43
Hulusi Üstün: Bir ilahi müdahaleye ne dersiniz? Beykoz Sayı 20 / Eylül 2017 beykoz.bel.tr Kultur & Sanat Ünver Oral: “Gelenek tiyatromuzun bir eğitimi bile yok…” 15 Temmuz Unutmayacağız, Unutturmayacağız. Güvene dayalı bağ kurmak istismardan koruyor.

Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

Hulusi Üstün: Bir ilahi müdahaleye ne dersiniz?

BeykozSayı 20 / Eylül 2017 beykoz.bel.trKultur&Sanat

Ünver Oral: “Gelenek tiyatromuzun bir eğitimi bile yok…”

15 TemmuzUnutmayacağız,Unutturmayacağız.

Güvene dayalı bağ kurmak istismardan koruyor.

Page 2: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,
Page 3: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

4 BeykozKultur&Sanat 5BeykozKultur&Sanat

İÇİNDEKİLER BB

10 48

41

5652

BeykozSayı 20 / Eylül 2017 / beykoz.bel.tr

Kultur&Sanat

Yayın KoordinatörüZübeyir Arı

Editör Ali Yıldız

Kreatif Direktör Serap Yılmaz

Grafik TasarımMurat Şimşek

Yazı İşleriSerpil Köse, Muzaffer Topcu, Aysel Alkan, Zeynep Küçük

FotoğraflarMuzaffer Topcu,, Zeynep Saruhan, Gökmen Kanberoğlu, Murat Karakaya, Mehmet Akif Birinci, Fazıl Hüsnü Çakıroğlu

Yayın TürüYEREL SÜRELİÜç ayda bir yayınlanır Yayım - Basım - HazırlıkYön TanıtımMahmut Şevket Paşa Mh. Ersan Sk. No:22/2Okmeydanı / İstanbulTel : +90(212) 219 2293 - Fax : +90(212) 219 23 39

Baskı & CiltKARAKIŞ BASIM

Maltepe Mh. Litros Yolu Cd. 2. Matbaacılar Sit. No. 1BF1 Zeytinburnu / İstanbulTel: 0212 544 58 20www.karakisbasim.com

“BEYKOZ KÜLTÜR SANAT” ismi başkaları tarafından kullanılmaz. Copyright sahibinden izin alınarak ve kay-nak belirtilerek yazı ve fotoğraflar kullanılabilir. Reklam-ların sorumluluğu reklam veren firmaya ait olup, Yön Tanıtım hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Dergide yayınlanan yazılar yazarın düşüncelerini kapsamaktadır.

Beykoz Belediyesi adına sahibiYücel Çelikbilek

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Muzaffer Topcu

Yayın KuruluMuharrem KaşıtoğluMahmut GülbasarSalim ÖztürkYakup ÖzbekEyüp Salih ElmasAdem Çalışkan

15 Temmuz, Unutmayacağız, Unutturmayacağız

“Bir ilahi müdahaleye ne dersiniz? Bir göktaşı mı çarpsa da bizi kendimize getirse!.. Tsunamiler şehirlerimizi yutsa..?“

Ünlü dizilerin çekildiği yerlere ne dersiniz?

Güvene dayalı bağ kurmak istismardan koruyor

Beykoz’un sosyal dayanışma, kültür-sanat hayatını etkileyecek bir protokol

Doğa sporları risklidir!

44

18

“Gelenek tiyatromuz yozlaşıyor ve yok oluyor. Bir eğitimi bile yok zira…”

Ünver

Ora

l

Hulu

si Ü

stü

n

Page 4: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

7BeykozKultur&Sanat

KÜLTÜR SANAT AJANDASI BB

6 BeykozKultur&Sanat

Editör’den

Dünya enteresan bir yere doğru gidiyor. Uluslararası İlişkiler, diplomasi bırakın yazılı kuralları, teamüller açısından bile belki de son 300 yılın en ilginç ve kuralsız dönemini yaşıyor. Batılı hegemonik güçler, demokrasi, insan hakları diye dünyaya verdikleri ayarın kof olduğu ortaya çıktıkça daha saldırganlaşıp dünyaya bir kazanım olarak sundukları kendi değerlerini çiğnemekten geri durmuyor. Diğer yandan sanayileşmenin yarattığı küresel ısınma, şehirlere yığılmanın yarattığı betonlaşma ile artan tabii felaketler, insana yeni bir Nuh Tufanı döneminde olduğumuzu düşündürüyor. Dinler tarihi ve mitoloji insanların ve devletluların hırs ve kibirlerinin yol açtığı günahların bir neticesi olarak işaret ediyor ya bu tür afetleri, işte belki de kapımıza gelmekte olan da böyle bir günahın bedeli diye düşünmeden edemiyor insan.

Öyle ya, İslam ülkeleri tam kendi kaderlerini ellerine aldıklarını düşündürten bir şekilde bir araya gelirken kim bilir hangi hırslarla birden ümmetin umutlarını boşa çıkaran anlaşmalarla batılı hegemonların çıkarlarını tahkim etmeye başlıyor; mesleğine onlarca yılını vermiş bir ilahiyatçı, insan sağlığına zararlı sigara ile alakalı geleneği aktaran sözleri dolayısıyla bizzat Müslümanlar tarafından itibarsızlaştırılabiliyor; 7 yıl boyunca ülkemiz ve dünyada ilahiyat alanındaki çalışmalarıyla göz dolduran Diyanet İşleri Başkanımız, kim oldukları halk açısından müphem gruplarca yıpratılıp istifaya zorlanıyor... Sosyal medya denen olgu hayatlarımıza girdi gireli ağzı olan konuşuyor, insanlar bilgi olmadan fikir, mefhum bilmeden bilgi ürettikleri vehmiyle asıp kesiyor.

İslam’ın dünyaya hakim olduğu dönemlerin baş kahramanı olan hikmet ve irfan’ın yokluğunun sonuçları bütün bunlar. Sayın Görmez’in ifadesiyle; “Maddenin kutsallaştırıldığı, mânânın unutulmaya yüz tuttuğu, bilginin yegâne güç olarak görüldüğü içerisinde bulunduğumuz 21.YY’nin şu günlerinde, eşyaya, maddeye ve bilgiye ibretli bir şekilde, basîretle bakmayı ön gören İslâm irfânına olan ihtiyacımız her zamankinden daha fazladır.”

Bu sayımız için yeni romanı “Turna Fırtınası” dolayısıyla yaptığımız söyleşideki cümlesi düşüyor Hulusi Üstün’ün hatırıma: “Bir ilahi müdahaleye ne dersiniz? Bir göktaşı mı çarpsa da bizi kendimize getirse!.. Tsunamiler şehirlerimizi yutsa..?”

Festivalde; Abdullah Ibrahim & Ekaya & Hugh Masekela, Bonobo, Wolfgang Muthspiel Trio, Henri Texier & Hope

Quartet, Ala.Ni, Red Baraat, Nicola Cruz, Norveçli tubacı ve besteci Daniel Herskedal ile enstrümantalist ve besteci kimliğiyle cazın geleceğini şekillendirecek 25 genç isim

arasında gösterilen Saksofoncu Marius Neset, Bakü doğumlu piyanist ve besteci Amina Figarova’nın Belçikalı

flütçü eşi Brat Platteau ile birlikte kurduğu Amina Figarova Sextet, Efsanevi müzisyen Quincy Jones’un

2006 yılında Montreux Jazz Festivali’nde keşfettiği Kübalı caz piyanisti ve bestecisi Alfredo Rodríguez, piyanist ve

besteci Emir Ersoy’un Grammy ödüllü davulcu Robby Ameen’in teşvikiyle kurduğu Emir Ersoy Quartera feat.

Gonca Vuslateri konserlerini kaçırmayın.

27. Akbank Caz Festivali3 - 19 Kasım

Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) tarafından ilki geçen yıl düzenlenen etkinlik, Türkiye’nin 2023 hedeflerine taşıyacak ar-ge ve inovasyon çalışmalarını ve liderlerini İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde bir araya getirecek. Bazıları ilk kez olmak üzere Türkiye’nin milli ve yerli projeleri görücüye çıkacak. Panellerin başlıkları şöyle: Bilgi Ekonomisine Geçiş, Savunma, Uzay ve Havacılık Alanında Milli Projeler, Yerli ve Milli Ulaşım Teknolojileri, İklim Değişikliği ve Yeşil Teknolojiler, Yerel Kalkınma: Teknokentler ve Sanayi Kümelenmeleri, Enerjinin Depolanması ve Yeni Nesil Batarya Teknolojileri, Ar-Ge ve İnovasyonun Finansmanı, 4.5G Teknolojilerinin Getirdiği Yerlilik ve Yenilik Fırsatları, Sağlık Sektöründeki Yerlilik ve Yenilik Fırsatları, Sivil Havacılıkta Başarılı Yerlileştirme ve Yenilik Hikâyeleri.

Ar-Ge İnovasyon Zirvesi ve Sergisi6 - 7 Eylül

Page 5: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

8 BeykozKultur&Sanat 9BeykozKultur&Sanat

KÜLTÜR SANAT AJANDASI BB

12. Contemporary Istanbul

Destanlar Semineri

Benim Festivalim; “Duman, Büyük Ev Ablukada, Flört, Son Feci Bisiklet,

Hayat Meyal ve Ansızın Bi’İnfilak” ile KüçükÇiftlik Park’ta 21 yaş altı gençlere unutamayacağı bir gün yaşatacak. Gün

boyu sürecek yaratıcı atölyelerden sektör profesyonelleri ile söyleşilere,

inovatif teknolojik aktivitelerden spor faaliyetlerine ve sosyal sorumluluk

projelerine kadar birçok dalda içeriğin de yer alacağı festival, sizleri bekliyor...

Benim Festivalim

7 Eylül

Bu yıl ilk kez kamplı olarak gerçekleşecek, funk, soul, electropop müziği içerikli festivalde Gorgon City, The Drums,

Sevdaliza, Kadebostany, Whilk & Misky, Wax Tailor, Hey Douglas, Izzy Bizu, Derrick

May, Juju & Jordash, Sonido Trópico ve çok daha fazlası sahne alacak. Kilyos’ta

kamplı olacak etkinliğe 8 Eylül’de çadırıyla gelmek isteyenler bekleniyor.

Türkiye Bilişim Derneği’nin (TBD) bu yıl 19.’su düzenlenen ve gelenekselleşen bilimkurgu öykü yarışması başladı. İlgilenenleri, gerçek

yaşamdan bilimkurgu dünyasına davet eden yarışma için başvurular 15 Eylül tarihine

kadar devam edecek. Sonuçların 22 Kasım 2017 tarihinde açıklanacağı yarışmada jürinin

değerlendirmesi sonunda birinci seçilen öyküye 3, ikinciye 2 ve üçüncüye ise bin

lira ödül verilecek. En fazla 2 bin sözcükten oluşması istenen öykülerin, Türkçe olması,

bilimkurgusal öğelerle hazırlanması ve daha önce basılı ya da dijital herhangi bir mecrada

yayınlanmamış olması yanında özgün olması şartları da aranıyor.

Babylon Soundgarden

TBD Bilimkurgu Öykü Yarışması

8 - 9 Eylül

Son başvuru: 15 Eylül

Tafsilata http://www.tbd.org.tr adresinden ulaşılabilir.

14 - 17 Eylül

8 Ağustos - 5 Eylül

Her yıl İstanbul’u uluslararası sanat merkezlerinden biri haline getiren Contemporary Istanbul (CI) çağdaş sanat fuarı, 15. İstanbul Bienali ile birçok sanat kurumunun ve

galerisinin sergileriyle eş zamanlı olarak İstanbul Kongre Merkezi ve İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi

Sarayı’nda düzenleniyor. Etkinliğin CI Dialogues programı MOVEMENT/HAREKET ana temasıyla yola çıkıyor. “Hareket”e

sanatsal bir bakış açısıyla yaklaşan CI Dialogues programı, günlük hayatın temelinde yer alan Teknoloji, Mimari, Mekân, Tasarım konularını işliyor. Türkiye’nin önde gelen 60 çağdaş

sanat koleksiyonundan 120 eseri ilk kez bir araya getiren Collectors’ Stories projesi, Plugin Yeni Medya Bölümü,

Kavramsal Mimari, Beşinci Element Sergisi, Yeme-İçme projelerinden oluşan etkinlik Sakıp Sabancı Müzesi, İstanbul Modern, Pera Müzesi, Borusan, Elgiz Müzesi, Akbank Sanat

ve Arter gibi önde gelen sanat kurumlarının etkinlikleriyle aynı hafta içinde gerçekleşiyor.

İlk Çağ uygarlıkları; Ortadoğu’dan başlayarak Çin’e uzanan doğuda kurulmuş, batı dünyası savaşlar, barbarlıklar, dini taassup ve

mezhep savaşlarıyla birbirini kırarken buralardaki huzur, refah ve bunlara ilişkin destan ve efsanelerin yarattığı merak, iki

farklı dünyayı karşılaştırmış, günümüz bilim ve teknolojiisnie uzanan sürecin ilk meyveleri bu şekilde atılmıştır. Bu destan

ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler önüne sermektedir. Siz de kültürel kodlarımızı ortaya seren bu

destanlarla ilgili tafsilatlı bilgi edinmek istiyorsanız Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı programını takip edin...

Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından gerçekleştirilen DYO Sanat Ödülleri’nin “Evrende Dönüşüm” konulu 37.’sinin son başvuru tarihi 17 Eylül 2017 olarak belirlendi. Başvuruların ilk kez internet üzerinden

kabul edileceği, Seçici Kurulu’nda görev alanlar ile birinci derece yakınlarının dışında 18-50 yaş arasında tüm sanatçıların katılımına açık

olan programa; yağlıboya, akrilik veya özgün baskıresim tekniğinde eserler kabul edilecek ve yarışmaya her sanatçı en fazla 3 eseriyle

katılabilecek. Pentür dalında 3 esere eşit 15 bin TL, özgün baskıresim dalında 1 esere eşit 5 bin TL Başarı Ödülü ve plaketinin verileceği DYO

Sanat Ödülleri’nde sergilenmeye değer bulunan eserler; 2017 - 2018 yıllarında toplam 6 ilde sergilenecek.

Yarışmayla ilgili detaylı bilgiler için: www.yasarvakfi.org.tr, [email protected]

37. DYO Sanat ÖdülleriSon başvuru: 17 Eylül

Page 6: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

11BeykozKultur&Sanat

KÜLTÜR SANAT AJANDASI BB

10 BeykozKultur&Sanat

Gurmeler, gastronomlar, şefler, kendi mutfağının şefi olanlar, mutfak sanatını geliştirenler,

markalar ve mutfak sanatlarının önde gelen uzmanları Volkswagen

Arena’da gerçekleşecek Gastro Entertainment Show’da buluşuyor.

Etkinlik, eşsiz lezzetlerin, kültürel çeşitliliğinin yanı sıra Türk mutfağının

değerlerini de dünya standartları kalitesinde sunarak, Anadolu

lezzetlerinin dünyaca kabulünü ve tanıtılmasını amaçlıyor. Etkinlik, 2

gün boyunca ünlü sanatçıların canlı performansları ve katılımcıların

yapacakları konuşmalar ile eşsiz bir deneyim de yaşatacak.

Gastro Entertainment Show

16-17 Eylül

2006’dan beri dünyanın birçok yerinde önemli sayıda takipçiye ulaşan ve kendin Yap (Do it yourself) kültürünü benimseyenleri buluşturan Maker Faire, üçüncü kez İstanbul’da gerçekleşecek. Yeni icatlar çıkaranlar, üretmeyi seven

yaratıcı mucitler, mühendisler, ustalar, sanatçılar, bilim kulüpleri, amatörler, öğrenciler, sanayiciler ve start-up’lar Maker Faire İstanbul’da bir araya

gelecek. 15.000’den fazla katılımcının beklendiği bu benzersiz etkinlikte kendi icatlarını sergilemek veya maker hareketinin bir parçası olmak isteyenler,

7 Ağustos’tan itibaren istanbul.makerfaire.com adresinden ücretsiz katılım formunu doldurarak başvuru yapılabilecek. Müzik ve eğlenceyi bir araya

getirecek etkinlikte; drone yarışları, büyük enstalasyonlar, canlı müzik ve sokak sanatçılarının benzersiz gösterilerinden oluşan eğlenceli outdoor aktivitelerin

yanı sıra, konferanslar, paneller, programlama, robotik, lehim ve sanat gibi konularda gerçekleşecek atölye eğitimleri yer alacak.

Maker Faire İcat Festivali

Malatya Film Platformu

Tarkan

27 - 29 Ekim

Son başvuru: 1 Eylül

6-9, 11-12 Eylül

9-16 Kasım 2017 tarihleri arasında 7.’si düzenlenecek Malatya Uluslararası Film Festivali kapsamında gerçekleştirilecek

Malatya Film Platformu başvuruları başladı. Malatya Film Platformu’na

başvuran projeler arasından seçilecek iki ayrı kategoriden 10 proje, Malatya Yapım Geliştirme’de finale kalacak, finale kalan

10 film arasından seçilen 2 projeye ise destek ödülü verilecek. Ertem Eğilmez’in aile filmlerinden ilham alınarak, bu yıldan

itibaren, Malatya Yapım Geliştirme kapsamında, jüri tarafından seçilen ve

ana teması aile olan uzun metraj bir projeye Ertem Eğilmez Aile Filmleri

Yapım Destek Ödülü verilecek. Ödülü almaya hak kazanan proje, 100.000

TL para ödülünün sahibi olacak. Tema sınırlaması olmaksızın, jüri tarafından

seçilen bir projeye de TRT Yapım Destek Ödülü verilecek. Malatya Yapım

Geliştirme’ye katılmak isteyen yapımcılar resmi başvurularını, Malatya Uluslararası

Film Festivali’nin “malatyafilmfest.org.tr” adresinde yer alan Malatya Film

Platformu sayfasındaki online başvuru formunu doldurarak, en geç 1 Eylül 2017 Cuma günü mesai saati bitimine kadar

yapabilecekler.

Müzikseverler tarafından yoğun ilgi gören yeni albümü “10”nun

ardından Tarkan, Temmuz ayında her biri birbirinden

coşkulu geçen Açıkhava konserlerinde sevenleriyle

buluştu. İstanbul’un dinlemeye doyamadığı Megastar,

yoğun istek üzerine Harbiye Açıkhava’daki konser maratonuna

6-9, 11-12 Eylül tarihlerinde de devam edecek.

TRT Çocuk’un ilk olarak geçtiğimiz yıl düzenlemeye başladığı Dijital Karakter Tasarım Yarışması’nın ikincisi, TRT Çocuk ekranlarında hayata geçecek yeni kahramanlar arıyor. Tüm görsel ve grafik

sanatlar, çizgi film, animasyon ve iletişim alanında eğitim gören üniversite öğrencilerine açık olan yarışmada tasarımlar, bilgisayar

çizimi, dijital boyama, 3D modelleme ya da bilgisayar render’lı imge olarak kabul edilirken, isteyen katılımcılar karakterinin özelliklerini

ve hikâyesini de ekleyebiliyor. Yarışmada, birincilik ödülü 5.000 TL, grafik tablet, 200 Saatlik Çizgi Film Eğitim Bursu, Derece

Sertifikası olurken, ikincilik ödülü 200 Saatlik Çizgi Film Eğitim Bursu, grafik tablet, derece Sertifikası. Üçüncülük ödülü ise 200

Saatlik Çizgi Film Eğitim Bursu ve Derece Sertifikası olacak. (Detaylı bilgi için www.trtcocuk.net.tr)

2. Dijital Karakter Tasarım YarışmasıSon başvuru: 20 Ekim

Son başvuru: 4 Eylül

Modern dönemde sanayileşme, kentleşme ve bilgi devrimi gibi olgular toplumun tüm fertlerinin üretime katılmasını zorunlu hâle getirmiştir. Öte yandan, kırsalda iken bir şekilde hayatın içinde olan Müslüman

dindar kadınlar, modern şehirlere intibak konusunda erkeklerden daha büyük güçlüklerle karşılaşmışlardır. Çünkü kitlesel eğitim ve iş zorunlulukları yanında toplumun kadına bakışı, dindar kadınları toplumdan kopmak ya da toplumla istemediği biçimde bütünleşmek arasında seçim yapmaya zorlamıştır. Modern

dönemde kırsaldan kente göç ile birlikte erkeklerin yanı sıra kadınların da modern şehirlerde insana yakışır bir statü edinmeleri zaruret haline gelmiştir.

Gücün önem kazandığı, güçlü olanın haklı (!) sayılmaya başlandığı, güçsüz olanın ise acımasızca ezildiği modern dönemlerde fiziki bakımdan görece daha güçsüz olan kadınların erkeklere göre daha fazla

mağdur oldukları bir ortam oluşmuştur. Herkesle birlikte çalışan ama hak ettiğini alamayan batılı kadınlar, zaman içerisinde kadın haklarının geliştirilmesi yolunda önemli mesafe kat etmişlerdir. Bu yöndeki

çabalarda kimi zaman ciddi aşırılaşma ve kadın ile erkeği karşı karşıya getiren yaklaşımlar ortaya çıkmıştır.

Bu sırada İslam dünyası da sanayileşme, kentleşme, iletişim ve ulaşım alanlarında modernitenin etkilerini hissetmeye başlamışsa da, gerek İslam dünyasının kadın konusundaki özgün kültürel müktesebatı nedeniyle

gerekse ekonomik kalkınma anlamında Batı’yı oldukça geriden takip ettiği için, batıdaki gibi bir kadın hakları mücadelesi gerçekleşmemiştir. Oysa İslam dünyası, her konuda olduğu gibi, modern dönemde kadının konumu ile

ilgili olarak da kendi özgün yaklaşımını ortaya koymak zorundadır.

İslam’da cinsiyet, renk, ırk gibi özellikler bir üstünlük nedeni olarak görülemez; üstünlük sadece kötülükten korunma ve iyilikte yarışma iledir. Bu açıdan

bakıldığında İslam’da kadın - erkek ilişkisi, tamamlayıcılık ilişkisidir; kadın erkeğin, erkek de kadının tamamlayıcısıdır.

Dünya İslam Forumu kurumsal çerçevesinde gerçekleştirilecek Dünya Müslüman Kadınlar Zirvesi ve Fuarı (BİLGE 2017)’de kadın - erkek ilişkilerindeki tamamlayıcılık ilişkisi yanında, modern dönemde Müslüman kadının yüzleşmek

zorunda kaldığı problemlerin tartışıldığı, çözüm önerilerinin geliştirildiği, dünyanın dört bir yanından gelen katılımcıların oluşturacağı etkileşim atmosferi

içerisinde evrensel sorunlara evrensel çözüm arayışlarının gerçekleşeceği bir tartışma platformu ve etkinlik oluşturulması planlanmaktadır.

Konferans bünyesinde konuşmacı olmak için [email protected] adresine bakınız. Özet son gönderim tarihi 4 Eylül.

Dünya Müslüman Kadınlar Zirvesi ve Fuarı (BİLGE 2017)

23-26 Kasım

KÜLTÜR SANAT AJANDASIBB

Page 7: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

13BeykozKultur&Sanat

ANISINA BB

12 BeykozKultur&Sanat

15 Temmuz, Unutmayacağız, Unutturmayacağız

12 BeykozKultur&Sanat 13BeykozKultur&Sanat

ANISINA BB

Page 8: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

14 BeykozKultur&Sanat 15BeykozKultur&Sanat

ANISINA BB

14 Temmuz’da nöbetle başladı

14 Temmuz akşamında Demokrasi Nöbeti’ne başlayan 7’den 70’e 15 Temmuz Şehitler Meydanı’nda toplanan vatandaşlar ellerinde Türk bayraklarıyla, dillerinde dualarla coşkun bir görüntü oluşturdu. Hain darbe girişiminin bir kez daha lanetlendiği gecede ilk olarak İstiklal Marşı okundu ve şehitler adına Saygı Duruşu yapıldı. Programa Beykoz Kaymakamı Ahmet Katırcı, Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek ve başkan yardımcıları, AK Parti İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi Saadettin Çay, Beykoz İlçe Başkanı Mustafa Gürkan, Meclis

üyeleri, başkan danışmanları, Cumhuriyet Halk Partisi İlçe Başkanı Mahir Taştan, MHP Beykoz İlçe Başkanı Oğuzhan Karaman, Saadet Partisi Beykoz İlçe Başkanı Şeref Kaçmaz, belediye birim müdürleri, STK temsilcileri, muhtarlar, şehit aileleri, gaziler ve vatandaşlar katıldı. Program, Hafız Nurullah Şenol’un okuduğu Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı. Okunan 249 hatim için Beykoz Müftüsü Ali Efe’nin yaptığı dua ve tesbihler, 15 Temmuz ve tüm şehitlerimizin ruhlarına ithafen bağışlandı. 15 Temmuz Gazileri “Vatan Sana Canım Feda” sloganlarıyla tekbirler eşliğinde alana girdi.

Kaymakam Katırcı: “Nesilden nesile 15 Temmuz’u anlatacağız”

Kaymakam Ahmet Katırcı, “O hain geceyi bize yaşatanların gözüne parmağımızı sokmaya devam edeceğiz. Nesilden nesile 15 Temmuz’u anlatmaya devam edeceğiz. Müsterih olun ama uyanık olun. Bu millet kuruluşundan bu yana hep işgaller yaşadı ama hiç bu kadar içten pazarlığı, insafsızlığı, hainliği yaşamadı. O gün insanlar hiçbir siyasi kimlik ayrımı yapmadan sadece vatan aşkıyla yollara düştüler. Bu memleketin istiklaline, bekasına darbe vuran bu işgal hareketi öyle küçük bir şey

değildi. Biz bu milletin iradesine ve vatanına sahip çıkmasıyla işgalden kurtulduk.” dedi.

Başkan Çelikbilek: “Şehitlerimize söz verdik, unutmayacağız”

Başkan Yücel Çelikbilek; bu programların asıl sahibinin şehit aileleri ve gazilerimiz olduğunu belirterek, “Şehitlerimize söz verdik, milletimizle karar verdik. 15 Temmuz’u asla unutmayacağız, unutturmayacağız. Bu 1 yıl içerisinde her gün dünyada bir şeyler olmaya başladı. Alanlarımız kapatılmak istendi. Polis ve sivil halkın içinden de bunu yaptılar. Kandırdılar, din ve iman uğruna hedef göstererek Anadolu topraklarını birçok kez şehit topraklarıyla yıkamış milleti vurmak istediler. Yüreğinden imanı azalmayan bu

millet o akşam Türkiye’nin her yerinde ayağa kalktı. Tankların altına yatan insanlar birer kahramandır. Şehit olmadılar gazi oldular. 250 şehidimiz var. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başkomutanı Recep Tayyip Erdoğan yaptığı çağrıyla milletini sokaklara çağırdı. Hepsi o gür sesin ne söylemek istediğini anladı ve tereddüt etmedi. O kadar kısa süre

15 Temmuz Ruhu Beykoz’da Şahlandı

Page 9: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

16 BeykozKultur&Sanat 17BeykozKultur&Sanat

ANISINA BB

içinde yurttaşların bu sokakları nasıl doldurduğunu, ne olur ne olmaz diye bölgelerindeki askeri birliklerin etrafını çevirdiğini gördük ve büyük bir zaferi hep birlikte yaşadık.” diye konuştu.

15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü FSM’de hep beraber idrak edildi

Vatanı karanlığa boğmayı amaçlayan darbe girişimine karşı tek yürek olan ilçe sakinleri “15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü’nün” coşkusunu hep birlikte paylaştı. Beykozlular ilk olarak Fatih Sultan Mehmet Köprüsü Anadolu Yakası girişinde toplanarak geçen yıl darbeye ilk darbeyi vurdukları yerde şehitlerini andı. Beykoz Kaymakamı Ahmet Katırcı, Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, AK Parti İlçe Başkanı Mustafa Gürkan, AK Parti İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi Saadettin Çay, MHP Beykoz

İlçe Başkanı Oğuzhan Karaman, belediye başkan yardımcıları, şehit yakınları, gaziler ve ilçe protokolünün katıldığı etkinlikte Beykozlular bir kez daha inancını, kararlılığını ortaya koydu.

Başkan Çelikbilek: “Yüce Rabbim bizlere bir daha 15 Temmuzlar göstermesin”

Buradaki buluşmada ilçe sakinlerine hitap eden: Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, burada yaptığı konuşmada, “O akşam tam da bu saatlerde, burada iki canımızı yitirdik ama her ne olursa olsun ölümüne Cumhurbaşkanımızın ve devletimizin yanında olduk. İki kardeşimizi kaybettik. Murat Akdemir kardeşimiz de Kuleli Askeri Lisesi’nin önünde darbeye karşı dururken, hainler tarafından şehadet şerbetini içti. Biz başka bir milletiz hamdolsun. Siz Beykozlular da çok başkasınız. Yüce Rabbim bizlere bir daha 15 Temmuz’lar göstermesin.” dedi. Beykoz Kaymakamı Ahmet Katırcı, Ak Parti İlçe Başkanı Mustafa Gürkan, AK Parti İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi Saadettin Çay ve MHP Beykoz İlçe Başkanı Oğuzhan Karaman ise darbe gecesi FSM Köprüsü’nde yaşadıklarını ve mücadelelerini

katılımcılarla paylaştı. Konuşmaların ardından ise aziz şehitlerimiz, vatanın ebedi birliği ve selameti için hep birlikte dua edildi. Köprü girişindeki etkinliğin ardından ilçe sakinleri kadını erkeği, genci yaşlısıyla 15 Temmuz Şehitler Meydanı’ndaki

yerlerini alarak demokrasi nöbetine iştirak ettiler.

Başkan Çelikbilek: “Bu milletle oyun olmaz”

Burada da bir konuşma gerçekleştirerek Türk milletinin

tarihinde pek çok ihanetle karşılaştığını vurgulayan Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek: “Vatan sevgisi imandandır. Milletimiz bu ihanetleri çok kere yaşadı. Fakat 15 Temmuz gecesi yaşanan başkaydı, şeytani hasletlerle hazırlanmıştı. Milletimiz o gece içerdeki güzelliğini ortaya koydu. İnanç ve kararlıkla kendini sınamak isteyenlerin karşısına yiğitçe çıktı. O gece dostlar sevindi, düşmanlar üzüldü. Bu milletle asla oyun oynanmaz. Bu milletin arkasında ümmetin duası var. O akşam birçok ülkeden Müslümanları şükür secdesinde gördük. Biz dünyadaki tüm Müslümanların

acısını yüreğimizde hissediyoruz, mağdurların ve mazlumların savunucusuyuz. Biz yeryüzündeki mazlumların savunucusu olduğumuz müddetçe sırtımız yere gelmez. 15 Temmuz gecesi milletimiz Çanakkale Ruhuyla duruş sergiledi. Önce Allah’ın izni sonra milletimizin gayretiyle zafere ulaştık. O geceyi asla unutmayacak ve unutturmayacağız.” dedi. Sinevizyon gösterisiyle TBMM”de yapılan anma etkinliklerini takip eden vatandaşlar alanda sabah ezanına kadar demokrasi nöbeti tuttu.

Şehitler dualarla yâd edildi

15 Temmuz Gecesi meydanlara çıkarak vatan uğruna can veren şehitler Beykoz’da mevlit, Kur’an-ı Kerim tilaveti ve dualarla yâd edildi. 15 Temmuz şehitleri için Rüzgarlıbahçe Camii’nde öğlen namazını müteakip mevlit ve Kur’an-ı Kerim okundu, tüm şehitlere dualar edildi. Programa, Beykoz Kaymakamı Ahmet Katırcı, Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, İBB Başkan Danışmanı Adem Sefer, AK Parti İlçe Başkanı Mustafa Gürkan, başkan yardımcıları, STK temsilcileri ve çok sayıda ilçe sakini iştirak etti. Şehitlerin minnet ve dualarla yâd edildiği etkinliğin ardından vatandaşlara etli pilav, tatlı ve ayran ikram edildi.

Page 10: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

19BeykozKultur&Sanat

BEYKOZ VE BB

18 BeykozKultur&Sanat

Anadolu’da 5 bin yıllık tarihe sahip

Menteşe Beyliği’nin bayrağında balık figürü vardı

Türkler’in balık yemediğine, denizle barışık olmadıklarına dair yanlış bir inancın olduğunu ifade eden Mutfak Araştırmacısı Nedim Atilla, Türkler’den önceki tüm Anadolu uygarlıklarının, Türkler geldikten sonra kurulmuş olan Türk uygarlıklarının da balıkla gayet yakın bir ilişki içinde olduklarını söyledi. Milas’taki Beçin Kalesi’nin duvarlarında balıklı bayrak

figürleri göreceğinizi belirten Atilla, “Bir Türk beyliği olan Menteşe Beyliği’nin bayrağında balık figürü vardı. Beyliğin başkenti Beçin Kalesi’nde duvarlarda bununla ilgili birçok materyal bulursunuz. Türkler de, Türkler’den önceki Anadolu uygarlıkları da balıkla yakın ilişki kurmuş uygarlıklardı. Çünkü hareketli bir yaşam sürdüren insanların kaliteli proteine ihtiyaçları vardır, bu kaliteli proteinin alınacağı ürünlerin başında da balık gelir” diye konuştu.

Adı Karyalılar’dan kalan levrek, kehanet aracıydı

Türkler’den önce bu topraklarda yaşayan İyonyalılar, Karyalılar ve Likyalılar, yani kıyı bandında mukim milletlerin, balık tüketiminin

yanında ona kutsal anlamlar da yüklediğini anlatan Atilla, Bafa Gölü üzerinde, Milas içinden çıkılan Labranda Antik Kenti’nde Apollon rahiplerinin balık üzerinde fal baktığı, balık üzerinden

kehanetlerde bulunduğuna dikkat çekiyor. Bu rahiplerin levrek dediğimiz balığın hareketlerinden insanların geleceğine dair kehanette bulunduklarını mitoloji kitaplarından bildiklerini ifade eden Atilla, levrek balığının ismine dair de önemli bir anekdotu şöyle aktarıyor: “Karyalılar ve Karyalılar’ın gidip uygarlık yarattıkları Girit Minoan Uygarlığı’nda labrix diye yaygın bir kültür vardır. Karyalılar’ın çift yüzlü baltasına labrix denir. Bugün dilimizdeki levrek sözcüğünün adı da buradan geliyor. Levrek balığının yüzü bu baltaya benzer. Labrix zamanla levreğe dönüşmüştür. Yani şunu rahatça söyleyebiliriz ki insanlar en azından 5 bin yıldır levreğe levrek diyerek bu balığı tüketiyorlar.”

Sofraların değişmez balığı çupra Süveyş Kanalı açıldıktan sonra

Çupranın ise nispeten yeni bir balık olduğunu, aslında Kızıldeniz’den Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla Akdeniz’e geldiğini ifade eden Atilla, “Aslında Akdeniz’in batısında, Barselona Körfezi’nde var çupra. Bu taraflara gelişi Süveyş Kanalı ile oluyor. O dönemde enteresan balıklar gelmeye başlıyor. Fakat Kızıldeniz balıkları çupra haricinde Akdeniz’e uyum gösteremiyor. O zamandan beri de bizim sofralarımızın önemli bir konuğu konumunda çupra” diye konuştu.

Haftada 2 gün balık yemenin sağlığa müsbet tesirleri var

Haftada iki gün balık yiyen bebeklerde; otizm, hiperaktivite, dikkat eksikliği gibi rahatsızlıkların etkilerinin azaltılabildiğinin bilimsel olarak kanıtlandığını söyleyen Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Kızıltan, protein kaynağı, omega-3 zengini balık tüketiminin daha sağlıklı bir nesil kazandıracağını anlattı.

Hollanda, İtalya ve Almanya baş alıcılar...

Türkiye’de 8 kg olan kişibaşı balık tüketiminin 15 kg’ye çıkması için çaba gösterdiklerini dile getiren Kızıltan, “Vatandaşlarımızın atıştır yiyecekler yerine aynı paraya sağlıklı bir besin olan balığı tüketmesi, Türkiye’nin yıllık 100 milyar lirayı bulan sağlık harcamalarını da aşağıya çekecektir” şeklinde konuştu. Türkiye, 2016 yılında 80 ülkeye 793 milyon dolarlık su ürünleri ihraç ederken Hollanda 160 milyon 175 bin dolarlık tutarla ilk sırada yer aldı. İtalya, 108 milyon 701 bin dolarlık su ürünleri ihracatı ile ikinci olurken, Almanya’ya yapılan su ürünleri ihracatı 86 milyon 866 bin dolar olarak kayıtlara geçti. Bu ülkeleri İngiltere, Japonya, Rusya, İspanya, ABD, Lübnan ve Fransa izledi.

Her yönüyle zengin bir besin kaynağı ve Beykozumuz’un sembollerinden olan balık, bilinenin aksine Anadolu uygarlıklarının ve Türkler geldikten sonra Türk

medeniyetlerinin değişmez bir besin kaynağı olarak sofraların hep baştacı olmuş. Balığın tarihi, başta levrek olmak üzere Anadolu’da 5 bin yıl öncesine kadar gidiyor.

Page 11: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

20 BeykozKultur&Sanat 21BeykozKultur&Sanat

SÖYLEŞİ BBBize kısaca kendiniz, profesyonel hayatınız ve edebiyatla alakanızı anlatır mısınız? Ne zaman başladınız, hangi eserleriniz yayınlandı?

Çok profesyonel bir hayat değil aslında… İki çocuk babası bir avukatım. Silivri’de yaşıyorum. Yazmak ve okumakla iştigal ediyorum daha çok. Yazıya, edebiyat dergilerinde öykü yazarak başladım. İlk kitabım bir romandı. 21 yaşındaydım yayınlandığında... Canlar, Şaheser ve en son yazdığım Turna Fırtınası adlı 3 romanım var. Geçmişi Sürgün Şehir,

Gurbetten Çerkes Hikayeleri, Burası Çeçen Komitesi, Yüz Elli Yıl Böyle Geçti, Türkü Öyküleri, Kanatlı Süvarinin Hatıraları, adlı 5 öykü kitabı ile Kırk Diyardan Masallar adlı bir masal, Beylikdüzü Tarihi adlı bir şehir kitabım da var. Ayrıca muhtelif antolojilerde ve şehir kitaplarında yazılarım mevcut. Çeşitli internet sitelerinde ve şahsi sayfamda edebi yazılarım yayınlanıyor. Böyle işte…

Kısaca son eseriniz Turna Fırtınası’nı anlatabilir misiniz?

Turna Fırtınası, Türkiye’nin son çeyrek yüzyılında olup biten sosyal ve siyasi olayları konu eden bir roman. Sol ve sağda vuruşanların öyküleri anlatılıyor olmakla birlikte zemininde; azınlıkları, sokak şarkıcıları, kahveleri, hülasa marjinal ve kıyıda kalmış hayatıyla birlikte canlı bir İstanbul var. Ayrıca

roman kahramanlarının yaşamlarına ilişkin trajediler...

İnsan neden yazar, onu yazar ya da genellersek sanatçı olup bir eser üretmeye götüren motivasyon, karakter neleri içerir? Ego, kompleks, derin hissiyat, yalnızlık, bilgi-tecrübe birikimi vs mi yoksa ölüme karşı çıkış arzusu mu mesela? Hepsi ya da hiçbiri mi?

Hepsi ve daha fazlası belki... Evet hepimiz önemliyiz ama sanatçının kalıcı bir eser ortaya koyma iddiası, güçlü bir ego ölçüsünde bireysel özgüven, belki biraz kompleks de gerektirir. Derin hissiyat dediğinize Ahmet Hamdi ‘maraz derecesinde bir hassasiyet’ diyor. Üretmek insanın kendisiyle başbaşa kalmasını zorunlu kılıyor. Bilgi, birikim ve tecrübe yoksa ne yazacaksınız? Bütün bunların yanında ölüme karşı çıkış... Edebiyatçılar buna da değinmişler. “Sanat eseri ölümsüzlük arayışıdır” denmiş.

Turna Fırtınası’nda; gücün, özgürleşmenin belki de, ister ideolojik ister inanç düzeyinde idealist (mükemmeliyetçi) F

oto

ğra

f: F

azı

l H

üsnü Ç

akıroğlu

Bir ilahi müdahaleye ne dersiniz? Bir göktaşı mı çarpsa da bizi kendimize getirse!..

Tsunamiler şehirlerimizi yutsa..?

Hulusi Üstün

Page 12: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

23BeykozKultur&Sanat

SÖYLEŞİ BB

22 BeykozKultur&Sanat

kesimler üzerindeki tahribatını anlatıyorsunuz? Güç ve bir güç aracı olarak özgürleşme nasıl zehirler ve zehirlememesi nasıl mümkün kılınabilir, çözümünüz var mı?

İnsan nakısiyetleri, yani eksiklikleri olan, doğada tek başına varlığını sürdüremeyecek şekilde yaratılmış bir canlı.

Onu üretici kılan, uygarlık uğraşısına sokan, felsefeyi, sanatı, teknolojiyi ortaya koymasını sağlayan işte bu nakıs tarafıdır. Evet güç ve özgürlük hem ideolojik hem de inanç anlamında toksik etki

yaptı. Zehirledi. Kapitalizm insanlara, başkasına muhtaç olmayacakları, özgür ve güçlü olacakları bir hayat vaad ediyor. Bu hayatın içinde; insanların erdem, ideoloji ve inançlarının çok bir önemi yok. Bu dinamiklere tutunarak ayakta kalamıyorsunuz. O bakımdan bu, bir güç zehirlenmesi. İnsan egosunun insan ruhuna karşı bir zaferi… Ego ve ruhun savaştığı

alanın Müslüman ya da Hristiyan, kapitalist ya da komünist olmasının çok kıymeti yok.

Silivri’de yaşıyorsunuz, avukat olduğunuz için İstanbul’a gidip geliyorsunuz. Neden şehiriçinde yaşamıyorsunuz? Şehirlerin insanlarda şizofreni riskini yükselttiğine ilişkin araştırmalar var. İnsan-şehir-mekan ilişkisi nedir, neleri içerir, peki, ya modern şehirlerin eksiği ya da fazlası nedir?

Silivri’de yaşıyorum, çünkü Silivriliyim.

Ailem, akrabalarım orada. Çocukluktan beri tanıdığım bildiğim arkadaşlarım, hatıralarım, alışkanlıklarım beni oraya bağlayan sebepler. Evet günden güne curcunası artsa da hala sükunet var orada. Tabiata yakın olduğum söylenemez. Belli bir yaştan sonra konfor insana daha cazip geliyor. İnsan yaşadığı yerin temposuna alışıveriyor sanırım. Silivri’de yaşamaya alışmış birisi için İstanbul kolay değil. Beykoz gibi, Silivri gibi yerleşim yerlerinin en sevdiğim tarafı -Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bir şiirinde geçtiği üzere- İstanbul’un “ne içinde, ne de büsbütün dışında” olmaları...

Şehirler şizofreni riskini yükseltiyor mu, bunu psikologlara sormak lazım ama benim hukukçu ve yazar kimliğimle gördüğüm o ki bugünün tapınak misali binalarla dolu, estetiksiz, haşmetli ama sevimsiz binalardan oluşan şehirleri insanda arızi ve ruhi bir sürü hastalığa sebebiyet veriyor. Gülemiyor insanlar. Yalnızlar, hep kendilerinden daha iyi şartlarda yaşıyor görünenlerle başbaşalar, dayanışmanın değil de rekabetin, savaşın, avlanmanın önemli olduğu bir ormana döndü zaten İstanbul. Benzeri şehirler dünyanın çeşitli yerlerinde var. Ama İstanbul böyle olmamalıydı. Çünkü bir tarihsel temeli var bu şehrin.

Ona yüklenmiş bir sürü anlam var. Böylesine hovardaca kullanılmamalıydı...

Modern şehir, biyolojik ihtiyaçlarına odaklanmış insanın yaşam alanı. Bu şehirlerde merhametli olunamaz. Akrabalık ilişkileri yaşatılamaz. Sevmeye zamanı kalmaz insanın, incelikleri seyretmeye vakti olmaz. Bu şehirlerde sadece biyolojik ihtiyaçlarını karşılar insan...

Günümüz dünyasında gerek fertler gerek cemiyet düzeyinde en çok nelere ihtiyacımız var ve bunun için illa eğitim şart mı, sizin tavsiyeleriniz neler?

Sakinleşmeye, durmaya, dinlenmeye, televizyon ve telefonlarımıza değil kendimize

bakmaya... Birbirimize bakmaya... Gücün değil ihtiyacın ve estetik olanın alıcısı olmaya ihtiyacımız var. Hızın sonuçlarını hesap edemiyoruz. Eğitim her sorunun temel çözümüdür. Ama düzelmek için eğitim yetmeyecek sanırım. Bir tanrısal müdahaleye ne dersiniz? Bir göktaşı mı çarpsa bize de bizi kendimize getirse!.. Tsunamiler olsa şehirlerimizi yutsa… Mehdi mi gelse, mesih mi? Bilmem ki…

Kısa bir okuma listesi yapar mısınız edebiyatsever okurlarımız için?

İstanbul listesi olsun o zaman: Safiye Erol, Abdülhak Şinasi Hisar, Mithat Cemal Kuntay, Ahmet Hamdi Tanpınar, Refik Halid ve Falih Rıfkı, Münevver Ayaşlı, Samiha Ayverdi, Sait Faik...

Page 13: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

24 BeykozKultur&Sanat 25BeykozKultur&Sanat

BEYKOZ’DA KÜLTÜR SANAT BB

Genel Klasman Sonuçlar

Erkekler:Evgeny Eliseev (Rusya) 50.58Doğukan Ulaç (Türkiye) 52.21Erge Can Gezmiş (Türkiye) 52.23

Kadınlar:Kristina Kochetkova (Rusya) 54.57Nilay Erkal (Türkiye) 55.01Buse Topçu (Türkiye) 55.

Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) tarafından Bu yıl 29.’su düzenlenen Samsung Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışları İstanbul Boğazı’nda renkli görüntülere sahne oldu. Rekor katılımın olduğu yarışta bu yıl 49 ayrı ülkeden toplamda 2.338 yüzücü iki kıta arasında kulaç atarak eşsiz bir mücadele sergiledi.

Beykoz Kanlıca İskelesi’nden başlayarak Kuruçeşme’ye uzanan 6,5 kilometrelik parkurda yüzülen yarışmada erkeklerde 50.58’lik derecesi ile Rus yüzücü Evgeny Elisev birinci oldu. Yarışta ikinciliği Doğukan Uluç, üçüncülüğü Erge Can Gezmiş kazandı. Kadınlarda ise 54.57’lik derecesi ile Rus

yüzücü Kristina Kochetkova birinciliğe ulaşırken, Nilay Erkal ikinci, Buse Topçu ise üçüncü oldu. Dereceye giren sporculara madalyalarını Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak ve Samsung Türkiye Başkanı Daehyum Kim verdi.

Akbaba Yolu artık güvenli

Beykozlu Ayşe Ceren Yeşilbaş Dünya Şampiyonu

İstanbul Boğazı’nda Yüzme Şöleni Bugüne kadar pek çok noktada ilçe sakinlerine ulaşım kolaylığı ve konforu sağlayan Beykoz Belediyesi yaz aylarıyla birlikte çalışmalarına hız verdi. Yol yapım çalışmaları kapsamında, özellikle yağışlı havalarda toprak

kaymalarının yaşandığı Akbaba Sülükhane Mevkii genişletildi. Fen İşleri Müdürlüğü tarafından yürütülen çalışmalarla Akbaba Mahallesi Sülükhane Mevkii’nde görüş açısı dar olan bölge genişletilerek güvenli hale

getirildi. Ayrıca yol kenarına sağlam bir istinat duvarı yapılarak yağışlı havalarda meydana gelen toprak kayması ve göçükler önlendi.

Dünya Gençler Paletli Yüzme Şampiyonası’nda Türkiye’yi temsil eden Beykozlu milli yüzücü Ayşe Ceren Yeşilbaş, 1.500 metre su üstü mono palette Dünya Şampiyonu oldu.

Rusya’nın Tomsk kentinde yapılan şampiyonada Ayşe Ceren Yeşilbaş, 400 metrede gümüş madalya alırken 1.500 metre su üstü yarışında ise 13.46.09’luk derecesiyle altın madalyaya ulaştı. Şampiyonanın bu kategorisinde Almanya’dan Nele Rudolf, 13.52.93 ile ikinci, Rusya’dan Ekaterina Zanoskina

da 13.56.85 ile üçüncü oldu.

Ayşe’nin katıldığı şampiyona da ülkemizi temsil eden Muhammed Emin Bay da erkekler 1.500 metre su üstünde dünya 2’incisi oldu. Muhammed’in 12.47.92 ile ikinci olduğu yarışta 1.500 metrede ise Ukrayna’dan Oleksil Zakharov 12.41.38 ile ilk sırayı aldı. Rusya’dan Nikita Borodin de 12.57.96 ile 3. sırada kendisine yer buldu.

TSSF Başkanı Şahin Özen, yaptığı açıklamada,

“Mutluluğumuzu tarif edecek kelimeler bulamıyoruz. Su altı sporlarının hemen her branşında dünyaya gücümüzü göstermeye devam ediyoruz. Bugün iki kez bayrağımızı madalya kürsülerinde göndere çektirdik. Bu başarılar millilerimizde moral ve motivasyonu en üst seviyeye çıkardı. Önümüzde birçok etap var. Yeni madalyalara konsantre olmuş durumdayız. Millilerimiz madalyaları bileğinin hakkıyla aldı. Onları gözlerinden öpüyor, tüm kalbimle kutluyorum” ifadelerini kullandı.

Yüzücülerden BAĞIMLIKLA MÜCADELEYE destek!

Ülkemizde madde bağımlılığıyla ilgili cezaların artırılması için kurulan Beykoz ‘Bağımlılıkla Mücadele Platformu’ da imza kampanyasının startını, yarış günü Kanlıca’da kurdukları standla verdi. Beykoz’a gelen yerli ve yabancı sporcular ve turistlerin destek verdiği imza kampanyasının ilk gününde binlerce imza toplandı.

Page 14: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

26 BeykozKultur&Sanat 27BeykozKultur&Sanat

BEYKOZ’DA KÜLTÜR SANAT BBediyorum. Bu işe ön ayak olmak isteyen hepinize neden böyle bir şeye kalkıştınız diyerek karşı çıkabilirler. Türkiye’nin her yerindeki gençler bizim evlatlarımız. Böylece Beykoz öncülüğünde tüm İstanbul’a ve ülkemize sahip çıkılacak. Tüm zorlukları gönül birliğiyle el ele aşalım. Bu toplantı hayırlı ve bereketli sonuçlar almaya vesile olsun” dedi.

Beykoz Kent Konseyi Başkanı Kaşıtoğlu “Beykoz’daki tüm unsurlarımızla bu konuya eğileceğiz”

Kent Konseyi Başkanı Muharrem Kaşıtoğlu, “Sözlerime bu kampanyaya büyük destek veren Kaymakamımıza, Belediye Başkanımıza, kamu yöneticilerimize, siyasi partilerimize ve STK’larımıza teşekkür ederek başlamak istiyorum. Bu iş için de toplumsal bir gerçeklikten yola çıktık. Ana gündemimiz uyuşturucu meselesi. Fiziki ve sanal imza kampanyamızla hedefimiz 1 aylık sürede 100 bin imzaya ulaşmak. İlçemizin her gün 6 farklı noktasında 1 ay boyunca stantlarda imza toplayacağız. Biliyoruz ki, Beykoz’da başlayan bu toplumsal hareket, tüm Türkiye’ye yayılacaktır. Biz bu durumun ciddiyetini ve bu konuda çalışma yapacağımızı Konsey Genel Kurulu’nda da

belirtmiştik. Yapılan çalışmalar neticesinde çözümün, hukuki cezaların revize edilmesiyle arttırılmasında ve uygulanmasında olduğu sonucuna vardık. Bir zamanlar ülkemizde kapkaç sorunu vardı. Toplumsal duyarlılık ve yoğun tepkiye siyasi iradenin ortak olmasıyla kapkaç cezaları çok arttırılmış ve bu suç büyük ölçüde ortadan kalkmıştı. Uyuşturucu meselesinde de en kestirme yolun bu olduğuna inanıyoruz. Beykoz’daki tüm unsurlarımızla bu konuya eğileceğiz.” diye konuştu.

Beykoz Bağımlılıkla Mücadele Platformu, Beykoz’un iskelelerine, otobüs duraklarına, pazar önlerine, plaj ve piknik alanlarına ve cami önlerine kuracağı stantlardaki imza kampanyalarıyla adını duyurmayı hedefliyor. Ardından ilçedeki tüm muhtarlıkları, STK’leri ziyaret edip konu hakkında bilgi verecek. Eylül ayı içerisinde belediye meydanında geniş katılımlı bir toplantı yapılarak halka, ulusal ve yerel basına gelinen nokta hakkında bilgilendirme yapılacak. İlçe protokolünün de yer aldığı imzalar TBMM’ye gidilerek arz edilecek.

Toplantı, katılımcıların soru cevap şeklindeki görüşlerinin ve İlçe Gençlik ve Spor Müdürü Bülent Küçük’ün Basın Bültenini okumasının ardından sona erdi.

Beykoz Belediyesi Toplantı Salonu’nda gerçekleşen basın toplantısına; Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, Beykoz Kent Konseyi Başkanı Muharrem Kaşıtoğlu, Meclis üyeleri Gülay Demirel ve Emin Yavuz, İlçe Milli Eğitim Müdürü Kazım Bozbay, İlçe Gençlik ve Spor Müdürü Bülent Küçük, Beykoz Sosyal Yardımlaşma ve

Dayanışma Müdürü Selim Safi, Beykoz SGK Müdürü Ferda Özkalender, Beykoz Müftüsü Ali Efe, Toplum Sağlığı Mer. Bşk. Nur Şatıroğlu, Tapu Sicil Müdür Vekili Aysun Öztürk, Beykoz Dernekler Birliği Başkanı Mustafa Demir, Ensar Vakfı Beykoz Temsilcisi Deniz Soytemiz, BİSK Başkanı Asım Özdemir, çeşitli derneklerin

başkanları, Eğitim BirSen Beykoz Temsilcisi Mehmet Sarımurat, Muhtarlar Dernek Başkanı H. Hüsnü Kolcu, Kent Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi Sağlık ve Spor Çalışma Grubu Başkanı ve Proje Koordinatörü Selda Selimoğlu ve basın mensupları katıldı.

Başkan Çelikbilek: “Tüm zorlukları gönül birliğiyle elele aşalım”

Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, “Beykoz’umuzun gençliğine sahip çıkmalıyız. Ne kadar çok kişi bu verilen mücadeleye sahip çıkarsa toplum da o işi o derece önemser ve kavrar. Kampanyanın yapılmasına öncülük eden Beykoz Kent Konseyi’nin de içinde olduğu bu projeye paydaş olup destek vermek isteyenlere ve bu konuda hassasiyet gösteren herkese teşekkür

Beykoz Bağımlılıkla Mücadele Platformu imza kampanyası başlattı...

Page 15: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

29BeykozKultur&Sanat

BEYKOZ’DA KÜLTÜR SANAT BB

28 BeykozKultur&Sanat

Bağımlılık birey ve toplum sağlığını tehdit eden en derin ve karmaşık problemlerden biri olarak daima gündemimizde yer almaktadır. Kişisel bir kötü tercih gibi görünen bağımlılık, aslında aile, arkadaş, kamu ve hatta bunun ötesinde vicdan yarasıdır.

Bağımlılıkla mücadele hepimizin endişelenmesi, kaygı duyması, üzülmesi ve gayretle savaş vermesi gereken çok hassas bir konu olmasının yanı sıra, bu mücadelede yürütülen kampanyaların, oluşturulan çalışmaların ve cezai müeyyidelerin caydırıcılığı da büyük önem arz etmektedir.

İnsanoğlu toplumsal hareketin bireysel hareketten daima daha etkin ve çözümleyici olduğunu bilerek çaba harcamalıdır.

Bağımlılıktan canı çok yanmış, nice canlar vermiş, bu yolda maddi ve manevi kayıplar yaşamış bir ilçenin Sivil

Toplum Kuruluşları olarak, Beykoz STK’ları Bağımlılıkla Mücadele Platformu’nu kurmuş bulunuyoruz.

İşte bu noktada kendisini bu mücadeleye adamış kuruluşlar ve fertler olarak sivil toplum hareketimizin halkımızın desteğiyle perçinlenmesi gerektiğine inanıyoruz.

İlçemizdeki tüm STK’ların desteği bu yolda bizleri daha da kuvvetli kılacaktır. Yarınlara korkuyla ve endişeyle değil; elele vererek güler yüzle ve umutla bakmak istiyoruz. Evlatlarımızın geleceğini kurtarmak, düştükleri kör kuyudan hep birlikte oluşturacağımız sevgi kemendine tutunarak çıkmalarını sağlamak istiyoruz.

Unutmayınız! İyi yetiştirilmiş bir evlat bu dünyaya bırakılmış en güzel mirastır…

Başardığımızda gururumuz olacak çalışmamıza sözlü ve

fiili destek olmanızı bekliyor, internet aracılığıyla change.org sitesinde başlattığımız imza kampanyasına destek olmanızı istiyoruz.

Atılacak imzaların yeterli sayıya ulaşmasıyla ve yasal dilekçemizle parlamentoya gidilecektir. Bağımlılıkla mücadelede yasaların ve cezaların yetersiz kaldığı ve caydırıcılık konusunda yeterli seviyeye getirilebilirliği ifade edilecektir.

Beykoz’da bağımlılıkla mücadele konusunda ‘sivil toplum’ artık harekete geçmiştir. Mücadelemizin kararlılıkla sürdürüleceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır. Bu toplumsal hareketin bir çığ misali büyüyerek, ailelerimizin ve bir bütün olarak toplumumuzun kanayan en büyük yarasını tedavi edeceğine ve geleceğe tertemiz bir sayfa açacağına inancımız sonsuzdur.

Radiohead’in gitaristi Jonny Greenwood’un Shye Ben Tzur ve the Rajastan Express’le ortak projesi JUNUN, Kamasi Washington’ın sağ kolu Miles Mosley, Grammy ödüllü füzyon grubu Snarky Puppy’nin kurucusu Michael League’in son projesi Bokanté ile yine Snarky Puppy’den Bill Laurance, caz gitaristi ve besteci Bilal Karaman Trio ve Sarp Maden, Alp Ersönmez ve Volkan Öktem’den oluşan modern caz üçlüsü, Beykoz Kundura’nın benzersiz atmosferinde eşsiz bir müzik deneyimi yaşattı.

7 Temmuz’da dopdolu bir program

Festival kapsamında Beykoz Kundura’nın hayranlık uyandıran aurasında düzenlenen konserlerin ilki 7 Temmuz Cuma günü gerçekleşti. Gecenin açılışını modal motifler, modern armoniler ve doğaçlamaları harmanlayan, Türkiye’nin en yetenekli genç müzisyenlerinden, caz gitaristi ve besteci Bilal Karaman ve üçlüsü yaptı. Bas gitarist, vokalist ve besteci, Kamasi Washington’ın sağ kolu ve West Coast Get Down Collective’in kurucusu Miles Mosley, rock, R&B, funk ve caz müziğin geleceğini notalara döktü. Mosley, kendi hikâyelerini anlattığı ilk solo albümü Uprising’i İstanbullularla paylaştı. Gece; Sarp Maden, Alp Ersönmez ve Volkan Öktem’in caz, rock, drum’n bass, punk, noise, elektronik ve ambient’i birleştiren ortak projesi MadenÖktemErsönmez ike devam etti. Gecenin kapanışını ise, en son Primavera Sound Festivalindeki unutulmaz performanslarıyla herkesi çoşturan İsrailli besteci-ozan Shye Ben Tzur ve Hintli müzisyenlerden oluşan the Rajasthan Express’in ortak projesi Junun yaptı.

19 Temmuz’da Snarky Puppy ve Bokante

Caz ve elektronik müziği birleştiren füzyon mutfağı Snarky Puppy’nin arkasındaki isimler, Beykoz Kundura’nın atmosferine çok yakışan bir performansla 19 Temmuz’da festivale konuk oldu. İzleyicilerin melodilere doyduğu gece, Snarky Puppy’nin klavyecisi Bill Laurance’ın performansıyla başladı. Kariyeri boyunca birçok sanatçı ile birlikte çalışan Laurance’ın işbirliği yaptığı isimler arasında David Crosby, Morcheeba, Salif Keita, Bobby McFerrin, Lalah Hathaway, Laura Mvula, Jacob Collier ve Chris Potter bulunuyor. 22.30’dan itibaren sahneyi Grammy Ödüllü grubun kurucusu ve bas gitaristi Michael League’in yepyeni projesi Bokanté devraldı. League’in “Batı Afrika müziği, delta blues ve Led Zeppelin’in ilginç bir birleşimi” olarak tanımladığı grup 4 farklı ülkeden 8 müzisyeni buluşturuyor. Farklı kültürlerin etkileşimi fikriyle doğan Bokanté sadece gitar, perküsyon ve vokal kullanarak farklı müzik türlerini başarıyla harmanlayarak dinleyenlere yeni ufuklar açtı.

İstanbul Caz Festivali Beykoz’u mesken tuttu

Son yıllarda sayısız filme ve diziye ev sahipliği yapan Türkiye’nin en eski fabrikası Beykoz Kundura, bu kez

kapılarını İstanbul Caz Festivali kapsamında 7 ve 19 Temmuz tarihlerinde gerçekleşen altı farklı konser için açtı.

Beykoz Bağımlılıkla Mücadele Platformu’ndan DUYURU!

Page 16: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

30 BeykozKultur&Sanat 31BeykozKultur&Sanat

BEYKOZ’DA KÜLTÜR SANAT BB

Camın tekrar ekonomik bir güç olması ve ilçemize hayat vermesi lazım. Merkezin açılmasında emeği geçenlere teşekkür ediyor, ilçemize hayırlı olmasını diliyorum. ”dedi.

Kaymakam Katırcı: “Beykoz yeniden dünya camcılığının merkezi olacak”

Beykoz’un camla turizmde ivme yakalayabileceğine değinen Kaymakam Ahmet Katırcı ise: “Beykoz yüzyıllar boyu camcılığın merkezi olmuş. Fabrikaların kapanmasıyla bir gerileme dönemine girilmiş. Beykoz yeniden dünya camcılığını merkezi olacak. Buna inanıyorum, gerekli alt yapımız, ustalarımız ve cam sevdalılarımız var. Beykoz’un turizm anlamında her şeyi var, burada Dünya’da olduğu gibi Cam Köyü ve Cam Vadisi kurulabilir. Merkeze destek veren cam derneğimize, belediyemize, cam gönüllüleri ve kursiyerlerimize çok teşekkür ediyorum.” şeklinde konuştu.

Konuşmaların ardından merkezde eğitim alan 49 kursiyere sertifikaları ve icazet belgeleri verildi. Kaymakam Katırcı ve Başkan Çelikbilek açılış sonrasında merkezi gezerek kursiyerle bir süre sohbet ettiler, el işi cam ürünleri incelediler ve cam boncuk yaptılar.

Beykoz Camcılığını yeniden canlandıracak ve turizmle buluşturacak olan “Riva Cam Sanat Merkezi” hizmete açıldı. Beykoz Kaymakamlığı, Beykoz Belediyesi ve İSTKA desteğiyle hayata geçen “Beykoz Camcılığının Tarihi Mirasını Koruma ve Turizme Kazandırma Projesi” kapsamında kurulan merkezde ilçenin camcılık mirasını geleceğe taşıyacak ve el işi üretim yapacak ustalar yetiştirilecek.

Riva’da eğitim, turistik tanıtım ve satış faaliyetlerinin

yapılacağı mekân Anadolukavağı ve Polonezköy’ün ardından ilçede kurulan 3. merkez olarak hizmet verecek. Merkezin açılışına Beykoz Kaymakamı Ahmet Katırcı, Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, Belediye Başkan Yardımcıları, Riva Muhtarı Mevlüt Eren, cam ustaları ve kursiyerler katıldı.

Başkan Çelikbilek: “Beykoz’un bir cam kenti olduğunu anlatmak istiyoruz”

Başlattıkları projeyle fabrikaların kapanmasıyla

sekteye uğrayan camcılığı yeniden canlandırmak istediklerini ifade eden Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek: “Açtığımız merkezlerle dışarıdan gelenlere buranın bir cam kenti olduğunu anlatmak işitiyoruz. Camla ilgili etkinliklerin yapılması dışarıdan gelen insanlara bunların satışının yapılması halinde bölge gelişmiş olacaktır. Buradaki en büyük husus da cam sanatıyla uğraşanların gayretidir. Onlar bu faaliyetleri yaparak hem kendilerini geliştirecekler hem de camcılığı ayakta tutacaklar.

Beykoz Camı Riva’da Turizmle Buluştu

Page 17: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

32 BeykozKultur&Sanat 33BeykozKultur&Sanat

BEYKOZ’DA KÜLTÜR SANAT BB

Beykoz Belediyesi’nin engelli vatandaşların istihdamını artırmak üzere düzenlediği “Engelli Kariyer Günleri” işverenlerle iş arayan engellileri buluşturmaya devam ediyor.

Beykoz Belediyesi Kariyer Merkezi ve İŞKUR’un birlikte

gerçekleştirdiği 2 ayda bir tekrarlanan engelli-işveren buluşmasında 25 firma, iş arayan yaklaşık 100 engelli vatandaşla iş görüşmesi yaptı. Engelli ilçe sakinlerine danışmanlık hizmeti sağlanan buluşmada iş arayan engelliler tüm firmaların temsilcileriyle

görüşme imkânı buldular. Engelli adayların verdiği bilgiler doğrultusunda doldurulan formlar değerlendirilerek vasıflarına uygun firmalara yönlendirilmeleri sağlandı. İş aramak isteyen ilçe sakinleri, iş başvurularını ve takibini yeni sistemde bizzat yapabilecek.

Engelli vatandaşların hayatını kolaylaştıran çalışmalara imza atan Beykoz Belediyesi akülü tekerlekli sandalyelerin şarj edilebileceği Akü Şarj İstasyonunu faaliyete geçirdi.

Beykoz Belediye Meydanı’nda kurulan istasyonda, aynı anda 3 araç şarj edilebiliyor. Hızlandırılmış şarj sistemiyle dolum süresini 3 saate indiren noktalarda engelli vatandaşlar 15-20 dakikalık kısmi dolum yaparak da yollarına devam edebiliyor.

Yolda akülerinin bitmesi endişesini taşıyan engelli vatandaşlara kolaylık sağlayacak projeyle, akülü araç kullanan engellilerin daha özgür olması hedefleniyor. Engelli aracı Akü Dolum İstasyonu’nun Kanlıca Meydanı’nda da kurulması planlanıyor.

Beykoz Belediyesi Meyve Bahçesi seralarında yetiştirilen doğal sebzeler, vatandaşlara ücretsiz olarak dağıtıldı.

Tokatköy Merkez Camisi’nde cuma namazı sonrasında ilçe sakinlerine Beykoz Belediyesi Meyve Bahçesi serasında yetiştirilen sebzeler ikram edildi. Dağıtıma; Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, Başkan Yardımcıları Mahmut Gülbasar, Yakup Özbek ve Muharrem Kaşıtoğlu katıldı.

18.600 m2’lik geniş bir arazide yer alan Meyve Bahçeleri’nde, ziyaretçiler mevsim meyvelerini dalından koparıp yemenin keyfini yaşıyor.

Kent yaşamı içinde giderek topraktan uzaklaşan insanların doğayla ve tarımla buluştuğu alanda, piknik ve dinlenme üniteleri, çocuk parkları, spor ve aktivite sahaları ve bir de yöresel köy evi de yer alıyor. Vatandaşlar tüm bu hizmetlerden ücretsiz yararlanabiliyor.

Engelli İstihdamına destek devam ediyor Engellilere bir kolaylık daha: Akü Şarj İstasyonu

Meyve Bahçesi’nden vatandaşa ücretsiz sebze

İrtibat için: [email protected] - 444 666 1: İşkur- Kariyer Merkezi birimi

Page 18: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

34 BeykozKultur&Sanat 35BeykozKultur&Sanat

BEYKOZ’DA KÜLTÜR SANAT BB

Beykoz Belediyesi’nin katkılarıyla kardeş şehir İskele’de yapılan Beykoz Parkı hizmete açıldı. Güzelyalı Mahallesi’ne yapılan Beykoz Parkı’nın açılışında İskele Belediye Başkanı Hasan Sadıkoğlu, Beykoz Belediyesi Başkan Yardımcısı Mahmut Gülbasar, meclis üyeleri, protokol üyeleri ve İskele sakinleri hazır bulundu. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan açılışta, İskele Belediyesi Halk Dansları Topluluğu da bir gösteri sundu.

İskele Belediye Başkanı Hasan Sadıkoğlu, 2008 yılında Beykoz Belediyesi ile başlayan kardeşliğin, gönül bağının, ebedi olmasını dileyerek, Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, başkan yardımcısı Mahmut Gülbasar ve emeği geçen belediye çalışanlarına teşekkür etti. Beykoz Belediyesi Başkan Yardımcısı Mahmut Gülbasar ise 2016 yılında Güzelyalı Mahallesi’ne yapılacak parkın projelendirildiğini ve kardeşliğimize yaraşır güzel bir mekân yapmaya gayret ettiklerini ifade ederek parkın Güzelyalı Mahallesi sakinlerine hayırlı olmasını diledi.

Beykoz Kaymakamı Ahmet Katırcı’nın başkanlığında kurulan İlçe Kurban Komisyonu’nda Beykoz Belediyesi, İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, Müftülük, İlçe Toplum Sağlığı Merkezi, İlçe Sağlık Müdürlüğü ve Türkiye Diyanet Vakfı temsilcileri bir araya gelerek kurban hazırlıklarını görüştü.

Kurbanlıklar 17 Ağustos’ta geliyor

Bu kararlara göre ilçede kurbanlık satışı 17 Ağustos tarihi itibariyle başlayacak. Kurbanlıklar ilçeye veteriner hekimler tarafından sıkı bir denetimden geçirildikten sonra alınacak.

Veteriner hekimler tarafından yapılan denetimlerde menşei- şahadetnamesi, sağlık raporu ve küpesi olmayan hayvanların ilçeye girişine izin verilmeyecek. Kaçak hayvan getirenler hakkında ise yasal işlem yapılacak.

Ülke genelindeki hayvan popülasyonunun kontrolü açısından dişi hayvanlar bu yıl kurban pazarına alınmayacak.

Kurbankent bu yıl da hizmette

Beykozlular Çavuşbaşı’nda kurulan Kurbankentte kurbanlıklarını güvenle alabilecek ve ibadetlerini modern ve nezih bir ortamda yerine getirecek. Beykoz Belediyesi tarafından doğru kurbanlık seçimi için alanda vatandaşlara danışmanlık hizmeti verilecek.

Beykozlular’ın ibadetlerini huzur içinde yapabilmesi için her türlü temizlik, veterinerlik ve zabıta hizmeti sağlanacak.

Vatandaşlar her türlü donanımın olduğu konteynerlerde sırayla kesim işlemlerini yapacak.

Kesim ücreti de açıklandı

İlçe Kurban Komisyonu’nun aldığı karar doğrultusunda kurban kesim ücretleri büyük baş hayvanlar için 450 – 600 TL, küçükbaş hayvanlar için 80-100 TL olarak belirlendi.

Kardeş İskele’de Beykoz Parkı açıldı Beykoz’da Kurban hazırlıkları başladı

Beykozlular’ın her yıl Kurban ibadetlerini huzur ve güvenle

yaptığı Kurbankent’te hazırlıklar sürerken

İlçe Kurban Komisyonu,

vatandaşların ibadetlerini en

güzel şekilde yerine getirebilmesi için bir

dizi karar aldı.

Page 19: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

36 BeykozKultur&Sanat 37BeykozKultur&Sanat

BEYKOZ’DA KÜLTÜR SANAT BB

Beykoz Belediyesi’nin ilçedeki sosyal dayanışma ve yardımlaşma faaliyetlerini arttırmak için düzenlediği toplu nikah töreni için başvurular başladı. Beykoz Belediyesi Sosyal Yardım Müdürlüğü tarafından organize edilen tören için başvurular 29 Ağustos Salı gününe kadar devam edecek. Toplu nikah törenine katılmak isteyenler, “444 66 61” numaralı telefon telefondan kayıt yaptırabilecek.

Maddi imkansızlıklar nedeniyle resmi nikah kıydıramayan çiftleri her yıl toplu

nikah töreni ile evlendiren Beykoz Belediyesi, nikah masrafları, gelinlik, damatlık dahil, beyaz eşyadan mobilyaya verdiği çeyizlerle de yeni evlenen çiftlere maddi kolaylık sağlıyor.

300’ün üzerinde çift evlendirildi

2009’dan bu yana toplu nikah organizasyonunu sürdürdüklerini söyleyen Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, bugüne kadar 300’ün üzerinde çifti evlendirdiklerini aktararak, “Aziz Türk milletinin en büyük değerlerinden bir tanesi de ailedir, yuvadır. Evlilikler bizim ümmetimizde Allah’ın rızası ve Hazreti Peygamber’in sünneti gereği yerine getiriliyor” ifadelerini kullandı.

Beykozlu gençlere kültür, sanat, spor ve eğitim alanlarında hizmet verecek olan Soğuksu Gençlik Merkezi’nin yapımı tüm hızıyla sürüyor. Beykoz’un ilk kapsamlı ve modern gençlik merkezi olarak tasarlanan binada gençlerin yeteneklerini ve zamanlarını değerlendirecek etkinlikler düzenlenecek. Gençlere yönelik sosyal alanların artırılması amacıyla yapımına başlanan merkezde kültürel, sosyal ve sportif aktivitelerin yanı sıra ücretsiz olarak eğitim ve kurs hizmetleri de verilecek.

5 katlı inşa edilen binada 300 kişilik çok amaçlı salon, kütüphane, okçuluk ve taekwondo salonu, seminer salonu, derslikler, kafeterya ve fuaye alanları yer alacak. Ayrıca Soğuksu Muhtarlığı ve 112 Acil Noktası da yeni binada hizmet verecek.

Gençlerin nitelikli etkinliklerle buluşacağı ve yeteneklerini geliştirecekleri merkezin, 2017 yılı sonunda tamamlanarak hizmete açılması planlanıyor.

Toplu Nikah Töreni için başvurular devam ediyor Anadolukavağı Askeriye Yolu genişliyor

Beykoz’un İlk Gençlik Merkezi Soğuksu’da yapılıyor

Yol 2 katı genişliyor

Fen İşleri Müdürlüğü’nün 2017 yaz programı kapsamında hazırladığı projeyle, Yuşa Yolu’ndan askeriyeye inen 1.200 metrelik kısım 6 metreden 12 metreye çıkarılacak. Yollar daha geniş ve standart hale gelirken sürücülere ulaşım kolaylığı sağlanacak. Yuşa Tepesi’ne ziyaretçi yoğunluğu düşünülerek yol kenarlarına cep otoparkları da yapılacak.

Tokatköy’de 3 noktada çalışma

Beykoz Belediyesi’nin yaz programı kapsamında Tokatköy Merkez Cami yanı ve Tokatköy Yuşa Caddesi’nde 2 ayrı nokta yaptığı düzenleme ve genişletme çalışmasıyla yolları daha konforlu hale geldi. Rüzgarlıbahçe yolu üzerinde Şehit Metin Kaya Sokak, Seyfibaba Sokak ile Ergin Sokak kesişimi ve Mustafa Gözütok Sokak ile Atakan Çıkmazı kesişimi de genişletildi. Soğuksu Ede Sokak ve Bircan Sokak kesişimi de yapılan düzenlemeyle rahat bir nefes aldı.

Beykoz Belediyesi ilçedeki ulaşım yatırımları kapsamında Anadolukavağı Yuşa Yolu’nda 2. etap

yol genişletme çalışmalarına başladı. Anadolukavağı Yuşa Yolu’nu geçen yıllarda otoyol konforuna

kavuşturan Beykoz Belediyesi, Askeriye Yolu’nda da çalışmalarını sürdürüyor.

Page 20: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

38 BeykozKultur&Sanat 39BeykozKultur&Sanat

BEYKOZ’DA KÜLTÜR SANAT BB

Tarihi Paşabahçe Vapuru

İtalya’da 1952’de önce savaş gemisi olarak yapılan ancak Türkiye’den gelen sipariş üzerine şehir hatları vapuruna dönüştürülerek 2.5 gün sonra İstanbul’a gelen tarihi vapur, yalıların yanından Boğaz Köprüsü’nün altından süzülerek İstanbullular’a 58 yıl boyunca hizmet vermişti.

65 yaşındaki nostaljik vapur yıllardır İstanbullular’ı evlerine, gideceği yerlerine taşıdı. Vatandaşlara Boğaz’ı gezdirdi. Tarih kokan dokusuyla yıllarca İstanbullular’a hizmet ettikten sonra Denizcilik İşletmeleri tarafından 2010 yılında hurdaya çıkarılan Paşabahçe Vapuru, Beykoz sahilinde bekletiliyordu. 6 yıldır nikah salonu ve müze olarak hizmet veren vapur,

zaman zaman dizi setlerine de evsahipliği yaparak Beykoz’un kültürel zenginliğine katkı sağladı.

Tarihi Vapur Boğaz tutkunları yerine dalış turizmine tanık olacak.

Tadilata alınması için yapılan ve anlaşma bedelinin yüksek olması nedeniyle iptal edilen ihale sonrası vapurun tadilatından vazgeçilmişti. Dalış turizmi ve eğitime katkı sağlayacağı düşünülen Paşabahçe Vapuru ile ilgili önümüzdeki günlerde işlemlerin başlayacağı bildirildi.

Başkan Çelikbilek: “Beykoz’un Dalış Sporlarının da merkezi olmasını hedefliyoruz”

Başkan Çelikbilek, “Bu geminin normale dönebilmesi, bakımı için büyük meblağlarla bir masraf yapmak gerekiyor. Gerekli izinler alındıktan sonra bu gemimizi suyun altında mavi sularla buluşturmak istiyoruz. Gemimiz burada kalsın ve Beykoz’umuz dalış sporlarının da merkezi olsun diye bir düşüncemiz var. Böylece gemiyi denizin üstünde değil denizin

altında turizme kazandırmış olacağız, yerli yabancı turistler gelecek, bu da Beykoz turizmine katkı sağlayacak” dedi.

Örnekleri mevcut

Dünyada ve ülkemizde kullanım ömrünü tamamlayan pek çok deniz aracı ve hatta kara ve hava aracı batırılarak yarattığı muhafazalı ortamla deniz altındaki canlılar için sığınak ve yuva haline geliyor. Böylece bölgede denizaltı hayatı canlanırken dalış sevenlerler için de yeni mecralar kazandırılmış oluyor. Önemli olan bu araçlarda toksik etki veren unsurların bulunmaması. Bu tür örnekleri başta Japonya, ABD ve Avusturalya olmak üzere pek çok ülkede görmek mümkün. Türkiye’de de Urla, Gökova Körfezi, Marmaris, Gümüldür, Kuşadası, Edremit, Saroz Körfezi, Erdek, Mudanya, Sinop ve Karadeniz Ereğli’de başarılı örnekleri mevcut.

Paşabahçe Vapuru Dalış Turizmine kazandırılabilir...

Beykoz Belediye binası önündeki Tarihi Paşabahçe Vapuru, Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek’in girişimleri sonucunda gerekli izinler

çıkarsa batırılacak ve dalış turizmi için kullanılacak. 6 yıldır Beykoz sahilinde uzun süredir nikah salonu ve müze olarak hizmet veren gemi, görünümü düzenlemek ve dalış turizmine kazandırılmak üzere denizin

altına batırılacak.

Page 21: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

40 BeykozKultur&Sanat 41BeykozKultur&Sanat

BEYKOZ’DA KÜLTÜR SANAT BB

Yunus twit attı, AA haber yaptı, sosyal medyadan sonra YÖK harekete geçti, Cem Yılmaz “burs vereceğim” dedi

Tek katlı bir gecekonduda yaşayan ve günde 7 saatini bir hayırsever tarafından hediye edilen piyanosunun başında geçiren Yunus, Güzel Sanatlar Lisesi’nden mezun olmasının ardından iki kez üniversite sınavına girmiş fakat “100 puan” barajını geçemediği için konservatuvarların yetenek sınavlarına başvuramamıştı. Güzel Sanatlar Lisesi’nden geçen yıl mezun olan Yazar, kendisinin ve benzer durumdaki

yetenekli gençlerin üniversiteye girebilmesi için özellikle konservatuvar gibi yetenek sınavıyla öğrenci alan bölümlere engelli öğrenci alımında, YGS’deki baraj uygulamasının kaldırılması talebinde bulunmuştu. Anadolu Ajansı, “Beykoz’un Mozart’ı otizmli Yunus’un konservatuvar hayali” başlığıyla yayımladığı haberde, dünyaca

ünlü sanatçı Mozart ile aynı müzik kulağına sahip olan ve konservatuvarda eğitim alabilmenin hayallerini kuran otizmli Yunus Yazar’ın durumunu gündeme taşımıştı.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç’ın talimatıyla AA’nın haberi üzerine, otizmli Yunus Yazar’ın durumu, YÖK’ün ilgili birimlerince incelemeye alındı. Komedyen Cem Yılmaz, Yunus için ‘Bu kardeşimize destek olmak istiyorum. Konservatuvar okuması için yetkililer de destek olursa burs vermek isterim’ demişti. AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk de Yazar ailesini evinde ziyaret ederek, Yunus’un müzik çalışmalarını daha rahat yapabilmesi için her türlü desteği vereceklerini belirtmişti. Türkiye Beyazay Derneği Genel Başkanı Lokman

Ayva da üstün yetenekli çocukların üniversiteye girişinin önündeki sorunların kaldırılması için YÖK’e çağrıda bulunmuştu. YÖK Başkanı Yekta Saraç da twitter hesabı üzerinden yaptığı paylaşımla müjdeli haberi duyurdu. Saraç, paylaşımında, “Otizmli Yunus evladımızın İstanbul Üniversitesi Konservatuvarı’nda yapılan değerlendirme neticesinde üstün yetenekli olduğunun tespit edildiğini öğrendim. Kendisini tebrik ediyor, eğitim hayatında başarılar diliyorum” ifadelerini kullandı.

Yeteneği konservatuarca da tescil edildi

Bu gelişmelerin ardından bugün İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarlarında (İÜDK) yetenek sınavına giren Yunus, sınavda başarılı olarak üniversiteye kabul edildi. Öte yandan edinilen bilgiye göre, müzik öğretmeni Özgen Zeybek’in yeteneğini fark ederek ortaokul sürecinden itibaren elinden tuttuğu Yunus Yazar’ın bu durumu İÜDK yetenek sınavında jüri üyelerince de tescillendi.

Özel yetenekli öğrenciler kontenjanından sınava giren Yunus, sınavda jüri üyelerine Mozart, Beethoven, Chopin gibi sanatçılarda görülen, herhangi bir sesi referansa gerek olmadan doğrudan notaya dökebilme olarak adlandırılan üstün müzik yeteneği “absolut kulağa” sahip olduğunu gösteren yeteneklerini de sergiledi.

Bacağındaki kısmi felç nedeniyle ameliyat olan ve hastanede yatan anne Aylin Yazar ile onunla birlikte refakatçi olarak hastanede kalan baba Seyfettin Yazar, müjdeli haberi Yunus’u sınava götüren komşularından

aldı. Baba Yazar, yaptığı açıklamada, “Yunus, Anadolu Ajansı ve YÖK’ün yardımlarıyla konservatuara girmeyi başardı. Çok mutluyuz, oğlumun hayalleri gerçek oldu. Emek veren, destek olan herkese çok teşekkür ediyoruz.” dedi.

Beykoz’un Mozartı Yunus Yazar artık üniversiteli

Page 22: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

43BeykozKultur&Sanat

BEYKOZ’DA KÜLTÜR SANAT BB

42 BeykozKultur&Sanat

Dünya sineması klasiklerinin restore edilmiş kopyaları ve sessiz filmler canlı müzik eşliğinde sinemaseverlerle buluştu. Etkinlik kapsamında ayrıca, gösterimlerden önce düzenlenen sohbetler ve DJ performansları da yer aldı. Gösterimlerde Harun Foracki imzalı “İşçiler Fabrikadan Çıkarken” (1995), yönetmenliğini Aki Kaurismäki’nin yaptığı “Kibritçi Kız” (1990), John Cassavetes’in 1959 yapımı “Gölgeler” filmi gibi klasikler gösterildi. Film günleri kapsamında ayrıca Müzisyen Uninvited Jazz Band eşliğinde “Asri Zamanlar” (1936), müzisyenler Barkın Engin, Burak Tamer, Selçuk Artut, Gökçe Akçelik eşliğinde “Metropolis” (1927) filmleri de izleyiciyle buluştu.

Beykoz’da bir ilk: ‘Restore Film Günleri’

Restore edilen dünya sineması klasikleri sinemaseverlerle buluşuyor. Bu yıl ilk kez düzenlenen “Restore Film Günleri” 5 Ağustos’ta Beykoz Kundura’da başlıyor.

Festival 13 Ağustos’a kadar devam edecek.

Beykoz’un çatı STK’si Beykoz Vakfı, tadilat çalışmaları devam ederken Beykoz Belediyesi ile İşbirliği Protokol’ü imzaladı. Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek’in talimatıyla yaklaşık 2 aydır çatısından, temeline ciddi bir bakım ve tadilat çalışmasına alınan vakıf binasında, engelli vatandaşlar için asansör bile bulunacak.

Geçtiğimiz Ramazan ayında 120 aileye nakdi ve erzak yardımıyla varlığını hissettiren ve her ay düzenli olarak toplantılarına devam eden Vakıf Yönetim Kurulu, Ağustos ayı toplantısını Vakıf Başkanı Ali Zengin Başkanlığı’nda gerçekleştirdi. Toplantıda Beykoz Belediyesi ile gerçekleştirilen İşbirliği Protokolü ana gündem maddesi oldu. Protokole göre; ihtiyaç sahibi başarılı öğrencilere eğitim yardımı, yaşlılar evi, aşevi, sağlık hizmetleri, başarılı ve

yetenekli sporculara ödül, yardıma muhtaç kişilere ve düşkünlere ayni ve nakdi yardım gibi çeşitli alanlarda işbirliği öngörülüyor. Protokolde yine Beykoz’un eğitim, kültür ve iktisadi gelişmişlik düzeyinin yükseltilmesine katkıda bulunmak amacıyla her türlü eğitim, kültür ve bilimsel faaliyetlerde bulunmak, ilçenin turizm potansiyelinin arttırılması ve kent kültürünün geliştirilmesi için gerekli faaliyetlerde bulunmak, gerektiğinde her türlü eğitim kursları, gösteri, tiyatro, seminer, konferans vb organizasyon ve uygulamalara ilişkin esas ve yükümlülüklere de yer verildi.

Başkan Ali Zengin

Hatırlayacağınız üzere Beykoz’un kültür-sanat ve sosyal hayatında önemli yeri bulunan Beykoz Vakfı’nda yıl ortasına doğru yapılan olağan kongreyle başkanlık koltuğunu ilçenin ilk belediye başkanı Ali Zengin devraldı. 1994

yılında kurulan ve kurulduğu günden bu yana ilçenin aktif kuruluşları arasında yer alan Vakıf’ta 17 yıldır başkanlık yapan Şaban Tören görevini Ali Zengin’e bıraktı.

Beykoz’un sosyal dayanışma, kültür-sanat hayatını etkileyecek bir protokol

Page 23: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

44 BeykozKultur&Sanat 45BeykozKultur&Sanat

BESLENME BB

Şeftali

%89 sıvı içeren şeftali günlük su ihtiyacınıza destek olacak bir yaz meyvesi. Aynı zamanda içeriğindeki lutein ve zeaksan-tin sayesinde güneşin zararlı ışınlarına karşı cilt üzerinde koruyucu etkiye sahip. Cildiniz-de oluşabilecek lekelere karşı da koruyor.

Domates

Sofraların vazgeçilmezi doma-tesin % 95 sudan oluştuğunu biliyor muydunuz? İçeriğindeki A,C,E vitaminleri ile beta-karo-ten içeriği sayesinde de anti-oksidan olarak görev yaparak kanser dahil bir çok hastalığa karşı koruyucu görev yapan domatesi mevsiminde bol bol

tüketin. Aynı zamanda cildiniz için de dost bir besin.

Salatalık

Tam yaza uygun bir besin olan salatalığın %96’sı sudan oluşu-yor. Hem aşırı sıcaklarda artan sıvı ihtiyacına hem lif içeriğinin

Aşırı sıcaklarda su deposu 8 besin!Yakıcı sıcaklar bir bastırdı pir bastırdı. Sıcak hava yüksek nem oranlarıyla da birleşince çok daha zorluyor. Hal böyle olunca ilk yapılması gereken günlük sıvı tüketimini artır-mak. Buna karşın susuzluğumuzu gidermek için içtiğimiz çoğu sıvı da kafein içeriği nedeniyle diüretik olup vücuttan daha fazla sıvı kaybına neden olduğundan tüketeceğimiz sıvının ne olduğuna da dikkat etmek gerekiyor. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayça Gü-leryüz, “Normal şartlarda günlük sıvı ihtiyacımız kilo başına 30-35 ml’dir. Ancak havalar ısındıkça vücuttan terleme ile kaybettiğimiz sıvı artmaktadır. Bu nedenle yaz aylarında günlük tüketmeniz gereken su miktarı normalin de üzerine çıkmaktadır. Bu ihtiyacınızı karşılamak için ortalama 10-12 bardak su içmek gereklidir” diyor. Güleryüz, tüm bu şartlara rağmen yine de “Kendimi ne kadar zorlasam da çok fazla su içemiyorum” diyenler için, hem serinletecek hem gün-lük sıvı ihtiyacınızın karşılanmasına destek olacak 8 besini anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

yüksek olması sayesinde tok kalmanıza fayda sağlıyor. Yük-sek oranda C vitamini içermesi ile cilde de sağlık veriyor. Sala-talığı dilimli veya yoğurt ile ca-cık şeklinde yemeklerin yanında veya günün en sıcak anında içinizi ferahlatacak bir ara öğün olarak tercih edebilirsiniz.

Marul

%96 su içeriği ile yazın sofra-larınızda yer vermenizde fayda var. Su deposu olması bir yana, yazın fazla güneşe maruz kaldı-ğınızda oluşabilecek vitamin kaybını da gidermeye yardımcı bir be-sin. Ancak çok iyi

temizlendiğinden emin olmalı ve dışarıda temizliğinden emin olmadığınız yerlerde yemekten kaçınmalısınız.

Karpuz

Yaz gelince aklımıza ilk gelen meyvelerden biri olan karpuz % 94 su içeriği ile susuzluğunuzu gidermeye yardımcı besin-lerden biri. Ancak su içeriği kadar şeker yükü de fazla olan karpuzu tüketeceğiniz miktara dikkat edin. Özellikle diyabeti olanların 2 ince üçgen dilimden

fazlasını tüket-memeye özen

göstermesi gereki-

yor.

Tatlı biber

Sarı, kırmızı ve yeşil renkler-deki biber %93-94 sıvı oranıyla en fazla sıvı desteği sağlayan besinler arasında yer alıyor. Salatalarınızda renkler yara-tabileceğiniz gibi acıktığınızda veya susadığınızda sulu ve kıtır olmasıyla güzel bir alternatif olacaktır.

Kabak

Vitamin, mineral ve lif içeri-ği yüksek olan kabak, %95 su oranıyla susuzluğunuzu gidere-cek en iyi besinler arasında yer alıyor. Kabağı hem sıcak yemek olarak tercih edebilir hem de yoğurtla soğuk alternatif ola-rak tüketebilirsiniz.

Yoğurt

Yoğurdun içeriğinde %85-88 su bulunur. Sıcak havalarda vücu-dunuzun terleme ile kaybettiği sıvıyı yerine koymaya destek olurken içerdiği potasyum ve

sodyum mineralleri ile vü-cudun elektrolit dengesini sağlar. Probiyotik özelliği ile de sağlıklı bağırsak düzeni oluşturur.

Ayça Güleryüz

Page 24: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

47BeykozKultur&Sanat

BEN DE BURADAYIM BB

46 BeykozKultur&Sanat

Türk geleneksel ya da usta Oral’ın tercihiyle “gelenek” tiyatro sanatı; Karagöz, kukla, meddah, ortaoyunu, tuluat ve köy tiyatrosundan oluşuyor. Karagöz oynatıcılığı ve hakkındaki araştırmalarıyla tanınsa da Ünver Oral, aslında tüm bu alanlarda çalışmalar yapmış, kitaplar neşretmiş bir emektar. Kendisiyle Beykoz’daki evinin, Karagöz ve Kukla Tiyatrosu müzesi olabilecek bahçe katında sizler için kısa bir söyleşi gerçekleştirdik...

Sevgili Oral, zamanın hız hastalığına duçar gençlerin en az 3 yılını vermekten imtina ettikleri için yerine birini bırakamamaktan melul,

alaka görmediği için - sözde kıymetli- başta Karagöz olmak üzere, gelenek Türk tiyatro sanatlarının, bilmeyenlerinin elinde yozlaşmasından şekvacı...

Ve elbette birkaç kıyıda köşede kalmış kurs dışında bu sanatların eğtim manasında konservatuvarlarda yer bulamayışından...

Sanat kabiliyet ister evvela

“Sanat, başta Allah vergisidir. Biz buna kabiliyet diyoruz” diye başladığı sözlerinin arasında anlıyoruz ki üstad Ünver Oral, Osmanlıca kelimelerin yerine getirilen yeni kelimeler ve ekleri pek hazzetmiyor, bu eskilerindeki derin manaları ihtiva etmediğini düşündüğü için. Ve devam ediyor sözlerine; “Yani eğitim-öğretim görmekle olmaz. Bir insanda kabiliyet varsa o, onu rahatsız eder ve insan üretime geçer, bilhassa destek ve imkan bulursa... Bulamazsa kabiliyeti küllenir, kaybolur gider.”

Ustası, okulu, kitabı yok!

İşte böyle bir kabiliyetle 1937 yılında Tokat’ta doğan Oral, daha ortaokuldayken kartondan Karagöz yapıp kardeşine zoraki izlettiğini hatırlatarak, “İçten geliyor demek ki! Hem resme hem müziğe hem oyunculuğa hem edebiyata temayülüm vardı” diyor ve hüzünleniyor; “Ustası, okulu, kitabı yok

ne yazık ki, anavatanı olan bu ülkede Karagöz’ün!” Ve kabiliyetin mahsulü olan aşk, aşkın mahsulü olan merakla birleşince 1961 yılında kaderi, onu, bu aşkıyla karşılaştırıyor. Bizim “tesadüf” dediğimiz; kaderi kazaya dönüştüren mucize, İstanbul Karagözcüler, Kuklacılar ve Hokkabazlar Derneği’nin açtığı Karagöz Oynatım Kursu’na götürüyor. Burada İrfan Açıkgöz ve Mazhar Gençkurt başta olmak üzere dönemin ustalarını tanıyıp onlardan ders alan Oral, kursun, kendisinin yanı sıra son Karagöz ustası rahmetli Tacettin Diker ve Metin Özlen’i çıkardığını hatırlatıyor.

Kabiliyet ve sevgi bir araya gelince...

“İşin içine girdikçe baktım, bu konuda ne tiyatro okullarında bir eğitim, ne kitap yok! Bir de Karagöz’ün tek başına bir sanat olmadığını, kukla, ortaoyunu

ve meddahlığın da yer aldığı gelenek halk tiyatromuzun bir dalı olduğunu anladım. Dolayısıyla tümünü birden bilmek gerektiğini... Kabiliyet ve sevgi bir araya gelince para kazanmak, ünlü olmak, hemen gösteri yapmak gibi arzular öne çıkmıyor. Anlamak ve bilhakkın öğrenmek istiyorsun. Böylece o bütünün tamamını öğrenmeye karar verdim. Gerisini

“Gelenek tiyatromuz yozlaşıyor ve yok oluyor. Bir eğitimi bile yok zira...”

Ünver Oral

Page 25: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

49BeykozKultur&Sanat

BEN DE BURADAYIM BB

48 BeykozKultur&Sanat

olgunlaştıktan sonrasına bıraktım” diyerek başladığı sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu arada boş durmadım, sahafları dolaştım kitap toplayayım diye ama yok ki ne toplayasın! Eksikleri gidermeye karar verdim. Elime ne geçtiyse toplayıp bir arşiv yaptım. O sırada Tercüman Gazetesi’nin ramazan ilavelerinde, elimde ne varsa, ne öğrendiysem yazıya dökmeye başladım. 81 yaşındayım. 1 yıldır gösteri yapmayı bıraktım. Ama sanat müzmin bir hastalık ya da karakterinizin bir parçası; sizi bırakmaz. Yayın konusuna devam ediyorum. 70 kadar kitabım oldu. Gelenek Türk tiyatrosu konusunda benden daha çok eser veren yok ve hemen her dalında eserim mevcut. Şu an bir kitabım baskıda, bir diğeri yeni basıldı. Ayrıca film senaryosu, radyo oyunu, şiir dallarında da eserlerim var.”

Gelenek, tiyatrosu dahil küçümsendiğinden...

“Peki hiç yetiştirdiğiniz talebeleriniz var mı?” sorumuza cevaben şöyle konuşuyor: “Yetiştirmek için birilerini aramadım. Bu istek işi benim nazarımda. Arayıp bulanlar oldu ama sabır ister bu iş, kabiliyet, istek, gayret, zaman ve emek ister. İnanın ben hala öğreniyorum. Asgari 3-5 yıl deyince vazgeçiyorlar. Bakınız Karagöz tasvir yapımı ayrı, metin yazımı ayrı, gösteriyi yapmak ayrı bir sanat. Ben hepsini kendim yaptım. Karagöz’ün yanısıra kukla da oynattım. Halk da devlet görevlileri de bilinçsiz bu konularda. Karagöz sinemanın

babası kabul edilir. Ortadoğu, Balkanlar ve Kuzey Afrika’da yıllarca, milyonlarca kişinin sineması ve tiyatrosu, eğlenme aracı oldu. Ramazan eğlencesi değildir Karagöz. Her görüş ve iktidar döneminde çeşitli kültür ve turizm bakanlarıyla çalıştım. Geçmişte geleneksel tiyatromuz çok küçümsendi, bu yüzden eğitime dahil edilmedi. Bir turizm bakanı; “Bu çağda Karagöz neymiş!” bile demişti, varın düşünün! Benimle bitiyor bu iş ne yazık ki! Belediyeler ramazanlarda sahip çıkıyor ama bir sanat, sanatçısı yetiştirilmedikçe hem gelişmez hem yozlaşmaya hem yok olmaya mahkum olur.”

“Gelenekte yenilik olmaz gelişim olur. Ben bir takım gelişimler yaptım”

Yozlaşmanın neyi ihtiva ettiğini soruyoruz Usta’ya; yenilikler, güne uyarlamaları mı kast ettiğini?.. “Gelenek tiyatrosunda yenilik olmaz evvela” diye başladığı sözlerini şöyle sürdürüyor: “Karagöz en az 2, standartta 3 kişi ile oynatılır. Ben tek başıma yaptım. Musiki için def, ve efekt yapmak üzere nareke adı verilen cihazlar kullanılır. Bir kişi efekt yapar ve şarkı söyler, diğeri oynatır. Şimdilerde eğitimsiz kişilerce yapılan Karagöz oyunlarında büyük kusurlar var. Mesela bir bakıyorsun figürler havada, oysa zeminde olmalılar... Yani ne demiştik, yenilik olmaz. Güne uyarlarsın hikayeleri, kahramanları, kıyafetleri, techizatı, ama

yozlaştırmadan, ana kurallara bağlı kalarak. Karagöz tasvirleri deriden yapılır ben bakalit yani plastikten yapıyorum. Bu hem canlandırmada hem kullanımda büyük esneklikler ve kolaylıklar sağlıyor. Deri yaşayan bir malzeme; sıcak ve soğuğa göre şekil alır, ıslanır, boyası silinemez, küçük parçalara ayırmak ve yeni hareketli parçalar yapmak zordur, sahneden uzaklaştıkça deri figürler ve renkleri silikleşir, görmek zorlaşır. Bakalit kullanınca en uzak mesafelerden görünür hale geldi mesela. Ya da Zenne’nin perçemlerine, Tuzsuz Deli Bekir’in kılıcına hareket kazandırdım. Bu yenilik değil, ihtiyaçlara ve tekniğe uyum. Tekniğe ve ihtiyaçlara uyum sağlamaya gelişim diyoruz. Kitaplarımda Karagöz’e başbakanlık, futbolculuk yaptırdım. Çizgi filmi yapıldı. Bir ara Walt Disney’in ilgisi oldu ama sonu getirilemedi ne yazık ki!”

Tuluata dayalı oluşu herkesi hayran bırakıyor

Yurtiçi ve dışında Asya’dan Avrupa’ya pek çok yerde gösteri yaparken oraların gelenek temaşa sanatlarını da inceleme imkanı bulduğunu

söyleyen Ünver Usta; “Bizim gelenek tiyatromuz kadar eski, zengin bir tiyatro buketi yok. Tekniği bambaşka 6 farklı teknik ve 6 ayrı gösteri var. Hepsinin müşterek tek yanı tuluat yani doğaçlamaya dayanıyor olmaları. Batılılar’ı hayran bırakıyor bu yönü. Ayrıca Türkçe; uyumu, mana zenginliği, atasözü ve deyim bolluğu ile hem tuluat hem mizaha çok uygun” diye ilave ediyor.

Başları vurulan 2 inşaat işçisi hikayesi hem padişahlara hem devlete bühtan!

Son olarak Karagöz’ün kökeni hakkındaki rivayetlere sözü getiren Ünver Oral; “Karagöz’ün kökeni ile ilgili 5-6 rivayet var. Bize Bursa’da Ulu Camii inşaatını yavaşlatan iki işçinin kellesinin vurulması anlatılıyor en çok. Bu hikaye öncelikle padişahlara haksızlık, çünkü padişah idam vs kararları almak için Şeyhülislam fetvası almak zorunda. Kayıtlarda böyle bir fetva yok. Ayrıca hikaye emir ve denetim silsislesini de takip etmiyor. Kalfalara değil de halka sorarak mı iş yapıyor koca padişah! Ya da inşaatı yavaşlatmanın cezası idam olabilir mi? İhtar verir ya da kovarsın olur biter. Ayrıca Ulu Camii, Yıldırım Bayezid döneminde 1400’lerde inşa edilmiş halbuki Karagöz oyunlarının başlangıcı Orhan Bey zamanına 1300’lerin başlarına dayanıyor.”

Asgari 3 yılınızı vermeye hazırsanız, sevgili Üstad Ünver Oral hayattayken onu bulun ve emrinden çıkmayın deriz.

İletişim: 0555 650 47 010216 322 15 49

Page 26: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

51BeykozKultur&Sanat

EĞİTİM BB

50 BeykozKultur&Sanat

Çocuklara yönelik her türlü istismarın çocuğun

bilgilendirilmesiyle önlenebileceğine dikkat çeken uzmanlar, anne

ve babalara önemli görevler düştüğünü

söylüyor: “Çocuğunuza özel bölgelerini anlatın, iyi ve kötü dokunma hakkında

bilgi verin. Çocuğunuzla güvenli ilişki kurun, bu

durum bir sorun yaşadığında mutlaka size anlatmasını

sağlayacaktır. Herhangi bir şüphe durumunda kızmak, tepki göstermek yerine

destek verin.”

3 yaşından itibaren ona özel bölgeleri anlatılmalı

Üsküdar NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Yrd. Doç. Dr. Emel Sarı Gökten, çocukların is-tismarının önlenmesinde en önemli unsurun çocuğu bil-gilendirmek olduğuna dikkat çekti. 3 yaş civarında çocuk-ların artık kendi vücutlarını tanımaya, kendilerine ait olanla başkalarına ait olanı ayırt etmeye başladıklarına dikkat çeken Gökten, “Bu yaşlardan itibaren çocuklarımıza vücut-larını tanıtmaya, vücutlarının bazı bölgelerinin özel olduğunu,

bu bölgelere asla başkalarının dokunamayacağını anlatma-mız gerekir. Bunu yaparken bir yandan çocuğu korkutmamaya ve çevreye sürekli kuşkuyla bakmasını sağlamamaya özen göstermeliyiz. Çocuk özel

Güvene dayalı bağ kurmak istismardan koruyor

bölgelerini bilmelidir. Örne-ğin çocuğumuzun banyosunu yaptırdığımız bir anda ona özel bölgelerini gösterebiliriz. Bu-nunla birlikte çevremizde kötü niyetli insanların da olabileceği-ni ve bize kötülük yapabilecek-lerini de söylemek gerekir” diye konuştu.

Sorununu mutlaka size anlatabilmeli

Çocuğun istismardan korunma-sının en önemli şartının anne ve babasıyla kurduğu güvenli bir ilişki olduğunu vurgulayan Emel Sarı Gökten, “Çocuk bir sorunla karşılaştığında bize rahatlıkla anlatabilmeli, aşırı ve korkutucu bir tepki almayacağını bilmelidir. Bunu yapabilmesi için çocuğu-muza verdiğimiz tepkilerin şid-

detini iyi ayarlamamız gerekir” dedi.

İyi dokunma ve kötü dokunma öğretilmeli

Dr. Gökten, iyi ve kötü dokunma konusunun mutlaka anlatılması gerektiğini belirterek şu tavsi-yelerde bulundu: “Çocuklarımıza dokunmanın iyi ya da kötü ola-bileceğini, iyi dokunmanın saçını kısa süreli okşamak gibi ya da sırtını sıvazlamak gibi örnekleri olduğunu, kötü dokunmanın ise özel bölgelerine yakın yerlerine uzun süreli, onu rahatsız edici dokunma şeklinde olabildiği gibi örnekler vermek gerekir.

Tanımadıkları insanların, hatta bazen tanıdığı insanların yanına bile ailesinin izni ve kontrolü

olmadan gitmemesi gerektiği söylenmelidir.

Özellikle kötü niyetli insanların çocuktan istifade edebilmek amacıyla çocuğun yaptığı bir hatayı anne ve babasına söy-lemekle tehdit edebileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle çocuklarımız bizimle hatalarını paylaşmakta kendilerini güven-de hissetmelidir.”

İstismar tanıdık insanlardan geliyor.

Çocuklara yönelik istismar konusunda Türkiye’de yapılan araştırmalarda çocuğa istismar uygulayan kişilerin çoğunluk-la çocuğun tanıdığı insanlar olduğunun saptandığına dikkat çeken Sarı Gökten, “Bu nedenle

Page 27: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

53BeykozKultur&Sanat

EĞİTİM BBçocuklarımıza önceden oldu-ğu gibi “tanımadığın insanlarla konuşma, onların söyledikle-rini dinleme” şeklinde öğütler vermek yeterli değildir. Ço-cukların istismarın ne olduğu ve bazı insanların onlara bu konuda kötülük yapabilecekle-rini öğretmek gerekiyor. İstis-marın sadece yabancı insanlar tarafından değil, tanıdığı, hatta bazen sevdiği kişiler tarafından da yapılabileceği öğretilmelidir. Vücudunun ona özel olduğu ve başka hiç kimsenin dokuna-mayacağı bölgelerinin olduğu anlatılmalıdır” diye konuştu.

Gece uykuları bozulduysa dikkat!

5-6 yaşlarından önce çocukla-rın sözel yetenek yani konuşma bakımından güçlü olmadığını, yaşadıklarını, duygu ve düşünce-lerini konuşarak ifade etmekte zorluk çektiklerini kaydeden Gökten, “Dolayısıyla bu yaşlarda çocukların yaşadıkları travmaları sözel ifadelerinden değil, daha çok davranışlarından hissedebi-liriz. Daha öncesinde belirgin bir sıkıntısı olmayan çocuğun gece uykularının bozulması, uykuya dalmakta güçlük çekmesi, uyku-sundan kabusla uyanması, işta-hının bozulması, hırçınlığının ve tutturmalarının artması, yaşından beklenmeyen cinsel davranışlarda bulunması bizim için uyarıcı işaret-ler olmalıdır” uyarısında bulundu.

Aile çocuğun hangi davranışlarını gözlemlemelidir?

Yrd. Doç. Dr. Emel Sarı Gök-ten, diğer yaş dönemlerindeki belirti ve değişiklikleri de şöyle sıraladı: “Okul öncesi dönem çocuklarında uyku ve iştah alışkanlıkları, dışa vuran davra-nışları, oyuna olan ilgisinde de-ğişiklikler, cinsel konulara ilgide yaşından beklenmeyen artış gibi özellikler aileler için önemli işaretlerdir.

Okul dönemindeki çocukların sözel becerisi daha gelişmiş-tir ve yaşadıklarını daha kolay ifade edebilir. Bu yaşta istisma-ra uğrayan çocukların durumu ailelerinden saklamaları sık görülen bir durumdur. Çocuk böyle bir yaşantıdan sonra ailesinin aşırı tepki vermesin-den korktuğu için, istismarcı ona ve ailesine zarar vermekle korkuttuğu için ya da istismarcı sevdiği biri olduğundan zarar görmesini engellemek için olayı saklayabilir. Ailelerin çocukla iyi bir ilişki ve iletişim içerisinde olmaları, hemen her gün günün nasıl geçtiği ile ilgili konuşma-ları ve çocukta güven duygu-sunu oluşturmaları son derece önemlidir.

Ergenlik döneminde de yaşa-nan istismarlar çoğu zaman aileden gizli tutulabilmektedir.

Ergenin yaşı gereği ailesinden bir miktar uzaklaşmış olması, akranlarına daha yakın hisset-mesi gibi nedenlerle istismar aileyle değil daha çok akranlar-la paylaşılabilir. Bu nedenle ço-cuklarımızı istismar konusunda eğitirsek bizim çocuğumuzun başına gelmemiş olsa bile bir arkadaşına bu konuda yardımcı olabilir. Güvendiği bir erişkinle olayı paylaşması sağlanabilir. Çocuk psikiyatri polikliniklerine konversif bayılmalar, depresif belirtiler, kaygı bozuklukları ya da davranış değişiklikleri ile başvuran birçok ergende çocukluk ya da ergenlik döne-minde istismar yaşantısı olduğu saptanmaktadır.”

Çocuğa duygusal destek ve güven verilmeli

Yrd. Doç. Dr. Emel Sarı Gök-ten, şüpheli bir durum olması halinde ebeveynlerin yapması gerekenleri de şöyle sıraladı: “Öncelikle çocuğu ya da ergeni korkutmamalıdır. Bu korkutma ailenin çok büyük bir tepki ver-mesi nedeniyle yaşanmaktadır. Zaten yaşadığı ağır travmanın etkisinde olan çocuğa ailesi-nin de bağırıp çağırması, öfke nöbetleri ya da yoğun üzüntü tepkisi göstermesi çocuğa hayatının geri dönüşsüz yıkıldığı inancını kazandırabilir. Bu durum da çocuğun travmadan etkilen-mesinin şiddetini artırabilir. Aile çok fazla panik yapmadan çocuğa duygusal destek sağlamalı, ona güven vermeli ve durumu gerekli mercilere bildirmelidir. Bu merci-lerden en önemlisi çocuk polisidir. Bazen aile durumu polise bildir-meden önce bir psikolog, rehber öğretmen, sosyal hizmet uzmanı ya da çocuk ve ergen psikiyat-risi uzmanından görüş almak isteyebilir. Doğru olan, durumu ailenin çocuk polisine bildirmesidir. Aileler bu konuda isteksizse ve ne yapacağını bilemez durum-daysa durumu öğrenen sağlık ya da kamu çalışanının da bildirme yükümlülüğü vardır.”

Ülkemizde çocuk istismarı ile ilgili yapılan çalışmalarda kızla-rın daha çok istismara maruz kaldığını ancak erkek çocukla-rın da azımsanmayacak oranda bu duruma maruz kaldıklarını gösterdiğini belirten Gökten, “Çocukların yıllarca istisma-rı kimseye söyleyemedikleri, gizli tuttukları, istismarı giz-

ledikleri yıllar uzadıkça ruhsal bozulmanın daha fazla olduğu saptanmıştır. İstismara uğramış çocukların bu travmanın etki-sinden kurtulabilmeleri ya da daha işlevsel bir yaşam süre-bilmeleri için istismarcının bu nedenle cezalandırıldığını bil-meleri önemlidir. Bu, çocukların hayatın adil bir yer olduğuna,

kötülük yapan kişinin cezalandı-rıldığına ve suçlu olanın kendisi değil de istismarı yapan oldu-ğuna dair inançlarının pekişme-sini sağlar. Bu nedenle ailelerin durumu gizli tutmaya çalışma-maları, yasal sorumluluklarını yerine getirmeleri önerilir” diye konuştu.

Page 28: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

55BeykozKultur&Sanat

GEZİ BB

54 BeykozKultur&Sanat

Tarihi ve doğal dokusuyla dizilerin vazgeçilmez mekânı olan Beykoz, 2 sene önce başlatılan Hollykoz Projesi ile atağa geçti. İstanbul Kalkınma Ajansı İSTKA’nın hibe desteğiyle hazırlanan proje kapsamında Beykoz’da çekilen dizilere ev sahipliği yapan 200’ün üzerinde mekânı tanıtan gezi haritası ve rehber kitap hazırlandı. Tarihi Paşabahçe Vapuru’nda ise Türkiye’nin ilk Dizi Anı Müzesi ve Fragman Evi kuruldu. Ayrıca dizi gezi haritasının web ve cep uygulamaları da hazırlanarak turizm sektörünün ve meraklılarının ilgisine sunuldu.

Adım adım dizi yolları

Turist ve ziyaretçilere kolaylık sağlamas amacıyla hazırlanan “Sağım Solum Dizi” adlı rehber kitapta 10 gezi rotası yer alıyor. Yalı Yolu, Mahalle Yolu, Sahil Yolu, Kuzey Yolu, Köy yolu, Lezzet Yolu, Eski Yol, Fabrika Yolu, Koru

Yolu olarak adlandırılan gezi güzergâhlarında bulunan dizi mekânları rehber kitapta tek tek tanıtılıyor.

10 Yılda 200 dizi

1983’te Üç İstanbul adlı dizi ile dizilere set olan Beykoz’da son 10 yılda 200’ün üzerinde dizi çekildi ve bunların önemli bir kısmı da yurtdışına ihraç edildi. İşte bu dizilerin en akılda kalanları: Ihlamurlar Altında, Diriliş Ertuğrul, Yunus Emre Aşkın Yolculuğu, Karadayı, Hatırla Sevgili, Kavak Yelleri, Ezel, Öyle Bir Geçer Zaman ki, Arka Sokaklar, Kurtlar Vadisi, Binbir Gece, Dedektif Memoli, Cesur ve Güzel, İşler Güçler, Pis Yedili, Suskunlar, Fatmagül’ün

Suçu Ne, Anne, Güneşin Kızları, Çalıkuşu, İntikam, Fesupanallah, Pusat, Hicran Sokağı, Küçük Kadınlar, Pulsar, Tövbeler Tövbesi, Kanıt, Küçük Kadınlar, Hangimiz Sevmedik, Yeter, Vatanım Sensin, Umutsuz Ev Kadınları, Merhamet, Kaderimin Yazıldığı Gün, Ateş Böceği...

Ünlü dizilerin çekildiği yerlere ne dersiniz?

Türkiye’nin dizi ve sinema seti Beykoz!Kokain baronu Escobar’ın, “suç mahalli”ni merağına ya da Game of Thrones’un

etkileyici doğasının büyüsüne kapılanlardan mısınız? Kolombiya’dan İzlanda’ya, ABD’den Danimarka’ya ünlü dizilerin çekildiği birkaç yeri sizin için anlatacağız...

Narcos – Medellín, Kolombiya

Netflix, 2015’te Kolombiyalı kokain baronu Pablo Escobar’ın yükselişini ve düşüşünü anlatan 10 bölümlük bir dizi yayınladı. Narcos dünya çapında bir başarı yakaladı ve bunun önemli nedenlerinden biri de etkileyici görselliğiydi. On yıllarca süren iç savaşın ardından, turistler için artık daha güvenilir bir yer haline gelen Kolombiya her yıl 2,5 milyon turist ağırlıyor. Narcos’un çekildiği Medellin kentinde yapılacak pek çok şey var. Kesinlikle görmeniz gereken yerlerden biri, ziyaretçileri farklı yüzeylerde yalınayak yürümeye davet eden şehir parkı Parque de los Pies Descalzos (Yalınayak Parkı). Escobar’ın “kirli işlerini” yürüttüğü semt, eskiden işçi sınıfının yaşadığı kenar mahalle, günümüzde dev siyah kayaları andıran üç binadan oluşan sanat merkezi Parque Bibloteca Espana’ya evsahipliği yapıyor.

Game of Thrones-Hırvatistan, İrlanda, İzlanda, Fas

G.R.R. Martin’in başyapıtı Buz ve Ateşin Şarkısı (A Song of Ice and Fire), 2011 yılında TV’ye aktarıldığında büyük bir sansasyon yarattı. Game of Thrones çok farklı iklimler ve kültürler barındıran bir fantezi dünyasında geçiyor ve bunu ekrana yansıtabilmek için çekimler başta İzlanda, Hırvatistan, Fas ve Kuzey İrlanda olmak üzere farklı yerlerde yapılıyor. İster bir süreliğine Jon Snow’un yerine geçip İzlanda’daki ünlü Ring Road’u keşfetmeyi, ister ejderha diyarları olan Fas şehirleri Essaouira ve Ait-Ben-Haddou’yu gezmeyi seçebilirsiniz. Hırvatistan’ın surlarla çevrili Ortaçağ şehri Dubrovnik’te, Westeros başkenti Kralın Şehri’nde güç çekişmelerinin ve entrikaların dünyasına adımınızı atabilirsiniz. Kral Yolu’nun sıra sıra dizilmiş görkemli ağaçlarının büyüsüne kapılanlar ise Kuzey Irlanda’nın yolun tutup Dark Hedges’te 200 yıllık kayın ağaçlarının arasında yürüyüşe çıkabilir.

Peaky Blinders – Liverpool, Birleşik Krallık

BBC’nin gangster dizisi Peaky Blinders, 1. Dünya Savaşı sonrasında Birmingham’da geçiyor ve aynı ada sahip bir çetenin hikayesini konu alıyor. Dizinin çoğunluğu ise, dikkat çekici bir mimariye sahip Liverpool kentinde çekildi. Liverpool’de, Rodney Street ve Powis Street’i arşınlayarak sağlı sollu sıralanan yapıları inceleyebilir ya da 16. Yüzyıl’dan kalma Croxteth Hall malikanesini gezebilirsiniz. Liverpool’un en önemli tarihi miras alanlarından olan bu malikane, hala hizmet veren bir çiftlik, bir Viktorya dönemi bahçesi ve doğa koruma alanı barındırıyor. Bunların tümü halka açık ve bir günlüğüne şehirden uzaklaşmak için mükemmel bir fırsat sunuyor. Ayrıca şehirdeki tüm çekim mekanlarını keşfetmek için rehberli turlara da katılabilirsiniz.

Page 29: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

57BeykozKultur&Sanat

TEKNOLOJİ BB

56 BeykozKultur&Sanat

Tatilde güvenlik için birkaç ipucu!

Suyla temastan kaçının: Bilgisayar veya tablet çalışırken meydana gelen sıvı temasları cihazlara kalıcı hasarlar verebilir.

Kaliteli bir taşıma çantası kullanın: Seyahat ederken toza, sıcağa, darbelere dayanıklı bir taşıma kılıfı ve çantası kullanın.

Hırsızlara karşı dikkatli olun: Riski minimize etmek için cihazlarınızı güvenli yerde tutun ve mümkünse güvenlik kilidi kullanın.

Kablosuz ağlar: Herkese açık Wi-Fi ağları kullanırken, bankacılık işlemleri ya da online alışveriş gibi işlemlerden mümkünse uzak durun. İşlemleriniz, şifreleriniz görüntülenebilir.

Veri hırsızlarına karşı dikkatli olun: İnternet

kafelerde, internet bankacılığı, e-posta şifreleriniz, sosyal medya siteleri giriş bilgileriniz gibi önemli bilgileri girmekten kaçınmaya dikkat edin. Bu makinelerde, klavyeden basılan tuşları kaydeden ve şifrelerinizi çalabilen keylogger yazılımları olabilir.

Yeni bir e-posta hesabı açın: Normal mailinize gelen mesajların yönlendirilmek üzere ayarlandığı bir tatil hesabı açabilir, tatilde bu e-posta hesabınız ele geçirilse bile uğrayacağınız zararın sadece tatil süresi içinde kalmasını sağlayabilirsiniz.

Cihazlarınızı çocuklarınız da kullanacaksa, ebeveyn kontrolü yazılımları edinin. Bu tür yazılımlarla aileler, pek çok kategorideki web sitelerine erişimi engelleyebiliyor. Pek çok güvenlik yazılımı firması özelliklerine göre ücretli ya da ücretsiz olarak indirilebilen aile koruma, filtreleme ya da ebeveyn kontrolü yazılımları sunuyor.

Dönüşte...

Bilgisayarınız ve telefonunuzu virüslere karşı tarayın: Döndüğünüzde bilgisayarınızı, telefonunuzu, hafıza kartlarınızı,

USB belleğinizi olası virüs bulaşmalarına karşı tarayın. Bu taramalar için ücretsiz online tarayıcılar kullanabilirsiniz.

Normal e-posta adresinize geçiş yapın: Tatil için açtığınız e-posta hesabına yönelik yönlendirmeyi iptal edin ve normal mailinize geri dönün.

Çıkmadan önce...

Altın Kural – Güvenlik yazılımı kullanın! Günde ortaya çıkan 350 bin yeni virüsle başka türlü mücadele etmek mümkün değil. Dizüstü bilgisayar ya da mobil cihazınızda her zaman güncel ve lisanslı bir

antivirüs veya internet güvenliği yazılımı kullanın.

Sistem yamalarını ihmal etmeyin! Windows, Adope, iTunes gibi sisteminizde kullandığınız yazılımların güncellemelerini mutlaka yükleyin, böylece korunmanın

öncelikli adımlarından birini yerine gitirmiş

olursunuz.

Verilerinizi mutlaka yedekleyin! Böylece bilgisayarınız ya da tabletiniz çalındığı veya kaybolduğu zaman verilerinizi de kaybetmemiş olursunuz.

Karmaşık şifreler kullanın: Şifrelerinizi “123456“ gibi basit değil, harfli-rakamlı karmaşık şekilde oluşturun. Hatta sadece sizin için anlamlı olacak kısa cümlelerden parolalar oluşturabilirsiniz.

USB aygıtları virüse karşı kontrol edin: Taşınabilir aygıtlar, virüslerin yayılmasını sağlayan en yaygın taşıyıcı durumundalar.

Tatilde...

Cihazınızı tozdan ve kumdan uzak tutun: Toz ve kum, fanınızı kullanılmaz hale getirerek bilgisayarın aşırı ısınmasına ve zarar görmesine sebep olabilir.

Bilgisayarınızı serin tutun: Yüksek sıcaklıklar her zaman elektronik cihazların düşmanıdır.

Page 30: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

59BeykozKultur&Sanat

SPOR BB

58 BeykozKultur&Sanat

Doğa sporlarıyla ilgilenmeye karar veren fakat bu konuda deneyimi olmayan biri nasıl bir başlangıç yapmalıdır?

Öncelikle şunu kabul etmeliyiz ki doğa sporlarının tamamı riskli sporlardır. Her ne kadar gruplarla birlikte hareket etseniz de açık arazide kendi başınızın çaresine bakabilecek durumda olmalısınız. Bunun için en azından temel ilk yardım ve navigasyon bilgisi almış olmanız ve fiziksel kondisyonunuzun yeterli olması gerekir. Bu şartları temin ettikten sonra branşta

karar kılmak ve o branşa özgü eğitimler alıp tecrübeler edinmek gerekir. Doğa sporları dediğimizde karşımıza geniş bir yelpaze çıkıyor. Yüksek İrtifa Dağcılığı, Doğa Yürüyüşü, Mağaracılık, Kaya Tırmanışı, Rafting, Scuba Dalışı, Yamaç Paraşütü, Kampçılık bunlardan sadece birkaçı. Her spor branşı için kendine özgü tecrübe ve ekipman gerekiyor. Bu noktada da hem vakit hem para harcamanız kaçınılmaz oluyor. İlk defa doğaya çıkacak olanlar genellikle heyecanlı oluyor ve kendilerine uygun ve gerekli olan-olmayan birçok malzeme satın alıyorlar. Örnek

vermek gerekirse; dağcılığa başlayıp binlerce liralık ekipman alan bazı arkadaşlarım, ilk kamplarında -15 derecede, çadırda bir gece kaldıktan sonra bu sporun kendilerine

uygun olmadığını anladılar. Öncelikli tavsiyem; malzeme ve ekipman almadan evvel, o branş ile ilgili kulüp, dernek veya gruplara katılıp fikir edinmeleri. Bilhassa bünyesinde faaliyete uygun rehber bulunduran yapılanmaları tercih etmelerinde fayda var. Bu sayede asgari maliyetle kendilerine uygun branşı keşfedebilir ve o konuya yoğunlaşarak daha az zaman ve para harcamış olurlar.

Dağcılık pek çok doğa sporuna oranla çok daha fazla bilgi ve beceri gerektiren bir spor dalı

değil mi? Bu konuda birkaç cümle alabilir miyiz? Dağcı olmak isteyen biri nereden başlamalı?

Her şey gibi önce bu spor ile ilgilenmek istediğimizden emin olmalıyız. Şayet kendimizden eminsek çeşitli kulüp veya dernekler üzerinden temel eğitimler alarak dağcılığa başlayabiliriz. Bu arada fiziksel kondisyonumuzu ve tecrübemizi artırmamız son derece önemlidir. 3.000 m yüksekliğindeki dağlardan başlayıp tecrübe kazandıkça 4 ve 5 bin m yükseklikler denenir. Gerekli fiziksel kondisyonu ve tecrübeyi kazandıktan sonra ülkemizde çok zor bulunan bir şeye ihtiyacımız kalıyor; sponsor!

Doğa sporlarının genelinde yanınızda bulunması gereken standart malzeme ve ekipmanlar nelerdir?

Her branşın malzemesinin birbirinden farklı olduğunu belirtmekte fayda var. En basitinden, günübirlik bir doğa yürüyüşünden bahsedecek olursam; yanınızda olması gereken malzemeler en az 25 lt hacimli ve su geçirmez bir sırt çantası, trekking ayakkabısı, ilk yardım çantası, yağmurluk, pusula, kafa lambası, yedek kıyafet, düdük, baton, su ve yiyecek içecektir. Ortalama model ve markaları tercih ederseniz böyle bir çantayı 250-300 liraya çok rahatlıkla hazırlayabilirsiniz. Bu hazırlığı son güne bırakmamak çok önemlidir. Faaliyet türüne göre gerekli olacak ihtiyaç listesini bir yere asıp her seferinde o liste üzerinden çantanızı yeniden hazırlamanız son derece faydalı olacaktır. Yine imkânınız varsa olası aksilikler için yanınızda yedek yiyecek, içecek ve yedek kıyafet bulundurmanızı tavsiye ederim. Faaliyetin zaman ve

Doğa sporları risklidir!

Page 31: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

61BeykozKultur&Sanat

SPOR BB

60 BeykozKultur&Sanat

kapsamı arttıkça bu malzeme listesi de çoğalır. Çadır, uyku tulumu, mat, kask, emniyet kemeri, tozluk, krampon, buz kazması, termos, içlik, teknik ceket, yedek pil, radyo, telsiz, GPS, ocak, mutfak malzemeleri gibi, liste uzar gider.

Günümüz teknolojisinde harita okuyan akıllı cihazlar, GPS cihazları vb ne gibi ekipmanlar var. Bu ekipmanlar ile ilgili bilgi aktarır mısınız?

Kullanmayı biliyorsak ve doğru haritalar yüklü ise GPS ve harita okuyabilen akıllı cep telefonları bize doğada büyük kolaylık ve zaman tasarrufu sağlayacaktır. Harita ve pusula, zaman kaybetmeden hedefimize ulaşmamıza, gerektiğinde bulunduğumuz koordinatları başkalarına iletmemize olanak sağlar. Ancak bu cihazların batarya süresi sınırlıdır. Yine cep telefonları hassas cihazlardır ve soğuk hava ile bölgesel şartlardan çabuk etkilenir. Bu cihazları taşısak bile harita ve pusula kullanmayı öğrenmemiz ve yanımızda bulundurmamız son derece önemli. GPS cihazı uydudan yerinizi belirleyen bir cihazdır. Dolayısıyla bu cihazın çalışabilmesi için telefonunuzun çekmesine gerek yoktur çünkü cihaz baz istasyonu şartı aramaz. Bu tür malzemeler doğa sporları veya avcılık malzemeleri satan firmalardan temin edilebilir. Birçok şirketin internetten satışı da bulunuyor. GPS cihazının fiyatı pusulaya

göre yüksek fakat işlevi çok daha fazladır. 500 ile 3.000 lira arasında değişen fiyatlara satılmaktadır. Doğa yürüyüşleri, tırmanış, dağcılık, mağaracılık vb. sporlarla çok ilgilenen kişilerin GPS cihazı edinmeleri çok işlerine yarayacaktır. Bu cihaz sayesinde sadece nerede olduğunuzu tespit etmek değil aynı zamanda gittiğiniz rotaları işaretlemek, kaydetmek ve daha sonra aynı rotayı tekrar takip etmek gibi birçok işlevi de gerçekleştirebilirsiniz. Pusula ise çok daha cüzi rakamlara

satılmakta. 20 liradan başlar, özelliklerine göre 500 liraya kadar satılan modelleri bulunur. Yine son derece kullanışlı bir malzemedir. Kullanım esnasında gittiğiniz yönü kontrol etmenizde ve gerekiyorsa mesafe veya süreyi ölçerek notlar almanızda, dönüş yolunuzu bulmanızda faydalı olacaktır.

Doğa sporları için nasıl bir hazırlık yapılmalı?

En başta ne kadar tecrübeli

olduğumuza ve faaliyetin ne boyutta olduğuna bakıp her türlü hazırlığımızı en ince teferruatına kadar hesaplamamız gerekir. Bir doğa sporu kazası en tecrübesiz bireyden en profesyonel sporcuya kadar herkesin başına gelebilir. Bu kaza risklerini minimize ettikten sonra başlangıç yapmalıyız. Bu başlangıcın ilk etabı ön hazırlık safhasıdır. Bu noktada bir plan oluşturulmalı. Planlamanın ilk aşamasında, faaliyet boyunca ihtiyacımız olacak bilgileri

Page 32: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

63BeykozKultur&Sanat

SPOR BB

62 BeykozKultur&Sanat

toplamamız son derece önemli. “Nereye gideceğim? Nasıl gideceğim? Kimlerle gideceğim? Faaliyetim ne kadar sürecek? Gideceğim yerde hava durumu nasıl olacak? Gideceğim yerin arazi yapısı nasıldır? Faaliyet boyunca hangi malzeme ve ekipmanlara ihtiyaç duyacağım? Acil bir durumda ne yapacağım?” gibi soruların cevabı hazır olmalı. İklim tipi, faaliyet türü ve arazi yapısına uygun malzeme ekipman temininden sonra yola çıkmaya hazır olduğumuzu söyleyebilirim. Bir faaliyetin ön planlamasındaki en önemli noktalardan biri de o faaliyet hakkında birilerini bilgilendirmektir. Yani nereye gideceğimiz, faaliyet içeriğimizin ne olduğunu ve ne kadar süre sonra geri döneceğimiz gibi bilgileri yakınlarımızla paylaşmamız gerekmektedir. Ancak bu şekilde başımıza bir şey gelmesi durumunda, yardım talep edemeyecek durumda olsak dahi bir arama ekibi için çok önemli olan başlangıç noktasını belirtmiş oluruz.

Doğada başımıza gelen en temel mesele nedir?

Doğada başımıza gelen en temel sorunlar eksik ya da yanlış malzeme nedeniyle yaşanabilecek kaza ya da yaralanmalardır. Bu nedenle malzeme seçimi son derece önemli. Bir diğer en çok karşılaşılan durum kaybolmak. Bu iki sorunu, yanımızdaki arkadaşlardan birinin ya da birkaçının fiziki ya da ruhsal yetersizliği, planlama hataları nedeniyle karşılaşılan aksilikler vs izler. Bazı bölgelerde yaban hayvanları da bulunuyor ancak hayvanlar ses ve kokumuzu, biz onları görmeden daha

önce alıp bizden uzak durdukları için büyük sorunlar yaşanmıyor. Böyle durumlarda yani vahşi bir hayvanla karşılaşacak olursak sakince yönümüzü değiştirmemiz uygun olacaktır. Gittiğimiz bölgenin hayvanın doğal yaşam alanı yani evi olduğunu, orada onun bizden rahatsız olmasının bizim ondan rahatsız olmamızdan daha normal bir durum olduğunu doğaya çıkmadan evvel kabullenmiş olmalıyız. Karşımızda bizim varlığımızdan hoşlanmayan ya da tedirgin olan bir hayvan varken kaçmamız, koşmamız, bağırmamız ya da üstüne gitmemiz hayvanı ürkütüp savunmaya geçmesine sebep olabilir.

İnsanlar neden kaybolur? Kaybolmamak için neler yapılmalı?

Ülkemizde turistler ve yeni başlayanlar için birçok patika ve rota işaretlenmiştir. Buna rağmen, rotayı önceden araştırmadan, pusula, GPS gibi yön belirleyen cihazlar taşımadan ve kulaktan dolma bilgilerle doğaya gidersek kaybolma riskimizi artırırız. Kötü hava koşulları, birden bastıran sis, yorgunluk, dalgınlık, stres vb nedenler de kaybolmaya zemin hazırlayabilir. bu nedenle bir doğa yürüyüşüne çıkacaksak iptida olarak doğru planlama yapmalıyız. Gideceğimiz yer ile ilgili her türlü bilgiyi internetten öğrenebiliriz. Rota üzerindeki belli başlı işaretleri öğrenip bunları takip ederek ilerlememiz gerekir. Geri döneceksek, sık sık geriye bakarak gittiğimiz rotayı ve manzarayı görsel hafızamıza kaydetmeliyiz.

Yine gideceğimiz rotayı ve döneceğimiz tahmini zamanı bir tanıdığımıza önceden bildirmiş olmamız gerekir. Belirli bir rotada işaretleri takip ederken kaybolduysak, son geçtiğimiz işarete geri dönüp tekrar doğru rotaya girebiliriz. Böyle bir ihtimal yoksa ve şayet yakınımızda bir tepe-yükseklik varsa çıkıp etrafı görmeye çalışabiliriz. Doğa ile ilgili el kitapları böyle bir durumda su kaynaklarının takip edilmesini, mutlaka bir yerleşim yerine ulaşacağını tavsiye eder. Yalnız bu kaynakları takip edeyim

derken, bu durum bizi bazen ekipmansız geçemeyeceğimiz bir yere, kanyona götürebilir. Burada kendimizi daha riskli bir duruma sokabiliriz. Yanımızda GPS benzeri cihaz olmadığını, yönümüzü belirleyemediğimizi, cep telefonumuzun şarjının bittiğini düşünürsek yapmamız gereken en makul davranış oturup beklemektir. Orada olduğunuzu bilen kişiler, olması gereken zamanda geri dönmediğinizi fark edince durumu mutlaka yetkililere bildirecektir. Ülkemizde gerek kamu kurumları gerekse STK’ler bu alanda çok başarılılar ve her kaybı büyük bir disiplinle aramaktalar. Emniyet güçleri, JAK, AFAD, AKUT gibi kurumlardan en az biri mutlaka sizi aramaya gelecektir. Sizin bu sürede yapmanız gereken şey ise muhafazalı bir alanda, fazla enerji harcamadan, yiyecek ve içeceklerinizi idareli kullanarak beklemek olmalıdır. Tamamen kaybolmuş durumdayken ilerlemeye devam etmek enerjinizi ve kısıtlı malzemenizi daha fazla tükettirir. Ayrıca sizi aramaya çıkan ekiplerin ters yönüne gidiyor ve onların işini zorlaştırıyor da olabilirsiniz. Ortamda kar varsa kar mağarası yapmalısınız, yanınızda ateş kaynağı varsa yangına sebebiyet vermeyecek şekilde, kuru çalılardan yakarak ekiplere işaret vermelisiniz gibi basit ama hayat kurtaracak detaylar son derece önemlidir.

Doğada meydana gelecek acil bir durumda, yaralanmada neler yapmalıyız?

Öncelikle doğaya çıkacak her bireyin ilk yardım eğitimi almış olması son derece gerekli ve önemli. Şayet kendimiz ilk yardım müdahalesi bilmiyorsak veya kendimize müdahale edemeyecek durumdaysak yanımızdaki ilk yardım bilen birileri duruma müdahale etmeli; yok ise

yine yetkililere haber verilip yardım istenmelidir. Jandarma için 156, polis için 155, AFAD için 122, sağlık ekibi için 112 aranmalı. Telefonla yardım isteyeceğimiz durumlarda, gruptaki en sakin kişi kısa ve öz konuşarak durumu ve yerini bildirmelidir. Gruptaki diğer telefon numaraları konuşma evvelinde listelenerek yetkililere seri bir biçimde iletilmelidir. Listenin başındaki telefon açık tutulurken diğer

telefonlar kapalı tutularak daha uzun süre iletişim olanağı sağlanabilir. Böyle durumlarda unutmamalıyız ki yaralı kişiyi hareket ettirmek çok daha büyük ve kalıcı bir hasara neden olabilir. İlk yardım bilgisine sahip olmadan yapacağımız bir müdahale, her ne kadar iyi niyetli olsa dahi bizi adli ve vicdani açıdan çok büyük bir sıkıntıya sokabilir.

Page 33: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

65BeykozKultur&Sanat

OKURLARDAN BB

64 BeykozKultur&Sanat

Merhaba Beykoz, Merhaba Beykozlular!..

50’lerin kışları ve Boğaz’ın buzla kaplanması

Bu yaz günü, sıcaktan bunalarak belki de, ibtida, 1954 yıllarında Tuna Nehri’nden, Bulgaristan’dan parçalanarak gelen buzullar aklıma düştü. Karadeniz’den geçerek gelen devasa buz blokları bütün Boğaz’ı, tüm sahilleri istila etmişti. Ben 9 yaşındaydım o zamanlar… Herkes gibi ben de Beykoz Parkı’nın önünden buzulların üstüne çıktım ve gördüm ki o devasa buzullar hiçbir şekilde oynamıyor, kımıldamıyordu. Paşabahçe, Kanlıca, Çubuklu sahilleri karşıya

Emirgan’a, İstinye’ye, Yeniköy’e adeta yol olmuştu. Malumunuz olduğu gibi, 50-60 sene önce kar daha çok yağar, o zamanlar belediye hizmetleri günümüzdeki gibi kaliteli, muhtevalı olmadığından bütün şehir, yollar diz boyu kar altında kalır, aylarca yollar kapanır, trafik dururdu. Aylarca Boğaz’ı kaplayan bu buzullar bahara doğru gevşeyip çözülmeye başladı. Müthiş soğuklar, İstanbul’u kaplamıştı.

Tek toplu taşıma aracı var, onda da tavukla sebze-meyveyle bir arada taşınıyordun

Tabii ki okullar tatil edilmiş, araçlar çalışmıyordu. Zaten o yıllarda taşıtlar çok azdı. Bir tane, Musevi bir ağabeyimiz olan Gafur’un Mercedes halk otobüsü vardı. Bununla Üsküdar hattında çalışırdı. Beylerbeyi Sarayı’nın arkasındaki üst bahçenin altından tünel geçerdi. Sanırım yakınlarda yeniden açıldı bu tünel. Duvarları kesme taş ve tavanı Horasan tuğlası ile kaplanmış müthiş bir Osmanlı eseriydi. Tünelin üstünde bahçeler ve havuz olan alt bahçede duvar boyu, 5 m uzunluğunda çok sık bambu kamışları bulunurdu. Üsküdar’a giden bütün araçlar bu Beylerbeyi Tüneli’nden geçerdi. Beykoz’a köylerden gelen otobüs ve minibüsler, tavanlarında kümesler, kafesler, ayaklarından bağlanmış tavuklar, horozlar, sebzelerle yolculuk yapardı. At arabaları çoktu; hem Ali Bahadır’dan Akbaba, Tokat’tan, hem de Polonezköy, Zerzevatçı ve Şirindere, Elmalı Köyü, Hüsenbeyi Çiftliği’nden, sebze, meyve ve hayvanlar gelirdi.

Beykoz Meydanı ve ille asırlık fırında pişen ekmeklerin kokusu...

Beykoz Meydanı’nda asırlık bir fırın vardı. Orada yapılan francala ve tuzsuz ekmeklerin kokusu bütün Beykoz’u kaplardı. Bugün baktığımda sanırım

birinci sebebi o zamanın buğday unlarının kaliteli ve katkısız oluşuydu. İkinci büyük sebebi ise köylerden at arabaları ile balya balya gelen çalı ve odunlarla fırının yakılmasıydı. Beykoz Su İskelesi’ne gelen büyük motorlardan indirilen un çuvalları için tekerlekli arabalar yanaştırılır, bu arabaları 4 adet iri adamlar çekerek Yalıköy ve Beykoz Meydanı’ndaki ekmek fırınlarına omuzlarında taşıyarak teslim ederlerdi. Ben ve arkadaşlarım, Beykoz Spor Kulübü’nden yüzmekten gelince, hemen yarım ekmek arasına balık alır -tabii o zamanlar balığın her çeşidi vardı, çarşıda satılırdı- parkta yerdik balık ekmeğimizi...

Ağaçlar, ille de Beykoz’a adını veren ceviz

O zamanlar Beykoz Parkı’nda çok çam ağacı vardı, altında otururdu bütün insanlar, dinlenirdi. Şimdi ağaçlar kurudu bakımsızlıktan, küçük olan parka, 4-5 tane kulübe yapıldı, üzülüyorum. Şimdiki adı Mehmet Yavuz olan, o zamanlar Ermeni Mahallesi dediğimiz bölgede, Ermeni Kilisesi Surp Nigoğayos’un yanında ahşap, cumbalı, 2 katlı bir köşkte doğdum. Bu kilisenin yanı ve arkası büyük bahçeler ile çevrilidir. Bu bahçede yani bizim kapının önünde, arkada, devasa bir ceviz ağacı bulunur, her sabah kalkınca önce bu ağaca uğrar, dibine rüzgardan dökülen cevizleri toplar, sonra okula giderdik.

Ermeni Mahallesi hatıraları...

Aynı cadde üzerinde şimdiki Jandarma Karakolu, onun yanında ortaokul, onun yanında İtfaiye var. Ben bu ortaokulda okudum. O zamanlar bu binalar harabe, viran haldeydiler. Biz bu duvarlar arasında kovboyculuk oynardık. Hemen karşımızda iki katlı bir ev vardı. Bu evde Marika adında yaşlı, muhterem, sevimli bir Rum kadın otururdu. Tek bir kızı vardı İlhan adında, halen bu mahallede oturuyor. Çok meşhur bir falcı hanımdı. Bize her bayram likör ile çikolata ikram eder, cebimize o zamanın parası 5 krş, yüz para, 1 krş, bazen 10 krş veya gümüş 50 kuruşluklardan koyardı.

Sizinle bu sayfalarda beraber olmaktan, satırlara Beykoz’u,

bütün güzelliği, tarihi, güzel yöreleri ile anlatmaktan mutlu olacağım. Tabii ki bölüm bölüm;

ormanları, denizlerı, tarihi köy ve kaleleri, dereleri, sarayları, tarihi

kaynak suları, Peygamber ve evliyaları, yalıları ile…

Muharrem İsmet ÖZAYKUT

Page 34: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

67BeykozKultur&Sanat

OKURLARDAN BB

66 BeykozKultur&Sanat

Beykoz Dalyanı

Hazır Yalıköy’e gelmişken meşhur dalyandan bahis açmamak olmaz... Dalyan o ne kadar heybetliydi ki, iri siyah iplerle örülmüş kalın ağlarıyla!.. Dalyanı yapmak için uzun uzun, büyük ve sağlam direkler birbirine eklenir. 10, 20 m uzunluğunda, ucunda ağırlıklar ile dibe sabitlenir ve belli mesafe aralıklar ile dikilir, denizin üstünde kalan 4-5 m uzun kazık direkler birbirlerine halatlarla gergin bir şekilde sıkı sıkı bağlanır, geniş bir alanı çevreleyerek, deniz üstünde ve denizin altında ağlar gerilir,

Yalıköy sahiline kalın iplerle bağlı olarak irtibat olurdu. Kıyıda hazırolda bekleyen, iri, yüksek ve dayanıklı mavnalar bulunurdu. Dışları ziftlenmiş ham ağaçtan, boyasız siyah teknelerdi. Açıkta bulunan dalyanın direklerinden birinde, tepede bir tünek ve tünekte birer adam, iki vardiya nöbetleşerek beklerdi. Ağlara inen bir iple dalyana giren kocaman, ortalama 200 kiloluk orkinoslar, gözcü sayesinde görülür, sallanan ağ ipleri vasıtasıyla giriş kapatılır, sahile seslenilerek hazır bekleyen tayfalar çağırılırdı. Küreksiz mavnalar dalyan

etrafına gerili olan ipleri ve kıyıya bağlantılı ipi çekerek dalyana gelirler, ellerinde uzun kancalı zıpkınlarla orkinosları mavnalara çekerlerdi. Deniz kan içinde kalır, kırmızıya boyanırdı. Halk kıyıdan sandallara biner, seyretmeye gelirdi...

Bu yazıyı hazırlarken kendisinden çok istifade ettiğim, sık sık bilgisine müracaat ettiğim, Beykoz’un mimarlarından, çayırlarında beraber top koşuşturduğım aile dostum, eski Belediye Başkanı Sayın Ali Zengin’e teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim…

Gene hemen yanımızda bir bayır ve, caddeden yukarı doğru Beykoz Korusu’nun duvarları vardı. Bu duvarlar kilise, okul ve itfaiyenin koru ile sınırını çizerdi. Evin yanından geçen bu toprak bayırın üstünde bir demirci dükkanı vardı. Burada Kirkor ve Garbis adlarında becerikli, sevimli 2 kardeş usta çalışırdı. Gene aşağı caddeye doğru kilisenin karşısında Arnavut Nalbant vardı. O zamanlar her yer arsa olduğu için, bu arsada nalbant, köyden gelen-giden ve ayrıca Beykoz’daki arabaların atlarını nallardı.

Faytonlar, selamlaşmalar...

Beykoz Meydanı’nda faytonların

durağı vardı, hemen parkın önünde. 2 süslü at çekerdi faytonları. Arabacının durma yerinin yanında, tıpkı sokak veya güzel bir duvar lambasına benzeyen, sarı, parlatılmış, pırıl pırıl bir çan bulunurdu. Sürücü bu çanı çalar, yollar açılırdı. Bir de havada kavisler çizerek salladığı kamçısının sesi yankılanırdı. Herkesin birbirine şapka çıkararak selam verdiği zamanlardı, insanların yüzlerinden sıcak tebessüm eksik olmazdı.

Sahil ve yalı arkadaşlığı gibi Yalıköy...

İsminden de anlaşıldığı gibi, vapur iskelesinden sonra sahil yalılar ile kolkola girmiş arkadaşlar gibi olan Yalıköy, benim okuduğum Ahmet Mithat Efendi Okulu’na kadar devam ederdi. Hemen Ahmet Mithat Efendi Okulu’ndan, yani deniz kenarından caddeye doğru gelen sokağın cadde ile birleştiği yerde tarihi Yalıköy Serbostani Mustafa

Ağa Camii, önünde akan tarihi mermer bir çeşme vardır. Yolun genişletilmesi için camii geriye doğru alınmıştır.

Yalıköy Mezarlığı karşısında sarı boyalı taş bir yapı olan Hükümet Binası vardı. Bu binada karakol, Nüfus Müdürlüğü, Zabıta ve Sağlık Müdürlüğü bulunurdu. Altında iki göz kayıkhane vardı. Birinde odun ve kömür depolanırdı. Çünkü o zamanlar bütün okullar, hastaneler ve devlet dairleri odun ve kömür ile ısıtılırdı. Sonraki yıllarda Belediye Başkanı, yol genişletme çalışmaları yaparak 4-5 yalıyı ve bu devlet binasını yıkarak sahili tamamen açtı. Deniz kıyısı yürüyüş yolu oldu. Yalıköy, iki keskin viraj sonrası Beykoz’un engin, büyüleyici, yemyeşil bir denizi andıran çayırlar ile son bulur. Bu hafif bayır olan yolda tarihi Adliye binası bulunuyor. O yıllarda iki pazar yeri vardı; biri Basmaevler Pazarı, diğeri de meyve, sebze satılan Zerzevat Pazarı.

Page 35: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

69BeykozKultur&Sanat

TARİH BB

68 BeykozKultur&Sanat

Sultan Abdülaziz’in, İmparator III. Napoleon ve İmparatoriçe Eugénie’nin daveti üzerine, uluslararası sergiye katılmak için gerçekleştirdiği Avrupa seyahati (29 Haziran-10 Temmuz 1867), Osmanlı ve Avrupa devlet başkanları arasındaki ilk resmî temas olması dolayısıyla önemliydi (Davey, 1907: 30; Asuero, 2004:13). Paris’e giderken Abdülaziz’e, yatı Forbin’le Marsilya’ya kadar, Fransa’nın Babıali’deki büyükelçisi Bourée da eşlik etmişti (Asuero, 2004: 14, 43, 73). Gezinin Fransa etabında Sultan Abdülaziz, Eugénie’yi kendi ülkesine davet etmişti. Ancak İstanbul ve Mısır’a düzenlenen seyahatin gerçekleşmesindeki asıl amaç, iç siyasi hesaplaşmaların en önemli hedeflerinden biri haline getirilerek yapılan acımasızca

eleştirilerden bunalan İmparatoriçe’nin, sıkıntılarından uzaklaşmasını sağlayacak farklı bir iklim arayışıydı. Böyle bir gezi, son derece hasta olan, bazen ölümüyle ilgili söylentiler dolaşan ve böbrek taşlarını aldırmak üzere kısa zaman içinde tedavi olması gereken imparatorun, bu

durumunu Eugénie’den saklama isteği için de

çok elverişliydi (Yıldız, 2014; 102). Nitekim İmparatoriçe, genel seçim kampanyasının şamatalarından, tartışmalarından ve Rochefort tarafından yayımlanmış olan 3 hakaretâmiz yazıdan dolayı maruz kaldığı yorgunluğu

üzerinden atmak için kuzeni Ferdinand

de Lesseps’in, kendi desteği ile tamamladığı

Süveyş Kanalı’nın açılışını yapma teklifini değerlendirmeyi daha yararlı bulmuştu (Soissons, ty: 175). İmparator da onun gitmesi gerektiği hususunda kararlıydı. Bunu sadece,

Ollivier’le hazırlanan programın tamamlanması için değil, aynı zamanda kendi gidemeyecek kadar hasta olduğu için de istiyordu. Ağustosta, artık ölümünün beklenmekte olduğu haberleri dolaşmaktaydı. Geçirmek zorunda olduğu acil operasyonun Eugénie’nin Paris’te bulunmadığı bir zamanda gerçekleşmesi gibi çeşitli mülahazalarla bu seyahati daha uygun buluyordu (Sergeant, ty: 327-328). Ayrıca, veliaht prens iken 1854’te ziyaret ettiği İstanbul’u, İmparatoriçe’ye oldukça övmüş olmalıydı.

Görkemli karşılama...

Eugénie’yi taşıyan imparatorluk yatı L’Aigle, daha önce uğradığı Venedik ve Atina’da oldukça sıcak karşılanmıştı. İstanbul’da ise sultan, batılı rakiplerinden daha ileri gitme düşüncesi ile misafirine çok daha fevkalade bir kutlama töreni düzenledi. İmparatorluk yatı Aigle, 13 Ekim Çarşamba günü sabah saat onda Marmara’ya girmiş; bir buçukta Çanakkale Boğazı’nı geçmişti. Saatte 15 deniz mili süratle yol almakta olan yat, öğleden biraz önce Yeşilköy önündeydi. Kaptan, bir müddet ilerleyip ilerlememe konusunda tereddüt etmiş ve nihayet, Boğaz’a girerken kendilerine rehberlik yapacak Pertev-Piyale vapurunun gelmesi için 1 saatten fazla beklemişti (Farley,1872: 72-77; Sergeant, ty: 329).

Yat, saat tam öğleden sonra ikide, Üsküdar ve Tophane’den atılan topların gümbürtüsünün ve Boğaz’ın iki tarafına toplanmış halkın

tezahüratlarının birbirine karıştığı bir coşku içinde Topkapı Sarayı’nın önünden geçmişti. Çengelköy’de bir süre beklemişler; daha sonra Abdülaziz, yata çıkarak Eugénie’yi ve beraberindekileri selâmlamış ve onu elinden tutarak içinde, 200 bin Frank’a yaptırılan al gümüşten mamul bir çadır bulunan kırk çifteli kayığa yerleştirmişti (Farley,1872: 72-77; Sergeant, ty: 329).

Yirmi bin kişilik askeri birlik, İmparatoriçe’yi onurlandırmak için toplanmıştı ve İstanbul’da geçeceği bütün yollar temizlenmiş, onarılmış veya genişletilmişti. Misafir, evsahibiyle 20 kayıkçının yavaşça çektiği kürekler eşliğinde ağır ağır yol alarak öğleden sonra saat üçe çeyrek kala Beylerbeyi Sarayı önüne gelmişti. Sultan, yine elinden tutarak İmparatoriçe’yi sarayın içine kadar getirmişti (Farley,1872: 72-77; Sergeant, ty: 329).

İmparatoriçe Eugénie’nin, imparator adına Süveyş Kanalı’nın açılışını yapmak üzere yola çıkmasının ve bu bağlamda, Abdülaziz’in davetine de icabet ederek İstanbul’a uğramasının kesinleşmesi üzerine, Osmanlı devletinde kendisini en iyi şekilde karşılamak ve ağırlamak

için son derece yoğun ve titiz hazırlıklar yapılmıştı. Gezi programı, Fransa elçisi Boorée’la birlikte düzenlenmiş ve Sultan Aziz, yapılan hazırlıkları yakından takip etmişti.

Yapılan çok sayıda hazırlıklar kapsamında mesela, Eugénie’nin İstanbul ziyaretinde kalacağı Beylerbeyi Sarayı’ndaki daire, Paris’teki Tuilleries Sarayı’ndaki dairesi gibi döşetilmişti (Davey, 1907: 30). Kendisine özellikle seyrettirilmek üzere hazırlanmakta olan askeri talim ve geçit törenini müşahede etmesi için gittiklerinde ikamet etmesi maksadıyla Hünkâr İskelesi Kasrı yeniden yapılmıştı. Kasrın süslenmesi işine fevkalade itina olunup sadece gerekli yerlerine döşenmek üzere 800 arşın âlâ ipek kadife sipariş edilmiş ve İmparatoriçenin binmesi için oldukça zarif ve kıymetli bir sedye yaptırılmıştı (Yıldız, 2014; 102).

Ve İmparatoriçe Beykoz’da...

Eugénie onuruna düzenlenen muhteşem ziyafet ise Cumartesi gecesi gerçekleşmişti. Sultan,

Eugenie Beykoz’da

13-19 Ekim 1869 tarihleri arasında, tam 1 hafta süre ile İstanbul’da

ağırlanan Eugénie, belki de öncesi ve sonrasındaki bütün misafirlerden daha büyük ikram, ihtiram ve iltifata

mazhar olmuştur. Gerek yapılan hazırlıklar gerekse karşılama ve

ikramlar açısından bir bütün olarak değerlendirildiğinde bu ziyaretin emsalleri arasındaki müstesna

konumu daha net ortaya çıkmaktadır...

Göksel ARSLAN

Page 36: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

71BeykozKultur&Sanat

TARİH BB

70 BeykozKultur&Sanat

hâkimiyeti dolayısıyla Fransız mutfağı ekseninde güçlenmesine devam edecek; bu konuda padişahlar ve yöneticileri öncülük görevi üstlenmiş olacaktı (Samancı, 2008a, s. 216; Samancı,

2008b: 317; Ünsal, 2011: 101, 112).

İmparatoriçe’nin İstanbul’a gelişinin, Osmanlı ile Avrupa devletleri arasında birkaç yıl önce başlayan diplomatik

ilişkiler çerçevesinde önem arz ettiği görülmekte, Osmanlı döneminde sayfiye alanı olarak kullanılan Beykoz, yabancı devlet erkânının ağırlanmasında önemli bir yer teşkil etmektedir.

sabahleyin Beylerbeyi Sarayı’na gelerek bir müddet dinlenmiş; ardından Eugénie ile bir vapurla Beykoz’a geçmiş, Beykoz Çayırı’nda imparatoriçe ve eşrafının konuşlandığı seyir alanında 25 bin askerin katıldığı geçit törenini takip etmişlerdi. İmparatoriçe’ye bu törenin seyrettirilmesi, muhtemelen, başta diplomatlar olmak üzere yabancı devlet temsilcilerine sunulan ziyafetlerdeki, yemek ve sofra kültürü vasıtasıyla devletin güç ve ihtişamının sergilenmesi (Ünsal, 2011: 50, 52, 54) olgusunun teyidine yönelik bir tutumdu. Bu davranış aynı zamanda, yönetimin tepesinde yaşanan batılılaşma /modernleşme olgusunun sosyo-kültürel boyutundan birini de resmetmekteydi.

Gecesi, birlikte Beykoz Kasrı’na teşrif etmişler ve burada bütün vükelâ ve süferânın katıldığı mükemmel bir ziyafet verilmiştir. Protokolün resmî elbiseleriyle gelmelerinin istendiği ziyafet esnasında, Yuşa tarafındaki tepede konuşlanmış olan askerler, çadırlarında meşaleler yakmışlar ve aynı zamanda atış talimi yapmışlardır. Aynı gece Boğaziçi’nin Anadolu ve Rumeli sahillerinde bulunan

bütün salhanelerle birlikte gemilerin tamamı baştan ayağa rengârenk kandillerle donatılmış ve deniz ve karada mehtaplar yakılıp fişekler atılarak 4 saat süren fevkalade bir şenlik düzenlenmiştir (Yıldız 2014; 102-Rûznâme-i Cerîde-i Havâdis, Sayı 1260).

Doğu yerine batı sofra kültürünün ilk örnekleri

Sofrada kullanılmak üzere satın alınan sofra eşyalarına bakıldığında görülen odur ki, servis için kullanılmak üzere getirtilen, özellikle Saksonya ağırlıklı, Avrupa menşeli araç

ve gereçler, Çin porselenlerinin yerini almıştır. Bu durum açıkça, sofra ve ziyafet kültüründeki alafrangalaşmanın en belirgin göstergelerinden biridir. Benzeri şekilde, listede yer alan çorba kâsesi gibi özel işlevli sofra takımı parçaları, Avrupa sofra adabının Osmanlı saray seçkinleri üzerindeki etkisini yansıtmaktadır. Nitekim bu aksesuvarlara muvazi olarak II. Mahmud’la başlamış bulunan, ayrı bir yemek odasında, bir masanın etrafına dizilmiş sandalyelere oturarak ve çatal bıçakla yemek yeme alışkanlığı, 1860 sonrasında Saray ve çevresiyle yaygınlaşmaya

başlayacak ve daha sonra şehrin diğer semtleriyle taşraya yayılacaktı. Böylece, Alafranga/Avrupai sofra ve servis adabı, Avrupa gastronomi dünyası üzerindeki

KAYNAKÇA:

Davey, Richard. The Sultan and His Subjects. Londra: Chatto and Windus, 1907

Asuero, Pablo Martin. Mavi Sütunlu Saray. Çev.Yıldız Ersoy Canpolat. Ankara: Dost, 2004.

Yıldız, Mehmet. Milli Folklor Dergisi, Yıl:26, Sayı: 102

Soissons, Guy Jean Raoul. The True Story of Empress Eugenie. New York: John Lue Company

Sergeant, Philip W. The Last Empress of the French. Philadelphia: J. B. Lippincott Co.,

Farley, James Lewis. Modern Turkey. London:Hurst and Blacknett, 1872.

Ünsal, Artun. İstanbul’un, Lezzet Tarihi. İstanbul: NTV, 2011

Samancı, Özge. “İmparatorluğun Son Döneminde İstanbul ve Osmanlı Saray Mutfak Kültürü.” Türk Mutfağı, (ed). Arif Bilgin ve Özge Samancı. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2008a, s. 199-218.

Page 37: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

73BeykozKultur&Sanat

SAĞLIK BB

72 BeykozKultur&Sanat

da bulaşabilir. Cerrahi işlemler, dövme ve piercing sırasında sterilize edilmemiş alet kullanımı ile hepatit B bulaşabilir. Hepatit B akut veya kronik enfeksiyon oluşturabilir. Hepatit D, hepatit B ile infekte bireylerin D virüsü içeren kan ile temasıyla bulaşır. Hepatit C ise kan nakli, iğnelerin ortak kullanılması ve diyaliz gibi yollarla geçer. Anneden çocuğa geçiş hepatit B’ye göre daha az olmakla birlikte mümkündür. Hepatit C de akut ve kronik enfeksiyona neden olabilmektedir.”

Bazısı emare göstermiyor

B, C, D gibi kronik hepatiti bulunan bireylerin genellikle şikâyetlerinin olmadığını belirten Zeybel, “Birçok kişi farkında olmadan virüsü kapmış olabilir. İleri derecede karaciğer hastalığı ve siroz geliştiğinde bile hastaların herhangi bir şikayeti olmayabilir. Sıklıkla siroza komplikasyonlar eklendiğinde belirti vermeye veya muayene sırasında fark edilmeye başlar. Bunun dışında kronik hepatit olgularında karaciğer kanseri gelişme riski de bulunur. Bu nedenlerle birçok hepatitli birey teşhis edilmeden yaşamlarına devam etmekte veya hastalık ciddi boyuta ulaştıktan sonra tanı almaktadır” şeklinde konuşuyor.

Kronik olanlardan korunmak için enfeksiyon öncesinde aşı önemli

“Hepatit A ve B için oldukça etkili olan aşılar mevcut olup yeni doğan ve risk gruplarının aşılanması öneriliyor. Hepatit C için ise etkili bir aşı bulunmuyor. Cerrahi girişim, diş müdahaleleri, dövme gibi işlemlerde sterilizasyona dikkat edilmesi önemlidir. Hepatit virüsü ile enfekte annelerin gebelik döneminde kontrollerinin yapılması gerekir. Bu kontrollerin sonucunda gerekli görülürse hem anneye hem de bebeğe yapılacak tedaviler ile bebeğin hepatit B virüsünden korunması sağlanabilmektedir” diyerek akut hepatitlerde tedavi gerekmeyebileceğini belirten Zeybel sözlerini şöyle sonlandırıyor: “Hepatit A ve E virüsleri bağışıklık sistemi tarafından kontrol altına alınır. Akut hepatit B ve C enfeksiyonunda ise tedavi gerekebilir. Kronik hepatit B için oldukça başarılı tedavi yöntemleri bulunuyor. Bu tedavilerle direnç oranı çok düşüktür. Kronik hepatit C tedavisinde ise son yıllarda önemli aşama kaydedildi. Bu tedavilerle hastaların % 95 ve üzerinde tam kür sağlanabilmektedir. 3-6 aylık bu tedaviler sırasında yan etkiler de eski tip tedavilere göre yok denecek kadar az görülüyor. Hastalığın erken evrelerinde yapılan tedavi daha etkili olmaktadır. Bu nedenle risk grubundaki ve ailesinde hepatit bulunan bireylerin hepatit B ve C taramalarını yaptırmaları son derece önemlidir. Bunların dışında hepatit B ve C’li bireylerin düzenli karaciğer görüntülemesi yaptırması gerekmektedir.”

Organ nakli gerektirebiliyor

Bağışıklık sistemi kuvvetli olmayan kişilerin karaciğerlerinde hızla çoğalarak siroz ve kanser gibi hastalıklara zemin hazırlayan Hepatit B’den bahseden VM Medical Park Samsun Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Utku Kavruk da aşının önemine dikkat çektikten sonra ülkemizde her yıl binlerce kişinin Hepatit B’nin neden olduğu karaciğer hastalıkları nedeniyle organ nakline ihtiyaç duyduğunu söylüyor. Kavruk’un verdiği bilgilere gör; kan, temas ve cinsel yollarla bulaşabilen Hepatit B, uzun süre belirti vermeden ilerleyebilir ama ileri aşamalarda karaciğer kanserine ve sirozla sonuçlanan ağır bir tabloya da neden olabilir. Hepatit B, akut (belirtilerin ani başladığı ve nispeten kısa sürede sona erdiği) veya kronik olabilir. Hastalığın kronik olması daha çok hastanın yaşıyla ilişkilidir. Kronikleşme oranı yaş arttıkça düşer, bebeklerde kronikleşme oranı yaklaşık %90 iken çocuklarda %25-50, erişkinlerde ise yaklaşık %5 dolaylarındadır. Akut Hepatit B enfeksiyonu 6 aydan daha uzun sürede iyileşmezse enfeksiyon kronikleşmiştir ve ömür boyu sürecektir.

5 türü var

Toplumda farkındalık yaratmak, hastalığın önlenmesi ve tedavisinde başarının artırılmasının hedeflendiği 28 Temmuz Dünya Hepatit Günü’nde bilgi veren Koç Üniversitesi Hastanesi Gastroenteroloji ve Hepatoloji bölümü doktorlarından Doç. Dr. Müjdat Zeybel, “Ülkemizde 3,5 milyon kişinin hepatit B ve 700 bin kişinin ise hepatit C ile enfekte olduğu öngörülmektedir” diyor. Hepatitin 5 farklı virüse bağlı olarak değişkenlik gösterdiğini belirten Doç. Dr. Zeybel, şöyle konuşuyor: “Hepatit A, B, C, D, E olmak üzere sık görülen bir sağlık sorunudur. Dünyada viral hepatitler 300 milyondan fazla bireyi etkilemekte olup, her yıl 1,3 milyon kişi hayatını bu nedenle yitirmektedir. Viral hepatitler ölüme neden olan en sık 7. sağlık sorunudur. Ülkemizde toplumun yaklaşık %4’ü hepatit B virüsü taşımaktadır. Toplumun %1’i ise hepatit C ile infektedir.”

Nasıl bulaşıyor?

Hepatit B ve C’nin kronik yani uzun süreli enfeksiyon oluşturabileceğini aktaran Zeybel, A ve E virüslerinin akut enfeksiyon oluşturmakla birlikte hepatit E’nin nadiren kronik enfeksiyon oluşturabildiğinin altını çiziyor. Zeybel sözlerini şöyle sürdürüyor: “Hepatit A daha önceden enfeksiyon geçirmeyen ve aşılanmayan bireylerin virüs içeren besin ve suyu tüketmesi ile bulaşır. Hepatit E özellikle su ile bulaşır. Hepatit B, enfekte kan veya vücut sıvılarına temas ile bulaşır. Hepatit B taşıyan annelerden çocuklarına doğum sırasında geçebilir veya cinsel yolla

Dünyada 325, Türkiye’de 4.5 milyon kişi hasta

Bir karaciğer iltihaplanması diye kısaca tarif edebileceğimiz hepatit, halk

arasındaki adıyla sarılık, pek çok türü bulunmakla beraber dünyadaki en yaygın

hastalıklardan biri. İstatistiklere göre dünyada en çok ölüme neden olan 7.sağlık sorunu olarak öne çıkan viral hepatitler 325 milyondan fazla bireyi etkilemekte olup, her yıl 1,3 milyon kişi hayatını bu nedenle yitiriyor. Ülkemizde toplumun

yaklaşık %4’ü hepatit B virüsü taşırken %1’i ise hepatit C ile infekte durumda...

Doç. Dr. Müjdat Zeybel

Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Utku Kavruk

Page 38: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

74 BeykozKultur&Sanat 75BeykozKultur&Sanat

YENİ YAYINLAR BBKadın Arkadaşımın Patronu

TÜGİK Genel Sekreteri, Siyasal Bilimci ve Sosyolog Tanzer Polat Yılmaz, ka-leme aldığı Kadın Arkadaşımın Patronu’nu şöyle anlatıyor: “Mizahi anlatım mesajımı aktarmayı kolaylaştıran önemli bir araç benim için. Neticede tüm mesele bilgiyi fikre dönüştürebilmek, sonra da bunu en iyi bildiğin yöntem-le ilan etmek… Bilgiyle kurulmuş fikre sahip olan bireyin toplumsal sorumlu-luğudur bunu bir arada yaşadığı kader ortaklarına aktarmak. Sende kaldığı sürece içten içe yer bitirir çünkü seni fikir, paylaşınca kıymetlenir, saklı kaldığında kabına zarar verir. Fikir insanın borsasıdır kısaca. Paylaştıkça yükselir, yükseldikçe varlığın değerlenir, düşerse mevcudiyetin önemsizle-şir… Bu kitap işte böyle bir çaba ve zihinsel emeğin ürünü!”

Yavuz Sultan Selim Han’ın Mısır Seferi devam ederken, Portekizli-ler’in Hazreti Peygamber’in kabrini açma ve mübarek naaşını kaçırma planları yeniden mi gündeme geliyordu? Eğer öyleyse, bu menfur giri-şimin arkasında yatan sebepler neydi ve buna kim mani olacaktı? Vehi-mi Orhun Çelebi önderliğindeki Hilaliler, bu defa Portekizli Amiral Alfonso d’Albuquerque ve Vatikan istihbarat örgütü Demir Haç’a karşı unutulmaz bir mücadeleye girişiyor… Bu kıyasıya mücadele içinde Vehimi ve Çelik Hilal üyeleri Hazreti Peygamber’in mübarek bedenlerini muhafaza etmek için nasıl çalışacak? Sahip olanın daimi bir muzafferiyeti kucakladığına inanılan Hazreti Davut’un kılıcını İstanbul’a getirebilecekler mi? Türkiye’nin en çok okunan tarihî romanlarının yazarı, okurları tarafından “günümüzün Peyami Safa’sı” olarak anılan Okay Tiryakioğlu, bu romanıyla tarihte çok önemli bir tuğlayı yerine yerleştiriyor.

Mutluluk ve Felsefe

Kayıp Sır

İnsan için söz konusu olan mutluluk nedir, nasıl elde edilir? İnsanla-rın insan olmak bakımından ortak olduğu mutluluk nedir? Söz konu-su mutluluk, üzerinde anlaşmaya varılmış tek bir mutluluk mudur, bu konuda farklı görüşler var mıdır ve muhtelif mutluluklar söz konusu mudur? Mutluluklar arasında bir hiyerarşi var mıdır? Mutluluk, gayret ve çalışma ile elde edilebilir mi, bu konuda âlimlerin görüşleri nelerdir? Mutluluk ne kadar bir sürede elde edilir, insan ömrü bunun için yeterli midir? Kişinin bu yolda edinmesi gereken sanat ve diğer araçlar neler-dir, kişi nasıl bir yol takip etmelidir? Elinizdeki kitap, şimdiye kadar İslâm ahlâk felsefesi çalışmalarında ihmal edilen Tertîbu’s-sa‘âdât’ın tenkitli neşri ve Türkçe tercümesini, risalenin kaynakları ve muhtevasına dair ayrıntılı bir inceleme eşliğinde okuyuculara sunuyor.

Osmanlı Suriyesi’nde Arapçılığın Doğuşu

Bir siyasi ideoloji olarak milliyetçiliği hazırlayan faktörler, daha doğrusu milliyetçilerin siyasi projelerini ete kemiğe büründürecek sosyal, ikti-sadi, kültürel, toplumsal şartlar tarihçilerin her zaman ilgisini çekmiştir. Suriye, 19. YY’de önce Mısır, ardından Osmanlı egemenliği altında kaldığı dönemde merkeziyetçi reformlarla tanışmış, büyük güçlerin üzerinde şiddetle rekabet ettiği bir alan haline gelerek zamanla önemli bir geliş-me göstermişti. Yol, liman, demiryolu yapımı; okul, matbaa ve gazetele-rin kurulması, edebi ve kültürel bir uyanışı da motive etti. Bu tedrici de-ğişimlerin yanında başlıca iki olay –1860’taki Lübnan ve Şam olayları ile 1877/1878’deki Osmanlı-Rus Savaşı– Araplar’ın gelecek tasarımlarında ciddi değişikliklere sebep oldu. Adil Baktıaya bu çalışmasında özellikle Osmanlı Suriyesi’nde Arap milliyetçiliğini önceleyen koşulları inceliyor.

Proust ve Mürekkepbalığı: Okuyan Beynin Bilimi ve Hikâyesi

KÜY tarafından bilim kategorisinde yayımlanan Maryanne Wolf’un eseri, okuyan beynin tarihini, hem yazının icadından bu yana hem de günümüzde bir çocuğun

yaşamı boyunca ele alıyor. Yazar kitapta disleksili çocukların okumayı öğre-nirken neden zorlandıklarını ve özel yetilerini tartışıyor. Atalarımızın borçlarını

ve isteklerini kil tabletlere ve papirüslere kaydedişinden derin düşüncelere erişmek için okuma sürecine geçişte beynin ne tür yöntemler kullandığını

gösteriyor. Kitapta ayrıca önümüzdeki teknolojik değişikliklerin okuyan beyni ve entelektüel repertuarımızı nasıl etkileyeceğine dair temkinli gözlemler sunuyor.

Proust ve Mürekkepbalığı, okumaya ve beynin işleyişine ilgi duyan herkesi keyifli bir yolculuğa çıkarıyor.

Hayatı ve eserleri içiçe geçmiş bir yazar olan Sabahattin Ali, edebiyatımı-za özgün eserler kazandırmış bir isim. Doç. Dr. Mehmet Güneş, hazırladığı

“Sabahattin Ali’nin Eserlerinin Kaynakları” adlı çalışmada, yazarın eserlerine biyografik bilgilerle yeni bakışlar getiriliyor. Mehmet Güneş, Sabahattin Ali’nin kaynaklarını aile çevresi ve çocukluk hatıralarından, aşk maceralarından, mes-

lekî tecrübelerinden, hapishane hayatından, seyahatlerinde gördüklerinden hareketle ortaya koyuyor. Hece Yayınları’ndan...

Usta ile Margarita

Sabahattin Ali’nin Eserlerinin Kaynakları

Ukrayna doğumlu büyük Rus yazar Bulgakov tarafından, Stalinizm’in en ka-ranlık günlerinde kaleme alınmış Usta ile Margarita, sihirbaz kılığında 1930’lar

Moskovası’na gelen şeytanın, şehri birkaç gün içinde sersem etmesini, rejimin ardındaki korkaklık ve ikiyüzlülüğü ortaya çıkarmasını anlatıyor. Sihirbaz Woland kılığındaki şeytan, refakatçileriyle birlikte Moskova’nın

üzerine bir kâbus gibi çöker. İsa’yı ölüme gönderen Pontius Pilatus üze-rine bir roman yazmış, kendisine “usta” diyen münzevi bir yazarsa eskiden

rejime bağlılığı tartışılmaz birçok kişiyle birlikte akıl hastanesindedir. Sevgilisi Margarita, hem tutkuyla bağlı olduğu aşkını kurtarmak hem de

intikamını almak için ruhunu şeytana satmaya karar verir ve yangınlar, fırtınalar ve şeytani balolar şehri kasıp kavurmaya başlar. Moskova’yı çal-kalayan karnavalın “usta”nın romanından eski Kudüs sahneleriyle birleştiği

başyapıt, karanlık komedinin altındaki susturulamamış başkaldırısını bugün de sürdürmeye devam ediyor.

Milliyetçiliği anlamak için iki başucu kitabıSon dönemde sosyal bilimler ve özellikle de tarih alanına yaptığı yatırımla dikkat

çeken Alfa Yayınları, milliyetçilik tartışmalarını daha da zenginleştirecek iki kitapla okuru sevindirdi. Bunlardan biri, Anthony Smith’in Etno-Sembolizm ve Milliyetçilik adlı çalışması. Smith’in Etno-Sembolizm ve Milliyetçilik’i işte bu konular arasında

gezinen ve okuru Finlandiya tarihinden Yunanistan’a, Meksika’nın milli kültürünün şekillenişinden Alman ırkçılığının kökenlerine kadar geniş bir sahada dolaştırıyor.

Bu kitabın hemen ardından çıkan bir diğer kitap, Liah Greenfeld’in Milliyetçilik: Mo-derniteye Giden 5 Yol adlı çalışması, milliyetçiliğin tarihsel seyrini, İngiltere, Fransa,

Rusya, Almanya ve ABD örnekleri üzerinden giderek ele alıyor.

Page 39: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

YENİ YAYINLAR BBDört Gelecek: Kapitalizmden Sonra Hayat

Agatha Christie’nin Aşk Romanları

Bimarhane

Bir Başka Dünyadan

Demokrat Parti Karşısında CHP

Günümüz dünyasında küresel iklim krizi, akıl almaz boyutlardaki gelir eşitsizliği, sos-yal medya “beğenilerinin” yönettiği bir toplumsal hiyerarşi, otomasyonun hızla dev-reden çıkardığı insan emeği, gittikçe askerileşen polis güçleri, vatandaşlarını gö-zetleyen devletler, insansız hava araçları, başka bir gezegene taşınma hazırlıkları hüküm sürüyor. Frase, bu manzaradan çıkarılabilecek gelecek senaryoları üzerine düşünürken hem sosyal bilimlerden hem de edebi ütopya ve distopyalardan fay-dalanıyor. Yeryüzü kaynaklarının bütün insanlar tarafından adil bir şekilde pay-laşmasının sağlandığı bir tür sosyalizm mi, bir avuç zenginin daha da zenginleşip büyük insan kitlelerinin daha da yoksullaştığı bir barbarlık düzeni mi? Jacobin der-gisi editörü ve CUNY Graduate Center Sosyoloji bölümünde doktora adayı Peter Frase tarafından yazılan kitap, KÜY tarafından Türkçe’ye kazandırıldı.

Altın Kitaplar, polisiye edebiyatın kraliçesi Agatha Christie’nin Mary Westma-cott takma adıyla yazdığı aşk romanlarını okuyucuyla buluşturmaya devam ediyor. Polisiye edebiyattaki ustalığını aşk romanlarında da sürdüren Christie, Sevginin Bağladıkları adlı romanında, sevginin tutku haline dönüşünü, diğer Mary Westmacott romanlarında olduğu gibi, unutulmaz karakterleri ve zarif anlatımıyla dile getiriyor. Bitmemiş Portre, Gül ve Porsukağacı, Sensiz Bir İlkbahar, Annem ve Ben gibi daha önce Altın Kitaplar etiketiyle yayımlanan Mary Westmacott romanla-rından sonra şimdi de Sevginin Bağladıkları, Agatha Christie okurlarını bir kez daha bu büyük yazarın zengin dünyasıyla buluşturuyor.

Fatih Mehmet Ünlü’nün yeni romanı Bimarhane, Sola Yayınları etiketi ile raflarda ye-rini aldı. Bimarhane, delilerin boyunlarına vurulan ağır zincirlerin çözülmesi için uğraş veren, biri Müslüman biri Yahudi iki tabibin nefes kesen öyküsünü anlatıyor. Tarihin tozlu raflarında unutulmuş insanlık dışı bir geleneğin, Süleymaniye’den Toptaşı’na uzanan nefis öyküsünü anlatan romanda , gerçek karakterlerle örülmüş, 1873-1876 yıllarından küçük bir kesit sunuyor.

Eugene Schoulgin Türkiye’yi, Türkiye’deki yaşam koşullarını, siyasal, sosyal, ekonomik yapıyı yakından bilen Norveçli bir yazar ve düşünür. Bu bilgi, gözlem ve deneyimle-rinden yola çıkarak ülkenin 20. YY’den 21.YY’ye uzanan panoramasındaki köşe taşları-nı çarpıcı bir romanda edebiyat dünyasına armağan ediyor. Bir Başka Dünyadan’da Schoulgin, Batılı gözüyle o başka dünyaya bakmakla kalmıyor, yer yer Batılı göz-lemcileri de ironik bir biçimde eleştiriyor. Dahası, romanda çeşitli ülkelerden gelen yazarların öyküleri okunurken, Batı ülkelerinin neredeyse hepsinde şu ya da bu biçimde benzer durumlar yaşandığı gözler önüne seriliyor.

Türkiye 1945 yılında çok önemli bir değişiklik yaşadı. 20 yılı aşkın zamandır süregiden tek parti yönetiminden demokrasiye geçildi. Muhalif olmak üzere Demokrat Parti kuruldu. CHP sert siyasi tavrını yumuşatmak, halk gerçeğiyle, rekabetle yüzleşmek zorunda kaldı. Prof. Dr. Cemil Koçak bugün hâlâ süren demokrasi sorunlarını anla-yabilmek için bu defa merceğini 1945-60 yılları arasına tutuyor. O dönemin siyasi tartışmaları ve ‘kutuplaşmaları’ bilinmeden, bugünün anlaşılamayacağını ileri sürüyor. ’50 seçimi üzerine yapılan değerlendirmeleri gözden geçirerek; CHP’nin ve DP’nin aldığı seçmen desteğinin çok kez ezberlenmiş ‘doğrular’dan farklı olduğunu somut olgular ve rakamlarla gösteriyor. Dönemin atmosferini hissettiren fotoğraflar, gazete kupürleri, çizimler ve mektuplarla zenginleşen kitap okuru adeta zamanda yolculuğa çıkarıyor.

Soyu, Hacı Bektaş Veli’nin baş halifesi aynı zamanda amcazadesi olan Cemal Seyid’e, sonrasında ise onun üzerinden 7. İmam Musa-i Kazım’a dayanan Alevi Dedesi Süleyman

Üstüner’in Gerçekname adlı kitabı okurlarıyla buluştu. Kitap, bir zamanlar aynı yoldan ve sevgiyle ilerleyen Alevi-Sünni kardeşliğinin, zaman içinde neden ve nasıl suni bir

şekilde kutuplaştığını şiirsel bir dille anlatıyor. Boğaziçi Yayınları etiketiyle...

Yazar Gülsüm Öz’ün yeni kitabı “Hoş Bulduk İstanbul” adlı hikaye kitabı Sola Yayınları etiketi ile raflarda yerini aldı. “Londra’nın Sloane Square semtindeki bir Yahudi arkada-şımın anılarından o kadar etkilenmiştim ki ertesi hafta Hollanda’ya gittim. İkinci Dünya

Savaşı’nda; uzunca bir süre Amsterdam’da, kanal kıyısında bir deponun çatı katında gizlenen Anne Frank’in, şimdi müze hâline getirilmiş olan sığınağında dolaşırken onun ruhuna yaklaşmış gibi hissettim. Birçok ziyaret ve araştırma yaptım. Polonya Yahudi-

leri’nin anılarını dinledim. Sonra İstanbul’a döndüğümde kendimi iki büyük aşk, iki kaçak gemi ve iki tecavüzü yazarken buldum. Yazdıklarım arasında bana en ilginç geleni; aşk

ve mantık ile din ve komünizm arasındaki dengeli uyumu yakalamaktı.”

Felsefenin en eski ve temel sorularından biri olan “Çokluk içinde birliği ve birlik içinde çokluğu sağlayan şey nedir?” sorusu, İbn Sînâ tarafından surete müracaatla cevaplanır. Değişim boyunca özdeşlik ve birliğini koruyarak bir şeye değişmez niteliklerini kazandı-ran suret; bu vasfıyla, “Bir şeye özünü veren nedir?”, “Bilmek, neyi bilmektir?” ve “Bir şey iyiliğini ve güzelliğini neyle elde eder?” sorularına cevap teşkil eder. İbrahim Halil Üçer’in kaleminden...

İster şehirdeki mütevazı bir eve ait olsun, ister duvarlarla çevrili ihtişamlı bir saraya, bütün İslami bahçelerin temel bir ortak noktası vardı: Çehar bağ denen dört parçalı

plan. Ruggles’ın Kurtuba’dan Marakeş’e, Kahire’den İstanbul’a, Tebriz’den Delhi’ye kadar İslam coğrafyasının dört bir tarafından onlarca örneğini sunduğu bu geometrik ilke, tıpkı şiirde veznin, müzikte de makamın yaptığı gibi, tasarım imkânlarını kısıtlayarak

bahçelerin hamilerini ve mimarlarını yaratıcılığa zorluyordu. Konu hakkındaki hacimli li-teratürün yanı sıra şiirlerden, seyahatnamelerden, tarım kılavuzlarından ve minyatür-lerdeki bahçe tasvirlerinden de faydalanan İslami Bahçeler ve Peyzajlar, kapsamıyla

etkileyici, öğrettikleriyle şaşırtıcı bir kitap.

1.152 sayfadan oluşan kitap, İstanbul’un bitki çeşitliliğini gözler önüne seriyor. 8.500 yıllık tarihi bir kent olan İstanbul’daki kentleşme politikaları, yoğun nüfus baskısıyla birlikte bazı bitki türlerini doğrudan etkiliyor. Ünal Akkemik, hazırladığı bu kapsam-lı çalışmayla; bu eşsiz coğrafyayı paylaştığımız doğal hayata ve kent içinde bulunan

bitkilere ilgi gösterirken, ilgiye bilgi katmayı da öneriyor. Üç iklim ve flora kuşağının ke-sişme noktasında bulunan İstanbul, dikkat çeken bir bitki tür sayısına sahip. İstanbul’da yaklaşık 2.200 bitki türünün varlığını saptayan Prof.Dr. Akkemik, kitabında 982 tanesine

yer verdi. Bitki tanımını kolaylaştıran fotoğraflarla desteklenen hacimli çalışmasını çiçek renklerine göre 9 ayrı bölümde kurguladı. Kitapta, İstanbul’da yok olma tehlikesi

altındaki türleri de incelemeniz mümkün.

Gerçekname

Hoş Bulduk İstanbul

İbn Sînâ Felsefesinde Suret, Cevher ve Varlık

İslami Bahçeler ve Peyzajlar

İstanbul’un Doğal Bitkileri

Page 40: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

79BeykozKultur&Sanat

KÜLTÜR SANAT DÜNYASI BB

78 BeykozKultur&Sanat

Araç Muayene Raporu’nu her zaman aracınızda bulundurun!

T.C. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın belir-lediği standartlarda tüm ülke çapında araç muayene hiz-meti veren TÜVTÜRK, araç sahiplerini yakından ilgilendiren yeni düzenlemeyle ilgili açıklama yaptı. 2918 Sayılı Karayol-ları Trafik Kanunu’nda yapılan değişiklik uyarınca, 1 Temmuz 2017 tarihinden itibaren, Trafik Tescil Şube Müdürlüklerin-ce tescili gerçekleştirilen araçlar için “Motorlu Araç Trafik Belgesi” verilmesi uygulamadan kalktı. Bu belgenin artık verilmeyecek olması nedeniyle, araç muayenesi onaylanan araçların muayene geçerlilik süreleri artık sadece TÜVTÜRK tarafından, muayene işlemi sonrasında verilen Araç Muaye-ne Raporu’nda yer alacak. TÜVTÜRK, 1 Temmuz’dan itibaren muayenesini yaptıran araç sahiplerine, araç muayene rapor-larını her zaman araçlarında bulundurma konusunda uyardı. TÜVTÜRK’ten yapılan açıklamada, “TÜVTÜRK Araç Muayene Raporu’nun yanınızda bulunması, yetkili makamlar tarafından yapılan yol denetimlerinde, araç muayene geçerlilik sorgula-ması esnasında hem sizlere, hem de yetkililere kolaylık sağ-layacaktır” denildi.

Yeni düzenleme ile ilgili 7 soru ve cevabı

1-Motorlu Araç Trafik Belgesi ne anlama geliyor? Ruhsat nedir?

Eski adıyla Ruhsat olarak bilinen ve günümüzde aracımızda taşıdığımız belgeler iki parçadan oluşur: “Araç Tescil Belgesi” ve “Motorlu Araç Trafik Belgesi”. Ruhsat’ın içindeki bu bel-

gelerden biri olan “Motorlu Araç Trafik Belgesi” artık kul-lanılmayacak, “Araç Tescil Belgesinin” ise kullanımına devam edilecektir.

2- Motorlu Araç Trafik Belgem var ama daha önce hiç muayeneye gelmedim. Artık bu belgeye ihtiyacım kalmadı mı?

İlk muayene süresini henüz doldurmamış ve TÜVTÜRK’te henüz bir muayene kaydı bulunmayan araçların sahiplerinin, mevcut Motorlu Araç Trafik Belgesi’ni muayenelerini yaptı-rana kadar saklamalarını tavsiye ediyoruz.

3- İkinci el bir araç satın alacağım. Eski araç sahibinden Motorlu Araç Trafik Belgesi’ni talep etmeme gerek kalmadı mı?

Yeni aldığınız ikinci el aracın muayene geçerlilik süresini öğrenmeniz ve takip edebilmeniz amacıyla aracın eski sa-hibinden Motorlu Araç Trafik Belgesi’ni istemenizi tavsiye ediyoruz.

4- Motorlu Araç Trafik Belgem var. Aracımı muayeneye götüreceğim. Ne yapmam gerekiyor?

Farklı bir şey yapmanıza gerek yok. Muayene sonrasında, yeni muayene geçerlilik süresi artık Motorlu Araç Trafik Belgesi’ne işlenmeyecek. Bunun yerine, size TÜVTÜRK tara-fından verilen araç muayene raporunda muayene geçerlilik süreniz yer alacak. Bu nedenle bu raporu artık aracınızda bulundurmanız gerekecek.

5- Motorlu Araç Trafik Belgem var. Aracımı yeni muayene ettirdim. Ne yapmam gerekiyor?

Muayene raporunuzun aracınızda yer alması yeterlidir.

6- 1 Temmuz 2017 tarihinden sonra yeni bir araç satın aldım veya ruhsatımı yeniledim. Motorlu Araç Trafik Belgem bulunmuyor. Aracımı nasıl muayene ettireceğim ve aracımın son muayene geçerlilik tarihini nereden öğreneceğim?

Yeni düzenleme ile ilgili araç muayene sürecinde bir deği-şiklik yaşanmayacak. Aracınızı zamanı geldiğinde her zaman olduğu gibi muayeneye getirmeniz gerekecek. Aracınızın son muayene geçerlilik süresi tescil belgenizde “Diğer Bilgiler” alanında yer almalıdır. Eğer yer almıyorsa ilgili Trafik Tescil Şube Müdürlüğü’ne başvurabilir ve tarihinizi öğrenebilirsiniz.

7-Muayene Raporumu kaybettim ne yapacağım?

Her zaman olduğu gibi herhangi bir TÜVTÜRK Araç Muayene İstasyonun’ndan muayene raporunuzu alabilirsiniz.

Motorlu Araç Trafik Belgesi Kalkıyor! Premier Vision New York’a Türk damgası

Moda dünyasının önemli fuarlarından birisi olan ve bu yıl 18-19 Temmuz ta-rihleri arasında New York Pier 94’te gerçekleştirilen Premiere Vision New York Fuarı’na 44 Türk tekstil firması katıldı. 2017-2018 sonbahar/kış kolek-siyonlarının sergilendiği fuarda katı-lan firmalar, Türk tekstilinin moda ve tasarımda geldiği noktayı, yenilikçi ve inovatif ürünleriyle Amerika vitrininden dünyanın beğenisine sundu.

Türk misafirperverliğini layıkıyla sergilediler

Fuara katılan firmalar ayrıca Türki-ye’nin hem kültürel hem de sanatsal değerlerini New York’ta profesyonel alıcılara sundu. Kültürel değerlerin yanı sıra Türkiye standında Türk mutfağı-nın lezzetlerine de yer verilirken, Türk stantlarını ziyaret edenler, Türk mutfa-ğının eşsiz lezzetlerini de tatma fırsatı yakaladı.

UTİB Başkan Yardımcısı Engin, “Avrupa’dan sonraki en büyük tekstil pazarı”

UTİB Yönetim Kurulu Başkan Yardım-cısı Pınar Taşdelen Engin, ABD’nin Av-rupa’dan sonra en büyük tekstil pazarı olduğunu hatırlattı. Engin, “ABD, 300 milyonun üzerinde nüfusu ve satın alma gücü paritesine göre dünyanın en büyük ekonomisi. Bu dev pazarın tekstil ithalatı 12 milyar dolar civarında, hazır giyim ithalatı ise 96 milyar do-lar. 2017 yılının ilk yarısında Türkiye’nin ABD’ye tekstil ve hazır giyim ihracatı 416 milyon dolara oldu. Fuarın da et-kisiyle ihracatımızda özellikle önümüz-deki yıl önemli bir artış olacağını düşü-nüyoruz” dedi.

Page 41: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

81BeykozKultur&Sanat

KÜLTÜR SANAT DÜNYASI BB

80 BeykozKultur&Sanat

Sabancı Vakfı’nın, kurulmasını sağladığı ve 9 yıldır ana destekçisi olduğu Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası (TUGFO), 8 Ağustos’ta Sabancı Üniversitesi’nde kampa girecek. Üç hafta sürecek eğitim ve provalarla genç müzisyenler, önce İstanbul ardından da Almanya, Çek Cumhuriyeti ve İtalya’da verecekleri büyük konserler için hazırlanacaklar. Şef Cem Mansur yönetimindeki Orkestra, Türkiye’deki tüm konservatuarlardan sınavla seçilen 80 başarılı genç müzisyenlerden oluşuyor. Orkestrasının hazırlık kampı ise 25 Ağustos’ta sona erecek.

Haydar Haydar, Avrupa’da

TUGFO’nun turnesine Özkan Manav’ın Ali Ekber Çiçek’in icrasından esinlenerek düzenlediği ‘Haydar Haydar’ türküsü damga vuracak. Gençler, eseri İstanbul konserinin ardından Avrupa’da da müzikseverlerle buluşacak. Orkestra bu yıl, ‘Kültürel Entegrasyon Projes’ kapsamında mülteci çocukları da kampta ağırlayacak. Mülteci çocuklar Zorlu PSM’de yapılacak konser öncesi provalara da katılacak.

Müzik ziyafeti

Orkestrada yer alan gençler, sadece müzik eğitimi almıyor, sosyal sorumlu birey olma konusunda da sosyal çalışmalar aracılığıyla bilinçlendiriliyor. Kamp süresince genç müzisyenler şef Cem Mansur yönetiminde çeşitli eğitimlere katılacak ve Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı bünyesindeki Cerebral Palsy’li çocuklarla bir araya gelerek farkındalık çalışması yapacak. Farkındalık çalışması kapsamında; çocuklar gün boyu sürecek müzik deneyiminin ardından genç müzisyenlerle birlikte mini bir konser de verecek.

Genç müzisyenlerin bu yılki repertuvarında; Alexander

Borodin’den Orta Asya Steplerinde, Richard Strauss’tan Don Juan Senfonik Şiir, Ali Ekber Çiçek ve Ali Özkan Manav’dan Haydar Haydar, Antonín Dvořák’tan Senfonik Çeşitlemelerin yanı sıra orkestranın eski üyesi ve Deutsches Sinfonie Orchester Berlin’in başkemancılarından Hande Küden’in solistliğini üstleneceği Çaykovski’nin Keman Konçertosu yer alıyor. Zengin repertuarıyla Avrupa’nın en önemli konser salonlarında müzikseverlerle buluşacak olan TUGFO, Berlin konseriyle de bir ilke imza atacak. TUGFO’nun Berlin konseri, dünyaca ünlü kültür ve sanat kanalı Arte TV’nin dijital kanallarından canlı yayınlanacak.

Mülteci çocukları ağırlayacak

El dokuması ve eski halıların restorasyonunda zanaatkarların yetiştirilmesine yönelik başlatılan HARE projesi için çalışmalara başlandı.

İstanbul Halı İhracatçıları Birliği (İHİB) tarafından, İstanbul Kalkınma Ajansı’nın destekleri (İSTKA) ile yürütülen HARE projesi kapsamında faaliyetler başladı. Halı onarım ve restorasyon mesleğine yönelik antika halıları onaracak zanaatkarların yetiştirileceği HARE projesi kapsamında kurulan atölyede gerçekleştirilen ilk workshop ve eğitim ile proje kapsamında çalışmalara başlandı. Tarihi halıların onarım ile katma değerlerini yükselterek niş bir sektör olan eski halı ticaretinin kontrollü bir şekilde satış, pazarlama ve onarım organizasyonunun yapılacağı bir platform oluşturulmasının amaçlandığı projede, antika halıları onaracak yeni zanaatkarlar da yetiştirilecek. Yaklaşık 20 yeni halı ustanın yetiştirilmesinin planlandığı HARE çırak yetiştirme

eğitimi, 180 saatlik bir eğitim ile tamamlanacak. Mevcut zanaatkarlarında iş kalitesini artırmak amacıyla 18 saatlik bir eğitime tabi tutulacağı proje usta, çırak ve tasarımcıları buluşturacak. Tasarımcı, usta ve çırak buluşmaları sayesinde yaratıcılık ve yenilik desteklenmiş olacak halıya farklı açılardan bakma imkânı doğacaktır.

Halıda Türk markası değeri arttırılacak

HARE Projesi ile yaklaşık 2.500 yıllık bir sektör olan, halıcılık sektörünün en önemli sektörlerinden el dokumacılığı antika halıların onarımı ve restorasyonu tekrar ön plana çıkarılacak. Proje kapsamında kurulan atölye ile desteklenecek mevcut zanaatkarlarla aynı zamanda yeni zanaatkarların yetiştirilmesi de sağlanacak. Sultanahmet’te faaliyetlerine başlayan HARE Atölyesi’nde ip boyama eğitimlerinin yanında, halı desen tasarımının yapılacağı bilgisayar istasyonu ve laboratuvar da yer alıyor.

Sektöre yeni bir soluk kazandıracak olan HARE Projesi ile kültürel zenginliğimiz korunurken, İstanbul ve Türkiye’nin ticari menfaatlerini koruyacak bir organizasyon oluşturulmuş olacak. Proje kapsamında sektörü teknolojiye entegre etmeyi de planlayan İHİB ve İSTKA Türkiye genelinde halı restorasyonu yapan usta ve firmaların kaydolacağı bir web portalının kurulmasını da sağlayacak.

Antika halıları onaracak ustalar yetişiyor

Page 42: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

82 BeykozKultur&Sanat

Beyin haritalama ve görüntüleme, connectomic, matematiksel modelleme ve yapay zekâ nanokorezyase, nörofotonik ve genomik tedavi için terapötik alanlar tüm yönleriyle N20 Zirvesi’nde ele alındı. Yeni teşhis ve terapileri hızla tanıtmalarını sağlayacak bilim ve teknoloji disiplinlerinde bilimsel ilerleme alışverişinde bulunulduğu zirvede zihin okumanın artık bilimin menzili içinde olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, psikiyatride cerrahi döneme dikkat çekti.

2013 yılında ABD Eski Başkanı Barack Obama tarafından beynin sırlarını keşfetmek ve hastalıklarının araştırılıp tedavilerinin geliştirilmesi için başlatılan G20 Beyin Girişimi/Nörobilim Zirvesi’nin 4.’sü 5 Temmuz’da Almanya’nın Hamburg şehrinde gerçekleşti. Zirvede Türkiye’yi geçtiğimiz dönemde olduğu gibi Üsküdar Üniversitesi temsil etti. Üsküdar Üniversitesi’nin öncülüğünde, Fraunhofer IME Enstitüsü, Beyin Haritalama ve Terapötik Derneği, Beyin Haritalama Derneği ve Nanobiyoelektronik için Ulusal Merkezi işbirliği ile 40 bilim insanının katılımı ile, gerçekleşen zirveden çıkan sonuçlar G20 liderleriyle de paylaşıldı.

Alzheimer, beyin tümörleri, depresyon, şizofreni hastalıkları ve tedavi yöntemlerinin ele alındığı zirvede beynin çalışma şekli ve bozulan yolların

tedavi imkânları da tartışıldı. Hastalıkların tedavisinde DNA analizinin öneminin de vurgulandığı zirvede “Beyin Haritalaması” konusu görüntüleme, matematiksel modelleme gibi yönleriyle ağırlıklı olarak ele alındı.Zirveye Hamburg Muavin Konsolosu Meral Akbilek Koray, Göç ve Türkiye Uzmanı Dr. Yaşar Aydın, Atlas Global Hamburg Müdürü Orhan Kabaoğlu da davetli olarak katıldı.

Nörobilimin bugünü ve yarını konuşuldu

Nörobilimin şimdiki durumu, geleceği ve yeniliklerin gündeme alındığı zirveye katılan bilim insanları küresel işbirliği, veri paylaşımı ve nörolojik bozuklukların ekonomik ve insani maliyetleri ile mücadeleye yönelik fonların adil dağılımı için de çağrıda bulundu. Hamburg Fraunhofer Enstitüsü Müdürü, SBMT üyesi ve Başkan Vekili Prof. Dr. Carsten Claussen, Beyin Girişimlerinin küresel konsorsiyumlarının oluşturulması ve dünya çapında yıkıcı olan nöro-psikiyatrik bozukluklarla mücadelede bütüncül bir cephe oluşturmak için gerçekten etkileyici bir yaklaşım olduğuna dikkat çekti.

Prof.Dr. Tarhan: Zihin okumak bilimin menzili içinde yer almaya başladı

Zirvenin düzenleyicilerinden Üsküdar Üniversitesi Rektörü,

SBMT Türkiye Başkanı ve N20 Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, birçok nörolojik hastalığın cerrahi yöntemlerle tedavilerinin geliştirildiğini belirterek “Depresyon ve birçok hastalığın cerrahi yöntemle tedavileri ilgi çekiyor ve çok önem teşkil ediyor. Bilgi teknolojinin nörobilimle bir arada olduğunu görüyoruz. Artık zihin okumak bilimin menzili içinde yer almaya başladı. Bir insanın düşüncelerinin bilgisayara kaydetmek, bilgisayardaki bilgileri insan zihnine kaydetmeyle ilgili araştırmalar yapılıyor” dedi.

Alzheimer’ın bakım maliyeti 1 trilyon dolar olacak!

SBMT Yönetim Kurulu Başkanı ve Bilim Müdürü, BMF Başkanı, NCNBE Direktörü ve Beyin Teknolojisi ve Yenilik Parkı Müdürü (BTIP) Dr. Babak Kateb, “Nörolojik rahatsızlıkların dünyadaki insani ve finansal maliyeti çok fazla. ABD’de sadece 5.5 milyon Alzheimer hastasının bakım maliyeti yılda 200 milyar dolara yakın ve bu maliyet 10 yıl içinde 1 trilyon dolara yakın olacaktır. 2015 senesinde demansın dünya ekonomisine maliyeti 818 milyon dolar ve 46,8 milyon civarında hastanın bakımına tekabül ediyordu. Bu rakamlar 2030 senesinde demans için 2 trilyon dolar olacak. Demans bir ülke olsaydı Gayri Safi Yurt İçi Hasılatı (GSYİH) üzerinden 18 numara olurdu” dedi.

Zihin okumak hayal değil

KÜLTÜR SANAT DÜNYASIBB

Page 43: Beykoz · Bu destan ve efsaneler onların doğduğu iklim, coğrafya ve kültürler hakkında ipuçları sunarken felsefik ve inanç dünyasını da gözler ... TL, grafik tablet,

Yeni Kurumsal Kimliğimiz

Geçmiş de,Gelecek de Beykoz’da...

Boğazın incisi...

444666 1 BELEDİYE

BAŞKANI

Logo; karşılıklı iki “b” harfiyle Beykoz Belediyesini

aralarında bırakılan boşluk ile İstanbul Boğazını;

küçük renkli parçacıklarlaoluşan balık formuyla

Beykoz camını;

renkli tasarımıyla tarihsel vekültürel zenginliğin yanı sırabelediyenin genç, dinamik

duruşunu simgeliyor.