24
1 BU COĞRAFYANIN, TÜRKLERİN; MÜSLÜMANLARIN DÜŞMANLARI GÖZÜNÜZ AYDIN ATATÜRKÇÜLÜK ÖLDÜ (10 Kasım 2015) Prof. Dr. Ali Demirsoy İnsan yaşayarak öğrenen değil, daha önce yaşanmışlardan ders çıkaran varlıktır; yaşayarak öğrenenler hayvanlardır. ADTek millet yaratma çabası öldü Önce duygusal tarafı bir tarafa bırakıp, akılcı düşünmeye hazırsak burada yazılanları anlayabiliriz. Biraz evrensel düşünceye sahip, empatiyi (duygudaşlığı) geliştirmiş herkes şunu biliyor ki, bu dünyada yapısal benzerliği olan her çeşit insan topluluğunun (eskiden ırk deniyordu) kendi soyunu sürdürme hakkı vardır. Bu farklılıklar jeoloji geçmişimize dayalı yapısal (genetik) değişiklikleri barındıran değişiklikler de olabilir (zenci-beyaz insan gibi), aynı kökten gelip çeşitli nedenlerle kendini farklı toplulukların (ırkların) mensubu gibi görenler de bulunmaktadır (örneğin İsrailliler ile Filistinliler). Birincisini yapısal ve kalıtsal özellikleriyle ayırmamız belki kolay; ancak en kötü çatışmaların yaşandığı, ona kardeş kavgası da

Atatürkçülük öldü

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Değerli Kardeşim Atatürkçülüğün bu kadar üzerine yürünmesinin çok önemli nedenleri var. Bunları yakın zamanda göreceğiz. Ancak şunu söylemeliyiz: Bu gelişmeler, bu coğrafyanın, Atatürk’ün, dinimizin, Anadolu insanlarının düşmanlarını çok sevindirecektir. Dünyada emperyalistlerin kucağına oturmadan emperyalistlerle savaşıp kazanan tek lider Atatürk oldu. Birçok canlı gibi belli ki belayı yaşayarak öğreneceğiz.

Citation preview

Page 1: Atatürkçülük öldü

1

BU COĞRAFYANIN, TÜRKLERİN; MÜSLÜMANLARIN DÜŞMANLARI GÖZÜNÜZ

AYDIN ATATÜRKÇÜLÜK ÖLDÜ (10 Kasım 2015)

Prof. Dr. Ali Demirsoy

“İnsan yaşayarak öğrenen değil, daha önce yaşanmışlardan ders çıkaran

varlıktır; yaşayarak öğrenenler hayvanlardır. AD”

Tek millet yaratma çabası öldü

Önce duygusal tarafı bir tarafa bırakıp, akılcı düşünmeye hazırsak burada

yazılanları anlayabiliriz. Biraz evrensel düşünceye sahip, empatiyi (duygudaşlığı)

geliştirmiş herkes şunu biliyor ki, bu dünyada yapısal benzerliği olan her çeşit

insan topluluğunun (eskiden ırk deniyordu) kendi soyunu sürdürme hakkı

vardır. Bu farklılıklar jeoloji geçmişimize dayalı yapısal (genetik) değişiklikleri

barındıran değişiklikler de olabilir (zenci-beyaz insan gibi), aynı kökten gelip

çeşitli nedenlerle kendini farklı toplulukların (ırkların) mensubu gibi görenler de

bulunmaktadır (örneğin İsrailliler ile Filistinliler). Birincisini yapısal ve kalıtsal

özellikleriyle ayırmamız belki kolay; ancak en kötü çatışmaların yaşandığı, ona

kardeş kavgası da diyebiliriz, aynı kökenden gelip, kendini farklı olarak

benimseyenlerin arasında olmaktadır.

İnsanın yapısal özelliğini değiştirme şansı olmadığına göre, bir insan kendini

farklı bir grubun Mensubu (ya da içinde) olduğuna inanıyorsa, o insanı, eğer

belirli bir bilinç düzeyine ulaşmamış ise evrensel insan topluluğunun bir üyesi

yapamazsınız. Dönüp dünya tarihe bakalım. Kendini farklı birileri olarak

düşünen insanların savaşları ile kirlenmiştir.

Page 2: Atatürkçülük öldü

2

Anadolu, üç kıtanın geçiş köprüsüdür. Üç imparatorluğun kurulduğu tek kara

parçasıdır. İmparatorluk deyip geçmeyin, imparatorluklar bir insan kokteylidir;

her çeşit dinden ve milletten insanın cirit attığı yerlerdir. Doğudaki coğrafyadan

çeşitli nedenlere dayalı onlarca büyük göç, siyasi nedenlerle batıdan onlarca

büyük göç, benzer nedenlerle kuzeyden ve güneyden onlarca büyük göç

sonucu bu coğrafya insan (ırkı) çorbasına dönmüştür. Eğer biraz tarih bilgimiz

varsa, bu topraklarda, gerek farklı topluluklar arasında hatta aynı topluluğun

farklı boyları arasında kanlı savaşlar hiç eksik olmadığını anlamış olmalıyız.

Binlerce yıl boyunca yaşanmış bu kanlı hesaplaşmanın yeterli bir eğitimden

geçmeden duracağını düşünmek herhalde tarih bilinci eksikliği olabilir.

Tekrar uygar, duygusal bir insan düşüncesi ile kuvvetle vurgulamak

gerekiyor: Kendini farklı hisseden herkes bu dünyada temsil edilmelidir. Ancak

bu paragrafın birinci cümlesine “akıllıca düşünen” sözcüğü kasıtlı olarak

eklenmemiştir. Çünkü uygar ve duygusal olma ile akıllıca arasında nitelik

bakımından önemli bir fark bulunduğunu söyleyebiliriz. Kendinizi farklı

toplulukların üyesi olarak ayrışmaya devam ederek birbirinizi yiyin, öldürün,

birlik oluşturmayın, parçalanın, ona buna yem olun ya da bunun tersi olarak tek

bir topluluk altında bir araya gelmeyi deneyin, birlik olun, güç oluşturun,

kavgayı tarihin arka sayfalarına bırakın diye iki seçenek sunuluyorsa ve

bunlardan birini seçin deniyorsa, o zaman akıl devreye girmeli, duygusallık bir

tarafa bırakılmalıdır. İyi de bu nasıl olabilir ya da olabilirdi?

Genç Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, çok acı bir gözlem ve deneyimden

geliyordu. Balkanlaştırma siyaseti nedeniyle, Balkanlar ve diğer Osmanlı

toprakları kan gölüne dönmüş, herkes birbirini yemişti ve yemeye de devam

ediyordu. Hatta bu gün Balkanların (çoğunluğu aynı soydan geldiği varsayılan

topluluklar olmalarına karşın) bir barut fıçısı olmaya devam etmesi yine aynı

nedene dayanır.

Page 3: Atatürkçülük öldü

3

Belli ki cumhuriyeti kuran beyinler bunu enine boyuna düşündüler. Bu

coğrafyanın artık kan gölü olmasını istemiyorlardı. Sloganları “Yurtta Sulh

Cihanda Sulh”tu. Ancak teslim aldıkları topraklar etnik yapı açısından bin bir

parçaydı; ayrıca da savaşlar nedeniyle Anadolu toprakları neredeyse dört bir

taraftan göç almıştı. Kırk yamalı bir bohçaydı. Önemli bir karar vermek

gerekiyordu. Bu topraklarda artık savaş olmamalıydı, herkesin benim diyeceği

bir toprağı, devleti, yönetimi, bayrağı, marşı, dili olmalıydı. Cumhuriyet,

yönetim olarak bu atılıma uygundu. Ancak bu kadar çeşidin bir bütün

oluşturması nasıl sağlanabilirdi. Osmanlı’nın kurucusu Türk kökenliler olarak

yazıldığına ve Anadolu’da konuşulan dilin ağırlıklı olarak Türkçe olduğuna göre,

bu birliğin Türk Milleti adı altında bir araya toplanması aklın gereği olmalıydı.

Öyle de oldu. Hâlbuki Anadolu’da yaşayan insanların içinde Altay ırkı diye

tanımlayabileceğimiz insanların –bugün genetik olarak yapılan analizler- en

iyimser bir rakamla %15’i geçmediği bilinmektedir. Bu gün kendini Türk olarak

bilenlerin bir kısmı şu ya da bu nedenle bu toprakların öz sahibi olan Hititlerden

tutun, Rumlara, Ermenilere ve daha öncesine ve daha sonrasına uzanan birçok

kökün çocuklarıdır. Bakıldığı zaman görünüşüyle ayrılan insanları bir anlamda

anlarım, bir Çinliyi, bir Norveçliyi, bir Zenciyi, bir Aborjini, bir Kızılderili’yi

yerdaşım, karındaşım ya da kan kardeşim diye “diyelim ki” bağrıma

basamıyorum. Allahtan korkun, sokakta yürüdüğü zaman kökenini, etisitesini

(bir anlamda ırkını) hiç mi hiç ayıramadığım, birbirine benzeyen insanları niye

etnik bölücülüğün kurbanı yapıyorum? Bu ülkede Ermeni’den dönme Türk ve

Müslüman, Türk’ten dönme Kürt, Kürt’ten dönme Türk, Türk kökenli Hıristiyan

ve Yahudi, Rum’dan, Arnavut’tan, Slav Irkından dönme Türk ve Müslüman, kız

alıp vermiş, birbirinin içine girmiştir. Neyi ayırıyorsunuz? Siz de hiç mi akıl yok?

Cumhuriyeti kuran beyinler, belki bu gerçeği bu günkü durumuyla

bilmiyorlardı. Ancak akıllıydılar; bu kırk yamalı bohçayı bir bütün haline

Page 4: Atatürkçülük öldü

4

getirmeliydiler. Hele hazırda elde olan kökeni ne olursa olsun, o günkü (keza bu

günkü) haliyle ağırlıklı Türk topluluğuydu; köken araştıracak ne bilgileri ne de

zamanları vardı. Tercih yapmalıydılar ve yeni kurulan cumhuriyetin milliyetini

Türk ilan ettiler. Bu kadar muğlak olan bir yapının pekiştirilmesi gerekiyordu.

Görünürde, demokratik ya da değil, insancıl ya da değil, evrensel değerlere

uyumlu ya da değil, çok yakın zamana kadar yasal zorlamalar, adını koymasak

da asimilasyon ile bu birliği gerçekleştirmeye çalıştık. Doğru muydu? Evrensel

değerler açısından kesinlikle değildi? Akıllıca mıydı? Kesinlikle akıllıcaydı.

Atatürk ve arkadaşlarının yapmak istediğini bu nedenle sadece akıllı olanlar

anlayabildi. Özellikle daha sonra değineceğimiz gibi, 1950’den sonra din

sosuna batırılmış dünya görüşü bu girişimlerin etkisini zayıflattı; sonunda da bir

tarafta katı ve çağdışı milliyetçilik sürdüren bir kesim ile dini özgürlük ve

sosyalizm dünya görüşü kalkanı arkasına gizlenmiş ümmetçilik ve etnik

milliyetçilikler filizlenmeye başladı. Bu tarihi birleştirme çabasının kırılmasının

en etkili yolu Atatürk Düşmanlığıydı. Yurt içinde isyana kalkışan toplulukların

bastırılması bile bu gün yönetimde olanlar tarafından ve gizli Atatürk

düşmanları tarafından soykırım ve katliam olarak tanımlanmaya başladı.

“Eyleme geçmiş cehaletten daha korkunç bir şey yoktur” (Goethe).

“Tek” (tek vücut ya da birlik) sözcüğü söylemlerden kalktı. Kürsüye çıkan

“güya insancıl taraflarını gösteriyormuş gibi” Türküyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla,

Abaza’sıyla, Süryani’siyle, Çerkez’iyle, Arnavut’uyla, Arap’ıyla, Romanıyla, vs

diyerek torbanın yamalarını sökmeye başladı.1 Artık bu topraklarda yaşayan

1 Aslında bu söylem ile uygulama arasındaki aykırılık da bu ülkede bölücülüğü tetiklemektedir. Bu kadar grubun adını saydıktan sonra, iş yönetime gelince, ben şu görüşteki, inançtaki ya da şu gruptaki insanlarla hükümet kurmam ya da kurdurmam diyorsunuz. Açkıca dünya görüşü bakımından farklı partilere oy veren insanları bu ülkenin asli vatandaşı görmüyor, yönetimde ortak olmasını istemiyorsunuz. Dolayısıyla demokratlığımız da sadece sözde kalmış oluyor.

Page 5: Atatürkçülük öldü

5

insanlarda, dedelerinden, ninelerinden işittikleri, öğrendikleri etnik kimliklerini

yaşama ve yaşama geçirme özlemi doğdu. Sürü geriye döndü. Barışa koşarken

savaşa doğru yöneldik. Bu cümleleri unutmayın; bu yönetim biçimi ve kafası,

bu bilgisizlik, bu cahillik, bu akılsızlık düzeltilemezse, bu coğrafyada çok kan

dökülecektir.

Yine de bu coğrafyadan akıllı insanların çıkması bize umut veriyor. 2015 yılı

Kimya Nobel ödülünün ortağı olan Acar Sancar’la ilk röportajı yapan İngiliz The

Times gazetesi muhabirinin ona ilk sorduğu soru; Arap mısın? Olmuştur. Sayın

Acar’ın yanıtı bu ülkede yaşayanlara ve özellikle etnik olarak belledikleri

grupların adlarını saymayı marifet bilen politikacılarımıza ders ve örnek olsun.

Sayın Acar net ve kesin bir dille: “Ben Türküm bu kadar diyerek” ortaya çıkacak

tartışmaları ve çarpıtmaları bir kalemde kapatmıştır. Aslında bu cümlesiyle

Nobel ödülü kadar, bize, herkesin kullanabileceği önemli bir altın anahtar

sundu: Karıştırmanın bir yararı yok. Ben Türküm bu kadar.

Bir de son zamanlarda Türküm yerine Türkiyeliyim ifadesinin kullanılması

gerekir tartışması ortaya atıldı. Bu da başka bir mantık çarpıklığı ve düşünme

özürlülüğüdür. Son “yeliyim” birine ait yer ifadesinin son ekidir. Suriyeliyim,

İranlıyım, Yemenliyim gibi, belirli bir ırkın yaygın ve egemen olduğu yeri

belirtmek için kullanılır. Türkiyeliyim dediğimizde de sadece Türklerin yaşadığı

ve hak sahibi olduğu yer anlaşılacaktır; o zaman başka unsurlar azınlık

durumuna düşecektir. Hâlbuki Atatürk ve arkadaşları belli ki bir üst kimlik “Türk

Kimliği” altında bütün bu grupları bir bayrak altında toplayarak çatışmaları

önlemek istedi. Çok kimlikli toplulukların huzur içinde yaşayamayacaklarını ve

bütünlük oluşturamayacaklarını en azından Balkanlaştırma politikalarını acı bir

şekilde, çaresizce yaşayarak ve izleyerek anlamıştı. Ne yazık ki daha sonraki

politikacılar şovenist bir yaklaşımla alt kimliği üst kimlik gibi dayatmaya

kalkışarak tepkilerin doğmasına neden oldular. Bu topraklarda genetik yapısı

Page 6: Atatürkçülük öldü

6

itibariyle Türk olanların sayısının tahminlerden çok daha az olduğunu artık

biliyoruz; bu nedenle ırkçılığın hem bir insanlık suçu olduğunu hem de

bölünmenin esas nedeni olduğunu söyleyebiliyoruz. Bu sınırlar içinde her kim

ırkçılık (buna Türk ırkçılığı da dâhil) yaparsa, bölücülük yapar ve halkına ihanet

eder.

Türkiye’de başından beri coğrafik koşullardan dolayı bir ekonomik

dengesizlik vardır. Ancak bu bölgedeki bir insan batıya geldiğinde iş, güç sahibi

olamıyorsa, zengin olamıyorsa, ev ve bark, mülk sahibi olamıyorsa, devlet

kademesinde belirli yerlerine gelemiyorsa, bir ayırımcılık var demektir.

İstanbul’a 1915 yılına kadar Anadolu insanı (Türkmen) elini kolunu sallayarak

giremiyordu; girişler izne tabiydi; Anadolu insanının İstanbul nüfusunun %40’ını

aşmasına izin verilmiyordu. Osmanlı sevdalıları, Atatürk düşmanları!

Cumhuriyet bu kısıtlamayı kaldırdı…

Ortak din anlayışımız öldü

İnsanlık tarihi en kanlı savaşlarını dinler ve dinlerin kendi mezhepleri ve

kolları arasında yapmıştır. Belki de savaşta ölen insanların yarısından fazlası din

kavgalarından ölmüştür. Dinin akılla açıklanabilir tarafı da olmadığı için, bir defa

bir topluluk dini parçalanmaya saplanmış ise, onun bu bataklıktan çıkması

hemen hemen olanaksızdır.

İnsan toplulukları gibi, bu coğrafya dinler açısından da köprüdür. Bu coğrafya

dört dinin çıktığı toprakların sahibi olmuştur ya da din savaşlarının yaşandığı

alan olmuştur. Bu coğrafya ve yaşadığımız bu ülkenin tarihi, sadece dinler

arasında değil, aynı dinin mezhepleri, aynı mezhebin kolları arasında yaşanan

insanlık dışı savaşlarla yazılmıştır; yazılmaktadır. Dünya korku, hayret ve

Page 7: Atatürkçülük öldü

7

iğrenerek bu coğrafyayı izlemeye devam ediyor. Bu coğrafya, bu dini

parçalanma, insanlığın kanseri olarak tanımlanıyor.

Cumhuriyeti kuranlar bunun bilincindeydi. Osmanlıyı yıkan nedenin başında

din geldiğini biliyorlardı. Osmanlı tarihi din kisvesine bürünmüş onlarca

katliama, başkaldırıya, isyana, insanlık dışı olaya tanıktı.

Bu konudaki yamalı bohçanın da bir araya getirilmesi bir bütün oluşturulması

amaçlandı. Sorunun büyüğü Müslüman kesimdeydi. Bölünmenin ve şerrin

kaynağı olan tekke ve zaviyeler kapatıldı. Cami kapatıldı mı? Kapatılan bir cami

bilinmiyor. Kuran yasaklandı mı? Bu konuda yazılı tek bir emir bilinmiyor.

Bölen, kışkırtan aradaki insanlar çıkarılıp, insanların önlerine sadece kuran

kondu. Eğer inanacaksan bu kitaba inanın ve hepiniz aynı şeye inanın dendi.

Olabildiğince tekdüzelik ve birlik sağlanmaya çalışıldı. Müslümanlığın diğer

dinlerden önemli bir farkı vardı; dünyanın her yerindeki kuran metni hemen

hemen aynıydı. Biraz aklı olan bu kitabı okuyunca aynı noktaya varacaktı.

Bunun için kuranın herkesin anlayacağı bir dile çevrilmesi gerekiyordu.

Böylece Kuran Türkçeleştirildi. Amaç, Arapça biliyorum diyerek halkı sömüren,

dini çıkmaza sokan, çıkarcı, üçkâğıtçı, ahlaksız kesimi ortadan kaldırmaydı.

Bunun için Diyanet Başkanlığı kuruldu; neredeyse 10 bakanlığın bütçesi bu

kuruluşa tahsis edildi. Belki ben duymamış olabilirim; ancak duyan varsa lütfen

bu yorumumu düzeltsin. Bu güne kadar ben hiçbir diyanet başkanından ve

yetkilisinden, Türkçe Kuran okumak da sevaptır cümlesini duymadım. Hala

kurslarda ve eğitimlerde, önemli dini günlerde Arapça Kuran okumaya devam

edilmektedir. Buna bağlı olarak görsel ve yazılı basında alabildiğince din

simsarları türemiş durumdadır. Bizzat Kuranın içindeki ayette: “Bu kitap

anlayasınız diye indirilmiştir” yazmaktadır. Belki merak etmiş olabilirsiniz bu

Page 8: Atatürkçülük öldü

8

yeniden yapılanmanın kırılma notası ne zamandır diye. 1950’de ezanın Türkçe

değil Arapça okunmasına karar alındığı gündür.

Türk demokrasisi türbana endekslendi. Türban resmi yerlerde serbest

bırakıldı hatta başı örtülü olanlar işe alınmada daha avantajlı duruma geçti.

Böylece başımızı örtünce demokrasimizin en önemli kusuru giderilmiş oldu.

Üniversite kapılarını yumruklayanlar ve türban bizim arka bahçemizdir diyerek

dini politikaya bulaştıran politikacılar istediklerini fazlasıyla aldılar.

Doğal olarak herkesin istediği gibi giyme özgürlüğü olmalı. Devlet giyime

kuşama karışmamalı. Cumhuriyet kurulurken belli ki duygu değil, akıl burada da

devreye girdi. İnsanları giyiminden kuşamından dolayı bırakın geçmişi bu gün

dahi farklılaştırabiliyor, hangi tarikata, cemaate, dine hatta hangi etnik gruba

mensup olduğunu sokakta bile görünce anlıyor ona göre o kişiye bir kimlik ve

davranış biçimi giydiriyoruz. Buna göre de içimizde ona bir değer biçiyoruz.

Cumhuriyetin akıllı çocukları bunu görmüş olmalılar ki giyim kuşam yasası ile

hiçbir etnik ve dinsel gruba ait olmayan bir giyim kuşamı dayatarak

insanlarımızı bütünleştirmeyi denediler. Ancak –eğer doğruysa- Atatürk:

Devrim yasalarını 1976 yılından önce bırakmayın ve ödünsüz olarak uygulayın

(bazılarına çok partili sisteme geçmeyin) demiş. Geçmişin pisliğini geleceğe

taşıyan bir kuşak ortadan kalkmadan uygulamayı gevşetirseniz, eskiye

dönersiniz diye düşünmüş olmalı. Öyle de oldu…

Hiçbir dilin baskı altına alınması onaylanamaz. Ancak bugün dünya dilinin

İngilizce olması için güçlü bir eğilim var. İletişimi kolaylaştırmak ve farklılıkları

ortadan kaldırmak için. Cumhuriyet kurulurken Türkiye bin bir dilin ve lehçenin

konuşulduğu bir coğrafyaydı. Bütünlüğü ve yeterli gelişimi sağlamak için en

yaygın dil olan Türkçe doğal olarak resmi dil yapıldı. Konuşulan diğer dillerin

unutulması için yapılmış olan baskı ve uygulamalar onaylanmasa dahi, bu

Page 9: Atatürkçülük öldü

9

uygulamanın her yönüyle insanlık ve demokrasi dışı olduğunu ileri sürmek

sorun çözmenin temel ögesi olan akılcı düşünceye ters olduğunu söylemeliyiz.

Bütün bunlar, bu coğrafyayı geleceğin saygın, gelişmiş, kendi içinde huzurlu,

yekpare, aynı ülkü çevresinde bir araya gelmiş bir toplum oluşturma girişimiydi.

Ancak şer güçleri boş durmadı; 1950’de yönetim devriyle (hatta 1946’da) bu

birlikteliğin altı oyulmaya başlandı. Cumhuriyetin bu –tarihin en önemli kararı

olabilecek girişimi- din düşmanlığı, demokrasi düşmanlığı gibi fiyakalı sözlerle

çürütülmeye çalışıldı. Sonunda devletin en yüksek makamlarındaki yöneticiler

çeşitli mezhep, şeyh, din önderi, çeşitli adlar takılmış dincilerle yemek partileri

düzenlemeye başladılar. Bu ülkenin vergisiyle yapılmış sarayda akşam sabah

görsel basında Atatürk’e hakaret eden sefih kişiler başköşede ağırlanmaya

başlandı.

Bırakın farklı dinleri, yöneticilerimizin “hoş görünmek için ettikleri birkaç

fiyakalı sözü ciddiye almaz isek” en önemli kararlarda Sünnilik, Alevilik,

Nakşibendilik, Menzilcilik, Süleymancılık, Nurculuk gibi onlarca bölünmeye ve

parçalanmaya yol açacak eylem ve kararlarını görmemezlikten gelemeyiz.

İslamiyet, halifeler döneminden başlayarak dini ayrışım nedeniyle kana

bulandı. Bu gün aynı dine mensup insanların birbirini boğazladığı bir coğrafyada

yaşıyoruz. Bir yerde değil her yerde bu illet yaşanıyor. Orta Doğu bu din

ayırımından dolayı yanıyor; aynı dine bağlı olduğu söylenen Sünniler, Şiiler

birbirlerinin kanını içiyorlar. Aynı mezhebe bağlı - inanç, kuşku ve yanlışa

oturtulmuş mantık sorgulanmasın diye ve oluşacak tepkiyi azaltmak için terör

örgütleri adı takılmış - İslami Cihat Örgütleri Işıt, El Nusra, El Şebab, Boko

Haram, Taliban, Hizbullah ve daha onlarcası, Muhammedin izinden gittiklerini

söyleyerek, kâfirleri, müşrikleri Kuran’daki bazı ayetlere göre öldürdüklerini

ileri sürerek; hatta Müslüman olsa bile (hatta aynı mezhepten olsalar bile) aynı

Page 10: Atatürkçülük öldü

10

düşüncede olmayanları fitne olarak değerlendirerek aynı mantıkla bilinen en

vahşi şekilde öldürmektedirler. Bütün bunları, Atatürk, geçmişten gelen bilgisini

kullanarak ve gelecekte olacakları sezinleyerek dindeki bu parçalanmayı

önlemeye yönelik yaptığı düzenlemeleri din düşmanlığı olarak sunan ahlaksız

bir kesim Atatürk’ün ölümünden itibaren gittikçe güçlendi; egemen oldu.

Atatürk Türkiye’si dış politikasını mezhepçilik zeminine oturtmaya başladı;

Bağdat’taki işçilerini bu nedenle başka bir dinci bölücülerin rehinesi olmaya itti.

Avrupa’da din ayrışımından dolayı bir zamanlar akan kanın haddi hesabı

sorulacak gibi değil. Nedir bu zulüm, nedir bu insanlara çektirilen acı, cennetin

anahtarı size mi verildi ki, kendi görüşünüzü birilerine empoze etmeye

(dayatmaya) kalkışıyorsunuz. Çıkarlarınız için insanları bölmeye, birbirine

düşürmeye, din ve etnisite tüccarlığı yapmaya ne hakkınız var. Tarih sizi

“Atatürk ilkelerine ihanet ettiniz diye” insanlık düşmanı olarak ilan edecek; etti

bile…

Farkında mısınız? Değilseniz anımsatayım. Bir zamanlar Hıristiyanların

yaşadığı gibi, Müslümanlık çoğumuzun zannettiği gibi artık tek bir din değil,

sadece adı Müslüman, birbirinin düşmanı olan farklı zihniyetlerden oluşuyor.

Aralarındaki düşmanlık, kin, haset başka bir dine olandan daha fazla. Gün

geçmiyor ki, bu dinin farklı fraksiyonları (bölüntüleri) birbirini doğramasın. Bu

coğrafyada bu ayrılıkları ortadan kaldıracak tek akıllı girişim, Türk Cumhuriyet

Devrimleri olarak bilinen uygulamaydı. Bu sadece Türkiye’nin değil, örnek

olarak tüm İslam dünyasının kurtuluşu olacaktı. Doğmayı değil, aklı ön plana

alan bir girişimdi. Ahlaksız, bilinçsiz, çıkarcı, gerici bir kesim sistematik olarak bu

devrimleri yıprattı. Modeli ortadan kaldırdı. Dünyanın dört bir tarafında

heykelleri, eski tarihsel antik yapıları, kitapları, sanat olarak bilinen her şeyi

yakan yıkan, kendi düşüncesine (Müslüman olsa da) aykırı olanların kafasını

kesen onlarca cemaat türedi. Hatta Peygamber zamanında cami yoktu diye

Page 11: Atatürkçülük öldü

11

camileri de putperestlerin tapınağı olarak görüp yıkan bir güruh türedi. Bu

güruhun içindekilerin önemli bir kısmının bu ülkenin evlatları olduğunu,

binlercesinin de katılmak için hazır beklediğini görerek “Atatürk Düşmanları

olarak” gurur duyuyor olmalısınız. İstediğiniz adım adım oluyor, kına

yakmalısınız…

Kaldı ki Osmanlıyı dine dayalı yobazlık ile batının dürtüklemesi ile

Balkanlaştırma denen etnik başkaldırı yıktı. Bunlar tarihte kaldı da diyemiyoruz.

Cumhuriyet dönemi bile aynı dine mensup, farklı görüşte olan insanların

Maraş’ta, Çorum’da ve Sivas’ta utanç verici katliamına tanık oldu. Bütün

bunları bile bile etnisiteyi ve dini ayrışmayı “güya demokrasi adına” kaşımak,

bırakın Anadolu düşmanlığını insanlık düşmanlığıdır.

Çok kötü örneklerini yaşıyoruz. Önce bir anımı anlatmam gerekiyor. 1972

yılında Almanya’da önce matematik sonra felsefe ve sonunda da teoloji eğitimi

almış bir papazla konuşuyordum. Bana Hıristiyanlaşmada en büyük zorluğu

Afrika’da yaşadık. Çünkü İsa Tanrının oğlu dedik; kiliselerimize mavi gözlü, sarı

saçlı, beyaz tenli İsa heykellerini diktik, resimlerini astık. Afrikalı resimlere ve

heykellere baktı ve şöyle düşündü. İsa Tanrının oğlu ise, gözü mavi, saçı sarı,

teni beyaz ise, demek ki hem önüme konan Tanrı hem de İsa benden değil.

Demokrasi, eşitlik, insanlık velvelesi içinde, bu ülkenin her insanından

toplanan vergilerle yapılmış, Sünni usulü namazın kılındığı ve nutukların atıldığı

Cumhurbaşkanlığı Sarayı içinde dev caminin bulunuşunu nasıl

değerlendirmesini beklersiniz?

Cumhurbaşkanı, adı üzerinde, herkesin cumhurbaşkanı (dinlisinin de

dinsizinin de farklı dinden olanların da); ancak camisi bir dinin bir grubuna

mensup. O zaman doğal olarak bu ülkede Müslüman olup da camiye gitmeyen,

Page 12: Atatürkçülük öldü

12

farkı dinlere mensup hiç kimse bu makamı benimseyemeyecektir. Bu nedenle

Atatürk ve ondan sonra gelenler Çankaya’ya cami yaptırmadı.

Ne yazı ki cumhuriyet döneminin hemen her döneminde yetkin bir grubun

devlet olanaklarını kullanarak etnik kökenini, dini farklılığını şu ya da bu şekilde

egemen kılarak diğerlerini ötekileştirme suretiyle köşe başlarını tutuklarını

söyleyebiliriz. Bu gün yaşadığımız acı olaylar, bu coğrafyadaki komşularımız da

dâhil bu ötekileştirmenin faturasıdır. Hiç kuşkunuz olmasın, eğer Atatürk’ün

Nutkunu okumamışsanız, okumuş da anlamamış iseniz, zihniyetinizi terk

etmeye niyetli değilseniz, çocuklarınız ve torunlarınız bu bedeli çok daha ağır

ödeyecektir. Dinimizin sadece ama sadece İslam, milletimizin ise ortak bir

değer olarak Türk simgesi altında birleşme çabasının ne olduğunu anlamış

olmalıydınız. Ne yazık ki bu çaba ırkçı milliyetçilik ve Sünnilik hizbi içinde

boğuldu. Bodrum’da otobüs terminalinde ser sefil yerlere serilmiş yüzlerce

insanın, geceleri kaçmak için çalıların arasına saklanan yüzlerce insanın ve

hemen dibimde boğularak kıyıya vuran ve gazetelere manşet olan çocuğun

alnında bu hizipçiliğin yansımasını gördüm.

Bu coğrafya Atatürkçülüğü anlayıncaya kadar kan gölünde boğulacaktır. Bu

cümleyi not alınız: O güne kadar kan gölünde boğulacaktır. Ne var ki

Atatürkçülük uzun süre özellikle din simsarlarının ve milliyetçilik kisvesine

bürünmüş ırkçıların kurbanı oldu. Şu anda ötekiyim diye ayağa kalkanlar, yanlış

uygulamaların kurbanı olsalar da onlar da Atatürk Türkiye’sinin aslında

“Ötekileri” değil, “Berikileri” olduklarını anlamalılar.

Bir insanın farkı şeylere inanması kadar doğal bir şey oylamaz. Yeter ki bunu

siyasetin malzemesi yapmasın. Çünkü inanmak akılla açıklanabilir bir olgu

değildir. Bu nedenle Atatürk ve arkadaşları da cumhuriyeti kurarken diğer

Page 13: Atatürkçülük öldü

13

fiyakalı sözleri bir tarafa bırakıp akıl yolunu seçmişlerdi. Ne yazık ki istenen

yeterince gerçekleşemedi, topluluk geriye döndü.

Bu satırların yazarı, endişelerini dile getirmekten çekinmeyecektir. Bu kafa,

bu anlayış, bu yönetim biçimi böyle devam ederse, hiç kuşkunuz olmasın IŞİD

ve benzeri cinayet çeteleri ya da yeni benzerleri başka ülkelerden militan

devşirmeyeceklerdir.

Türkiye, konum itibariyle, söylemeye gerek yok dünyanın en önemli yerinde

yer almaktadır. Atatürk devrimleri, hiçbir İslam ülkesine nasip olmayan bir

aydınlanma ve ivme getirmişti. En önemlisi aklıyla hareket edenlerin sayısı

artmıştı. Bu coğrafyanın ve doğrudan olmasa bile İslam ülkelerinin modeli

olmuştu. Dünyanın mazlum devletlerinin tümü Atatürklerini bekliyorlardı. Bu

kapitalist bir dünyanın çıkarları için, özellikle Orta Doğuda oluşturacağı

aydınlanma için kabul edilebilir bir gelişme değildi. Kırılması gerekirdi. Nasıl

olacaktı? Cumhuriyet Türkiye’sinin ne yazık ki bir türlü beceremediği yeterince

akıllı insan yetiştirememesinin sonucu olarak, ortalıkta hala mebzul miktarda

bulunan ırkçı ve dinci kesim aracılığıyla olacaktı. Irkçılığı ve dinciliği siyasete

bulaştırdığınız sürece ne bu gün ne de yarın, geçmişte olduğu gibi kan gölünde

boğulacaksınız. Din ve ırk söylemi ile oy toplayanlar, siyaset yapanlar bu

ihanetin başoyuncuları; onlara körü körüne oy verenler de kurbanlarıdır.

Aslında iki değirmen taşının, kökten dinciliğin ve ırkçı milliyetçiliğin arasına

düşmüş Türkiye un ufak oluyor. Her ikisini bir araya getirmek isteyenlerin aklından

kuşku duymak gerekiyor. Din, inanç ekseni çevresinde birçok ırkı bünyesinde

bulundurabilir. Onların kavgası inanç ayırımından kaynaklanır. Ancak pisipisine

ölenlerin yakınlarını “şehit oldu, mekânı cennet oldu” diye avutan bu düşünce, bir

birini kıran her iki taraf da Müslüman ise hangisinin cennete gideceğine ve şehit

olduğuna karar vermiş değildir. Her ikisini cennete gönderme ise mazlum ile katilin

aynı değerde olduğunu savunma gibi akla aykırı bir düşünceye saplanma demektir.

Page 14: Atatürkçülük öldü

14

Çağdaş ve akıllı milliyetçilik ülkenin daha doğrusu yurttaşların haklarını

başkalarına karşı koruma demektir. Bunun siyasette açık tanımı antiemperyalist

olma ve o davranışı göstermedir (bunun bu coğrafyadaki adı Atatürkçülük ya da

Kemalizm’dir). Milliyetçilik aynı ülkenin içinde birilerinin daha üstün ve eğmen

olduğunu söylemek değildir. Bu nedenle yurtiçinde ırka dayalı milliyetçilik söylemiyle

yer bulanlar bölücülüğün taraflarından biridir. Birçok farklı ırkı bünyesinde

bulunduran ve çok farklı değerlere sahip olan dinciliğin milliyetçilik ile yakından

uzaktan hiç bir ilintisi olamaz. Bu nedenle dini, siyasi söylemlerinin ayrılmaz bir

parçası haline dönüştürmüş bir grubun milliyetçilik iddiaları ciddiye alınamaz (çünkü

benimsedikleri dinden olmayan ırktaşlarını da dışlamış olurlar); bunlar olsa olsa dini

siyaset yapanların koltuk değneği olurlar. İşte bu nedenle Atatürk, ırkçı milliyetçilik ile

dini istismarı bir araya getirmekten kaçındı. Ne yazık ki bütün dünyaya örnek olan

dünya görüşümüz, 1940’lı yılların ortasında başlayan istismarla yön değiştirmiş,

karanlık sulara yol almaya başlamıştır.

Son olarak bir şey söylemeliyim. Dünyadaki mazlum milletler emperyalizmle

savaşmadıkça ve bu savaşı kazanmadıkça rahat yüzü görmeyeceklerdir. Siz

zannediyor musunuz ki biz geçmişte Ermenilerle çatıştık, bu gün Kürtlerle

çatışıyoruz? Biz bu insanlarla çatışmadık, biz emperyalizmin bu ülkedeki

işbirlikçileriyle çatıştık, çatışıyoruz. Bu gün biz PKK ile çatışırken Kürt halkıyla

çatışmıyoruz. Lojistik desteği, silahı, siyasi desteği nereden alıyor dersiniz?

Emperyalistlerden. Aslında bugün Türkiye güneyde üstü kapalı olarak Amerika ve

Avrupa ile çatışıyor. Bu gün sınırlardan bir adım öteye adımımızı atamamamızın,

Kıbrıs’a zamanında çıkmamamızın nedenini ve yapılan darbelerin destekçilerinin

kimlerin olduğunu bilmeyen kalmadı. Mısır da, Libya da, Afganistan da, Irak da,

Yemen de ve benzerleri de bu çıkmazın içindedir. Osmanlı da emperyalistlerle

savaşamadı, onlardan medet umdu, işbirliği ya da anlaşma yapıyormuş gibi kendi

ipini kendi boynuna geçirdi; celladından medet umanlar gibi. Biliyor musunuz?

Dünyada başka bir emperyalistin kucağına oturmadan emperyalistlerle savaşıp kazanan tek lider Atatürk oldu. Bu nedenle batı ve onun işbirlikçileri olan içimizdeki

hainler bunu hiç unutamıyor. Üstü kapalı ya da açık Atatürk’ün yıpratılması bu

nedenledir. Şunu bir daha bilmemiz gerekir: İcazeti emperyalistlerden aldığınız, fikir

danışmak için oval ofise gittiğiniz, bu coğrafyayı kana bulayan askerlerine rahmet

okuduğunuz, komşularınızı vurmak için topraklarınızı kullandırdığınız, istihbaratınızı

Page 15: Atatürkçülük öldü

15

ortak kullandığınız, silahlarınızı koşullu kullandığınız, seçilmeden ya da seçildikten

sonra ayağınızın altına kırmızı halı serildiği sürece bu coğrafya ve bu ülke huzur

bulamayacaktır. Atatürk yukarıda saydıklarımın hiç birini yapmadı; bu nedenle

cumhuriyeti kurabildi.

İslam ülkelerinde bir ülke akıl yolunu bulmuş, yürüyordu. Yazık oldu. Bayram

yapma sırası, bu coğrafyanın düşmanlarına, Anadolu insanına düşman olanlara,

Atatürk düşmanlarına, din düşmanlarına gelmiştir. Belli ki insan gibi değil bir

sürü canlı gibi yaşayarak öğreneceğiz…

Prof. Dr. Ali Demirsoy

Değerli Kardeşim

Atatürkçülüğün bu kadar üzerine yürünmesinin çok önemli nedenleri var.

Bunları yakın zamanda göreceğiz. Ancak şunu söylemeliyiz: Bu gelişmeler, bu

coğrafyanın, Atatürk’ün, dinimizin, Anadolu insanlarının düşmanlarını çok

sevindirecektir. Dünyada emperyalistlerin kucağına oturmadan

emperyalistlerle savaşıp kazanan tek lider Atatürk oldu. Birçok canlı gibi belli ki

belayı yaşayarak öğreneceğiz.