Upload
others
View
1
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
ATATÜRK KÜLTÜR, DiL VE TARİH YÜKSEK KURillviU
TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARl
VIII. Dizi - Sayı 10'
TARiHTE TÜRKLER VE KÜRTLER
SEMPOZYUMU
ANKARA: 09-ro OCAK zor4
SEMPOZYUMA SUNULAN BiLDiRiLER
III. Cilt
EDiTÖR Prof. Dr. Orhan IGLIÇ
SEMP02YUM YÜRÜTME KURULU Prof. Dr. Ahmet KANKAL
BİLİM KURULU Prof. Dr. Mehmet Metin HÜLAGÜ Prof. Dr. Ahmet KANKAL Prof. Dr. Ahmet CiHAN
Prof. Dr. İbrahim Etbem ATNUR Prof. Dr. Erol ÖZVAR Prof. Dr. Ahmet CiHAN Prof. Dr. İbrahim Ethem ATNUR Prof. Dr. Mehm~t İNBAŞI Prof. Dr. Osman GÜMÜŞÇÜ Prof. Dr. Altan ÇETİN Prof. Dr. İlhan ERDEM Prof. Dr. İh~an FAZLIOGLU Prof. Dr. Hasan Tahsin FENDOGLU Prof. Dr. Süleyman SEYİ>İ Doç. Dr. Mehmet Ali KİREÇ Çİ Doç. Dr. İsmail AYDOGAN Yrd. Doç. Dr. Aytaç YILDIZ
TÜRK TARİH KURUMU
ANKARA2014
I
Türkiye'deki Kürt, Zaza Halı-Kilimieri
ve Tarihi M ezar Taşlarının Kaynakları
Dr. MustafaAKSOY ıVJarmarn Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakriltesi, Göztepe/İstanbul
Gelenek ve onun önemli temsilcisi olan damgalar-şekiller, tarihin eski sayfalarının yeni yorumlarla hali hazırda okunınası veya tekrar tekrar dile getirilmesidir. Ancak, bu tekrarlar her zaman aynı şekilde olmayıp bazen sosyo-kültürel değişmenin gereği olarak farklı biçimlerde olabilmektedir.
Geleneğin önemli temsilcileri olan etnografya eserlerinden mezar taşları ve halı-kilimler adeta sosyal bilim araştırmalarında en yalın ve en önemli kaynakları meydana getirider. Çünkü onların yapıcıları halktır. Halk kültürü ise en ez etkileşim sonucu ortaya çıkarlar. Ayrıca halkın geleneği, kültürel dokunun en sık dokunduğu alan olmakla beraber, son derece muhafazakar bir yapıya da sahiptir.
HALı VE KiLİM SANAT!
Halı sana~ doğduğu coğrafya bugün dahi Tı.irklerin yaşadığı alarılardır. Halı hakkında yapılan yüzyıla yaklaşan çalışmaların
önemli bir kısmı halı sanatının dünyaya Tı.irkler tarafından tanıtıldığını ortaya koymaktadır. Pazırık halısından önce bulunan ve VI. yy. ait olan halı da Doğu Tı.irkistan'da bulunmuştur. İslam ülkeleri ise halıyı, Selçuklular vasıtasıyla tanımıştır.
2 MUSTAFA AKSOY
Rus etnograflanndan Miller 1924 yayınlanan "Doğunun Halı Mamülleri" adlı eserinde aynen şunları yazmaktadır:
"Fars dokumalarında hakim olan 'çiçek ve bitki' motifidir. Kafkasya'da arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan höyüklerdeki halı motifleri tamamıyla 14-15 .yy göçebe Tti.rklerin nakışlarıyla aynilik gösterir. Kafkas dokumacılığına Tti.rklerin bu katkısıru görmezden gelemeyiz". Diğer yandan yazar halıcılık tarihi hakkında da şunları yazar: "Halı ve kilimin üreticileri sadece Tti.rk soylarıdır. Bunlardan bazılarıru sayacak olursak: Tti.rkmen, Karakalpak, Özbek, Massaget ve Kırgızlardır. Özellikle göçebe Kırgızlarda halıcılık, göçebelik hayatına ilişkin yaşama ve ihtiyaçlarla sıkı ilişkiler sergiler. Bu konuda 15.yy'da Timurlenk'in sarayını ziyaret etmiş İspanyol gezgin
Clavicho'da bize tanıklık eder"1.
Vambery 1863 yılında Hive, Tahran, Buhara gibi bölgelerde yaptığı seyahader hakkında bilgiler verirken halı ve keçe imalatının Türkmenler tarafindan yapıldığını zikrederek nakışların işlenişini şöyle anlatır: "Bir kadın dakunulması istenen nakışların örneklerini kum üzerine parça parça çizer, işçilerde bu örneğe bakarak halıyı dokurlar"2•
İran kültürü konusunda görüşleri -genelde- dünyaca kabul gören Spiegel, Kremerve Geiger gibi uzmanlar"halıcılığın Perslerde autochthon (esas, asıl, otantik, esas yerli) bir şey olmadığını söylerler"3
•
Pazırık'da bulunan halı bilim adamları tarafindan "Türk Düğümü" olarak bilinen "Gördes Düğümü" ile dokunmuştur. Ayrıca düğümlü halı tekniği ilk defa İç Asya'da kullanılmıştır. Bu nedenle bazı eserlerde düğürnlü halıların Ttirk tarihiyle yakın ilgisi olduğu belirtilir. Sanat tarihçilerinin belirttiğine göre, "İran düğümü" "asimetrik"; "Ttirk düğümü" ise "simetrik" tir. Dolayısıyla Pazırık halısındaki düğümlerin de simetrik olması, bu halının Ttirk halısı olduğu (en azından İran halısı olmadığı) hususunda önemli bir belgedir4
• Diğeryandan halı-kilim sanatın coğrafyası konusunda tartışma yapılmamaktadır. Çüclru bu konudaki buluntularve bilgiler herkesin malumu olduğu üzere ilk tarihi halı örnekleri Altaylardaki Pazırık kurganı ile Doğu Ttirkistan'da bulunmuş olup M .Ö. 5-3. yy.da yapıldıkları tahmin edilmektedir. Ayrıca keçe sanatının vatanı
TüRI<.İYE'DEKİ KÜRT, ZAZA HALI-KİLİMLERİ VE TARİHİ MEZAR TAŞLARI 3
Anadolu değil Asya'dır. Tarihte ilk keçe buluntuları da bugünkü Doğu Türkistan, Moğolistan ve Altaylarda bulunmuştur.
Zaman zaman sanat eserleri bilinçli olarak taraflı veya eksik yorumlanarak, sanat vasıtasıyla suni bir sosyal gerçeklik yaratma hevesine girilir. Örneğin bazı yerli ve yabancı araştırmacılar, bilinçli bir yörılendirme politikası çabası içinde, bilimsel ölçüt ve yöntemi bir yana koyup halı-kilimciliğin "Kürtlere özgü" kadim bir sanat olduğunu yazmaktadır. Oruardan Bender adlı araştırmacı şurıları yazıyor:
"Tanıruruş halı bilginleri de halı ve ki1im dokumacıhğırun Kürtler tarafından icat edildiğini, İranWarla Ttirklerin bu sanatı sonradan Kürtlerden öğrendiklerini öne sürmektedirler... Halı ve kilimin vatanı Zağros yöresidir. İlk dönemlerde Kürtler, Mezopotamya'run sazlık bölgelerinden kesip işledikleri. sazlarla ük dokuma örneklerini yerlere serdiler; ancak atın ehlüeştirümesinden sonra aynı halk yürı
den yapılmış keçe sanatını yarattı"5.
Bender'in ifadesindeki "atın ehlileştirilmesi ile keçecilik sanatı arasındaki ilişki"yi arılamak mümkün değildir. Ancak atın; Türkler tarafından ehlileştirildiği konusu tarihçiler tarafından kabul edilen bir husustur. Bilindiği gibi at, Asya kökenli bir hayvan olup tekerlekle beraber M . Ö . 1600'larda Asya'dan Mısır'a getirilmiştir'. Türk ve Moğol tarihi hakkındaki çalışmalarıyla tarıın_an Roux, at konusunda şurıları söyler:
"Yoğun at yetiştiriciliği en yüksek noktasına Moğolistan'da erişmiştir. At yetiştiriciliği hemen hemen bütün bozkır ülkelerinde yaygın bir biçimde yapılmıştır; ancak çöllerde, Batı Sibirya'da, Çin'de, Avrupa'da, Dicle, Fırat ve Nü vadisinde coğrafi şartlar at yetişticiciliğine müsait olmadığı' için_ bu bölgelerde at çok sonra görillınüştür"7•
Tti.rklerin halı ve kilim sanatını Kürtlerden alma olgusu tarihi bir gerçek olmuş olsaydı, bundan dolayı bir eksiklik duyulması, özellikle bilimsel gerçeklik adına elbette düşünülemezdi. Çünkü taraflar müşterek bir medeniyet içinde yıllardan beri bir arada yaşıyorlar. Fakat burada amatör araştırmacının sorunu, tari\ıin gerçeğini ortaya çıkarmaktan ziyade, olmayan bir olguya·t~ih yaratma çabasıdır.
4 l\tillSTAFA AKSOY
Kürt halı-k.ilirnleri konusunda Batılı kaynaklarda uzman olarak gösterilen Amerika Birleşik Devletleri'nin eski Şam büyükelçilerinden Eagleton ve benzerlerinin çalışmalarında da benzer anlayışlar görülür. Eagleton'a göre Ttirk halı-kilirnleriyle darngaları, Kürt halı-kilirnleri ve damgaları olarak ifade edilmiştir8 • Aynı anlayışı
birçok Batılı araştırmacının eserlerinde de görmek mümkündür. Mesela Hopkins, adlı bir araştırmacı, Kerkük ile Kirmanşah arasındaki J avanrud bölgesinde göçebe olarak yaşayan J af Kürtlerinj.n kilimleri hakkında yazdığı bir makalede bunların Türk dügtimü kullandığım, Ttirk düğümlerinin ise simetrik olduğunu belirttiği halde, Jaf Kürtlerin dokudukları kimlerin otantik Kürt kilirnleri olarak ifade etmiştir9• Oysa burada cevaplanması gereken asıl soru, Kürtlerin neden Fars düğüm ve şekilleri değil de Ttirk düğümü ve Ttirk damgaları kullanclığıdır. Bu soru cevaplanmadanJafKürtlerin d okudukları kilirnlerin otantik Kürt kilimieri olduğunu ifade etmek mümkün değildir.
Bender, "Ha/ıcı/ık sanatında iki düğüm atma tekniği vardır: Doğıt
Anadolu'da başla1Zgtflan beri halı/ara atılan diiğüme Gördes Düğıimü,
İra11'da dokunan halı/ardakine de Smneh düğümü denir. Bilindiği gibi,
Senneh lran'da bulıman bi1· Kürt yerleşim merkezidir. Senneh düğümü
İran'da yaşayan Kürtler tarafından icat edilmiş ve zamanla halı imal
eden bu ülkenin öbür yörelerine de yayılmıştır'10 diyerek, halıda kullarulan düğümler hakkında bilinenlerin aksine farklı bir yaklaşım sunar. Çünkü Bender, Fars düğümü olarak bilinen "senneh" (tek düğüm) ve Tı.irk düğümü oıarak bilinen "Gördes" (çift düğüm) düğümünü Kürtlerin icadı olarak ifade ederek ettikten sonra Doğu Anadolu'da
kullanılan hakim düğümün "Gördes" düğümü olduğunu belirtmiştir.
Bender'in, Kürtlerin her iki düğümü kullandığı ifadesi ger-çeği yansıtmamaktadır. Halı ve kilimler incelendiğinde tarihten beri Fars halılarında sennehltek düğüm; Ttirk ve Kürt halılarında ise Gördes düğümü/çift düğüm kullanıldığı görülecektir. Ayrıca Türklerin ve Kürtlerin halı ve kilimlerinde genellikle hakim unsur, geometrik-simetrik damgalardır. Buna karşılık, Farslar, halı ve kilimlerinde asimetrik damgalar, yani çiçek, bitki, kuş ve benzeri şekilleri kullanmışlardır. Bu konuda Haack da "Kıvrımlı şekiliere ve bitkisel motiflere ileri derecede yer verilmesi İran halılarının
TÜRKİYE'DEKi KÜRT,ZAZA HALI-KİLİMLERi VE TARİHİ MEZARTAŞLARI 5
başlıca özelliklerini oluşturur"11 demektedir. Fars halılarında hakim olan bitkisel matillerin yanı sıra, bu halıların minyatür sanatıyla da sıkı ilişkinin olduğunu belirtiliru. Günümüzde ise İran'da yaşayan Türkler ile Kürtler eskiden beri halı-kilimlerinde Türk düğümü olan Gördes düğümünü ve geometrik damgaları kullanmışlar, M.la da kullanmaktadırlar.
Kürtler hakkında, 1953'te saha çalışmalarına dayalı doktora tezi yapan ve özellikle Kafkasya Kürtleri hakkında yaptığı çalışmalarla tarunan Aristava da, "Irak, Türkiye, Suriye ve Kafkasya'da dokunan
Kürt halılarında motif olarak sembolik hayvan figürleri (koçboynuz
ları, kare şekiller vb.) vardır; geometrik şekiller, battaniye/ere özgıl
dür'13 diyerek, Kürderin hiçbir zaman Fars şekilleri kullanrnadığına dikkat çeker. Yine Aristova, "göçebe ve yarı göçebe Kürdere ait halılar ile bazı Tıirk, İran ve Irak göçebelerine (örneğin Kaşgaylar, Mşarlar vb )14" ait halılar arasında motifbakımından büyük benzerlikler vardır. Kürt halılarında, salt geometrik öğelerin yanı sıra, halkın günlük çalışma hayatını (hayvancılık, tarım, el işleri vb), tabiat olaylarını ve dinsel inanışlarını yansıtan öğeler de yer almaktadır"15
diyerek Kürtlerdeki hakim damgaların geometrik olduğunu belirtir.
Halı-kilim tarihi konusunda çalışan uzmanlar, halı-kilim coğrafyasının İran'ın Fars bölgesi ve Türkistan olduğunu kabul eder; ancak, ilk halı-kilim örneklerirıin Türkistan'da bulunması ve üzerlerindeki damgalar ile halıda kullarıılan düğümlerin çift düğüm, yani Türk düğümü olması, halı-kilimin vatanının Tıirkistan, bu sanatın sahiplerinin de Tıirkler olduğuna işaret etmektedir. Haack da "Güney ve doğu İran halılarının çoğu, İran düğümü ile düğümfendiğini halde, kuzey doğıı İran'da Horasan bölgesinde dokunan halılarda Gördes düğümü (Türk düğümü) kullanılır'16 demektedir.
Kürtçü görüŞü savunan yazılı kaynakların önemli çoğunluğu "Kürtleri" Farsların biri kolu olarak değerlendirirler. Ancak buradaki resimlerde de görüldüğü gibi "Kürtler" halı-kilimlerinde Fars düğümü ve damgalarını yani bitki ve havan şekillerini değil de "Tıirk düğümü" ve Tıirk damgalarını kullarunışlardır. Bu husun bir tesadüf olması veya etkileşimle açıklanması mümkün değildir. Eğer tesadüf olsa buı:ıun Tıirkler arasında da olması gerekir. Oysa
6 MUSTAFA AKSOY
Edirne'den Tuva'ya kadar olan sosyal coğrafyada yaptığımız alan çalışmalarında, hem yazılı hem de etnografık eserlerde Türklerin ve Kürtlerin aynı damgaları kullandıkları tespit edilmiştir. Ayrıca eskiden olduğu gibi bugün de İran'da bir çok Türk boyu Farslarla beraber yaşarnalarına rağmen halı-kilirnlerindeki hakim damgalarıp.
Fars damgaları olmayıp, Ttirk damgalarıdır. Bu makaledeki resimleriri hiç biri özenle seçilmeyip tesadüfen seçilmişlerdir. Ayrıca bu konuda daha geniş bilgi ve fotoğraf içirı şu escdere bakılabilir17•
Ancak ne enteresandır ki halı-kilimlerdeki simetrik "damgalar" Ttirk kültürünün hakim olduğu her alanda görülmektedir. Özellikle Sovyetler birliği zamanında Rusların yayınladığı eserlerde Türkhalklarının halı-kimlerinde çokça tespit edilmiştir. Hatt~
Sibirya'nın en ücra yerlerinde yapılan çalışmalarda aynı damgaları görmek mümkün. Üstelik o damgaları zorlama çizimiere gerek kalmadan o insarıların bilinen tarihi arkeolojilerinde görebilirsiniz.
Koç-KoYUN VE BALBAL M EZAR K ÜLTÜRÜ
Balballar konusunda önemli tartışmalardan birisi balbalın tarifi hakkında olup, burada o tartışmalara girmeden balbalların ortaya çıktığı ve yaşadığı kültürel coğrafyadan hareketle Tunceli'deki balballardan söz edeceğim.
Eski Türk tarihi konusundaki uzmanlığıyla dünyaca tanınan Ögel, "Göktürkler u~numiyetle mezadarının üzerine bir heykel koyar/ardı. Bu adet sonradan Bulgarlar ve Kumanlarda da devam etmi;!i. Nlezar üze1·ine heykel dikme adetinin mahiyeti henüz daha iyice anlaşılmış değildir. Altay dağlanndaki kwganlann hem dikilmiş ta;lam ve hem de bunlann yanında bazı heykellere rastlamaktayız"18 diyerek balbalların Altay ve Moğolistan coğrafyasına temas eder.
XIII. yüzyılda Moğolistan' a seyahat eden misyoner Rubruk, da balballardan şöyle söz eder: . "Kumarılar, mezarlarının üzerirıe bir tepe yaparlar. Bunun üzerine doğu yönüne dönük ve karnının üzerinde elinde bir lcise olan heykcl dikerler"19
•
Aslında bütün araştırmacılar Balbalların kaynağı olarak Orta Asya ve Ttirk kültür coğrafyasına işaret eder. Mesela Nowgorodowa' a
TÜRKiYE'DEKi KÜRT, ZA2A HALI-KİLİMLERİ VE TARIHI MEZAR TAŞLARı 7
"Moğolistan'da Eski Sanat" adlı eserinde balbalları" eski Tti.rklerin mezar taşları" olarak ifade edeı-2°.
Koç koyun-heyketleri ile balbalların kadim Türklere ait bir gelenek olduğu Altaylardaki, koç-koyun ve balbal heyketleri konusundaki çalışmalarıyla tanınan Borisenka ve Khudyakov, tarafindan "Sibirya Sempozyumu"nda "Sibirya'da Eski Eserler" adlı bildiride şöyle ifade edilmiştir: "İnsan ve hayvanların (koç, koyun, aslan, at)
taştan yontu/muş heykelleri eski Türklerin ana eserlerindendir. Bunun
gibi anıtlar ilk difa 1722'de, D. G. Messerschmidt ve F L Strahlenberg
tarafından Minusinsk bölgesinde bulunmuştur. Ayrıca Strahlenberg
bunlann MinıtSinsk Tatarlarının kültii. olduğunu ifade eder. Çin kay
naklm-ı da koç, koyun, at ve insan heykel/e,-ini M. Ö. 1000 ila lv!. S.
1000 yıllan arasında ta1·ihlendiTerek bu eserlerin eski Türklere ait oldu
ğunu belirtirler"21• Ayrıca '~tay Taş .Yapıtları" adlı bir eserde Altaylar bölgesindeki Tti.rklere ait 300 civarındaki balbal ile Moğolistan'daki bazı balballar fotoğraflanarak bunların özellikleri, bulundukları yerler ve müzeler anlatılmışt:ı?.
Bu satırların yazarı da Tuva, Hakasya, Batı Sibirya, Tti.rk Cumhuriyetleri, Ukraya, Moldavya, Romanya ve Makedonya'da yaptığı araştırmalarda çok sayıda koç-koyun ve balbal olarak bilinen mezar taşlarını görmüş ve onları fotoğraflarla arşivlernişti..f23.
Kumanova müzesinde insan şeklinde yapılmış bir, Üsküp müzesinde ise üç mezar taşı bulunmaktadır. Kumanova müzesindekinin tarihi belirtilmerniş. Üsküp müzesindekiler ise Vardar bölgesinden getirilmiş olup tanıtım yazılarında "insan biçiminde mezar taşı" (yani çok bilinen adıyla balbal ya da stel-stela yazılmarnıştır) ve M. S. 3. yy. yazıyor. Bunlardan ikisi Prilep şehrinin Dunje ve Kalen köyünde, diğeri ise TikVeş gölünün kuzeyindeki Kavadarci şehrinin GornaBosh:ava köyünde bulunmuştur. Mezar taşlarını tanıtan yazıda, mezar taşlarının hangi halka ait olduğu belirtilmerniş24•
Ancak yukarıda da ifade edildiği gibi konu hakkında araştırma yapan uzmanlara göre bu tip mezar taşlarının M. Ö. Altaylar ile Kuzey Moğolistan olduğu ve ilk örn_eklerinden günümüze kadar Tti.rk kültür coğrafyasında görüldüğü bilinmekte ve yazılmaktadır.
8 MUSTAFA AKSOY
Tı.irkiye'de ise eski tarihli balballar Hakkari ile Mardin'de, en yenilerine ise Tunceli ile Erzincan'da tespit edilmiştir.
Hakkari balballan milattan önce 1500, Mardin-K.ızı_\tepe
Girbelli höyüğünde bulunan balballar ise M.Ö. IX. Yüzyıl olarak tarihlendirilmiştir. Tunceli Pertek'de ise ölüm tarihleri 1960, 1966, 1968 ve 1969 olan insanların mezarları üzerinde balballar bulurunuştur-'.Aslen Tunceli'nin Nazimiye ilçesinden olan ve ailesi Tunceli merkezinde yaşayan genç araştırmacılardan Yusuf Arslan'da 2011'de yaptığı araştırmal.arda Ovacık ve Pertek'te farklı tarihii yeni balballar tespit etmişti.f26 ••
Erzincan Refahiye ilçesi Eskikonak köyü (söz konusu eserin yazarı bu köyden) ile Kırıktaş köylerinde de çok sayıda balbal tespit edilmişt:J.r27• .
"11 Ağustos 1998 tarihinde Haklciri kent merkezinde, bir rastlantı sonucu 13 adet taş (dikilitaş) stel bulunmuştur"28• Bu taşlar daha sonra Van müzesine taşınmıştır. Haklciri balbalları hakkında arkeolojik kazılar da yapan Sevin," ... M. Ö. Il. binyılın sonlarına doğru Orta Asya'da görülür. Kuzey batı Çin'de, Altay yöresindeki Xemirxek ırmağı vadisinde ele geçirilmiş antropomorf bir stel bunun en güzel örneğidir" ve Hakkari balbalları M.Ö. XV. Yüzyıl olarak tarihlendirilebifu29der. Dolaysıyla bu taşların kültür coğrafyasını Tı.irk dünyasının kültür alanında aramak gerekir. Zaten balballar denince 'akla Tı.irk kültür coğrafyası gelir. İsteyenler bu konuda Rus kaynaklarında daha fazla bilgiye ulaşabilir.
Bilgilerimize göre Tı.irkiye'nin en batısındaki balbal ise Çanakkale'nin Bayrarniçilçesinin Tahtacı köyü olan Koşuburnu'nun eski mezarlığı olan Düzeğrek'te olup üzerindeki tarih 1931'dir.
Koçbaşı damgası adeta Tı.irk kültürün bir mührü gibi Anadolu'dan Altaylar'a kadar olan çeşitli mezar taşlarında ve halı- kilirnlerde varlığını sürdürmektedir. Ayrıca Anadolu'da geleneksel anlayışa göre dokunan halı ve kilimlerdeki hakim damga koçbaşıdır. Mezar taşlarındaki koçbaşı damgası de özellikle Doğu Anadolu mezarlarında olup, koç heykelinin en son örneklerini de Tunceli ilindeki mezarlıklarda g?rmekteyiz.
TÜRKİYE'DEKi KÜRT, ZAZA HALI-KİLİMLERİ VE TARİHİ MEZAR TAŞLAR! 9
Türk halı-kilimlerinin genel karakteristik özelliğini de koçbaşı damgalan oluşturmaktadır. Türkiye'de en önemli koç-koyun heykelleri hakkındaki en kapsamlı ve önemli eserin yazarı Çay'a göre de koçbaşı damgalarını Türk hayvan üslubunun en güzel karakteristik üslubu olarak en yalırl biçimiyle Japonya'dan Anadolu'ya kadar olan Türk mezar taşlarında görmek mümkündür 30
•
İslam öncesi Ttirklerin kültürü hakkında yaptığı araştırmalarıyla tanın ve çalışmaları birinci kaynak eserler arasında gösterilen Esin de Türklerdeki hayvan üslubu hakkında şunları ifade eder:
"Zoomorfik motiflerden, oturmuş koç heyketleri de Siwet- ulan ve Moğolistan'daki Gök-Türk muhitine has görünmektedir. Bunların bilhassa mezarlarda bulunması, henüz daha anlaşılmamış bir mana
ifade etmiş olsa gerek. Tabgaç mezar taşındaki koçbaşlı ejder tasvirini de bu münasebet ile hatırlıyoruz. Siwet-ulan üslubunda, bir çift karşılıklı koç heykeli Kül Tigin külliyesinde, yazılı taşın bulunduğu avlunun girişinde durmakta idi. Bu koç heykelleri, Türk mezarlarının bir hususiyeti olarak, Türklerin göç ettiği yollar boyunca diziimiş ve Mangışlak'dan geçerekAnadolu'ya kadar uzanrnıştır"31•
Yukarıdaki ifadelere, tarihi kayıt ve arkeolajik bilgilere rağmen bir eserde
"Kürt yerleşim merkezlerinde bulunan mezarlıklarda tannlara
kurban olarak sunulan koyun ve koç mezar taşlarına rastlanılnuştır. Erciş, Van, Ahlat, Dersim kentleri ile dolaylarındaki mezarlarda bulunan bu eserlerin bazıları Van Müzesi'ne teslim edilmiş, bir bölümü de okul bahçelerine ya da resmi dairderin giriş kapılarına yerleştirilmiştir. Bu tür mezar taşları ile ilgili olarak derinliğine bir inceleme yapılmamıştır. Dersim'in Ovacık ilçesi Kozluca köyü mezarlığında bulunan İl;<i koç mezar taşında, koçların gövdelerinde Güneş tanrısı Şirnig/Şamaş'aait semboller vardır. Şirniği, günümüzdeki Kürtleriri ataları olan Hurrilerin güneş tanrısıydı. Daha sonraki dönemlerde Şamaş32• adını almıştır. Mezar taşlarının üzerinde, güneş sembolünün yanı sıra kılıç, yay, balta, tüfek, karna, makas, ibrik,.süvari, insan tasvirleri, at, geyik, keçi, koç ve koyun gibi hayvan
motifleri de görülmektedir"33
diye yazılırken, Tunceli, Erzincan, Hakkari ve · Mardin'deki insan surerli mezar . taşları yani balballar hakkında hiçbir bilgi
10 MUSTAFA AKSOY
verilmemiştir. Üstelik Tunceli merkezindeki iki koç başlı mezar taşının üzerinde birer adet de insan büstü varcfıı-34•
Yukarıdaki görüşlerin aslında ciddiye alınır bir tarafi yol25•.
Örneğin koçbaşı heykelindeki "güneş sembolü"ne dikkat edilip, ona önem veren araştırmacının o sembolün başka nerelerde de olduğuna dikkat etmesi gerekmez miydi? Diğer yandan koç başlı heykeller üzerindeki çeşitli şekiliere dikkat eden bir araştırmacının koç başlı heykellerinin en eski örneklerinin neden ~taylar ile Moğolistan'da olduğuna ve neden bu coğrafyalarda çok yaygın olarak kullarııldığına değinmesi ve cevap vermesi gerekmez miydi? Ayrıca Anadolu'daki koçbaşlı heyketleri Hurriler ile Şamaş'la açıklayan yazar Anadolu'daki koç başlı heykellerio l).levi inançlı insanların yaşadığı yerlerde daha sık görülmelerine dikkat edip, bunu açıklaması gerekmez miydi?
SoNuç Etnografik eserler üzerindeki damgalar sosyal grupların tarihini
taşıyan şifreler niteliğindedir ve günlük hayatta konuşulan dilden bağımsızdırlar. Bu dil, damgalara dayalı ayrı bir anlatım dili ve ayrı bir iletişim aracıdır. Hatta damgaların dili, alfabe ile ilgili (yazıyla ilgili) olan dilden her zaman önce geJ.ir36• Dolayısıyla Altaylar'dan Van'a, Hakkari'ye ye Edirne'ye kadar olan coğrafyadaki insanların bir iletişim aracı olmadan aynı damgaları yüzyıllardan beri mezar taşlarına, iş ve eğlence yerlerine, halı-kilimlerine işlemeleri bir tesadüf değildir. Nasıl ki biyolojide DNNlar yani veraset varsa, sosyokültürel hayatından DNNları vardır. Bunu da en yalın şekilde bir sosyal grubun inşa ettiği etnografık eserlerde görmek mümkündür. Bu nedenle bir halkın kullandı~ damgalar adeta onların tarihi şifreleri dir.
Türkler, zaman zaman dillerini, alfabelerini, dinlerini, fiziki coğrafyalarını, devlerlerini değiştirmişler, ancak damgalarını değiştirmemişlerdir. Fakat tarihi süreç içinde zamanla damgalarına yeni ilaveler yapmışlar. Mesela yeni aileler ve oymaklar meydan geldikçe, yeni damgalar da kullanılmaya başlanmıştır. Bu nedenle Türk
TÜR.KİYE'DEKİ KÜRT, ZAZA HALl-KİLİMLERi VE TARİHİ MEZAR TAŞLARı ll
tarihini ve sosyal coğrafyasını damgalan takip ederek öğrenmek mümkündür.
Türkler ve Kürtlerdeki mezar taşlan ile damgaların ve düğümlerio meydana getirdiği birliktelik, üzerinde düşünülmesi icap eden ve kökleri oldukça derinlere inen önemli bir bulgudur. Kardeşliğin ve birlikteliğin sırlı kapısı açıldıkça birleştirici bağların, ayrıştırıcıların iddialarından daha güçlü olduğu görülecektir. Ve damgaların dili, düğürnlerin sırrı çözüldükçe, çift düğürnün ayrılmaz bir kardeşliği ifade ettiği daha iyi anlaşılacaktır.
Türkiye'deki sosyal bilimciler genel olarak Türkiye'deki etnografya eserlerini ve onların tarihi kaynaklarını görmezden gelerek Türkiye'nin sosyal yapısı hakkında görüşler ifade etmişlerdir. Oysa bu eserler sosyal grupların tarihi geleneğinden kaynaklanarak, geleneksel olarak kuşaktan kuşağa aktarılan, tarihi vesikalardır. Ayrıca
bu metinler, resmi kururnlar tarafından yazılmadıkları için de, halkın en yalın duygu ve düşüncelerini ifade ederler. Dolaysıyla etnografya eserleri bir sosyal grubun veya milletin tarihi yazılırken ilk önce başvurulması gereken vesikalar olarak, ilgilileri beklemektedirle27
•
Ancak bu bekleme süresi uzun olduğunda olumlu sonuçlara ulaşılacağını sanmıyorum. Çünkü sanayileşmenin veya modernizmin getirdiği olumsuz şartlar, bu eserlerin her gün daha çok yok olmasına neden olmaktadır.
12 MUSTAFAAKSOY
FoTOGRAFLAR
Fotoğrafi: D iyarbak.tr - Atmatı (Mustafa Aksoy Arşivi)
Fotoğraf2: Bitlis - Canbul (Mustafa Aksoy Arşivi)
TÜRTdYE'DEKi KÜRT, ZAZA HALI-KiLİMLERi VE TAR.İ I-fİ MEZAR TAŞLAR! 13
Fotoğraf3: Erzincan- Alınatı (Mustafa Aksoy Arşivi)
Fotoğraf 4: Diyarbakır - Moldova/Gagauz (Mustafa Aksoy Arşivi)
14 1\IUSTAFA AKSOY
Fotoğraf S: Hakkari- Tuva/Kızıl {Mustafa Aksoy Arşivi)
TÜRKİYE'DEKt KÜRT, ZAZA IlALl-Ki LİJ\ l LERl VE TARİHl MEZAR TAŞLA RJ 15
Fotoğraf 6: Diyarbakır- Alınatı (Mustafa Aksoy Arşivi)
Fotoğraf 7: Sivas - Bişkek (Mustafa Aksoy Arşivi)
16 MUSTAFA AKSOY
Fotoğraf 8: Malatya - Bişkek (Mustafa Aksoy Arşivi)
Fotoğraf 9: Sivas - Bükreş (Mustafa Aksoy Arşivi)
TÜRKJYE'DEKl KÜRT. ZAZA HALl-leiLiMLERI VE TARÜ-Iİ MEZAR TAŞLAR! 17
Fotoğraf 10: Şanlıurfa - Kırgızistan (Mustafa Aksoy Arşivi)
18 ~tus·ı:\Fı\o\KSOY
Fotoğraf ll: Elazığ- Moldova (Mustafa Aksoy Arşivi)
TÜRKİYE'DEKi KURT, ZAi'.ı\ HALI·KiLİ;\ILERi \'E TARilli ~IF.ZARTAŞLARI 19
Fotoğrafl2: Tunceli - Kazakistan - Tıirkmenistan (Mustafa Aksoy Arşivi)
Fotoğraf B: Tunceli/Ovacık - Hakasya/Minusinsk (Mustafa Aksoy Arşivi)
ı .,
20 MUSTAFAAKSOY
Fotoğraf14: Kars- Hakasya/Minusinsk (Mustafa Aksoy Arşivi)
Fotoğraf lS: Mardin/Kızıltepe Girbelli Höyüğü M.Ö. 9. Yüzyıl - Hakasyal
Minusinsk (Mustafa Aksoy Arşivi)
TÜRKİYE'DEKi KURT, ZAZA HALJ-KiLİl\l LERİ VE TARiHi MEZAR TAŞLARı 21
Fotoğraf16: Hakkari M.Ö. 1500-1200 olarak tarihlendirilen Hakkari balballarından biri-Tuva/Kızıl (Mustafa Aksoy Arşivi)
22 )IUSTAFA AKSOY
t ı
Fotoğraf17: Haklciri- KazakistaniKentav (Mustafa Aksoy Arşivi)
TÜRKIYE'DEKI KÜR1~ ZAZA 1 lALJ -KİLiwlLERi VE T.\RİH I MEZAR TAŞLARl 23
Fotoğraf18: Tuva Ttirkleri- Eagleton'ın eserinde bahsettiği Kuzey Irak Kürderinde bir dokuma. (MustafaAksoyArşivi}
24 :\IUST:\FA AKSOY
Fotoğraf 19: Van -Buhara (Mustafa Aksoy /lrşivi)