim?”

Ötekiden hala ses çıkmazken, kitap bek-çisi üzgün bir soluk alıp verirken ve içeriye üç genç müşteri önce girip sonra pişman olup çıkarlarken:

“Biliyorum, hayatının geride kalan gün-lerinde seni üzen, acıtan olaylar yaşadın. Ama sen yetişkin bir insansın ve çok şeyin üstesinden gelmen gerekir. Yani derinlere gizlenmeni gerektiren bir şey yaşamadın bence.” dedi kitap bekçisi.

“Aslında bunları doktorun da söylemiştir. Ama anlaşılan pek işe yaramıyor ne doktor ne ilaçlar.” diye sözlerine devam etti kitap bekçisi hafif ve kısa süreli bir öksürmeden sonra.

“Ben iki aydır doktora uğramadım.” diye söze karıştı genç kız biraz da utanarak.

“Bunu anlamalıydım zaten. Annenin ha-beri de yok bundan değil mi?”

Page 5: BİRİLERİ YA DA BİR YERLER… - Ankara Barosu · BİRİLERİ YA DA BİR YERLER… Orhan ERBEYİ ... ve ne amaçla üstüne aldığını hatırlayamadı- ... konusunda hem fikir

> Öykü96 ÖyküÖykü

Genç kız kafasını bir yukarı bir aşağı ha-reket ettirerek “evet” demek istedi karşısın-dakine. Sonra da:

“Ben sıkıntılarımı bilmiyorum ki. Söyler misin; görmediğim, duymadığım, dokuna-madığım ama sadece hissettiğim ve beni hayata uzak tutan duyguları başkalarına anlatmanın ne faydası var?” diyebildi.

“Seni anlamıyorum. Daha birkaç yıl ön-cesine kadar kitaplara âşıktın. Her şey bizi bırakıp gitse bile kitapların bize yeteceği konusunda hem fikir olan biz değil miydik? Sen değil miydin hayatı insanlar için daha adil daha yaşanılır hale getirmek için çaba-layan ve bu çabaya karşı çıkanlarla yılma-dan mücadele etmeye kararlı olan? Hiçbir sıkıntı bu çaba ve kararlılığı yıldıracak kadar güçlü değildir.”

“Dünya’nın, insanlar arasında bir fark yaratmadan onların beraberce ve sevgiyle yaşayabilecekleri bir yer olabileceğini anlat-maya çalışırken kimsenin sahiplenmediği ve gökyüzünden süzülüp önümde duran ar-kadaşımın kafasına (bütün duygu ve düşün-celerine) saplanan acımasız kurşuna engel olamadığım günden beri yitirdim mücadele azmimi. Bilir misin? Kendimi herkese ve her şeye karşı çok suçlu ve mahcup hissediyo-rum artık.”

Kitap bekçisi, genç dostunun daha ön-celeri hafifçe gülerken derisi buruşan çe-nesinin son sözü söylerken de biraz daha titrek bir halde buruştuğunu fark etti. Fark etti sonra yanaklarında beliren ve genç kı-zın tüm saflığı ve güzelliğini özetleyen küçük gamzeleri. Bir şeyler söylemesi gerektiğini düşünen ve genç dostunun söyledikleri kar-şısında biraz da afallayan kitap bekçisine öteki sözlerine devam ederek yardım etmiş oldu:

“Kitapların önemini biliyorum. Kitaplar-dan uzak da değilim. Hem şu an bir kitapçı dükkânındayım. Ve senden bir kitabı ödünç almaya niyetliyim. Ben küçükken de çok sı-kılgan ve mutsuzdum. Sadece bu ruh hali

artık açığa çıktı. Ne susarken ne konuşur-ken ne de başka bir şey yaparken mutlu olabiliyorum. Neden bu hale geldim bilmiyo-rum. Anneme de onu daha çok üzmemek için her zamanki gibi olduğumu söylüyorum. Yani hayat bir bütün halinde anlamsızlaştı benim için. Ama yine de birileri ya da bir yer-lerin hayatıma az da olsa bir renk katabile-ceğini duyar gibi görür gibi ve hisseder gibi oluyorum bazen.”

Gözleri kanlanmış, elleri hafifçe titreyen, yüzü biraz şişmiş gibi duran, kısa süreler ara-sında aniden irkilen genç dostuna yaşamın güzel olduğuna dair söyleyebileceği pek de bir şeyin kalmadığını anlayan kitap bekçisi:

“Sen yine de doktoruna ve bana uğra-mayı unutma lütfen. Senin için her şey an-lamsız hale gelmiş olabilir belki. Ama sen kendin olduğun için seni sevenler var. Seni seven insanlara karşı bencil olmaya hakkın yok. Senin kimseye karşı bir suçun da yok. Sadece kendi halinde olan ve şu an bu sıra-dan kitapçı dükkânında oturmuş sohbet et-mekte olan bu hayatın bir anlamı ve parçası bir insansın. Kendini en azından sana ihti-yacı olan veya ilerde olacak başkaları için ayakta tutabilirsin” dedi. Genç dostu ise:

“Bazen tek hatamın bunca insan bunca meân arasıda kendime özgü olmaya çalış-mak olduğunu düşünüyorum. Bazen de bu hayata yanlışlıkla gönderilenlerden biri ol-duğuma inanıyorum. Bu hayata bilmediğim nedenlerle sürgün düştüğümü sanıyorum bazen de. Ve insanlara, insanların yaptık-larına, söylediklerine ayak uyduramadığım için cezalandırıldığımı hissediyorum çoğu zaman…” diyebildi.

O sırada dükkânın tek müşterisi çıkmış yerini başkası almıştı ve bu müşteri dükkân sahibinden ilgi istiyordu şimdi.

Genç kız, kitap bekçisi müşterisi ile ilgile-nirken az da olsa hafiflediğini sanmaya baş-ladı. Ama biraz daha yürüme ihtiyacı duydu. Aradığı birilerle ya da bir yerlerde olmadığı-nı anlamıştı çünkü…

Page 6: BİRİLERİ YA DA BİR YERLER… - Ankara Barosu · BİRİLERİ YA DA BİR YERLER… Orhan ERBEYİ ... ve ne amaçla üstüne aldığını hatırlayamadı- ... konusunda hem fikir

Öykü ÖyküÖykü

> 97

“Ben gidiyorum. Merak etme tekrar ge-lirim.”

“Peki. Ama seni sevenleri daha fazla üzme. Okulunu da ihmal etme lütfen.”

Genç kız ilerlediği yolda yokuş aşağı iner-ken yaklaşan hoş bir akşama ümitlenerek ve arkadaşının geç gelirim demiş olmasına güvenerek kendisi de eve geç gitmeye karar verdi. Arkadaşı olmadan eve giderse uykuya dalamadığı ve artık kendisinden sıkılmış ya-tağına gömüleceğini biliyordu. Üstelik iske-leye yaklaşmıştı şimdi. Bir vapura binip yol almak uzun süredir yapmadığı bir şeydi…

Hareketlerine yön veren dalgın algısıyla vapurun dışarısında oturdu. Denizle iç içe olmak istiyordu. Masmavi bir yorgan gibi hayal ettiği denizi üstüne örtüp sessiz ve huzurlu bir uykuya dalmak geçti içinden...

Vapura ilk binenlerdendi. Nedense yol-cusu azdı bu vapurun. Tombul ellerini bir birine kavuşturdu önce. Sonra yine montu-nun ceplerine gömdü ellerini. Sonra da ken-disini tamamıyla gördükleri ve duyduklarına bıraktı.

Koca koca binaları, uzun yolları, bu yol-ların üzerinde hareket eden telaşlı araçları, sanki denizi ziyarete gelmiş gibi duran bazı şahısları, hep kıskandığı mutlu martıları, hareket halindeki başka vapurları, bu va-purların köpürttüğü denizi, küsmüş gibi ayrı duran koyulaşmış ince bulutları, çökmeye başlayan akşamı karşılamak için ışıklarını yakmaya başlayan sevimli kuleyi, bu kule-den ismini alan rengarenk ve hareketli köp-rüyü görüyordu uykusuz ve yorgun gözleri.

İçini keskin bir bıçakla deler gibi özgür-lüklerini haykıran martıların çığlıklarını, içe-cek bir şeyler satması gereken garsonun yorulmuş bir halde “çay” deyişini, yanına oturan adamın salladığı bacağından çı-kan rahatsız edici ritmi, sallanan bacağın durmasını isteyen adamın karısının boğuk sesini, hafifçe dalgalanan denizin akşamı karşılamak için söylediğini sandığı güzel

şarkıyı ve bu şarkıya eşlik etme çabasında olan rüzgarın ince ıslığını duyuyordu gözleri kadar yorgun kulakları.

Hareket etmeye başlayan ve nihayet yol-cusu biraz daha artmış yaşlı vapurun donuk bakışlı yolcusu bu vapurun nereye gittiğini merak etti bir an. Kısa sürede bu merakını da unuttu. Belki aradığı birileri ya da bir yer-lere doğru ilerliyordu bu vapur…

Sonra kitapçı dükkânından ayrılırken ce-binde sıkıca tuttuğu ve bunu yaparken ne-dense kendini biraz olsun güvende hisset-tiği sigarasını ve çok sevdiği kırmızı kapaklı kitabı almayı unuttuğunun farkına vardı. Kitap bekçisinin sözünü ettiği onu sevenleri düşündü sonra da. Aradığı birileri onlar ola-bilir miydi? Onların olduğu yerler aradığı bir yerler olabilir miydi? Peki ya kimdi onu se-venler? Nerdeydiler? Annesi ve onun içinde yaşadığı ev…?

Bütün bu gördükleri, duydukları ve uzun süredir ruhunda taşıdığı ağırlık, kalbine uzaklardan gelen cazibeli bir intihar şiiri fısıldamaya başlamıştı artık. Acaba vapur-daki başka şahıslar da bu fısıltıyı duyuyor muydu?

Derken sağında ayakta duran ve çok dalgın olan orta yaşlarda bir adama takıldı gözleri. Nedense bu orta boylu, biraz kilolu, saçları artık ağarmış, yüzünde gençliğinden kaldığı anlaşılabilen izler taşıyan, sakalları baya uzamış, üstünde lacivert bir ceket ve siyah bir kumaş pantolon taşıyan, ela ve düşünceli bakan gözleri olan adamın uzak-lardan gelen cazibeli intihar şiirini duyabil-diğini derin bir şekilde hissetti. Giderek gün-lerdir olmadığı kadar hafiflediğini sandı içi gıdıklanarak. Sonra meğer sonbahardan da daha mutsuz ve üzgün düştüğünü anladı…

İyice çöken akşamla esen rüzgâr epeyce serinlemişti. Genç bir anne dışarıda dur-makta direnen çocuğunu vapurun içine çek-meye çalışıyordu…

Page 7: BİRİLERİ YA DA BİR YERLER… - Ankara Barosu · BİRİLERİ YA DA BİR YERLER… Orhan ERBEYİ ... ve ne amaçla üstüne aldığını hatırlayamadı- ... konusunda hem fikir

> Şiir98 Şiir Etkinlikler

Sudan Bahaneler

Bir ince ipliğe bağlanmışız

Bırakırsan gevşer çekersen sıkılaşırız

Biz sebepsizliğe adanmışız

Almışız arkamıza sevgileri

Önümüzde sudan bahaneler

Hayatın bağrından kopmuş gibi

Biz onlara aldanmışız

Yoksun kalmışız

Eksik bırakılmışız

Ondan bundan yarım kalmışız

Önümüzde sudan bahaneler

Her şeyi buna bağlamışız.

Simay Erenoğlu