Upload
harun-taner
View
257
Download
1
Embed Size (px)
DESCRIPTION
Antalya Literary Express 8_9. sayı
Citation preview
Editörden
Değerli okuyucular, bu çift sayımızı bu yıl
ikincisi gerçekleşen Antalya Kitap Fuarı
bağlamında kitaplara, yayınlara ve yayın
dünyasına ayırdık. Uğraşlarınızda kolaylıklar,
Dr. mult. Harun Taner, D. Sc., Editör
Yayın Dünyası
2. TÜYAP Antalya Kitap Fuarı
2. Antalya Kitap Fuarı 13-17 şubat
günleri arasında Cam Piramit Kongre
Merkezinde yapıldı. TÜYAP tarafından
düzenlenen fuarın bu yılki teması Kitap
Akdeniz’e yelken açıyor idi. Fuara bu yıl geçen
yıldan daha fazla yayınevi katılmasına rağmen
hedeflenen yüz bin okuyucu sayısına
ulaşılamadı.
Fuardan kısa kısa
Geçen yıl 70 civarında olan yayıncı sayısı
bu yıl 80 olarak gerçekleşti.
Geçen yılın 82 bin olan ziyaretçi sayısı, bu
yıl 98 bine çıktı.
Yazar ve Eleştirmen Doğan Hızlan’ın 17 bin
kitap bağışladığı Antalya Büyükşehir
Belediyesi Doğan Hızlan kitaplığındaki
kitap sayısı bir yıl içinde yapılan kitap
bağışlarıyla 34 bin kitap sayısına ulaştı.
Söyleşi, panel, şiir dinletisi gibi 20 etkinlik
ve imza günlerinde 200 yazar okurlarla
buluştu.
Beş gün süresince etkinlikler kapsamında,
Banu Avar, Can Dündar, Canan Tan, Doğan
Hızlan, İlber Ortaylı, Muzaffer İzgü, Nedim
Gürsel, Şükrü Erbaş, Türkan Şoray,
Uykusuz Dergisi Çizerleri ve Penguen
Dergisi Çizerleri kitapseverlerle buluştu.
Etkinlik programını ve İmza günü olan
yazarların listesini ilerleyen satırlarda
alıntılıyoruz.
Geçen yılki fuarda kitaplarını imzalayan
Antalya’dan şair ve yazarların sayısı bir elin
parmaklarını geçmezken, bu yıl kitaplarını
imzalayan 50-60 civarında Antalyalı yazarı
görmek gerçekten sevindiriciydi.
Antalya Chess Express Cilt: 8 Sayı: 62-63 14-21 Mart 2013
Antalya Literary Express Cilt: 1 Sayı: 8-9 14-21 Mart 2013
Dr. mult. Harun Taner, D. Sc., Editör
Fiyatı: PDF ücretsiz, basılı: 4 TL
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2916
Fuar etkinlik programı
13 ŞUBAT 2013 ÇARŞAMBA
DÜDEN SALONU
14.00-15.00
Söyleşi: “Cumhuriyet’in İlk Yüzyılı”
Konuşmacı: İlber Ortaylı
Düzenleyen: Timaş Yayınları
15.15-16.15
Söyleşi: “ Aşktır İlaçtır”
Konuşmacı: Yüksel Pazarkaya
Düzenleyen: TÜYAP
17.45-18.45
Şiir Dinletisi: “Şiir Ve İmge”
Yöneten:: Yusuf Alper
Konuşmacılar: Yunus Koray, Gazanfer Eryüksel,
Murat Acar, Özlem Şahin
Düzenleyen: Antalya Edebiyat Platformu
14 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE
DÜDEN SALONU
13.30-14.30
Söyleşi: “Balkanlardan Çukurova’ya Bir Sevda
Masalı Hürriyet”
Konuşmacı: Nur İçözü
Düzenleyen: Altın Kitaplar
14.45-15.45
Ahmet Tüzen
Düzenleyen: TÜYAP
16.00-17.00
Söyleşi: “Geçmişten Günümüze Antalya'da
Edebiyat Dergileri”
Yöneten: Kâmile Yılmaz
Konuşmacılar: Nuri Erkal, Neşe Karel, Hasan
Varol
Düzenleyen: Antalya Edebiyat Platformu
15 ŞUBAT 2013 CUMA
DÜDEN SALONU
13.15-14.15
Söyleşi: Gizem Dolu Macera Romanı “Baykuş
Yemini”
Konuşmacı: Yeşim Saygın Armutak
Düzenleyen: Günışığı Kitaplığı
14.30-15.30
Söyleşi: “Bir Semt, Bir Dönem, Yeni Bir
Yaklaşım: Espas”
Konuşmacılar: Semih Poroy, Selma Sancı
Düzenleyen: Sel Yayıncılık
15.45-16.45
Söyleşi: “Cumhuriyete Kalan Miras ve Türk
Gençliği”
Konuşmacı: Ramazan Demir
Düzenleyen: Akdeniz Üniversitesi
17.00-18.00
Söyleşi: “Türk Şiirinde Antalya”
Yöneten: Gazanfer Eryüksel
Konuşmacılar: Yunus Koray, Kubilay
Köktürksuvarlı, Nisa Leyla, Hasan Varol
Düzenleyen: Antalya Edebiyat Platformu
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2917
16 ŞUBAT 2013 CUMARTESİ
DÜDEN SALONU
13.15-14.15
Söyleşi: “Varolmayanlar”
Konuşmacı: Doğu Yücel
Düzenleyen: Doğan Kitap
14.30-15.15
Söyleşi: “Yıldız Hilal ve Kalpak”
Konuşmacı: Banu Avar
Düzenleyen: İlkim Ozan Yayınları
15.30-16.30
Söyleşi: “Çocuğunuzun Başarısı Sizin Elinizde”
Konuşmacı: Özgün Kızıldağ
Düzenleyen: Elma Yayınevi
16.45-17.45
Söyleşi: “Feklavye”
Konuşmacılar: Semih Poroy, Turhan Günay,
Şükrü Erbaş
Düzenleyen: Sel Yayıncılık
18.00-19.00
Şiir Dinletisi: “Şiir İnsan Yanımız”
Katılımcılar: Şükrü Erbaş, Aydın Şimşek,
Şehmus Ay
Düzenleyen: Kanguru Yayınları
17 ŞUBAT 2013 PAZAR
DÜDEN SALONU
13.15-14.15
Söyleşi: “Aşk Kırgınları”
Konuşmacı: Nedim Gürsel
Düzenleyen: Doğan Kitap
14.30-15.30
Anma ve Söyleşi: “Ahmet Tüzün’ü Anma
Etkinliği: Günümüz Türk Şiiri”
Konuşmacılar: Yücel Kayıran, Mehmet Can
Doğan, Yaşar Güneş, Mehmet Mülayim
Düzenleyen: TÜYAP
15.45-16.45
Söyleşi: “Osmanlıda Aile Hayatı”
Konuşmacı: Yavuz Bahadıroğlu
Düzenleyen: Nesil Yayınları
Ayrıca 14 şubat günü saat 15.00: Doğan Hızlan
Aspendos Salonu’nda okuyucuyla buluşup
söyleşti.
İmza günleri
Antalyalı yazarlar kitaplarını ANŞOYAD ve
ANSAN standlarında imzaladılar.
Gazanfer Eryüksel
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2918
KKKİİİTTTAAAPPP AAAKKKDDDEEENNNİİİZZZ ’’’EEE YYYEEELLLKKKEEENNN AAAÇÇÇTTTIII
Antalya Kitap Fuarı 13 Şubat 2013 Çarşamba
günü Cam Piramit’te kapılarını ziyaretçilere
açtı. Kuruluşumuz TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım
A.Ş. tarafından Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliği
ile Antalya Valiliği, Antalya Büyükşehir
Belediyesi, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası
katkılarıyla düzenlenen Antalya 2. Kitap Fuarı
13 Şubat Çarşamba günü saat 12.00’de
düzenlenen törenle Antalya Valisi Sayın Ahmet
Altıparmak, Antalya Büyükşehir Belediyesi
Başkanı Sayın Mustafa Akaydın, Antalya
Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Sayın Çetin
Osman Budak, Akdeniz Üniversitesi Rektör
Yardımcısı Sayın Muharrem Kılıç, Antalya İl
Kültür ve Turizm Müdürü İlhan Acar, Antalya İl
Eğitim Müdürü Sayın Osman Nuri Gülay,
Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Sayın Metin
Celal, Tüyap Kitap Fuarlar Danışma Kurulu
Başkanı Sayın Doğan Hızlan, Tüyap Kültür
Fuarları Genel Koordinatörü Sayın Deniz
Kavukçuoğlu, Tüyap Fuarcılık Anadolu Fuarları
Genel Müdürü Sayın İlhan Ersözlü tarafından,
Cam Piramit, Sabancı Fuar ve Kongre
Merkezi’nde açıldı.
TÜYAP Fuarcılık Anadolu Fuarları Genel
Koordinatörü İlhan Ersözlü, fuarda kültür
yayınlarını ön planda olduğunu anlatan
Ersözlü, en çok okunan yazarların ve en çok
satılan kitapların yayınevlerinin katıldığını
kaydetti.
Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celal,
Türkiye’de geçen yıl 480 milyon kitap
üretildiği, kişi başına 7 kitap düştüğünü, en çok
okuyanların ise 7-14 yaş grubu olduğu bilgisini
verdi. Celal, “Yeni nesil daha çok okuyor.
Bunda kitap fuarlarının büyük işlevi oluyor.”
dedi.
"ANTALYA’NIN EN AZ 10 BİN KİŞİLİK BİR
KONGRE VE KÜLTÜR MERKEZİNE İHTİYACI
VAR"
ATSO Başkanı Çetin Osman Budak ise
Antalya’da kitap fuarı gibi kültürel
organizasyonların daha çok yapılması
gerektiğini söyledi. Bunun için Antalya’nın en
az 10 bin kişilik bir kongre ve kültür merkezine
ihtiyacı olduğuna değinen Budak, "2016 için de
Expo ruhuna uygun, uluslararası bir kitap
fuarını şimdiden konuşmalıyız." dedi.
Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın,
Antalya’nın son yıllarda kültür ve sanatla
anılan bir kent haline geldiğine değinirken, Vali
Dr. Ahmet Altıparmak bunu aksini iddia etti.
Antalya’nın kültür ve sanatta yeterince ön
planda olmadığını vurgulayan Vali Altıparmak,
özellikle şehir merkezlerini büyük kitapevleri
ile kütüphanelerin süslediği Avrupa şehirlerine
bakıldığında bunun daha net anlaşıldığını dile
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2919
getirdi. Altıparmak, Antalya’da etnografya ve
güzel sanatlar müzeleri ile yeni bir kütüphane
kurma çalışması içinde olunduğunu ifade etti.
Vali Altıparmak, öte yandan Antalya’nı
Türkiye’nin en çok okuyan şehri olduğunu
söyledi. Altıparmak, Türkiye ortalaması kişi
başına 7 olan kitap olan oranın Antalya’da 14
olduğunun altını çizdi.
Konuşmaların ardından açılış kurdelesi kesilen
fuar 5 gün boyunca 10.00-19.00 saatleri
arasında ziyaret edilebildi.
Doğan HIZLAN [email protected]
15 Şubat 2013 Fuar okurunu bekliyor
İKİNCİ Antalya Kitap Fuarı çarşamba günü saat
12.00’de gerçekleşen törenle açıldı.
Açılışta Vali Ahmet Altıparmak, Büyükşehir
Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın da
bulundu. Açılış töreninde iki ismin de
bulunması, fuarın kent açısından öneminin
bilincinde olduklarını gösterir.
İnsanların, yaşadıkları şehirlerde düzenlenen
kitap fuarı gibi etkinliklere ilgi göstermesi
gerektiğine inanırım. Vali ve belediye başkanı
gibi idari amirlerin, seçimle başa gelenlerin de
gerekli ilgiyi göstermesi ziyaretçi sayısının
artmasında rol oynar.
Gerek katılan yayınevlerinin, gerek ziyaretçi
sayısının bir önceki yıla oranla artış
göstermesinde, önümüzdeki yıllar için Cam
Piramit dışında, daha büyük mekânlara
gereksinim duyulacağını gösteriyor. Nitekim
açış konuşmalarında da gelecek yıllar için
büyük bir kültür merkezinin yapılmasından söz
edildi. Fuarın daha genişleyebilmesi ve daha
çok yayınevinin katılabilmesi için Akdeniz
Üniversitesi de katkılarda bulunacağı
konusunda söz verdi.
Pazar akşamı sona erecek fuarda birçok yazar
imza gününde okurlarıyla buluşacak, okurlar
merak ettikleri soruların yanıtını bizzat
yazarlardan alacaklar.
* * *
TURİZMİN başkenti Antalya, kültür, edebiyat,
sanat alanındaki çalışmaları ile kültür başkenti
olma yolunda yükselişe geçti.
Vali Altıparmak, Antalya’da 7-14 yaş arasındaki
öğrencilerin kitap okuma oranlarını
yükselttiklerini, Türkiye sıralamasında önemli
bir yere geldiklerini belirtti.
Yerel yönetim, önceden devraldığı yarışmaları
sürdüğü gibi, başka türlerdeki yeni
yarışmalarla da bu alanı genişletti.
Kültür başkenti olma yolunda hiç kuşkusuz
kitap fuarı eksikliğinin giderilmesi gerekiyordu,
bence fuarın açılmasıyla kültür başkentine
giden yolda epey mesafe alındı.
Antalyalılar bu fuarla kitaplıklarını
zenginleştirecekleri, sevdikleri yazarların yeni
eserlerini bulacakları gibi, yeni yazarları da
keşfedecekler.
* * *
HER kenti unutulmaz kılan edebiyat ustaları
vardır. Ne zaman Antalya’ya gelsem Ahmet
Hamdi Tanpınar’ın Antalyalı genç kıza
mektup’unu okurum. Antalya’da gözlerim
palmiye ağaçlarını tarayıp deniz ufkuna
bakarken mektuptaki bölüm belleğimde
canlanır:
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2920
“Sizin sahillerinizde, o denize bakarak, o lodos
dalgalarını seyrederek, benim gençliğimde
şimdikinden çok az verimli olan meyve
bahçelerinde dolaşırken ilk şiirlerimi tasavvur
ettim ve edebiyattan başka bir şey
yapamayacağımı anladım. Yavaş yavaş bir
hülya adamı oldum.”
Tanpınar Antalya’ya 1916 sonbaharında
geldiğini yazıyor.
Antalya denince, Baki Suha Edipoğlu’nun şiirini
anımsamamak mümkün değil. Yine aynı
şekilde, Melih Cevdet Anday’ın Raziye romanı
da Antalya denince aklıma düşen
kitaplardandır. Antalya kadirbilir bir kent.
Yıllardır orada yaşayan sevgili dostum Fikret
Otyam’ın adı bir sanat galerisine verilmişti,
buna köşemde de yer vermiştim... Antalya bir
zamanlar Aydın Doğan Uluslararası Karikatür
Yarışması’nın da mekânıydı. Dünyanın en iyi ve
tanınmış karikatürcüleri buraya gelir binlerce
karikatür arasından ödül verilecekleri seçerdi.
Burada karikatürcü dostlarımla yaptığım
akşamüstü konuşmalarını hep hatırlarım.
Şiiri iyi bilen Ali Ulvi’yi, sakin konuşmalarıyla
karikatürün büyük ustası Turhan Selçuk’u,
yalnız çizgileriyle değil fıkralarıyla da
unutamadığımız Semih Balcıoğlu’yu anılarımda
hep yaşatıyorum.
* * *
DİLEĞİM, Antalya’nın kültür başkenti olma
yolundaki çalışmaların artması.
18 Şubat 2013 Kütüphaneler ve kitap bağışı
ANTALYA Kitap Fuarı’nın açılışı ve adımın
verildiği kütüphanenin yıldönümü töreni için
Antalya’daydım.
Kütüphane günden güne zenginleşiyor, okuru
artıyor. Kütüphaneye adımı veren Büyükşehir
Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın’a
teşekkür borçluyum.
Oranın gerçekleşmesinde verdiği emek için de,
Fahri Özdemir’in adını anmalıyım.
Unutmayalım ki, kütüphaneyi yaşatanlar o
kütüphanede çalışanlardır. Bu gerçeği
yinelemeliyim. Benim kütüphanemdeki genç
hanım arkadaşlarımın da emeği, yarınlar için
bana büyük umut verdi. Kitabı seviyorlar,
gelenlere yardımcı oluyorlar.
Kütüphaneye kitap gelmesi için çok hoş bir
yöntem bulmuşlar. Otel kapılarına asılan
mukavvada üç şey yazılıdır: Birincisi kahvaltı
kartelası, ikincisi rahatsız etmeyin uyarısı,
üçüncüsü de odayı temizleyebilirsiniz yazısı.
Kütüphane yönetimi de aynı onun gibi bir
kartela bastırmış, üzerinde, “Okuduğunuz
kitapları, kütüphanenizdeki bağışlanacak
kitapları bize bildirin, gelip alırız” deniliyor. Bu
çağrının arkasında da kütüphanenin telefon
numarası var. Bir telefonla kitabınızın o
kütüphaneye ulaşmasını sağlıyorsunuz, bu
davet yöntemi kütüphaneye sekiz bin kitap
sağlamış.
Ayrıca kitap sayfa ayırma kartları hazırlamışlar,
ucunda da bir mavi boncuk sallanıyor.
Okurların ilgisi, edebiyat öğretmenlerinin
çocukları buraya getirmeleri beni sevindirdi.
Antalya’ya gittiğimde orada çalışıyorum. Bir
gün yardımcıma yazı yazdırırken, sanırım
sesim biraz yüksek çıkmış. Genç bir öğrenci kız
yanıma gelerek beni şöyle uyardı:
“Kütüphaneye adınızı vermişler ama bu size
yüksek sesle konuşma hakkını vermiyor.”
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2921
* * *
EDEBİYATIN iki ustası da kitaplarını
üniversiteye bağışlayanlardan.
Behçet Necatigil, Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi’ne, Adalet Ağaoğlu da, Boğaziçi
Üniversitesi’ne.
Erzurum Üniversitesi’ne gittiğimde Seyfettin
Özege Kütüphanesi’ne hayran oldum, o bağışı
yapanı andım. Hepsini kendi parasıyla almış ve
buraya armağan etmiş. Eski harfli kitapların
bulunduğu kütüphane, alanında dünyada bir
numara.
Kitaplıklar aileye bırakıldığında ziyan oluyor,
çünkü artık evler bunca kitabı koruyacak
büyüklükte değil, yeni kuşağın ilgi alanları da
farklı olabiliyor.
Benim tavsiyem, kitapların türlerine göre
üniversitelere ya da kurumlara bağışlanması.
NTV Tarih’te(*) okuduklarım, bu konuyu
yeniden gündeme getirdi.
‘Evrak-ı Metruke’ başlıklı bölümde Çölgeçen
Ailesi-James Bond, Indiana Jones ve Lawrence
bir araya gelirse...’de Sami Çölgeçen’in hayatı,
torunu Sami Çölgeçen tarafından yazılmış.
İlgi çekici bir öykü, okumalısınız.
Beni bu yazıda ilgilendiren bölüm, önemli
belgelerin, arşivin yok olması. Sami
Çölgeçen’in milletvekilliğini İsmet İnönü alır ve
geçim derdi için de şöyle söyler:
“Hazinesini satsın onunla geçinsin.”
Serüven bundan sonra başlıyor:
“Sami Bey bu sözler kulağına gelince
koleksiyonundan 300 parçayı Ankara
Halkevi’ne hibe eder. Koleksiyonun listesi
Halkevi yayınları arasında ve Müze ve Sergiler
Şubesi Katalogu adıyla 1934’te Hâkimiyeti
Milliye Matbaası’nda basılır. Eserleri içinde en
önemlisi, Ahmed Karahisari’nin Kuran-ı
Kerim’idir. Sami Bey 1935’te yeniden Çankırı
milletvekili seçilir. Ne var ki kısa bir süre sonra
hayata veda eder. 1950 yılında halkevlerinin
kapatılması ile koleksiyon yok olur. Yıllardır
her fırsatta resmi kurumlar nezdinde yaptığım
başvurular ve araştırmalardan ne yazık ki
hiçbir sonuç elde edemedim.”
Bu da bağışın bir başka sorunu, bir kurum
kapanıyor, koleksiyon yok olup gidiyor.
* * *
HER şeye rağmen kitap bağışlarınızı
esirgemeyin.
(*) NTV Tarih, sayı 49, Şubat, s.18
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2922
Yazın
Günlük Salâh Birsel:
Sansür: Dünyamızın bir oyunu
7 ağustos 1989 TV Tarihten Sayfalar.
Rabindranath Tagore’un [Thakur, 1861-1941]
beden rasathanesi 7 ağustos 1941’de, seksen
yaşında yıkılmış.
Kimi yazarlar anılarına son yıllarında el atar.
Ben Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu’na elli
dördümde sarılmıştım.
Tagore da anılarını ellisinde yazmıştır. 1912
yılında. Avrupa ve Amerika’ya gitmezden önce.
Tagore:
- Belleğimizin beyaz perdesine görüntüleri
kimin çizdiğini bilmiyorum. Şu gerçek ki, bu
tablolar birer sanat ürünü. Onları yapan, olup
biten şeylerin tümünü bir fotoğraf makinesi
gibi saptamıyor. Hoşuna gidenleri alıyor,
gitmeyenleri de bırakıyor. Olayları hiç
umurlamadan büyültüyor ya da küçültüyor.
Ön planda yer alan nesneleri ikinci plana
kaydırıyor, geride saklananları da göz önüne
çıkarıyor. Kısacası işi, bir tarihçinin değil, bir
ressamın işi.
Bencesi, anıların her şeyden önce anı olmayı
bilmesi gerekir. Bunun için anılar hiç
kıpırdamadan, helvanın üstüne basmadan
beklemelidirler. Günlük tatavadan, günlük
hapır hupurdan iyice uzak durmalı, bir anılar
dünyasına – Bu, folyalakların, feleğin gönlünü
ikiye yaranların, konsantrasyon suratı
kullananların dünyası değildir – ayak basacak
günü kollamalıdırlar.
17 ağustos 1989 4 tane benexol aldığım için
uykusuzluk bütün gece başucumda şıp şıp el
vurdu.
Çin sabah vaktinde göz kapaklarım
ağırlaşmaya başlayınca, kendimi alapşap
yatağıma taşıdımsa da, yine uykunun o sevdavi
ülkesine ayak basamadım.
Alman ressamı Paul Klee de içinde yer yer
beliren yüksek ısının tuzağına düştüğü geceler
uykusuzluk vartasına kapılır. 1908 eylülünde
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2923
bir gece başına yine böyle bir patpatana
gelmiştir. Ne ki, o zamanlar, otuzunda olduğu
için dışarının ayazından yılmamış, koşup
pencereyi açmış, taze ve serin havayı
ciğerlerine pompalamıştır.
Öyle bir saattir ki, bu, çevredeki apartmanların
tüm ışıkları sönüktür. Yalnız çok uzaklardaki bir
pencereden bir ışık sızıyordur. Klee o vakit
dünyada (Münih’te) birinin daha uykusuzluk
denizinde yüzdüğünü ve kendisinin gecenin
fırfırında yalnız olmadığını çakar.
Birden, bir yerlerden gani yürekli bir piyano
sesi de, bir başka yaralının iniltisi de gelmeye
başlar ki, bu da yüreğine billahlı, fillahlı bir
dostluk boca eder.
Klee çekemezlik nedir bilmez. Birini sevdi mi,
onu eksiksiz ortaya koyar. İzlenimci
ressamların başdiyakosu Manet’nin hemen
bütün yapıtlarına değer gösterir. En çok da
Absent içen adam’ına [Absinth içen adam]
kesilir. Tablonun, kendini – tonlama
çalışmalarında – iyisinden ululadığını
açıklamaktan da çekinmez.
Van Gogh’a da pek tutkundur. Gerçi onun veli
gidişli yanı içini pek açmaz, ama yine de bir
dahi olduğuna inanır.
1912’de tanıştığı ressam Kandinsky ile Franz
Marc’a pek bağlıdır. Hele ikincisini kendisinin
bir eşi sayar. Vardığı güzelliklerin çoğunu Franz
Marc’ın kendisinden önce ele geçirdiğini
söyler.
Ne var, sevmediği ressamlara kılçık atıp,
kündeyi oturtmayı da savsaklamaz.
21 ağustos 1989 Canım kalktığından,
yatmadan önce 5 bisküvi. Üstüne de nes.
Gecenin biri. İkisi. Uykusuzluğum boyuna
kaşındı durdu. Araplar, geceleyin göz
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2924
yummayıp uyanık durmaya “El seher
fetheteynle” derlermiş.
Fransız şairi Baudelaire de, [1821-1867]
uykuya her gece yinelenen korkunç serüven
gözüyle bakar.
Ama insanların her gün büyük bir pervasızlıkla
uyuduğunu da ekler. Ona göre bu pervasızlık
da tehlikeyi kestirememekten doğmaktadır.
İbnülemin de [1870-1957], Mütercim Asım’ın
[1775-1820] Kamus ül Muhit çevirisinde şöyle
kılıç üşürdüğünü haber verir:
-Uykusuzluk tıp bilimine yakın duranlar
arasında ünlü bir hastalıktır. Ona tutulanlar
her gece uyanamaz. Nedeni, safra ya da sevda
ve melankolidir. Ya da onlara benzer
makule’lerden kaynaklanır.
1 eylül 1989 Mis Sokağı (cinayeti) imza
günlerinde Aziz Nesin [Mehmet Nusret, 1915-
1995] sordu:
- Ne yapıyorsun da bu kadar zayıflıyorsun?
- Tuz yok, yağ yok, şeker yok, içki yok, cigara
yok, et yok. Yani kırmızı et yok.
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2925
- İyi doğrusu. Ben yapamıyorum.
İngiliz şairi Robert Browning de (1812-1889)
son yıllarını benim gibi, sıkı bir perhizle
geçirmiş. Dört dörtlük bir sakınım olmadan
insan sağlığının tahtında duramayacağı sözünü
de dilinden hiç düşürmezmiş.
Nedir, 70 yaş barajını aşmış çoğu kimselerin,
kiş kiş seslerine kulak asmadan, dünya
nimetlerini hopur küpür atıştırdığı da oluyor.
İşte benim sağlığımın kaldıramadığı şey budur:
Yaşamın kepeği. Kendimi boyuna içeceklerden,
yiyeceklerden koruyorum. Ama yine de aralık
aralık, sahneden yuvarlanıyorum.
9 eylül 1989 Bakırköy’de Özgürlük Meydanı.
Yeni Kuşak Dergisi’yle belediyenin el ele
oluşturduğu kitap sergisi. İmzada iki yazar.
Çiçeği burnunda bir genç kız gelip sordu:
- Siz günlüklerinizi yazarken kendinizi
sansürden geçiriyor musunuz?
- Nasıl?
- Ben de günlük tutuyorum. Ama insan her
istediğini günlüğüne aktaramıyor. Sözlerine
sansür uygulamak zorunda kalıyor. Benim
günlüklerimi ablam alıp okuduğu için
gizlilerimi oraya dökemiyorum. Ama bir
kolayını buldum. Herkesin okumasını
istemediğim duygularımı İngilizce yazıyorum.
Ablam İngilizce bilmediği için buna çok
bozuluyor.
Az biraz sonra günlükçü kızın yanında bir
arkadaşı belirdi:
- Sansürü sordun mu?
O zaman ben konuştum:
- Çok zor bir soru bu. Dünyamızın bir oyunu.
Ahmak, ebleh, fitne yeşerten, harala gürele,
zebani kılıklı, yılan bakışlı, taze kereste, tıngır
elek, şaşkın şapalak, zihni bozuk, gözü bağlı
şehbaz, zırtıl, gulyabani, zittirik bir sürü insanla
aynı potada kaynarız da ağzımızı açıp bir şey
söylemeyiz, söyleyemeyiz. Kimsenin kılçıklarını
meydana vuramayız. Çünkü insanlar gerçeği
değil, yalanı arıyor.
-Ama kimse bu kuralın dışına çıkmamış mı?
- Belki Lord Byron [1788-1824] çıkmıştır.
Anılarında. Nedir, ölünce karısı da anılarını
yakmış. Jean Jacques Rousseau’nun da kural
dışı olduğu söylenebilir. Bir de, Oscar Wilde
gibi İrlandalı olan Frank Harris var. O da anıcı.
O da serüvenlerini yere düşürmeden anlatıyor.
Günlükçüler arasında ise XVII. Yüzyıl Londra
kentsoylusu Samuel Pepys [1633-1703]
sayılabilir.
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2926
Gide ile Leautaud da gerçekleri dillendirmekle
denizin murdar olmayacağına inanırlar.
- Günlüklerinizi günü gününe mi yazarsınız?
- Çokluk öyle. Kimi zaman da notumu alır,
ertesi gün ya da daha başka bir gün yazarım.
Günlüğe hemen saldırmamanın bir yararı
vardır. Zaman içinde ayrıntılar su yüzüne daha
bir kolaylıkla çıkar. Bu biraz da olanak işidir.
Aralık aralık öyle yoğun yaşarsınız ki,
günlüğünüze yanaşmaya vakit bulamazsınız.
Samuel Pepys bunu en şıkırdak örneğidir. O,
birikmiş günlüklerini gece yarılarında şölenden
döndüğünde, çalışma odasına kapanıp yazmak
zorunda kalır.
Acemi Salâh Birsel okuruna tavsiyeler
Yola çıkmaya teşneyseniz, Salâh Bey’in
deneme vadilerinde merakınızın atına binip
nefes almaya bile fırsat bulamadan kâh
Japonların kiraz bahçelerine, kâh Neron’un
sarayına gidersiniz. Nefes darlığı, şeker, kalp
çarpıntısı, yüksek tansiyon türünden
rahatsızlığı olanlar bir Salâh Birsel denemesi
okumaya kalkışmamalıdır.
Kurutulmuş Felsefe Bahçesi, Salâh Birsel
"Charles Chaplin’in annesi, parasızlıktan
davulu yarılsa da cumartesi oldu mu bir penilik
şebboy almadan eve gelmezmiş.” Salâh
Birsel’in, adını 14. yüzyıl Japonya’sında
yaşayan Rahip Muso’nun dağlara doğru
uzanmış, çağlayanlara benzer bahçelerinden
alan “Kurutulmuş Felsefe Bahçesi” denemesi,
bu cümleyle başlar. Onun hemen bütün
denemeleri, böyle damdan düşer gibi bir
hikâyenin ortasına bırakıverir okuru. Yola
çıkmaya teşneyseniz, Salâh Bey’in deneme
vadilerinde merakınızın atına binip nefes
almaya bile fırsat bulamadan kâh Japonların
kiraz bahçelerine, kâh Neron’un sarayına
gidersiniz. Paris’in tren istasyonlarında birazcık
oyalanıp oradan New York caddelerine
ışınlanırsınız. Dünyanın altını üstüne
getirdikten sonra “çok şükür, sağ salim ülkeme
döndüm” diyerekten yan gelip yatacağınızı
sanırsanız, adamakıllı aldanırsınız. Asıl
seyirtmece şimdi başlıyordur: Saraylar,
bahçeler, köşkler, padişah kaftanları, sultan
kayıkları, suyolları, kayıkhaneler, kiliseler,
manastırlar, sahaflar, hamamlar, lokantalar,
sabahçı kahveleri derken, emdiğiniz süt
burnunuzdan gelecek ve okurluktan istifa
mırıltıları arasında Salâh Bey’in yüz metre
gerisinden yayan yapıldak, üst baş perişan, dil
bir karış dışarıda, oflaya puflaya denemenin
bitiş çizgisine ulaşmaya çalışacaksınız. Uzun
lafın kısası; nefes darlığı, şeker, kalp çarpıntısı,
yüksek tansiyon türünden rahatsızlığı olanlar
bir Salâh Birsel denemesi okumaya
kalkışmamalıdır.
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2927
Ev içi gezgini
Şimdi, söz meclisten dışarı, şu bizim paragrafı
okuyan yahut bir Salâh Birsel kitabını
karıştırmaya duran acemi okur sanır ki, bu
adam bütün ömrünü dünyayı arşınlamakla
geçirmiştir. Hayır, hayır! O bir gezgin değildir.
Gezindiği olur ama evin içinde, salonda! Onun
koridor voltaları pek meşhurdur. Mesela 3
Mart 1988 tarihli günlüğüne şöyle yazar:
“Kafamın içini, la vallah, daha çok ışıldatmak
için bir haftadır salonla yatak odası arasında
fıştıkladığım voltaları artırdım. Kimi geceler
altmışa, yetmişe çıkarıyorum. Dün seksen
voltayla kendi rekorumu kırdım.”
Ee, ne demek şimdi bu? Şu demek: Salâh
Birsel’in çokbilmişliği gezginliğinden değil, çok
okumuşluğundan gelir. Onun coğrafyası
kitaplardır. Günlükler, biyografiler,
seyahatnameler, anılar, şuara tezkireleri,
tarihler ve akla hayale gelmedik ıvır zıvır
kitabı… Salâh Bey, bir edebiyat arkeologudur.
Okuduklarıyla yeni bir dünya kurabilen nadir
yazarlardan biridir. Kafasının bir yarısı işinde
gücünde iken öbür yarısı Evliya Çelebi
Seyahatnamesi’nde, Barbaros Hayreddin’in
hatıratında, J. J. Rousseau’nun İtiraflar’ında,
Ahmet Rasim’in Şehir Mektupları’nda,
Nerval’in Doğu Yolculuğu’nda, Flaubert’in
yahut Kafka’nın mektuplarında, Papini’nin,
Gide’in, Leautaud’un günlüklerinde haldır
haldır çalışıyordur.
Salâh Birsel’in denemeleri bir insanlık
galerisidir. Dünya dolusu kitaptan derleyip
getirdiği olaylar, insanlar ve kelimeler zihninde
ha bire fink atıp durmaktadır. Durmaz olayları
konuşturur; ister ki okur bunların salıncağında
sallanırken kendiliğinden bir sonuca varsın.
Denemeden muradı, bir şeyleri sevdirmektir.
Şöyle der bir yerde: “Şu gizli kalmasın ki,
benim hemen hemen bütün yazılarımda bir
uyarı, bir dürtü vardır. Denemelerimde boyuna
insan sevgisinden, doğa sevgisinden, sanat
sevgisinden, kitap sevgisinden açışım insanları
güzel ve iyi olan şeylere çekmek içindir. (…)
Şuna inanırım ki toplumun mutluluğu,
insanoğlu yüreğinin arınmasıyla
gerçekleşebilir. İnsanların içine tek tek iyilik
paraşütleri indirmeden toplumun kendine
gelebileceğine hiç inanmamışımdır.”
Salâh Bey Tarihi’ni oluşturan beş kitap (Ah
Beyoğlu Vah Beyoğlu, Boğaziçi Şıngır Mıngır,
Kahveler Kitabı, Sergüzeşt-i Nono Bey ve Elmas
Boğaziçi, İstanbul/Paris) dışındaki eserlerinin,
ki deneme, mektup, günlük, şiir, bir roman ve
incelemeler dâhildir buna, uzun zamandır
baskısı bulunmuyordu. Bendeniz, bu
durumdan yakınarak “Salâh Bey’e bir yayıncı
yok mu?” diye sormuştum bir yazımda. Her
biri başka başka yayınevlerinden çıkmış ve
artık yalnız sahaflarda bulunabilen bu kitapları
bir yayınevinin toplu halde basması gerektiğini
dile getirmiştim. Şimdi o arzumun
gerçekleşeceğine dair bir ilk adımı görmenin
sevincindeyim. “1001 Gece Denemeleri”
dizisinin üçüncü kitabı Kurutulmuş Felsefe
Bahçesi (Sel Yayıncılık) yeniden yayımlandı.
Dilerim kitap, Salâh Birsel’le hiç tanışmamış
okurların eline ulaşır. Onun yeni okurlar
kazanması, deneme türünün daha çok tanınıp
sevilmesi için önemlidir. Dilin günbegün
daralıp yozlaştığı, has edebiyatın kan
kaybettiği bir dönemde edebiyat ve Türkçe
sevgisini çoğaltacaktır Salâh Birsel külliyatı.
Genç okurların, “Edebiyat benim ekmeğim,
suyum, havam, ateşim ve eşimdir. Ben gerçek
bir edebiyat ürünü karşısında ya önümü ilikler,
ya da hazırola geçerim.” diyen bir yazarı
tanımaya hakkı vardır.
Salâh Bey denemeciliğinin numunesi
Kurutulmuş Felsefe Bahçesi için Salâh Birsel
denemeciliğinin numunesi dense yeridir.
Kitaptaki on bir deneme; yazarlar, kitaplar,
fotoğraflar, aynalar, şehirler, bahçeler,
yolculuklar, dostluklar ve insanın güneş
görmemiş iç coğrafyasından söz açarken okuru
edebiyatın hazlar bahçesine davet eder.
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2928
Kitabın ilk denemesi “İstanbul’dan Roma’ya
Ayakta Yolculuk”ta, şairlerin, denemecilerin,
romancıların yaşadıkları mekânları nasıl
değiştirdiğini anlatır Salâh Birsel. “Yitik
Kuşak”ta Scott Fitzgerald ve eşi Zelda ile
Gertrude Stein ve Proust’un serüvenleri çıkar
karşımıza. “Ziya Osman Fotoğrafçıda”
denemesinde, Saba’nın çektiremediği o
fotoğrafın hikâyesinden başka nice acaib ül
garaib fotoğraflar sinema perdesine çıkarılır.
“Kurutulmuş Felsefe Bahçesi” denemesi, bolca
çiçeklerden açsa da, hüzünlü bir sonla biter:
“Böyle bir dünyada ister kurutulmuş, ister
kurutulmamış olsun elbet felsefe bahçelerine
gerek duyulmayacaktır.” “Fırıldak Sarısı” ise
dostluk üzerine adamakıllı düşündürür
okuyanı. Kısacık “Saman Çöpleri”
denemesinde anı, günlük ve otobiyografi
yazarlarının kaçamak güreşmelerine eğilir
Birsel. Kitaptaki her deneme, edebiyat
okurunun bir yanından kapılıp gideceği
konulara açılır. Hemen hepsinde bir aşinaya
rastlamak an meselesidir. Bu yüzden Salâh
Bey’in denemeleri, sürekli başka kitaplara,
başka yazarlara götürür sizi. Onu, elinizde
kâğıt kalemle okumanız gerekir, hiç
duymadığınız kitapların, ruh akrabanız
olduğuna vehmettiğiniz yazarların adını not
etmek için. Elbet bir de ilk kez duyduğunuz
‘Salâhça’ kelimelerin altını çizmek için…
Birsel’in o kendine mahsus “eğlen- gör- işit”
yöntemiyle kaleme getirdiği denemeler, “hiç
merak etmediği ya da merak etmeyi aklından
bile geçirmediği kimi konuları”, bilgileri ipe
dizerken, okurun “yaşam görgüsünü genişletir,
bakış çevresini durduğu yerden ötelere
kaydırır.” Hiçbir şey yapmasa, ince ince
gülümsetir insanı, “vay be!” dedirtir. İçinde
daha çok okumaya, onunla da kalmaz,
yazmaya dair kıvılcımlar çaktırır.
Eski okurlar, dilinizi yıkayıp durulamak için
Kurutulmuş Felsefe Bahçesi’ni bir kez daha
okuyun. Yeniler, siz uzun sürecek bir ziyafete
oturuyorsunuz, o bahçeye sessizce girin ve
zevkine varın okumanın!
Yaratıcı Yazarlık üstüne
Doğan Hızlan’ın kaleme aldığı, üç kısımdan
oluşan ve geçen hafta yayınlanan dizi yazıyı
bütünlük içinde sunuyoruz. Umarız genç
ve/veya yeni yazarlara yol gösterir.
20 Şubat 2013 Yazarlığa niyet okurluğa
kısmet
YARATICI YAZARLIK konusunda birçok kurs
açıldı, birçok kitap yayımlandı. Hiç kuşkusuz
bazı tartışmaları da beraberinde getirdi. Çünkü
yararlı bir yanı olduğu kadar aldatıcı bir yanı da
var. Birinci soru şu olmalı: Yaratıcı yazarlık
kursuna giden biri gerçekten yazar olabilir mi?
Benin yanıtımı merak ederseniz, yazayım. Eğer
yetenek varsa, bu yeteneğini donanımlı kılar,
içindeki yazarlık tohumunu yeşertebilirse,
pekâlâ olabilir.
Ben bilgi kadar yeteneğe de inanırım.
Gelin görün, bu işin eğitimini alanlar bile
mutlaka yazar olmuyorlar. Yani ispatlanmış,
böyle bir süreç yok.
Ancak, bu kurslara, bu çalışmalara gidenlerin
bir başka açıdan geliştikleri kanısındayım. İyi
bir okur olabilirler, bunu da küçümsemesinler,
en azından edebiyatı tanıyorlar, dünya
edebiyatının ünlü yapıtlarından haberdar
oluyorlar.Yaratıcı Yazarlık sözü beni her zaman
düşündürmüştür. Yaratma sözünün dışlandığı
bir yazarlık biçimi var mı? Ben bilmiyorum,
bilenler beni uyarsın.
Yaratıcı Yazarlık kurslarının bir faydalı, bir de
zararlı yanı vardır.
Eleştirmen, denemeci, edebiyat uzmanı,
öğretim üyesi kişinin verdiği bilgiler büyük
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2929
ölçüde nesnel olabilir, ama bir romancı
romanı, bir şair şiiri, bir öykücü öyküyü
anlatırken örnekler verirken acaba kendi
anlayışından sıyrılabiliyor mu? Yoksa kendi
edebiyat anlayışının izini sürüp, onları da
peşinden mi götürüyor? Kendi anlayışını mı
onlara öğretiyor.
Benim değişik mesleklerden arkadaşlarım, bu
kurslara gittiler, hiçbirinin hedefinde yazar
olmak yoktu, sadece iyi bir edebiyat okuru
olmak için bunu seçmişlerdi.
Genel bir edebiyat tarihini gözden geçirdiler,
dünya edebiyatının okunması gerekli olan
eserlerinin adını öğrendiler, bunları okuma
yöntemi konusunda bilgi sahibi oldular. Bu
kadarı bile bu kursların yararı için yeterli.
Yazar olmaya gelince, herkes nasibi kadar bu
işten yararlanır.
* * *
BEN kendi yorumumu yaptıktan sonra, beni bu
yazıya götüren nedenleri açıklamalıyım.
Hürriyet Gösteri (1) ile Varlık dergisinde (2) bu
konuda çıkan yazılara bir dipnot koyma gereği
duydum. Değişik yazarların görüşlerinden bir
bölümü yansıtacağım.
Kaynaklarda, olumlu ve olumsuz düşünceler
çarpışıyor, ben bu çarpışma arenasından bazı
sahneleri okurlarıma ileteceğim, bu konuda
seçim yapma aşamasında olanlara da katkıda
bulunmak isterim.
Yalnız dergi sayfalarında değil, ayrıca
kitaplarda da Yaratıcı Yazarlık için birçok bilgi
bulabilirsiniz.
Şimdilik bunlardan üçünün adını verebilirim:
Semih Gümüş’ün Yazar Olabilir miyim?-Yaratıcı
Yazarlık Dersleri, Murat Gülsoy’un
Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık, Roland
Fishman’in Yaratıcı Yazının Sırları.
Gerek kurslarda söylenenler, gerek kitaplarda
yazılanlar, edebiyatı seven ama onunla fazla
haşır neşir olmayanlar için bir fırsat. Daha
doğrusu edebiyatla ilgilenmeyen birinin
işinden çıktıktan sonra dünyasını
zenginleştirecek, hayata ve dünyaya daha ilgi
çekici bir gözlükle bakmasını sağlayacak bu
kurslar. Şimdi yazacağım birilerini kızdırabilir.
Edebiyatın hobi yapılması da güzel bir şey, bir
kişi için kazanç.
Ama kimsenin de şevkini kırmayalım, belki bu
bilgilerle, içindeki cevheri keşfeden de çıkar
aralarından.
İki tarafı keskin bir bıçaktan söz ettiğimizi
unutmayalım, bu kurslar sonunda ben oldum
diyenlere de rastlayabiliriz.
* * *
BU konuyu sürdüreceğim.
1) Hürriyet Gösteri dergisi, sayı 308, Ocak-
Şubat-Mart 2013
2) Varlık, sayı 1265, Şubat 2013
21 Şubat 2013 Çok yönlü bir çalışma
M. SADIK ASLANKARA, Yaratıcı Yazarlık
işliklerinde ‘drama’dan yararlanmak (1)
yazısında, yaratıcı yazarlığın geldiği yeri
özetliyor:
“Gerçekten de yaratıcı yazarlık kursları artık bir
zamanların video kulüpleri, günümüzün
bilgisayar marketleri, cep telefonu istasyonları,
internet kafeleri gibi revaçta olan, belirgin
ivmeye sahip konum belirliyor”. Yazar, bu
çalışmalarda tiyatro yazarlarına, drama
rehberliğini üstlenebilecek kişilere de yer
verilmesi gerektiğini belirtiyor. Ayrıca, bu
kursların/derslerin amacını da şöyle özetliyor:
“Yazarlık eğitimi vermek usta yazarlık değil
usta eğiticilik gerektirir. Burada yazarlık
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2930
eğitiminden çok daha önemli bir yaklaşım öne
alınmalı: Kişilerdeki yazarlık yeteneğinin açığa
çıkarılıp bunun öncelenmesini sağlamak”.
Kanımca, buraya katılanların çoğunluğu da
böyle bir amaç güdüyor.
* * *
VARLIK DERGİSİ’NDE Yaratıcı Yazarlık (2)
dosyasını Barış Acar ile Mesut Varlık
hazırlamış.
İkisinin yazılarından Yaratıcı Yazarlık’ın
dünyadaki geçmişi hakkında bilgi sahibi
olabilirsiniz.
Barış Acar, Yaratıcı Yazarlık Endüstrisi (Bir
Tarihsel Arka plan Okuma Denemesi)’nde
Avrupa ve Amerika’daki tarzının çoktan
bittiğini, ancak üniversite kürsülerinde
kendine yer bulamayan modern edebiyatı
okura tanıtmakla bir işlevi yerine getirdiğini
savunuyor:
“Edebiyatın, çarpık ders kitaplarının
gösterdiğinin aksine bir zorunluluk değil,
özgürlük alanı olduğunu, günümüz
edebiyatının geçmiştekiyle radikal farklılıklar
taşıdığını, dünyaya bakmada bambaşka yollar
olabileceğini göstermek. Kafka’yı, Borges’i,
Beckett’ı, Kundera’yı, Carver’ı, Oates’u ve
Melih Cevdet’i, Cansever’i, Burak’ı, Edgü’yü,
Mungan’ı kitlelerle bir araya getirmek... yani
bildiğimiz örgün eğitimin yapması gereken
öğretim faaliyetini onun yerine üstlenmek.”
Mesut Varlık’ın, ABD’de yaratıcı yazarlığın
doğuşuna ve gelişimine dair tarihsel notlar’da
yaratıcı yazarlığın uygulanışı ve uygulayanı öne
çıkarmasına katılıyorum.
Aslında bu hareketin önemi ve edebiyata
katkısı da bu açıdan değerlendirilmelidir:
“Yaratıcı yazarlık dersi verenlerin ifadelerine
bakıldığında, dersin içerik yapısı konusunda,
bilinen kompozisyon dersinden çok da farklı
olmayan bir müfredatla karşılaşılır. Ancak
yaratıcı yazma derslerini farklı kılan, içerik
yapısından çok, dersin uygulanış biçimi ve
öğretmenin kendisidir”.
Elif Batuman, “Gerçek bir diploma alın”
yazısında, yazarlığın anatomisini gündeme
getirdikten sonra, yazarlar/yazarlık için
söyledikleri, yazanlar için de yazmaya
başlayacaklar için de, okunması gereken
saptamalarda bulunuyor: “Edebiyat yazarlığı,
doğası gereği seçkinci ve pratiklikten uzaktır.
Hastalığı doğrudan iyileştirmez ya da genellikle
hayırsever amaçları destekleyecek kadar para
kazandırmaz. Yazarlık, narsisist ve savurgan
olduğundan şüphelendiği için, program
tarafından disiplin altına alınmalıdır.”
* * *
YARATICI YAZARLIK konusunun başka
ülkelerdeki tarihini öğrendikten sonra, bizim
yazarlarımızın da ne düşündüğünü merak
etmez misiniz?
Sıra ona da gelecek.
1) Hürriyet Gösteri Dergisi, sayı 308, Ocak-
Şubat-Mart 2013
2) Varlık, sayı 1265, Şubat 2013
22 Şubat 2013 Yazar olabilirsiniz ancak...
ÇOK bilinen, çok da yinelenen bir sözle yazıya
başlayacağım.
Okumadan, iyi bir okur olmadan yazar
olunmaz!
Bazı kimselerle karşılaşmış ve şaşırmıştım.
Yıllar önce, genç bir şair adayı demişti ki,
“Hemen hemen hiçbir şairi okumadım, çünkü
kendi şiir dünyamı etkilemesin, bozmasın
istedim”. İlkel dehalara inansam da çok ender
görülen bir hadise olduğunu bildiğim için,
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2931
nezaketle ona bazı adlar önerdim ve iyi
çalışmalar dileyerek görüşmeyi bitirdim.
Semih Gümüş’ün Yazar Olabilir miyim?
Yaratıcı Yazarlık Dersleri kitabı (Notos Kitap)
için yazdığı Önsöz’ündeki son paragrafı
okuyun. Yazar adaylarına yol gösterici bir
nitelik taşıyor:
“Şuna inanıyorum: Doğru bir okuma biçimi
edinmiş, dolayısıyla okuduklarının anlamlarını
kendi başına sökebilen ve kendi yazdıklarını
bütün yazınsal öğeleri soyutlayarak
çözümleyebilen, eleştirebilen yazar adayı, aynı
zamanda okumayla yoğun ve sürekli bir ilişki
içinde yaşamayı başarabilirse, yazmayı da er
geç başarır.”
Meraklı birinin önce kitap okuması, sonra da
bu kitaplar aracılığıyla bir özeleştiri yapması
gerekiyor. Ayrıca kendisi dışında üçüncü bir
şahsın da eleştirisini dinlemesini anımsatalım.
Bazı yazar adayları, yazılarını saklarlar ve bir
türlü gün ışığına çıkarmazlar, belki kendilerince
haklı gerekçeleri vardır ama başkasının
eleştirisini öğrenmeyen biri kendi durumunu
nasıl değerlendirecek?
Başkalarına göstererek kendini bir tehlikeden,
megalomani batağından kurtaracak oysa.
Bunca kitap okudum, bunca ders aldım, artık
yazar oldum, demek gafletine düşmeyecek.
* * *
OKUMA kurslarına katılanlar hangi tür kitaptan
zevk aldığının da farkına varacak. Ama eğer
sadece kendi zevki doğrultusunda kitap
okursa, edebiyatı geniş alanda değerlendirme
yetisini kazanamaz, sadece o türün bir
meraklısı olarak kalır.
Yazdığı edebiyatın dilini iyi bilecek, edebiyat
tarihinin ana hatlarını öğrenecek, ondan
sonraki aşamada seçim yapacak.
Semih Gümüş’ün kitabının sonunda ustaların
öğütleri, kendilerine göre düşünceleri yer
alıyor. Hepsini uygulayın demem ama hiç
olmazsa bu yazılar neyi kabul edeceğinizi neyi
reddedeceğinizi size öğretecek.
Ben bu sözlerin içinde en çok Ernest
Hemingway’in sözünü beğendim:
“Hepimiz, kimsenin usta olamayacağı bir
zanaatın çıraklarıyız.”
Yazarların yazarlık ve yazmak üzerine
söyledikleri kendi metotlarıdır aslında... Kendi
yazın kuramlarıdır. Kuramları bizi bilgili kılar
ama yaratıcılığı ne derece etkiler? Ben bunun
kesin yanıtını bulamadım.
Roland Fishman’ın Yaratıcı Yazının Sırları
(Notos Kitap) adlı kitabı okunmalı, bir yazarı
sadece bilginin ve kuramın içine hapsetmiyor,
onu özgür bırakıyor. Ama nasıl özgürlük,
disiplinli bir özgürlük. Yaratıcı yazarlığın belki
de en önemli yolu, yöntemi bu. Öğrendiğini
kullanmak ama kullanmadan önce unutmak.
Yeniden kendi kurallarını koymak. Edebiyatın
hizmetinde işe başlamak ama edebiyatın
efendisi olarak yazmak.
Eğer yazacak düzeye geldiyseniz, destek de
bulduysanız durmadan yazın.
Belleğim beni yanıltmıyorsa,
Çehov’un sözü size yol göstersin. “Yazın,
mutlaka yazın, yazacak bir şeyiniz yoksa onu
yazın.”
Yaratıcı Yazarlık atölyeleri konusunda bazı
kişilerin görüşlerini öğrenmek mümkün ama
yaratıcı yazarlık kurslarına, derslerine
katılanların düşüncelerini öğrenemiyoruz.
Varlık’taki soruşturmada, Hüseyin Peker,
Hüseyin Cöntürk’ün Yordam Dergisi
çevresindeki toplantılardan yararlandığını
açıklıyor. Şehmus Ay gibi düşünenlerin sayısı
da az değil:
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2932
“Yazarlığın okulu yoktur. Sahici yazarlar,
kitapların büyülü evreninde kendi yollarını
kendileri çizer.”
* * *
BEN bu kursların yazardan çok, iyi okur
yetişmesinde etkili olduğu kanısındayım.
ANTALYA’DA BASIN HAYATI (1920-1950)
ÖZET
Antalya’da basın hayatı, 1920 yılında Haydar
Rüştü (Öktem) Beyin, “Antalya’da Anadolu”
isimli gazeteyi yayınlaması ile başlamıştır. Bu
gazete, Millî Mücadele süresince önemli
görevler yerine getirmiştir. Antalya İlinin
merkezinde, “Antalya’da Anadolu” gazetesini,
daha bir çok gazete ve derginin yayını takip
etmiştir. Bunun yanında, incelediğimiz
dönemde (1920-1950), Antalya’nın
ilçelerinden birisi olan Alanya’da da, bir
gazetenin yayınlandığını görmekteyiz. Ancak,
Antalya’da yayınlanan gazete ve dergilerin,
büyük bir çoğunluğu kısa süreli olmuştur.
Antalya’da yayın hayatının başladığı
dönemden günümüze, sadece, “Antalya
Gazetesi” ile, daha geç dönemde
yayınlanmaya başlayan “İleri Gazetesi”
gelebilmiştir.
Antalya’da gazete ve dergiciliğin yanında,
matbaacılık sektöründe de fazla bir ilerleme
görülmemiş ve uzun yıllar bir matbaa, halkın
ihtiyacına cevap vermeye çalışmıştır. 1940’lı
yıllarda ise, matbaa sayısında bir artış
meydana gelmiştir.
Böylece bütün olumsuz şartlara rağmen,
Antalya’da yayınlanan gazete ve dergiler, millî
kültürün gelişmesine önemli katkılar
sağlamıştır.
Anahtar Kelimeler: Antalya Basını, Antalya’da
Anadolu, Alanya Postası, Doğu, Çağlayan, Türk
Akdeniz.
Giriş
Antalya’nın yerel basını hakkında, bu güne
kadar kapsamlı bir çalışma yapılmamıştır. Bu
sahada yapılacak olan incelemelere ışık
tutmak için, Antalya’da Basın Hayatı (1920-
1950) isimli bu çalışmayı hazırladık. Tespit
ettiğimize göre, Antalya’da 1920 yılında
başlayan basın hayatı, günümüzde de yoğun
bir şekilde devam etmektedir.
Ancak, bu çalışmamızda, 1920-1950 yılları
arasında, Antalya Vilâyeti’nde çıkan gazete ve
dergileri inceleyeceğiz. Alanya hariç
Antalya’nın diğer kazalarında bu yıllarda
herhangi bir süreli yayına rastlayamadık.
Dolayısıyla Alanya’da, bu dönem içinde
yayınlamış olan bir gazeteyi de, çalışmamız
kapsamına dâhil ettik. Bu bağlamda,
Antalya’da mevcut olan matbaalar da,
çalışmamızda ele alınacaktır.
I- Gazeteler
1. Antalya’da Anadolu Gazetesi
Mondros Mütarekesi’nden (30 Ekim 1918) beri
Ege’nin ve İzmir’in Türklüğünü savunan,
Rumların ve İtilâfçıların bütün saldırılarını tek
başına göğüsleyen Anadolu ve Duygu
gazeteleri sahibi Haydar Rüştü (Öktem) Bey
de, Yunanlılar tarafından hedef alınan kişiler
arasındaydı. Haydar Rüştü Bey, Yunanlıların
baskısı sonucu İzmir’den ayrılarak Antalya’ya
geldi1.
Antalya’ya gelen, Haydar Rüştü Bey tarafından
19 Aralık 1920 tarihinde, Antalya’nın ilk
gazetesi “Antalya’da Anadolu” adı ile
yayınlandı. Gazetede; 6 Mart 1922 tarihinden
itibaren, Haydar Rüştü, “sahip ve ser
muharrir” olarak gösterilmekte ve sorumlu
müdürlüğünde Hafız Zühtü’nün üzerinde
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2933
olduğu belirtilmektedir. Antalya’da Anadolu
Gazetesi, 1922 yılının Haziran ayından itibaren,
4 sayfa olarak yayınlanmaya başlamış ve ayrıca
gazetenin fiyatı da 100 paradan 5 kuruşa
çıkmıştır2.
Cumartesi hariç her gün iki sayfa olarak
yayınlanan gazetenin idarehanesi, debboy
karşısında idi. Antalya’da Anadolu Gazetesi, 10
Eylül 1922 tarihli ve 533.nüsha ile yayınına son
vermiştir3.
Antalya halkı, Haydar Rüştü’nün hizmetlerini
unutmamış ve Cumhuriyet Halk Fırkası Antalya
Heyet-i Merkeziyesi onu ve Mustafa Necati’yi
fahri hemşeriliğe kabul ederek
onurlandırmıştır(25 Aralık 1925). Bunun
yanında Antalya Vilâyeti Belediye Dairesi de, 7
Kasım 1925 tarih ve 878 sayılı karar uyarınca,
Haydar Rüştü ve Mustafa Necati’yi fahrî
hemşehriliğe kaydetmiştir4.
2. Antalya Gazetesi
Antalya Gazetesi, 8 Eylül 1338/1922 tarihinden
itibaren, günlük olarak sahipleri tarafından
yayınlanmaya başlanmıştır. Antalya
Gazetesinin İmtiyaz Sahibi; Mehmet Emin
Efendi’dir. Yazı İşleri Müdürü de; Mehmet
Enver Bey’dir. Zeki, Mustafa ve Şefik Beyler
ise, gazetenin muharrirleridir. Antalya
Gazetesi, kendi matbaasında basılmaktadır.
1925-1926 tarihlerine ait bilgilere göre,
gazetenin günlük baskı adeti; 500 ile 750’dir5.
Antalya Gazetesinin 24 Ocak 1924 ile 16 Ocak
1925 tarihleri arasında çıkmış olan 100
civarında ki nüshası; Sun-İnan Kıraç Akdeniz
Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü’nde
bulunmaktadır.
Antalya Gazetesi’nin 4 Mart 1340/1924 tarihli
nüshasında sahibinin; Mehmet Emin Bey,
İdarehanesinin; kendi matbaasında olduğu ve
gazetenin, Antalya’nın Şarampol semtinde
hususî dairesinin bulunduğu yazılmaktadır.
Ayrıca, gazetenin başlığı yanında; “Halka
faydalı, memlekete yararlı, mesleğimize uygun
yazılara gazetemiz açıktır. Gazeteye girmeyen
yazılar geri verilmez. Gönderilecek yazılar ile,
yazı işleri için imtiyaz sahibine müracaat
olunur” ibaresi bulunmaktadır. Yine gazetenin
ismi olan “Antalya” yazısının altında da
“Cumartesiden başka her gün çıkar. Halkçı
gazetedir” denilmektedir.
Adı geçen, enstitüde bulunan gazete
nüshalarının fiyatının, 5 kuruş olduğunu
görmekteyiz. Bunun yanında, Antalya
Gazetesinin; 4 sayfadan müteşekkil olduğunu
ve ayrıca her sayfada 5 sütun yazı
bulunduğunu tespit etmekteyiz.
Antalya Gazetesi, günümüzde de
yayınlanmakta olup, bazı sayıları Türkiye
Büyük Millet Meclisi Kütüphanesinde ve Milli
Kütüphanede bulunmaktadır6.
3. Akdeniz Gazetesi
Günlük ve siyasî mahiyette olmak üzere,
Antalya’nın merkezinde çıkan Akdeniz
gazetesi; 9 Mart 1341/1925 tarihinden
itibaren yayınlanmaya başlamıştır. Akdeniz
Gazetesinin İmtiyaz Sahibi ve Baş Yazarı,
Doktor Ferruh Niyazi Bey’dir. Gazetenin
Sorumlu Müdürü; Kazım Azimet Bey’dir. Yine,
gazetenin yazı heyetinde; Lütfi Mustafa, Niyazi
Recep, Akif, Necati Kayı Alp, Mustafa Cavit,
Fuat Atalay ve Nafiz Beyler bulunmaktadır.
Ayrıca, Akdeniz Gazetesinin kendi matbaası
mevcuttur7. Bunun yanında, Akdeniz Gazetesi,
haftada iki defa, cumartesi ve çarşamba
günleri çıkmaktadır. Gazetenin boyutu ise,
30X45.5 dur.
Akdeniz Gazetesi’nin, Atatürk Üniversitesi
Kütüphanesi’nde ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Kütüphanesi’nde muhtelif sayıları
bulunmaktadır8.
4. Yeni Türkiye Gazetesi
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2934
1 Ocak 1342/1926 tarihinde yayın hayatına
başlamıştır. Yeni Türkiye Gazetesi haftada iki
defa yayınlanmaktadır. Yeni Türkiye
Gazetesi’nin İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu
Müdürü, Sabri Mağmumi Bey’dir. Gazetenin
Baş Muharriri Azmi Bey ve Muharrirleri de,
Doktor Cemil Süleyman ve Ziya Beylerdir. Yeni
Türkiye Gazetesinin 1926-1927 yıllarında ki
günlük baskı sayısı; 300-400 arasındadır9.
Yeni Türkiye Gazetesinin 10 Mayıs 1928 tarihli
sayısında, Gazetenin, Sahip ve Sorumlu
Müdürü’nün, Eczacı Nuri Ahmet Bey olduğu
görülmektedir. Gazetenin idare yerinin de,
Antalya’nın Yeni Kapıda Kale içerisinde mevcut
olan, kendi dairesi idi. Gazetenin bir sayısının
fiyatı 100 paradır. Gazetenin başlığı altında,
“şimdilik haftada iki defa, Pazartesi ve
Perşembe yayınlanır. Cumhuriyetçi Türk
gazetesidir” ibaresi bulunmaktadır.
Yeni Türkiye Gazetesi, iki sayfa olarak
yayınlanmakta ve her sayfada dört sütun
bulunmaktadır. Boyutları ise, 35 x 23.5’dur.
Gazete, Yeni Türkiye Matbaasında
basılmıştır10.
Yeni Türkiye Gazetesi’nin bir nüshası, Milli
Kütüphanede mevcuttur.
5. Resmî Antalya Gazetesi
Resmi Antalya Gazetesi, 29 Ekim 1927
tarihinde yayınlanmaya başlamış ve 1937
yılına kadar yayınını sürdürmüştür11. Antalya
Vilâyetin resmî gazetesi olup, haftada bir defa
neşir olunmaktadır. Kendi matbaası
mevcuttur.
6. Zümrütova Gazetesi
Zümrütova Gazetesi, Antalya’da, 31
Aralık1927 tarihinde yayınlanmaya
başlanmıştır. Gazete, haftalık bir gazetedir.
Zümrütova Gazetesinin, İmtiyaz Sahibi ve
Sorumlu Müdürü, Enver Mazlum beydir12.
7. Yeşil Antalya Gazetesi
Antalya’da, 15 Şubat 1946 yılında yayın
hayatına başlayan Yeşil Antalya Gazetesinin
Sahip ve Yayın Müdürü, Yusuf Ziya Öner’dir.
Gazete başlığının altında,” Salı, Cuma günleri
çıkar. Memleket gazetesi” ibaresi
bulunmaktadır. Yeşil Antalya Gazetesi, Antalya
Matbaasında basılmıştır. Gazete 2 sayfa ve
sayısı 5 kuruştur. Yine, Yeşil Antalya
Gazetesi’nin bir yıllık abone bedeli 500 ve altı
aylık abone bedeli ise 300 kuruştur. Gazete,
41.5X29 boyutundadır13.
Bir müddet sonra, Yeşil Antalya Gazetesinin
sahip ve yazı işlerini fiilen idare eden Murat
Güler olmuştur. Gazetenin başlığı altında da”
çarşamba ve cumartesi günleri çıkar.
Memleket gazetesi” cümlesi vardır. Gazete bu
dönemde 4 sayfa olmuştur. Gazetenin boyutu
ise, 20 x 30dur14.
Yeşil Antalya Gazetesi’nin yazarları arasında,
Ali Rıza Bars, Kemal Akalın, Sadi Nayman, Talat
Tuğ bulunuyordu. Bunun yanında, Yeşil
Antalya Gazetesi’nde Şaban Tüzün ve Mehmet
Beşkonak’ın şiirlerini de görmekteyiz .
1950 yılına kadar yayın alanında kalan Yeşil
Antalya Gazetesi’nin bütün sayıları Milli
Kütüphanede bulunmaktadır.
8. Alanya Postası Gazetesi
Antalya’nın Alanya Kazası’nda çıkan ilk gazete
Alanya Postasıdır. 1948-1958 yılları arasında
yayınlanmış olan Alanya Postası Gazetesi,
İstanbul’da yaşayan ve daha sonra Alanya’ya
yerleşmeye karar veren, Alanyalı Cemaleddin
Sarıkadıoğlu tarafından çıkarılmıştır.
Cemaleddin Sarıkadıoğlu, Alanya Postasının ilk
sayısında, “Niçin Çıkıyoruz” başlığı altında
şunları söylemektedir.”Her yenilik ve terakki
müspet iş başarmakla kabildir.
Şüphesiz ki bu da ileri kültürle olur. Çok şükür
kozmopolitleşmemiş olan halkımızın temiz
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2935
zekası, Alanya’mızda ve diğer ilçelerde okuma
kabiliyetini son yıllarda inkişaf ettirmiştir.
Böyle bir münevver kütleye de, muhakkak bir
kültür organı lâzımdır. İşte, biz bu organın
naçiz bir hizmetkârı olarak ve hiçbir yabancı
fikre hizmet etmeden, Büyük Türk Milleti’nin
menfaati için çalışmayı, bu essiz güney
şehirlerimizden olan Antalya, Alanya,
Manavgat ve Gazipaşa’ya delice aşık
olduğumuz için üzerimize almış
bulunuyoruz”15.
Alanya Postası Gazetesi; başlangıçta haftalık
olarak çıkmaya başlamıştır. Gazetenin bu
dönemde sayfa sayısı dörttür. Yine, gazetenin
ismi olan Alanya Postası yazısının altında,
“haftalık siyasi memleket gazetesi” ibaresi
bulunmakta idi.
Gazetenin sahibi; Cemaleddin Sarıkadıoğlu,
Neşriyatı Fiilen İdare eden; Kenan Kutay’dır.
Gazetenin İdarehanesi; İstanbul’un Galata
Semtindeki Bankalar Caddesinde bulunan,
Hazaran Handır. Basıldığı yer ise, İstanbul-
Millet Matbaasıdır16.
Ancak Alanya Postası Gazetesi, daha sonra
idarehanesini Alanya’nın İskele Caddesinde ki
31 numaralı işyerine taşımıştır. Ayrıca, gazete
Antalya’daki Reklam Basımevinde, basılmaya
başlanmıştır. Alanya Postası, bu dönemde 15
günlük olarak yayınlanmakta idi. Gazetenin
çıktığı tarihten itibaren sayısı 10 kuruş ve yıllığı
da 550 kuruştur. Gazetenin Alanya’ya
taşınmasından sonraki dönemde, başlığının
altında bulunan ve gazetenin kimliğini ifade
eden cümle “siyasî demokrat memleket
gazetesi” olarak yer almıştır. Bunun yanında
gazetenin sayfa sayısında da bir azalma olmuş
ve iki sayfa olarak çıkmıştır.
Gazetenin bu döneminde yine sahibi ve baş
yazarı Cemaleddin Sarıkadıoğlu, Neşriyatı
Fiilen İdare eden ve yazı işleri müdürü ise,
Naciye Çağlayandır17.
Alanya Postası Gazetesinin yazarları arasında,
Cemaleddin Sarıkadıoğlu, Naciye Çağlayan,
Tevfik Alanay, Said Sacid Çoksu, Hamdi Yiğit,
Talat Büyükakın, Muzaffer Cellek, Halis Can ve
İlhan Postalcı gibi isimler bulunuyordu. Bunun
yanında, Alanya Postasında, Hüseyin Türkan ve
Fahriye Bütün’ün şiirlerini de görmekteyiz.
Alanya Postası Gazetesinin 1948-1958 yılları
arasında çıkan 259 sayılık koleksiyon, Milli
Kütüphanede bulunmaktadır.
9. Şelale Gazetesi
8 Ocak 1947 tarihinde Antalya’da
yayınlanmaya başlamıştır. Gazetenin sahibi
Sadri Tunca, Yazı işlerini fiilen idare eden, Yazı
İşleri Müdürü, Sıtkı Tekeli’dir. Turan
Basımevinde basılan Şelale Gazetesi’nin idare
yeri, belediye civarında ki 7 numaralı işyeridir.
Gazetenin bir yıllık abone bedeli 480 kuruş,
sayısı ise, 5 kuruştur. Şelale başlığının altında,
“Cumartesi ve Çarşamba günleri çıkar, tarafsız
memleket gazetesidir” ibaresi
bulunmaktadır18. Daha sonra bu ibare,
“tarafsız, siyasî memleket gazetesi” halini
almıştır19. Şelale Gazetesi, 41 x 29
boyutundadır.
Şelale Gazetesinin, daha sonraki yıllarda, genel
yayın yönetmeni ve baş yazarı, Kemal İşsezer,
Yazı İşleri Müdürü, Hasan Gülel olmuştur20.
Şelale Gazetesi, yayınlanmaya başladığı
tarihten itibaren, 4 sayfa olarak çıkmıştır.
Ayrıca, başlangıçta gazetenin her sayfasında 4
sütün yazı varken, bilahare ilk sayfadaki sütün
sayısı 8, diğer sayfalardaki sütün sayısı değişik
olmuştur21.
Şelale Gazetesinin ilk sayısında, “Niçin
çıkıyoruz” köşesinde, Sıtkı Tekeli gazetenin
yayınlanma gayesi üzerinde durmakta ve şöyle
demektedir.” Şelale de, memleketin mühim
bir ihtiyacını karşılamak maksadı ile, meydana
gelmiştir. Çıkarılmasında rastlanan güçlükleri
yenmekle beraber, henüz çıkmış olan bir
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2936
gazete de arzu olunan tekamül yer bulmuş
değildir. Fakat halkımızın rağbetine mazhar
oldukça eksiklerin giderileceğini ummaktayız.
Gazete kültürel muhitlerde doğar ve yaşar.
Her yerde gazete çıkarmanın imkanı
bulunmaz. İmkân bulmuş muhitlerin
muvaffakiyet sebeplerini incelersek, içtimai
seviyelerindeki gelişmenin fiili bir neticesi
olduğunu görürüz. Bundan da gazetelerin
muhitlerinin içtimai ve diğer sahadaki inkişaf
derecelerini izah eden, gösteren yeter bir ölçü
olduğunu anlıyoruz. Antalya ili bu vasıfları
çoktan kazanmış olmasına karşı, şimdiye kadar
okuma ihtiyacına cevap verecek, fikri-içtimai
bir gazeteye sahip bulunmamış olmasından,
memleket kültürüne acıklı bir nazarla bakmak
gerekir. Bunu memleket hesabına da nakise
sayarım. Bu durum bizi üzdüğü kadar, hassas
memleket gençliği de kaygıya düşürmüştür.
Çok zaman bu gençlerin hasbıhalleri sırasında,
Antalya’da kültüre hizmet eden bir gazetenin
çıkartılmamasından şikayetçi olduklarını
anladım. Kalem erbabına sütunlarını açarak,
temiz duygularına makes olacak bir gazeteye
susamış olduklarına şahit oldukça, derin
teessür duyuyorum.
Memleket gençleri gazetenin kıymetini,
faidesini ve büyük rolünü anlamış ve
bilmişledir. Şelale gazetesi, gençliğin bu haklı
arzu ve isteklerini hedef tutarak kudret ve
vüsati nispetinde yerine getirmeye
çalışacaktır. Bu gayeye erişmek için meydana
atılmıştır”22.
Şelale Gazetesinde, klasik gazete yazıları
yanında, şiir ve hikâye gibi edebî türlerde de
eserler neşredilmiştir. Gazetenin yazarları
arasında, Sıtkı Tekeli, Şükrü Yılmazer, Muhittin
Günenç, Hasan Gülel, Tarık Akıltopu, A.Hamdi
Esmer ve Mehmet Sonsöz gibi isimler
bulunmaktadır.
Şelale Gazetesi 1990’lı yıllarda yayın hayatına
son vermiştir.
Şelale Gazetesi’nin bazı sayıları Milli
Kütüphane’de bulunmaktadır.
10. İleri Gazetesi
İleri Gazetesi, 21 Şubat 1949 tarihinde,
Antalya’da çıkmaya başlamıştır. Sahibi,
Mustafa Tüzün, Yazı İşlerini fiilen idare eden,
Suphi Neş’et Türel’dir. İleri Gazetesi, İki Kapılı
Han civarındaki 23 numaralı işyerinde faaliyet
göstermektedir. Gazetede “İleri” başlığının
altında,” günlük siyasî demokrat gazete”
ibaresi bulunmaktadır. İleri Gazetesinin 1951
yılında bir yıllık abone bedeli 18 lira, sayısı ise,
5 kuruştur. Gazete, İleri Mürettiphanesinde
dizilmekte ve Işık Basımevinde basılmaktadır.
İleri Gazetesi, 4 sayfa olarak yayınlanmakta ve
her sayfada 5 sütün bulunmaktadır. Gazete 42
x 29.5 boyutundadır23.
Daha sonra ki yıllarda, İleri Gazetesinin sahibi,
Serçin İnci Türel, Yazı İşleri Müdürü, A. Berrin
Türel ve Başyazarı, Resiye Aslan olmuştur.
Ayrıca, gazete kendi matbaasında dizilip,
basılmaya başlanmıştır24.
Günümüzde de yayınlanmaya devam eden
İleri Gazetesinin, tam bir koleksiyonu
bulunmamaktadır.
II- Dergiler
1. Doğu Dergisi
Doğu Dergisi; Antalya’da çıkan dergiler
arasında ilk olanlardan birisidir. Doğu
Dergisinin başlık kısmının altında; “yarım aylık
edebî, terbiyevî mektebciler mecmuası”
cümlesi bulunmaktadır. Doğu Dergisi, 1922
yılında Antalya’da yayınlanmaya başlamıştır.
Derginin Sahibi ve Mesul Müdürü; Niyazi
Recep Bey, Edebi Kısmı Müdürü de; Doktor
Cemil Süleyman’dır. Derginin idarehanesi;
Antalya’da ki debboy civarında bulunan,
Anadolu Matbaasında ki özel dairedir. 8 sayfa
olarak yayınlanan Doğu Dergisinin bir yıllık
abone bedeli, posta dahil 200 kuruştur.
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2937
Derginin tanesi ise 10 kuruştur. Derginin
standart bir boyutu yoktur.
Doğu Dergisinin yazarları arasında; Necati Kayı
Alp, Doktor Cemil Süleyman, A. Tevfik, Sadık
Sungur Alp25, Süleyman Fikri (Erten) ve
Abdullah Zühtü gibi kişiler bulunmaktadır.
Ayrıca dergide, Doğu müstearını kullanan bir
yazar da bulunmaktadır26.
Doğu Dergisinde; şiir ve hikâyeler, seyahat
yazıları, tarımla ilgili yazılar, tarih ve eğitim
konulu yazıları yer almıştır.
Doğu Dergisinin bazı sayıları Milli
Kütüphanede, Hakkı Tarık Us Kütüphanesinde
ve Kastamonu İl Halk Kütüphanesinde
mevcuttur27.
2. Ticaret Dergisi
1927 yılından itibaren, Antalya, Ticaret ve
Sanayi Odası tarafından aylık olarak
yayınlanmıştır. Ticaret Dergisinde, ticaret,
ziraat ve sanayi gibi iktisadiyatın her
sayfasından makaleler bulunacağı
belirtilmiştir.
Ticaret Dergisi, Antalya matbaasında
basılmıştır. Dergi, 18.5X27.3 boyutundadır.
Ticaret Dergisi’nin Beyazıt Devlet
Kütüphanesinde bir nüshası bulunmaktadır28.
3. Yeni Hayat Dergisi
Yeni Hayat Dergisi, 1920 yılında itibaren,
Antalya Muallimler Cemiyeti tarafından, on
beş günde bir yayınlanmıştır. Yeni Hayat
Dergisinin, Sorumlu Müdürü, Hakkı Nezih ve
Baş Yazarı, Vamık Kemal’dir.
Yeni Hayat Dergisi’nin, Milli Kütüphanede bazı
nüshaları vardır29.
4. Çağlayan Dergisi
Antalya’da yayınlanan dergilerden birisi olan
Çağlayan, 10 Aralık 1935 yılında yayın hayatına
başlamıştır. Çağlayan Dergisinin Sahibi ve yazı
İşleri Müdürü; Sıtkı Tekeli’dir. İdare Yeri,
Antalya Milli Kütüphanedir. Derginin aylık fikir
ve edebiyat dergisi olduğu, başlığın altında
ifade edilmektedir. Derginin yıllığı 120
kuruştur. Dergi Antalya Basımevinde
basılmaktadır Çağlayan Dergisinin sayfa sayısı
16 ile 24 sayfa arasında değişmiştir. Boyutları
da, 29.5 x 21 dir30.
Çağlayan Dergisi, 22 sayı çıktıktan sonra
yayınına ara vermiş ve daha sonra, Mayıs 1943
yılında tekrar çıkmaya başlamıştır. Derginin bu
döneminde de imtiyaz sahibi ve neşriyat
müdürü; Sıtkı Tekelidir. İdare Müdürü ise,
Mehmet Hikmet Önerdir. Ayrıca, idare yeri,
Antalya-Milli Kütüphanedir. Çağlayan
Dergisinin 6 aylık bedeli 120 ve 12 aylık bedeli
240 kuruştur.
Çağlayan Dergisinin yeniden yayın hayatına
başlaması ilgili olarak, “Tekrar Çıkarken”
başlığı altında öyle denilmektedir. “ Memleket
kültürüne hizmet gayesi ile ve hiçbir
fedakârlıktan çekinmeyerek çıkartmakta
olduğumuz Çağlayanın intişarı, elimizde
olmayan bazı zaruri sebepler dolayısile,
muvakkaten durmuştu. Olgun kalemlerin tok
sesini yurdumuzun dört bir tarafına
duyurmaya çalışan dergimizin bu muvakkat
sükutuna bizden fazla okuyucularımızın
üzüldüğüne eminiz. Bu gün sevgili
okuyucularımızdan gördüğümüz mütemadi
teşvik ve gayretlerle önümüzde beliren bütün
mâniaları gözümüz görmemiş ve kıymetli
elemanlarımızın coşkunluğu karşısında bunları
adeta istihfaf ederek yeni bir ruh, sarsılmaz bir
zindelikle tekrar mücadele sahasına atılmış
bulunuyoruz. Bu cesaretimiz sırf gençlikten
aldığımız ilham ve ruh, yarınki neslin önünde
beliren ufku çok geniş ateşin görmekliğimizden
ileri gelmektedir. Temiz ve şerefli bir mazisi
olan mecmuamızın bu gün elimizde, geçmiş
sayılarından bir tek bulunmaması, memleket
ufuklarından taşarak uzak ülkelerde takip
edilmesi şevkimizi bir kat daha arttırmıştır.
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2938
Bütün bunların fevkinde olan, cumhuriyet
temelleri ise, bizleri büsbütün başka bir hamle
hızı, yorulmak bilmeyen, ihtiyarlamayan bir
zihin ve fikir membaı bahşetmiştir. Bununda
diğerlerine inzimamı ile harekete gelmek
isteyen Çağlayan ailesi bu vaziyet karşısında
daha fazla nasıl sükût edebilirdi”31.
Bu dönemde 13 sayı çıkan Çağlayan Dergisi,
Mayıs 1944 tarihinde yayın hayatına son
vermiştir32.
Çağlayan Dergisinde, fikrî ve edebî yazılar
yanında, edebiyat, ekonomi, tarih ve sanat
tarihi, halk kültürü, biyografi, eğitim gibi
konularda muhtelif yazılar yayınlanmıştır.
Çağlayan Dergisinin yazar ve şairleri arasında,
Muammer Lütfü Bahşi, Kemal Kaya, Baki Süha,
Reşat Oğuz, M. Aşır Aksu, Süleyman Fikri
Erten, Hamit Macit Selekler, Sıtkı Tekeli, Nuri
Özboy, Neyfel Türeli, Ziya İlhan, M. Sadi Fırat,
Faruk Ediz, Şaban Tüzün, Naci Kum Atabeyli,
Mehmet Kaplan, Kemal Tahir, Sadeddin Buluç,
Ahmet Ateş, Arif Nihat Asya, M. Kaya Bilgegil,
Cahit Külebi bulunmaktadır.
Çağlayan Dergisinin ilk dönem çıkan
sayılarından 1-18. sayılar ile, ikinci dönemi
yayınlanan 13 sayı, Milli Kütüphanede
bulunmaktadır.
5. Türk Akdeniz Dergisi
Türk Akdeniz Dergisi, Antalya Halkevi’nin yayın
organı olarak, Şubat 1937 Tarihinden itibaren
iki aylık olarak yayınlanmaya başlamıştır. Türk
Akdeniz Dergisinin yayınlanma gayesi, birinci
sayıda şöyle belirtilmektedir.” Denizimizin
dalgalarında, dağlarımızın kayalarında,
ovalarımızın topraklarında, her devirde, eski
tarihleri katlayıp, yeni tarih açan asil
milletimizin şan ve şeref sesleri
yükselmektedir. Antalya ve civarındaki eski
esereler bir çok yabancı alimlerin bile tetkik
mevzu olmuş, bunlar hakkında ciltlerle kitaplar
yazılmıştır. Bu havalinin ayrıca zengin bir
folkloru vardır. Eski ve yeni Antalya arasında
mukayeseli vesikalar elde etmek, ancak
mahallinde mümkün olabilir. Antalya, son
bahar yaprakları ile, ilk bahar filizlerinin
öpüştüğü baharlar diyarıdır. Asılardan beri,
Avrupa edebiyatına ilham veren portakal
bahçeleri, Antalya’nın en karakteristik
özelliğini teşkil ediyor. Hem de bu gün bir çok
sıcak iklim nebatları yetiştirilmektedir ki, bu
manzarayı daha gönül alıcı şekle getirdi. Tabii
membalarımızın zenginliği, zirai ve iktisadi
faaliyetler, her an yeni bir inkişaf sahası
buluyor. Bütün bunlardan başka, yurdumuzun
her köşesi gibi, Antalya’mızda;
cumhuriyetimizin feyizli verimleri ile, her
alanda günden güne, çok ileri adımlar atıyor,
güzelleşip zenginliyor. İşte, muhitimizin bu
geniş varlığını Akdeniz kıyılarından bütün
yurda ulaştırmak ve onun tarihi ve coğrafi
vesikalarını toplamak istediğimiz için, “ Türk
Akdeniz” i çıkarıyoruz. Dileğimiz, dergimizi
okuyanlara her sayfamızda, daha ziyade
Antalya’yı ve Türk Akdeniz’i göstermektir33.
Türk Akdeniz Derginin Genel Müdürü;
Muammer Lütfü Bahşi, Yazı İşleri Müdürü,
Kemal Kaya’dır. Derginin İdare Yeri ve Sahibi;
Antalya Halkevidir. Derginin basıldığı yer ise,
Antalya Basımevidir. Türk Akdeniz Dergisinin
boyutları; 20.5 x 29.5 dur. Sayfa sayısı ise, 18
ve yukarısıdır. Türk Akdeniz Dergisinin bir
sayısının fiyatı 15 kuruş, yıllık abone bedeli ise,
90 kuruştur34. Ancak, derginin 6. Sayısından
itibaren yıllık abone bedeli 100 kuruşa
çıkarılmıştır35.
Türk Akdeniz Dergisinin 5. Sayısından itibaren,
Derginin Genel Müdürü olan Muammer Lütfü
Bahşinin, Kuşadası Hakimliğine tayin edilmesi
münasebeti ile, Genel neşriyatı idare etmek
görevi, Yazı İşleri Müdürü Kemal Kaya’ya
verilmiştir36. Ayrıca, Türk Akdeniz Dergisinin
13. Sayısından itibaren Neşriyat Müdürü;
Kemal Ant olmuştur37. Derginin 14.
Sayısından itibaren de Sahip ve Mesul
Müdürü; Lütfü Gökçeoğlu38, Neşriyat Müdürü
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2939
de, Kemal Ant’tır39. 15. Sayıdan itibaren ise,
derginin sahibi olarak, Antalya Halkevi ibaresi
geçmeye başlamıştır40.
Türk Akdeniz Dergisi, 16. Sayıdan itibaren
Isparta Matbaasında, basılmaya
başlanmıştır41.
Türk Akdeniz Dergisinin, 23. Sayıdan itibaren
bazı ekonomik ve teknik sebeplerden dolayı,
yayınına bir müddet ara verilmiştir. 24. Sayı
ise, 06.11.1942 tarihinde çıkmıştır42 . Türk
Akdeniz Dergisinin, bu sayıdan itibaren
Neşriyat Müdürü; Kemal Ant ve Yazı İşleri
Müdürü; Enver Akcan olmuştur. Ayrıca, Türk
Akdeniz Dergisi, yeniden Antalya Matbaasında
yayınlanmaya başlamıştır43.
Türk Akdeniz Dergisinin 11. ve 12. Sayıları,
Cumhuriyetin ilân edilişinin 15. Yılı münasebeti
ile, özel sayı olarak birlikte çıkmıştır. Bu sayı
150 sayfa olarak, İstanbul Ülkü Basımevinde
basılmıştır44. Ayrıca, Türk Akdeniz Dergisi, bu
anıt sayının yanında, üç tane de ek vermiştir.
Bunlar, Tayyar Anakök’ün, Antalya İli
Coğrafyası45, Galip Uz’un, Korkuteli Yavuz
Köyü46 ve Mitat Karabıyık’ın, Akseki Ormana
Köyü47 isimli çalışmalarıdır.
Türk Akdeniz Dergisinin, 1944 yılında Şubat ile
Temmuz arasında 32-34 sayıları birlikte
çıkmıştır. Yine, Türk Akdeniz Dergisi, bu sayı
ile, yayın hayatına son vermiştir48.
Yedi yıl içinde, 34 sayı yayınlanmış olan, Türk
Akdeniz Dergisinde, bibliyografya, biyografi,
coğrafya, edebiyat ve edebî türler, eğitim,
ekonomi, halk kültürü, monografi, sağlık,
tarım, tarih, sanat tarihi konulu yazılar ile,
haberler ve muhtelif yazılar olmak üzere,
toplam 266 yazı yayınlanmıştır.
Türk Akdeniz Dergisinin yazar ve şairleri
arasında, Muammer Lütfü Bahşi, Kemal Kaya,
Tayyar Anakök, Burhanettin Onat, Osman
Andıç, Osman Bahadırlıoğlu, Reşat Oğuz, Enver
Akcan, Faruk Ediz, Macit Selekler, Şaban
Tüzün, Ali Sami Yen, Cemal Gültekin, Naci Kum
ve Süleyman Fikri Erten başta gelmektedir .
Türk Akdeniz Dergisinin bütün sayıları, Milli
Kütüphanede bulunmaktadır.
III- Matbaalar
Antalya’nın ilk matbaası, Haydar Rüştü Bey
tarafından 1920 yılında kurulan Anadolu
matbaasıdır. Bu matbaanın 1922 yılında
İzmir’e taşınması ile, Mehmet Emin Bey
tarafından Antalya Matbaası faaliyete geçirildi.
Antalya Matbaası, 1922-1978 yılları arasında,
bazı kesintiler hariç, Antalya Gazetesini
basmakta kullanılmıştır49.
1934 yılına ait bilgilerde de, Antalya’da
Mehmet Emin veresesi, Mazlum Adıson
idaresinde, Antalya matbaasının bulunduğu
görülmektedir50.
Antalya Matbaası, 1978 yılına kadar Antalya
Gazetesinin ve diğer bazı yayınların basıldığı
yerlerden birisi olmuştur. Bu tarihten sonra,
Antalya Gazetesinin yöneticileri tarafından,
Antalya Gazeteciler Cemiyetine bağışlanmış
olan Antalya Matbaası, bu gün Antalya Özel
İdare binasının önündeki açık hava müzesinde
sergilenmektedir51.
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2940
Antalya’da, 1940’lı yıllarda, Antalya
matbaasının yanında Turan Matbaası52 ile,
Işık Basımevi53 gibi matbaalar bulunmakta idi.
Görüldüğü gibi, Antalya’da, incelediğimiz
dönemde basın hayatı, fazla canlı değildir.
Bunun yanında Antalya’da yayınlanan gazete
ve dergiler de fazla uzun ömürlü olmamıştır.
Sadece Antalya ve İleri Gazetesi günümüze
kadar ayakta kalabilmiştir. Bütün bu
olumsuzluğa rağmen, Antalya’da yayınlanan,
gazete ve dergiler, yayınlandıkları döneminin
sosyal, siyasal, ekonomik, v.b. gibi yönlerini biz
yansıtmakta ve birer tarihî belge olmaktadır.
1 Zeki Arıkan, Mütareke ve İşgal Dönemi İzmir Basını (30 Ekim
1918- 8 Eylül 1922), Ankara 1989, s.73.
2 Haydar Rüştü Öktem, Mütareke ve İşgal Anıları, Hazırlayan
Zeki Arıkan, Ankara-1991, s.16.
3 Muhammet Güçlü, XX. Yüzyılın İlk Yarısında Antalya, Antalya-
1997, s.91-92.; Muhammet Güçlü,” Antalya’da Mahalli Basının
İlk Yirmi Yılı (1920-1940)”, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi
Düşünceler Dergisi, İzmir-1996, 9/177.
4 H. R. Öktem, a.g.e., s.18.
5 Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnamesi (1925-1926), İstanbul
1926, s.355-356.; Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnamesi ( 1926-
1927), (b.t.y.y.), s.556.
6 Hasan Duman , Osmanlı Türk Süreli Yayınları ve Gazeteleri
(1828-1928), I, Ankara 2000, s.141.
7 Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnamesi (1925-1926), İstanbul
1926, s.355-356.
8 H. Duman, a.g.e. I, s.118.
9 Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnamesi (1926-1927), (b.t y.y),
s.556.; Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnamesi (1927-1928),
İstanbul-1928, s.454.
10 Yeni Türkiye Gazetesi, 10 Mayıs 1928, s.1.
11 M.Güçlü, a.g.e, s.92.
12 Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnamesi (1927-1928), İstanbul-
1928, s.454
13 Yeşil Antalya Gazetesi, 15 Şubat 1946, s.1-2.
14 Yeşil Antalya Gazetesi, 4 Ocak 1950, s.1.
15 Alanya Postası Gazetesi, 2 Kasım 1948, s.1,3.
16 Alanya Postası Gazetesi, Sayı 1, 2 Kasım-1948.
17 Alanya Postası Gazetesi, Sayı 244, I Ocak 1958.
18 Şelale Gazetesi, Sayı:1, Antalya-8 Ocak 1947, s.4.
19 Şelale Gazetesi, Sayı:13003, (Antalya-5 Ocak-1990), s.1.
20 Şelale Gazetesi, Sayı 1, Antalya-5 Aralık 1990, s.4
21 Şelale Gazetesi, Sayı 1, Antalya-8 Ocak-1947, s.1-4,
Sayı:13003, Antalya-5 Ocak-1990, s.1.
22 Şelale Gazetesi, Sayı 1, Antalya-8 Ocak 1947, s.1-2.
23 İleri Gazetesi, Sayı:222, Antalya-2 Ocak 1951, s.1-4.
24 İleri Gazetesi, Sayı:14223, Antalya-1 Temmuz 1990, s.2.
25 Doğu Dergisi, Sayı:7, Antalya-1 Mayıs 1338/1922, s.1.
26 Doğu Dergisi, Sayı:9, Antalya-31 Temmuz 1338/1922, s.1.
27 Hasan Duman, a.g.e. I/266.
28 H.Duman, a.g.e. II/851.
29 H. Duman, a.g.e., II/937.
30 Çağlayan Dergisi, I, Sayı:1, Antalya (Aralık 1935), s.1.
31 Çağlayan Dergisi, III, Sayı:23/1, Antalya-Mayıs-1943, s.3.
32 Çağlayan Dergisi, III, Sayı:23/8-13, Antalya-Ocak-Mayıs 1944,
s.3.
33 Türk Akdeniz Dergisi, I, Sayı:1, Antalya- Şubat-1937, s.7.
34 Türk Akdeniz Dergisi, I, Sayı:1, Antalya-Şubat 1937, s.1-28.
35 Türk Akdeniz Dergisi, I, Sayı:6, Antalya-Aralık 1937, s.40
36 Türk Akdeniz Dergisi, I, Sayı: 4, Antalya-Ağustos 1939, s.26.
;Kemal Kaya, Antalya Kültür (Milli Eğitim) Müdürüdür. Türk
Akdeniz Dergisi, Cilt:2, Sayı:8, Antalya-Mart 1938, s.38.
37 Türk Akdeniz Dergisi, III, Sayı:13, Antalya-Mayıs 1939,s.34,
(Kemal Ant, Antalya Lisesi öğretmenidir.)
38 Antalya Belediye Reisi ve Halkevi Başkanı. Türk Akdeniz
Dergisi, III, Sayı:13, Antalya-1939, s.32
39 Türk Akdeniz Dergisi, III, Sayı:14 , Antalya-Temmuz1939, s.36.
40 Türk Akdeniz Dergisi, III, Sayı:15, Antalya- Ekim 1939, s.20.
41 Türk Akdeniz Dergisi, III, Sayı:16, Isparta-Aralık 1939, s.18.
42 Türk Akdeniz Dergisi, IV, Sayı: 24, Antalya-Kasım 1942, s.1
43 Türk Akdeniz Dergisi, IV, Sayı 24, Antalya-Kasım 1942, s.18.
44 Türk Akdeniz Dergisi, II, Sayı 11-12, İstanbul-Ülkü Basımevi 29
Ekim 1938
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2941
45 Türk Akdeniz Dergisi, II, Sayı 8, Nisan-1938, 8 sayfa.
46 Türk Akdeniz Dergisi, II, Sayı 9, Haziran-1938, 12 sayfa.
47 Türk Akdeniz Dergisi, II, Sayı 10, Ağustos-1938,18 sayfa.
48 Türk Akdeniz Dergisi, IV, Sayı 23-24, Antalya-Şubat-Temmuz
1944.
49 M. Güçlü, a.g.e., s.92.
50 M. Güçlü, a.g.e., s.92. ; Server R. İskit, Türkiye’de Neşriyat
Hareketleri Tarihine Bir Bakış, Ankara-2000, s.192.
51 Abdullah Özdoğan,” Antalya Gazetesi 83 Yaşında”, Yeni Çağ
Gazetesi, İstanbul-22 Eylül 2004, s.13.
52 Şelale Gazetesi, Sayı:1, Antalya-8 Ocak-1947, s.4.
53 İleri Gazetesi, Sayı:222, Antalya-2 Ocak 1951, s.4.
Geçmişten Günümüze Antalya'da Edebiyat
Dergileri
13-17 Şubat günlerinde Antalya Cam Piramit,
Sabancı Kongre Ve Fuar Merkezi’nde
düzenlenen ve geniş bir katılımla gerçekleşen
Kitap Fuarı sona erdi. Öğrencilerin, yayıncıların
ve Antalyalıların büyük ilgi gösterdiği fuarda
çeşitli etkinlikler de vardı. Bu etkinliklerden
birinde Ahmetler’in şairi Hasan Varol da görev
aldı. 14 Şubattaki “Geçmişten Günümüze
Antalya'da Edebiyat Dergileri” söyleşisine
katılan Hasan Varol, “Antalya’da Çıkan
Edebiyat Dergileri” başlıklı bildirisini sundu.
ANTALYA’DA ÇIKAN EDEBİYAT DERGİLERİ
Şiir, insanın hallerinden insan-insan, insan-
doğa vb ilişkilerinden doğar, beslenir. Bireysel
doğar, toplum bireylerince paylaşılır, ortak
okunur, insanları besler. Malzemesi dildir.
Paul Valery’nin “Küçük dergiler, edebiyatın,
şiirin laboratuarıdır” sözü oldukça anlamlıdır.
Bir dergide buluşan yazılar dizilir, denetlenir,
daha bir donanımlı hale gelir ve okuyucuya
ulaşır. Yine Gustav Flaubert, “Dünyadaki bütün
dergiler erdemli olmak niyetiyle çıkmıştır; ne
var ki hiçbiri öyle olmamıştır.” Diyor, ilginç
değil mi? Biz, dergileri erdemli kılmaya onları
okuyarak çıkmalarını devamlı kılmaya
çalışmalıyız.
Antalya’da bugüne değin çıkan edebiyat
dergileri konusunda bir iki yazı okudum. Derli
toplu olan bir yazı rahmetli Ahmet Tüzün
arkadaşımındı. Ahmet’in yazısını Cahit Kesre,
seçkisinde yayımlamış. (Edebiyatımızda
Antalya, S’imge Edebiyat Yayınları, sponsoru
İlyas Şimşek).
Antalya’da ilk dergi 10 Aralık 1935’te Çağlayan
dergisi çıkmış.
Şubat 1937’de Türk Akdeniz dergisi, 1959’da
Kırkgöz dergisi yayımlanmış.
Sonrasında bir sessizlik olmuş, yeni bir dergi
çıkmamış. Bu dergiler kaçar sayı yayımlandılar
o konuda da bilgi edinemedim.
1990’lı yıllara geldiğimizde,
Akdeniz Sanat, 5 sayı çıkmış. İnsan Dergisi 33
sayı çıkmış, Kedi Şiir Seçkisi, Mavi Akdeniz ve
S’imge dergisi ve bu günlerde S’imge Edebiyat
Seçkisi Hüseyin Cahit Kerse tarafından
çıkarılmıştı, bunlardan yaşamına S‘imge seçkisi
çıkmaya devam ediyor.
Kırkmerdiven dergisi önce Serik Postası
Gazetesi’nin sanat eki olarak ve fotokopi ile
çoğaltılarak çıkarılmıştı. Sonraları Yunus
Yaşar’ın, İsmet Dikmen’in sahipliğinde ve sanat
yönetmeni olan Nuri Erkal tarafından yayımı
sağlanmıştır. (1 Nisan 1990’dan itibaren
matbaa baskılı çıkmıştır). Kırkmerdiven 44.
sayıya kadar çıkmış ve kapanmıştır.
Bahçe dergisi, Mehmet Tosun’un yönetiminde
33. sayıya ulaşmış. ANSAN’ın yayın organıydı.
Morca dergisi yine ANSAN’ın yayın organıydı.
Ansan Sanat dergisi ANSAN adına sahibi Dr
Necati Koç tarafından Ekim 1994’te çıkmış.
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2942
Alanya’da yaşayan şair Gülümser Çankaya
tarafından Etken dergisi ve Şiir Saati dergisi
çıkarılmıştır. Şiir Saati yayımına hâlâ devam
etmektedir.
Yine Alanya’da çıkarılan bir dergi de Güncel
Sanat, Aslan Bayır tarafından çıkarılmaktadır.
Antalya Kültür Sanat Bülteni (Yıl 1, sayı 1,
Ağustos 1999) rahmetli kültür müdürü Musa
Seyirci tarafından çıkarılmıştır, uzunca yıllar
çıktı.
Yağmur Kuşları dergisi Osman Ulutürk
tarafından Finike’de çıkarılmış, iki sayı
yaşayabilmiştir.
Portakal dergisi, Antalya TÖMER Şubesi’nce
çıktı. İsim babası benim. TÖMER Antalya
Şubesi Müdürü Dursun Köse ve Edebiyatçı
Ergun Özsoy ile ben çıkardık dergiyi. İlk
sayının künyesinde: Dursun Köse, Genel yayın
yönetmeni. Yazı İşleri müdürü Ergun Özsoy.
Genel koordinatör Hasan Varol. Dergi daha
sonra Mavi Portakal (Mehmet Hengirmen’in
isteğiyle) adıyla devam etti ve Ankara’da
basıldı.
Yine bir dergi daha: Portakal dergisi de AKSAV
Yönetim Kurulunca, Giray Ercenk tarafından
çıkarıldı (Ocak 2003 ilk sayısı)
Hasan Polat’ın sahipliğinde çıkan bir dergi de
Kalekapısı, iki sayı çıkar 2007 yılında.
Düşlük Dergisi, Nadiye Şahin’in sahipliğini
yaptığı bir dergidir, Yüksel Andız yönetiminde
çıkar.
Lara Sanat Seçkisi, Lara Hastanesi’nden Dr
Necdet Özkaya’nın sahipliğinde çıkar 2005’te.
TÜYAP Kitap Fuarı tarihleri içinde
Campiramit’te Antalya’da Çıkan Edebiyat
Dergileri panelinde öğrendiğim dergiler: İklim
Dergisi, Öykoop Dergisi, Akdeniz Edebiyat
Dergisi, Modern Zamanlar Dergisi gibi dergiler
çıkmış Antalya’da. Modern Zamanlar
Dergisi’nin oldukça iyi olduğu söylendi.
Hasan Varol
Not: 1- 14 Şubat 2013 günü, saat 17.00’de
Antalya 2. Kitap Fuarı süresi içinde Düden
Salonunda tarafımdan sunulan bilgilerdir.
2- Cam Piramitteki Söyleşiden fotoğraf:
Hasan Varol, Neşe Karel, Kamile Yılmaz, Nuri Erkal
Yayınevlerinden Haberler ve
Yeni Yayınlar
Haddeden geçmiş zarafet
Yal ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şişeden
Ruhsar-ı al olmuş sana
Olabildiğince abecesel sıra ile featuring:
Akdeniz Üniversitesi Yayınları: Maalesef geçen
yılki gibi üniversitenin bastığı yeni yayınlara
rastlayamadık. Yayınevi standı sadece bir
profesörün kitaplarına ve imza gününe
ayrılmış izlenimi verdi. Umuyorum ki
üniversite gelecek yıla şanına lâyık biçimde
yeni yapıtlarla hazırlanır.
Altın Kitaplar: Altın Kitaplar, Agatha Christie
polisiye dizisini yeniden basıyor. Satranç
Masasında Cinayet henüz yeniden
basılmadığından briçten örnek veriyorum: Briç
Masasında Cinayet:
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2943
Oldukça havalı biri olan Bay Shaitana evinde
bir briç partisi düzenler. Ev sahibinin ansızın
öldürülmesi, eğlenceli briç partisini bir cinayet
soruşturmasına dönüştürür. Partiye davetli
olan dört soruşturmacı -Hercule Poirot,
Müfettiş Battle, Albay Race ve Ariande Oliver-
diğer dört davetliden birinin cinayeti işlediğini
düşünmektedir. Üstelik dört davetlinin de bu
cinayeti işlemeleri için uygun fırsatları ve
gizleyecek önemli sırları olduğu soruşturmalar
sonucu ortaya çıkar. Acaba soruşturmacılar,
hangi davetlinin ev sahibini öldürecek kadar
önemli sırlar ve sönmeyen bir nefret taşıdığını
bulabilecekler midir? Yoksa tüm davetliler
ortak bir sırra ve geçmişe mi sahiptir?
Yeni çıkan Clive Cussler kitabını da tanıtalım:
Amerika Birleşik Devletleri dışişleri bakanı
Libya’daki bir toplantıya giderken uçağı
kaybolur. Libyalılara güveni olmayan CIA,
bakanı bulması için özel ajan Juan Cabrillo’yu
tutar. Cabrillo ve adamları uçağın yerini tespit
eder, ancak bakan kayıplara karışmıştır.
Toplantıyla ilgili olarak terörist bir hücrenin
sorumlusunun bambaşka planları vardır ama
Cabrillo bu planların gerçekleşmesine izin
vermeyecektir. İki yüz yıl önce yaşanmış bir
deniz savaşının ve Libyalıların bulmakta
oldukça kararlı davrandıkları asırlık İslam
yazıtlarının tüm bu olup bitenlerle ne gibi bir
ilişkisi olabilir? Bu soruların cevapları
Cabrillo’yu tarihin derinliklerine ve sonuçları,
ülkelerin kaderini etkileyecek ve bu kez radikal
teröristlerle karşı karşıya gelmesine neden
olacak yeni bir deniz savaşına sürükleyecektir.
Korsan Gemisi’nde inanılmaz makinelere,
insanların heyecan, cesaret, kahramanlık dolu
maceralarına ve Clive Cussler’ın dehasına bir
kez daha tanıklık edeceksiniz.
April Yayıncılık: Olasılıksız ve Şahane Hatalar
gibi çoksatarları yayınlayan April Yayıncılık,
John Perkins’in Bir Ekonomik Tetikçinin
İtirafları dizisini de (şimdilik 3 kitap, devamını
bekliyorum) basıyor.
Atatürk Araştırma Merkezi: Meşrutiyet'ten
Cumhuriyet'e ALANYA (1908-1938) , Ali Rıza
GÖNÜLLÜ, 210 sayfa, Ankara, 2008.
Atatürk Kültür Merkezi: Türk Dünyası
Edebiyatı Tarihi, 9 Cilt, Ankara, 2007.
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2944
ATSO Yayınları: “Antalya’nın tutanakçısı”
Hüseyin Çimrin’in yeni kitapları okuyucuyla
buluştu: Antalya Folkloru; Antalya Teke Yöresi
Ağzı ve Deyimleri; Giray Ercenk: Dünden
Bugüne Döşemealtı. Kitapları, en azından ben
yeni fark ettim.
Bilgi Yayınevi: Tiyatro dizisinden (Haldun Taner
tiyatrosunu da içeren) yeni kitaplar çıktı.
Mizah dizisinden bir kitap tanıtalım: Ayıya Bak
Yaşadığınız günlerin kitabı. Gönlümüz,
güncelliğini en kısa sürede yitirmesini diliyor.
Kitaplarıyla milyonlarca okura ulaşan, adı
edebiyat ve sinema ödülleriyle anılan ve
ülkemizin en çok okunan yazarı Muzaffer İzgü,
öyküde gülmeceyi her zaman canlı tutmayı
başarıyor. Titiz bir gözlem gücünün, hoşgörüyü
elden bırakmayan bir eleştiriyle bütünleştiği;
sağlıklı gülmecenin, somut gerçeği aşan sıcak,
iyimser ve parıltılı bir sentez biçiminde göz
doldurduğu yapıtların yazarı Muzaffer
İzgü'den...
Can Yayınları: Şimdi ve Burada (Mektuplar
2008 - 2011) John Maxwell Coetzee , Paul
Auster
Okyanus aşırı ülkelerde yaşayan çağımızın iki
büyük yazarı, Paul Auster ile J.M. Coetzee,
yazışmalarından bir kitap yaptılar. Auster ve
Coetzee'nin iki yılı aşkın bir süre boyunca
Amerika ile Avustralya arasında gidip gelen
mektupları, sanattan siyasete, spordan
savaşlara, ekonomiden insan ilişkilerine kadar
iki yazarın pek çok konudaki duygularını,
düşüncelerini, gözlemlerini ve çok ilginç
saptamalarını içeriyor. Bu mektuplar ayrıca,
sadece iki romancının düşünce dünyasını ve
çağımıza tanıklıklarını değil, aralarındaki insan
sıcağını da aktardığı için benzersiz. Sevgili Paul,
Dostlukları, nasıl kurulduklarını bazılarının
böylesine uzun, kimi zaman (yanlış bir tanımla)
açığa vurulmamış bir biçimi olarak
yorumlandıkları tutkusal bağlardan da daha
uzun sürmelerinin nedenini düşünüyordum.
Sevgili John, Bu, yıllar içinde uzun uzun
düşündüğüm bir mesele. Dostluk hakkında
tutarlı bir görüş geliştirebildiğimi söyleyemem,
ama (kafamda bir düşünceler ve anılar
girdabını tetikleyen) mektubuna cevap olarak,
belki de şimdi bu görüşü geliştirmenin
zamanıdır. (Tanıtım Bülteninden) 272 s. -- 2.
Hamur-- Ciltsiz -- 14 x 20 cm
Çeviri : Seçkin Selvi.
Caretta Yayınları: 100 yıl (100 yılla yüzleşme –
Anlaşılır Tarih) dizisinin 3. kitabı 100 Yılın
Örgütü’nde, Kerem Çalışkan İttihat ve Terakki
Cemiyeti’ni anlatıyor.
Cem Yayınları: Tüm Eserleri dizilerinden yeni
yayınlar çıktı. Şair Rainer M Rilke’nin bütün
şiirleri Türkçeye çevrildi. Çeviriyi almanca
yapıtları da yeni yayınlanan Yüksel Pazarkaya
üstlendi.
Cumhuriyet Kitapları: Necati Cumalı’nın bütün
eserlerini basıyor. Bir kitap: Osmanlılardan
Cumhuriyete Bilim, Osman Bahadır,
İnceleme, Cumhuriyetin kuruluş felsefesini
ortadan kaldırmak isteyenlerin günümüzde
yürüttükleri kampanyanın birbiriyle doğrudan
ilişkili iki yönü var: Osmanlıyı yüceltmek ve
Cumhuriyet devrimlerini değersizleştirmek.
Bugün her iki doğrultuda da olağanüstü yaygın
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2945
bir yanıltma eylemi karşısındayız. Osmanlıyı
parlaklaştırmaya ve Cumhuriyet devrimlerini
karalamaya çalışanlar, Osmanlı Devleti'nin son
iki asrındaki büyük modernleşme
mücadelesini, en hafif deyişle, anlamakta
yetersiz kalanlardır. Çünkü bunu anlamış
olsalardı, Cumhuriyetin tarihsel kökleri ve
hangi engelleri aşarak başarıya ulaşmış olduğu
konusunda da bazı temel fikirlere sahip
olabileceklerdi. Bu kitap, Osmanlıyı
Cumhuriyete çıkaran en önemli etkenin,
bilimin ve bilimsel düşüncenin ülkemiz
tarihindeki özgün rolünü ve etkisini inceliyor,
Bunu yaparken de şu iki şeyi; Osmanlılardan
Cumhuriyete bilimimizdeki farklılığı ve bilimin
Osmanlılardan Cumhuriyete ülkemizin
gelişiminde yarattığı büyük farklılığı
göstermeye çalışıyor. (Tanıtım Bülteninden)
173 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 14 x 21 cm.
Dergah Yayınları: TÜRK ROMAN VE HİKÂYESİ
ÜZERİNE, Bilge Ercilasun’un akademik hayatı
çerçevesinde yaptığı araştırmalar ve sunduğu
tebliğler Türk edebiyatı alanındaki birçok
mevzuyu ve konu başlığını barındırmaktadır.
Elinizdeki eserde ise Bilge Ercilasun’un Türk
romanı ve hikâyesi üzerine muhtelif
zamanlarda yazdığı makaleleri ve sunduğu
tebliğleri bulacaksınız. Türk Dünyasındaki
birçok yazar ve eser, Türk hikâyeciliğinin tarihî
seyri içindeki önemli kişi ve eserler bu kitabın
içindeki yazılara konu olmaktadır. 549 sayfa,
İstanbul, 2013
Doğan Kitap: Gabo ve Mario: Sağlam bir
dostluktan küskünlüğe, iki tanınmış yazarın
ilişkilerini ve Latin Amerikan edebiyatından
birçok bilinmeyen ayrıntıyı okuyucuya
sunuyor. Ruzi Nazar: CIA’nın Türk Casusu,
Enver Altaylı yeni çıktı.
Doğu Batı Yayınları: Doğu Batı dergisi Sayı 34
Akdeniz
Birçok Akdeniz tarihçisinin kabul ettiği üzere,
Akdeniz yalnızca bir deniz değildir. O bir
denizin içerdiği anlamlardan daha fazlasını
içerir. Diğer tüm denizler tarih sahnesine
sonradan dahil edilmişken, bu “iç deniz” en
başından beri Eski Dünya’nın kaderini tayin
ediyordu. Tarih anlatıları herşey burada
başlamıştı ve burada bitmişti diye yazıyor.
Yüzlerce doğuş ve yükseliş hikâyesi bu dev
maviliğe eşlik etti. Burada sayısız ada ve
yarımada var. Her ada kendi güzelliğinden bir
efsane yaratmış. Bu deniz kendi sularında
küçük denizlere ayrılıyor: Sardunya Denizi,
Adriyatik Denizi, Ege Denizi... Limanlar,
karmaşık ticarî ağlarla örülüyor. Girift
körfezler, yüzlerce girintili-çıkıntılı şekiller,
eşyaları, su bitkilerini ve canavarları andırıyor.
Herkes burada toplanmış: Tacirler,
maceraperestler, korsanlar, güçlü hatipler,
sessiz ve dağınık yaşayan halklar, kent-
devletleri, koloniler, deniz cumhuriyetleri ve
sırtını denize yaslamış imparatorluklar... Burası
büyük dinlerin ve kutsal kitapların güzergâhı.
Maşrık’ın Mağrib’e aktarıldığı yer, Batı’nın
Doğu’ya baktığı ilk pencere. Arapların bilimi,
İspanya şiiri, Etrüsk sanatı, Minos çömlekleri,
Miken vazoları, Roma mimarisi, Yunan estetiği
bu havzada gelişip büyüyor. Ticaret ve pahalı
savaş sanatları uzun tecrübelerden sonra
burada öğreniliyor. Küçük topluluklar oligarşik,
tirancı, demokratik yapılarıyla kibirli. İlk
kültürel birlikler deneniyor. Birbirine komşu
ülkeler, karşıt kıyılarda yer alan karma halklar
buradan farklı dünyaları seyrediyor. Bu bakış
açılarından, antik şehirlere ilişkin bizim merak
ettiğimiz yaşam üslupları doğuyor. Kudüs,
İskenderiye, Venedik, Cenova ve Marsilya... Bu
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2946
şehirlerin elverişli koşulları, doğal güzelliği,
siyasî başarıları övgüyle dile getiriliyor. Cicero:
“Siraküsa tüm Yunan kentlerinin en büyüğü ve
tüm kentlerin en güzelidir... Hem doğal
konumundan ötürü güçlüdür, hem ister
denizden, ister karadan, hangi taraftan
yaklaşılırsa yaklaşılsın çarpıcı bir görüntüsü
vardır.” Ancak Sicilya da öyledir, Korsika da,
Kıbrıs da, İstanbul da... Her millet denizle
mesafesini farklı düzeyde, farklı çıkar
ilişkileriyle kurmuş. Tüm bu çeşitlilikler
arasından tek bir Akdeniz söylemi, tek bir
Akdeniz kimliği çıkaramayız. Ayrı köklerden
beslenen Sezarcı hırslarla denizin melankolisini
taşıyan edebî kahramanlar çift karaktere
sahip. Akdenizlilik tarifleri hep geneldir ve
kimin Akdeniz’i temsil ettiği de tartışmalıdır.
Tüm karşıtlıklar burada birbirine meydan
okuyor. Predrag Matve-jević’in Akdeniz için
çizdiği şemaya göre: “Evrenselliğe karşı
yerellik. Agora’ya karşı labirent. Dynoissos
neşesine karşı Sisyphos kayası. Alet-hia’ya
karşı enigma. Atina’ya karşı Sparta. Roma’ya
karşı barbarlar. Doğu İmparatorluğu’na karşı
Batı İmparatorluğu. Kuzey kıyısına karşı güney
kıyısı: Avrupa’ya karşı Afrika. Hıristiyanlığa
karşı İslâm. Katolikliğe karşı Ortodoksluk.
İsa’nın öğretisine karşı Musevi soykırımı.”
Haritada Akdeniz’in sınırlarını tespit etmek
kolay görünebilir ama bu sınırlar etkisi
bakımından çok daha geniş bir alana yayılıyor.
Akdeniz tipik bir güneyli ve güneyin tam da
kendisi olarak bilinse de, karadaki orta
bölgelere, kuzeyin sınırlarına dayanan, çölün
içlerine uzanan bir hareketliliğe sahip.
Akdeniz’i bir kıyı şeridi boyunca takip
edemezsiniz, onu dağların ve yolların arasına
katmanız gerekecektir. Romalılar donanma
gücüne önce karadaki güvenilir yollardan
ulaşıyor. Ticaret yolları, verimli topraklar,
zengin maden yatakları bu denizin sınırlarını
genişletiyor. Ve Avrupa Akdeniz’den doğuyor.
Akdenizsiz bir Avrupa ‘Kara Avrupa’sıdır,
fazlasıyla renksizdir. Bu sayıda Akdeniz’in
zaman çizgisinden yalnızca bir bölüm olayı,
mekânı ve kişileri aktarıyoruz. Özellikle XVI.
yüzyıla kadar Akdeniz’in parlak renkli sayfaları
ayrı başlıklar altında incelenmeye değer.
Türklerin Akdeniz’le olan ilişkisi daha
ayrıntılarıyla tasvir edileceği gibi, Roma ve
Yunan uygarlıkları, İtalyan Rönesansı,
Akdenizlilik ve Akdeniz kimlikleri gelecekteki
başka sayılarımızın konusudur.
İletişim Yayınları: 1983 yılında Murat Belge
tarafından kurulan İletişim Yayınları 30. Yaşını
kutluyor. 30 yılda binlerce kitap yayınlayan sol
cenahtaki İletişim’i ben de kutluyorum.
İlkim Ozan Yayınları: Ayda bir çıkan Düşün
Yazıları dergisini de yayınlayan Haydar
Çakmak’ı kutluyorum. Yeni çıkan 21. sayının
kapağı ve içindekileri:
Almanya’da ‘Enkaz’ Edebiyatı ve Wolfgang Borchert
-Levent Özübek-
Ortadoğu
-Nurgül Dönmez-
Zihinleri Temizlemek Mümkün mü?
-Mehmet Tanju Akad-
Yazar Ahlakı ve Acıtan Gerçeklik
-Öner Yağcı-
Onurlar Haraç Mezat
-Ahmet Doğan-
Başkanlık Sistemi Bahane, Padişahlık Şahane
-Onur Aksoy-
Batı Emperyalizmi, Türkiye ve “Bop”
-Fikret Babuş-
İçinizdeki İnsanı İçinizdeki Mezardan Çıkarın!
-Mahmut Ayaz-
Çığlık
-Levent Özübek-
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2947
2001 Şubat Krizi ve AKP ekonomisi
-Melisa Kohen-
Empati ve Devrim
-Emre Erdik-
Geliştirilmiş Büyük Ortadoğu Projesi İçinde Siyonizm’in Yeri
-Haliy Payza-
Özelleştirmeler, Halkbank, Otoyollar ve Diğerleri
-Prof. Dr. Cihan Dura-
(Tanıtım Bülteninden)
Kaynak Yayınları: Türk Devriminin Yayınevi
sloganını kullanan yayınevi, 30 ciltlik
Atatürk’ün bütün eserleri dizisini tamamladı.
Kırmızı Kedi Yayınları: Romanov Komplosu,
Glenn Meade, 504 sayfa. Dr Lauro Pavlov, 20.
Yüzyılın en büyük muammalarından birine ışık
tutacak gizemi çözmek üzeredir. Rusya’nın
Yekaterinburg kentinde yapılan bir kazı
sırasında, son çar ve ailesinin 1918’de infaz
edildiği bölgede, buz içinde bozulmadan
kalmış bir ceset bulunur. Bu yeni bulgu,
Romanov ailesinin ortadan yok olmasıyla ilgili
yeni ipuçları sağlar. Ailenin bilhassa da kızları
Prenses Anastasia’nın ölümü ardında birçok
soru işareti bırakmıştır. Bu keşif Pavlov’u
yıllardır saklı kalmış bir görevin peşinde;
sırların, yalanların, aldatmacaların girdabı
içinde geçmişe doğru bir yolculuğa çıkarır.
Metis Yayınları: Şifrepunk: Özgürlük ve
Internetin Geleceği’nde WikiLeaks kurucusu
Assange ve kankaları internetin geleceğini
tartışıyor. 30 yaşını deviren Metis yayınlarını
(kuruluş: 1982) da kutluyorum. En büyük
arzuları: “Türkiye’de bir eleştirel düşünce
geleneğinin oluşması ve buna değer veren bir
demokratik kültürün güçlenmesi”
Yarınki Yüzün 3: Zehir, Gölge, Veda, J Marias,
YY dizisinin son kitabı olarak çıktı. YY1: Ateş ve
Mızrak; YY2: Dans ve Rüya, Alıntı: “… Çünkü
şimdi şiddete başvurup başvurmama
konusunda bir seçimle karşı karşıya kalan kişi
bizzat kendisi”
Oğlak Yayınları: Geçen sene fuara katılarak
yeni yapıtlarını, bu arada belki de başyapıtı
Sinema Tarihi’ni imzalayan yazar ve eleştirmen
Rekin Teksoy kısa bir süre sonra aramızdan
ayrılmıştı. Yayınevi bu yılda fuarda kuşe kâğıtlı
yeni basılarıyla okuyucularının karşısına çıktı.
Okuyuculara hararetle öneririz:
Sel Yayınları: İki kitabın adını analım: Rakım
Sıfır ve Espas.
Tarihçi Kitabevi: Ummanda Kapışan
İmparatorluklar: Osmanlı ve Portekiz, Salih
Özbaran, 328 sayfa.
TÜBİTAK Yayınları: Yayın politikası
değişikliğinden dolayı popüler bilim kitapları
dizisi kitapların yeni basımlarının yapılmadığı
izlenimini edindik. Daha çok, çocuk ve
gençlere yönelik yeni kitapların basıldığını
gözlemledik.
Yapı Kredi Yayınları: Behçet Necatigil Bütün
Eserleri çıktı. 2320 sayfa. Ahmet Hamdi
Tanpınar, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi
“Eski edebiyatımız dil bakımından aralarında
hiçbir yakınlık bulunmayan, zaman itibarıyla
aynı çağ içinde muayyen fasılalarla teşekkül
etmiş iki edebiyatın, Arap ve Fars
edebiyatlarının kuvvetli tesirleri altında
müşterek medeniyetin son yaratıcı büyük
halkası olarak teşekkül eder. Bugünkü Arap
edebiyatının başlangıç noktası olan Cahiliye
kasideleri ve Kuran ile İran edebiyatının asıl
kendisini idrak ettiği ana kitap diyebileceğimiz
Şehnâme arasında ancak dört asırlık bir zaman
vardır. Yine Kuran ile İslâmlaşmadan evvelki ilk
büyük dil vesikamız olan Orhon Kitâbeleri
Antalya Literary Express cilt 1 sayı 8
2948
arasında ancak bir asırlık bir zaman bulunduğu
halde, Anadolu lehçesinin kendisini idraki
demek olan Yunus Divanı XIV. asrın başlarında,
Moğol istilâsından sonra teşekkül eden her üç
lehçede dil zevkinin dönüş noktalarını veren,
Ali Şîr Nevâî, Necâtî ve Fuzûlî divanları ise XV.
ve XVI. asırlardadır. Kuruluşuna büyük kitleler
ve yaratıcı hamleler hâlinde iştirak ettiğimiz bir
medeniyetin içinde bu gecikmenin başlıca
sebebi şüphesiz İslâmlaşma tarihimizin
kendisidir. Filhakika İslâm dini, Türkleri,
İranlılar gibi muayyen bir coğrafyada ve kesin
neticeli bir muharebenin sonunda bulmaz.
Türklerin İslâmlaşması Orta Asya’dan garba
doğru, dört asırdan fazla süren parça parça bir
akışla ve bütün Müslüman Orta Asya tarihini
yapan büyük birleşmeler, çoğu istikrarsız siyasî
teşekküllerle olur. Kültürünün çekirdeği olacak
dini böyle ayrı ayrı zamanlarda ve daima başka
coğrafyalar arasından geçerek alması, her
yerleşme ve teşekkülün başta geçilen yol ve
yerleşilen kıt’a olmak üzere ayrı şartlara bağlı
oluşu, büyük ve siyasî kültür merkezleri
kurulur kurulmaz, hemen arkadan gelen
kitlelerle kavmî geleneklerin bu merkezlerin
tesirine az çok aksülamel yapacak derecede
beslenmesi, yerleşilen kıt’anın yerli halk ve
komşu kültürle olan münasebetleri, din ve
tarikatlar tarihimizde olduğu kadar dil ve
edebiyat tarihimizde de tesirleri iyiden iyiye
araştırılması gereken büyük tarihî
realitelerden biridir.”
Jack London, Moskova Çestnova’ya karşı
Bu yıl fuarda yer almayan yayıncılardan
gözüme çarpan birkaçı: İş Bankası Yayınları,
Everest yayınları, Ayrıntı Yayınları, Remzi
Kitabevi, Inkılâp, Okuyanus, Optimist, Arunas,
Aspendos, İstiridye, Yabancı, Trend, Nemesis,
İthaki, Kolektifkitap,
Stand kiralarının pahalı olması; fuar süresinin 5
gün ile sınırlı kalması; henüz Antalya’da kitap
satın alan okurun pek bulunmaması (kitap
satış azlığı) gibi etmenlerin yayıncıları
caydırdığı anlaşılıyor.
TÜYAP ile ilintili nedenlerden dolayı, sanırım
konaklama ücretlerini bu yıl TÜYAP’ın
karşılamamasından dolayı birçok yayınevinin
(bilhassa İstanbul’dan) imza günü için yazar
getirememesi dikkat çekti. Örneğin,
Cumhuriyet Kitapları geçen yıl fuarda
aralarında Oral ve Kırıkkanat’ın da bulunduğu
6 yazarı okuyucuları ile buluşturabilmişti. Bu
yıl ekonomik nedenlerden dolayı hiçbir yazarı
fuara davet edememişlerdi.
Çocuk ve gençlere yönelik yayınlardaki artış bu
yılki fuarda da gözlemleniyordu.
Sonuç olarak, Antalya’da kitap maalesef
Antalyalılardan yeterli ilgiyi bu yıl da
göremedi. Ben de kitap fuarlarında yaşadığım
kalabalık ve izdihamdan bu yıl da mahrum
kaldım. Hem kitap satışı hem de ziyaretçi sayısı
bakımından Antalya Kitap Fuarı, Çukurova’da
altıncısı düzenlenen fuara kıyasen çok daha
sönük ve daha az canlı geçti.
Yılın yazın olayı:
Binbir Gece Masalları nihayet Türkçede
Denizci Sinbad’ın maceralarını bilmeyeniniz
var mıdır? Ya da Alaaddin’in sihirli lambasını?
Veyahut Kırk Haramileri? Arap Edebiyatının
doruk noktalarından Binbir Gece Masalları
külliyatı nihayet tümüyle Türkçeye çevrilebildi.
Kitap Fransızca edisyonundan Alim Şerif
Onaran tarafından çevrildi.
Antalya’dan Dergiler: Bağlantılar:
Akdeniz / Simge:
http://simgesiir.wordpress.com/
İlkim Ozan Yayınları:
http://www.ilkimozanyayinlari.com/