Upload
others
View
5
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
UlUSl ·orosı . ~Q[i~ füZil ~ISü~OfQ~ SQm~ozuumu
20-22 . MAYIS 2013 . KONYA
ULUSLARARASI NECİP FAZIL IQSAKÜREK SEMPOZVUMU
20-22 MAYIS 2013 -KONYA / TüRKİYE
INTERNAT!ONAL NECİP F.A..ZIL KISAKÜREK SYMPOSIUM
lV'lAY 20-22, 2013- KONYA j TURKEY
BİLDİRİLER KİTABI/ PROCEEDINGS
KOORDİNATÖR / COORDİNATOR: DR. MüCAHiT SAMi KÜÇÜKTIGLI
EDiTÖRLER 1 EDİTÖRÜ:R: PROF. DR. ALiM GÜR
Doç. DR. ALi TEMiZEL
Oıcr. HARUN YILDIZ
EDiTÖR YARDIMCILARI / ASSİSTANT EDİTORS: AR. GÖR. AYSUN EREN
ISBN 978-605-389-128-4
KONYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KÜLTÜR YAYlNLARI/
THE METROPOLITAN MUNICIPALITY OF
AR. GÖR. GAMZE GiZEM ERTAN
AR. GÖR. YAşAR KESKİN
KONYA CULTURAL PUBLICATIONS: 228
SERTİFİKA No/ PRODUCER CODE: 21473
BASıa-CiLT / lSSUE-YOLUME: ÜLGUN ÇELİK
+90 332 342 3220
FEvzi ÇAI<MA.K MAH.10670 SO K. No:26
KARATAY/KONYA
· ·· YAPİM / PRODUCTION: KÜLTÜR A.Ş.
+90 332 352 8111
KONYA
NisAN2014
• KONYA BÜYÜKŞEt:tiR
BELEDIYESI
NECiP FAZIL VE TASAWUF KÜLTÜRÜ
Necip Fazı/ and Sufi Culture
Bilat KEMiKLi
Prof Or., Dumlupıııar Üniversitesi, ilahiyat Falrultesi_
bfwnikli@gmailcoın
ÖZET
Tasavvuf J...iiltürünün, Ttirk dili ve edebiyatını şekillendiren önemli kaynaklardan biri olduğu bilinmektedir. Bu etki, edebi geleneğimiz içerisinde irfaııi şiir olarak nitelendirilen yeni bir anlayışa hayat vermiştir. Ahmet Yesevi ve Yunus Emre çizgisiyle gelişen irfani şiir, Sadreddin Konevi ve Mevlana Cehileddin-i Rıimi gibi muhakkik slı.filerin düşüneeye kazandırdıklan derinlikle tekarnili etmiştir. Necip Fazı!, modem dönemde bu sürecin takipçisi olmuş köprü şalısiyetlerden birisidir. Bu bağlamda, Nedp Fazıl'ın şiiri iki gurupta ele alırup incelenebilir; Birincisi tasavvufi hayatı ve J...ii.ltiirü tarumadan evvelki şiirleri, ikincisi ise, Nakşi geleneğin mürşitlerinden biri olan Alıdulhakim Arvasi'nin irfan sofrasında bulunduğu dönemlerde yazdığı şiirler. Bu tasnif, kronolojik olmaktan öte, yeni bir idrak boyutuna ve estetik kaygıya işaret etmeJ...'tedir. Dolayısıyla bu makalede Necip Faııl'ın adeta poetikasıru yenileyen söz konusu sürece atıfta bulunularak, tasavvufkültürünün şiirine etkisi üzerinde bazı milla-hazalar yapılacaktır. ·
Anahtar Kelirneler: Necip Fazıl, Nakşilik, Arvasi, Tasavvuf
ABSTRACT
It is known that the Sufi eultu.re is one of the irnportant sources that shaped the Turkish language and . literatu.re. It has given life to a new genre, deseribed as sufi poetry, in traditionalliteratu.re. Developed
with the poems of Ahmet Yesevi and Yunus Emre, the sufi poetry has flourished with the deep poeros of sufis !ike Sadreddin Konevi and Mevlana Celaleddin Rumi. Necip Fazı! is one of the followers of this movement as a bridge between old and modem. His poems can be analyzed irı two periods: The first period in d u des poems that were written before he was acquainted with sufi life and cultu.re; the second period in d u des poems that were written after his attendance at the gatherings of a Nakshi sheikh called Alıdulhakim Arv3.s_i. Rather than being chronological, these periods indicates to a new level of comprehension and aesthetie concem. In this article, by referring to these periods, we will survey the irnpact of Sufi cultu.re on his poetry.
KeyWords: Mysticisnı (tasawwıif), Arvasi, Naqslıbandi, Necip Fazı/.
UWSlARA$1 HSCiP FAZiLKISAi<ÜREX. SEM?OZ'fUMU 20.22 1.\A YIS C-013 • KO~lY{../ TÜ H Kive 1451
Kökler
Belirtmek gerekir ki Necip Fazı! şiiri, her ne kadar, öncesi ve sonrasına açılan iki ka
natlı bir kapı olsa da esas itibariyle tasavvuf, başlangıcından itibaren onun şiirini besleyen
ana damarlardan biridir. Yani, onun bir mürşide bende olmadan evvelki kimi şiirlerinde de
mistik muhayyilenin müessir olduğunu söylemek mü111kündür. Bu meyanda, Yunus Em re ve
Mansür şiirlerini hatırlayabiliriz.
Necip Fazıl. 1926'da kaleme aldığı 'Yunus Emre' başlıklı şiirinde, bu ağacının köklerini
besleyen asıl kaynağa dikkat çeker. Bu kaynak, Türkmen kocası Yunus Emre'dir. Şöyle ses
leniyor:
"Kaç mevsim bekleyim daha kapında,
Aya.ğımda zincir, boynurnda kement?
Beni de, pişti.ğin bela kabınçia,
O kadar kaynat ki, buhara bentet!
Bekletme Yunus'um, bozuldu ba.ğlar,
Düşüyor yapraklar, geçiyor ça.ğlar;
Veriyoi; ayrılık dolu sema/ar,
İçi me bayı/tan acı bir lezzet.
Rüzgôra bir ko ku verir ki, hırkandan;
Geleyim, izine do.ğru arkandan;
Bırakmam, tutmuşum aitıkyakandan,
Med et ey dervişim, Yunus'um med et!"
Bir arayış ifadesi olarak da telakki edilmesi imkan dahil inde olan bu şiirde, Yunus'u
selıl-i mümtenl ile söyleten "pişme evresi"ne ilişkin talepler dikkat çeker. Pişme evresinin,
tasavvuf literatüründeki karşılığı seyr ü sülüktür. Bu da, ancak bir mürşidin izini sürmekJe
gerçeldeşebilecek bir eğitim ve öğrenim sürecidir. Peki, mürşide nasıl erişilecektir? Şair, bu
erişin kodlannı da çözmüştür: Yunus'un yakasından tutup, onun sevkiyle yola gi'rmek! Ne
cip Fazı!' ın bu şiiri, ondaki arayışın köklerine atıfta bulunması bakımından önemlidir.
Necip Fazıl'ın, Yunus Emre şiirinden dört yıl sonra, 1930'da Tasavvuf tarihinin ve kül
türünün renkli simalanndan ve irfanl şiirin mümtaz temsilcilerinden biri olan Hallac-ı
Mansur'u, klasik şiirimizdeki mazmunlaşan haliyle, yani "şehid-i ışk" yönüyle şiirine konu
ettiğine şahit olmaktayız. Menkıbevi anlatının şiir dilinde kazandığı zirveyi tescil eden bu
,şiir, Kısakürek'in manevi kahramanlarından birisi olarak Hallac'a yüklediği anlamı tebellür
ettirmektedir.
"Mercan, u çuk duda.ğında kan,
İnci inci, soluk saka.ğında ter.
Ne baş yedi, ne kan içti bu meydan
Bu meydan aşık atan cam m ister.
Tatlıydı akrebin sana kıskacı,
Acıya acıda buldun i/acı;
~:rc_n:v.nc:ul f!:CU" F;\ll:... :O:s.:..r.U~CK $YL'ii'0.SIU".! I!.J.Y:-).22.. 2013·KC~:(A f Tl.INtEY
Diyordu n, geldikçe üst üste acı:
Bir azap isterim bundan da beter.
Sana taş attılar, sen gülümsedin,
Dervişin bir çiçek attı, in/edin,
Bağnmı delmeye taş yetmez, dedin,
Halden aniayanın bir gülü yeter!"
Bu iki şiir, Çile'de Kahramanlar bölümündeki Köroğlu ve diğerleriyle birlikte yerini al
maktadır. Dolayısıyla onun kahramanlanndan biri olan Yunus Emre ve Hallac, irfani şiirin
müessir şahsiyetlerinden olmanın yanında, klasik şiirimizin tedaileri içerisinde de önemli
referans noktalarıdır. Şu halde bu örnekler, Necip Fazı!' ın henüz dervişlik dönemi öncesin
de, geleneğe bağlı kalarak yeni şiirler yazma gayretinde olduğuna delalet eder. Bunlar; başta
''Ölünün Odası", "Çan Sesi" ve "Boş Odalar" olmak üzere şairliğinin ilk evresinde nazmettiği
temalarla mukayeseli olarak okunduğunda dikkat çeken şiirleridir. Söz konusu ilk dönem
şiirlerinde"korku", "yalnızlık" ve "terk edilmişlik" gibi duyguların yanında, felsefi anlamda
varoluşçuluğun izlerini aramak da imkan dahilinde görüleöilir. Ancak esasen şairin dirna
ğında gizliden gizliye bir i"rfan sofrasının izlerini yakalamak mümkündür. Kısacası vurgula
mak istediğimiz husus, Necip Fazı! şiirinin daha ilk evresinde de, metafizik temel belirgin
bir mahiyette varlığını muhafaza eder. .
Necip Fazı! şiirindeki metafizik temelin kökleri ni, öncelikle ailede aramak icap eder. Bü
yük dedesi Maraş müftüsü Kısakürekoğlu Ahmet Necip Efendi'den itibaren, dedesi Mehmet
Hilmi Efendi ve nihayet babası Alıdülbaki Fazı! Bey. dönemleri gereği, başta Hafız-i Şirazi
olmak üzere klasik ve irfan şiirini besleyen kaynaklardan haberdar olan ve bunları evle
rinde okuyan ve okutan kimseler olarak bilinmektedir1• Hadd-i zatında, tekke ve zaYiyele
rin ilgasıyla alakalı kanun hayata geçirildiği nde, henüz yi rm ili yaşlarda olan bir şair) e karşı
karşıyayız ... On un bu yaşa değin, irfani hayatı besleyen tekke ortamlarında bulunmuş yahut
o ortamiara hayat veren manevi dinamiklere nüfuz etmiş olabileceği de göz ardı edilme·
melidir2• Öte yandan Mekteb-i Fünun-ı Bahriye'de okurken, başta Yahya Kemal, Hamdullah
Suphi ve İbrahim Aşki gibi devrini farklı açılardan temsil eden münevver hocaları tanımış
tır. Bu itibarla şairin, her ne kadar Yahya Kemal şiiri üzerinde farklı görüşleri olsa da başlan
gıçta bir şekilde -en azından gelenekten beslenme açısından- onun etkisinde kalmış olması
muhtemeldir. Keza Hamdullah Suphi'nin ritmik edasının ve İbrahim Aşki'nin manevi f me
tafizik çehresinin onda makes bulduğu ileri sürülebilir. Şu halde, Necip Fazıl'da doğrudan
doğruya tasavvufi bala ş açısı ve tema açısından olmasa da onun söyleyiş tarzıdaki metafi
zik zemin ve kaygıların kökleri çok eskiye gider. Fakat şiirindeki po etik dönüşüm, Kaşgari
Dergahı'nın eski hadimierinden ve Medresetü'l-Mütehassisin'in tasavvuf muallimlerinden
AbdülhakimArvasi'ye bağlanmasıyla birlikte başlayacaktır.
Bağlanma
Baği anma, bir yola girmek, ina be almak, derviş olmak anlamında kullanıldığı gibi, bir üst
akla teslimiyet olarak da değerlendirilebilir. Üst alal, kamil insanın aklıdır; manevi ilimleri
inisiyatik bir sUsileyle tefeyyüz eden kamil mürşid, içinde bulunduğu irfani mektebin usUl
Bu meyanda, son dönemlerde Ali Birinci'nin resmi belgelerden hareketle yap o ğı batı tespitler dikkat çeker. Bkz. "Necip Fazı! hakionda yeni tespitler ve tashihler'; Türk Edebiyao, 47,5 Mayıs 2013,10-18. Bu konuda Mustafa Kara, onun tekke ortamından yeterince yararianmış olma ihtimaline dikkat çekmektedlr. Bkz. M. Kara, "Vetaonın 30. Yılında Necip Fazı! Kısakürek': Dergfth, 279, Mayıs 2013. 9.
ll I SI H I SI l!f!J flllliiSUDUV SVIHO! I UU
UW5L.AR-.sl tıECIP FAZIL. t<lSA!<O~C:;< SEMPOZ'I".Jt,:U ZO.Z2l.'.AVIS 2Cil· ı<O:rrA; nl~J<JYE
IHHIIllllll
SYIIlPOSiUIIl um ıtıil.lismrn
ve erkanı çerçevesinde tali b yahut sali k olarak da ifade edilen müridi/talebeyi yetiştirir. Bu
itibarla, manevi ilim yahut ledü~ni bilgi bir yola girerek, geleneksel form la ra bağlı kalınarak
elde edilen bir ilim dir. Her ne kadar bu ilmin teorik yönü kitaplarda münderiç ise de, yolun
sırları satırlada kayıt altına alınan eserlerden ziyade sadırdan, diğer bir ifadeyle mürşid-i
ka milin meclisinde tahsil ed il i ı: Bu ise, ancak aşkla ve _dolayısıyla bağlanınayla mümkündür.
Necip Fazı!, Arvasi'nin huzurunda bağlanma zevkine ermiştir. Bu bağlanınayı şöyle dile ge
tiriyor:
"Benim efendim!
Ben sana bendim!
Bir üfledin de
Yıkıldı bend'im
Ben ki denizdim
Da9 başı bendim
Şimdi sen oldun
Aleme pendim
Benim efendim!"
Şairin "büyük inkılab" olarak nitelendirdiği bu bağlanma, belli ki, uzun soluklu bir mu
hasebenin neticesidir; fakat öyle uzun süreli muhasebe neticesi midir? Bunu sormak lazım;
. şu var Id, şairin, Paris'ten devşirilen se kül er ve bo hem hayatın yüklerinden arınma isteğini,
köklerine dönme ve arınma arayışını, yukanda işaret edilen şiirlerden ve başka mısralar
. dan da tespit etmek mümkündür. Fakat mevzuumuz bu değildir; biz burada sadece bir ba-
kışın, bir nazarın onun bendini yıktığına işaret etmek istiyoruz. Şöyle diyor:
Bana, yakan gözlerle bir kerecik baktınız
Ruhuma büyük temel çivisini çaktınız
Bir kerecik bakılan gözlerle bağlanan şair, bu bakışla birlikte ruhuna ç~kılan büyük te
mel çivisinin her zaman far~nda olmuştur. Bu büyük temel çiVisi, semazen tahtasındaki
çiviye benzer; pergelin sabitesidir ... O sabite, Arvasi'nin temsil ettiği Halidi-Nakşi geleneğin
esasını teşkil eden şer-i şeriftir. Bu bağlanmanın neticesinde içine girilen dünya, köklerine
dönme idrakin i vermiştir. Bu meyanda çokça zikredilen bir beytinde ifad~ ettiği gibi, "tam
otuz yıldır gökyüzünden habersiz uçurtma uçurtan şairin duran ruh saati" yeniden asli
mecrasına muvafık çalışmaya başlamıştır.
Tam otuzyıl saatim işlemiş ben durmuşuro
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum
Necip Fazı i' da bağlanmanın hasılası, ild ş~kilde tecelli eder: ilkin şairlik vasfında bir ye
nilenme ... Şiirde yeni temalar, yeni söyleyiş, hayata yeni bir gözle bakış. İkinci olarak, dini
tasavvufi telifat ve neşriyat. .. Özellikle dini neşriyatın azaldığı, tasavvufi düşünce ve sanatın
tezyif edildiği bir dönemde, onun şairlik vasfinın. üzerine müelliflik, muharrirlik ve naşirlik
gibi yeni sı fatlar eklemesi önemlidir. Dolayısıyla Necip Fazılda klasik tarzda bir dervişlik ve
sufi şairlik vasfını aramak durumunda olmamalıyız; o, özellikle de itibarsızlaştırılan, tezyif
edilen ve meşruiyeti yitirilmek istenen bir alanı modern şiirin imkanlarıyla yeniden günde
me getirdi. Mesel e budur; bir hareket adamının Ab dulhakim Arvasi'nin kurduğu irfan sof-
lltl:,;;..o.ıAnotW.I~!OP FAZI.. KISAKOA.a< S'n.!PQ!-V'.· M.AY &22. ~13 ·KO:IYA/T\JRKEY
rasında, Büyük Doğu idealini bulması ... Bundan daha öte bir bağlanma tezahürü aramamak
iktiza eder.
Necip Fazı! mürşidine, 1934 yılında erişmiş ve ~u erişme hali üstadının 1943 yılında
beka semtine göçüşüne değin maddi planda devam etmiştir. .. Kronolojik açıdan dokuz yıl
lık bir zamanı kapsayan bu süreç, şairin yenilenme ve kendine gelme süreci dir. Bu konuda
özellikle O ve Ben'de dikkat çeken ifadeler kullanır. Mesela şöyle der: "Muhakkak olan şuydu
ki, ben kendilerini tanımadan dik bir kaya üzerinde gururla dünyaya karşı dikilmiş uyuz bir
keçiyken, tanıdıktan sonra memeleri şiş, patlayasıya şiş bir koyun oldum ... " Koyun, bereke
tin, üretimin sembolüdür. Gerçekten de, bağlanma süreci, edebi fikri açıdan inkişaf eden bir
dava adamına hayat vermiştir: Bunun hasılası olarak; başta Büyük Kapı -sonradan O ve Ben
olmak üzere tasavvuf edebiyatındaki menkıbe geleneğinin modern bir numunesi olan Halkadan Pırıltılar, Tanrı Kulundan Dinlediklerim, Yunus Em re, İbrahim Ed hem ve Batı Tefekkürü
ve İslam gibi eseriere hayat vermiştir. Elbette, Çöle inen Nur, İman ve İslam At/ası, Hazreti Ali
ve Peygamber Halkası gibi dini edebiyat alanında da dikkat çeken eserler kaleme almıştır.
Necip Fazıl'ın bağlanma süreci -klasik anlamda bir seyr-i sülük aramamak için biz özel
likle onun sufiliğini bu ş~kilde ifade etmek istiyoruz- ve bı..i süreçte yaşadığı hall er; Peyami
Safa'nın ve diğerlerinin ileri sürdüğü metafizik kaygıdan çok öte, başlı başına bir varoluş
meselesidir. Varoluş meselesidir; zira bunu onun hayat verdiği eserlerinde, '11.llah'ı arayan
sanat telakkisi nde" ve inandığı değerleri yaşama ve savunma noktasında gösterdiği tavizsiz
harekette görmek mümkündür. Keza tasavvufi bir kavram olan çileyi, ( erbatn ve haJvet) şiir
lerini dereettiği esere isim olarak seçmesi, "İç cenk. .. Veli... Ölmeden ölenlerin töresi" mısra
ında ifade edilen manaya muvafık olarak, variLk bilincine verdiği öneme delalet eder. Zaten
tasavvuf da bu değil midir? Bir varlık bilinci kazandırmak. .. Bu m eyanda mürşidinin Rabıta-ı
Şerifeve er-Riyazu't-Tasawuftyye (Tasavvuf Bahçeleri) adlı eserlerini sadeleştirerek yeniden
yayınlaması dikkat çekicidir.
Hulasa
'Necip Fazı! ve Tasavvuf', oldukça geniş mülahazaJan gerekli kılan genel bir başlıktır. La
kin burada özellikle O ve Ben adlı eserinden hareketle bağlanma kavramından yola çıkarak
bazı mülahazalar yaptık Bu mülahazaJardan hareketle şunları söylemek icap eder:
Necip Fazıl'ın şiirleri, her ne kadar tasavvufi hayatı ve kültürü tanıma öncesi ve sonrası
şeklinde iki va d ide gelişse de, onunewelki şiirlerinde de mistik muhayyilenin izlerine rast
lamak imkan dahilindedir:
Özellikle bağlanma sürecinden itibaren, dini duygu ve düşünceyi sanatının temel saiki
olarak görmüştür. Meşrutiyet süreciyle birlikte ötekileştirilen, tahkir ve tezyif edilen dini
tasavvufi edebiyatın hizmetkan ve mürlafisi olmuştur.
Tasavvufi eserleri, irfani edebiyatın türlerini yeniden canlandırma gayretine işaret eder.
Bilhassa siyasi erkin tekkelerin ilgası kanunuyla itibarsızlaştırdığl ve İslamcı anlayışın da
modem algılarla ötekileştirdiği bir edebi ve kültürel aJanı, estetik gayretten ödün vermeden
yeniden gündeme getirdi.
Evet, Necip Fazı! klasik anlamda bir İslam alimi yahut sufi olarak nitelendirilemez; fakat
bağlanmanın ona kazandırdığı hürriyet fikrinden hareketle dini ve tasavvufi alanda yapıl
ması gerekeni ziyadesiyle yapmıştır. Onun açtığı çığırda, Diriliş, Edebiyat ve Mavera dergileri
çıkmış, sanat ve edebiyat alanında uzun soluklu mektepler oluşmuştur. Ruhu şad olsun!
DIISlHISI DPflJ UZililsaJDrfl SUIPBHUU
UlUSlARASI t:ECIP FA71L KISAı<U'k-ı< SE!.:;>02Y\II.:U 2o-22 UAYIS 2013 · KO:NAJ TüMKIYC.
IIliriiiiiiii
SlroPDSIDill OOIDfdlilliSGIVf~l
KAYNAKÇA
BiRINCi, Ali "Necip Fazı! Haklanda Yeni Tespitler ve Tashihler", Türk Edebiyab, 47,5 Mayıs 2013,10-18.
KARA, Mustafa "Vefabnın 30. Yılında Necip Fazı! Kısakürek", Dergah, 279, Mayıs 2013, 9.
KEMIKLI. Bilal Sufi Şairin Izinde Şiir ve lrfan,lstanbul, 2011.
l<lSAKÜREK, Necip Fazı] Çile, Istanbul, 2008.
l<lSAKÜREK, Necip Fazıl O ve Ben, istanbul, 2013.
l<lSAKÜREK. Necip Fazı! Bab Tefekkürü ve islam Tasavvufu,lstanbul, 1999.
OKAV. M. Orhan Nedp Fazıl Kısakürek. istanbul, 2003.
li:iE;\M.;llOw.t. U!CtP FA.ZJL.lO.SNC0iLt!)( S't~."FOS:u;,.1 MAV 20•2ı. ~013 • !<O~fVA ! TURKEY