9
20. yüzyılın en acılı hikayeleri kimindi? Acı kelimesinin önüne “en” getirmenin saçmalığının elbette farkındayım; ancak aslolan şu ki 20. asır illa ki karşılaştıracaksak “en” çok da Almanya’dan yayılan bir dalgayla Yahudileri vurdu. Baskı altındaki, bıçağın şakağına dayandığı anlar, hatta ölümleri tüm dünyanın gözü önünde gerçekleşen Yahudi toplumu ise acılarından yoğurarak yeni bir dünyanın temellerini attı. Günümüzde politik olarak milyonlarca itiraz yöneltebileceğimiz noktası olan İsrail Devleti ile eşleştirsek de Yahudiler, insanı yiyen çağda insan kalabilen sanat ve bilim eserlerinin yaratıcıları oldular. Can Yayınları’ndan çıkan Hala Gece Yarısı Bu Yıldızda kitabı vesilesiyle hikayesini anlatacağımız Nelly Sachs ise dünden bugüne ve en önemlisi kendi dününden ölümüne dek “yarıştırılamaz” bir acıyı yazan bir şair. Savaşın kıyısında değil, orta yerinde süregelen, Stockholm’e kendisi kaçarken ailesini toplama kamplarında bırakmış olan Sachs’ın şiiri insanlığın kendisini ve ailesini uğrattığı yıkıma rağmen kararlı ve anlamlı. Herkesin anlatacak bir Vatansız renklerin şairi: Nelly Sachs Sarphan Uzunoğlu “Ama ondan parlak bir mavi yahut bir umutlu gökkuşağı beklemeyin, o hiçbirim- ize bunun sözünü vermemiş bir şair.”

Aşağıdan (Prova Baskısı)

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Aşağıdan dijital fikir kolektifi prova baskısı

Citation preview

20. yüzyılın en acılıhikayeleri kimindi? Acıkelimesinin önüne “en”getirmenin saçmalığınınelbette farkındayım; ancakaslolan şu ki 20. asır illa kikarşılaştıracaksak “en”çok da Almanya’danyayılan bir dalgaylaYahudileri vurdu. Baskıaltındaki, bıçağın şakağınadayandığı anlar, hattaölümleri tüm dünyanıngözü önünde gerçekleşenYahudi toplumu ise

acılarından yoğurarak yenibir dünyanın temelleriniattı. Günümüzde politikolarak milyonlarca itirazyöneltebileceğimiz noktasıolan İsrail Devleti ileeşleştirsek de Yahudiler,insanı yiyen çağda insankalabilen sanat ve bilimeserlerinin yaratıcılarıoldular.Can Yayınları’ndan çıkanHala Gece Yarısı BuYıldızda kitabı vesilesiylehikayesini anlatacağımız

Nelly Sachs ise dündenbugüne ve en önemlisikendi dününden ölümünedek “yarıştırılamaz” biracıyı yazan bir şair.Savaşın kıyısında değil,orta yerinde süregelen,Stockholm’e kendisikaçarken ailesini toplamakamplarında bırakmış olanSachs’ın şiiri insanlığınkendisini ve ailesiniuğrattığı yıkıma rağmenkararlı ve anlamlı.Herkesin anlatacak bir

Vatansız renklerin şairi: Nelly SachsSarphan Uzunoğlu

“Ama ondan parlak bir mavi yahut birumutlu gökkuşağı beklemeyin, o hiçbirim-

ize bunun sözünü vermemiş bir şair.”

hikayesi olan bu koca hay-atta onun hikayesinindönüm noktasındaki isimNils ve Uçan Kaz’ınyazarı Selma Lagerlöf.Kendisini bir kısmımızNobel Edebiyat Ödülüalan ilk kadın olaraktanıyoruz; kurtardığı canınyani Sachs’ın Nobel Ede-biyat Ödülü’nü SamuelAgnon ile paylaşması ise1966’yı bulacaktı.Sachs’ın hikayesi iki şeyigösteriyor insanın insanamirası hayati de olabiliyor,edebi de. Ancak; Sachs’ınşiirinde “kurtulduğu birölüm”ü değil, asla“kurtulamayacağı” birsavaşı okuyoruz. Tabii,öyle keskin hatlarıyla mil-itarist bir hayat bakışıdeğil bu. Bir avcının ya daavın bakışı da değil. Koca-man bir savaş alanınınsessizliğindeki ıslıksesinin hüznü bu. Uzaktangelen, kurtulduğunudüşünen bir kadının, Naz-izm felaketi ve kırımındaezilmiş ailesi ve yakınları,uzakları üstüne kurduğubir “dünyasızlığın” şiiri.

“Çocukluğun yeşilçayırlarından, mezarkokulu şimşir ağacınınaltına” bir şiir bu,hafiyelerin, alevlerin için-den geçtiği. Griliadamların grilerinidünyaya yaydığı ama

şiirin her şeyi netleştirdiği.Farklı bölüm ve dönemler-den şiirler içeren bukitabın ruhundaki renkbelki de Sachs’ın şiirininanlamı. Ama ondan parlakbir mavi yahut bir umutlugökkuşağı beklemeyin, ohiçbirimize bunun sözünüvermemiş bir şair. “Giysi-lerimi yıkıyorum, çokçaölmek sinmiş gömleğe.”diyebilmiş bir kadınahayat adına hangi itirazıyönelteceğiz, onun şiiriylenasıl konuşacağız, ona buyüzyılın ve geçen yüzyılınkitlelere söylediği yalan-lara kitlelerin nasılkandığını, ailesininölümünün faşizmi arzu-layanlarca nasılhazırlandığını nasılanlatacağız? Elimizdekalan tek gerçeklik onun“gitmiş biri” olması.Hayatını kaybetmiş birşairle ve onunızdırap çekenruhuyla başbaşa olmamız.Aksi haldeSachs’ın şiiri20. asrınkaranlığınagömülecek birşiir değil, tıpkı20. asrınsavaşla ken-dini hergünümüzesindirdiği gibibiz de bu şiiri

sindirmek veyorumlarımızla yaralamakyerine onun o berrak vesert halini MelikeÖztürk’ün çevirisinegüvenerek tekraranlamlandırmakzorundayız. Bu yazıyıbitirmek için belki dedoğru olan dizeleriseçmek gerekir:

“Daima, çocuklarınöldüğü yerlerdetaş ve yıldızve bir sürü düşvatansız kalır.”

Bir yanında Ceylan Önkol,uzağında bir yerde NellySachs ve adı konmadık birFilistinli çocuğun ölümeçoktan uzandığı budünyada ölümü ve savaşıvatansız kılmak adınaSachs’a ve şiirine çokihtiyacımız var.

Film çok temposuz. Poli-tik söylemi yumuşak.Sinematografik olarak davasat altı bir film.

Film sonrasında yönet-menle kısa bir soru-cevapyapıldı. Ve bu soru-cevapsonrasında yönetmeni -dolaylı olarak da filmi-alkışlayanlar oldu. Bu lib-eral Cihangir insanlarınabir şey demektense enazından iyi bir film yap-mak için çabalayanyönetBabamın Sesi’ni[Dengê Bavê Min]Beyoğlu Sineması’nda,yönetmenlerinden OrhanEskiköy’ün katılımıyla

gerçekleşen bir gösterimdeizledim.

Film çok temposuz. Poli-tik söylemi yumuşak.Sinematografik olarak davasat altı bir film.

Film sonrasında yönet-menle kısa bir soru-cevapyapıldı. Ve bu soru-cevapsonrasında yönetmeni -dolaylı olarak da filmi-alkışlayanlar oldu. Bu lib-eral Cihangir insanlarınabir şey demektense enazından iyi bir film yap-mak için çabalayan yönet-menlere bazı hatırlatmalaryapmak daha yararlıolacaktır.

Şimdi bir kere film kötü.Konu politik gibi görünsede anlatım çok yumuşakolduğu için ”politiklik”gidiyor. Ama sol ve Kürtcenah bu filme destekveriyor, beğeniyor,hakkında olumlu bir sürüşey yazıp çiziyor. Böylemi olmalı? Maraşkatliamı, Kürtçe ve sahtebir politik söylem var diyesanatsal olarak zayıf birfilmi sahiplenmeliyiz?Ayrıntıya girmeden enönemli soruları soruyo-rum:

T.C. Kültür BakanlığıKürtlere film yapsın diye

Gerilla Art mümkünken niçinT.C. Kültür Bakanlığı parası?Oğuzcan Önver

Babamın Sesi’ni [Dengê Bavê Min] BeyoğluSineması’nda, yönetmenlerinden Orhan Eskiköy’ün

katılımıyla gerçekleşen bir gösterimde izledim.

niçin para verir?

IKSV ve Avrupa fonlarıbu tarz bir filme niçinkatkı sağlar?

Mümtaz’er Türköne’yejenerikte ne tarz birteşekkür edilir?

Bu tarz bir yolla Kürthareketine dair bi filmyapılır mı?

Filmin uzlaşmacı dilinden[politik olarak], başarısızkamera açılarından [kibunun sorumlusununmekanların belli olması vebunun yönetmenlerinyaratıcılığını kısıtlamasıolduğunu düşünüyorum]ve senaryodan [belgeselekayan, seyircinin hayalgücünü küçümseyen kur-maca olanaklarından yok-sun] bahsetmekistemiyorum. Daha genelşeyler söyleyeceğim.

Doğu sinemasının enbüyük sorunu, yönetmen-lerinin Avrupa jürisineyaranmak istemesi. Örnek:İran ve Türkiye. Festi-valler insan dışıdır.Ödüller insansızdır. İyi biryönetmen, Avrupa’danödül alayım, festivalleregideyim diye ülkesinioryantalist tavırlarla teşhiretmez. Bunu daha ziyadeİran sinemasında görüy-

oruz. Türkiye’de ise sertve devrimci filmleryapılmıyor, yapılamıyor,bu gidişle yapılamayacak.Bir filmin yapım sürecin-deki para toplama etiğihakkında kimse özelliklede ”solcular” düşünmezsediğerleri hiç düşünmez.Biz de bu tarz ”light”filmlerle ancak kendimizikandırırız, bir güzelgazımızı alırlar. Adornoboşuna: [Burjuvazihoşgörülüdür...insanlarıoldukları gibi sever, çünküonların olabileceklerindennefret eder.] demiyor.

Daha önce ”Gelecek UzunSürer” hakkında yazdığımbenzer bir yazı sonrası nesekterliğim kaldı neStalinciliğim… bir sürüolumsuz şey söylendi.Yazdıklarım ciddiyealınmadı ve yaklaşık bi yılsonra benzer bi vak’a ilekarşı karşıyayız.-

Kitap Georg Simmel,Siegfried Kracauer veWalter Benjamin’inmetinlerindeki modernliktemasını nasıl ve nedentartıştıklarını irdeliyor. Buüç yazarın çalışmalarınındışındaki modernliktartışmaları da Frisby’ningözünden kaçmıyor. Kitapkendi içinde modernlik,Simmel, Kracauer ve Ben-jamin olmak üzere dört

bölüme ayrılsa da;okuyucu her bölümde debu üç isim ve genel mod-ernlik külliyatıçerçevesinde iç içe geçmişbir modernlik dersinegiriyor.

Frisby’nin özellikle Sim-mel ve Benjamin üzerineolan çalışmaları ve sosy-olog kimliğinin dekatkısıyla kitabın

akademik anlamdaoldukça önemli bir kaynakolacağı söylenebilir. Zira,Frisby sadece modernliktanımlarını tartışmıyor; ki-tapta tartışılan en önemlikonulardan biri demetodoloji. Modernlikaraştırmalarındaki yön-tembilim tartışmalarıkitabın akademik anlam-daki en önemliçıktılarından biri.

Simmel, Kracauer ve Benjamin’inEserlerinde Modernlik TeorileriHalil Türkden

David Frisby’nin 1985-86 yıllarında ilk çıktığında büyük bir yankıuyandıran Modernlik Fragmanları (Fragments of Modernity) kitabı

Metis Yayınları aracılığıyla okuyucularla ve akademi dünyasıylabuluştu.

19. yüzyılın sonlarındasosyolojinin müstakil birdisiplin haline gelmesiyleortaya çıkan tartışmalarıve metinlerialgılayabilmek adınamodernliğin bir ürünüolan sosyal dünyayı analizedebilmenin yollarını iyianlamak gerekir. Modern-lik Fragmanları, modern-lik kavramı üzerinedüşünen ve çalışan herkesiMarx’tan Baudelaire’e,Simmel’den Weber’e, Ni-etzsche’den Benjamin’ekadar uzanan geniş birsokağa getiriyor.

İki arkadaş ve biröğretmen

Frisby, en istikrarlı mod-ernlik karşıtlarından biriolan Max Weber’inmodernliği algılayışına vegetirdiği açıklamalarınyetersizliğine de dokun-madan edemiyor. Frisby’egöre, Ferdinand Tönnies,Emile Durkheim ve GeorgSimmel gibi 19.yüzyılınsonlarında yetişensosyologlarınmetinlerindeki modernliktemasının geçanlaşılmasının en önemlinedenlerinden biri We-ber’in modernliktartışmalarına gereğindenfazla yoğunlaşılmasıolmuştur.

Frisby, 1980’li yıllardaTom Bottomore ile birlikteSimmel üzerineyoğunlaşmışlar ve Sim-mel’in Para Felsefesikitabını yeniden gündemegetirmişlerdi. O kitapta,Simmel’in paraekonomisinin ortayaçıkardığı problemlereyaklaşımının Karl Marx’ınçoğu metniyle benzerlikgösterdiği gözlenebilir.Fakat farklılıklar daaşikârdır ve Frisby’ninSimmel metinlerinde herzaman kendine yerbulmuştur.

Frisby, Simmel’in parayıodak noktasına alışınıönce “çağının ruhununbütünlüğünü kendi paraanalizinden çıkartmaktanbaşka bir şey yapma-makla”, sonra da “onunPara Felsefesi’nde kayıpolan şey para ilişkilerinintarihsel sosyolojisidir”ifadeleriyle eleştirmiştir.ModernlikFragmanları’nda, Sim-mel’in Para Felsefesi üzer-ine çok kapsamlı tespitlerbulunuyor. Bunun yanısıra, Simmel’in modernzamanlardaki şehiryaşamını ve şehrintoplumsala olan etkisiniele aldığı Metropol ve Zi-hinsel Yaşam adlıçalışması da Frisby’nin

görüş alanında duruyor.

Kitapta Benjamin’in yakınarkadaşı, Simmel’in iseöğrencisi olan SiegfriedKracauer’in çalışmalarıüzerine de tespitler bu-lunuyor. Kracauer’in 2011yılında yine Metis çe-virisiyle karşımıza çıkanKitle Süsü seçkisinin deKracauer’in çalışmalarıiçin nasıl bir hareketnoktası oluşturduğunugörebiliriz.

Frisby, bir bakıma Sim-mel, Kracauer ve Benjam-in’den oluşan bir üçgendeköşe kapmaca oynatıyor.Bunu yaparken de, bu üçismin toplumdan dışlananve akademinin kıyısındaköşesinde kalan isimlerolarak olduğunuanımsatıyor. Kitabınhemen hemen hersayfasında üç karakterinde toplumdan dışlanmışbirer sosyal bilimci olarakkendi toplumlarına nasılbirer yabancı olarakbaktıklarını görebiliriz.

Tesadüfi Fragmanlar

“Modernliğin toplumsalboyutlarını araştırmayayönelik bu üç girişim, We-ber'in –modern Batıtoplumlarını öncekitoplum biçimlerinden vediğer uygarlıklardan

ayıran şeyin tanımıaddedilen – modernlikanalizine çok az şeyborçluysa, o zaman bugirişimlerin araştırdığımodernlik ne tür birşeydir?” sorusunu sorarakyazar da kendi hareketnoktasını belirliyor. İştetam bu noktadan hareke-tle, bu üç yazarınaraştırmalarının ve mod-ernlik metinlerinin ayırtedici kısımlarını sunmayabaşlıyor: “Simmel, Kra-cauer ve Benjamin, hepsikendine özgü usullerle,kapitalizmin yükselişiyletemeli atılan toplumsal vetarihsel varoluşa ilişkinyeni algı ve deneyimtarzlarıyla ilgilenmiştir.”Bu üç ismin modernlikmetinlerinde görülen veayırt edici olan en önemlinokta bir bütün olaraktoplum analizinebaşvurmamalarıdır. Fris-by’e göre de, onların anal-izlerinin, yirminci yüzyılsosyolojisinde basmakalıphale gelmiş olanmodernleşme teorileriylepek bir ortak yanı yoktur.Yazar bu tespiti yaparkende Simmel’intartışmalarının“gerçekliğin rastlantısalfragmanları” üzerindenbaşladığını hatırlatıyor.

Bu isimlerin modernlikanalizlerinde toplumsal

kurum ve sistemlerdenziyade gerçekliğin anlıkparıldamaları ve yazarınifadesiyle “şipşak resim-leri” (Momentbilder) dahaönemlidir.

Buna rağmen KracauerKitle Süsü kitabında, Sim-mel ise kendi modernliktartışmalarının temeliolarak görülebilecek olanParanın Felsefesi adlıkitabında toplumsalbütünlüğü tamamendışlamadıklarını belirtirler.

Kitabın genelinde modern-lik anlamında dopdolu birkaynakçanın olduğu gözeçarpıyor. Bunu yaparkenBenjamin’in veya Kra-cauer’in kimlerden nasıletkilendiklerini, hangiyönleriyle Weber’denveya Marx’tanayrıldıklarını, hangi yön-leriyle Frankfurt En-stitüsü’ne dâhilolamadıklarını, hangi yön-leriyle çağdaş modernlik

analizlerine karşı alternatifbir duruş sergilediklerinive işin ‘nasıl’ı konusundametodolojik eleştirilerinieklemeyi de ihmal et-miyor.

Okuyucu kitabıbitirdiğinde modernlikanlamında dolu birkülliyatı elinde tuttuğunuda hissedebilir, bu üçAlman yazar hakkındaderin bir biyografi cildinibitirdiğini de düşünebilir.Son olarak Frisby, herbölümün başında ve içindeüç ismin birbirlerihakkındaki ve hatırdançıkmayacak ifadelerineyer veriyor. Bunlardanbirinde dostu Kracauer’i“Devrim günününşafağında erkenci birpaçavracı” olaraktanımlayan Benjaminhakkındaki en iyi tespitler-den biri yine arkadaşındangeliyor: Benjamin dünyayırüyasından uyandırmak is-tiyor.”

Walter Benjamin

Ağaoğlu’nun bir günardından ise medya yenibir gündemle baş başa.Güvenilir konutlar ve İs-tanbul‘un “deprem

hafızası” sorgulanıyor.Ağaoğlu asıl reklamı dünmü yaptı bugün mü yaptıtartışılır; ancak köydenkente göç politikalarıylayemlenen müteahhitler ko-rosu bugün de toplukonutlarla servetlerineservet katmanınderdindeler. ReklamlardaAğaoğlu’nun “kendinehas” yakışıklılığıyla bizisarsan yüzünügördüğümüz ortada, ancakhemen altında beliriverenlogolar bize çok daha netşeyler söylüyorlar. Neolib-eralizmin kent anlayışı bu,bu hükümetin bizim içinyapacağı yeni kent bundanibaret.

Şehrin merkezi olmayankısımlarına konumlananbu yeni kentler; akışkannüfusu engellemeklekalmıyor, oluşturduklarısınıfsal kampüslerle bir-likte kentin tam ortasındasınıfsal farklılıklarınvesikası olarak duruyorlar.Zaten bu kentsel dönüşümsüreci, yalnızca devleteliyle gerçekleşmiyor.Değeri artan arazi ve böl-gelere süren “akın” oradauzun süredir yaşayan

Depremle Korkutup Ağaoğlu’na Razı EtmekSarphan Uzunoğlu

Tüm gazetelerde boy boy Ağaoğlu var. Oartık hayatımızın vazgeçilmez bir parçası.Ne Sabancı gibi sempatikliğe oynuyor nede Koç gibi bir elitizm derdi var; konut veiş yerlerinin değil özgüveninin reklamınıyapan bu adam medya dünyasında SinanÇetin neyse muhtemelen emlakdünyasında bunu temsil ediyor. İç içegeçen ilişkiler ağında, iflaslardançıkışlara, golf sopalarından parçalananyatlara onun dünyası bize büyük geliyor.

yurttaşı kovmaya kadarvarıyor.

Aslına bakılırsa,Avcılar‘da yaşadığımız“trans bireylerin yaşadığıapartmana saldırı” olaylarıda bunun güzel bir örneği.Geçmişte kimseninyüzüne bakmadığıaraziler, devletin ve yerelyönetimlerinpolitikalarıyla değerli halegetirilirken, neoliberal-izmin kamusal alantahayyülünügerçekleştirmek “gönüllümuhafazakarlar”a olduğukadar Ağaoğlu gibigönüllü girişimcilere dekalıyor.

Aynı Ağaoğlu’nun geçenyıl tam da bugünlerdekatıldığı Tarafsız Bölge’desöylediklerinihatırlayalım:

2000′li yıllardan önceinşaa edilen neredeysetüm binaların kötü malze-meyle inşaa edildiğini an-latan Ağaoğlu, 1998′denönce İstanbul’da inşaaedilen binaların çoğununVan depreminde yerle birolan binalardan daha kötüolduğunu iddia etti.

Ağaoğlu’na göre 2000’liyıllardan önce yapılan tüminşaatlarda deniz kumukullanıldı. Üstelik sadece

beton değil demir de kötükaliteydi.

Ağaoğlu ile ilgili olarakihmal yahut kasıttan her-hangi bir soruşturma açıldımı bilmiyoruz, en azındaninternet kayıtlarında böylebir şeye rastlamak zor.Ancak devletin böyle biritirafta bulunmuş bir in-sana Toplu Konutkonusunda yardım destekve proje sağladığını, alanaçtığını biliyoruz.Sanıyoruz ki bu bile tekbaşına Ağaoğlu’nunmeşruiyetini sorgulamakiçin bize yeterli kredisağlar.

Kredi demişken,Türkiye‘deki“taşınamazlar” üzerinekurgulanan ekonomikyapının çözülmesine nekadar kaldığını datartışmak şart. Türkiye’deABD’deki türde bir Mort-gage krizi ekonomik çem-berin türü nedeniyleyaşanamayabilir; ancakbireylerin ekonomileribazında işlerin çok ciddicezalara ve yaptırımlaravaran bir ekonomik krizeulaşmaması pek mümküngözükmüyor.

Yakın zaman içerisindeAVM’lerde ve konutlardayaşanan bu sayıca artışın,bilgi toplumunun zamanla

kendisini yenileyememesisonucu ve mevcut siyasaldurumun savaşlabaşbaşalığı göz önünealındığında bir krizedönüşmesi olası.

Felaket kapitalizmininyeni stratejisinin bu kadarproaktif olması belki debundan. Öyle ya, İstanbulmevcut ekonomik sisteminkalbi ve buradaki fizikiyapının yıkılması,“kurtarılamayacak” birbilgi toplumu krizi yaratır,üstelik Ağaoğlu gibi kapi-talistler, “yıkılmış bir İs-tanbul” üzerindenyeterince kar edemezler.

Devletin ve Ağaoğlu’nuncan sağlığınızıdüşündüğüne iman et-mekte serbestsiniz; amatercihen şüphenin kıvrakyollarında ısrar edin.