68

ayhan hüseyin ülgenay

  • Upload
    buiphuc

  • View
    245

  • Download
    5

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ayhan hüseyin ülgenay
Page 2: ayhan hüseyin ülgenay

KUNYE64.indd 1 1/15/13 12:41 PM

Page 3: ayhan hüseyin ülgenay

Genel Yayın Yö[email protected]

Begüm ÇELİKKOL ALTUNTAŞ

Her gün birbirinin aynı aslında. Yeni sene de öyle olacak. Belki iş değiştireceksiniz, belki

evleneceksiniz, belki ailenize yeni bireyler gelecek, belki de bi-rileri komple hayatınızdan çıkıp gidecek. İşte 2012 de benim için öyle bir yıl oldu. Beş yıllık Habertürk macerası 2012’de son buldu, Yenişafak serüveni başladı. Evlendim. Hala oldum... En önemlisi de Edu&Art doğdu... Ve kocaman bir aile olduk. Şimdilerde ailemizi büyütme dönemindeyiz... Eskileri bir ke-nara atın, yeni yıla adapte olmaya başlayın. Gerçi kelin ilacı olsa kendi başına sürer ama... Benim için Ocak başı hesaplaş-ma zamanı. Eski senenin hatalarını kenara yazıp, bir daha yap-mamaya çalışma çabalarım devam eder Ocak boyunca. Buna destek bulmaya çalışıyordum, sonunda buldum! Indian Times isimli internet sitesinde kısa bir gezinti yaparken, yeni yılda ne-ler yapmamız gerektiğine dair bir veriye ulaştım. Aynen liste-lenen şöyleydi.* Yapmak istediklerinizin listesini yapın ve hedefinize odaklanın* Egzersize başlayın, beslenmenize dikkat edin* Eskileri boşverin, yeni limanlara yelken açın* Pişmanlıklarınızı bir kağıda yazın, sonra o kağıdı yakıp küllerini denize atın* Sevdiklerinize zaman ayırın* İnsanlarla yardımlaşın* Evinizde işinize yaramayanları bir kenara çıkarın ya ihtiyacı olanlarla paylaşın ya da çöpe atın gitsin* Evinizin dekorunda değişiklikle yapın. Mesela yeni bir zigon sehpa alın ya da yeni bir kitaplık* Sık sık seyahat etmeye çalışın* Yeni insanlarla tanışın

Ben hepsini uygulamaya çalışacağım. Bakalım yüzde kaçında başarılı olacağım? Bunu da 2014’e girerken düşünürüz.

Bırakıyorum Indian Times önerilerini, kendi önerilerime geçi-yorum: Üzüntüyü bırakın, akıp gitsin denizdeki akıntılarla bir-likte. İsteyen yeniden aşık olsun, isteyen yeni bir iş olsun. Ama

her adımı attığınızda gülümsemekten vazgeçmeyin ve asla bir daha “Keşke” demeyin... Size zarar verdiğini düşündüğünüz herkesi hayatınızdan bir bir çıkarın... Pişman olmazsınız... Ca-nınız nerede olmak istiyorsa, er ya da geç orada olun. Aklınız kalmasın! Bir daha dünyaya mı geleceğiz Allah aşkına. Yeni hobiler edinin ya da bir kursa gidin. Fotoğrafçılık olabilir, Ebru olabilir belki senaryo yazarlığı bile olabilir.

Ayda bir kendinize hediye alın. Ayda bir hamama gidin, ma-saja gidin. Yenilenirsiniz. Her sinirlendiğiniz zaman o konuyu bir kağıda yazıp denize atın Beslenme alışkanlıklarınızı değiş-tirin. Abur cubura kota koyun! Sık sık ailenizle biraraya gelin. Büyüklerinizin tavsiyelerini iyi dinleyin, özellikle de annenizin.Daha uyanık olun, radarlarınız her zaman açık konumda bu-lunsun.Telefonunuzu değiştirin. Her hafta evinize bir çiçek alın. Reklam değil ama Serdal Kara ve Deniz Altuntaş ortaklı-ğıyla devam eden Bahçeşehir Pelin Çiçekçilik tavsiyemdir. İkisi de derin ruhlu insanlar. Muhteşem çiçeklere sahipler...

Bir enstrüman çalmayı öğrenin. Değerli piyanist, ayrıca Yöne-tim Kurulu Başkanı’mız Açelya Ülgenay ve Müzist bunun için biçilmiş kaftan! Her ay Edu&Art’ı mutlaka okuyun. Mutluluk kazanacaksınız... Sevgili Ferhat Gedik’in muhteşem tasarımla-rıyla çok keyifli anlar geçireceksiniz...

Son maddeyi Edu&Art olarak yazdım. Biraz da içerikten bah-setsek mi? Biz de bir yenilik yaptık ve biraz cemiyet hayatına giriş yaptık. Edu&Art artık cemiyet hayatının, ünlülerin de nab-zını tutacak. Ocak sayısında, Türkan Şoray hayranları zevkten dört köşe olacak. Ne de olsa o bir efsane... Güzelliğiyle dillere destan, sanatıyla akıllarda kalan Banu Zorlu da bu sayımızın yıldız isimlerinden. Muhteşem şair Hüseyin Gazi Ekşioğlu da konuğumuz oldu bu ay. Ve aşkın tarihi... Ve İstanbul partileri... Yine dolu doluyuz. Bundan sonra da hep dolu dolu olacağız...Şimdiden herkese keyifli okumalar ve de keyifli seneler...

Esen kalın OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

01

Yepyeni yıl, yepyeni bir EDU&ART

ONSAYFALAR.indd 3 1/14/13 1:29 PM

Page 4: ayhan hüseyin ülgenay

02

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ filminin finalindeki bu sözü hatırlarsınız. Şoray’ın canlandırdığı Asya, finalde bir seçim yapmak zorunda kalırken, sevdiği Kadir İnanır’ı değil de çocuğuna ve kendisine ‘sevgi ve emek veren’ Ahmet Mekin’i tercih eder. Şoray ‘Gerçek hayatta da aynı ter-cihi yapardım’ diyor. Türkan Şoray’ın hayatı ve sinema yolculuğuna hepbirlikte uzanıyoruz...

İÇİNDEKİLER

H NESİLLER BOYU FERHANGİ ŞEYLER

H PASCAL CONTET, BİR AKORDEON VİRTÜÖZÜ

H JESSİCA GALL MÜZİK ZİYAFETİNE HAZIR OLUN

H GÖKHAN TÜRKMEN’DEN FARKLI BİR PERFORMANS

H KATİA - MARİELLE LABÈQUE

H MELİHAT GÜLSES: TEGANNÎ

H VOLKAN KONAK KULAKLARIN PASINI SİLECEK

H JASON ANDREWS MAGIC SHOW

H LUBOMYR MELNYK

İzleyiciye çok farklı bir deneyim yaratacak olan LIFE OF PI, bizleri genç bir çocuğun inanılmaz macerasına sürüklüyor. Heyecan verici, spiritüel, keyifli, tüyler ürpertici, espirili ve aynı zamanda trajik bir hikaye. Pi Patel’in Hindistan’daki egzotik bir hayvanat bahçesinden Pasifik’e uzanan yolculuğuna tanık olacak, yeni bir hayatı onunla keşf edeceğiz.

Gloria Estefan, “90 Millas” ile her şeyin başladığı yere dönüyor: köklerine. Eşi Emilio Estefan’ın prodüktörlüğünü üstlendiği albümde yazımında Gloria Estefan’ın da bulunduğu yepyeni İspanyolca şarkılar Küba müziğine bir saygı duruşunda bulunurken geleneksel ritimlere modern etkiler aşılıyor.

2012 yılında Türkiye Sinemalarında en çok iş yapan yabancı filmler arasında yedinci sırada.Takımımız Barney ve onun eski kafalı paralı askerlerden oluşan çetesine oldukça kolay lokma gibi görünen bir görev alır. Fakat işler ters gitmeye başlar...

14

04

BEYAZPERDENİN VE KALBİMİZİN SULTANI

Pİ’NİN YAŞAMIGERÇEK BİR GÖRSEL ŞÖLEN

GLORIA’DAN 90 MILLAS

SLY VE EKİBİ GERİ DÖNDÜ!CEHENNEM MELEKLERİ II

TÜRKAN ŞORAY

ETKİNLİKLEROCAK

10

11

12

ONSAYFALAR.indd 4 1/14/13 2:19 PM

Page 5: ayhan hüseyin ülgenay

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

03

GEZİ

PORTRE

ZANAAT

ZAMANIN TİK TAKSESLERİ...

48

22

34KUZEY AVRUPA’NIN LALESİ

AMSTERDAM

SIRADIŞI BİR ŞARKICI

ONSAYFALAR.indd 5 1/14/13 2:20 PM

Page 6: ayhan hüseyin ülgenay

04

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

Ferhan Şensoy Türk tiyatro, sinema ve televizyon

oyuncusu, roman, deneme, günlük, tiyat-ro oyunu, televizyon dizisi ve sinema fil-mi senaryo yazarı, Ortaoyuncular tiyat-ro topluluğunun kurucusudur. Türkiye’de yapılmakta olan stand-up tarzının esin kaynağı olan tek kişilik oyunu Ferhangi Şeyler en tanınmış oyunudur. Kel Hasan Efendi’den günümüze gelen Ortaoyuncu-ları Kavuğu’nu Münir Özkul’dan devral-mıştır. Her oyundaki emeği geçenlere, za-man gözetmeksizin oyun gelirlerinden pay vererek mali olarak da Türk Tiyatrosu’nda

kendine özgü bir yer edinmiştir. Ferhangi Şeyler. Ferhan Şensoy’un 7 Mart 1987’den beri aralıksız oynadığı tek kişilik gösterisi. Gündelik herhangi olayların ̀ Ferhanca` bir mizah penceresinden değerlendirilmesi. 2011’in Şubat ayında 1670. oyun sergilen-miştir. Ev sahibi Orkinos hanım,bakkalın aptal çırağı, Tayfun gibi hayali karakter-ler de mevcuttur. 2 perdelik bir oyundur. 21 Ocak’ta Caddebostan Kültür merkezin-de sevenleri ile buluşacak oyun, büyük us-tanın bir kez daha hünerlerini sergileyece-ği ve eşsiz anların yaşanacağı özel bir gün olacak şüphesiz.

OCAKTarih: 21 Ocak 20:30Yer: Caddebostan Kültür Merkezi, İstanbul

NESILLER BOYUFERHANGI ŞEYLER

AJANDA

ONSAYFALAR.indd 6 1/14/13 1:29 PM

Page 7: ayhan hüseyin ülgenay

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

05

OCAKTarih: 24 Ocak 20:00Yer: Borusan Müzik Evi, İstanbul

NESILLER BOYUFERHANGI ŞEYLER

Akordeon’un dünya ça-pında tanınan

ustası Pascal Contet, modern çağın ses dünyasını Borusan Müzik Evi’nde huzur-larınıza taşıyacak. Fransa’da, Alman ve Danimarkalı ünlü eğitmenlerin yanında repertuvarını geliştiren ve akordeon ile çağdaş müziği bir araya getiren bir reper-

tuar oluşturan Contet, kendi bestelerinin yanı sıra, Philippe Hurel, Arne Nordhe-im, Bruno Mantovani, Pierre Jodlowsky, Franck Bedrossian ve Jacques Rebotier gibi öncü bestecilerin müziklerini seslen-direrek çalgısının çokyönlülüğünü ve mo-dern çağın tınılarını dinleyenleri ile bu-luşturuyor.

PASCAL CONTETBIR AKORDEON VIRTÜÖZÜ

ONSAYFALAR.indd 7 1/14/13 1:29 PM

Page 8: ayhan hüseyin ülgenay

06

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

AJANDA

1980 Berlin doğumlu olan ve Almanya’da yaşa-

yan ünlü vokalist Jessica Gall, ana akı-mın dışında yer aldı ve contryden soula, cazdan lounge ve popa pek çok türe yö-neldi. İlk piyano derslerini altı yaşınday-ken büyükannesinden aldı, 7-8 yaşların-dayken aile korosunda ilk şarkı söyleme deneyimlerini yaşadı. Çocukluğunda bü-yükannesinin ona dinlettiği Marvin Gaye, Aretha Franklin gibi ustaların plakla-rı ona caz sevgisini aşıladı. 2001’de ba-bası ve büyükannesinin mezun oldu-ğu Hochschule für Musik Hanns Eis-ler Caz Bölümü’nden mezun oldu. 5 sene önce yaynlanan ilk Cd’si “Just like

You” ile Alman caz çevrelerinde bü-yük sükse yapan Gall, daha sonra Sony Music Germany’den çıkan CD’si “Litt-le Big Soul”dan ve son olarak da, 2012 Ağustosu’nda yayınladığı ve basmakalıp caz ve pop müzik bariyerlerinin cesurca ötesine geçtiği “Riviera” adlı albümleriy-le listelerde üst sıralarda yer alarak ünü-nü pekiştirdi. Özlem duygusuyla dolu bu harika kayıt, dinleyiciyi Berlin’den alıp büyük okyanusların kıyısına götürmek-tedir. Alman basınının “Cazın yeni yıldı-zı” olarak nitelediği Gall, “Riviera” albü-münün aynı adlı şarkısını piyanist Robert Matt ile Türkiye’ye yaptığı bir seyahat sırasında yazdı.

JESSICA GALLMÜZIK ZIYAFETINE HAZIR OLUN

OCAKTarih: 31 Ocak 2013 20:00Yer: Akbank Sanat, İstanbul

ONSAYFALAR.indd 8 1/14/13 6:13 PM

Page 9: ayhan hüseyin ülgenay

ONSAYFALAR.indd 9 1/14/13 6:13 PM

Page 10: ayhan hüseyin ülgenay

08

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

www.biletix.comwww.biletix.com

KATIA - MARIELLE LABÈQUEKlasik müzik sevenlerin yakından tanıdığı Labèque piyano ikilisi, dünya çapında tanınmalarını sağlayan, George Gershwin’in “Rhapsody in Blue” adlı eserini kaydettikleri albümün ardından Berlin Filarmoni, Londra Senfoni, Boston Senfoni gibi büyük orkestralarla ve Sir Colin Davis, Sir John Eliot Gardiner, Paavo Järvi, Zubin Mehta, Sir Simon Rattle ve Michael Tilson Thomas gibi orkestra şefleriyle konserler verdiler. Labèque kardeşler bu proje ile alternatif rock ve klasik müziği birleştirirken, çok yönlülüklerini de bir kez daha göstermiş oldular. 2012 yılında Pedro Almodovar’ın yapımcılığını, Felix Cabez’in ise yönetmenliğini üstlendiği bir belgeselle hayranlarının karşısına çıkan ikili, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ile verecekleri konserin hemen ardından bu kez Borusan Müzik Evi’nde hayranlarıyla buluşacak. MELIHAT GÜLSES:

TEGANNÎKlasik Türk Müziğinin en önemli eserlerinin seslendirileceği ve geçmişten günümüze kadar gelen bir repertuar çerçevesinde düzenlenen konserin birinci bölümünde Melihat Gülses, 6 kişilik bir erkekler korosu ve klasik sazlar eşliğinde, Teganni geleneği içinde bestelenmiş ve musikimizin çeşitli devirlerini yansıtan, en seçkin eserleri, temiz bir üslup ve tavrının yanında geleneksel icrayı bozmadan ancak kendi yorum özellikleriyle birleştirerek dinleyiciler ile buluşturacaktır. Konserin ikinci bölümünde ise günümüze kadar gelen, ancak hafızalardan silinmeye yüz tutmuş çok önemli eserlerin, tekrar gün yüzüne çıkarılarak, farklı bir orkestra anlayışıyla dinleyicilere sunulması sağlanacaktır.

OCAK GÜNLÜĞÜ

www.iksev.org

GÖKHAN TÜRKMEN’DEN FARKLI BIR PERFORMANS2000 yılından itibaren çeşitli mekân ve organizasyonlarda gitar ve sesiyle boy gösteren Gökhan Türkmen’in yıldızı “Büyük İnsan” şarkısının Youtube’ta 5 milyon kişi tarafından dinlenmesiyle parladı. “Dön” ve “Efkarlıyım” şarkılarının da internetten yayılmasıyla albüm çalışmalarına başladı. “Biraz Ayrılık” adlı albümyle büyük bir başarı sağlayan Türkmen aynı parçayla radyolarda va müzik kanallarında en çok çalınan sanatçı oldu.

www.biletix.com

18.01 18.01 19.01

ONSAYFALAR.indd 10 1/14/13 1:29 PM

Page 11: ayhan hüseyin ülgenay

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

09

www.iksev.org

LUBOMYR MELNYKKanadalı piyanist ve besteci Lubomyr Melnyk, Klasik müzik eğitimi aldı, 1970’lerin minimalist müzik akımından etkilendi.’KMH: Piano Music In The Continuous Mode’ adını taşıyan ilk albümünü 1979’da yayımladı.

Peter Broderick, Nils Frahm ve Robert Raths ile işbirliği yaptığı yeni albümü 2013 sonbaharında Erased Tapes etiketiyle yayımlanacak. Dünyanın en hızlı konser piyanistleri arasında anılıyor. Farklı bir piyano tekniğiyle icra edilen “Continuous Music” adlı türün öncüsü olarak tanınıyor.

www.biletix.com www.biletix.comwww.biletix.com

JASON ANDREWS MAGIC SHOWUluslararası Şampiyon İllüzyonist ve Showman Jason Andrews İstanbul’a geliyor! Bugün 25 yaşında olan Las Vegas kökenli Jason Andrews’in illüzyona olan ilgisi, 12 yaşındayken, Usta Sihirbaz Lance Burton’un gösterisini izledikten sonra başladı. Jason, sahne sanatları eğitimi için Las Vegas Akademisi’ne katıldıktan sonra, 2007 ve 2008 yıllarında 2 kez Amerikan Ulusal Turnesi’nde misafir yıldız olarak yer aldı.Jason Andrews Las Vegas döndükten sonra, prestijli kuruluşlardan Boyd Gaming’den “Yılın Showman’i” ve Uluslararası Sihirbazlar Kardeşliği’nden “Uluslararası Sihir Şampiyonu” ödüllerini aldı.

VOLKAN KONAK KULAKLARIN PASINI SILECEKKendine özgü yorumu ile seslendirdiği şarkılara hayat veren Volkan Konak, Sunar Medya organizasyonu ile Bostancı Gösteri Merkezi’nde sahne alıyor. 2000 yılında “Şimal Rüzgarı” adlı albümünü çıkararak dinleyicilerine ulaşan Konak, 2003 yılı Aralık ayında 3.5 yıl aradan sonra “Maranda” isimli albümü ise büyük beğeni topladı ve 2004’e müzik dünyasının iddialı yapımlarından biri olarak girdi. Bu albümü ile en çok satan albümler sıralamasında Elmas Plak ödülünü kazandı. 2006 yılında yine “Mora” adlı albümü Altın Plak ödülüne layık görüldü. 2009 yılında çıkardığı “Mimoza” albümü ise hem Altın, hem de Platin Plak ödülü alarak Türkiye’de en çok satan albüm olarak birinci sırada yer aldı. Seslendirdiği şarkıların yanı sıra sahne performanslarında okuduğu şiirler ile de beğeni kazanan Volkan Konak sayısız ödüle layık görülen Volkan Konak 25 Ocak Cuma akşamı Bostancı Gösteri Merkezi sahnesinde.

20.01 23.01 25.01

ONSAYFALAR.indd 11 1/14/13 1:29 PM

Page 12: ayhan hüseyin ülgenay

İzleyiciye çok farklı bir deneyim yaratacak olan LIFE OF PI, bizleri genç bir çocuğun ina-

nılmaz macerasına sürüklüyor – heyecan verici, spiritüel, keyifli, tüyler ürpertici, espirili ve aynı zamanda trajik bir hikaye. Pi Patel’in Hindistan’daki egzotik bir hayvanat bahçesinden Pasifik’e uzanan yolculuğunda yaşadığı gemi kazası sonucu bir sandalda bir sırtlan, kırık bacaklı bir zebra, bir orangutan ve üç yüz kiloluk bir Bengal kap-lanı ile hayatta kalan tek insan olarak yaşadığı akıl almaz hikayesini sunuyor. Pi, uçsuz bucaksız okyanusta bir sandalda başbaşa kalan bu enteresan dörtlünün arasında hayatta kalma savaşı verirken, zekası sonucu besin zincirine kurban gitmemeyi başarır ve sonunda Kaplan Richar Parker ile başbaşa kalır. Pi hayatta kalmak için bu devasa kap-lana büyük bir anlayışla yanaşmak zorundadır ve inanılmaz masalları böylece devam eder.

10

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

SINEMA

Pasifik, bir çocuk, kaplan ve sonsuzluk...

Yönetmen : Ang Lee Tür : Aksiyon,  Dram,  Macera Süre : 127 dakika Senaryo: Yann Martel, David MageeOyuncular: Tobey Maguire, Gérard Depardieu, Tabu, Adil Hussain, Ayush Tandon

Pi´nin Yaşamı

ONSAYFALAR.indd 12 1/14/13 2:45 PM

Page 13: ayhan hüseyin ülgenay

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

11

DVD

2012 yılında Türkiye Sinemalarında en çok iş yapan yabancı filmler arasında yedin-

ci sırada.Takımımız Barney ve onun eski kafalı paralı askerlerden oluşan çetesine oldukça kolay lokma gibi görünen bir görev alır. Fakat işler ters gitmeye başlar ve içlerinden birisi rakip bir paralı asker tarafından öl-dürülür. İntikam için can alan ekibimiz, düşman toprak-larında yaptığı yıkımla dikkat çekeceklerdir. Bu karga-

şa devam ederken, bir yandan da son anda hiç beklen-medik bir tehlikeyle savaşmak, beş tonluk plütonyu-mun yanlış ellerle geçmesini önlemek zorundadırlar.Slyvester Stallone, Jason Statham, Jet li, Dolph Lund-gren, Chuck Norris, Terry Crews, Randy Couture, Liam Hemsworth, Jean-Claude Van Damme, Bruce Willis, Arnold Schwarzenegger gibi Aksiyon sinemasının en ünlü isimleri bu aksiyon fırtınasında buluştu.

Cehennem Melekleri 2

ALTERNATİFLERn 127 Saat n Sineklerin Tanrısı n Loraks n Kara Altın n Abraham Lincoln: Vampir Avcısı n Dünyanın Sonu Filmleri

http

://w

ww

.idef

ix.c

om/v

ideo

/

Aksiyon patlamasına hazır olun!

ONSAYFALAR.indd 13 1/14/13 2:45 PM

Page 14: ayhan hüseyin ülgenay

12

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

MÜZİK

RAFTAKILER n Güneşi Beklerken - Mor ve Ötesi n Karnaval - Sinan Akçıln Brave - Jennifer Lopez n Lincoln John Williams

GLORIA ESTEFANBugüne kadar kaydettiği

24 albümle 70 milyonu aşkın satış rakamına ulaşan ünlü sanatçı Gloria Estefan, “90 Millas” ile her şeyin başladığı yere dönüyor: köklerine. Eşi Emilio Estefan’ın prodüktörlüğünü üstlendiği albümde yazımında Gloria Estefan’ın da bulunduğu yepyeni İspanyolca şarkılar Küba müziğine bir saygı duruşunda bulunurken geleneksel ritimlere modern etkiler aşılıyor. Albüm ayrıca son elli yılın en saygı gören ve en etkili latin müzisyenlerine de hürmette kusur etmiyor. Albüme katkıda bulunan bu müzisyenler arasında Carlos Santana, Johnny Hnny Pacheco (kimileri ona ‘Salsanın Babası’ diye hitap ediyor), trompet virtüözü Alfredo ‘Chocolate’ Armenteros, konga divası Sheila E., aktör ve müzisyen Andy Garcia ve mambo’nun yaratıcısı ünvanlı Cachao bulunuyor.

İşte bu müzisyenlerin katılımı “90 Millas” albümünü tarihi önem taşıyan bir albüme dönüştürüyor. İlk defa bir CD’de bu kadar efsanevi sanatçı bir araya geliyor. Örneğin albümün ilk single’I “No Llores”de Gloria Estefan’a Carlos Santana, Sheila E. ve Jose Feliciano eşlik ediyorlar.”Hakiki Küba sound’larını canlı tutmak benim için çok önemli. Tüm bu müthiş sanatçılar latin müziğin çehresini değiştiren isimler oldular ve onlarla bu albümde bir arada olmak benim için büyük bir onur kaynağı. İnanıyorum ki bu albüm Küba müziğinin zenginliği hakkında yeni bir kuşağa ışık tutacak.” diyor Gloria Estefan.

ONSAYFALAR.indd 14 1/14/13 1:29 PM

Page 15: ayhan hüseyin ülgenay

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

13

KİTAP

UTANMAZLIK MAHARETİYAZAR ADI: PEMRA OĞUZYAYIN EVİ: VENEDİK YAYINCILIK / ŞİİR DİZİSİ80 SAYFADİLİ: TÜRKÇE - 10 TL

UTANMAZLIK MAHARETIGERÇEKÜSTÜ TATLARA YOLCULUK BAŞLIYOR...“O belki size “yakışıklı orospum benim” diye bakıyor, bilemezsiniz...“Aşk ve ayrılık yüklü hayatlarımız erken boşalma sebebi olabilir”“Çarşaflarımı kirletmesine izin veriyorum””Siz üstünüze alınmayın bayım.Uzak sayılmaz 5 adım ötemde dudaklarınız. Siz soyunun biz yine de sevişeceğiz” “Şimdi “Uslu Orospular” yetiştir kerhane yokuşlarında, O sütünden çıkardığın ak kaşığınla”Pemra Oğuz’u ve şiirlerini Türkiye’ye, geçen sene “Şehvetin Tadı” sergisinde ilk kez sunma keyfi benim oldu.

Bu kız kayınvalideleri panik ettirecek cinsten bir saatli bomba. Ne zaman, nerede, hangi sözcük kurgusuyla sizi gözünüzün içine bakarak kalbinizden veya erkekliğinizden şişleyecek, bilemezsiniz. Pemra’nın dizeleri gerçeküstü tatlar içerse de esas ağır yaşanmışlıkların “erken olgun” şaşkınlığını taşıyor. Bunlar kurgu değil, spontanlık içinde dökülen kelimeler...Jack Kerouac’tan Charles Bukowski’ye, Erje Ayden’den küçük İskender’e yürüyen bu çizgi, ister düz yazsın, ister şiir, ruhumuza yasemin kokulu bir kasap bıçağı gibi damardan giriş yapıyor.Pemra, yalnız gezinen bir at olarak kalmalı, kovboysuz...” Bedri Baykam

RAFTAKILER n Komünist Manifesto - Frederich Engels, Karl Marx n Oyunname - Tilda Tezman n Antikçağ Sanat Tarihi - Johann Joachim Winckelmann n Mimarlık: Zor Sanat - Doğan Tekeli n Yaşlı Kavak - Lev Nikolayeviç Tolstoy

ONSAYFALAR.indd 15 1/14/13 1:29 PM

Page 16: ayhan hüseyin ülgenay

14

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

EFSANELER

beyaz perdenin sultanıgönlümüzün ve

TÜRKAN ŞORAY ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ filminin finalindeki bu sözü hatırlarsınız. Şoray’ın canlandırdığı Asya, finalde bir seçim yapmak zorunda kalırken, sevdiği Kadir İnanır’ı değil de çocuğuna ve kendisine ‘sevgi ve emek veren’ Ahmet Mekin’i tercih eder. Şoray ‘Gerçek hayatta da aynı tercihi yapardım’ diyor. Türkan Şoray’ın hayatı ve sinema yolculuğuna hepbirlikte uzanıyoruz...Yazı : Ferhat Gedik

28 Haziran 1945’de devlet demir yollarında memur olan Halit Şo-

ray ve ev hanımı Meliha Şoray’ın kızı olarak İstanbul’da dünyaya geldi. Eko-nomik açıdan sıkıntılar yaşayan bir aile-si olan Şoray, öğrenimine Rami Taş oku-lunda başladı. Sürekli olarak mahalle değiştirdiklerinden, farklı okullara de-vam etmek zorunda kalan Şoray, ilköğ-renimini 1956’da Feriköy İlkokulu’nda tamamladı.

Şoray’ın babası bir süre sonra işini bı-rakıp polis memuru oldu, annesi ise bir lastik fabrikasında çalışmaya başladı. Zorlu yaşam koşulları sebebiyle Şoray,

küçük yaşta evin işleriyle ilgilenmek zorunda kalmıştı. 1954’te kız kardeşi Nazan Şoray dünyaya geldikten sonra anne babası arasındaki geçimsizlik üst noktalara ulaşmıştı ve çift boşanma ka-rarı aldı. Kız kardeşiyle birlikte annesin-de kalan Şoray, liseye devam ediyordu. Boşanma sonrası Karagümrük’teki Sar-maşık Sokak’a taşınan aileyi yine zorlu günler bekliyordu. Ancak Şoray’ın ev sahiplerinin kızı Emel Yıldız’la taşınma-sı hayatının dönüm noktalarından biri olacaktı. Yıldız sayesinde Yeşilçam’a adım atan Şoray’ı o dönem Nisan Haper’in asistanı olan Türker İnanoğlu keşfedecekti. Köyde Bir Kız Sevdim fil-

mindeki rol için önceden Emel Yıldız’la anlaşılmasına rağmen Şoray’a şans ve-rildi. Annesi Meliha Şoray kızının aktris olmasını istemediği halde maddi sıkın-tıları yüzünden çalışmasına onay ver-mişti. İlk filmi için kamera önüne geçen Şoray’ı sinemada uzun soluklu bir kari-yer dönemi bekliyordu.O dönemde henüz 15 yaşında olan ve Şadi Çadırcı ile nişanlı olan Şoray, ilk filminden sonra yeni teklifler almaya başlamıştı. Bir süre sonra Çadırcı’dan ayrılıp İnanoğlu ile nişanlanan oyuncu, Aşk Rüzgarı ve Utanmaz Adam filmle-rinden sonra basının da dikkatini çek-meye başladı ve dönemin ün yapmış

EFSANELER.indd 2 1/14/13 1:33 PM

Page 17: ayhan hüseyin ülgenay

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

15

EFSANELER.indd 3 1/14/13 1:33 PM

Page 18: ayhan hüseyin ülgenay

haftalık popüler dergilerinden “Sinema” için kapak kızı seçildi. Şoray’ın 15 Mart 1961’de basılan dergiyle artık yüzü tanınmaya başlamıştı. Sinema dergisinin ardından Artist, Büyük Gazete ve Ses gibi yayınlarda da görüldü.

Eylül 1962’de bir film setinde tanıştığı Rüçhan Adlı’nın Şoray’ın hayatında önemli bir rolü olacaktı. Zira baba sevgisini kendisinden 23 yaş büyük olan Adlı’da bu-lan Şoray, bu ilişkisini yirmi yıl gibi uzun bir süre sür-dürecekti. Rüçhan Adlı’nın evli olması nedeniyle maga-zin basınında haklarında birçok şey yazılıp çizilen çift, tüm olumsuzluklara rağmen birlikte olmayı seçmiş-lerdi. Şoray’ın Sultan olarak anılmasında ve “Şoray Ka-nunları” olarak nitelendirilen kurallarının oluşmasında Rüçhan Adlı’nın büyük rolü vardı. Zira Adlı, Şoray’ın her filmde rol almasını istemiyor, dekolte giymesine, film-lerdeki ağır çalışma koşullarına ve öpüşmesine karşı çı-kıyordu. Adlı, oyuncuya bazı kısıtlamalar getiriyordu ve ona “Sultanım” diye hitap ediyordu. Bu hitap biçimi daha sonra dönemin ünlü yayınlarında haber oldu ve Şoray, “Sultan” lakabıyla anılmaya başladı.

Şoray “Otobüs Yolcuları”ndan sonra, aktris olarak ken-dini iyice yetiştirmiş olduğu görülen Acı Hayat’ta rol aldı. Sinema yazarları tarafından “Yılın filmi” seçilen Acı Hayat, Şoray’a 1964’te I. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandırdı. Şoray, filmografisi için oldukça önemli olan bu filmde-ki rolüyle sinema eleştirmenleri ve senaristlerden bü-yük övgüler aldı.

Şoray sayesinde ailesinin maddi durumu da düzelmiş, üst üste çektiği filmlerle oyunculukta kendine sağlam bir yer edinmeye başlamıştı. Dö-nemin ünlü yapımcı-ları ve film şirketi sa-hipleri Murat Köseoğ-lu (Aca Film), Osman Seden (Kemal Film), Nevzat Pesen (Pesen film) Şoray’ı filmlerin-de oynatabilmek için birbirleriyle yarışıyor-lardı. Oyuncu 60’lı yılla-ra çok kısa sürede dam-gasını vurmuş, 1965’te Fatma Girik, Hülya Koç-yiğit, Filiz Akın’la birlik-te Türk sinemasının en iyi dört kadın oyuncusundan biri olmuştu. Aynı yıl rol aldığı “Sürtük” adlı film, Türk sinema tarihi açısın-dan önemliydi, zira inanılmaz bir seyirci rakamına ulaş-mış, Şoray’ı büyük bir yıldız yapmış ve gazino filmleri dönemini başlatmıştı.Ancak 1966’dan sonra yapımcıların para makinesi ola-rak gördüğü Şoray, ardı ardına benzer konulu filmler

EFSANELER

16

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

Türkan Şoray ve Ayhan Işık’ın yolları ilk defa 1961 yapımı “Otobüs Yolcuları” filminde kesişmişti.

EFSANELER.indd 4 1/14/13 1:33 PM

Page 19: ayhan hüseyin ülgenay

“ “Hülya Koçyiğit, Filiz Akın ve Fatma Girik’le birlikte, Türk sinemasının bir dönemine damgasını vurmuş dört önemli kadın oyuncudan biri kabul edilir. Bu dörtlü içerisinde, yönetmenlik yapan tek sinema oyuncusudur.

EFSANELER.indd 5 1/14/13 1:33 PM

Page 20: ayhan hüseyin ülgenay

ilişkisini sona erdirdikten sonra, Şoray kanunlarının pek hükmü kalmamıştı. Kendisi gibi oyuncu olan Cihan Ünal’la yine 1983’te dünya evine giren Şoray’ın 1 yıl sonra annesi hayata gözlerini yum-du. 1985 yılında kızı Yağmur Ünal dün-yaya geldikten sonra Şoray film ça-

lışmalarına bir süre ara verdi ve 1987’de Hayal-lerim Aşkım ve Sen’de başrolde oynadı. Aynı yıl Ünal’dan boşa-nan Şoray, Ru-muz Goncagül, Gramofon Av-rat, Soğuktu ve Yağmur Çi-seliyordu gibi başarılı film-lerde rol aldı. 1993’te Aziz Nesin’in aynı adlı roma-nından be-

yaz perdeye uyarlanan Tatlı Betüş isimli TV dizisinde kamera önüne geç-tikten sonra ona Altın Portakal’da ikinci kez en iyi kadın oyuncu ödülünü kazan-dıracak olan Bir Aşk Uğruna 1994’te vizyondaydı. Aynı yıl babasını bir yıl sonra da büyük aşkı Rüçhan Adlı’yı kay-beden Sultan, Yerçekimli Aşklar, Niha-vend Mucize gibi yapımlardan sonra, Türk televizyon tarihinde çok önemli bir yere sahip olan İkinci Bahar’da Hanım rolünü canlandırdı. 2001’de TV izleyicisiyle Haluk Bilginer’le başrolleri paylaştıkları Tat-lı Hayat ile yeniden buluşan Şoray, 1997’den sonra ilk kez uzun bir metrajlı bir filmle kamera önüne geçecekti: Gön-

derilmemiş Mek-tuplar. Şoray, Mürüvvetsiz Mü-rüvvet ve Cemi-le isimli TV di-zilerinden son-ra son olarak 2006’da Uğur Yücel’in yönet-

menliğini yaptığı “Hayatımın Kadını-sın” isimli filmle izleyiciyle buluşmuş-tur. Sayısız ödül sahibi olan Şoray be-yazperdedeki ölümsüz yerini almış ve yarım yüzyılı aşan kariyeri ile efsaneler arasına katılmıştır.

çekmeye başlamıştı ve sinemalarda sadece Şoray filmleri gösteriliyordu. Bu durum oyuncunun filmlerine gösterilen ilgiden kaynaklanıyordu ancak sinema izleyicisinde bir süre sonra bıkkınlık ya-ratmaya başlamıştı.70’lerin başında yine zirvede görünen Şoray, 1972 yılıyla birlikte mesleki ya-şamında yeni bir dö-neme başladı. Zira film sayısını ciddi an-lamda azaltma kararı almıştı. Aynı yıl çekti-ği Cemo ve Dönüş film-leriyle başarı kazanan Şoray için Dönüş filmi ayrı bir önem taşıyordu. Çünkü oyuncunun ilk yö-netmenlik deneyimiydi. Tepkilerle karşılaşsa da o dönemde hapiste olan Yılmaz Güney’den reji-sörlüğü için kutlama me-sajı alan Şoray’ın kendine güveni arttı. Film yılın en büyük hâsılat getiren yapı-mı olmasının dışında 1973 yılında “Moskova Film Festivali”nde özel bir ödül aldı. İkinci yönetmenlik de-nemesi olan Azapta için 1973’te kame-ra arkasına geçen Şoray, ilki kadar ba-

şarılı olama-dı.70’li yıllar-da ortaya çıkan por-no film fur-y a s ı n ı n y a n ı n d a m u h t ı r a nedeniyle de Şoray, bu sü-reç için-

de çok az yapımda yer aldı. Bunlardan biri de Atıf Yılmaz’ın yönetmenliğinde büyük ses getiren ve başrollerini Kadir İnanır’la birlikte paylaştıkla-rı Selvi Boylum Al Yazmalım’dı. 80’ler, Şoray’ın hem özel hayatında hem de si-nema kariyerinde önemli değişiklikle-rin gerçekleştiği yıllar oldu. Zira oyun-cu, 1983’te Rüçhan Adlı’yla 20 yıl süren

EFSANELER

18

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

BAZI FİLMLERİAltın Kızlar - 2009 (Dizi)Suna - 2007Hayatımın Kadınısın - 2006Aşk Beklemez - 2006Cemile - 2006Mürüvvetsiz Mürüvvet - 2004Gönderilmemiş Mektuplar - 2002Tatlı Hayat - 2001 (Dizi)İkinci Bahar - 1998 (Dizi)Nihavend Mucize - 1997Gözlerinde Son Gece - 1996Yer Çekimli Aşklar - 1995Bir Aşk Uğruna - 1994Tatlı Betüş - 1993Şahmaran - 1993Menekşe Koyu - 1991Soğuktu Ve Yağmur Çiseliyordu - 1990Berdel - 1990Ölü Bir Deniz -1989Ada - 1988Rumuz Goncagül - 1987On Kadın - 1987Gramofon Avrat - 1987Hayallerim, Aşkım Ve Sen - 1987Selvi Boylum, Al Yazmalım - 1977Devlerin Aşkı - 1976Bodrum Hakimi - 1976Deprem - 1976Acele Koca Aranıyor - 1975Açlık - 1974Çılgınlar - 1974Yüreğimde Yare Var - 1974Şenlik Var / Bal Kız - 1974Dert Bende - 1973Gazi Kadın / Nene Hatun - 1973Namus Borcu - 1973Yalancı / Çok Yalnızım - 1973Asiye Nasıl Kurtulur? - 1973Sultan Gelin - 1973Azap - 1973Güllü Geliyor Güllü - 1973Güllü - 1971Yedi Kocalı Hürmüz - 1971Unutulan Kadın - 1971Mavi Eşarp - 1971Melek Mi Şeytan Mı? / Asrın Kadını - 1971Ateş Parçası - 1971Gelin Çiçeği - 1971Sevmek Ve Ölmek Zamanı - 1971Mağrur Kadın - 1970Herkesin Sevgilisi - 1970Merhamet - 1970Birleşen Yollar - 1970Mazi Kalbimde Yaradır - 1970Tatlı Meleğim - 1970Ağlayan Melek - 1970Hayatım Sana Feda - 1970Kara Gözlüm - 1970

EFSANELER.indd 6 1/14/13 1:33 PM

Page 21: ayhan hüseyin ülgenay

EFSANELER.indd 7 1/14/13 1:33 PM

Page 22: ayhan hüseyin ülgenay

20

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

SİNEMA

Kıyamet sonrasını (Post Apokaliptik) konu alan yapımlara baktı-

ğımızda , eleştirilen konuların genellikle “Devlet Otoritesi” ve “Sistemin İşleyişi” üzerine olduğu-nu görüyoruz. İnsanlık , kişisel olarak korkuları-nın üzerine gidemesede sinema sanatı her daim bunu bizim yerimize yaptı ve yapmaya da devam edecek. En büyük merakımız ve korkularımızdan biri muhtemelen kıyamet olgusu. Buradaki kor-kuyu oluşturan kıyamet olgusu , dini anlamda ol-mayıp daha çok insanlığın kendi kendisini yok et-mesi ve dış etkenler üzerinedir. İnsanlığın daha önce yaşamış olduğu Dünya savaşları ve büyük depremler gibi olaylar bir nevi yaşanmış kıya-met sendromlarıdır. Sinemanın sanat olarak ka-bul edilip türlerine ayrılmasıyla birlikte insanlık tarihinde yaşanan kimi felaketler ve trajik olaylar ,yedinci sanatta alt türlerin ortaya çıkışına neden olup bu tip olaylar kendilerine post-apokaliptik denilen alt türde yer bulmuştur.Sinemada “Post Apokaliptik” yapımların her dönem ilgi görmesi , merak duygusuyla açık-lanabilir. Bilinmeyene karşı duyulan bu mera-kın sonucunda sinema sanatı , bizlere geçmi-şinden günümüze birçok başarılı eserler (Met-ropolis - 1927 ,THX 1138 – 1971) verdi. Genel-likle Bilim-Kurgu türünde yaratılmış olan bu tür yapımların yanında, kıyamet sonrasını iş-leyen birçok başarılı “Animasyon” da (Ghost In The Hell -1995) gerçekleştirildi. Yaşanı-lan büyük bir felaket sonrası yeniden topar-lanan toplumları ve yaşanılan trajik kitlesel olayların sonucunda yeniden yapılanan Hü-kümetlerin Faşizan ve Totaliter bir tutum sergi-liyor olması bu tarz yapımların ortak özelliğini oluşturuyor. Bu açıdan , Post Apokaliptik eserle-rin Bilim-Kurgu sinemasının bir alt türü olduğu-nu söyleyebiliriz. Kıyamet sonrasının neye benze-yeceğini merak eden izleyici için bu tip yapımlar birer prototip örneği olabilmekte.Sinema tarihinde ciddi anlamda mevcut sistemi ilk eleştiren yapımın Metropolis (1927) olduğu gö-rülüyor. Avusturyalı yönetmen Fritz Lang , baş-yapıtında ezilen işçi sınıfını gözler önüne sere-rek , zengin sınıfın bu ölesiye çalıştırılan ve sos-yal haklardan yoksun kitle sayesinde refah için-

de yaşadığını gözler önüne sermişti. Yapımın so-nunda , işçi sınıfı ayaklanıp hakları için müca-dele eden birer savaşçıya dönüşüyordu. Devasa gökdelenlerin , uçan araçların ve insanımsı ro-botların ilk kez kullanıldığı bu yapım günümüz Bilim-Kurgu’sunun temellerini atmakta ve öngö-rüleri ile halen güncelliğini korumaktadır. Yakın zamanda gerşekleşen “Wall Street” ayaklanması Metropolis’teki işçinin varlıklı kesime karşı olan

tavrı ile birebir örtüşmekte. Aynı Metropolis-

te olduğu gibi günümüzde de işçi sınıfı-nın giderek fakirleşmesi , bir diğer tarafı (%1’lik dilimi) zengin etmekte. George Lucas’ın ilk uzun metrsajlı yapımı THX 1138 (1971) , daha karanlık gelecek portresi sunmaktaydı. George Orwell’in “1984” eserinin izlerini taşıyan bu yapımda , in-sanlığın yaşanan bir felaket sonucu yer altında kurulmuş şehirlerde yaşadığını görüyoruz. Her-hangi bir sınıfsal ve sosyal ayırımın olmadığı bu Dünya’da, insani olan her türlü duygunun , sev-mek , sevişmek , eleştirmek... , yasak olduğunu ve duyguların otoritenin verdiği ilaçlar sayesin-

de ortadan kalkmış olduğunu görüyoruz. Adeta robotikleştirilen insanlık , otorite için çalışmak-ta ve yirmi dört saat boyunca gözlemlenmekte-dir. Bu sayede birey , sisteme karşı herhangi bir eleştiri yapamamakta ve nerdeyse varlığını bile sorgulayamaz duruma getirilmiştir. Otorite , bi-reyi istediği gibi yönlendirmekte ve kullanmak-tadır. Günümüz Hükümetlerinin , birey ve top-lum üzerindeki politikalarına baktığımızda gerek “1984” romanı gerekse THX 1138’in öngörülerinin artık birer ütopya olmadığı görülebiliyor. George

Orwell’in kitlelerin paranoyalarına ışık tuttuğu 1984 romanı kıyamet sonrası yapımların baş referansı olmaya halen devam etmekte.

Bunun gibi birçok başarılı , kıyamet son-rası Dünya’yı konu olan eserleri inceledi-ğimizde hepsinin ortak paydasının ger-çekte günümüz Dünyasının birer yansı-ması ve eleştirisi olduğu görülüyor. Bu da , sinemacılık bilgisinin tarihle , politi-kayla ve felsefeyle ne kadar içli dışlı oldu-ğunun birer kanıtı. Gerçek entelektüel sa-natçılar , eserlerinde alt metinler vasıtasıy-la günümüz toplumunu ve sistemini eleşti-rebilmekte ve tespitlerde bulunabilmekte.Kıyamet sonrasını konu alan yapımlarda başvurulan bir diğer öğe , “Korku” . “Zombi” teması , kıyamet konulu yapımların en favori teması diyebiliriz. Zombi türünün babası olan George A. Romero , Night Of The Living Dead (1968) ile sinemaya Zombi’leri armağan etmiş olup daha sonra gelecek olan Apokaliptik ya-pımlara da ilham kaynağı olmuştur. Romero ,

birer yaşayan ölü olan “Zombi” teması ile adeta ahlaktan yoksun yalnızca kendi açlığının ve ihti-yaçlarının peşinde olan bencil insanlığı simge-lemiştir. Daha sonra gerçekleştirdiği iki devam filmlerinde (Dawn Of The Dead – 1978 , Day Of The Dead – 1985) sistem haricinde kapitalist düzene de baş kaldırılmıştır. Kendilerini korumak için bir süpermarkete sığınan bir grup insanın tehli-ke anında bile kapitalizme yenik düşüp , marka-ların arasında kalıp tüketme güdüsüne yenik dü-şüşüne şahit olduk Dawn Of The Dead ile. Zombi

Buğra Şendündar • Sinema Eleştirmeni • [email protected]

KIYAMET SONRASI SİNEMA

KOSE YAZARLARI.indd 4 1/14/13 1:36 PM

Page 23: ayhan hüseyin ülgenay

türü , hiçbir zaman popülerliğini yitirmeden fark-lı yönetmenlerin elinde sık sık farklı yapımlarda karşımızda çıkarılmakta. Bunun son dönemde en popüler örneğini televizyonlara konuk olan çizgi roman uyarlaması The Walking Dead serisi oluş-turuyor. İnsanlığın bulaşıcı bir virüs neticesinde yaşayan ölülere dönüştüğü bu Dünya’da , hayatta kalan bir gurup insanın hayatta kalma mücade-lesini izleriz. Devletlerin çöktüğü ve herhangi bir otoritenin kalmadığı Dünya’da herhangi bir de-mokratik ve benzeri bir düzen de söz konusu de-ğildir. The Walking Dead , “doğa ve insan için en büyük tehdit gene insandır” mitosundan yola çı-kıp izleyicileri düşünmeye çağırıyor. Bir gurup in-sanın kurtuluş öyküsünü olabildiğince insani bo-yutta ele alıp günümüz toplumuna , daha büyük güçlere karşı durmak için birbirlerine kenetlen-meyi öğütlüyor. Kendi sinemamıza bakarsak kıyamet sonrası-nı konu alan belki de tek ciddi eser olarak Talip Ertük ve Murat Emir Eren yönetiminde gerçek-leştirilen Ada Zombilerin Düğünü’nü (2010) ör-nek gösterebiliriz. Buluntu film (Found Footage) tekniğini kullanan yapım ilk ciddi zombi türk filmi örneği. Büyük Ada’ya arkadaş-larının düğününe gitmekte olan bir gu-rup gencin adada maruz kaldıkları zom-bi saldırıları karşısında hayatta kalma mücadelelerine şahit olduk. Mizahi yönü-nü ön plana çıkartarak kendisini fazla cid-diye almadan hikayesinin altından başa-rıyla kalkan bu değeri bilinmemiş yapım , zombi salgınının hükümetin halka bedava dağıttığı kömürlerden çıkan zehirli gazlar sonucunda çıkmış olduğunu espirili bir şe-kilde aktarıyordu. Kömür espirisi ile mevcut sisteme dokundurmayı başarmış bir yapım.Zombi temasından farklı olarak The Termi-nator gibi eserlerde makineleşmenin sonu-cunda zeka olarak evrimleşen makineler in-sanlardan intikam alırcasına ayaklanmak-ta ve onları kedilerine birer tehdit olarak gör-mekteler. Bir nevi frankenstein sendromu. İn-sanın kendi düşmanını kendi elleriyle yarat-ması. Devletlerin başka devletler üzerinde oy-nadıkları politikalar ve sonucunda kendileri-ne yeni düşmanlar kazanmalarını sinema sana-tı kendisine referans olarak alıp The Terminator gibi yapımlarında düşmanı farklı bedende suna-bilmekte. Görüldüğü gibi kıyamet sonrası konu-lu yapımlar , farklı alt türlerde karşımıza çıkabili-yorlar. Başlı başına bir tür olan “Animasyon” si-nemasında da “Post Apokaliptik” kavramı rahat-lıkla kendisine yer bulabiliyor. Mamoru Oshii , Ghost In The Shell (1995) ile kendine özgü kıya-met sonrası bir evren yaratarak ; izleyiciyi varo-luşsal sorularla baş başa bıraktı. Oshii , bu unu-tulmaz animasyonunda baş karakter rolüne bir

siborgu yerleştirerek , varoluşsal meselesini bu karakter üzerinden çözümlemek istiyordu. Yapay zekanın , kimliğini ve ruhunu bulma arayışı diye-bileceğimiz bu yapımda , insan yapımı olan düşü-nebilen ve karar verebilen bu Siborg’un bir varlık olarak kabul edilebilirliği sorgulanıyordu. 80’ler ve 90’larda altın çağını yaşayan uzak doğu ani-masyon sinemasının bir diğer klasiği olan Batt-le Angel Alita yapımında da ölüm makinesi ola-rak yaratılan yapay zekanın post-apokaliptik or-tamda kendi varoluş arayışına şahit olduk. Uzak doğu sinemasında , Kıyamet Sonrasını konu alan yapımlarda en başarılı eserlerin Animasyon tü-ründe çıkmış olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Wachowski kardeşlerin The Matrix üçlemesi , fel-sefesini “Aksiyon ve Uzakdoğu Animasyon Sine-ması” ekseninde oluşturarak benzer yapımlar-dan daha popüler oldu. İnsanların aslında yaşa-dıkları hayatın tamamen sanal olduğu düşünce-sinden çıkan yapım , bu öngörüsü ile kitleleri et-kisi altına almayı başarmıştı. Wachowski birader-ler , daha önce bu türde başarılı olan birçok ya-

pımı referans alarak , Ghost In The Shell gibi... , özellikle ilk The Matrix yapımıyla öz-gün bir işe imza atmışlardı.Görülüyor ki , kıyamet sonrası yapımlar çoğu yö-netmen ve senariste meselelerini yansıtma fır-satını yaratmış. Baş korkularımızdan biri olan Dünya’nın felakete uğraması düşüncesi , sine-ma sanatçılarına sınırsız kurgu imkanı tanımak-ta. Günümüz hükümetlerinin kitleleri korkutma-ya yönelik kimi politikaları bu tür yapımları an-lamlı kılmakta. Bu sebepten bu tarz yapımları

salt Bilim-Kurgu yada birer fantezi olarak ele al-mayıp günümüz Dünya’sının birer yansıması ola-rak ele almak doğru olacaktır. Sinemanın gelişmesi ve ilerlemesi güncel olay ve oluşumlara mutlak suretle bağlıdır. İster Bilim-Kurgu , Korku hatta Komedi türü olsun zeki ya-pımlar tüm dinamiklerini mevcut düzen ve si-tem üzerinden şekillendiriyor. Dünya’yı etkisine alan bulaşıcı bir virus , Planet Of The Apes (May-munlar Cehennemi -1968) gibi bir başyapıtın şe-killenmesine ilham olabildiği gibi sanayide ma-kineleşme “The Terminator” gibi yapımlara da ön ayak olabiliyor. Şu sıralar tekrar gündemde ola yeni Godzilla projesi , izleyici olarak felake-ti konu alan yapımlara karşı olan meraklarımızın bir gerekliliği sanki. Yakın zamanda Japonya’da gerçekleşen büyük deprem neticesinde yıkılan nükleer santral olayı Godzilla’nın tekrar dirilme-sine önayak oldu belkide. Mutasyon geçirmiş bu sevgili canavarımız , nükleer felaketlerin bir so-nucu nede olsa. Sistemin canavar bedenine bü-rünmüş hali.

Tür olarak bir savaş filmi olsada Francis Ford Coppola’nın Apocalypse Now (Kıyamet – 1979) eseri Vietnam savaşını adeta bir felaket bölgesi olarak ele alması ve Benjamin L. Willard karak-terinin asker kaçağı Walter E. Kurtz’a ulaştığı bö-lümlerde Coppola adeta kıyamet sonrası bir or-tam yaratmıştır. Kıyametten sonra tekrar topar-lanmaya çalışan bir gurup insan Kurtz’u ade-ta tanrıları olarak görür. Sistem ve otoritenin hayli dışında olan Kurtz yeni Dünya anlayışı ve felsefesiyle kitleleri peşinden sürüklemiş-tir. Willard’ın kendisine ulaşmasıyla kaçınıl-maz sonunun farkında olsada “Kıyamet Son-rasında” kendi ütopyasını kurmayı başarma-sıyla artık huzurlu ölebilecektir. Usta yönet-men Vietnam savaşını metafor olarak kulla-nıp adeta bizlere kıyameti yaşatmıştır. Son dönem değişen devlet politikaları ve birey-lerin giderek edilgenleştirilmeye çalıştı-rılması ve beyinlerin boş verilerle uyuştu-rulması gibi göstergeler neticesinde si-nemada daha önce önceleri fazla ciddi-ye alınmayan bu alt tür şuan her zaman-

kinden daha çok ciddiye alınmakta. Ciddiye alınması , bireylerin ve toplumların uyanışa geç-mesiyle açıklanabilir. Bu tip uyanışlar , sinema-nın arasında kıyısında kalmış bu alt türde yapıl-mış kimi mücevherlerin tekrar keşfedilmesine ön ayak olacaktır. Son tahlilde sistem ve otorite eleştirilerin yapıldığı başarılı yapımların çoğun-luğunu “Kıyamet Sonrası” eserlerin oluşturduğu-nu görüyoruz. Bizlerede bu yapımları keyifle izle-yip , kendi kişisel birikim ve donanımlarımız öl-çüsünde eserlerdeki alt metin ve okumaları keş-fedip çıkarımlarda bulunmak kalıyor.

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

21

KOSE YAZARLARI.indd 5 1/14/13 1:36 PM

Page 24: ayhan hüseyin ülgenay

22

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

PORTRE

PORTRE.indd 2 1/14/13 1:47 PM

Page 25: ayhan hüseyin ülgenay

SIRADIŞI BİR POPÇU:

Banu Zorlu, hem güzelliğiyle hem de sesiyle son günlerde göz dolduruyor. “Ansızın” isimli albümüyle sevenlerinin karşısına çıkan Zorlu, bildiğimiz pop şarkıcılarından değil. Opera mezunu, kız kardeşiyle birlikte sanat okuluna sahip… Biz de Zorlu ile güzel bir sohbet gerçekleştirdik… Müzik kariyerinize nasıl adım attınız? Show dünyasının

renkli simalarındansınız... Günlük yaşantınızla kamera-lardaki Banu Zorlu aynı mı?

Rahmetli babam Eser Zorlu tanınmış bir yönetmendi. Annem Ya-semen Zorlu’da senarist olduğu için sinema dünyasının içinde bü-yüdüm. Çocukken birçok film ve dizide rol aldım. Müziğe pi-yano dersleri alarak başladım. Lisede TRT sınavlarını ka-zanıp orada solistlik yaptım. Sonra konservatuvara girdim. Şan bölümünde okudum. Opera mezunuyum. Üniversiteden sonra profesyonel müzik yaşantıma başladım. Günlük yaşa-mımla kamera karşısındaki yaşamım arasında pek fazla fark yok. Samimiyet ve doğallığı seven bir insanım. Bazı sanatçı-lar gibi iki ayrı kişiliğim yok. Günlük hayatta çok fazla makyaj

PORTRE.indd 3 1/14/13 1:47 PM

Page 26: ayhan hüseyin ülgenay

PORTREO

CAK

ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

013

24

yapmam. Özel gece ve davetlerde ha-fif makyajla yetinirim.

Banu Hanım en belirgin özelliğiniz nedir? Kendinizde sevdiğiniz tara-fınız, keşke şöyle olmasaydım dedi-ğiniz yönleriniz var mı?Yapı itibariyle kendime güvenen bir insa-nım. En belirgin özelliğim kendime gü-venmektir. “Yaparım” dediğim şeyi yapa-rım. Söz verdiğimde de bunu yerine geti-ririm. Beğenmediğim özelliğim affetme-me. Yanlış yapan birisini asla affedemi-yorum. Biraz inatçı bir insanım. Başka-larını kırmamak için azami özen göste-rirken yanlış görmek beni üzer. En sev-diğim özelliğim paylaşıma açık bir insan olmam. İnsanlara yardım ettikçe daha da mutlu oluyorum. Bencil değilim.

“GÜZEL KADINLAR KISKANILIR”Güzel ve çekici görüntünüzle adı-nızdan sıkça söz eden bir isimsi-niz... Sizce bayan şarkıcıların kısa sürede popüler olması için seksi ol-ması önemli mi?Çok önemi var tabi. Güzel ve başarılı ka-dınlar genelde kıskanılır. Güzel, başarılı ve çekici olmak hem güzel bir şey hem

de çok zor. Dostunuz olduğu kadar düş-manınız da oluyor. Güzel ve ünlü kadınla-rın derdi bu.

Müzik dünyasında başarılı bul-duğunuz bay ve bayan şarkıcılar kimler? Ajda Pekkan’ı Sertab Erener’i, Sezen Aksu’yu ve Tarkan’ı çok beğenirim. Tar-kan, Türkiye’de sahneye en çok yakışan sanatçı. Çok karizmatik ve tam bir sah-ne adamı. Yaydığı elektrik insanları çok etkiliyor. Sahne şovları ve görüntüsüy-le çok farklı. Sezen Aksu’nun bestele-ri süper. Bende beste yapıyorum. Sezen Aksu pop müziğin en üretken sanatçısı. Bir şarkıcının beste yapması kadar güzel bir şey yok.

Bu sektörde bayanlar mı erkekler mi daha fazla ön plana çıkıyorlar?Kadınların tabi erkeklere göre sahnede çok avantajı var. Sahne işinde görsellik çok daha fazla olduğu için kadınlar ola-rak avantajlıyız. Erkekler çok fazla de-ğişiklik ve imaj çalışması yapamaz. Ka-dın daha değişken bir yaratık. Belki de bu yüzden erkeklerden daha fazla kon-ser veriyoruz.

ÖNEMLİ OLAN İŞİNİZİ İYİ YAPMANIZSüperlife Dergisi’nin yaptığı anket-te “En güzel şarkıcı siz seçildiniz. Sizce Türkiye’de en güzel bayan şarkıcı kim? En çekici, en seksi ba-yan şarkıcı kim? Siz kendinizi nasıl buluyorsunuz?

Benim (gülüyor). En güzellerden biriyim. Kendimi beğeniyorum. Dediğim gibi ken-dime güvenen bir şarkıcıyım. Türkiye or-talamasının üzerinde olduğumu düşü-nüyorum. Şarkıcı arkadaşların tümü çok bakımlı ve en güzel kostümlerle sahne-ye hazırlanıyor. Hepsi çok özenip bezenip sahneye çıkıyor. Güzel çok sayıda şarkı-cı var. Kendimi de güzeller arasında gö-rüyorum. Ancak güzellikten daha önemli iyi müzisyen ve şarkıcı olmak. Yaptığınız işte istediğiniz kadar güzel olun önem-li olan önce işinizi iyi yapmanız. Bende önce iyi bir müzisyen olma çabasında-yım.

Mankenlerin şarkıcılık yapmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?Sadece mankenler değil biraz şarkı söy-leyen herkes şarkıcı oluyor. Ama şarkı-

PORTRE.indd 4 1/14/13 1:47 PM

Page 27: ayhan hüseyin ülgenay

Banu Zorlu İzmir’de sanatçı bir ailenin kızı olarak doğdu.Babası film yönetmeni, annesi se-naryo yazarı olan sanatçı baba ve ailesinin ii dolayısıyla doğar doğmaz İsviçre Zürih şehrine yerleştiler.Burada 3 yıl kaldıktan sonra Almanya ya Duseldorf şehrine gittiler, burada da il-kokula kadar kaldılar.İlk öğrenimini İzmir İtalyan İlköğretim Okulu’nda tamamladıktan son-ra, orta öğrenimini Fransız Lisesi’nde sürdürdü. Zorlu, ilkokuldan sonra girdiği konservatu-ar sınavında yarı zamanlı olarak piyano bölümünü kazandı. Lisede konservatuarın şan bölü-mü sınavlarına giren sanatçı, opera bölümüne girdi. Liseden mezun olan Banu Zorlu, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Şan ve Opera bölümüne (Sahne Sanatları) girdi. Burada pi-yano, solfej, ritim, mimik rol, opera ve sahne dersi aldı. Daha sonra Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Opera bölümünü kazandı. Burada da İtalyanca, Almanca, İngilizce, tiyat-ro, ülkeler danı, şan, ritmik, modern dans, korrepetisyon, ensemble , sahne, diksiyon, yaban-cı dillerde diksiyon, opera tarihi, ritim, piyano gibi dersler aldı. Lisede TRT Radyo Evi’nin açtı-ğı sınavı kazanan Zorlu, solist olarak yabancı dillerde şarkı söyledi. Sanatçı, sahnede yedi dil-de şarkı söyleyebilen ender solistlerden biridir. Popüler anlamda ilk albümü “Boom Boom”u 2004’de Dubai’de piyasaya çıkaran Banu Zorlu, 500 binlik satış rakamına ulaştı. Daha sonra Türkiye’de müzik çalışmalarına devam eden Zorlu, 2006’da “Aşk” ve 2008’de “Gönül Çiçekle-ri” albümleriyle sevenleriyle buluştu. “Gönül Çiçekleri” albümü, başta “Altın Kelebek” olmak üzere yurtiçi ve yurtdışında birçok ödüle layık görüldü. Yeni albümü “Ansızın” sanatçının ka-riyerindeki dördüncü albüm çalışması. Oyunculuğuyla da adından övgüyle söz ettiren Banu Zorlu, birçok dizi ve filmde başrol oynadı. Zorlu, şimdiye kadar 10 sinema filmi ve dört dizide kamera karşısına geçti.

BANU ZORLU KİMDİR?

cı olmak çok zor bir şey. Popüler şarkıyı yakalayan şarkıcı oluyor. Ama sahne sa-natçısı olmak kolay değil. Uzun dönem-de şarkıcı olamıyorlar. Mankenlerin şar-kıcılığı genelde popülerlik olarak kalıyor.

Kariyerinize sadece şarkıcı ola-rak mı devam etmek istiyorsunuz? Sunuculuk, oyunculuk, televiz-yon veya radyo programı gibi show dünyasının çeşitli yerlerinde yer almak ister misiniz?Şarkıcılığı uzun zamandır profesyonel olarak yapıyorum. Oyunculuk da çocuk-

luktan itibaren yaptığım bir iş. Uzak de-ğil bana. Çocukken birçok dizi ve sinema filminde rol aldım. Sunuculukta yapa-bilirim. Ama radyoculuk çok ayrı bir iş. Radyocu olmak için ağzının iyi laf yap-ması lazım. Radyocular dinleyicileriyle bir süre sonra dert ortağı oluyor.

Günlük hayatınızda neler yapıyor-sunuz? Sosyal yönleriyle Banu Zorlu’yu tanıyalım...Sabah 07:30’da uyanıyorum. İyi bir kah-valtı yapıyorum. 15 dakika evde spor ya-pıyorum. İş yerim Mavi Bale Dans

Okulu’na gidiyorum. Günlük rutin iş-leri hallediyorum. Çekim veya kon-serim varsa ona hazırlanıyorum. Or-kestrayla provalarımda olabiliyor. İş-lerimi bitirince eve geçiyorum. Her gün değişik bir koşturmaca içinde ama yoğunum.

Akşamları diyet yaptığım için fazla yemiyorum. Ana haber bültenini izle-yip memlekette gelişen olayları öğ-reniyorum. Çok film izlerim. Genel-likle yabancı filmleri tercih ederim. Biraz kitapta okur uyurum.

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

25

PORTRE.indd 5 1/14/13 1:47 PM

Page 28: ayhan hüseyin ülgenay

26

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

EDEBİYAT

AYHAN HÜSEYİN ÜLGENAY

ŞENOL KARADENİZ 12.04.1974 tarihinde Trabzon’da doğdu. Baba adı; Mehmet Reşat. Ana adı; Nurhan. Evli bir çocuk babası. İlk Okulu Trabzon’da Fatih İlk Okulunda, Orta Okulu ve Liseyi Muğla Yatağan da Yatağan Lisesinde bitirdi ( 1991 ). Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi (Kütüphanecilik ) bölümünden 2002 yılında mezun oldu. Aynı bölümde ( Türkiye’de Halk Kütüphanecilerinin Hizmet İçi Eğitim Gereksinimi ) isimli Tez çalışması ile 2008 yılında Yüksek Lisansını tamamladı. İngilizce biliyor. Kütüphaneci – Bürokrat – Yazar.1997 yılında askerliğini bitirdi.Çalışma hayatına Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi’nde başladı ( 2002 ), daha sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayınlar Genel Müdürlüğünde 29.12.2004 tarihinde

çalışmaya başladı. Aynı yerde Kültür ve Turizm Uzmanı olarak çalışmalarına devam etmekte. Kültür ve Turizm Uzmanları Derneği ( KTUD ), Türk Kütüphaneciler Derneği ( TKD ), Üniversite ve Araştırma Kütüphanecileri Derneği (ÜNAK ) Üyesi. ÖYKÜLERİNİN YAYINLANDIĞI DERGİLER ;1 – Karadeniz Şenol. ( 2003 ). Çığlık. Kül Öykü. Ankara; Kül Sanat ve Yayıncılık 1( 4 ),100-1032 – Karadeniz Şenol. ( 2005 ). Kırmızı Burunlu İhtiyar. Kül Öykü. Ankara; Kül Sanat ve Yayıncılık 2( 1 ). 42 – 473 – Karadeniz Şenol. ( 2005 ). Nar-ı Aşk. Kül Öykü. Ankara; Kül Sanat ve Yayıncılık,2( 3 )4 – Karadeniz Şenol.( 2005 ) Kırmızı Kiremitteki Deniz. Düşünceler. Ankara; Türk Kütüphaneciler Derneği Ankara Şb. Kasım-Aralık ( 61 ). 23-24

5 – Karadeniz Şenol. ( 2006 ). Halk Otobüsü. Kül Öykü. Ankara; Kül Sanat ve Yayıncılık. Ocak – Şubat,( 7 ), 64-676 – Karadeniz Şenol. ( 2006 ). Sinek. Düşünceler. Ankara; Türk Kütüphaneciler Derneği Ankara Şb. Nisan – Mayıs ( 62 ), 25-27.7 – Karadeniz Şenol. ( 2006 ). Berberoyi. Ada; kültür sanat edebiyat dergisi. Samsun; Doğan Ofset,Haziran-Temmuz ( 10 ),52-53.ESERLERİ;1 – Kırmızı Deniz. ( Öykü ), Phoenix Yayınevi, Haziran 2009 Ankara.2 – Bab-ı Zaman. ( Öykü ), Phoenix Yayınevi, Mart 2012 Ankara.

NOT; Şenol Karadenizi 26.06.2012 tarihinde işyerinde ziyaret ettim. 28.08.2012 tarihinde yaptığımız telefon görüşmesiyle hazırladığım özgeçmişin eksiklerini tamamladık.

Ayhan Hüseyin Ülgenay • [email protected]

KOSE YAZARLARI.indd 8 1/14/13 1:36 PM

Page 29: ayhan hüseyin ülgenay

DENİZİ OLMAYAN YELKENLİPerdeleri aralanmış camdan, oda-ya sızan ay ışığı, bir an karanlıkta bo-calayıp da sonra gözlerindeki mavi-liği keşfeyleyince, akıverdi onlara te-reddütsüz. Aktı da senin solgun çeh-ren aydınlanıverdi sandım, bir dem. Böylece ben, yanı başında çömelmiş -belki de yığılıvermiş- binbir umutla iyileşmeni beklerken, gözlerini arala-dığını bildim.

Gökyüzüne diklenen yüksek bloklar arasına neredeyse sıkışmış, mahcup bir apartmanın üst katındaki odan-dan, ne zaman dışarıya baksan, göre-bildiğin yalnızca gökyüzüydü. Üç di-rekli kartondan yelkenlisini koyup da pencere pervazına, oyuncak gemi-sinin mavi gökyüzüne yelken açtığı-nı hayal eden karşı apartmandaki ço-

cuk gibi tıpkı. Arada bir göz göze gel-diğin, utangaçça el salladığın, hın-zırca dil çıkardığın. Adı Deniz olmalı diye düşlediğin. Göz kapaklarını ancak aralayıp, usul-ca geceyi yansılayan camdan deniz-siz gökyüzüne baktın. Bir de bana.

Ellerin terli ve de titrek. Avucumda. Parmaklarını sıvazladım hasretle. Al-nında billur damlacıklar. Dudakların kıpır kıpırdı; titriyorlar sandım önce. Sonra, karanlığı mı beni mi sesledin, bilemedim. Öpülesiydiler. Öptüm. Dudaklarında yangın. Gözümde yaş.

Açtın da gözlerini yeniden, bir uhde ilişti gözbebeklerine, karanlığa bak-tın. Kapadın sonra yine.Deniz’i gördün düşünde. Ak bıyık-lı köpükler saçan devasa yelkenli-

sine almış da bizi, pusulasız, yelken açmıştı. Akşamüstüydü. Temmuz sı-cağına dolanmıştık. Bir de denizden esen, yorgun imbata. Yönümüzü kı-zıllığa çevirip oturmuştuk da minder-ler neredeyse esir almıştı bizi. Sus-kunduk. Şarabın buruk tadı genzimizi yakarken, ben günbatımını gözlerin-de seyreylemekten esrimiştim. İşte seni tam o anda sevdim.

Bir nefeslik rüzgar yok, sadaka niye-tine. Başucunda beklemek, kımıltı-sız, tüketir beni. Varsın güleç gözle-rin değmesin gözlerime bundan böy-le, hiç. Yahut kara saçlarında dolaş-masın parmaklarım. Sen, bir tek gül-sen, üstelik ay ışığı şımarık bir kedi gibi dolanırken yüzünde. Cennetti alıp geleceğini bilmezsin. Sen sakın gitme, kokunu özlerim.

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

27

KOSE YAZARLARI.indd 9 1/14/13 1:36 PM

Page 30: ayhan hüseyin ülgenay

28

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

SÖYLEŞİ

Hüseyin Gazi Ekşioğlu

“Bugün Nazım Hikmetçıksa ne yapabilir ki?”

Hüseyin Gazi Ekşioğlu, sınıf geçmesini bile sağlayan çocukluk aşkı şiirleri hayatı boyunca hep içinde yaşatmış ancak bunları uzun yıllar içinde saklamak zorunda kalan bir şair. Hayat koşturmacasından fırsat buldukça şiirlerini kaleme alan Ekşioğlu, ilk kitabı “Geç Kalmış Şair”le edebiyat dünyasında olumlu tepkiler almayı başardı. İki kitabı daha yayınlanmayı bekleyen Hüseyin Gazi Ekşioğlu ile şiir sevdasını ve bunun için verdiği mücadeleyi konuştuk...

Neden kitap çıkarmak için uzun yıl-lar beklediniz?Uzun yıllar iş hayatı, evlilikler ve ço-cuklar derken şiire gereken önemi ve-remedim. İstanbul’da 1000’e yakın ko-nut yapmış bir şirketin sahibiyim. İş hayatım biraz rahatlayınca tekrar şi-ire yaklaştım. Şu an 1000’e yakın şii-rim var. “Geç Kalmış Şiir” adında ilk ki-tabımı çıkardım. 2. Ve 3. Kitap hazır. Şi-irlerim sosyal medyada sürekli payla-şılıyor. Şiir geçmiş yıllarda iş hayatı-mın gerisindeyken şu an önüne gelmiş durumda. İşi rolantiye alıp şiire ağırlık vermeyi düşündüm. Maneviyatımı güç-lendirmeyi düşündüğüm bir dönem ya-şıyorum. Şu an 2. Ve 3. Kitabın hazırlık-ları içindeyim. Yakın zamanda çıkarma-yı düşünüyorum. Şiirin Türkiye2de in-sanlar üzerinde etkisi büyük ama şiir sevgisi çok fazla sayılmaz. Hatta bir teklif vermek istiyorum. Gelecekte po-lis olacak kişiye ikametgah, nüfus su-reti istendikten sonra keşke bir de dört-lük şiir ezberleme görevi verilse. Dört-lük yazan bir polisin elinde copla insan-ları coplayabilme ihtimali daha azdır.

Şiirsel gelişiminiz nasıl oldu?Şiir ilk başladığımda hobi boyutunday-dı. Zamanla hayatımda o kadar öne çık-tı ki şu an hayatımı kazandığım işten

önemli hale geldi. Şiirin sosyal dünya-da çok etkili olacağını düşündüğüm için şiirin her yönüyle değerlendirilmesi ta-raftarıyım. Tanınmamız ve şiirlerimizi insanlara ulaştırmamız çok zor. En bü-yük sıkıntımız bu. Ne yazarsanız yazın o kadar çok şiir yazan ve şair olduğu-nu iddia eden insan var ki. Televizyon-da edebiyat programı yok. Bugün kime sorsanız şiiri sever. En beğenilen şair-ler 40 sene önce yaşamış şairler. Türk edebiyatında yeni şairlerin tanıtılma-sı için hiçbir gayret sarf edilmiyor. Ba-sın bunu bir görev olarak düşünmüyor. Belki de bir çok Can Yücel, Nazım Hik-met Özdemir Asaf tanıtılamadığı için yok olup gidiyor.

Size şiiri sevdiren ne oldu?Şiir sonradan mutlaka sevilir ama şiir yazma merakı insanın içinde olmalı. Küçük yaştan beri şiire karşı çok özel bir ilgim var. Bütün şairlerin şiir yete-neği doğuştan, sonradan geliştirilmiş-tir. Hayata şiirsel bakmaya çalışmış bir insanım. Bu duygusal insan olmamdan da kaynaklanabilir. Sonradan şiir seve-yim diye olmaz.

Bu konuyla ilgili keşkeleriniz var mı?İş dünyasının gerçekleriyle şair dün-yanın gerçekleri çok farklı. O romantik

Sizi biraz tanıyabilir miyiz?01.01 1957 Rize İkizdere doğumluyum. İl-kokul 2. sınıfta ailemle İstanbul’a geldim. 1980 İhtilali sebebiyle üniversiteyi bitire-medim. O yıllardan beri aile mesleği olan inşaatın içindeyim. İlkokuldan beri şiirle çok yakın irtibat içindeyim. Hatta şiirle sınıf geçmiş durumdayım. Hikayesi çok ilginç-tir. Karadeniz’den İstanbul’a geldiğimizde şive bozuklukları yaşamımızı olumsuz et-kiliyordu. Hiçbir şeyden anlamıyordum. Di-ğer çocuklarında baskısıyla çocuk halimle psikolojik dengemi kaybettim. 2. Sınıfta ka-lıp geçmesi konusunda karar verilen ilk öğ-renci benim herhalde. Son güne kadar sı-nıfta kalacağım kesindi. Bunu öğretme-nim babama “Bu şekilde sınıf geçmesi-nin bir faydası yok” demiş.Öğretmenim İstanbul’luNihal Erentürk adıHiçbir ana doğurmadıBöyle Müslüman evladıMahpuslar uğruyor affaBabam sinirli bir kalfaSen bilirsin öğretmenimBırakma beni sınıfadiye biten şiir son saniyede bu şiiri gö-rüyor. Ben bir gün kala bu şiir vasıtasıy-la sınıfı geçiyorum. Şiir o günden beri benim hayatımda çok önemli. Hobinin çok daha ötesinde benim için bir yaşam biçimi oldu.

SOYLESI.indd 2 1/14/13 1:49 PM

Page 31: ayhan hüseyin ülgenay

SOYLESI.indd 3 1/14/13 1:49 PM

Page 32: ayhan hüseyin ülgenay

SÖYLEŞİO

CAK

ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

013

30

rim. Nasıl bir eğitim almış ki bunu başa-rıyor? Hayret edilecek bir şey. Kendi tar-zıma benzettiğim Özdemir Asaf’tır. Onun tarzıyla benim tarzım çok örtüşür. Ahmet Arif, İlhan Berk, Necati Cumalı, Faruk Na-fiz Çamlıbel. Bunlar Türk şiirinde çok ka-liteli ve değerli şairler var. Keşke insanla-rımız bunu biraz takip etse. Hayatına öyle bir renk katar ki. Farklı bir bakış açısı ge-tirir. Şiiri seven insan için hayat bambaş-ka bir boyuta geçebilir. Sadece birkaç şi-iri dikkatli okumak bu sevgiyi kazanma-ya yeter. Bu şairlerden tanışıp şiirlerinizi dinlettikleriniz var mı?Fazıl Hüsnü Dağlarca Kadıköylüdür. Onunla çok ileri yaşa geldiğinde tanış-tım. Sohbetlerimizde birkaç şiirimi oku-dum. Tanıştığımızda 90’lı yaşlarday-dı. Beğense de çok olumlu konuşma-yı sevmezmiş. Sonradan şiirlerimi be-ğendiğini başkalarından duydum. Bu olay beni çok mutlu etti. Fazıl Hüsnü

Dağlarca benim hayranlık duyduğum, Türkçe’yi çok iyi kullanan bir şairdir.

Tema olarak yalnızlığı çok kullanı-yorsunuz...Yaşamın içindeki tüm konular benim şiir konum olabilir. Çevrem beni aşk şa-iri olarak düşünür. Benim doğayla, hay-vanlarla, dostluklarla da ilgili şiirlerim-de var. Şiirin malzemesi acıdır zaten. Şiir acıyı ortaya çıkarır. O yüzdendir ki çok modern ve acı olmayan, çok geliş-miş toplumlarda şair sayısı azdır. Dola-yısıyla şiirin çimentosu acıdır. Tüm ko-nular benim şiir konum olabiliyor. Ama öncelikle aşk birinci sırada.

Aşka bakış açınız nedir?Şaire aşk nedir diye sormuşlar. O da “Bilenler söylemiyor, söyleyenlerde bil-miyor” diye cevap vermiş. Aşk için her-kesin kendisine göre tanımları var. Aş-kın standart bir tanımı yok. Herkesin

ve duygusal dünya benim gerçek dün-yam oldu. Mecburen iş hayatında oldu-ğum için o şair kimliğim hep ikinci plan-da kaldı. Zaman zaman bunun rahatsız-lığını yaşadım. Keşke hiç işadamı kimli-ğim değil de yalnız şair kimliğim olsay-dı da onunla yaşamımı sürdürebilsey-dim. Onunla hayatımı kazanabilseydim. Tamamen şiire yönelik bir dünya kur-mayı çok isterdim. Türkiye şartlarında pek mümkün olmuyor bir tek şiirle ya-şamı sürdürmek pek mümkün olmuyor. Belki birçok şairimiz öldükten sonra bu işten para kazanılabildiğini ispat ede-bildi. Yaşarken para kazanıp yaşamını sürdüren şairler oldukça azdır.

En çok etkilendiğiniz şairler hangi-leri oldu?Türk şairlerinden tartışmasız Nazım Hik-met benim gözümde şair ötesi insan üstü bir canlı. Türkçeyi nasıl bu kadar gü-zel ve akıcı kullandığını hep merak ede-

SOYLESI.indd 4 1/14/13 1:49 PM

Page 33: ayhan hüseyin ülgenay

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

31

programları yapardı kanallar. Şimdi on-dan tamamen vazgeçmişler. Herhalde halk pek ilgilenmiyor diye düşünüyor-lar ama halka sunulsa insanlar ilgi du-yar. Birkaç gazete alıyorum ama hiç bi-rinde göremiyorum.

Şiir adına bundan sonra neler yap-mak istiyorsunuz?Ölene kadar şiirin içinde olacağım ke-sin. Şair olarak kalmaktan çok çözüm bulmak istiyorum. Sokaktaki insanlara şiiri sevdirecek bir yol bulmamız lazım. Şair olduğunu iddia eden insanlar halka şiiri sevdirmenin yolunu bulmak zorun-da. Halk şiir sevmiyor diye onları kena-ra atmanın kimseye faydası yok. Doğru-da değil. Müzisyen kendisini sevdirecek şarkıları yaparsa halk onu seviyor. Yap-mazsa da kaybolup gidiyor. Şiir de böy-le. Halkın şiiri seveceği bir yol bulmak lazım. Ben kendimce birçok şey yapıyo-rum. Kitabımın birinci baskısının gelirini Tema Vakfı’na ba-

ğışladım.

Şiir dünyasında ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz?Bir yere varmak a’dan z’ye kadar zor-luklarla dolu. Onun için sonuna kadar yazacağım. Etrafımda şiiri hiç sevme-yen 10’larca insana şiiri sevdirdim. Ben şiir sevmem diyen çok arkadaşım var-dı. Bugün en son ne yazdın diye sabahın köründe telefon açan arkadaşlar var.

Kendinizi Don Kişot gibi mi görüyor-sunuz?Şu an görüntü o. Çok kolay bir şey de-ğil. Şiir konusunda edebiyat dünyasın-da bir yerlere varmak hakikaten çok zor. Şairlerde egoları yüksek duygular herhalde. Böyle bir birliktelik yok. Şiir yarışmaları yine var ama çok zayıf. Es-kiden basını meşgul ediyordu, orada ta-nıtım imkanı oluyordu. Şimdi yarışma-

ları bulmak için bile internette saat-lerce araştırmak lazım. Dünyasına şi-iri sokan insanın kötü olma ihtimali yok denecek kadar azdır. Şair ruh-lu insanın şiir sevmeyen insana göre insancıl yönü daha fazladır.

Şiir albümü yapma projeniz var mı?Şiir albümü düşünüyorum. Hatta birkaç tane görüşmem oldu. Şiir okuduğum bir demom da var. Çok meşgul olunması lazım. Biraz daha işlerimin rahatlaması la-zım. Çıkacak şiir kitabıyla bera-ber şiir albümünü birlikte çıka-rabilirim. O yönde düşüncele-rim var. Bu tanıtım anlamında çok önemli. Şiirin yazılmasın-dan çok daha önemli bir şey okunması. Çok güzel bir şiir çok güzel okunmazsa değe-rini asla bulamaz. CD’de gü-zel okunan şiir insanları çok daha fazla etkileyecektir.

Şiir okunmamasında kültür seviyesinin dü-şük olması neden mi sizce?Kültür seviyesi edebi-yatla çok paralel ilerle-yen bir şey. İnsanları-mız o kadar mutsuz ki. Odaklandığımı nokta-lar para, ticaret, ka-zanç, borç. Günlük ya-

kendisine göre yorumları vardır. Hepsi de doğrudur. Kimse Senin aşk tanımın doğru değil diyemez. Genelde karşı cin-se karşı olan duygu yoğunluğudur. Keli-meleri kağıda en güzel o duygular dök-türür. Çok hafife alınıp çok dalga geçil-mesine rağmen; çok bastırılan bir tema olarak işlenmeye çalışılsa da gerçek-ten bir insanın yaşadığı binlerce duy-gunun en güçlüsüdür. Bunu kabul edip öyle düşünmek lazım. Kenara itilecek bir duygu değil.

Size göre en özel şiirleriniz han-gileri?Şiirlerim arasında aşktan bahsediyor-sak “Ağlama” şiirinin güzel olduğu-nu düşünürüm. Benim şiirlerimde şöy-le bir özellik olduğunu rahatlıkla söyle-yebilirim. Güzeldir veya çirkindir buna okuyucu karar verir. Ama yüzde yüzü yaşanılmış olayların etkisiyle yazılmış şiirlerdir. Ormanda insanın elinde balta gördüğüm manzara benim şiir konum olabiliyor. Yolda sahipsiz geçen köpe-ği okşarken karnı aç mı diye düşünmedi-ğimiz anlar oluyor. Bu da benim şiir ko-num olabiliyor.

Şiir yazmak için özel çalışmanız oluyor mu?Kağıt ve kalem sürek-li yanımda olur. Burası benim şiir yazdığım yal-nız kaldığım bir ortamım. Tuvalette bile kağıt ka-lem bir tarafta durur. Her an arabamda, sağda sol-da aklıma gelen bir cüm-le olur. Sonra bunu gelişti-ririm. Olaylara şahit olmam veya bizzat yaşamam be-nim şiir yazma şeklimdir. İl-kokulda bile biliyordum ki ne olursa olsun şiir hayatımın bir yerinde olacak. Ama işin içine bu denli girdikten son-ra op insanın kendisini tanıt-ması ve dillerde dolaştırılma-sının ne kadar zor olduğunu an-ladım. Onları bir kez daha tak-dir ediyorum. Çok olağanüstü iş-ler başarmışlar. Bugün çok zor bir şey. Çok yıllar alıyor. Tanın-mak için TV, gazete var. Onlarda geçmişte çok daha etkili edebiyat

SOYLESI.indd 5 1/14/13 1:49 PM

Page 34: ayhan hüseyin ülgenay

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

32

SÖYLEŞİ

Neler yapılmalı sizce?Bu işi iyi yapan insanları ayır edecek bir beyin kurulu kurulması lazım. Her şiir yazan şair değildir. Roman yazan ya-zar değildir diye bunları ayır edecek bir takım kriterlerin konulması lazım. Onu da kültür Bakanlığı ancak yapabilir. Sa-natçıların hiçbir sorunlarıyla ilgilenil-miyor. Atatürk’ten bu yana çok görülen bir şey değil. Bir tek Atatürk dönemin-de sanata ve sanatçıya çok önem ve değer verilmiştir. Kültür Bakanlı yarış-malar yapabilir.

Bu yarışmalar karşılığında en önemlisi bu yarışmaları yapacak kişilerin uzman kişilerden oluşması şart. Herkes yazı-yor. Hangimiz şairiz belli değil. Doğruy-la yanlış, güzel ile çirkin ayrılmalı. Şi-irin tarifi yok. Bir standartı yok. Bunu bilgi sahibi akil insanlar yapabilir. Dev-letin buradaki konuma tamamen şii-ri yüceltme ve geliştirme şiarlı olacağı için o yönde bir çalışma edebiyatı uçu-rur. Dünyada çok önemli bir yere getirir. Toplumun kültür seviyesini başka nasıl yükseltirsiniz?

Yayınevleriyle de sorunlar yaşa-mışsınız?Yayınevimin katıldığı imza günlerine katılıyorum. Bir yılda 15 imza gününe ve fuarına katıldım. Okuyucularla ta-nıştığımız ortamlar oldu. Şiir geceleri-miz oluyor. Ama şiirde insanlara ulaş-

ma anlamında tatminsizlik içindeyiz. Sosyal medyadan gelen güzel tepkiler beni motive ediyor. Gelen olumlu eleş-tiriler insana güç veriyor. Yayınevleri ti-carethane. Duygusal bir dünyanız var. Adam manavlık yaparken yayınevi aç-mış. Şiirden anlamayan bu adama şii-rin güzel olduğunu nasıl anlatacaksı-nız? Yayın evleriyle sorunlar yaşıyo-rum. Yayınevim Kültür Bakanlığı’nın be-nim kitabımı seçtiğini ve ülkenin her ye-rindeki kütüphaneler dağıtılacağını bil-dirdi. Bunun bütün gelirinin kendilerin-de kalması şartı koydular. Benle böy-le sözleşme imzalamak istediler. Ka-bul etmeyip yayıneviyle sözleşmemi ip-tal ettim.

Ulaştığınız son noktada neler düşü-nüyorsunuz?Ne yazarsanız yazın şöhretli ve tanınan birisi olmadan bir yere gelemiyorsunuz. Şiir kitapları çok satmıyor. Şairin çok si-lahı yok. Bugün Nazın Hikmet çıksa ne yapa-bilir ki? Ancak 40 - 50 sene sonra bir yere gelebilir. Dahi olsanız dünyayı yer-le bitecek şiirlerde yazsanız işiniz zor. Bu işi bırakmak niyetinde değilim. Bü-tün gayretim şiirlerimin tanınması. Şair duygularını ortaya koyup kenara çekil-mek ister. Duygularının birileri tarafın-dan memnuniyetle okunması onun en büyük mutluluğudur. Onu gerçekleştir-me gayretindeyim.

şayan bir toplum olduk. Sanat ve edebi-yata yönelik hiçbir gayretimiz yok. Çok para kazanan insanlar var. Bunlar ka-rınlarını doyuruyor ama ruhunu doyur-mak için sanat ve edebiyatın öneminin farkında değiliz. Ne kadar paran olur-sa olsun ruhun açsa tok değilsin. Mut-laka bir eksik hissedeceksin kendinde. Çok parası olup da hayattan zevk alma-yan bir çok insan var. Ruhlarını tatmin edecek bir konu bulamadıkları için ma-alesef psikolojik sıkıntılar yaşıyorlar. Herkese mutlaka edebiyatla ilgili, hobi edinmelerini öneriyorum. Kendi ruhla-rının açlığının giderebilmeleri için.

Kültür Bakanı olsanız neler yapar-dınız?Edebiyat ve sanat yönelik programlar yapılmasını teşvik edecek bir takım gi-rişimlerde bulunurdum. Devletin edebi-yat ve şiir konusunda vatandaşını yön-lendirici ve bunun karşılığında bir yer-lere varılmasını sağlayacak planlar ya-pardım. Bu konuda en önemli sorunu-muz her konuyu herkes çok iyi biliyor. İyiyle kötü güzelle çirkin bir karmaşa-dır gidiyor. Ben şairim diyen herkes şair olabiliyor. Toplumda şiir okuyucusu ka-dar şair var. Bunları ayırabilecek bir ku-ruluş lazım. Roman tiyatronun edebi-yatın diğer alanlarına da Kültür Bakan-lığı el atsa topluma bundan daha büyük hizmet herhalde olmaz. 10 tane üniver-siteye bedel.

SOYLESI.indd 6 1/14/13 1:49 PM

Page 35: ayhan hüseyin ülgenay

SOYLESI.indd 7 1/14/13 1:49 PM

Page 36: ayhan hüseyin ülgenay

34

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

ZANAATKAR

ZANNAT.indd 2 1/14/13 1:50 PM

Page 37: ayhan hüseyin ülgenay

Tıkır tıkır geçen bir ömür…

Bizim için meydanlardaki saat kuleleri bir buluşma mekânı. Nadir de olsa saatimizin doğru işleyip işlemediğini kontrol ettiğimiz dev bir saat. Peki bir kule saati, yapan kişi için ne anlam ifade ediyor? İşte cevabı.

İşaret parmağınızın tırnağı çapında, ortalama 80 parçadan olu-

şan makinayı nefes vermeden, paslanmaması için parmak izi bırakmadan sökeceksiniz; işini-zi bitirip, en ufak bir toz kondurmadan toplaya-caksınız. Hayli ince bir iş değil mi? Bu ince işi, yaklaşık yarım asıra yakın tecrübeye sahip bir saat ustasından, Önder Şahmal’dan dinledik. Önder Bey’e göre işin en keyifli tarafı yaptığı sa-atin önünden geçerken, bir komutan edasıyla saati denetleyip ‘aferin aslanım’ demek.

Saate ilginiz nasıl başladı? Saat tamircili-ğine nasıl geçtiniz?Çocukluğumda oyuncaklarımı kendim yapar-dım. Zaten o yıllarda isteseniz de oyuncak bula-mazdınız. Dünyada bir oyuncak sanayi olduğu-nu, ancak Kore’ye gidip gelen askerlerin getir-diği oyuncakları görünce anlamıştık. Beş yaşla-rındaydım, dokuz yaş büyük ağabeyimden esin-lenip cam üstüne suluboya resim yapıyor, bü-yüklerimden aferin alıyordum. El becerisi is-teyen işler bana çok keyif veriyordu. Zaman-la maharetim daha da arttı. Saatle tanışıklığım ise ortaokul yıllarında oldu. Yakın bir arkada-şımın babasının mahallemizde saatçi dükkânı vardı. Arkadaşım her tatilde babasının yanında çalışırdı. Meraklı olduğumu bildiklerinden, “Gel bize yardımcı ol, sana da yapacak bir şeyler bu-luruz” dediler. Böylece saatçilik sevdası baş-lamış oldu. Birkaç yıl içinde değişik yerlerde, başka başka ustalarla çalıştım, deneyim edin-

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

35

ZANNAT.indd 3 1/14/13 1:50 PM

Page 38: ayhan hüseyin ülgenay

ZANAATKARO

CAK

ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

013

36

dim. Beş, altı yıl sonra, birçok ustanın “usta” dediği hale gelmiştim. 1974’te Wolfgang Meyer’in ustaları arasına katıldım. Oradan emekli oldum. Şim-di bir arkadaşımla (Nafiz Usta) bera-ber büyük saat makineleri yapıyoruz. Ama yine de bir ayağım Meyer’de.

“SABIRSIZ OLANLARIN İŞİ DEĞİL”Mesleğinde yarım asra yaklaşan bir saat ustasısınız. Sizden bu zanaatın inceliklerini dinleyebilir miyiz? Bu işi yapabilmek için hangi özellikle-re sahip olmak gerekir?Zor zanaat derler ya, gerçekten öyle. İğne ucu ya da nokta kadar bir vidayı, parçayı, çiftin (cımbızın sivri uçlusu) ucuyla tutup üç parmakla istenilen hareketi yapmak maharet ister. Diye-ceksiniz ki “Ne var ben de yaparım,” ama öyle değil. Elinizdeki çifti tutuşu-nuzdan, ucundaki vidayı, parçayı ha-reket ettirişinizden, çiftle aranızdaki samimiyetin derecesini anlarım. Sün-gü gibi tutmak var, mikro cerrah dik-kati, hassasiyetiyle tutmak var.

Mesleğin inceliği bu mu özetle?Mesleğin inceliği büyük ölçüde uğ-

“BIG BEN’İ ÇOK BEĞENİYORUM”

En beğendiğiniz saat hangisi?BigBen’i özel bulurum. Uzun zaman almış bir mühendislik işi. Tabii yeterli teknik eleman ve donanımın katkılarıyla.Kendi yaptığınız saatin önünden geçerken neler hissediyorsunuz?Gurur duymuyorum desem yalan olur. Makinenin sağlıklı çalıştığını da gösteriyor aynı zamanda. Zaten çalışmayan saatlerin altında pek kimse resim çektirmiyor.Keşke şu meydana saat yapsaydım, dediğiniz bir yer var mı?Olmaz mı... Taksim Meydanı.Yaptığınız saatin önünden geçerken neler hissediyorsunuz?Denetlemeye çıkmış komutan edasıyla, “aferin aslanım” diyorum.

ZANNAT.indd 4 1/14/13 1:50 PM

Page 39: ayhan hüseyin ülgenay

raştığınız makinelerin en küçük ma-kineler oluşundan ileri geliyor. İşaret parmağınızın tırnağı çapında, üstelik otomatik bir saati söktüğünüzü dü-şünün. Arızasız olup sadece bakıma gelmiş olsun. Ortalama 80 parçadan oluşan makineyi nefes vermeden, paslanmaması için parmak izi bırak-madan sökeceksiniz. Benzinden ge-çirip, ön temizleyiciden geçirip, tek-rar benzin banyosu yaptırıp, nem ora-nı 0.004 olan özel yağla yağlayıp bu arada en ufak toz kondurmadan top-layacaksınız. Ayar verip kapatacaksı-nız. Evet, biraz ince iş değil mi? Üste-lik bu anlattığım parça tamiri bile ya-pılmamış, düz bir saatçilik. Parça ta-miri ise çok daha zor iştir. Bu iş, sev-meyenin, sabırsız olanın işi değil.

“RUSYA VE BULGARİSTAN’A GÖNDERDİK”Saat sizin için ne ifade ediyor?Ben saatlerin medeniyetin ve zama-nın aşamasını gösterdiğine inanırım. Gelişmiş toplumlarda yaşam ve ça-lışma hayatı dakika sekmeden yapı-lırken, diğerleri gün ışıdı, sabah oldu, gün battı terimlerini kullanırlar.Aynı zamanda saat tasarımı da yapı-yorsunuz. Kule saatleri yaptığınızı bi-

liyoruz. Biz kule, meydan saatlerine dönüğüz, küçük çaplı saat üretimimiz yok. Tasarımını, üretimini kendi çapı-mızda yapıyoruz. Dileyene yardımcı oluyoruz. Yapacağımız saatlerin ka-bataslak çizimleriyle işe başlıyoruz. İnsan değişiklik peşindedir, “Rakam-lar şöyle olsun, kadran böyle, kasa-yı şundan yapalım” derken, bir model çıkıyor. Rakam karakterini, akrep, yel-kovanını, kadranını beğenilecek hale gelene kadar çalışıyoruz.

Önemli olan görenlerin dikkatini çe-kecek, beğenisini kazanacak tarzda dizayn edebilmek. Sipariş verenler, akıllarındaki tasarımların aynısını is-teyebiliyor. Bu durumda onlara uyu-yoruz. İsterlerse fikren katkıda bulu-nuyoruz. Tamamen işi bize bırakanla-ra çeşitli alternatifler sunuyoruz. Kı-rıkkale Mühimmat Fabrikası’nın mey-dan saatini biz yapmıştık. Rusya ve Bulgaristan’a gönderdiğimiz saatler de var.

36 METREYLE EN YÜKSEĞİ...İlk yaptığınız kule saati hangisiydi?İlk saatimi Azerbaycan’a yaptım. Türkiye’deki ilk büyük cephe saatim ise Meyer Saat binasını süslemekte-

dir. Fakat kule saati olarak İzmir Çi-mentaş Sağlık ve Eğitim Vakfı Işık-kent Yerleşkesi’nde bulunan kule sa-atidir. Şimdiye kadar yaptığım ça-lışmalar içerisinde en ilginç ola-nı Yozgat’ın Gedikhasan beldesinde-ki kule saati. Çünkü bu kule 36met-re ile halen yurdumuzun en yüksek saat kulesi.

Geleneği sürdürmek için birini ye-tiştiriyor musunuz? Gençler bu mesleğe ilgi gösteriyor mu?Ustalaşmaya başlayan yardımcım var. Yavaş yavaş yetişiyor saat usta-sı. Gençler kısa yoldan kazanma he-vesinde olduklarından uzun ve zah-metli saatçilik eğitimini cazip bulmu-yorlar. Bununla birlikte zamanında bana da öğretim üyeliği teklif edilen Fatih Meslek Lisesi’nde saatçilik eği-timi veriliyor.

Çok büyük saatlerle çalışıyorsu-nuz. Bu büyüklük nedeniyle tehli-keli olaylar yaşadınız mı?Bir ilçe belediyesinin saatlerini tamir için, uzay lifti dedikleri kepçeyle saa-te yaklaşırken, operatör hesap hatası yapınca, kafes duvara çarptı ve düş-me tehlikesi atlattım.

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

37

ZANNAT.indd 5 1/14/13 1:50 PM

Page 40: ayhan hüseyin ülgenay

38

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

AŞK’A DAİR

AŞK ÖLÜMDÜR“Sessiz adımlarla duvarları nemli bir gir-dap içinde sürükleniyor yok oluşlarım…Kirpiklerimin demirlerinden sızmaya ça-balayan isyan damlaları karanlıkları-ma gri perdeler indiriyor. Gölgeleri kayıp bir şehrin çocukları gibi ürkek ve kimse-siz kalmış hayallerimi unutulmaya yüz tutmuş yaşanmışlara ekliyorum nicedir. Umudu hecelemeyi bıraktım. Suskunlu-ğumun çemberi dar geliyor artık bedeni-me. Kimliğimi kaybettiğim sokağa serpti-ğim ekmek kırıntıları rüzgârın savurduğu bilinmez adreslere ulaşmış olmalı. Dönü-şü yok artık bu yolun. Kaybettiklerimi dol-durduğum valizim taşıyamayaca-ğım kadar ağır bir yük yapıyor ruhuma. Bir solukluk mola ver-meli. Ama nereye? Hangi duva-ra güvenip yaslanmalı? Çürümüş bir aldatıcılıkla çekse de kendine, biliyorum bundan sonrasında ola-cakları, üzerime nasıl yıkılacağı-nı. Duvarlar nemli ve soğuk… Tıp-kı yalnızlığı bile ürkütecek kadar bir kimsesizliğin kollarına sığın-mış bekleyişlerim gibi. Ve tıpkı çe-kip giden yalancı bir dost gibi… Ter damlaları boncuklaşmış alnımda, şakaklarımda… Fakat üşüyorum… Başımı örttüğüm yorganımın altın-da dişlerim birbirine vuruyor, zangır zangır titriyor bedenim. Affet beni bile diyemem sana… Suç işle-medim ki… Yaşadıklarımı ben mi abartı-yorum yoksa abartılı mı yaşıyorum bilmi-yorum… Belki de hayatın kendisi abartılı… Gündüz olmasın istiyorum… Necip Fazıl’ın dediği gibi, “Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim! Gündüzler size kalsın verin karanlıkları bana…”Bu güne kadar okuduğum hiçbir yazar be-nim kadar yalnız değil. Ne Victor Hugo, ne

Stenhdal, ne de Balzac… Hepsi bir yerler-deydiler yalnızlıklarını tarif ederken ama ben hiçbir yerdeyim… Onlar yalnızlaşa-rak var oldular oysa ben seçmediğim bir yalnızlıkla sarınıp sarmalandım… Birçok insan yaşamındaki insanları çıkarttığın-da kendisi olmaktan çıkarken ben yalnız-lığımla ancak ben olabiliyorum… Ölümü içimde Tanrılaştırdım… Ona ulaştığım za-man sadece gözyaşlarım şahit olacak ya-şadığıma…Gitmeliyim… Ama nereye?Sana benimle gel diyemem…”(*)

Gitmek istemek…Giderken yanında sev-diklerini de götürmek… Ama o zaman git-mek, ‘Gitmek!’ olur mu? Aşk yaşam vadederken sevgiliye, bir yan-dan da ölümle eş değer değil midir? Evet, AŞK ÖLÜMDÜR, çünkü aşk vaz geçmek-tir her şeyden, en başında da kendin-den… Kendini bırakmaktır bir meçhule ve şikâyet etmemektir bu kendinden geçiş-ten… Hem kaçmak istemek hem de yaka-

lanmak için geri dönmektir… Erişilmeze umut bağlamak, sevgilinin yolunda ölü-mü dahi düğün şenliği ile kabullenmek-tir. Dile atılan düğümün en güzelini ka-leme dökülen mektuplarla, şiirlerle çöz-mektir… Ve aşk her şeye rağmen aslında gidememektir...Aşk ile yol almanız dileğiyle.

Tanıdık kelimeler arıyorum yokluğunu paylaştığım mektuplarda.On haftayı doldurmuş sensizliği kabullenmişim ama bir yanı ek-sik hayatın.Geldiğini fark ettirmeden çoktan yaza bırakmış kendini bahar.

Bahçemdeki yeni tomurcuk vermiş meyve ağaçları gibi hazırda bekliyor kelimelerim.Güneşin alnında susuzluğu konuşmak ıslatmıyor yüreğimi.Sensizlik susturmuş, kavruk otlar gibi bir kıvılcımlık bekle-yişte sabrım.Yalnızlığımı bile doldurmuşken yokluğun, tek başıma kala-mıyorum artık odamda.Duvarlarımdan sızıyor bakışların, beni düşündüğünü hisse-diyorum o an.Aklından geçtiğim bir zamanın diliminde seninle olduğu-mu biliyorum.Yalnızlığına dokunuyorum parmak uçlarımla.Biliyorum, o kadar kolay değil paylaşmak seninle kimse-sizliği.Sen yalnızlığın efendisi… Ben bir bekleyiş kapında…Kendinde bulamadıklarını senin kimsesizliğinde arayan bir zavallı belki de.

Önemi kalmamış zamanın, kilitlerin, hatta günahların.Her köşesinde bir başka kaçış var karanlıkların.Kendinden kaçıyorsun fark etmeden.Dönüp gelmeni bekliyorum, görmeni, duymanı…Yalnızlığına katmanı özleyişlerimi…Aldırmazlığın acıtmıyor diye avutuyorum kendimi.Oysaki cevapsız mektuplarımın bir bir istiflendiğini biliyorum.Ve biliyorum…Adımın ince ince işlendiğini hayatının saklı bir köşesine… (**)

(*) AŞK ÖLÜMDÜR / Syf 174-175’den alıntıdır.(**) AŞK ÖLÜMDÜR / Syf 181-182’den alıntıdır.

Nalan Güven • [email protected]

KOSE YAZARLARI.indd 6 1/14/13 1:36 PM

Page 41: ayhan hüseyin ülgenay

KUŞUN HIKAYESIEvin önünde hark vardı,Harkın önünde alçacık köprü,Köprünün üstündeki çocuklarHayalet gibi bir kuş gördü.

Eğilip baktık tahtalar arasındanUzaklardan gelme bir garip kuş.Kuzgun gibi,balıkcıl gibi birşey,Köprünün altına yorğun düşmüş.

Kutupların,denizlerin,romanların,Sihrini taşıyordu.Biz ona bakıyorduk, o bizeKorkusuyla karanlık ormanların.

Kimimiz deynekle dürte dürte...Kimimizde kaynar su döktükİşedik bir güzelce üstüne,Garip kuşu öldürdük.

Yaralı bir gemi gibi yüze yüzeKöprünün dışına çıktı.Vura vura eğlendik,Attık birbirimize.

Uzaklardan gelme garip kuşMürekkep rengi gözlerinleArtık dünyamızı göremezsin!Bağrışmamız gitmez kulaklarına,Yaprakların arasında güneşe karşıÇiftleşemezsin.Dişiysen yumurtlayamazsında!

Böyle deyip kuşun dört yanındaAkşama kadar hora teptikİnsan olduğumuzu iyiceGarip kuşa öğrettik

CAHIT KÜLEBI

BITIKHer yaz bitimindekulağıma haykırır türkünHer yaz bitimi durulandıkçaağırlaşır soğuk duvarımBaştan ayağa sararım sararmış yapraklarını beyazımaİçimde zehirlerin zehrio malum üç harfli…Dudaklarım sızlar susuzve sensiz kaldıkçaDudaklarımızdan sızar mührün lekesi her yaz bitiminde…Hep suskun yol alırsın Şikayetsiz gider ardın sıra öleyazmış umutlarımBırakıp emanetlerini dönerleraç ve bitikBeslerim onları…İşte ben, her yaz bitimi böyle başa sarar baştan başlarım…

DILEK ALTAY

SENDE BÖYLE YAPKendine göre bir müzik bulBiten hislerinleSöylemeyi deneİstersen tempo tut ellerinleKötü anılar yaş olur dökülürSabahları aç pencereyiAvazın çıktığı kadar bağırSonra postala gitsinMavi gökyüzüneVefasız duyarsaBelki oda üzülürKumsalda çıplak ayakla yürüDenizin mavi sularıIslatsın ayaklarınıSonra at derdiniEngin sularaO martı görmeseBaşka bir martı görür

12.08.2012AYHAN HÜSEYIN ÜLGENAY

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

39

ÇOCUKLARINIZ Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları.Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmedilerVe sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.Çünkü ruhları yarındadır,Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onlarıKendiniz gibi olmaya zorlamayın.Çünkü hayat geri dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.Okçu, sonsuzluk yolundakihedefi görürVe o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.Okçunun önünde kıvançla eğilinÇünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadarBaşını dimdik tutarak kalan yayı da sever.

HALIL CIBRAN

KOSE YAZARLARI.indd 7 1/14/13 1:36 PM

Page 42: ayhan hüseyin ülgenay

40

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

TARİH

Dünüyle, Bugünüyle, Yarınıyla...Hiçbir dilde, hiçbir toplumda aşk, bir diğer toplumdan ya da dilden daha farklı, daha kuvvetli değildir. Bizde de o üç harfi ilk kim yan yana getirmiştir bilinmez; ama “aşk” kelimesi, diğer dillerdeki karşılıklarından çok daha “aşk”tır sanki Türkçe’de.

AŞKAşk, öyle bir şeydir ki; romanda,

oyunda, şarkıda, şiirde anlatılır binlerce yıldır. Nesiller değişir, iklimler de-ğişir, hayatın kendisi değişir; ama o duygu baki kalır. Üzerine söz söylemeyen filozof kalmasa da, herkesin aşk tanımı, aşkı ya-şayışı, aşk anlayışı farklıdır.Montaigne, ‘Denemeler’de aşkın, arzula-nan bir varlıkta bulacağımız tada susa-maktan başka bir şey olmadığını dile geti-rir. Aşkın hayvani bir duygu olduğunu söy-ler. Sokrates’e göre aşk, güzelliğin aracılı-ğıyla çoğalma arzusudur örneğin. Shakes-peare; Montaigne ve Sokrates’e inat, “de-ğişiklikle karşılaşınca değişen aşk, aşk de-ğildir. Aşk gözle değil, ruhla görülür” der. La Cordaire ise aşkı her şeyin başlangıcı ortası ve sonu olarak tanımlar. Peki, her şeyin başlangıcı olan aşk nasıl başlamıştır?

BAZEN BİR ELMA, BAZEN BİR OK...İlk, kim kime ‘seni seviyorum’ ya da ‘sana aşığım’ demiştir bilinmez. Karşı tarafın buna tepkisi nasıl olmuştur; o da bilinmez. Ancak aşkla ilgili hikâyeler, efsaneler, ina-nışlar bize yol gösterebilir...Bazı aşklar hiç unutulmadı. Varlığından bile emin olamadığımız insanların, deli-cesine aşklarına inandık. Öyle olmasını is-tedik. Kimilerince aşk Adem ve Havva ile başladı; kimilerince Eros’ta varlığını ka-nıtladı. Eros’tan bahsetmişken, Afrodit’i unutmak olmaz. Leyla’nın aşkı yüzünden Mecnun oldu Kays. İnsanoğlunun başı-

DUNDENBUGUNE.indd 2 1/14/13 1:51 PM

Page 43: ayhan hüseyin ülgenay

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

37

Roma’daki Duomo Katedrali’nin fasadındaki Adem ve Havva figürü cennetten yasak elmanın koparılışını anlatıyor.

DUNDENBUGUNE.indd 3 1/14/13 1:51 PM

Page 44: ayhan hüseyin ülgenay

TARİHO

CAK

ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

013

42

nı bazen bir elma, bazen bir ok, bazen de Afrodit’in kendisi yaktı ya da insanoğlu kaybetti aşkın karşısında aklını.Unutulmamalı ki; geçmişte yaşayan filo-zoflar, şu anki yaşantımızdan daha fark-lı anlamlar yüklediler aşka. Sevgi duygu-sunu ciddi biçimde ele alan, analiz etme-ye çalışan ilk filozof Eflatun. Şölen ve Pha-idros diyaloglarında, sevgi tanrısı Eros’u ve onun insanlar arasında yarattığı sevgi-yi ele alıyor. Eflatun’a göre, güzel beden-ler hep birbirine benzer. İnsan bu gerçeğin farkına varınca da tek bir bedene düşkün-lüğü ve hayranlığı küçümsemeye ve ora-dan hareketle de bütün güzellikleri ara-maya başlar. Literatüre Platonik (Eflatunî) adıyla geçen bu aşk anlayışı, geçici güzel-liklere değil, güzellik fikrine duyulan aşkın ifadesidir aslında.

LEYLA VE MECNUNFuzuli de 1535’te Leyla ile Mecnun’un hikâyesini mesnevi türünde ele aldı. Bu hikâyede, Leyla ve Kays (Mecnun’un asıl adı) küçük yaşlarda birbirlerine âşık olur. Bu aşkı duyan annesi Leyla’nın Kays’la görüşmesini yasaklar. Kays, ayrılığın ızdı-rabıyla mahvolur ve halk arasında Mec-nun diye anılmaya başlar. Aşkı yüzünden çöllere düşen Mecnun’a çok kişi Leyla’yı unutmasını söyler; ancak Mecnun için ar-tık kainat, Leyla’dan ibarettir ve aşkından vazgeçmez. Hatta dedesi, onu bu dert-ten kurtarmak amacıyla Allah’a yakarma-sı için Kâbe’ye götürür. Ama Mecnun tam tersine derdinin, aşkının artması için dua

EROS VE AŞKYunan mitolojisinde Eros, aşk, seks ve şehvet kölesidir. Bazen doğurganlık tanrısı olarak da tapılan Eros, erotik gibi kelimelerin de kökünü oluşturur. Eros, genelde Afrodit’le beraber anılır ve Dionysus gibi bazen Eleutherios yani kurtarıcı olarak görülür. Geleneklere göre, Afrodit kadınların erkeklere olan aşkını temsil ederken Eros esasında erkek için olan aşkın temsilcisiydi.

DUNDENBUGUNE.indd 4 1/14/13 1:51 PM

Page 45: ayhan hüseyin ülgenay

HAFIZALARA KAZINAN AŞKLARİşte edebiyat ve sinema tarihine geçmiş, aşkı simgeleyen kahramanlar... Ali McGraw ve Ryan O’Neal’lı Love Story (Aşk Hikayesi), 1970 sonrasının kült aşk filmiydi. Elizabeth Taylor ve Richard Burton’lu olan, Mısır kraliçesinin aşkını anlatan Cleopatra filmlerinin en akılda kalanıydı. Napoleon’un Josephine’e duyduğu tutkulu aşk ise bugün bile hâlâ dillerde...

eder. Bu sırada Leyla başkası ile nikâhlanır ve kocasından kendisini uzak tutmak için hikâyeler uydurur. Bir süre sonra adam ölür. Mecnun çöllerdedir ve dünyayla bü-tün bağlantısı kesilir, sadece ruhuyla ya-şar hale gelir. Leyla’nın vücudu da dahil olmak üzere bütün maddi varlıklarla iliş-kisi bitmiştir. Leyla bir gün çölde onu bulur ama Mecnun onu tanımaz ve “Leyla benim içimde, sen kimsin” der. Leyla, durumu an-lar, evine geri döner ve kısa zaman son-ra ölür. Mecnun, onun mezarına uzanır ve hıçkıra hıçkıra ağlar. Allah’a yalvarır; canını almasını, kendisini Leyla’sına kavuşturma-sını ister. Duası kabul olur, göklerin gürle-mesiyle birlikte Leyla’sına kavuşur.

SON KELİME AYNI: ELVEDALeyla ile Mecnun kadar ünlü, aşk ve aşıklar denildiğinde akla gelen diğer bir hikâye de Romeo ve Juliet’tir. William Shakespeare’in sinemaya da çokça uyar-lanan bu eserinde Romeo ve Juliet, birbi-rine düşman iki ailenin çocuklarıdır. Kar-şılaştıkları ilk anda birbirlerine aşık olur-lar ve öykü bu şekilde başlar. Juliet, Romeo’ya kavuşmak için ailesini yok sa-yamaz. Fakat kendini yok saymayı tercih eder. Rahibin de yardımıyla bir zehir bulur ve içer. Bu zehir yoluyla, herkes onu ölmüş bilecektir. Aslında Juliet ölmemiştir; ama Romeo döndüğünde Juliet’i görür ve onun öldüğünü zannedip kendini öldürür.Günümüze biraz daha yaklaşacak olur-sak, aşk üzerine yazılmış en güzel eser-

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

43

DUNDENBUGUNE.indd 5 1/14/13 1:51 PM

Page 46: ayhan hüseyin ülgenay

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

44

TARİH

lerden biri de kuşkusuz Goethe’nin Genç Werther’in Acıları adlı mektup-romanıdır. Werther’in mektuplaştığı hayali arkada-şı Willhelm’in eliyle, mektuplar biçiminde anlatılır. Werther, şehrin üzerinde yarattığı ruhsal çöküntüden Wahlheim’e yerleşerek kurtulmak isteyen aydın bir gençtir. Orada soylu bir ailenin güzel kızı Lotte ile tanışır ve aşık olur. Lotte de Werther’e karşı boş değildir; ama Albert ile nişanlıdır. Ahlâki değerleri ve verilen sözleri aşkından üstün tutar ve Albert ile evlenir. Werther ise bir aile dostudur artık. Fakat bu kolay değil-dir. Lotte, aşk ve dostluk arasındaki çizgi-nin zayıflığından korkar ve bir daha görüş-mek istemediğini belirtir Werther’e. Wert-her acılar içindedir. Lotte’ye bir mektup ya-zar, “Elveda Lotte! Elveda” sözleriyle de mektubuna ve yaşamına son verir.

AŞK ŞAHİDİ MEKTUPLARYazarlar, sadece kurgulamadılar hikâyeleri. Bazen bizzat yaşadılar. İçlerin-dekileri, yaşadıklarını, çocuksuluklarını, hislerini mektuplarla ifade etmeye çalış-tılar. Victor Hugo ile Juliette Drouet, Mo-zart ile karısı Constanze, Napolyon ile Jo-sephine, Abelard ile Heloise, Frida Kahlo ile Diego Rivera, Stendhal ve Mathilde ara-sındaki mektuplaşmalar geçmişten günü-müze kadar geldi. Bunlar arasında en çar-pıcı olan örneklerden biri de, Franz Kaf-

DUNDENBUGUNE.indd 6 1/14/13 1:51 PM

Page 47: ayhan hüseyin ülgenay

ka ve Milena Jesenska arasındaki mek-tuplaşmalardı. Kafka, uzun uzun mektup-lar yazar sonuna “Sizin Franz K.” derdi. Söz konusu olan mektuplar olunca Nazım Hik-met ile Piraye arasındaki mektuplardan, şiirlerden de bahsetmek gerekir:“Ne güzel şey hatırlamak seni,Yazmak sana dair,Hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek:Filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,Kendisi değilEdasındaki dünya...”

ELBETTE SEVGİLİLER GÜNÜAşktan bahsetmişken Sevgililer Günü’ne değinmemek olmaz. Herkesin bildiği gibi şubat ayının 14’üncü günü, Sevgililer Günü

olarak kutlanıyor. Roma Katolik Kilisesi’nin inanışına dayanan bu gün, Valentine ismin-deki bir din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıktı. Bu se-beple bazı toplumlarda Aziz Valentin Günü (St. Valentine’s Day) olarak biliniyor. Ayrı-ca, Valentine kelimesi, Batı medeniyetle-rinde hoşlanılan kişi veya sevgili anlamla-rında da kullanılıyor. 1908 tarihli Katolik Ansiklopedisi’ndeki eski şehitler listesin-de, 14 Şubat gününe kayıtlı, inancı yüzün-den öldürülmüş üç Aziz Valentine bulunu-yor. Bahsedilen asıl Valentine’in kim oldu-ğu tam bilinmiyor. Ayrıca, romantik aşk ile Valentine arasındaki bağlantı da, o tarih-lerdeki dokümanlarda hiç geçmiyor. Hatta kimi tarihçilere göre sadece bir efsaneden

ibaret. Hıristiyan olduğu için öldürülmüş din adamı Valentine ile romantik aşk ara-sındaki ilişkiyi anlatan efsanelerin 14’üncü yüzyılda ortaya çıktığı düşünülüyor. Bu ef-sanelerin birisinde Valentine, öldürülece-ği günden bir gün önce gardiyanın kız kar-deşine ‘Valentine’inden’ imzalı bir aşk notu vermiş; diğerinde ise, Romalı askerlerin evlenmesinin yasak olduğu dönemlerde; gizlice evlenmelerine yardım etmiş. Aşkın, sevmenin günü olur mu, bilinmez. Ama bir şeyleri kutluyor olmak; bir şeyleri hatır-da kalır kılmak; sevdiğinize onu sevdiğinizi söylemek güzeldir. Sevdiğinizden duymak da güzeldir. Nice mutlu, sevgi dolu sevgi-liler günü sizinle olsun! Sevgililer gününüz kutlu olsun!

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

45

Simgesi her dilde kalp olan aşka ulaşmak için bugün kimine göre tek tuş yeterli Fakat bu sanal dünya efsanelerde adı geçen aşklara çok uzak olsa gerek...

DUNDENBUGUNE.indd 7 1/14/13 1:51 PM

Page 48: ayhan hüseyin ülgenay

HİKAYEDEN HAYATLAR

46

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

“Şu duvarın önünde oturan yaşlı ada-ma soralım bakalım, tanıyor mu tey-zeyi. Mahallenin eskisi belli. Gelene geçene selam veriyor.” diye mırıldan-dı Merve. O sırada gözlerini karşı kö-şede duran, dalları yola doğru eğilmiş, ağaca diken Ercan, onu duymadı bile. Bunu farkeden Merve, sinirle “hadi Er-can yürü!” dedi dişlerinin arasın-dan. Ercan yürümeye başladı ama gözleri hâlâ ağaçtaydı. Merve durmadan söyleniyordu! Bugün çok işi vardı aslında... Nere-den çıkmıştı şimdi teyzesinin avu-katı... Kimbilir ne saçma sapan bir-şey için yollara düşmüşlerdi... Er-can çok yavaş yürüyordu... Zaten trafikte çok zaman kaybetmişler-di... Acaba ortağı yeni müşterilerle olan toplantıyı erteleyebilmiş miy-di? İnsan bir haber verirdi... Bu bo-zuk kaldırımlar ayakkabısının to-puğunu mahvetmişti... Tüh tüh sa-bah o telaşla evden çıkarken bakı-cının parasını bırakmayı unutmuş-tu... Ercan derin bir sessizlik içindey-di. Her zaman böyle olmuştu zaten. Merve’nin olduğu yerde herkes susar-dı ve sorgusuz sualsiz onun isteklerini yerine getirirlerdi. Merve’ye kaçamak bir bakış attı. Yine çok şıktı. Saçında-ki tokadan ayakkabısına kadar herşey tam bir uyum içindeydi. Muhtemelen bugün ne giyeceğine iki gün önce ka-rar vermişti. Düzen delisiydi ve haya-tı programlıydı. Ve bu düzeni sağlaya-bilmek için arabasının şöförü, çocu-ğunun bakıcısı, evinin hizmetçisi, bah-çesinin bahçıvanı, işinin sekreteri var-dı. Tüm bu kalabalığı idare edebilmek için gece gündüz çalışıp duruyordu. Bu yüzden ne çocuğunun ilk adımla-

rını görebildi, ne bahçedeki çimenlerin üzerine yayılabildi, ne arabasına atla-yıp Boğaz’da tur atabildi!“Afedersiniz beyfendi birşey sorabilir miyim?” dedi Merve en yumuşak se-siyle. Yaşlı amca gülerek başını evet dercesine salladı. Ercan hafifçe yüzü-nü aksi yöne çevirmişti.

“Siz acaba Nihal Doğcan’ı tanıyor mu-sunuz?”“Tanımaz mıyım... Mahallemizin şen kahkahasıydı O. Çok üzdü bizi rah-metli!”

Aldığı yanıtla birden sendeledi Merve. O anda Ercan dönüp omuzlarından ya-kaladı ve yaşlı amcayla gözgöze gel-di. Adam şaşkınlık içinde Ercan’a bak-tı. Tam birşey diyecekken Ercan atıldı: “Evini tarif eder misiniz lütfen?”

İkizinin aksine Ercan çok daha sade bir hayatı seçti. Bu yüzden ailenin yüzka-rası ilan edilse de kendini bu kaosun içine atmadı bir şekilde. Onu en iyi an-

layan tek kişi teyzesiydi. Ne de olsa teyzesi de aileden aforoz edilmişti. Birbirlerine çok benziyorlardı Ercan ile Nihal Teyze. Aralarındaki tek fark Ni-hal Teyze’nin en olmadık hallerde bile duruma gülünecek bir yan bulabilme-siydi. Ercan’ın hep bir mahzun, ürkek hali vardı. Ürkekliği korkak olmasın-

dan değil içinde bulunduğu duru-mun altından kalkıp kalkamayaca-ğına emin olamamasındandı. Nihal Teyze bir gün Ercan’a “şu köşedeki ağaca benziyorsun” demişti. “Tıpkı onun gibi tek başına, dimdik ve bir o kadar da kırılgan. Baksana dalla-rı yola eğilmiş. Hani her an bir ara-ba çarpıp dört bir yana savuracak-mış gibi...” demişti.

“Bu yolu düz devam edin. Eczane-yi geçtikten sonra ilk sağdan sapın. Soldaki ikinci bina.”

Kuru bir sesle teşekkür eden Er-can, Merve’yi hafifçe iterek yü-

rümeye başladı. Merve’nin omuzları düşmüş, adımları yavaşlamıştır. “Tey-ze ölmüş!” dedi hissizce. “E biz kime gidiyoruz o zaman?” diye de ekledi. Sorusuna yanıt alamayınca Ercan’a döndü baktı. Ercan ağlıyordu.

“Bana söz ve oğlum. Ben öldüğüm za-man ağlamayacaksın! Kimseye ha-ber verme, sadece sen gel cenaze-me. Ama ağlama bak.” demişti teyze-si. Bunları söylerken öyle yorulmuştu ki oksijen maskesini takıp uzun süre nefesini düzeltmeye çabalamıştı. Er-can ne cenazede ne de sonrasında ağ-lamamıştı. Hatta sabah Merve arayıp, teyzesenin avukatından garip bir mek-

Feyhan Uzunoğlu • [email protected]

TEYZE

KOSE YAZARLARI.indd 10 1/14/13 1:45 PM

Page 49: ayhan hüseyin ülgenay

tup geldiğini, mektupta ikisinin teyze-sinin evine davet edildiğini söylediğin-de bile... Şimdiye kadar...

“Kendine gel Ercan! Sokak ortasında rezil edeceksin bizi!”“Ol Allah’ın belası! Bir kere de rezil ol. Olacaksan da teyzeme ağladığım için ol!”

Ercan’dan böyle bir çıkış beklemeyen Merve belki de ilk kez verecek cevap bulamadı. Bu sırada aradıkları apart-manın önüne gelmişlerdi. Merve ses-sizce çantasından sabah gelen zar-fı çıkardı. İçinde üç tane anahtar var-dı. İkinci denemede apartman kapısı-nı açtı. Teyzesinin dairesi giriş katın-daydı. Daire kapısının anahtarını çevi-rirken bir yandan da bundan sonra ne-ler olabileceğini düşünüyordu. Teyze-si öldüğüne göre içeride kimse olma-malıydı. Ya varsa? Hemen polisi ara-malıydı o zaman. Acaba önce mi po-lisi arasaydı? Elinin üzerinde bir bas-kı hissetti. Ercan uzanıp kapıyı açıver-mişti bir çırpıda.

Salon sabah güneşi alıyordu. Perde-ler ardına kadar açıktı. Son zaman-larda Nihal Teyze salondaki kanepede yatıyordu. Yastığı ve oksijen tüpü hâlâ oradaydı. Ercan kaskatı kesilmiş hal-de duruyordu. Merve üç dört adımda pencerenin önüne gitti. Yemek masa-sının üzerinde iki küçük sandık, üzer-lerinde de isimlerinin yazılı olduğu bi-rer zarf duruyordu.

“Ercan bak bize yazılmış bunlar.” dedi Merve şaşkınca. Kendi zarfını hemen açtı ve yüksek sesle okumaya başladı:

“Merve, kızım ne yazık ki sana bıraka-cak çok şeyim yok. Oysa bu sandığı doldurmayı ne çok isterdim. Olsun, zi-yanı yok! Belki sen doldurursun. Belki bugün başlarsın, olmaz mı? Hayat se-nin sandığın kadar hızlı akmıyor yav-rum. Hızla geçen sensin! O zaman-da ne geride kalanları ne de yanından geçtiklerini göremiyorsun. Kaçırıyor-sun detayları. Oysa detaylarda gizli tüm incelikler. İncelikleri pas geçiyor-sun yani. Böyle böyle ruhun kalınlaşı-yor, kabalaşıyor. Hep iki adım sonrasını düşünüyorsun. Oysa o iki adımda kim-bilir ne nefis anlar kaçırıyorsun? Belki iki adım sonrasında birşey yok! Bu ihti-mal aklına gelmiyor değil mi? O kadar eminsin ki yürüdüğün yolun bitmeye-ceğine, hiçbir yere varamadığını farke-demiyorsun! Sedefli sandık senin!”

Merve’nin beyni uyuşmuş gibiydi. San-ki bilmediği bir dilde, tanımadığı birinin hayatı anlatılıyordu. Gayri ihtiyari se-defli sandığa uzandı ve açtı. İçinde bir tek fotoğraf vardı. Merve ve Nihal Tey-ze, Kalamış’taki evin bahçesinde, sar-maş dolaş, güllerin dibinde otururken. İkisi de başlarını arkaya atmış, çılgınca kahkaha atarken. “Bu fotoğrafın çekildiği günün akşamı Nihal Teyze her nedense evi terk et-mişti hatırlıyor musun” dedi Merve tit-reyen sesiyle.

“Hatırlıyorum. Sahi nedenini bilmiyor musun hâlâ?”“Hayır ama sorduğuna göre sen öğ-renmişsin! Neden gitmişti?”

Yanıt vermedi Ercan. Teyzesinin sar-dığı yaraları tekrar kanatmaya gerek yoktu. Yine isyan ettiği günlerden bi-rinde “saygın ve masum bir babayı Merve’nin gözünde baldızına sarkan bir sapığa dönüştürmek sana ne ka-zandıracak?” demişti Nihal Teyze.

Haklıydı! Zarfına uzandı. Açtığında yü-zünde önce kızgınlık sonra hayalkırık-lığı en sonunda da o her zamanki mah-zun ifade yerleşti.

“Ercan, oğlum, ne yazık ki sana yaza-cak çok şeyim yok. Ne mutlu ki hepsini konuşmuşuz ve ne çok şey biriktirmi-şiz. Aynalı sandık senin!”

“Bu kadar mı yazmış sana? Ne bu? Bana hayat dersi, sana teşekkür! Bana baksana sen, siz ne zamandır görüşü-yordunuz?“Çok uzun zamandır.”“Neden kimseye söylemedin?”“Annem biliyordu.”“Ya babam?”“Asla”“Sandığı açmayacak mısın?”

Aynalı sandığın içi tıklım tıklım doluy-du. Fotoğraflar, konser biletleri, filim afişleri, mektuplar, kartpostallar... Ya-şanan ne varsa hepsinden biraz...

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

47

KOSE YAZARLARI.indd 11 1/14/13 1:45 PM

Page 50: ayhan hüseyin ülgenay

48

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

YOLCULUK

GEZI.indd 2 1/14/13 1:52 PM

Page 51: ayhan hüseyin ülgenay

AMSTERDAMKUZEY AVRUPA’NIN LALESİ

Kuzey Avrupa’nın en çok ziyaret edilen kentlerinden biri Amsterdam. Birbiriyle kesişen dar sokaklardan oluşan mahalleleri, mimarisi, eğlence yerleri, müzeleri ve kanallarıyla tarih boyunca denizcilerin, bugünse turistlerin vazgeçemediği ‘bisiklet dostu’ bir kenttesiniz…

Her kenti simgeleyen detaylar vardır. Amsterdam’ın belki diğerlerinden

daha çok. En başta çok kültürlü yapısıyla dik-kat çekiyor burası. 17. yüzyıl zenginliğinin iz-lerini taşıyan Amsterdam’da her iklimden in-san yaşıyor. Romantik çehresiyle ünlenen şehir aynı zamanda müzeleriyle de bir sanat galerisi görünümünde. Kelimelerle anlatmak gerekirse Amsterdam’ı: Bisiklet, kanal, köprü, tekne ve müze en başta gelen sözcükler olur. Amsterdam dünyada en çok bisikleti görebile-ceğiniz yerlerden biri. Kent içinde bisikletliler için çok iyi tasarlanmış bir yol ağı bile var. Yo-kuşsuz kentte bisiklet sayısı neredeyse insan sayısına eşit. Dahası kanal zengini bir kent. 165 kanal şehri içten içe sarmış. Keyifli bir Amster-dam turu için kentin neredeyse tamamını üst-leri açık ya da cam tavanlı turistik gezi tekne-leriyle dolaşabilirsiniz. Tekne turları kenti gez-menin ve ‘gracht’ adı verilen kanalları tanıma-nın iyi bir yolu. Bu teknelerden şehri seyre dal-dığınızda ilk önce dünya mimarlık ekollerini et-kileyen Hollanda evlerini fark edeceksiniz. Bu evler Amsterdam’daki kültürel çeşitliliğe dair size önemli ipuçları verecek.

MÜZELER KENTİÇok sayıda tiyatro, konser salonu, sanat gale-risi, sinema ve müzik mekânıyla dolu kent, mü-zeleriyle de iddialı. Herkesin hemfikir olduğu ortak nokta müzelerin şehre kattığı büyüleyici atmosfer. Kentin, uluslararası üne sahip müze-

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

FOTO

ĞR

AF:

EM

RE K

ASA

P

49

GEZI.indd 3 1/14/13 1:52 PM

Page 52: ayhan hüseyin ülgenay

lerine gelince... Van Gogh Müzesi sa-natçının 200’den fazla eserine ev sa-hipliği yapıyor. Müzede Van Gogh’un yaşamı ve çalışmalarıyla ilgili tüm ayrıntıları öğrenebilirsiniz. Klasik sa-nat eserleri ağırlıklı Rijks Museum ve modern sanata dair çalışmaların ser-gilendiği Stedelijk Museum kentin gö-rülmeye değer müzelerinden. Ayrıca Madame Tussaud’s Müzesi, Rijksmu-seum (Devlet Müzesi) Amsterdam’ın en önemli durakları. En büyük ve en önemli müzelerinden olan devlet mü-zesinde birçok Rembrandt eseri bu-lunmakta.

KENTİN KALBİ: DAM MEYDANIHareketliliğin hiç eksik olmadığı Dam Meydanı, turistlerin uğrak yeri. On-larca bisikletliyi, bir sokak sanatçısı-nın ya da bir grubun gösterilerini iz-lemeniz mümkün bu meydanda. Tari-hi mekânda hünerlerini sergileyenle-re de rastlayabilirsiniz. Burası neşe-si, hareketi ve rengi hiç dinmeyen bir yer. Bir yanda Nieuwe Kerk (Yeni Kili-se), Madame Tussaud’s Müzesi, diğer yanda beyaz taştan yapılmış ulusal anıtıyla Dam Meydanı, turistlerin en

LALERİYLE ÜNLÜHOLLANDALale soğanları Hollanda’ya Osmanlı imparatorluğu döneminde iki ülke arasında sürdürülen yoğun ticaret faaliyetleri esnasında girdi. 17. yüzyılda bir dönem ‘tulipomania’ yani ‘lale çılgınlığı’ yaşandı. Evler lale soğanlarıyla alınıp satıldı, ticari sözleşmeler yine bu çiçeğin soğanlarıyla düzenlendi. Her yıl nisan ayında Hollanda’yı kaplayan laleler muhteşem bir görüntüye sahip. Lalenin tarihini merak ediyorsanız, Amsterdam Lale Müzesi’ni mutlaka görün.

BANLİYÖLERHollanda’nın sembollerinden yel değirmenlerini görebileceğiniz bu bölgede, aynı zamanda lezzetli Hollanda peynirleri de üretiliyor.

YOLCULUKO

CAK

ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

013

50

FOTO

ĞR

AF:

EM

RE K

ASA

P

GEZI.indd 4 1/14/13 1:52 PM

Page 53: ayhan hüseyin ülgenay

19. yüzyılın son çeyreğinde, bazı kanallar daha uzun, daha temiz ve daha sessiz yapıldı. Bu kanalların trafik için önemli bir işlevi var ve turizm amacıyla bu kanallar gezdirilebiliyor.

GEZI.indd 5 1/14/13 1:52 PM

Page 54: ayhan hüseyin ülgenay

YOLCULUKO

CAK

ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

013

52

çok ziyaret ettiği yerlerden biri. Dam Meydanı’ndan keyifli bir yürüyüşle kısa sürede ulaşabileceğiniz Muse-umplein ise ünlü ressamların eserle-rine ev sahipliği yapıyor.

Şehrin en turistik ve en eğlence-li merkezi ise Leidseplein Meydanı. Bu meydanda da neredeyse her gün bir etkinlikle karşılaşabilirsiniz. Kafe ve restoranlar, canlı müzik yapan

mekânlar iyi vakit geçirmenizi garan-tiliyor. Cafe American en eski ve ünlü kafelerden biri. Amsterdam’ın bir di-ğer eğlence bölgesi de Kırmızı Fener Mahallesi. Burası eski liman bölge-si ve özellikle hafta sonları çok kala-balık.

DÜNYA MUTFAKLARI HER YERDEAmsterdam’da eğer farklı tatlar de-neyimlemek isterseniz, çok fazla se-

çenek var. Endonezya, Hint, Çin, Ja-pon, Rus, İtalyan ve Fransız mutfakla-rının seçkin örneklerinin yanı sıra Yu-nan, Arap, İran ve Latin Amerika ye-meklerini sunan mekânlarda da deği-şik lezzetler tatmanız mümkün.

Kent merkezinde dönerden noodle ve pizzaya uzanan atıştırmalık tatlar da bulabilirsiniz. Türk lokantası ve büfe-leri de mevcut.

ÇİÇEK PAZARIAmsterdam Çiçek Pazarı ya da orijinal ismiyle Bloemenmarkt, 1862 yılında kurulmuş bir pazar. O günden günümüze rengârenk çiçeklerin görüntüsüyle şölen sunan bir pazar burası. Çiçek pazarında birbirinden ilginç bitkiler var. Böcek yiyen bitkiler, çeşit çeşit egzotik soğanlar ve tohumlarıyla renkli pazar, kentin mutlaka görülmesi gereken yerlerinden.

NİEUWE KİLİSESİNieuwe Kerk Dam Meydanı’nda Royal Palace’ın yanında bulunuyor. Meydanı süsleyen kilise, 1385 yılında yapılmış, 1421 ve 1452 yılında çıkan yangınlarda büyük hasar almış ve 1645 yılındaki yangınla da neredeyse yıkılacak duruma gelmiş. Bundan sonra Nieuwe Kerk, Gotik tarzda tekrar yapılmış. Bugün burada çeşitli sergiler düzenleniyor.

GEZI.indd 6 1/14/13 6:15 PM

Page 55: ayhan hüseyin ülgenay

GEZI.indd 7 1/14/13 6:15 PM

Page 56: ayhan hüseyin ülgenay

54

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

CEMİYET

Sema Kızıl

Seval Birinci

Dicle Başaran, Arte Tahir

2012’nin son defilesiYarattığı Sexyy’s markasıyla son dönemde adından söz ettiren tasarımcı Seval Birinci, 20122nin son günlerinde 2013 koleksiyonunu Etiler Locca Bar’da düzenlenen defileyle tanıttı. Defileden önce sahneye çıkan yerli Paris Hilton Ece Filiz playback şarkı söyledi. Defilede podyuma çıkan modeller Sexyy’s2in 2013 koleksiyonundan parçaları tanıttı. Konuklar defielnin ardından DJ müziğiyle ilerleyen saatlere kadar eğlendi.

Para yerine kredi kartıDefileyi izleyenler arasında eşi Levent Kızıl’a 10 milyon TL’lik boşanma davası açan Sema Kızıl’da vardı.Emel Sözen, dans eden Seval Birinci’nın anlına para yerine kredi kartı yapıştırdı. Seval Birinci, gecenin finalinde dansöz Dora’ya göbek attırdı.

CEMIYET.indd 2 1/14/13 1:55 PM

Page 57: ayhan hüseyin ülgenay

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

55

Dostlara teşekkürlerTürkçe “teşekkürler dekorasyon” anlamına gelen Thanks & You, Akaretler’de düzenlenen yılbaşı partisiyle 2012’yi uğurladı. Televizyonların dahi çocuğu Acun Ilıcalı’nın eşi Zeynep Ilıcalı ve ortağı Melda Aksu’nun ev sahipliğini yaptığı parti oldukça neşeli birortamda geçti. Thanks& You çadırı içinde ağırlanan konuklar yanan varillerde ısınıp, ikram edilen içecekler ve hareketli müzikle havaya girdi.

Gül Ergi

Mert Vidinli - Didem Özgen

Müge Canmutlu

CEMIYET.indd 3 1/14/13 1:55 PM

Page 58: ayhan hüseyin ülgenay

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

56

CEMİYET

EDA TAŞPINAR İDDİALI STİLİNİ LIDYANA.COM İÇİN TASARLADIĞI DESIGNERCOLLECTION’I İLE YANSITTI.Her giydiğiyle konuşulan, dikkat çekici tarzıyla Türkiye’nin sayılı stil ikonları arasında öne çıkan Eda Taşpınar, moda aşkını tasarımtutkusuyla birleştirerek farklılık yaratacak Designer Collection’ını Lidyana.com için tasarladı.

Moda dünyasının en konuşulan, stili kitleler tarafından takip edilen ismi Eda Taşpınar, gerek kıyafet, gerekse aksesuar seçimleriyle hayranlık uyandırıyor. New York, Paris ve Milano Moda Haftaları’nda, podyumlarda fırtına gibi esen lüks markaların en dikkat çekici parçaları Türkiye’de ilk Eda Taşpınar’ın üzerinde görülüyor, katıldığı tüm davet ve organizasyonlarda tüm objektifler ilk onun üzerine çevriliyor.

İddialı stilini yalnız kıyafet seçimleri ile değil, tasarımlarıyla da konuşturan Eda Taşpınar, içindeki yaratıcı ruhu özgür bırakarak bu defa çok özel bir takı koleksiyonu tasarladı. Eda Taşpınar koleksiyonuyla ilgili duygularını “Lidyana.com için tasarladığım bu koleksiyonla, hep hayalini kurduğum ama aradığımda hiçbir yerde bulamadığım, tarzımı birebir yansıtan takılara hayat verme şansı yakaladığım için çok mutluyum. Bu heyecan dolu sürecin sonunda takılarımı moda takipçilerinin üzerinde, kendi kombinleriyle bir arada görmek ise benim için bambaşka bir deneyim olacak!” sözleriyle kelimelere döktü. Koleksiyon, derinin başkaldıran ruhunu bütünleyen metal detaylarla bezeli bilekliklerden oluşuyor.

CEMIYET.indd 4 1/14/13 1:55 PM

Page 59: ayhan hüseyin ülgenay

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

57

GISELE’İN iç giyimi Türkiye’deDünyanın bir numaralı moda ikonu olan Brezilyalı top model Gisele Bundchen’in iç giyim koleksiyonu Twigy ile Türkiye’ye geldi. markafoni.com üzerinden satışa çıkarılan koleksiyon Grand

Hayat Hotel’de yapılan defileyle tanıtıldı. Twigy Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Öncel’in ev sahipliğini üstlendiği defileye basın ve cemiyet hayatından çok sayıda tanınmış isim katıldı. Öner Evez’in koreografisini, üstlendiği defilede sunulan Gisele Bundchen iç giyim ürünleri büyük beğeni kazandı. markafoni.com’la ortaklıktan mutluluk duyduğunu ifade eden Sinan Öncel, Gisele’in kışkırtıcı dokunuşlarını hissettirdiği tasarımlar, Türk kadınlarının güzelliğini daha da ortaya çıkarmak hedefinde olduklarını dile getirdi.

Mehtap Elaidi

CEMIYET.indd 5 1/14/13 1:55 PM

Page 60: ayhan hüseyin ülgenay

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

58

CEMİYET

KANYON’DAN HEDİYE PARTİSİ: #hediyekanyondaKanyon’un Ödüllü Instagram Yarışması “Instakanyon”a Aralık ayında konuk olan Çağdaş Ertuna, en güzel hediye önerilerini Kanyon’da gerçekleşen Instagram sergisinde topladı.

Kanyon’un bir süredir devam eden Ödüllü Instagram Yarışması “InstaKanyon”, Aralık ayı konusu #hediyekanyonda kapsamında köşe yazarı Çağdaş Ertuna’yı konuk etti. Çağdaş Ertuna’nın Kanyon’daki en güzel hediye önerilerinden oluşan Instagram #hediyekanyonda sergisi The House Cafe Kanyon’da yapılan bir yılbaşı partisi ile davetlilerin beğenisine sunuldu.

Çağdaş Ertuna’nın ev sahipliğinde gerçekleşen yılbaşı partisine Leyla Alaton, Siren Ertan Çarmıklı, Sibel Büyükuğur, Pelin Karahan, Gül Ağış, Işın Görmüş, Işık Şimşek, Orhan Gorbon, Selin-Nuri Has, Melis Alphan, Neslihan Sadıkoğlu gibi sanat,medya, iş ve cemiyet hayatının önemli isimleri katıldı.

The House Cafe Kanyon’un ikramları ve DJ’inin müzikleri ile partinin tadını çıkaran davetliler, yeni yıl alışverişinin hız kazandığı yılın son günlerinde en güzel hediye seçeneklerinin adresi Kanyon’daki yılbaşı partisi ile yeni yıla merhaba dediler.

Leyla Alaton

Pelin Karahan Bekiroglu - Ahu Düvencioglu

Siren Ertan Çarmıklı - Sibel Büyükugur

CEMIYET.indd 6 1/14/13 1:55 PM

Page 61: ayhan hüseyin ülgenay

YETENEK

“TIPIŞ TIPIŞ” GELDİ

Müzik hayatına çocuklu yaşlarda başlayan Esen Şahin, Tıpış tıpış isimli ilk albümünü piyasaya çıkardı. Kendisi de bir köpek sahibi olan Şahin, albümünün gelirini sokak hayvanlarına bağışlayacağını ifade etti.

GELİR SOKAK HAYVANLARINAHayvanları çok sevdiğini ve onlar için bir köpek kasabası kurmayı çok istediğini ifade eden Esen Şahin, “İlk klibimi albümle aynı işimi taşıyan tıpış tıpış şarkısına çekeceğim. Hayvanları Koruma Derneği yararına konserler vereceğim. Hayvanların koruma altına alınması lazım. Hedefim bir kedi ve köpek kasabası kurmak” dedi.

ESENGÜL HAYRANIİbrahim Tatlıses ve Esengül hayranı olduğunu dile getiren Esen Şahin, “Onların şarkılarıyla büyüdüm. Müzik sevdamın bir parçası da onlar oldu. İlk okul 2 sınıfta başlayan müzik sevdam şimdi buralara kadar gelmemi sağladı. Çocukken bağlama çalmaya başladım. Arif Sağ Müzik Okulu’nda eğitim aldım. orduevleri ve beş yıldızlı otellerde kendimi geliştirdim. Şu anda sahne aldığım Kumkapı Zorba ve Yenikapı Kordon Restaurant’ın sahibi sevgili Cihan Karagöz’ün bana verdiği desteği hiç unutamam. İyi ki onun gibi iyi bir patronum var” diye konuştu.

CEMIYET.indd 7 1/14/13 1:55 PM

Page 62: ayhan hüseyin ülgenay

HUKUKO

CAK

ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

013

60

Türkiye’deki ” EXPAT” sayısı son yıllarda artış göstermiş-tir. EXPAT’lar, çalışma ve oturma izni başta olmak üze-re Türkiye’de pek çok hukuki ve idari sorunla karşılaş-maktadır. EXPAT’ların en önemli özelliği kendi ülkele-rinde veya gittikleri diğer ülkelerde ülkemizi tanıtan ki-şiler olmalarıdır. Ülkemizde çalışan yabancıların, ülke-mizde edindikleri deneyimler ülkemizin tanıtımına kat-kı sağlamaktadır. Bilindiği üzere, en etkili reklam aracı kişilerin çevrelerine anlat-tığı, aktardığı izlenimlerdir. Bu açıdan, EXPAT’ları ülke-mizin kültürünü diğer ülke-lerde anlatacak birer kültür elçileri olarak düşünmeliyiz.

EXPAT NEDİR ?Expat, İngilizce expatriate (göçmen) kelimesinin kısal-tılmasıyla oluşturulmuş bir kelimedir YABANCILAR NEDEN TÜRKİYE’Yİ TERCİH EDİYORLAR ?

TÜRKIYE’YE GELEN YABANCILAR• İş kurmak, • Türkiye’deki çok uluslu şirket-lerde çalışmak • Emlak yatırımı yapmak • Aka-demik personel,• Ev hizmetleri •Yeni bir gele-cek arayışı gibi pek çok amaçla gelebiliyorlar. Bu farklı amaçlarla gelen “Expat”lar çok farklı ülkeden, kültürden ve sosyoekonomik sınıftan olabiliyorlar. Son yıllarda Türkiye’ye gelen “Expat” larda belirgin bir artış söz konusu. Önceki yıllarda Türkiye’ye gelen ya-bancılar, çok uluslu şirketlerde ve ev hizmetlerinde ça-lışmaya gelirken, günümüzde expatların sayısı artmış, geliş amaçları ve geldikleri ülkeler daha çeşitli olma-ya başlamıştır. Avrupa ve Arap ülkelerindeki ekonomik ve sosyal çalkantılar, Türkiye’nin bölgede istikrar ve ge-

TÜRKIYE’DEKI GÖÇMENLERlecek vadeden bir ülke olarak dikkat çekmesine, yaşa-mak, yatırım yapmak ve iş kurmak için cazip hale getir-meye başlamıştır. Son birkaç yıldır Suudi Arabistan, Ka-tar, Azerbaycan, Rusya gibi ülkelerden emlak yatırımcı-larının ve İspanya, Hollanda gibi Avrupa ülkelerinden iş kurma amaçlı girişimcilerin sayısında artış gözlenmek-

tedir. Buna ilaveten, özel okulların ve bilhassa üniversi-telerin sayısındaki artış yabancı akademik personel sa-yısında da belirgin bir artışa sebep olmaktadır.

EXPAT’LAR GÜNLÜK HAYATANASIL UYUM SAĞLIYORLAR ?Aslında sorunlar uçaktan indikleri ve bu devasa şehirle karşılaştıkları anda başlıyor diyebiliriz. Taksi şoförünün otomobilini hızlı kullanmasından, trafik sıkışıklığına, adres bulmaktan, evini seçeceği doğru muhiti seçmeye kadar pek çok konuda çeşitli sorunlarla karşılaşıyorlar. Emlak, taşınma, gümrük işlemlerinde güvenilir acente-ler ve İngilizce bilen personel eksikliğinden ötürü çok sıkıntı yaşıyorlar.

Ev tadilat ve tamiratı, elektrik, telefon, doğalgaz abone-liklerinden günlük market alışverişlerine kadar, Türkçe bilmemenin getirdiği sıkıntıları yaşıyor, adres ararken kayboluyor, adetlerimize ve yaşam tarzımıza yabancı ol-duklarından sosyal iletişimde engellerle karşılaşıyor-

lar. Ülkemizi daha önce ziyaret eden, tarihimiz, dinimiz, kültürümüz hakkında bilgi sahibi olan ve şirketimizden kültürel adaptasyon desteği alan expatların adaptasyon süreci, diğerlerine göre çok daha kolay oluyor. Günlük hayatımız, iletişim şeklimiz, nasıl selamlaştığımız hak-kında fikirleri oluyor… Ancak bu kişinin geldiği ülkenin

bizim kültürümüze olan ben-zerliği ve bireyin uyum gös-termeye istekli olmasıy-la da ilgili olarak değişiklik gösterebilen bir süreç.

ÜLKEMİZDE ÇALIŞANYABANCILAR İLE İLGİLİ MEVZUATTürkiye, bölgede güçlen-mesiyle birlikte yabancılar

için tercih edilen bir yer haline geldi. Türkiye’deki ya-bancıların öncelikle ikamet ve çalışma izni konularında hukuki desteğe ihtiyaçları oluyor.

Devlet, bu ihtiyaca paralel olarak yabancı çalışma izinleri ile ilgili incelemenin şeffaf ve hızlı yapıldığı e-devlet sistemi ile entegre bir sistem kurdu. Bu sistem ile ülkemize gelen yabancıların işlemleri daha kolay ya-pılır hale geldi. Mevzuat da aynı ihtiyaç doğrultusunda güncellenerek, ihtiyaçların giderilmesi sağlandı. Tabii bu noktada, yabancıların kültürel oryantasyon dersle-ri, özel Türkçe dersleri ve günlük hayatı kolaylaştırmak için belli destekler almaları da önemli.

Bu destek, expatların Türkiye’deki hayata uyum süreç-lerini kısaltmakta ve doğal olarak işlerinde daha verim-li ve aileleriyle birlikte daha mutlu olmaları anlamına gelmektedir. İşin bu boyutu ile, bu amaçla 2009 yılında kurulmuş bulunan Asist Danışmanlık & Destek Hizmet-leri ilgilenmektedir. (www. asistexpat.com)

1970, Şumen/Bulgaristan doğumlu Nedret ÇAVDAR, 1994 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. 1998 yılında Türkiye’de telekomünikasyon sektörünün özelleştirilmesi ve lisansların verilmesi ile başlayan süreçte, 2010 yılına kadar Telekomünikasyon Sektöründe Hukuk Müşavirliği yapmıştır. 2010 yılından sonraki hukuki çalışmalarını kendi ofisinde yürütmektedir. e-mail: [email protected]. 0542 5610009

Av. Nedret ÇAVDAR

61-63.indd 2 1/14/13 1:57 PM

Page 63: ayhan hüseyin ülgenay

DENTAL

INVISALIGN NEDİR?Bu ayki konumuzda, ortodonti tedavi yön-temlerinden biri olan “Invisalign” tedavi-sine kısaca değineceğiz. Bu system, or-todonti tedavisinde tellere şeffaf bir al-ternative olarak düşünülmüştür. Tabii bu tedavi her hastanın durumuna göre de-ğerlendirilip yapılmaktadır. Bu neden-le, Invisalign’ın sizin ihtiyaçlarınızı ne ka-dar iyi karşılayabildiğini anlamak için tecrü-beli Invisalign sertifikalı bir doktora başvurmanız çok önemlidir. Kliniğimiz, İnisalign Sistemi ile çalışan kli-niklerden biri olup, bu sistemi, uygun olan hastalarımı-za, tellere alternative tedavi olarak sunmaktayız. Invisalign Sistemi ilk olarak 1999 yılında Align Techno-logy tarafından Amerika Birleşik Devletlerinde ve 2001 yılında da Avrupa’da tüketiciye sunulmuştur. Türkiye’de ise Dental Couture Ltd. Invisalign ürünlerinin ve hizmet-lerinin tek yetkili distribütörüdür. Invisalign Sistemi ile çalışan Ortodonti Uzmanları bu şirketin web sayfasında ilan edilir. (www.invisalign.com.tr)Invisalign Sistemi’nde ortodonti tedavisi, neredeyse görünmez ve çıkartılabilir seri halinde “alignear” adı verilen plaklardan oluşur. Bu şeffaf aligner sadece sizin diş-leriniz için size özel üretilir. Her bir alig-nerı değiştirdiğinizde, dişleriniz azar azar, her hafta hareket eder ve sonunda dokto-runuz tarafından belirlenen final pozis-yonlarına düzelerek ulaşır.

Invisalign ile tedavi ne kadar?Diğer tüm ortodontik tedavilerde olduğu gibi, Invisalign ile tedavi ücreti, sizin vakanızın ve tedavi-nizin zorluğuna bağlıdır, ancak fiyat ge-leneksel braket tedavilerine yakındır. Te-davi fiyatları, tedaviyi yapacak olan dok-tor tarafından belirlenmektedir ve ortala-ma fiyatlar 4500$ ile 8500$ arasında de-

ğişmektedir. Sizin Invisalign tedavinizin ne kadara mal olacağını bulmak için Invisalign eğitimli doktora gidip ilk muayenenizi olmanız gerekmektedir.

1. Adım : İlk Muayeneİlk muayene sırasında doktorunuz sizinle, dişleriniz ile ilgili problemleri ve nasıl sonuçlara ulaşmak istediği-nizi tartışır. Eğer Invisalign sizin için uygunsa, ulaşıl-mak istenen sonuçlar ışığında bir tedavi planı hazırla-nır. Doktorunuz dişlerinizin ölçüsünü alarak bunları iş-lemler için Invisalign laboratuarlarına gönderir

2. Adım : Tedavi PlanıDoktorunuzun, dişlerinizin 3 boyutlu komputerize gö-rüntüsünü (ClinCheck® setup) incelemesi için ölçüle-

Tel: 02125717999 / GSM : 0533 810 46 36 Fax. 02128531999e-mail: [email protected]: İncirli cad. Alemdar Apt. No: 79 Daire No:5 Dikilitaş-Bakırköy/ İstanbul www.cavdarortodonti.com

riniz taranır ve dijital bir görün-tü elde edilir. Doktorunuz teda-viniz boyunca dişlerinizin hare-ketini belirler ve inceler. Siz de dişlerinizin Invisalign tedavisi öncesinde, sırasında ve sonra-sında sanal sunumunu görebi-lirsiniz, böylece tedavi bitimin-de gülüşünüzün nasıl olacağını

görebilirsiniz.

3. Adım : Size Özel AlignerlarSiz ve doktorunuz tedavi planına karar verdiğinde, size özel alignerlar, size özel üretilir. Her bir alignerı seride bir sonrakine geçmeden önce 2 hafta boyunca takarsı-nız. Alignerlar, sayısı kişiden kişiye değişmekle beraber, üst ve alt çene full bir tedavi için 18-36 aligner içerir ki bu vakanızın durumuna göre yaklaşık 9-18 ay gibi bir za-mana karşılık gelir.

4. Adım : Tedavi İşlemiTedavinizi, siz ve doktorunuz ta-rafından belirlenen sürede ta-mamlamak için, alignerları, ye-mek yemek ve dişlerinizi fırçala-mak haricinde gece gündüz tak-malısınız. Tedavinizin takibi için

ve bir sonraki aligner setinizi al-mak için 4-6 haftada bir doktorunuza kontrole gidersi-niz. Tüm tedavi süresince küçük hareketler farkedecek-siniz ve dişleriniz yavaş yavaş dengeli ve sağlıklı bir gü-

lüşe doğru hareket edecek.Konuyla ilgili daha fazla bilgi al-mak isterseniz bize uşabilirsiniz. Amacımız, hastayı sağlıklı ve estetik dişlere kavuşturmaktır. Gülüşleriniz bol olsun.

Dr. Kenan ÇAVDAR

61-63.indd 3 1/14/13 1:57 PM

Page 64: ayhan hüseyin ülgenay

SAĞLIKO

CAK

ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

013

62

PRP NEDİR?PRP: “PLATELET RİCH PLAZMA”–“Platelet Yönünden Zenginleştirilmiş Plazma Uygulaması” yönteme veri-len kısa isim olarak literatürlerde geçmektedir. PRP uy-gulaması hastadan çok az miktarda kanın alınarak özel bir tüpte santrifüj işlemine tabi tutulduktan sonra bile-şenlerine ayrıştırılması ve zenginleştirilmiş plazma’nın yine aynı kişiye enjeksiyon yolu ile geri verilmesini te-mel alan bir uygulamadır. Avrupa da yaygın olarak kul-lanılan bu yöntem FDA onaylıdır.

PRP HANGİ ALANLARDAUYGULANMAKTADIR?Kırışıklık tedavisi, Cildi canlandırma, deriye esneklik ve parlaklık kazandırılması, İyileşmeyen yara tedavile-ri, Yara izleri, Akne tedavileri, Saç dökülmesini önlemek ve Yeni saç oluşumunu desteklemek.

LİPOLİZ :En popüler zayıflama yöntemlerinden olan Lipoliz yön-teminde etken madde Fosfatidilkolin olan bir ilaç kulla-nılıyor. Fosfatidilkolin soyadan elde edilen (Lesitin) et-ken maddesidir. Yaklaşık yedi seneden beri tıpta yüksek kolesterolü düşürmek için kullanılan bu ilaçlar, vücuda yerleşen ve bir çok tedaviye cevap vermeyen yağ hücre-leri içerisine enjekte edildiğinde onları eritir ve küçül-tür. Komplikasyon riski olmayan neredeyse ağrısız ve acısız olan Lipoliz uygulaması karın, yüz, baldırın iç ta-rafı, sırt ve kalçalar, basen gibi yumuşak vücut yağının bulunduğu her bölge için idealdir.

Ameliyatsız Burun Estetiği :İnsanlar tarih boyunca burun estetiğine önem vermiş-tir. Kimilerinde güçlü bir karakterin simgesi, kimilerin-de vazgeçilmez bir güzellik unsuru, kimilerinde sadece bir nefes alma organı, kimilerinde ise yüz estetiğini bo-zan bir problemdir burun. Hatta bu öyle bir problemdir ki, insan en çok kendi rahatsız olur ve defalarca ameli-yat olmayı göze alır.

Ancak günümüzde ameliyat dışında da bir seçeneğimiz var. Klinik ortamında, 10 dakikada uygulanabilen dol-gu malzemeleriyle de burun estetiği yapılabiliyor. Doğ-

ru eğitimle, doğru seçilmiş dolgu materyali ve estetik bir bakış açısı ile kusurları ortadan kaldırmak mümkün. Yurt dışında da yıllardan beri uygulanmakta olan bu yöntem, ekonomik olmasının yanı sıra son derece hızlı ve tatminkar sonuçlar vermektedir.

LEKE TEDAVİSİ’NDE PPx :Leke tedavisinde önemli bir IPL (Intense Pulse Light / Yoğunlaştırılmış Işın Demedi) teknolojisi olan PPx / Mavi Işık lekelerin temizlenmesi, cilt kalitesinin artması ve sıkılaşması konularında başarılı sonuçlar elde edilen güvenli uygulamalardan biridir.Bu sistemde “mavi grup” diye adlandırılan ışık dalgala-rı cildin vakumlanmasıyla birlikte verilerek etkin bir şe-kilde kullanılır. PPx’in vakumla birlikte kullanılması sa-yesinde deri içeri çekildiğinden, daha düşük bir enerji emniyetli bir şekilde derinlere kadar ulaştırılır. Böylece deri altındaki bütün üretim mekanizmaları harekete ge-çirilebilmektedir.

BOTOX ENJEKSİYONU NEDİR?Tüm dünyada en çok başvurulan medikal anti-aging ürünü olan Botox enjeksiyonu, neştersiz estetikte vaz-geçilmez bir uygulama haline gelmiştir. Yüzdeki mimik kaslarının hareketleri Botox uygulandığında zayıflar, hatta kas bir süreliğine hiç çalışmaz. Kasların hareket-lerindeki zayıflamadan dolayı derideki kas hareketleri ile ortaya çıkan çizgiler yavaş-yavaş silinir. Sonuç olarak kızgın, yaşlı, bezgin gibi görünen yüz ifadesi giderilerek, daha genç, daha canlı bir ifade kazandırılır. Ayrıca Botox aşırı terleme ve Migren tedavisinde de kullanılmaktadır.

DOLGU ENJEKSİYONU :Yıllar içerisinde ciltte elastik lift, collagen lift, yağ ta-bakası ve hyalüronik asidin azalmasına bağlı olarak kırı-şıklıklar meydana gelir. Dolgu maddeleri deri altına en-jekte edilerek derideki ince ve derin kırışıklıkları gider-mek, yara izlerini tedavi etmek, cilttaki çukurları yok etmek, ince dudaklarını kalınlaştırmak, yanaklara dol-gunluk vermek amacı ile kullanılan maddelerdir. Dolgu maddesi olarak pek çok farklı molekül ortaya konmuş, ancak bir kısmı yüksek alerji riski yada sert doku geli-şebilmesi gibi yan etkileri yüzünden gözden düşmüştür.

Hyalüronik Asit tüm dünyada giderek popülaritesi artan etkin ve en güvenilir dolgu maddesidir. Dolgu enjeksiyo-nu 20 ile 30 dakika arası sürmektedir. Uygulama sonrası kişi rutin aktivitelerine hemen dönebilir.

AMELİYATSIZ YÜZ GERME D-Lift :Ameliyatsız yüz germe tekniklerine bir yenisi daha ka-tıldı: D-Lift. Artık cildimizin sarkmasını engellemek, zamanı yavaşlatıp daha genç, dinç görünmek için çok önemli bir avantaj daha var elimizde. D-Lift aslında gö-zümüzün önünde duran bir oluşumdan esinlenilmiş bir buluş. Hepimiz biliriz ki ameliyat edilmiş dikiş yerleri-nin etrafında uzunca bir süre daha sert bir doku olu-şur. Araştırmacılar bu sert dokuya bakıldığında görül-müş ki ipliklerin etrafında gelişen fibroblastik aktivas-yon sonucu kolajen dokusu artmış ve böylece hem yara kaynamış, hem de etraf doku bir hayli sıkı bir yapıya dö-nüşmüş. Bunu göz önüne alan bilim adamları, uygun tepki gös-terebilecek incelikte özel bir ameliyat ipliğini bir iğne-nin içine yerleştirerek cilt altı dokusuna döşenebile-cek bir teknik geliştirmişler. Bu işlem, cilt altı bölgesi-ne 1 cm aralıklar bırakarak adeta beton bir yapının için-deki demir kafesler gibi döşenerek yapılmaktadır. İplik yerleştirme işleminde, anestezi krem veya lokal aneste-zi de kullanılabileceği gibi, uygun bir el tekniği ile iş-lemi anestezisiz bile yapılabiliyor. Tedavinin tamamı iş-lem bölgesini göre en fazla 20 dakika sürmektedir. İp-likler yerleştirildikten sonra hissedilmemektedir ve çok ince olduklarından cilt yüzeyine dışarıdan bakıldığında gözle fark edilmemektedir. Erken etki 15 gün içinde fark edilmeye başlayıp, gerçek etki ise giderek artarak kola-jen aktivasyonu ile 2 -3 ay içinde çok daha da belirgin-leşecektir. 7- 8 ay kadar sonra eriyebilen bu özel bir çe-şit ameliyat ipliği herhangi bir alerji veya reaksiyona se-bep olmamaktadır. İplikler erise bile etrafında oluşan kolajen dokusu hemen erimeyecek, varlıkları uzunca bir süre devam edecektir. Gerekirse ilaveler her zaman ya-pılabilir. Diğer tedavilerle de birlikte kullanılabilir.

Adres: Çınar Mah. Ada 11 Villa No:8 BahçeşehirTel no: 0 212 669 8259 / 0 532 810 4636Mail adresi: [email protected]

61-63.indd 4 1/14/13 1:57 PM

Page 65: ayhan hüseyin ülgenay

61-63.indd 5 1/14/13 1:57 PM

Page 66: ayhan hüseyin ülgenay

EDU&ART Dergisi Adına İmtiyaz SahibiAçelya ÜLGENAY [email protected]

Genel Yayın Yönetmeni Begüm ÇELİKKOL ALTUNTAŞ[email protected]

Magazin MüdürüEyüphan KURTÇ[email protected]

EditörFeyhan UZUNOĞ[email protected]

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Açelya ÜLGENAY [email protected]

Görsel Sanat Yönetmeni Ferhat GEDİ[email protected]

Reklam Müdürü Seval AKÇ[email protected]

Reklam&Halka İlişkiler SorumlusuPemra OĞ[email protected]

Reklam&Halka İlişkiler SorumlusuMüge EŞKİ[email protected]

Abone-DağıtımSuzan Ergü[email protected]

YÖNETİM YERİ VE ARDESİDefne 4 Villa 14 Bahçeşehir / İstanbulTel: (0212) 669 96 26 Faks: (0212) 669 96 [email protected] www.edu-artdergisi.com

BASKI VE CİLTŞan OfsetAyazağa Mah. Kemerburgaz Cad. No:13 80670-01 Şişli -İstanbul0212 289 24 24www.sanofset.com

Sertifika No: 12049

SÜRELİ YEREL YAYINEDU&ART DERGİSİ ayda bir yayınlanır. Para ile satılmaz.Yayınlanan yazı ve reklamların sorumluluğu sahibine aittir. Dergideki yazılar, görseller ve reklam çalışmaları izin alınmaksızın kullanılamaz. Gönderilen yazı ve görseller yayınlansın ya da yayınlanmasın iade edilmez. Dergideki yazılar için yazarlara telif ödenmez.

KÜNYE Ocak 2013 Sayı: 9

64

OCA

K E

DU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

3

KUNYE64.indd 4 1/15/13 12:34 PM

Page 67: ayhan hüseyin ülgenay

KUNYE64.indd 1 1/15/13 12:37 PM

Page 68: ayhan hüseyin ülgenay