Upload
others
View
9
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
SİNOP ÜNİVERSİTESİ
MAHMUT KEFEVİ İSLAMİ İLİMLER
UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ
ULUSLARARASI
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE
SİNOP’TA TÜRK-İSLAM KÜLTÜRÜ
SEMPOZYUMU
BİLDİRİLER KİTABI
CİLT-I
International Symposium on Turkish-Islamic Culture
in Sinop from Past to Present
Proceedings Book
Volume-I
5-7 Ekim / October 2018
Sinop / TÜRKİYE
Sinop Üniversitesinin 22. Bilimsel Yayınıdır.
ISBN 978-605-88024-7-6
ULUSLARARASI
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE
SİNOP’TA TÜRK-İSLAM KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU
BİLDİRİLER KİTABI
CİLT-I
International Symposium on Turkish-Islamic Culture
in Sinop from Past to Present
Proceedings Book
Volume-I
ISBN 978-605-88024-7-6
Sinop Üniversitesi Adına Sahibi Owner on behalf of Sinop University
Prof. Dr. Nihat DALGIN
RektörRector
Editörler | Editors
Dr. Öğr. Üyesi Cüneyd AYDIN
Dr. Öğr. Üyesi Emrah DİNDİ
Dr. Öğr. Üyesi Doğan FIRINCI
Editör Yardımcıları | Editorial Assistants
Arş. Gör. Muhammet KARAAĞAÇ- Arş. Gör. İbrahim TOPRAK
Baskı/Printing
Şimal Ajans / Camikebir Mah. Karantina Sk. No:7/B Sinop
Sertifika No: 21439
Baskı Yeri ve Tarihi / Publication Place and Date
Sinop, Aralık / December 2018
Uluslarası Geçmişten Günümüze Sinop’ta Türk-İslam Kültürü Sempozyumu Bildiriler Kitabı
Sinop Üniversitesinin bilimsel bir yayınıdır. Kitapta yayımlanan yazıların her türlü içerik sorum-
luluğu yazara aittir. Yazılar, yayıncı kuruluşun izni olmadan kısmen veya tamamen bir başka
yerde yayımlanamaz.
İletişim | Communication
Korucuk Köyü Trafo Mahallesi No: 36 57000 | SİNOP | TÜRKİYE
Tel: +90 (368) 2715757-58-59-60 | Faks: +90 (368) 2715763| web: http://turkislamsemp.sinop.edu.tr/
http://turkislamsemp.sinop.edu.tr/
Uluslararası Geçmişten Günümüze Sinop’ta Türk-İslam Kültürü Sempozyumu / 5-7 Ekim 2018
541
MAHMUD KEFEVÎ’NİN “KETÂİBU A’LÂMİ’L-AHYÂR”INDA PEYGAMBERLER
VE PEYGAMBERÎ BİR YOL: FAKR
Nuran DÖNER *
Yalçın TOPÇU **
Öz
Peygamberlere inanmak, îmânın temelini oluşturan hususlardan biridir. İslam düşüncesinin her bilim da-
lında olduğu gibi tasavvufta da peygamberler ve Hz. Peygamber önemlidir. Peygamberimizin özelliklerini
bilerek onu rol/model almak, sûfîlerin yaşayışının temelini oluşturur. Sinoplu bir âlim ve mutasavvıf olan
Mahmud Kefevî’nin Peygamberleri, ve son peygamber olarak Hz. Peygamberi, sahabe tâbiûn ve müctehid
imamları sonrasında da 22 kitap halinde hanefî fukahâsını ve sufîleri anlattığı eserinde Peygamberler ve
Peygamberimiz öne çıkan bazı özellikleriyle yer almıştır. Peygamberlerin genel özellikleri dışında son Pey-
gamber Hz. Muhammed (s.a.v.)în bir özelliğini, Kefevî, Abdulkâdir Geylânî’den iktibasla nakleder: “fakr,
dedem Resûlullâh (s.a.v.)’in bir sıfatıdır.” Bu sebeple sûfî kültürde fakr övülmüş, fakirlik tasavvuf ehli için
daha makbul sayılmıştır. Yoksulluk anlamına gelen Fakr, Arapçada “ihtiyaç” anlamına da gelmektedir.
Kur’ân, “İnsanların fakîr, Allah’a muhtaç, Allah’ın ise muhtaç olmayıp zengin olduğunu” ifade eder. Rab
olan Allah zengin, kul da fakirdir. Bir başka anlamıyla mezkur eserde de belirtildiği üzere fakir, Allah’tan
başkasını dost edinmeyendir. Ayrıca kültürümüz, esas zenginliğin gönül zenginliği olduğunu öne çıkarır-
ken, fakirliğin bir başka boyutuna da ışık tutmaktadır: manevî fakirlik. Geylânî, Kefevî’nin de eserine
aldığı bir sözünde fakire olan tutumu konusunda şu uyarıda bulunur: “Fakirle karşılaşır ve görürsen, ilimle
değil, rıfk/ yumuşak huy ile diyaloğa başla. İlim onu yabancılaştırır. Yumuşak huy ise yakınlaştırır.” Biz
bu çalışmada Kefevî’nin eserinde peygamberlerin ve özelde peygamberimizin özelliklerine yer verirken,
“fakr”ı ayrı bir özellik olarak ele alacağız.
Anahtar Kelimeler: Peygamber, Fakr, Tasavvuf.
Prophets and a Prophet Path: Poverty in Mahmud Kefevi’s “Ketâibu Âlâmi’l-Ahyâr”
Abstract
One of the aspects that form the base of faith is believing in prophets. Prophets and our Prophet (pbuh) is
important in Sufism like in every Islamic art. Knowing prophets characteristics and take them as example
creates sufi’s life style. In Mahmud Kefevi’s book who is a savant from Sinop, he tells about prophets, our
prophet (pbuh) who is the last messenger, the companion, the tabiun and müctehid imams. After these
where he writes about Sufis and Islamic hanefi canonist in 22 books, the prophets and our prophet (pbuh)
appear with their outstanding characteristics. Other than prophet’s general properties, a characteristic of the
last messenger Mohammed (pbuh) was told by Kefevi who quotes from Abdulkadir Geylani: “Poverty, is
one of my grandfather Prophet’s (pbuh) titles.” That’s why in sufi culture poverty was praised and poorness
was seen more acceptable for sofi community. Poverty, in the meaning of poorness states the meaning of
* Dr. Öğr. Üyesi, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, [email protected] ** DİB Başkanlık Müftüsü, Binali Yıldırım Üniversitesi SBE Doktora Öğrencisi [email protected]
International Symposium on Turkish-Islamic Culture in Sinop from Past to Present / 5-7 October 2018
542
“need” in Arabic. Koran emphasizes that people are poor, in need of God and God is not in need but
wealthy. God who is the lord is rich and the human being is poor. In another meaning in the mentioned
book one who is in poverty is the one whose friend is only God. Furthermore in our culture it is put forward
that real wealth is the one in our heart and that also brings light to another dimension of poorness: spiritual
poorness. In his sentence which Kefevi also wrote in his book Geylani makes this warning about his manner
to a poor person: “If you encounter or meet a poor person communicate with gentleness and not with
knowledge. Knowledge will make one alienate. However gentleness will make one approach. In this work
while we give place to prophets’ and especially our prophet’s characteristics, we will also discuss “poverty”
as a separate characteristic.
Keywords: Prophet, Poverty, Sufism.
Giriş
Bütün ilâhî dinlerin asıllarından biri Ulûhiyyet, diğeri de Nübüvvettir. Nübüvvet mües-
sesesi, Allah ile kullarının, yaratıcı ile yaratılanın haberleşmesini ya da iletişimini sağlayan yapı-
dır. İslam Kültüründe de nübüvvet önemsenmiş, konu ile ilgili geniş bir yelpazede, anlamlı bir
literatür oluşmuştur.
Arap dilinde Peygamber kelimesini ifade eden iki kelimeden biri nebi, diğeri de resuldür.
Nebi, insanlara Allah katından haber getiren kişi,1 Resul de, “kendisine belli bir görev verilerek
bir yere gönderilen elçidir”. Risâlet de, “peygamberlik görevi” anlamına gelmektedir. 2
Peygamberlik, Allah Teâlâ’dan vahiy almak ve gerektiği şekilde amel etmekten ibarettir. 3
Peyâm, aslında bir kimseden bir başkasına naklolunan haberdir. Peyamber (peygamber),
iki kişinin arasında vasıta olup, haber ileten kişiye denir. Enbiyâ aleyhimüsselâma “peygamber”
denilmesi, ümmetlerine Hak Teâlâ’dan bizzat yahut Cebrail (a.s) vasıtasıyla haber ilettikleri için-
dir.4
Kefevî,’ye göre Allah Te’âlâ, din yolunu, hikmetine, insanların ihtiyacına uygun ve şef-
katine ulaşmayı sağlayacak şekilde yaratmıştır. Eğer tek emir ve ibâdet şekli güzel olsaydı, Allah
Te’âlâ ümmetlere göre din hükümlerini bazısını bazısıyla değiştirmezdi. Bazı şeriatları koyup,
bazısını kaldırmazdı. Bizim dinimizde de hüküm koydu daha sonra bunları kaldırdı ve yeni ila-
veler ekledi. Allah, fazlından olarak enbiyâyı gönderdi, ayetleri indirdi. Kulların işleri düzelsin,
nefisleri kemâle ersin diye hükümleri, helal ve haramı açıkladı. Adalet ve dini öğretti. Düşmanlığı
yasaklayıp engelledi.5
Bir kısım insanlar, “Allah Te’âlâ seni bize peygamber olarak gönderse idi, bizi uyarır ve
bize bildirirdi. Fakat bize bir bildirme olmadığı gibi, bir uyarı da olmadı” demişlerdir. İşte bu
sözde, resul gönderilmesinin zorunlu bir müessese olduğuna delil vardır. İnsanlar, yapısı gereği,
1 İbn Manzur, Lisânu’l-Arab, “nby” maddesi, XV, Beyrut ts. s. 301-303 2 İbn Manzur, a.g.e, “rsl” maddesi, XI, s.283-5 3 Bursevî, İsmâil Hakkı, Tefsîr, (terc. Hasan Kamil Yılmaz ve arkadaşları), Erkâm Yay. İstanbul, 2005,
c.V, s.309 4 Bursevî, Ferâhu’r-Rûh, (hazırlayan, Mustafa Utku), Bursa 2000, s.119; Nübüvvet konusuyla ilgili bk.
Mustafa Sinanoğlu, Kur’ân-ı Kerim’de ve Kitâb-ı Mukaddes’te Nübüvvet, (Basılmamış Doktora Tezi,
Marmara Ün.) İstanbul 2005 5 Mahmud b. Süleyman el-Kefevî, Ketâibü A’lâmi’l-Ahyâr min Fukahâi Mezhebi’n-Nûmâni’l-Muhtâr,
Râgıp Paşa Yazma Eser Kütüphânesi, nr. 1041, vr., 6b (Eser, tarafımızdan Türkçeye çevrilmiş, henüz
basılmamıştır. Yalçın Topçu)
Uluslararası Geçmişten Günümüze Sinop’ta Türk-İslam Kültürü Sempozyumu / 5-7 Ekim 2018
543
küçük menfaatlerini bilemediği gibi, çoğu da büyük menfaatlerini bilemez. “Allah azîz ve hakîm-
dir” (Nisâ: 4/165) O, işinde galiptir ki, kimse onun isteğine galip gelemez. “hakîm” dir ki her
peygamberine özel vahiy ve mucize vererek nübüvvet işini düzenlemede hakîmdir. O, her nebiye
özel vahiy ve mucize vermiştir. “fakat Allah, sana indirdiğini kendi ilmiyle indirmiş olduğuna
şahitlik eder. Melekler de buna şahitlik ederler. Şahit olarak Allah yeter.” (Nisâ: 4/166)
Resullerin ve kitapların değişmesi ve inmesinde farklılıklar, Allah’ın hüküm ve şeriatında
değişmeler vardır. Bunlar, insanların hallerinin değişik olup emirlerin buna göre olmasından do-
layıdır. Din ve hükümlerin, değişik kabiliyetteki farklı hallere uyması içindir. Tekvînî hikmetin
gereği ve dini hikmetin daveti böyle gerektirmektedir. 6
Bütün nebî ve resuller haniflikte devam etmiştir. Çünkü fıtrat, hanifliktir ve onda temizlik
vardır. Tevhîd ile şâhitlik ona özeldir. Kurtuluş, ihlas, din, hükümler, ona bağlıdır. Nebîler ve
resuller onu öğretmek ve takdir etmek için gelmişlerdir. Başlangıç, bitiş, çıkış ve kemâl güzelliği
ona bağlanmıştır. Bu, doğru din, sağlam yol, açık kaynak ve güzel meslektir.7
1. Peygamberlerin Özellikleri
“İnsanların her biri, feyz alacağı yeri, kana kana içeceği pınarı, hangi yoldan gideceğini
bildi” (Bakara, 2:60) Muhammed Parsa, bu âyeti, insanlar arasında derece farklarının oluşuyla
açıklamıştır: “Peygamberler, güneş ışığında bir sır görürler, onu veliler görmezler. Velîlerin ay
ışığında gördüklerini de hukemâ görmez. Hukemânın ay ve hilal ışığında gördüklerini ulemâ gör-
mez. Âlimlerin yıldızların ışığında gördüklerini de mü’minlerin çoğu bilmezler. ‘İnsanların her
biri, nereden içeceklerini bilirler’ 8
Osmanlı mutasavvıflarından tefsir sahibi İsmail Hakkı Bursevî’ye göre Bütün peygam-
berler nübüvvette eşittirler. Çünkü nübüvvet, tek şeydir. Bu bakımdan bir üstünlük söz konusu
değildir. Üstünlük, ancak derece itibarıyladır: İbrahim (a.s.) dostluk makamına (hullet) ulaşmıştır.
Bu durum diğer peygamberelere nasip olmamıştır. Davud’da (a.s) hem hükümdarlık, hem de pey-
gamberlik birleşmiştir. Ayrıca kendisine güzel nağme kabiliyeti verilmiştir. Başka bir nebide bu
mazhariyet yoktur. İns ve cin, kuşlar ve rüzgar, Süleyman (a.s.)’ın emrine müsahhar kılınmıştır.
Halbuki bu, babası için mümkün olmamıştır. Hz. Muhammed (s.a.v.) insanlara ve cinlere pey-
gamber olarak gönderilmiş, getirdiği şeriat, önceki bütün şeriatları nesh etmiştir. Bu sadece Hz.
Muhammed’e has bir durumdur. 9
Hz. Âdem (a.s.) İlk resul olarak gönderilen peygamberdi, domuz, kan ve ölü eti yemek
haram kılındı. Ona yirmi bir harf verildi. 930 sene yaşadı. Cezalar ve hükümler Adem (a.s.) ile
başlamıştır. 10
Şit b. Âdem (a.s.) Adem’in kendisine benzeyen yakışıklı, faziletli çok sevdiği çocuğudur.
İnsanların soy ve sopu ona dayanır. Şit (a.s) Kabe’nin bulunduğu yere ilk kez taş ve çamurdan
mabet yapmıştır. Şit’e elli sahife verilmiştir. Sahifelerde cezalar bulunup, hükümler izah edilmiş-
tir. 912 yıl yaşamıştır. 11
6 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr., 11b 7 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr., 11b 8 Muhammed Parsa, Faslu’l-Hitâb,( terc. Ali Hüsrevoğlu), Erkâm Yayınları, İstanbul, 1998, s.371 9 Bursevî, Tefsîr, c.II, s. 467 10 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr., 4b, 6b 11 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr., 6b
International Symposium on Turkish-Islamic Culture in Sinop from Past to Present / 5-7 October 2018
544
İdris (a.s.)’ın asıl ismi Unnuh’tur. Allah’ın kitabından ve İslâm sünnetinden çok “ders”
yaptığı için ona İdris denmiştir. Kendisine otuz sahife verilmiştir.12 Aslında bütün kültürlerde
seçkin, bilgili, nebî ya da velî bir kişi olarak gösterilen, en önemlisi de bütün geleneklerde yüce
bir makâma (semâya) çıktığı düşünülen Hermes ile İslam dinindeki İdris Peygamber ve Yahudi-
likteki Unnuh’un aynı kişi olduğu düşünülür.13
Kalemle ilk yazıyı, İdris (a.s.) yazmış, ilk kez elbise dikip giymiştir. Ondan önce deri
giyilirdi. İdris (a.s.)’ın ilahî hüküm konusunda tutumu katıydı. Allah Te’âlâ, Kur’an’da onun
“yüce bir makâma yükseltildiğini” bildirir. (Meryem, 19:57) O, insanları Allah’ın dinine davet
etti. Nefisleri azaptan kurtarmak için Allah’ı birlemeye ve ibadete çağırdı. Adâletle hükmetti.
Dünyada iken zühte yönelip, âhireti istedi. Özel olarak namaz ve oruç emretti. Düşmanlarıyla
cihad emredildi. Domuz ve hayvan leşi yenmesi haram kılındı. Kendisinden sonra faziletli pey-
gamberler geleceğini haber verdi. Peygamberin duâsıyla yağmurun yağacağını, âfetlerin kalkaca-
ğını ilk kez söyleyip haber veren O’dur. Onun davetiyle dünya sulh olmuştur. ümmeti farklı diller
kullanmasına rağmen, onlara ilim ve edebiyat öğretmiştir. Yüz büyük şehir kurmuştur.14
Seyyâre, yıldız ve burçların esaslarını belirterek gök bilimini çıkardı. Gezegenlerin yük-
sekliklerini, yönlerini, görevlerini, yakınlıklarını, dönüşlerini belirlemiştir. Yıldız takvimini oluş-
turmuştur. Zamanında yeryüzü insanlarının tamamı ona itaat etti. Hikmetli davranışlarından ba-
zıları, taktığı yüzüklerindeki yazılardı. Her gün taktığı yüzüğündeki yazı şöyleydi: “Zafer, Allah’a
iman etmek ve sabır göstermekle kazanılır.” Öne çıkan güzel sözleri şunlardır: Akıllı insanın
mantıkı lehine, câhilin mantıkı aleyhinedir. Akıllı adam, üç şeyi hafife almaz: Sultânın makâmını,
âlimleri ve kendi kardeşlerini. Sultanı hafife alırsa sultan, görevlilerini onun aleyhinde kullanır.
Alimleri hafife alırsa, alimler, dini onun aleyhinde kullanır. Kardeşini hafife alırsa, iyiliğini yok
eder. İdris (a.s)’a, nebi silsilesi, mülk, hikmet ve semâya yükselme nimeti verilmiştir.15
Hz. Nûh (a.s.), beşerin dedesidir. 950 yıl peygamberlik yapmış, kavminden üç nesille
birarada uzun bir ömür yaşamıştır. Az bir grup kendisine iman etmiş ve kavmine tufan gönderil-
miştir. Nûh’a inanan Yafes, Hâm, Sam ve kırk kişi, eşleriyle Nuh peygamberin bizzat kendisinin
yaptığı gemiye binip kurtulmuştur. Tufan’dan sonra bunların çocuklarıyla insanlık devam etmiş-
tir.16
Hz. İbrahim (a.s.) soy olarak Azer’den Nun’a ulaşır. Miskinlere ilk ziyafet olarak tiriti o
vermiştir. Saçını kesip traş oldu. Sünnet oldu, tırnakları düzenli kesti, ağız ve diş temizliği, saç
bakımı yaptı, suyla tuvalet sonrası temizlik ve ağız temizliğini ilk o yaptı. İnsanlardan ilk saçı
ağıran insan O’dur. 17
Nuh (a.s) ile İbrahim (a.s) arasında bin yüz sene vardır. Kırk yıl Allah’ı dost edindi. Ken-
disine yirmi sahife indi. Yıldızlara, putlara söz ve eylemle tapılmayacağına dair deliller getirdi.
Rab konusunda Nemrud b. Kenan’la mücadele etti. (bk. Bakara 2:258)18
Hz. İbrahim, babası Âzer’e “sen putları mı ilah ediniyorsun? Şüphesiz ben seni de kav-
mini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.” demişti. … “derken (İbrahim), belki kendisine
12 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr. 7a 13 Mahmud Erol Kılıç, “Hermes” DİA, İstanbul, 1998, c.17, s.228-233 14 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr., 7a 15 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr. 7b 16 Mahmud Kefevî,Ketâib, vr., 7b 17 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr., 8a 18 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr.8a
Uluslararası Geçmişten Günümüze Sinop’ta Türk-İslam Kültürü Sempozyumu / 5-7 Ekim 2018
545
başvururlar diye içlerinden bir büyüğü bırakarak onları (putları) paramparça etti.” (Enam,6:19-
58) bu olay, İbrahim (a.s) ın putları kırarak fiili ve sözlü olarak yenmesidir. Ayrıca o, yıldızlara
tapılmayacağına da delil getirmiştir. Gece olduğunda gördüğü yıldıza “İşte Rabbim!” dedi, ba-
tınca “ben batanları sevmem” dedi. Ay ve güneş için de keza, aynı durumlar oldu. Kavmine karşı
Allah, ona deliller verdiğini ifade etmiştir. (Enam, 6: 75-80) İbrahim (a.s.) taassub göstermeden
hasmının sözünü aktardı, onu iptal için harekete geçerek hasmın iddiasının bozuk olduğuna delil
getirme davranış şeklidir. Bu güzel üslup, hakka güzel çağırma ve halkı fitneden kurtarma şekli-
dir. 19
Hz. İbrahim (a.s.) ’den sonra dine Haliliye daveti gibi umumi davet hiçbir peygamberde
olmadı. Ondaki gibi kuvvet ve şevket hiçbir mülk ve kılıç sahibinde olmamıştır. Acem toprakla-
rının meliklerinin tamamı, İbrahim milleti üzerineydi. O zamandaki milletlerin tamamı ise, me-
liklerinin dinleri üzere idi. Onun döneminde fırkalar haniflik ve sabiilik olarak iki gruptu. Sabiler
de, gökcisimlerine ve putlara tapanlar olarak ikiye ayrılmıştı. Halil İbrahim Peygamber sabiilierin
yolunu kırmak ve hanif dinini uygulamakla mükellefti. Nemrutla mücadelesinin ardından, kendi-
sine inanan Sare ve kardeşinin oğlu Lût (a.s) la beraber Bâbil’den ayrılıp, Arz-ı Makdis’e gitti.
Lût (a.s.) ve bir grup inananla önce Harran’a gidip, daha sonra da Ürdün’e yerleştiler. 20
Hz. İbrâhîm’in iki peygamber oğlu daha oldu: Hz. İsmâil (a.s.) ve Hz. İshak (a.s). İsmail
mi, İshak mı kurban edildi diye ihtilaf edilse de Allah bilir doğrusu, İsmail (a.s.)’dır. Allah Teâlâ
şöyle buyurdu: “İbrahim’in karısı ayakta idi. (bu sözleri duyunca güldü). Ona da İshak’ı müjde-
ledik; İshak’ın arkasından da Yakubu.” (Hud, 11:71) bu âyetten çıkarılan hükme göre, İshak
(a.s.)’ın müjdelenmesi, Yakub (a.s.)’ın doğumuna bağlanmıştır. Burada kurban kesme emriyle bir
bağ yoktur.21 Yakub (a.s.)’ın on iki çocuğu olmuş ve hepsi de nebî olmuştur. Allah Te’âlâ Yûsuf’a
kardeşlerinden daha farklı olarak, mülk ve rüya tevil etme özelliği verdi. 22 Eyyup (a.s.) sabrı ile
gâlip oldu. Onun babası, İbrahim (a.s.)’ın yakılma olayında îmân etmişti. Şuayp (a.s.) da İbrahim
(a.s.)’ın yakılma günü ona iman edip, Şam’a hicret edenlerin çocuklarındandır. Lût (a.s.)’ın kı-
zıyla evlenmiştir. Lût (a.s.), Benî İsrail’den önce ve İbrahim (a.s.)’dan sonraki bütün nebîler, İb-
rahim (a.s.) ile Şam’a giden bu gruptandır. Şuayb’ın ninesi, Lût (a.s.)’ın kızıdır.23 Musa ve Harun
(a.s.) ikisi birlikte Firavn’a karşı mücadele eden peygamberlerdir. Musa (a.s.) kendisinden sonra
Yûşa (a.s.)’ı nebî olarak haber verdi.24 Bünyamin neslinden Eşmavil (a.s.) ve halefi olarak da
Davut (a.s.) peygamber oldu. Dâvud (a.s.) hüküm veren bir peygamberdi. (Sad, 38:26) daha sonra
bu görevi, Peygamberimiz yaptı. Sonra dört büyük halife ve sahabe ile devam etti. 25 “Süleyman
Davud’a varis oldu ve ‘Ey insanlar bize kuşdili öğretildi ve bize her şey verildi. Şüphesiz bu,
apaçık bir lütuftur’ dedi.” Yeryüzüne hükmeden mü’min ve kâfir melikler oldu. Mü’min melikler
Süleyman (a.s.) ve Zülkarneyn (a.s.)’dır. Kâfir melikler, Buhtunnasr ve Nemrut’tur. Buhtunnasr,
savaşta galip gelince, Allah Te’âlâ onlara Şuayp (a.s.) gönderdi, Şuayp (a.s.), İsa (a.s.) ile beraber,
Hz. Muhammed (s.a.v.)’i müjdelemiştir. İsrail kavmi onu öldürdü ve ilahi kitabı yok saydılar.
Allah da onlara düşmanlarını musallat etti. Mülk ve birlik İsrailoğullarından kayboldu, kıyamete
19 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr. 5b 20 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr., 5a-b; 8a-b 21 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr., 8b 22 Mahmud Kefevî, Ketâib,vr., 9a-b 23 Mahmud Kefevî, Ketâib,vr., 9b 24 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr., 9b-10a 25 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr.,15b
International Symposium on Turkish-Islamic Culture in Sinop from Past to Present / 5-7 October 2018
546
kadar zillet üzere olan milletlerden oldular. (Bakara, 2:61) İlyas (a.s.) Balebek halkına gönderildi.
Elyesa (a.s.) İlyas (a.s.)’ın öğrencisi olduğundan ona dua etti. Allah kabul edip, Elyesa (a.s.)’ı da
nebi yaptı. Yunus (a.s.) peygamberi Ninova halkına, Zekeriya (a.s.)’ı da Vehveb halkına gönderdi.
Yahyâ (a.s.) da nebî olarak gönderildi. Hz. İsa (a.s.), İlyas (a.s.) dan sonra, İncil verilerek gönde-
rildi. “İncil ehli, Allah’ın onda indirdiği ile hükmetsin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler,
fasıkların ta kendileridir.” (Maide, 5:46-7) 26
2. Hz. Muhammed (s.a.v.)
Hz. İsâ’dan 620 sene sonra, eşref-i mahlûkât, efdal-i kâinât, nebî ve resulümüz Muham-
med (s.a.v.) gönderildi. O, (s.a.v.) efdalu salât, ekmelu’t-tahiyyât minallahi Teâlâ’dır. İbn Ab-
bas’tan rivâyet edildi: İlk resul, Hz. Âdem (a.s), son resul, Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. Aralarında
yüzyürmidört bin nebi gönderilmiştir. Bunların üç yüz onbeşi resuldür. Benî İsrâil’in ilk enbiyâsı
Musa (a.s.), sonuncusu İsa (a.s)’dır. 27
Şeriat, Nûh ile , cezâlar ve hükümler ‘Adem ile başlamıştır. Allah Te’âlâ, dini ve şeriatı
en güzel şekilde Resûlullah (s.a.v.) ile tamamladı. Ayet bunu şöyle ifade eder: “Bugün sizin için
dininizi kemâle erdirdim. Size nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâm’ı seçtim.” (Mâide
5:3) Yani Allah, yardımımla dininizi kemâle erdirdim buyurmuştur. Kemâle ermesi için son dine
Allah’tan yapılan yardımlar şunlardır: Hz. Muhammed (s.a.v.) ‘e yardım etti, İslâm’ı bütün din-
lerin üstüne koydu. Fıtrî olan şeriat usulüne ve hüküm çıkarma kâidelerine uygun kıldı. Mekke
fethi ve oraya emniyetle girmeyi sağladı. Câhiliye düşüncesi ve âdetleri yok oldu. Din, şeriat,
tevfik ve hidâyet kemâle erdi. Bu özellikler, diğer dinler arasından İslâm için özel oldu. Allah
katında bundan başka din yoktur.28
Peygamberlerle ilgili şöyle denmiştir: Adem (a.s)’a isim bilgisi verildi, Nuh’a (a.s) isim-
lerin manası verildi. İbrâhim (a.s)’e isimleri bir araya getirme özelliği verildi. Musa (a.s)’a kitap
indirilmesi hususi oldu. İsa (a.s)’ın tevil etme özelliği oldu. Hz. Muhammed (s.a.v.)’e atası İbra-
him yolunda olarak bu özelliklerin hepsi birden verildi. Bu da büyük millet ve inançta haniflik
inancıdır.29 Cenâb-ı Hak, peygamberlerden her birine verdiklerinin mislini peygamberimiz Hz.
Muhammed (s.a.v.)’e vererek şereflendirmiş, onlardan üstün kılmıştır.30 Allah, dini, Hz. Muham-
med (s.av.) ile mükemmelleştirmiş, nübüvveti onunla son nebî olarak tamamlamış ve mühür kıl-
mıştır.
Allah Teâlâ’nın resûlü (s.a.v.) övmesi, fazileti, güzelliği ve yaşayışı dolayısıyladır. Pey-
gamberimize âit bu özellikleri anlayışlar tam olarak kavrayamaz. Peygamber (s.a.v.)’in kadrinin
büyüklüğü o derecedir ki, kalemler ve lisanlar onu anlatmaktan yoruldu. Allah Te’âlâ kitâbında
Peygamber (s.a.v.)’in sıfatlarından en parlak bir şekilde bahsetti, onu, ahlak ve edep sıfatlarıyla
övdü. Onu yerme ve övmede ölçü koydu. Bütün peygamberlere isimleriyle hitab etti ama ona
ismiyle hitap etmedi. Kullarına karşı, peygamberimizin örnek insan oluşu, hayatı ve yaşayışı
üzere yemin etti. Onu övdü ve kullarının ona uymasını emretti. Ona iman etmeyi remzen bahsetti.
Kinaye şeklindeki övme, tazim ve ikrama delalet eder. “ (ey Muhammed) Seni ancak âlemlere
rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ, 21:107) “Ey Peygamber! Biz seni bir şâhit, bir müjdeleyici,
26 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr. 10a-b 27 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr., 10b-11a 28 Mahmud Kefevî, Ketâib,vr.,5a 29 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr. 5a 30 Nuran Döner, Sûfîlere Göre Hz. Peygamber, İnsan Yayınları İstanbul 2014, s.288
Uluslararası Geçmişten Günümüze Sinop’ta Türk-İslam Kültürü Sempozyumu / 5-7 Ekim 2018
547
bir uyarıcı; Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve ışık saçan bir kandil olarak gön-
derdik.” (Ahzab, 33:45) “Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili şudur.” (Nûr,
24:35) Kaab ve İbn Cübeyr, bu âyetteki ikinci nûr ifadesinden kasdın Hz. Muhammed olduğunu
söylediler.31 “Ey Kitâb ehli! Artık size elçimiz (Muhammed) gelmiştir. O, kitabınızdan gizleyip
durduğunuz gerçeklerden bir çoğunu sizlere açıklıyor, bir çoğunu da affediyor. İşte size Allah’tan
bir nûr ve apaçık bir kitap (Kur’ân) gelmiştir. (Maide, 5:15) “Ey örtünüp bürünen (Peygamber)!
(Müddessir, 74:2) “Böylece Allah, kuluna vahyedeceğini etti.” (Necm, 53:10)
“Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve azmadı.”
(Necm, 53:1-2) Kâdı İyâz, bu âyetteki yıldız kelimesi, manası dışında başka görüşlerle de yorum-
lanmıştır dedi. Buradaki yıldızın manası, Kur’ân’dır dendi, Cafer ise Hz. Muhammed ve Hz. Mu-
hammed’in kalbidir dendi. “O, (ışığıyla karanlığı) delen yıldızdır.” “Bilir misin Târık’ı” “Delip
geçen yıldızdır!” (Târık, 86:3-4-5) Sülemî, bu âyetteki yıldız kelimesi, Peygamberimiz
(s.a.v.)’dir, der. 32
Bu âyetlerin dışında da, peygamberimizin bu surede sayılamayacak kadar övgü ve fazileti
vardır. O, (s.a.v.) nefsine uymadı, okuduğu doğrudur, Allah onun adına yemin etti. Cebrail ona
gönderildi, Sidre-i Müntehâya ulaştı, gördüğünü gözü tasdik etti ve Rabb’inin büyük âyetlerini
gördü. İsra sûresinin başında da O’nun (s.a.v.) faziletleri gösterilmiştir. Onun keşfettiği olağa-
nüstü durumlar, onun melekût âlemine şahit olmasını kelimeler ifade edemez. Bu âlemler, sadece
işitmekten ibaret değildir. Allah Te’âlâ, bunu, tazime delalet eden kinaye ve imâ ile işaret ederek
buyurdu: “böylece Allah, kuluna vahyedeceğini vahyetti.” (Necm, 53:10) tenkit ve belâğat âlim-
leri, böyle ifadeler için vahiy ve işaret derler. Bu, onlar için en üst i’caz örneğidir. “Andolsun, o,
Rabb’inin en büyük alâmetlerinden bir kısmını gördü.” (Necm, 53:18) bu vahyedilenlerin incelik
ve detayından anlayış ve kavrayış hatta hayaller bile kaybolup yok oldu.33
Bütün bunların Hz. Peygamber (s.a.v.)’e tahsis edilmesi, sîret, suret ve gidişatının güzel-
liğindendir. Allah, resulünün güzelliğini, övülmüş ahlâkını, doğru yolunu ve sayılan faziletlerini
ortaya çıkardı. Allah Te’âlâ açık mucizeler, keramet ve deliller ile bunları teyit etti. Bütün bunlar,
kendi asrında, olayları görebilen ve gördüğünü anlayarak idrak eden insanların karşısında olmuş-
tur. Böylece bu mucizeler, sonraki insanlara, şüphe götürmeyecek kadar sağlam bilgiyle ulaştı.
Bu hakikat, doğru bir şekilde bize (Kefevî asrı) kadar da ulaştı. Çok ve salim bir şekilde peygam-
berimizin nuru bizi de bereketlendirdi. Son söz şudur ki, peygamberimiz, yaratılmışların en fazi-
letlisidir. Allah onu, âlemlere rahmet olarak gönderdi. Ümmeti, en hayırlı ümmettir. Arkadaşları,
enbiyadan sonra insanların en faziletlisidir.34
3. Peygamberî bir özellik olarak Fakr
Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan fakirlik kelimeleri maddî ve manevî ihtiyaç anlamında kulla-
nılmıştır. Manevî anlamda bütün insanlar fakîr ve yalnız Allah’a muhtaç olup, zengin olan yal-
nızca Allah’tır. Bu anlamdaki fakr da, insanın temel niteliklerinden biridir. Hz. Peygamber
(s.a.v.)’in bizzat kendisi, fakirlik fitnesinin şerrinden Allah’a sığınmıştır.35 Bazı hadislerde de
31 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr. 14b; ayrıca, Hz. Peygamberin nuru için bk. Nuran Döner, Sûfîlere göre Hz.
Peygamber, ss.25-95 32 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr., 14b 33 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr., 14b-15a 34 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr.,15a 35 Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, s.57, 207
International Symposium on Turkish-Islamic Culture in Sinop from Past to Present / 5-7 October 2018
548
peygamberimiz (s.a.v.) cennet ehlinin çoğunu dünyada fakirlik sıkıntısı çekenlerin oluşturacağını
ifade etmiştir.36
İlk dönem zâhitleri, fakrı zenginliğe tercih ederlerken, ashâb-ı Suffe’yi kendilerine örnek
almışlardır. İlk dönem âbid ve zâhitleri, fakirliği dinî kurtuluş için daha ihtiyatlı bir yol kabul
etmekle birlikte, zenginliği de kötülememişlerdir. İlk sûfîler, “yoksulluk” anlamına gelen fakr ile,
“Allah’a muhtaç olma” anlamına gelen fakrı birleştirerek bunu kendi meslekleri ve gâyeleri hâline
getirmişlerdir. Onlara göre fakr, Allah’a giden yol, fakir de bu yolun yolcusudur. Sûfîlerin, fakr
konusunda müzakere ettikleri insanın kendisini Allah’tan başkasına muhtaç bilmemesi anlamına
gelen “istiğnâ billah” ile kendini mutlak olarak O’na muhtaç hissetmesi anlamına gelen “iftikâr
illallah” arasında çok fazla bir fark yoktur.37 Fakr, eşyadan uzak kalandır.38 Sufilerce fakr, kulun,
Allah’tan başka bir şeye ihtiyaç duymamasıdır.39 Ebu Fadl Hasan kulluğun hakikatini iki şeyde
bulur: Allah’a karşı kendini fakir hissetmek, (iftikâr illallah) ve nefsin adına bir nasip olmadan,
Resûlullah’ı (s.a.v.) örnek almaktır.40
Müzeyyin, “Allah’a giden yollar, yıldızlar kadar çoktur, bunların en iyisi fakrdır” Ebu’l-
Hüseyin en-Nûrî’ye göre fakir, maddi bir şey bulamadığı zaman sükûn ve huzur hâlinde olur,
bulunca da, onu başkalarına verir.41
Kâşânî’ye göre, fakirler birkaç taifedir: Bir grup, kendilerinde bulunsa bile, dünya ve
vesîlelerini mülk olarak görmeyenlerdir. Ellerine geçen herşeyi bağışlar, bunun karşılığında
dünya ve âhirette bir şey beklemezler. Bir grup da, bu sıfatlarla beraber, kendilerinden sadır olan
amel ve ibadetleri dahi, kendilerinden ve kendi mülkleri olarak görmezler ve bir karşılık bekle-
mezler. Bir başka grup ise, bu iki vasıf ile birlikte hiçbir hâl ve makâmı kendilerinin bilmezler,
herşeyi onun fazlı ve lütfu görürler. Bir taife ise, bu vasıf ve sıfatlarla birlikte kendi zât ve varlık-
larını da kendilerinden bilmezler, kendi kendiliklerini dahi, kendiliklerinden bilmezler. Onların
ne zâtı, ne sıfatı, ne hâli, ne makâmı, ne fiili, ne de eseri vardır. İki âlemde de hiçbir şeyleri yoktur.
“Fakirlik benim iftiharımdır” bu mânâya işârettir. Bazı sûfîlerin, ötesinde hiçbir makâm bulun-
madığını iddia ettikleri fakirlik budur. Bu fakirliğin sahibini, Hak Te’âlâ’dan başka kimse tanı-
maz.42
Kefevî, kitabını, Şeyh Abdulkâdir Geylânî Hazretlerinin oğluna nasihatleri ile bitirir ki,
sözlerinin başında ifade ettiği fakr, dedesi Resûlullah (s.a.v.)’ın sıfatıdır. Gerçek fakirlik, kendin
gibi olana fakir görünmek değildir. Zenginlik de, kendin gibi olana zengin görünmek değildir.
Geylanî’ye göre kişi, fakirle karşılaşırsa, onunla ilim ile değil de, rıfk, yumuşak huy ile yaklaş-
malıdır. Çünkü ilim onu yabancılaştırır, yumuşak huy ise, yakınlaştırır. 43 Zenginlerle izzetle, fa-
kirlerle tevâzuyla sohbet etmelidir. Fakire üç şeyle hizmet edilir: tevâzu, güzel davranış ve nefis
cömertliği. 44 Dünyadan alınacak şeref, fakirle sohbet ve veliye saygıdadır.
36 Ahmed b. Hanbel Müsned, III, s.224 37 Süleyman Uludağ, “Fakr”, DİA, İstanbul, 1995, C.XII, s.132-133; Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Marifet
Yay. II. Baskı, İstanbul, 1995, s.184 38 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr., 82b 39 Süleyman Uludağ, Hayata Sufî Gözüyle Bakmak, Dergah Yay, İstanbul 2015, s.183 vd. 40 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr., 83b 41 Abdulkerim Kuşeyrî, Risâle, (terc. Süleyman Uludağ), Dergah Yay. III. Baskı, İstanbul, 1991, s. 445,448 42 İzzeddin Kâşânî, Tasavvufun Ana Esasları, Kurtuba Kitap, İstanbul, 2010, s.270-73 43 Mahmud Kefevî, Ketâib,vr., 414a 44 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr., 414a
Uluslararası Geçmişten Günümüze Sinop’ta Türk-İslam Kültürü Sempozyumu / 5-7 Ekim 2018
549
Fakir, Allah’tan başkasını dost edinmez. Tasavvuf, sekiz şey üzerine kuruludur: seha,
rızâ, sabır, işaret, gurbet, sofu elbisesi giymek, seyâhat ve fakrdır. Sehâ, İbrahim (a.s.), rıza, İshak
(a.s.), sabır, Eyyub (a.s.), işaret, Yahyâ (a.s.), gurbet, (Yûsuf (a.s.), sofu elbisesi giymek Yahya
(a.s.), seyâhat, İsâ (a.s.), fakr dedem Resûlullah (s.a.v.)’in sıfatıdır.45
Sonuç
Mahmud Kefevî’nin “Ketâibu’l-A’lâi’l-Ahyâr” isimli meşhur eseri, her bir peygamberin
farklı özelliklerinin yer aldığı bölümle başlamaktadır. Allah’tan vahiy alan peygamberlerin beşerî
özellikleri, her toplumun ihtiyacına uygun olarak yaptıkları işler, meslekler üzerinde durulmuştur.
Allah’ın hüküm ve şeriatındaki değişmeler, insanların hallerinin değişik olup, emirlerin buna göre
olmasından dolayıdır. Eserde, bütün din ve kültürlerde yer alan İdris Peygamber geniş olarak yer
almıştır. Ayrıca İbrahim Peygamber örneğinde olduğu gibi, Peygamberler, toplumun bir yanlı-
şına karşı çıkarken, karşısındaki bireylerin sözlerini taassup göstermeden ele almakta ve delilllerle
iptal edebilmektedir.
Allah Teâlâ, Nûh Peygamber'e gemi yapmayı emretmiştir. Allah, (c.c) insan yapımı olan
gemileri, kendi varlığının delili olarak saymıştır ki, yeryüzü canlılar için yaşanılamayacak duruma
geldiğinde tüm varlığın hayatını devam ettireceği yaşanılabilir alan üretmek, insana bir vahyî gö-
rev olarak verilmiştir. İnsanlığın ikinci atası olan Hz. Nûh (a.s)da insanlığa örnek olarak gösterilen
davranış, insanlığın hizmetine sunulan bütün varlıkların gelecek nesillere ulaşmasında bir köprü
olmaktır. Bu asırda da insan, ürettikleri bilgilerden aynı şekilde insanlığa faydalı olurken, aynı
zamanda bu bilgilerden Allah'ın varlığı, birliği ve sıfatlarına deliller üretebilmelidir.
Son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamberlerin hepsinin özelliklerinin kendi-
sinde bulunduğu kişidir. Kefevî, eserinde farklı âyetlerden yola çıkarak Hz. Peygamber’in özellik
ve faziletlerini sıralamıştır. Kendisinin sûfî meşrep bir âlim olması dolayısıyla Fakr, Muhammedî
bir özellik olarak eserde yer almıştır. Peygamberin de davranış özelliği olarak kişi, fakirle karşı-
laşınca, ona ilimle değil, hilimle muâmele etmelidir. Tevazu fakirlerle muhatabiyetin temel ölçü-
südür.
Fakr hâli, imkanların olmadığı durumlarda diğer insanların kazanmasına fırsat verecek
şekilde diğergamlık olarak fakirliği tercih etmek şeklinde de görülmüştür. Bu durum insana, ihti-
yaç halinde isteklerine karşı hırsını kontrol etme ahlakını kazandırır. Fakr, dünya zenginliği arttı-
ğında Hz. Peygamber misali eldekini başta ihtiyaç sahipleri olmak üzere dağıtmaktır. Fakrda, mal
biriktirme tutkusundan cömertliğe geçiş vardır. Bu davranış, insanın kazanımlarını, bütün insan-
lığın kazanımından elde ettiğini bilerek, insanlığa saygılı ve onlara hizmet eder durumda olmayı
gerektirir. Nûh (a.s.) örneğinde görüldüğü gibi O, gemi ve içindeki bütün mahlukâta karşı üzerine
düşeni yapmıştır. Gemi, orada, peygambere iman eden insanların ve insanlığın ihtiyaç duyduğu
canlıların yaşam alanıdır. İnsan, Peygamber aracılığıyla gelen vahyin etkisiyle yaptığı iyilikleri
Allah'tan bilip, bu kazanımlarla dünyevî üstünlük değil, varlığın sâhibine ve bütün yaratılmışlara
karşı görev ve sorumluluklarını ihlas ile yerine getirmek olduğunun bilincinde olacaktır.
Kaynakça
Abdulkerim Kuşeyrî, Risâle, (terc. Süleyman Uludağ), Dergah Yay. III. Baskı, İstanbul, 1991
Ahmed b. Hanbel, Müsned, Beyrut, ts. VI c.
45 Mahmud Kefevî, Ketâib, vr., 414a
International Symposium on Turkish-Islamic Culture in Sinop from Past to Present / 5-7 October 2018
550
Bursevî, İsmâil Hakkı, Rûhu’l-Beyân, Kur’an Meâli ve Tefsiri, c.II, V, (terc. Hasan Kamil Yılmaz ve ar-
kadaşları,) Erkam Yay. İstanbul, 2005
Bursevî, Ferâhu’r-Rûh, (hazırlayan, Mustafa Utku), Bursa, 2000
Döner, Nuran, Sûfîlere Göre Hz. Peygamber, İnsan Yay. İstanbul, 2014
İbn Manzur, Lisânu’l-Arab, Beyrut, ts. I-XV
İzzeddin Kâşânî, Tasavvufun Ana Esasları, Kurtuba Kitap, İstanbul, 2010
Mahmud b. Süleyman el-Kefevî, Ketâibü A’lâmi’l-Ahyâr min Fukahâi Mezhebi’n-Nûmâni’l-Muhtâr,
Râgıp Paşa Yazma Eser Kütüphânesi, nr. 1041
Mahmud Erol Kılıç, “Hermes” DİA, İstanbul, 1998, c.17
Muhammed Parsa, Faslu’l-Hitâb,( terc. Ali Hüsrevoğlu), Erkâm Yayınları, İstanbul, 1998
Sinanoğlu, Mustafa, Kur’ân-ı Kerim’de ve Kitâb-ı Mukaddes’te Nübüvvet, (Basılmamış Doktora Tezi,
Marmara Ün.) İstanbul, 2005.
Uludağ, Süleyman, “Fakr”, DİA, İstanbul, 1995, C.XII.
Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Marifet Yay. II. Baskı, İstanbul, 1995.
Hayata Sufî Gözüyle Bakmak, Dergah Yay, İstanbul 2015.