75

Ajanda Kasım

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Ajanda Kasım

Citation preview

Page 1: Ajanda Kasım
Page 2: Ajanda Kasım
Page 3: Ajanda Kasım

AJANDA EKİBİ

AKIN ÇETİN

AYÇA KOSTANDOF

BANU HIDIRLAR

DUYGU PHILLIPS

MÜGE KARAHAN

SEDA ASOLAR

SİNEM ERGUN

ŞULE COŞKUN BALMUMCU

KONUK YAZAR

MURAT YAMAN

KAPAK TASARIM

ŞULE COŞKUN BALMUMCU

İLETİŞİM

[email protected]

Kasım 2010 Sayı:6

Aşk’la Geldik Yaşama! Kasım ayı Ajanda ekibine aşkı çağrıştırdı. Soğuk havalar, rengarenk atkılar ve paltolar, sokaklarda birbirine sarılmış sevgililer... Aklımızda böyle sahneler belirdi ve biz de tema olarak aşk’ı ön planda tutup, içeriğimizi hazırlamaya çalıştık. Aşk tek kelimeyle ifade edilecekse bence merak demek. Ha-yata büyük bir aşk ile geliyoruz aslında düşününce. Çocukluğumuzda bizim için her şey yeniyken, yaşama aşkla bağlanıyoruz; merakımız öyle büyük oluyor ki, her gece yeni bilgilerle donanıp keyifle uykuya dalıyoruz. Büyüdükçe her gün bizi şaşırtan ve yeni öğrenilen şeylerin sayısı azalıyor. Merakımızı cezbedecek konular bulmadıkça yaşama duydu-ğumuz aşk da azalıyor. Çok popüler olan “aşk biter mi? sorusuna cevap olarak ben evet bitebilir derim ama devam ettirmek de herkesin elinde elbette. Aşk eşittir merak ise her zaman merak edeceğimiz konular bulabiliriz. Belki yaşam sevincinin ve yaşama duyu-lan aşkın da formülü buradan geçiyordur. Hangi yaşta olursak olalım öğrenecek, araştıracak, merak duyulacak pek çok konu olacaktır. Her yeni bilginin bir başkasına bizi taşıyacağı bu kapıyı arala-mamız yeter. Bu sayı da sizlerin merakınızı uyandıracak pek çok konu ve yazılarla dolu. Yaşam sevinciniz ve neşeniz bol olsun!

Page 4: Ajanda Kasım

İÇİNDEKİLER

6 Konserler—Festivaller

14 Sergiler

16 İstanbul’da Turist Olmak “Samatya”

20 Evde Dvd Keyfi

24 Markalaşma Sanatı

26 Gezi “Paris”

32 İnceleme “Açlık Oyunları Üçlemesi”

35 Hobi “Karikatür Kursu”

38 Özel Dosya “Tiyatrolar”

44 Beyaz Perde Aşkları

Page 5: Ajanda Kasım

50 Bir Kaşık Bilgi “Turşu”

53 İnceleme “Genç Kızlar”

54 Kaçamak “Maşukiye”

56 Raflarda

61 Tarihte Bu Ay

62 Vizyondakiler

66 Nostalji Film

68 Ayın Blogu “Kediler ve Kitaplar”

74 Gün Gün Ajanda

Page 6: Ajanda Kasım

KONSERLER—FESTİVALLER

SEDA ASOLAR www.sedasolar.blogspot.com

Değişik bir aydı geride bıraktığımız. Sahip olduğumuz en ünlü festivallerden ‘Altın Portakal film festivali’ bu defa ünü ülke sınırlarını taşan bir skandala imza attı. Kimimiz anlamsız bulabiriz, bazılarımız içinse haklı bir çıkıştır belki Emir Kusturica’nın tavrı. Ancak ben ödül törenlerine politikanın karışmasından bir izleyici olarak hoşlanmadım. Siyasi görüşe tavır alan bir zihniyetin aynı zamanda kendi fikrine yakın göreceği bir eseri yücelteceğini düşünerek, organizasyonun yada jürinin objektifliğinden şüphe etmeme sebeptir çünkü bu gibi durumlar. Şimdi önümüzde biraz soğuk ve bol etkinlikli bir ay var. Birçok büyük şehir de nasibini almış görünüyor etkinliklerden, kalitesi ve ortaya çıkardığı güzel görüntüsüyle dimağımızda yer bırakmasını dilerim. İyi seyirler ...

İlk durağımız 30 Ekim 2010 Cumartesi günü kapılarını okurlarına yirmi dokuzuncu kez açacak olan İstanbul Kitap Fuarı Öğrenci, öğretmen ve emeklilere girişin ücretsiz olduğu fuarın giriş bedeli 5 TL.

www.istanbulkitapfuari.com

Notunu Almayı

Unutma!

Page 7: Ajanda Kasım

İTEF - İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali, 30 Ekim - 2 Kasım 2010 tarihlerinde edebiyatseverlerle otuz farklı ülkeden 70 yazarı buluşturacak. Dünya edebiyatının önde gelen yazarları 4 gün boyunca söyleşiler, okumalar, edebiyat partileri ile İstanbullularla iç içe olacak. Yeraltı edebiyatının çağdaş yorumcusu, Underground isimli romanıyla tanıdığımız Rus edebiyatının en önemli isimlerinden Vladimir Makanin, Mısır’ın Nobelli yazarı Necip Mahfuz’un manevi oğlu ilan ettiği, çağdaş Mısır edebiyatının en önemli isimlerinden Gamal Gitani, Tirza isimli romanı 21. yüzyılın en iyi romanlarından biri seçilen Arnon Grunberg İTEF 2010’un heyecan uyandıran isimlerinden sadece birkaçı… http://www.itef.com.tr

http://www.istanbulchoirdays.com

Page 8: Ajanda Kasım

Tiyatro Hayattır; Ankara 10 gün boyunca 74 Tiyatro Etkinliğiyle hayat buluyor…

Ankara’da son yılların en önemli sanatsal buluşmalarından biri için geri sayım başlıyor…

26 Kasım – 6 Aralık 2010 tarihlerinde yapılacak olan 15. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali’nde yer bulacak tiyatroların dağılımı ise şöyle : 1 Devlet Tiyatroları, 9 Yurtdışı Tiyatro Grubu, 5 Belediye Şehir Tiyatrosu, 4 Üniversite Ti-yatro Topluluğu, 35 Özel ve Amatör Tiyatro Grubu, 4 Çocuk Tiyatrosu, 5 Atölye-Panel-Seminer olmak üzere 63 tiyatro grubu. Salon oyunlarının yanı sıra; sokak tiyatrolarının gösterileri, çağdaş dans performansları ve tiyatro konusunda yapılacak; söyleşi, panel ve atölye çalışmaları da yer alıyor.

http://www.taksav.org

İzmir Sinema Derneği tarafından

3 - 7 Kasım 2010 tarihleri arasında T. C. Kültür Bakanlığı ve T. C. Başbakanlık Tanıtma Kurulu Fonu destekleriyle gerçekleştirilen festivalde dünyanın dört köşesinden pek çok farklı türde filmler İzmirli sinemaseverlerle buluşacak. İzmir Türk - Amerikan Derneği salonunda yapılacak olan gösterimler 10 senedir alışılageldiği üzere yine ücretsiz olacak.

Page 9: Ajanda Kasım

Mardin Valiliğince bu yıl ilki düzenlenecek olan

“Ulusal Mardin Çocuk ve Gençlik Tiyatro Festivali”nin amacı;

Mardin’de yaşamakta olan çocuk ve gençlerin, profesyonel tiyatro grupları ve nitelikli tiyat-

ro oyunları ile buluşmalarını sağlayarak; tiyatro sanatının geliştirici, değiştirici, esnekleştiri-

ci ve yenileyici gücünü aşılayabilmek, değişik sosyal ve kültürel bakış açılarına sahip çocuk

ve genç insanlar arasında bilgi ve deneyim alışverişi sağlamak.

21-26 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan “Çocuk ve Gençlik Tiyatro Fes-

tivali”nde çeşitli atölye çalışmaları, söyleşiler ve paneller düzenlenecektir.

Festival 22 Kasım Pazar günü saat: 19.00’ da Müşfik Kenter’ in

“Bir Garip Orhan Veli” adlı gösterisiyle açılacaktır.

http://www.mardintiyatro.com/

Page 10: Ajanda Kasım

Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali'nin onüçüncüsü,

29 Ekim – 4 Kasım 2010 tarihleri arasında yine İstanbul'da gerçekleştirilecek. Festival, 1997 yılından bu yana Türkiye'den ve dünyadan yüzlerce belgesel filme ev sahipliği yaptı. Çok sayıda belgeselciyi ve belgesel kuramcısını seyirciyle buluşturdu. Sinema sanatının evrenselliğini önde tutarak, belgesel sinema aracılığıyla farklı toplumların birbirlerini tanımalarının ve anlamalarının da önünü açarak sıcak bir ortam oluşturdu. Şimdi, "13.1001"de, tüm belgeselciler olarak, gerçeklerimizi ve hayallerimizi bir kez daha paylaşmaya hazırlanıyor.

http://www.1001belgesel.net

Page 11: Ajanda Kasım

Uluslararası bir faaliyet olarak

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında, kadına yönelik çalışmalar yapan ulusal ve

uluslararası akademik, hükümet dışı ve hükümete bağlı her türlü politik kurum ve kuruluş ile sivil toplum temsilcilerinin

katılımlarıyla kadın çalışmaları alanında hem ülkemizde hem de dünyada çalışılan konularla ilgili paneller ve sergiler

düzenlenecektir.

Bu etkinliğin asıl hedefi Türkiye ve Dünya’da kadın sorunlarına yaklaşımda ve çözüm arayışlarında ortak bakış ve dil birliği oluşturmak, ortak girişimlerde bulunmak, mevcut girişimleri

destekleyip diyalogu güçlendirmek ve kadın konusuna tüm dün-yanın ilgisini İstanbul’a, dolayısıyla ülkemize çekmektir.

Bu buluşma vesilesiyle İstanbul’un ve ülkemizin tanıtımına katkı

sağlanacak ve Kadın Üssü İstanbul’u oluşturmak için ilk adım atılmış olacaktır.

Page 12: Ajanda Kasım

OKUMA GÜNLERİ

SEDA ASOLAR www.sedasolar.blogspot.com

2010—2011 OKUMA ATÖLYESİ Prof. Dr. A.Didem Uslu yönetimindeki OKUMA ATÖLYESİ, iki haftada bir Salı günleri, 11.00’de, edebiyat kitaplarının önceden okunup kütüphanede üzerinde sohbet edileceği bir kültür etkinliğidir.

9 Kasım—Recaizade Mahmut Ekrem, Araba Sevdası

23 Kasım—Geoffrey Chaucer—Canterbury Hikayeleri

Caddebostan Kültür Merkezi: www.ckm.gen.tr

Page 13: Ajanda Kasım

BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?

24 KASIM 1991’de aids’ten ölen, efsane Rock grubu Queen’in solisti Freddie Mercury’nin 1946 Zanzibar doğumlu olduğunu,

Babası ve annesinin İranlı asıllı olduğunu, Bijou ve Dedlilah şarkılarını çok sevdiği kedileri

için bestelediğini,

Gerçek isminin Frederic Pluto Bulsara olduğunu,

Ölmeden önce şu sözleri söyleyebilmiş kişi olduğunu : ‘"yarın ölsem gam yemem.. Gerçekten her şeyi yaptım!"

Müzik haricinde baleden, resme, tasarımdan, spora pek çok alanda yeteneklerinin üstün olduğunu,

Hayatının anlatılacağı filmde Sacha Baron

Cohen, namı diğer Borat tarafından canlandırılacağını.

FREDDIE MERCURY

Page 14: Ajanda Kasım

SERGİLER

Ağa Han Müzesi Hazineleri”

Sakıp Sabancı Müzesi’nde…

5 Kasım 2010 - 27 Şubat 2011 tarihleri arasında düzenlenecek sergi, en değerli İslam sanat eserleri

koleksiyonlarından biri olan Aga Khan koleksiyonunun seçkin örneklerini sanatseverlerle buluşturacak.

Sergide; seramik, ahşap, metal, kumaş gibi farklı

materyallerden yapılmış ve üzerlerinde Kur’an’dan metinlerin yer aldığı objelerin yanı sıra elyazmaları ve minyatürler bir

arada sunulacak.

Peyami GÜREL,

"Âmâ'da" Sergisi ile Maçka Modern'de… 12 Ekim - 10 Kasım 2010

2003 "Kuun" isimli sergisinde izleyicileri varoluşun ilk anlarına götüren sanatçı, "Âmâ'da" isimli yeni sergisi ile sanatseverleri, yön ve zaman algısının olmadığı ama her şeyin potansiyel olarak var olduğu en gizemli yere çağırıyor.

İLK ANIN ÖNCESİNE...

Sergide yer alacak 30'a yakın eser olmuşa, olmamışa, önceye, sonraya, hiçliğe, daha doğrusu her tarafa birer referans belirliyor ve nesnelerin ve fikirlerin ortaya çıkışının en başına atıfda bulunarak, her şeyin "Âmâ'da" olduğu, yani oluştan (Kuun) önceye şahit olmaya çağırıyor.

Âmâ : Bütün yaratılışın henüz ortaya çıkmamış ama potansiyel olarak var ol-duğu, "Kuun! – Ol!" denmeden önceki hali.

http://www.peyamigurel.com/

Page 15: Ajanda Kasım

Csontváry

Macar Resminin Sıradışı Bir Ustası

21 Ekim - 12 Aralık 2010

Resimleriyle şiir yazan, sanat tarihinin en yalnız figürlerinden, Macaristan’ın dahi ressamı

Csontváry Türkiye’de ilk kez Pera Müzesi’nde

Csontváry, kendine özgü renkleri ve simgesel anlatımıyla modern resmin öncü ancak yalnız figürlerinden biri. Kendi deyişiyle, içindeki “göksel sesi” dinleyerek, adeta resimleriyle şiir yazan bu sıradışı sanatçının 39 eserinden oluşan “Csontváry: Macar Resminin Sıradışı Bir Ustası” sergisi 21 Ekim - 12 Aralık tarihleri arasında sanatsever-lerin ziyaretine açık kalacak.

Resme başladığında, neredeyse 40 yaşında olan, eczacılık-tan ressamlığa geçen, sağken, hatta ölümünden sonra uzun yıllar boyunca, hayranlık duyulmuş ya da onurlandırılmış bir sanatçı olmayan Csontváry (1853-1919), günümüzde Ma-car resminin en büyük ustası olmasının dışında 20. yüzyılın en kendine özgü figürlerinden biri olarak biliniyor.

www.peramuzesi.org.tr

Page 16: Ajanda Kasım

GEZİ

İSTANBUL’DA TURİST OLMAK

MÜGE KARAHAN www.yemekbahane.blogspot.com

Ne tuhaf değil mi? Ne kadar yakın olsalar da bazı yerleri sade-

ce televizyon ekranlarından görüyoruz. Sadece kendi eksenimizde hareket ettiğimiz sınırlı hayatlarımız nedeniyle burnumuzun ucundaki değerleri ancak beyaz bir camla farkediyoruz.

Bugün konuk olacağımız semti, benim keşfedişim de böyle oldu. Eminim birçoğunuz bana katılacaktır. Bir gün televizyonda bir dizi başladı. Kadro güçlü, senaryo da öyle. Dizi hemen popüler oldu, beğeni topladı. Dizinin sıcak insanlarının toplaştığı o meydan birden namlanıverdi.

Bir eski İstanbul tanığı.. SAMATYA

Page 17: Ajanda Kasım

Tabii muhakkak bilenler vardı ama binlerce yıllık varlığını İstanbul'a, Türkiye'ye daha bağıra bağıra duyurdu. İşte bu ay rotamızda o semt var. İstanbul'da Turist Olmak, bu ay dizi ve filmlerin romantik seti, yüzyıllara dayanan tarihi ile Samatya'da... Fatih ilçesine bağlı Samatya'yı ben de birçoğunuz gibi Şener Şen, Türkan Şoray ve Nurgül Yeşilçay daha nice usta oyuncunun beğenilerek izlenen dizisi İkinci Bahar ile tanıdım. O meydandaki dostluk, evlerin ve işyerlerinin yaşanmışlığı yüksek dokulu yapısı benim bu semti merak etmeme yetti de arttı bile.

Page 18: Ajanda Kasım

Adını rumca kumluk anlamına gelen psematia kelimesinden alan Samatya, kırk-elli yıl kadar önce denize kadar uzanan bir semt. Dinler arası kardeşliğin ne kadar güzel yaşandığını gösteren semtte, Müslüman, Ermeni ve Rum halklarına ait birçok yapı ve ibadethane bulunmakta. Ermeni cemaatinin ilk patrikhanesi olan Surp Kevork Ermeni kilisesi, Analipsis, Aya Nikolas, Aya Minas, Aya Yeorgis Kipari-as Rum kiliseleri, Siiryani cemaati tarafından kullanılan Samatya kilisesi bu zenginliğin birer parçası.

Mimar Sinan'ın iki eseri, Ağa Hamamı ve Abdi Çelebi Camii semtin önemli mimari eserlerinden. Tarihin izlerini bu denli taşıyan semtin tarihe sahip çıkma başarısı aynı oranda değil malesef. Kişilerin özel malları ya da imalathaneye dönen, önünde apartman biten nice değer görmek mümkün. Samatya'nın bizim bildiğimiz yönüyle en bilindik temsilcisi ise sağı solu balıkçı ve balık restaurantları ile dolu Samatya Meydanı.

Page 19: Ajanda Kasım

İkinci Bahar dizisinde de Ali Haydar Usta'ya, ailesine ve çevresindekilere ev sahipliği yapan meydan tren yolunun altındaki geçitle başlayıp, merdivenlerle sonlanıyor. 40 yıl önce bu meydanda Arif Develi tarafında açılan meşhur Develi Restaurant ise günümüzde yaygın şube ağıyla hizmet veriyor. Ama bana soracak olursanız orada yemenin keyfi her zaman bir başka. Nasıl gidilir? Sirkeci'den trene binerek ya da sahil yolunu aracınızla takip ederek bu semte rahatlıkla ulaşabilirsiniz. İstanbul'un eski tanıklarından bu semti görmeniz, o meydanı solumanız size kendinizi bu şehirde yeterince turist gibi hissettirecek emin olun.

Page 20: Ajanda Kasım

EVDE DVD KEYFİ

SİNEM ERGUN www.sanatnotlari.blogspot.com

1996 yılından beri 15 film yazıp yönetmiş olan Kim Ki Duk,

uluslar arası birçok festivalin de aranılan isimleri haline gelmiş bulunuyor.

Onu özel yapan unsurlardan biri filmlerinde, insan doğasına çok derin psikolojik ve felse-fi yönden yaklaşan bir senaryoyu fotoğrafik görüntülerle ve mükemmel müziklerle do-natıp sunması bana kalırsa. Kim Ki-Duk, her filminde farklı bir tema se-çip bunu, izleyiciyi derinden etkileyecek ya-şamdan bir hikayeye çevirip aktarıyor.

Güney Kore’nin En Çok Tartışılan Yönetmeni Kim Ki-Duk

Spring Summer Fall Winter and Spring filminden bir kare

Page 21: Ajanda Kasım

Filmlerinde uzak doğu yaşamını tüm samimi-yetiyle anlatan Ki-Duk, asıl farkını, hikayele-rin etkileyici finalleriyle ortaya koyuyor. Filmlerine genel bir bakış atalım. Kim Ki Duk “Isle” adlı filmiyle tüm sinema dünyasının dikkatlerini üzerine çekti. Film Güney Kore’yi Venedik Festivalinde temsil eden ilk filmlerden biri olmanın yanı sıra, vahşi ve ürkütücü görüntüleriyle kendi ülke-sinde çok tepki toplamasına rağmen uluslar arası düzeyde çok beğenildi. Hikaye alışılmadık bir çiftin tuhaf durumlarla dolu bir ortamda yaşadıkları aşkı anlatıyor, Hee-jin, balıkçılara tekne ve ekipman kirala-ma merkezine sahip sağır bir kadındır;

ayrıca müşterilerine isterlerse fahişe de ayarlamakta ve zaman zaman da kendisi bu işi yapmaktadır. Fakat, bir gün bu merkeze gelen bir adam ile Hee-jin arasında zamanla bir bağ oluşur. Film, içerdiği bazı vahşi sahneleri cüretkarca sunduğu için ve özellikle Venedik’teki ilk gös-terimi sırasında izleyicilerin bir kısmının kus-ması ve bayılması sebebiyle çok tepki topla-mış, örneğin filmde hayvanlara uygulanan işkence yüzünden İngiltere’de gösterime geç girmiştir. Kim Ki-Duk, birkaç filminde daha fahişeleri konu alan filmler yapmıştır. Bunlar “Birdcage Inn”, “Bad Guy”, “Samaritan Girl”.

Page 22: Ajanda Kasım

Ünlü yönetmen, aşırı şiddet içeren “Isle” ve “Adress Unknown” filmlerinden sonra 2003 yılında dingin bir film olan Spring, Summer, Fall, Winter and Spring’i çek-miştir.

İşte bu, size mutlaka izlemenizi önerece-

ğim bir film. Kim Ki-Duk’un sanki diğer film-lerine cevaben yaptığı şiir gibi bir anlatım. Bir döngüyü anlatıyor bu filminde; doğanın, mevsimlerin dönüşümüyle insan gelişimini eşleştiriyor. Dağların arasında bulunan bir gölde yüzen manastırda yaşayan bir keşiş ve onun yetiş-tirdiği bir çocuk çırak arasında geçiyor hika-ye. İnançların kuvveti, insan ruhunun her yaşta verdiği yaşam mücadelesi, ve doğayla tasvir edilmiş gelişimi anlatılıyor. İlkbahar ile eşleştiriliyor çocukluk dönemi, doğayla uyumu öğreniyor önce, yaz mevsi-minde aşkı ve beraberinde getirdiği duygu-ları tecrübeliyor, kış geldiğinde ihaneti,

hayalkırıkığını ve nefreti öğreniyor, ve tek-rar ilkbahar olunca dingin ruhu yeni başlan-gıçlara liderlik etmeye hazırlanıyor. Film, çekimlerin yapıldığı doğal ortamın ver-diği avantajı en yüksek seviyede kullanarak, ve etkileyici müziklerle destekleyerek izleyi-ciyi baştan sonra muazzam bir içsel yolculu-ğa davet ediyor. Filmin bir özelliği de kış bölümünde yönet-menin keşiş rolünü kendisinin oynaması. Kim Ki-Duk’u hem yönetmen hemde oyuncu olarak bu filmde izlemek büyük bir keyif açıkçası. Film aynı zamanda sanki “Isle” filmine ce-vap oluşturacak birkaç sahneye sahip. Çırak keşişin hayvanlara verdiği eziyetin yanlış olduğunu öğrendiği ve her insanın doğasın-da bunun olduğunun ortaya konması sanki biraz manidar.

Page 23: Ajanda Kasım

Binjip—3 Iron—Boş Ev (2004) Yine az konuşmanın yer aldığı fakat çok şey anlatan bir film. Tae-suk, ev sahiplerinin olmadığı evleri tes-pit edip bir süre o evlerde yaşayan fakat bu-nun karşılığında evde bozuk aletleri tamir eden, çamaşırlarını yıkayan biri. Bir gün boş sandığı bir evde ruhen yaralı bir kadınla tanı-şır. İkisi arasında başlayan sessiz ilişiki aşka dönüşür ve Tae-Suk’un yaşam tarzını bera-ber sürdürürler. Kadının dengesiz kocası, ka-rısının peşini bırakmaz ve onu geri ister. Filmin ikinci yarısından sonra ana karakter-deki değişim süreci şaşkınlık yaratacak ve çeşitli görsel metaforlarla etkileyici bir anlatı-ma şahit olacaksınız.

Shi gan—Time (2006) Kim Ki-Duk bu filminde aşk ilişkisini bambaş-ka bir açıdan sorguluyor. Zaman geçtikçe hep aynı yüz ve aynı beden-le beraber olmak aşkınızı öldürür mü? Yeni bir yüz müdür aradığımız? Uzun süredir birlikte olduğu sevgilisinin ken-disine karşı soğuduğunu düşünen kadın ani-den onu terk eder ve estetik ameliyat olur. 6 ay sonra başka biriymiş gibi tekrar sevgilisini elde etmeye çalışır. Böyle saplantılı düşüncelerini gerçek hayata taşıyıp uygulayarak sadece kendi ruhuna ezi-yet etmekten başka bir şey yapmamakta ve bu hastalıklı duruma erkek arkadaşını da bu-laştırmaktadır. İkinci yarıda psikolojik gerilimin seviyesi ar-tarken kendimizi de sorguladığımızı fark edi-yoruz.

Page 24: Ajanda Kasım

MARKALAŞMA SANATI

DUYGU PHILLIPS www.saklamarkac.com

Her markanın isminin bir hikayesi vardır.

Kimi aile isminden, kurucusunun isminden, kimi marka kişiliği ve konumlandırmasını yansıtan kelimelerden, çağrışımlardan, kimi marka ile bağlantılı lokasyondan, ülkeden yola çıkarak oluşturulmuştur. Kimi zaman isim hiç bir şey ifade etmez. Bazen de başka alanlardan aktarılan isimler vardır. Bu ay bildiğimiz markalardan bazılarının isim hikayelerinden kısaca bahsetmek istiyorum.

Sabancı ailesinin memleketi olan Kayseri ve iş dünyasındaki başarılarının önemi olan yer “Adana” şehirlerinin baş harflerinden oluşturulmuştur. Ayrıca “Ak” pamuğu anlatmaktadır.

İshak Alaton ile Üzeyir Garih’in 1954’te Karaköy’de Vefai Han’da kurduğu küçük yazıhanenin adı Alarko olarak belirlenmiştir. Bu isim alım-satımın AL’ı, araştırma-geliştirmenin AR’ı, komple tesisin KO’sunun birleştirilmesi ile oluşturulmuştur.

Kurucularının Bingöl’lü olmasından dolayı bu ismin bir kısmı alınmış ve sonuna “o” eklenerek oluşturulmuştur.

1968’de Sıtkı Koçman, Selahattin Göktuğ ve Vural-Feridun Görener kardeşler tarafından Bandırma Vitaminli Yem Sanayi kurulmuştur. Şirket ismi Bandırma’nın “Ban”ı ve vitaminin “vit”i birleştirilerek oluşturulmuştur.

Page 25: Ajanda Kasım

Kurucularının enişte ve kayınbirader olmalarından esinlenerek “enişte” ve “kayınbirader” unvanlarının ilk heceleri birleştirilerek oluşturulmuştur.

1970’te kurulan şirketin ismi, kağıdın temel hammeddesi selülozun SEL’i ile temizliği çağrıştıran PAK kelimelerinin birleştirilmesi ile oluşturulmuştur. Daha sonra kategoriye ismini vererek jenerik hale gelmiştir.

Fransızcada “kavşak, dörtyol” anlamına gelir Carrefour’un ilk mağazası Fransa Annecy’de dörtyola yakın bir yerde kurulduğu için bu isim verilmiştir.

Coca-Cola’nın içeriğinde kullanılan “Coca” (koka - yapraklarından kokain çıkarılan bir bitki) ve “Kola” (Afrika’da yetişen tropikal bir ağaç türü - Tohumları kafein ve theobromine (karbondioksitli içeceklerde ve eczacılıkta kullanılan bir madde) içermektedir) bitkilerinin isimlerinin birleşmesi ile marka ismi oluşturulmuştur.

Bu isim “Googol” kelimesinden türetilmiştir. Googol 1 ve yüz tane sıfırdan oluşan sayıdır.

Danimarka dilinde “iyi oyna-play well” anlamına gelen “leg godt” sözcüklerinin birleşiminden “Lego” ismi oluşturulmuştur. Lego aynı zamanda Latince’de “bir araya getirdim” anlamına gelmektedir.

Twitter’ın kurucularından Stone “Herkes cıvıldıyor ve iyi vakit geçiriyor” demiş ve bunu anlatan İngilizce kelime “twitter” (kuşların cıvıldaması) seçilmiştir.

Page 26: Ajanda Kasım

Murat Yaman www.zilliylekilli.blogspot.com Paris, sokaklara bakan kefeleri,

kanallar üzerine kurulu sayısız köprüleri ve içinizde yarattığı sanatsal esinti ile yılın her zamanı yabancıları kabul etmeye hazırdır. Paris hakkında çok şey yazılmış ve çizilmiş-tir çünkü her defasında keşfedilecek farklı bir sokağı , tadılacak farklı bir tadı barındırır içinde....

Şimdi Paris’e uzaktan değil içinden bakma-ya çalışacağız. Saklı lezzetlerin ve farklı kül-türlerin peşine düşüyoruz... Paris’de değişik bir romantizme hazır olun… Sabah erkenden Concorde meydanın arka tarafında bulunan Rue Royale üzerindeki tarihi pastane Laduree Royale’den kahvaltı-lık ile birlikte asırlık tada sahip macaroonlarımızı alıyoruz.

Her gece gerdanına yakutlar takan şehir

Paris

GEZİ

Page 27: Ajanda Kasım

Kısa bir yürüyüş ile Louvre Müzesine sırtımızı vererek bahçesinde bulunan göletin önünden Champs-Elysees tüm ihtişamı ile Arc de Triomphe’i seyrederken kahvaltımızı yeşillikler altında pembe gökyüzü eşliğinde tamamlıyoruz.

Yürümeyi sevenler için güzel bir kahvaltıdan sonra Boulevard Saint-Germain üzerinde Notre-Dame’a kadar yürümek, sokaktaki mağazalara , kafelere bakınmak çok keyifli olacaktır. Hoşunuza giden bir kafede kahve içmeyi sa-kın unutmayın. Saint Michel’e vardığınızda kesinlikle iki so-kağın köşesinde bulunan Tunus’lu tatlıcıdan krep yemelisiniz. Hemen arka sokağında olu-şan kuyruğu gördüğünüzde leziz İtalyan don-durmacıyı buldunuz demektir.

Page 28: Ajanda Kasım

Akşam yemeği veParis’e farklı bir açıdan bakmak için Montmarte’ ye gidiyoruz. Place de Chichy metro istasyonundan kısa bir yürüyüşten sonra teleferik ile yukarı çıkıyo-ruz ve işte Montmarte’dayız. Manzarıyı arkamızda bıraktıktan sonra küçük bir meydanda arnavut kaldırımları üzerinde sayısız ressam ile havanın bohem kokusunu içimize cekiyoruz. Burada meydanın hemen sağ arka tarafında bulunan Chez Plumea’da enfes kırmızı şarap-lar eşliğinde harika bir ziyafet çekiyoruz. Buranın en çok sevdiğim tarafı Fransa’da nadiren karşılaşabile-ceğiniz güler yüzlü hizmet kali-tesidir. Yemeklerine ve sunumlarına bayılacaksınız…

Page 29: Ajanda Kasım

Akşam yemeği için İtalyan tercih edenler, Rue de Fg St Honere’da bulunan küçük, kendi halinde Le Balzac italyan restaurantında harika italyan şarapları eşliğinde enfes pizzalar ve makarnaların tadına bakabilirler, inanamayacaksınız... Paris’de bulunacağınız diğer günlerde de tavsiyem müze peşinde koşmamanız olacak... Eğer müzelere, nehir turuna ,aksam showlarına alışveriş merkezlerine koşuşturma içerisin-de yetişmeye çalışırsanız o zaman şehrin içindeki yapıyı kaybeder ve romantizmini yaşayamassınız. Bırakın dar küçük sokakları size farklı sürprizler sunsun. Kırmızı şarabınız nehir kıyısında farklı hayellere sizi sevk etsin... Paris’de turist olmayın, inanın çok daha keyif alacaksınız…

Paris’de kaybolmak güzeldir.

Page 30: Ajanda Kasım

Evet bir de Paris’de Eiffel kulesi var değil mi, onun icin Fransız yazar Guy de Maupassant ile ilgili olarak anlatılan güzel bir anekdot ile aktarmak yerinde olur sanırım; Guy de Maupassant(guy dö möpasan) , 19. yüzyılın önemli yazarlarından, Paris’te yaşamını sürdürürken şehrin göbeğine Eiffel kulesinin dikileceğini öğrenir. Bu duruma çok öfkelenir ve şiddetle karşı çıkar. Eiffel kulesinin şehrin göbeğindeki bir ur gibi gözükeceğini ve bu çir-kinliği görmemek için de şehri terk edeceğini arkadaşlarına söyler. Eiffel kulesi dikildikten sonra, Guy de Maupassant her Paris'e gelişinde Eiffel kulesine gider ve birinci katında kahve içmeye başlar... Tanıdıkları Guy de Maupassant ‘nın bu davranışına anlam veremezler ve çok şaşırırılar. Ve arkadaşları bir gün ona neden Eyfel kulesine karşı olduğu halde kuleye çıktığını sorarlar. O da “ Burası Paris’in en güzel göründüğü, yani eyfel kulesinin görünmediği tek yer de ondan, der.

Page 31: Ajanda Kasım

Yinede Paris için tek atımlık kurşununuz var ise; Otobüs turu yapın , Eiffel’e ve Arc de Triomphe’a çıkın ,Seine nehri üzerinde günbatımında akşam yemeği yiyin, Notre Dame Cathedral ve Saint Chapelle klisesini görün, Les Invalides’i ziyaret edin , Louvre ve Orsay müzelerini gezin, Lido ve Moulin Rouge showlarından birine gidin, çikolata yiyin, fotoğraf çekin .... Fakat Paris’de ne yaparsanız ya-pın ayaklarınızı uzatıp bir kadeh şarap yada bir fincan kahve içip rahatlamayı asla unutmayın... Lezzetle, doğayla, sağlıcakla ka-lın... Yaman

Page 32: Ajanda Kasım

BANU HIDIRLAR birazsoylebirazboyle.blogspot.com

Seri kitapları okumak için tüm serinin çıkmasını bekleyenlerdenim. Açlık Oyunları'nı tüm namına rağmen bu kadar geç okumam bundan. Serinin 3. kitabı Alaycı Kuş çıktığı anda set olarak satın aldım. Dedim ya beklemek bana göre değil. Özellikle sürükleyici ve merak uyandırıcı olduğu her halinden belli olan bir seriyi.

İNCELEME

SUZANNE COLINS AÇLIK OYUNLARI ÜÇLEMESİ

" Açlık Oyunları'nın çok basit bir kuralı vardı : Her mıntıka ayaklanmalarına karşı bir ceza olarak, haraç olarak adlandırılan, birer kız ve erkek evladını vermek

zorundaydı."

Page 33: Ajanda Kasım

Açlık Oyunları Capitol denilen bir kentteyiz. (kitapta Kuzey Amerika dolaylarında olduğu yazılmış ) Kente bağlı 12 tane mıntıka yer almakta. Aslında 13 olan mıntıka sayısı 13. mıntıka bombalandığı ve yok olduğu için 12ye düşmüş. Mevcut her mıntıkanın farklı bir iş gücü alanı var. Örneğin 11. mıntıka tarım ile 12. mıntıka ise kömür madenleri ile biliniyor. Ancak bu iş gücü onların yaşamını kolaylaş-tırmamakta. Özellikle mıntıkalardaki halk Capitol kent merkezi zenginlerinin aksine inanılmaz fakir durumda ve açlıkla savaşıyor. Mıntıkalar elektrikli tellerle çevrilmiş durum-da. Yani burayı beğenmemek ve terk etmek gibi bir lüksünüz yok. Aslında bırakın terk et-meyi yönetim ile ilgili kötü bir laf söyleme lüksü dahi yok. İnsanlar aç kalmamak için çırpınırken düşüncelerini de kendine sakla-mak zorunda. Capitol, geçmiş mıntıka ayaklanmaları ve bir anlamda da olabilecekleri önceden engelle-mek ve en önemlisi gücünü her defasında hatırlatmak için yılda bir kez Açlık Oyunları'nı düzenlemekte. Bu oyunlara her mıntıkadan yaşı 12-18 arasında olan bir erkek bir de kız "haraç" kura ile seçilerek toplamda 24 yarış-macı bazı eğitim ve hazırlık döneminden sonra, tüm Capitol halkının televizyondan iz-lemesi zorunlu olarak canlı yayında hayatta kalma mücadelesi veriyor. 24 haraç bir araya getirilerek, tüm şartları önceden hazırlanmış bir arenaya bırakılıyor. Arenadaki doğa olayları dahil tüm kontrol Capitol yönetiminin elinde.

Capitol şovu daha eğlenceli ! ve izlenir hale getirmek için dereyi kurutma ya da durmak-sızın fırtına ve yağmur oluşturma gibi yapay müdahaleler yapıyor. 12.mıntıka daha önce sadece bir galip çıkart-mış olmasının da etkisiyle genelde etkisiz durumda. 74.Açlık Oyunları'nda haraçları Katniss ve Peeta için stilistleri tarafından ha-zırlanan kostümler, açıklamalar ve mülakat-larda aldıkları puanlar sayesinde dikkat çek-meyi başarıyor. Ancak arenada bunların ne kadar etkili olacağı şüpheli.

Ateşi Yakalamak Serinin ikinci kitabında ise, Açlık Oyunları sonlanmış, 12. mıntıkanın galipleri Peeta ve Katniss evlerine, ailelerine dönmüştür. Ancak oyunun finalinde Capitol'ün karar değişikliği-ne öfkelenen ve zehirli meyveleri birlikte ye-meye kalkan sözde aşıklar bilerek ya da bil-meyerek Capitol'e isyan etmiş ve bu hare-ketleri ile yaktıkları kıvılcım Capitol'un zul-münden bıkmış ve isyana hazır olan mıntıklara yayılmaktadır. Capitol ve başkan kendisiyle dalga geçildiğini düşün-mekte ve bu olaylardan Katniss'i sorumlu tutmaktadır. Zafer Turu öncesinde, başkan Katniss'e insanları mutlu aşık rolüne inandır-ması ve bastırılmakta güçlük çekilen isyan dalgasını önlemesi için üstü kapalı tehditler savurur. Ancak tüm çabalara rağmen insanlar bir kez kıvılcımı yakalamıştır. Bazı mıntıkalarda is-yan başlamış ancak gizlenmeye çalışılmakta-dır. Zafer Turu sırasında oynanan roller in-sanları kandırmak için yeterli gelmemiştir.

Page 34: Ajanda Kasım

Bu esnada Capitol, 75. Açlık Oyunları yani Çeyrek Asır Oyunlarında yarışmacıların eski ga-liplerden seçileceğini açıklar. Capitol, Katniss ve Peeta’dan intikam almak istemektedir… "Yetmiş beşinci yıl dönümünde, asilere, içlerinden en güçlü olanların bile Capitol'ü alt edemeyeceklerini hatırlatmak için, erkek ve dişi haraçlar, mevcut ga-lipler havuzundan seçilecek." Alaycı Kuş Serinin üçüncü kitabı Alaycı Kuş ise bir anlamda olayların yön değiştirdiği, çözüldüğü kitap. Çeyrek Asır Oyunlarında Katniss’in tek amacı Peeta’nın eve dönmesini sağlamaktır. Ancak Peeta ise tam tersi için çaba gösterir. Fakat ikisinin dışında planı olan birileri daha vardır... Çeyrek Asır Oyunlarında yaşananlardan sonra 12.mıntıka Capitol tarafından bombalanmış, yok edilmiştir. 12.mıntıkadan kurtulmayı başaranlar 13. mıntıkaya sığınmıştır. 12. mıntıka-nın yok olması, isyanların artması ve Peeta'nın esir düşmesi ile birlikte Katniss, Alaycı Kuş olmayı kabul eder. 13.mıntıka diğer mıntıkaları da kendi tarafına çekip isyanı birleştirmek ve Capitol’u yerle bir etmek istemektedir. İsyan arttıkça şiddet artar. Suzanne Collins,gönül rahatlığı ile tavsiye edebileceğim, -bence- başarılı bir üçlemeye imza atmış. Seri, her kitapta farklı bir noktadan okuyucusunu yakalıyor. Üçlemelerde kitap-ları birbiri ile karşılaştırmayı sevmesem de beni en çok etkileyen, duygulandıran kitabın Alaycı Kuş olduğunu belirtebilirim. Keyifli okumalar.

Suzanne Collins

Page 35: Ajanda Kasım

Karikatür Kursu Akademi İstanbul

HOBİ

SEDA ASOLAR www.sedasolar.blogspot.com

Forward maillerimizin en önemli

kahramanları onlar, bunalan bünyelerimize iş saatlerinde ilaç gibi gelen çizimleriyle neşe katan insanlar karikatüristler.

Ben Serkan Altuniğneci’yim örneğin, belki siz Erdil Yaşaroğlucu. Uykusuzlar Yiğit Özgür ve Umut Sarıkaya ise diğer ‘pek sevdiğimiz’ karikatüristlerden. Yaşım itibariyle mizah dergileriyle ilk tanış-mam Leman ile olmuştu. Can Yücel’in hayatta olduğu zamanlar onu Leman’da okuma şansına erişmiş olan bir nesle mensubum aynı zamanda.

Serk

an

Alt

un

iğn

e

Page 36: Ajanda Kasım

Şimdi ne zaman neşelenmek istesem bir iş sabahı, kendimi ‘Penguen’le ödüllendiriyo-rum. Ev-iş arası servis yolculuğumda yaren-lik ediyor bana dergim.

Bu iş %100 yetenek istiyor, karikatüristlerin zekasına hayran olmamak elde değil. Onlar-ca köşe yazarına bedel bence bir mizah der-gisinin kapağı. Kısa, öz, net, çarpıcı. Eğlendirmekten öte, gündemi yakalıyor ol-maları ayrı bir özelliği.

Akademi İstanbul karikatür kursu açmış, hobi olarak çizim yapmak isteyenler için. Eğitmenler ise ünlü karikatüristlerimizden SarkisPAÇACIveOguz GÜREL. Kursun amacı, Dergi, Kitap, Gazete Yayıncı-lığına Yönelik Karikatürist Yetiştirmek. Çizgi Romana Geçiş İçin Temel Bilgilendirme Ve Uygulamalar. Karikatür Formlarından Yola Çıkarak Dijital Sanat, Animasyon Çizeri, Tekstil Ve Promosyon Ürünleri Fikri Oluştur-ma. Karikatür Sanatçısı Yetiştirmek. Reklam Sektörüne Yönelik Özel İllüstratör Yetiştir-mek.

Yiğ

it Ö

zgü

r

Page 37: Ajanda Kasım

EğitimProgramları Yüz İfadeleri. Yüz Anatomisi. Tip

Yaratma. Portre.

Temel Hareketler. Hareketleri

Komikleştirme.

Nükte (Espri) Oluşturma. Konunun

Vurgulanması Ev Ödevi

ArkaPlanlar. Binalar (Mimari).

Doğa Çizimleri.

Hayvan Figürleri. Fantastik

Kreasyonlar.

Ekip Çalışması. Dilin Kullanımı.

Efektler Ev Ödevi.

Hareket Çizgileri. Mekanik Araçlar.

Objeler.

Tek Karede Kompozisyon. Çizgi

Bant Oluşturmak Ev Ödevi

Renk Anlatımı. Leke Tonlama Ve

Taramalar.

İç Mekan Perspektif. Saç Kıyafet

Çizimleri.

Kaligrafi. Konuşma Balonları. Başlıklar Ev Ödevi

Dergi Projelendirmek. Kitap Maketi Oluşturmak.

Cd Kapağı, Dvd Kapağı, Afiş, T-Shırt, Poster Tasarımları Ve Eskizler.

Yazısız Anlatım. İllüstratif Karikatür Ev Ödevi.

Konuya Özgü Çizgi Araştırmaları. Bilim Kurgu. Gerçekçi Çizimlere

Zaman Dilimleri; Yaz, Kış, Gece, Gündüz

Çevre Şartları ; Çöl, Buzullar, Ormanlar

Renklerle Ve Siyah BeyazUygulama. Final Ödevi.

Denemeye değer diyorsanız, daha detaylı bilgi için : www.akademiistanbul.com

Oğuz Gürel

Page 38: Ajanda Kasım

Özel Dosya “Tiyatrolar”

SİNEM ERGUN www.sanatnotlari.blogspot.com

6’dan Sonra Tiyatro Tiyatro sezonunu açtım büyük bir keyifle. Geçtiğimiz ay “6’dan Sonra Tiyatro” Grubu-nun oynadığı O.B.E.B adlı oyunu izledim. Bu grubu İ.T.Ü mezunları oluşturuyor ve 10 seneyi aşkın süredir oyunlarını yazıp oynu-yorlar. Geçen yıldan itibaren oyunlarını, “Kumabaracı 50” adındaki Beyoğlu Kumabaracı yokuşunda bulunan kendi sah-nelerinde sergiliyorlar. Oyunlarının çoğunluğunu Yiğit Sertdemir yazıyor ve yönetiyor, aynı zamanda oyun-larda da rol alıyor. Yazıp yönettiği birçok oyun ödül almış. Kumbaracı 50 sahnesinde haftanın her günü bir oyun sergileniyor. Çoğunluğu 6’dan son-ra Tiyatro grubunun elbette.

Bu sezon da sergilenen oyunları şunlar: Fail-i Müşterek, Öldün, Duydun mu? O.B.E.B. , 444, Kapıların Dışında.

O.B.E.B sosyal içerikli bir komedi oyunu.

Kendilerinin tabiriyle bir komplo teorisi. Oyunun içine yerleştirilmiş gizli ipuçlarını bulursanız çok hak vereceğiniz bir teori bu. Hikaye 70 ‘li yıllarda geçiyor. Merkez OBEB için çalışan bir psikolog gizli bir dönüşüm projesinin yürütücüsüdür. Bu projede 4 kadın hissettirilmeden mer-kezce belirlenen kimliklere dönüştürülecek-tir. Aydın, dışavurumcu sanatçı, lider, ve dev-rimci karaktere sahip bu kadınlar birkaç te-rapi ile bu dönüşümün kaçınılmaz sonuçları-na maruz kalırlar. Hikaye eski bir zamanda geçmesine rağmen gizliden gizliye günümüzü çağrıştırıyor bize.

Page 39: Ajanda Kasım

Çok zekice yazılmış, sosyal ve politik yaşa-ma, devletlerin yönetimine göndermelerle dolu bir taşlama. Satır aralarında kadınların toplumdaki yeri ve değeri, sorgulanırken, bir yandan da bü-yük güçlerin toplumda öne çıkan insanları kendi amaçlarına uygun olarak kontrol ettiği bir komplo teorisi ortaya atılıyor. Düşünen, sorgulayan, tepkisini gösteren kişi-ler yerine magazinle ilgilenen, dedikodu me-rakı yüksek insanlar yaratıldığına dikkat çe-kiliyor örneğin. Dışavurumcu kimlikler bastırılıyor. Kapasitesi yetersiz kişiler toplumun lideri olabileceğine inandırılıyor. İnsanlar kendile-rine olan inançlarını kaybediyor ve düşünce-lerini savunamaz hale getiriliyor. Ortaya koyulan karakterler aslında günümü-zün gerçek kişileri. Bunu yakalayabilmeniz pek de zor olmayacak. Yüksek tempolu, eğlenceli ve oyuncuların harika performans gösterdiği bir oyun OBEB.

Bittiğinde bazı gerçeklerle yüzleşmiş olmanın sersemleticiliğini yaşarken biryandan da ze-kice esprilerle donatılmış iyi bir güldürü sey-retmenin keyfini hissedeceksiniz.

6’dan Sonra’nın diğer oyunları ile ilgili kısaca bilgi de vermek istiyorum,

444’ adlı oyun, bir çağrı merkezinde ge-çiyor. “Hatırlatma Merkezi”nin şikayet bölü-münde; biri uzun zamandır çalışan, diğeri yeni işe başlayan iki kişinin gece vardiyası sırasında, çağrı sisteminde işler karışır. Bul-dukları çözümler ve cevaplar; gerilim ve mi-zahın iç içe geçtiği yüksek tempolu bir gece sonunda, onları çarpıcı bir gerçeğe ulaştırır.

Öldün Duydunmu: Büyük bir gürültüyle gözlerini açan adam, kendini hiç bilmediği tuhaf bir yerde bir banyo küvetine gömülü bulur. İçinde bulunduğu durumu anlatmak üzere, bir masalcı gelir. Adam intihar etmiş-tir ve hayatının masal olarak gözden geçirile-ceği bir yerde bulunmaktadır. Sonrasında, beklenmedik bir şekilde olaya Ebe olduğu söylenen kişi dahil olur.

Page 40: Ajanda Kasım

Bu ay üç başka tiyatro grubundan ve oyunlarından daha bahsedeceğim. Çok değerli sanat-çıların kurduğu ve yer aldığı bu tiyatrolar her yıl dünya tiyatrolarından seçme oyunları oy-namaktalar. Sahne tozu bol bir ay dileklerimle sizi birçok tiyatro oyunuyla baş başa bırakı-yorum.

2002 yılında İpek Kadılar Altıner ve Hakan Altıner tarafından kurulmuş. Tiyatro Kedi yılda ortalama üç prodüksiyon hazırlamaktadır. Sanatçı kimlikleri ve oyunculukları güçlü, kıdemli kadrosunun yanısıra; her yıl seçmeler ile kadrosuna kattığı gençlerle ürettiği oyun-larda; cesur bir tiyatro anlayışını benimsemiştir.

Bir Yaz Gecesi Rüyası Bir Yaz Gecesi Rüyası ‘nda; bir büyü sonucu ortaya çıkan yanlışlıkların sebep olduğu komik olaylar anla-tılıyor. Karmaşık aşk ilişkileri, komedi, heyecan ve entri-ka, Shakespeare'in diğer oyunlarında olduğu gibi; bu oyunda da yerini alıyor. Kentten bir grup esnaf, gözden uzak bir yerde Atina Dükü’nün düğününde sahneleyecekleri oyunlarını prova etmek için ormana gelirler. Oyuncuların lideri olan ve bir cin tarafından büyüle-nerek zor duruma sokulan Dokumacı Mekik, orman-da Orman Kraliçesi Titania ile karşılaşır. Periler Kralı Oberon, karısı Orman Kraliçesi Titania’yı da bir öfke anında büyülemiştir. Büyünün etkisindeki Mekik ve Titania görürgörmez birbirlerine aşık olurlar. Yine aynı gece; Atina yakın-larındaki bir ormanda yollarını şaşıran dört sevgili ; Periler Kralı Oberon ile hizmetkârı Puck'ın büyüsüne kapılırlar. Bir yazdönümü gecesinde geçen karmaşık ve komik olaylar dizisini anlatan “Bir Yaz Gecesi Rüyası”, dünya tiyatro edebiyatının en komik oyunlarından biridir.

Page 41: Ajanda Kasım

Kibarlık Budalası 17. yüzyıl Fransa’sında, cahil, saf ama çok zengin bir adam olan Mösyö Jourdain’in (Haldun Dormen) bir tek amacı vardır: Asilzade olmak.. Bunu gerçekleştirebilmek için her şeyi göze alır, anlamlı-anlamsız, yararlı-yararsız ama mutlaka masraflı her çaba-yı gösterir. Gülünç duruma düşer, alay konusu olur ama hiç yıl-maz. Hedefi bellidir: Soylu sınıfa girebilmek, soylu bir Markiz’i baştan çıkarabilmek için her şeyi yapmak ve biricik kızını da mutlaka bir “soylu” ile evlendirmek. Oysa kızı bir başka gence aşıktır. Moilere, yarattığı bu olağanüstü tiplemenin etrafını, onu sömür-meye çalışan Kont, ayakları yere basan karısı, sağduyunun ve samimiyetin temsilcileri hiz-metçi ve uşak ile bir dantel gibi örer. Neredeyse her sözcük komik ve her durum gülünçtür oyunda.

Pazar Günkü Cinayet Bir yandan ömrü boyunca, “ Vegeratör “ gibi ne olduğu belli ol-mayan icatlar yapan; öte yandan otuz yıllık karısının izni olma-dan radyonun sesini bile açamayan kılıbık bir adam; öldürülen bir telekızın “cinayet zanlısı” olarak aranırsa ne olur? Üstelik bu telekız, bir bakanın kızıysa ve dolayısıyla; medyanın ve halkın büyük ilgisini çeken bu cinayetin tek “katil adayı”nın bu pısırık adam olduğuna başta karısı olmak üzere herkes inanıyor-sa… Tiyatro Kedi’nin yeni komedisi PAZAR GÜNKÜ CİNAYET; “terlik ve hırkadan”, “çılgın bir gösterişe” geçiş yapan otuz yıllık bir evli-liğin ve bütün bunlardan menfaat sağlamaya çalışan kişilerin ko-mik , farklı, sürprizlerle dolu öyküsü.

02 Kasım Salı 20.30 BİR YAZ GECESİ RÜYASI Kozyatağı Kültür Merkezi 06 Kasım Cumartesi 21.00 KİBARLIK BUDALASI Tim Maslak Show Center 11 Kasım Perşembe 20.30 PAZAR GÜNKÜ CİNAYET Akatlar Kültür Merkezi

14 Kasım Pazar 16.00 PAZAR GÜNKÜ CİNAYET Caddebostan KM 23 Kasım Salı 20.30 BİR YAZ GECESİ RÜYASI Ataköy Yunus Emre KM

27 Kasım Cumartesi BİR YAZ GECESİ RÜYASI Ankara Tiyatro Festivali 28 Kasım Pazar BİR YAZ GECESİ RÜYASI Ankara Tiyatro Festivali

Page 42: Ajanda Kasım

"Tiyatro Pera" 2000-2001 sezonunda yedi yıllık bir 'Tiyatro Okulu' ön hazırlığıyla, başta oyunculuk olmak üzere, bir ti-yatro oluşumu alt yapı çalışmaları yapılarak Nesrin Kazankaya tarafından kurulmuş; Türkiye'deki sayılı (bu bağlamda belki de ilk) tiyatrolardan biridir. "Pera Tiyatro Okulu"ndan mezun olup, en az iki yıl okul

oyunlarında profesyonel donanım kazanmış oyuncuların yanı sıra, Devlet Tiyatrosundan ko-nuk oyuncularla zenginleştirilmiş profesyonel oyuncu ve yönetmen kadrosuna sahiptir. "Tiyatro Pera" sahnelediği tüm oyunlarında içerik açıdan söyleyecek sözü olan; estetik tercihlerinde tiyatro sanatına bir öneri kaygısı güden, uzun erimli bir tiyatro olarak kurulmuştur.

Vanya Dayı 1904 yılında Rusya’nın bir köyünde, 26 odalı eski bir çift-lik evinde, aydın ve yarı aydın bir grup insan sıkılmakta-dır. Herkes yaşamını sorgulamakta, yitirdikleri ve boşa har-cadıkları geçmişleri için birbirlerini suçlamakta; herkes yanlış kişiye aşık olup, yanlış kişiyi sevmekte ya da yan-lış kişiden nefret etmektedir. Hemen hemen hiç kimse bir adım ötesini görememekte ya da körleşmeyi seçmek-tedir. Çehov'un "Köy Yaşamından Sahneler" adını da verdiği oyunda, köy yaşamına mahkum bu insanlar monotonluk, umutsuzluk, eylemsizlik, tembellik ve mutsuzlukla kuşa-tılmıştır. Geçmişlerine sıkışan ve bugünü yaşamakta zor-lanan Çehov'un figürleri, geleceklerine yönelik umut-suz ve umarsız bir bekleyiş içindedirler. Küçük çekişmeler, bireysel çıkarlar ve umutsuz aşklar içinde yaşamlarını boşa harcayan oyun kişileri, geçiş dö-nemi Rusya'sının sancılı yıllarının da bir izdüşümüdür. 5 Kasım 20.00 Vanya Dayı Tiyatro Pera 6 Kasım 20.00 Vanya Dayı Tiyatro 7 Kasım 18.30 Vanya Dayı Tiyatro Pera

Oynayanlar Vanya Levend Öktem Astrov Selçuk Yöntem Yelena Nesrin Kazankaya

Page 43: Ajanda Kasım

1969 yılında kurulan Dostlar Tiyatrosu ilerici-toplumcu sanat doğrultusunda benimsediği ilkelerle, sürekli bir araştırma, deneme ve yaratma eylemi içinde seyircilerine otuz beş yıl-da elli yapım sunmuştur. Bunun yanı sıra, zaman zaman düzenlediği tiyatro kursları, koro çalışmaları, oluşturduğu amatör işçi tiyatrosu grubu, çağdaş halk dansları grubu gibi yan kuruluşlarla bir kültür ve eğitim merkezi niteliğini kazanmıştır.

Kerem Gibi Nâzım Hikmet’in şiir dünyasından izlenimler… Ozanın yaşamı, şiirleri ve görüntüleri aracılığıyla anlatılıyor. Gençlik yılları, mahkumiyeti, hapishane yılları, açlık grevi, zorunlu sürgünlüğü, vatan hasreti, tüm dünyayı kucaklayan insan sevgisi, dünya barışı için mücadelesi, Kurtuluş savaşı izlenimleri... 20. Yüzyılın dünya ölçüsünde en büyük ozanlarından birinin yaşamı belgesel bir filmle bütünleşerek şiirsel bir destana dönüşüyor. Oyun aynı zamanda 1975 yılında, ülkemizde ilk şiir-tiyatro deneyimini gerçekleştiren Genco Erkal’ın Nâzım Hikmet’le 35 yıllık yolculuğuna da tanıklık ediyor.

7 Kasım - Kerem Gibi Kadıköy Halk Eğitim Mer. 18:30 23 Kasım - Kerem Gibi ENKA Oditoryum 20:30 26 Kasım - Kerem Gibi Ordu 27 Kasım - Kerem Gibi Giresun 28 Kasım - Kerem Gibi Trabzon 29 Kasım - Kerem Gibi Samsun 30 Kasım - Marx'ın Dönüşü Ankara Tiyatro Festivali Şinasi Sahnesi 20:00

Page 44: Ajanda Kasım

AKIN ÇETİN www.pamuksekerebenzeyenbult.blogspot.com Aşk hakkında abidik gubidik tanımlamalar yapamam ama üzerine ne söylenirse söylensin anlamlı gelecek bir duygu durumu olduğunu belirterek bir orta yol bulmaya çalışabilirim.

Sinemanın sıklıkla eğildiği bir konu olduğu için verilebilecek örnekler oldukça fazla. Onun için genel bir "unutulmazlar" değil de epey kişisel bir "unutulmazlar" listesi bu.

Donnie - Gretchen (Donnie Darko) Oldukça hoş bir tanışma anları vardı. Kasabaya yeni gelen Gretchen oturmak için sınıfın en yakışıklısı olduğunu düşündüğü Donnie'nin yanını seçiyordu. Niyeti neydi bilin-mez ama Donnie'yi epey süründürdü. Donnie ise kanının deli akmasının da etkisiyle yokla-ma çekip duruyordu kıza. Sevişmek için bu kadar istekli olması Gretchen'ın kendisinden uzaklaşmasına neden oldu ama filmin yönet-men kurgusunu izlemeyenler bunu göremedi tabii. Sonunda teslim oldu ve bir açıdan, göreceli olarak uğruna ölünebilecek bir kıza dönüştü.

Julien - Sophie (Jeux de'nfants) Amelie'den ödünç aldığı görselliğine çok şey borçlu olan film, Julien ve Sophie'nin yıllara dağılan dramatik, eğlenceli ve bir o kadar da romantik ilişkisini anlatıyordu. Çocukluk arkadaşı olan ikilimiz "Doğruluk mu cesaret mi?" türevi bir oyun başlatıp sürekli cesaret üzerinden ilerlerler ve günün birinde rotaları aşka kayar.

SOLUCAN DELİĞİ

BEYAZ PERDE AŞKLARI

Page 45: Ajanda Kasım

Önce arkadaş, sonra dost, ardından sevgili, bir ara düşman ama en nihayetinde iki aşıktır on-lar. Başkalarıyla evlenmeleri ya da çocuk sahi-bi olmaları bir şeyi değiştirmez. Aradan yıllar geçse de bir şekilde birbirlerini bulurlar ve yine birbirlerinin olurlar.

Robbie - Cecilia (Atonement)

Sosyal statü yüzünden görmezden gelinen aradaki çekim, hayal gücü yükseklerde dolanan bir kardeş, yaz mevsiminin en sıcak günü, yanlış versiyonu gönderilen bir mektup, önyargı-lar ve kötülüğün gücü... Sonunda biri zorunlu asker, diğeri hemşire olan iki aşık. Kelimele-rin gücü ve aradaki mesafeyi en aza indiren mektuplar. Bakılan tek bir fotoğraf sayesinde yeşeren umutlar. Uyarlandığı esere oranla daha derin bir film. Gördüğüm en hüzünlü aşk hikayesi. Kıyıya vuran dalgalardan kaçarken cilveleşen halle-riyle hatırlayacağım onları daima! Briony'nin de iste-diği bu zaten. Ayrıca olayın iç yüzü fena halde yürek parçalıyor. Onun için yapılacak en güzel şey onları söylediğim gibi hatırlamak. Bana kalırsa siz de öyle yapın. Mutsuz biten aşkların efsane olabilme olasılık-larının daha fazla olduğunu göz önünde bulundurur-sak bundan yıllar sonra bir efsaneye dönüşür belki Robbie ile Cecilia'nın hikayesi.

Dito - Laurie (A Guide to Recognizing Your Saints) Listenin romantizm dozu en düşük çifti. Aslında tam olarak sevgili oldukları bile söylene-mez. Ama aralarında bir çekim olduğu da su götürmez bir gerçek. Başındaki bin türlü şeyin arasında hoşlanacak bir kız bulmuştur Dito. Yangın merdivenlerinden Laurie'nin odasının camına tırmanarak modern Romeoculuk taslar. Ayrıca bir erkeğin bir kızdan hoşlandığı za-man ona yapacakları konusunda da açık seçiktir. Dediğim gibi yoğun bir duygu durumu yoktur aralarında. Zaten bir yerden sonra Dito hayallerini gerçekleştirmek için doğup büyü-düğü yeri terk eder. Yıllar sonra geri döndüğünde Laurie'yi evli ve çocuklu halde bulur. Fil-min zaman aralığı o kadar geniş değildi ama meraklısı için söyleyeyim: Laurie Aids'ten öl-dü. Dito da sinemacı oldu. Bu filmi de kendisi yazıp yönetti zaten.

Page 46: Ajanda Kasım

Mike - Scott (My Own Private Idaho) Aşkın evreselliğinin ve cinsiyet ayrımı saçmalığının altını çizen çok güzel bir sahnesi var. İki jigolo olan Mike ile Scott ateş başındadır-lar. Mike Scott'tan hoşlanmaktadır ama bunu hiç dile getirmemiştir. Birlikte uzunca vakit geçirmenin ve içinde bulundukları ortamın da etkisiyle bir şeyler geveler. Para almadan da bir erkeği sevebileceğini ve onunla yatabileceğini söyler. Scott "Bir erkekle sadece para için yatarım" der. Mike bu söze "Seni seviyorum ve para al-mıyorum" diyerek karşılık verir. Sahne bu diyaloglarla kısıtlı değil elbette. Fakat daha önemlisi oyunculardan birisinin yerin-de bir kadın olsa, sahnenin etkileyiciliğinden herhangi bir şey kaybetmeyecek olması. İşte aşkı cinsiyetsiz yapan da bu!

Ennis - Jack (Brokeback Mountain)

Film vizyona girdiği dönemde olay olmuş, bazı ülkelerde yasaklanmıştı. Epey yazıldı çizildi ama atlanılan bir şey vardı: Karakterler eşcinsel değil, biseksüeldiler! Çobanlık benzeri bir iş için bir araya gelen Ennis ve Jack aynı çadırda kaldıkları gece daha önce yaşamadıkları türden bir deneyim yaşıyorlardı. Yıllar içinde görüşmeye devam etseler de kendi hayatlarını kurmak zorundaydılar.

Evlendiler ama araya giren onca yıla ve yola rağmen görüşmeyi hiç kesmediler. Toplumun onlara dayattığı şeyler başta olmak üzere maddiyat ve benzeri sebepler nedeniyle istedikleri gibi yaşayamadılar aşklarını. Ennis para için nerede iş varsa oraya giderken Jack kayınpederinin himayesi altında zengin bir yaşam sürüyordu. Ennis, kızı evlenme çağına gelmiş bir baba olarak karavanda yaşarken, Jack homofobik insanlar tarafından öldürüldü.

Page 47: Ajanda Kasım

Jesse - Celine (Before Sunrise - Before Sunset) Before Sunrise'ı izleyip de hayatının aşkıyla trende karşılaşmayı bekleyen insanlar tanıyo-rum. Şaka değil bu dediğim, çok ciddiyim! Beğenmeyenin taş olacağı derecede özel, güzel ve romantik bir film. İkilimiz de öyle. Tren-de tanışıp güneş doğana kadar Viyana sokaklarında bir gece geçirmeye karar veren Jesse ile Celine'in hikayesi. Müzik odası sahnesi, isimsiz ölüler mezarlığı, tramvay gibi çok güzel mekanlarda geçen pek güzel sahneleri var filmin. Jesse ile Celine de aklınıza gelebilecek hemen her konuda geyik çeviriyorlar. Bir de birbirlerinden etkilendiklerini açıkladıkları bir telefon sahnesi var ki ro-mantizmle alakalı herhangi bir "en" listesine kafadan girecektir. 9 yıl sonra gelen devamı niteliğindeki Before Sunset'in de kalite ve gevezelik bakımından aşağı kalır yanı yok. Bu sefer mekan Viyana değil Paris. Yalnız çok fazla "keşke"si vardı ve ilk filmin aksine hiç öpüşmüyorlardı. Başkalarıyla evli oldukları için herhalde! İlki kadar çok sevilen ender de-vam filmlerinden olsa gerek Before Sunset. Öyle ki insanın kıyaslayası bile gelmiyor. Ama ilk filme oranla bir veda duygusu yaşatmamış olması en güzel yanı sanırım. Before Sunrise'ın çekimleri sırasında Julie Delphy'ye aşık olmuş mudur Ethan Hawke, bilmiyorum ama setlerde yeşeren aşklar var bir de.

Page 48: Ajanda Kasım

Jeux de'nfants'ın Julie ve Sophie'si Guillaume Canet ile Marion Cotillard'ın filmden önce herhangi bir tanışıklıkları var mıydı bilmiyorum ama çiftimiz 2007 yılından beri birlikteler. Setlerde doğan aşklardan söz edecek olursak Angelina Jolie ile Brad Pitt'i es geçmek olmaz. Çiftimiz Mr. & Mrs. Smith'in çekimleri sırasın-da birlikte olmaya başlayınca gündemi epey meşgul etmişlerdi. İkilinin bir araya gelmesi-ne sevinenler kadar Pitt'in Jennifer Aniston'ı terk etmesine üzülenler de vardı.

Heath Ledger, Brokeback Mountain'daki rol arkadaşı Michelle Williams ile sette mi ta-nıştılar bilmiyorum ama setteyken sevgili ol-duklarını biliyorum. Jake Gyllenhaal'un "Çadırda takılıyorlardı. Sonra çekimler başla-yınca geliyordu ve öpüşüyorduk. Sonra yine Michelle'in yanına gidiyordu" gibisinden bir demeci vardı. Ledger ile Williams çiftinin bir kızı oldu daha sonra. Gyllenhall da vaftiz babası oldu ufaklı-ğın. Fakat çiftimizin evlilikleri filmdeki gibi uzun sürmedi.

Page 49: Ajanda Kasım

David Lynch, Blue Velvet'ta yö-nettiği oyunculardan birisi olan Isabella Rosselini ile bir ilişki yaşamıştı. Kendi içimize baktığımızda Aliye'-de birlikte çalışan Kudret Sabancı ile Sanem Çelik'in ilişkilerini ha-tırlıyorum. Epey olay olmuştular o ara. Yine Kudret Sabancı'nın yönettiği Binbir Gece Masalları'nda da Tardu Flordun ile Canan Ergüder arasında filizlenen bir şeyler olmuştu ve Ergüder'in ko-casından boşanmasına kadar var-mıştı sanırım olay. İşin magazinsel yönünden uzaklaşıp tekrar Amerika dolaylarına gittiğimde Notebook fil-minde tanışan Ryan Gosling ile Rachel McAdams aklıma geliyor. Filmin ve filmdeki çiftin bende pek bir etkisi olmadığı için listeye almadım ama ciddi bir hayran kitlesi olduğunu at-lamamak gerekir Notebook'un. Filmden sonra Gosling ile McAdams birlikte olmaya başla-mışlardı ve bildiğim kadarıyla hala birlikteler. Çok da yakışıyorlar ayrıca birbirlerine.

Page 50: Ajanda Kasım

BİR KAŞIK BİLGİ

MÜGE KARAHAN www.yemekbahane.blogspot.com Kış yüzünü göstermeye başlayınca doğal olarak günlük hayatımızda

da bir takım değişimler yaşarız. Giysilerimizde, yaptığımız aktivitelerde ve daha bir çok şeyde yaşadığımız değişimi sof-ralarımızda da görürüz.

Yazın pratik ve hafif, çoğu zaman ferahlatıcı menülerinin yerini enerji verici, içi ısıtan yi-yeceklere bırakır. Doğada yaşanan mevsim değişimi, tükettiği-miz sebze meyvenin de çeşidine yansır. Artık sofralarda karnabahar, pırasa, lahana, ıspanak gibi kış sebzeleri hakim olmaya baş-larken yazı hatırlatan bir çok sebzeyi ve meyveyi geride bırakırız.

Cam kavanozlarda saklanan

rengarenk lezzetler..

Page 51: Ajanda Kasım

Günümüz şartlarında her ne kadar herşeyi her mevsim bulmak mümkün olsa da esas olan yediklerimizi kendi zamanında tüket-mek olmalı düşüncesi hakim olmalı sofra-larda. Eskilerin sebze kurutmaları, salçalık yapma-ları, konserve hazırlıkları hep bu yüzden de-ğil midir? Bu alışkanlıkları hala korumamız, ileriki nesillere de aktarmamız hem kültürü-müz hem de sağlığımız açısından mühim diye düşünüyorum. Yazın son demlerinde yapılan bu kış hazır-lıklarının içinde çeşidi, rengarenk görüntüsü ve sofraya kattığı zenginlikle turşu bu ayki konuğumuz. Sirke ile mi limon ile mi tartışmaları ile filmlere dahi konu olmuş turşu, Türk mutfa-ğının en geleneksel tatlarından biri. Sirke/limon veya tuzlu suyun içindeki laktik asidin fermantasyonu ile uzun süre sakla-nabilecek hale gelen sebze ve meyvelerden yapılan turşu, özellikle garnitür olarak kışın sıkça tüketilmektedir.

Turşu, ülkemizdeki öneminin yanı sıra dün-ya tarihinin de en eski gıda saklama yön-temlerinden biri. Tam olarak nasıl ve ne zaman icat edildiği bilinmese de sebzelerin tuz ve sirke yardımı ile ömrünü uzatmak çok eski dönemlerden beri uygulanmakta. Örneğin, günümüzde dünyada turşusu en çok yapılan ve tüketilen hıyar, Hindistan kökenlidir. İlk önce Mezopotamya'ya getirilen hıyar, zaman içerisinde dünyanın her tarafına ya-yılmış. Denizaşırı ülkelere yol alan gemilerdeki de-nizcilerin temel beslenme kaynakları ise ambarlarında bulunan fıçıların içindeki tur-şularmış. Ünlü Medici ailesinin İspanya'daki işlerini takip eden, adının Amerika'ya verildiği iddia edilen “Amerigo Vespucci” ise aynı za-manda İspanya'da gemilere turşu tedariki yapan bir tüccarmış.

Page 52: Ajanda Kasım

Turşu, dünya tarihinin farklı dilimlerinde derin anılar bırakmıştır. Sezar ve Napol-yon, turşunun, askerleri için cesaret kaynağı olduğunu belirtmişlerdir. Batı'nın önemli liderlerinin değer verdiği bu mistik gıda, günümüzde Batı sofralarında çok sınırlı bir şekilde kullanılsa da ülkemizde ise hala önemini korumakta. Semt çarşılarında, marketlerde, pazarlarda rastlanan turşucu tezgahları insanın ağzını sulandıracak kadar çekici bir renk c ümbüşünü andırır. Özellikle kurufasulye, nohut gibi kış sofralarının gözde bakliyatları tüketilirken olmazsa olmazdır turşu. Salata ve garnitür olarak sofralarda yer alan turşunun suyu da ülkemizde sıkça tüketilmektedir. Adana sofralarının baştacı şalgam suyu bunların en popüleridir. Ülkemizde özellikle karadeniz yöresinde turşudan yemek dahi yapılmaktadır. Fasulye diplesi bunun en bilindik örneklerinden biridir.

Yeşil domates, biber, salatalık, havuç, acur, fasulye, patlıcan, pancar gibi daha sayılabilecek onlarca çeşidi olan turşular, kereviz sapı, sarımsak, soğan, dereotu gibi aroma ve koku verici yan öğelerle daha da lezzetli hale getirilir. İyi bir turşu hazırlayabilmek için turşu yapılacak sebzelerin sert ve taze, kabuklarının parlak görünümlü ve zedelenmemiş olmasına özen gösterilmeli-dir. Sebzeler ne kadar taze ve diri olursa turşunun dayanma süresi de o kadar artar. Mutlaka turşuluk tuz olarak iri kaya tuzu kullanılmalıdır. Çünkü rafine tuz, turşunun kısa zamanda yumuşamasına neden olur. Turşu, ekşimesi için 18~20°C sıcaklıkta 4-6 hafta bekletilmelidir. Bu yazıyı okuduktan sonra canınız hala turşu çekmedi mi?

Aralık ayında rengarenk yeni yıl sofraların-da görüşüyor olacağız.

O zamana dek afiyetle ve sağlıkla kalın…

Kaynak: www.penguen.com https://www.xing.com/net/osmanlimutfak/mehmet-isik-429392/bir-kis-klasigi-tursu-26892078/

Page 53: Ajanda Kasım

BANU HIDIRLAR birazsoylebirazboyle.blogspot.com

Genç Kızlar, Nihal

Yeğinobalı’nın Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’ni bitirdikten sonra, 21 yaşında iken yazdığı ancak hem kitapta yer alan genç kız-lık – cinsellik kavramlarının yazıldığı dönem-de bırakacağı etki hem de çevirmen olarak çalıştığı yayınevindeki editörlerin “hele biraz büyü, o zaman yazarsın” şeklindeki önyargı-larına karşı bir önlem olarak Vincent Ewing takma adıyla yayınevine sunduğu bir kitap. Kitap, Ludlow Sahne Akademisi’ndeki 3 kız öğrencinin okullarına yeni gelen hitabet ho-caları Gabriel Samson’a olan aşklarını anla-tıyor. Ludlow, döneminin en başarılı oyuncularını yetiştiren bir sahne akademisidir. Öğrenciler özenle seçilmekte ve disiplin dolu okul ya-şantıları ile sahneye hazırlanmaktadır. Yeni sınıf öğrencilerinden Hindley Bell, Beatrica Karova ve Marianna Dunne bu dönemin en gözde öğrencileridir. Hindley, güzel olmanın yanı sıra kırılgan, saf ve narindir. Mariana, çarpıcı güzelliğinin yanı sıra yetenekli, mütevazi ve sakindir. Beatrica yani arkadaşlarının deyimiyle Miss Bee ise ne Mariana kadar güzel ve yetenekli

ne de Hindley kadar narindir. Ancak onda diğerlerinde olmayan bir çekicilik var-dır. Üçü de farklı özellikleri ile hocalarının dikkatini çekmiş olsa da Gabriel Samson on-lara karşı ilgili görünmemektedir. Ancak Gabriel’in, hiç gülmeyen yüzü, soğuk bakış-ları ve yüzüne taktığı “duygusuz” maskesine rağmen kızlar üzerinde garip bir çekiciliği vardır. Kitap, üç genç kızın yıl boyunca yaşadıkları-nı, hissettiklerini, birbirlerinin duygularını bil-mesine rağmen nasıl kendi duygularından vazgeçemediklerini çok akıcı bir dille ve muhteşem tasvirlerle anlatıyor. Ayrıca Can Yayınları’ndan çıkan baskısında Nihal Yeğinobalı ile yapılmış bir söyleşi yer almakta. Bu söyleşide yazar, kitabını ne-den takma isimle yazdığını açıklamış. Yine aynı söyleşide Ludlow’un aslında Arnavutköy Kız Koleji’nin olduğunu belirtmiş. Hatta mü-zik öğretmenleri Charles Lake’in ismini de değiştirmeden kullandığını da belirtiyor. Genç Kızlar’ı daha önce okumuştum. Neden bilmem ansızın aklıma geldi ve yeniden oku-mak istedim. İyi ki istemişim. Eğer 1940-50li yıllara ilgi duyuyor ve “aşk”ın anlatıldığı ba-şarılı bir kitap okumak istiyorsanız bu kitaba mutlaka şans tanıyın derim. Keyifli okumalar.

GENÇ KIZLAR

“Aşk’ın Anlatıldığı Başarılı Bir Kitap”

İNCELEME

Page 54: Ajanda Kasım

MAŞUKİYE

Page 55: Ajanda Kasım

KAÇAMAK

Murat Yaman www.zilliylekilli.blogspot.com Garip hava durumu-muz neticesinde eş

zamanlı üşüyüp sıcaklayan ıslak hemşerilerim... İstanbul ve etrafındaki cennet köşelere bu ay Maşukiye ve yöresi ile devam ediyoruz. Maşukiye 2 saat içinde ulaşabileceğiniz, aynı anda hem dağ esintisine hem de göl sıcaklığına yakın enfes güzellikte bir yer. Kartepe ve Sapanca arasında yer alan Maşukiye, sayısız küçük şelaleleri ile ünlü... Bu orman içindeki küçük şelaleler, üstünüzde terapi etkisi yaratıyor. Hayal edin, hafta sonu Maşukiye’ye varıyorsunuz ve bütün haftanın yorgunluğu ve stresi sırtınızdayken akşam yastığa kafanızı koyduğunuzda mis gibi orman kokusu ve sadece şelalelerin ninnileri ile uykuya dalıyorsunuz. İşte tam da ihtiyacımız olan şey.... Maşukiye’de doğaya daha yakın olmanız için bungalovlarda kalmanızı öneririm. Boğaziçi Restaurant ve Hotel’de bu keyfi çıkartabilirsiniz. Kartepeye çıkan yol üzerinde bu-lunan sayısız restaurantta yemek yiyebilirsiniz. Önerim bize enfes bir manzara sunan ve yaz kış servis veren Manzara Restaurant olacak. Buranın dik yamaçta bulunan balkonunda kartal yuvasındaymış gibi kahvaltınızı veya akşam yemeğinizi yiyebilirsiniz. Kahvaltıda köy peynirinin, yumurta ve sebzelerin tadına varın, kızartılmış özel köy peynirlerinin tadı damağınızda kalacaktır. Maşukiye şehirden kaçmak ve rahatlamak için kesinlikle çok iyi bir seçim, buraya aynı za-manda günübirlik de gidebilir, aileniz veya arkadaşlarınızla keyifli vakit geçirebilirsiniz. Akşam ağaçlar arasında şelale ve dere sesleri eşliğinde mis gibi tereyağında fırında piş-miş alabalalık ile keyif yapmak kim istemez ki... Maşukiye için fazla söze gerek yok eğer henüz gitmediyseniz bir haftasonunuzu kesinlikle bu cennet kasabaya ayırmalısınız... Lezzetle, doğayla sağlıcakla kalın...

Lezzet ve huzur Maşukiye’de birarada...

Page 56: Ajanda Kasım

Keyif Evi Edith Warton 1890'larda, New York'un ge-leneklere ve göreneklere sıkı sıkıya bağlı yüksek tabaka-

sında yer alan olaylar, romanın bahtsız kahra-manı, genç ve güzel Lily Bart'ın çevresinde dö-ner. Muhteşem bir baloyla sosyeteye tanıtılan Lily Bart'ın bütün dünyası alt üst olur. Halasının ya-nına sığınan ve dar geliriyle geçinmeye çalışan Lily'nin elinde benzersiz güzelliğinden başka bir şey kalmamıştır. Arzuladığı lükse ve toplumsal konuma ancak zengin bir kocayla sahip olacağını bilen Lily yine de bu yönde bir çaba harcamaz, bilakis bu dü-şünceye isyan eder. Lily sadece çekici değil, çok da zeki bir kadın-dır; ancak toplumun kendisine biçtiği 'güzel nesne' rolünden sıyrılamaz. Yakışıklı, zeki ama beş parasız Lawrance Selden'in hayatına girmesiyle Lily ondan başka-sını düşünemez olsa da onun ulaşmak istediği idealleri yerine getirmekten çok uzak olduğunu bilir; içinde bulunduğu kesimin zenginlik ve modaya verdiği önem yüzünden, konumunu korumak ve iyi bir evlilik yapma fırsatı elde et-mek için büyük bir borca giren Lily'nin, yanlış kararları sonucu beklenmedik bir sona doğru sürüklenmesinde çevresinin acımasızlığı ve bencilliğinin büyük payı olacaktır.

RAFLARDA

Eğrisi Doğrusu Woody Ellen Yan Etkiler, Sırf Anarşi ve Tüysüz'den sonra Woody Allen, cümlelerine noktayı so-nunda koyuyor; yüzyılın en

üretken ve aykırı figürlerinden biri sayılan Woody Allen'ın bütün eserleri serisi böylelikle Eğrisi Doğrusu ile tamamlanıyor! Sinemacı, yazar, oyuncu ve komedyen kimlikle-riyle çağımızın tartışmasız en iddialı ve yaratıcı figürlerinden Woody Allen'dan zekâ dolu ve siv-ri dilli bir kitap: Eğrisi Doğrusu. "Hayattaki tek pişmanlığım bir başkası olma-mak" diyen Woody Allen; ince bir mizah ve keskin göndermelerle ördüğü kitabıyla gündelik hayatın monotonluğuna absürdün sınırlarında dolaşarak karşı çıkıyor. Eğrisi Doğrusu; giderek saçmalaşan ve saçma-lığıyla bunaltan bir dünyada, absürdün serin sularında geziniyor. Tek satırlık esprilerden fazlasını arayanlara ilaç gibi gelecek Eğrisi Doğrusu, hem güldürüp hem düşündürme iddiasında dersek yalan olur. İyi vakit geçirin, o kadarı yeter.

BANU HIDIRLAR www.birazsoylebirazboyle.blogspot.com

Page 57: Ajanda Kasım

Kitaplar Arasında Necla Aytür Amerikan kültür tarihi, edebiyat akımları, Ameri-kan şiiri ve ya-zarları gibi alanın önemli başlık-

larını akıcı bir dille özetleyen Kitaplar Arasında, iyi bir edebiyat kılavuzu. Melville'den Twain'e, Hemingway'den Fitzgerald'a uzanan zengin bir okuma sunan Aytür, Amerikan edebiyatının bu en önemli ya-zarlarının metinlerini yetkin ve çözümleyici bir biçimde ele alıyor. Hem edebiyat meraklılarına hem başvuru kay-nağı arayanlara hitap eden yazılarında Aytür, doçentlik tezine konu olan, önemli eserlerini Türkçeye kazandırdığı William Faulkner'a özel bir yer ayırıyor.

Beyoğlu’nda Fısıltılar David Borataw Fransa'da yazarların ilk ro-manlarına verilen çok saygın Gironde ödülünü kazanan David Boratav, Türk okuru için de güzel bir sürpriz.

Londra'da uykusuzluk çeken bir adam. Eşi tara-fından terk edilmiş. Oğlu ilgisiz. İçinden çıkıl-maz bir hastalığın pençesinde yaşamı tamamen anlamsızlaşmış. Biraz da tereddüt ederek, İstanbul'a, Beyoğlu'-na dönmek durumunda kalıyor; on bir yaşından beri adım atmadığı memleketine. Esrarengiz bir şiirin peşinde, artık yabancısı ol-duğu kentin karmaşasına daldığında, Boğaz, rakı ve bu toprağın nefesi onun tüm varoluşunu sarsacaktır.

Onlar Hep Oradaydı Sunay Akın Kızılderililerin sürüldüğü top-raklarda, 1966'da, uzay kıya-fetleri giydirilen NASA görevli-lerine Ay'a indiklerinde ne ya-pacakları, nasıl davranacakları anlatılırken, yaşlı bir Kızılderi-li'nin yanındaki çocukla birlikte bu çalışmaları her gün izlediği görülür. Aradan geçen birkaç gün sonra çocuk yanlarına gelir: "Beni babam gönderdi. O Beyaz Adam'ın dilini bilmiyor. Ben okulda öğrendim. Babam, bu garip aletler ve kıyafetlerle burada günlerdir ne yaptığınızı soruyor." Bir NASA yetkilisinin, Ay'a gitmek üzere oldukla-rını, bunun için astronotları eğittiklerini anlatması üzerine Kızılderili çocuk babasının yanına geri dö-ner... Bunun üzerine günlerdir hiç kımıldamadan duran yaşlı Kızılderili koşarak astronotların yanına gelir ve nefes nefese Navaho diliyle bir şeyler söyler. Söyleneni anlamayan NASA görevlileri, babasının arkasından koşarak gelen çocuğa bakarlar... Çocuk, Beyaz Adam'ın Ay'a gideceğini öğrenince babasının çok heyecanlandığını anlatır ve kendi-sinin Ay'a bir mesajı olduğunu, onu da yanların-da götürüp götüremeyeceklerini sorduğunu söy-ler. Günlerdir güneş altında ciddi ciddi çalışmak-tan sıkılan görevliler bir teyp uzatırlar: "Babana söyle, mesajını bu teybe söylesin. Söz, giderken yanımızda götüreceğiz." Kızılderili, çocuğunun Beyaz Adam'ın sözlerini Navaho diline çevirmesinden sonra teybe bir şeyler söyler, son-ra da kızgın adımlarla uzaklaşır oradan. Mesaj şöyledir: "Bu adamlara dikkat edin! Topraklarınızı almaya geliyorlar!.."

Page 58: Ajanda Kasım

Geceyle Gelen Christina Comencini "Hiç değişmemiş. Bir kelime yetti, çırılçıplak karşı karşıya kaldık."Yaz ortası; küçük oğ-

luyla tek başına daga gelen Marina, iyi bir anne olması gerektiğini düşünmekte, öyle olmayı is-temekte, ama becerememektedir.

Suskun ve kaba bir dağ adamı olan, ancak bu kabalığın altında, iki kez terk edilmiş olmanın acısını ve ruhsal çöküntüsünü gizleyen ev sahibi Manfred'in tedirgin edici bakışları hep üs-tündedir. Manfred bir casus gibi onu gözetle-mektedir.

Bir gece Marina'nın evinde bir kaza olur. Manfred ise karışır, Marina'nın yaralanan çocu-ğunu hastaneye götürür. O günden sonra Manfred, Marina'nın herkesten, kocasından bile sakladığı itiraf edilemez bir gerçeğin izini sür-meye başlar.

Ama Marina da, Manfred'in sırrını yakalayacak ve zayıflığının uçurumunu keşfettiğini belli ede-cektir.

Artık Manfred ve Marina bütün gizemlerinden arınmış, çırılçıplak karşı karşıya kalmış gibidir-ler; bakışır, meydan okur, birbirlerini arzularlar - duydukları istek öylesine dayanılmaz ve do-ruktadır ki…

Mrs. Stone’un Roma Baharı Tennessee Williams Bir kaç kez filme çekildi. İlki 1961 yılında. Hiç şaşmamak

lazım kitabın kahramanı Karen Stone'u Vivien Leigh'ın oynamasına. Daha uygun kim olabilirdi bu role? Daha da iyi-si, kim daha cuk oturabilirdi Paolo rolüne? Genç Warren Beaty'den başka (belki Marcello)? Bura-da Williams'ın her yazısının bir oyun tadında olmasının etkisini mi görmek lazım? Ama dahası var: Mücevher pırıltısındaki bu ro-mancık, okuyunca göreceksiniz, hiç de öyle fil-me çekilebilecek, sahneye konulabilecek nite-likte değil aslında. Asıl önemli olan, söylenmeyenlerde. Zaten öyle de değil midir, iyi bir romanda yazılanlardan ziyade, yazılmamış olanlar, söylenmemiş olan-lar, söylenemez olanlar önemlidir. Çünkü, esas olan şey, hayâldir. Fatih Özgüven kitabının sonuna yazdığı sönsözde haklı bir laf ediyor: Bu türden anlatı-ların soyu neredeyse tükenmek üzere. Bu türü kurtarmanın tek yolu da okumaktan geçiyor. Film, ne kadar iyi de olsa, son derece ikincil. Artık seyretme değil, okuma vaktidir.

Page 59: Ajanda Kasım

İçimdeki İstanbul Mario Levi Mario Levi ilk kez bu kadar içerden yazıyor

kendisini, kendi kendisiyle söyleşiyor, kendi-ne sorular soruyor. İçimdeki İstanbul Fotoğrafları, Mario Levi'nin "Mario Levi" olarak portresi... Renklerini, dil-lerini, insanını ayırmadan kucaklayan bir kent olarak İstanbul'un da portresi... 1950'lerin İstanbulunda "Mario Levi" adıyla doğmak, çocuk olmak, büyümek, erkek ol-mak, yazar olmak üzerine sorular... Şehir değişir dönüşürken, Mario Levi de nasıl de-ğişmiş dönüşmüştür, onun üzerine sorular... “Dil... İnşa etmek istediğin dil, hangi dildi? Evlerin, odaların, sende Türkçeninkinin yanı sıra, başka dil dünyalarının, Fransızcanın ve Yahudi İspanyolcasının renkleri, sesleri ve duygularıyla da kalmıştı. Tabii aynı zamanda kaygıları, korkuları ve içe kapanmalarıyla da... Çocukluk günlerinde bu yaşadıklarının, şehri-nin tarihinin, sendeki tarihinin kaçamayaca-ğın gerçekleri arasında yer aldığının farkında değildin. Şehir seni kendisine, bu çağrısıyla da bağlıyordu. Biliyordun, çok iyi biliyordun asıl farklılığın, seni yazıya çağıranın o aynalardan geldiğini."

Amok Koşucusu Stefan Zweig İntihar, Stefan Zweig'ın zihni-ni gençlik yıllarından beri meşgul eden bir kavramdı.

Yaşamanın bir anlamı kalmadığını anladığı anda yaşamına kendi eliyle son verebileceğini daha üniversite yıllarında söylemişti. İlk evliliği sıra-sında karısı Friederike'yi kendisiyle birlikte inti-har etmesi için zorlayan, sonra bu düşüncesin-den vazgeçen Stefan Zweig, yıllar sonra, İkinci Dünya Savaşı sırasında, ikinci karısıyla birlikte yaşamına son verdi. Yazar, önceki intihar girişimlerinden vazgeçmiş olsa da korkularını, romanlarındaki ve öyküle-rindeki kahramanlara yaşatıyor. Amok Koşucusu'nda yer alan öykülerin ortak izleği de intihar. Kendi yaşamından ya ada ta-rihteki gerçek kişilerin yaşamlarından kesitler katarak yazdığı bu öykülerde Stefan Zweig'ın duyarlı kişiliğini, olağanüstü gözlem gücünü ol-duğu gibi sayfalara yansıttığını görüyoruz. Yazdığı öykülerin en başarılı örneklerinin yer al-dığı bu kitapta, bir uzun öykü olan Amok Koşu-cusu bir baş yapıt. İnsanı en güçsüz, en savunmasız yönleriyle ele alıp, insan ruhunun en derin katmanlarına in-meyi bilen, bütün bunları son derece canlı, ay-rıntılı, çok yönlü bir anlatımla kaleme alabilen, okuru gerçekten etkileyebilen bir yazar Stefan Zweig. Yazdıklarının üzerinden bunca yıl geçmiş olma-sına karşın, öykülerinin, romanlarının bugünkü kuşaklar tarafından da aynı ilgiyle okunması, onun kalıcı bir yazar olduğunun en büyük kanıtı. Amok Koşucusu'nun bu yeni çevirisinde, daha önceki basımda yer almayan öyküler de bulunu-yor.

Page 60: Ajanda Kasım

Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Soförü Etgar Keret "Etgar Keret bir dâhi... Kahkahalar-la güldürüyor."

-The New York Times- "Kara mizahı seviyorsanız, bundan iyisini bula-mazsınız." -Baltimore Sun- Orta Doğu'nun en parlak yıldızı olarak nitelenen Etgar Keret'ten soluk soluğa okunacak bir kara mizah şaheseri: Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şo-förü! Prensip sahibi olduğundan otobüsünü asla beklet-meyen bir şoför, Interpol'ün peşine düştüğü kü-çük bir kız kılığına girmiş bir cüce, cehennem ka-pısındaki küçük delikten yakınlardaki bir kasabaya inen insanlar, sadece intihar edenlerin gittiği ve içinde yaşadığımızdan pek farkı olmayan sıkıcı bir öbür dünya, merhamet sahibi bir tetikçi ve mer-hametsiz bir Tanrı... Keret'in dünyası hareketi, oyunbazlığı ve hayalle gerçeği incelikle kaynaştır-masıyla benzersiz bir okuma tecrübesi sunuyor. Günümüz insanının hayatının sıradan kesitlerini zarif dokunuşlarla bileyerek gerçekliğin sınırlarını yeniden tanımlayan bu ironi ve mizah yüklü, kes-kin öyküler sayfalara sığmamaya, okuyanların zi-hinlerine kancalar atmaya fena halde niyetli. Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü; tuhaf, iddialı ve bangır bangır sesiyle kolay kolay unutulmaya-cak bir kitap. "Kitap okumayı sevmeyenler bile bağımlısı ola-cak." - Boston Globe-

Solist Steve Lopez Yayınlandığı ülkelerde he-men çok satanlar listesine

giren bu romanın filmi de oynadığı ülkelerde çok ilgi gördü, başrollerini Robert Downey Jr., Jamie Foxx'un oynadığı film birçok ödül kazandı. Los Angeles Times gazetesi köşe yazarı ve romancı Steve Lopez, bir gün Los Angeles sokaklarında dolaşırken hayatını değiştire-cek hikâyeyle karşılaşır. Evsiz Nathaniel Ayers sokağın köşesinde iki telli kemanıyla klasik müziğin en güzel par-çalarını çalmaktadır. Yaşlı Nathaniel'in hikâyesini araştıran Lopez 30 sene önce ABD'nin en prestijli okulların-dan Juillard'a kabul edildiğini öğrenir. Şizofreni hastası olan Nathaniel artık Juillard'daki hayatından çok uzaktadır ve onu yaşama bağlayan tek şey artık müziktir. İki telli bir kemana bağlı, kartondan yapılma yataklarda ve şizofreninin pençesinde geçen bir hayat...

Page 61: Ajanda Kasım

TARİHTE BU AY

14 Kasım 1914 Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı

Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'na girdiği yıl çekilen, Türk sinema tarihinin bilinen ilk filmi ve senaryosudur. Osmanlı ordusunda yedek subay olarak görev yapan Fuat Uzkınay tarafından 14 Kasım 1914'te çekilmiştir. Film 150 metrelik bir belgeseldir. Filmdeki tüm olay Ayastefanos'taki (Yeşilköy) Rus anıtının yıkılışıdır. Lumiere Kardeşler'in sinema tarihine ilk film olarak geçen ve sinemanın doğuşu kabul edilen trenin gara girişinin Türk versiyonudur. Filmin hiçbir kopyası günümüze ulaşamamıştır. İlk resimde kule ikinci resim de ise yıkılışı görünmektedir.

21 Kasım 1783 Montgolfier Kardeşler, 5 Haziran 1783 tarihinde Dünya'da ilk balonlu uçuşu gerçekleştiren kişiler. Fransız Joseph Michel Montgolfier (1740-1810) ve Jacques

Etienne Montgolfier (1745-1799) kardeşler Annonay köyünde çapı 10,5 metre olan ketenden bir torbayı sıcak havayla doldu-rarak ilk balonlu uçuşu yapmışlardır. Balon 450 metre kadar yükselerek 10 dakikada 1,5 millik mesafe katetmiştir.

Montgolfier Kardeşler sonraki uçuşlarını 19 Eylül 1783 tarihin-de, aralarında Benjamin Franklin’in de bulunduğu kalabalık

karşısında Paris’te yapmışlardır. 6 millik uçuşta balonun sepetine bir horoz, bir ördek ve bir koyun koymuşlardır ancak sonra onun kötü bir fikir olduğunu farkedip balonu patlatmışlardır. Resimde görünen tarihi balonun mühendislik bilgilerini içeren bir şemadır.

BANU HIDIRLAR www.birazsoylebirazboyle.blogspot.com

Türk Sinema Tarihinin İlk Filmi

Dünya’da İlk Balonla Uçuş

Page 62: Ajanda Kasım

BU AY VİZYONDA

New York’ta Beş Minare Gösterim tarihi : 5 Kasım 2010 Yapım : 2010, ABD, Türkiye Yönetmen: Mahsun Kırmızıgül Oyuncular: Haluk Bilginer, Engin Altan Düzyatan, Ali Sürmeli, Mahsun Kırmızıgül, Danny Glover Kırmızı bültenle aranan ve ismi fenomene dönüşen radikal dinci bir örgü-tün lideri Deccal kod adlı suçlunun Amerika’da yakalandığı bilgisi gelir. Teşkilatın en başarılı iki polisi Amerika’ya suçluyu teslim almaya gider-ler. Bundan sonrası kolay gibi görünür ama hiçbir şey göründüğü gibi değildir. İstanbul, New York, Bitlis üçgeninde geçen hikaye, yakın dönemin Türkiye’sini sorgularken, 11 Eylül sonrası Amerika ve dünyanın İslam ile olan paranoyasının altını çizecektir. Çektiği tüm filmlerle kendisinden söz ettiren Mahsun Kırmızıgül’ün bu filminin de çok konu-şulacağı kesin.

Chain Letter Gösterim tarihi : 12 Kasım 2010 Yapım : 2010, ABD Yönetmen: Deon Taylor Oyuncular: Nikki Reed, Betsy Russell, Brad Dourif, Ling Bai, Keith David İnternet üzerinden altı arkadaş birer esrarengiz mail alır.Manyak bir katil epostalarına,yada cep telefonu mesajlarına girerek bu insanları devamlı rahatsız etmekte onları vahşice öldüreceğini söylemektedir.bu zincirleme mesajların kimden geldiğini öğrenmeye çalışan Jessie Campbell (Nikki Reed)ve arkadaşları aslında bunun bir ölümcül oyun olduğunun ve hepsinin de bu oyunun bir parçası olduğunun farkına varacaklardır. Kurtulabilmeleri nin tek şartı oyunun kuralları-na uymak.

MÜGE KARAHAN www.yemekbahane.blogspot.com

Page 63: Ajanda Kasım

Vay Arkadaş Gösterim tarihi : 5 Kasım 2010 Yapım : 2010, Türkiye Yönetmen: Kemal Uzun Oyuncular: Demet Evgar, Rasim Öztekin, Mustafa Üstündağ, Mete Horozoğlu, Fırat Tanış İstanbul’un kenar mahallerinden birinde yaşayan üç arkadaş Manik, Tik ve Dildo’nun, mahallenin dışına pek taşmayan sıradan ama kendi içlerinde hareketli bir şe-kilde devam eden heyecan, macera ve kahkaha dolu hayatlarını anlatan hikâyesi.

You Will Meet a Tall Dark Stranger Gösterim tarihi : 12 Kasım 2010 Yapım : 2010, ABD, İspanya Yönetmen: Woody Allen Oyuncular: Anthony Hopkins, Antonio Banderas, Naomi Watts, Freida Pinto, Anna Friel Woody Allen bu filmiyle de, ihtiraslarıyla, tutkularıyla, zaaflarıyla, endi-şeleriyle bir grup insanın, tehlikeli olabilecek sıkıntılarının öyküsünü an-latıyor.Sally’nin annesi 40 yıllık kocası tarafından terkedilince mutluluğa yaşıtı bir sahafta arar. Sanat galerisinde çalışan Saly patronu Greg’e aşkını açamamanın sıkıntısını yaşar. Babası, kendini daha genç hissetmek için hediyeye boğduğu genç bir fahişeyle ikinci evlili-ğini yapar, kaçınılmaz olarak boynuzlandığına tanık olur. Roy karşı pencere komşusu Dia’ya aşık olur, karşılık bulunca da karısını terkeder.

Unstoppable Gösterim tarihi : 12 Kasım 2010 Yapım : 2010, ABD Yönetmen: Tony Scott Oyuncular: Denzel Washington, Chris Pine, Rosario Dawson, Jessy Schram, Kevin Dunn Bol miktarda kimyasal madde ve bir vagon dolusu küçük çocuk olan yük tren kontrolünü kaybederek son sürat şehre doğru yol almaya başlar..Tehlike yaratan bu trenin durdurulma hikayesini anlatan film Denzel Washington hayranlarını salonlara çekiyor

Page 64: Ajanda Kasım

Harry Potter ve Ölüm Yadigarları Bölüm 1 Gösterim tarihi : 17 Kasım 2010 Yapım : 2010, ABD, İngiltere Yönetmen: David Yates Oyuncular: Daniel Radcliffle, Emma Watson, Helena Bonham Carter, Rupert Grint, Alan Rickman Bölüm 1, Harry, Ron ve Hermione’nin Voldemort’un ölümsüzlük sırrını barındıran Hortkuluklar’ın izini sürmek ve yok etmek görevini üstlenerek yola çıkmaları ile başlıyor. Profesörlerinin yönlendirmeleri ve Profesör Dumbledore’un koruması olmaksızın, tek başlarına yola çıkan üç arkadaş şimdi herzamankinden daha fazla birbirlerine güven-mek zorundadır. Ancak, onları tehdit ederek ayrı düşmelerini sağlamak isteyen Karanlık Güçler de aralarındadır.

Beastly Gösterim tarihi : 19 Kasım 2010 Yapım : 2010, ABD Yönetmen: Daniel Barnz Oyuncular: Vanessa Hudgens, Neil Patrick Harris, Mary-kate Olsen, Alex Pettyfer, Peter Krause Güzel ve çirkinin modern versiyonunu seyredeceğimiz film fragmanı ile izleyicilerin ilgisini çekmeyi başardı.

Prensesin Uykusu Gösterim tarihi : 19 Kasım 2010 Yapım : 2010, Türkiye Yönetmen: Çağan Irmak Oyuncular: Sevinç Erbulak, Ayşe Nil Şamlıoğlu, Genco Erkal, Işıl Yücesoy, Çağlar Çorumlu Sıradan görünen ama aslında rengarenk karakterlere sahip bir grup in-sanın birlik olup kaderi değiştirme çabalarını hayatın tam içinden anlatan filmde Çağan Irmak, seyircisini bir çocuğun penceresinden masal dünya-sına sokacağa benziyor.

Page 65: Ajanda Kasım

Biutiful Gösterim tarihi : 19 Kasım 2010 Yapım : 2009, 2010, ABD, İspanya, Meksika Yönetmen: Alejandro Gonzalez Inarritu Oyuncular: Javier Bardem, Blanca Portillo, Martina Garcia, Ruben Ochandiano Uxbal, yasadışı işlerle hayatını kazanan, daha doğrusu bu yolla ailesine bakan bir babadır. Yaptığı kanun dışı işlerde başı derde girmiştir. Özünde evine sadık ve sevgi dolu bir baba olan Uxbal, başka bir çıkış yolu bulamamaktadır.

London Boulevard Gösterim tarihi : 26 Kasım 2010 Yapım : 2010, ABD, İngiltere Yönetmen: William Monahan Oyuncular: Keira Knightley, Colin Farrell, Jamie Campbell Bower, Anna Friel, David Thewlis Hapisten yeni çıkmış olan Mitchel acımasız bir adam olmakla beraber ha-yatını bir düzene sokmak istemekte, doğru kadınla tanışıp evlenmek gibi hayaller de kurmakta olan garip bir adamdır. Hapisten çıkar çıkmaz ken-disine usûlsüz teklifler gelmeye başlar fakat o bu teklifleri reddeder. Tüm bu tekliflerin yerine ünlü bir oyuncunun çanta taşıyıcısı olmaya karar verir.

Hırsızlar Şehri Gösterim Tarihi: 26 Kasım 2010 Yapım: 2010, ABD, İngilizce Yönetmen: Ben Affleck Oyuncular: Ben Affleck, Blake Lively, Rebecca Hall Doug ve ekibinin banka soygununda üzerlerine kimse yoktur; hem acı-masız hem de dikkatlidirler. Soydukları son bankanın müdiresiyle aynı mahallede oturduklarını öğrendikten sonra kaçınılmaz olan gerçekleşir ve Doug, kadına âşık olur. Claire, onun soyguncu olduğundan şüphelen-mezken Doug'ın kardeşi kadar yakın suç ortağı Jem, kuşku içindedir. Doug, iki taraftan birine ihanet etmeden bir seçim yapamayacaktır. Kaynak:www.sinemalar.com

Page 66: Ajanda Kasım

BANU HIDIRLAR Birazsoylebirazboyle.blogspot.com

Sonbaharın gelişi ile birlikte evde geçirilen sürenin artmasının en güzel faaliyetlerinden biridir film izlemek. Dışarıda yağmur yağarken, sıcak evinizde dış dünyanın dertlerinden uzak, bir fincan sıcak çay ya da çikolata eşliğinde,

yalnız ya da tanıdık, sevilen ve güven veren bir nefesle birlikte , aynı keyfi paylaşmak, filmlerin fantastik dünyasında birlikte kay-bolmak ve filmi yorumlamak hangimizin ha-yata dair mutluluk veren detaylarından ol-madı ki? İşte böyle keyifli bir ortamda izlenebilecek çok naif bir Türk filminden, bir klasikten bahsetmek istiyorum.

NOSTALJİ FİLM KÖŞESİ

Sevmek Zamanı (1965)

“Ben senin resmine aşığım.”

Page 67: Ajanda Kasım

Yönetmenliğini Metin Erksan’ın yaptığı Müşfik Kenter ve Sema Özcan’ın başrolü paylaştığı, 1965 yapımı, zamanında sinema-larda gösterim imkanı dahi bulamamış bir film; Ada ve İstanbul’da geçen hüzünlü bir hikaye Sevmek Zamanı. Başrollerinde Halil, Meral ve yağmur var. Anlatmayı denediği konu - surete aşık olma- itibariyle de diğer Türk filmlerinden ayrı bir yerde. Konusuna gelince; Halil, boyacılık yapan bi-ri. Ustasıyla birlikte , adada boyadıkları bir köşkün duvarında rastladığı kadın fotoğrafına anlaşılmaz bir tutkuyla bağlanır. Köşkte kim-senin olmamasının da etkisiyle her gün köş-ke gider ve fotoğrafı izler. Bir gün yine gizlice köşke girip, müzik eşli-ğinde fotoğrafı izlerken fotoğrafın sahibi Me-ral, arkadaşları ile köşke gelir. Müzik sesini duyan Meral biraz da korku ile evde kimin olduğunu öğrenmek için sessizce üst kata çıkar ve Halil’i kendisine ait fotoğrafı izlerken bulur. Fotoğrafta izlediği kadının yanında durduğunu gören Halil neye uğradığını şaşı-rır. Panik içerisinde hırsız olmadığını anlat-maya çalışır ancak neden orada olduğunu anlatması kolay olmayacaktır. (Halil’in yağ-murdan sırılsıklam olmuş kıyafetleri ile müzik eşliğinde fotoğrafı izlerken, Meral’in dışarıda yağmur sesi eşliğinde fotoğrafını izleyen Ha-lil’i izlediği sahne bence muhteşemdir. ) İlerleyen günlerde Halil’den etkilenen Meral duygularının karşılıklı olduğunu anlatmaya çalışır. Ancak Halil buna inanmak istemez. Meral : Herhalde bana ait olan bir şeyi öğ-renmek hakkımdır. Halil : Hayır, sana ait bir mesele değil bu. Resminle benim aramdaki durum seni ilgi-lendirmez. Ben senin resmine aşığım.

Meral : İyi ama aşık olduğun resim, benim resmim. İşte ben de buradayım. Söyleyecek-lerini dinlemeye geldim. Halil : Resmin sen değilsin ki. Resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil, resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün güzel dü-şüncelerimi yıkarsın. Ben resmine değil de sana aşık olsam ne olacaktı ? Belki de alay edecektin benimle. Halbuki resmin bana dostça bakıyor, iyilikle bakıyor ve ebediyen bakacak. Meral : Ben de sana bakmak istiyorum. Halil : Hayır, benimle resmin arasına girme, istemiyorum seni. Ben senin yalnız resmine aşığım. Halil’in söyledikleri sonrasında Meral duvar-daki fotoğrafı alır ve ona götürür. Ardından Halil’e bir mektup bırakıp İstanbul’a döner. Halil, aradan geçen aylar sonrasında Meral’i kırmış olmanın getirdiği vicdan azabı ve us-tasının ısrarlarına dayanamayıp Meral’i gör-meye gider. Filmin devamında kızın zengin babası, züppe bir erkek arkadaş karşımıza çıktığında konu-nun sıradanlaştığını, yer yer diyalogların tı-kanıp kaldığını ve gereksiz birkaç sahnenin yer aldığını kabul etmek gerek. Ancak hiçbiri filmden alınacak keyfi engellemiyor. Özellikle işlediği konu ve fotoğraf tadındaki görüntüle-ri kesinlikle dikkatle izlenmeli. Keyifli seyir-ler.

Page 68: Ajanda Kasım

SİNEM ERGUN www.sanatnotlari.blogspot.com

Bu ay yazılarını merakla beklediğim, keyif ve

ilgiyle okuduğum Kediler ve Kitapların

yazarı sevgili Çavlan Erdost ile röportaj

yaptık.

Kitap, sinema, diziler hakkında yazılar olan

blogları okuyorsanız Kediler ve Kitapları takip

ettiğinize eminim. Okuduğu kitapları,

izlediği film ve dizileri bilgi birikimiyle

donatıp samimi ve mizahi bir dille anlatıyor

Çavlan. Çavlan’la meraklarını, ilgi alanlarını

ve blog macerasını konuştuk. İşte merak

edeceğinizi düşündüğüm birçok soru ve ce-

vapları:

Çavlan merhaba, seni Kediler ve

Kitaplar adlı blogdan birçok okuyucu

tanıyordur.

Blogunuzla ilgili birazdan sorularım

olacak. Ama öncelikle senin kitaplarla

ilişkin nasıl başladı onu öğrenebilir

miyiz, çünkü çok kitap okuduğunu

biliyorum.

Küçükken çocuk kitapları okuyarak başladı;

Pıtırcık serisi, Gizli Yediler, Afacan Beşler,

Roald Dahl ve Behrengi’nin çocuk kitapları,

Macera Tüneli ve Küçük Vampir serisine

bayılır, tekrar tekrar okurdum.

Bana okumayı sevdiren kitaplar bunlar.

AYIN BLOGU

ÇAVLAN ERDOST HAKKINDA MERAK ETTİKLERİMİZ

Page 69: Ajanda Kasım

Ne tür kitaplar okumayı seviyorsun,

seçici misin?

Son yıllarda sadece kurmaca edebiyat

okuyorum. Lise ve üniversite zamanlarında

psikoloji, felsefe ve arkeolojiyle ilgili okumayı

çok severdim, artık şiir bile okumuyorum.

Sanırım kitap okumanın anlamı değişti

benim için, artık ne bir şeyler öğrenmek ne

de kendimi geliştirmek derdindeyim, sadece

“eğlenmek” için okuyorum. Öyküler ve

romanlarla oluyor o da.

Kitapları orijinal dillerinde mi yoksa

Türkçe mi okumayı tercih ediyorsun?

Sadece İngilizceye o dilde kitap okuyabilecek

kadar hakimim, ama ilk tercihim her zaman

Türkçe oluyor. Eğer aradığım kitabın

Türkçesi yoksa ya da şu ara bazı

yayınevlerinin özellikle çok satan kitaplara

uyguladığı "çevirisi hızlı ve ucuz olsun da

isterse kötü olsun" politikasından nasibini

almışsa (yani kötü bir imlâ ve zayıf bir

çeviriyle yayınlanmışsa), kitabı

İngilizcesinden okuyorum.

Kitaplığında kaç kitap vardır aşağı

yukarı? En çok değer verdiğin, defalarca

okuduğun hangisi ve en sevdiğin yazar

kim?

2300-2500 arasında sanırım. Defalarca

okuduğum kitaplar genelde en sevdiğim ya

da en çok değer verdiğim kitaplar olmuyor

da, hafif, sürükleyici, çerez niteliğinde

kitaplar oluyor.

Patricia Highsmith’in ya da Duygu Asena’nın

romanları gibi. En sevdiğim yazar ise çok zor

bir soru, tek bir yazar seçebilmem imkansız,

en sevdiğim yazarları saysam?

Oğuz Atay, Sevgi Soysal, Murat Gülsoy,

Sadık Yemni, Oya Baydar, Hakan Günday,

Patrick Süskind, Milan Kundera, Jose

Saramago, Isabel Allende, Paul Auster,

Amanda Filipacchi, Neil Gaiman, Roald Dahl,

Bernhard Schlink, Elfriede Jelinek ve John

Fowles.

Senin yazı yazmayı sevdiğini

düşünüyorum; hikaye, roman gibi

denemelerin var mı?

Roman benim boyumu aşar :)

Ama çocukluğumdan beri öykü yazma

girişimlerim oluyor, çoğu tamamlanmadan

çöpe gidiyor, tamamlanan azınlık da

tarafımdan sabit sürücünün ücra köşelerinde

dijital tozlanmaya maruz bırakılıyor.

Bir de lisedeyken gece gündüz şiir yazardım

ama sanırım hemen herkesin lisede böyle bir

dönemi olmuştur.

Blogda filmleri değerlendirirken bir

eleştirmen gibi puanlayarak

okuyuculara yol gösterici de oluyorsun,

peki film festivallerini takip edebiliyor

musun?

Aslında benim puanlamam çok keyfî,

tamamen o filmi izlerkenki halet-i ruhiyeme

dayanıyor.

Page 70: Ajanda Kasım

Festival konusuna gelince, İstanbul’da

yaşarken (ve tabii öğrenciyken, yani zaman

konusunda rahatken) festival kuşuydum.

Festival zamanları midem bulanana kadar

günde 3-4 filme gider, kendimi normalde

asla beğenmeyeceğim filmlere bayıldığıma

inandırırdım.

Bu durum 3 yıl önce Ankara’ya taşınınca

değişti; buradaki bir festivali takip etmeyi

denedim ama bağımsız, iddiasız filmleri

alışveriş merkezlerinde izlemek, festival

havasına çok aykırı geldi. Zaten

İstanbul’daki film zenginliğinden çok uzaktı

programları.

Ben de artık ilgimi çeken festivallerin

programlarını inceleyip, görmek istediğim

filmleri başka yollardan temin

etmeye çalışıyorum.

Hiçbir şey değişmedi aslında, yine gereksiz

bir sürü film izleyip bol bol sıkılıyorum -tabii

ki arada eli yüzü düzgün filmler çıkıyor,

ama nadir. Festival filmi seçme konusunda

çok becerikli değilim sanırım.

Page 71: Ajanda Kasım

Biraz da blogunuzdan bahsetmek

istiyorum. Umut’la beraber tuttuğunuz

Kediler ve Kitaplar isimli bir blogunuz

var. Kitaplar, filmler, diziler ve oyunlar

hakkında inceleme yazıları yazıyorsu-

nuz. Çok kısa sürede çok popüler oldu.

Sence bunun sebebi nedir?

Bence sebebi açık; çok iyi bir blog. Şaka bir

yana, okuyuculara sormak lazım.

Bu blog nasıl doğdu, kimin fikriydi?

Umut’un fikriydi. “Aramızda sık sık

yaptığımız film/kitap/oyun yorumlarını

yazıya döksek, insanlar da bundan

faydalansa ne iyi olur dedim” diyor o.

Ama bence bir film ya da kitap hakkında

dakikalarca konuşarak çocuğun kafasını

ütülediğim için attı birlikte blog açma fikrini

ortaya, başı artık ağrımasın diye :)

Pek çok kültür sanat blogu var,

blogunuzu bu tarz bloglardan farklı kı-

lan en önemli özellikler nelerdir sana

göre?

Hem film, hem kitap, hem dizi, hem de oyun

incelemeleri yapıyor olmamız olabilir -bu

dört alanda birden derinlikli inceleme yazıları

yayınlayan pek bir blog bilmiyorum açıkçası.

Hem içeriğe hem de görselliğe gösterdiğimiz

özen de bizi farklı kılıyor olabilir.

Umut'un yaptığı banner'lar çok etkiliyor

bence bloga ilk kez gelen kişiyi, genel olarak

sayfanın sade ama hoş bir tasarımı olması ve

yazılarda kullandığımız görseller de.

Mamafih yazıların sadece görsellerden

oluşmaması, hele hele bazı yazıların destansı

uzunluğu da cabası. Hem içerik hem de

tasarım alanlarında güçlü olan kültür-sanat

bloglarına şahsen nadir rastlıyorum.

Gördüğüm kadarıyla büyük bir disiplinle

ve keyifle hazırlıyorsunuz Kediler ve

Kitaplar’ı. Hayatınızda nasıl bir etki

yaratıyor?

Keyif kısmı hoş, ama disiplin kısmı sıkıcı bir

etki yaratıyor. Disiplin sorumluluk duygusu

demek, bu da bir süre sonra o işin görev gibi

algılanmasına neden olur - ki bence blog

tutmak böyle bir şey olmamalı.

Bunu bilmeme rağmen her nedense sanki

birileri beni “e hadi nerede yeni yazı” diye

sorguya çekecekmiş gibi, blogu sık sık

güncellemem gerek diye düşünerek kendime

işkence yapıyorum. Örneğin Umut’un beni

bilgisayar başından kaldırıp “hadi birlikte

şunu şunu yapalım, bütün gece yazı yazacak

halin yok ya” dediği gecelere bizim evde çok

sık rastlanıyor.

O gayet normal bir insan gibi haftada ya da

iki haftada bir yazarken, ben bulaştığım her

işe yaptığım gibi suyunu çıkarıp gün aşırı

uzun uzun yazılar yazabiliyorum. Her yazıya

birkaç saat ayırmak, özellikle sosyal hayat

için felaket anlamına gelebiliyor.

Şu ara biraz duruldum gibi, umarım bu

sağlıklı ender yazma sıklığı (!) devam eder.

Page 72: Ajanda Kasım

Özellikle derleme yazılar çok ilgi çeki-

yor sanırım. Örneğin En İyi Korku Film-

leri veya Sezonun Yabancı Dizileri ya

da En Seksi Vampirler gibi derlemeler.

Sen ne dersin, en çok hit alan yazıları-

nız hangileri?

Listelerin (sanırım pek çok kişinin ilgi

alanına birden hitap edebildiği ve bol

görselli olduğu için) ilgi gördüğü bir gerçek;

2000’lerin En İyi Dizileri ya da Tüm

Zamanların En İyi Filmleri gibi hemen

herkesin söyleyecek bir şeyi, ekleyecek bir

fikri olduğu alanlarda yapılan listeler, en

çok yorum alan yazılar oluyor.

Ama Google Analytics’e göre en çok

okunanlar Lost'un bölüm incelemeleri ve

Twilight, Inception ve Survivor Türkiye gibi

popüler kültüre hitap eden yazılar olmuş.

Kediler ve Kitaplar’a gelecekte farklı

kategoriler eklemeyi düşünüyor musu-

nuz?

Yeni bir kategori eklemeyi değil ama var

olan kategorileri olabildiğince

derinleştirmeyi düşünüyoruz.

Şu anki kategorilerin hakkını vererek

yazmaya devam edebilirsek bile hoş olur.

Zira çoğu eleştirmen tek bir alanda

uzmanlaşır genelde, bizim profesyonel

anlamda eleştirmenlik yaptığımıza dair ne

bir iddiamız, ne de öyle bir kaygımız var

kuşkusuz, ama en azından kendimizi tatmin

edebilecek bir seviye tutturmaya

çalışıyoruz.

Üniversitede arkeoloji eğitimi almışsın

ama mezun olunca bu mesleği icra

etmek yerine çevirmenlik işine girdin

bildiğimiz kadarıyla. Ne tür çeviriler

yaptın?

2007’nin sonlarında İthaki yayınlarından

çıkmış olan Winkie isminde bir kitabı, sonra

da Apple'ın web sitesini çevirdim, o kadar.

Çevirmenliğin bana göre olmadığını

anlamam pek uzun sürmedi.

Çevirmenlikte teslim tarihi mutlaka

veriliyordur, yetiştirememe sıkıntısı

oluyor muydu?

Sınırlı deneyimlerime dayanarak

söyleyebilirim ki, evet, oluyordu. İnanılmaz

bir öz disiplin gerektiren bir meslek çeviri

bana göre, bende de o yok, en azından

ilgisiz olduğum konularda.

Çevirdiğim metin sıkıcılaştığında onu

çevirmeyi sürdürmek ve kendi hazırladığım

programa uyarak şu kadar saatte bu

kadar sayfayı tamamlamak çok zor gelirdi

örneğin.

Winkie’yi çevirirken yorum katmamak

için özen gösterdin mi? Yoksa kattığın

yorumlarla mı şekillendi kitap?

Winkie’yi çevireli üç yıl oldu ve o zaman çok

acemiydim, pek bir yorum katabildiğimi

sanmıyorum (şu an çevirimden utanacağımı

düşünerek o kitabı okuyamıyorum mesela).

Page 73: Ajanda Kasım

Bununla birlikte, bu konudaki fikrim, birebir

çeviri yapmanın pek doğru olmadığı.

Çevirirken sadece sözcük anlamına değil, o

dil ve kültür bağlamında ortaya çıkan genel

anlama da bakılmalı, yoksa çok komik ve

anlamsız cümleler çıkabiliyor ortaya. Ama

tabii ki yorum katmada dozu kaçırıp bir şiir

çeviriyormuş gibi davranmak da tehlikeli.

Terzi başkasının diktiğini beğenmezmiş,

Türkçeye çevrilmiş kitapları okurken

senin de o gözle inceleyip beğenmedi-

ğin çeviriler oluyor mu?

Son zamanlarda bu yüzden keyif

alamadığın kitaplar oldu mu?

Terzi kendi söküğünü dikemez değil miydi

o? :)

Evet, beğenmediğim çeviri çok oluyor ama

ben bu konuda (ve imlâ konusunda)

takıntılıyım, ayrı yazılması gerektiği halde

birleşik yazılmış bir 'de'ye rastlayınca

çıldırıyorum mesela, ya da bir filmi Türkçe

altyazıyla izleyemiyorum çünkü tek tek her

hatayı yakalamak için kulak kesilip, bulunca

da kendime eziyet ediyorum, bunlar normal

bir okur/seyirci ya da çevirmen tepkisi değil

takdir edersiniz ki.

Düşük cümleler, imlâ hataları, kötü çeviriler

okuma keyfimi çok fena kaçırıyor, bazıları o

kadar batıyor ki kitabı bir hışım yarıda

bırakıyorum.

Peki şimdi ne tür bir işle meşgulsün?

Bir yayınevinde editörlük yapıyorum, ama

akşamları Umut'a oyunlarına yardım ettiğim

de oluyor :) Hatta şu ara üzerinde çalıştığı-

mız bir adventure projesi var, ama şu an

detay vermek için çok erken.

Bir de yeni oluşturduğun Pek Güzel

Şeyler isimli blogun var. Biraz ondan

bahseder misin?

Pek Güzel Şeyler 3 aylık, çok taze bir blog.

İllüstrasyon, fotoğraf, resim ve değişik

projelere uzanan çeşitlilikte, hayran olduğum

işleri paylaşıyorum orada.

Tamamıyla bir görsel blogu ve ben de

sadece gözlemciyim orada (belki biraz da

toplayıcı/seçici denilebilir), İnternette

gezinirken ne kadar çok bakıp bakıp iç

geçirdiğim çalışma olduğu ve bunların

tümünü dilediğim gibi sergileyebilsem ortaya

ne kadar ilham verici bir blog çıkacağı

düşüncesinden doğdu.

Şimdiye kadar hiç aksamadan her gün yeni

bir post çıktı orada; her gün müthiş bir

dakiklikle bunları hazırlamam imkansız tabii,

haftanın bir günü birkaç saatimi ayırıp o

hafta yayınlanacak tüm kayıtları hazırlıyor,

sonra da onları otomatik zamanlamaya

alıyorum. Sadece siteyi takip edenlere değil,

bana da acayip ilham veriyor paylaştığım

işler/projeler.

Page 74: Ajanda Kasım

GÜN GÜN AJANDA

1 Kasım Kanserli Çocuklara Umut Konseri Aya İrini Müzesi

2 Kasım Çok Güzel Hareketler Bunlar Beşiktaş Kültür Merkezi

3 Kasım 29. İstanbul Kitap Fuarı (30 Ekim 2010 - 7 Kasım 2010) TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi

4 Kasım Bülent Ortaçgil Konseri Kadıköy Halk Eğitim Merkezi

5 Kasım Efes Pilsen Blues Festival 21 (1 Ekim 2010 - 6 Kasım 2010) Lütfi Kırdar Rumeli Salonu

6 Kasım Alevli Günler Kozzy Alışveriş KM Gazanfer Öz-can Sahnesi

7 Kasım Auto Show 2010 (29 Ekim 2010 - 7 Kasım 2010) CNR Expo

8 Kasım Leyla'nın Evi Yunus Emre Kültür Merkezi

9 Kasım Saxophone Summit CRR Konser Salonu

10 Kasım Muazzez Abacı Atatürk'ün Sevdiği Şarkılar Ghetto

11 Kasım Tapas Mutfak Sanatları Akademisi

12 Kasım Teoman Konseri Jolly Joker Balans

13 Kasım Bu da Benim Ailem TİM Fettah Aytaç Salonu

14 Kasım Macbeth Oyun Atölyesi

15 Kasım Komedi Dükkanı Ses 1885 - Ortaoyuncular Tiyatro-su

Page 75: Ajanda Kasım

GÜN GÜN AJANDA

16 Kasım Kutluğ Atman - İçimdeki Düşman (10 Kasım 2010 - 6 Mart 2011) İstanbul Modern

17 Kasım Blenk Panters ile Çingeneler Zamanı Jolly Joker Balans

18 Kasım Türkan Işık Yolcusu Caddebostan Kültür Merkezi

19 Kasım MFÖ Konseri Jolly Joker Balans

20 Kasım Bir Yaz Gecesi Rüyası TİM Fettah Aytaç Salonu

21 Kasım Arı Maya Halis Kurtça Kültür Merkezi

22 Kasım Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu - Basit Bir Ev Kazası Oyun Atölyesi

23 Kasım "İçim Parçalanıyor" - Bedri Baykam Resim Sergisi Caddebostan Kültür Merkezi

24 Kasım Denizaltında Altı Tahammülfersa Profilo Kültür Merkezi

25 Kasım Akbank Oda Orkestrası - " Geçmişe Sığınanlar " CRR Konser Salonu

26 Kasım Dullar Ümraniye Sahnesi

27 Kasım Yüzleşme Kadıköy Haldun Taner Sahnesi

28 Kasım Ani Çelik Arevyan "Göründüğü Gibi

Değil" Fotoğraf Sergisi (29 Eylül 2010 - 9 Ocak 2011)

İstanbul Modern

29 Kasım Ferhan Şensoy - İşsizler Cennete Gi-der

Sadri Alışık Tiyatrosu Küçük Sah-ne

30 Kasım Tiyatro Boğaziçi - Selam Sana Shakespeare Oyun Atölyesi