Upload
others
View
3
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI
ULUS İNŞA SÜRECİNDE ETNİK PARTİLER: SINN FEIN VE BDP
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Abdulcelil KAYA
Ankara- 2013
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI
ULUS İNŞA SÜRECİNDE ETNİK PARTİLER: SINN FEIN VE BDP
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Abdulcelil Kaya
Tez Danışmanı
Yrd. Doç. Dr. Elçin AKTOPRAK UZGEL
Ankara- 2013
i
İÇİNDEKLER
GİRİŞ ......................................................................................................................... iii
A. ETNİSİTE VE ETNİK KİMLİK ......................................................................... 1
B. MİLLET VE MİLLİYETÇİLİK .......................................................................... 6
C. ETNİK PARTİ ................................................................................................... 15
D. ETNİK PARTİLER VE ULUS İNŞASI ........................................................... 23
II. BÖLÜM: SİNN FEİN ......................................................................................... 27
A. İRLANDA MİLLİYETÇİLİĞİ VE ULUSAL KİMLİĞİ ................................. 27
1. İRLANDALI ULUSAL KİMLİĞİNİN ŞEKİLLENMESİNDEKİ
FAKTÖRLER ..................................................................................................... 27
2. İRLANDA MİLLİYETÇİLİĞİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE İLK
ÖRGÜTLENMELER ......................................................................................... 32
3. ULUSAL BİLİNCİN YAYILMASI: KELT UYANIŞI VE PASKALYA
AYAKLANMASI ............................................................................................... 36
a. Kelt Uyanışı ................................................................................................. 37
b. Paskalya Ayaklanması ................................................................................ 42
B. BİR ETNİK PARTİ OLARAK SİNN FEİN ..................................................... 44
1. SINN FEIN’İN KURULUŞU VE İDEOLOJİSİ (1905-1948) ...................... 44
a. Serbest İrlanda Cumhuriyeti’nin Kuruluşu ve Kuzey İrlanda Sorunu ........ 47
b. Sinn Fein’in IRA ile İlişkileri ..................................................................... 48
2. İRLANDA ULUSAL KİMLİĞİNİN CANLANMASI: THE TROUBLES
DÖNEMİ ............................................................................................................ 50
a. Yurttaş Hakları Hareketi ............................................................................. 51
b. Açlık Grevleri ve Sinn Fein’in Siyasete Dönüşü ........................................ 53
c. Sinn Fein ve Kuzey İrlanda Barış Süreci .................................................... 56
3. 21. YÜZYILDA SİNN FEİN VE İRLANDALI ULUSAL KİMLİĞİ ........... 63
III. BÖLÜM: BARIŞ VE DEMOKRASİ PARTİSİ (BDP) .................................. 69
A. KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİ VE ULUSAL KİMLİĞİ ........................................ 69
1. KÜRT ULUSAL KİMLİĞİNİN ŞEKİLLENMESİNDEKİ FAKTÖRLER .. 69
2. KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİNİN ORTAYA ÇIKIŞI: İLK ÖRGÜTLENMELER
............................................................................................................................ 72
3. KÜRT ULUSAL BİLİNCİNİN YAYILMASI............................................... 75
ii
a. Cumhuriyet Dönemi İsyanları ..................................................................... 75
b. 1960’lar: Kürt Kimliğinin Sosyalizmle Buluşması ..................................... 78
c. Kürt Ulusal Bilincinin Canlanması: PKK ve 12 Eylül ................................ 80
B. ETNİK PARTİLEŞME SÜRECİ OLARAK KÜRT YASAL SİYASİ
HAREKETİ VE BDP ............................................................................................. 84
1. KÜRT YASAL SİYASİ HAREKETİ VE KÜRT ULUSAL KİMLİĞİ......... 84
a. HEP, DEP, HADEP .................................................................................... 84
b. Çatışmasızlık ve Ulusal Kimliğin Krizi ...................................................... 91
2. KÜRT ULUSAL KİMLİĞİNİN TAHKİM EDİLMESİ VE BDP ................. 98
3. BDP, KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİ VE ULUSAL KİMLİĞİ .......................... 103
a. Okul Boykotları ve Dil Kampanyaları ...................................................... 107
b. Sivil Cuma Namazları ............................................................................... 108
c. BDP’li Belediyelerin Faaliyetleri .............................................................. 109
d. Kitlesel Mitingler ve Protesto Gösterileri ................................................. 111
e. Kürt Sorununun Çözüm Süreci ve BDP .................................................... 112
SONUÇ .................................................................................................................... 114
KAYNAKÇA .......................................................................................................... 126
ÖZET ....................................................................................................................... 144
ABSTRACT ............................................................................................................ 145
iii
GİRİŞ
Yirminci yüzyıl, dünyanın birçok bölgesinde etnik çatışmaların yaşandığı ve bu
çatışmaların büyük yıkımlara, katliamlara ve bölünmelere neden olduğu bir yüzyıl
oldu. Hala dünyanın pek çok yerinde etnik çatışmalar düşük ya da yüksek düzeyde
devam etmektedir. Demokratik ülkelerde, yaşanan çatışmaları yine demokratik
yöntemlerle sona erdirme yolu izlenirken bazı ülkelerde sorun çatışmanın arttırılması
yöntemiyle bitirilmeye çalışılmakta, fakat bu durum ayrışma ve tahribatların daha da
derinleşmesine yol açmaktadır.
Geçtiğimiz yüzyılın en çok ses getiren ve yıkıcı etki bırakan etnik çatışmalarından
ikisi Kuzey İrlanda ve Kürt sorunlarıdır. Birleşik Krallık’ın Kuzey İrlanda’yı
sömürgeleştirdiğini öne süren İrlandalılar, İrlanda adasının güneyinde İrlanda
Cumhuriyeti’nin kurulmasından beri Birleşik Krallık’la çatışma halindedirler.
İsyancıların talebi Kuzey İrlanda ve İrlanda Cumhuriyeti’nin birleşmesi, böylece
birleşik ve bağımsız İrlanda’nın kurulmasıdır. Kuzey İrlanda sorununda taraflar
İngiltere ile IRA-Sinn Fein’dir. IRA silahlı bir örgüt, Sinn Fein ise IRA’yla paralel
siyasi ajandaya ve toplumsal desteğe sahip olan yasal bir siyasi partidir.
Türkiye’deyse, ülkenin güneydoğusu ve doğusunun Türkiye tarafından
sömürgeleştirildiğini ve bu bölgelerin tarihsel olarak Kürdistan’ın parçaları olduğunu
öne süren ve Türkiye’nin bölge üzerindeki baskılarının son bulması için mücadele
ettiklerini söyleyen hareketler vardır. Türkiye’deki çatışmanın tarafları Türkiye ve
iv
PKK ile BDP’dir. PKK silahlı bir örgüttür. BDP ise, IRA - Sinn Fein ilişkisinde
olduğu gibi PKK’yle ortak taban ve siyasal amaçlara sahip yasal bir partidir.
Türkiye’deki Kürt sorunu ve çatışmalı süreç yaklaşık 90 yıldır, düşük ya da yüksek
düzeyde, devam ediyor olsa da bugün çatışma Türkiye ve 1978’de kurulmuş olan
PKK arasında sürmektedir.
Birleşik Krallık ve Türkiye’de yaşanan sorun ve çatışmalarda binlerce insan hayatını
kaybetti, on binlercesi göç etmek zorunda kaldı. Her iki çatışma süreci cereyan
ettikleri ülkelere ekonomik, toplumsal ve siyasal anlamda ciddi tahribatlar verdi.
Birleşik Krallık, Kuzey İrlanda sorununu 1998’de imzalanan ve Hayırlı Cuma
Antlaşması olarak bilinen antlaşmayla kısmen çözdü. Türkiye’de ise çatışmaların
bitmesi ve Kürt sorununun çözüme kavuşturulması için halihazırda bir müzakere
süreci yürütülmektedir.
Her iki ülkede de hem çatışmalar esnasında hem de sorunların çözüm süreçlerinde
yasal siyasi partiler önemli roller oynadılar/oynamaktadırlar. Sinn Fein, yüz yıldan
fazladır İrlanda sorununda etkin olan bir partidir. Parti halen Kuzey İrlanda’da
siyaset yapan en güçlü partilerden biri konumundadır. BDP ise 2008 yılında
kurulmuş ve 2010’da faal hale gelmiş olmakla beraber daha eski bir siyasal
geleneğin parçasıdır. BDP’li siyasetçiler de kendilerini 1990’da kurulan HEP’le
başlayan siyasi çizginin parçası saymaktadırlar. Bu çizgi bu çalışmada Kürt yasal
siyasi hareketi olarak adlandırılacaktır.
Tezin iki temel sorusu vardır:
1- Yasal etnik partiler, içerisinde siyaset yaptıkları grubun ulusal kimliğinin
inşasında, bu kimliğin tahkim ve mobilize edilmesinde nasıl bir rol oynarlar?
v
2- Birer etnik parti olarak değerlendirilecek olan Sinn Fein ve BDP, İrlandalı ve Kürt
ulusal kimliklerinin inşa ve canlanma aşamalarında nasıl bir işleve sahiptirler?
Tezin birinci bölümünde çalışmanın kavramsal ve kuramsal çerçevesi anlatılacaktır.
Etnisite, etnik kimlik, millet, milliyetçilik ve etnik parti gibi kavramların bu çalışma
bağlamındaki içerikleri açıklanacatır. Etnik parti olarak değerlendirilen Sinn Fein ve
BDP’nin, çeşitli ölçütlere tabi tutularak neden etnik parti olarak nitelendirildikleri
belirtilecektir. Bölümün sonunda etnik partilerin ulus inşa süreçlerinde ve ulusal
kimliklerin tahkim ve mobilize edilmesinde oynadıkları rol üzerinde durulacaktır.
Tezin ikinci bölümünde İrlanda milliyetçiliği, İrlandalı ulusal kimliğinin inşası,
Kuzey İrlanda sorunu, Sinn Fein’in kuruluşu gelişimi ve ideolojisi ile partinin
İrlandalı ulusal kimliğinin milliyetçi talepler doğrultusunda mobilize edilmesindeki
rolü ele alınacaktır. İrlandalı ulusal kimliğinin inşasının bütün aşamaları bu
çalışmanın temel konuları olmamakla birlikte Sinn Fein’in kimlik inşasındaki yerini
tam olarak anlayabilmek için inşa sürecinin tarihsel aşamalarına da değinmek
gerekecektir; zira kimlik inşa sürecinin aşamaları bir süreklilik arz etmektedir ve
Sinn Fein de bu sürecin bir aşamasında devreye girmektedir.
İkinci bölümde ayrıca Sinn Fein’in milliyetçi ideolojiyle ilişkisi ve İrlanda
milliyetçiliğinin gelişmesinde tuttuğu yer de irdelenecek ve açıklanmaya
çalışılacaktır. Son olarak partinin ulusal bilincin mobilize edilmesinde kullandığı
araçlar ele alınacaktır.
Tezin üçüncü bölümünde öncelikle Kürt milliyetçiliğinin tarihsel gelişimi dönemler
halinde ele alınacak ve Kürt sorununun kökenlerine değinilecektir. Bu bölümde de,
vi
ikinci bölümde olduğu gibi, Kürt milliyetçiliğinin tarihsel olarak anlatılmasının
sebebi Kürt ulus inşa sürecinin aşamalarını kavramak ve böylece Kürt yasal siyasi
hareketinin ve özel olarak BDP’nün bu süreçte tuttuğu yeri daha iyi anlamaktır.
Üçüncü bölümde ayrıca PKK’nin kuruluşu ve Kürt sorununda tuttuğu yer ele
alınacak ve buna paralel olarak Kürt yasal siyasi hareketinin ortaya çıktığı koşullar
değerlendirilecektir. BDP’nin seleflerinin Kürt ulusal kimliğinin inşasında tuttukları
yer ve Kürt sorununun seyrinde durdukları pozisyon ele alınacaktır. BDP’nin
ideolojisi, Kürt milliyetçiliğiyle ilişkisi ve Kürt ulusal kimliğinin tahkim ve mobilize
edilmesindeki rolü çeşitli örneklerle açıklanacak ve kullandığı araçlar
değerlendirilecektir.
Tezin sonuç bölümünde, başta sorulan sorulara cevap bulunmaya çalışılacaktır.
Öncelikle etnik partilerin ulusal kimliğin inşasında, tahkim edilmesinde ve milliyetçi
talepler doğrultusunda mobilize edilmesinde oynadıkları roller konusunda ulaşılan
veriler ele alınacak ve bu verilerden yola çıkılarak bir değerlendirme yapılacaktır.
Sonuç bölümünde ikinci olarak, Sinn Fein ve BDP’nin ulus inşa süreçlerinde
aldıkları roller karşılaştırmalı olarak değerlendirilecek, ortak yanları ve farklılıkları
ortaya konarak birer etnik parti olarak işlevleri değerlendirilecektir.
1
I. BÖLÜM: ETNİSİTE, ULUS, ETNİK PARTİ
A. ETNİSİTE VE ETNİK KİMLİK
Etnisite, sosyal bilimler çalışmalarında 1950’lerden beri yaygın olarak kullanılmakla
beraber sosyal bilimlerin genelinde, özel olarak da milliyetçilik çalışmalarında
üzerinde uzlaşmaya varılamamamış kavramlardan biridir. Etnisite, köken olarak
Yunanca ethnos kelimesinden türemiştir. Ethnos antik Yunan toplumunda kafir,
barbar, pagan gibi anlamlarda kullanılıyordu (Eriksen, 2002, Malesevic, 2004).
Kavram zaman içinde Hristiyan ya da Yahudi olmayan anlamında, yani kendi
grubunun dışında kalanları tanımlamak için kullanılır hale geldi (Malesevic, 2004).
İngilizce’ye geçtikten sonra da içeriği benzer şekilde devam etmiş; örneğin
Ortaçağlarda bizden olmayan, ilkel gibi anlamlara gelecek şekilde kullanılmıştır1;
yani etnisitenin soykütüğü, hep ötekiliğe gönderme yapacak şekilde gelişmiştir.
Etnisitenin sosyal bilimlerin kavram dünyasına girmesi içinse, bir önceki paragrafta
da belirttiğim gibi, 1950’leri beklemek gerekecekti. İlk olarak antropoloji
çalışmalarında kullanılan etnisite konusundaki temel tartışmalardan biri, kavramın
nasıl tanımlanacağıydı. 1960’lara kadar etnisite, ırkla bağlantılı olarak kullanılıyor ve
dışarıdan, nesnel kriterlerle tanımlanıyordu (Eriksen, 2002; Barth, 2001). Bu görüşe
göre etnik gruplar, bir takım objektif kavram setleri kullanılarak, sadece dışarıdan
bakarak tanımlanabilirdi. Bu görüşün önemli temsilcilerinden biri Pierre van der
Berghe’dir. Berghe, etnik grupların, akrabalık ilişkisinin geniş ölçekli
1 Etnik, etnisite, etnik grup gibi kavramlar günümüzde de hem akademik çalışmalarda hem de
gündelik dilde Batı merkezci bir şekilde kullanılmaktadır. Örneğin Avrupalı ya da Kuzey Amerikalı
kimlik grupları için ulus kavramı kullanılırken Asyalı, Afrikalı gruplar için etnik grup, etnisite gibi
kavramların kullanıldığına yaygın şekilde şahit olunabilir.
2
düşünülmesiyle oluştuğunu söyler ve biyolojik faktörleri ön plana çıkarır (Özkırımlı,
2009: 91). Edward Shils ve Clifford Geertz gibi başka sosyolog ve antropologlar da
etnisiteyi tanımlamak için kan bağını öne çıkarıyorlardı. 20. yüzyıl pozitivizmine de
uygun gibi görünen bu eğilim 1960’larda yapılan iki çalışmayla önemli eleştiriler
aldı ve alanda değişimler oldu; kavramın içeriği yeniden tanımlandı. Bu
çalışmalardan ilki Amerikalı antropolog Michael Moerman’ın araştırmaları sonucu
ortaya çıktı. 1960’larda antropolojik çalışmalar için Tayland’da bulunan Moerman,
fiziksel görünüş, dil, kültürel gelenekler vs. açısından kendisine komşu olan
topluluklardan farklı olmayan ancak kendilerini diğerlerinden farklı olarak Lue diye
tanımlayan bir toplulukla karşılaşır. Klasik antropolojik değerlendirmelerle topluluğu
tanımlayamayacağını anlayan Moerman, çığır açıcı Who Are The Lue (1965) isimli
makalesinde Lue’yu şöyle tanımlamıştır: “Lue, kendisini Lue olarak tanımlayana
denir.” (Somersan, 2004, 31-32; Eriksen, 2002, 25).
Antropoloji çalışmalarında önemli dönüşüm yaratan çalışmalardan ikincisiyse
Norveçli antropolog Fredrik Barth’ın 1969’da yayınladığı Etnik Gruplar ve Sınırları
isimli çalışmasıdır2. Bu çalışmasında Barth, etnik grupları, sahip oldukları ortak
kültürel değerlere göre değil, diğer etnik gruplarla kurdukları ilişkiler bağlamında
değerlendirmek gerektiğini söylemektedir (Barth, 2001: 12-13). ‘Biz’in oluşabilmesi
için ‘onlar’ın olması gerekir. Fransızlık, ancak Almanlıkla, İngilizlikle vs.
karşılaştığında anlamlı bir kimlik olur (Malesevic, 2004: 2-3). Barth’a göre, diğer
kimliklerle karşılaşınca anlamlı olabilen etnik kimliğin devamlılığının sağlanabilmesi
için aidiyet ve dışlama gibi mekanizmaların da etkin olarak işlemesi gerekir (Barth,
2001: 18). Barth ayrıca Moerman’la benzer bir kavramsallaştırmaya gitmiş ve etnik
2 Barth’ın çalışması, yazıldığı dönemde gerçek bir deprem yaratmıştı diyebiliriz. Öyle ki, Sinisa
Malesevic çalışma için “Etnisite çalışmalarının Kopernik Devrimi” demiştir (Malesevic, 2004, 2-3)
3
grup mensubiyetinin subjektif beyana dayalı olduğunu söylemiştir. Barth’a göre:
“İnsanlar sergiledikleri davranışlar açısından ne denli farklı olurlarsa olsunlar, eğer
kendilerini akraba bir topluluk olan B grubuna değil de A grubuna ait hissediyorlarsa
bu tanımlamayı kimse engelleyemez.” (Barth, 2001: 18)
Etnisite konusundaki çalışmalarda hatırı sayılır bir yeri olan Anthony Smith’e göre
etnik kimliğin esnetilebilir, dönüştürülebilir unsurlarının olduğu doğrudur ancak
etnik kimlik süregelen sabit bir öze de sahiptir. Sabit olan kan bağı ve kültürel
ortaklık değil, öyle bir bağ ve ortaklık olduğuna dair algıdır. Sabit özü oluşturan bu
algılardır. Bu algılar toplumsal mühendislik sonucu inşa edilmiş değillerdir, tarihsel
süreç içinde, diğer gruplarla girilen ilişkiler ve çevresel faktörler sonucunda
oluşmuşlardır. Ancak belli bir dönemde inşa edilmiş olmamaları onların manipüle
edilebilr olmadıklarını göstermez. Etnik kimlikler manipüle edilebilir, esnetilebilir ve
yönlendirilebilir bir öze sahiptirler (Smith ve Hutchinson, 1996: 3-8).
Smith, etnisitenin oluşabilmesi için gerekli olan altı koşul sayar:
1- Topluluğun “öz”ünü tanımlayacak ve ifade edecek özgün bir isim.
2- Ortak soya dayanan bir mit-: Zaman ve mekân içinde ortak bir kökene gönderme
yapan, etni’ye kurgusal bir akrabalık hissi veren bir mit.
3- Paylaşılan tarihsel anılar: Kahramanlar ve olayların anısını içeren ortak geçmişe
dair anlatılar, kurgusal hatıralar.
4- Din, gelenekler ya da dil tarafından belirlenmese de normal olarak onları içeren
bir ya da daha fazla kültürel unsur.
4
5- Anavatanla bir bağ-: Bu toprakların ethnie tarafından fiziksel olarak işgal ediliyor
olması şart değildir, tarihsel anavatan toprklarıyla kurulan sembolik bağ yeterlidir,
diyasporada olduğu gibi.
6- Ethnie’nin en azından bir bölümünde var olan dayanışma duygusu. (Smith ve
Hutchinson, 1996: 6-7)
Smith’in saydığı koşullara eklemeler ya da çıkarmalar yapılabilir. Örneğin Cynthia
Enloe, etnisitenin oluşumunda dinin önemine vurgu yapar; ona göre dini inançlar,
etnik grubun sınırlarının çizilmesinde oldukça önemlidir (Enloe, 1996: 197-200).
Ancak Smith’in etnisitenin oluşabilmesi için öne sürdüğü altı koşul, içeriğinden çok
etnisitenin oluşumunda mitlere, sembollere, paylaşılan hatıralara verdiği ağırlıktan
dolayı önemlidir. Bu çalışmanın ilerleyen bölümlerinde de görüleceği gibi etnik
gruplar arasında mobilizasyonun sağlanabilmesi için dayanışma duygusunun olması
gerekir; bu dayanışma duygusunu yaratan ise paylaşılan mitler, semboller ve
anılardır.
Her ne kadar etnisitenin subjektif kriterlerle değerlendirilmesi ve algılara dayalı bir
fenomen olarak ele alınması 1960’larda yaygınlaşmış olsa da, paylaşılan algıların ve
tahayyüllerin önemini, sosyoloji alanındaki çalışmalarıyla tanınan, Max Weber
1910’larda vurgulamıştır. Weber’in etnisiteyle ilgili yazdıkları, ölümünden sonra
başlıksız olarak bulunmuş ve sonradan metne Etnik Topluluklar başlığı konmuştur
(Banton, 2007). Weber’e göre “fiziksel ya da geleneksel [kültürel] ya da her
ikisindeki benzerlikten veya sömürge hatıralarından dolayı aynı kökenden
geldiklerine inanan insan grubuna etnik grup diyebiliriz. Bu inanış, grubun oluşması
5
ve yayılmasında etkilidir, nesnel bir kan bağının olup olmadığı önemli değildir”
(Weber, 1968: 309).
Weber’in tanımı, etnisite çalışmalarında bir erken devrim sayılmalıdır, çünkü
etnisitenin bir inşa ve kolektif algı olduğuna dair görüşler onun yazdıklarından ancak
on yıllar sonra tekrar gündeme gelmiştir. Michael Hechter’e göre Weber etnisiteyi
verili ya da irrasyonel olarak değil, toplumsal bir inşa olarak görmektedir (Hechter,
1976).
Weber, Smith, Moerman ve Barth’ın görüşleri arasında kurulacak analitik bir bağ,
etnisitenin tanımı konusunda verimli bir izlek sunmaktadır. Moerman’ın Lue’lar
konusundaki çalışması, etnik kimliğin öznel kriterlerle değerlendirilmesi gerektiği
görüşünü güçlendirmektedir. Moerman’ın çalışması Weber’in ve diğer inşacıların
görüşlerinin sağlaması niteliğindedir. Günümüzde artık aşırı yorumlar dışında genel
kabul görmüş olan “kişinin kimliğinin tanımlamasında öznel beyanın esas olması”
düsturunun gelişmesinde Moerman ve Barth’ın çalışmaları rehber niteliğindedir.
Benedict Anderson’un (2009) milliyetçilik çalışmalarında kilometre taşı olarak
sayılan ve ulusları “hayali cemaatler” olarak tanımladığı çalışmasından yaklaşık 60
yıl önce Weber etnisitenin tahayyüllere dayalı olduğunu belirtmiş ve objektif
hakikatlerden değil, algılardan müteşekkil olduğunu belirtmiştir. Anthony Smith ise
bu algıların3 belli bir dönemde yoktan var olan nosyonlar değil, zaman içinde
gelişmiş ve sürekliliğe sahip yapılar olarak görür. Bu çalışmada da etnisite, nesnel
hakikatlerden değil, ortak tahayyüle dayanan kurgulardan meydana gelmiş ancak
belli bir tarihsel sürekliliğe sahip yapı olarak ele alınacaktır.
3 Smith, söz konusu algıları mit ve semboller olarak kavramsallaştırır. İlerleyen kısımlarda daha
ayrıntılı olarak açıklayacağım.
6
B. MİLLET VE MİLLİYETÇİLİK
Millet ve milliyetçilik kavramları da etnisite gibi üzerinde uzlaşmaya varılamamış
kavramlardır. Millet, son tahlilde, ortak bağlara sahip en geniş siyasal topluluktur
ancak ortak bağları olan her topluluk millet olarak değerlendrilemez. Hangi
toplulukların millet sayılıp hangilerinin sayılamayacağı ile milletlerin yaşı ve
sürekliliği, bu alandaki esas tartışma başlıklarıdır.
Milleti tanımlarken kimi yazarlar dil, ırk, din gibi objektif öğeleri öne çıkarırken
kimileri ise millet olma bilinci, millete bağlılık gibi subjektif öğeleri öne çıkarır. 19.
yüzyılın sonlarına kadar milleti verili olarak kabul etmek ve onu objektif ölçütlerle
değerlendirme eğilimi hakimdi (Özkırımlı, 2009: 30-66). Ancak 20. yüzyılın
özellikle ikinci yarısında yapılan çalışmalarda hem milletlerin yaşı sorgulanmaya,
hem de milleti tanımlarken objektif ve subjektif öğeler beraber kullanılmaya
başlandı.
Ernest Renan’ın 1882’de verdiği Millet Nedir? konferansı millet ve milliyetçilik
çalışmalarında çığır açıcı niteliktedir. Renan, konferansında milleti meydana getiren
esas unsurların dil, din, toprak gibi unsurlar değil, ortak geçmiş ve gelecek duygusu
olduğunu söylemiştir (Renan, 1996: 56-58). Renan’a göre millet, bir ruh, bir manevi
ilkedir (Renan, 1996: 58). Milletin her gün yenilenen bir plebisit olduğunu söyleyen
Renan, yine de objektif unsurları tamamen yok saymamıştır. Ona göre dil, din,
toprak gibi unsurlar milletin oluşması için zemin sağlarlar ancak yeterli değildirler,
milletin oluşması için bir ruh gereklidir ve bu ruhu insanlar inşa eder (Renan, 1996:
57-58).
7
Renan’ın yaklaşımı, millet ve milliyetçilik çalışmalarını derinden etkilemiştir. Farklı
millet ve milliyetçilik yaklaşımlarına da sahip olsalar günümüzde birçok yazar,
milleti tanımlarken objektif ve subjektif unsurların birlikte kullanılması
eğilimindedirler.
Milliyetçilik çalışmalarının önemli isimlerinin de ayrı millet tanımlarına rastlamak
mümkündür. Örneğin Ernest Gellner, milliyetçilik çalışmalarının en önemli
eserlerinden biri olan Uluslar ve Ulusçuluk (1992) kitabında, millet olmak için devlet
sahibi olma şartını koymuştur. Marksist tarihçi Eric Hobsbawm, milletleri tepeden
oluşturulan modern yapılar, Benedict Anderson “hayali cemaatler”, Anthony D.
Smith ise etnik bir öze dayanan topluluklar olarak tarif etmiştir (Hobsbawm, 2010;
Anderson, 2009; Smith, 2002)
Millet ve milliyetçilik konusundaki esas tartışma başlığıysa ikisinden hangisinin
diğerini öncelediği ve milletlerin yaşı ve sürekliliğidir. Bu konuda üç temel
yaklaşımdan söz edilebilir: İlkçiler (primordialistler), modernistler (inşacılar) ve
etno-sembolcüler.
İlkçiler, milletlerin tarihin eski çağlarından beri var olduklarını; zaman zaman
uykuya dalsalar da milliyetçilerin hayat öpücüğüyle hayata döndürüldüklerini
söylerler. İlkçilere göre zaman içinde biçim değiştirse de milli öz her zaman vardır
ve uyandırılmayı beklemektedir ilkçilere göre (Özkırımlı, 2009: 88). Umut
Özkırımlı, ilkçi yaklaşımın bir milliyetçilik teorisi olmaktan çok bir bakış açısı
olduğunu belirtir (Özkırımlı, 2009: 81).
İkinci ve en çok kabul gören yaklaşım, modernist yaklaşımdır. Modernistlere göre
milletler modern zamanda ortaya çıkmış yapılardır ve milliyetçiler tarafından
8
yaratılmışlardır. Modernistler, milletin ve milliyetçiliğin tarihin belli bir döneminde
ortaya çıktığı konusunda fikir birliğine sahiptirler ancak bu ortaya çıkışın nasıl
olduğu ve dinamikleri hakkında farklı görüşler mevcuttur. Örneğin Greenfeld,
Amerikan İç Savaşı’nı milliyetçiliğin kaynağı olarak görürken Alter, Fransız
Devrimi’ni, Kedourie ve Breuilly, Alman Romantizmi’ni öne çıkarırlar (Özkırımlı,
2009: 106).
Modernist milliyetçilik kuramında farklı yaklaşımlara sahip çok fazla yazar vardır.
Hepsine bu çalışmada yer vermek, çalışmanın amacını aşacağından çalışmanın
kuramsal zeminine katkıda bulunacak birkaç tanesine yakından bakmak daha faydalı
olacaktır.
Modernist yaklaşımın en önemli isimlerinden olan Ernest Gellner, milliyetçiliğin
ortaya çıkmasında tarım toplumundan endüstri toplumuna geçişin önemine vurgu
yapar4. Gellner’e göre, tarım toplumundan endüstri toplumuna geçildikten sonra
milliyetçilik ortaya çıkmış ve milliyetçilik, milleti inşa etmiştir:
“Ulusçuluk ulusların bir ürünü değil, tam tersine ulusları meydana çıkaran
ulusçuluğun kendisidir. Kabul etmek gerekir ki ulusçuluk, önceden var olan,
tarihsel mirasın getirdiği çok sayıdaki kültürün içinden bir seçim yapıyor ve
onları çoğunlukla tamamen dönüştürüyor olsa bile bu kültürel zenginlikten
yararlanır. Ölü diller yeniden canlandırılır, gelenek icat edilir, oldukça hayali
eskiye ait olduğu sanılan bir takım saf özellikler gündeme gelir.” (Gellner,
1992: 105).
4 Gellner, tarım toplumundan endüstri toplumuna geçişi ve milliyetçiliğin ortaya çıkışını bir takım
karmaşık tablolarla açıklar. Bunun için bkz: Gellner E. (1992)., Uluslar ve Ulusçuluk, İstanbul. İnsan
Yayınları
9
Bir başka önemli modernist yazar Benedict Anderson’dır. 1983’te yayınladığı etkili
eserinde Anderson milletleri “hayali cemaatler” olarak tanımlar:
“Ulus, hayal edilmiş bir siyasi topluluktur, kendisine aynı zamanda hem
egemenlik hem de sınırlılık içkin olacak şekilde hayal edilmiş bir cemaattir.
Hayal edilmiştir, çünkü en küçük ulusun üyeleri bile diğer üyeleri tanımayacak,
onlarla tanışmayacak çoğu hakkında hiçbir şey işitmeyecektir ama yine de her
birinin zihninde toplamlarının hayali yaşamaya devam eder.” (Anderson,
2009: 20).
Gellner, endüstri toplumunu milliyetçiliğin ve milletin ortaya çıkmasında temel
belirleyici olarak görürken Benedict Anderson, kapitalist yayıncılığın gelişmesini ve
zaman algısının değişmesini temel faktör olarak belirtir. Kapitalist yayıncılık
önemlidir çünkü roman ve gazetenin, kurgu yapılması ve milletin hayal edilmesinde
etkisi büyüktür (Anderson, 2009). Özellikle gazetenin millet olma halinin hayal
edilmesindeki etkisi, Renan’ın millet olmanın her gün yenilenen bir plebisit olduğu
tezini destekler niteliktedir. Gazeteler, her sabah bireylere hangi millete mensup
olduklarını anımsatır ve bu mensubiyet bireyler tarafından onaylanır.
Zaman algısının değişmesi önemlidir çünkü orta çağda geçmiş, şimdi ve gelecek bir
bütün olarak algılanıyor ve aralarında bir nedensellik bağı kurulmuyordu.
Modernleşmeyle birlikte zaman algısı değişti ve milletlerin geçmişten gelip geleceğe
uzanan yapılar olduğunun hayal edilmesi kolaylaştı (Özkırımlı, 2009: 184-191).
Anderson’ın “hayali cemaat” kavramsallaştırması, milliyetçilik kuramlarını derinden
etkiledi. Aslında daha önce Renan ve Weber tarafından da benzer düşünceler dile
getirilmiş, ulusun (Weber’de etnik grubun) subjektif algılara dayanan bir yapı olduğu
10
söylenmişti, ancak Anderson “hayali cemaat”in nasıl oluştuğunu da formüle ederek
ulusun inşa edilmesinde subjektif kriterlerin yadsınamaz ölçüde önemli olduğunu bir
nevi kanıtlamış oldu.
İnşacı yaklaşımın önemli isimlerinden biri de Eric Hobsbawm’dır. Marksist bir
tarihçi olan Hobsbawm, milliyetçiliğin, halk yığınlarının siyasete aktif katılımını
önlemek için elitler tarafından icat edilmiş olduğunu söyler. Hobsbawm’a göre
milletler de modern çağda, milliyetçi elitlerin bir buluşu olarak tarih sahnesine
çıkmıştır (Hobsbawm, 2010). Hobsbawm, millet inşa süreçlerindeki en önemli
etkinliğin gelenek icadı olduğuna vurgu yapmıştır. Sadece milletin inşa edilmesinde
değil, her türlü toplumsal hareket ve siyaset alanında devrimci hareketler de dahil,
geçmişle bir bağ kurulması ve süreklilik algısı yaratılması için gelenekler icat edilir,
ya da yeniden keşfedilir (Hobsbawm, 2006: 1-19). Hobsbawm, sanayi devriminden
sonra icat edilmiş gelenekleri üç tipe ayırır: Toplumsal birlik ve beraberliği ya da
gerçek veya yapay cemaatlere grup aidiyetini oluşturan ya da sembolize eden
gelenekler; kurumları, statü ya da otorite ilişkilerini oluşturan veya meşrulaştıran
gelenekler; ana amacı toplumsallaşma, inançların, değer yargılarının ve davranış
teamüllerinin aşılanıp aktarılması olan gelenekler (Hobsbawm, 2006: 12) Bütün icat
edilmiş gelenekler mümkün olduğunca grup birlikteliğinin oluşması ya da
meşrulaştırılması için tarihe başvururlar.
Hobsbawm’ın gelenek icadı, Anderson’cı anlamda ulus olmayı hayal edebilmek için
hayati önemdedir. Hobsbawm, milletin ne olduğu konusunda Gellner’le aynı
pozisyonda durduğunu ifade etmiştir, yani milliyetçiliğin amacının milli birimle
siyasi birimi çakıştırmak olduğunu düşünmektedir (Hobsbawm, 2010: 24). Milli
birimin -yani milletin- hayal edilebilmesi için milliyetçiler mutlaka gelenekler
11
inşa etmeli ve devlet kurma mücadelesiyle millet olma sürecinin tamamlanması
gerekir. Millet ne kadar tarihsel ya da başka türlü süreklilikler ihtiva ederse etsin,
kurgusal ya da icat edilmiş öğeler içermek zorundadır (Hobsbawm, 2006: 17).
Modernist yaklaşım, özet olarak, milletlerin modern zamanlarda milliyetçiler
tarafından yaratılmış kurgusal yapılar olduğunu öne sürer. Çeşitli faktörlerden dolayı
(sanayi devrimi, kapitalist yayıncılığın gelişmesi, feodal toplumun çözülmesi vs.)
ortaya çıkan milliyetçilik hareketleri, milletleri inşa etmiş ve tarih sahnesine
getirmiştir. Ancak modernistlere yöneltilen “milletler boşlukta mı oluşturuldu”
sorusuna cevap verebilmek için üçüncü bir yaklaşım olan etno-sembolcü yaklaşıma
değinmek gerekir.
Etno sembolcüler, en geniş ifadeyle, milletlerin geniş bir tarihi süreç (longue duree)
içinde ele alınması gerektiğini söylerler. Etno-sembolizmin en önemli isimleri John
Armstrong ve Anthony Smith’dir.
John Armstrong, milletlerin tarihinin antik çağı da içine alacak geniş bir zamanda ele
alınması gerektiğini dile getirmiştir. Etnik bilinç çok eski bir geçmişe sahiptir ve
günümüz milliyetçiliği, insanların yüzyıllardan beri geliştirdiği tüm siyasi, toplumsal
örgütlenme biçimlerine yön veren etnik bilincin son aşamasıdır çünkü bu bilincin en
önemli özelliği devamlılığı ve kalıcılığıdır (Özkırımlı, 2009: 132). John
Armstrong’un yaptığı süreklilik vurgusu önemlidir ancak milli bilinci çok eski
zamanlara dek vardırdığı için kimi yazarlar tarafından ilkçi olarak
değerlendirilmiştir. Etno-sembolizmin en önemli ismiyse Anthony Smith’tir.
Smith, milletin, onun özünü oluşturan etnik gruplar ve grupların sahip olduğu
bağlılıkları anlamadan anlaşılamayacağını düşünmektedir. Etnisite, mitsel ve
12
sembolik karakterde olan bir yapıdır ve topluluk üyelerinin ortaklık hissine sahip
olmasında bu mitler ile sembollerin büyük payı vardır. Smith, her etnik topluluğun
bir kurucu mit’e (mythomoteur) sahip olduğunu ve ulusun inşa edilmesinde de bu
kurucu mitin önemli rol oynadığını söylemiştir (Smith, 2002: 38-39). Ulus, mitler ve
sembollere dayanan etnik kimliğin üzerine inşa edilir. Ethnie’nin yokluğu milletin
inşasının önünde büyük bir engel oluşturacaktır.
Smith, etnik kimliğe ve onun sürekliliğine vurgu yapmakla birlikte milletin modern
bir yapı olduğunu reddetmez. Smith’e göre “ethnie ve modern uluslar arasında
süreklilik vardır ancak hem ideoloiji hem de hareket olarak milliyetçilik modern
döneme ait bir olgudur” (Smith, 2002: 40-41).
Etno-sembolcü yaklaşımın, modernist yaklaşımı tamamlayıcı bir veçhe taşıdığı
söylenebilir. Modernist yaklaşım, milletin milliyetçiler tarafından yaratıldığını ve
gelenek icadı, ortak tahayyülün bireylere zerk edilmesi gibi yollarla da tahkim
edildiğini söyler. Etno-sembolcü yaklaşım, özellikle de Anthony Smith, milletin
modern bir yapı olduğunu kabul eder ancak yoktan var edilmediğini, etnik bir öz
üzerine inşa edildiğini ve bu etnik özün de mitlere, sembollere dayanan ortak bir
tahayyülü modern zamanlardan önce de taşıdığını söyler. Böylece modernist
yaklaşımın açıklamakta zorlandığı milliyetçiliğin duygu yönü de kısmen açıklığa
kavuşmuş olur.
Her milletin ve milliyetçiliğin kendine özgü ortaya çıkış koşulları ve kendine özgü
nitelikleri olmakla beraber, geniş bir teorik çerçeve içine oturtulabilecek ortak
veçheleri de vardır. Örneğin, farklı zaman ve coğrafyalarda, farklı tarihsel koşullarda
ortaya çıksalar da her milliyetçiliğin doğuşunda söz konusu topluluğun elitleri
13
önemli bir pozisyondadırlar; inşa edilen her millet ve milliyetçilik, ortak geçmişe,
paylaşılan anılara, efsanelere, kahramanlara ve birlikte yaşama arzusuna ihtiyaç
duyar. Farklı milliyetçilikler ve millet inşa süreçleri incelenirken, kendilerine has
nitelikler ve tarihsel koşullar gözden kaçırılmadan temel bazı ölçütlerle
değerlendirme yapılmalıdır.
Bu çalışmada, BDP ve Sinn Fein’i milliyetçilik ve ulus inşa süreçlerindeki rolleri
açısından tahlil edip karşılaştırırken Kürt ve İrlandalı milliyetçiliklerini de analiz
etmek kaçınılmaz olacaktır. Hem Kürt hem de İrlandalı milliyetçilikleri, başka
ulusların egemenliğinde olan devletlerin sınırları içerisinde ve egemen uluslara karşı
verilen mücadelelerle şekillenmiştir. İrlanda milliyetçiliği 19. yüzyıl başlarında, Kürt
milliyetçiliğiyse 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkmaya ve gelişmeye başlamıştır.
Her iki milliyetçiliğin ortaya çıkışı ve gelişmesini, bu süreçlere modernist ama etnik
köklere de ihtimam gösteren bir perspektifle yaklaşarak, Batı-merkezci milliyetçilik
çalışmalarına alternatifler üreten farklı çalışmalardan da faydalanarak teorik bir
bağlama oturtmaya çalışacağım. Ayrıca İrlanda ve Kürt milliyetçiliklerinin ortaya
çıkıp gelişmelerinde etkili olan sosyo ekonomik koşulları gözeterek bu koşulların
milliyetçiliğin oluşma ve gelişme safhalarında oynadıkları rolü irdeleyeceğim.
Ayrıca, etnisite çalışmalarında ortaya çıkan farklı perspektiflerden yola çıkarak
Kürtler ve İrlandalıların etnik kimliklerini, algılar, mitler ve semboller üzerinden
değerlendirecek ve etnik grup-millet ilişkisini (yahut sürekliliğini) Kürt ve İrlandalı
kimlikleri üzerinden okumaya çalışacağım.
Etnik topluluk olma halinden ulusal kimliğe geçişte kimliği oluşturan unsurların
bazıları yok olabilir ya da dönüşüm geçirebilir. Modernite öncesi toplumsallığının en
önemli belirleyicilerinden biri olan din, bu unsurların başında gelir. Etnik kimliklerin
14
önemli bir parçası olan din, ulusal kimliğe geçişte, modernitenin dönüştürücü
etkisine maruz kalmıştır. Bu çalışmanın konusu olan İrlanda ve Kürt
milliyetçiliklerinde de din zaman içinde kimliklerin bileşeni olarak transformasyon
geçirmiştir.
İrlandalı ulusal kimliğinin şekillenmesinde Britanya’nın İrlandalılara yönelik dini
baskısı etkili olmuştur. 16. yüzyıldan itibaren Britanya’nın adayı Protestanlaştırmak
için yürüttüğü çalışmalar, Katolik olan İrlandalılar tarafından verilen tepkilerin de
mezhepsel olmasına yol açmıştır. İrlanda milliyetçiliği ve İrlandalı ulusal kimliği
modern fenomenlerdir ancak etno-sembolcü yaklaşımla ele alınırsa, etnik grupla
modern ulus arasındaki süreklilik ilişkisini kuran temel unsur dindir; modern
anlamda ulusal kimlik, mezhepsel farklılıklarla şekillenmiş toplumlar ayrımlar
üzerine inşa edilmiştir. Kuzey İrlanda’da devam etmekte olan sorunun bir veçhesi
hala bölgede var olan mezhep farklılığıdır.
Kürt ulusal kimliğinin, etnik kimlikle olan süreklilik ilişkisinde ise din, İrlanda’daki
kadar önemli yer tutmamaktadır. Çalışmanın üçüncü bölümünde de anlatılcağı üzere
Kürt ulusal bilincinin geniş kitlelere yayılmasının önemli etmenlerinden biri Osmanlı
Devleti’yle kurulu bulunan kurumsal dini bağların5 modern cumhuriyetle birlikte
ortadan kalmış olmasıdır. Ancak Kürt ulusal kimliğinin etnik kimlikle olan süreklilik
bağı dinden çok dil, coğrafi ortaklık ve paylaşılan mit ve semboller yoluyla
kurulmuştur.
Bu çalışmada İrlandalı ve Kürt ulusal kimlikleri, modern çağda ortaya çıkan modern
fenomenler olarak ele alınmakla birlikte etnik kimliklerle olan süreklilik ilişkileri de
5 Bu kurumsal bağın cismani hali olan Halifelik’in kaldırılması üçüncü bölümde daha ayrıntılı şekilde
ele alınacaktır.
15
göz önünde tutulacak ve söz konusu ulusal kimlikler süreklilik/kopuş ilişkisi
bağlamında değerlendirilecektir.
C. ETNİK PARTİ
Etnik parti, bu konuda yapılmış olan çalışmaların kısıtlılığı nedeniyle tanımlanması
ve açıklanması zor bir kavramdır. Siyasi partiler üzerine yapılmış –hem Türkiye’de
hem de dünyada- çalışmaların birçoğunda etnik parti bir kategori olarak ele alınmaz.
Bunun en önemli sebebi etnisite ve milliyetçilik çalışmalarının görece geç bir
dönemde, 20. yüzyılın dördüncü çeyreğinde yoğun olarak yapılmaya başlanmasıdır.
Siyasi partiler konusunda bir başyapıt kabul edilen Siyasi Partiler isimli kitabında
Maurice Duverger (1974), bugünkü anlamıyla siyasi partilerin 19. yüzyılın
sonlarında ortaya çıktığını ve modern demokrasilerin birer unsuru olduklarını
söylemiştir. Duverger partileri iki ana kümeye ayırmıştır: Kütle partileri ve kadro
partileri. Kütle partileri, esnek üyelik rejimlerine sahip ve gelirlerini üyelerinden
elde eden partiler olarak tanımlanırken kadro partileri daha sıkı üye alma politikası
uygulayan ve gelirlerini üyelerden değil, sınırlı sayıda kaynaktan (örneğin iş
insanları) alan partilerdir (Duverger, 1974: 107).
Türkiye’de de siyasi parti çalışmalarında hatırı sayılır bir saygınlığa sahip olan Tarık
Zafer Tunaya’nın Türkiye’de Siyasi Partiler (1975) isimli çalışmasında partiler
benzer şekilde sınıflandırılmıştır. Tunaya, partileri kütle partileri ve kadro partileri
olarak ayırdıktan sonra, hâlihazırdaki devlet düzenine karşı olanlar/olmayanlar; üye
profilleri açısından türdeş olanlar/olmayanlar ve ulusal olanlar/uluslararası olanlar
16
şeklinde sınıflandırmıştır (Tunaya, 1975: 15-27). Ancak ne Duverger ne de Tunaya,
partileri kategorilendirirken belli bir kimlik grubunu temsil eden partileri dikkate
almışlardır6.
Bazı çalışmalarda etnik partiyle yakın anlamlı olarak azınlık milliyetçi partileri,
azınlık temelli partiler, azınlık partileri gibi kavramlar kullanılmıştır (Elias, 2009;
Hope, 2007; Keating, 2002)
Etnik parti, yaptığı çağrışımlar itibariyle birçok siyasi pozisyona ve yapıya gönderme
yapma potansiyeli olan bir kavramdır. Etnisite, etnik grup, etni gibi kavramlar
üzerinde bir uzlaşma yokken bunlardan yola çıkılarak tanımlanan yeni bir kavramın
da içeriğinin tarif edilmesi elbette zordur. Ben bu çalışmada etnik partiler üzerine
çalışmaları olan birkaç yazarın da görüşlerinden faydalanarak bir tarif yapmaya
çalışacağım.
1985 yılında yayınladığı kitabıyla etnik siyaset alanında çığır açan Donald L.
Horowitz etnik partiyi, aldığı desteğin demografik niteliğine göre tanımlamıştır.
Horowitz’e göre etnik parti, desteklerinin büyük çoğunluğunu tanımlanabilir bir
etnik gruptan alan ve bu grubun çıkarlarına hizmet eden partidir (1985: 291).
Hindistan’daki etnik grupları ve etnik siyaseti inceleyen Kanchan Chandra ise etnik
partiyi, kendisini bir etnik grubun temsilcisi olarak sunan ve bunu diğer grupları
dışlayacak şekilde yapan; seçmenlerini mobilize ederken söz konusu temsiliyeti
stratejisinin merkezine koyan partiler olarak tanımlar (Chandra, 2004: 3). Latin
Amerika’daki etnik hareketler ve çatışmalar üzerine çalışmalar yapan Donna Lee
Van Cott ise etnik partiyi tanımlarken yöneticilerinin ve üyelerinin etnik kimliğini ön
6 Bunu bir eleştiri olarak yazmadığımı belirtmek faydalı olacaktır. Her iki çalışmanın da yapıldığı
dönemlerde etnisite, ulus ve milliyetçilik çalışmaları asgari düzeydeydi ve kimlik siyaseti bugünkü
kadar tanımlı bir alan değildi.
17
plana koyar. Cott’a göre etnik parti, “yöneticilerinin ve üyelerinin çoğunluğunun
kendini baskın olmayan bir etnik gruba ait olmakla tanımladıkları; bir etnik ya da
kültürel grubun taleplerini programının merkezine koyan partiler”dir (Cott, 2005: 3).
Sonia Alonso ise etnik partiyi, temsiliyet iddiasında olduğu grubun bağımsız
olmasını ve yaşadığı topraklarda etnik homojenlik sağlanmasını içeren maksimalist
programa sahip partiler olarak tanımlamıştır (Alonso, 2005: 4)7.
Etnik partilerin, belli bir etnik grubu temsil etme iddiasında oldukları ve söz konusu
grubun çıkarları doğrultusunda siyaset yaptıkları konusunda genel bir uzlaşma
olduğu söylenebilir. Ancak esas ayrışma, etnik parti olmanın parametrelerinin
oluşturulmasında ortaya çıkar.
Horowitz, etnik siyaset bağlamında partileri üçe ayırır: etnik parti, multietnik parti ve
etnik olmayan parti. Bu ayrıma göre etnik parti, sadece belli bir etnik gruptan destek
alan8 ve diğer grupları dışlayacak şekilde siyaset yapan partidir. Multietnik parti,
hiçbir etnik grubu dışlamadan, ama siyasi stratejisinin merkezine bütün etnik
grupların taleplerini koyan partilerdir. Etnik olmayan parti ise, siyasetini etnik
taleplere göre belirlemeyen, ulusal çapta siyaset yapan partilerdir (Horowitz, 1985:
298-301).
Horowitz’in sınıflandırmasına göre bir parti etnik değil, multietnik olduğunu iddia
edebilir ancak önemli olan beyanı değil, aldığı destektir. Dolayısıyla birden fazla
etnik grubu temsil ettiğini iddia eden bir parti, eğer söz konusu grupların hepsinden
7 Ancak Alonso’ya göre bu maksimalist politika, etnik partilerin uzun vadeli hedefidir. Daha kısa ve
ort vadede ılımlı ve uyumlu bir politika yürütebilirler ancak bunu uzun vadeli hedeflerine ulaşmak için
yaparlar (Alonso, 2005, 4). 8Horowitz’e göre söz konusu partiler diğer gruplardan destek alıyorlarsa bile, eğer bu destek kısıtlıysa,
ihmal edilebilir.
18
değil, sadece bir tanesinden yoğun destek alıyorsa, bu parti etnik partidir. Ancak
multietnik olmak için sadece birkaç etnik grubun desteğini almak da yetmez. Eğer bir
parti, birkaç etnik grubun desteğini almasına rağmen, başka bir etnik grubu
dışlıyorsa, o parti yine etnik parti olarak değerlendirilmelidir (Horowitz, 1985: 299).
Bu noktada Kanchan Chandra, Horowitz’in parametrelerine karşı çıkar. Chandra’ya
göre etnik parti olmanın kıstası destek tabanının dağılımı değil, partinin seçmenlere
verdiği mesaj ve siyasal stratejisidir (Chandra, 2004: 3-4). Bir partinin siyasal
etkinliği, programı ve seçim manifestoları belli bir etnik grubun taleplerini içeriyor
ve o grubun çıkarlarına hizmet etme amacı taşıyorsa söz konusu parti, etnik parti
olarak tanımlanabilir.
Chandra’nın Horowitz’e yönelttiği temel eleştiri, etnik partinin aldığı ilk desteği
açıklayamamasıdır. Chandra’ya göre eğer bir partinin etnik parti olma kıstası destek
tabanının dağılımıysa, partinin söz konusu desteği nasıl elde ettiği sorusu cevapsız
kalır; dolayısıyla etnik partileri destek tabanına göre değil, seçmene yönelik mesajına
göre sınıflandırmak, partinin hedef etnik gruptan nasıl destek aldığını açıklamaya
yardımcı olur (Chandra, 2004: 3-4)
Sonia Alonso da Chandra’ya yakın bir pozisyonda durarak partilerin program ve
siyasi ajandalarını ön plana çıkarır. Alonso’ya göre etnik partilerin siyasi ajandasında
özerklik, etnik grubun uyanışı ve hakkını araması başlıkları vardır (Alonso, 2005: 1).
Aslında Horowitz ve Chandra’nın açıklamaları birbirini dışlayıcı değil, tamamlayıcı
niteliktedir. Horowitzin “destek tabanı” tezi, Chandra’nın eleştirisinden de anlaşıldığı
gibi tek başına açıklayıcı değildir. Hem –Chandra’nın dediği gibi- partinin aldığı ilk
desteği açıklamaz, hem de belli bir etnik gruptan destek alan ancak seçmenlere
19
yönelik mesajlarında hiçbir etnik vurgu olmayan partilerin etnik parti sayılacağından
bu görüş kısmen doğru ama eksik bir görüştür.9 Chandra’nın “seçmene mesaj”
teziyse Horowitz’e göre daha açıklayıcı olmakla birlikte destek tabanını
önemsizleştirdiği için o da kısmen eksiktir. Horowitz’in görüşü ile Chandra’nın
görüşünün bir araya getirilmesiyle açıklayıcı bir sentez oluşturulabilir (Kavak, 2010:
21). Bu çalışmada Horowitz ve Chandra’nın görüşlerine ek olarak ek olarak, Donna
Lee Van Cott’un “yöneticilerin ve üyelerin etnik kimliği” kıstası da eklenerek üç
unsurlu bir tanımdan yola çıkarak analiz yapmaya çalışacağım. Söz konusu üç
görüşten de yararlanarak etnik partiyle ilgili şöyle bir tanım yapılabilir: Etnik
partiler, üye ve yöneticilerinin çoğunluğunun belli bir etnik gruba aidiyet duyduğu,
belli bir etnik gruba yönelik siyasal program oluşturan ve desteğinin büyük
bölümünü söz konusu gruptan alan partilerdir.
Bu çalışmada BDP ve Sinn Fein etnik partiler olarak değerlendirilecektir. Peki, bu iki
parti etnik parti tanımına uyuyor mu? Yaptığımız tarifin üç temel unsuruyla test
edebiliriz.
1- Partilerin üye ve yöneticilerinin etnik aidiyetleri:
Sinn Fein, kuruluşundan bugüne İrlandalılar tarafından yönetilen bir partidir. Partinin
kurucusu olan Arthur Griffith etnik köken olarak İrlandalıdır. Partinin 1983’ten beri
başkanlığını yapmakta olan Gerry Adams ve partinin en önemli figürlerinden Martin
McGuinness Katolik İrlandalı köklerinden gelmektedirler (Biographies of Prominent
People, 2013).
9 Örneğin, sadece Kürt coğrafyasında siyaset yapan ancak etnik değil dini talepleri ön plana çıkaran
Hür Dava Partisi (Hüda-Par).
20
BDP’nin de kurucuları ve yöneticileri de büyük ölçüde Kürt kökenlidirler. Partinin eş
başkanları Gültan Kışanak ve Selahattin Demirtaş başta olmak üzere yöneticilerin
hemen hepsi Kürt coğrafyasında dünyaya gelmiş ve anadilleri Kürtçe olan
insanlardır. BDP yöneticilerinin hemen hepsi bildiği diller arasında Kürtçeyi
göstermektedir (TBMM 24. Dönem Milletvekilleri, 2013)10
.
2- Partilerin programları ve seçmenlere yönelik mesajları:
Sinn Fein, kurulduğu tarih olan 1905’ten bu yana temel politikasını, İrlandalı
kimliğinin ve kültürünün gelişmesi, İrlanda üzerindeki Britanya egemenliğinin sona
ermesi ve birleşik, bağımsız İrlanda’nın kurulması olarak kurgulamıştır. 20 başlıkta
topladıkları temel politikalarında birleşik İrlanda talebi en ön plandadır (Policies,
2013). Ayrıca Sinn Fein’in hem 2007 Kuzey İrlanda Parlamentosu seçimleri
beyannamesi, hem de 2009 Avrupa Parlamentosu Seçimleri Beyannamesinde,
birleşik İrlanda’nın kurulması, İrlanda dilinin geliştirilmesi, İrlanda kültürünün
Britanya etkisinden kurtarılması gibi unsurlar ön plana çıkmaktadır.(Assembly
Election Manifesto 2007; EU Election Manifesto 2009).
BDP’nin programına ve seçim manifestolarına bakıldığında Kürt meselesine ve
Kürtlerin taleplerine önemli ölçüde yer verildiği görülebilir. Partinin programı, Giriş
bölümü dışında Siyasi İlkelerimiz, Ekonomi Politikamız ve Sosyal Politikamız
başlıklı üç ana bölümden oluşmakta. Siyasi İlkelerimiz bölümünde Kürt meselesi
Türkiye’nin temel sorunlarından biri olarak tarif edilmekte ve çözümünün
demokratikleşme yoluyla sağlanabileceği söylenmekte ve nihai çözüm için
10
BDP ve Sinn Fein’in etnik parti olduklarına dair değerlendirmeler, belirlenen ölçütler çerçevesinde
ilerleyen bölümlerde ele alınmaya devam edecektir.
21
demokratik özerklik modeli önerilmektedir11
. Ekonomi Politikamız bölümünde
Kürtlerin yaşadığı coğrafyada yaşanan ekonomik sıkıntılar dile getirilerek bölgeler
arası eşitsizlik vurgulanmakta ve BDP’nin temel hedeflerinden birinin bu eşitsizliği
gidermek olduğu ifade edilmektedir. Sosyal Politikamız başlığında da anadilinde
eğitim, sağlık hizmetlerinden anadilinde faydalanabilme gibi talepler öne
çıkmaktadır (BDP Parti Programı, 2013)
BDP’nin 2011 seçimlerinde desteklediği Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nun12
seçim beyannamesinde yine Kürt meselesi en önemli başlık durumundaydı.
Beyannamede Türkiye’nin temel sorunlarının toplandığı 13 başlıktan 7’si doğrudan
ya da dolaylı olarak Kürt meselesiyle ilgiliydi (Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku
Seçim Beyannamesi, 2011)13
.
3- Destek tabanının dağılımı:
Sinn Fein’e de BDP’ye de etnik parti sıfatı verebilmek için en geçerli kanıtları veren
değerlendirme ölçütü üçüncü unsurdur. Sinn Fein de, BDP de desteklerinin büyük
bölümünü temsiliyet iddiasında oldukları etnik grubun yoğun olarak yaşadığı
yerlerden almaktadırlar.
11
BDP’nin önerdiği demokratik özerklik modeli, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın formüle ettiği bir
modeldir. Bu çalışmanın 3. Bölümünde daha ayrıntılı olarak ele alınacaktır. 12
Türkiye’nin seçim sistemindeki %10 barajı uygulamasından dolayı Kürt partileri seçimlere
bağımsız adaylarla girme yoluna zaman zaman başvuruyorlar. 2007 Genel Seçimleri’nde de Bin Umut
Adayları ismiyle DTP seçimlere bağımsız adaylarla girmiş ve 22 milletvekilliği elde etmişti. Emek,
Demokrasi ve Özgürlük Bloku da Türkiye’deki bazı sol parti ve çevrelerle ittifak yapılarak
oluşturulmuş bir bağımsız adaylar platformuydu. 13
Elbette bu durum Sinn Fein ve BDP’nin yalnızca etnik/ulusal siyaset yürüttüğünü göstermez.
İlerleyen bölümlerde de değineceğim gibi, her iki parti de, özellikle sosyal konularda, çok geniş bir
yelpazede politika yürütmektedirler.
22
2010 yılında yapılan Birleşik Krallık genel seçimlerinde de Sinn Fein, yaklaşık
172.000 oy alarak Birleşik Krallık Parlamentosu’nda 5 sandalye kazandı. Bu
sandalyelerin tamamı Katolik İrlandalıların yoğunlukta olduğu Kuzey İrlanda’nın
güney bölgesindendi (The 2010 Westminster Elections, 2013).
BDP’nin bağımsız adaylarla girdiği 2011 genel seçimlerinde kazandığı 36
milletvekilliğinin 32’si Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Doğu ve Güneydoğu
Anadolu bölgelerinden seçilmişti (2011 Seçim Sonuçları, 2011).14
Dolayısıyla, BDP’nin ve Sinn Fein’in, etnik parti olmanın temel şartlarına haiz
partiler olduğu söylenebilir. Elbette ikisinin de sadece diğer etnik grupları tamamen
dışladığı söylenemez. Hem BDP hem de Sinn Fein, diğer etnik gruplar da dahil
olmak üzere bütün kimlik gruplarına olumlu yaklaşan sol eğilimli politikalar
yürütmektedirler. Örneğin BDP, Türkiye’deki LGBT15
bireylerin haklarının
savunulması, temel insan hakları talepleri, işçi hakları gibi konularda da etkin bir
politika yürütmektedir; benzer biçimde Sinn Fein de sol bir parti olmanın gerektirdiği
politikalar yürütmektedir (Policies, 2013). Ancak her iki partinin de ana siyasi
hedefleri, temsil etme iddiasında oldukları etnik grubun taleplerini siyaset alanına
taşımak ve bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için politik mücadele vermektir.
Dolayısıyla bu çalışmada da kullanılan etnik parti kavramı pejoratif anlamda değil,
nesnel bir olguya işaret etmek için kullanılmıştır.
14
Diğer 4 milletvekilinin biri Mersin’de, diğer üçü de İstanbul’da Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı
bölgelerden seçilmişlerdi. 15
Lezbiyen, Gey, Transeksüel, Travesti.
23
D. ETNİK PARTİLER VE ULUS İNŞASI
Etnik grupların ulusa dönüşmesinde milliyetçi seçkin ve entelektüellerin oldukça
etkili olduklarını yukarıda belirtmiştim. Entelektüellerin örgütleri ve faaliyetleri
ulusal kültürde birliğin sağlanması, etnik grubun tarihsel ortaklıklarının ulusal
ortaklıklara dönüştürülmesi ve nihayet ulusal bilincin kitlelere sirayet ettirilmesi
sürecinde önemli rol oynarlar. Söz konusu bu entelektüel kişi ve örgütler yalnızca
ulus inşa süreçlerinin başında değil, bütün aşamalarında çeşitli şekillerde yer alırlar.
Entelektüellerin düşünceleri, bir süreklilik arz edecek şekilde, ulusal bilincin
milliyetçi arzular doğrultusunda mobilize edilmesinde öncülük yapan örgüt ve
partilere düşünsel kaynaklık yaparlar. İrlanda ve Kürt milliyetçilikleri için de benzer
bir durum söz konusudur.
Bu çalışmada İrlanda ve Kürt milliyetçilikleri ile Sinn Fein ve BDP’nin ulusal
kimliklerin inşa, tahkim ve mobilize edilmesindeki rolleri incelenirken Miroslav
Hroch’un ulus inşa süreçlerini açıklamak için formüle ettiği modelini kullanacağım.
Hroch, ulusları temel olarak ikiye ayırarak büyük milletler ve küçük milletler olarak
adlandırır. Ona göre büyük milletler, klasik olarak feodaller ve köylüler dışında bir
üçüncü sınıfın ortaya çıkması ve bu sınıfın kendisini bütün milletin temsilcisi olarak
göstermesi sonucunda geliştiler; zira yeni sınıf, bütün bireylerin eşit vatandaş
olacakları bir ulus tasavvurundaydı (Hroch, 2011: 29).
Hroch, başka bir milletin boyunduruğu altında yaşayan; etnik bir birim olup siyasi bir
birime dönüşemeyen ya da kendi edebi dillerinde bir süreklilik arz edecek bir
kültürel üretim geleneği olmayan (ya da bir zamanlar olsa bile zamanla kaybolmuş
veya ciddi dejenerasyona uğramış olan) milletleri ise küçük milletler olarak
24
adlandırmaktadır (Hroch, 2011: 30). Bu çalışmaya konu olan İrlandalılar ve Kürtler
de başka bir milletin boyunduruğunda yaşadıkları için Hroch’un küçük milletler
kategorisine girmektedirler.
Hroch, küçük milletlerin gelişiminin büyük milletlerden farklı olduğunu belirterek
küçük milletlerin gelişiminin A, B ve C olarak adlandırdığı üç evreden oluştuğunu
söylemektedir. A evresi, söz konusu milletin ulusal kültürüne dar bir akademik çevre
tarafından ilgi gösterilen birinci evredir. Hroch bu evreyi şöyle tanımlamıştır:
“Her milli uyanışın başlangıcında genellikle entelektüellerden oluşan bir
grup tarafından ezilen milletin dili, kültürü ve tarihinin incelenmesine
gösterilen tutkulu bir ilgi yer alır. Söz konusu bu insanlar geniş çaplı
herhangi bir toplumsal etkiye sahip değillerdi; hatta kısmen toplumdan
yalıtılmış olmaları, kısmen bunun bir yararı olacağına inanmadıklarından,
yurtsever nitelikli bir ajitasyon faaliyetine dahi başlamaya
yeltenmemişlerdir genellikle.” (Hroch, 2011: 50).
Ulusal bilincin kitlelere yayıldığı evre C evresidir ancak A’dan C’ye doğrudan bir
geçiş söz konusu değildir. B evresi yani ikinci evre, ulusal bilincin geniş kitlelere
yayılması için faaliyet gösterilen milli ajitasyon evresidir. Hroch’a göre milletlerin
oluşumunda en önemli evre B evresidir:
“Bir aşamadan diğerine geçiş elbette bir hamlede gerçekleşmedi; bir
yandan akademik ilginin arttığını gösteren belirtiler, öte tarafta
yurtseverlik duygularının geniş kitlelere nüfuz etmesi arasında, küçük
milletlerin fiili oluşumunda etkin bir yurtseverlik ajitasyonuyla
karakterize olan tayin edici bir dönem yer alır. Bu devre, milli bilincin
mayalanma sürecidir.” (Hroch, 2011: 50-51)
25
C evresi, bir önceki paragrafta da belirtildiği gibi, ulusal bilincin geniş kitlelere
yayıldığı evredir. Bu evre ulusal bilincin, grubun bütün üyelerinin olmasa bile çok
büyük bir kısmının meselesi haline geldiği, ulusal hareketin ülkenin tümüne yayılan
sağlam bir örgütsel yapıya sahip olduğu durumla karşı karşıya bulunulan evredir.
Ulaşılan bu aşamada geniş kitlelerin tepkilerini belirleyen, doğrudan doğruya ulusal
bilinçtir (Hroch, 2011: 50).
Walker Connor da Hroch’un A evresi olarak tanımladığı, ulusal bilincin dar bir
çevrede etkili olduğu aşamada bulunuyor olmanın bir etnik grubu ulus yapmaya
yetmeyeceğini söylemiştir (Connor, 2004). Connor’a göre ulus, elitlerle değil,
kitlelerle ilgilidir. Bir etnik grubun elitleri kendilerini ne kadar bir ulusun parçası
sayarlarsa saysınlar söz konusu grubun mensuplarının çoğunluğu ulusal bilince sahip
değilse o grup ulus olarak tanımlanamaz. Aristokratlar ve aydınlardaki etnik bilinç,
ulus olarak varsayılan kitlelerin büyük kısmıyla paylaşılmadıkça bu ulusal bilinç için
kanıt teşkil etmez (Connor, 2004, 41). Connor’ın önermesiyle Hroch’un modeli
arasında bir bağlam oluşturacak olursak; Walker Connor, Hroch’un C evresi
gerçekleşmeden bir grubun ulus olarak tanımlanamayacağını ve ulusal bilinçten söz
edilemeyeceğini söylemektedir.
Ulusal bilincin elitlerden kitlelere doğru yayılması için ise çeşitli mekanizmalara
ihtiyaç vardır. Bu mekanizmalar tarihsel ve toplumsal koşullara göre farklılıklar
gösterebilir fakat silahlı örgütler ve siyasi partiler bu mekanizmalar arasında en sık
başvurulan örgütlenme yöntemleridir. Silahlı örgütler şiddet yoluyla, siyasi partiler
ise yasal yollarla ulusal bilincin yayılması ve mobilize edilmesi için mücadele
ederler. Bu çalışmanın konusu olan İrlanda ve Kürt ulusal kimlik inşa süreçlerinde
hem silahlı örgütler hem de yasal siyasi partiler etkili olmuştur. Çalışmanın ana
26
ekseni siyasi partiler olmakla birlikte bu partilerin silahlı örgütlerle kurdukları
ilişkiler, kaçınılmaz olarak bu örgütlerin kısmen de olsa incelenmesini zorunlu
kılmaktadır.
Sinn Fein, İrlanda ulusal kimliğinin, BDP ise Kürt ulusal kimliğinin inşa ve mobilize
edilmesinde önemli roller oynayan siyasi partilerdir. Bu çalışmada her iki partinin
tarihsel gelişimlerini ve ideolojilerini inceleyerek ulusal kimliğin inşa ve tahkim
edilmesi ile ulusal bilincin milliyetçi talepler doğrultusunda mobilize edilmesindeki
etkilerini ayrıntılı olarak ele alacak ve iki partinin bu süreçlerini birbiriyle
karşılaştıracağım. Ayrıca iki partinin Kuzey İrlanda ve Kürt sorunlarının çözüm
süreçlerinde aldıkları/alabilecekleri rolleri inceleyerek, etnik partilerin çatışma
çözüm süreçlerinde sahip oldukları etkiyi anlatmaya çalışacağım.
27
II. BÖLÜM: SİNN FEİN
A. İRLANDA MİLLİYETÇİLİĞİ VE ULUSAL KİMLİĞİ
1. İRLANDALI ULUSAL KİMLİĞİNİN ŞEKİLLENMESİNDEKİ FAKTÖRLER
İrlanda adasındaki ilk yerleşimin izleri M.Ö. 8000 yılına dayanmaktadır; İrlanda,
Kelt halkının16
tarihsel topraklarından biri sayılmaktadır. İrlanda halkı da Avrupa’nın
en eski otokton halklarından biri kabul edilmektedir (Curtis, 2002: 1). Adaya
Hıristiyanlık, 4. yüzyılda eski bir köle olan Aziz Patrick’in çalışmalarıyla
yayılmıştır17
(Cottrell, 2005: 15). Yüzyıllar boyunca feodal beyler tarafından
yönetilen İrlanda’ya Britanya’nın siyasi ilgisi ise 12. yüzyılda başlayarak sonraki
zamanlarda artmıştır; 1171’de Britanya Kralı II. Henry, adadaki feodallerin
bağlılığını kazanmak için adaya gitmiş, ancak Kral, adada dirençle karşılaşmış ve
arzuladığı yönetsel ayrıcalıkları elde edememişti (Cottrell, 2005: 15). Sonraki
yıllarda Britanya’nın İrlanda’ya olan ilgisi ve saldırıları artarak devam etti. Kuzey
İrlanda sorununun temelinde de adaya yönelik bu İngiliz ilgisi ve saldırganlığı
yatmaktadır.
İrlanda, İngiliz saldırı ve işgallerine maruz kalmaya başladığı 12. yüzyıldan itibaren
sık sık ayaklanmalara sahne oluyordu. Adadaki soyluların başını çektiği bu
ayaklanmalar dönemin de koşulları gereği, feodal karakterdeydi. Adanın aristokrat
toprak sahipleri, İngiliz hâkimiyetinin kendi egemenliklerini tehdit etmesi sebebiyle
ayaklanıyorlardı. Britanya Krallığı’nın da adayla ilişkisi doğrudan yönetme şeklinde
16
Bugün Keltlerin devamı sayılan halklar İrlandalılar, İskoçlar ve Gallerliler ve Bretonlar’dır. 17
Hıristiyanlığın adaya girmesine değinmemin nedeni, 17. yüzyıldan itibaren adada yaşanan
sorunların din (mezhep) temelli olmasıdır. İrlanda’da hala her yılın 17 Mart’ı, Aziz Patrick’in anısına
Aziz Patrick Günü olarak kutlanmaktadır.
28
değil, zaman zaman sıkılaşıp gevşeyen baskı ve yönetme mekanizmaları şeklinde
tezahür ediyordu (Mulholland, 2002). İrlandalı kimliğinin inşasında İngilizlere karşı
verilen bu mücadelelerin, bu süreçte doğan mitlerin ve sembollerin önemli payı
vardır. Özellikle 16. yüzyıldan sonra ortaya çıkan mezhepsel faktörler İrlandalı
kimliğinin inşasında temel belirleyenlerden biri olmuştur.
İngiltere’de VIII. Henry tarafından Protestanlık mezhebinin kabul edilmesi
sonrasında Britanya adasının önemli bir kısmı Protestanlığa18
geçmiş ancak
İrlanda’da durum böyle olmamıştı. İrlanda, Katolik yapısını büyük ölçüde
koruyordu. VIII. Henry’nin kızı olan Elizabeth, 17. yüzyılın başında İrlanda adasında
büyük ölçüde hâkimiyet kurmayı başarmıştı. Bu dönemde İskoçya’dan getirilen
Protestanlar adanın kuzeyine yerleştirilmeye başlandı. Yerleştirilen göçmenlere geniş
ve verimli topraklar veriliyor, adanın yerlileri olan Katolikler ise verimsiz topraklara
doğru sürülüyorlardı (Curtis, 2002; Donnelly; 2004a). Adaya Protestanları
yerleştirmenin Britanya için iki temel amacı vardı: Adayı ekonomik ve siyasi olarak
İngiliz egemenliğine almak ve Katolikleri asimile ederek Protestanlığı tüm adada
hakim inanç haline getirmek. İrlanda’ya yerleştirilen Protestanlara geniş ve verimli
arazilerin verilmesi Katoliklerin yavaş yavaş yoksullaşmasına neden oldu. Avrupa’da
din savaşlarının yaşandığı bir dönemde yaşanan bu gelişmeler Protestan ve
Katolikler arasında çatışmayı neredeyse kaçınılmaz hale getiriyordu (Aktoprak,
2010: 167).
18
Britanya Kralı VIII. Henry’nin Katolik Kilisesi’nden ayrıldıktan sonra İngiltere Kilisesi (Church of
England) adıyla bağımsız bir kilise kurmuştu. Bu yeni dini öğreti Protestanlıktan önemli ölçüde
etkilenmiş olmakla beraber Anglikanizm adı verilen ve kendine özgü nitelikler de taşıyan bir
mezhepti. Ancak özgün niteliklere sahip olsa da Anglikanizmi Protestanlığın bir kolu olarak görme
yorumu yaygındır. Bu çalışmanın ilerleyen bölümlerinde de Anglikanizm, Protestanlığın bir kolu
olarak ele alınacak ve Britanya’nın mezhepsel yapısı değerlendirilirken iki kavram aynı dinsel
topluluğu işaret etmek için kullanılacaktır.
29
Katoliklerin Protestanlara karşı ilk ciddi ayaklanması 1641 yılında cereyan etti.
Ayaklanma, ilk bakışta mezhep çatışması gibi görünse de ana neden ekonomik
eşitsizlikti. Katoliklerin temel amacı, kaybettikleri toprakları Protestanlardan geri
almaktı. Ayaklanma başladığında Katolikler ciddi bir Protestan katliamına giriştiler
(Mulholland, 2002: 3). Birleşik Krallık yönetiminin ayaklanmaya müdahalesi ise çok
sert oldu. Cromwell, 1649-1651 döneminde çok büyük bir bastırma operasyonu yaptı
ve adada İngiliz hâkimiyetini yeniden sağladı (Mulholland, 2002: 3). Katoliklerin
yaptıkları Protestan katliamı Protestanların, Cromwell’in kanlı operasyonuysa
Katoliklerin hafızasında derin etkiler bırakmıştır. İki mezhep arasında ilk defa bu
kadar ciddi bir çatışma meydana geliyordu ve İngiltere, Protestanların tarafında
olduğunu çok net bir biçimde ortaya koymuştu. İngiliz sömürgeciliğinin dini bir
karaktere de sahip olması, İrlandalı kimliğinin oluşmasında Katolik kimliğinin
önemli bir faktör olmasına yol açtı.
17. yüzyılın ikinci yarısında adadaki Katolik-Protestan ayrışması daha da derinleşti.
1685’te İngiltere tahtına çıkan Katolik 2. James’in kısa süre içinde Protestan William
Orange tarafından tahttan indirilmesinden sonra büyük bir savaş patlak verdi. 2.
James, tahttan indirildikten sonra İrlanda’ya gidip Katoliklerden oluşan bir ordu
kurmuştu. 1690’da başlayan ve Boyne Savaşı olarak bilinen savaşı James’in yanında
yer alan Katolikler kaybetti (Howe, 2000: 30). Bu savaştan sonra Katoliklerin
üzerindeki baskı daha da arttı. 1727 yılında yürürlüğe sokulan Katolik Kilisesi’nin
Usul ve Ayinlerinin Yayılmasını Önleme Yasası’yla Katolik Kilisesi’nin faaliyetleri
yasaklandı. 1727’de çıkarılan yasalarla da Katolikler neredeyse bütün siyasi ve
sosyal haklarını kaybettiler. Söz konusu yasalarla Katoliklerin parlamento üyesi
olmaları, silah taşımaları, beş pound’dan daha pahalı atlara sahip olmaları, silah
30
atölyelerinde çırak olmaları, yurt dışında okumaları, İrlanda’da devlet okullarına
gitmeleri, Dublin Üniversitesi’nden diploma veya burs almaları, Katolik papaz
olmaları, bir Protestan’a ait toprağı satın almaları, çocuklarına miras bırakmaları, jüri
üyesi olmaları, -işverenlerse- ikiden fazla kişi çalıştırmaları ve en önemlisi, oy
vermeleri yasaklandı. Bu kurallar 1829 yılına kadar yürürlükte kaldı (Hechter, 1975:
74-75). Katoliklerin üzerinde, dini baskı kadar ekonomik baskı da çok yoğundu.
Öyle ki, 17. yüzyılın sonuna gelindiğinde Katolikler ada nüfusunun %75’ini
oluşturmalarına karşın sahip oldukları topraklar toplam toprakların ancak %5’i
kadardı (Aragüç, 2006: 29)
Katolikler üzerindeki bu büyük baskı, ulusal kimliğin oluşumunda dini çok önemli
bir faktör haline getirdi. Elbette İrlandalı ulusal kimliğinin sadece din eksenli
geliştiğini söylemek doğru olmayacaktır. Ulusal kimliğin oluşmasında birbirini
destekleyen ve tamamlayan üç temel faktörden söz edilebilir: Bunlardan birincisi
mezhep farklılığı, ikincisi ekonomik eşitsizlik ve üçüncüsü de teritoryal faktörlerdir.
İrlandalılar, mezhepleri dolayısıyla ayrımcılığa ve baskıya maruz kalıyor, yine
mezheplerinden dolayı ekonomik olarak alt tabakalarda kalmaya mecbur bırakılıyor
ve topraklarından sürülüyorlardı. Dini ayrımcılığa uğrayanların, ekonomik
eşitsizliğin dezavantajlı tarafında olanların ve topraklarından edilenlerin Katolik;
baskı yapanların, ekonomik avantaja sahip olanların ve işgalci pozisyonunda
olanların da Protestan olması sebebiyle çatışma mezhepsel bir görünüm arz ediyordu.
Ancak, çatışmanın kaynakları arasında dinin yerinin oldukça az olduğunu söyleyen
görüşler de mevcuttur. Claire Mitchell (2006), dinin sosyal farklılığın kurucu
veçhelerinden biri olduğunu kabul etmekle birlikte İrlanda örneğinde yalnızca başka
temel faktörlerin görünürdeki yüzü olduğunu söylemiştir. Yine de Mitchell, dinin
31
teolojik anlamda önemini kısmen yadsırken onun kültürel önemini görmezden
gelmemektedir. Ona göre dinin kültürel ve gündelik hayattaki tezahürleri oldukça
önemliydi. Katolik kiliselerinin toplanma yerleri olmaları ve dini liderlerin siyasi
etkinlikleri bunun göstergeleridir (Mitchell, 2006: 1)
İrlanda’da maruz kaldıkları ekonomik, dini, siyasi ve teritoryal baskılardan dolayı
Katolikler, tepkilerini dinsel bir çerçeve içinde gösteriyorlardı. İrlanda’daki ayrışma
ve çatışmanın kökeni üzerinde çalışan Joseph Ruane ve Jeniffer Todd da, dini
kimliklerin belirleyiciliğinin olduğunu kabul etmekle birlikte esas önemli
belirleyenin ekonomik olduğunu belirtmektedirler (Ruane ve Todd, 2000).
Çatışmanın kaynakları her ne kadar farklı olsa da ulusal kimliğin oluşması sürecinde
bunlar dinsel çatışmalar şeklinde tezahür etti. Örneğin 1641’deki ayaklanmada
Katoliklerin öfke ve şiddeti tercihli olarak yöneticilere ya da İngilizlere değil,
doğrudan Protestan ailelere yönelmişti. Zaten daha sonraki dönemlerde İrlanda
milliyetçiliği Katoliklik üzerinden ilerleyecek ve İrlanda milliyetçi hareketinin
taşıyıcıları yoğunluklu olarak Katolikler olacaktır.
32
2. İRLANDA MİLLİYETÇİLİĞİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE İLK
ÖRGÜTLENMELER
Miroslav Hroch’un, ulusal bilincin ortaya çıkması ve yayılması sürecinde belirlediği
evrelerden birincisi, yani ulusal kültüre yalnızca entelektüel bir grubun ilgi duyması
ve taşıyıcısı olması evresinin, İrlanda milliyetçiliği için 19. yüzyılın başlarında
başladığını söylemek mümkündür. İrlanda ulusal kimliğini özgün bir fenomen olarak
benimseyip ona ilgi gösteren entelektüeller 18. yüzyılın sonlarında belirdiği görülen
ve 19. yüzyılın başında berraklaşan bir hareket başlattılar. Bu durumun
zamanlamasının rastgele olmadığını, dışsal faktörlerle çok yakından ilişkili olduğunu
söylemekte fayda vardır.
19. yüzyıl, Avrupa’nın büyük bir bölümünde milliyetçi hareketlerin yaşandığı bir
dönemdir. 1789’da yaşanan Fransız Devrimi’nin de büyük etkisiyle Avrupa’daki
büyük imparatorluklar dağılmaya başlamıştı. Bu imparatorlukların çatısı altında
yaşayan halklar da milliyetçi hareketler içine girerek ulus devletler kurmaya
başladılar. Birkaç yüzyıl boyunca İngilizlere karşı mücadele veren İrlandalılar
arasında da milliyetçiliğin ve ulusal kimlik inşasının bu tarihselliğin ürünü olduğunu
söylemek mümkündür.
Yukarıda da belirttiğim gibi İrlanda’daki çatışmanın kaynakları sadece dinsel olmasa
da ekonomik eşitsizlik ve İngiliz sömürgeciliğinin yöneldiği kesimin Katolikler
olması, verilen tepkilerin de din temelli olması ve kimliğin din üzerinden
şekillenmesine yol açıyordu.
33
Avrupa’da yükselen milliyetçi hareketler İrlanda’da da etkisini gösterdi ve 18.
yüzyılın sonlarından itibaren modern anlamda milliyetçi hareket ve örgütlenmeler
gelişmeye başladı.
İrlanda’da milliyetçi olarak nitelendirilebilecek ilk örgütlenme 1791’de kurulan
Birleşik İrlandalılar Cemiyeti’dir (Society of United Irishmen – SUI) (Donnelly,
2004b: 731). SUI, Katoliklere yönelik ayrımcılığa karşı çıkıyor ve Katoliklerle
Protestanların birlikte yaşayacağı bir bağımsız İrlanda kurulmasını istiyordu.
Cemiyet Amerikan ve Fransız devrimlerinden ilham alıyordu (Hechter, 1975: 72).
SUI, 1798’de İngiliz yönetimine karşı silahlı bir ayaklanma başlattı. Ayaklanma çok
kanlı bir şekilde bastırıldı ve SUI’nin birçok lideri idam edildi. Westminster, bu
ayaklanmanın sonucunda İrlanda’nın ancak doğrudan yönetimle tam anlamıyla
kontrol altına alınabileceğini düşünerek 180019
yılında Birlik Yasası’nı çıkardı. Bu
yasayla İrlanda, hukuki olarak tamamen Birleşik Krallık’a bağlandı (O’Donell,
McAuliffe ve Lane, 2009: 52; Union With Ireland Act, 1800). İrlanda’nın hukuki
olarak da Birleşik Krallık’a bağlanması adadaki milliyetçi hareketlerin azalmasına
değil artmasına yol açtı; çünkü yasa, bütün İrlandalılara eşit yurttaşlık hakkı
tanımıyor, Katoliklerin hem gündelik hayatta hem de yasalar karşısındaki eşitsiz
konumlarını değiştirmiyordu. Birlik Yasası’na karşı çıkanlar örgütlenmeye ve
mücadele etmeye başladılar. Britanya karşıtı ilk ciddi milliyetçi örgütlenme, 1830
yılında kurulan Fesih Cemiyeti oldu (Repeal Association – RA) (Aktoprak, 2010:
171). RA, 1800 Birlik Yasası’nın tamamen iptal edilmesini ve İrlanda’nın statüsünün
yasa öncesi duruma geri çevrilmesini ya da İrlanda’nın tamamen bağımsız olması
gerektiğini savunuyordu. 1832’deki Westminster seçimlerine katılan RA ve oyların
19
Bazı kaynaklarda yasa 1801 Birlik Yasası olarak anılır. Bunun sebebi yasanın 1801’de yürürlüğe
girmiş olmasıdır. Yasa 1800 yılında kabul edilmiş ve 1 Ocak 1801 itibariyle yürürlüğe girmiştir.
34
%3,9’unu alarak 42 sandalye kazandı; 1841 seçimlerinde ise %2,1 oy alarak 20
sandalye kazandı (1832 General Elections, 2013; 1841 General Elections, 2013).
Cemiyetin üyeleri 1842 yılında İrlanda milliyetçilerinin ilk önemli yayın organı olan
Nation (Ulus) gazetesini çıkarmaya ve ayrılıkçı fikirlerini bu gazete kanalıyla dile
getirmeye başladılar (Curtis, 2002: 314). Nation’ın çıkarılması çok önemliydi çünkü
milliyetçi fikirler ilk defa yaygın bir mecrada dile getiriliyordu. RC ve Ulus gazetesi
çevresinde örgütlenen milliyetçiler, 1841’de genç bir şair olan Thomas Davis
önderliğinde Genç İrlandalılar (Young Irelanders) hareketini kurdular (Donnelly,
2004b: 770). YI, ayrılıkçı ve Cumhuriyetçi fikirlere sahipti. 1848 yılında bir
ayaklanma başlatmak isteseler de başarısız oldular ancak YI hareketi İrlanda
milliyetçi hareketi için bir sembol haline geldi.
19. yüzyılın ilk yarısında cereyan eden gelişmeler ve kurulan örgütler, milliyetçiliğin
ve ulusal kimliğinin inşasında önemli rol oynadı. Ancak Hroch’un ulus inşası
modelinin A evresine uyum gösterecek şekilde, milliyetçilik konusundaki gelişmeler
görece dar bir çevrede ilgi görüyordu. Şehirlerde yaşayan elit Katolikler ve kısmen
Protestanlar milliyetçilerin önemli bir bölümünü oluşturuyordu. İrlandalı ulusal
kimliğinin inşa edilmesinde oldukça etkili olan ve İrlandalı Katoliklerin Britanya’yla
olan bağlarını daha da zayıflatan olay, 1845 yılında adada meydana gelen kıtlık oldu.
19. yüzyılda, İrlandalı yoksulların temel besin maddesi, ülkede bolca yetiştirilen
patatesti. 1845 yılında, üretilen patatesler bir tür mantar hastalığı nedeniyle
tüketilemez hale geldi (Aragüç, 2006: 34). Bu durum adada büyük bir kıtlık
yaşanmasına neden oldu. Kıtlıktan etkilenenler büyük ölçüde yoksul Katoliklerdi.
Protestanlar verimli topraklara sahip oldukları ve İngiltere’yle iyi ilişkiler içinde
35
oldukları için kıtlıktan çok hafif düzeyde etkilendiler20
(Kienaly, 2002). Tarihe
Büyük Kıtlık (The Great Famine) olarak geçen bu trajedide yaklaşık bir milyon
İrlandalı hayatını kaybetti, bir milyondan fazla insan başta ABD olmak üzere başka
ülkelere göç etti ve kıtlığın sürdüğü 1845-1851 yılları arasında İrlanda’nın nüfusu
%20 - %25 azaldı21
(Kienaly, 2002: 2; Kelleher, 2006).
Büyük Kıtlık’ın Katolik İrlandalılar arasında yarattığı yıkım ve trajedi, milliyetçi ve
ayrılıkçı fikirlerin yaygınlaşmasına yol açtı. Birleşik Krallık’la olan ilişkiler tamir
edilmesi zor hasarlar aldı. İrlanda milliyetçileri, bir daha böyle bir felaket
yaşanmaması için İrlanda’nın bağımsız olması gerektiğini daha yüksek sesle dile
getirmeye başladılar. Ayrılıkçılık güç ve destek kazanırken bu dönemde silahlı
hareketler de ortaya çıkmaya başladı. İrlanda Cumhuriyetçi Kardeşliği (Irish
Republican Brotherhood-IRB), İrlanda tarihinde ilk örgütlü silahlı milliyetçi hareket
olarak kabul edilir. IRB, 1858’de Dublin’de kuruldu (Donnelly, 2004b). Hareket,
ABD’de sürgünde yaşayan Young Irelanders üyeleri tarafından da destekleniyordu.
ICK, 1867’de silahlı bir isyan başlatmak üzere harekete geçti ancak İngilizler
tarafından yönetilen İrlanda polisinin istihbarat faaliyetleri sonucunda isyan tam
olarak başlayamadan başarısızlığa uğradı (Pelling, 2003: 43).
20
Aslında İrlanda’da halkı kıtlıktan koruyacak başka besin maddeleri de vardı ancak Britanya
hükümetinin uyguladığı ekonomi politikaları, üretilen ürünlerin içeride tüketilmesine izin vermiyor,
doğrudan ihraç edilmelerine yol açıyordu. Britanya başbakanı Robert Peel, kıtlığın ilk zamanlarında
İrlanda’da yetiştirilen ürünlerin dışarıya satışının yasaklanması gibi önlemlerle kıtlığı hafifletmeye
çalışsa da başarılı olamadı; çünkü hem İrlandalı toprak sahibi Protestanlardan hem de İngiliz
muhafazakarlardan büyük tepki gördü (Aragüç, 2006, 35). Peel’den sonra işbaşına gelen hükümet
adaya yapılan yardımları kesti ve ihracata destek verdi, bu durum kıtlığı daha da derinleştirdi. 21
1997’de dönemin Birleşik Krallık başbakanı Tony Blair, kıtlıktaki rolünden dolayı İngiltere adına
İrlandalılardan özür diledi.
36
Özetle, İrlanda’nın Birleşik Krallık’a bağlanması, Büyük Kıtlık’ın yarattığı öfke ve
Katolik İrlandalılar üzerinde devam eden baskı 18. yüzyılda İrlanda ulusal kimliğinin
inşasında önemli faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır.
3. ULUSAL BİLİNCİN YAYILMASI: KELT UYANIŞI VE PASKALYA
AYAKLANMASI
Avrupa’da milliyetçi hareketlerin 19. yüzyılda güçlenmesine paralel olarak İrlanda
milliyetçiliği ve ulus inşa süreci de gelişme ve toplumsallaşma anlamında hız
kazanmaya başladı. Özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısı İrlanda milliyetçiliği için
kritik önemdedir. Bu dönem, aynı zamanda Hroch’un tarif ettiği B evresine, yani
ulusal bilincin kitlelere taşınması için faaliyetler yürütülen evreye tekabül eder. Bu
evrede, 16. yüzyıldan itibaren baskı altına alınan dini kimlikle şekillenmiş olan
İrlandalı ulusal kimliği, modern kurumlar ve enstrümanlar kullanılarak modern bir
ulusal kimlik olarak inşa edilmeye başlanmıştır. 16. yüzyıldan sonra İrlandalılarda
“biz” duygusunu oluşturan temel faktör din olduğu için İrlandalı etnik kimliğiyle
ulusal kimliği arasındaki süreklilik bağını kuran esas unsurun din oluğu söylenebilir.
19. yüzyılda modern anlamda inşa edilen İrlandalı ulusal kimliği, Katoliklikle
şekillenmiş olan dinsel kimliğin üzerine inşa edilmiştir.
İrlandalı ulusal kimliğinin inşa edilmesi ve kitlelere ulusal bilincin taşınması için
İrlandalı elitler tarafından faaliyetler yürütülmüştür. Bu faaliyetler için çeşitli
örgütler kurulmuştu. Bu örgütlerin kuruluş ve faaliyet sürecine kendi
tanımlamalarıyla Kelt Uyanışı adı verilmiştir.
37
a. Kelt Uyanışı
İrlanda’da ulusal kimlik inşasının temel belirleyenleri, yukarıda da belirtildiği gibi,
19. yüzyıla kadar, daha çok dinsel aidiyet ve bu aidiyetten kaynaklanan ekonomik
eşitsizlikti. 19. yüzyılda Avrupa’nın farklı yerlerinde de cereyan eden etnik
kimliklerin ulusal kimliklere dönüşümü, İrlanda’daki kimlik inşa süreçlerini de
etkiledi. İrlandalı genç milliyetçi entelektüeller, İrlanda yerlilerinin Kelt kökenlerini
gündeme getirerek Kelt dil ve kültürünün korunup geliştirilmesi amacıyla muhtelif
girişimlerde bulunmaya başladılar22
. Bu amaç doğrultusunda basın yayın organları ve
örgütler kuruldu. Bu hareketin kurucuları harekete Kelt Uyanışı (Gaelic Revival)
adını verdiler (Donnelly, 2004b: 264).
Kelt Uyanışı’nın İrlanda’da ulusal kimlik inşasında oldukça önemli bir yeri vardır.
Dinsel aidiyete dayalı kimlik ayrışmaları, Protestan ve Katolik İrlandalıların aynı
amaç için bir araya gelmelerinin önünde bir engeldi ama İngiliz sömürgeci ve
asimilasyoncu politikalarının karşısına etnik aidiyete dayalı bir kimlikle çıkmak hem
dönemin koşullarına uygun olarak daha geniş kitlelerde etki gösteriyor hem de farklı
inançlara mensup İrlandalıların ortak bir kimlikle İngilizlere karşı mücadele
edebilmesinin yolunu açıyordu. Zaten 19. yüzyılın ikinci yarısındaki milliyetçi
hareket ve örgütlenmelerde Protestanların da ağırlığı hissedilir hale gelmiştir23
.
22
Michael Hechter’in Internal Colonialism (1975) kitabında değindiği önemli noktalardan biri,
sömürgecinin yerel kültürü aşağılaması ve küçük görmesidir. İrlanda’da bu durum yaşanıyordu;
İngilizler kadim Kelt kültürünü küçümsüyor ve İrlandalıları Britanya kültürüne adapte ederek asimile
etmek istiyorlardı. Kelt Uyanışı’nın öncülerinin kültürel uyanışa önem vermelerinin en önemli nedeni
budur. 23
19. yüzyılda Protestanlar İrlanda milliyetçi hareketi içinde yer alsalar da daha sonra bu durum
değişmiş ve Katoliklik milliyetçilikle, Protestanlık ise Birlikçilikle neredeyse özdeş hale gelmiştir.
İlerleyen bölümlerde bu durum daha ayrıntılı ele alınacaktır.
38
Kelt Uyanışı’nın öncülerinin kurduğu iki örgütlenme, İrlanda milliyetçiliği açısından
tarihi önemdedir. Bunlardan birincisi 1884’te kurulan Kelt Atletik Cemiyeti (Gaelic
Athletic Association-GAA), diğeri ise 1893’te kurulan Kelt Birliği’dir (Gaelic
League-GL). Kelt Atletik Cemiyeti ve Kelt Birliği’nin önemi, kadim Kelt kültürünü
Britanya’nın asimilasyoncu politikalarından koruyarak yeniden canlandırmak ve bu
yolla ulusal kimlik inşasını sağlamayı amaçlamalarından kaynaklanmaktadır
(Aktoprak, 2010)
Bir grup İrlanda milliyetçisi, eski bir atlet olan Michael Cusack’ın öncülüğünde 1
Kasım 1884’te GAA’yı kurdular (History of The Gaelic Athletic Association, 2013).
Kelt Atletik Cemiyeti, bir spor kuruluşuydu. Amacı, Kelt sporları olarak kabul
ettikleri Kelt futbolu, hurling, ve Kelt hentbolunu yaygınlaştırmak ve bu sporlar
aracılığıyla İrlanda çapında bir örgütlülük yaratmaktı24
. GAA üyelerinin İngiliz
sporları sayılan futbol, rugby ve kriket oynamaları yasaklanmıştı. GAA, kısa
zamanda İrlanda’nın her yerinde kurulan kulüpler yoluyla yaygınlaştı ve büyük
başarı elde etti25
.
GL’nin amacı ise İrlanda kültürünün Britanya etkisiyle asimile olmasını engellemek
ve İrlanda halkını Anglikanlaşmaktan korumaktı. GL, İrlanda dilinin korunup
geliştirilmesi çabalarının yanı sıra, Kelt kültürünü yeniden canlandıracak müzik, dans
gibi folklorik öğelere de önem veriyordu. İrlanda dilinin geliştirilip
yaygınlaşmasında GL’nin büyük etkisi vardır. GL, İrlandaca’nın standardize
edilmesi için çalışmalar yürüttü, İrlanda’nın her yerinde kurslar açarak insanlara
24
GAA sadece sıradan bir spor kulübü olarak görülmemelidir. Spor, birçok toplumun ulus inşa
süreçlerinde önemli yer tutar. Özellikle başka ülkelerin egemenliği altında yaşayan toplumlarda siyasi
birliklerin kurulmasının zor olması sebebiyle milliyetçi siyasetçiler gençlere spor yoluyla ulaşmayı ve
bu yolla onları örgütlemeye çalışırlar. GAA da bu nitelikte bir yapıydı. 25
GAA, günümüzde hala İrlanda’nın en yaygın spor kulübü olma özelliğini devam ettirmektedir.
39
İrlanda dilini öğretmeye çalıştı ve kırsal kesimde yaşayan İrlandalılara bu dilde
okuma-yazmayı öğretti (The Irish Revival, 2013). GL’nin sloganı ‘Kendimiz,
Yalnızca Kendimiz’ anlamına gelen ‘Sinn Fein, Sinn Fein ahmain!’ idi (Feeney,
2002: 19).
GAA ve GL, kadim Kelt kültürünün canlandırılması, eskiye ait geleneklerin, mit ve
sembollerin yeniden keşfedilmesi ve bunların ulusal kimliğin inşasında kullanılması
açısından büyük işlev taşıyorlardı. İrlanda kültürünün tarihin eski zamanlarından beri
süregelen kadim bir kültür olduğu, spor branşlarının, dansların, müziklerin vs. Kelt
kültürünün eski öğeleri olduğu gibi söylemler, inşa edilmek istenen ulusal kimlik için
dayanak sağlıyorlardı. İrlanda halkının, kadim Kelt kültüründen süzülüp gelen
geleneklere, sporlara, kültürel figürlere sahip olduğu savı, kimlik inşasında gelenek
icadının da26
önemini gösteren önemli bir örnektir. İngilizlerin aşağılamalarına karşı
İrlanda kültürünün de en az Britanya kültürü kadar hatta daha eski ve köklü olduğu
vurgusu, İrlandalıları milliyetçi talepler doğrultusunda mobilize etmek için gerekli
hamlelerdi.
19. yüzyılda İrlanda milliyetçiliğinin güçlenmesindeki önemli faktörlerden biri de
Birleşik Krallık’ın İrlanda’nın statüsü konusundaki tutumudur. Liberal Parti, İrlanda
konusunda esnek ve uzlaşmacı bir politika yürütülmesi taraftarıyken Muhafazakâr
Parti daha sertti ve İrlanda’ya yönelik baskı ve asimilasyon politikalarının devam
ettirilmesi taraftarıydı. Liberal Parti’nin önemli isimlerinden William Ewart
Gladstone, İrlanda’daki milliyetçi ve ayrılıkçı hareketlerin güçlenmesini önlemek
için bir dizi reformun hayata geçirilmesi gerektiğini savunuyordu. Gladstone,
26
Ulus inşa süreçlerinde geleneklerin icat ve yeniden keşif süreçleri için bkz: Hobsbawm, E. ve
Ranger, T. (2010).
40
Anglikan Kilisesi’nin İrlanda’nın resmi kilisesi olmasına karşıydı ve İrlandalıların
kendi kilisesini kurmaları gerektiğini savunuyordu. Gladstone ayrıca adadaki
çatışmanın temel nedenlerinde biri olan Toprak Yasası’nın değişmesi gerektiğini dile
getiriyordu. Gladstone’un girişimleriyle 1869’da Kilise Yasası kabul edildi ve ayrı
bir İrlanda Kilisesi kurulmasının yolu açıldı. Ancak toprak reformu konusunda
Gladstone aynı başarıyı elde edemedi; çünkü muhafazakârlar İrlanda konusunda
yapılacak reformların yeni talepler doğuracağını öne sürüyorlardı (Howe, 2002;
Mulholland, 2002: 15-16).
İrlanda milliyetçiliğinin gittikçe güçlenmesi ve 1882’de kurulan İrlanda Parlamenter
Partisi’nin hızla destek kazanmasıyla Gladstone ve diğer liberaller Home Rule’u27
sorunun çözümü için en iyi yol olarak görmeye başladılar. Gladstone 1886’da İrlanda
Parlamentosu’na geniş yetkiler veren bir özerklik tasarısını parlamentoya sundu.
Gladstone’un bu girişimi Avam Kamarası’nda reddedildi. Gladstone aynı tasarıyı
1893’te tekrar gündeme getirdi ve İrlandalı parlamenterlerin de desteğiyle Avam
Kamarası’ndan geçirdi. Ancak Lordlar Kamarası’na gelen tasarı, İrlandalı toprak
sahibi Protestanların, muhafazakârların ve birlik yanlısı liberallerin muhalefetiyle
burada reddedildi (Aragüç, 2006: 37-38).
Westminster’ın İrlanda sorunu konusundaki uzlaşmaz ve ödünsüz tavrı,
milliyetçiliğin ve ayrılıkçılığın adada gittikçe daha fazla taraftar toplamasına yol açtı.
19. yüzyılın sonuna gelindiğinde İrlandalı milliyetçiler ulusal kimliğin inşasında
27
Home Rule, İrlanda sorununun çözümü konusunda önerilen iki temel yöntemden biridir. Türkçeye
özerklik olarak çevrilebilir. 20. yüzyılın başına kadar bu çözümü savunanlar İrlanda milliyetçileri
arasında güçlü konumdaydılar. Bu çalışmada, sorunun özerklik yoluyla çözülmesin savunanlar için
Anayasal Milliyetçi kavramını kullanacağım.
41
önemli bir yol almışlardı. Kimliğin kurucu unsurları olan din, dil, kültür gibi bağlarla
birlikte İngiliz karşıtlığı da kimliğin güçlü bileşenlerinden biri olmuştu.
20. yüzyılın başına gelindiğinde İrlanda milliyetçiliğinde iki ana eğilim iyice ortaya
çıkmıştı: Cumhuriyetçilik ve Anayasal Milliyetçilik. Cumhuriyetçiler İrlanda’nın
Birleşik Krallık’tan tamamen ayrılması ve bağımsız bir devlet olması gerektiğini
savunuyorlardı. Cumhuriyetçilere göre Birleşik Krallık’la ilişkiler devam ettiği
sürece İrlandalıların tam olarak özgürleşmeleri mümkün değildi. Bu yüzden İrlanda,
Birleşik Krallık’tan siyasi ve hukuki olarak tamamen ayrılmalıydı. Irısh Republican
Brotherhood Cumhuriyetçilerin en önemli örgütlerindendi. Daha sonra Cumhuriyetçi
damar, IRA (Irish Republican Army – İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu)28
ve Sinn Fein
üzerinden devam etti (Kearney, 2007).
Anayasal Milliyetçiler ise Birleşik Krallık’la ilişkiler konusunda Cumhuriyetçilere
göre daha yumuşak bir pozisyondaydılar. İrlanda’nın tamamen bağımsız olması
değil, Home Rule’la yönetilmesi gerektiğini savunuyorlardı. Adada Britanya kökenli
birçok yerleşimcinin bulunması ve Britanya’yla olan tarihsel bağlar tam bağımsızlık
yerine özerkliği daha işlevli bir model kılıyordu Anayasal Milliyetçilere göre.
Anayasal Milliyetçilerin en önemli örgütü de İrlanda Parlamenter Partisi’ydi.
İrlanda ulusal kimliğinin inşası açısından çok önemli olan bir başka gelişme,
1900’lerin ilk çeyreğinde Britanya-İrlanda ayrışmasını derinleştiren ve İrlanda’da
ayrılıkçı eğilimleri güçlendiren Paskalya Ayaklanması’dır.
28
IRA, 1919’da kurulup 1990’ların sonuna kadar şiddet eylemleri yapan Cumhuriyetçi-milliyetçi
silahlı bir örgüttür.
42
b. Paskalya Ayaklanması
20. yüzyılın ilk çeyreğinde hem İrlanda’da güçlenen milliyetçilik hem de yaklaşan
savaş tehlikesi Westminster’ı İrlanda sorunu konusunda çözüm geliştirmeye
zorluyordu. Liberal Parti, 1912’de parlamentoya bir Home Rule tasarısı sundu ve bu
tasarı, daha önceki benzer girişimlerin aksine, kabul edildi. Tasarının kabul edilmesi,
ilk bakışta Anayasal Milliyetçilerin bir başarısı olarak görüldü. İrlanda’da halkın
önemli bir kısmının desteğini alan Anayasal Milliyetçiler Home Rule’u
Westminster’a kabul ettirerek büyük bir başarı kazanmış gibi görünüyorlardı ancak
işler bekledikleri doğrultuda gitmedi. Yasa, yürürlüğe giremeden 1. Dünya Savaşı
patlak verdi. Savaş başladığında hala umutlu olan İrlanda Parlamenter Partisi’nin
liderlerinin önemli bir kısmı savaşta İngiltere’ye destek verdiler; ancak küçük bir
grup İngiltere’ye destek verilmemesi gerektiğini çünkü İngilizlerin zayıflığının
İrlanda’nın güçlülüğü anlamına geleceğini söylediler (McNally, 2007: 8).
Westminster’ın İrlanda sorununu çözeceğine olan inancın zayıflaması sonucu
1916’da modern İrlanda tarihi açısından oldukça önemli bir yere sahip olan Paskalya
Ayaklanması başladı. Bir grup milliyetçi lider Dublin Postanesi’nin önünde bir araya
gelerek bağımsız İrlanda Cumhuriyeti’ni ilan ettiklerini açıkladılar. Kısa süre içinde
isyancılar Dublin’in önemli yerlerini ele geçirdiler (McNally, 2007: 14-18; The
Easter Rising, 2013). Birleşik Krallık güçleri ayaklanmaya çok sert müdahale etti, en
az 450 kişi hayatını kaybetti, kitlesel tutuklamalar yapıldı. Ayaklanmanın başında
düşük düzeyde olan halk desteği, bu sert müdahalenin ardından üst seviyelere çıktı
(McNally, 2007)
43
Paskalya Ayaklanması İngiltere tarafından bastırıldı ancak İrlanda milliyetçiliği
açısından çok güçlü bir miras bıraktı. İrlanda’nın ulusal hafızasında yeri hala taze
olan bu ayaklanma 1641 Katolik Ayaklanması, Boyne Savaşı ve Büyük Kıtlık gibi
İngiliz sömürgeciliğinin ve baskısının sembollerinden biri haline geldi.
Ayaklanmanın bir başka önemli yanı da İrlanda halkında Britanya’ya karşı olan
güvensizliği derinleştirmesidir. O zamana kadar Britanya’yla tam olarak kopuşu
değil de özerklik fikrini destekleyen İrlanda halkının büyük bir kısmı ayaklanmadan
sonra şiddeti de dışlamayan ayrılıkçı ve bağımsızlıkçı fikirleri desteklemeye başladı.
Michael Laffan’a göre (1999, 43):
“Paskalya Ayaklanması, siyasi şiddet kullanımını yeniden canlandırdı ve
onu İrlanda milliyetçiliğinin çeperinden merkezine yerleştirdi.
Ayaklanma, eski isyanlarla sürekliliği yeniden tesis etti ve devrimci
geleneği geliştirerek sürdürdü; İrlanda Cumhuriyetçiliğinin sonraki
nesillerine silah kullanarak amaçlarına ulaşmak için bir model sağladı. Bu
bakımlardan ayaklanma, liderlerinin beklentilerini karşılamış oldu.
Ayaklanmanın kısa vadeli sonucu olarak İrlanda’da kamusal hayat
dönüştü.”
Ayaklanmadan sonra ayrılıkçı fikirlerin güçlenmesi Cumhuriyetçilerin, İrlanda
milliyetçileri arasında öne çıkmasına neden oldu. Çünkü –yukarıda da belirtildiği
gibi- Cumhuriyetçiler uzun zamandır İrlanda’nın ve İrlandalıların gerçek
kurtuluşunun bağımsızlıkta olduğunu söylüyorlardı. Britanya’nın ayaklanmaya
verdiği tepki Cumhuriyetçilerin fikirlerinin halk nezdinde meşrulaşmasına yol açtı.
Cumhuriyetçiliğin meşruiyetinin artmasıyla birlikte Cumhuriyetçi örgütler de ön
44
plana çıkmaya başladı. Bunların en önemlisi, 21. yüzyılda İrlanda tarihine damga
vurmuş olan Sinn Fein’dir.
B. BİR ETNİK PARTİ OLARAK SİNN FEİN
1. SINN FEIN’İN KURULUŞU VE İDEOLOJİSİ (1905-1948)
İrlanda milliyetçiliği tarihinde Cumhuriyetçi ve Anayasal Milliyetçi ayrımı,
milliyetçi hareketin gelişimi ve mücadele biçimleri açısından da çok önemli
olagelmiştir. 19. yüzyılın sonlarında Anayasal Milliyetçiler güçlenmiş ve İrlanda’nın
Britanya’yla ilişkileri tamamen koparmadan bir siyasi statü elde etmesi fikri geniş
kitlelerce kabul görmüştü. 20. yüzyılın başında Birleşik Krallık’ta iktidarda
Muhafazakâr Parti vardı. Muhafazakârlar, Kuzey İrlanda’daki Birlikçilerden29
yana
politika belirliyor ve İrlanda sorununun çözümünde birlik dışındaki modellere
yanaşmıyorlardı. Cumhuriyetçiler ise çözümün ancak bağımsız bir İrlanda kurularak
tesis edilebileceğini savunuyorlardı. İrlanda Cumhuriyetçi hareketinin 20. yüzyıldaki
en önemli temsilcisi olacak olan Sinn Fein, böyle bir ortamda kuruldu. Sinn Fein’in
kurulduğu ortam, aynı zamanda İrlandalı ulusal bilincinin geniş kitlelere sirayet
ettiği, yani Hroch’un C evresi olarak tanımladığı evreye geçişin yaşandığı dönemdi.
Sinn Fein, İrlanda dilinde “Biz, Kendimiz” anlamına gelmektedir. Daha önce bu söz
GAA’nın sloganı olarak kullanılmıştı. Sinn Fein, 19. yüzyılın ikinci yarısından
itibaren İrlanda’nın bağımsızlığını hedefleyen hareketler tarafından bir düşünce ve
29
Birlikçiler (Unionists), İrlanda’nın Birleşik Krallık’a bağlı kalmasını savunanlara verilen isimdir.
Birlikçiler, hemen hemen tamamen Protestanlardan oluşmaktadır ve hâlihazırda Kuzey İrlanda’da
çoğunluğu oluşturmaktadırlar. En büyük siyasi aktörler de Birlikçilerin partileridir.
45
idealin dile getiriliş biçimi olarak kullanılıyordu. Sinn Fein’in kurucularından olan
P.S. O’Hegarty Sinn Fein için “Sinn Fein’i sadece siyasi bir araç olarak
değerlendirmek vahim bir hata olur. O, politikadan fazlasıdır, bir ulusal felsefedir”
demektedir (O’Hegarty, 2010: 11).
Sinn Fein’in kurucusu ve ideolojisinin formülasyonunu yapan kişiyse, gazeteci
Arthur Griffith’tir. Grifftih, Avrupa’daki milliyetçi hareketleri ve ulus devlet kuruluş
süreçlerini dikkatle izleyen ve bunlardan çıkarımlar yapan etkili, O’Hegarty’e göre
(2010: 15) “dahi bir gazeteciydi”. Griffith, en çok Avusturya-Macaristan
imparatorluğunu incelemiş ve Macaristan’daki ulusal dirilişe hayran kalmıştı.
Griffith, yazdığı Macaristan’ın Dirilişi kitabında Macaristan-Avusturya ilişkilerini
derinlemesine irdeliyor ve orada bulunan çözümün İrlanda-Birleşik Krallık ilişkileri
için örnek teşkil edebileceğini belirtiyordu (Griffith, 1918). Macaristan ve
Avusturya, iki tarafından parlamentolara ve eşit egemenlik haklarına sahip olduğu
ikili bir monarşik sistemle birbirine bağlıydı30
. Griffith’e göre bu model, İrlanda-
Britanya ilişkileri için de örnek teşkil edebilirdi. Griffith’in fikirleri, özellikle
Dublin’deki entelektüel çevrelerde destekçi buluyordu. Bu fikirler Cumhuriyetçilerin
tam bağımsızlık hedeflerine kısmen aykırıysa da onlara da yakın geliyordu.
Arthur Griffith ve bir grup milliyetçi, 1903 yılında Britanya kralı 7. Edward’ın
İrlanda’yı ziyaretini protesto etmek için National Council (Ulusal Konsey-NC) isimli
bir örgüt kurdular (O Broin, 2009: 177). NC, kralın ziyaretinden sonra feshedilmek
üzere kurulmuştu ancak beklenmedik düzeyde destek alınca yoluna devam etti. NC,
30
1867’de Avusturya İmparatorluğu ile Macaristan arasında imzalanan ve ikili bir monarşik yapı
(Avusturya-Macaristan İmparatorluğu) kuran antlaşmadır. Antlaşmaya göre: İmparatorluğun, biri
Viyana biri Budapeşte olmak üzere, iki başkenti olacaktı; her iki tarafın ayrı başbakanı ve
parlamentosu olacak ve iki tarafın vatandaşlık hukukları ayrı olacaktı (Kwok, 2003)
46
28 Kasım 1905’te ilk yıllık toplantısını yapmak üzere toplandı. Bu toplantıda Arthur
Griffith, örgütün temel siyasi prensiplerini ortaya koyan, daha sonra The Sinn Fein
Policy (Sinn Fein Politikası) olarak tarihe geçecek olan bir konuşma yaptı (Feeney,
2002: 38). Griffith konuşmasında, 1800 Birlik Yasası’nın feshedilmesi ve
Macaristan’ın Avusturya ve Habsburg Hanedanı’yla olan ilişkileri örnek alınarak
İrlanda için yeni bir statü oluşturulması gerektiğini dile getirdi. Griffith’e göre
Westminster’a seçilen İrlandalı parlamenterler, parlamentoyu boykot etmelilerdi31
.
Bu toplantıda aynı zamanda NC’nin partileşmesine yönelik kararlar alındı. 20.
yüzyılda İrlanda siyasetine damga vuracak olan Sinn Fein, 28 Kasım 1905’te
kurulmuş oldu (MacManus, 1907: 825-827).
Kuruluşundan sonra kısa bir süre içinde Sinn Fein, İrlanda siyasetinin etkili
aktörlerinden biri haline geldi. 1908’de yapılan Westminster seçimlerinde
İrlanda’daki seçim bölgelerinden biri olan Leitrim North’ta, Sinn Fein oyların
%27’sini aldı (Feeney, 2002: 50). Ancak parti bu başarısını sürekli hale getiremedi.
Sinn Fein’in isminin geniş çevrelerde duyulmasını sağlayan olay, 1916’daki
Paskalya Ayaklanması’dır32
. Aslında ayaklanmaya Arthur Griffith ve partinin
yöneticilerinin bir kısmı katılmamıştı. Ayaklanmayı başlatan ve İrlanda
Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ilan eden bildiriyi imzalayan 7 kişiden sadece biri Sinn
Fein üyesiydi (O’Hegarty, 2010: 25). Buna rağmen hem İrlanda hükümeti hem de
31
Absentionism, farklı şekillerde Türkçeye çevrilebilecek bir kavram. Seçimlere katılmama, katılınsa
bile parlamentoya gitmeme şeklinde bir eylem olduğu için bu çalışmada ben boykotçuluk olarak
çevirdim. Boykotçuluk, Cumhuriyetçi hareketin 21. yüzyıl tarihi içinde oldukça önemli bir yer tutar.
Arthur Griffith’in Sinn Fein Policy’sinden sonra Sinn Fein ve Cumhuriyetçilerin silahlı örgütü IRA
boykotçuluğu benimsedi. Sinn Fein, İrlanda Cumhuriyeti Parlamentosu’nu, Kuzey İrlanda
Parlamentosu’nu, Westminster’ı ve yerel meclisleri boykot ediyordu. Sinn Fein, Britanya ve Kuzey
İrlanda’daki parlamentoları meşru görmüyordu, o yüzden boykot ediyordu. İrlanda Cumhuriyeti
Parlamentosu da hain ve işbirlikçi olarak görülüyordu. Boykotçuluk, Cumhuriyetçi hareket içindeki
ayrışmaların da temel nedenlerinden biri, hatta birincisidir. Sinn Fein boykotçuluğu ancak 20. yüzyılın
sonlarına doğru terk edecektir. Bu konu ilerleyen kısımlarda ayrıntılı olarak ele alınacaktır. 32
Bir önceki kısımda Paskalya Ayaklanması’nı ayrıntılarıyla anlatmıştım.
47
basın, ayaklanmayı Sinn Fein Ayaklanması olarak adlandırdı (Laffan, 1999: 70). Sinn
Fein, isyanı doğrudan yönlendirmemiş olsa da ulusal bilincin milliyetçi talepler
doğrultusunda harekete geçirilmesinde önemli rol oynamıştı.
Sinn Fein, kuruluş yıllarında siyaseten etkili bir parti olduysa da 1910’lardan itibaren
düşüşe geçti ve uzun yıllar sürecek bir kriz dönemine girdi. Bu düşüşün
sebeplerinden biri İngiltere’yle yürütülen ve Serbest İrlanda Cumhuriyeti’nin
kurulmasıyla sonuçlanan bağımsızlık müzakerelerine katılmamasıydı.
a. Serbest İrlanda Cumhuriyeti’nin Kuruluşu ve Kuzey İrlanda Sorunu
1919’da İrlanda Gönüllüleri’nin başını çektiği bir grup gerilla, İrlanda’nın bağımsız
olması için silahlı bir kalkışma başlattı. Britanya’nın İrlanda’daki karakollarına ve
resmi kurumlarına yönelen şiddet kısa süre içinde adanın büyük kısmına yayıldı.
Britanya’nın adadaki silahlı güçlerini takviye etmesiyle savaş büyüdü. Şiddetli
çatışmalardan sonra, 1921 yılında Britanya, isyancılarla müzakere masasına oturmayı
kabul etti. 6 Aralık 1921’de imzalanan antlaşmayla adanın güneyinde Serbest İrlanda
Cumhuriyeti kuruldu. Serbest İrlanda Cumhuriyeti bağımsız olmakla birlikte
Commonwealth içinde yer alacaktı. Ancak bağımsız İrlanda’nın adadaki 32 bölgenin
26’sını kapsaması ve kuzeydeki 6 bölgenin Britanya egemenliğinde kalması
müzakereyi yürütenlerin bir kısmı tarafından kabul edilmedi, bunların başında Sinn
Fein yöneticileri ve IRA komutanı Michael Collins geliyordu. Britanya’yla yapılan
antlaşmadan sonra İrlanda’da iç savaş patlak verdi. Antlaşma yanlılarıyla
karşıtlarının savaştığı bu iç savaşı antlaşma yanlıları kazandı. Ancak antlaşmanın
karşıtlarından olan IRA, adanın tamamını kapsayan bir bağımsız devletin kurulması
48
için silahlı mücadeleye devam etti (Mulholland, 2002: 22-30). Serbest İrlanda
Cumhuriyeti’nin kurulması, İrlanda sorununun dönüşüm geçirmesine ve 20. yüzyılda
Kuzey İrlanda sorunu olarak tezahür etmesine yol açtı.
Sinn Fein’in güçsüzleşme nedenlerinin diğeri ise 1926’da partinin eski başkanı ve
etkili isimlerinden biri olan Eamon de Valera’nın partiden ayrılmasıydı33
. Eamon de
Valera ayrılırken partinin üyelerinin ve destekçilerinin de önemlice bir bölümünü
beraberinde götürmüştü (Feeney, 2002: 13). Sinn Fein’in düşüşü 1948’de IRA’nın
partiye müdahale etmesine kadar sürdü.
b. Sinn Fein’in IRA ile İlişkileri
IRA, 20. yüzyılın başından beri birleşik ve bağımsız İrlanda için silahlı mücadele
yürüten sosyalist bir örgüttür. Sinn Fein de İrlanda’nın güneyinde bir bağımsız devlet
kurulduktan sonra bu devletin meşruiyetini tanımamış ve Kuzey ve Güney
İrlanda’nın bağımsız ve birleşik olması gerektiğini savunmuştu. IRA, köken olarak
İrlanda Cumhuriyetçi Kardeşliği’nden geliyordu ve Cumhuriyetçiydi ve aynı
zamanda Cumhuriyetçi hareketin en güçlü silahlı örgütüydü. Sinn Fein,
Cumhuriyetçi hareketin legal alanda siyaset yapan en güçlü partisiydi. IRA ve Sinn
Fein arasında hem tarihsel ve ideolojik hem de destek tabanı anlamında oldukça
güçlü bir bağ vardı. Bu bağ, iki hareketin zamanla birbirine yaklaşmasına yol açtı.
33
De Valera, parlamentoda edilen yeminin değiştirilmesi durumunda boykotun bitirilmesinden
yanaydı; ancak bu fikir parti içinde kabul edilmedi. De Valera ayrıldıktan sonra Fianna Fail (Kaderin
savaşçıları) partisini kurdu. Valera’nın partisi uzun süre İrlanda Cumhuriyeti’nde iktidar oldu.
49
Yaklaşmanın esas faili IRA’ydı. Silahlı bir örgüt olan IRA’nın kamusal alanda daha
fazla meşruiyet ve destek elde etmesi için yasal bir platformla ilişki içinde olması
gerekiyordu; bu platform için en uygun örgüt Sinn Fein’di. IRA, 1948 ve sonrasında
bu yakınlaşma planını hayata geçirdi ve kendi yöneticilerini Sinn Fein’in başına
getirdi (Feeney, 2002: 161). Sinn Fein iki nedenle IRA’nın müdahalesine itiraz
etmedi; birinci neden parti güçsüzlüğüydü, ikincisiyse partinin Cumhuriyetçi hareket
içinde yeniden etkili hale gelmesinin yolunun, IRA gibi etkili bir güçle kuracağı
siyasi yakınlık olmasıydı.
IRA, 1956-1962 yılları arasında Kuzey İrlanda’ya yönelik bir askeri operasyon
yürüttü ancak operasyon başarısızlıkla sonuçlandı. Bunun üzerine hem IRA hem de
Sinn Fein üyelerinin önemli bir kısmı istifa etti (Feeney, 2002: 161). Sinn Fein’in
1948’den 1960’lara kadar geçirdiği dönüşüm niceliksel olmaktan çok niteliksel bir
dönüşümdü. Parti bu dönemde üye sayısı ve toplumsal destek açısından büyümedi
ancak ideolojik olarak büyük değişim içine girdi. Dünyada yükselmekte olan
sömürgecilik karşıtı hareketler IRA ve Sinn Fein’i de etkilemiş ve daha radikal bir
çizgiye geçmelerine yol açmıştı. Sinn Fein, salt milliyetçi politikalar yerine daha
popülist ve sol ekonomik politika yürütmeye başladı. Barınma hakkı, sosyal
hizmetlerin geliştirilmesi gibi konularda çeşitli kampanyalar yürütmeye başladı.
IRA ve Sinn Fein’in geçirdiği ideolojik dönüşüm ve derinleşmenin askeri ve siyasi
alanda başarıya tahvil edilememesi, iki örgüt içinde de değişiklikler yapılmasına yol
açtı. 1962’den sonra IRA ve Sinn Fein’de kadro değişiklikleri oldu, yönetici kadro
yenilendi. Bu kadro değişiklikleri, IRA ve Sinn Fein’in 1970’lerde yakalayacağı
siyasi gelişme ivmesinin de zeminini hazırladı.
50
Sinn Fein’in öne çıktığı ve İrlanda siyasetini belirlemeye başladığı dönem ise The
Troubles olarak adlandırılan ve Kuzey İrlanda sorununun askerileştiği dönemdir.
2. İRLANDA ULUSAL KİMLİĞİNİN CANLANMASI: THE TROUBLES DÖNEMİ
Kuzey İrlanda’yı, yaklaşık 30 yıl sürecek çatışmalı The Troubles dönemine götüren
süreç 1921’de İrlanda adasının güneyinde Serbest İrlanda Cumhuriyeti’nin
kurulmasıyla başlamıştır. 1921’de İrlanda ve Britanya arasında imzalanan antlaşma
uyarınca Kuzey’deki 6 county Britanya’ya bağlı özerk bölge statüsüne kavuşmuştu.
Ancak adanın çoğunluğunu oluşturan Katolikler, Kuzey İrlanda’da azınlık durumuna
düşmüşlerdi, çünkü Kuzey İrlanda’nın üçte biri Katolik, üçte ikisi ise Protestandı
(Aktoprak, 2010).
Serbest İrlanda Cumhuriyeti, 1938’de yaptığı Anayasa’da adanın bütünlüğünü
savunuyor ve Kuzey İrlanda’yı ayrı bir siyasal birim olarak kabul etmiyordu.
İrlanda’nın bu tavrı Kuzey’deki Birlikçileri de tedirgin ediyor ve Britanya’ya daha
fazla yaklaştırıyordu. Birlikçiler ayrıca, Katolik azınlığı Kuzey İrlanda’nın geleceği
için tehdit olarak görüyorlardı. Serbest İrlanda Cumhuriyeti’nin varlığını
süreklileşmiş bir tehdit algısına çeviren Birlikçi yöneticiler Kuzey İrlanda’yı gittikçe
artacak şekilde güvenlik devleti haline getirmeye başladılar. Kuzey İrlanda’nın
gittikçe güvenlikçi bir Protestan devleti niteliği kazanmaya başlaması Katoliklerin
kendilerini daha fazla baskı altında görmesine yol açtı. Bu ortam içinde Katolikler,
yurttaşlık haklarını elde edebilmek Yurttaş Hakları Hareketi’ni başlattılar.
51
a. Yurttaş Hakları Hareketi
1960’ların ortasından itibaren, IRA güçlenirken bir taraftan da iç tartışmalar ve
ayrışmalar yaşıyordu. 1969’da IRA yürütme konseyinde boykotçuluğun bitirilmesini
öngören bir tasarı kabul edildi. Bunun üzerine Sinn Fein de benzer bir tasarıyı kabul
etti. Ancak boykotçuluğun bitirilmesine karşı olanlar hem IRA’dan hem de Sinn
Fein’den ayrıldılar ve Geçici IRA Ordu Konseyi ile Geçici Sinn Fein’i kurdular.
Ayrılanlar daha sonra hem IRA’yı hem de Sinn Fein’i tekrar ele geçirseler de Geçici
IRA (Provisional IRA) ve Geçici Sinn Fein (Provisional Sinn Fein) olarak anılmaya
başladılar. Boykotun bitirilmesini isteyenler ise Official IRA (Resmi IRA) ve Official
Sinn Fein’i (Resmi Sinn Fein) kurdular34
(Sagal, 2005: 620).
IRA ve Sinn Fein’deki bölünmeden sonra Sinn Fein, bir etnik parti olarak İrlandalı
ulusal kimliğinin tahkim ve mobilize edilmesine, IRA’yla birlikte öncülük etmeye
başladı. The Troubles dönemi İrlandalılar için trajik bir dönem olmanın yanı sıra,
İrlandalı ulusal kimliğinin milliyetçi talepler doğrultusunda yönlendiği bir dönem
oldu.
İrlanda tarihinin en kanlı dönemlerinden biri, 1960’ların sonunda başlayıp barışın
sağlandığı 1998’e kadar süren kanlı dönemdir. Bu dönem için kullanılan terim
Türkçeye “Belalar” ya da “Belalı Dönem” olarak çevrilebilecek The Troubles’dır. Bu
dönem içinde 3000’den fazla kişi hayatını kaybetmiştir. The Troubles’a neden olan
durum ise 1960’ların başında Kuzey İrlandalı Katolikler tarafından başlatılan Yurttaş
34
Official Sinn Fein, 1982’de İrlanda İşçi Partisi adını aldı, halen faal olarak siyaset yapmaktadır.
Officila IRA da, düşük yoğunluklu da olsa, silahlı eylemlerine devam etti; nihayet 2009 yılında
İngiltere’yle yapılan bir anlaşma sonucu kendini feshetti.
52
Hakları Hareketi’ne İngiltere’nin ve Birlikçi Protestanların verdiği sert karşılık ve
bunun üzerine IRA tarafından yükseltilen milliyetçi şiddettir.
1960’ların başında Kuzey İrlanda’daki Katolik azınlık, kendilerine yönelik
ayrımcılığa son verilmesi için yurttaş hakları hareketi başlatarak çeşitli protesto
gösterileri düzenlemeye başladılar. Hareket şiddet içermiyor, ayrılıkçı bir söylem
kullanmıyor ve katılımcıları mezhepçilik yapılmıyordu. Hareket, tamamen yurttaşlık
haklarına odaklanmış barışçıl eylemlerden oluşuyordu. Buna rağmen protestocular
hem polisten hem de Britanya destekli sivil paramiliter gruplardan yoğun şiddet
gördüler (Aktoprak, 2010: 189-192). Katoliklere yönelik baskının ve şiddetin
artması, IRA’nın tekrar güçlenmesine ve şiddet eylemlerine girişmesine yol açtı.
Britanya, Katoliklerin hak arama mücadelesine bölünme paranoyasıyla bakıyor, terör
eylemi olarak nitelendiriyor ve çok sert şekilde müdahalede bulunuyordu. Bu
dönemdeki en kanlı olaylardan biri, 30 Ocak 1972’de Britanya güçleri tarafından 14
sivil Katolik İrlandalı’nın öldürüldüğü Kanlı Pazar’dır (Bloody Sunday, 2013).
Şiddetin tırmanması, Cumhuriyetçi siyasette IRA’nın ön plana çıkması, Sinn Fein’in
ise geri planda kalmasına yol açtı. Sinn Fein’in 1970’lerdeki temel işlevi IRA
propagandası yapmak ve örgüte üye kazandırmaktan ibaretti. Cumhuriyetçi harekete
katılmak isteyenler Sinn Fein’i değil, IRA’yı tercih ediyorlardı. 1970’lerde IRA’nın
dikkat çekici figürlerinden biri olan Danny Morrison’un sözleriyle:
“İnsanların çoğu IRA’ya katılmak istiyordu; dolayısıyla Sinn Fein’e
gidenler yaşı askerlik yapmaya elverişli olmayanlar ve kadınlardı. IRA’yı
değil de Sinn Fein’i tercih edenler, hareketle zayıf ilişkiler içinde
oldukları gerekçesiyle küçümseniyorlardı.” (Feeney, 2002: 259-260)
53
1970’ler boyunca Sinn Fein IRA’nın gölgesinde kaldı. Bu gölge, siyasetin önünü
kapatıyor, mücadelenin yalnızca silahlarla yürümesine sebebiyet veriyordu. Oysa
Kuzey İrlandalı Katolikler, Sinn Fein’e yakın adaylara oy veriyorlar ve seçimlere
katılacak bir Cumhuriyetçi partiye olan ihtiyacı hissettiriyorlardı. Kuzey İrlanda’da
seçimlere giren tek İrlanda milliyetçisi parti SDLP’ydi (Social Democrat Labour
Party: Sosyal Demokrat İşçi Partisi) ve SDLP Anayasal Milliyetçiydi. IRA ve Sinn
Fein, 1969’daki ayrışmada boykotun bitirilmesine karşı çıkan taraf olmasına rağmen
hem silahlı kanatta hem de partide boykotun bitirilmesi ve seçimlere katılma
konusunda farklı fikirler tartışılıyordu ancak bu fikirler yüksek sesle dile
getirilmiyordu. Sinn Fein’in seçimlere katılması ve Kuzey İrlanda siyasetinde dikkat
çekici bir aktör haline gelmesi trajik bir olayla gerçekleşti: 1981 Açlık Grevleri. IRA
ile Sinn Fein arasındaki ideolojik paralellik, ortak destek tabanı ve örgütsel yakınlık
Açlık Grevleri sırasında daha açık bir biçimde ortaya çıkacaktı.
b. Açlık Grevleri ve Sinn Fein’in Siyasete Dönüşü
IRA’nın 1975’te ateşkes ilan etmiş ve Britanya hükümeti tarafından IRA
mahkûmlarına, siyasi mahkûm statüsü verilmişti. Bu statüye göre IRA’lı mahkûmlar
tek tip elbise giymiyor, kendi aralarında iletişim kurabiliyorlardı. Ancak Britanya
1976’da bu statüyü kaldırarak IRA’lı mahkûmları diğer mahkûmlarla aynı statüye
yerleştirdi. Bunun üzerine IRA militanları cezaevlerinde direnişe başladılar.
Mahkûmlar öncelikle Battaniye Eylemi (Blanket Protest) olarak bilinen eyleme
başladılar. Tek tip elbise giymeyi reddeden mahkûmlar, sadece battaniyelerine
sarılarak yaşamaya başladılar. Mahkûmların battaniyelere sarılmış olarak
54
görüntülendikleri fotoğraflar dışarıda büyük yankı uyandırdı ancak Britanya geri
adım atmadı. O dönemde Britanya başbakanı olan Margaret Thatcher, yapılacak her
türlü iyileştirmenin ‘teröristlere verilecek ödün’ olacağını öne sürüyor ve uzlaşmaya
yanaşmıyordu. Battaniye eyleminden sonra mahkûmlar Kirlilik Protestosu’na (Dirt
Protest) başladılar ve yıkanmayı, tuvalete gitmeyi reddettiler (Blanket and No-Wash
Protests, 2013) Bu protestolar 1981 yılına kadar sürdü. 1981 yılındaysa bütün
dünyada büyük ses getirecek olan Açlık Grevi başladı35
. (Sweeney, 1993; The
Hunger Strike of 1981, 2013). 1 Mart 1981’de, eski bir IRA komutanı olan Bobby
Sands açlık grevine başladı36
. Sands’dan sonra cezaevlerindeki diğer IRA militanları
da açlık grevine katıldılar. IRA’lı mahkûmlar Maze Hapishanesinde, şekillerinden
dolayı H-Blokları adı verilen hücrelerde kalıyorlardı. Bu nedenle dışarıdaki
dayanışma hareketinin adı da Anti H-Blocks’tı. Açlık grevinde, Bobby Sands dahil 10
IRA’lı mahkûm hayatını kaybetti37
. Açlık grevleri, Kuzey İrlanda sorununun tüm
dünyada ses getirmesine ve Britanya karşıtı öfkenin artmasına neden oldu. Bobby
Sands’in cenazesine yüz binlerce İrlandalı katıldı; cenaze Kuzey İrlanda’nın
özgürlüğünü isteyen ve Britanya’nın bölgedeki varlığını protesto eden bir mitinge
dönüştü.
Açlık grevlerinin bir başka sonucu da Sinn Fein’in boykotçuluğu bitirmesinin yolunu
açması oldu.
Bobby Sands’in açlık grevine başladığı 1 Mart’tan 5 gün sonra, 6 Mart 1981’de
Kuzey İrlanda’nın Fermanagh bölgesinin Westminster parlamenteri hayatını kaybetti.
35
Açlık grevleri, Cumhuriyetçilerin Britanya’ya karşı direnişte eskiden beri başvurdukları bir
yöntemdi. 1900’lerin başında da İrlandalı mahkumlar açlık grevleri yapıyorlardı (Sweeney, 1993). 36
1980’de bir açlık grevi başlamış ancak mahkumların ailelerinin devreye girmesiyle can kaybı
olmadan sona ermişti (Sweeney, 1993). 37
Sands, açlık grevinin 66. gününde, diğer eylemciler ise 46 ile 73 gün arasındaki sürelerde
hayatlarını kaybetti.
55
Bu bölge için ara seçim yapılacaktı. Sinn Fein yetkilileri, SDLP ile de görüşerek ara
seçimde Bobby Sands’in aday gösterilmesinin hem açlık grevlerine hem de İrlanda
sorununa dikkat çekeceğini belirttiler. SDLP de, açıkça deklare etmemiş olsa da,
Sands’in adaylığına destek vermeyi kabul etti. Yapılan seçimde Bobby Sands oyların
%51’ine tekabül eden 30.492 oyla Westminster’a seçildi (Feeney, 2002: 286-291).
Sands’in seçilmesi hem Kuzey İrlanda hem de Britanya’da büyük ses getirdi. Bobby
Sands, seçildikten kısa süre sonra, 6 Mayıs 1981’de hayatını kaybetti. Bobby Sands
hayatını kaybettikten sonra onun election agent’ı38
olan Owen Carron seçildi.
Bobby Sands’in, sonra da Owen Carron’ın seçilmesi, Sinn Fein içinde seçimlere
katılma konusunda yeniden bir tartışma başlattı. Silahlı mücadelenin kısıtları, ulusal
bilincin milliyetçi talepler doğrultusunda mobilize edilmesinin de önüne bazı
sınırlılıklar çıkarıyordu. Seçimlere katılmak ve parlamento boykotlarına son vererek
parlamenter mücadelenin içinde bulunmak, İrlanda ulusal hareketi için yeni olanaklar
doğurabilirdi. Silahlı mücadelenin yanında, yasal yollarla verilecek mücadelenin de
İrlanda’nın kurtuluşu için faydalı olacağı fikri Sinn Fein liderleri arasında destek
kazandı. Partinin lider kadrosunda olan Danny Morrison 1981 Ard Fheis’inde39
yaptığı konuşmada, daha sonra Armalite ve Oy Sandığı (Armalite and Ballot Box)
politikası olarak anılacak stratejinin de kaynağı olan şu ünlü sözleri sarf etti: “Burada
savaşı oy sandığıyla kazanacağımıza inanan kimse var mı? Fakat bir elimizde oy
pusulası, diğerinde Armalite40
olursa İrlanda’da iktidarı alabileceğimize kim itiraz
38
Election Agent: İngiltere’ye (ve İngiliz Uluslar Topluluğu’nda bulunan bazı ülkelere) özgü seçim
sistemlerinde bulunan bir pozisyon. Her adayın bir election agent’ı olur ve adayın seçim çalışmalarını
bu kişi yürütür. Aday, kendi kendisinin election agent’i de olabilir. 39
Ard Fheis: İrlanda’da partilerin yaptıkları yıllık konferanslara verilen isim. Bu çalışmada da ard
fheis, yıllık konferans/topplantı anlamında kullanılacaktır. 40
Armalite: ABD’de silah üreten bir şirket. IRA, yaygın olarak bu şirket tarafından üretilen tüfekleri
kullanmaktaydı. Bu nedenle zamanla Armalite kavramı, IRA söz konusu olduğunda, silahla eş anlamlı
kullanılmaya başlanmıştır.
56
eder?” (MacAllister, 2004: 124). Morrison’un bu tarihi konuşmasından sonra Sinn
Fein daha uzlaşmacı bir çizgide siyaset yapacağı yeni bir döneme girdi. Barış süreci
de bu dönemin ürünü olacaktı. Bu dönemin mimarlarından ve en etkili aktörlerinden
biri Gerry Adams’tır.
c. Sinn Fein ve Kuzey İrlanda Barış Süreci
Sinn Fein ve IRA’nın 1960’ların sonundan beri dikkat çeken bir figürü olan Gerry
Adams, 1983 yılında Sinn Fein’in başkanlığına seçildi (Profile of Gerry Adams,
2013). Adams, bir diğer etkili figür olan Martin McGuinness ile beraber partiyi
Armalite ve Oy Sandığı stratejisiyle yönetmeye başladı. Bir taraftan IRA eylemleri
devam ederken diğer taraftan Sinn Fein boykotu bitiriyor ve hem Kuzey İrlanda’daki
siyasi aktörlerle hem de Britanya’yla müzakere etmenin yollarını arıyordu.
Sinn Fein için parlamenter sisteme girmek kolay değildi, çünkü parti kuruluşundan
bu yana boykotçuydu ve ne Westminster’ı, ne Dail Eireann’ı (İrlanda Cumhuriyeti
Parlamentosu) ne de Kuzey İrlanda Parlamentosu’nu meşru görüyordu. Gerry Adams
da boykotun bitirilmesinden yana olduğunu hiçbir zaman açıkça dile getirmemişti.
Ancak Bobby Sands’in Westminster’a seçilmesi ve sonrasındaki gelişmeler Sinn Fein
içerisinde boykotu bitirme yanlısı görüşleri güçlendirmişti. 1983’ten sonra yapılan
Ard Fheis’lerde bu konu çeşitli kereler gündeme geldiyse de boykotun bitirilmesi
1986’da gerçekleşti. IRA 1986’da Dail Eireann için seçilen vekillerin koltuklarına
oturmasını destekleyeceğinin işaretini vermişti; böylece partinin yaklaşık 80 yıllık
boykot stratejisi 1986’da resmen bitirilmiş oldu (Feeney, 2002: 320-334)
57
Boykotun bitirilmesi, Sinn Fein’e diğer partilerle ilişki kurma olanağı verdi.
1980’lerin sonuna kadar dışlanan, televizyon ve radyolara çıkması yasak olan (The
Broadcast Ban On Sinn Fein, 2005) Sinn Fein’in liderleri, Britanyalı yetkililerle ve
Kuzey İrlanda’daki diğer siyasi aktörlerin yetkilileriyle görüşmeye başladı41
.
Her ne kadar Sinn Fein silahlı mücadeleyle ve parlamenter mücadeleyi birlikte
yürütmeye çalıştıysa da bu, o kadar kolay değildi. IRA ile Britanya ordusu ve
Protestan paramiliter gruplar arasındaki çatışmalarda çok sayıda sivilin de hayatını
kaybetmesi IRA’nın ve dolayısıyla Sinn Fein’in meşruiyetini zedeliyordu. IRA ile
Sinn Fein arasındaki ilişki Britanya makamları tarafından sıklıkla vurgulanıyor ve
IRA militanlarının cenazelerine Sinn Fein yetkililerinin katılması, Sinn Fein’in IRA
eylemlerini kınamaması iki örgüt arasındaki organik bağın kanıtları olarak
gösteriliyordu. Ayrıca Gerry Adams’la birlikte partinin en önemli iki isminden biri
olan Martin McGuinness’in eski IRA komutanı olduğu öne sürülüyor ve iki örgütün
ortak bir yönetime tabi olduğu öne sürülüyordu42
IRA’nın bombalı saldırıları beklenenin aksine 1986’dan sonra artarak devam etti.
Aslında hem IRA hem de Sinn Fein Britanya’nın Kuzey İrlanda’dan tamamen
çıkarılmasının mümkün olmadığını anlamışlardı ancak askeri eylemler yoluyla
Britanya’yı müzakere masasına oturtmayı ve o masaya elleri güçlü oturmayı
amaçlıyorlardı. Gerry Adams da 1986’da yazdığı kitapta Britanya’ya karşı verilen
41
Sinn Fein’in görüştüğü aktörlerden biri Anayasal Milliyetçi bir parti olan SDLP (Sosyal Demokrat
İşçi Partisi) idi. SDLP, Sinn Fein gibi ayrılıkçı değildi ve şiddeti reddediyordu. Barış sürecinin sağlıklı
ilerleyebilmesi için milliyetçi kanadın kendi içinde de bir uzlaşmaya varması gerekiyordu, bu nedenle
Sinn Fein ile SDLP arasında 1980’lerin sonundan itibaren görüşmeler yapılmaya başlandı.
1980’lerdeki görüşmeler başarısızlıkla sonuçlansa da sona erdirilmedi. 1990’ların başında devam eden
görüşmeler barış antlaşmasına giden yolda önemli rol oynadı (Feeney, 2002, 347-355; Frampton,
2009, 48) 42
Martin McGuinness da eski IRA komutanı olduğunu daha sonra kabul etmiş ancak 1974’te örgütten
ayrıldığını söylemiştir (BBC, McGuinness Confirms IRA Role, 2001).
58
savaşı bir “yıpratma ve propaganda savaşı” olarak nitelemişti (Feeney, 2002: 338).
IRA, 1980’lerde kamuoyunda büyük tepkilere neden olan bombalı eylemler yaptı.
Bunların en kanlısı, Protestanların Rememberance Day olarak bilinen dini bayramları
için toplandıkları sırada patlayan bir bombanın 11 sivil Protestan’ın ölümüne yol
açtığı eylemdi (Enniskillen Bombing, 2013). IRA daha sonra patlamanın yanlışlıkla
olduğunu söylese de sivil Protestanların hedef alınmış olması sadece Kuzey İrlanda
ve Britanya’da değil, bütün dünyada tepkiyle karşılandı ve IRA’nın itibar
kaybetmesine neden oldu.
1980’lerin sonunda hem IRA’nın hem de Britanya ve Protestan paramiliterlerin
şiddeti yükselmişti ancak bu yükseliş aynı zamanda bir düşüşün de habercisiydi. Her
iki taraf da silahlı eylemler yoluyla çözümün gelemeyeceğini anlamıştı. Gerry
Adams da müzakerelerin sağlıklı yürüyebilmesi için savaşın bitmesi gerektiğini
düşünüyordu; Adams’a göre “savaş başka araçlarla sürdürülmeli”ydi (Frampton,
2009: 101).
Danny Morisson, silahlı eylemlerin artık Cumhuriyetçi harekete yarardan çok zarar
vermeye başladığını şu sözlerle ifade etmiştir:
“Strabane’deki bir seçim kampanyasında, kapısının önünde duran bir kadınla
konuşuyordum, ulusal sorun için dile getirdiğimiz yollara hayran olduğunu ve
benimsediğini ama bize oy vermeyeceğini söyledi. Neden diye sorduğumda
bombalar yüzünden olduğunu söyledi. Yani açıktı ki oy miktarı konusunda hep
bir sınırımız olacaktı çünkü milliyetçi topluluk içinde IRA’nın eylemlerine
şüpheyle yaklaşan bir kesim vardı.” (Frampton, 2009: 60).
59
1980’lerin sonunda Gerry Adams ve Martin McGuinness tarafından Kuzey
İrlanda’daki diğer siyasi aktörlerle yürütülmeye başlanan görüşmeler 1990’ların
başında da devam etti. Sinn Fein liderleri SDLP ile görüşüyorlardı ancak Britanya ve
Kuzey İrlanda’daki birlikçi partiler, Sinn Fein’in müzakerelere katılması için
IRA’nın silah bırakmasını şart koşuyorlardı (Feeney, 2002: 407). Britanya hükümeti
Sinn Fein’le görüşmeleri resmi kanallardan yürütmek istemediği için görüşmeleri
Britanya’nın istihbarat örgütü olan MI-6 yürütüyordu ancak yürütülen gizli
görüşmeler bir sonuca varmadı ve 1993’te sona erdirildi (Feeney, 2002: 387-388).
31 Ağustos 1994 gecesi IRA, “demokrasi sürecinin işleyebilmesi amacıyla” ateşkes
ilan ettiğini açıkladı (IRA Ceasefire Statement, 1994). IRA’nın ateşkes ilan etmesi
müzakerelerin devam edebilmesi için önemliydi, nitekim görüşmeler yeniden
başladı. Ancak Britanya’da iktidarda olan ve görüşmeleri yürüten Muhafazakâr
Parti’nin siyasal düşüncesi ve ideolojisi Sinn Fein’le tamamen ters olduğundan
müzakereler tekrar tıkandı. Görüşmeler çıkmaza girince IRA da yeniden eylemlere
başladı. Görüşmeler Britanya ve Kuzey İrlanda bazında tıkanmış gibi görünse de
uluslararası alanda sorunun çözümüne yönelik irade devam ediyordu. 1994’te Gerry
Adams, ABD başkanı Bill Clinton’un davetiyle bu ülkeye gitti ve çok sıcak
karşılandı. Bu durum ABD’nin barış sürecine verdiği desteğin göstergesiydi ve
Westminster’a bir mesaj niteliği taşıyordu. ABD, sorunun barışçı yollarla bir çözüme
kavuşmasını istiyordu (Feeney, 2002: 402-403).
60
Barış sürecinin en kritik aşaması, 1997’de yapılan Westminster seçimlerinde İngiltere
İşçi Partisi’nin iktidara gelmesidir43
. İşçi Partisi’nin lideri Tony Blair, Kuzey İrlanda
sorununun barışçı yollarla bir an önce çözülmesini isteyen bir politikacıydı. İşçi
Partisi’nin iktidara geldiği 1997’de İskoçya ve Galler’le yetki devri antlaşmaları
yapılmıştı (Aktoprak, 2010: 215). 20 Temmuz 1997’de IRA tekrar ateşkes ilan etti.
Barış görüşmelerinin başından beri Britanya hükümeti ve Kuzey İrlanda’daki Birlikçi
partiler Sinn Fein ve IRA’nın sürece dahil edilmesi için IRA’nın silah bırakmasını ön
şart olarak öne sürüyorlardı. IRA ise ateşkesi kabul ediyor ancak silah bırakmanın ön
şart olmasını kabul etmiyordu. İngiltere İşçi Partisi’nin Britanya’da iktidara
gelmesiyle birlikte silah bırakma, ön şart olmaktan çıkarıldı. Böylece Sinn Fein’in
sürece aktif olarak katılmasının önü açıldı. Sinn Fein de müzakere ekibini Kuzey
İrlanda Parlamentosu konumlandırıp müzakereleri buradan devam ettirdi.
Cumhuriyetçi Sinn Fein, Anayasal Milliyetçi SDLP, birlikçi Demokratik Birlik
Partisi (Democratic Unionist Party) ve Britanya hükümeti arasındaki müzakereler
1997 yılının sonlarında amacına ulaştı. Sinn Fein lideri Gerry Adams’la Tony Blair,
1997’de Kuzey İrlanda Parlamentosu’nda el sıkıştılar. Bu görüntü hem
Cumhuriyetçileri hem de birlikçileri rahatsız etmiş olsa da ne Adams ne de Blair geri
adım attı. 1998’de tarihe Hayırlı Cuma Antlaşması (Good Friday Agrrement) olarak
geçen anlaşma imzalandı. Antlaşma için yapılan referandumda İrlanda
Cumhuriyeti’nden %94, Kuzey İrlanda’dan ise %71 Evet oyu çıktı (Results Of The
Referenda, 2013).
43
Bu seçimde Sinn Fein de tarhindeki en yüksek oy sayısına ulaştı. Sinn Fein seçimde, Kuzey
İrlanda’daki oyların %16.1’ine denk gelecek şekilde, 125.000’den fazla oy aldı (1997 General
Elections Summary, 2013)
61
Hayırlı Cuma Antlaşması
Hayırlı Cuma antlaşması üç sütundan oluşuyordu. Birinci sütunda Kuzey
İrlanda’daki toplulukların arasındaki ilişkileri ve yönetimin işleyişini düzenleyen
maddeler; ikinci sütunda Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasındaki ilişkileri
düzenleyen maddeler; üçüncü sütunda ise Kuzey İrlanda ile Britanya arasındaki
ilişkileri düzenleyen maddeler bulunuyordu (The Northern Ireland Peace Agreement,
1998; Aktoprak, 2010: 221-223).
Antlaşma ilk olarak Kuzey İrlanda halkının kendi kaderini tayin etme hakkını
tanıyordu. Kuzey İrlandalılar, isterlerse Britanya’yla bağlılığı devam ettirme,
isterlerse de İrlanda Cumhuriyeti’yle birleşme yönünde irade kullanabilirlerdi (The
Northern Ireland Peace Agreement, 1998).
Antlaşmanın birinci sütunu Kuzey İrlanda’da 108 kişilik bir parlamento
oluşturulmasını ve adadaki yasama ve yürütme yetkileri bu meclise devredilmesini;
biri birlikçi, diğeri milliyetçi topluluktan olmak üzere bir başbakan ve bir başbakan
yardımcısının görev yapmasını öngörüyordu. Yürütme organlarında, kamusal ve özel
alanlarda iki topluluğun (Milliyetçiler ve Birlikçiler) eşit temsiline dayalı bir sistem
kurulması da birinci sütunda yer alan başlıklardan biriydi (The Northern Ireland
Peace Agreement-Strand One, 1998).
Antlaşmanın ikinci sütunu, Kuzey İrlanda ve İrlanda Cumhuriyeti arasında bir
Bakanlar Konseyi kurulmasını öngörüyordu. Bakanlar Konseyi ile Kuzey İrlanda
62
Parlamentosu’nun çalışması birbirine bağlanmıştı; ancak biri aktifken diğeri de aktif
olabilecekti44
(The Northern Ireland Peace Agreement-Strand Two, 1998).
Üçüncü sütun, Britanya-İrlanda bakanlar konseyinin kurulmasını öngörür. Britanya
ve İrlanda her alanda işbirliği yapma taahhüdü vererek bu konseyi ve
Hükümetlerarası İşbirliği Konferansı’nı kurmuştur. (The Northern Ireland Peace
Agreement, 1998).
Hayırlı Cuma Antlaşması’nın Kuzey İrlanda sorununu tam olarak çözdüğünü
söylemek mümkün değildir. Sinn Fein hala Kuzey İrlanda ve İrlanda
Cumhuriyeti’nin birleşip bağımsız İrlanda’nın kurulmasını istemekte, bu yönde
politika yapmaktadır; Birlikçiler ise yine tam tersi yönde, Kuzey İrlanda’nın
Britanya’ya bağlı kalması yönünde politika yapmaktadırlar. Ancak antlaşmanın
önemi, Kuzey İrlanda’da yaşayan ve yüzyıllar içinde birbirinden ayrışıp yabancılaşan
iki cemaatin birlikte yaşayabileceği koşulları yaratmaya çalışmasından
kaynaklanmaktadır.
Kuzey İrlanda’da yaşayan iki cemaatten birisi olan milliyetçilerin en önemli
temsilcisi olan Sinn Fein’in ve başkanı Gerry Adams’ın barış sürecinde oldukça
önemli katkıları vardır. Süreç boyunca Sinn Fein’in olumlu tavırlarına karşılık
Birlikçilerin daha uzlaşmaz tavırlar göstermesi Cumhuriyetçilerin meşruiyetini ve
saygınlığını arttıran bir unsur olmuştur. Birlikçiler, yüzyıllardan beri kendi ellerinde
olan egemenliği kaybetmekten korktukları için uzlaşmaz bir tutum benimsiyorlardı.
44
Bu maddenin amacı, Birlikçilerin konsey çalışmalarını engellemeye yönelik olası girişimlerinin
önünü kapatmaktır (Aktoprak, 2010, 223).
63
Oysa Sinn Fein, hem siyasi fikirleri hem de milliyetçilik anlayışı nedeniyle
uzlaşmacı ve eşitlikçi bir tutum içerisindeydi.
3. 21. YÜZYILDA SİNN FEİN VE İRLANDALI ULUSAL KİMLİĞİ
Önceki bölümlerde de belirttiğim gibi, İrlanda’da milliyetçilik, 18. yüzyılın
sonlarından itibaren, biri Cumhuriyetçiler, diğeri Anayasal Milliyetçiler olmak üzere
iki ana kanaldan ilerledi. Sinn Fein, Cumhuriyetçi siyasi geleneğin bir parçası olarak
bağımsız ve birleşik İrlanda idealini siyasi ajandasının en üst sırasında tutmaya
devam etmektedir. Bu açıdan bakıldığında verili bir etnik grubun egemenliğine
dayalı bir ulus devlet kurma amacında olduğu için Sinn Fein milliyetçi bir parti
olarak değerlendirilebilir.
İrlanda Cumhuriyetçilerinin köklerini dayandırdıkları United Irishmen (Birleşik
İrlandalılar) hareketi, ilhamını Fransız devriminden alıyor ve İrlanda ile Britanya
arasındaki bağlantıyı koparma amacı güdüyordu; çünkü İrlandalıların kurtuluşu
ancak bağımsız bir İrlanda kurulmasıyla mümkün olabilirdi (Sinn Fein & Irish
Republicanism, 2013), Sinn Fein de, kuruluşundan beri bağımsız (1921’den sonra
birleşik) İrlanda fikrinden hiç vazgeçmemiştir. 1998’de yapılan antlaşma, Sinn
Fein’in bu idealinden vazgeçirmedi. Sinn Fein varlık sebeplerinden birincisi birleşik
32 county’nin bağımsızlığıdır45
.
45
Sinn Fein, Kuzey İrlanda ve İrlanda Cumhuriyeti’nin meşruiyetlerini tanımadığı için Kuzey
İrlanda’yı 6 county, İrlanda Cumhuriyeti’nden ise 26 county olarak tanımlar. County, Türkçeye
kontluk olarak çevrilebilir, İrlanda adasının idari bölgeleri hala bu isimle anılır. Partinin nihai amacı
32 county’nin birleşip bağımsız İrlanda’yı oluşturmasıdır.
64
Bu bölümün başında da belirtildiği gibi, İrlanda ulusal kimliğinin inşası 17. yüzyıla,
İrlanda milliyetçiliğinin ortaya çıkışı ise 19. yüzyıl başlarına kadar götürülebilir. Sinn
Fein’in kökleri de 19. yüzyılda ortaya çıkmış olan milliyetçi hareketler, özellikle de
Kelt Uyanışı’nın temel örgütleri olan GAA ve GL’dir. GAA ve GL’nin kadrolarının
temel amaçları İrlanda kültürünü İngiliz etkisinden kurtarmak ve nihai olarak
İrlanda’nın bağımsızlığını sağlamaktı (Donnelly, 2004b). Sinn Fein de bu sürekliliğin
parçası olan bir etnik partidir.
Sinn Fein, başından beri İrlanda ile Britanya arasındaki ilişkiyi bir sömürgecilik
ilişkisi olarak görüp tarif etmiştir. Britanya’nın 12 yüzyıldan sonra İrlanda’yla
kurduğu ilişki düşünüldüğünde bu algının doğru olduğu söylenebilir.
Michael Hechter, Britanya’nın kendi periferisiyle (İskoçya, Galler, İrlanda) kurduğu
ilişkileri iç sömürgecilik (internal colonialism) olarak adlandırmıştır (Hechter, 1975:
8). Hechter’e göre Britanya, 17. yüzyıldan itibaren Avrupa’nın en büyük gücü haline
gelmeye, sonrasında da endüstrileşmenin sonucu olarak hammadde ve işgücü
sıkıntısı yaşamaya başlamıştı. Britanya bu ihtiyaçlarını karşılamak için ilk olarak
kendi periferisindeki bölgelere yöneldi. İrlanda ekonomik olarak sömürülürken diğer
yandan da kültürel olarak asimilasyona uğruyordu. Çünkü sömürgecilik, sömürgenin
kültürünü aşağılayarak onu dönüştürmeye çalışır, sömürgeleştirileni, sömürgecinin
kültürüne adapte olmaya zorlar (Hechter, 1975: 73).
Sinn Fein de, Britanya’yı İrlanda adasındaki sömürgeci devlet olarak görmüş, İrlanda
kültürünün ve kimliğinin korunmasının Britanya’ya karşı mücadele etmekle
sağlanabileceğini savunarak siyaset yapmıştı. Sinn Fein’in 1960’lardan sonraki
siyasal tespit ve analizleri biraz dönüşüm geçirdi. Partinin marksizme yaklaşması,
65
emperyalizm ve ezilen uluslar arasındaki çelişki tahlili yapmasına olanak vermiş ve
ezilen bir ulus olan İrlandalıların emperyalist Britanya’ya karşı mücadelesinin meşru
olduğu savunulmaya başlanmıştı.
Sovyetler Birliği’nin kurucusu ve sosyalizm teorilerinin en önemli isimlerinden olan
Vladimir Lenin, ezilen uluslarla ilgili yazdığı kitabında kapitalizmin eşitsiz gelişmesi
sonucu ortaya çıkan ezen ve ezilen uluslardan söz etmiş ve ezilen ulusların
mücadelesinin emperyalizmi zayıflatan bir olgu olmasından dolayı desteklenmesi
gerektiği ve sosyalizmin ilkeleriyle çelişmediğini yazmıştır (Lenin, 1998).
Sinn Fein de İrlanda sorununu bir sömürge ve ezilen ulus sorunu olarak gördüğünden
bir yandan sosyalist çizgide siyaset yapmış diğer yandan da milliyetçi politikalar
yürütmekten geri durmamıştır. Çünkü Katolikler İrlanda da hem ekonomik hem de
ulusal sömürüye maruz kalıyorlardı.
Yirminci yüzyılın ikinci yarısı boyunca Sinn Fein, ulusal mücadelesini marksist
öğreti doğrultusunda şekillendirmişti (Maillot, 2005; O’Broin, 2009). Britanya’ya
yakın olan Protestan İrlandalıların 17. yüzyıldan itibaren İrlanda’daki verimli
topraklara sahip olmaları ve bu avantajlı konumlarının sanayileşmeden sonra da
devam etmesi, Katoliklerin ise toplumun yoksul kesimini oluşturmasından dolayı
ezen-ezilen dikotomisinin kullanılmasına olanak tanıyordu. Sosyalist öğretinin ezilen
ulusların milliyetçiliğine ve ezen devlete karşı mücadele etmesine cevaz verdiği için
Sinn Fein hem sol eğilimli hem de etnik bir parti olarak yoluna devam edebildi.
Bir etnik parti olarak Sinn Fein’in milliyetçiliğine dair esas sorulardan biri de
partinin ulus tahayyülünün içinde Protestan İrlandalıların olup olmadığıdır. Aslında
bu sorunun cevabı Sinn Fein açısından açıktır: Sinn Fein, Protestan/Birlikçi
66
İrlandalıları Britanya tarafından kandırılmış ve tıpkı 1921’den sonra ulusal
kimliklerinin farkına varan Güney Protestanları gibi birleşik İrlanda kurulduğunda
ulusal kimliklerinin farkına varacak insanlar olarak görmektedir (Feeney, 2202: 344).
Yani Sinn Fein’in ulus tahayyülünün içine Protestanların da girdiği söylenebilir.
Ancak hem IRA’nın hem de Sinn Fein’in siyaset ve eylemleri bunun tersi yönde
göstergelere de sahiptir. IRA’nın The Troubles boyunca hedef aldığı sivillerin hemen
hepsi Protestanlardı, şiddet dönemi boyunca 700’den fazla sivil Protestan ölmüştü,
bunları yaklaşık 400’ü IRA tarafından öldürülmüştü (Violence in the Troubles,
2013). Protestanlara şiddet uygulanması onların ulus tahayyülünden dışlandıkları
anlamına gelmez ancak Sinn Fein’in çalışmalarını Katolik bölgelerinde
yoğunlaştırması, seçmenlerinin hemen hepsinin Katolik olması bu konuda bir
belirsizlik yaratmaktadır. Yine de, bu belirsizliğe rağmen, Sinn Fein’in söylem ve
eylemlerini sadece Katoliklere değil, Protestanlara yönelik de formüle ederek
partinin ulus tanımının içine Protestanları da dahil ettiği söylenebilir. Sinn Fein,
desteğini Katoliklerden alsa da muhtelif yayın ve belgelerinde mezhepçiliğin
bitirilmesi gerektiğini ve İrlandalıları mezhep gözetmeksizin bir ulus saydıklarını
belirtmiştir (Unionist Charter, 2007). Ancak Hayırlı Cuma Antlaşması Kuzey
İrlanda’nın siyasal sistemini Birlikçilik ve Milliyetçilik ayrımı üzerinden yeniden
kurguladığı için Sinn Fein’in sadece Katolik İrlandalıların partisi haline gelmesi
kaçınılmaz görünmektedir. Diğer taraftan, Kuzey İrlanda’daki Protestanların büyük
bir kısmı 17. yüzyıldan sonra Britanya’dan gelen yerleşimciler olduklarından
kendilerini İrlandalı değil, Britanyalı kimliğine yakın görmekteler. Bu da Sinn
Fein’in Katolik İrlandalıların temsilcisi olduğu tezini güçlendirmektedir.
67
Hayırlı Cuma Antlaşması’nın hukuki olarak yaptığı Birlikçi-Milliyetçi ayrışmasında
Sinn Fein milliyetçi tarafta durmuş ve Katolik İrlandalıların partisi olduğunu resmen
olmasa da fiilen beyan etmiştir.
Sinn Fein seçim çalışmalarında, parti politikalarında ve temel siyasi dokümanlarında
Cumhuriyetçi olduğunu sürekli vurgulayan bir partidir. Hedef kitlesine ilettiği mesaj,
partinin İrlanda’nın bağımsızlığı ve İrlandalılar’ın çıkarları için siyaset yaptığıdır.
Partinin oy aldığı kesimler de kendini İrlandalı olarak tanımlayan ve milliyetçi
politikalara cevaz veren kesimlerdir.
Sinn Fein’e, İrlanda adasının tamamında 16 yaşını geçen herkesin üye olabildiği bir
partidir. Parti hem İrlanda Cumhuriyeti’nde hem de Kuzey İrlanda’da örgütlenmekte
ve iki tarafın da siyasal sisteminde yer almaktadır.
Partinin 1983’ten bu yana başkanlığını yapan Gerry Adams, ikinci adam
konumundaki Martin McGuinness ve diğer yöneticilerinin hemen hepsi Katolik
köklerden gelen İrlandalılardır (Biographies of Prominent People, 2013).
Sinn Fein, kurulduğu zamandan beri İrlandalı ulusal kimliğinin inşası, krize girdiği
durumlarda canlandırılması ve milliyetçi talepler doğrultusunda yönlendirilmesini
amaçlayan siyaset yürütmüştür. The Troubles döneminde parti IRA’nın ayrılıkçı
silahlı eylemlerine destek veriyor ve bunların toplumsal düzeyde meşrulaştırılması
için çaba harcıyordu. Sinn Fein, yurttaş hakları hareketinin başlatıcısı olmasa da bu
hareketle canlanmaya başlayan İrlandalı ulusal kimliğinin mobilize edilmesinde en
etkili aktör olmuştur.
1980’lerin ortasına kadar IRA’nın gölgesinde kaldığı için siyasete müdahil olma
konusunda çok başarılı olamayan Sinn Fein, bu tarihten sonra yavaş yavaş Kuzey
68
İrlanda’daki milliyetçilerin en çok destek verdiği örgüt haline gelmiştir. Bunun
sebepleri yukarıda anlatıldığı üzere Açlık Grevlerinin yarattığı etki ve Sinn Fein’in
boykotçuluğa son vermesiydi. Sinn Fein siyaseten daha etkili hale geldikten sonra
İrlandalı ulusal kimliğinin milliyetçi talepler doğrultusunda mobilize edilmesi için
çaba harcamıştır. Sinn Fein’in 1990’lardan sonra sürekli olarak artan oy oranı, ulusal
talepleri merkeze alan siyasetinin İrlandalılar tarafından da destek gördüğünü
göstermektedir.
Bir etnik parti olarak Sinn Fein, hala Kuzey İrlanda’da milliyetçiler içinde en güçlü
parti konumundadır ve İrlandalı ulusal kimliğinin tahkim ve mobilize edilmesini
siyasi mücadelesinin merkezine koymaktadır.
69
III. BÖLÜM: BARIŞ VE DEMOKRASİ PARTİSİ (BDP)
A. KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİ VE ULUSAL KİMLİĞİ
1. KÜRT ULUSAL KİMLİĞİNİN ŞEKİLLENMESİNDEKİ FAKTÖRLER
Kürt milliyetçiliğinin 20. yüzyılın başında, Kürtlerin büyük bir kısmının yaşadığı
Osmanlı Devleti’nde ortaya çıktığı alanın yazarlarının büyük bir kısmı tarafından
kabul edilir (Bruinessen,2002; Vali, 2005, Bozarslan, 2005).
Kürtler, Mezopotamya ve Anadolu coğrafyasının otokton halklarından biridir.
Kürtlerin kökenleri üzerine farklı iddialar öne sürülse de genel ortak kabul İran
kökenli halklarla akraba olduklarıdır. Kürtlerin yaşadığı coğrafya Türkiye’nin doğu
ve güneydoğusunu, Kuzeybatı İran’ın büyük bölümünü, Kuzeydoğu Irak’ı, Kuzey ve
Kuzeydoğu Suriye’nin bir bölümünü kapsar (Jwaideh, 1999: 11). Kürt coğrafyası,
15. yüzyıldan sonra Osmanlı ve Safevi devletlerinin sınırlarının içinde kalmıştır46
.
1639’da Osmanlı ile Safevi devletleri arasında imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşmasıyla
Kürdistan iki devlet arasında resmen bölünmüştür ve çizilen sınır bugünkü Türkiye-
İran sınırına benzer bir sınırdır47
.
Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde kalan Kürtler arasında merkezi otoriteye karşı ilk
ciddi isyanlar, 19. yüzyıl başından itibaren devletin merkezileşmesine tepki olarak
doğan feodal ayaklanmalardır. Kürtler, müslüman bir topluluk olduklarından
46
Bu iki devlet arasındaki çatışmalar ve savaşların büyük kısmı da o dönemde Kürdistan olarak
adlandırılan bölgede cereyan etmiştir. 47
Kürt milliyetçilerinin büyük bir kısmı Kasr-ı Şirin antlaşmasını Kürdistan’ın ilk bölünmesi olarak
görürler. Bu bakış açısına göre ikinci bölünme 1923’te Lozan Antlaşması’yla olmuş ve Kürdistan
böylece dört parçaya bölünmüştür.
70
Osmanlı Devleti’ndeki diğer müslüman topluluklarla aynı statüdeydi. Dönemin ve
Osmanlı coğrafyasının sosyolojisi uyarınca 19. yüzyıla kadar Kürt ulusal kimliğinin
inşa edilmesinin nesnel koşulları ortaya çıkmamıştı. Kürtler, etnik kimliklerinden
ötürü bir ayrımcılığa tabi tutulmadıkları gibi, müslüman oldukları için Osmanlı’nın
dine dayalı siyasal ve toplumsal yapısı içerisinde diğer dinlerin mensuplarına göre
avantajlı konumda sayılabilirlerdi. Kürt coğrafyasındaki Kürt aşiretleri, Osmanlı ve
Safevi Devletleri arasında bir çeşit tampon işlevi gördükleri için iki devlet arasındaki
çekişmelerin yarattığı bölgesel iktidar boşluğunun da etkisiyle geniş bir yönetsel
özerkliğe sahip olmuşlardı48
. Osmanlı-Safevi çekişmesinin yarattığı iktidar
boşluğundan faydalanan Kürt aşiretlerinin bir kısmı kendi bölgelerinde güçlenerek
diğer aşiretleri boyunduruk altına almış ve bağımsızlığa yakın bir yönetsel özerkliğe
sahip mirlikler ortaya çıkmıştı. Ne var ki bu mirliklerin geniş otonom yapıları 19.
yüzyılın başından itibaren Osmanlı’daki merkezileşme eğilimleriyle tehdit edilecekti
(Bruinessen, 2010). 2. Mahmut’un reform hareketi kapsamında devleti
merkezileştirme çabaları, yüzyıllardır geniş bir özerklik içinde bölgeyi yönetmekte
olan Kürt seçkinlerinin tepkisini çekmiş ve en ünlüsü Bedirhan Bey ayaklanması
olan bir dizi isyan hareketine yol açmıştır49
(Jwaideh, 1999).
Kürt milliyetçileri, 19. yüzyılda cereyan eden feodal isyanları da Kürt milliyetçiliği
kapsamında değerlendirme eğilimindedir. Bu isyanların başını çekenlerin ve dahil
48
Osmanlı ve Safevi devletleri arasındaki mücadele yüzyıllara yayılan bir süreçtir. Mücadele temel
olarak bir bölgesel iktidar mücadelesi olsa da tezahürleri mezhepsel görünüm arz ediyordu. Osmanlı
Devleti Sünni, Safevi Devleti ise Şii İslam’ın hüküm sürdüğü devletlerdi. Osmanlı’yla Safevi
sınırında bulunan Kürt aşiretlerinin bir kısmı Sünni bir kısmıysa Şiiydi. Ancak aşiretlerin ittifak
politikası sadece mezhepsel özelliklere dayanmıyordu. Safevilerle ittifak yapan Sünni Kürt aşiretleri
olduğu gibi Osmanlıyla ittifak içine giren Kızılbaş (Şiiliğin bir kolu) aşiretler vardı. İki devlet
arasındaki iktidar mücadelesinden faydalanmak Kürt aşiretlerine geniş bir özerklik getirmişti. 49
Kürt milliyetçileri Bedirhan Bey ayaklanmasını milliyetçi bir kalkışma olarak görme
eğilimindedirler ancak bu anakronik bir bakıştır. Bedirhan Bey, merkezi otoriteye karşı aşınan
iktidarını yeniden elde etmek için isyan etmişti (Bruinessen, 2002)
71
olanların büyük bir kısmının Kürt olmasına ve isyanlardan bazılarının bağımsızlık
talebi içermesine karşın Kürt ulusal bilincinin bu isyanlarda var olduğunu söylemek
zordur. 20. yüzyılın başlarına kadar Smith’çi anlamda bir Kürt etnisitesinden söz
etmek mümkünse de Kürt ulusunun varlığından söz etmek bilimsel verilerle
desteklenemeyecek bir iddia olma riski taşımaktadır50
. Ancak Kürt mirliklerinin
özerkliğinin kaldırılmasına verdikleri reaksiyonların Kürtlerin asabiyyesinin
güçlenmesine yardımcı olduğu söylenebilir. Düşmana karşı verilen mücadele “biz”
duygusunun gelişmesinde önemli yer tutar. Dolayısıyla 19. yüzyılda bir Kürt ulusal
bilincinden söz etmek mümkün değilse de kimliğin şekillenmesi için bazı faktörlerin
var olduğu söylenebilir51
. Kürt milliyetçiliğinin ilk nüvelerinin ortaya çıkışına tanık
olmak için 20. yüzyılın ilk çeyreğine bakmak gerekir52
.
Miroslav Hroch’un milliyetçiliğin ortaya çıkışını açıklamak için belirlediği üç
evreden birincisi, yani dar bir grup tarafından kültürel ortaklaşmanın sağlanmaya
çalışıldığı A evresi Kürt milliyetçiliği açısından 20. yüzyılın başında cereyan etti.
Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma aşamasına geldiği 20. yüzyıl başlarında devletin
birçok bölgesinde azınlık milliyetçilik hareketleri baş göstermişti. Kürt milliyetçiliği
ise, birkaç nedenden dolayı diğer milliyetçilik hareketlerine göre görece geç bir
dönemde ortaya çıktı (Minorsky ve Bois, 2009; Özoğlu, 2005).
50
Bu çalışmanın birinci bölümünde Anthony Smith’in etnisiteyle ilgili ölçütlerini yazmıştım. Geç 17.
yüzyılda yazılan Kürt edebi metinlerinde Kürt kimliğine dair nüveler bulunabilir. Örneğin Ahmedê
Xani tarafından yazılan Mem û Zîn böyle bir eserdir. Xani eserinin yazılış sebebini şu dizelerle
açıklamıştır: “Böylelikle insanlar Kürtlerin irfandan ve kültürden yoksun olduğunu, tüm toplumların
kendi kitaplarına sahip olmalarına rağmen Kürtlerin övünecek tek bir kitaplarının dahi olmadığını
artık söyleyemeyecekler.” (Bruinessen, 2002, 29). 51
Kürt ulusal kimliğinin tam olarak ne zaman belirmeye başladığı hem tartışmalı bir konudur hem de
bu çalışmanın sınırlarını oldukça aşmaktadır. Bu nedenle bu konuda yargı oluşturmaktan olabildiğinde
kaçınmaya çalışacağım. 52
Kürt ulusal kimliği ve milliyetçiliği üzerine oldukça etkili çalışmalar yapmış olan Martin Van
Bruinessen, Kürt aristokrat seçkinleri arasında etnik bilincin yüzyıllar öncesine dayandığını ancak
bunun geniş kesimlere uzun zaman boyunca yayılmadığını söylemektedir (Bruinessen, 2002)
72
2. KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİNİN ORTAYA ÇIKIŞI: İLK ÖRGÜTLENMELER
Kürt milliyetçi hareketinin ortaya çıkışı, iki temel gruba dayandırılabilir. Bunlardan
birincisi Osmanlı modernleşmesinin temel dinamiklerinden biri olan Jön Türk
hareketinin de içinde yer almış olan Kürt entelektüelleri; ikincisiyse Osmanlı sarayı
tarafından Kürt aşiretlerinin zapturapt altına alınması amacıyla aşiret liderlerinin
çocukları için İstanbul’da kurulan okullarda okuyan Kürt öğrencilerdir (Bajalan,
2010)53
. Bu iki grup entelektüel tarafından 20. yüzyılın ilk çeyreğinde İstanbul’da
kurulan dernekler, Kürt milliyetçiliğinin taşıyıcılığını yapan ilk örgütlenmelerdir.
Kürt örgütlerinin ortaya çıkması, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durum ve
uluslararası konjonktürle de yakından ilgilidir. Osmanlı Devleti, 20. yüzyılın başında
ekonomik ve siyasal çöküntü içindeydi. Ülkenin birçok noktası kontrol edilemez
durumdaydı. Diğer yandan Avrupa’da süregiden milliyetçi hareketler Osmanlı
Devleti’nin içinde de etkisini göstermiş ve farklı etnik gruplar bağımsızlık
mücadelesi içine girmişlerdi. Böyle bir ortamda İstanbul’da bulunan Kürt
entelektüelleri de Kürt kimliğini ve kültürünü incelemeye koyulmuş ve sahip çıkıp
geliştirmenin yollarını araştırmaya başlamışlardı. Ancak ilk Kürt örgütleri, ayrılıkçı
olmaktan çok Kürt kültürünün Osmanlı Devleti içerisinde geliştirilmesinden
yanalardı.
Kürt entelektüeller tarafından Kürt ulusal kültür birliğinin sağlanması ve
geliştirilmesi için kurulan ilk örgüt 1908’de İstanbul’da kurulan Kürt Tevaün ve
Terakki Cemiyeti’dir (KTTC) (Jwaideh, 1999: 200). Cemiyetin kurucuları arasında
Osmanlı merkezileşmesine karşı en büyük isyanlardan birini çıkaran Bedirhan
53
Bajalan, Kürt milliyetçiliğinin ortaya çıkmasında etkili olan eliti Jön Kürtler olarak adlandırmıştır,
bu konudaki kitabının ismi de Jön Kürtler’dir.
73
Bey’in ailesine mensup olan Emin Ali Bedirhan, bir Osmanlı diplomatı olan
Muhammed Şerif Paşa ve 1880’de bağımsız bir devlet kurmak için isyan eden Kürt
Nakşibendî şeyhi Ubeydullah’ın oğlu Nehrili Abdülkadir Bey vardı. Cemiyet
ayrılıkçı değildir fakat Kürtlerin Osmanlı içinde kültürel olarak gelişmesini sağlamak
istemektedir (Bruinessen, 2010).
Kürt entelektüeller tarafından kurulan bir başka cemiyet, aynı zamanda Kürt
milliyetçiliğinin ortaya çıkmasında da en etkili örgütlerden biri olarak kabul edilen
Kürt Teali Cemiyeti’dir (KTC). Bu cemiyetin kurucuları arasında da önemli Kürt
aydınları ve din adamları vardı. Cemiyet Jin adında bir dergi çıkarıyordu ve bu dergi
yoluyla milliyetçi ve ayrılıkçı fikirlerini yaymaya çalışıyordu (Bozarslan, 2005: 204).
Kürt Teali Cemiyeti, KTTC’ye göre daha Kürt ulusal kimliğinin gelişmesine ve
ulusal bilincin yayılmasına daha çok önem vermiş bir örgüttür. Cemiyetin üyeleri
ulusal kimliğin inşasında tarihin ve geleneklerin farkına varmışlardı ve kadim Kürt
kültürünün öğelerini bir ulusal kimlik inşa etmek için çalışıyorlardı. Örneğin Jin
dergisinde şöyle yazıyordu: “Milli tarihin sayfalarını dolduran şanlı atalarının şanlı
geçmiş eylemlerine ilgi göstermeyen bir milletin torunları, ancak yıkılışa ve yoz bir
hayata doğru yürür.” (Bozarslan, 2005: 46). KTC, ulusal bilincin dar entelektüel
çevreden geniş halk kitlelerine ulaşması için faaliyetlerde bulunmak istemiş ancak
dönemin koşullarının da sınırlamasıyla bu amacında dikkat çekici başarılar elde
edememiştir.
KTTC ve KTC dışında dikkate değer bir başka Kürt örgütlenmesi, İstanbul’daki Kürt
öğrenciler tarafından kurulan Hevi (Umut) Cemiyeti’dir. Hevi Cemiyeti’ni kuranlar
Kürt kültürüne ve tarihine ilgi duyan ve ulusal kültür birliğinin sağlanması
gerektiğine inanan kişilerdi. 1910’da kurulan cemiyet I. Dünya Savaşı sırasında
74
dağılsa da savaş sonrasında tekrar toparlanmış ve Roji Kurd (Kürt Günü) adında bir
dergi çıkarmıştı. Bu dergide Kürt ulusal kültürü üzerine yazılar çıkıyordu (Jwaideh,
1999: 200-201). Hevi, KTC’nin aksine ulusal bilincin yayılması için faaliyetlere
girişmemiştir. Bu anlamda Hevi, Hroch’un A evresinin ölçütlerine açık bir şekilde
uymaktadır.
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde ortaya çıkan Kürt milliyetçi hareketi, Jön
Türk hareketinin ve 1908 Devrimi’nin ideallerine de denk düşecek şekilde
bağımsızlık talebinden çok farklı halkların kültürlerini özgürce yaşayabilecekleri bir
Osmanlı İmparatorluğu fikrine yakın duruyorlardı. Diğer taraftan milliyetçi fikirler
dar bir entelektüel çevrede kalıyor ve söz konusu örgütler tarafından oluşturulmaya
çalışılan ulusal bilinç, geniş Kürt kitlelerine taşınamıyordu. Ancak bu durum
1920’lerin başında değişti. Osmanlı’nın dağılması ve Anadolu topraklarındaki
mirasçısı olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtlere yönelik asimilasyoncu
politikaları Kürt milliyetçi taleplerinin de radikalleşmesine yol açtı54
.
54
Osmanlı Devleti’nin Kürtlere yaklaşımı Türk millyetçiliği değil, İslam tarafından şekillenmişti.
1908 Devrimi’nden sonra iktidara gelen İttihar ve Terakki Cemiyeti’nin (ITC) de ilk zamanlarda
milliyetçi bir politika izlediği söylenemez. ITC içindeki ideolojik eğilimlerden biri Türkçülük olsa da
izlenen genel politika bu değildi. Cemiyet, Osmanlı’dan henüz ayrılmamış etnik ve dini grupların
birarada yaşayacağı bir gelecek tahayyülündeydi. Ancak Osmanlı Devleti’nin farklı coğrafyalarındaki
azınlıkların milliyetçi isyanlara girişmesi ve kaybedilen topraklar ITC’nin milliyetçi bir çizgiye
kaymasına yol açtı. ITC’nin milliyetçiliği yine de Müslüman topluluklara yönelmiyordu. Örneğin
1915 Ermeni tehciri ve katliamında Türkler dışındaki müslüman toplulukların, özellikle de Kürtlerin
rolüne dair güçlü kanıtlar bulunduğunu söyleyen araştırmacılar vardır. I. Dünya Savaşı’ndan sonra
ITC’nin etkisini kaybetmesiyle güçlenen Mustafa Kemal ve takipçileri de Kurtuluş Savaşı esnasında
kitleleri mobilize etmek için milliyetçiliği değil, Müslümanlığı kullanıyorlardı. Hatta M. Kemal’in,
savaşın kazanımasından sonra adem-i merkeziyetçi bir yapı kuracağına ve Kürtlere özerklik
verileceğine dair sözleri mevcuttur. Ancak nihayet 1923’te cumhuriyetin kurulmasından sonra
devletin yönetici kadroları Türk milliyetçiliğini merkeze koyan ve Türk kimliği dışındaki kimlikleri
tamamen yok sayan ve asimile etmeye çalışan bir politika izlemeye başladılar. Türkiye
Cumhuriyeti’nin izlediği milliyetçi politikalar ve Türklerle Kürtler arasındaki en güçlü bağ olan İslam
bağının simgesi olan Halifelik’in 1924’te kaldırılması, Kürtler arasında devlete karşı öfke ve isyan
duygularını körükledi. Dolayısıyla, Kürt milliyetçiliğinin ortaya çıkışındaki faktörlerden birinin Türk
milliyetçiliğine karşı üretilen tepkiler olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır (Bruinessen, 2002;
Yeğen, 2009)
75
Kürt milliyetçi hareketinin 20. yüzyılın ilk çeyreğindeki durumu, Hroch’un A
evresiyle uyum göstermektedir: Kürt ulusal kültürünü benimseyen ve ulusal bilinci
sahiplenen dar bir entelektüel çevre olarak kalmıştır. İmparatorluğun başkenti olan
İstanbul’da kurulan örgütlerin çalışmaları örgütlerin kendi sınırlarını aşamamıştır.
Ancak dar çevrelerde kalan ulusal bilinç ve hareket 20. yüzyılın ikinci çeyreği
itibariyle farklı bir durum almıştır.
Cumhuriyetten sonraki dönem aynı zamanda Kürt ulusal bilincinin geniş kitlelere
yayılmasını sağlamaya yönelik faaliyetlerin başladığı, yani Hroch’un B evresi olarak
tarif ettiği dönemdir. Hroch’un modelindeki B evresi, milliyetçi hareket ve örgütlerin
ulusal kültürün geniş kitlelere taşınması için faaliyetler yürüttükleri evredir. B evresi,
Kürt milliyetçiliği açısından uzunca bir döneme yayılmış ve 1990’lı yıllara kadar
devam etmiştir.
3. KÜRT ULUSAL BİLİNCİNİN YAYILMASI
a. Cumhuriyet Dönemi İsyanları
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrolarının Kürtlere yönelik asimilasyoncu
politikalarına karşı verilen büyük tepkilerden ilki, dini karaktere de sahip olan ve
1925’te başlayan Şeyh Sait İsyanı’dır. Şeyh Said İsyanı, Kürt ulusal kimliğinin dinle
olan ilişkisi bakımından da önemlidir; zira isyan hem Halifeliğin kaldırılmasına
verilen tepkileri içeriyordu hem de isyanda milliyetçi entelektüellerin dahli vardı.
Milliyetçiler, dini hassasiyete sahip Kürtlerin dini bir söylemle mobilize
edilebileceklerinin farkındaydılar. İsyanın örgütlenmesinde etkili olan hareket, bir
76
Osmanlı subayı ve Kürt milliyetçisi olan Cibranlı Halid bey’in öncülüğünde kurulan
Azadi (Özgürlük) Örgütü’ydü (Bruinessen, 2010: 129). Ancak Kürtlerin dini
değerlere bağlılığı nedeniyle örgüt tarafından isyanın lideri olarak, saygın bir
Nakşibendi şeyhi olan Şeyh Said seçilmişti (Bruinessen, 2010: 140-141).
Şeyh Said isyanı başladıktan kısa süre sonra yayıldı ve kısmi başarılar elde etti;
ancak hükümet tarafından çok sert şekilde bastırıldı ve isyanın önderlerinin hemen
hepsi idam edildi. Birçok Kürt ailesi ülkenin batısına göç ettirildi (Jwaideh, 1999:
399). Şeyh Said isyanı, Kürt milliyetçiliğinin geniş kitlelere yayılması açısından
kritik önemdedir. Her ne kadar dini niteliği ön planda olsa da isyan bağımsız bir Kürt
devleti kurma amacıyla çıkarılmıştı ve hem isyandan önce Azadi örgütünün yaptığı
faaliyetler hem de Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin isyan sırasında uyguladığı
yoğun şiddet ve baskı Kürt ulusal bilincinin kitleler arasında –yavaş da olsa-
yayılmaya başlamasına yol açtı55
.
Cumhuriyet döneminde çıkan bir başka Kürt isyanı 1929-30 yıllarında cereyan eden
Ağrı Dağı İsyanı’dır. Bu isyan, Suriye topraklarında kurulmuş olan ve uzunca yıllar
Kürtçe dergiler çıkarmış olan Hoybun (Xoybun)56
hareketi tarafından örgütlenmişti.
Ağrı Dağı İsyanı da Şeyh Said İsyanı gibi bağımsız bir Kürt devleti kurmak amacıyla
55
Şeyh Said isyanının ideolojik niteliğine dair halen süren bir tartışma mevcuttur. Kürt ulusal
hareketi, isyanı milliyetçi bir isyan olarak görüp nitelerken, Türkiye devleti ve devlete yakın yazarlar
isyanın tamamen din temelli olduğunu öne sürmektedirler. İsyanın dini niteliğinin görmezden
gelinemeyeceği bir gerçektir fakat son yıllarda Martin Van Bruinessen gibi güvenilir araştırmacıların
çalışmaları isyanın ulusal karakterini kanıtlayıcı niteliktedir. Diğer taraftan ortaya çıkan İstiklal
Mahkemeleri tutanakları, devletin de isyanın ulusal niteliğinin farkında olduğunu göstermektedir
(Yeğen, 2009). 56
Xoybûn, Kürtçe bir kelimedir. Kelimeye tam karşılık gelecek Türkçe bir kavram olmamakla birlikte
“kendisi olmak” diye çevrilebilir.
77
çıkarılmıştı. Bu isyan da devlet tarafından sert şekilde bastırıldı, isyana karışan
aşiretlerin mallarına el kondu ve mensupları zorunlu göçe tabi tutuldu57
.
Şeyh Said ve Ağrı Dağı İsyanları, Kürt ulusal bilincinin kitleler içinde yerleşmeye
başlaması açısından hayati rol oynadılar. Sadece isyancıların faaliyetleri değil,
devletin isyanlar sırasında ve sonrasında uyguladığı bastırma ve şiddet politikaları da
bu bilinç açısından etkili oldu. Türkiye Cumhuriyeti Kürtlerin faaliyetlerini tamamen
gayrımeşru görüyor ve bu hareketleri hilafetçi, gerici, eşkıyalık bağları nedeniyle ve
yabancı güçlerin kışkırtmasıyla gerçekleşen hareketler olarak lanse ediyordu58
(Yeğen, 2009).
Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürt ulusal kimliğini baskılama politikası kısmen de olsa
başarılı oldu. Kamusal alanlarda Kürtçe konuşmak yasaklandı59
. Devletin bölgedeki
asimilasyon politikaları şiddetli bir şekilde devam etmesine rağmen buna verilen
tepkiler çok düşük düzeyde kaldı. Bunun sebebi devletin isyanları bastırırken halkta
yarattığı korku duygusu ve milliyetçi önderlerin önemli bir kısmının ortadan
kaldırılmış olmasıydı. 1960’lara kadar Kürt milliyetçiliği açısından dikkate değer bir
hareketlenme olmadı60
.
57
Dersim isyanının milliyetçi bir ayaklanma olup olmadığı tartışmalıdır. Bölgenin mezhepsel
yapısının Kürt coğrafyasının diğer bölgeleriyle farklılık göstermesi (Dersim yoğunluklu olarak Alevi
nüfusa sahipti) ve Dersim aşiretlerinin daha önce gerçekleşen Kürt isyanlarına destek vermemiş
olmaları isyanın niteliğiyle ilgili tartışmalara yol açmıştır. Söz konusu tartışmalar bu çalışmanın
sınırlarını aştığından ayrıntılı olarak ele almayacağım. 58
Özellikle lanse ediyor diye yazdım çünkü devletin gizli belgelerinde isyanların ulusal niteliği açıkça
belirtiliyor ve buna yönelik tedbirler alınması gerektiği dile getiriliyordu (Yeğen, 2009). 59
1940’lı yıllarda “Vatandaş Türke konuş” kampanyası başlatıldı. Kampanya kapsamında, Türkçe
dışındaki dilleri konuşanlara para cezası kesiliyordu. 60
Bu dönemde dikkat çeken birkaç cılız gelişme vardır. Bunlardan biri 1958’de Musa Anter ve Canip
Yıldırım tarafından çıkarılan İleri Yurt dergisidir. Bu dergide Anter ve Yıldırım Kürt bölgesinin
sorunlarına dikkat çekiyorlardı. İkinci gelişme ise 1959’da da 49 Kürt aydını bağımsız bir Kürt devleti
kurma faaliyeti içinde oldukları gerekçesiyle tutuklanmalarıdır. Tutuklananlar 1960 darbesinden sonra
serbest bırakıldılar (Kurtschera, 2001, 394).
78
1938’den sonra Kürt ulusal hareketi derin bir sessizliğe gömüldü; çünkü milliyetçi
kadroların hemen hepsi ya öldürülmüş ya da hapse konmuştu.
Kürt milliyetçi hareketindeki 20 yıllık duraklama, B evresinin de kesintiye uğrama
nedenidir. Baskı altına alınan milliyetçiler, ulusal bilincin kitlelere yayılması için
faaliyet yapacak olanaklardan yoksun kalmışlardı. 1938’de başlayan durgunluk
döneminin sona ermesi ise, çelişkili olarak değerlendirilebilecek biçimde, 1960’ta
gerçekleşen askeri darbeyle mümkün oldu.
b. 1960’lar: Kürt Kimliğinin Sosyalizmle Buluşması
27 Mayıs 1960 askeri darbesinden sonra yapılan 1961 Anayasası, eskiye göre görece
daha demokratik bir siyasal ortam sağlamıştı (1961 Anayasası, 2013). Siyasal
ortamdaki rahatlık siyasi örgütlerin de daha rahat siyaset yapmasına ve
örgütlenmesine olanak sağlamıştı. Göreli rahat siyasal ortam Kürt milliyetçi
taleplerinin açık biçimde dile getirilmesinin önünü açmamışsa da büyük şehirlerde
okuyan Kürt öğrenciler ve aydınlar sosyalist örgütlerin içinde Kürt sorununu dile
getirme ve bu yönde faaliyette bulunma imkânı bulmuşlardı (Kutschera, 2001). Bu
örgütlerin en önemlisi daha sonra programında Kürtlerle ilgili bir madde
bulundurduğu gerekçesiyle kapatılacak olan Türkiye İşçi Partisi’ydi (TİP). TİP, Yeni
Akış isminde Türkçe ve Kürtçe yayınlar yapan bir dergi çıkarıyordu ve dergide
Kürtlerin ulusal haklarından söz ediliyordu61
(Kutschera, 2001: 395).
61
TİP, 1970’te yapılan kongresinde Kürtlerin varlığı ve ulusal haklarıyla ilgili aldığı kararlar
nedeniyle Anayasa Mahkemesi tarafından 1971’de bölücülük suçlamasıyla kapatıldı.
79
1960’lı yıllarda daha milliyetçi fikirlere sahip olan fakat illegal faaliyet yürüten
Türkiye Kürdistanı Demokratik Partisi de kurulmuştu. TKDP, Irak’ın kuzeyinde
bağımsız Kürdistan kurmak amacında olan ve Molla Mustafa Barzani’nin milliyetçi
fikirlerine yakındı (Güçlü, 2011). Ancak TKDP çok etkili olamadı.
1970’ların sonunda TİP’ten ayrılan bir grup Kürt öğrencinin kurduğu Devrimci Doğu
Kültür Ocakları (DDKO), Kürt milliyetçi hareketi açısından yeni bir döneme işaret
eder. Kürtlük bilincinin geliştirilmesi, ulusal kültürün ortaklaştırılması ve Kürt
milliyetçi taleplerinin elde edilmesi için 70’lerde birçok Kürt örgütü kuruldu. Kürt
coğrafyasında DDKO dışında Rizgari (Kurtuluş), Kawa62
, Kürdistan Sosyalist Partisi
(KSP) başta olmak üzere birçok örgüt kuruldu (Soner, 2013). Bu örgütlerin bir kısmı
başarısız olurken KSP’yle ilişki içinde olan Mehdi Zana, bağımsız olarak girdiği
1977 yerel seçimlerinde Diyarbakır büyük şehir belediye başkanlığını kazanma
başarısını gösterdi. (Kutschera, 1996)63
.
1970’lerde kurulan Kürt örgütlerinin dikkat çeken yanları siyasal ve örgütsel
başarılarından çok Kürt ulusal kimliğinin oluşturulmasındaki katkıları oldu. DDKO
gibi örgütler Kürtlerin Ortadoğu’nun en eski halklarından biri olduğunu, Türkiye’nin
Kürt bölgesinde sömürgeci olduğunu ve 19. yüzyılda Kürt aşiret liderleri ve şeyhler
tarafından çıkarılan isyanların milliyetçi isyanlar olduklarını söylüyorlardı
(Bozarslan, 2005: 59). Rizgari ve Özgürlük Yolu gibi dergilerde Kürt tarihi ve
kültürü ile ilgili yazılar yayınlanıyordu (Bozarslan, 2005: 59).
Kürt ulusal hareketinin 1960’lı ve 70’li yıllardaki dirilişi, hem Türkiye’de hem
dünyada yükselen sosyalist hareketin etkisiyle ve onunla paralel şekilde
62
Kawa örgütü, adını Kürt mitolojisinde kötü kralla savaşıp Kürtleri özgürleştiren ve Newroz’a
kaynaklık eden kahraman olan Demirci Kawa’dan almıştı. 63
DDKO, B evresini, uzun kesintiden sonra yeniden başlatan hareket olarak değerlendirilebilir.
80
gerçekleşmişti. Dolayısıyla hem Kürt sorununa dair tespitleri hem de çözüm önerileri
sol eğilimliydi. Sosyalizmin teorisi ve kuramı ezilen ulus fenomeniyle
birleştiriliyordu. Bunu güçlü bir şekilde yapan ve sonraki on yıllara taşıyacak olan
örgüt ise, 1970’lerin sonunda Türkiye’deki Kürt ulusal hareketinin seyrini dramatik
bir biçimde dönüştürecek olan ve Türkiye’nin de son 30 yılına damgasını vuran
PKK’ydi (Partiya Karkerê Kurdistan - Kürdistan İşçi Partisi).
c. Kürt Ulusal Bilincinin Canlanması: PKK ve 12 Eylül
Kürt ulusal hareketinin tarihinde PKK oldukça önemli bir yere sahiptir. Kürt
milliyetçiliğinde B evresinden C evresine geçiş büyük ölçüde PKK’nin Kürt
coğrafyasındaki faaliyetleriyle gerçekleşmiştir. PKK’nin faaliyetleri, geniş kitlelere
ulusal bilincin taşınması sürecini, ulusal bilincin tamamen oluştuğu evreye taşımıştır.
Diğer yandan, Kürt yasal siyasi hareketinin ortaya çıkmasında da PKK’nin çok
önemli bir rolü vardır. Bu açıdan bakıldığında hem Kürt ulusal kimliğinin inşasını
hem de Kürt yasal siyasi hareketini anlamak açısından PKK’nin ideolojisine ve
faaliyetlerine bakmak bu çalışma için de bir zorunluluktur.
Kürt ulusal bilincinin kitlelere yayılmasının içsel tetikleyicisi ve ana aktörü PKK
olmakla beraber, dışsal faktörler de bu süreçte etkili oldu. 12 Eylül darbesinin
Kürtler üzerinde yarattığı tahribat, ulusal bilincin yayılmasına ve güçlenmesine yol
açtı.
PKK, 27 Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesinde kuruldu. Kurucu kadroların bir
kısmı Türk kökenli sosyalistlerdi, diğerleri ise büyük şehirlerde okuyan Kürt
81
sosyalistleri ve milliyetçileriydi. Kuruluş kongresinde örgütün lideri olarak Abdullah
Öcalan seçildi (Özcan, 1999: 42) PKK, Türkye’nin doğu ve güneydoğusunda, yani
Kürtlerin yaşadığı coğrafyada bağımsız ve sosyalist Kürdistan kurma hedefiyle
kurulmuştu ve bunun yöntemi olarak da silahlı mücadeleyi benimsemişti. PKK, Kürt
sorununu bir sömürgecilik sorunu olarak görüyor ve Kürdistan’ın Türkiye
Cumhuriyeti tarafından sömürgeleştirilmiş bir ülke olarak kodluyordu. PKK’nin
kuruluş bildirgesinde örgütün temel işlevi kısaca şu şekilde tanımlanmıştır:
“PKK, çöken emperyalizm ve yükselen proletarya devrimleri çağında,
Kürdistan halkını emperyalist ve sömürgeci sistemden kurtarmak,
bağımsız ve birleşik bir Kürdistan’da demokratik bir halk diktatörlüğü
kurmak ve nihai olarak sınıfsız toplumu gerçekleştirmek amacındadır.”
(PKK Kuruluş Bildirisi, 2013)
PKK, kuruluşunun ilk zamanlarında devlet güçlerinden çok bölgedeki diğer Kürt
milliyetçisi örgütlerle ve bazı aşiretlerle mücadele içine girdi. PKK’nin diğer
örgütlerle çatışmasının nedeni iktidar mücadelesi olarak değerlendirilebilecekken
aşiretler gibi feodal unsurlarla mücadelesi ise ideolojikti. Kürt coğrafyasındaki feodal
unsurlar PKK tarafından hem sömürgeciliği güçlendiren hem de Kürt ulusal
kimliğinin geniş kitleler tarafından benimsenmesinin önünde engel olan unsurlar
olarak görülüyordu (Özcan, 2005).
PKK, devletle mücadele edecek güce kavuşamadan Türkiye’de 12 Eylül 1980
darbesi gerçekleşti. 12 Eylül darbesinin Kürt ulusal bilinci üzerinde kurucu etkisi
vardır. Darbeden sonra birçok Kürt, siyasi nedenlerden dolayı tutuklandı ve bir kısmı
82
idam edilirken bir kısmı uzun hapis cezalarına çarptırıldı64
. Darbe yönetimi Kürt
kimliği ve Kürtçe üzerine yasaklar koydu. Cezaevleri dahil birçok kamusal alanda
Kürtçe konuşmak; Kürtçe müzik yapmak ve dinlemek yasaklandı. Bu baskılar ilk
zamanlarda Kürtlük bilincinin baskılanması sonucu verdiyse de uzun vadede bu
bilincin oldukça güçlenmesine ve yayılmasına yol açtı.
12 Eylül darbesinden bir süre sonra PKK silahlı eylemlere başladı. 15 Ağustos
1984’te ilk silahlı eylemini gerçekleştiren örgüt, o zamandan sonra şiddet eylemlerini
gittikçe arttırdı ve devletin Kürt coğrafyasındaki askeri varlığına saldırmaya devam
etti (Marcus, 2009: 113-118).
PKK’nin 1980’lerin ikinci yarısındaki faaliyetleri Kürt ulusal bilincinin geniş
kitlelere yayılması ve kitlelerin milliyetçi talepler doğrultusunda mobilize edilmesi
açısından oldukça önemlidir. Türkiye’nin PKK ile mücadele ederken kullandığı
yöntemler sadece PKK silahlı güçlerine yönelik değildi; PKK’nin faaliyet gösterdiği
bölgelerde yaşayan sivil Kürtler de sık sık devletin hedefi oluyorlardı (Marcus,
2009). Hem PKK’nin silahlı mücadeleyi propaganda aracı olarak kullanması hem de
devletin uyguladığı politikalar Kürtler arasında ulusal bilincin uyanmasına ve
milliyetçi taleplerin daha fazla dile getirilmesine yol açıyordu.
PKK’nin silahlı mücadelesi kanalıyla artmaya başlayan ulusal bilinç ve milliyetçi
talepler, yasal siyasi alanda da yeni hareketlenmelere yol açtı. Kürt sorununun
çözülmesi için hukuki alanda siyaset yapılması gerektiğini düşünen Kürt siyasetçileri
1990’ların başında başlayan ve bugüne kadar bir hat olarak gelen Kürt yasal siyasi
hareketinin ilk partilerini kurmaya başladılar.
64
Darbeden sonra Kürt siyasi mahkumların konduğu Diyarbakır Cezaevi işkence uygulamalarıyla
ünlüdür ve hala bir işkence sembolü olarak anılmaktadır.
83
Yasal siyasi partilerin kurulması, birçok açıdan oldukça önemliydi. Bu partiler
yoluyla Kürt meselesi ve Kürtlerin hak talepleri cumhuriyet tarihinde ilk defa
doğrudan mecliste dile getirilme şansı bulacaktı. Silahlı mücadeleyle birlikte verilen
siyasal mücadele, ulusal kimliklerin geliştirilmesi ve milliyetçi taleplerin dile
getirilmesi ve karşılanması açısından tüm dünyada örneklerine rastlanan bir
durumdur65
. Kürt ulusal hareketi için de siyasal alanda mücadelenin başlatılması,
silahla siyasetin birlikte ilerleyeceği uzun bir dönemin başlangıcı oldu66
. Silahlı
hareketin yanında yasal alanda siyaset yürütülmesi, ulusal kimlik inşasının C
evresine PKK’yle birlikte bir aktörün daha devreye girmesi anlamına geliyordu. Kürt
yasal siyasi hareketi, ulusal bilincin hem kurulmasında hem de tahkim ve mobilize
edilmesinde çok önemli roller oynamıştır.
65
En bilinen örnekler İspanya’nın Bask bölgesi ve bu çalışmaya da konu olan Kuzey İrlanda’da
yürütülen mücadelelerdir. 66
Halkın Emek Partisi’yle başlayan ve günümüzde Barış ve Demokrasi Partisi’yle sürmekte olan
siyasi çizgi bu çalışmada Kürt yasal siyasi hareketi olarak adlandırılacaktır.
84
B. ETNİK PARTİLEŞME SÜRECİ OLARAK KÜRT YASAL SİYASİ
HAREKETİ VE BDP
1. KÜRT YASAL SİYASİ HAREKETİ VE KÜRT ULUSAL KİMLİĞİ
a. HEP, DEP, HADEP
Silahlı örgütler tarafından yürütülen faaliyetler her ne kadar ulusal bilincin
arttırılması ve kitlelerin mobilizasyonu için hayati önemde olsalar da yasadışı
olmaları, kitlelerle buluşmaları açısından sıkıntı yaratan bir durumdur. Silahlı
örgütler ve halk yığınları arasındaki ilişki doğrudan kurulamadığı için yasal zeminde
faaliyetler yürüten partilere, derneklere ve bunlar gibi kuruluşlara ihtiyaç duyulur.
PKK örneğinde de bu durum gözlenebilir. Ancak PKK ile Kürt yasal siyasi hareketi
arasındaki ilişki basit bir vesayet ilişkisinden ibaret değildir. Kürt yasal siyasi
hareketinin ortaya çıkmasında Kürt ulusal bilincinin geniş kitleler tarafından
benimsenmeye başlaması ve bunun getirdiği yasal alanda temsiliyet ihtiyacıdır. Yani
Kürt yasal siyasi hareketi PKK’nin açtığı alandan faydalanarak ancak ondan kısmen
bağımsız bir biçimde ortaya çıkmıştır.
Walker Connor’ın (2004), bir grubun ne zaman ulus olduğuyla ilgili çalışmasında
sözünü ettiği ulusal bilincin grubun üyelerinin büyük bölümü tarafından idrak
edildiği dönem, Kürt ulus inşası için 1990’lara tekabül eder. Connor, ulusal bilincin
geniş kitlelere ulaşamamasının en önemli nedeni olarak grup mensuplarının büyük
kısmının kırsal alanlarda yaşıyor olmasını gösterir (Connor, 2004: 41). Türkiye’de
Kürtlerin çok önemli bir kısmı da 1990’lara kadar kırsal alanlarda yaşıyordu.
PKK’nin silahlı faaliyetleri her ne kadar kırsal alanda sürse de ulusal bilincin
85
oluşması konusunda yasal harekete ihtiyaç duyulduğu öne sürülebilir. Hroch’un
evreleri arasında ikinciden üçüncüye geçiş, yani ulusal bilincin yayılması için
faaliyet gösterilen evreden ulusal bilincin artık geri döndürülemez biçimde oluştuğu
evre, Kürt ulusal kimlik inşası açısından 90’larda gerçekleşmiştir. Bu süreçte en
etkili aktörlerden biri de Kürt yasal siyasi hareketidir.
Kürt yasal siyasi hareketinin partileri, Türkiye’deki anayasal sistem ve üniter yapı
için tehdit teşkil ettikleri gerekçesiyle sıkça kapatılmaya maruz kalmışlardır. Bu
nedenle Kürt yasal siyasi hareketi günümüze ulaşana kadar, işlevsiz kalanlar hariç
tutulduğunda, 6 farklı parti kurmuştur (Aykol, 2010).
Bugün BDP (Barış ve Demokrasi Partisi) olarak yoluna devam etmekte olan ve
doğrusal sayılabilecek geleneğin ilk partisi 1990’da kurulan Halkın Emek Partisi’dir
(HEP). HEP, Türkiye’deki sosyal demokrat partilerden biri olan Sosyal Demokrat
Halkçı Parti (SHP) içinden doğan bir partiydi. SHP içindeki Kürt milletvekillerinin
bir kısmı Paris’te Kürt sorunuyla ilgili düzenlenen bir konferansa katıldıkları
gerekçesiyle partiden ihraç edildiler, buna tepki gösteren bazı Kürt ve Türk vekiller
de SHP’den istifa etti (Barkey, 1998: 130;). Bu vekiller 7 Haziran 1990’da HEP’i
kurdular. HEP, 1991’de yapılan genel seçimlerde SHP’yle ittifak kurdu ve HEP’liler
SHP listelerinden seçime katılarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM)
girmeyi başardılar (Demir, 2005).
HEP, her ne kadar PKK’nın yasal uzantısı olarak görülse de PKK lideri Abdullah
Öcalan, partiye mesafeli yaklaştıklarını 1993’te yaptığı bir konuşmada açıkça
belirtmiş, hatta partinin PKK’yi zayıflatmak için devlet tarafından kurdurulduğunu
ima eden sözler söylemiştir:
86
“HEP’in oluşum öyküsü biraz karışıktır. Kürt kökenli milletvekilleri SHP
içinde cılız bir muhalefet yapmak istediler. İnönü çok şoven bir tavırla
onları dışladı. Birincisi böyle bir kökeni var. İkincisi, Özal SHP’yi zayıf
düşürmek için biraz yeşil ışık yaktı ve devlet desteği vermeye yöneldi.
Bir de siyasi bir boşluk vardı. Bizim etkinliğimizi ucuza kullanmak
isteyen çevreler teşekkül etti. Yani işbirlikçi bir Kürt partisi kurulmak
istendi. İşte HEP burada oturtulmak istendi. Biz bu temelde bazı
müdahaleler yapmayı düşündük. Öyle ‘Bizim partimizdir, PKK’nin
partisidir.’ diye ele almadık. Ama bizim siyasi tabana oturuyordu.
Dolayısıyla biz ilgisiz kalmadık, el attık. El atma nedir? Yani ilgilenmeye
çalıştık, içine girdik, dışına çıktık, eleştirdik, destekledik. Sonuç, SHP ile
yaptıkları seçim ittifakı doğdu. Onu destekleme durumunda kaldık”
(Demir, 2011: 30).
Öcalan’ın sözleri, PKK ve yasal siyasi hareketin ilişkisi bakımından da oldukça
önemli. İki hareketin aynı taban üzerine oturdukları ve ortak ideolojik ve siyasi
hedefler güttükleri bilinse de bunun PKK liderinin ağzından ifade edilmesi ve açıkça
müdahale edildiğinin söylenmesi, aradaki ilişkinin sarihleşmesi açısından oldukça
açıklayıcı niteliktedir.
HEP’in Kürt sorunuyla yakından ilgili ve Kürt ulusal hareketine yakın olduğunu
söylemek mümkünse de, doğrudan etnik parti olarak tanımlanıp tanımlanamayacağı
şüphe götürür bir durumdur. Parti, programında Kürt sorununu Türkiye’nin en
önemli sorunlarından biri olarak tanımlasa da farklı toplumsal grupların, özellikle
emekçi sınıfların mücadelesini de temsil edeceğini vurguluyordu (HEP Parti
Programı, 1990). Üstelik partinin başkanı Kürt değil, Türk kökenli olan Fehmi
Işıklar’dı (Watts, 1999: 643). HEP, kuruluş ideolojisi itibariyle Kürt sorununa duyarlı
87
yaklaşan sosyal demokrat bir parti görünümündeydi. Bunlara karşın HEP’in pro-Kürt
bir parti olduğu da kesindi. Parti üyelerinin hepsi olmasa da çoğu Kürttü (Watts,
1999: 650). Üstelik programında az yer alıyor olsa da Kürt sorununun dile getiriliyor
oluşu Türkiye siyaseti açısından bir ilkti.
HEP’in izlediği Kürt sorununa duyarlı sosyal demokrat çizgiden daha radikal etnik
parti çizgisine doğru gitmesi 1991 genel seçimleriyle vuku buldu. SHP listesinden
milletvekili seçilen HEP’li Hatip Dicle TBMM’de milletvekilliği yeminini etmeden
önce “Ben ve arkadaşlarım bu yemini anayasanın baskısı altında okuyoruz.” diyerek
sert bir çıkış yaptı (Youtube, 2011). Dicle’den sonra kürsüye çıkan Leyla Zana,
yemin ettikten sonra Kürtçe “Min vê sondê ji bo gelê Tîrk û gelê Kurd xwand (Bu
yemini Türk ve Kürt halkları için ettim)” dedi (Youtube, 2012). İki vekilin bu
hareketleri mecliste ve medyada büyük tepkiyle karşılansa da Kürt hareketinin
dönüm noktalarından biri oldu. Özellikle Leyla Zana’nın TBMM’de Kürtçe
konuşması, Kürt hareketi açısından tarihi bir an olarak Kürtlerin toplumsal hafızasına
kazındı, Leyla Zana hareket açısından simge bir haline geldi.
Zana ve Dicle’nin çıkışları HEP için de sonun başlangıcı oldu; partiye kapatma
davası açıldı ve HEP Temmuz 1993’te kapatıldı. HEP milletvekilleri, HEP’in
kapatılma ihtimaline karşı kurulmuş olan Demokrasi Partisi’ne (DEP) geçtiler. DEP,
HEP’e göre daha radikal bir partiydi ve etnik parti kimliği daha aşikârdı (Watts,
1999: 638) Milletvekilleri Kürt sorununu daha yüksek sesle dile getiriyorlardı;
partinin başkanı olan Hatip Dicle yaptığı konuşmalarda PKK’nin haklı ve meşru
olduğunu söylemişti (Yurtsever, 1992). DEP’in radikal yönelimleri dolayısıyla daha
önce HEP’li milletvekilleri için mecliste bulunan dokunulmazlık fezlekeleri tekrar
gündeme getirildi. DEP’e geçen HEP’li vekillerin tamamı hakkında fezleke vardı
88
ancak 7’sinin dokunulmazlığı kaldırıldı. DEP’li milletvekilleri TBMM bahçesinde
gözaltına alınıp tutuklandılar. DEP, Haziran 1994’te Anayasa Mahkemesi tarafından
kapatıldı.
Leyla Zana’nın TBMM kürsüsünde Kürtçe konuşması ve DEP’lilerin Meclis
bahçesinde gözaltına alınmaları Kürt sorununun Türkiye içinde geniş kitlelere
ulaşmasına da yol açtı. O zamana kadar Türkiye’nin batısında yaşayan insanlara Kürt
coğrafyasında cereyan eden çatışmalar, etnik niteliğe sahip olaylar olarak
gösterilmiyordu. Hem devlet yetkilileri hem de ana akım medya PKK’yi tek amacı
ayrılıkçılık olan bir şiddet örgütü olarak gösteriyordu. Birçok insan Kürt sorununun
varlığından ve Kürtlerin yaşadığı baskılardan habersizdi. Leyla Zana’nın Kürtçe
konuşması, ülkenin batısı için şok etkisi yarattı. Kürt sorununun varlığı ve yakıcılığı
Türkiye’nin batısında yaşayan geniş kitleler tarafından idrak edilir hale geldi. DEP’li
milletvekillerinin gözaltına alınmaları da Kürt sorununun hem Türkiye’nin batısında
hem de dünyada daha görünür hale gelmesine yol açtı.
HEP ve DEP, Kürt yasal siyasi hareketi açısından bir laboratuar işlevi gördü.
PKK’nin kitlelere ulaşma konusunda yaşadığı kısıtlılığın, kendisiyle aynı siyasi
ajandaya sahip olan yasal partiler tarafından ortadan kaldırılabileceği görülmüştü.
Diğer taraftan her iki partinin devlet tarafından maruz kaldığı baskılar, geniş Kürt
kitleleri tarafından tepkiyle karşılanmış ve kitleler, milliyetçi talepler doğrultusunda
mobilize olmaya başlamıştı. Bu dönemde ulusal bilincin harekete geçirilmesinin en
önemli araçlarından biri Newroz’lardı. Ortadoğu ve Orta Asya coğrafyasında
yaşayan halkların büyük bölümü tarafından bahar bayramı olarak kutlanan Newroz,
Kürt hareketi tarafından mitolojik bir Kürt destanına bağlanmış ve ulusal kimliğin
89
birleştirici unsurlarından biri olarak politik bir kitle eylemine dönüştürülmüştü67
.
1992 ve 1993’teki Newroz’lara HEP milletvekilleri de katılmıştı. 1992’deki Newroz
gösterilerinde farklı kaynaklara göre 70 ile 100 arasında insan Türkiye’nin güvenlik
güçleri tarafından öldürülmüştü (Foggo, 2013).
Yasal partilerin ulusal kimlik inşası ve mobilizasyonu açısından işlevinin keşfedilmiş
olması Kürt yasal siyasi hareketinin partileşme konusunda kararlı olmasına yol
açmıştı, DEP’e kapatma davası açılması üzerine hareket yeni bir parti kurdu: Halkın
Demokrasi Partisi (HADEP).
HADEP, Kürt yasal partileri arasında en uzun ömürlü olan partidir68
. Parti, 1995
genel seçimlerine katıldı ancak %10 ülke barajını geçemediği için TBMM’ye
giremedi, büyük bir kısmı Kürtlerin yaşadığı Türkiye’nin güneydoğusundan olmak
üzere %4.17 oy aldı (1995 Yılı Genel Seçim Sonuçları, 2013). HADEP Meclise
giremese de kazandığı oylar, dikkate değer oranda Kürdün, Kürt ulusal hareketine
destek verdiğini gösteriyordu.
HADEP, selefleri HEP ve DEP gibi programında Kürt sorununa değiniyordu.
Programda Kürt sorununun devlet tarafından kabul edilmesi gerektiği, sorunun şiddet
yoluyla değil demokratikleşme yoluyla çözülebileceği belirtiliyordu. Ayrıca çözüm
için asimilasyon politikalarının sona ermesinin ve yerel yönetimlerin
güçlendirilmesinin şart olduğu dile getiriliyordu (HADEP Programı, 1994).
HADEP’in hem programı hem de faaliyetleri devletin öfkesini üzerine çekmesine yol
açtı. Programa ek olarak HADEP’in devletin ve paramiliter grupların tepkisini
67
Newroz sadece PKK ve HEP çizgisi tarafından değil, Kürt ulusal hareketlerinin hemen tamamı
tarafından bir ulusal bir gün olarak kabul edilip kutlanmaktadır. 68
HADEP, 1994-2004 arasında faal olmuş ve bu kadar uzun süre kapatılmadan durabilmiş tek Kürt
partisidir.
90
çekmesine neden olan faktörlerden biri de partinin PKK’ye olan yakınlığının zaman
zaman dışa vurulmasıydı. 1996’da yapılan bir parti kongresinde Türkiye bayrağı
indirilerek yerine PKK bayrağı ve Abdullah Öcalan’ın posteri asıldı. Bunun üzerine
parti yöneticilerine davalar açıldı, 16 partili faili meçhul cinayetlerle hayatını
kaybetti, partiye kapatma davası açıldı (Barkey, 1999: 135).
Devletin güvenlik ve yargı güçlerinin HADEP’in üzerine gitmekteki gerekçeleri
partinin PKK’yle ilişkili olmasıydı. HADEP de HEP ve DEP gibi PKK’yle yakın
politik bir hatta ve ortak tabana sahip olmakla birlikte iki örgüt arasında organik
ilişki olduğuna dair kanıtlar yoktur. Bu ilişkiye dair bir parti yöneticisi şöyle demişti:
“Eğer PKK tarafından etkilenmiş bir Adıyaman sakini benim partime oy veriyorsa
ona ‘Bana oy verme’ diyemem. Hiçbir siyasi parti kendine verilen oyu reddetmez.”
(Barkey, 1999: 135).
HADEP’i destekleyen Kürtlerin büyük bir kısmı PKK’nin de silahlı faaliyetleri ve bu
faaliyetlerin arkasında yatan siyasi taleplerden etkilenerek ulusal bilinçleri artmış
insanlardı ve iki örgüt arasındaki ideolojik ve siyasi yakınlığın farkındaydılar.
Dolayısıyla partinin kongrelerinde, toplantılarında ve eylemlerinde PKK ve Öcalan
posterleri açılması bu olgudan yola çıkarak okunursa anlamlı hale gelecektir.
HADEP’in Genel Başkan Yardımcısı ve daha sonra milletvekilliği de yapacak olan
Osman Özçelik de bu bağı reddetmiyor ancak yasadışı olanla yasal olan arasındaki
ayrımın dikkate alınması gerektiğini düşünüyordu; Özçelik, PKK ile amaç
birliklerinin olduğunu ancak kendilerinin bir siyasi parti olduğunu ve öyle muamele
görmek istediklerini belirtmişti (Barkey, 1999: 136).
91
HADEP, 1999’da birlikte yapılan genel ve yerel seçimlerden başarıyla çıktı. Genel
seçimlerde 1995’te olduğu gibi ülke barajını geçemese de oylarını arttırarak %4.75
oy aldı. Yerel seçimlerde ise 1’i büyükşehir, 6’sı il olmak üzere toplam 37 belediye
başkanlığı kazanmayı başardı (1999 Yerel Seçim Sonuçları, 2013).
HADEP ve seleflerinin etkin olduğu 1990’lar Kürt hareketi ve Kürtler açısından
trajedi yıllarıydı ama aynı zamanda Kürt ulusal bilincinin oluşum aşamasının
tamamlandığı bir dönem oldu. Hroch’un tarif ettiği üçüncü evreye, yani ulusal
bilincin geri dönülemez şekilde oluştuğu evreye geçiş, Kürtler için 1990’larda
gerekleşti. Bu süreç, PKK ve yasal partilerin paralel faaliyetleriyle gerçekleşti.
1990’ların sonunda cereyan eden bir olay hem genel olarak Kürt sorunu hem de Kürt
yasal siyasi hareketi açısından dönüm noktası oldu. 1999’da PKK lideri Abdullah
Öcalan Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye teslim edildi. Bu olay yeni bir dönemin
başlangıcıydı.
b. Çatışmasızlık ve Ulusal Kimliğin Krizi
Abdullah Öcalan yakalandıktan sonra kısa süre içinde yargılanıp idama mahkûm
edildi. Ancak daha sonra TBMM tarafından kabul edilen bir yasayla idam cezası
kaldırıldı ve Öcalan’ın cezası müebbet hapis cezasına çevrildi. Öcalan cezaevine
girdikten sonra PKK’ye ateşkes çağrısı yaptı. PKK, bu çağrı üzerine ateşkes ilan etti
ve Kürt hareketi açısından yeni bir dönem başlamış oldu.
PKK’nin ateşkes ilan etmesi, yaklaşık beş yıl sürecek olan bir çatışmasızlık dönemi
başlattı. Bu çatışmasızlık dönemi içinde de Türkiye’de demokratikleşme süreci
92
başlamıştı. Avrupa Birliği’ne tam üyelik müzakerelerine başlamak isteyen Türkiye,
AB’nin üyelik kriterlerini yerine getirmek için TBMM’den demokratikleşme yasaları
geçiriyordu. Meclisten geçirilen yasaların içinde Kürtlere kısmi haklar veren
düzenlemeler de vardı69
. Bu demokratikleşme süreciyle birlikte Türkiye’de insan
hakları ihlalleri ile yasaklı kitapların ve sivil toplum örgütlerinin sayısı azaldı,
1994’ten beri cezaevinde olan Kürt siyasetçileri serbest bırakıldı (Tezcür, 2010:
779). Ancak Kürt kimliğinin üzerindeki baskı tamamen kalkmadı, Kürt kimliği
anayasal güvenceye kavuşturulmadı ve Kürt sorununun çözümü için hayati
ölçütlerden biri olan yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ilkesi hayata geçirilmedi.
Çatışmasızlık ortamının Kürt ulusal hareketi üzerinde de etkileri oldu; ancak bu
etkilerin olumlu ya da olumsuz olduğunu belirleyebilmek için en güçlü ölçüt
seçimlerdir. Kürt yasal siyasi hareketi, 2002 genel seçimlerine, 1997’de HADEP’in
kapatılma ihtimaline karşı kurulmuş olan Demokratik Halk Partisi’yle (DEHAP)
girdi. DEHAP bu seçimlerde yasal Kürt partileri tarihinin en yüksek oy oranına
ulaşarak %6.14 oy aldı (Partiler ve Oy Oranları, 2013). Oy oranının 1999’a göre
yaklaşık 2 puan artmasında, 1990’lar boyunca ulusal kimlik bilincinin geniş Kürt
kitlelerine ulaştırılmış olmasının payı büyüktür. Kürt ulusal kimliğinin güçlenmesi ve
ulusal bilincin siyasete tahvil edilmiş olması, Kürt yasal siyasi hareketinin de
güçlenmesine yol açmıştı. 1990’lar bu açıdan Kürt milliyetçiliği için Hroch’un
üçüncü evresinin yaşandığı dönem oldu.
2004’te yapılan yerel seçimlerde ise Kürt hareketi başarısızlık yaşadı. 1999’da
HADEP tarafından kazanılan belediyelerin bir kısmı kaybedildi. DEHAP, 2004 yerel
69
Kürtlere verilen haklar, Kürtçe kursların açılmasına izin verilmesi gibi düzenlemelerdi ve oldukça
kısıtlıydı. Diğer yandan, yapılan düzenlemeler anonimdi, yani Kürtlere verilmiş oldukları açıkça
belirtilmiyordu. “Yöresel diller” benzeri ifadeler kullanılıyordu.
93
seçimlerine SHP ile ittifak yaparak bu partinin çatısı altında girmişti. Kürt yasal
siyasi hareketinin 2004’te kaybettiği belediyelerin tamamını Adalet ve Kalkınma
Partisi (AKP) kazanmıştı. AKP, 2002 genel seçimlerinde de %34 oy alarak tek
başına iktidar olmuştu. AKP’nin İslamcı söylemi ve iktidarda olma avantajı yerel
seçimlerde Kürt coğrafyasında başarı elde etmesinin temel sebepleriydi. Kürtlerin
İslamcılıkla olan tarihsel bağları nedeniyle bu ideolojiye yakın partiler Kürtler
nezdinde her dönem kısmi de olsa başarılı oluyorlardı (Çakır, 2011).
AKP’nin başarısı, DEHAP’ın 2004 yerel seçimlerinde yaşadığı başarısızlığın bir
veçhesini oluşturur. Diğer veçhe Kürt ulusal hareketinin içine girdiği krizdir. Şiddet,
etnik kimlikler açısından kurucu bir etkiye sahiptir. Kendi etnik kimliğini asimile
etmeye ve ülkesini sömürmeye çalışan egemen güçlere karşı uygulanan şiddet, ezilen
grubun kimliğinin güçlenmesine yardım eder (Tezcür, 2010: 777). PKK’nin ateşkesi
ve Türkiye’de yaşanan kısmi demokratikleşme süreci, Kürt ulusal hareketinin
Kürtleri ulusal talepler doğrultusunda mobilize etme kabiliyetini azalttı. DEHAP’ın
yaşadığı seçim başarısızlığının bir nedeni de bu etkisizleşmedir.
PKK, 1 Haziran 2004’te ateşkesi bitirdiğini ilan etti. Bitirmenin iki gerekçesi vardı:
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin operasyonlara devam ediyor olması ve Abdullah
Öcalan’ın cezaevi koşullarının kötüleşmesi (Sezgin, 2004).
PKK’nin görünürdeki gerekçeleri bunlardı ancak ateşkesin bozulması için başka
nedenler de öne sürülebilir. Bunlardan biri, görece yumuşama ortamıyla birlikte
PKK’nin ve yasal Kürt hareketinin Kürtler nezdindeki temsiliyetinin sorgulanır hale
geldiği düşüncesi; bir diğer neden ise ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal etmesiyle birlikte
94
Kuzey Irak’taki Kürtlerin lideri olan Mesut Barzani’nin güçlenmesi ve Kürtlerin
ulusal liderliği konusunda Abdullah Öcalan’la içinde olduğu rekabette güçlenmesi.
PKK’nin tekrar silaha sarılması iki şeyi göstermesi açısından oldukça önemliydi:
Birincisi, yumuşama ve demokratikleşme süreçleri her zaman şiddetin bitmesi için
yeter şart olmadığı ortaya çıktı; hatta bu süreçler kısa ve orta vadede şiddetin
artmasına bile neden olabilirdi (Tezcür, 2010: 786). İkinci olarak ise, 1999’dan sonra
yasal siyasi yollardan ilerleyen Kürt ulusal hareketi tekrar silahlı mücadele ve siyasi
mücadelenin paralel ilerleyeceği bir yola girmişti ki, bu da siyasetin yeniden
kurgulanması demekti.
PKK’nin silahlı eylemlerine tekrar başlamasının ardından Abdullah Öcalan’ın
çağrısıyla yeni bir parti kuruldu. Yeni kurulan parti, siyasal programı ve ajandasının
büyük kısmı Öcalan’ın cezaevinde ürettiği fikirlere dayanan Demokratik Toplum
Partisi’ydi (DTP). DTP, programı itibariyle o zamana kadarki yasal Kürt partileri
arasında Kürt sorununa en çok değinen partiydi, diğer taraftan Öcalan’ın fikirleri
doğrultusunda sorunun Türkiye sınırları içinde çözülmesine de en çok vurgu yapan
parti oldu.
DTP’nin Türkiyelileşmeye yaptığı vurgu, sosyoekonomik bir dönüşüme de işaret
etmektedir. 1990’larda başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin çeşitli büyük
şehirlerine göç eden Kürtlerin bir kısmı bulundukları yerlerin ekonomik ağlarının
içine girmiş ve entegre olmuşlardı. Orta sınıf sayılabilecek bu Kürtler hem ulusal
bilinçlerini sağlam tutuyorlar ama bir taraftan da ekonomik entegrasyon içine
95
girdikleri için ayrılıkçı fikirlere yakın durmuyorlardı. Kürt ulusal hareketinin
yaşadığı siyasi dönüşümde bu demografik dönüşümün etkileri olduğu söylenebilir70
.
DTP’nin programında Türk ve Kürtlerin tarihsel ilişkilerinden, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki ortak rollerinden ve 1921 Anayasası’nın çoğunlukçu
niteliğinden söz ediliyordu (DTP Programı, 2005). Bunun yanında Kürt sorunu geniş
şekilde ele alınıyor ve sorunun çözümü için çeşitli öneriler sıralanıyordu. Bu öneriler
başında Kürt kimliğinin anayasal güvenceye kavuşturulması geliyordu71
. Anadilinde
eğitimin önündeki engellerin kaldırılması, Kürtçe televizyon ve radyo yayınlarının
serbestleştirilmesi, yeni ve demokratik bir anayasanın yapılması, seçim sisteminin
değişmesi ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi önerilen diğer düzenlemelerdi (DTP
Programı, 2005).
DTP, 2007 genel seçimlerine bağımsız adaylarla katıldı. Beklenti daha yüksek olsa
da Bin Umut Adayları ismi altında seçime giren bağımsız adaylardan 22’si
TBMM’ye girmeye hak kazandı (2007 Genel Seçimi Sonuçları, 2013). Kazanan
milletvekilleri DTP’ye geçtiler ve Kürt yasal siyasi hareketi 1995’ten beri ilk defa
Mecliste tekrar temsil edilir hale geldi.
DTP esas seçim başarısını, 2009 yerel seçimlerinde kazandı. Mart 2009’da yapılan
seçimlerde DTP biri büyükşehir olmak üzere toplam 8 ilde belediye başkanlıklarını
kazandı. DTP’nin bu seçim başarısı, 2004’ten beri tehdit teşkil eden temsiliyet
70
Ancak tek faktörin demografik dönüşüm olduğunu söylemek doğru değildir. Uluslararası
konjonktürün değişmesi, Ortadoğu’daki gelişmeler vs. de PKK ve Kürt yasal siyasi hareketinin
ayrılıkçılıktan daha adem-i merkeziyetçi bir çizgiye gelmesinde etkili olmuştur. Abdullah Öcalan’ın
hem nüfus hareketlerini ve ekonomik dönüşümleri hem de uluslararası gelişmeleri takip ederek
fikirlerini formüle ettiğini söyleyebiliriz. 71
Kürt yasal siyasi hareketinin DTP’ye kadar olan partilerinin programlarında anayasanın hiçbir
kimliğe referans vermemesi gerektiği yazıyor ve etnik referanslardan arınmış bir yurttaşlık tanımı
yapılması öneriliyordu. DTP programında ise Kürt kimliğinin, Türk kimliğiyle beraber anayasada
olması savunuluyordu. Kürt ulusal hareketi için bu yeni bir durumdu.
96
krizinin de sona ermesi anlamına geliyordu. DTP’nin bu başarısı iktidarda olan
AKP’nin de Kürt sorununun çözümü için yeni yönelimler içine girmesine neden
oldu. AKP, 2009 yazında Kürt Açılımı olarak adlandırılan süreci başlattı (Çakır,
2011: 10). Kürt açılımı, anadilin öğrenilmesi hakkı, coğrafi yer isimlerinin iadesi gibi
Kürt sorununun çözümü için AKP’nin önerdiği bir dizi düzenlemeden oluşuyordu
(Kürt Açılımı Netleşti, 2009). Ancak bu öneriler ne PKK ne de DTP tarafından
yeterli bulunmamıştı. Hatta her iki örgüt de süreci Kürt ulusal hareketinin tasfiye
çabası olarak nitelendiriyorlardı. (Çakır, 2011: 11).
Kürt açılımının gerçek bir demokratikleşme süreci değil, PKK ve Kürt yasal siyasi
hareketinin tasfiyesine yönelik bir operasyon olduğu şüphesine 2009 yerel
seçimlerinden sonra başlayan siyasi tutuklamalar kaynaklık ediyordu. KCK72
operasyonları olarak anılan operasyonlarda birçok DTP yöneticisi ve üyesi
tutuklanarak cezaevine kondu. KCK operasyonlarının dalgalar halinde devam etmesi,
açılımın geleceği konusunda meselenin taraflarını endişeye sevk etmişti; nitekim
2009’un Aralık ayında DTP’nin kapatılması, süreçle ilgili iyimserliğin neredeyse
tamamen bitmesine neden oldu. Kapatılan DTP’nin en etkili isimlerinden olan eş
genel başkanlar Aysel Tuğluk ve Ahmet Türk’ün milletvekillikleri düşürüldü ve bu
iki siyasetçiye 5 yıl boyunca siyasi partilerde siyaset yapmama cezası verildi (DTP
Kapatıldı, 2009).
DTP ve DEHAP, Kürt ulusal kimliğinin tahkim edilmesinde yeni bir anlayışı temsil
eden partilerdi. Kürt ulusal hareketinin 1980’lerden 2000’lere kadar temel amacı,
Kürt ulusunun sınırlarını, siyasi birimle çakıştırmaktı, yani bağımsız bir Kürt devleti
72
Açılımı: Koma Civakên Kurdistan (Kürdistan Topluluklar Birliği). KCK, PKK’yi ve o çizginin
diğer hareketlerini kapsayan bir çatı yapılanması olarak formüle edilmiştir. Başkanı Abdullah
Öcalan’dır.
97
kurmaktı. Bu anlamda dışlayıcı bir kimlik tahayyülü olduğu söylenebilir. Ancak
2000’lerin başından itibaren Kürt ulusal kimlik tahayyülü, dışlayıcı olmayan ve diğer
ulusal, dinsel, cinsel kimliklerle birlikte yaşayan, bağımsızlıktan çok kültürel
özerkliği arzulayan bir kimlik olarak tezahür etmeye başladı. DEHAP ve DTP’nin
hem programları hem de faaliyetleri bu yöndeki çabaların ürünüydü. DEHAP ve
DTP, başarıp başaramadıkları şüpheli olsa da, Türkiyelileşme çabası içinde olan
partilerdi73
. Bu dönüşümde Abdullah Öcalan’ın cezaevine girdikten sonra geçirdiği
düşünsel dönüşüm ve ürettiği yeni fikirlerin oldukça büyük payı vardı74
. Diğer
taraftan her iki partinin de kapsayıcı bir siyasi dil kullanıyor olmasına rağmen hem
DEHAP hem de DTP esas olarak Kürt sorununa odaklanan, Kürt sorununu siyasi
ajandalarının ilk sırasına koyan ve bu yönde faaliyet yürüten, desteklerinin çok
önemli kısmını da Kürtlerden alan partilerdi. Bu anlamda ikisinin de etnik partiler
olduğu söylenebilir75
.
DTP’nin, görece yumuşak bir siyaset izlemesine rağmen kapatılması, Kürt
hareketinde de sertleşmeye neden oldu. PKK ve TSK arasındaki çatışmalar 2010’dan
sonra üst düzeye çıktı. 2010’lar, Kürt ulusal kimliğinin tahkim edildiği ve ulusal
bilincin mobilize edildiği yıllar olarak başladı. Hem çatışmalı ortam hem de
sonrasında başlayacak olan müzakere süreci Kürt ulusal bilincinin zirve noktasına
çıkmasına ve bu bilincin ulusal talepler doğrultusunda harekete geçirilmesine yol
açtı. Bu tahkim ve mobilizasyon faaliyetlerinin en önemli aktörü ise DTP’nin
73
Çalışmanın ilerleyen kısımlarında bu konu daha ayrıntılı ele alınacaktır. 74
Abdullah Öcalan düşüncelerini, savunmaları ve avukatları aracılığıyla dışarıya aktarabiliyordu.
Görüşme notları olarak geçen bu metinlerin topluca bulunduğu bir kaynağa erişim imkanım olmadı.
Ancak internette yapılacak bir aramayla Öcalan’ın görüşme notlarının önemli bir kısmına ulaşılabilir. 75
DTP’nin Türkiyelileşme çabası ve etnik parti olup olmadığıyla ilgili kapsamlı ve değerli bir çalışma
için bkz: Kavak, Şeref (2010). The Democratic Society Party as a ‘Party for Turkey’: Official and
Grassroots Politics of a Changing Identity (2005-2009). Boğaziçi Üniversitesi: Yayınlanmamış Tez.
98
kapatılma ihtimaline karşı kurulmuş olan ve DTP’li milletvekillerinin geçtiği Barış
ve Demokrasi Partisi’ydi (BDP).
2. KÜRT ULUSAL KİMLİĞİNİN TAHKİM EDİLMESİ VE BDP
BDP, 2008’de kuruldu. BDP’yi DTP’ye yakın isimler kurmuştu; nitekim DTP
kapatıldıktan sonra bu partide siyaset yapan belediye başkanları ve milletvekilleri
BDP’ye geçtiler (BDP Meclis’te Grup Oldu, 2009).
BDP, ulusal kimliği inşa aşamasında gerekli olan aşamalar selefleri tarafından büyük
ölçüde yerine getirildiği için daha çok kimliğin güçlendirilmesi ve ulusal bilincin
milliyetçi talepler doğrultusunda mobilize edilmesi noktasında işlev gören bir
partidir. Walker Connor’ın, milliyetçi fikir ve taleplerin elit ve dar bir gruptan
kitlelere taşınması halinde bir halkın tam anlamıyla ulus olabileceği tezi Kürt
hareketine uygulandığında bu taşıma işinde BDP’nin çok önemli bir rolü olduğu
söylenebilir.
Partinin bu işlevi ne düzeyde yerine getirdiğini görmek için programına,
yöneticilerinin konuşmalarına ve siyasi faaliyetlerine bakmak faydalı olacaktır.
BDP’nin programı büyük ölçüde DTP’nin programıyla benzerlikler göstermektedir,
ancak BDP’nin programında Kürt sorununa daha fazla yer ayrılmış ve çözüm
önerileri daha ayrıntılı ele alınmıştır. Programda Kürt kelimesi 21 defa geçmekle
beraber birçok yerde Kürtlerin maruz bırakıldığı baskı ve asimilasyon politikaları,
Kürtçenin üzerindeki engel ve yasaklar ile Kürtlerin yaşadığı yerlerin
statüsüzlüğünden söz edilmekteydi (BDP Programı, 2013).
99
BDP Programında Kürt sorununun ancak demokratik yollarla çözülebileceğinin altı
çiziliyor ve bunun için 1921 anayasasının çoğulculuğunu referans alacak yeni bir
anayasanın yapılmasının gerekli olduğu belirtiliyordu:
“(...)Türkiye’de demokrasinin ve toplumsal barışın gerçekleşmesi öncelikle Kürt
sorununun çözümüne bağlıdır. Çözümde şiddete dayalı politikaların ve şiddet eksenli
kurumların (koruculuk, özel tim vb.) sonlandırılması çözümün birinci aşamasını, 25
yıllık çatışmalı sürecin yarattığı çok yönlü tahribatın teşhis ve tedavisi ikinci
aşamayı; evrensel ve ulus üstü hukuk ilkelerine uygun olarak siyasal ve idari alt
yapının oluşturulması ve hukuksal güvenceye kavuşturulması da üçüncü aşamayı
oluşturacaktır. Bu anlamda partimiz, 1921 Anayasası’nın çoğulcu ve merkeziyetçi
olmayan yapısına gönderimde bulunarak, 21.yüzyılın toplumsal ihtiyaçlarını, etnik,
dinsel, mezhepsel, fikirsel ve cinsiyet ile cinsel yönelim farklılıkları da dâhil her
türlü çoğulcu yapıyı temel alarak, etnik referanslardan arınmış, milliyetçi-devletçi-
merkeziyetçi zihniyetten, resmi ideolojiden uzak duran, ileri-demokratik bir anayasa
yapılmasını amaç edinmektedir. “ (BDP Programı, 2013).
Programın bu bölümünde etnik referanslardan arınmış bir anayasadan söz edilirken
bir başka bölümünde Kürt kimliğinin anayasal güvenceye kavuşturulmasının
gerekliliği vurgulanıyordu (BDP Programı, 2013). Çelişkili gibi görünen bu durum,
Kürt ulusal hareketinin ve özel olarak BDP’nin etnik parti olma ile daha geniş tabanlı
bir kitle partisi olmak arasındaki salınımının göstergelerinden biridir. Ancak bu
salınımda ibre, Kürt yasal siyasi hareketinin diğer partilerinde olduğu gibi olduğu
gibi BDP’de de etnik partiden yana kayıyordu. Hem parti programı hem de partinin
faaliyetleri temel olarak Kürt sorununun çözümüne ve Kürt kimliğinin baskı ve
100
asimilasyondan kurtularak ulusal bir kimlik olarak yeniden inşasına ve mobilize
edilmesine odaklanıyordu.
BDP’nin faaliyetleri, 1990’larda güçlü bir biçimde oluşmuş olan ancak 2000’lerde
kısmi bir krize girmiş olan Kürt ulusal kimliğinin tahkim edilmesi ve kimliğin tam
bir güvenceye kavuşması için gerekli olan siyasi statünün elde edilmesine
odaklanıyordu. Abdullah Öcalan’ın cezaevinde Kürt sorununun çözümü için formüle
ettiği demokratik özerklik, demokratik konfederalizm ve demokratik cumhuriyet
tezleri BDP programında da yer alıyordu76
(Çakır, 2011: 17).
BDP programının bir başka önemli başlığı anadilinde eğitim başlığıydı. Ulusal
kimliğin inşa edilip sürekliliğinin sağlanmasında dilin hayati öneminin farkında olan
BDP, Kürt yasal siyasi hareketinin daha önceki partilerinde olduğu gibi bu konuya
özel bir önem atfetmektedir. Programda ayrı bir bölüm olarak ele alınan anadilinde
eğitim konusuyla ilgili şu satırlar yer almaktadır:
“Anadilinde eğitimin önündeki tüm yasaklar kaldırılacaktır. Anadilleri
kültürel birer miras olarak ele alınacak, toplumun sanat, edebiyat ve
eğitiminin geliştirilmesi için gerekli koşullar yaratılacaktır. Yoğun talebin
olduğu Kürt dili ile eğitim, konuyla ilgili uzman eğitimcilerin önerileri
ışığında ve anadilinde eğitimin uygulandığı ülkelerin tecrübelerinden de
faydalanılarak bir programa kavuşturulacaktır. İhtiyaç duyulan bölge,
şehir ve mahallelerde Kürtçe anadili ile eğitimin koşulları
76
Bu üç kavramı kısaca şöyle açıklanabilir: Demokratik özerklik, Kürt sorununun çözümü için
önerilen idari bir modeldir ve Türkiye’nin özerk bölgelere ayrılacak biçimde yeniden idari bir
düzenlemeye tabi tutulmasını önermektedir. Demokratik Cumhuriyet, Türkiye’de yaşayan bütün
halklar ve kimlik grupları için yeni bir demokratik düzen kurulmasını; demokratik konfederalizm ise
Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de Kürtlerin yaşadığı bölgeler arasında kurulacak olan ancak bağımsızlık
içermeyen bir yönetim biçimidir. Bu üç modelin de içi henüz tam olarak doldurulmamıştır.
Akademisyenler, gazeteciler ve sivil toplum kuruluşları bu kavramlar üzerinde halihazırda çalışmalar
yapmaktadırlar.
101
sağlanacaktır. “77
(BDP Programı, Eğitim Hakkı ve Anadilinde Eğitim,
2013).
BDP programında yer alan bir diğer başlık, Kürt sorununun çözümünde temel
yöntemlerden biri olan yerel yönetimlerin güçlendirilmesi konusudur. Yerel
yönetimlerin güçlendirilmesi daha önceki partilerin programlarında da ele alınıyordu
ancak hiçbirinde BDP programı kadar ayrıntılandırılmamıştı. Programda yerel
yönetimlerle ilgili bölümde merkezden yerel yönetimlere geniş ölçüde yetki devri
yapılması öngörülmüş ve yetki devrinin neleri kapsayıp neleri dışarıda bırakacağı
ayrıntılarıyla verilmiştir:
“Yerel yönetimler mali açıdan merkeze bağlı olmaktan çıkarılacak,
merkeze bağımlı olan yerel yönetimlerin haksız, adaletsiz ve ayrımcı
uygulamalara maruz kalmasına son verilecek, bu açıdan yerel
yönetimlerin kendi kaynaklarını kendilerinin yaratması esas alınacak,
yerel ölçekte vergi toplamaları, merkezi hükümetle eş güdüm içinde vergi
oranlarını belirlemelerine olanak tanınacak, idari ve mali yönden özerk
hale gelmeleri sağlanacaktır. (...) Genel güvenlik, ulaşım, gümrük ve dış
ilişkiler dışındaki tüm hizmetler merkezi yapıdan, yetki devri ve
paylaşımı yöntemiyle yerel yönetimlere devredilecek, bununla birlikte
gerekli kaynak, yetki ve sorumluluk tanınacaktır. Sağlık, eğitim, sosyal
güvenlik, konut ve çevre gibi alanlarda merkezi hükümet makro hedefleri
ve genel standartları belirleyecek, kamu hizmetlerinin sunulması ise yerel
yönetimlere bırakılacaktır.” (BDP Programı, Yerinden Yönetim, 2013).
77
BDP programında sadece Kürtçe değil, Türkçe dışındaki diğer dillerde de anadilinde eğitim talep
edilmektedir.
102
BDP programı, Türkiye’nin farklı ekonomik, toplumsal ve siyasal sorunlarına da
odaklanıyor olmakla birlikte temel olarak Kürt sorununa odaklanan ve Kürt ulusal
kimliğinin korunup geliştirilmesi ve Kürt bölgesi için statü öngören bir programdır.
Partinin bu niteliği ve amaçları yalnızca programdan değil, yöneticilerinin çeşitli
mecralarda yaptıkları konuşmalardan da anlaşılabilir.
BDP’nin yöneticileri, sıklıkla Kürt sorununun çözümü için anadilinde eğitim ve
özerkliğin gerekli koşullar olduğunu dile getirmektedirler. Partinin eş başkanlarından
Selahattin Demirtaş bir konuşmasında yerel yönetimlerin güçlendirilmesi halinde
kendi sorunlarını çözebileceğini belirtmiştir. Demirtaş konuşmasında yerel
yönetimlerin önemini şu cümlelerle dile getirmiştir: “Ankara merkezli bir yönetim
yerine yetkiyi yerel yönetimlere versinler. Ve halktan aldıkları vergiyi de halka
bıraksınlar. Biz kendimizi de kentlerimizi de yönetebiliriz” (Demirtaş: Biz
Kentlerimizi Yönetebiliriz, 2013).
Demirtaş gibi partinin diğer eş başkanı Gültan Kışanak da sorunun çözümünün yerel
yönetimlerin güçlendirilmesinde olduğunu, doğrudan özekliği de telaffuz ederek dile
getirmiştir: "Bizim çetrefilli, anlaşılması zor bir yolumuz yok. Dümdüz bir yolumuz
var. O da demokratik cumhuriyet, özerk Kürdistan'dır.” (Kışanak: Dümdüz Bir
Yolumuz, 2013).
Partinin eş başkanları gibi diğer yöneticilerinin de bu yönde pek çok demecini
bulmak mümkündür. BDP’nin Kürt sorununun çözümü için özerk Kürdistan
103
talebinde bulunması, ulusal birimin siyasi birimle kısmen de olsa çakıştırılması
amacından kaynaklanmaktadır (Gellner, 1992)78
.
BDP’nin siyasi ajandasında ibreyi Kürt sorunundan yana çevirmesinin ve Kürtlerin
ulusal taleplerini güçlü bir şekilde dile getirmesinin başlıca nedenlerinden biri Kürt
ulusal kimliğinin, hak mahrumiyetleri ve statüsüzlük sonucu yeniden yaşayabileceği
krizdir.
3. BDP, KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİ VE ULUSAL KİMLİĞİ
BDP’nin etnik parti olup olmadığını bu çalışmanın birinci bölümünde tartışmış ve
partinin bir etnik parti olarak kategorize edilebileceğini belirtmiştim. Partinin hem
destek tabanı, hem seçmenlere ilettiği mesajlar hem de yöneticilerinin etnik
kimlikleri açısından bakıldığında BDP’nin etnik parti tanımına uyduğu görülmüştü.
BDP’nin milliyetçi olup olmadığı, partinin yöneticilerinin beyanlarından dolayı
tartışmalı bir konu olarak görülmektedir. BDP ve selefleri, sıklıkla milliyetçi
olmadıklarını, bir ulus devlet kurma amacında değil, demokratikleşmiş bir
Türkiye’de diğer halklar ve kimlik gruplarıyla eşit biçimde yaşama amacında
olduklarını belirtiyorlar(Aykırı sorular, 2013). Kürt yasal siyasi hareketinin sıkça
milliyetçi olmadıklarını belirtme ihtiyacı hissetmesi, milliyetçiliğin hem Türkiye’de
hem de dünyada kazandığı olumsuz içerik ve sıklıkla şiddetle paralel bir ideoloji
78
Gellner, milliyetçiliği ulusal birimle siyasal birimin çakıştırılması faaliyeti olarak tanımlarken
siyasal birim olarak bahsettiği yapı bağımsız ulus devlettir (Gellner, 1992). Kürt yasal siyasi hareketi
ise bağımsız devlet kurmak amacında olmadıklarını defaatle dile getirmiştir. Bu durumda benim
yorumumda bir çelişki olduğu düşünülebilir ancak ben siyasal birimi sadece ulus devlet olarak değil
bir gruba özgü olarak oluşturulan her türlü siyasal statü biçimi olarak formüle etmeyi tercih ediyorum.
Ulus devlet, bir ulusal grubun elde edeceği siyasal statülerden biridir ve hiyerarşide en başta
durmaktadır. Ulus devlet dışındaki statüler de siyasal birim olarak değerlendirilebilir.
104
olarak görülmesidir. Oysa bu çalışmanın birinci bölümünde de anlatıldığı üzere
milliyetçilik bir ulus inşa projesi olarak ele alınıp nesnel bir değerlendirmeye tabi
tutulursa her durumda yıkıcı bir işleve sahip olmayabileceği, bazen eşitleyici bir rol
oynayabileceği görülecektir. Dünyadaki farklı örneklerde bu durum gözlenebilir.
Başka ulusların baskısı altında yaşayan uluslar, milliyetçi hareketler yoluyla
haklarını elde edebilirler. Kürt ulusal hareketi de başka kimlik gruplarını baskı altına
alıp asimile etmek değil, bir eşitlik tahayyülüne sahip bir milliyetçi hareket olarak
değerlendirilebilir. Ancak yine de milliyetçilik kavramının tartışmalı içeriği
dolayısıyla BDP’yi milliyetçi bir parti olarak değil, ulusal kimliğin inşa, tahkim ve
mobilize edilmesi için mücadele eden bir parti olarak tanımlamak daha faydalı
olacaktır.
BDP, siyasi ajandasının en başına Kürt sorununun çözülmesini ve Kürtlerin siyasi ve
yurttaşlık haklarının verilmesini koyan bir partidir. Bu açıdan bakıldığında ulusal
ajandaya sahip bir partidir. BDP ve selefleri sıklıkla Türkiye partisi olmak
istediklerini belirtseler de nesnel kısıtlar nedeniyle bunu başaramadıkları
görülmüştür. Türkiye partisi olmaktan kasıt, sadece Kürtleri değil, Türkiye’deki
bütün kimlik gruplarının haklarını savunan ve tüm Türkiye’yi kapsayan bir siyasi
perspektife sahip olmaktır. Kürt yasal siyasi hareketi açısından Türkiyelileşme
çabasının en yoğun olarak görüldüğü dönem, DEHAP ve DTP dönemidir. Her iki
partinin programlarında da bu çabanın görülebileceğini önceki kısımlarda
anlatmıştım. Ancak bu partilerin Türkiyelileşme çabasının seçmenleri nezdinde
olumlu bir sonuç vermediği ortaya çıkmıştır. 2010 yılında yapılan bir araştırmada
görüşülen DTP seçmenlerinin önemli bir kısmı partiyi bir Kürt partisi olarak
algıladıklarını belirtmişlerdi (Kavak, 2010).
105
Türkiyelileşme çabası BDP yetkilileri tarafından da sıkça dile getirilen bir durumdur.
Ancak Türkiyelileşme söyleminin BDP açısından da havada kaldığı söylenebilir.
Nitekim BDP yöneticileri sıklıkla BDP’nin Kürtlerin tek meşru temsilcisi olduğunu
dile getiriyorlar. Partinin yöneticilerinden Emine Ayna, 2008’de yaptığı bir
konuşmada AKP’den aday olan Kürtlerin gerçek Kürt olmadıklarını, esas temsilcinin
kendileri olduğunu belirtmiştir (İpek ve Sağsöz, 2008).
BDP’nin programında da Kürt meselesi en çok yer ayrılan konudur. Yukarıda da
anlatıldığı gibi programda Kürt sorunu ayrıntılı olarak ele alınıp sorunun çözülmesi
için öneriler sıralanmaktadır. Kürt ulusal kimliğini koruyup güçlendirecek öneri ve
eylemler yine partinin siyasi ajandasının üst sıralarındadır.
BDP’nin hem seçmen kitlesi hem de seçimlerde aldığı siyasi pozisyon da partinin
ulusal hareket kimliğini ortaya koymaktadır. Örneğin parti 2011 genel seçimlerinde
Türkiye’nin tamamında değil, çoğu Kürt coğrafyasından olmak üzere toplam 61
bağımsız adayla seçime girdi. Partinin kazandığı milletvekillerinin 33’ü Kürt
coğrafyasından, 3 tanesi ise İstanbul’da Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları
bölgelerdendi.
BDP’nin ulusal karakterini ortaya koyan bir başka durum ise 2013 yılının Ekim
ayında kurulan Halkların Demokratik Partisi’dir (HDP). 2011 yılında kurulan
Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) partileşme kararı almasıyla kurulan
HDP’nin en güçlü bileşeni BDP’ydi. Nitekim BDP’nin dört milletvekili partilerinden
istifa ederek HDP’ye geçtiler79
. BDP tarafından yapılan açıklamada 2014’ün Mart
ayında yapılacak olan yerel seçimlere Kürt coğrafyasında BDP ile girileceği ancak
79
HDP’ye geçen BDP’li milletvekilleri Sebahat Tuncel, Ertuğrul Kürkçü, Sırrı Süreyya Önder ve
Levent Tüzel’dir. Bu isimlerden Tuncel dışındakiler Türkiye sosyalist hareketinin tanınmış
aktivistleridirler ve 2011 seçimlerinde BDP’nin desteklediği bağımsız adaylar arasındaydılar.
106
diğer bölgelerde HDP’nin destekleneceği belirtilmiştir. HDP’nin BDP’nin desteğiyle
kurulmuş olması, BDP’nin Kürt coğrafyasıyla ve büyük ölçüde Kürt seçmenlerle
sınırlı olduğunun güçlü göstergelerinden biridir.
BDP’nin, nesnel ölçütlerle bir değerlendirmeye tabi tutulduğunda, Kürt ulusal
kimliğinin inşa, tahkim ve mobilize edilmesi işlevini gören bir etnik parti olduğu
sonucuna varmak mümkündür.
BDP, bir etnik parti olarak 21. yüzyılın ilk çeyreğinde Kürt ulusal kimliğinin tahkim
ve mobilize edilmesi için yoğun faaliyetlerde bulunmaktadır.
Walker Connor, ulus inşa süreçlerinin geri çevrilebilir süreçler olduğunu ve oluşmuş
bir ulusal bilincin tekrar kaybolabileceğini belirtir (Connor, 1972). Ulus inşası, söz
konusu grubun bir ulus devlete sahip olması durumunda geri çevrilmesi zor bir
süreçtir ancak grubun başka bir ulusun egemenliğindeki bir devlette yaşaması
durumunda ulusal kimlik krizler yaşayabilir. Kürtler açısından böyle bir krizin var
olup olmadığı sorusunun cevabı bu çalışmanın sınırını aşacak olmakla birlikte Kürt
ulusal hareketinin 2010’dan sonra ulusal kimliğin tahkimi ve mobilizasyonu için
büyük bir hamle yapması, hareketin bir kimlik krizi algılaması olarak yorumlanabilir.
BDP, seleflerinin hepsinden daha etkili ve kitlesel olacak şekilde ulusal bilincin
arttırılması ve bu bilincin siyasi hedefler doğrultusunda mobilize edilmesi için
faaliyetlerde bulunmuştur.
BDP, 2011 yılının başlarında Demokratik Toplum Kongresi (DTK)80
ile birlikte bir
dizi talep içeren sivil itaatsizlik eylemlerine başlayacağını açıkladı (Yavuz ve Sunar,
2011). Talepler şunlardı: Anadilinde eğitimin serbest bırakılması, siyasi tutukluların
80
DTK, 2007’de kurulmuş olan ve Kürt ulusal hareketinin legal kuruluşlarını kapsayan bir çatı
örgütlenmesidir. Kürt yasal siyasi hareketinin partileri de kongrenin bileşenleri arasındadır.
107
serbest bırakılması, seçim barajının düşürülmesi ile askeri ve siyasi operasyonların
durdurulması (Çakır, 2011: 18).
BDP, 2011 başlarından itibaren ulusal bilincin tahkim ve mobilize edilmesi için bir
dizi eylemliliğe girişti. BDP’nin sivil itaatsizlik eylemleri ve bunlarla paralel olarak
gerçekleşen diğer eylemlilikleri ulusal bilincin tahkim ve mobilize edilmesi için
kullanılan enstrümanları anlamak açısından önemlidir. BDP’nin sivil itaatsizlik
eylemleri birkaç temel başlıktan oluşuyordu: Okul boykotları, sivil cuma namazları,
BDP’li belediyelerin faaliyetleri ile kitlesel miting ve protestolar.
a. Okul Boykotları ve Dil Kampanyaları
Kürt yasal siyasi hareketi, başından beri anadilinde eğitime özel bir ihtimam
gösteriyordu. Çünkü ulus devletlerin, farklı grupları asimile etmek için en efektif yol
olarak eğitimi kullandıklarını biliyorlardı. Hem programlarında hem de siyasal
faaliyetlerinde anadilinde eğitim talebi sıklıkla dile getiriliyordu. BDP, anadilinde
eğitim talebini ilk defa yaygın olarak kitlelere taşıyacak faaliyetlerde bulunan parti
oldu.
BDP ve DTK, 2010-2011 eğitim-öğretim yılının başında anadilinde eğitim talebinin
yerine getirilmesi için Kürtlere bir haftalık okul boykotu çağrısı yaptı. BDP’nin
gençlik meclisi, anadilinde eğitimin hayata geçirilmesi ve ırkçı-faşist olarak
tanımladığı Andımız’ın81
kaldırılması için boykota destek vereceklerini açıkladı
(Zaman, 15.09.2013) Çağrı bazı şehirlerde fazla karşılık bulmazken Hakkari, Şırnak
81
Andımız, bütün ilkokullarda her sabah öğrencilere okutulan ve Türk milliyetçisi öğeler barındıran
bir şiirdir. 2013 Ekim ayı itibariyle kaldırılmıştır.
108
ve Diyarbakır gibi şehirlerde yüksek oranlarda olumlu karşılık buldu; BDP’li
milletvekilleri de boykota katılarak çocuklarını 1 hafta okullara göndermediler.
(Gönültaş, 2010).
BDP’nin 1 haftalık okul boykotu çağrıları 2013 itibariyle hala devam etmektedir.
Boykotun amacı devlete anadilinde eğitim talebini güçlü bir şekilde iletmenin yanı
sıra Kürtlere de dillerine sahip çıkma çağrısı yaparak ulusal bilincin güçsüzleşmesini
önlemektir. Dilin korunup geliştirilmesi için de BDP toplu dilekçe vermek, protesto
gösterisi düzenlemek gibi eylemler yapmakta ve çeşitli kampanyalar
düzenlemektedir (Anadil Kampanyası, 2013).
b. Sivil Cuma Namazları
Kürt ulusal kimliğinin inşasında din kurucu bir unsur olmasa bile 20. yüzyılın
başındaki ulusal hareketlerde ve isyanlarda önemli bir hareketlendirici güç olmuştu.
Kürt toplumunun İslam diniyle kurduğu ilişki Osmanlı Devleti’nin merkezileşme
hareketinden sonra değişmişti. Feodal beylerden boşalan iktidar boşluğunu
Nakşibendi şeyhleri doldurmuştu; şeyhlerin etkisinin üst seviyelere çıkması,
beraberinde Kürt toplumunda dinselleşmenin artmasını da getirdi (Bruinessen, 2003).
Öyle ki, Şeyh Said isyanının kitleselleşmesi için bir şeyhin lider olarak seçilmesi
gerekmişti.
Kürtlerdeki güçlü dini itikat, din referanslı partilerin de her zaman Kürt coğrafyasına
özel bir ilgi göstermesine ve Kürt kimliğinin din yoluyla bastırılması çabalarına yol
açmıştı (Çakır, 2011). AKP de Kürt coğrafyasındaki PKK ve BDP etkisini kırmak
109
için camileri ve Cuma hutbelerini araç olarak kullanıyordu82
. Ayrıca AKP, PKK ve
BDP’yi müslüman olmamakla ve Kürtleri Zerdüştleştirmeye çalışmakla itham
ediyordu (Dini Zerdüştlük Olanın, 2011).
BDP dinin bir asimilasyon aracı olarak kullanılmasına karşı din ve ulusal kimliğin
uzlaşması olarak okunabilecek bir hamle yaparak 2011 yılının başlarında sivil cuma
namazları olarak bilinen eylemi başlattı. Halk, devlet tarafından yönetilen camilerde
ve devletin atadığı imamların arkasında değil, sokakta, yerel imamların83
arkasında
namaz kılmaya çağrıldı (Başer, 2011). BDP ve DTK’nın çağrısı halkta olumlu yanıt
buldu ve birçok Kürt şehrinde insanlar sokaklarda cuma namazı kılmaya başladı.
Sivil cuma namazlarında Kürtçe hutbe okunuyor ve Kürt sorununun barışçıl yollarla
çözüme kavuşturulması için dua ediliyordu (BDP’liler Cuma Namazını, 2011).
Kürtlerin, Osmanlı da dahil olmak üzere devletle kurdukları bağın önemli bir
veçhesinin din olması, sivil cuma namazlarını kritik bir noktaya yerleştiriyor. Bu
eylem yoluyla BDP, Kürtlerin devletle olan en güçlü bağlarından birini koparmış
oluyor ve ulusal bilincin milliyetçi talepler doğrultusunda mobilize edilmesinde ciddi
bir aşama kaydetmiş oluyordu.
c. BDP’li Belediyelerin Faaliyetleri
Türkiye’de yürürlükte bulunan seçim sisteminde %10 ülke barajının bulunması
nedeniyle Kürt yasal siyasi hareketi TBMM’ye girmekte her zaman sıkıntı
82
Ayrıca Türkiye’deki güçlü dini cemaatlerden biri olan Fethullah Gülen hareketi de bölgeye yönelik
özel bir ilgi göstermekte ve her şehirde özel okullar ve dersaneler açmaktadır. Cemaatin bölgeye
yönelik ilgisi zaman zaman PKK ve BDP’nin sert tepkisine de neden olmaktadır. 83
Bu imamlar, bölgede Kürtçe mele olarak adlandırılırlar ve medreselerde yetşen geleneksel din
adamlarıdırlar. Bölgede sivil Cuma namazlarından önce de halk resmi imamlar yerne mele’lerin
arkasında namaz kılmayı tercih ediyordu.
110
yaşamıştır. BDP ve selefleri için meclise girmenin tek yolu başka partilerle seçim
ittifakı yapmak ya da bağımsız adaylarla seçime girmekti. Nitekim Kürt ulusal
hareketinin mecliste temsil edildiği dönemlerin ikisi (2007 ve 2011 genel seçimleri)
bağımsız adaylar, biri de başka partilerle yapılan ittifaklar (1991 genel seçimleri,
HEP-SHP ittifakı) sayesinde olmuştu. Genel seçimlerdeki ülke barajı uygulaması
nedeniyle Kürt yasal siyasi hareketi, belediyeler yoluyla temsiliyet elde etme yoluna
gidiyordu. DEP tarafından boykot edilen 1994 yerel seçimleri dışında Kürt yasal
siyasi hareketi, HEP’ten bu yana bütün yerel seçimlere girmiştir. Yıllar içinde sayı
artmalar ve azalmalar gösterse de Kürt ulusal hareketi her seçimde birkaç il
belediyesi ve çokça ilçe ve belde belediyeleri kazanmıştır.
Kürt yasal siyasi hareketi, elinde bulundurduğu belediyeleri, ulusal kimlik inşasında
efektif olarak kullanmıştır. Örneğin birçok belediye hizmet dili olarak Kürtçe’yi
kullanma girişiminde bulunmuştur. Çok dilli belediyecilik adı altında yürütülen bu
faaliyetler zaman zaman belediye başkanlarının yargılanmasına ve mahkum
edilmesine hatta görevden alınmalarına neden olsa da (Üstündağ, 2007) Kürt
kimliğinin tahkim edilmesinde önemli rol oynuyorlardı.
Çok dilli belediyeciliğin yanı sıra Kürt yasal siyasi hareketinin elinde bulunan
belediyelerce Kürt kültür ve tarihine dair çalışmalar yapılmakta, Kürtçe sanatsal
etkinlikler düzenlenmekte (Oyunlarımız, 2013) ve park, cadde, sokak gibi yerlere
ünlü Kürt şahsiyetlerinin ismi verilmektedir (Orhan Doğan Kent Parkı, 2013)
Ulusal düzeyde temsiliyet elde edemediği dönemlerde Kürt yasal siyasi hareketi için
belediyeler çok önemli işlevler gördü. Bu işlev, hareketin 2007’den sonra TBMM’de
bulunmaya başlamasından sonra da azalmadı. Belediyeler hem Kürt ulusal
111
hareketinin halkla yönetim düzeyinde temas etmesini sağlıyor hem de hedeflenen
özerkliğin bir provası işlevini görüyor.
d. Kitlesel Mitingler ve Protesto Gösterileri
Kitlesel toplanmalar, kimlik gruplarının mobilize edilmesi için en etkili yollardan
biridir. Mitingler, kitlelerin ortak ruh haline kavuşması ve aynı amaca hedeflenmeleri
açısından önemlidir. Ulusal bilincin de geniş yığınlara taşınması ve ulusal kimliğin
tahkim edilmesinde mitingler yaygın bir yol olarak kullanılırlar. Bu açıdan mitingler
milliyetçi taleplerin de güçlü şekilde dile getirildiği mecralardır. Kürt yasal siyasi
hareketi, 1990’ların başından beri kitlesel mitingler düzenleme yoluna başvurmuştur.
Özellikle Newroz bayramlarında toplanan kalabalıklar hem ulusal kimliğin inşasında
hem de ulusal taleplerin iktidar sahiplerine duyurulmasında oldukça önemli bir işlev
görüyorlardı. BDP de mitingleri bir siyasi enstrüman olarak kullanmaya devam etti.
Özellikle Abdullah Öcalan ve AKP hükümeti arasında barış müzakerelerinin
başladığı 2012 yılı sonlarından itibaren düzenlenen mitingler isim itibariyle de ulusal
taleplere işaret ediyordu; mitingler verilen isim “Öcalan’a Özgürlük, Kürdistan’a
Statü” idi (Öcalan’a Özgürlük Kürdistan’a Statü, 2013). Siyasal statü, ilk defa bu
kadar açık olarak dile getiriliyordu. Mitinglerde yapılan konuşmalarda en çok
vurgulanan konular yapılacak anayasal ve yasal düzenlemelerle Kürtlerin yaşadığı
bölgelerin siyasal statüye kavuşması ve Abdullah Öcalan’ın cezaevi koşullarının ve
sağlığının Kürtler için önemiydi.
Kitlesel mitingler gibi kitlesel protesto gösterileri de ulusal bilincin mobilize
edilmesinde önemli yere sahiptirler. Grubun kimliğini ve çıkarlarını tehdit ettiği
112
düşünülen kişi ya da kuruluşlara ve bunların eylemlerine yönelen tepki, grubun
kimliğin tahkim edilmesine yardımcı olur. Kürt yasal siyasi hareketi de bu amaçlarla
protesto gösterileri düzenleyegelmiştir. İktidar sahiplerine ve onların uygulamalarına
karşı yapılan gösteriler zaman zaman devletin orantısız şiddetiyle karşılaşmış ve bu
şiddet sonucu siviller hayatını kaybetmiştir. Devletin şiddetli tepkisi de kimliğin
güçlenmesinde etkili bir faktördür.
e. Kürt Sorununun Çözüm Süreci ve BDP
Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin Kürt sorununun çözümü için zaman zaman
girişimleri olmuştur. Bu çözüm girişimlerinin bir kısmı şiddetin arttırılması şeklinde
tezahür ederken bir kısmı ise sorunu barışçıl yollarla çözme niyeti gösteriyordu.
1980’lerden sonra PKK Kürt sorununun mütemmim bir parçası haline geldiğinden,
hükümetler, gizli yollarla da olsa, doğrudan PKK’yle iletişim kuruyorlardı. Bu
girişimlerden en ciddi olan 1990’ların başında dönemin cumhurbaşkanı Turgut Özal
tarafından başlatılmıştı (Çandar, 2011). Ancak Özal’ın girişimi başarıyla
sonuçlanmadı ve 90’lı yıllar Kürt sorunu açısından şiddetin doruğa çıktığı yıllar oldu.
2002’de Türkiye’de iktidara gelen AKP, 2009’dan itibaren sorunun çözümü için
girişimlerde bulunmaya başladı. 2009’da demokratik açılım adıyla başlatılan ilk
süreç kısa zamanda başarısız oldu ve şiddet eylemleri yeniden tırmanmaya başladı .
2012 yılının sonlarında AKP ve Abdullah Öcalan arasında yürütülen görüşmeler
sonucunda yeni bir müzakere süreci başlatıldı. BDP, kurulduğu zamandan beri
sorunun çözümünde muhatap olarak Öcalan’ın alınması gerektiğini söylüyordu
113
(Selahattin Demirtaş: Muhatap Öcalan’dır, 2012) ancak kendilerinin de tamamen
devre dışı kalmaması gerektiğini belirtiyorlardı.
Abdullah Öcalan’la yürütülen müzakerelerde BDP halihazırda önemli bir işlev
üstlenmiştir. Öcalan ve PKK arasındaki iletişim, Öcalan’ı sık sık cezaevinde ziyaret
ederek görüşmeler yapan BDP aracılığıyla kurulmaktadır (BDP’den İmralı
Açıklaması, 2013). Ayrıca Öcalan’ın çözüm sürecini başlatan ve PKK’nin ateşkes
ilan ederek sınır dışına çekilmesini isteyen mektubu 21 Mart 2013’te, Diyarbakır’da
iki BDP’li milletvekilleri tarafından okundu (Öcalan’ın Mesajı, 2013).
BDP’nin çözüm sürecindeki işlevi yalnızca aracılık düzeyinde kalmamaktadır. Parti,
sürecin sağlıklı ilerlemesi için hem siyasi partilerle hem de toplumun farklı
kesimleriyle temas kurmaktadır. BDP, Kürtlerin yoğun olarak yaşamadığı Karadeniz
bölgesi dahil olmak üzere Türkiye’nin farklı bölgelerinde çözüm sürecini anlatmak
üzere ziyaretler düzenlemektedir. BDP’nin ziyaretleri zaman zaman milliyetçi
tepkilerle karşılansa da parti sürecin Kürtler dışındaki kesimlere de anlatmanın hayati
önem taşıdığını vurgulamakta ve bu yönde çalışmalar yürütmektedir (BDP’li
Buldan’dan Türklere Çağrı, 2013).
Türkiye devleti ile PKK arasında süren müzakere sürecinin başarıya ulaşması ve
Kürt sorununun kısmen de olsa çözüme kavuşması durumunda yasal siyasetin
önünün daha da açılacağı ve BDP’nin ilerleyen zamanlarda siyaseten daha çok öne
çıkacağı öngörülebilir.
114
SONUÇ
Dünyanın büyük bir kısmında 19. Ve 20. yüzyıllar boyunca hakim olan ve kitleleri
yönlendiren ideoloji milliyetçilik olmuştur. Uluslararası sistemin temel birimi, etnik
homojenleşmeyi hedef alan ulus devletlerdir. Ancak dünyadaki etnik grup sayısı,
ulus devlet sayısının birkaç katıdır (Somersan, 2004). Bu durum, hemen hiçbir ulus
devletin murat ettiği homojenleşmeye varamaması sonucunu getirmiştir. Ulus
devletler homojenleşmeyi sağlamak için gönüllü asimilasyondan soykırıma varan
yollara başvursalar da birçoğu amacına ulaşamamıştır (Mann, 1999). Etnik
heterojenlik ve ulus devletlerin baskı mekanizmaları birçok devlette farklı etnik
grupların ulusal kimliklerini inşa etmek ve kendi siyasal statülerine sahip olmak için
isyan etmelerine yol açtı. Halen dünyanın birçok yerinde etnik çatışmalar devam
etmektedir.
Bu çalışmada, bir ulus devlet sınırlarında yaşayan ancak hakim etnik grubun baskısı
altında yaşayan ve bu baskıya son vermek için mücadele eden iki örnek ele alındı:
Birleşik Krallık’ta yaşayan İrlandalılar ve Türkiye’de yaşayan Kürtler. İki grubun da
kimlik inşa süreçleri ve ulusal hareketleri uzun bir tarihsel döneme yayılmaktadır. Bu
çalışmada tarihsel süreçlerle ilgili kısa bilgiler verilmişse de esas odak noktası yasal
siyasi partilerdir: Sinn Fein ve BDP.
Çalışmanın birinci temel sorusu, etnik partilerin ulusal kimliğin inşa, tahkim ve
mobilize edilmesindeki rolleridir. Bu rolleri anlamak için Sinn Fein ve BDP’nin
siyasal metinleri, seçim manifestoları ve eylemleri incelenerek bir sonuca varmaya
çalışılmıştır.
115
Sinn Fein, kuruluş yılı olan 1905’ten beri İrlandalı ulusal kimliğinin inşa edilmesi ve
güçlenmesi için mücadele etmiş, İrlanda adasının güneyinde bağımsız bir İrlanda
Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1921’den sonra ise siyasal ajandasına birleşik bağımsız
İrlanda’nın kurulmasını da eklemiştir. Sinn Fein, 1970’lere kadar milliyetçi
taleplerini yaymakta pek başarılı olamadıysa da ideolojik olarak fazla sapma
yaşamamış ve birleşik bağımsız İrlanda’yı savunmaya devam etmiştir. 1970’lerden
sonra ise Sinn Fein Kuzey İrlanda siyasetinin etkin aktörlerinde biri haline gelmiştir.
Kuzey İrlanda’da Katolik İrlandalıların eşit yurttaşlık hakları için 1960’ların sonunda
başlattıkları yurttaş hakları hareketinin Britanya güçleri tarafından yoğun şiddetle
karşılanması ve gösterilerde birçok insanın hayatını kaybetmesi İrlandalı ulusal
kimliğinin canlanmasında ve Sinn Fein’in IRA ile birlikte önemli bir aktör haline
gelmesinde etkili olmuştur. Katolik İrlandalıların en düşük düzeydeki hak
taleplerinin bile şiddetle karşılaşıyor olması Sinn Fein’in bağımsızlıkçı siyasetinin
kitlesel destek bulmasına yol açan faktörlerden biridir.
1981’de IRA mahkumlarının başlattıkları ve 10 IRA’lının hayatını kaybettiği Açlık
Grevi’nin sonrasında kuruluşundan beri yürüttüğü boykotçuluk siyasetini terk eden
Sinn Fein, hem Westminster’a hem de Kuzey İrlanda Parlamentosu’na gönderdiği
temsilcilerle yasal alanda da güçlü bir pozisyon elde etmiştir. Açlık grevleri
esnasında Sinn Fein’in yürüttüğü propaganda faaliyetleri sayesinde İrlandalı ulusal
kimliği Kuzey İrlanda’da yeniden canlanmış ve ulusal talepler doğrultusunda
mobilize edilmesi sağlanmıştır.
Sinn Fein’li parlamenterler, Westminster’da ve Kuzey İrlanda parlamentosunda etkin
bir siyasi muhalefet yürüterek Kuzey İrlanda sorununun hem Britanya kamuoyunda
116
hem de dünyada dikkat çekmesini sağladılar. Sinn Fein’in siyasi etkinliği Kuzey
İrlanda sorununun çözüm sürecinde de partinin temel aktörlerden biri olmasını
sağlamıştır. Partinin çözüm sürecinde etkin bir rol oynayabilmesi, Kuzey
İrlanda’daki milliyetçi İrlandalılardan aldığı desteğin 1980’lerden itibaren
yükselmesidir. Sinn Fein’in, Kuzey İrlanda sorununun çözümünün ancak birleşik ve
bağımsız İrlanda’nın kurulmasıyla gerçekleşebileceği fikri, milliyetçi İrlandalılar
arasında yoğun destek bulmuştur.
Sinn Fein, kurulduğu yıllarda İrlanda milliyetçiliğinin geniş kitlelere yayılmasında
etkili olmuş, 1970’lerden sonra ise İrlandalı ulusal kimliğinin canlanmasında ve
İrlandalılık bilincinin milliyetçi talepler doğrultusunda mobilize edilmesinde IRA’yla
birlikte en önemli iki aktörden biri olmuştur. Dolayısıyla Sinn Fein’in, Walker
Connor’ın girişte belirtilen ulus olma halinin ancak ulusal bilincin kitlelere sirayet
etmesiyle mümkün olabileceği tezi doğrultusunda, İrlandalı ulusal bilincinin ortaya
çıkmasında ve geliştirilmesinde çok önemli işlevler üstlendiğini söylemek
mümkündür.
Çalışmanın ikinci örneğiyse Türkiye’deki Kürt sorunu ve bu sorunun temel
aktörlerinden biri olan Barış ve Demokrasi Partisi’dir. BDP, 1990’da HEP’le
başlayan Kürt yasal siyasi hareketinin günümüzdeki tezahürüdür. Kürt yasal siyasi
hareketi, kuruluşundan bugüne parti programları, üye ve yöneticilerinin açıklamaları
ve eylemlilikleri itibariyle siyasi ajandasının ilk sırasına Kürt sorununun çözülmesini
koymuştur. Harekete göre sorunun çözümü, Kürt ulusal kimliğinin tanınması,
Kürtlere ulusal haklarının verilmesi ve Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları yerlere
siyasi statü verilmesine bağlıdır. HEP’ten başlamak üzere Kürt yasal siyasi
hareketinin bütün partileri, Kürt ulusal kimliğinin canlandırılması ve ulusal bilincin
117
milliyetçi talepler doğrultusunda tahkim ve mobilize edilmesi için mücadele
etmişlerdir. Kürt yasal siyasi hareketi, Kürt sorununun çözümü için kitleleri çeşitli
yollarla siyasete dahil etmeye çalışan bir harekettir. 1990’larda hareketin partilerinin
mitingleri, seçim çalışmaları ve kongreleri milliyetçi taleplerin dile getirildiği
mecralar olmuştur.
Kürt ulusal hareketinin silahlı kanadı olan PKK’nin 1999-2004 arası dönemde
eylemsizlik içinde olması, yasal siyasi partilerin de etkinliğini arttırmıştır. 2000’lerde
etkin partiler olan DEHAP ve DTP’nin hem Türkiye kamuoyu hem de Avrupa
Birliği ve dünya kamuoyu nezdinde yaptığı çalışmalar Kürt sorununun daha görünür
olmasına yol açtı. Bu görünürlük, sorunun çözümü yönünde olumlu etkiler yarattı.
Bu çalışmanın Kürt sorunu kısmının ana örneği olan BDP’ninse Kürt sorunu
konusundaki yeri ayrıdır. Çünkü BDP, Kürt yasal siyasi hareketinin tarihi boyunca
en etkin olan partidir. BDP’nin Kürt ulusal bilincinin milliyetçi talepler
doğrultusunda mobilize etmek için yaptığı faaliyetler hem Kürtlük bilincinin yeniden
canlanmasına hem de Kürt sorununun çözümü için zorlayıcı bir faktör olarak devreye
girmesine yol açmıştır. Bu faaliyetlerden özellikle sivil Cuma namazları ve anadil
kampanyaları kimliğin canlanmasına ve mobilize edilmesine çok büyük katkılar
yapmıştır. Kürt toplumsallığının belirleyici unsurlarından biri olan dinin ve onun
ritüellerinin ulusal bir içerikle yeniden kurgulanması hem devletin bölgeye din
yoluyla müdahale etmesinin önünü kapatmak için önemli bir adım olmuş hem de dini
inancın ulusal kimliğin tahkim edilmesinde yardımcı bir öğe olmasını sağlamıştır.
Sivil Cuma namazları, bazı örneklerde birbiriyle çatışan dini kimlikle ulusal kimliğin
uzlaştırılması ve kimlikler hiyerarşisinde ulusal kimliğin en üste çıkarılması
açısından oldukça önemli bir hamledir.
118
Sivil Cuma namazlarının yanı sıra BDP’nin düzenlediği anadil kampanyaları da
ulusal kimliğin tahkim edilmesi açısından önemlidir. Ulusal kimliğin temel kurucu
unsurlarından biri dildir. Asimilasyona tabi tutulan grupların kimliklerinin baskı
altına alınan ilk unsuru da dildir. Ulusal kimliğin devamlılığının sağlanması için dilin
korunması, geliştirilmesi ve grup içinde yaygınlaştırılması hayati önemdedir.
BDP’nin de bu olgunun farkında olduğu düzenlediği anadil kampanyalarından
anlaşılabilir. BDP’nin düzenlediği okul boykotları, dil kampanyaları ve BDP’li
belediyelerin dil faaliyetleri anadilinin ulusal bilincin tahkim edilmesi ve ulusal
talepler doğrultusunda mobilize edilmesi açısından dikkat çekicidir. BDP’nin
düzenlediği kampanyalar, yaptığı eylem ve boykotlar geniş kitleleri kapsamış ve bu
kitlelerin ulusal taleplerini dile getirmelerini sağlamıştır. Tüm bu açılardan
bakıldığında BDP’nin Kürt ulusal kimliğinin tahkim ve mobilize edilmesinde çok
önemli işlevler üstlendiği söylenebilir.
Hem Sinn Fein’in hem de BDP’nin ulusal kimliklerin tahkim ve mobilize
edilmelerinde oynadıkları rol yalnızca partilerin özgün başarılarıyla ilgili değildir.
Hem Kuzey İrlanda hem de Kürt sorununda devrede silahlı örgütler de vardır. IRA
ve PKK, İrlandalıların ve Kürtlerin ulusal kimliklerinin canlanmasında çok önemli
işlev görmüşlerdir. Ancak silahlı mücadele, doğası gereği çeşitli sınırlılıklar
barındırır. Silahlı örgütlerin kitlelerle doğrudan bağ kurmaları zordur. Örgütlerin
muhatapları olan kitleler de egemen devletin baskıları nedeniyle silahlı hareketlerle
bağ kurmak konusunda çekingen davranabilirler. Yasal siyasi partilerin ise kitlelerle
bağ kurması daha kolaydır. Hukuki düzen içerisinde hareket eden siyasi partiler,
yasal olmanın verdiği olanakları kullanarak kitleleri, ulusal hareketin talepleri
119
doğrultusunda mobilize edebilirler. Sinn Fein ve BDP örneklerinde de görüldüğü gibi
bunu yasal mitingler, kongreler, kampanyalar gibi yollarla yaparlar.
Miroslav Hroch’un C evresi olarak adlandırdığı, Connor’ın da ulus olmanın öncelikli
şartı olarak gördüğü dönem, yani ulusal bilincin kitleselleştiği evrede, Sinn Fein ve
BDP örneklerinden yola çıkarak, etnik partilerin kritik roller oynadıklarını söylemek
mümkündür.
Bu çalışma, Sinn Fein ve BDP’den örneklerinden yola çıkarak etnik partilerin ulusal
kimliklerin inşasında ve sonrasında kimliğin canlandırılması ve milliyetçi talepler
doğrultusunda mobilize edilmesinde önemli roller üstlendikleri sonucuna
varmaktadır.
Çalışmanın örnekleri olan Sinn Fein ve BDP, ulusal hareketlerin yasal unsurları
olarak çeşitli benzerlikler ve farklılıklar taşımaktadırlar.
İki partinin ilk benzerlikleri, ikisinin de silahlı örgütlerle olan bağlarıdır. Sinn Fein,
Kuzey İrlanda milliyetçiliğinin Cumhuriyetçi kanadının en büyük silahlı örgütü olan
IRA’yla ilişki içerisindedir. Partiye sıkça IRA’yla doğrudan organik bağ içinde olma
suçlamaları yöneltilmiş ancak partinin yöneticileri organik bağ iddiasını reddetmiştir.
Sinn Fein’le IRA arasında ideolojik ve siyasi yakınlık bulunmaktadır, destek
tabanları da büyük ölçüde örtüşmektedir; bu durum Sinn Fein tarafından da
reddedilmemektedir. Her iki hareketin de nihai amacı Kuzey İrlanda’daki Britanya
varlığına tamamen son vermek ve birleşik ve bağımsız İrlanda’nın kurulmasını
sağlamaktır. Sinn Fein’in yöneticilerinden olan Martin McGuinness, eski bir IRA
militanı olduğunu kabul etmiştir. Partinin lideri Gerry Adams’ın da IRA’yla organik
120
ilişkiler içerisinde olduğuna, hatta örgütün merkez yöneticilerinden biri olduğuna
dair iddialar bulunmaktadır.
Sinn Fein, 1980’lerin başına kadar IRA’nın kontrolünde gibi görünmekle beraber
1980’lerden sonra siyasi mücadelenin öneminin de kavranmasıyla beraber partinin
rolü artmıştır. Özellikle Gerry Adams’ın 1983’te başkan olmasıyla birlikte Sinn Fein
Kuzey İrlanda’nın kurtuluşu mücadelesinde IRA’dan daha etkin bir aktör olma
yolunda ilerlemiştir. 1998’de imzalanan barış antlaşmasının ardından IRA 2005’te
silah bırakarak denklemden tamamen çıkmış ve Sinn Fein Cumhuriyetçi hareketin en
güçlü temsilcisi haline gelmiştir.
BDP ve Kürt yasal siyasi hareketinin diğer partileri de sıkça PKK’yle
ilişkilendirilmektedir. Hareketin ilk partisi olan HEP kurulduğunda PKK partiye
kuşkuyla yaklaşmış olsa da zamanla iki hareket birbirine yaklaşmış ve aradaki
ilişkiler gelişmiştir. HEP’ten sonraki partiler de Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri ve
yargı tarafından PKK’yle organik ilişki içinde olmakla suçlanmış ve partilerin
tamamı bu ilişki suçlamasıyla kapatılmıştır. Bu partiler de, Sinn Fein’in IRA
konusundaki tutumuna benzer şekilde, PKK’yle organik bir bağı hiçbir zaman kabul
etmemekle beraber ideolojik yakınlığı ve destek tabanlarının ortaklığını
reddetmemişlerdir. Kürt yasal siyasi hareketinin partilerinin mitinglerinde,
kongrelerinde ve toplantılarında PKK bayrakları ve Abdullah Öcalan resimlerinin
asılması alışıldık bir durumdur. HEP’ten sonraki partilerin hepsi gibi BDP’nin de
programı PKK’nin siyasi hedefleri ve Abdullah Öcalan’ın fikirleriyle paralellik
taşımaktadır. Bu çalışmanın BDP bölümünde de değinildiği üzere BDP’nin
programının iskeleti, Öcalan’ın cezaevinde geliştirdiği fikirler ve çözüm modelleriyle
oluşturulmuştur.
121
BDP ve PKK arasındaki ilişki, Kürt sorununun çözümü için 2013’ün başında
Türkiye Cumhuriyeti devletinin yetkilileriyle Abdullah Öcalan arasında başlayan
müzakere sürecinden sonra daha da belirginleşmiştir. BDP yöneticileri PKK ile olan
siyasi yakınlıklarını bu süreçte de dile getirmiş ve örgütün lideri olan Abdullah
Öcalan’ın kendilerinin de dahil olduğu Kürt toplumunun siyasi lideri olduğunu
belirtmişlerdir.
Hem Sinn Fein hem de BDP, ulusal hareketlerinin silahlı kanatlarıyla her zaman
ilişki içinde olmuşlardır. Sinn Fein ve IRA arasındaki ilişki daha açık ve belirgin
olmakla beraber BDP ile PKK arasında da siyasi hedefler ve destek tabanı açısından
bir yakınlık olduğu söylenebilir (Barkey, 1999). Sinn Fein, IRA’nın silah
bırakmasından sonra gelişen barış sürecinde önemli rol oynamış ve antlaşmadan
sonra hızla büyümüş ve Kuzey İrlanda’nın en güçlü siyasi partisi haline gelmiştir. Bu
örnekten yola çıkarak Türkiye’de yürümekte olan müzakere sürecinin başarıya
ulaşması durumunda BDP’nin daha etkin ve güçlü bir parti haline gelebileceği öne
çıkan bir ihtimaldir.
Sinn Fein ve BDP arasındaki ikinci benzerlik, iki partinin de sol/sosyalist ideolojiye
olan yakınlıklarıdır. Sinn Fein 1960’tan sonra sol siyasete yaklaşmış, Kürt yasal
siyasi hareketi ise başından beri sol eğilimli bir hareket olagelmiştir. İki partinin de
sol eğilimli olmasının benzer nedenleri vardır.
Sinn Fein, Kuzey İrlanda sorununu bir sömürgecilik sorunu olarak Birleşik Krallık’ı
ise emperyalist bir güç olarak kodlamaktadır. Sinn Fein’in bu tahlili, dünyada
1950’lerden sonra gelişen anti kolonyal hareketlerin etkisiyle oluşmuştur. Sosyalist
doktrin, milliyetçiliğe uzak olmakla birlikte emperyalistlere karşı verilen ulusal
122
mücadelelerin meşru olduğunu söylemektedir. Sinn Fein’in de kurduğu emperyalist-
sömürge dikotomisi sosyalist doktrine ve anti kolonyal hareketlerin ruhuna uygundu.
Kürt ulusal hareketi de başlangıcında Kürt sorununu bir sömürge sorunu olarak
görmüştür. PKK, kuruluş bildirgesinde Türkiye’nin sömürgeci bir devlet,
Kürdistan’ın da sömürge olduğunu, yani sorunun ekonomik temelli olduğunu öne
sürmüştür. Kürt yasal siyasi hareketi de sorunu böyle algılamıştır.
1990’lardan sonra dünyada sosyalist rejimlerin ortadan kalkmasıyla beraber hem
Sinn Fein hem de Kürt yasal siyasi hareketi analizlerini revize etmiş olsalar da
partilerin sol yapısı devam etmiştir. Hem Sinn Fein hem de BDP sadece ulusal
kimliklere değil, sınıf çelişkilerine, farklı kimlik gruplarının eşitlik mücadelelerine
destek verdiklerini ilan etmişlerdir. Özellikle Kürt yasal siyasi hareketi Türkiye’deki
sol parti ve gruplarla sıkı ilişkiler kurmakta ve seçim ittifakları yapmaktadır.
Sinn Fein ve BDP arasındaki üçüncü benzerlik, bu bölümün başında da belirtildiği
gibi, ulusal kimliklerin inşa, tahkim ve mobilize edilmesindeki işlevleri ve kendi
coğrafyalarındaki sorunların çözüm süreçlerinde aldıkları rollerdir. Bu benzerlik
yukarıda ele alınmıştır.
Sinn Fein ve BDP arasında benzerlikler olduğu gibi farklılıklar da vardır. Partiler
arasındaki farklılıklar bulundukları coğrafyalardan, tarihsel gelişmelerinden ve
siyaset yaptıkları toplumsallıkların farklılığından ileri gelmektedir.
İki parti arasındaki farkların birincisi milliyetçilik konusunda geliştirdikleri
söylemlerdir. Sinn Fein açıkça milliyetçi bir parti olduğunu ve temel meselesinin
İrlanda ulusunun geleceği olduğunu söylemektedirler. 1998 yılında Kuzey
İrlanda’nın siyasal statüsünü belirleyen antlaşmada İrlanda’daki siyasi gruplar açıkça
123
Milliyetçiler ve Birlikçiler olarak ayrılmıştır (The Northern Ireland Peace Agrrement,
1998); Sinn Fein Milliyetçi gruptadır. BDP ise hem programında hem de
yöneticilerinin demeçlerinde milliyetçi bir parti olmadığını, Türkiye’deki bütün
toplumsal grupların temsilcisi olduğunu belirtmektedir. Bu farkı ortaya çıkaran olası
nedenler şunlardır: Birincisi, Kuzey İrlanda ve Kürt coğrafyası arasındaki
demografik dağılım farklılığıdır. Kuzey İrlanda’nın hemen hepsi İrlandalıyken Kürt
coğrafyasında başta Araplar olmak üzere farklı etnik ve dinsel gruplara mensup
birçok insan yaşamaktadır. Milliyetçi bir söylemin farklı gruplar açısından dışlayıcı
olacağı düşünülmektedir. Ayrıca BDP, Kürt sorununun çözümünün Türkiye’de
demokrasinin gelişmesiyle mümkün olabileceği tahlili yaptığından demokrasi
söylemini milliyetçi söyleme terci etmektedir. Söylem farklılığının ikinci sebebiyse
milliyetçilik kavramının Türkiye’de kazanmış olduğu tarihsel pejoratif anlamdır.
Milliyetçilik özellikle Kürtler nezdinde dışlayıcı ve asimilasyonist devlet
politikalarını çağrıştırdığı için BDP bu kavrama uzak durmaktadır.
Sinn Fein’le BDP arasındaki bir diğer önemli fark da birincisiyle
bağlantılandırılabilecek bir farktır: Sinn Fein’in etnik parti olma ölçütleriyle
BDP’ninkiler farklılıklar göstermektedir. Çalışmanın birinci bölümünde etnik parti
olmanın ölçütleri belirtilmişti: Partilerin seçmenlerine ilettikleri mesajlar, destek
tabanlarının dağılımı ve üye ve yöneticilerinin etnik aidiyetleri. Destek dağılımı ve
etnik aidiyet ölçütleri her iki parti açısından geçerliyken seçmenlere iletilen mesajlar
arasında aynı bezerlik tam olarak söz konusu değildir. Sinn Fein, seçmenlerine
milliyetçi bir parti olduğunu ve temel amacının birleşik bağımsız İrlanda’nın
kurulması olduğunu açıkça iletirken BDP ilettiği mesajlarda doğrudan Kürtlerin
124
temsilcisi olduğunu söylememektedir. BDP’nin neden böyle bir yol izlediğini
yukarıda belirtmiştim.
Sinn Fein ile BDP arasındaki bir başka fark, ulusal kimlik kurgusunda dinin iki parti
açısından tuttuğu yerdir. İrlandalı ulusal kimliğinin inşasında Katolik mezhebinin
önemli bir yeri vardır. Bu çalışmanın ikinci bölümünde de anlatıldığı üzere
İrlandalıların üzerinde kurulan baskının din temelli olması, kimliğin oluşmasında da
dini önemli bir unsur haline getirmişti. Sinn Fein, sol bir parti olsa da seçmen
kitlesinin hemen hepsinin Katolik olması nedeniyle din, partinin siyasetinin
belirleyenlerinden biridir. Örneğin Sinn Fein, Katoliklerin tabularından biri olan
kürtaj konusunda tam bir özgürlüğü savunma konusunda çekinceler göstermektedir
(BBC, 28.11.2012). BDP ise Sinn Fein’in aksine dinin ulusal kimlikte kapladığı
yerin en aza indirilmesini savunan bir partidir. Kürt ulusal kimliğinin inşasında din
başlangıçta önemli bir yer tutsa da özellikle 1970’lerden sonra, Kürt ulusal
hareketinin sosyalist hareket içinde yeniden canlanması nedeniyle bu hareketler
seküler yapıdaydılar. Hem PKK, hem de BDP, dinin devlet tarafından Kürt ulusal
kimliğini asimile etmek için kullanıldığını öne sürerek Kürt coğrafyasında dinin
etkin hale gelmesine karşı çıkmaktadırlar. Sinn Fein ve BDP’nin din konusundaki
farklı politikaları, ulusal kimliklerinin oluşum aşamasında dinin tuttuğu pozisyondan
kaynaklanmaktadır. Britanya, İrlandalılar üzerinde baskı uygularken temel
motivasyonlarından biri mezhep farklılığıydı. Dolayısıyla Britanya’nın politikalarına
verilen tepkilerle şekillenen İrlandalı ulusal kimliğinde din (Katoliklik) önemli bir
unsur haline geldi. Kürt milliyetçiliğinde ise din kurucu bir unsur olmaktan çok
araçsal bir rol oynamıştır. 20. yüzyıl başında Kürt ulusal kimliğinin yaygınlaşması
için faaliyet gösteren örgütler büyük ölçüde sekülerdi. 1960’lardan sonra Türkiye’nin
125
dini Kürt ulusal kimliğinin mobilize edilmesini önleyecek bir araç olarak kullanması
da Kürt ulusal hareketini, Kürt kimliğini dinsellikten arınmış biçimde inşa etmeye ve
canlandırmaya yönlendirmiştir. BDP’nin öncülük ettiği sivil cuma namazları,
kimliğin dinselleşmesi değil, devlet eliyle uygulanan dinselleşmenin engellenmesi
girişimi olarak okunmalıdır.
Sinn Fein ve BDP, sorunlarının ve mücadele yöntemlerinin benzerliği nedeniyle
dayanışma içinde de olan iki partidir. Sinn Fein lideri Gerry Adams, Time dergisinin
her yıl yaptığı Dünyanın En Etkili 100 Kişisi listesine 2013 yılında giren Abdullah
Öcalan’la ilgili dergiye, Öcalan’ın Kürtler için mücadele eden barışçı bir lider
olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından serbest bırakılması gerektiğini belirtti.
Adams, Türkiye’den bir gazeteciye verdiği röportajda da Kürt sorununun çözüm
sürecine bu konuda deneyimli bir siyasetçi olarak destek verdiğini belirtmiştir.
Bu çalışmada, birbiriyle bağlantılı iki temel sonuca ulaşılmıştır. Sonuçlardan
birincisi, etnik partilerin ulusal kimliklerin inşasında, girdiği krizlerden çıkarılarak
yeniden canlandırılmasında ve milliyetçi talepler doğrultusunda mobilize
edilmesinde aldıkları rolün kritik olduğudur. Başka bir ulusal grup tarafından
baskılanan etnik grupların kendi ulusal kimliklerini inşa etmeleri için etnik partilerin
yasal alanda verdikleri mücadele ulus inşa sürecinin en önemli unsurlarından biridir.
Çalışmanın vardığı ikinci sonuç ise, Sinn Fein ve BDP’nin, bazı temel farklılıklar arz
etseler de, etnik parti kavramının içinde değerlendirilebilecekleri ve İrlandalı ve Kürt
ulusal kimliklerinin inşa, tahkim ve mobilize edilmesinde oynadıkları rollerin hayati
önemde olduğudur. Sinn Fein ve BDP’nin ulusal kimlik inşasındaki rolleri, en az
IRA ve PKK kadar önemlidir.
126
KAYNAKÇA
KİTAP VE MAKALELER
Aktoprak, E. (2010). Devletler Ve Ulusları Batı Avrupa'da Milliyetçilik Ve Ulusal
Azınlık Sorunları. Ankara: Tan Kitabevi.
Anderson, B. (2009). Hayali Cemaatler Milliyetçiliğin Kökenleri Ve Yayılması.
(İ. Savaşır, Çev.) İstanbul: Metis.
Aykol, H. (2010). Bölüne Bölüne Büyümek: Türkiye'de Sol Örgütler. Ankara:
Siyasal Kitabevi.
Bajalan, D.R. (2010). Jön Kürtler: Birinci Dünya Savaşı’ndan Önce Kürt
Hareketi 1898-1914. (B. Yalçınkaya, Çev.). İstanbul: Avesta.
Banton, M. (2007). Max Weber on 'ethnic communities': A Critique. Nations and
Nationalism. ss. 19-35.
Barkey, H. (1998). The Peoples Democracy Party (Hadep): The Travails of a Legal
Kurdish Party in Turkey. Journal of Muslim Minority Affairs. 18(1). Ss: 129-138.
Doi: 10.1080/13602009808716397
Barth, F. (ed.). (2001). Etnik Gruplar ve Sınırları. (A. Kaya, S. Gürkan, Çev.).
İstanbul: Bağlam.
Bartlett, T. (2010). Ireland: A History. New York: Cambridge University.
Barton, B. (2009). The Northern Ireland Question The Peace Process And The
Belfast Agreement. Hampshire: Palgrave Macmillian.
127
Bean, K. (2007). The New Politics of Sinn Fein. Liverpool: Liverpool University.
Bozarslan, H. (2005). Türkiye’de Kürt Milliyetçiliği: Zımni Sözleşmeden İsyana
(1919-1925). Vali (ed.). Kürt Milliyetçiliğinin Kökenleri (ss. 35-62). (F. Adsay, Ü.
Aydoğmuş, S. Kılıç, Çev.). İstanbul: Avesta.
Broin, E. O. (2009). Sinn Fein and The Politics of Left Republicanism. Londra:
Pluto.
Bruinessen, M. V. (2002). Kürtlük, Türklük, Alevilik: Etnik ve Dinsel Kimlik
Mücadeleleri. (H. Yurdakul, Çev.) İstanbul: İletişim.
Bruinessen, M.V. (2003). Ağa, Şeyh, Devlet (B. Yalkut, Çev.). İstanbul: İletişim.
Bruinessen, M.V. (2005). Ehmedê Xanî’nin Mem û Zîn’i ve Kürt Milli Uyanışının
Ortaya Çıkışındaki Rolü. Vali (ed.). Kürt Milliyetçiliğinin Kökenleri (ss. 63-82).
(F. Adsay, Ü. Aydoğmuş, S. Kılıç, Çev.). İstanbul: Avesta.
Bruinessen, M.V. (2010). Kürdistan Üzerine Yazılar. (N. Kıraç, B. Peker, L.
Keskiner vd., Çev.). İstanbul: İletişim.
Connor, W. (1972). Nation-Building or Nation Destroying?. World Politics, 24(3).
Ss: 319-355. http://www.jstor.org/stable/2009753
Connor, W. (2004). The Timelesness Of Nations. Nations and Nationalism, 10
(1/2). Ss.35-47.
Cott, D. L. (2005). From Movements To Parties in Latin America: The Evolution
of Ethnic Parties. New York: Cambridge University.
128
Cottrell, R. C. (2005). Northern Ireland and England: The Troubles.
Philadelphia: Chelsea House.
Curtis, E. (2002). A History Of Ireland From Earliest Times to 1922. Londra:
Routledge.
Demir, E. (2005). Yasal Kürtler. İstanbul: Tevn.
Donnelly, J. S. (2004a). Encyclopedia Of Irish History And Culture Volume 1.
New York: Thomson Gale.
Donnelly, J. S. (2004b). Encyclopedia Of Irish History And Culture Volume 2.
New York: Thomson Gale.
Duverger, M. (1974). Siyasi Partiler (E. Özbudun, Çev.). Ankara: Bilgi.
Elias, A. (2008). Minority Nationalist Parties and European Integration: A
Comparative Study. New York: Routledge.
Enloe, C. (1996). Religion and Ethnicity. Smith ve Hutchinson (ed.). Ethnicity. (ss.
197-2002). Oxford: Oxford University.
Eriksen, T. H. (2006). Etnisite ve Milliyetçilik: Antropolojik Bir Bakış. (E. Uşaklı,
Çev.) İstanbul: Avesta.
Feeney, B. (2002). Sinn Fein A Hundred Turbulent Years. Dublin: The O'brien.
Frampton, M. (2009). The Long March: The Political Strategy of Sinn Fein,
1981-2007. Hampshire: Palgrave Macmillian.
129
Gellner, E. (1992). Uluslar ve Ulusçuluk. (B. E. Behar, G.G. Özdoğan, Çev.)
İstanbul: İnsan Yayınları.
Hechter, M. (1975). Internal Colonialism: The Celtic Fringe in British National
Development 1536-1966. Berkeley: University of California.
Hechter, M. (1976). Max Weber on Ethnicity and Ethnic Change. American
Journal of Sociology, 81 (5). http://www.jstor.org/stable/2777563
Hobsbawm, E. (2006). Gelenekleri İcat Etmek. Hobsbawm ve Ranger (ed.).
Geleneğin İcadı. (M.M. Şahin, Çev.) İstanbul: Agora.
Hobsbawm, E. J. (2010). Milletler Ve Milliyetçilik: Program, Mit, Gerçeklik. (O.
Akınhay, Çev.) İstanbul: Ayrıntı.
Hope, M. (2007). The Europeanization of Nationalist Parties?. Nationalism and
European Integration. Karolewski ve Suszycki (ed.). New York: Continuum.
Horowitz, D. (1985). Ethnic Groups in Conflict. Berkeley: University of California.
Howe, S. (2000). Ireland and Empire Colonial Legacies In Irish History and
Culture. New York: Oxford University.
Hroch, M. (2011). Avrupa’da Milli Uyanış: Toplumsal Koşulların ve
Toplulukların Karşılaştırmalı Analizi (A. Özdemir, Çev.). İstanbul: İletişim.
Jwaideh, W. (1999). Kürt Milliyetçiliğinin Tarihi Kökenleri ve Gelişimi. (İ.
Çeken, a. Duman, Çev.). İstanbul: İletişim.
Kanchan Chandra (2005). Ethnic Parties and Democratic Stability. Perspectives on
Politics. ss: 235-252. doi:10.1017/S1537592705050188.
130
Kearney, H. F. (2007). Ireland Contested Ideas Of Nationalism And History.
New York: New York University.
Keating, M. (2002). Plurinational Democracy Stateless Nations in a Post-
Sovereignty Era. New York: Oxford University.
Kelleher, M., O’leary, P. (ed.) (2006). The Cambridge History of Irish
Literature. Cambridge: Cambridge University.
Kienaly, C. (2002). The Great Irish Famine: Impact Ideology And Rebellion.
New York: Palgrave Macmillian.
Kutschera, C. (2001). Kürt Ulusal Hareketi. (F. Başkaya, Çev.). İstanbul: Avesta.
Laffan, M. (2004). The Resurrection of Ireland: The Sinn Fein Party, 1916-1923.
Cambridge: Cambridge University.
Lenin, V.I., (1998). Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı (M. Erdost, Çev.). Ankara:
Sol.
Mac Manus, S. (1907). Sinn Fein. The Nort American Review, 185(621). ss: 825-
836. http://www.jstor.org/stable/25105964
Maillot, A. (2005). New Sinn Fein: Irish Republicanism in the Twenty-first
Century. Oxon: Routledge.
Malesevic, S. (2004). The Sociology of Ethnicity. Londra: Sage.
Mann, M. (2005). The Dark Side Of Democracy: Explaining Ethnic Cleansing.
New York: Cambridge University.
131
Marcus, A. (2009). Kan ve İnanç: PKK ve Kürt Hareketi. (A. Alkan, Çev.).
İstanbul: İletişim.
McAllister, I. (2004). ‘The Armalite and the ballot box’: Sinn Fein’s electoral
strategy in Northern Ireland. Electoral Studies, 24. ss: 123-142.
doi:10.1016/j.electstud.2003.10.002
Mcauliffe, M., Katherine, O., Leeann, L. (2009). Irish History. New York: Palgave
Macmillian.
McNally, M. (2007). Easter Rising 1916 Birth of the Irish Republic. Oxford:
Osprey.
Minorsky, V., Bois, T. (2008). Kürt Milliyetçiliği. İstanbul: Örgün.
Mitchell, C. (2006). Religion, Identity and Politics in Northern Ireland:
Boundaries of Belonging and Belief. Belfast: Ashgate.
Moerman, M. (1965). Ethnic Identification in a Complex Civilization: Who Are the
Lue?. American Anthropologist, New Series, 67(5). Ss: 1215-1230.
http://www.jstor.org/stable/668364
Mulholland, M. (2002). Northern Ireland A Very Short Introduction. New York:
Oxford University.
O’Hegarty, P.S. Sinn Fein.
http://www.gutenberg.org/catalog/world/readfile?fk_files=1928474 ‘den erişildi. (Özgün
eser 1919 tarihlidir.)
132
Özcan, N.A. (1999). PKK (Kürdistan İşçi Partisi) Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi.
Ankara: Asam.
Özkırımlı, U. (2008). 21. Yüzyılda Milliyetçilik. İstanbul: Bilgi Üniversitesi.
Özkırımlı, U. (2009). Milliyetçilik Kuramları Eleştirel Bir Bakış. Ankara: Doğu
Batı.
Özoğlu, H. (2005). Osmanlı Devleti ve Kürt Milliyetçiliği. (N.Ö. Gündoğan, A.Z.
Gündoğan, Çev.). İstanbul: Kitap.
Pelling, N. (2003). Anglo-Irish Relations 1798-1922. Londra: Routledge.
Ruane, J., Todd, J. (2000). The Dynamics of Conflict in Northern Ireland: Power,
Conflict and Emancipation. Cambridge: Cambridge University.
http://books.google.com.tr/books?id=RnJSk74sSWUC&printsec=frontcover&hl=tr&source=
gbs_ge_summary_r&cad=0#v=onepage&q&f=false ‘den erişildi.
Smith A., Hutchinson, J. (1996). Ethnicity. Oxford: Oxford University.
Smith, A. D. (2002). Ulusların Etnik Kökeni. (H. Kendir, S. Bayramoğlu, Çev.)
Ankara: Dost.
Somersan, S. (2004). Sosyal Bilimlerde Etnisite ve Irk. İstanbul: İstanbul Bilgi
Üniversitesi.
Sweeney, G. (1993). Irish Hunger Strikes and The Cult of Self-Sacrifice. Journal of
Contemporary History, 28 (3). Ss: 421-437. http://www.jstor.org/stable/260640
133
Tezcür, G.M. (2010). When Democratization Radicalizes: The Kurdish Nationalist
Movement in Turkey. Journal of Peace Researches, 47(6). Ss: 775-789.
Doi: 10.1177/0022343310386156
Tunaya, T.Z. (1986). Türkiye’de Siyasi Partiler (Cilt: 1-2). İstanbul: Hürriyet
Vakfı.
Vali, A. (2005). Kürtlerin Soykütükleri: Kürt Tarih Yazımında Ulus ve Ulusal
Kimliğinin İnşası. Vali (ed.). Kürt Milliyetçiliğinin Kökenleri (ss. 83-134). (F.
Adsay, Ü. Aydoğmuş, S. Kılıç, Çev.). İstanbul: Avesta.
Weber, M. (1978). Economy and Society. Londra: University of California.
Yeğen, M. (2009). Devlet Söyleminde Kürt Sorunu. İstanbul: İletişim.
ELEKTRONİK KAYNAKLAR:
1832 General Elections.
http://www.historylearningsite.co.uk/1832_General_Election.htm ‘den
15.05.2013’de erişildi.
1841 General Elections.
http://www.historylearningsite.co.uk/1841_general_election.htm ‘den 15.05.2013’de
erişlidi.
1961 Anayasası. http://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa61.htm ‘den 15.11.2013’de
erişildi.
134
1995 Yılı Genel Seçim Sonuçları.
http://www.konrad.org.tr/secim/ayrinti.php?yil_id=12 ‘den 15.11.2013’de erişildi.
1999 Yerel seçim Sonuçları.
http://www.yerelnet.org.tr/basvuru_kaynaklari/secim_sonuclari/index.php?yil=1999
‘den 15.11.2013’de erişildi.
2007 Genel Seçimi Sonuçları. http://www.konrad.org.tr/secim/ayrinti.php?yil_id=15
‘den 20.11.2013’de erişildi.
2011 Seçim Sonuçları. http://secim.haberler.com/2011/ ‘den 25.11.2013’de erişildi.
Alonso, S. (2005). Enduring Ethnicity: The Political Survival Of Incumbent Ethnic
Parties in Western Democracies.
http://www.wzb.eu/sites/default/files/personen/alonso.sonia.312/enduring-ethnicity.pdf ‘den
10.05.2013’de erişildi.
Anadil Kampanyası. (24.09.2013). http://www.aktifhaber.com/anadil-kampanyasi-
30-bin-dilekceye-ulasti-858206h.htm ‘den 25.11.2013’de erişildi.
Assembly Election Manifesto (2011).
http://www.sinnfein.ie/files/2011/AssemblyManifesto2011.pdf ‘den 15.05.2013’de
erişildi.
Aykırı Sorular. (23.09.2013).
http://tv.cnnturk.com/video/2013/09/18/programlar/aykiri-sorular/bdp-mileltvekili-
sebahat-tuncel-enver-ayseverin-sorularini-yanitladi-aykiri-sorular-17-09-2013/2013-
09-17T2045/index.html ‘den 25.11.2013’de erişildi.
135
Başer K. (3.6. 2011). Diyarbakır’da Sivil Cuma.
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2011/06/110603_election_baser_blogs10.shtm
l ‘den 25.11.2013’de erişildi.
BDP Meclis’te Grup Oldu. (24.12.2009).
http://www.radikal.com.tr/politika/bdp_mecliste_grup_oldu-970969 ‘den
20.11.2013’de erişildi.
BDP’den İmralı Açıklaması. (15.09.2013).
http://www.haberturk.com/gundem/haber/877817-bdpden-imrali-aciklamasi ‘den
25.11.2013’de erişildi.
BDP’li Buldan’dan Türklere Çağrı. (04.03.2013).
http://www.internethaber.com/bdpli-buldandan-turklere-cagri-509617h.htm ‘den
25.11.2013’de erişildi.
BDP’liler Cuma Namazını. (1.04.2011).
http://www.cnnturk.com/2011/turkiye/04/01/bdpliler.cuma.namazini.sivil.itaatsizlikl
e.kildi/611889.0/ ‘den 25.11.2013’de erişildi.
Biographies of Prominent People. (2013).
http://cain.ulst.ac.uk/othelem/people/biography/mcpeople.htm ‘den 15.07.2013’te
erişildi.
Blanket and No-Wash Protests. http://www.bbc.co.uk/history/events/blanket_no-
wash_protests_maze ‘den 20.06.2013’de erişildi.
Bloody Sunday. http://cain.ulst.ac.uk/events/bsunday/deadinj.htm ‘den
15.05.2013’de erişildi.
136
Demirtaş: Biz Kentlerimizi Yönetebiliriz. (10.05.2013).
http://siyaset.milliyet.com.tr/demirtas-biz-
kentlerimizi/siyaset/detay/1706549/default.htm ‘den 20.11.2013’de erişildi.
Dini Zerdüştlük Olanın. (15.10.2011). http://siyaset.milliyet.com.tr/-dini-zerdustluk-
olanin-boyle-bir-derdi-olabilir-mi-
/siyaset/siyasetdetay/15.10.2011/1451167/default.htm ‘den 25.11.2013’de erişildi.
DTP Kapatıldı. (11.12.2009). http://www.ntvmsnbc.com/id/25030653/ ‘den
20.11.2013’de erişildi.
Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku Seçim Beyannamesi. (2011).
http://www.ertugrulkurkcu.org/haberler/emek-demokrasi-ve-ozgurluk-bloku-secim-
beyannamesi/#.UpxcPtJdVNE ‘den 25.09.2013’de erişildi.
Enniskillen Bombing. http://www.bbc.co.uk/history/events/enniskillen_bombing
‘den 25.06.2013’de erişildi.
EU Election Manifesto. (2009).
http://www.sinnfein.ie/files/2009/EU09_ManifestoWeb1.pdf ‘den 15.05.2013’de
erişildi.
Foggo, H.Y. (20.03.2003) Newroz: 1991-2002 Neler Oldu?.
http://bianet.org/bianet/siyaset/17453-newroz-1991-2002-neler-oldu ‘den
15.11.2013’de erişildi.
Gönültaş, H. (31.08.2010). BDP Okul Boykotuna Gidiyor.
http://haber.gazetevatan.com/bdp-okul-boykotuna-gidiyor/326288/9/siyaset ‘den
25.11.2013’de erişlidi.
137
Güçlü, İ. (04.03.2011). Türkiye Kürdistanı Demokrat Partisi.
http://www.kovarabir.com/ibrahim-guclu-turkiye%E2%80%99de-kurdistan-
demokrat-partisi-tkdp-ii/ ‘den 15.11.2013’de erişildi.
History of The Gaelic Athletic Association.
http://multitext.ucc.ie/d/History_of_the_Gaelic_Athletic_Association_GAA ‘den
15.05.2013’de erişildi.
Introduction to Sinn Fein & Irish Republicanism.
http://www.sinnfein.org/documents/intro.html ‘den 25.06.2013’de erişildi.
IRA Ceasefire Statement. http://cain.ulst.ac.uk/events/peace/docs/ira31894.htm ‘den
25.06.2013’de erişildi.
İpek, T., Sağsöz, O. (02.12.2008). DTP’li Ayna: AKP’den Aday Olan Kürt Değil.
http://www.radikal.com.tr/politika/dtpli_ayna_akpden_aday_olan_kurt_degil-911092
‘den 25.11.2013’de erişildi.
Kışanak: Dümdüz Bir Yolumuz. (10.2.2013). http://siyaset.milliyet.com.tr/kisanak-
dumduz-bir-yolumuz-var-ozerk-kurdistan-
/siyaset/siyasetdetay/10.02.2013/1667043/default.htm ‘den 20.11.2013’de erişildi.
Kürt Açılımı Netleşti. (12.05.2009).
http://www.sabah.com.tr/Siyaset/2009/05/12/kurt_acilimi_netlesti ‘den
20.11.2013’de erişildi.
Orhan Doğan Kent Parkı. http://www.siirt.bel.tr/h_sayfa_detay.php?no=1588 ‘den
25.11.2013’de erişildi.
138
Oyunlarımız.
http://tiyatro.diyarbakir.bel.tr/tr/oyunlar/2010_2011_Oyunlar%C4%B1m%C4%B1z
‘den 25.11.2013’de erişildi.
Öcalan’a Özgürlük Kürdistan’a Statü. (09.10.2013).
http://www.yuksekovahaber.com/haber/ocalana-ozgurluk-kurdistana-statu-
114009.htm ‘den 25.11.2013’de erişildi.
Öcalan’ın Mesajı. (21.03.2013).
http://www.radikal.com.tr/turkiye/ocalanin_mesaji_en_cok_turkleri_sasirtacak-
1126099 ‘den 25.11.2013’de erişildi.
Partiler ve Oy Oranları.
http://www.bbc.co.uk/turkish/specials/1419_turk_elections/page3.shtml ‘den
20.11.2013’de erişildi.
PKK Kuruluş Bildirisi. http://www.serxwebun.org/index.php?sys=naverok&id=45
‘den 15.11.2013’de erişildi.
Policies. (2013). http://www.sinnfein.ie/policies ‘den 15.05.2013’de erişildi.
Renan, E. What is A Nation?.
http://ucparis.fr/files/9313/6549/9943/What_is_a_Nation.pdf ‘den 10.05.2013’de erişildi.
Results Of The Referenda. http://cain.ulst.ac.uk/events/peace/docs/ira31894.htm ‘den
25.06.2013’de erişildi.
Selahattin Demirtaş: Muhatap Öcalan’dır. (23.03.2012).
http://www.haberler.com/bdp-genel-baskani-demirtas-muhatap-kandil-ve-3474356-
haberi/ ‘den 25.11.2013’de erişildi.
139
Sezgin, Ü. (17.06.2004). PKK Ateşkesi Neden Bozdu?
http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/274618.asp
Soner, A. (21.09.2013). Yetmişli Yıllar : http://www.ozgur-
gundem.com/index.php?haberID=84163&haberBaslik=Yetmi%C5%9Fli%20y%C4
%B1llar&action=haber_detay&module=nuce ‘den 15.11.2013’de erişildi.
Tbmm 24. Dönem Milletvekilleri. (2013).
http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/milletvekillerimiz_sd.sonuc?p_donem=24&ad
i=&soyadi=&il=&parti=BDP&kelime= ‘den 02.12.2013’de erişildi.
The 2010 Westminster elections. (2013). : http://www.ark.ac.uk/elections/fw10.htm
‘den 15.05.2013’de erişildi.
The Broadcast Ban on Sinn Fein. (2005.04.05)
http://news.bbc.co.uk/2/hi/4409447.stm ‘den 20.06.2013’de erişildi.
The Hunger Strikes of 1981. http://cain.ulst.ac.uk/events/hstrike/chronology.htm
‘den 20.06.2013’de erişildi.
The Irish Revival. http://www.askaboutireland.ie/learning-zone/primary-
students/looking-at-places/meath/fr.-eugene-ogrowney/the-gaelic-league/ ‘den
15.05.2013’de erişildi.
The Northern Ireland Peace Agreement. (10.04.1998).
http://peacemaker.un.org/sites/peacemaker.un.org/files/IE%20GB_980410_Northern
%20Ireland%20Agreement.pdf ‘den 15.05.2013’de erişildi.
140
Unionist Charter. (05.2007). http://www.sinnfein.ie/files/2009/UnionistCharter.pdf
‘den 15.05.2013’de erişildi.
Üstündağ, E. (30.11.2007). Çok Dilli Belediyeye Hükümet Engeli Mahkemeden
Döndü. http://bianet.org/bianet/azinliklar/103269-cok-dilli-belediyeye-hukumet-
engeli-mahkemeden-dondu ‘den 25.11.2013’de erişildi.
Violence in The Troubles. http://www.bbc.co.uk/history/topics/troubles_violence
‘den 25.06.2013’de erişildi.
Yavuz, R., Sunar, S. (23.03.2011). BDP Sivil İtaatsizlik Eylemlerini Başlatıyor.
http://www.radikal.com.tr/politika/bdp_sivil_itaatsizlik_eylemlerini_baslatiyor-
1043849 ‘den 25.11.2013’de erişildi.
Youtube. (03.04.2012). http://www.youtube.com/watch?v=6J3yqY0EKVo ‘den
15.11.2013’de erişildi.
Youtube. (20.06.2011) http://www.youtube.com/watch?v=kcrZGzMxV04 ‘den
15.11.2013’de erişildi.
Yurtsever, A. H., (10.01.1992). http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/Hatip%20Dicle/
‘den 25.11.2013’de erişildi.
141
TEZ VE RAPORLAR
Çandar, C. (2011). Dağdan İniş – PKK Nasıl Silah Bırakır? Kürt Sorununun
Şiddetten Arındırılması. İstanbul: TESEV.
Kavak, Ş. (2010). The Democratic Society Party As a ‘Party For Turkey’: Official
and Grassroots Politics Of a Changing Identity. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi). Boğaziçi Üniversitesi/Atatürk Institute for Modern Turkish History.
Aragüç, B. (2006). Sömürgecilik Sorunu Işığında İrlanda: “Azizler ve Âlimler”.
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Erzurum Üniversitesi/Sosyal Bilimler
Enstitüsü.
Çakır, R. (2011). 12 Eylülden 12 Haziran’a siyasi Partiler: Barış ve Demokrasi
Partisi (BDP). Ankara: SETA.
142
PARTİ PROGRAMLARI:
BDP Parti Programı. http://www.bdp.org.tr/devam/17-bdp-program.aspx ‘den
10.11.2013’de erişildi.
DEHAP Parti Programı. (2003).
http://www.tbmm.gov.tr/eyayin/GAZETELER/WEB/KUTUPHANEDE%20BULUN
AN%20DIJITAL%20KAYNAKLAR/KITAPLAR/SIYASI%20PARTI%20YAYIN
LARI/200707309%20DEHAP%20PROGRAM%20VE%20TUZUK%202003/20070
7309%20DEHAP%20PROGRAM%20VE%20TUZUK%202003.pdf ‘den
10.11.2013’de erişildi.
DTP Parti Programı. (2005).
http://www.tbmm.gov.tr/eyayin/GAZETELER/WEB/KUTUPHANEDE%20BULUN
AN%20DIJITAL%20KAYNAKLAR/KITAPLAR/SIYASI%20PARTI%20YAYIN
LARI/200707129%20DTP%20PROGRAM%20VE%20TUZUGU%202005/200707
129%20DTP%20PROGRAM%20VE%20TUZUGU%202005%200000_0215.pdf
‘den 10.11.2013’de erişildi.
HADEP Parti Programı. (1994).
http://www.tbmm.gov.tr/eyayin/GAZETELER/WEB/KUTUPHANEDE%20BULUN
AN%20DIJITAL%20KAYNAKLAR/KITAPLAR/SIYASI%20PARTI%20YAYIN
LARI/199600970%20HADEP%20PROGRAM%201994/199600970%20HADEP%2
0PROGRAM%201994.pdf ‘den 10.11.2013’de erişildi.
143
HEP Parti Programı. (1990).
http://www.tbmm.gov.tr/eyayin/GAZETELER/WEB/KUTUPHANEDE%20BULUN
AN%20DIJITAL%20KAYNAKLAR/KITAPLAR/SIYASI%20PARTI%20YAYIN
LARI/199004408%20HEP%20PROGRAMI%201990/199004408%20HEP%20PRO
GRAMI%201990.pdf ‘den 10.11.2013’de erişildi.
144
ÖZET
Bu tez, ulusal kimliklerin inşası, tahkim edilmesi ve harekete geçirilmesinde yasal
siyasi partilerin oynadıkları rolü ele almaktadır. Tezin amacı Sinn Fein ve Barış ve
Demokrasi Partisi (BDP) örneklerinden yola çıkarak siyasi partilerin ulusal kimlik
mücadelelerinde tuttukları yeri çözümlemektir. Tezde Sinn Fein ve BDP için “etnik
parti” kavramı kullanılmıştır.
Tezin birinci bölümünde milliyetçilik literatürünün temel yaklaşım ve kavramları ele
alınmış ve kuramsal bir çerçeve çizilmiştir. Yine aynı bölümde etnik parti kavramı
farklı yaklaşımlardan yararlanılarak tanımlanmış ve Sinn Fein ve BDP’nin yapılan
yanıma uyup uymadıkları ele alınmıştır. Birinci bölümün sonunda etnik partilerin
ulusal kimlik inşasında oynadıkları rol, Miroslav Hroch ve Walker Connor’ın
çalışmaları bağlamında ele alınmıştır.
Tezin ikinci ve üçüncü bölümlerinde öncelikle İrlandalı ve Kürt ulusal kimliklerinin
ortaya çıkışı ve gelişmeleri incelenmiştir. Daha sonra Sinn Fein ve BDP’nin birer
etnik parti olarak İrlandalı ve Kürt ulusal kimliklerinin inşası ve ulusal talepler
doğrultusunda harekete geçirilmesinde oynadıkları roller değerlendirilmiştir. Bu
değerlendirme yapılırken partilerin resmi belgeleri, seçim manifestoları,
düzenledikleri eylem ve etknlikler ile parti yetkililerinin açıklamalarından yola
çıkılmıştır.
Tezin sonuç bölümünde, ikinci ve üçüncü bölümlerde elde edilen veriler ışığında
Sinn ve BDP arasında karşılaştırmalı bir değerlendirme yapılmıştır.
145
ABSTRACT
This thesis deals with the role of the legal political parties in the process of
construction, consolidation, and mobilization of national identities. The main aim of
the thesis is to examine the role of Sinn Fein and Peace and Democracy Party (BDP)
in the struggles related to national identities. Sinn Fein and BDP are analyzed with
reference to the concept of ‘ethnic party’.
The first chapter introduces the main concepts of the literature on nationalism and
develops a theoretical framework for the subject matter. In this chapter, the notion
of ‘ethnic party’ is defined through different perspectives.It is scrutinized whether
Sinn Fein and BDP fit into these definitions or not. This chapter concludes with the
analysis of the role played by ethnic parties in the process of nation building with
reference to the studies of Miroslav Hroch and Walker Connor.
The second and third chapters scrutinize the emergence and development of Irish
and Kurdish national identities respectively. Then, the roles of Sinn Fein and BDP, as
ethnic parties, in the construction of Irish and Kurdish national identities and
mobilization of these identities for the national demands are assessed. Official
documents, election manifestos, activities of the parties and speeches of the party
officials are used in this analysis.
Finally, the concluding chapter makes a comparative analysis between Sinn Fein and
BDP through the discussion of the material collected in the second and third
chapters.