22
 islam A r o ş m m o i o c ı Dergisi. S o t J ı 2. 1998. 143 163 B a t ı Perspektifmde ini o ğ u l c u l u k Meselesi Adn an Asl an•• Religious luralism in Wester Thought This articl e analyses Western approaches on religious pluralism in two parts. The first part considers why plurality o f religions poses a problem for religious people and argues that it is because there are conflicting truth claims. This part also demonstrates that globalizing trends worsen the situation. The sec- ond part critically surveys three paradigms or ways put forth in the West for dealing with religious pluralism. The first type sees those outside Christianity as unsaved eve n if they are respected. The second type sees sineere followers o f other religions as Christians excep t in name The third and the mostrecent type is less patronizing; it views all religions as equal. The first and second types advocate all persons turning to a single religion such as Christianity. The article also presents the internal debates within the last paradigm Bu makale dinlerin o k l u ğ u n u n dini bir problem olup o l m a d ı ğ ı sorusuna cevap a r a d ı k t a n sonra, konuyu a t ı dini ü ş ü n c e s i n d e önemli ı l a n sosyal ve entelektüel süreci ı s a c a tasvir edecek; konuyla il gi li bir çözüm teklif etm ek ten ziyade, önerile n d ı ş l a y ı c ı l ı k exclusivism), i n h i s a r c ı l ı k inclusivism) ve o ğ u l c u l u k pluralism) para- d i g m a l a n n ı ele a l ı p tenki t edece ktir. Geleneksel ekolün bir dini o ğ u l c u l u k olarak ni- telenmesi ve bunun ternellcndirilmeye a l ı ş ı l m a s ı bu makalenin önemli iddialanndan- d ı r . Makale, a y n ı zamanda a t ı n ı n d i n l e r a r a s ı diyalog a ğ n s ı k a r ş ı s ı n d a herhangi bir t a v ı r alamayan ve faJr .at bir cevap üretmek zorunda kalan a ğ d a ş İ s l a m d ü ş ü n c e s i n e s u n d u ğ u perspektif, bilg i v e tenkitleriyle de k a t k ı d a b u l u n m a y ı hedeflemektedir. Hinduizm, Budizm, Yahudilik, ı r i s t i y a n l ı k ve s l a m gibi uzun bir tarihe sahip dinle - rin inan ç ve ib det s i s t e r r ı l e r i toplumsal a ~ y · a t ı düzenleyen müesseseleri, medeniyetin Bu ç a l ı ş m a , ileride dini o ğ u l c u l u k meselesine islam a ç ı s ı n d a n bir çözüm öneren a ş k a bir makale ç a l ı ş m a s ı y l a t a m a m l a n a c a k t ı r . Dr. Adnan Aslan, TDV islam r a ş t ı r m a l a n Merkezi, Din Felsefesi. Bu makalenin e l i f i s ı r a s ı n d a fikirlerinden istifade e t t i ğ i m Prof. Dr. Hayreddin Karaman, Doç. Dr. Ş . Thfan B u z p ı n a r . Dr. Tahsin Görgün ve Dr. Mustafa i n a n o ğ l u n a t e ş e k k ü r ederim.

Adnan Aslan - Batı Perspektifinde Dini Çoğulculuk Meselesi

Embed Size (px)

DESCRIPTION

önemli

Citation preview

  • islam Arommoioc Dergisi. Sot,J 2. 1998. 143-163

    Bat Perspektifmde Dini oulculuk Meselesi*

    Adnan Aslan

    Religious Pluralism in Wester n Thought

    This article analyses Western approaches on religious pluralism in two parts. The first part considers why plurality of religions poses a problem for religious people and argues that it is because there are conflicting truth claims. This part also demonstrates that globalizing trends worsen the situation. The sec-ond part critically surveys three paradigms or ways put forth in the West for dealing with religious pluralism. The first type sees those outside Christianity as unsaved eve n if they are respected. The second type sees sineere followers of other religions as Christians except in name. The third and the mostrecent type is less patronizing; it views all religions as equal. The first and second types advocate all persons turning to a single religion such as Christianity. The article also presents the internal debates within the last paradigm.

    Bu makale dinlerin okluunun dini bir problem olup olmad sorusuna cevap aradktan sonra, konuyu Bat dini dncesinde nemli klan sosyal ve entelektel sreci ksaca tasvir edecek; konuyla ilgili bir zm teklif etmekten ziyade, nerilen

    dlayclk (exclusivism), inhisarclk (inclusivism) ve oulculuk (pluralism) para-digmalann ele alp tenkit edecektir. Geleneksel ekoln bir dini oulculuk olarak ni-telenmesi ve bunun ternellcndirilmeye allmas bu makalenin nemli iddialanndan-

    dr. Makale, ayn zamanda Bat'nn dinleraras diyalog ans karsnda herhangi bir tavr alamayan ve faJr-.at bir cevap retmek zorunda kalan ada slam dncesine

    sunduu perspektif, bilgi ve tenkitleriyle de katkda bulunmay hedeflemektedir. Hinduizm, Budizm, Yahudilik, Hristiyanlk ve slam gibi uzun bir tarihe sahip dinle-

    rin inan ve ibadet sisterrleri, toplumsal ha~yat dzenleyen messeseleri, medeniyetin

    Bu alma, ileride dini oulculuk meselesine islam asndan bir zm neren baka bir makale almasyla tamamlanacaktr. Dr. Adnan Aslan, TDV islam Aratrmalan Merkezi, Din Felsefesi. Bu makalenin telifisrasnda fikirlerinden istifade ettiim Prof. Dr. Hayreddin Karaman, Do. Dr. . Thfan

    Buzpnar. Dr. Tahsin Grgn ve Dr. Mustafa Sinanolu'na teekkr ederim.

    ISAM. Istanbul 1 998

  • lslm Aratrmalar Dergisi

    ekillenmesini etkileyen metafizik, ahlak! ve hukuk! prensipleri ve milyonlarca in-sann mensubiyeti gibi olgular tarafsz bir gzle deerlendirildiinde, bu dinlerden her birinin "Mutlak Hakikat"la bir nevi ilikili olduu dnlmektedir. 2 Dinler kendile-rine has sosyo-din! alanlarda inananlannn kimliklerini oluturmular ve bunun gere-i olarak da her din mensubu kendi inancn doru ve geerli telakki etmitir. Din! dnyalara dandan bakldnda, birbirleriyle yanan ve bazan da elien doruluk iddialan vardr; her din kendi kutsal kitabn daha doru, dierini ise kendisiyle elitii lde yanl grmtr. Dinlerin bu iddialarna felsefi adan tutarl ve makul bir sistem iinde cevap retme faaliyeti, Bat'da din! oulculuk kavram erevesin-de gerekletirilmektedir. Burada sz konusu edilen din! oulculuk dinlerin oulcu varlndan doan bir durumun addr. 3 Hi c k ve Cantwell Smith' de grlen ve dinleri eit derecede geerli sayan ideolojik din! oulculuk deildir. 4

    I

    Dinlerin okluu Dini Bir Problem midir? Birok dininayn anda var olmas, fenomenal dnyann tesinde ilah! bir "Haki-kat''n varlna inanmayanlar iin bir problem deildir. Onlar dinlerin okluu ve farklln kltrel zenginlik ve elikilerini ise insan doasnn bir neticesi olarak grrler.

    Dolaysyla dini, insan zihninin bir rn kabul eden sekler dnce akmlan nihai planda, insann fikri istidlalinden bamsz ontolojik bir Thnn'nn varln kabul et-medikleri iin onlarn birbiriyle elien iddialarn da bir problem olarak alglamazlar.

    Dinlerin okluu meselesine, her din farkl yaklar. Geleneklerinde dlayc pren-sip ve doktrinleri olan Yahudilik ve Hristiyanlk gibi dinlerin meseleye bak asyla tarihlerinde dlayc sylemi ne karmam Budizm ve Thoizm'in bak as ayn

    deildir. Fakat dinlerin okluu, maddi alemin tesinde lahi ve akn bir Hakikat'n varln kabul eden ve dlayc sylemi ksmen de olsa benimseyen Yahudilik, Hristiyanlk, slamiyet ve Hinduizm gibi byk dinlerin dindar mensuplan iin nemli ve ayn zamanda "ekzistansiyel" bir problemdir. Din! oulculuk dier taraftan teolojik bir sorundur; zira dinlerden her biri "Mutlak Hakikat''a ve dolaysyla kurtulua giden yolun sadece kendilerinden getiini iddia eder ve sz konusu Hakikat' tavsifte bir-biriyle eliirler. Bu durum, cevaplanmas gereken birok soruyu gndeme getirmek-tedir: Mesela, dinlerden birinin iddias doru ise dierlerinin iddialar naslizah edi-lecektir? Hepsi iddialarnda )lanl ise, fv'lutlak Hakikat'n varli~ndan sz edilebilir mi? Dinlerin hepsi doru ise, aralanndaki elikiler nasl telif olunur?

    Bu makalede "l\1utlak Hakikat" Y..avram, Hinduizm, Budizm, Yahudilik, Hristiyanlk ve slamiyet gibi byk dinlerdeki Thnn tasavvurlarn ihata ettii dnld iin zellikle tercih edilmitir.

    2 Hd, 11/118 "de yle buyurulnaktadr: "Eer Rabb"in dileseydi insanlar tek bir mmet yapard. Ama onlar ihtilaf edip durnaktadrlar."

    3 Dinlerin oklullnu ve birbirleriyle elien iddialarn felsefi deil de dini adan ele alar entelektel faaliyete theology of religions (dinler teolojisi) denir.

    4 Dinlerin elien hakikat iddialar ve dini oulculuk hipotezinin ilikisi iin b k. John Hick, An lnterpretation of Religion: Human Respanses to the Transcendent, Macmillan. London 1989, s. 362-3 72.

    144

  • Bat Pcrspcktfindc Dni oulculuk Mcsclcs

    Dini oulculuk, din felsefesindeki "Tann'nn varlyla ilgili tartmalar" ve "lm-szlk inanc" meseleleri gibi "teorik" deil, "pratik" bir problemdir. Dinler inan ve pratikleriyle yaadklan ve mensuplan da lahi Hakikat'n varlna inandklar md-dete, bu konu din felsefesinin nemli bir problemi olmaya devam edecektir.

    Modernitenin hakimiyetiyle birlikte, din d bak alar dinlerin mutlaklk iddi-alarm sorgulamaya balad. Bu ada, kendilerini dinintesir alanndan kurtardklarna inanan "bilim adamlar", dinin mahiyet ve tabiatn tespit iin ilkel diniere ynel-diler. Bu yneli, Max Mller, Herbert Spencer, Auguste Com te, Charles Darwin, Emile Durkheim gibi sekler teorisyenlerin ilkel dinlerden hareketle byk dinlerin

    oluumu, yanidinin kayna hakknda sekler teoriler retmeleriyle sonuland. Di-er taraftan, Friedrich Schleiermacher, Rudolf Otto, William James ve John Hick'in temsil ettii dnce, dinin varln ve memiyyetini pozitivistlerin de inkar edeme-yecekleri "dini tecrbe" kavramna balad. Bu dnrlerin etkisiyle, Bat din felse-fesinde, dinitecrbe nemli bir konuma sahip olunca, dier diniere entelektel ilgi de artmaya balad. Bunun zerine Batl baz ilim adamlar, Hinduizm, Budizm, islam, Taoizm ve Zerdtlk gibi dou dinleri hakknda aratrmalar yapp eserler yazdlar.

    Dini tecrbe kavramnn oynad merkezi role, Hick'in dini oulculuk hipotezi-nin katklar da eklenince, oulcu bak asBat dini dncesinde nemli bir yer edindi. Bundan cesaret alan Hick, dini oulculuk meselesini din felsefesinin sadece nemli konulanndan biri haline getirmekle kalmad, ayn zamanda Keith W ard, Paul Badham, John Co bb gibi dnrlerle birlikte "pluralist bir din felsefesi" oluturmaya

    alt. Bu noktada, sadece dini dncenin Bat' daki evrimi deil, ayn zamanda "pratik ve toplumsalgelimeler" de dini oulculuk meselesinin gndeme gelmesine ve bu mesel e hakknda zm nerileri retilmesine vesile olduunu belirtmek gerekir.

    Bunlarn banda da globalleme gelir. Globalleme, kendi zdd olan yerelliin de glenmesine sebep olmakta, bir taraf-

    tan birbirine benzeyen ehirlerin ve lkelerin kurulmasn, insaniann birbirlerine ben-zer tarzda giyinip benzer tarzda davranmasn salarken dier taraftan etnik ve dini kimlikleri glendirerekyerel deerleri merkezine alan eitli dini akmlarn ve sosyal hareketlerin doruasma sebep olmaktadr. Kitle iletiim aralannn gelimesi, lkeler-aras g gibi etkenler, dini dnyalan birbirine yaknlatrd. Dolaysyla, tesis edilen bu "global toplum" iinde farkl din mensuplaryla birlikte yaama mecburiyeri hasl oldu.5

    5 Tarihin baz dnemlerinde farkil din mensuplan ayn imparatorlukta ve ayn siyasi otorite altnda kapall :oplumlar halinde yaarmlardir. Bunlar ihtiyalanndan dolay zan.ri ilikiler kurmulardr. Entelekt.el ve dini ilikiler asgari dzeyde cereyan etmi ve genelde biri dierinin diniyle fazla alakadar olmamtr. O devrin toplumlarnda, bu gn olduu gibi evrensel deer ve normlardan bahsetmek mmkn deildi. Do-

    laysyla da "global teoloji" bir ihtiya haline gelmemiti. Globallemenin dine etkileri iin b k. Peter Bayer, Religion and Globalization, Sage, London 994; Ronald Robertson, "Globalization, Politics and Reli-gion" The C hanging Face o{Religion(drl. james A. Beckford-Thomas Luckmann), Sage, London 989, s. 0-23; "Globalization, Modemization and Postmodemization: The Ambigious Position ofReligion" Re-lig ian and Global Ord er (dr!. RonaldRobertson-William R. Garret), Paragan House Publisher, New York

    145

  • islm Aratrmalan Dergs

    II

    Probleme zm nerileri Her din kendi retilerinin doru, dier dinlerin ise kendisinden aynld hususlar-

    da yanl olduunu iddia etmektedir. Dier bir ifadeyle, dinlerin Mutlak'la ilgili retileri elimekte ise; birinin doru dediine dieri yanl, birinin iyi dediine dieri kt, birinin tek dediine dieri ok diyorsa ve btn bunlarn tesinde Mutlak'n varl kabul ediliyorsa, o zaman bu probleminmakul bir zm olmaldr. Ya bu retilerden biri doru, dierleri yanl (dlayclk) ya da dini retilerin btn ayn anda doru (oulculuk) veya bu dini retiler btnyle yanltr. Bu yanllk ise Mutlak'n olmad anlamna gelir (ateizm).

    John Hick, dini oulculuk meselesini hristiyan dnyasn gz nne alarak u ekilde ifade eder:

    Biz Hristiyanlar Tanr'nn evrendeki herkesi sevdiini, btn insanln Yaratc's ve Baba's olduunu ve dolaysyla da her insann nihai noktada iyilik ve felahn istediini syler dummz. Ayn zamanda geleneksel syleme uyarak kurtulua gtren tek yolun Hristiyanlk olduunu da ifade ederiz. Fakat birazck durup zerinde dnmeye baladmz zaman, unu da ok iyi biliriz ki yaayp len ve u anda yaayan insan nesiinin byk bir o-unluu ya isa'dan nce yaad ya da Hristiyanln snrlar dnda yaa

    maktadr. yleyse btn insanln kurtuluunu arzu eden Tanr'nn, bu in-sanln ancak ok kk bir aznlnn gerekten kurtulua ulaabileceini takdir ettii sonucunu nasl kabul edebiliriz? 6

    Bat'da dinlerin okluu meselesine farkl pradigma erevesinde cevap retil-di. Burada paradigma temsilcilerinden ileri gelenlerin grleri ifade ve tahlil edilecek-tir.

    a) Dlayc (Exclusivist) Paradigna Bu paradigmay savunan kii, sadece dindalarnn kurtulua ereceini ve dier

    lerinin bu dini kabul etmedike kurtulamayacan savunur. Tarihi olarak, bir ksm dinler kendi kimliklerini ounlukla bu paradigma zemininde ifade etmilerdir. Hris

    tiyanlk kendi tarihi boyunca dlayc paradigmay savunmutur. Yeni Ahid'de Hz. sa'nn "Hi kimse Oul'u tanmadan Baba'y tanyamaz ve Baba'y bilmeden de Oul'u bilemez ve ancak Oul istediine kendini bildirecektir"7 ve "Yol ve hakikat benim; ben vasta olmadka Baba'ya (Tanr) kimse ulaamaz"S dedii rivayet edilir.

    199i, s. 28i-29i; John H. Simpson, ''Giobaiization and Reiigion: Themes and Prospects" Re ligian and Global Order. Aynca b k. Akbar S. Ahmed ve Hastings Donan, "Islam in the Age ofPostmodemity" Islam Globalization and Postmodemity (dr!. Akbar S. Ahmed-Hastings Dona n), Routledge, London 1994, s. 1-20.

    6 john Hick, God and the U ni verse o{Faiths, Macmillan, London 1988, s.122. 7 Matta 1:27. s Yuhanna 14: 6.

    146

  • Bat; Perspekt1f1nde D1ni oulculuk Meselesi

    Yeni Ahid'in Rasllerin ileri adl blmnde ise u ifadelere yer verilir: "Ve baka hibirinde kurtulu yoktur; nk gk altnda damlar arasnda verilmi baka bir isim yoktur ki onunla kurtulabilelim. "9 Yeni Ahid'deki bu ifadelerden hareketle, sadece

    Hristiyanln kurtulua ulatran yol olduu hkmne varlmtr. 1302 ylnda Pa-paln VIII. Kutsal Deklarasyonu'nda u ifadeler yer alr:

    Biz imanmzn gerei olarak inannz ki sa'nn mesajn sadece kutsal Kato-lik Kilisesi temsil eder. Yine biz salarnca inanr ve ahadet ederiz ki bu kilisenin dnda ne kurtulu ne de gnahiann balanmas mmkndr. .. Aynca ilan eder ve bildiririz ki Kutsal Roma Papal'na itaat etmek her in-

    sann kurtuluu iin zaruridir. o

    Modem Hristiyanln nemli bir kesimini oluturan Protestan dnyasnda durum bundan farkl deildir. Martin Luther Large Catechism isimli eserinde dier din men-suplan ile alakah fikrini u kelimelerle ifade eder:

    Hristiyanln dnda kalanlar ister sapklar, Trkler, Yahudiler ve isterse sahte Hristiyanlar (Katolikler) olsun, tek ve gerek Tanr'ya inansalar dahi yine de Rabbn gazab ve cehennem azabna dar olacaklar. 11

    Kendi tarihi boyunca "extra eeclesiarn nulla salus" (Ka to lik kilisesi dnda kurtu-lu yoktur) deyimini 12 sloganlatran Ka to lik dnyas, II. Vatikan Konsili ( 1963-1 965) ile tarihinde ilk defa dlayc anlay biraz yumuatarak dier dinlerin mensuplannn da kurtulua ereceini ifade etmeye balad. Ka to lik dnyasndaki bu paradigma deiikliinin dier hristiyan mezheplerine de etkisi oldu. Konuyla ilgili olarak, II. Vatikan Konsili'nde Kilise'nin DogmatikAnayasas'nn II. Blm on altnc paragra-

    fnda u ifadelere yer verilir: Bizzat kendi hatas olmadan Mesih 'in ncil'i ve kilisesini tanmayan, buna

    ramen samimi olarak 'Umn'y arayan ve onun keremiyle hareket eden ve kendi uurunun klavuzluunda fiilleriyleO'nun iradesini gerekletirmeye alan kimseler de kurtulua ereceklerdir. ilahi takdir kendi hatalan olmadan Tann'-

    nn sarih bilgisine ulaamayanlarn ve fakat O'nun fazlyla iyi hayat yaayanann kurtulmas iin zamriolan yardm esirgemez. Onlarda iyilik ve hak adna bulunan her eyi kilise, incil'i kabule hazrlk olarak grmektedir. 13

    II. Vatikan Konsili'nin deklerasyonunda kilisenin dier diniere ve mensuplanna kar tavr ise yle ifade edilmektedir:

    9 Resullerinileri4:12. o Denzinger, 468-9. The Church Teaches: Documents o[the Church in English Translation, B. Herder

    Book Co., St. Louis ve Londra: 1955, s.153. 11 Martin Luter, Large Catechisrr, Luter's Prirnary V/orks, II, III (tre. H. \AJace-C. A. Buchheim), London

    1896, s. 106. 12 Gavin D'Costa bu slogann dier dinleri dlamak iin deil de daha ok Katalik kilisesinin kurtulu iin

    nemini vurgulama gayesiyle retildiini savunmaktadr. Daha detayl tartmalar iin b k. " 'Extra eecle-siarn nulla salus' revisited", Religious Pluralism & Unbelief; Studies Critica/ and Comparative (drl.Ian Hamnett), Routledge, London 1990, s. 130-147.

    13 Valican Council!!: The Conciliar and Post Conciliar Documents (dr!. O. P. Austin Flannery), Liturgical Press, Indiana 1992, s. 367-368.

    147

  • !slm Aratrmalar Dergisi

    Katolik Kilisesi dier dinlerdeki kutsal ve gerek olan "hibir" eyi reddetmez. O baka dinlerdeki hayat tarzlarnn, retilerin ve kurallarn her ne kadar kendi inand ve uyguladkianna uymasa da insanl aydnlatan Hakikat-tan bir k tadn kabul eder. 4

    Bu deklerasyonlardan aka anlalaca zere, Katalik dnyas, dnyadaki de-imeleri, zellikle globallemenin ortaya kard yeni durumu da gz nne alarak tarih! dlayc tavrn ksmen de olsa braknay ve daha kuatc, kapsayc bir tavra

    doru ynelmeyi arzu etmektedir. Tarihi olarak en kat dlaycln savunuculuunu yapan KatalikKilisesi 'nin bir "ta vize" meyletmesinin en temel sebeplerinden biri, yer-yznde bilim ve teknolojinin etkisiyle oluan ve modernite diyebileceimiz yeni du-rumda, eski sylemi savunmann artk ok g olduuna inanmasdr. Kendi kontrol dnda oluan bu gelimeden yara almamak maksadyla kilise ve dolaysyla Hristiyanlk eski sylemini deitirmek istemitir. Fakat mezkur deklarasyonlarda aka grld zere kilise dier dinlerin de doru olabileceini aka ifade etmekten ka-

    nm ve onlann mensuplarn Hristiyanla giri hazrl safhasnda grmtr. s Dlayc paradigmann modern dnemde nde gelen temsilcisi The Christian Mes-

    sageina Non-Christian World isimli eserin yazar, Hallandal misyoner Hendrik Kraemer'dir. 6 Misyoner zihniyetiyle yetititilmi ve iyi bir fenomenolog olan Krae-mer, Hristiyanln dier dinlerden stnln u argmanla temellendirir: Hristiyanlk Tanr'nn kendini Mesih yoluyla vahyettii tek dindir. Bu din hakkndaki hkm insanlar kendi norm ve prensipleriyle deil, bizzat Tanr vermelidir; dolaysyla bize den vahyin otoritesine gvenmektir.

    Kraemer konuyla ilgili fikirlerini yukanda ncil'den aktanlan ifadelerle temelienditir ve bu tavrn "Biblical Realism" (Kitab- Mukaddes realizmi) diye isimlendirir. Onun tezine gre Hristiyanlk hakikate ulatran tek dindir; zira Mesih nciller'de bu ger-

    ei sarih bir ekilde ifade etmitir. Hristiyanlk dndaki din! hayat, ne kadar youn ve samimi olursa olsun, insanlan yanl yola sevkettii iin ilahi vahyin kendileri

    hakkndaki hkm ile kar karyadr. Kraemer, Mesih'in sadece gnahkar insan-Iann akbeti hakknda hkm getirmediini, ayn zamanda inananlara da merhamet ve mjde getirdiini syler. Dinin gerek varl bu ikikutbunayn anda var olmasyla mmkndr; bir yanda inanan dier yanda ise inkar eden olmaldr. Buna ramen Kraemer, hristiyanlarn dier diniere musamaha ile yaklanalarnn mmkn oldu-unu ve onlardan hristiyanlarn da renecei eyler olabileceini sylemektedir. 7

    Kraemer'in fikirlerinden beslenerek dlayc tutumu benimseyen ve savunan kk bir grup hristiyan tealog ve ilim adam vardr. Bunlarn ileri gelenleri olarak

    14 a.g.e., s. 739. s Bu deklarasyonlarda dikkati eken bir baka husus da Kur'an ve Hz. Peygamber hakknda ak ifadelerden

    kanlm olmasdr. Halbuki dier dinlerle ilikiler balamnda Hristiyanlktan sonra en ok mensubu bulunan slamiyet ve onun mensuplanyla alakah ifadeler bulunmalyd.

    16 Konuyla alakah dier eserleri unlardr: The Communication o{ Christian Faith, Lutteworth Press, Lon-don 19S7; Religion and Christian Faith, Lutterworth Press, London 19S6; Why Christianity of All Religions?, Lutterworth Press, London 1962; World Cultures and World Religions, Lutterworth Press, London 1960.

    17 Hendrik Kraemer, The Christian Messageina Non-Christian World, Edinburgh House Press, London 1938,s. 101-120.

    148

  • Bat Perspehtifnde Dnl oulculuk Meseles

    Protestan mezhebine mensup ilim adamlanndan Stephen Nei1118, Lesslie Newbigin 19 ve N orman Anderson20 ; Katolikler'den Cizvit misyoner Henricus van Straelen21, teolog Hans von Balthasar22 ve oryantalist Paul Hacker23 zikredilebilir.

    Genelde dlayc paradigmann ve zelde ise H. Kraemer'in iddialarn u ana noktada toplamak mmkndr: a) Hristiyanln dier diniere nisbetle ok zel bir yeri vardr. Tanr kendini Mesih yoluyla ve bu dinle "vahyetmitir". b) Dinler asl itibariyle insani deil ilahidir. Dolaysyla onlar hakknda hkm vermek insana dmez. c) Bu dnyada cezay hak eden insanlar daima olacaktr ve herkesi kurtar-mak endiesiyle hakikat tahrip edilmemelidir.

    Kraemer'in birinci iddiay ileri srmesini mmkn klan, Tanr'nn isa'da tecess-m, kendini isa yoluyla vahyetmesi, isa'nn Tanr'nn olu olmas gibi hristiyan dokt-

    rirleridir. Buradan hareketle, Kraemer, hristiyanlarn inand zel hususiyedere bi-naen bu dinin yegane ve stn olduunu iddia etmektedir. te yandan bu tavr bir yahudi veya mslmann zel vasflarndan bir ksmn ileri srerek dinlerinin stn-lklerini iddia etmelerine imkan vermektedir. Kabul edelim ki baz dinleri dierlerinden ayran kendilerine has zellikler vardr. O halde bu hususiyetlerin birinin dierinden stn olduunu tesbit edecek salam kriterler bulmak durumundayz. stelik bir hristiyann kendi dini iin msbet grd bir durumu, bir mslman kendi dini iin menf grebilir. O takdirde mslmann gznde o vasfHristiyanln slamiyet'ten daha zayf olduunu gsterir. Mesela, Hz. isa'nn Tanr 'nn olu olduunu iddia et-meleri, hristiyanlam gre, Tanr'nn onlara zel bir muamelesidir. Halbuki bir msl-man Kur'an 'a dayanarak bunun Tanr'ya bir iftira olduunu syler. Dolaysyla hris

    tiyanlarn iddialannn aksine, bu doktrine inanmak, Hristiyanln dier dinlerden s-tnlne deil, bilakis zaafna delalet eder. 24

    Kraemer'in Hristiyanln stnlne dair ikinci delili ise Tanr'nn Hristiyanln dier dinlerden stn olduunu sylemesidir. Halbuki bir mslman, aslnda bu delille Hristiyanlk deil, slamiyet dier btn dinlerden stn olduunu kolayca iddia edebilir. Hatta bir mslman, Tann 'nn gnderdii son kitabnda kendi katnda ye-gane elinin islam olduunu, Hristiyanln bir ksm iran esaslannn bizzat Hristiyanlar

    18 Bu konudaki en nemli eseri Christian Faith and Other Faiths: The Christian Dialogue w ith Other Religions (Oxford University Press, Oxford 970) isimli kitabdr. Buna ilaveten Crises of Belief (Hodder & Stoughton, London 984); A History of the Chureh: Christian Missions (Penguin, Harmondsworth

    964) gibi eserleri de saylabilir. 9 Bu konudaki nemli eseri The O pe n Seerettr (Eerdmans Publishing, New York 1 9 78). Dier eserlerinden

    Christian Witness ina Plural Society (BBC, London 1977); The FinaUty ofChrist (SCM, London 1969) burada zikredilmelidir.

    20 Konuyla dorudan ilgili eseri: Christianity and Compara tl ve Religion'dir (Inter-Varsity Press, Lon-don 19 7 5). Dier baz eserleri unlardr: The Mystery of the Ineamation (Hodder & Stoughton, London 1978); The World Religiors, Inter-Varsity Press, London 1975.

    21 Konuyla alakah The Catholie Eneounter w ith World Religions (Burns & Oates, London 1966) isimli eseri burada zikredilmelidir.

    22 Bu konudaki en ciddi eseri: The Moment o{ Christian Witness'tir (Newman Press. NewYork 1969). 23 Theological Foundations of Evangelization (SteylerVerlag, St Augustin 1980) bu konudaki tek nemli

    eseridir. 24 Dier taraftan, mslmann Kur'an'n zelliklerini ileri srerek, slamiyet'in stn olduunu iddiasna hris

    tiyanlann verecei cevap, bizim onlara verdiimiz cevabn bir benzeri olacaktr.

    149

  • lslm Aratrmalan Dergsi

    tarafndan tahrip edildiini syleyerek, slam 'n doruluunun vurgulandn bir hristiyana nazaran daha tutarl tarzda iddia edebilir. Kraemer'in teklifi dorultusunda

    eer Thnn'nn dinler hakkndaki hkm esas alnrsa, O'nun en songnderdii kita-bn hkm esas alnmaldr. Dolaysyla Hristiyanlk stnlk iddiasndan vaz-gemelidir. Bunun Kraemer'in ulamak istedii bir sonu olmad ise aikardr.

    Hz. sa'ya nisbet edilen ncil'ler ve Yeni Ahid onun lmnden tahminen en er-ken elli yl sonra yazld ve dolaysyla insani unsurlarn etkisi gz nnde bulun-

    durulduunda, Kraemer'in "biblical realism"inin (Kitab- Mukaddes realizmi), bir mslmann ortaya ataca Kur' ani realizm karsnda bir varlkortaya koymas mmkn grnmemektedir.

    Kraemer, bir eyin Tanr'nn hkm olmas ile inananlarn o eyin Thnn hkm olduunu sylemesi hususunu birbirine kartrmaktadr. Thrihi tecrbe bize, Thnr 'nn hkmn veya vahyini elileri yoluyla tebli ettii ve bunun insanlar tarafndan kaydedilip nesilden nesile aktarldn sylemektedir. Maamafih, kutsal kitaplarn metin haline getirilmesi srecinde geirdii servenleri asndan Tevrat'la ncil veya

    Kitab- Mukaddes'le Kur'an hibir zaman ayn deildir. Buradan hareketle, dinlerin mutlaklk iddialarn temellendirmek kolay deildir. Asl zor olan ey ise kendi kutsal kitaplarna dayanarak, sadece kendi dinlerinin hak ve dierlerinin bat! olduunuiddia edenlerin iddialarn deerlendirecek, dini geleneklerin dnda, bir zeminoluturma

    nngldr. Mesela, Kur'an'a dayanarakHristiyanln bir ksm inan esaslan-nn batl olduunu iddia eden bir mslmanla, ncil 'le re dayanarak Tevrat ve Kur' an' da-ki baz inanlarn bat! olduunu iddia eden bir hristiyan arasndaki fark felsefi ola-rak temellendirmek gerekten zordur. lk bakta her ikisi de kendi kutsal kitabn esas alarak dierini yarglamaktadr. Salt inancn tesinde birini dierine tercih et-memizi salayacak evrensel ve gelenekleri aan esaslar nasl tespit edilecektir? Dlayc paradigmann elikisi ite bu noktalarda ortaya kmaktadr.

    Kraemer'in oulcu paradigmay kastederek, "Herkesi kurtarmak endiesiyle ha-kikattahrip edilmemelidir" ilkesi bu noktada kabul edilebilir. Btn insanl ahlaki ve gayri ahlaki nasl yaarlarsayaasnlarve neye inanrlarsa inansnlar, srfhmanist

    endielerle cennete gnderme psikolojisiyle hareket etmenin salkl olmad aikardr: Fakat dini oulculuk meselesi zerine tefekkredip zm bulmaya alan herkesin bu saiklerle hareket ettiini iddia etmek de doru deildir. Her ne kadar bu fikri sa-vunann zihnindeki dlayclk mensup olduu dine gre deise de, bu paradigmann elikisini u ekilde ifade etmek mrnkndr: a) lviutlak merhamet ve adalet sahibi yce Yaratc btn insanln kurtulua ulamasn arzu eder. b) nsanlarn yzde

    daksan dodukian ailenin ve toplumun dinini benimserler. c) Eer sadece birdinin kurtulua gtrdn kabul edersek, bunun haricindeki toplumlarda doan insanlarn (kendi hatalannn karl olmadan) kurtulua ulaamayacaklann tasdik etmi oluruz. d) Bu ise mutlak adalet ve merhamet sahibi birYaratc'nn varlyla elimektedir.25

    25 Buhar!' de Allah Teala'nn kullarna merhametini simgeleyen arpc bir hadis rivayet edilmektedir. Hz. mer'den rivayet edildiine gre Hz. Peygamber' e bir grup esir getirilmi. Bu gruptan bir kadnn memesin-den devaml st akmaktadr. Bu kadn ocuunu bulduu zaman kucana alp ve emzirmeye balar. Bunu

    so

  • Bot1 Perspektifinde D1ni oulculuk Meselesi

    b) inhisarc (Inclusivist) Paradigma nhisarc paradigma, kurtuluun dier dinler araclyla da mmkn olabilmekle

    birlikte kurtulua ulatran asl yolun Hristiyanlk olduunu iddia eder. Bu paradigma Bat hristiyan teolojisi ve din felsefesi erevesinde gelitirildii iin u anda sadece hristiyanla mahsus bir bak as gibi gzkmektedir. Henz iyi temellendirilmi bir slam ve Yahudi inhisarc paradigmas olmad iin bunlann nasl bir sylem gelitirecei hakknda kesin eyler sylemek mmkn deildir. Buna ramen slami in-hisarcln, slamiyet'i; Yahudi inhisarcln - eer mmknse - Yahudilii mutlak geerli, dierlerini ise "izafi" geerli sayacan dnmek mmkndr.

    nhisarc paradigmann en gl temsilcisi, nl Alman Katalik ilahiyats ve St. Thomas Aquinas'n epistemolojisi zerine doktora tezi yazan Karl Rahner'dir. Martin Heidegger'in Kant zerine derslerinin mdavimi olan ve dolaysyla Kant felsefesin-den etkilenen Karl Rahner, hristiyan ilahiyatma dair dncelerini yirmi ciltlik Theo-logicallnvestigation isimli eserinde ifade etmitir. Rahner, hristiyan olmayan dinler-le alakah fikirlerini bu kitabn daha ok beinci cildinde dile getirir. Onun inhisarc fikirlerini drt nemli tezde zetlemek mmkndr: 1. Hristiyanlk, btn insanla hitap eden mutlak bir dindir; dier dinler onunla ayn derecede ve eit kabul edile-mez. Dlayc grnen bu ifadeleri Rahner, slam geleneindeki fetret anlayna benzer bir kavram gelitirerek yumuatma ya almaktadr. 2. Hristiyanlk, teolojik

    adan herkesin kurtulmasn amalayan Thnn iradesinin eseridir ve bu irade kendini Mesih 'le ifade etmi tarihi olarak da srail dinlerinde gereklemitir. Ona gre Thnn'-

    nn rahmetiHristiyanln dndaki diniere ramen deil, onlarn yoluyla da gerek-leebilir. Bu durumda, dier dinler de Tanr'nn merhametine araclk ettikleri srece

    meru kabul edilmelidirler. Mesela, srail dinlerini Yeni Ahid erevesinde ele aldmzda, onlarda Tanr'nn iradesinin tahakkuku olarak grebileceimiz birok unsur yannda, bir sapkln ve rmenin sonucu olan unsurlar da vardr. Bu sapklk ve rmeye ramen Eski Ahid, Rahner'a gre, ncil'lerin zamanna kadar meru kabul

    edilmitir. Rahner, bugn birok hristiyann Yeni Ahid'in zuhuruyla birlikte Eski Ahid'e yeni bir tr a yapldn ve hatta Eski Ahid'in YeniAhidile tekamle ulap kendini gerekletirdii fikrini benimsediini syler. 3. Bir hristiyan baka dine men-sup bir kiiyle karlarsa onu Thnn 'nn kurtarc rahmetinden mahrum ve gnahkar biri olarak telakki etmemelidir. Baka diniere mensup olan iman sahipleri, kalplerinin derinliklerinde Thnn'nn rahmetini benimsedikleri iin Rahner onlara "anonim hristiyanlar" demeyi uygun grmektedir. Rahner'a gre onlar iyi ve fazileili bir hayat srerek Thnn'nn rahmetine mspet karlk verdikleri mddete, objektifhristiyanlktan haberdar olmasalar bile, Mesih yoluyla vahyedilene L'1anm gibidirler. Rahner'n "anonim hristiyan" kavramn ortaya atmasnn nedenlerinden biri, kurtulua sadece hristiyanlarn ulaacana dair inancdr. Eer bir fert kurtuiacaksa mutiaka hristiyan

    mahede eden Hz. Peygamber: "Ne dersiniz, bu kadn ocuunu atee atar m?" der. Sahabe: "Hayr. Bilakis onu atmamak iin elinden geleni yapar" diye cevap verir. Bunun zerine Hz. Peygamber yle bu-yurmutur: "Allah kullanna bu kadnn kendi ocuuna olan merhametinden ok daha merhametlidir" (Bu-han, "Edep", 18).

    s

  • lslm Arot~rmolon Dergsi

    olmaldr; eer Mesih'in dinine inanyorsa gerek hristiyan, deilse "anonim hristiyan" adn alr. 4. Rahner, kilise mensuplarnn kendilerini seilmi ve kurtulmu kul-lar, baka din mensuplarn ise gnahkar zavalllar olarak grmelerinin doru olmad

    n sylemektedir. O, dier dini toplumlarn kilisenin nc kuvveti olduunu ve bu dinlerin insanlar gerek Hristiyanla hazrlamak gibi bir fonksiyonunun bulundu-unu iddia eder.26

    nhisarc paradigmann deiik ekilleri olmakla birlikte, Rahner'm ifade ettii form, hristiyan dnyasnda en yaygn alandr. Bu paradigmay Ka to lik dnyasnda yeni-den canlandrmaya alan yazarlarn banda Gavin D'Costa gelmektedir. D'costa, John Hick'in dini oulculuk hipotezini felsefi adan tahlil ve tenkit ederek inhisarc

    paradigmann daha tutarl olduu sonucuna ulamtr. 2 7 Bu bak asn ilk dile ge-tirenlerden biri Hindistan'da grev yapan skoyal Protestan misyoner John Farqu-har'dr. Farquhar, 1913'te yaymlad The Crown of Hinduism isimli eserinde Hin-duizm'in yaratt dini potansiyelin Mesih'le tekamle ulatnlacan iddia etmitir. Ona gre hristiyan kurtulu plannda Hindular' a da yer vardr. 28 nhisarc ekoln ok farkl bir slbunun mmessili ise Paul Tillich 'tir. O, btn dinlerdeki Kutsal'n tezahrlerini kabul etmekle birlikte armhtaki sa'nn, Tanr'nn dinler tarihindeki fiilini gsteren en deerli kriter olduunu ifade eder. 2 9 nhisarc ekole mensup ahsiyetlerden birdieri de John Robinson'dr. O, beklenenin aksine, hristiyanln Hin-duizm'le mnasebeti sonucunda daha iyi gerekleebileceini, bir gzl hakikatn iki gzl hakikatten daha iyi olduunu sylemektedir.30 Bu ekoln en renkli simas, sre felsefe ve teolojisini temsil eden John Cobb'tur. O Budizm'le Hristiyanlk ara-

    snda benzer noktalar bulunduunu, hatta Budizm'deki Amida'nn Hristiyanlktaki Mesih anlayna benzer olduunu syler. 31

    Burada Karl Rahner'n inhisarclnn tahliliyle paradigmann da bir nevi tenkidi yaplm olacaktr. Rahner, Hristiyanln ok zel, dolaysyla yegane din olduunu ve dier dinlerle hibir zaman eit grlemeyceini iddia etmektedir. Bu iddiann ne kadar salam temellere dayand tahlil edilmelidir. Eer Rahner ve dier hristiyan teologlar, sa'nn Tanr'nn olu kabul edilmesi, Tanr'nn ona kutsal enkarnasyonu ve sa'nn kendini gnahlarmz iin feda etmesi (atonment) gibi Hristiyanln zel

    vasflarna dayanarak bu iddiada bulunuyorlar ise, dier din mensuplar zel vasflarna dayanarak kendi dinlerinin Hristiyanlktan daha stn olduunu savunabilirler.

    Rahner'n dier nemli bir iddias da udur: Tanr'nn kurtanc rahmetidier dinlerde de gerekleir. Zira Eski Ahid'de mahede ettiimiz Yahudilik birok il.hi unsurlar

    26 Karl Rahner, Theologicalfnvestigation, Longman & Todd, London 1984, V, 117-23. 27 nhisarc paradigmann dini otlctluktan daha stn oldu.. iddias iin b k. Gavin D'Costa, John Hick's

    Theology of Religion: A Critica/ Evaluation, University Press of Am e rica, London 198 7. 28 john Farquhar, The Crown ofHinduism, Oxford University Press, Oxford 1930, s. 457-8. 29 Paul1illich'in bu husus la alakah nemli eseri Christianity and the Encounter of World Religion, Colom-

    bia University Press, New York 1963. 30 john Robinson, Truth is Two-Eyed, SCM Press, London 1979, s.129. 31 john Cobb, Beyand Dialogue: Towards aMutual Transformatian ofChristianity and Hinduizm,

    Fortress Press, Philadelphia 1982, s. 123-8.

    152

  • Bati Perspektfnde Dini oulculuk Meselesi

    kapsad gibi, Yeni Ahid'in nda, onda baz sapklklann ve menin de olduu glmektedir. Hatta Rahner, Eski Ahid'in Yeni Ahid'le tamamlanp tekamleerdiril-

    diini de syler. Bu ifadeleriyle Rahner kendisiyle elimektedir. Bu iddia mslmana da ayn yntemi kullanma hakk verir. Dier bir ifadeyle, bir mslman Kur'an'a dayana-rak Hristiyanlkta baz doru unsurlarn yannda yanl unsurlarn hatta me ve bozulmalarn da bulunduunu, hem eski hem de Yeni Ahid'in kendini Kur'an'da

    tamamlam ve tekamle ulatrm olduunu iddia edebilir. Rahner'n bu tezini sa-vunabilmesi iin, ayn argmanla kendi fikrinin bir mslmannkinden daha stn

    olduunu ispat etmesi gerekir. Rahner'n bir baka nemli fikri de dier dinlerin Hristiyanln nc kuvvetleri olduu ve insanl hristiyanlatrmaya hazrlad eklindedir. Gnen o ki, bu sa-dece bir iddiadr. Byle bir iddiay herhangi bir mslman veya hindu da yapabilirdi. nemli olan bu hkme Rahner'n nasl ulatdr. O, dinler arasndaki ihtida hadise-lerini tahlil edip, dinsiz veya ilkel diniere mensup olanlara nazaran (Tanr'nn kur-

    tarc rahmetinin tecelli ettiini varsayd) Yahudiler'in zorlanmadan hristiyan ol-duklan tesbitinden hareketle fikrini savunsayd daha anlalr olabilirdi.

    Rahner' asl mehur eden "anonim hristiyan" terkibini kavramlatrmasdr. Ona gre dier ilahi din mensuplan farknda olmasalar da hristiyandr ve bundan dolay

    Tann'nn rahmetinden pay alacaklar mit edilir. Rahner'n bu tezi, bir mslmann bir hristiyan veyayahudiye "anonim mslman" demesinin yanl ve kendi iddias

    nn ise daha doru olduunu gsterecek esaslardan yoksundur. Bu, Avrupa merkezli bak asnn bir yansmasdr; modernist Batl zihniyet kendi rettii kavramlarla

    "dierini" nitelerneyi ve hatta onu etkileyip kendi niyeti muvacehesinde kullanmay hedefler. Bir baka adan bakldnda bu tavr mslman, Yahudi, Hindu veya Bu-dist' e iftira, hatta hakarettiL Sonuta bu tutumuyla Rahner bir mslmana anonim de olsa hristiyan demektedir.

    nhisarc te zin iki temel noktada zaaf vardr: mul ve mahiyet. Bu g be-nimseyen bir hristiyan, kimleri "anonim hristiyan" sayp kimleri saymayacaktr? Hangidinin mensuplar, niin "anonim hristiyan" olarak nitelendirilecektir? Bu soru-lara tatminkar cevap verilememitic kinci nokta da bununla balantldr. Bir dinin kurtulua ulatran zellikleri neye gre tesbit edilecektir? Mesela, genel anlamda btn yahudiler mi, yoksa szgelimi sa'nn snrl da olsa peygamberliine inanan yahudiler mi "anonirn hiristiyan" saylacak? fv1anevl younlukta ve ayn derecede iyi ahlaka uygun bir hayat yaamann "anonim hristiyan" saylmakla dorudan ala-

    kas var m? Bu gibi itirazlan inhisarc ekol, henz bir zme ulatrm gnmemektedir. 32

    32 Dlayc ve inhisarc paradigmann bu ekilde takdimine Gavin D'Costa'nn eserleri rehberlik etmitir. Bu konularn daha geni deerlendirmesi iin b k. Gavin D'Costa, Theology and Relgious Pluralism, Basil Blackwell, Oxford 1986.

    153

  • lsim Aro.ttrmoian Dergtsi

    c) oulcu (Pluralist) Paradigma Bu yaklama gre, mutlak ve lahi bir hakikat vardr ve dinler bu "mutlak"a ulaan ve onu eit derecede temsil eden farkl yollardr. Dolaysyla bu yollarn han~ gisi takip edilirse edilsin sonuta kurtulua ulalr.

    oulcu paradigma, birok fikri ve sosyal deiimin sonucu olarak daha ok mo~ dern dnemde dini aratrmalann merkezi bir konusu haline gelmitir. Gerek slam 'n ve gerekse Hristiyanln kadim geleneinde bu bak asm besleyen bir ksm un~ surlar bulmak mmkn ise de, konunun bamsz bir mesele olarak gndeme gelme~ si modern dneme rastlar. oulculua dier iki paradigmaya nisbetle bu dnemde daha fazla nem verilmi ve hakknda tezler hazrlanp, kitaplar yaymlanmtr.

    Bat dnce tarihinde bu tavrn ilk nemli temsilcisi Alman Liberal Protestan teologu ve fikir adam Ernst Troeltsch'dir. O 1923 ylnda yaynlad "The Place of Christianity Among the World Religion" isimli makalesinde, oulcu paradigmayce~ saretle ifade etmeye alt. adasaylan Amerikal filozofWilliam Hocking de 1932 ylnda yaymlad Re-thinking Missions isimli eserinde oulcu paradigmay benimsediini ifade etti. Her iki dn r de dinlerin tarihi ve kltrel relativizminin

    farknda idiler ve Hristiyanln dier dinle re nisbetle hibir zaman zel bir stat iddia edemeyeceini ifade ediyorlard. Bu paradigma ngiliz tarihisi Arnold Toynbee tara~ fndan da dile getirildi. Sonralar, bu izgiyi srdren ve hatta tekamle erdiren iki nemli dn r Wilfred Cantwell Smith ve John Hick'tir. Bat'da bu ynleriyle bilin~ meseler de, perennial felsefenin temsilcileri de oulcu paradigmamn savunucular olarak kabul edilmelidir. zellikle Frithjof Schuon ve Seyyid Hseyin Nasr bu ekoln dini oulculuk grn eitli eserlerinde ifade etmilerdir.

    Wilfred Cantwell Smith'e gre dini oulculuk: Cantwell Smith The M eaning and the End o(Religion isimli eserinde, Bat'nn kendine has bak asyla kavramlatnp sistematize ettii religion (din) teriminin insanln gerek dini hayatn olduu gibi tammaya engel olduu iin tamamen terkedilmesi gerektiini savunan teziyle, Bat dini dncesinde hakl bir ne sahip olmutur. Cantwell Smith bu iddiasyla Batl entelektellerin slam, Hinduizm ve Budizm gibi dinleri kendi kltr dnyalannda rettikleri kavramlarla tanmaya almalarnn sakncalarm ortaya koymu ve onla~

    r, bu dinleri toplumda yaayan halleriyle tammaya ve takdir etmeye davet etmitir. Onun bu tavr Bat dini dncesine Hristiyanlk dndaki dinlerin, birer fenomen olmakla birlikte, ayn zamanda birer deer olduu fikrini de getirmi ve dolaysyla dini oulculuk paradigmasnn temellerini kurmutur. Bata John Hick olmak zere dini oulculuk meselesiyle ilgilenen birok Batl dnr etkilemitir.

    Cantwell Srnith'e gre her dinin birbiriyle irtibatl iki boyutu vardr: Birincisi iman, dieri ise byyen gelenektir (cumulative tradition). Bu ikisini birbirine balayan ise yaayan ferttir. man, ferdin kendi i dini tecrbesi veya i dnyasndaki Akn Varlk alglay veya etkisi olarak tanmlanabilir. Cantwell Smith bir dinin tarihinde olan ve

    mahede edilebilen btn verileri, sz konusu toplumun dini hayatnn tarihi, iba~ dethaneleri, kutsal kitaplar, kelami sistemleri, ibadet biimleri, hukuki ve sosyal

    154

  • Bac Perspe.~tifnde Dini oulcu lu/< Meselesi

    messeseleri, ahlaki kodlar ve mitlerini; ksaca bir nesilden dier bir nesile tanabilecek ve tarihinin konusuna giren her eyi byyen gelenek (cumulative tradition) kav-

    ram iinde deerlendirmektedir. 33 Cantwell Smith'in bu fikri slam'a uygulandnda, bir mslmann kendi i dnyasnda slam adna hissettii eyler, ferdi Allah anlay ve yaad dini tecrbeye iman denir. Bu manada iman ferdi, dinamik ve farkldr. O, Kur'an dahil, hadisler, fkh, kelami sistemler, ksaca Hz. Peygamber'den bu tarafa islam adna sylenmi ve kaydedilmi, yaplm her eyi byyen gelenek (cumula-tive tradition) kavram iine koymu olmaktadr.

    Cantwell Smith her hristiyan, mslman veya hindu ferdin, dinleriyle alakalar bakmndan, birbirlerinden farkl olduklarn syler. Hristiyan olmak demek, ortak bir dini tarihin uuruna sahip olmak ve Hristiyanlk diye nitelediimiz bu ortak srecin

    olumasna itirak etmektir. Her hristiyan, mslman ve Hindu fert, her gn ve her an bu Hristiyanlk, Hinduizm ve slamiyet'in oluma srecine katkda bulunmak-tadr. Cantwell Smith'e gre insanln ve Thnr'nn birliine inananlar ayn zamanda insanolunun dini tarihinin de birliine inanmaldrlar. Nasl ki dindar fertler, dinleri-nin oluum srecine itirak ediyorlarsa, her din, insanln ortak dini tarihini oluturma srecine itirak ediyor demektir. Dier bir ifadeyle dinler yaayan, tek ve ortak bir tarihi paylamaktadr. Hristiyanlk, slamiyet, Budizm ve Hinduizm dini tarihle-riyle bir global tarih, dini toplumlaryla da dnya toplumunun bir parasn oluturmaktadr. 34

    Cantwell Smith, dinleri akn ve dolaysyla da deimez prensipler btn olarak deil de her an deien tarihi bir sre olarak deerlendirdii iin, onlara doru ve yanl kategorilerinin uygulanamayacan iddia etmektedir. 35 Ona gre bir kimsenin kendi dinini veya geleneini Thnr ile veya mutlak doru ile zdeletirmesi yanltr; insan, dinini kutsal olarak deil Kutsal'a giden bir yol olarakgrmelidir. Dnyadaki btn dini hareketler, Hristiyanlk ve dierleri insanolu tarafndan bu dinleri aan (transcend) ve atna inandklar bir eye karlk veya tepki olarak ina edilmi ve her an yeniden ina edilmektedir. Dindar insanlara Akn Varlk bu sreci oluturmada yardm etmektedir. Cantwell Smith'e gre hristiyanlarn sadece Hristiyanl doru, kurtulua ulatran din olarak kabul etmeleri, dinlerini mutlak doru yerine koy-

    duklar iin putperestliktir. Cantwell Smith hristiyanlarn, Tanr'nn kendilerini Hristiyanl ina etmek iin ilham ettiine deil de, Tanr'nn bizzat Hristiyanl ina ettiine; yine mslmanlarn ve Hindular'n Tanr'nn kendilerine slamiyet'i ve Hinduizm'i ina etmeleri iin ilham verdiine deil de, bu dinlerinTann tarafndan kurulduuna inanmalarn irk telakki etmektedir. 36

    33 Wilfred Cantwell Smith, The Meaning and the End o[Religion, MentorBooks, London 1963, s. 141. 34 Bu tezinnasl temellendirildii iin b k. Wilfred Cantwell Smith, Towards a World Theology, Macmillan,

    London 1981. 35 Wilfred Cantwell Smith bu meseleyi "Can Religions be True or False?" bal altmda Questions of Re li

    gious Truth (Victor Gollarrez Ltd., London 1967) isimli eserinin nc blmnde genie ele almaktadr. 36 Wilfred Cantwell Smith, "Idolatry; In Comparative Perspective", The Myth of Christian Uniqueness,

    (dr!. john Hick-Paul F. Knitter), SCM Press, London 198 7, s. 59.

    ss

  • islm Aratrmalan Dergisi

    Ksaca ifade etmek gerekirse, Cantwell Smith dinleri, Akn Varln etkisiyle in-sanlann tarihi sre iinde ina ettikleri dinamik ve deiken btnlkler olarakgr-mektediL Her dini prensip, doktrin, ritel, inan kendi toplumunda etkinse, yani srecin olumasna katkda bulunuyorsa, biri dieriyle elise bile doru, yani geer-lidir. Cantwell Smith hibirdinin doktrinini tarihi aan mutlak doru kabul etmedii iin, dinlerin kendi iinde doruluu veya yanlln, tutarll veya tutarszln ve kendi dndaki dinlerle ilgili deer hkmlerincieki eliik iddialann bir problem ola-rak grmez; zira bunlar tarihi sre iinde farkl corafyalarda ve farkl kiiler tarafndan oluturulmu olabilirler. O, bir dini doktrinin mutlak doru olduunu sylemenin, aslnda bir insann Thnn adna syledii eyi, aradan insan kararak bizzat Timn sz kabul etmek ve dolaysyla da Thnr' da olmayan bir eyi O' na izafe etmek anlamna geldii iin irk saymtr. Cantwell Smith'in dini oulculuk anlay deerlendirme blmnde tahlil edilecektir.

    John Hick'e gre oulculuk: Hick'i dini oulculuk hipotezini tesis etmeye gt-ren iki saik vardr. Hick Fa ith and Knowledge ismiyle yaymlad doktora tezinde, kendini oulculuk dncesine gtrecek "dini tecrbe" ve Trke'ye "ftrat" ola-rak tercme edebileceimiz "innate religious tendency" kavramna zel bir yer ayrmtr. Daha sonraki almalan ve zellikie William James'in kendi fikri tekamln-deki etkisi, onu dini tecrbe kavramndan hareketle hristiyanln tek dini deer ol-

    mad sonucuna gtrd. Hick'in gznde Muhammed'in dini tecrbesi, en az isa veya Buda'nnki kadar deerliydi. Dier taraftan, Hick'in nemle zerinde durduu,

    doutan getirdiimiz dini temayller (innate religious tendency), dinin evrensel ve tabii bir fenomen olduu hususunu vurgulamaktayd. BunaHristiyanlk vastasyla benimsedii Thnr inanc da eklenince, Hick iin dini oulculuk hipotezinin temel unsurlar kendiliinden teekkl etti.37

    Hick'e gre dinler ilahi ilhamlara ak Musa, sa, Muhammed ve Buda gibi yk-sek ruhlu ahsiyerlerin dini tecrbeleri sonunda olumu ve kendine has doktrin, ritel ve ahlaki prensipleri olan "insani" sistemlerdir. Buradan hareketle biz, Hick'in sisteminde dinleri tamamen insaniann kendi zihinlerinden rettikleri inan esaslar olarak da deerlendiremeyiz. 1:-Iick, akn bir Hakikat'n varlna ve O'nun mstesna insanlara dini tecrbe "an"larnda tesir ettiine inanr. Seilmi ahsiyetler de dini tecrbede elde ettiklerini, kendi kltr havzalarndaki "cari olan kavramlar"la ifade etmeye alrlar. Hick' e gre sz konusu youn tecrbe sonunda her peygamber,

    37 Bu entelektel unsurlann yannda Hick'i dini o,ulculuk hipotezine gtren birok pratik elementler de sz konusudur. Bunlann banda, New jersey'deki Prespeteryan Kilisesi'nin Hick'in, isa'nn bakire anneden

    doduunu inkar ettiini sz konusu ederek din adaml grevinden alnmas hadisesi gelir. Bu ve buna benzer birok hadise Hick'i Kilise'den ve dolaysyla resnlHistiyanlktan gittike sogutreaya balar. Bu hadiseler iin b k. John Hick, Problems of Religious Pluralism, Macmillan, London 1985. Hick'i oulculuk fikrini savunmaya gtren bir dier hadise ise, onun B inningham da ok farkl din mensuplanyla sami-mi ilikiler kurmasdr. O bazan bir mescitte mslmanlarla, bazan da hindu,yahudi ve sihlerle birlikte onlann ibadethanelerinde toplant halinde grlyordu. Buna iaretle, "Bir filozof olarak yeni fikirler deil, bu yeni tecrbelerin kendisini dini oulculuk meselesine ektiini" sylemitir. Detayl bilgi iin b k. John Hick, Disputed Questions in Theology and the Philosophy of Religion, Yale University Press, New Haven 1993.

    156

  • Bot1 Perspektifinde Dini oulculuk Meselesi

    Allah, Sema vi Baba, Adonay, Nirvana, i va ve Vinu gibi kendi kltrlerinde esasen var olan kavramlarla "lahi Realite"yi isimlendirmilerdir. Hick bunu "the Real an si ch", yani "Hak Bizatihi" terimiyle ifade eder.

    Hick, Hak Bizatihi "the Real an sich" ile dinlerin farkl Tann kavramlan arasndaki ilikiyi, Kant'n numen-fenomen aynmn kullanarak aklamaya alr. Ona gre Hak Bizatihi (the Real an sich) numen alandr ve yani bizim tecrbemizin dndadr.

    Dolaysyla, Hak Bizatihi hakknda hibir msbet ve menfi niteleme yaplamayacan iddia eder. Mesela O'na ahs veya gayri-ahs, aktifveya pasif, bir veya ok, iyi veya kt, adil veya zalim, alim veya cahil, murid veya aciz diyemeyiz. O'nun hak-

    knda diyeceimiz tek ey, O fenomenalTann kavramlannn numenal zeminidir. Hick, Hak Bizatihi'nin (the Real an sich) birincisi Yahudilik, Hristiyanlk ve s

    lamiyet gibi semitik dinlerde ortaya kan mahhas (the Personae of the Real), di-eri ise Hinduizm ve Budizm gibi dinlerde zuhur eden mahhas olmayan (the Im-personae of the Real) iki ayn tezahr olduunu syler. Btn bunlar, Hick'e gre, "Mutlak" ve "Akn" n um e nal varln fenomenal yansmalan olduu iin bu "dinle-rin her biri dorudur ve bunlardan birine inanan kurtulua erecektir."

    Burada Hick'e yneltilmesi gereken soru udur: Bu byk geleneklerin Hak Bi-zatihi'nin tezahrleri olduu nasl bilinecektir? Hick'e gre dinlerin ilahiliinigsteren baz kriterleri u ekilde sralayabiliriz: 1. Dinlerde derin bir mistik yaamn (saintliness) var olmas. Bir baka ifadeyle eer birdinin gerek azizleri ve mistikleri var ise, bu durum o dinin hak olduunun en nemli delili dir. 2. Hak dinler, ballann ben-merkezli (self-centredness) bir hayat biiminden, hak-merkezli (reality-centred-ness) hayat anlayna ulatnrlar. 3. Hak dinler ortak ve evrensel ahlaki prensipiere kaynaklk etmekle kalmaz, ayn zamanda onlann, uygulanaca bir m ekanizmay da tesis eder. 4. Tarihi srecin bizzat kendisi hak olanlan, olmayanlardan ayran nemli bir testtir. 38

    Hick'in dini oulculuk hipotezini ksaca ifade ettikten sonra, geleneksel ekoln oulculuk anlay ortaya konulmaldr. Bundan sonra da hem Hick ve Cantwell Smith hem de geleneksel ekoln oulculuk anlay deerlendirilecektir.

    Geleneksel ekoln oulculuk anlay: Rene Guenon, FrithjofSchuon, Titus Burckhardt, Huston Smith ve Seyyid Hseyin Nasr gibi dnrlerin temsil ettikleri perennial felsefenin din anlaynn da oulcu paradigma iinde deerlendirilmesi gerekir. Bu sz konusu ekole gre hakikat tektir; deimez ve sreklidir (perenniai). Zira Mutlak tektir ve deimez. O halde neden birbirinden farkl dinler ayn Mutlak

    Hakikat' ifade ettiklerini iddia ediyorlar? Bu somya sz konusu ekoln mensuplan yle cevap verirler: Mutlak Hakikat deimez ve fakat O kendini farkl zamanlarda

    38 John Hi ek dini oulculuk hipotezini en geni biimde An Interpretation of Religion: Human Response to the Transcendent (Macmillan, London 1989) isimli magnum opus'da ele almtr. Konuyla ilgili dier nemli eserleri unlardr: Gad and the Un i verse of Faith, Macmillan, London 1973; Problems of Reli-gious Pluralism, Macmillan, London 1985; Gad Has Many Names, Macmillan, London 1980; Disputed Questions in Theology and the Philosophy of Religion, Yale University Press, New Haven 1993.

    157

  • islm Aratrmalar Dergs

    ve farkl kltrel kontekslerde, farkl formlarla ifade eder. Baka bir ifadeyle, dinler hi deimeyen ve dolaysyla bir olan hakikatin, farkl kltrel evrelerde, farkl

    ekilde ifadesidir. Yine bu ekoln iddiasna gre Mutlak, mutlak olmayan dnyaya formsuz yani Mutlak olduu halde ulaamaz. B izle iliki kurabilmek iin, mutlaka bir forma, yani bir ifade biimine, bir slba ve bir doktrine brnmesi gerekir. Form-da, teklik ve yeganelik mmkn deildir; form dediiniz zaman okluun da kabul edilmesi gerekir.39 Zira, dinlerin okluu ve ayn zamanda farkll, geleneksel ekole gre, Mutlak'n insanla ilikisinin dourduu kanlmaz bir sonu olarak grlr. Yine bu ekole gre dinler, zde birlie ularlar; zira Tanr birdir, tanm ve vasflar

    gerei kendiyle elimez; doruyu yanl, iyiyi kt olarak nitelem ez. Hakikat tek ve ezelidir. Bu ifadelerden hareketle geleneksel e kol dinleri sadece birer form olarak kabul ettiini de iddia edemez. Zira geleneksel ekol formlarn tesinde bir ilahi zn varlndan da sz etmektedir. Dinler ayn "Mutlak Hakikat" ifade ettikleri iin, formda

    ayrlsalar da, zde birleirler. Dolaysyla geleneksel ekol, dinlerin birliinin zahirde ( exoteric) deil, batnda ( esoteric) aranmas gerektiini ve bu derin hakikati sadece manevi alanda kemale ulaabilen sekinlerin anlayabileceini iddia eder. Bu ekol, btn ilahi dinleri bir btn olarak doru kabul eder. Nasr bu hususu u ekilde tasvir etmektedir:

    Dorusu, bu gnk insanln manevi ve din! hayatnn gerekten nemli ve yeni bir boyutu var ise, o da dier kutsal form ve anlam dnyalannn, arke-olajik veya tarih! gerekler deil, aksine yaayan dini realiteler olarak var

    olmalardr. Fakat insan bir gne sistemi iinde yaamak ve onun kanun-Iarna uymak zorundadr. Bununla birlikte dier gne sistemlerinin ritim ve harmonisini farketmekle de, var olduunu bilir ve her birinin, farkl gezegen sistemlerinin byleyici gzelliklerini mahede edebilir. Fakat bir gezegen sistemi iinde yaayan iin, o tek ve yegane gezegen sistemidir. insan elbette kendi gezegen sisteminin Gne'iyle aydnlanacaktr ve buna ramen mane-vi yetkinliinin gcyle ve "orada olmadan" ve sezgisiyle bilir ki her gne sisteminin bir gnei vardr. Bu hem o gne sisteminin gnei ve hem de btn gne sistemlerinin Gnei'dir. Her sabah afaklaykselen ve dn-yamz aydnlatan Gne neden yegane Gne olmasn? 40

    Nasr bu analojiyle dinlerin okluu meselesine aklk getirmek istemektedir. Nasl ki insan bir gne sitemi iinde yaamak ve onun kanuniarna uymak zorundadr, tpk bunun gibi insan bir dini dnyada yaamak ve onun kanuniarna uymak mecburiye-tindedir. Bu dini dnyada yaarken, dier diniere ihtiyac olmaz; kendi peygamberiyle

    aydnlanr ve bu dini dnyada kald, yani kendi gneiyle aydnland mddete dier gne sistemlerinin gnelerini birer yldz gibi grr. Geleneksel e kol Yahudi-lik, Hristiyanlk, Hinduizm ve Budizm gibi bykilahi dinlerin mevcut formlannda

    39 Hi bir formun yegane olamayacan yle bir misane izah etmek mmkndr. Birfikrininsan zihnindeki haliyle, ifade edilmi hali ayn deildir. Bir ekilde ifade edilmek, baka tarzlarda ifade edilebilmenin mm-kn olduunu gsterir. Bu fikrinifade biimini, ifade edildii ortam tayin eder. Ayn fikir, z deitirilmeden

    farkl ortamlarda farkl ekillerde ifade edilebilir. Dolaysyla bir ifadenin (form) olmas, dierifadelerin olacann da delilidir.

    40 Seyyid Hseyin Nasr, Knowledge and the Sacred, S ta te University of New York Press, Albany 1989, s. 292.

    158

  • Bat Perspektifinde Dini oulculuk Meseles

    bozulma ve rmeyi kabul etmedii iin, onlar bir btn olarak doru ve sahih kabul eder. 41 Dinlerin ayn Hakikat' farkl formlarda ve farkl slplarda ifade et-meleri geleneksel ekol iin bir problem deildir. Bu adan bakldnda, Yahudilik ile Budizm arasnda elikiden daha ok, farkllk olduu iin, bu iki dinin ayn anda varln izah etmede glk ekmeyebilir. Asl problem dinler ayn hakikat hakknda

    farkl eyler syledii zaman ortaya kmaktadr. Mesela Hz. isa'nn vasflar ve son durumu hakknda slam ile Hristiyanln birbiriyle elien doktrinlerini izah etmede

    zorlanmaktadr. Mamafh bu ekole mensup en nemli ahsiyetlerden biri olan Nasr, Hz. isa hakknda her iki dinin versiyonunun da doruluunu ve fakat bunu modern epistemolojinin snrlar iinde izah etmenin zor olduunu iddia etmektedir.42

    Geleneksel ekol, "izafi mutlak" (relatively absolute) ve semavi z (celestial ar-chetype) kavramanna yeni fonksiyonlar ykleyerek, dinlerin okluu meselesine makul bir dini izah getirmeye alr. Schuon'un dini literatre kazandrd "izafi mutlak" kavramn Nasr, dini oulculuk meselesini izah iin kullanr. Nasr'a gre sadece Mutlak (Tann) mutlaktr ve bu, insanla vahiy yoluyla iliki kurduunda, her toplumsal evrede farkl kutsal form ve anlamlar dnyas yaratr. Mesela, islami dn-yada Kur' an ve hristiyan dnyada Log os (Tan n kelam) olarak Mesih, bizatihi Mut-lak olmadan mutlaklk ifade eder ve dolaysyla da Tanr'ya nisbetle izafi mutlaktr. Buradan hareketle Nasr, eer bir hristiyan, Tanr'y teslis veya Mesih'i Logosolarak grr ve doru olarak inarursa, bunu dini noktay nazardan anlamann mmkn ol-

    duunu syler. Metafizik adan bakldnda, bunlar izafi mutlaktr ve sadece Tanr'nn sonsuz zat ve birlii btn izafliin stndedir. 43

    Geleneksel ekoln ileri gelen statlar gibi Nasr da tasavvuftaki bn Arabi ekol-nn tesiri altndadr. O, dini oulculuk meselesini tasavvufibak asyla, bn Arabi ve Mevlana Celaleddin Rumi'den de ilhamla gelitirdii kavramlarla izah etmeye a-

    lr. Mesela Nasr'n dinlerin gayr- tarihi, semavi bir zleri (celestial archetype) ve nveleri olduunu ve bu nvelerin ilahi Hakikat'n bir cihetini temsil ettiini syle-mesi onu klasik tasavvufsl1buna yaknlatnr. Nasr'a gre dinlerin tarihi varlklar, bu semavi nvelerinin tezahr ve somutlamasdr. Bir baka ifadeyle, dinler nve-si semavatta olan bir aa gibidir; dnyadaki alm ve byme veya yok olma hep o semadaki nvenin iindeki dizayna gre olmaktadr. u halde bu fikre gre, dinlerin sadece okluu deil ayn zamanda en ince ayrntlarna kadar farkll da ilahi irade

    41 Geleneksel ekoln nde gelen temsilcilerinden FrithjofSchuon'un The Transcendent Uni1y o[ Re ligian (The Theosophical Publishing House, London 1993) i~imli eserinde dinlerin akn birlii tezini savunurken ileri srd prensiplerden ve ortaya koyduu tartmadan Budizm, Hinduizm, Yahudilik, Hristiyanlk ve islam gibi byi.ik dinlerin mevcut doktrinlerini olduu gibi kabul ettii anlalmaktadr. Schuon'un Hristiyanhkla alakah mtalaalan ve zellikle tes !is ve Hz. isa ile alakah hristiyan doktrinlerini ortaya koyarken

    taknd tavr. bizi Schuon 'un Hristiyanhkta bozulmay kabul etmedii kanaatma ulatrmaktadr. Dier taraftan da Schuon her dinin, peygamberi, gelime, gerileme ve rmeden ibaret drt dnemden mteekkil bir tarihi olduunu da kabul etmektedir ( Christianity/lslam, Essays on Esateric Ecumenicism, World Wisdom Books, Indiana 1981, s. 12). yle anlalmaktadr ki Schuon'un bu tezi kaybolan eski din ve gelenekiere amildir ve u anda yaayan byk gelenekleri ksmen de olsa bundan hari tutmaktadr.

    42 Bu iddiann daha ak ifadesi iin b k. Adnan Aslan "Dinler ve Mutlak Hakikat Kavram: John Hick ve Seyyid Hseyin Nasr'la Bir Mlakat", islamAratrmalar Dergisi, I (1997). s. 184.

    43 Nasr. Knowledge. 294.

    159

  • lslm Aratrmalar Dergisi

    tarafndan istenmitir. Bize den, bunun farknda olarak kendi dini dnyamzn ka-nunlanna gre yaamaktr. 44

    Wilfred Cantwell Smith dini oulculuk problemine, Hick'in yapt gibi sistemli bir hipotez veya tez erevesinde zm retmekten daha ok, bir dinler tarihisi olarak kendine has tarih anlaynda izah getirmeye almtr. O, bir din felse-fecisi olmaktan ok, bir tarihidir. Bu sebeple onun dinin tarihselliini vurgulamas anlayla karlanabilir. Fakat dinleri btnyle tarihin rettii btnlkler olarak telakki etmesi, btn dinlerin zenle altn izdii Mutlak ve onun tarihi etkinlii

    anlayna ay kn dmektedir. Cantwell Smith, daha ok Hegel'in etkisiyle olsa ge-rek, adeta tarihi Mutlak'la zletirmi ve her eyin varln tarihe maletmitir. Hal-buki slam, Hristiyanlk, Yahudilik, Budizm ve Hinduizm gibi dinler, tarihi Mutlak'n bir faaliyet alan olarak tanmaktadr. Bu noktada Cantwell Smith'in tezi dinlerin en temel fikriyle elimektedir.

    Cantwell Smith, Batl entelektellerden religion (din) kavramn, gerek dini yaay ve inanlan tanmaya engel olduu iin terketmelerini istiyordu. Fakat ken-disi, dinlerdeki akn kavranun tarihin snrlan iine hapsederek bu kavramn ieriini boaltm, dolaysyla mutlak ve akn olduuna inanlan prensipierin fonksiyon-larn yok etmitir. Baka bir ifadeyle, Cantwell Smith'in ok deer verdii dini ve ahlaki yaay salayan Thnn'nn, kendinden baka her eyin akn olduu inan-

    cn, Smith'in tarih anlayyla badatrmak olduka zordur. Dindar insaniann youn dini yaaylarnn yegane sebebi Akn bir varla inanmalan dr. Eer dindar kimse-lerdineve Thnn'ya Cantwell Smith'in tarih anlay nda inansalard, o zaman bu

    dindarlklarn devam ettinneleri mmkn olmazd. Bu da dinin anlam ve fonksiyo-nunu kaybetmesi demektir.

    Cantwell Smith, diniere her an yeni eyler eklenen ve karlan; onlar byyen, gelien ve yenilenen tarihi bir sre olarak ele almakta ve bunu byyen gelenek (cumulative tradition) kavramyla izah etmeye almaktadr. Onun bu kavram Hin-duizm in tarihinden ilham alarak gelitirdii anlalmaktadr. islam dininin kayna olan Kur' an, Snnet ve bunlara dayal kural ve kavramiann oluturulmas, tamamen Hz. Peygamber zamannda ve ondan sonraki ilk asrda tamamlanmtr. Cantwell Smith'in syledii gibi, slam tarihi bir srecin eseri olsa idi, Kur'an'n nzul'nn devam etmesi, Snnetin ve her an yeni dini kurallann ihdasnn srmesi gerekiyordu. Dorusu, Cantwell Smith'in byyen gelenek (cumulative tradition) kavram na-maz, oru, hac gibi ibadetlerin ifa edili biimlerinin yzyllarca hi deimemesi ger-

    eini izah edememektedir.

    44 Geleneksel ekoln di..'11 oulculuk haklr..ndaf"J klasik eseri, FrithjofSchuon'un The Transcendent Unity ol Religion'dr (Theosophical Publishing House, London 993). Geleneksel ekoln dncelerini daha kuv-vetli bir sesle ifade eden dnr Seyyid Hseyin Nasr'dr ve onun bu konudaki en nemli eseri Knowledge and the Sacred'tr. Nasr'n bu meseleyle alakah dier eserleri unlardr: The Need [or Sacred Science (Curzon, London 993); Islam and Plight of Modem Man (Longman, London 1975); ldeals and Real-ities of Islam (Aquarian, London 1994). Ekoln din hususundaki grlerini ifade eden dier nemli bir eser de Lord Northbournenun Religion in the Modem World (J. M. Dent & Sons Ltd, London 1963) isimli kitabdr.

    160

  • Bat1 Perspektifinde D1ni oulculuk Meselesi

    Cantwell Smith, dini oulculuk problemini "Tanr fikri dahil" dinlerin hakikat iddialarn insani bir kurgu kabul ederek zdne inanr. Birdinin doru olmas onun toplumda var olmas, insanlarn hayatn etkilernesi demektir. Ona gre insan-lara bir dnya gr sunabilen, nasl davranacaklann reten ve uzun bir tarihi srete varln koruyabilmi her din dorudur. iaret edildii gibi, nitelikli bir dini hayatm temeli, dinlerin hakikat iddialannn kalben ve kesin olarak doruluuna inanmaya dayanr. Cantwell Smith bir yandan nitelikli dini hayatn ok mhim oldu-

    unu ifade etmekte dier yandan buna kaynaklk eden dinlerin hakikat iddiasma o dinin ballannn inand gibi inanmak istemem ektedir. Dorusu Cantwell Smith bu dini oulculuk meselesini onlarn hakikat iddialarn mutlak alandan izaf bir alana

    tamak suretiyle problem olmaktan kararak zmektedir. Bu durum, sz konusu problemle karlamaktan kanmaknr. Yaplmas gereken ey, dinlerin hakikat iddia-larn doru kabul ederek zm retmektir. John Hick ve geleneksel ekoln teklif

    ettii zm de bu tarzdadr. Hick, dini oulculuk meselesini, dini geleneklerin anlam dnyalan iinde zme-

    nin zor olduunu grmtr. Zira her din kendi gelenei iinde bir bak as gelitirmekte ve ona gre dier dini yarglamaktadr. Eer gelenein paradigmalanndan ha-reket edilirse, dinlerin birbirleriyle elien noktalarn uzlatracak bir zemine ulamak zordur. Dolaysyla gelenee bal dnrlerin ulaacaklan nihai nokta, gelenein bak asm daha rasyonel bir forma ulatrmak olacaktr. Hick'in hipotezinin gc burada ortaya kmaktadr. Ona gre kmazdan ancak dinlerin dar snrlarn ap,

    onlarn varln felsefi bir zeminde izah etmekle kurtulabiliriz. Bu zemin, Hick'e gre, Kant'n numen ve fenomen ayrmdr ve buna dayanlarak byk dinler eit olarak deerlendirilebilir. Hick bu tavnn dini olmad gereine gvenerek, dier din-lerin kendi noktainazanndan rasyonel sisteme dini itirazlar yapamayacana inanr. Bu zellik, Hick'in dini oulculuk hipotezinin msbet taraf olarak grlmelidir.

    Hick'in salam bir felsefi temele oturmu gibi grnen hi po tezinin ciddi zaaflan vardr. Bu zaaflan yle sralamak mmkndr: 1. Dinler aras elikileri amak iin teklif ettii sistemde dinlerin nerdii tannlar birer fenomenal semboller durumuna

    dmektedir. Bu durumda bu sistem iinde bir taraftan Hak Bizatihi'nin (the Real an sich) varln, dier taraftan da dinlerin kendi Tanr'larnn varln grmekteyiz. Bu dualizm Hick'in oulculuk hipotezinin tutarlln zedelemektedir. Sz konusu durumda hakiki bir Tanr' da bulunmas gereken mutlak vasflar Hak Bizatihi 'ye mi (the Real an sich), yoksa dinlerin tannlanna m ykleyeceiz? Daha ak bir ifadey-le, semitik geleneklerde Tanr'nn bir olduuna, kainat yarattna, eliler gnderdi-

    ine, mutlak ilim ve irade sahibi olduuna inanlr. Hick'e gre bu sfatlar Hak Biza-tihi'nin mi, yoksa Allah, Adonay veya Semavi Baba'nn m? Eer geekte bu vasflar

    insanlarn uydurduklan unsurlar ise o halde dinlerin mitolojilerden fark nedir? 2. Hick'in dini oulculuk hipotezinde i va, Vinu, Allah, Adonay ve Semavi Baba gibi dinin tanrlan ikincil konuma dmektedirler, zira asl glerini ve varlklarn Hak Bizatihi'den almaktadr. Dier taraftan bu sistemde, Hak Bizatihi (the Real an sich) o kadar soyut bir "varlk" olarak takdim edilmektedir ki, hibir mspet sfatla onu

    161

  • lslm Aratrmalan Dergs

    vasflandramyoruz. Dolaysyla Hick'in dini oulculuk hipotezinde, dinin tanrlar ibadet edilemez bir konuma dmektedir. Dier bir ifadeyle, bu hipotez dininen te-mel zelliklerinden biri olanibadetide kaldrm olmaktadr. 3. Hick'i dini oulculuk hipotezine gtren en nemli sebeplerden biri, dinlerin ahlaki ve manevi yetkinlie

    ulatrma zelliinin olmasdr. Hick, kendi Tanr inancn da bununla temellendirir. Eer dinler bencilliklerden arnm aziz, veli gibi ideal insanlar yetitirmeseydi rasyo-nel felsefelerden farklar olmazd. Fakat Hick, bu ekilde bir dini oulculuk hipotezi ortaya atmakla, bindii dal kesmektedir: Bir taraftan inananlar daha fazla dindarla tevik ederken dier yandan da bu dindarla kaynaklk eden Tanr'nn irade, ilim,

    mutlaklk ifade eden vasflarn yok sayan bir sistem teklif etmektedir. Daha ak bir ifadeyle, eer insanlar Hick'in Hak Bizatihi'sine inanrsa, o zaman Hick'in hayran

    olduu dinlerin manevi zellikleri tamamen kaybolur ve artk aziz ve veli yetitiremez. 4. Dinlerde mevcut olduu iddia edilen elikileri izah etmek veya uzlatrmak iin model arayan Hick, sonunda bizzat dinlerin kutsal varlklarn tehdit eden bir sonuca ulamtr. Onun hipoteziyle dinler, Tanr'nn merhameti sebebiyle insanlar dnya ve ahirette kurtulua ulatrmak iin gnderilmi ilahi inan ve ibadet sistem-leri olmaktan kmakta, insann ferdi dini tectbesi sonucunda ortaya kard, iin-de doru ve yanllarn bulunduu yan mitolojik inan sistemleri haline gelmektedir. Bu durumda, dinleri gerekten din yapan ve dorunun kayna olan vahiy inkar edil-mektedir.

    Geleneksel ekoldeki dini oulculuk anlaynn en ciddi problemi, ilahi kaynakl byk dinleri ve gelenekleri kendi btnl iinde doktrinleri ve pratikleriyle doru kabul edip aralarndaki elikileri izah edememesidir. Bundan dolay, bu ekoln dini

    oulculuk anlay, Hz. sa'nn son durumuyla alakah slam'n ve Hristiyanln farkl grlerini ve hatta tevhidle teslisi uzlatrmaya alan elikili teviller yapmak zo-runda kalmtr. Geleneklerdeki birbirlerinden farkl ve bazan da elien inan esasla-

    rn doru ve sahih kabul etmek ve bunu din adna savunmak zordur. slam da ok canl bir cennet-cehennem hayatn ieren net ve belirgin teki dnya hayat ile Hin-duizm'deki insann bir nceki hayatndaki "karma"sna (fiil) gre hangi canl veya

    cansz, insan veya hayvan formunda yeniden doacan ifade eden "samsara" veya Budizm'deki nihai bir itminan ve kurtulu olan "nirvana" inanlarnn hangisi doru kabul edilecektir? Semitik dinlerdeki Tanr inancyla, "tanrsz" Theravada Budizmi

    nasl tevil edilecektir? Geleneksel ekoln teklif ettii dini oulculuk erevesinde, semitik dinler arasndaki elikileri dahi tevil etmek veya uzlatrmak gerekten zor-dur. Bu noktada, slam ve Hristiyanlk arasndaki elikilerden en bariz olan, Hz. isa'nn son durumuyla alakaldr. Kur'an ak bir ifadeyle sa'nn armhta ldrl-mediine, 45 hristiyanlar ise aksine onun armhta ldrldne ve hatta bunu bi-zim gnahiannza ketaret olarak yaptna inanmaktadr. Se~yyid Hseyin :Nasr bu-nun her ikisinin de ayn anda doru olabileceini ve fakat modem epistemoloji iinde

    45 "Ve Allah elisi Meryem olu isa'y ldrdk" demeleri yznden onlar lanetledik. Halbuki onu ne ldrdler ne de astlar; fakat ldrdkleri onlara isa gibi gsterildi." en-Nisa 4/ 57.

    162

  • Bat' Perspektifinde Dini oulculuk IV\ese!esi

    bunu izah etmenin mmkn olmadn sylemektedir.4 6 Bu bariz elikiyi grmek iin yeni epistemolojiler aramaya gerek yoktur. "Bu bir elikidir ve bunlardan birisi doru, dieri ise yanltr" demek daha tutarl bir davrantr.

    Global sosyal deiimler, dinlerin ve dnya grlerinin yorumlanaca kltrel ve sosyal zeminler oluturmaktadr. Dinlerin okluu meselesi, bu zeminde tekrar ele

    alnmaldr. Bu makalede Bat perspektifinde bu meselenin nasl bir teorik dzlemde ele alnd ve zm iin ne gibi paradigmalann retildii tenkit ve deerlendirmeler yaplarak ele alnmtr. slam dncesinin bu konudaki teorik zmleri hemen he-men ayn global-sosyal yaplanmaya dayanlarakyaplaca iin, Bat'da retilen -zmler dikkate alnmak durumundadr. Bu paradigmalann tenkidi ve geleneksel eko-ln oulculuk anlay, meselenin islam dncesi asndan zmne katkda bu-

    lunacaktr.

    46 b k. Aslan, "Mlakat", 183-184.

    163