1639
Mütercim Âsım Efendi BURHÂN-I KATI Mürsel Öztürk - Derya Örs â Câ vezninde. Âmeden'den fi'l-i emrdir gel manasına. Arabîde ta'âl (JU:) müradifidir. Arabîde "â" lafzı her nesnenin savundan hikâyedir. Bir şecer adıdır. Bu şeceri ehl-i lügat şecer-i surh ile beyan ettiler. Arz-ı Necd'e mahsustur. Sakı tavil, dallan ve yaprakları sık ve kesir, üzüme şebih ve leziz semeri olur. Edviyeye ithal ederler. âb Nâb vezninde. Su manasınadır ki maruftur. Anâsır-ı erba'a cümlesindendir. Arabîde mâ (u) denir. İstiare tarikiyle revnak ve letafete, kadr ve menzilete, ırz ve vakara, feyz ve rahmete ıtlak olunur. Kaide, kanun ve adet manasına gelir. Türkîde töre tabir olunur. Zîbak ve civa esmasından bir isimdir. Rumî lügatinde sene-i Rumîyeden birinci ay ismidir ki Neyyir-i A'zam'm Esed burcunda meksi müddetidir. Hâlen Ağustos dedikleri aydır. Hacil ve şermendeden, su gibi mutedil ve hemvâr revendeden dahi kinaye olunur. İnci, elmas ve yakut misilli cevahire; cevahirdar kılıç, hançer, gaddâre, pala ve pinyal makulesi âlâta dahi mübalâğaten ıtlak ederler. Mutasavvife indinde nefs-i kâmil murattır ki nefs-i mülhimedir. Mazhar-ı mezâhir ve esmadır. Akl-ı küll ve ruh-i a'zâm dahi derler. âb-ı âteş-numây Yani ateş gösterici su ki murat âb-ı âteş-reng-i merkumdur. Numây kelimesi ism-i fail-i murahhamdır. Numâyiden göstermek manasınadır. âb-ı âteş-reng Bâde-i ahmerdir. Mazlumun gözü yaşından dahi kinaye olunur. âb- âteş şud Zorba kalktı, fitne uyandı, niza' ve kavga kızıştı, germiyet buldu diyecek yerde darb olunur. âb-ı âteş-zây Yani ateş doğurucu su ki murat yine âb-ı âteş-reng medlulüdür. Zây kelimesi zâyîden'den ism-i fâil-i murahhamdır. Zâyîden doğurmak manasınadır. Âb-ı âteşin ve âteşîn-âb dahi âb-ı âteş-zây manasınadır, âb-ı âteş-zede Yani ateşe yurul-muş su ki murat göz yaşıdır. Zede, zeden'den ism-i mefuîdür. âb-ı âîer-sâ Âb-ı âteş-reng manasınadır. Âzer ateş ye sâ âsâ muhaffefidir ki edât-ı teşbihtir.

A '_docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · Web viewEsâmi-i eti'meye muzaf olur. Meselâ yoğurt aşma mâst-bâ ve kabak aşma kedu-bâ denir. Bu takdirce mürekkep

  • Upload
    others

  • View
    61

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

A '_

Mütercim Âsım Efendi

BURHÂN-I KATI

Mürsel Öztürk - Derya Örs

âCâ vezninde. Âmeden'den fi'l-i emrdir gel manasına. Arabîde ta'âl (JU:) müradifidir. Arabîde "â" lafzı her nesnenin savundan hikâyedir. Bir şecer adıdır. Bu şeceri ehl-i lügat şecer-i surh ile beyan ettiler. Arz-ı Necd'e mahsustur. Sakı tavil, dallan ve yaprakları sık ve kesir, üzüme şebih ve leziz semeri olur. Edviyeye ithal ederler.

âbNâb vezninde. Su manasınadır ki maruftur. Anâsır-ı erba'a cümlesindendir. Arabîde mâ (u) denir. İstiare tarikiyle revnak ve letafete, kadr ve menzilete, ırz ve vakara, feyz ve rahmete ıtlak olunur. Kaide, kanun ve adet manasına gelir. Türkîde töre tabir olunur. Zîbak ve civa esmasından bir isimdir. Rumî lügatinde sene-i Rumîyeden birinci ay ismidir ki Neyyir-i A'zam'm Esed burcunda meksi müddetidir. Hâlen Ağustos dedikleri aydır. Hacil ve şermendeden, su gibi mutedil ve hemvâr revendeden dahi kinaye olunur. İnci, elmas ve yakut misilli cevahire; cevahirdar kılıç, hançer, gaddâre, pala ve pinyal makulesi âlâta dahi mübalâğaten ıtlak ederler. Mutasavvife indinde nefs-i kâmil murattır ki nefs-i mülhimedir. Mazhar-ı mezâhir ve esmadır. Akl-ı küll ve ruh-i a'zâm dahi derler.

âb-ı âteş-numâyYani ateş gösterici su ki murat âb-ı âteş-reng-i merkumdur. Numây kelimesi ism-i fail-i murahhamdır. Numâyiden göstermek manasınadır.

âb-ı âteş-rengBâde-i ahmerdir. Mazlumun gözü yaşından dahi kinaye olunur.

âb- âteş şudZorba kalktı, fitne uyandı, niza' ve kavga kızıştı, germiyet buldu diyecek yerde darb olunur.

âb-ı âteş-zâyYani ateş doğurucu su ki murat yine âb-ı âteş-reng medlulüdür. Zây kelimesi zâyîden'den ism-i fâil-i murahhamdır. Zâyîden doğurmak manasınadır. Âb-ı âteşin ve âteşîn-âb dahi âb-ı âteş-zây manasınadır,

âb-ı âteş-zedeYani ateşe yurul-muş su ki murat göz yaşıdır. Zede, zeden'den ism-i mefuîdür.

âb-ı âîer-sâÂb-ı âteş-reng manasınadır. Âzer ateş ye sâ âsâ muhaffefidir ki edât-ı teşbihtir.

âb-ı bade-rengYani eşk-i hûnîn.

âb-ı besteİzafetle donmuş su manasınadır ki murat buz, dolu ve çiğ makulesidir. Mecazen şişe, sırça ve billura dahi ıtlak olunur.

âb- be-zîr histenYani alta su salıvermek ki murat aldatmak, reng ve hile etmek ve nakış geçmekten kinayedir.

âb-ı bî-licâm hordenO Bir ferde müracaatı, bir ahattan kayıt ve mübâlâtı olmayıp kendi başına mutlaku'l-'inân olmaktan kinayettir.

âb-ı bun Zamm-ı bâ-yı sâniyle. Zamk gibi bir nesnedir, köhne ve mücevvef ceviz ağacı köklerinde bulunur. Süryanîde "sâdâverân" derler. Edviye cümlesindendir. Ondan bir nevi mürekkep düzerler. Bazılar ona ağaçkarası tabir edip bazılar Hint eşcârının yosunudur dediler. Araplar ona sevâddu'l-hukkâm (f ısjı ji-) derler.

âb der-ciger dâştenYani ciğerde su tutmak ki murat sarhoş olmaktan ve zenginlikten dahi kinaye olunur.

âb der-ciger nedâredBir nesnesi yoktur, müflis ve mendeburdur diyecek yerde darb olunur.

âb der-cûy âmedenZail olan devlet ve ikbal avdet etmekten kinayedir.

âb der-cûy nemânden Devlet ve ikbal zail olmaktan kinayedir.

âb der-cûy-i tûstŞimdi revaç, revnak ve ikbal senin tarafında, hail ü akd ve retk u fetk senin yedindedir diyecek yerde darb olunur. Avâm-ı Türkî beynlerinde bu mana "şimdi maymun sizin kapıda oynuyor" ile tabir olunur.

âb der-çeşm nedâredEdep ve hayası, utanıp arlanması yok diyecek yerde darb olunur.

âb der-çîzî kerdenBir işe hile katmak, mekr ve melanetle işin becermekten kinayedir.

âb der-dîde nedâredHaya ve hicabı yoktur diyecek yerde darb olunur.

der-hâven küftenBu dahi o manayadır, (bkz. âb der-hâven sûden).

âb der-hâven sûdenNef ve neticesi olmayan bir emr irtikap etmekten kinayedir.

âb der-şeker dâredŞu rütbede nahif oldu ki gün-be-gün eriyip tükenme derecesindedir diyecek yerde darp olunur.

âb-ı ergevânîİzafetle âb-ı âzer-sâ manasınadır.

âb- ez-ciger behşîdenKendi malından atiyye ve ihsan eylemekten kinayedir.

âb-ı fusurdeKesr-i bâ ile. Kılıç, gaddâre ve hançerden; şişe, billur ve sırçadan dahi kinaye olunur.

âb-ı gerdendeKesr-i bâ ile. Asumandan kinayedir.

âb-ı guşâdeFena ve kem-keyf badeden kinayettir.

âb-ı hârâbatBâde-i engûrdan kinayettir.

âb-ı hayâtÇeşme-i maruftur. İskender talep edip Hızır'a müyesser oldu. Şuara ıstılahında saf, nazik ve lâtif kelâmdan; mahbubun dehâmndan ve kelimât-ı rûh-bahşâsından dahi kinaye olunur. Ehl-i tarikat indinde aşk ve muhabbet-i hakikîye işarettir ki bâ'is-i hayât-ı câvîdânîdir.

âb-ı hayvanÂb-ı hayât manasınadır.

âb-ı HizrÂb-ı hayâttır. İlm-i ledünîye de ıtlak olunur. O bir âlem-i hastır ki enbiyâ-yı izam ve evliyâ-yı kiram hazaratma mahsustur.

âb-ı hufteÂb-ı beste manasınadır. Gılâf içre olduğu hâlde kılıca dahi ıtlak olunur.

âb-i huşkİzafetle şişe, billur, sırça ve ayine-i camdan kinayettir.

âb-ı 'işretBu dahi o manayadır. (bkz. âb-ı tereb)

âb-ı kebûd Deryâ-yı Çin ismidir. Arabîde Bahr-i Ahzar derler. Naklederler ki her gece o deryadan katı vâfir ra'na mahbube zenân çıkıp sahil-i deryada vaki dağın dâmeninde tâ-be-subh birbiriyle mülâ'abe ederler. Ortalık ağardıkta yine deryaya girip nihan olurlar. Gerçi elsinede su kızları tabir olunur lâkin el-uhdetu 'ale'n-nâkil.

âb-ı MeryemVâlide-i mâcide-i Haz-ret-i İsa aleyhi's-selâm olan Meryem radiyallahu anhâ hazretinin salâh, iffet ve ismetlerinden kinayedir. Şîre-i engûra ve şarab-ı engûra dahi ıtlak olunur.

âb-ı mun'akidBu dahi o manayadır. (bkz. âb-ı muncemid)

âb-ı muncemidŞişe, billur ve sırçadan; buz ve doludan dahi kinaye olunur.

âb-ı murgânŞiraz nevahisinde bir teferrücgâh ismidir. Şiraz halkı Receb-i şerifin her selâse gününde fırka fırka o mahalle gidip taraf taraf seyr, sohbet, zevk ü safa ve işret ederler. Kûhistân vilâyetinde bir pınar adıdır. Bir diyara çekirge müstevli olsa suyundan bir miktar alıp bir şişe içinde götürürler. Ona mülâzım ve musahhar sığırcık kuşları vardır ki bazı mahalde çekirge kuşu derler, sürüyle ensesine düşüp giderler ta ki çekirge olan mevziye geldikte o kuşlar hemen çekirgelere hücum edip kimini kınp kimisini kaçırırlar. Hülâsa fi'l-hâl tarumar ederler. Bu sebepten o pınara çeşme-i sâr dahi derler.

âb-i murvarîdYani inci suyu ki murat aydınlık ve rûşenliktir. Göze su inmek tabir olunan illetlerden bir illet ismidir ki ince, beyaz ve inci gibi saf ve berrak olur. Etibbâ-yı Arab lu'lu' ıtlak ederler.

âb-ı nâtl'Şarâb-ı engûrdan kinayedir.

âb-i nârKesr-i bâ ve feth-i nun'la. Bâde-i la'l-gûn ve hoş-güvârdan kinayedir.

âb- nehordenDurmayıp dinlenmemekten, eyleşip eğlenmemekten kinayettir.

âb- rettenFeth-i râ ile. İzzet ve hürmet gidip beyne'n-nâs hafif ve hakir olmaktan kinayedir.

âb- rîhtenTahfif ve tahkir eylemekten kinayedir.

âb-i rûşenYani revnak, revaç ve izzet.

âb- sıfat bûdenSu gibi cümleye feyiz ve menfaati 'âm ve şamil; herkese mütevazi, mükrim ve mücâmil olmaktan kinayedir.

âb-ı siyahŞarâb-ı engûrdan kinayedir. Göz illetlerinden karasu tabir olunan illete denir. Ma'azallahu te'âlâ âmâ irâs eder ve ilâç kabul etmez. Ama aksu yedi seneden sonra deva-pezir olur. Nuh nebi 'alâ nebiyyina ve aleyhi's-selâm zamanında hadis olan âb-ı tûfân dahi murat olunur.

âb-ı siyehÂb-ı siyah muhaffefıdir.

âb-ı şengerfiKesr-i bâ ile. Şarâb-ı gül-gûn ve eşk-i dîde-i pür-hundur.

âb- şudenErimek ve gudâhten manasınadır. Hacil ve sermende olmaktan, izzet ve hürmeti zail, revnak ve itibarı bertaraf olmaktan kinaye olunur.

âb- tâhtenTâ-yı müsennâtla. Kâr sahten vezninde. İşemek ve tebevvül manasınadır.

âb-ı TeberistânVilâyet-i Taberistân'da kûh-i meşhur şâhikasmda vaki bir pınardır. Agreb-i garaiptendir ki bir kimse o pınarın üzerinde dur diye çağırsa fi'l-hâl suyu durur. Katen bir katre cereyanı kalmaz; pekçe çağırsa muhtefi olur. Ak diye nida eylese dersaat çağlayıp akmaya başlar. Bir saatte bin defa bu keyfiyet tekrar eylese asla tahallüf eylemez.

âb-ı TeberiyeBir çeşmedir. Yedi sene müddet-i muttasıl suyu cari, yedi sene münkati' olur derler.

âb-ı telhYani acı su ki murat şarâb-ı engûr ve eşk-i çeşm-i âşık-ı mehcûrdur.

âb-ı terebBâde-i engûrdan kinayedir.

âb- zedenMütehevvir ve münfail kimsenin nerm ve dil-nişin sözlerle gazabım teskin ve hararetini def etmekten; bir belâ ve musibete uğramış adama tesliyet eylemekten dahi kinaye olunur.

âbâdÂzâd vezninde altı manası vardır. 1. Şen ve mamur manasınadır. 2. Tahiyyat ve dua manasınadır. Enbiyâ-i izam haklarında salât ve selâmdır. 3. Edât-ı tahsindir aferin gibi. 4. îsm-i Ka'be-i Mükerreme'dir. 5. Acem taifesine en evvel mebus olan peygamber ismidir. 6. Hoş, iyi ve güzel manasınadır.

âbâdânîdenÂbâd-ı merkumdan mastardır. Yapmak, şen ve mamur etmek, övmek, medh ü sena kılmak, beğenmek, pesend ve tahsin eylemek manalarınadır.

âbâdiyânYâ-yı tahtaniyle nâ-kâbilân vezninde. Âbâdî lafzından cemdir. Âbâdî yâ-yı nisbetle âbâda mensuptur ki âbâd ismiyle müsemma anifen zikrolunan peygamberdir. Ona Meh-âbâd dahi derler. İbraz eylediği kitabın ismi Desâtîr'dir. Pes âbâdiyân o peygamberin ümmet ve tevabü demek oldu.

âbâftNâ-yâft vezninde. Bir nevi parçadır. Gayette kaim, sık ve muhkem olur.

âbânTâbân vezninde. Üç manası vardır. 1. Sene-i şemsiyeden sekizinci ay ismidir ki Âfitâb'ın Akrep burcunda seyerânı zamanıdır. 2. Bir firişte adıdır ki demir madeni üzere müvekkil ve âbân-mâh-ı merkumda vuku bulan umur ve mesâimin tanzim ve temşiyeti ona müfevvez ve muhavveldir. 3. Yevm-i 'âşir-i şehr-i şemsî ismidir. Malum ola ki Fürs-i cahiliyet beynlerinde bir kaide-i mer'iye vardı ki bir ayın ismi bir günün ismine muvafık gelse, O günü teyemmün, istis'ad ve şerâif-i eyyamdan ta'dad edip o gün ceşn ve bayram, izhâr-ı sürür, neşât-ı tâm, birbirini davet, ziyafet, zevk ve sohbetle icrâ-yı resm-i meserret-i mâ-lâ-kelâm ederlerdi. Bu kaidenin bâ'is-i vaz ü ihdası buydu ki o günlerin her birinde ittifakı ferah ve süruru mucip birer halet zuhura gelmişti. Ez cümle rûz-i âbân-ı merkumda, selâtin-i İran'dan Zev b. Tahmâsb, Turan padişahı Efrasiyap'la ceng edip Efrasiyab üzere galip gelmekle leşkerini şikest, tarumar ve darb-ı tâziyâne-i şemşirle İran memleketinden iz'âc ve teb'id etmekle İraniyan üzerinden bu güne bir beliyye1 azime mündefı' olduğundan naşi, yevm-i mezbûru sa'id ittihaz eylediler. Bazılar dediler ki bir vakitte İran memleketine sekiz sene mütemadi yağmur yağmayıp ziyadesiyle kaht ü gala anz ve şiddet-i mecâ'etten katı vâfir nüfus arza-i telef ve helak ve bazısı dahi memâlik-i sâireye nakl ve teferruk edip ve'1-hasıl müddet-i merkume zarfinda memleket-i İran müşrif-i viran, ahalisi perişan ve bî-tâb ü tüvân kalıp dokuzuncu sene rûz-i âbân-ı mezbûrda, feyz-i âlem-i bâlâ yani, bârân-ı hayât-bahşâ zuhur ve tamâm-ı memâlik-i İran'ı iskâ ve irvâyla kemâ fıT-evvel şen ve mamur kılıp nâsı lebrîz-i sürür etmekle yevm-i merkumu bu sebeple mübarek bilip şanına hürmet ve itibar eylediler. O gün dergâh-ı Hazret-i Hûda'dan, ekâbir ve uzemâdan istid'â-yı hacet ve maksud indlerinde encah ve mesuttur.

âbân-gâhKâf-ı Fârisîyle âbân-mâh vezninde. Ferverdin-mâh'ın onuncu günü ismidir. Bir firişte adıdır ki su üzerine müvekkildir. Farisiyan taifesi eğer o gün zarfinda yağmur yağarsa âbân-gâh-ı mezbûr ricale mütealliktir diye suya girip birbiriyle mülâ'abe ederler. Eğer yağmur yağmazsa nisaya mütealliktir deyip nisa taifesi suya girerler ve birbiriyle sulaşıp cilve ve mülâ'abe ederler.

âbârBâzâr vezninde. Yanmış kurşundur onun muharrak manasına. Sıfat-ı ihrâkı budur ki kurşunu ince sahifeler düzüp birbiri üzerine vaz edeler. Her sahifenin araşma kükürt serpeler. Badehu demir tava içre koyup üzerine bir dibi delinmiş toprak kâse kapayıp ateş üzerine kovalar. Ateşi gereği gibi tutuşturaîar. Bir pare demirle ta kül olup kurşundan eser kalmayınca kanştıralar.

âb-bârânHâk-sârân vezninde. Şehr-i Kabil kazasında Hâce Se-yârân nam nahiyede vaki bir mesire-i dil-güşâ ismidir.

'ÂbbâsiyânHulefâ-yı Abbasiyân'dir ki ceddi âlâları Hazret-i Abbas, radiyallahu anh'tır. İbtidalan Ebu'l Abbas Abdullah Seffâh'tır. Yüz otuz iki senesinde biat olundu. En ahirleri Yakub ei-Müstemsik Billah'tr ki ömr-i tavil sürüp akıbet âmâ oldu. Mısr-. Kahire'de vefat eyledi.

âb-berînPâk-terîn vezninde. Irmak kenarlannda yar tarzında mücevvef yerdir ki su .'övdükçe içerisi oyulup kovuk olmakla darplıca su gelip dokundukça taşra püskürap çıkaı, su zayıfsa kenarından damlayıp akar.

âb-câmeCimle kâr-nâme vezninde. Hâ-yj tahsisa ile su içmeye mahsus olan zarfta alero-i hastır tas, bardak ve meşribe gibi.

âb-çerâFeth-i cim-i Fânsîyle âk-serâ vezninde. Kahvaltı ve sofralık tabir olunan gıdâ-yı muhtasardır ki hulüvv-i mide üzere su içmemek için tenavül olunur. Farisîde nâhâri mufaaffefi neüârî dahi derler. Cin, peri, vuhûş ve tuyûr tu'meşine dahi ıtlak olunur.

âb-çînCim-i Fânsîyle âstîn vezninde. Su düşürücü manasınadır. Âb ile çîn'den mürekkeptir. Çîn, çînende murahharmdır. Bu münasebetle meyyiti badel-gasl silip kurulaya-cak futa ve mjışefe misillide alem-i has oldu.

âb-dâr,Asman vezninde. Âbâdân muhtasandır şen ve mamur manasına. Su irkilip duran çukur mevziye de denir. Arabîde gadîr (jjji), Türkîde göl tabir olunur. Su koyacak kaba dahi terkip itibarıyla âb-dân denir. Zira "-dân" kelimesi edat-ı zarfıyettir. Lâkin ihtisası müfittir ki hassaten tuz, kif ve sürme vaz olunacak zarflara nemek-dân, kif-dân ve sürme-dân derler. Mecma-ı bevl olduğu itibanyla insanın ve sair hayvanın mesanelerine de âb-dân denir. Türkîde kavuk tabir olunur.

âb-dâr Tâb-dâr vezninde. Bir nevi otluktur, hurma lifine şebih olur. Mutlaka tan, taze ve sîrâb nesneye de denir meyve ve cevahir gibi. Suyunu bulmuş iolıca, hançere ve sair dahi ıtlak olunur. Hâl ü maî sahibi kimseye de denir. Istılahımızda rutubetli tabir olunur.

âb-dendânBâr-bendân vezninde. Altı manası vardır: 1. Zebun, hemec ve yalpak kumarbazdır ki oyunda hemişe mağlup olur. 2. Bir cins armuttur. 3. Bir nevi lâtif nardır. 4. Bir güne helvadır. Bu helvayı bazılar elmasiye ile beyan ettiler. S. Mazbut ve muvafık manasınadır. 6. Sihir, günah ve masiyet manasınadır. İzafetle dişin berrak, safvet ve taravetine ıtlak olunur.

âb-desdanBu dahi'o manayadır, (bkz. âb-destân) âb-dest (O-..4T) Hâr-best vezninde. İbâdet-i marûfedir ki Türkîde dahi abdest ile meşhurdur. Arabîde vuzu' (j) denir. Me'âsîden müctenib, pâk-dâmen ve sâfi-nihâd zahide dahi ıtlak olunur. Kâr ve sanatı pak, temiz, revnaklı ve taravetli üstada dahi ıtlak ederler.

âb-destanÂb-dendân vezninde. İbrik, güğüm, matara ve sair bu makule su konacak ve el yaykayacak nesnelere derler.

arYani âftâbe-dâr ki Türkistan'da aftapçı derler. Hâliyâ bizim Türkîde ibrikdar tabir olunur. Uzemâ dairesinde ibrik ve leğen hizmetine tayin olunan hizmetkârdır.

âb-dest-danDal ile. Âb-destân manasınadır.

Âb-dih-i destHususen Hazret-i Seyyidü's-sâdât aleyhi efdalü's-salavat taraf-ı müstecmi'ü'ş-şeriflerine işaret, umumen sâhib-i sadr ve mesned olan azimü'ş-şan kimselere ıtlak olunur.

'abdu'I-cinneKesr-i cim'le uykuda ağır basmak manasınadır. Arabîde kâbus (hıs) denir. Bu lügati abdu'I-cinne suretinde elifsiz ve feth-i cim'le resm ve zabtetmişlerdir.

ÂbeTâbe vezninde. Sâve karyelerinden bir karye adıdır.

âbekFeth-i bâ ile nâvek vezninde. Civa ve zibak esmasındandır. Sîm-âb dahi derler. Cümle-i esâmisi bunlardır: Âb, âbık, ebu'l-ervâh, asî, ummu'l-ecsâd, perende, bende, tir, nafiz, cevher, civa, hallu'z-zeheb, hayyu'l-mâ, rûh, ruhanî, recrâc, râvuk, zemzem, jîve, sitâre, sehabu'n-nûr, sîm-âb, tayyar, 'abd, ' utârit, 'aynu'î-hayavân, gabît, gabân, ferrâr, gurizende, lîn ve licac. Âbek suluca tabir olunan kabarcığa da denir. Çocukların başlarında çıkar ve zamm-5 bâ ile her sulu nesneye ıtlak olunur.

abesNâ-kes vezninde. Nâ-malum bir belde adıdır.

âbestNâ-rest vezninde. Gûşt-i turunç manasınadır yani ağaç kavunu tabir olunan maruf meyvenin kışn ile ekşisi beyninde olan lahmi ki ona pih-i bâleng dahi derler. Tenavülü muzırr-ı midedir. Kesr-i bâ ile abisten lafzından muhaffef olur.

abesteFeth-i râ ile vâ-reste vezninde. Üç manası vardır: İ. Sürülmüş ve nadas olunmuş tarladır ki ziraat için müheyya oluna. 2. Casus ve müfettiş-i ahbâr. 3. Yaitakîanıcı ve mütemellik manasınadır. Kesr-i bâ ile merkum abisten manasınadır ki gebe ve hâmildir. Rahim ve zih-dân manasınadır ki batn-ı mâderde çocuk zarfı olan dağarcık şeklinde deridir. Türkîde oğlan yatağı ve medize dahi derler.

âbeş rûşera-estİzz ve itibarı, vak', haysiyyet ve miktan vardır; revaç ve revnakı yerindedir diyecek yerde darb olunur.

âbeşlFeth-i bâ ve sükûn-i şin-i mu'cemeyle. Gizli ve nühüfte manasına.

abestenFeth-i bâ ile. Gizlemek, saklamak, ketm ve ihfâ manasınadır. Kesr-i bâ ile de [abisten] caizdir.

âbeşten-gâhMerkum âbeşt-gâh manasınadır. Âbeşten-geh, âbeşten-gâh muhaffefidir.

âbeşt-gahMutlaka gizli yer ve gizlenecek mahal, halvet-hane ve câ-yı nihân manasınadır. Zira "-gâh" cây ve mahal manasınadır. Bu münasebetle memşâ ve edep-haneye dahi ıtlak olunur.

âbeşt-gehAbeşt-gâh muhaffefidir.

âb-gâhHâb-gâh vezninde. Boş böğür tabir olunan uzuvdur tehî-gâh ve pehlû manasına. Tâlâb ve istahr manasına da gelir ki su irkilip kaldığı çukur mevzidir. Göl tabir olunur, birke ve masna'aya dahi ıtlak olunur.

âb-gîneNun-i meftunla. Şişe, billur, ayine, cam ve elmas tabir olunan cevhere dahi denir. Şaraba dahi ıtlak olunur. Aşığın kalbinden ve gözü yaşından kinaye olunur.

âb-gâne târemYani âsumân.

âb-gîrBâd-gîr vezninde. Göl, birke, istahr ve tâlâb manasına. Mutlak su müçtenü olan çukura denir. Arabîde semer (ji) derler. Çulhaların otluktan yaptıkları süpürgeye derler ki onunla dokuyacaklan bez üzerine su serperler. Amme tahrif edip âv-gîr derler.

âb-gûnVâz-gûn vezninde. Bir azim ırmak adıdır. Harezm vilâyetinden akıp Gilan denizine dökülür. Nişastaya dahi âb-gûn derler maruftur. Buğday özünden yapıp helva pişirirler ve ahar yaparlar. Arabîde lubâbu'l-hinta (jl-..ıı VU) derler. Âb-mânend manasına da gelir ki suya benzer demek olur. Zira gûn renk manasına geldiği gibi şibh ve mânend manasına da gelir. Levn itibanyla asumandan dahi kinaye olunur.

âb-gûn kafesBu dahi o manayadır, (bkz. âb-gûn sedef) âb-gûn sedef (jj j) Yani âsumân, âütâb ve mâhtâb.

âb-her:Vâv-ı ma'dûle ile dâd-ger vezninde. Nasip ve kısmet manasınadır. Mutlak su içecek zarfa dahi denir. Tas, meşribe ve bardak makulesine şamildir. İnsan ve sair hayvan su içip sulandıkları mevziye dahi denir. Arabîde menhel (J+u) ve 'atn (jU.), Türkîde suvat ve sulak tabir olunur. Ayazma, pınar, kastal, nehr, hark ve mâ kenarlarında gölcük ve eğrek dedikleri yerler gibi.

âb-herdVâv-ı ma'dûleyle nâz-kerd vezninde. Âb-her manasınadır ki zikrolundu. Durmak, eğlenmek, oyalanmak, meks ve tevakkuf manasına da gelir.

âb-hestÂb-dest vezninde. O kavun, karpuz, hıyar vesair meyvelerdir ki hışırlanmış, posalmış, fasit olmuş ve tenavüle salahiyeti kalmamış ola. Mecazen kalbi fasit kimseye ıtlak olunur.

âb-hîzÂb-rîz vezninde. O merec ve çepel yere denir ki her neresinden kazılsa su neb' eyleye. Su yüzünde zahir olan dalga ve mevc manasına gelir. Oluk ve nâvdân manasınadır ki maruftur. Kermenlerde ve damlarda olur.

âb-hûNâz-bû vezninde. Derya içre o adaya denir ki her tarafım su basıp katen ta'ayyüş ve ikâmet mümkün olmaya.

âb-hûstNâr-pûst vezninde. Cezire manasınadır ki Türkîde ada denir. Bazılar bu manaya feth-i hâ ve vâv-ı ma'dûle iîe hâr-best vezninde rivayet ve o adaya ıtlak etti ki içinde olan su bir derecede müte 'affın ola ki onda bir veçhile ikâmet ve ta'ayyüş mümkün olmaya. Âb-kend manasına da gelir ki sel suyu yırttığı yerdir, yar tabir olunur.

âbîNâbî vezninde. Dört manası vardır: 1. Mutlak suda ta'ayytiş eden canver ve suda hasıl olan nesnelere denir ki suya mensup demektir. 2. Reng-i maruf ki Arabi tabirle Tttrkîde mâ'î ve amme mavi dedikleridir. 3. Ayva ismidir ki maruf meyvedir, bihî dahi derler. Arabîde sefercel (J-) denir. Gebe hatun tenavül eylese veledi ahlâk-ı hamide sahibi olur derler. 4. Bir nevi üzümdür.

âbîdNâhîd vezninde. Kıvılcım ve şe-râre-i ateş manasınadır. Bazı diyarda çıtınk ve çınkı dahi derler. Müeyyidü'l-Fuzelâ sahibi dal bedeli râ ile âbîr olarak resm eylemiş. Bir diğer kitapta zâ-yı Farisîyle ve bâ yerine yâ-yı tahtâniyle reside-i nazardır.

ÂbihîKesr-i bâ ile vâlihî vezninde. Bir ırmak adıdır, rûd-hâne-i âhû dahi derler.

âbile-i ruh-i felekYıldızlardan kinayedir.

âbile-i rûzÂfıtâb-ı âlem-efrûzdan kinayedir.

ÂbînKâbın vezninde. Bir karye adıdır, mumya madeni olan mağara onun kurbündedir.

ÂbisgûnKesr-i bâ, sükûn-i sin ve zamm-ı kâf-ı Farisîyle. Bunun müsemmasında ihtilâf eylediler. Bazılar Taberistan nevâhisinde Ester-âbâd vilâyetine karip bir adadır, bazılar Taberistan kurrâlanndan bir karyedir dediler. Cürcân ile mabeynleri uç konak mesafedir. Onda olan deryaya dahi Âbisgûn ıtlak ederler. Hâlen Bahr-i Hazer demekle maruftur. Vilâyet-i Harezm tarafından bir nehir akıp gelir ki ona Âb-gûn derler, gelip Bahr-i Hazer'e dökülür. Lâkin yaklaştıkça şiddet-i cereyanı tedrici zaaf ve sükunet bulmakla âb-i sükûn ismiyle tesmiye olundu. Bazılar dediler ki Âbisgûn nehr-i mezkurun bahr-i merkuma karıştığı yerin ismidir. Onda olan adaya dahi ıtlak ederler. Naklederler ki Sultan Muhammed Harezmşah leşker-i Tatar'dan kaçıp o adaya iltica ve çok geçmeyip müddet-i hayâtı dahi mkizâ buldu. Halen o adayı su basıp deniz içre kalmıştır.

âbistânTâbistân vezninde. Abisten manasınadır. Gizlemek ve pinhân eylemek manasına gelir.

abistenDânisten vezninde. Gizli ve pinhân manasınadır. Gebe ve hâmil manasına gelir. İnsan ve sair hayvandan e'amdır.

âbisten-i feryâdKesr-i nun'la. Türkîde lavta ve bazı diyarda kopuz tabir olunan sazdan kinayedir ki çanağı kaz göğsüne şebih olmakla Farisîde ber-bat dahi derler.

âbiş-herHâ-yı mu'ceme ve vâv-ı ma'dûle ile. Dört manası vardır: 1. Nasip, nzık ve kısmet. 2. Mutlak insan ve sair hayvan su alacak, su içecek ve sulanacak mevziye denir pınar, ayazma, maslak ve kastal gibi. Arabîde menhel (j) ve 'atn (! X Türkîde suvat ve sulak dahi derler. 3. Su içecek kaba denir tas ve bardak ve meşribe gibi. 4. Durmak, eğlenmek, meks ve tevakkuf manasınadır.

âbitînTâ-yı müsennâtla âbidîn vezninde. Feridun Şah'ın pederi ismidir. Sükun-i bâ ile ve takdim-i tâ ile de rivayettir.

âb-kârSükun-i bâ ile âb-yâr vezninde. Suvancı ve saka manasına. Şarap içen ve şarap satan kimseye de ıtlak olunur. Kesr-i bâ ile [âb-ı kâr] revnak, revaç ve izzetten; adamın yüzü suyundan kinaye olunur.

âb-kâmeKâr-nâme vezninde. Bir nevi katıktır. İsfahan diyarında maruftur. Yoğurt, süt, ekmek kurusu, üzerlik tohumu ve sirkeyle tertip ederler. Arabîde meri () derler. Beyanlarına göre bu katık Bağdat ve Kürdistan'da dahi olur. Bir kaç nevi yaparlar. Bir nevine yalnız kâme derler. Kâmeh bunun muarrebidir. Dere otundan, yarpuz ve fesleğenden yaparlar. Türklerde piyaz derler, bunsuz taam etmezler. Bir nevi ekşi ayran ve meneviş ağacının taze şahlarından, tarhun vesair bazı hoş-bû nebatlardan tertip ederler. Güya ki taamlarında salata ve salamura menzilesindedir. Mu'in-i taamdır derler. Buna bezirgan aşı dahi derler.

âb-kendFeth-i kâf, sükûn-i nun ve dal ile. O yerdir ki sel suyuyla kazılmış, yarılmış ve oyulmuş ola. Türkîde yar tabir ederler. Ekseriya çay, hark ve dere kenarlarında olur. Göl, birke ve masna'a makulesine derler. Bir belde adıdır.

âb-kumeSükûn-i bâ, zamm-ı kâf ve feth-i mim ile. Remâd renginde galiz ve kerihü'r-rayiha bir sudur. Çin denizinde bir nevi balıktan hasıl olur. Uzvu münkesir olmuş kimse ondan iki miskal alıp tenavül eylese bi-iznihi te'âlâ dürüst olur. Şöyle derler ki henüz dişlerine varmaksızın uzv-i merkum onulmaya başlar. O balık Hürmüzd denizinde dahi çıkar. Araplar o suya mâ'u'l-cemme (jı ,u) derler.

âblûcSükûn-i bâ ve zamm-ı lâm'la. Kand-i sefid ismidir ki hâlen nebat şekeri muharrefı lübet şekeri dedikleri şekerdir. Şîre-i şeker tabh-ı sâliste mübalâğa olunmakla olur. Buna kand-i mükerrer dahi derler.

âbnûsHâk-bûs vezninde. Meşhur seçerdir. Hindistan'a mahsustur. Gayette siyah olur. Arabîde ve Türkîde dahi âbnûs derler. Amme tahrif edip abanoz derler. Ateşte öd gibi rayihası çıkar. Suyuyla meshukunu iktihal şeb-kûr illetini müzildir. İllet-i mezbûreye Türkîde tavuk karanusu tabir ederler. Müptelâ olan gündüz görür gece göremez. Tenavülü mesanede olan taşlan müfettit ve muharriçtir. Bir nevi balık ismidir ki lahmi gayette leziz olur.

âbnûsî-şâhYani sûrnâ ki tabi'in biraderidir. Şeh-nây dahi derler. Amme tahrifle zurna tabir ederler.

âb-peykerânFeth-i bâ-yı Farisîyle. Umumen kevâkibe, hususen müneccimlerin itibar ettikleri otuz altı vücûh-i kevkebiyeye ıtlak olunur. Her burçta üç vecih itibar ve her veçhi kevkebin birine tahsis eylediler. Meselâ Hamel burcunun vech-i evveli ki sıfırdan onuna vanncadır Mirrih'e; vech-i sâni ki onundan yirmisine vanncadır Âfitâb'a ve vech-i sâlisi Zühre'ye nisbet eylediler. Ahkâmda bunlara dahi riayet ve itina ederler.

âb-râhDahi bu (âb-râhe) manayadır.

âb-râheHâ-yı tahsise ile çâr-mâhe vezninde. Su yolu, reh-güzer-i âb manasına.

âb-rîzHâk-riz vezninde edep-hane ve müsterah manasınadır ki memşâ ve ayak yolu tabir olunur. Kova ve delv manasına gelir. Hamam tasına, hamam yaykayacak ve matbah suyunu dökecek gerdel ve külek misilli kaplara dahi denir.

âb-rîzânHâk-rizân vezninde. Tîr-mâh'm on üçüncü günü ismidir. Menkuldür ki mülûk-i mâziyeden birinin zamanında birkaç sene muttasıl yağmur yağmayıp halk gayette mustarip olmakla, ittifakı Tîr-mâh'ın on üçüncü günü bi'1-cümle ulema, hükema, erkân ve sair havas ve avam bir mahalde tecemmu ve dergâh-ı kadi'l-hâcâta dest-güşây-ı niyaz ve tazarru' olup rica ve niyazları makbul be-dergâh olmakla, der-saat dil-hâhlan üzere bir matar-ı azîm zuhur ve feyezan ve herkes mesrur ve şâdân olup fart-ı şevk ve neşatlanndan birbirlerine su serpip mülâ'; be ve mülâtafa eylediler. Bu münasebetle yevm-i mezbûra âb-rîzân tesmiye ettiler. Beher sene o günde yine resm-i merkuma riayet ederler.

âb-rîzegânKâf-ı Farisîyle. Zikrolunan rûz-i âb-rîzânda Farisîyan taifesi beynlerinde resm ve icra olunan su bayramlarıdır.

âb-rûdYâd-bûd vezninde. İki manası vardır: 1. Sünbül. 2. Nilüferdir ki amme tahrifle lüfer dedikleri çiçektir.

âb-ruftZamm-ı râ-yı mühmele, sükûn-i ta ve tâ-yı müsennâtla. O taştır ki daima su içre olmakla su dokunup dövdükçe külah gibi müdevver ve musaykal ola.

âbrûnVâzgûn vezninde. Lafz-ı Yunanîdir hemişe zinde manasına ki Arabîde dâimü'l-hayat müradifıdir Reyâhin envaından Türkîde kayakoruğu tabir olunan reyhana fusûl-i erba'ada ter ü taze olduğu alâkasıyla alem-i hâs eylediler. Araplar ona hayyu'l-'âlem (jJüJi 1 derler. Bazı diyarda arzu otu, uruz otu, kulak otu ve yara otu dahi derler. Ekseriya duvar diplerinde ve kuru yerlerde biter. Edviyeye dahi ithal ederler. Bazılar indinde âbrûn bustân-efrûz ismidir ki Türkîde bostan güzeli, mîr-i âşıkân ve beg börkü dedikleri çiçektir. Şarapla tenavülü burûdet-i mideyi müzildir.

âb-sâlânÂb-pâşân vezninde. Bağ ve bahçe manasınadır ki Arabîde hadîka (ija.) derler.

âb-suvârânYani süvârân-ı âb ki yağmur yağarken su yüzünde zahir olan kabarcıklardır. Arabîde habâb (oU.) derler.

âb-seyrSükûn-i bâ ve feth-i sin'le. Su yürüyüşlü manasınadır ki murat su gibi hemvâr ve mutedil yürüyüşlü çâr-pâ hayvandır.

âb-şeng Âb-reng vezninde. Merkum âb-zen manasınadır.

âb-şîbKesr-i şin'le. Yüksekten alçağa akacak akıntılı su yolu ve akıntıya dahi denir.

âb-şinâsHakâyık ve dakâyıka kemâ-hiye agâh, kavâid ve kavânine, rüsum ve adaba gereği gibi vâkıf olan kimse hakkında söylenir. O kimseye de denir ki gemi sereni üzere babafingoya çıkıp deryanın salâh ve fesada dair ahvalinden haber vere. Karada dahi su ahvalinden habir olan kimseye ıtlak olunur. Meselâ filân mahalde su ihtimali var, filân yerde yoktur, 'umku şu kadar ve filân mahalle gelmesi kabil veyahut kabil değildir diye bu güne suya dair ahvalden fehim ve haberdar ola. Istılahımızda suyolcu tabir olunur.

âb-şinâsânÂb-şinâs lâfzından cemdir.

âbûZamm-ı bâ ile. Nilüfer çiçeği ismidir.

âb-vendPây-bend vezninde. Mahsus su içecek kaba derler, meşribe, tas ve bardak gibi. Zira "vend" kap kaçak manasınadır.

âb-verzFeth-i vâv ile. Âb ve verz'den mürekkeptir. Verz kelimesi verzîden'den ism-i fâ'il-i murahhamdır. Verzîden meşk ve idman etmek manasına olmakla âb-verz suda meşk edici demek olur ki murat yüzgeç ve şinâverdir.

âb-yârYâd-gâr vezninde. Suvancı, sulayıcı ve su verici ki murat mezâri' ve eşcâr iskâ eden kimsedir.

âb-zenBâd-zen vezninde. Üç manası vardır: 1. Adam boyunca ondan kısa demirden veyahut bakırdan masnu tabut şeklinde bir zarftır ki üzerinde delikli kapağı olur. Tabipler hastayı onun içine yatırıp başını o delikten taşra çıkarırlar, üzerine matbuhlar ve iktizasına göre edviye-i hârre ile kaynamış su döküp gasl ve tımar ederler. 2. Küçük havuz. 3. Mecazen nem ve lâtif kelimâtla tesliyet-i hatır eden kimseye ıtlak olunur. Bu manada siga-i emr dahi olur.

âb-2ihSükûn-i bâ, kesr-i zâ ve izhâr-ı hâ ile. Su sızıntısı, zih-âb manasına.

âb-zihreKesr-i zâ, sükûn-i hâ ve feth-i râ-yı mühmeleyle. Şaraptan ve sabah akabinde ser-zede-i zuhur olan aydınlıktan dahi kinaye olunur.

ab zîr-i kâhSaman altında su demektir ki sureti salih ve sireti fasit ve fettan kimse hakkında darb olunur. İyiliği veyahut kabiliyet ve istidadı verâ-yı perde-i hafâda olan kimselere dahi ıtlak olunur.

âb-zuruftZamm-ı zâ-yı mu'ceme, râ-yı mühmele ve sükûn-i fi ile. Merkum âb-hest manasınadır ki su vurmuş, hışırlanmış ve ekşimiş kavun, karpuz ve sair meyvelerdir.

'aceb-rûdNemek-sûd vezninde. Bir nevi sazdır. Bazılar tambur, bazılar ney nevindendir dediler. Bir kavilde ney avazına derler.

âcedeÂmede vezninde. Âcîden'den ism-i mef ûldür boyanmış ve masbuğ manasınadır. Nigendelenmiş, gözenmiş ve teğellenmiş manasına da gelir iğneyle yahut gayrı nesneyle olsun. Bu münasebetle dişenmiş değirmen taşma dahi denir.

ÂcengânKâf-ı Farisîyle âdem-hân vezninde. Serahs karyelerinden bir karyedir. Serahs-ı Horasan dahilinde bir kaledir. Âcinkân muarrebidir.

'acmâKecvâ vezninde hayır ve şerre yaramayan şahsa denir. Arabîde hayvan ve behime manasınadır. Vâzıhatü'l-kelimât olmayan karıya da denir.

aculZamm-ı cim'le. Geğirme ve arûg manasınadır ki boğazdan sadayla çıkan rîhten ibarettir. Feth-i cim'îe de [âcel] lügattir. Kesr-i cim'le Arabîde kopana, depretici ve kıyamet manasına da gelir.

'acûz-i fertûtDünya-yı kuhen ve âlem-i pür mihendir.

'acûz-i huşk-pistân Dünyadan ve doğurmaz akim kandan kinaye olur.

âçârCim-i Farisîyle bâ-kâr vezninde. Mutlaka turşu, reçel, tarator ve salata makulesine denir sebzeden olsun gerek meyveden olsun. Katılmış, kanştmlmış, zamm ve cem olunmuş manasına gelir. O zemine derler ki inişli yokuşlu ve alçaklı yüksekli ola. Ulemâ-yı Hint zebanında ahkâm-ı şer'iye ile amel ve muktezasına mütaba'at etmek manasına müstameldir.

âçâkCim-i Farisîyle nâ-pâk vezninde. Toprak manasınadır. Arabîde turâb (oijî) derler.

âdâşPâdâş vezninde. Lafz-ı Türkîdir. Farisîde dahi müstameldir. Birbirine isimde muvafık olan kimselerdir. Arabîde sümmâ (j—) denir.

âdâkHâşâk vezninde. Ada ve cezire manasınadır ki derya ortasında vaki karadan ibarettir şen olsun gerek hâlî olsun. Zahiren ada, âdâk muharreridir.

âdeHâde vezninde. Kuş oturağı ki künde tabir olunur. İki uzunca ağacı birbirine mukabil dikip üzerinden arkuru bir ağaç uzatırlar, kuşlar o ağacın üzerine otururlar.

âdehFeth-i dal ve sükûn-i hâ-yı mu'cemeyle. Güzel, gökçek ve hûb manasınadır. Yükseklik, yüksek, âlî ve mürtefı' manasına da gelir.

âdem-pîrâLafz-ı mürekkeptir. A-dam bezeyici manasınadır. Esmâ-yı sıfâtiye-i hüsnâdan bir ism-i şeriftir. Mürit ve saliki ziy-net-i maneviye ile tezyin ettiği itibarla mürşid-i kâmile dahi ıtlak olunur.

'adengHedeng vezninde. Nâdân, ahmak, hemec ve yalpak kimseye denir.

âder Mâder vezninde. Âzer müradifidir ki ateş manasınadır. Kesr-i dal ile [âdir] neşter-i fessâd manasınadır ki berberlerin koldan kan alacak aletleridir. Tahrifle leşter tabir ederler.

'adernâNeser-nâ vezninde ism-i kunduş'tur ki âzerbüyedir, Şiraz'da çubek-uşnân derler. Buhur-i meryem köküdür ki Türkçe domuz ağırşağı tabir ederler. Suf ve libastan vasahı izale eylemekte sabun mesabesindedir.

âdîşVâpîş vezninde. Ateş manasınadır ki maruftur. Malum ola ki dibacede beyan olunduğu üzere ekser hurûf-i Farisîyenin tebadülü caiz olmakla âteş kelimesinin dahi tâ'sını dal'a tebdille âdeş dediler Âteş kelimesi gerçi feth-i tâ ile meşhurdur lâkin galattır. Zira mecmu'-i ferhenklerde kesr-i tâ ile dâniş kelimesine dahi kafiye olarak varit olmuştur. Bu takdirce âdiş kelimesi dahi kesr-i dâl ile olup dal'in kesresini beyan için yâ ziyadesiyle âdîş denilmiştir. Bazılar zâl-i mu'cemeyle resmeylemiş. Bu dahi galattır. Zira âdîş kelimesinde olan dal asli değildir ki hatta hasbe'l-kâide eliften sonra vukuunda i'camla sebt oluna.

âdrehşTâb-behş vezninde. Fırtına ve tufan ki soğuk, yağmur, rüzgâr, ra'd ü berk ve sâ'ika gibi alâyim-i cevv-i semânın cemiyet-i lıudûsundan ibarettir.

âdremÇâr-hem vezninde. Umumen at teğeltisi nemed-i zîn manasına; hususen o teğeltidir ki kamları iki parçadan ola. Türkîde eğrim, dedikleridir. Cenge müteallik âlât ve eslihaya dahi denir. Türkîde yarak tabir ederler. Saraçlann teğelti dikecek iğnelerine dahi derler.

âdreng Bâd-reiıg vezninde. Gam, gussa, rene, mihnet ve helak manasına da gelir. Arabîde demâr GUi) derler.

âdyendeSükûn-i dal ve yâ-yı tahtaniyle. Kavs-i kozalı manasınadır ki aiâyim-i semaviye galatı eleğim sağma dedikleri dâire-i havâiyedir.

ifKâf vezninde. Güneş ve şems manasınadır. Misk ahusuna dahi denir. Hatâ semtlerinde olur.

âfendPâbend vezninde. Ceng, cidal ve husumet manasınadır ki döğüş ve savaş tabir olunur.

âfendîdenÂdem-dîden vezninde. Ceng ve kavga eylemek manasınadır.

âfetinÂteşin vezninde. Dört manası vardır: 1. Kelime-i tenzih, tahsin, medh ve sena dahi gelir ki zıdd-ı nefrindir. 2. Hayır duadır. 3. Âferiden'den ism-i fâ'il olur halik ve yaratıcı manasına. Cihân-âferm, hâlik-i âlem manasınadır. 4. Sene-i melikiye hamse-i müsterikasının evvelki günü adıdır.

âflndâkKesr-i fa ile. Kavs-i kuzah ki eleğim sağma derler alâyim-i semaviye muhairefı.

ÂfiringanKâf-ı Farisîyle kâfıristân vezninde. Zerdüşt-i Hakim tasnif-kerdesi olan Zend nam kitabın müştemil olduğu yirmi bir kısımdan bir kısım ismidir.

âfkâneKâf-ı Farisîyle âbkâne vezninde. Düşük ve sakat manasınadır ki rahm-i mâderden nâ-tamamken sakıt olan cenindir.

'ÂfrâSefrâ vezninde. Urve nam âşıkın maşukası ismidir. Bunlar, beyne'1-Arab, hüsn, beha ve fart-ı haya ile mecbul Beni Azra kabilesinden olurlardı. Bir veçhile beynlerinde muvaselet olmayıp, akıbetü'1-emr biçare Urve, dert ve hasretle tarik-i aşkta nisâr-ı nakd-i cân eyledi. Arabîde 'afra, o koyuna denir ki beyazına humret galip ola.

âfrâzeAteş şulesine denir.

ÂfrîdûnSükun-i fa ile. Feridun Şah'ın nâm-ı kadimidir. Bazılar ona Zü'l-Karneyn-i ekber derler.

âfrûşeVâv-ı meçhulle çâr-gûşe vezninde. Hanegî helva adıdır ki un helvası tabir olunur. Evvelâ anla yağı karıştırıp kavururlar ki ıstılahımızda miyane tabir olunur. Badehu bir tepsiye koyup elle o kadar oğarlar ki tane tane olur. Ondan sonra üzerine bal döküp tavada veyahut helva tenceresinde pişirirler, Saht olup kurumaya yüz tuttukta indirirler. Arabîde habîs (j) derler. Bazılar bunu gaziler helvası ile beyan eylemiş. Bazılar indinde âfrûşe bir nevi taamdır ki Gilan diyarına mahsustur. İptida bir miktar yumurta sarısını çiğ süte gereği gibi bulayıp badehu ateş üzere koyup dolma gibi münakit oldukta üzerine şerbet döküp ekmek doğrarlar veyahut yağsız lapa döküp kaşıkla teııavül ederler. Bulgura ve badem helvasına dahi âfrûşe derler.

âfrûieVâv-ı meçhulle. Mum ve çırağ fitiline derler.

âfsâneÂstâne vezninde. Ser-güzeşt ve hikâyet manasınadır.

âftâbMâh-tâb vezninde. Bi-hasbi'l-luga tâb-ı âf manasınadır. Pertev-i şems demektir mâh-tâb gibi ki tâb-ı mâh yani ay aydını. Bazılar dediler ki âfitâb lafzının aslı âfet-i âb'tır yani su afeti. Güneş suyu hararetiyle tahlil ve ifna eylediğinden naşi güya ki afetidir. Bi-hasbi'l-ıstılâh şems manasınadır. Gündüz ve nehâr manasına da gelir. Şarâb-ı engûrdan kinaye olunur. Erbâb-ı sülük indinde âfitâptan ruh ve mâhtâptan nefis murat olunur. Güya ki bedende ruh ve nefs, felekte şems ve kamer menzilesindedirler. Kamerin istifadesi şemsten olduğu gibi nefsin istifadesi dahi ruhtandır.

âb- be-gil endûdenGüneşi balçıkla sıvamak ki murat gayette zahir ve aşikâr olan nesneyi ketm ve ihfa dâ' iyesinde olmaktır.

âb- ber-dîvâr rettenEyyam-ı ömr ve hayat gayete erişip muktezi olmaktan kinayettir.

âb- ber-kûh reftenÂfitâb ber-dîvâr reften manasınadır.

âb- ser-i divarYani intihâ-yı ömr ve zindegânî, inkızâ-yı devlet ve kâmrânî.

âb- ser-i kûhBu dahi o manayadır, (bkz. âftab ser-i dîvâr).

âftâb-duzdekZamm-ı dâl-ı evvelle. Balık ağı tarzında bir müşebbek nesnedir ki çocuklar hasırdan örüp güneşe tutarlar.

âftâb-gerdekFeth-i kâf-ı Fârisîyle. Kaya keleri ki Süryanîde hardun (öjjja.) derler. Ayçiçeğine ve günebakan çiçeğe dahi denir.

âftâb-gerdişTamam yeryüzünden, daima güneş isabet eden nesneden ve kaya keleri dedikleri canverden dahi kinaye olunur.

âftâb-gîrKâf-ı Fârisîyle. Şemsiyedir ki günlük tabir olunur. Yüzü güneşten hıfz için baş üzere tutarlar.

âftâb-perestÜç mevkide müstameldir: 1. Nilüfer çiçeği ki amme lüfer çiçeği derler. 2. Kaya keleri ki Mecusi (ı-?) dahi derler maruf canverdir. Süryanîde hardun dijjj.) derler. 3. Ay çiçeği ki günebakan dahi derler. Bunların üçü dahi âfıtâbm seyrine tâbi-lerdir. Ehl-i Hint umumen kebûd-reng olan çiçeğe âfitâb ıtlak ederler. Güneşe tapan kavme ıtlakı mevzu'un lehidir.

âftâb-suvârSeher-hîz kimseden kinayedir.

âgâlÂgâlîden'den ism-i masdardır. Darıltma, tehevvürlendirme, kışkırtma, ölçerme, tahrik ve iğrâ manasınadır. Bu manada fi'l-i emr dahi olur. Bir lokmayı çiğnemeksizin yutma manasınadır ki Arabîde bel' (jt.) denir. Ağıl ve mandıra tabir olunan mevziye dahi denir ki onda koyun, keçi ve sair çâr-pâ davar yatırırlar. An kovanına dahi derler. Bir nesneyi bir nesne üzerine mecbur ve giriftar etmeye dahi denir. Meselâ gözü ağlatmaya giriftar ve mecbur eylemek gibi. Islatmak manasına da gelir.

âgâledFeth-i lâm ile. Âgâlîden'den fi'l-i müstakbeldir.

âgâlîıleÂgâlîden'den ism-i mefûldür.

âgâlîdenPâşânîden vezninde. Kışkırtmak, yeltmek, ölçermt:, miyâneye husumet bırakmak, fitne kaynatmak, darıltmak, kızdırmak, bir nesneyi bir nesne üzere mecbur ve giriftar etmek ve karıştırmak manalarınadır.

âgâlişAsayiş vezninde. Âgâlîden'den hâsıl-ı masdardır.

âgâl-peşşekaraağaç dedikleri şecer ismidir. Farisîde sede dahi denir. Onda kese gibi bir nesne olup içinde sivri sinek tekevvün etmekle bu isimle tesmiye olundu. Arabîde şeceretu'1-bakk (jjı iji.) derler.

âgârNâçâr vezninde. Âgâriden'den ism-i masdardır.

âgârdÂgâriden'den fi'l-i mazidir.

âgârdenÂgârîden manasınadır.

âgârîdenPâşânîden vezninde. Islatmak, ıslanmak, karıştırmak, katmak ve yoğurmak manalarınadır. Kışkırmak, yeltmek, ölçermek, tahrik ve iğra manasına gelir.

âgâzÂvâz veninde. Şada ve nida manasınadır. Evvel ve iptida; kast ve irade manalarına gelir. Bu manada fi'l-i emr olur.

âgâzeÂvâze vezninde. Pabuççu âlâtından ökçe ağacı ki kıskı tabir ederler ve o terşeye denir ki pabuca ve çizmeye su geçmesin için gön ve dikiş arasına vaz ederler.

âgâzîdÂgâzîden'den fi'l-i mazidir.

âgâzîdenÂşâmîden vezninde. İptida ve şüru' etmek ki başlamak tabir olunur. Kast ve irade kılmak manasına gelir.

âgeftFeth-i kâf-ı Fârisîvle vâreft vezninde. Rene, mihnet, dâhiye, meşakkat ve afet manalarınadır. Kesr-i kâf la da mervidir.

âgen Kâf-ı Fârisîyle dâmen vezninde. Dolduracak nesneye, haşv ve âgendenî manasına. Meselâ kaftan ve yastık içlerine dolduracak pamuk, yün ve yapağı; mumbar, dolma ve sucuk içleri gibi. Bu manada vasf ve ism-i fa'il olur.

âgendÂkend vezninde ve müradifidir ki dolacak ve dolduracak nesnedir. Âgenden'den fi'l-i mazidir doldurdu manasına.

âgen deÂkende vezninde. Zorla doldurulmuş nesneye denir yastık ve döşek haşviyatı, mumbar ve sucuk gibi. Âgenden'den ism-i fa'il dahi olur. Zamm-ı gayn'la [âgunde] atılmış ve hallaçlanmış pamuk yumağına dahi denir. Bir nevi örümcek ismidir ki zehr-nâk olur. Arabîde ruteyla (il;.,), Türkîde böy derler.

âgerSâger vezninde. O kuru çay, dere ve ark ki sel suyu gelip geçtikten sonra câ-be-câ çukurlarında su irkilip kalmış ola.

âgerKâf-ı Fârisîyle lâger vezninde. Mutlak sürin ve kefel manasınadır ki oturak yerinin iki tarafıdır insanda uca ve yumuşak yerine kıynak ve üst tarafına pöç tabir olunur. Sair hayvanda sağrı tabir ederler.

âgerdeVâkerde vezninde. İnce ve nazik sevb manasınadır. Bazı ferhenkte ince, nazik, yırtık ve pare pare câme ile müfesserdir.

âgesteVareste vezninde. Âgesten'den ism-i mefûldür.

âgesteKâf-ı Fârisîyle vareste vezninde. Islanmış ve ıslak manasınadır; bulaşmış, bulaşık ve yoğrulmuş manalarınadır. Kesr-i kâf ile muhkem bağlanmış ve düğümlenmiş manasınadır.

âgestenFeth-i gayn ile varesten vezninde. Bir nesneyi ahar bir nesne içre zorla tepip doldurmak manasınadır.

âgesteFeth-i gayn'la vâgeşte vezninde. Âgesten'den ism-i mefûldür.

âgesteFeth-i kâf-ı Fârisîyle vâgeşte vezninde. Âgeste manasınadır ki zikrolundu.

âgeştenBulaşmak ve ıslanmak manasınadır. O zemine derler ki ıslanmış, sulanmış, su verilmiş ve nem-nâk olmuş ola.

âgilŞâgil vezninde. Ağıl ve mandıra tabir olunan tnevzidir ki içinde davar yatırırlar.

âgîlKâbîl vezninde. Bu dahi o manayadır, (bkz. âgil) âgûl (Jjiî) Vâv-ı meçhul ile. Fûşım ve gazap yüzünden göz ucuyla bakmak manasınadır. âgûr (jjSî) Kâf-ı Fârisîyle sâtûr vezninde. Pişmiş kerpiç ki tuğla ve büyüceğine kırmîd muharrefı kiremit denir, acur bundan mu'arreptir.

âguşZamm-ı gayn ile. Âgûş muhaffefidir.

âgûşVâv-ı meçhul ile hâmûş vezninde. Kucak manasınadır ki kol, koltuk ve sineden ibarettir. Abd ve kul manasına da gelir.

âguşZamm-ı kâf-ı Fârisî ve sükûn-i şin-i mu'cemeyle. Kucak ve âgûş manasınadır.

âgûsKâf-ı Fârisîyle âgûş vezninde ve müradifidir ki kucak manasınadır.

âgûşîdenKucaklamak ve sineye çekmek manasınadır ki koçmak tabir olunur.

âgûşidenÂgûşîden vezninde ve müradifidir ki koçmak, kucaklamak ve sineye çekmek manasınadır.

âgûzZâ-yı mu'cemeyle Türkîde dahi müstameldir, yeni doğurmuş koyunun evvel sağılan sütünden yaparlar.

âhŞâh vezninde. Edât-ı tahsindir aferin, bârekallah ve ne güzel manalarınadır.

âhVah vezninde. Bir kelimedir ki diriğ, hasret, nedamet, azap ve musibet vaktinde irad olunur.

âhâlPâ-mâl vezninde. Bir işe yara-mayıp atılacak nesneye denir meyve kabuğu, ağaç yongası, talaş, süprüntü ve kınntı makulesi gibi. Arabîde haşv (.) derler. Bu manaya hâ-yı mu'ceme yerine kâf ile âkâl (juî) dahi lügattir. Bir şehir ismidir.

âhârNâhâr vezninde. Yiyecek, yiyinti ve muhtasarî taam manasınadır ki ıstılahımızda kahvaltı ve sofralık denir. Arabîde sulfe (ıil-) derler. Kahvaltı eylemek manasına da müstameldir. Nitekim nâhâr kahvaltı eylemeyip aç kanna durmaya denir. Çünkü nesne tenavülü bâ'is-i kuvvet-i beden olmakla kağıda ve esvap üzere sürülen nesneye ki nişasta ve yumurtadan yaparlar, kağıda ve esvaba kuvvet verdiği için âhâr dediler. Türkîde kağıda sürülene âhâr ve esvaba sürülene haşıl tabir ederler. Cevherdar pulada dahi âhâr derler.

âhâzîdeZâ-yı mu'cemeyle vâpâşîde vezninde. Âhâzîden'den ism-i mefûldür, çekilmiş ve keşide manasınadır.

âhevîHâveri vezninde. Âfitâb-ı â- vezninde. Esbab ve emtia manasınadır. Arabîde Boy, kılıç, câme, kolan, uzun uzadı duvar ve her ne ki çekilip çekilme tabirine mevki ola.

âhebenyâbeBâ-yi muvahhide, nun, yâ-yı tahtanı ve bâ-yı muvahhide-i saniye ile nâ-helef-zâde vezninde. Esnemek ve hamyâze manasınadır. Arabîde tesâub (vjü) denir.

âhenDâmen vezninde. Filizat envamdan demir ismidir. Arabîde hadîd denir. Kılıç ve gaddâre misilli âlâta dahi ıtlak olunur.

âb-i serd küftenNeticesiz, abes ve bî-hasıl bir emre mûrtekip olmaktan kinayettir. Bu tabir Türkîde dahi müstameldir. Bir kimse nush veyahut niyazı kabul eyleme-yince soğuk demir doğuyorsun derler.

âhencNârenc vezninde. Âhenrîden'den ism-i masdardır. Vasf-ı terkibi cihetiyle fı'l-i emr ve ism-i fâ'il dahi olur. Kast, irade ve azimet manasına gelir. Evvel, mukaddem ve iptida manasına. Endâz manasına da gelir ki endâhten'den ism-i masdardır. Endâhten atmak manasınadır.

âhen-cânVasf-ı terkibidir, demir canlı manasına ki murat gayette cefa-keş, mütehammil ve canı pek kimesnedir.

âhenceFeth-i cim ile. Çulhaların kenar-gir olan demirli ağaçlandır ki dokuyacakları bezin iki tarafına vaz ve üstüvâr ederler ta ki bez buruşmaya ve buruşuğu açıla. Bu cihetten ona çîn-ber derler ki buruşuk giderici demektir. Amme çember derler. Türkide metut ve selim dahi derler. Bazılar dedi ki âhence o sicimdir ki çulhalar tezgahın ayağından geçirip sakf üzerine bakara ile üstüvar ederler. Istılahlarında köprü tabir tabir ederler. Cim-i Farisîyle de lügattir.

âhencedVâ-renced vezninde. Âhencîden'den mazidir.

âhencîdenVâ-gerdîden vezninde. İçmek; çekmek; tartmak ve atmak manalarına-dir.

âhen-cuftZamm-ı cim, sükûn-i fâ ve ta-yı müsennâtla. Ekincilerin çift sürecekleri demire denir ki saban demiri tabir olunur.

âhengÂveng vezninde. Dokuz manası var: 1. Saz ve söze âgâzdaıı akdem hanende ve sazendelerin denısâz oldukları taksini ve peşreve denir. 2. Kast, irade ve azimet manasınadır. 3, Şitâb, sürat ve ta'cil manasınadır. 4, Eyvan, kemer ve kuyu kemerlerinin câ-yı muhaddebi ve mukavvisî. ki ıstılâh-ı numaranda lenge tabir olunur. 5. Sofa, havuz ve set misilli mevzilerin kenan manasınadır. 6. Tarz, reviş, resm ve kaide manasınadır. 7. Saf ve tabur-i inşân ve sair hayvan. 8. Âhengîden'den mazi olur. Âhengîden çekmek ve keşiden manasınadır. Bu münasebetle tavile, ahır, han ve develik misilli imarete ve uzun uzadıya bina olunan tûlânî imarete dahi ıtlak olunur. Arabîde ezec (,rji) denir. 9. Mutlak hayvanat mekânı, ağıl, mandıra ve sair mekanları gibi.

âhen-gâvKâf-ı Farisîyle. Saban demiridir, âhen-cuft manasına.

âhengîdenVâ-hendîden vezninde. Çekmek ve keşiden manasınadır.

âhesı-hâyHâ-yı mu'cemeyle pâ-ber-cây vezninde. Demir-çinci manasınadır ki hafif ucamla zabt ve idaresi mümkün olmayan başı sert atta istimal olunur.

âhenîn-cânÂhen-cân manasınadır.

âhenîn-cigerBu dahi o manayadır. Yürekli, cüretli, delîr ve diîâverden dahi kinaye olunur.

âhenîn-kursîZamm-ı kâf la. Demirci ve kuyumcuların örs tabir ettikleri demirdir ki önlerinde dikili durup demiri ve gümüşü onun üzerinde döğerier.

âhenîn-regÂhen-reg manasınadır.

âhetı-regFeth-i râ ve kâf-ı Farisîyle. Demir damarlı demektir ki murat güçlü, kuvvetli, tüvânâ attır.

âhen-rubâYani. deinir kapıcı, mıknatıs tabir olunan taşta demiri, cezb hassası olduğundan onda alem-i hâs oldu. Sarımsak suyunu ve ale'r-rîk a'ziyânnı ve dişi koyun kanını o taşa tilâ eyieseier hassa-i mezbure zail olur.

âher-E destFetiı-i hâ ile. Pabuçluk ve pabuç çıkaracak yer, saff-i ni'âl ve kefş-ken manasına. Kumar oyununun ahir davı son çalması, akıbet-i kâr ve encâm-i ahvâl manasına da gelir.

âtseşÂteş vezninde. Her şeyin kıymeti ve pahası manasınadır ki değeri tabir olunur. Sükte-i M iîe Fârisiyyü'1-asl bir mubed yam papaz ismidir ki mâye-i anâsırın perverdıgâr olmasına zâhıptı. lem-tâbdır.

âhîMâhî vezninde. Zend ve Pâzend lügatinde ahu manasınadır.

âhihtKesr-i hâ ve sükûn-i hâ-yı mu'cemeyle âhihten'den mazidir.

âhîhtÂvîht vezninde. Âhihten'den mazidir.

vezninde. âhihteDâniste Âhihten'den ism-i mef ûldür.

ism-i âhîhteÂhihten'den Dânisten vezninde. Mutlak taşra çekip çıkarmak, hassaten gılâftan silâh çekip hamle ve havale eylemek manasınadır. Kabuk ve esvap soymak manasınadır. Bu manada mana-yı evvelden müsteardır.

âhîhtenÂvîhten vezninde. Gılâftan silah çıkanp kast ve havale etmek ve hami eylemek manasınadır.

âhiyâneTâziyâne vezninde. Dimağ üzerinde olan kemik ve kâse-i ser manasınadır ki dimağı müştemil olan kâse gibi kemiktir. Baş çanağı tabir olunur. Kâm manasınadır ki ağzın boğaza karib sakf-ı âlâsıdır ki damak tabir olunur. Boğaz ve hulkum manasına da gelir.

âhmendHârbend vezninde. Yalancı, dubaracı, muhil ve mütelâ'ib manasınadır.

ÂhrâmenPâk-dâmen vezninde. Yaramaz yol gösterici ve fena tarikine sevk edici ki murat dîv ve şeytandır. Nitekim Yezdan iyi yol gösterip tarik-i hakka delalet edici ki Arabîde hâdî (jL) müradifidir.

ÂhremenLâf-zeden vezninde. Âhrâmen manasınadır. Sükun-ı râ ile vâ-kerden vezninde dahi lügattir. Bazılar dediler ki Âhremen şeytandır nitekim Yezdan fıriştedir. Bazılar indinde Yezdan esmâ-yı hüsnâdan bir ism-i şeriftir. Âhremen iblis ve şeytandır. Esahh-ı akvâl budur. Seneviye taifesi derler ki hâşâ halik ikidir. Biri Yezdan'dır ki hâlik-ı nur ve hayırdır ve birisi Âhremen'dir ki hâlik-ı zulmet ve serdir.

ÂhrîmenMâh-dîden vezninde. âhrîme Mâh-nîme vezninde Âhremen manasınadırlar.

âh m ııseMim ve şın ile âhsume vezninde ve müradifidir ki zikrolundu.

âh riyanSükûn-i hâ ile şâh-nişân

âhsumeZamm-ı sin ve feth-i mim'le sâfşude vezninde. Boza dedikleri maruf şaraptır. Pirinç, arpa ve dan unundan dahi yaparlar. Feth-i sin'le de [âhseme] lügattir.

âhşîcKesr-i şin, sükûn-i yâ-yı tahtam ve cim'le. Zıt ve nakiz manasınadır. Bu itibarla anâsır-ı erba'a ki ateş, hava, su ve hâktir, her birine âhşîc ıtlak olunur. Zira birbirine mütezatlardır. Bazılar âhşîc âhşîk muarrebidir dediler.

âhşîcânCem-i âhşîctir, zıddân, nakîzân ve muhalifân manasınadu". Anâsır-ı erba'anın mecmuuna ıtlak olunur.

âhşîkKâf-ı Farisîyle âhşîc vezninde ve müradifidir. Âhşîkân cemidir.

âhsumeÂhsume vezninde ve müradifidir, sin şin'e münkalip olmuştur.

âhteSahte vezninde. Âhten'den ism-i mef ûldür. Taşra çekilmiş manasına gerek kılıç olsun gerek sair nesne olsun. Husyesi ihraç olunmuş hayvana âhte ıtlakı bu manaya mebnidir. Türkîde enenmiş ve iğdiç tabir olunur. Hemze-i meftuhayla ehte dahi lügattir.

âhtenSahten vezninde. Bir kimse ü-zerine kılıç çekmek ve hamle etmek manasınadır.

âhûKâhû vezninde. Altı manası var: 1. Maruf can verdir ki ceyran tabir olunur. Arabîde gazel (j) denir. 2. Mutlak ayb ve nakisa manasınadır insanda ve gerek sair hayvanda olsun. 3. Ürkme ve nefret manasına. 4. Haykırma, çağırma, bang ve feryat manasınadır. 5. Zîku'n-nefes illeti ki avam tıknefes tabir ederler. 6. İstiare veçhi üzere mahbubun gözüne ve mahbuba dahi ıtlak olunur.

âhû yi felekÂfitâp'tan kinayettir.

âhû yi hutenBu dahi o manayadır, (bkz. âhevî) -yi mânde giriften (j .ûL j) Bir mazlum hakkında zulüm, hayf ve insafsızlık etmekten kinayedir.

âhû yi sîmînSâki-i sim-sâ'id-i nâzikterin.

âhû yi şîr-efkenMahbubun çeşm-i takat-şikeninden kinayettir. Sakiye dahi ıtlak olunur.

âhû yi zerrinGüneşten; müzehhep ve mutallâ kadehten kinaye olunur.

âhûnKârûn vezninde. Gedik, delik, lâğım, rahne ve nakb manasınadır.

âhûn-berFeth-i bâ ile. Duvar delici, zemin kazıcı, nakb-ken manasına. Bu cihetten kara hırsızına dahi âhûn-ber derler.

âhu-pâyHane-i müsellüsü'1-adlâ' yani hâne-i şeş-pehlû ki altı köşeli olan odadır. Ekseriya köşkler ve çıkma şeh-nişinleri bu şekil üzere tarhederler. Mukarnas, münakkaş ve mukavvis odaya dahi denir. Ahu gibi sıçramaktan ve atılmaktan, tünd ü tiz ve cest ü çâlâk seğirtmekten dahi kinaye olunur.

âhurZamm-ı hâ ile. Atın yem ve alef yediği kurnadır ki yemlik tabir olunur. Boyun halkasının kemiğine dahi denir. Arabîde terkûh (jij:) derler. Bu iki manaya vâv-ı ma'dûleyle âhûr suretinde dahi gelmiştir. Hâliyâ resm-i imlâ dahi bu yolcadır. Feth-i hâ ile (ahar) Arabîde gayr ve diğer manasınadır ki Türkîde başka ve özge ile tabir olunur.

Âhur-i çerbFeth-i cim-i Fârisîyle. lyş, işret, tena'um, kesret-i etmia, vufret-i ihsan ve ganimet manasınadır.

Âhur-i sengînAsıl manası kâr-gir ve müstahkem ahırdır. Lâkin içinde yem ve saman olmayan ahıra ıtlak eylediler. Bu münasebetle nümayişi olup hasıl ve menfaati olmayan mevkide darb olunur. Bî-hasıl yere ıstılahımızda taş ahırı tabiri buna kariptir.

âhûrVâv-ı ma'dûleyle. At ve sair davarın yem yedikleri kurnaya denir. Arabîde mi'lef (!-) ve Türkîde yemlik tabir olunur. Vav'sız dahi lügattir. Nitekim zikrolundu.

âhurekNâhunek vezninde. Boyun halkasının kemiği ki sinenin yukarısında ve gerdenin aşağısında olur. Arabîde terkuh (jîjj) derler.

âhûrekVâv-ı ma'dûleyle âhurek manasınadır ki zikrolundu.

âhûrîLâhûri vezninde. Hardal tabir olunan tanedir ki taamı be-gayet tiz olur.

âhur-sâ!ârYani mirahur ki tavile beyidir. Avam imrahor tabir ederler.

âhûr-sâlârÂhur-sâlâr-ı mezbûr manasınadır.

âhûyîMütevahhiş ve ma'yub olmak ki önücülük tabir olunur.

âjSükûn-i zâ-yı Fârisîyle. Dinlenmek, rahat olmak ve asuden manasına. Bu manada fi'l-i emr dahi olur.

âjedeÂjeden'den ism-i mefûldür.

âjedenZâ-yı Fârisîyle âzeden manasınadır ve bir yere astara vurmak, çizmek, çizik çizik etmek, ditmek ve değirmen taşma mütevali ve müteakip dişengi vurmak ve dişemek manalarınadır.

âjehZâ-yı Fârisîyle âzeh vezninde ve müradi fidir.

âjendZâ-yı Fârisîyle pâbend vezninde. Bina arasına konulan balçık; havuz, çay ve kuyu diplerinde çöküp kalan balçığa dahi denir. Sulu ve sıvık balçığa dahi derler.

âjendenÂkenden vezninde. Nigendelemek, teğellemek, gözemek ve taş dişemek manalarınadır.

âjendîdenDuvar binasında iki taş ve iki kerpiç aralarına balçık komak manasınadır.

âjengNâreng vezninde. Buruşuk ki yüzde ve cephede olur kocalıktan veyahut gazaptan.

âjfendâkZâ-yı Fârisîyle. Bu dahi o manayadır, (bkz. âzfendâk)

âjîgZâ-yı mu'cemeyle. O infial, nefret ve hâtıra-i nefsânîdir ki bir kimsenin zahir ve hafi, huzur ve gıyapta bir fülinden veya bir kavlinden naşi deruna anz olur.

âjîhZâ-yı Fârisîyle târîh vezninde. Mutlak kir, pas ve çirk; hassaten göz pınarlarında olan çirk ve çapak ki Arabîde rums (u.j) derler.

âjîdenÂzîden ile mana-yı evvelde müradi ftir.

âjîneZâ-yı Fârisîyle âyîne vezninde. Değirmen taşı dişeyecek demir alet ki dişengi tabir olunur.

âjîrZâ-yı Fârisîyle. Âmâde ve müheyya etmek manasınadır hazırlamak tabir olunur. Su irkilip cem olan mevziye dahi denir göl, birke ve eğrek gibi. Galebe, ziyade, kesret, izdiham; nara ve feryat manalarına da gelir. Müteyakkız, hûş-mend ve zirek manasınadır. Perhiz-gâr manasınadır.

âjîrâkRâ-yı mühmeleyle. Haykırmak, çağırmak, bâng ve feryat eylemek manasınadır insan olsun gerek sair hayvan.

âjîrîdcnBâzî-çîden vezninde. Âgâh ve haberdar etmek, bildirmek ve i'lâm manasınadır. Hazırlamak ve tehiye manasına gelir.

âjiyâneZâ-yı Fârisîyle tâziyâne vezninde. Set, seki ve kaldırım makulesi binaya denir taştan olsun tuğladan olsun.

âjkenFeth-i kâf la. Parmaklı müşebbek kapı ve kafesli penceredir ki ensesinden taşra temaşa oluna.

âjuğAzuğ vezninde ve müradifıdir. Hurma lifine dahi denir.

âjûğZâ-yı Fârisîyle âzûğ manasınadır. Hurma lifine de derler.

âkÇak vezninde. Ayıp, ar ve nakisa manasınadır. Âsib, afet ve belâ manasına da gelir. Kâf-ı Fârisîyle Hindistan'a mahsus bir seçerdir, şırası zehr-i katildir.

'ak'akAyn-ı mühmele ile. Leklek vezninde tuyûr cinsinden saksağan kuşudur. Arabîde 'ak'ak (jûc) derler. 'Ak'ak (jî).

'ak'akmuarrebidir derler.

âkâlKâf ile pâmâl vezninde. Bir işe yaramayıp atılacak nesneye denir.

'akberAnber vezninde. Bir nevi çiçektir. Birkaç kısmı vardır. San, beyaz, benefsecî ve kırmızı olur. Bal ansı ekseriya ondan tegaddi eder. Alıp kovanına götürür. Zahiren bu nebat kasâstır ki Türkîde an otu derler. Bunu mahsus an kovanına yakın ekerler. Arılar hırsla üşerler. Bazılar indinde 'akber, bal ansı kovanında bulunur. Cüzî aselle memzuc nesnedir. Gayette acı olur. Şiraz'da ona dârû derler. Türkîde deval tabir ederler. Bir kavilde vasahü'l-keva'irdir ki mumyâ-yı nahlî dahi derler. Şiraz'da yermum ve Türkîde galat-ı fahişle pire bevli, bazı diyarda eğir mumu dedikleri nesnedir. Kınlmış kemiğe istihkâm vermekte darbe, sekte ve havfı ref eylemekte mumya makamına kaimdir.

âkeçFeth-i kâf ile. Umumen çengel ve kullâb, hususen kanca tabir olunan çengele denir ki buzcular onunla buzluktan buz kopanp çekerler. Ehl-i sefine düşman sefinesine çattıkta onu iliştirip taraflanna çekerler. Alıç ve haliç dedikleri maruf meyveye dahi derler. Arabîde tuffâhu'l-berrî denir.

âkedeFeth-i kâf ile. Âkende muhaffefıdir.

âkehFeth-i kâf ve sükûn-i hâ-yı mühmeleyle. Cüllâb manasınadır ki beyneTetibba maruftur, envai vardır. Meşhuru sükker-i ebyâz bir cüz, yağmur suyu üç cüz, bîd-müşk suyu ve gülâb ikişer cüz. Kıvama getirip ve eğer burudeti ziyade olsun derlerse ikişer cüz söğüt suyu ve nilüfer suyu izafe oluna.

âkehcFeth-i kâf, sükûn-i hâ-yı mühmele ve cim'le, âkeh Hâ-yı mu'cemeyle cüllâb-ı merkum manasınadır.

'akekFelek vezninde 'ak'ak manasınadır.

âkencNârenc vezninde. Kanca tabir olunan çengele derler ve kâf-ı Fârisîyle [âgenc] mumbar dolması ki Arabîde 'asîb ( —) denir.

âkendÂkenden'den mazidir. Âkenden tepip doldurmak ve tıkmak manasınadır.

âkendeSazende vezninde. Âkenden'den ism-i mefûldür doldurulmuş ve dolu manasına, her ne olursa olsun yastık, döşek, mumbar ve dolma. Her ne ki dolmak kabil olup doldurulmuş ise. Tavile manasınadır, ahır ve mi'lef manasına gelir. Bazılar işbu tavile ve ahır manalarına zamm-ı kâf la rivayet eyledi. Buzurg ve ferbe manasınadır ki gereği gibi etine dolu ve semiz insan ve ziyadesiyle tavlı hayvandır. Türkîde şişman tabir olunur. Şen ve mamur etmek manasına da gelir.

âkende-gûşYani kulağı dolu ki murat mütenassih olmayan âlûde ve sefihtir. Kulağı ağır yani sağır kimseye ve kulağa tıkılan nesneye dahî denir.

âkeneFeth-i kâf ve nun'la. Bir nesne içre tepilip doldurulan haşviyata denir.

âkenîdeÂkendîden'den ism-ı mefûldür.

âkenîdenPâ-keşîden vezninde. Doldurmak ve enbâşten manasınadır.

âkenişFeth-i kâf, kesr-i nun şin-i mu'cemeyle. Âkenden'den hâsıl-ı masdardır dolduruş manasına. Doldurulan nesneye dahi denir yastık ve döşek içleri gibi. Arabîde haşv enir.

'akîk-i nâbMahbubun leb-i rengîninden, aşıkm eşk-i hûnîninden dahi kinaye olur. Bâde-i la'1-gûndan dahi kinaye olur.

âkînÂyîn vezninde. Dolu, doldurmuş, âkende manasına. Şişman, tavlı ve semin manasına da gelir at ve adamdan e'amdır.

âkîşVâpîş vezninde. Âkişîden'den ism-i masdardır. İlişik, yapışık ve sarkık manasınadır. Meselâ ilişti ve sarılıp asıldı diyecek yerde "ender âkişîd" (;t jü) derler. Uzatmak, tatvil ve dirâz eylemek manasına da gelir. Mana-yı evvelde mastar makamında dahi istimal eylediler.

'akketDekket vezninde. 'Ak'ak manasınadır ki saksağan kuşudur. Arabîde 'ak'ak (,5ic) denir. İşbu akket lügati zahiren A'rabî unvanında olup, ilkin Molla Ali Bircendî merhum Muhtasar-ı Vikaye şerhinde işbu .... kavli Farisîyeden olduğunu tensis eder.

'akl-i evvelNûr-ı Muhammedi'dir, aleyhi's-salâ tu ve's-selâm. Cibril aleyhi's-selâmdan kinaye olur. Ruh-i a'zâm ve arş-ı mecîde ıtlak olunur.

'akl-ı kullAkl-ı evveldir. Mukaddimen dahi münasebetle beyan olunmuştu ki erbâb-ı ukûl takrirleri üzere Hazret-i Hâlik-i bî-çûn cellet kudretehu, cemi-i eşyadan mukaddem lâ-an-sebeb, mahz-ı feyz ve inayetiyle akl-ı küllü icat eyledi. Buna akl-ı evvel ve cevher-i evvel dahi derler. Bu akla üç marifet inayet buyruldu. Biri marifet-i hak, biri marifet-i nefs, biri marifet-i ihtiyaçtır ki mevlâsına muhtaç olduğun bilmektir. Bu üç marifetin her birinden başka bir nesne vücuda geldi. Amma marifet-i hak'tan bir akıl peyda oldu. Ona akl-ı sâni dediler. Marifet-i nefsten bir nefis mevcut oldu, ona nefs-i küll dediler. Marifet-i ihtiyaçtan bir cisim zahir oldu, ona mülk-i a'zam ve cism-i küll dediler. Diğer ibare üzere akl-ı evvelin üç ciheti olup biri vücut, biri vücub ve biri imkân cihetleridir. Vücut cihetinde akl-ı âhir, vücub cihetinden nefs-i âhir ve imkân cihetinden felek-i âhır sadır oldu. Ruh-i a'zâm-ı zât-ı ilâhiyeye min haysi'r-rububiyet mazhar olan rûh-i insanîden ibaret ve inde'l-hükemâ, nefs-i felek-i eflâke işarettir. İnde'l-muhakkikin bunlardan maksut hakikatti'1-hakâyıktır ki hakikat-i Muhammedi ve nûr-i Ahmedî'dir.

'akleTekle vezninde. Ism-i şebendân'dır ki Arabîde kirmetü'l-esved, Şiraz'da siyah-dârû, Yunanîde fâşirişnin ve Türkîde kara asma dedikleri nebattır. Sarmaşık nevindendir. Etrafında olan nebata sarılır.

'akneTekne vezninde Endülüs lügatinde ism-i sûrincândır. Sûrincân, bu isimle maruf nebattır. Türkler öksüz oğlan çiğdemi tabir ederler. Zira çiğdem nevindendir. Ehl-i Irak ona lu'bet-i berberi,derler. Ekser-i müfredat sahipleri sûrincân ile lu'bet-i berberiyi fark ederler. Sûrincân malûmdur. Lu'bet-i berberi sûrincâna şebih ve ondan incerek, meme başına müşabih, acı ve hiddetli bir köktür. Mısır'da ona tiryak derler. Lâkin caizdir ki lügat-i mezbûre Irak'a mahsus ola.

'akreb-i nîlûferîBurc-i Akrep'ten kinayedir ki sekizinci burçtur.

'akrebân Bâ-yı muvahhide ile pehlevân vezninde. Altın otu, talâk otu tabir olunan nebata denir. Arabîde haşişetu't-tihâl (jujjı a..r,~) derler. Bir kavilde ism-i rengîdârûdur ki keber-i Rumî köküdür. Bir rivayette ada soğanı nevindendir.

'akreb-hâneSûzen-dândn". Yani iğne konulan zarftır ki iğnelik tabir olunur. Ateş ocağına ve kömürlüğe de denir.

akseFeth-i sin'le. Bir nesneye ilişmiş, yapışmış ve asılmış manasınadır.

âksunkurSin ve kâf la çâr-unsur vezninde. Bir nevi şikârı kuştur. Avam mutlak nevine sunkur derler. İki nevi olur. Ak nevine âksunkur derler. Selâtin-i Türkistan onunla şikâr ederler, kara nevine karasunkur derler. Bizim semtlerde ona seyfi derler, doğan cinsin-dendir. Âksunkur Türk padişahlarının lâkaplarıdır. Mecazen nehâr ve şems manalarına istimal olunur lügat-i mezbûre Türkîdir.

âkûZamm-ı kâf-ı Arabiyle. Baykuş ki maruf kuştur. Kebir nevine Rum diyarında puğu ve bizim semtlerde ügü derler.

'akûbHelûb vezninde. Kengerdir ki maruf dikenli nebattır. Tazesini cacık yapıp tenavül ederler. Hâlen enginar dedikleri sebze bunun bustanî nevidir. Arabîde 'akub, toz ve gubâr manasınadır. Nitekim 'akâb, tütün ve duhan manasınadır.

'âkûlŞâkûl vezninde keçiboynuzu nevinden keberdir ki Türkîde kebere dedikleri dikenliktir. Bir rivayette 'âkul, şecer-i sâc ismidir. Sâc, Hint eşcarlanndan maruf seçerdir. Bazıları bunu karayandık dedikleri dikenlik ile şerheylemiş.

âkûnVârûn vezninde ve müradifidir ki başı aşağı, ters, aks ve ber-geşte ahval manasınadır.

âkupZamm-ı kâf-ı Arabî ve sükun-i pâ-yı Farisîyle. Ağzın iç tarafının dâiren-mâ-dar çevresi ki avurt tabir olunur. Lebnûs dahi derler.

âkusZamm-ı kâf ve sükûn-i sin'le. Taşçıların taş yonduklan demir kaleme denir.

âlZâl vezninde. Üç manası var: 1. Reng-i maruf ki Türkîde dahi al denir. 2. Bir mühlik mazardır, lohusa hatunlara haftası içre hadis olur. Avam mess-i ecinne derler. Türkîde bu hadiseye albasma tabir olunur. 3. Bir nevi pullu balık adıdır. Bu balığı it balığı ile şerh ederler ki pullu ve sırtı münakkat bir balıktır. Bazılar Bahr-i muhite mahsus bir müezzi ve azim balıktır dedi. Arabîde serab manasınadır ki eyyâm-ı hârrede şa'şa'a-i âfitâb çorak yere dokundukça ıraktan su şeklinde görünür. Türkîde algım salgım tabir olunur. Evlâd, ahfad, kavim ve kabile manasınadır. Şam ü seher şarap içmek manasınadır, içilen şaraba dahi derler. Türkistan'da suver-i ahkâm ve menâşir üzerlerine sebt olunan mühür ve nişân-s selâtine al ıtlak ederler. Hindide bir şecer adıdır. Kökünden kızıl boya gibi bir boya hasıl olur. Hindiler onunla esvap boyarlar ve edviyeye dahi ithal ederler.

âb-i ma'seferİzafetle merkum âl dedikleri pullu balıktır. Al renk manasına da müstameldir.

âlâKâlâ vezninde. Âl ile mana-yı evvelde müradiftir.

'alâlâKemâlâ vezninde. Kargaşa, çığıltı, kavga ve şamata manasınadır. Ta'riz, teşni' ve kinayeli kelâma da denir.

âlâleFeth-i lâm ile. Lâledir ki maruf çiçektir. Feth-i hemzeyle de sahihtir.

âlânPâlân vezninde. Bir vilâyet ve bir mahalle adıdır. Bazılar Türkistan'da bir şehirdir dedi. Bir dağın dahi ismidir.

âlâsKömür ve zugâl manasınadır. Arabîde fahm (i) derler.

âlâvSükûn-i vâv ile. Ateş-i şule-nâk manasınadır. Türkîde dahi müstameldir.

âlâveFeth-i vâv'la. Dîg-dân manasınadır ki tencere ve çömlek koyacak mevzidir. Ağaçtan çember gibi bir nesnedir. Ateş yakacak yere ve ocağa dahi derler. O iki parça değneğe dahi denir ki çocuklar onunla çelik çomak oyunu oynarlar. Biri uzun ve biri kısa olur. Uzununa çomak ve kısasına çelik derler.

alâyişÂsâyiş vezninde. Alâyîden'den hâsıl-ı masdardır. Âlâyîden bulaşmak ve telattuh manasına olmakla alâyiş bulaşış demek olur. Mecazen fısk u fücur, ayb ve nakisada istimal olunur.

âleLâle vezninde. İsm-i sünbülü'ttayyib'dir ki sünbül-i Hindî dahi derler maruf dârûdur. Zamm-ı lâm Ta tavşancıl kuşuna denir. Bazı diyarda ona karakuş derler. Arabîde 'ukâb (vü) denir.

'alecânCim'le seretân vezninde. İsm-i kâh-ı Mekkî'dir ki Arabîde izhir Cpji), gasûl (J), türkîde Mekke samanı ve Mekke ayrığı dedikleri giyâhtır.

'alefHelef vezninde. Yoncadır ki maruf nebattır. Arabîde fesfese (i~i), Farisîde ispist dahi derler.

'alef-hâneDünyadır ki âlem-i kevn ü fesattır.

âlekKâlek vezninde. Sünbülü't-tayyib ismidir ki sünbül-i Hindî dahi derler maruf dârûdur. Kâfi tasgire hami ile âl lafzından musaggar olur.

'âlem-i cânÂlem-i ervahtır, â-lem-i eşbâh mukabilidir. Dünyadan ve anâsır-ı erba'adan dahi kinaye olur.

'âlem-i du rengDünyadan kinayedir, leyi ü nehâr itibariyle. İki yüzlü münafıktan dahi kinaye olur.

'âlem-i hâkDünyadan, kalp ve cesed-i âdemîden dahi kinaye olur.

'âlem-i kevnKâf-ı meftunla âlem-i dünyadır.

'alem endâhtenAciz, mağlup ve münhezim olmaktan kinayedir. Gafil olmaktan dahi kinaye olur.

'alem-i izhâr-ı subhHamir-i tıynet-i Âdem aleyhi's-selâmdır.

'alem-i subhFecr-i sadıkın aydınlığından kinaye olur. Fecr-i kâzibe de ıtlak olunur.

'alem-bahşOrduda bayrak altında bulunan askerîlere fey ve ganimetten tevzi ve ita olunan hisseye denir.

'alemhâ-yı rûzFecr-i kâzib, fecr-i sadık ve sitâre-i subhtur ki irte yıldızıdır. Âfitâp bunların mecmuuna ıtlak olunur.

âlengÂheng vezninde. O çukurdur ki kale muhasarasında taşrada olan asker dâiren-mâ-dâr kalenin etrafına kazıp sekbanlar onun içinde kaleye ok ve kurşun atarlar. Istılahımızda metris tabir olunur. Farisîde mûrçâl dahi denir. Bazılar indinde âleng o duvardır ki asker kendi nefislerin veya kaleyi muhafaza için hisar gibi önlerine ve etraflarına çevirirler. Sur, şarampol ve şanis dediklerine şamildir. O askere dahi denir ki taşradan kale fethi veyahut içeriden kale muhafazasına namzet ve tayin oluna.

âlerLâger vezninde. İnsansa uca ve pöç ve sair hayvanda sağrı tabir olunan uzuva denir. Kefel ve sürin manasınadır.

âlestVârest vezninde. Bu dahi o manayadır. (bkz. âler)

'AleviyânLâm-ı meftuhla. Evlâd-ı İmam Ali radiyallahu anh'tır. Hâlen sâdât ve şürefâ ıtlak olunur.

âl-gûneKâf-ı Farisîyle zikrolunan âlgune manasınadır.

âlgûneBârgûne vezninde. Kızılca ki kanlar yüzlerine sürerler gâze dahi denir.

'âlim-i terTâ-yı müsennât-ı meftuha ile. Cahil ulemadır. Feth-i lâm'la âlem-i câhiliyete işaret olunur.

âlîzFâlîz vezninde. Âlîzîden'den ismi masdardır. Âlîzîden at ve katır misilli hayvanlar bed-huyluk etmek, ürkmek, kıç atmak ve sıçramak manasınadır. İsm-i fâ'il-i murahham dahi olur.

alizendeÂmîzende vezninde. Âlîzîden'den ısm-i fâ'ildir ürkek, bed-huy, sıçrağan ve kıç atan hayvana denir.

'alkemŞelgem vezninde. Mutlak acı nesneye, hasseten Endülüs lügatinde ebucehil karpuzuna denir. Arabîde hanzal (Jtı) derler. İnde'1-ba'z, şecer-i hanzal adıdır ki herzehredir. Türkîde ağı ağacı tabir olunan seçerdir. Hâlen bahçelerde yetiştirirler. Ona zakkum ağacı derler. Lâkin gayrı olduğu bâ-defa'ât beyan olundu.

âlûHâlû vezninde. Üç manası var: 1. Hususiyle erik tabir olunan meyvedir. Tayin suretinde âlû-yi siyah ve âlû-yi Buhârâ denir. 2. Âlûd muhaffefi olur bulaşma ve bulaşık manalarına. 3. Tuğla ve kiremit ocağı, kûre-i hişt manasınadır.

âlûde-dâmenLâ-kayd, lâ-ubâli, facir, lâhî ve mürtekib-i menâhi kimsede darb olunur.

âlufteÂşufte vezninde. Âluften'den ism-i mefûldür. Serâsime, mütegayyirüİ-hâl ve muhtelü'd-dimâğ kimseye denir. O rind-i bî-kayd ve lâ-mekâna derler ki bütün âlem muhterik olsa içinde bir buriyâsı olmaya.

âluftenAşüften vezninde ve müradifıdir.

âlugdeGayn-ı mu'cemeyle âzurde vezninde. Gazûb, kahr-âlûd ve hışımla harekete gelip saldırıcı dilâvere ve canvere derler.

âlû-gurdeZamm-ı kâf la. Can eriği dedikleri hürde eriğe derler. San ve zerdaliye şebih olur.

âluncZamm-ı lâm, sükûn-i nün ve cîmTe. Âlûçe manasınadır ki erik envaından gügem tabir edilen hürde ve ekşi eriktir.

âlû sNâmûs vezninde. Hışım ve naz yüzünden göz ucuyla bakmak manasınadır.

ÂlvendBârbend vezninde. Hemedan eyaletinde bir dağ ismidir. Hâliyâ Elvend demekle meşhurdur feth-i hemze ile.

âmâcTârâc vezninde. Ok nişanesi nasb olunan toprak yığıntısına denir. Onun için nişane olan mevziye âmâc-gâh derler. Nişâne-i tîr manasına da gelir ki pota ve tabla tabir olunur. Ekincilerin saban demirine dahi derler. Taht-ı pâdişâhî manasına gelir. Bir fersah itibar olunan mesafe ve miktann yirmi dört hissesinden bir hisseye dahi denir. Fersah ki Farisîde ferseng derler üç mildir; her mil iki nida ve her nida dört âmâc miktan mesafedir. Pes bir fersah yirmi dört âmâc olur.

âmâdeÂmâden'den ism-i mefûldür düzülmüş, koşulmuş, yapılmış, hazır olmuş, hazırlanmış, mu'id ve müheyya manalarınadır.

âmıîdenVâdâden vezninde. Düzmek, koşmak, doldurmak, hazırlamak ve hazırlanmak manalarınadır.

âmânNâgâh vezninde. Âmâs-ı merkum manasınadır.

âmârÂzâr vezninde. Dört manası var: 1. İstiska marazı. 2. Nihâyet-i taleb ve tefahhus. 3. Hesap manasınadır. Onun için hesap gören kimseye ki muhasebeci tabir olunur âmâr-gîr derler. 4. İstiksa ve tetebbu manasınadır ki defter-i hesâb, mesâil-i teftiş ve tetkikten ibarettir.

'amârBehâr vezninde ism-i âs'tır. Yani murd'dur ki Türkîde mersin dedikleri maruf reyhandır. Bunun şeceri dahi olur. Beyaz ve nazik çiçekleri vardır. Bir kavilde 'amâr, ism-i gâr'dır. İnşaallahu te'âlâ mahallinde beyan olunur. 'Amâr, o kimseye denir ki 'âmâri ona mensuptur. 'Amâri, mahmil gibi yukarısı söbü olur. Arabîde hevdec, Türkîde mahfe tabir ederler.

âmâreÂvâre vezninde. İki manası var: 1. Âvâre manasınadır. 2. Âmâr-ı mezbûr manasınadır.

âmâsSükûn-i sinle. Mutlak şiş, verem ve kabank ki azada hadis olur, ağnsı ve acısı olsun gerek olmasın.

âmâyHârây vezninde. Âmâyîden'den ism-i fâ'il ve fiT-i emr dahi olur. Âmâyîden doldurmak, bezemek ve hazırlamak manalarınadır.

âmeNâme vezninde. Yazı yazacak devat ki tahrifle divit derler. Odun yığını, puşte-i heyzum manasına gelir.

âmedeÂmeden'den ism-i mefûldür gelmiş manasına. Lâtif, bedihe, tefekkür ve tekellüfsüz zuhur eden cevâb-ı nâzikâneye dahi denir ki gelişât tabir olunur.

âmeneFeth-i mim'le. Kınlmış ve yanlmış odun yığınına derler. Bir arka yükü oduna dahi denir puşt-vâre manasına. Türkîde bendek ve şelek tabir olunur. Kesr-i mimle [Âmine] nâm-ı Hazret-i Seyyidü'l-enâm aleyhi 's-selâmdır.

âmigGayn-ı mu'cemeyle. Hakikat manasınadır ki şeyi mevzu'un lehinde istimalden ibarettir. Mevzu'un lehi olmak haysiyetiyle mukâbil-i mecazdır. İki nesnenin yanaşması, kanşması ve imtizacı manasınadır. Cima ve mübaşeret manasına gelir.

âmîgeHâ-yı nisbetle. Karışık, muhtelit ve mümteziç manasınadır. Mücâma'at manasına gelir.

âmîgîHakikî manasınadır ki mecazî mukabilidir.

âmîjZâ-yı Farisîyle. Âmîz manasınadır.

âmîjeZâ-yı Farisîyle âvîze vezninde. Sakalı ak ve kara karışık kimsedir ki kır sakallı tabir olunur. Şair, mevzun, elûf ve mümteziç kimselere de denir.

'âmil-i cânHâlik-i cân, 'azze şânehu ve delle sultanehu.

'âmil-i derya vu kânŞems-i dirahşândır.

'âmil-i tab'Ruh-i hayvanidir ki nefs-i natıkanın gayndır. Ondan mehçe ve demmu'1-kalb ile tabir olunur.

'âmilân-ı derya û kânKevâkib-i seb'adır ki Zühal, Müşteri, Mirrih, Şems, Zühre ve Utarit'tir.

âmîzKârîz vezninde. Amîhten'den ism-i masdardır. Amîhten kanşmak manasınadır. Bu münasebetle cima, ittisal ve imtizaç manasına gelir.

âmîzePâkîze vezninde. Karışık ve kanşmış manasınadır. Cima, ittisal, mübaşeret, mizaç ve tabiat manalarına gelir. Sakalına ak düşmüş kimseye de ıtlak olunur kırgıl ve kır sakallı tabir olunur.

âmîze-mûyPâkîze-rûy vezninde. Merdum-i riş-cev ve gendim manasınadır, yani arpa ve buğday sakallı ki murat ak ve kara karışık sakal sahibidir. Du-mûy dahi denir.

'amlecSükûn-i mim ve feth-i lâm'la. Bir nevi kış kavunudur.

'amrudSükûn-i mim, zamm-ı râ ve sükun-i dâl ile. Kerefs ismidir ki maruf sebzedir. Avam kereviz derler.

ÂmûYâhû veznide. Âmûn muhaffefıdir ki İran ve Turan miyanında hadd-i fasıl olan nehr-i meşhur ismidir. Bazılar dediler ki Âmûn bir karyedir ki nehr-i mezbûr o karyeye nisbet olunur. Ceyhun'la Fırat arasında bir arz ismidir.

âmûdNâbûd vezninde. Âmûden'den mazidir.

âmûdeÂsûde vezninde. Mutlaka dizi manasına inci ve mercan dizisi, gerek sair cevahir dizisi olsun. Âmûden'den ism-i mefûldür. Arabîde münderic ve dâhil lâfzının tercümesi olur.

âmûderıÂsûden vezninde. Bezemek, bezenmek, kanşmak, kanştırmak, tıkmak, tepmek ve doldurmak manalarınadır.

âmuhteNâpuhte vezninde. Âmûhte muhaffefıdir, öğrenmiş manasınadır.

âmûhtegân-ı ezelEnbiyâ-yı izam ve evliyâ-yı kiram hazaratına işarettir. Âmul (jt) Zamm-ı mim'le. İran ikliminde Bir şehr-i meşhurdur, kâidetü'1-mülk-i Mâzenderân'dır.

âmuleZamm-ı mîm ve feth-i lâm'la Hindistan'a mahsus devayî bir meyvedir. Muarrebi olan emlec ile maruftur. İki direm meshukunu şeker veya asel şerbetiyle kaynatıp bade't-tasfıye dört nöbet iktihal gözde anz olan aklığı müzildir.

âmûlenFeth-i lâm'la. Yunanî lügatinde nişastaya denir ki maruftur. Helva ve paluze yaparlar.

âmûnHâmûn vezninde. Bir azim ırmaktır. Harezm kenarından cari olur ve memâlik-i Türkistan'la Horasan beyninde hadd-i fasıldır. Dolu ve mele'ân manasına gelir.

âmurgZamm-ı mîm, sükûn-i râ ve gayn-ı mu'cemeyle. Beş manası var: 1. Fayda ve menfaat ki assı tabir olunur. 2. Zahire ve maye manasınadır. 3. Kadr, şan, mertebe ve kıymet. 4. Hisse-i kalile ve mikdâr-ı cüzi manasınadır. 5. Asi, zübde ve hülâsa manasınadır.

âmûsnîSükûn-i sîn ve kesr-i nûn'la. Bir zevç taht-ı nikâhında olan ezvâc-ı müte'addideden her birine âhanna nisbetle âmûsnî denir. Türkîde kuma ve ortak, bazı diyarda evvelkisine altçı ve ikincisine kuma tabir ederler.

âmûtLâhût vezninde. Şikârı kuşların yuvasına denir. Ekseriya şevâhik-i cibâlde yalçın kayalarda olur.

âmûtiyaBâ-tûtiyâ vezninde. Zend ve Pâzend lügatinde kul, karavaş ve hizmetkâr manasınadır.

ÂmûyÂhûy vezninde. Nehr-i Ceyhun kenannda vaki bir şehirdir ki nehr-i mezbûr mücaveret alâkasıyla o şehre nisbet olunur. Doldurmak ve memlu etmek manasınadır. Bu manada fi'l-i emr ve ism-i fâ'il gelir.

ÂmûyeFeth-i yâ ile. Âmûy manasınadır ki ism-i nehr-i Ceyhun'dur.

âmûz-gârKâf-ı Fârisîyle. Öğretici, talim edici, muallim, üstat ve hoca manasına.

ânCân vezninde. Beş manası var: 1. Vakit ve zaman manasınadır ki çağ tabir olunur. 2. Cemâdattan müşarim ileyh-i ba'id için mevzu ism-i işarettir, Arabîde zalik (jjj) mevkiindedir. Nitekim "în" kelimesi karip içindir. Arabîde hazâ (ü) makamındadır. Türkîde "ân" o ile, "în" bu ile mu'abberdir. 3. Nakd-i hüsn ki cazibe ve melâhattır, gül-çehre mahbuplann cemallerinde bir hâlet-i ruhaniye ve bir keyfi-yet-i maneviyedir ki ne lisanla tabir ne kalemle tahrir ve takrir olunur. Ancak müşâhede-i zevk-i selîm ve mükâşefe-i tab'-ı müstakimle malum olur. Elhasıl vicdanî bir manadır. 4. Akıl manasınadır. 5. Şarap manasınadır.

'anber-i erzânGisû-yi müşkbâr-ı hâtemiyyet unvan, aleyhi's-salâtu ve's-selâmdır. 'Ammu'n-nef ve şamilü'1-feyz olduğu itibarıyla.

Anber-i erzân'anber-i lerzân manasınadır.

'anber-i sunbu!Anber-i ter manasınadır.

‘anber-i terHatt ü hâl ü zülf-i dilberdir. Geceden dahi kinaye olur.

'anberçeZenân ziverlerinden bir nevi kılâdedir ki misk ve amber gibi tayyibü'r-rayiha nesnelerden yapıp boyunlanna geçirirler.

'andemHem-dem vezninde ism-i bakamdır ki maruftur. Boya ağacı dahi derler. Hûn-i siyâvuşân manasınadır ki Türkçe kardeşkanı dedikleri dârûdur.

ândûnSükûn-i nûn'la. Orada, o vakitte, o zaman, öylece, böylece ve ancılayın manalarınadır. Nitekim "âydûn" burada, şimdi, bu saat, böylece ve bunculayın manasınadır.

ânecFeth-i nûn'la. Haliç dedikleri mîve-i kûhî ismidir. Arabîde zu'rur denir.

ânekFeth-i nûn'la. Ân lâfzından musaggardır ki karib ile ba'id beyninde mütevassıt olur. Şurada, şuncağız, şunculaym, şöylece ve yakın zamanda demek olur. Nitekim înek în lâfzından musaggar olur akrebe işaret olunur. Burada, işbu, aha, işte ve şimdicek demek olur. Âbile manasınadır ki bedende çıkan sivilce ve kabarcıktır. Sükûn-i nûn'la anki lâfzından muhaffef olur. Zamm-ı nûn'la Arabîde kurşun manasınadır.

ânesteVabeste vezninde. Topalak tabir olunan devayî köktür. Arabîde sa'd (j-,) derler ve kesr-i nûn'la da caizdir.

'angReng vezninde bâng-i her manasınadır. Yani eşek anırması ki Arabîde nehk (jfi) denir. İnde'1-ba'z erkek eşeğe denir. anîn (jjü) Pâyîn vezninde. Yayık ki onunla yoğurttan yağ çıkarırlar. Yayık zarfına dahi denir ki çömçe gibi bir zarftır. Bazı taştan olur ve ahşam taifesi tuluma koyup çalkalayıp yağ çıkarırlar.

ânîseVârise vezninde. Muhkem bağlanmış nesnedir ki su'ubetle çözüle. Donmuş ve uyuşmuş kan; ziyadesiyle katılanmış ve koyulmuş mürekkep ve ona benzer nesnelere derler. Ziyâde-i tâ ile ânîste dahi lügattir.

'ankâKâf la. Sîmurg kuşudur ki hâlen mevcûdu'1-ism ve mefkûdu'l-cismdir. Lü-gat-i mezbûre Arabîdir. Tavilu'l-'unk olmakla 'ankâ dediler. İhtilâf eylediği nesneleri igrâb ve idam eylediği için muğrib ile tavsif edip ankâ-yı muğrib dediler. Halka mazarratı raygân olmakla Hanzala b. Safvan aleyhi's-selâm hazretlerinin duasıyla helak ve nesli münkariz oldu.

ânkendenSükûn-i nunTa. Âkenden manasınadır ki zikrolundu.

'ankerSencer vezninde merzenguş ismidir ki amme mercanköşk dedikleri devayî bir nebattır.

'anıtıSükûn-i nûn'la. Gülnar ismidir. Yani meyvesi olmayan nar ağacının ki yaban nan tabir olunur, çiçeğine denir. Culnâr (jLU) muarrebidir.

ântSükûn-i nûn ve tâ-yı müsennâtla. Ânet manasınadır ki "tu-râ ân" (c'ı L ;) yani sana o ve o sana demektir. Meselâ sana yetişir diyecek yerde "ânet bes est" (o~ ı oiT) derler. Edât-ı tahsin olur aferin, zihi ve heh heh gibi.

âp-kâneBâ-yı Fârisîyle tâb-hâne vezninde. Düşük ve sakat manasınadır ki henüz hilkati nâ-tamamken bir arıza sebebiyle rahm-i mâderden düşen çocuktan ve yavrudan ibarettir.

âpûkZamm-ı pâ-yı Fârisî, sükûn-i vâv ve kâf la. Mülâ'abe-i etfaldendir ki avurtların şişirip bir gayn çocuk veyahut kendisi parmakla vurdukta ağızdan şada ile rüzgar çıkar. Güya ağız daratasıdır. Beynlerinde çörte ve zort verme tabir ederler.

ârâHârâ vezninde. Ârâyîden'den hâ-sıl-ı masdardır ârâyîden bezemek ve tezyin manasınadır. İsm-i fâ'il olan ârâyende'den murahham olur bezeyici manasına. Meselâ söz bezeyici ki letayif ve bedayi ile söze revnak verek kimseye sühan-ârâ derler. Bu manada fi'l-i emr dahi gelir.

ârâdÂbâd vezninde. Her mâh-ı şemsînin yirmi beşinci günü ismidir. Bir fırişte adıdır ki rûz-i ârâd üzere müvekkil ve onda olan umur ve mesalihin tanzim ve temşiyeti ona mütealliktir. O gün cedit câme giymek mesut, müsaferet gayr-ı mahmûddur.

ârâzişKesr-i zâ-yı mu'cemeyle â-sâyiş vezninde. Hayır, hayrat, sadaka ve hasenat eylemek manasınadır.

ârâmBâdâm vezninde. Durmak, eğlenmek, yerleşmek,sükun ve karar manasınadır. İtaat ve takat manasına da gelir. Bu manada fı'l-i emr dahi olur. Mekân, müstekar ve makam manasına da gelir. Şehir ve kasaba içlerinde olan bağ ve bahçeye dahi denir.

ârâm-benFeth-i bâ-yı muvahhideyle. Ârâm-ı mezbûrla mana-yı ahirde müradiftir.

ârâmişÂsâyiş vezninde. Arâmîden'den hâsıl-ı masdardır karar, rahat ve feragat manasınadır.

ÂrânYârân vezninde. Bir vilâyet a-dıdır. Ârenc manasına da gelir ki dirsek tabir olunan uzuvdur. Arabîde mirfak (ji) derler.

'ararKerâr vezninde. İsm-i gül-i gâv-çeşmdir ki papatya nevinden sığır gözü ve sığır papatyası tabir olunan nebattır. Yunanîde karbâniyûn, Arabîde aynu'l-bakar (uı) denir.

'ar'arMermer vezninde ism-i serv-i kûhîdir ki Türkde ardıç ağacı dedikleri seçerdir. Hurma ağacıyla beynlerinde münaferet olmakla bir yerde müçtemi olmaz.

ârâyYârây vezninde. Ârâ manasınadır.

ârâyişÂsâyiş vezninde. Ârâyîden'den hâsıl-ı masdardır bezeyiş ve bezeniş manasına. Resm, âdet ve kanun manasına gelir. Musikide bir neva adıdır.

ârâyiş-i hurşidHüsrev-i Perviz'in sazendesi Bârbud muhteriatı olan otuz lahnden evvelki lahn adıdır. Taze mahbup civanların hatt-ı nev-hîzinden dahi kinaye olunur.

'arbede-cûyCeng-cû, muharip ve mukatil kimsedir. Yaltaklanıcı, mutabasbıs ve kezzâb kimseye de denir. Hokka-baz ve şa'bede-baz makulesine de ıtlak olunur.

ârd-dûleBu dahi o manayadır. (bkz. ârd-tûle).

ârdemFeth-i dâl ile. Âzer-yûn-i merkum manasınadır.

ârdenDâl-i meftûhla. Süzeği ve süzek ki yağ ve bal süzerler. Turşi-pâlâ dahi derler. Kepçe ve kevgir manasına gelir. Kaşığa dahi denir. Bir vilâyet adıdır.

ârd-hâleÂrd-tûle manasınadır ki zikrolundu.

ârdînPâkdîn vezninde. Tecrübe ve imtihan manasınadır ki sınamak ve denemek tabir olunur.

ârd-tûleZamm-ı tâ-yı müsennâtla. Unla pişirdikleri bulamaç aşı ki fukara taamındandır. Arabîde sahîne (;-) derler.

âreÇâre vezninde. Diş kökü, bîh-i dendân manasınadır.

'arebâneFeth-i râ ile. Def ve daireye denir. Bir kavilde pullu ve zilli dairedir ki Araplar mazhar (.k) tabir ederler.

ârecFeth-i râ ile. Ârenc muhaffefidir ki dirsek manasınadır. Bir kuş adıdır. Bu kuşu kuğu ile tefsir ederler.

âredFeth-i râ ile. Ârâd muhaffefidir ki zikrolundu. Sükûn-i râ ile [ârd] un ve dakîk manasınadır gerek buğday unu gerek sair galal unu olsun. Taksir manasına da gelir.

'arek-çînCim-