48
ASR-1 SAADET DÜNYASI (1) BiR BiLiM OLARAK SiYER ve KAYNAKLARI DERLEYEN PROF. D R. ADNAN YAYlNLARI

hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

~IIISIUiU~B~ ASR-1 SAADET DÜNYASI (1)

~

BiR BiLiM OLARAK SiYER ve KAYNAKLARI

DERLEYEN

PROF. D R. ADNAN DEMİRCAN

~rlSiYER ~E YAYlNLARI

Page 2: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Siyer Yayınları: 35

Siyer: 24

EserAdı

ASR-I SAADET DONYASI (1)

Bir Bilim OlarakSiyer ve Kaynaklan

Deri e yen

Prof Dr. Adnan DEMİRCAN

SonOkuma

Hiiseyin YILDIRIM

Kapak

Mehmet KAMAN

İç Tasarım

Siyer

Baskı&Cilt

Eylül Dijital Matba · www. eyluldijitalmatba. com Matba Sertijika No: 30953

I. Baskı: Aralık 2014

ISBN: · 978-605-4620-21-0

~~~~tA~ · Nişanca Ma h. Zekai Dede Sk. No: 22 Eyüp/istanbul

Tel & Fax: (0212) 544 76 96- (0212) 544 58 46 Gsm: (0554) 930 07 04

www.siyeryayinlari.corn

Page 3: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

137

SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı]

M. Hanefı PALABIYIK(ıJ

Bu çilişma, İslam' ın ilk döneminin sözlü aktar~ ha.kkında1 yani sahabe ile tabiin, bazen de etbau't-tabiinin olaylan ve dinlediklerini

ak:tarması/ aletarabilmesi vak' asını, anlatılanların yazıya dönüştfuül­mesini (geçirilmesini) ve anlaşılması meselesini konu edinmektedir. Başlığırnın altına "Giriş" kelimesini eklememin sebebi, çalışmanın devam ediyor olmasından dolayı, metnin henüz son şeklini almaması

ve içerik hakkında genel bilgiler vermeyi hedeflernesi dir.

Sözlü geleneğin tarif ve tarihine girmeden, öncelikle böyle bir başlığın içerdiği konulara da temas etmek istiyorum. Tabü tebliğin

sınırları içerisinde hepsine temas ederneyecek olmakla birlikte, konu­nun öncelikle dil, soz, yazı, hafıza, söz-yazı münasebeti, dilfelsefesi ve

[1] "Sözlü Gelenekten İslam-Tarihçiliğine - Giriş': İslam Tarihinin Meseleleri Kolok­yumu 14-15 Mayıs 2008- Şanlıurfa, s. 5-48.

[ı) Prof. Dr., Atatürk-Üniversitesi ilahiyat Fakültesi, İslam Tarihi Anabilim Dalı.

Page 4: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

38 LCJ'LJ~\ı Bir Bilim Olarak Si yer ve Kaynakları

bunlarla ilgili birçok konuyu kapsadığı gibi, dil-kültür, dil-tarih ve ta­

rih-kültür münasebetini de kapsaclığını belirtelim. Ülkemizde maale­

sef bu konularda yapılmış çalışmaların kemiyet ve keyfiyet açısından

oldukça az olduğunu görmekteyiz. Hatta takip edebildiğim kadarıyla,

kendi anabilim dalına sıkışık olmakla beraber yine de İslami ilimierin

Türk ve İslam kültür ve dil tarihine ait dallarında diğer alanlara göre

(ülkemizdeki filoloji bölümlerinde yapılan tezlerden basılanları göz

önüne alırsak) daha fazla çalışma yapıldığını söylememiz ı;nümkün- ·

dür. Bu yüzden böyle bir konuyu ele alırken elde edebildiğim çalışma­

lar, yabancılar merkezli olarak çalışılmış eserler olmak üzere daha çok

sosyoloji, antropoloji ve felsefe bölümlerine ait çalışmalardır. YÖK ve

İSAM'ın sayfasından yaptığımız taramalarda dilbilim bölümlerine ait

bu anlamda herhangi bir çalışma bulamadığımız gibi, bulabildiğimiz

birkaç tanesi de, sadece aşık ve destanlardan oluşan sözlü geleneğe ait derlernelerin değerlendirilmesinden ibaretti. Ancak "oral traditi­

on': "oral history''ve "narrative" kelimeleriyle batı bilim dünyasında

yaptığımız taramalarda, sayısız denecek oranda ve İslam dünyasının

çeşitli dönem ve bölgeleri dahil dünyanın çeşitli üllteleri hakkında ça­

lışmalar yapılmış olduğunu müşahede ettik. Tabü bunlaı;dan elde et­

tiklerimizden de mükemmel derecede yararlandığımızı iddia edecek

değiliz, ancak konu hakkında yapacağımız derinlemesine çalışmalar­

da bunların göz önünde bulundurulması gerektiğinin farkındayız.

Aşağıda da ifade edeceğimiz gibi, 'sözlü gelenek'le 'sözlü tarih'

birbirlerinden farklı olmakla beraber, İslam tarihçiliği bağlamında,

kastımızı ifade edecek malzemeyi ve siyer ile klasik tarihimizi anla­

mamızı sağlayacak delilleri ve karşılıkları sunması açısından, yer yer

her ikisini de kullanmaya ve siyer, meğazi, hadis ve İslam tarihi metin­

lerini ve yazarlarını anlama çabasına katkıda bulunmaya çalışacağız.

Sözlü gelenek, geçmişteki kişilerle olaylar hakkında kuşaktan ku­şağa sözlü olarak aktarılmış her türlü anlatı ve tasvirleri ifade ederken, sözlü tarih, sözlü hayat hikayelerini, yani bir tarihçinin görüşme yaptığı

Page 5: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Sözlü Gelenekten Tarihçiliğe "Giriş" V~ 39

kişilerin ilk elden anıZarım ifade etrrıek:tedir ve kaynak olarak kişisel arıı­

ların k.ullanımı üzerine kuruludur. Bu kaynaklar, tarihçilerin genelde dayandıkları belgeleri tamamlayıcıdır ve alternatifbirtarih oluşturur. [31

Sözlü malzeme kendi başına bir amaç olmadığı gibi, 'sözlü tarih' adı belli bir tarih türünü de ima etmemektedir. Sözlü tarih daha çok bir malzeme toplama yöntemi, bugünü d~a iyi anlayabilmek ve gelece­

ği yönlendirebilmek için, geçmişi anlamlandırma sürecine yapılan bir k~tkıdır. Özünde ilginç olmakla birlikte, sözlü tarih sonuçta bel­li bir tür tarihsel kaynaktır sadece. [ 41 Yazılı kaynaklarda olduğu gibi

sözlü kaynaklarda da kaçınılmaz olarak, anlatılan olaylardan sonrası­nı bilmenin etkisi görülmektedir.lsJ Yani ifadenin yönlendiric'iliği ve

kunnacalığı.

Sözlü gelenek ve sözlü tarih, tarihçiler, edebiyatçılai, sosyolog­

lar, antropologlar ve folklorcular için son derece önemli tarihi, sos­yal, kültürel, dini, siyasi vb. alanlarda malzemeler sunmaktadır. Genel

olarak İslam dünyasında II/VIII. asırda ve Batıda da sanayileşmeyle beraber pratikte tükenmiş durumdadır, ancak· esas olarak sözlü bir kültürün yerini okuryazarlığın henüz tam anlamıyla almadığı ülkeler­

de hala canlı bir güçtür ve yine de dünyanın birçok ülkesinde tarih, sosyoloji, antropoloji ve folklor alanlarında bilhassa akademik ça­lışmalarda bolca ve rahatça kullanılmaya devam etmektedir. Birçok

. husus çok işlenmiş olmasına rağmen yine de bir takım problemleri bünyesinde barındırıyorsa, sözlü gelenek ve sözlü tarih ile bunların

yazıya dönüşmesi hakkında da bir takım problemierin bulunması

haydi haydi tabiidir.

[3) Bkz. John Tosh, Tarihin Peşinde, çev. Özden Arıkan, Tarih Vakfı Yurt Yay., İs­tanbul 1997, s. 190; Stephen Caunce, Sözlü Tarih ve Yerel Tarihçi, çev. B. Bü­lent Can-Alper Yalçınkaya, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul2001 , s. 8. Ayrıca bkz. Dursun Yıldırım, Türk Bitiği Araştırm·a-İnceleme Yazıları, Akçağ Yay., Ankara 1998, s. 89-99

[4) kz c B . aunce, s. ll [S) kz h B . Tos , s. 191

Page 6: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

. 40 ~'-" ... t\ı Bir Bilim OlarakSiyer ve Kaynaklan

Ülkemizde İslam tarihi ve düşüncesi alanında yapılmış. çalışma­

ları, sözlü gelenek açısından değerlendirmek, karşımıza şöyle bir tab­

Ioyu çıkarmaktadır: Siyer, meğazi ve İslam tarihçiliği alanında yapılan

çalışmaların tamamı, tespit edebildiğimiz kadarıyla, yazılı malzeme

ve anlaşılması üzerine olup, bu konuda çalışan son derece yetkin

isimler yetiştiğine kanaatimiz tamdır. Artık bu konuda taban tuttu­

ğumuza ve bu tabanın her geçen gün yayılacağına da inanmaktayız. Ancak bu tarihçilik ve ilgili değerlendirmeler, yazının yaygın kulla­

nımı öncesi ve sözlü geleneğin yazıya aktarılması hakkında değildir.

Yani kendi çalışİna konumuz açısından bakarsak, cahiliye dönemi ve

İslam'ın ilkyüzyılı hakkıridaki sözlü aktarırnlar hakkında değildir. Bil­

hassa 'hadisler' hakkındaki batının önyargıya dayalı da olsa, metodik,

köklü ve sağlam görünen iddialan karşısında yapılmış birkaç çalışma

ve bunlara dayalı diğer çalışmalar da, yine sözün yazıya geçirilmesiy­

le alakah olmamışbr. Bu hususta çalışmaların yapılmaya başladığı ve

çokça yap~ası gerektiğini kabul etmekle beraber, yapılanların asla

Batının seviyesinde olduğunu düşünemiyoruz. Bizce bunun iki sebe­

bi vardır: Birincisi, antropoloji ve sosyolojinin henüz İslam tarihine

ve kültürüne çokça yönelmemiş olmasıi diğeri de Uahiyat fakültele­

rindeki disiplinlerarası çalışmaların yetersizliğidir. Bu disiplinlerarası

çalışmaların, hem İslami ilimler arasında ve hem de sosyal bilimiere

ait disiplinler arasında olması gerektiğini düşünmekteyiz. Çünkü aşa­ğıda göreceğimiz gibi eğer din sosyologlarımız anketlerle şu andaki

topluma yönelmek yerine, laboratuar olarak tarihe yönelmiş olsalar­

dı, muhtemelen tarihçiler olarak bizim birtakım problemlerimizin çözümüne daha fazla katkıda bulanacaklarına ve buradan da İslami

antropolojiye ·varacalçlarına inanmaktayız. Bu olp:ıadığı gibi, çağdaş

problemlerimiz hakkında yapb.kları çalışmalar da, tarihten gelen

problemlerimizi çözmekten uzak görünmektedir.

İslam tarihinden sonra başlığıina en yakın alanın, hadis ve Arap

4ili ve belağatı olduğunu düşünmekteyiz. Buna göre burada, İslam ta­

rihi, hadis ve Arap dili ve edebiyatı alanında ülkemizde yapılmış olan

Page 7: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Sözlü Gelenekten Tarihçiliğe "Giriş.., ı/~ 41

bir takım çalışmalann değerlendirmesini de sunmak ve bunları, ko­

numla ilişkilendirmek istiyoruz.

Yukarıda ifade ettiğim gibi, İslam tarihçiliği' hakkında 'yeterin­

ce' sayılınasa da, önümüzü açacak kemiyet ve keyfiyette çalışma ve

çeviri yapıldığını düşünebiliriz. ligili ilk çalışmalar, M. Şemseddin .. Günaltay,(6l Z. V. Togan, M. Fayda, A. Önkal ve H. Aigü1[7l tarafından yapı.lıp.ış, bunu M. Z. Terzi'nin çalışmaları[s) ve daha başkaları[9l izle­

miştir. İslam Tarihi anabilim dalında klasik İslam tarihçilerinden Va­

kıdi, Yakubi, İbn Kuteybe, Ta bed, İbn Miskeveyh, Biruru ve İbn Kesir . ,

gibi birçoklarının tarihçiliği üzerine, asla yeterli olmamakla ve hatta

bir kısmı çok yüzeysel olmakla beraber, lisansüstü tez. çalışmaları

(6] Bkz. Şemseddin Günal tay, lslclm Tarihinin Kııynakli:ırı-Tarih ve Müverrihler, haz.

(7]

Yüksel Kanar, Endülüs Yay., İstanbul1991 (islami:la Tarih ve Müverrihler. Tetki­kat ve Telifat-ı İslannyye Heyeti Neşriyatı, Evkaf-ı İslannyye Mat., İstanbul1339 (1923)) Bkz. Z. Vetidi Togan, Tarihte Usul, Enderun Yay., İstanbul 1981; "Orta Çağ İs­lam Aleminde Tenkidi Tarih Telakkisi", ls/am Tetkikleri Enst. Dergisi, cilt: I, cüz: 1/4, 1954; Mustafa Fayda, "Siyer Sahasındaki İlk Telif Çalışmaları': Uluslararası Birinci İslam Araştırmaları Sempozyuınu, D.E.U. Yay., İzmir 1985, s. 357-367; Ahmet Önkal, "ls/am Tarihi Araştırmalarında Karşılaşılan Bazı Problemler"; Hüseyin Algül, "ls/dm Tarihi Araştırmalarında ve lslam Tarihi Dokümanlarının Değerlendirilmesinde Dikkate Değer Hıısııslar" ve "ilah iyat Fakültelerinde lslam Tarihi Öğretiminde Tartışılması Gereken Hususlar", Günümüz Din Bilimleri Araştırmaları ve Problemleri Sempozyuınu, Samsun 1989

(s] Bkz. M. Zeki Terzi, nk Siyer-Meğazi Yazarları ve Eserleri, Samsun, 1990; lsiam Tarih Yazarlan ve Eserleri, Samsun, 1995,

(9) Bkz. İmaduddin Halil, İslam Tarihi Bir Yöntem Araştırması, çev. Ubeydullah Da­lar, İnsan Yay., İstanbul1985; Sabri Hizmetli, ls/am Tarihçiliği Ozerjne, TDV Yay .• Ankara 1991; HarniltonA R. Gibb, ls/dm Medeniyeti Üzerine Araştırmalar. çev. Kadir Durak vd., Endülüs Yay., İstanbul1991; A. Aziz Duri, nk Dönem lslam Tarihi -Bir Önsöz- çev. Hayrettin Y'ıicesoy, Endülüs Yay., İstanbul1991; Seyyide !smail Kaşif, İslam Tarihinin Kaynakları ve Araştırma Metodları, çev. Mehmet Şeker vd., İzmir 1997; Ramazan Şeşen, Müslümanlarda Tarih Coğrafya Yazıcı­lığı, İSAR Yay., İstanbul 1998; Kasım Şulul, Kııfiyecii:le Tarih . Us u/ii, İnsan Yay .• İstanbul2003; Rıza Savaş, ''islamaan Önce Hicaz Bölgesindeki Araplarda Tarih': Dokuz Eylül Üniv. nah. Fak. Der., 1992, sayı: 7, s. 257-268; Necati Avcı, "Müslü­manlar'da Tarih ilmi': Erciyes Vniv. Sos. Bil. Enst. Der., sayı: 6, Kayseri 1995

Page 8: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

42 ~\ı Bir Bilim Olarak Si yer ve Kaynakları

yapılmıştır.l10l Fakat tüm bunların sonucu ve dökümü mahiyetinde

yapılan iki çalışma vardır ki, bunlara özellikle temas etmek istiyorum:

İSAV tarafından 2004 yılında yapılan tartışmalı ilmi toplantılar dizi­

sinden, İslami llimlerde Metodoloji (Usıll) Mes'elesi'ni ele alan ese­

rin İslam tarihiyle ilgili bölümü, kitabın[ııJ ikinci cildinin 871-1032.

sayfaları arasında yer almaktadır. Hemen hemen tüm konularda dört

kişi tarafından sunulan dört tebliğle ele alınmış olan meselelerio hep­

sine tamamen katılmak mümkündür. Bunların tamamı yapılan ve

yapılacaklarda dikkat edileceklere ait bir envanterdir. Fakat burada

bizi yakinen ilgilendiren, doğrudan yöntemle ilgili olarak Mehmet

Özdemir tarafından sunulan bölümdür. Yerli, yabancı ve ç~viri birç<;>k .

metodoloji çalışmalarına ve oryantalist bakışa da değinerek hazırlan­

mış olan bu bölümde de, sözlü geleneğe temas edilmemiştir. Diğer

bir envanter de Adnan Demircan tarafından çıkarılmış olupP2l İslam .

tarihi alanında yapılmış olan lisansüstü çalışmaların değerlendirilme­

sinden ibarettir.

Ayrıca İslami araştırmalar ve çalışmalarla ilgili olarak batıda ya­

pılan metodoloji çalışmalarının tamamını bilmeK. durumunda oldu­

ğumuzu da düşünmekteyiz. Bunlardan çok azına erişebf!.diğimiz gibi,

daha birkaç tanesi dişında hiçbirinin çevirisinin bile yapılamadığını

müşahede etmekteyiz. An~ak Yaşar Çolak'ın da belirttiği gibi, "Batı' da

İslam üzerine akademik araştırmalar yapan bilim adamlarıyla ilgili

bir konu çalışırken ortaya çıkan en önemli problem, bu çalışmanın,

ülkemizdeki mevcut ilimler tasnifinde hangi alana dahil edileceğine

ilişkindir. Zira Batı akademik gelen~ği içinde İslam araştırmaları ya­

panlara baktığımızda, çoğunun tefJir, hadis, İslam tarihi, İslam felse­

fesi gibi çeşitli alanlarda çalışmalar yaptığını görmekteyiz. Bunun en ·

[lO] YÖK'ten yapılacak bir tarama bunları gözler önüne sermektedir. [ıı] İslami ni m lerde Metodoloji (Usul) Mes'elesi I-11, Ensar Yay., istanbul2005 . [ıı] Adnan Demircan, "islam Tarihi Bilim Dalında Hazırlanan Lisansüstü Tezler,

Konuları ve Tez Konusu Belirlenmesinde Karşılaşılan Bazı Sorunlar': İSTEM, yıl: III, 2005, sayı: 5, s. 9-77

Page 9: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Sözlü Gelenekten Tarihçiliğe "Giriş" ı/~ 43

tipik örneği İskoç William Montgomery Watt'dır. Watt, Kur'cln tarihi,

İslam tarihi, kelam ve felsefe, mezhepler tarihi, dinler t~ gibi he­men her alanda kitap ve makale türünden çok sayıda eser vermiş bir bilim adamıdır .... Esasen hangi araştırmacı veya araştırmacılar grubu

söz konusu olursa olsun, eserleri birden fazla alanı ilgilendirdiği için, bir alan tedahülü sorunu kaçınılmaz ol~akkarşımıza çıkmaktadır:'l13l Diğer yandan tlahiyat fakültelerindeki İslam ilimleri anlamaya çalı­

şan al$ademisyenlerde ise, tam tersine bir ayrışma görmekteyiz. Kla­sik dönem İslami alimlerinin birçoğu için, salt müfessir, muhaddis,

mütekellirn vb. tanımlamalan yapmak oldukça zorken, ilahiyat fakül­telerinde, çoğu kez sanki alanlar birbirleriiıden kopuk ve ilgisizmiş gibi davranılmakta, İslam ilim geleneği göz ardı -edilerek, bütünlük­

ten uzak parçacı araştırmalar yapılmaktadır. Buna bir de modern sos­yal bilim disiplinlerine olan uzaklık eklenince, problemlere üretilen çözümlerin yetersiz olduğunu veya çözümsüz kaldığını müşahede

etmekteyiz.

Diğer yandan ülkemizde Kur'an,· sünnet-hadis, başta Restllul­Jah'ın biyografisi olmak üzere İslam tarihi, kelam vd. alanlarda, az

sayıda da olsa Oryantalistik çalışmalar hakkında değerlendirmeler ve Oryantal,ist ideoloji üzerine sempozyuma varan çalışmalara şahit olmaktayız. Bunların alabildiğine az ve yetersiz sayıda olduğunu ve ayrıca birçoğunun da savunmacı bir üslupta yazıldığını söylemek bile gereksizdir.

R. S. Humplıreys,l14l hem Batıda hem de kısmenArap dünyasın­

da ilk dönem İslam tarihi ve hadisçilik üzerine yapılan metodolajik

[ll] Yaşar Çolak, BatıCia ls/am Tarihinin Erken Dönemine !lişkin Farklı Metodolajik Yaklaşımlar: John Wansbrough, Michael Cook-Patricia Crone ve Lawrence I. Con­rad Örneği, Ondokuz Mayıs Üniv. Sosyal Bilimler Enst. (Yayunlanmamış Dok­tora Tezi), Samsun 2007, s. 8

[ı4] R. Stephen Hıırnphreys, -Islamic History: A Framework for Inquiry. London 1991. Tıirkçe çevirisi: İslam Tarih Metodo/ojisi-Bir Sosyal Tarih Uygulaması, çev. Mur­taza Bedir-Fuat Aydın, Litera Yay., İstanbul 2004.

Page 10: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

44 u==o'-"-'ıı Bir Bilim OlarakSiyer ve Kaynaklan

çalışmalann tahlilli bir değerlendirmesini yapar. Bunu yaparken müs­

teşrik ideolojisiyle birlikte ilmi hassasiyetini ortaya koyan Humph­reys, bilhassa L. Caetani ve I. Goldziher'e[ısı hayranlıkla vurgu yapar.

Eserinde yukarıda bahsettiğimiz yazarlardan çok daha fazla çalışmayı

inceleyip değerlendiren Humphreys, Müslim, gayr-i Müslim diğer

tüm araştırmacılar gibi, aslında 'gerçekten sahih bir tarih yazımının

olup olmadığını' soruşturmaktadır. Ona göre İslam' ın ilk yüzyılına ait

eldeki yazılı malzeme, başlangıçta çok azı yazıya geçirilmiş~e de, as­

lında tamamen ikinci yüzyılda yazıya geçirilmiş görünmektedir. Her ne kadar, Fuat Sezgin[161 ve M. Mustafa el-Xzam1,[171 sonraki asırlarda

(TI. ve III. asırlar) ortaya çıkan büyük ve mükemmel hadis ve diğer

hususlardaki yazılı külliyatın ilk kaynaklannı bulmuş ve müsteşrikle­

rin birçok iddialarına ikna edici cevaplar vermişlerse de, bilen daha

aydınlatılaınayan ve ilahiyat çevrelerinde bile çokça tartışma konusu

olan problemlerimizin bulunduğu da bir vakıadır. Yani bunları ikna

eden hadis malzemesi, mesela İmam-ı Azam' ı ikna etmemektedir. ve

bu problemler de halen daha aynı tartışmalara dayalı ve çok yönlü

olarak sürmektedir. Yani gerek hadis ve gerekse tarih külliyatının ilk kaynaklarını bulmuş olmak, sadece ve neredeyse sonradan geliştiril­

miş bulunan klasik ilmi geleneğin onaylanmasından başka bir işe ya­

ramamıştır. Yapılması gereken, tüm İslam.i ilimierin geleneğine dayalı ve çağdaş insanı ikn~ edici bulgulara varmayı hedeflernek olmalıdır.

Mesela, günümüzde ve hatta yanımızda yaşanan veya yazılan bir

olayın aktarılması ve yazıya geçirilip kabul görmesi esnasında yaşa­nanlar, geçmişteki alctarımlar esnasında yaşananların da, nispeten

aynı olması hakkında bize fikir vermektedir. Mesela bizce, 1 Mayıs

[ıs] Bkz. Humphreys, s. 100, 113 [161 Bkz. M. Fuad Sezgin, Ruhari'nin Kaynakları Hakkında Araştırmalar, Ankara

Okulu Yay., Ankara 2001,2. baskı [171 Bkz. Muhammed Mustafa el-A'zami, nk Devir Hadis Edebiyatı ve Peygamberimi­

zin Hadislerinin Tedvin Tiırihi (H. 1-150-M. 6_22-657), çev. Hulfisi Yavuz, iz Yay., İstanbul, 1993

Page 11: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Sözlü Gelenekten Tarihçiliğe "Giriş" ı/~ 45

2008 kutlamalannın Türkiye TV kanallanndan farklı farklı verilme­

si1 sözlü gelenekle ulaşıp yazıya geçen bilgilerin bir örneğini bizlere sunmaktadır. Hatta eski yeni bütün yazılanlar sahih bile olsa, aslında

problemierin çözüleceğini düşürunenin safdillik olacağını da kabul et­mekteyiz. Çünkü önümüzde metin olarak duran tarih, hiçbir şeyi de­ğilse bile, 'dil' e ait problemleri zaten tabji olarak bünyesinde banndır­maktadırpsı ki biz, tarih metinleri ile 'dil' problemini birlikte yürüterı

ve gözeten, yok denecek kadar az çalışmaya sahip olduğumuzu tekrar vurgulamak zorundayız. Bunun en açık diğer bir örneğini Kur'an ve

Kur'an ilimleri hakkında yapılan çalışmalarda da görmekteyiz. '

Bu bağlamda ilahiyat Fakültelerinde çok az da olsa yapılan dil fel­sefesi, bilgi sosyolojisi ve yorumbilgisine ait araştırma ve tartışmala­

nn1 henüz İslam tarihçilerinin çalışmalarına ciddi boyutta yansıdığını görmediğimizi de belirtmek istiyoruz. Ayrıca tarih biliminin kendi metodolojisine ilaveten, tarihin inşa edilmesinde en fazla başvurula­

cak alanların yukarıdakilere ilaveten antropoloji, mitoloji ve falklor olacağı da kabul edilmekle birlikte, onlardan da fazla yararlanıldığını görememekteyiz.

Diğer yandan herhangi bir kütüphanenin "konu" kısmına tarih

ve metodoloji kelimelerini birlikte girdiğimizde,(l9l karşımıza çıkan kitapların ve çalışmaların azlığı son derece dikkat çekicidir. Nerede

kaldı ki1 antropolojik, sosyolojik, psikolojik ve tarih felsefesi çalış­maları olsun ... Mesela Resı1lullah'ın biyografilerinde yer verilen, söz­lü geleneğin getirdiği mitolojik unsurlar ve abartılı rivayetler, halen

[ıs] Felsefeeller tarafından yapılmış olsa da, dil ve tarih, dil ve kültür ilişkisini ele alan iki örnek çalışmaya bkz. Bedia Akarsu, Dil-Kültür Bağlantısı (Wilhelm von Humboldt'da), İnkilap Yay., 3. baskı, İstanbul 1998; Önay Sözer, Anlayan Tarih Dil-Tarih ilişkisi Üzerine Bir İnceleme (Johannes Lohmann'da), Yazl<a Yay., İstan­bul1981; Doğan Özlem, Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi, İnkılap Yay., İstanbul 2000; Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil, Ana Çizgileriyle Dilbilim, TDK Yay., S. baskı, Ankara 1995

[ı9] İSAM kütüphanesi için de aynı şeyi söylemek mümkündür.

Page 12: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

46 ~ı Bir Bilim OlarakSiyer ve Kaynakl?tn

daha birçok akademisyen tarafından bile rahatlıkla kabul edilip sa­

vunulurken, aksi anlamda ve ayrıca tarihte tarafsızlık problemini bile

ele alan oldukça az çalışmanın yapılmış olduğunu da itiraf etmek durumundayız. [ıo]

İslam tarihi veya hadis alanında yapılan metodolajik çalışmalara

bakılınca, son yıllarda İslam tarihi anabilim dalında yapılan birkaç li­

sansustü çalışmadan bahsedebiliriz. Bunlardan biri Gülizar Arıkan ta­

rafından yapılmış bir yüksek lisans çalışması olup, "İslam Tarih Yazı­cılığında Metodoloji Problemi (571-632)"[211 başlığını taşımaktadır.

ÇalıŞmasının ilgili bölümünde, tarih metodolojisindeki temel bazı

öğeler ışığında, geçmişi anlamada ortaya çıkan problemlere genel

hatlarıyla değinmeyi amaçlayan Arıkan, İbn İshak ve İbn Hişamın '

Siret'i, Taberi'nin Tarih'i ve İbnu'l- ·Esir'in el-Karnil'ini incelemiştir. ,

Konuyu iki başlık altında ele alarak, önce tarih biliminin metodolo­

jisi açısından gündeme gelen sorunlar kısmında, mezkılr eserleri 'ob­

jektiilik, ideolojik okuma, hurafe nakli ve tarihi vesikaların kullanımı'

problemi açısından incelemiştir. İkinci olarak da, mezkılr eserleri,

tarih felsefesinin bazı sorunlarına göre, tarihin nesnesi, kaderci anla­

yış, tarihi psikoloji sorunu ve beşeri coğrafya' açısından incelemiştir. Yetersiz ve zayıf da olsa, m~zkur konuda yapılan bu ilk çalışma, sözlü

gelenek hakkında herhangi bir konuya temas etmem ektedir.

[ıo) Bu tür çalışmal~a örnek olarak bkz. Ahmet Önkal, "İslam Tarihçiliğinde Ta­rafsızlık Problemi': lsliimi Araştırmalar Dergisi, 1992, c. VI, sayı: 3, s. 189-197; İ. Hakkı Ünal, "Seçmeci ve Eleştirel Yaklaşım veya H7.. Peygamber'i Anlamak': ls/am i Araştırmalar Dergisi (Hadis-Sünnet Özel Sayısı), c. X, sayı: 1, 1997 ve "Ha­nefi Usuleiliere Göre Hz. Peygamberin Fiilleri': Ank. Oniv. İ/ah. Fak. Der., sayı: 37, 1997, s. 67-90; Bünyamin Erul, "Hz. Peygamber'e Kur'an Dışında Vahiy Gel­diğini ifade Eden Rivayetlerin Tahlil ve Tenkidi': İsliimiyat, c. I. sayı:!, Ankara 1998 ve "Bir Alan Taramasının Panoraması -V ah yi Gayri Metluv Hakkında Bazı Millahazalar ve Bir Eleştirinin Eleştirisi"-, İsliimiyat, c. III, sayı: 1, Ocak-Mart 2000; Hikmet Zeyveli, Kuran ve Sünnet Ozerine Makaleler, Birun Yay., İstanbul,• 2003

[211 Erciyes Üniv. Sosyal Bilimler Enst. (Yayımlanmamış Y"uksek Lisans Tezi), Kayse­

ri 2003

Page 13: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Sözlü Gelenekten Tarihçiliğe "Giriş" ı/~ 47

Diğeri Yaşar Çolak'ın tezi olup,[ııJ derinlemesine yapılmış bir ça­

lışma olmamakla beraber, müsteşriklerin metotlarını ele alan çalıŞma

olması bakımından önem arz etmekte, fakat konurnuzu aydınlatacak

malzeme ihtiva etmemekted.ir.

Diğer bir çalışma da, Tik Siyer Kaynakları ve Müellifleri' başlıklı tezdirJ231 Tezin I. Bölümtın:de Siyer Yaiıcılığının Doğuşu, Gelişmesi ve Kaynakları ile Siyer Literatürünün Genişlemesi ele alınmıştır. II.

Bölünide, tarih yazıcılığını, Başlangıç, Risaleler ve Cem Dönemi şek­linde dönemlendirerek ele alan yazar, m. Bölümü, Tasnif-TelifDöne­

mi olarak başlıklandırrnış olup, bu bölümde ~e, önceki bölümde oldu­

ğu gibi birkaç tarihçiyi zengin ve eserlerine uygun içeriklerle ele alır.

ıv: Bölüm, Nakil Dönemi adını alıp Klasik ve Karşılaştırmalı Nakil

Dönemi olarak adlandırılır. Birincisinde Yfuı~s b. Bükeyr (199/814) ve İbn Hişam (2İ8/828), ikincisinde ise, İbn Sa'd (230/845) ele alı­narak değerlendirilir.

Tezde ilk dönem tüm siyer müellifleri, kronolojik olarak değer­

lendirilmiş olup, bu konuya duyulan ihtiyacı yazar şöyle dile getirir:

·~ . .İslam siyeryazıcılığının tekarnili seyrini göstermesi ve siyer kaynak­

larının sağlıklı şekilde kullanılabilmesi için, ilk dönem siyer kaynak­

larının bir bütün halinde ayrıntılı olarak incelenmesinin, en azından

ülkemiz özelinde bir ihtiyaç olduğu aşikardır:' (s. 13) Yazar, böyle bir

konunun çalışılmasının gerekÇesini şöyle temellendirir: " ... Ülkemiz­

de, İslam tarihçiliği alanında ilgi daha çok kuriımlar ve biyografik in­

celemeler üzerinde yoğunlaşhğı için, usUl alanındaki çalışmalar, bir­

kaç çeviriden veya yüzeysel tanıhmlardan ibaret kalmıştır. Bunlar da,

keyfiyet açısından olduğu kadar, kemiyet açısından da sınırlı kalmış,

[ıı] Y~ar Çolak, Batı'd~ lslam Tarihinin Erken Dönemine n;şkin Farklı Metodolajik Yaklaşımlar: John Wansbrough, Michael Cook-Patricia Crone ve Lawrence I. Con­rad Örneği, Ondokuz Mayıs Üniv. Sosyal Bilimler Enst (Yayımlanmamış Dok­tora Tezi), Samsun 2007 -

[l3] Şaban Öz, nk Si yer Kaynakları ve Müel/ifleri, Ankara Üniv. Sosyal Bilimler Enst (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara 2006

Page 14: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

48 .~\ı Bir Bilim Olarak Si yer ve Kaynaklan

bir elin parmakları adedine ulaşamamıştır. Neticede asırlardır yazılan siyer ve İslam tarihi kitaplarının kaynakları olan bu eserlerin, gerek

metodoloji açısından incelenmeleri, gerekse de tarihte hayati önemi haiz olan içeriklerinin ola biliriilik ve geÇerliliklerinin sorgulanmasına olan ihtiyaç, dün olduğu gibi bugün de mevcuttur.

İlk dönem siyer kaynaklarından birçoğunun nakilleri, muahhar , eserlerin münderecatına dahil olmakla beraber, bir araya getirilmemiş dağınıkrivayetler şeklindedir. Dağınık durumdaki bu malzemenin bir

araya toplanmak suretiyle1 kayıp siyer külliyatının yeniden inşası1 İs- . lam tarihçiliğine önemli katkılar sağlayacaktır. Son yıllardaı bu amaca

matuf olarak1 bir takım denemeler yapılmış olmasına karşın1 bu ça­lışmalar beklenen faydayı teminden oldukça uzaktır. Zira bu türden

çalışmalarda dikkati çeken en büyük yöntem hatası, si yer yazıcılığının

birbirinden bağımsız dönemler halinde değerlendirilmiş olması, Ur~ ve' nin rivayetlerinin tespiti yapılmaksızın Musa b. Ukbe'~ eserinin

yeniden inşasına çalışılmasıdır. Genel olarak yapılan bir diğer yanlış.

ise1 ilk dönem kaynaklarının, konulu risaleler şekij.nde olmasına kar­

şın1 araştırmacılarını Hz. Peygamber'in bütün hayatını kapsayacak şekilde külli eserler elde etme uğraşısı içerisine girmiş olmalarıdır:'

(s.l3)

ARAPLARDA 1'ARiH GELENEGİ

İslam öncesi Araplarında ilmi anlamda değilse de, basit formda bir tarih anlayışının mevcut olduğunu söyleyebiliriz. (2.-4] Arapların

kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan tarih telakkisinde1 Eyyamu'l­Arap ve En~ab (soy bilgisi) etkindir. Arap edebiyatında, Arap kabi­leleri arasında vuku bulan savaşlardalısı cereyan eden olayların nesir

[l4] Ttim Arap kabilelerinde önemli ve etkili olayların tarih başlangıcı sayılması ve kaydıriın tutulması yani takvimlendirilmesi hakkında bkz. Cevad Ali, el-Mufas­sal fi Tcirihi'l- ~rab Ktıble'l- !sliim I-X. Bağdad, 1413/1993,2. baskı, VIII, 509-524

(ıs] Bu savaşlar hakkında bkz. Cevad Ali, V. 399-468

Page 15: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

sözlü Gelenekten Tarihçiliğe "Giriş" ıi'LJJ"W 4!

veya nazun halinde anlatıldığı kıssa çeşidine Eyyam adı verilmekte­

dir. Eyyamü'l- Arabia ilgili rivayetler II/VIII. yy'dan itibaren tedvin

edilmeye başlamıştır. Ancak bu müdevvenat, günümüze kadar intikal

etmemiş, tarihi ve edebi diğer eserler vasıtasıyla bizlere gelmiştir. Bazı

kaynaklarda Eyyamü'l- Araba dair anlatılanlar, İslamın doğuşundan

ıso yıl öncesine kadar uzanmaktadır. Cahiliye dönemi tarihi için

zengin bir malzeme ihtiva eden eyyarnı, tarihçiler ve dilciler kaynak

olarak kullanmışlardır. Nitekim Katip Çelebi, İlın-i Eyyamü'l- Arab'ı, tarihin bir dalı olarak kabul ederken, kimi de diğer milletlerdeki des­

tanlar mesabesinde olduğunu ileri sürmeftedir. Bu sebeple olmalıdır

ki, fertler ve kabileler, bu hikayelerde anlatılanlara müşterek bir kültür

olarak sahip çıkmışlardır. Gece yapılan sohbet toplantılarında kabi­

lenin gerçekleştirdiği önemli işler arasında anlatılan savaş rivayetle­

ri, kabUelerin olaylar karşısındaki temayüllerini de yansıtmaktadır.

İçlerinde bir bütünlük ve düzen bulunmayan bu hikayelerin tarihi

· gelenekleri aksettirdiği görülmektei bu da, dinleyiciler arasında bir

tarih ve ·kabile ş~uru uyandırmaktadır. Cahiliye toplumu bilincinde

ve mantığında yer eden eyyam lafzının, aynı anlamda ve aynı kullanış­

la İslaın.ı dönemde de devam ettiğini görmekteyiz. Nitekim gazve ve

seriyyeler hakkında anlatilanlar, İslami dönemdeki Eyyamü'l- Arabın ilk örneklerini meydana getirmektedir. [ı6J Arapların tarihlerine ve ge­

leneklerine ait bilinçlerini oluşturan, sosyal ve siyasal tarih ve örfleri­

ne ait birçok malzemeyi ihtiva eden eyyam geleneği, ve bu husustaki

tüm anlatıların, Arap için, İslamın ilk döneminde yapılan ve daha

sonra da geliştirilen Restllullah'a ait her türlü anlatının tarih veya ha­

dis bilimini oluşturmasını temin ettiğini ve beraberinde, garipsenme­

den kabul görmesine katkı sağladığını düşünmekteyiz. Çünkü toplu­

mun sosyal ve kültürel 'hazır bulunmuşluğu' bunu gerektirmiştir ve

önce~ devarnı olarak kendiliğinden gelişen bu bilimler, toplumda kolayca yer bulabilmiştir.

[ı6] Bkz. Mehmet Ali Kapar, "Eyyamü'l- Arab" maddesi, DİA, XII, ıs

Page 16: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

so ~~h Bir Bilim OlarakSiyer ve Kaynakları

Arapların mef.ihir ve menafue önem vermeleriP7l onları kendi

n es ep lerini korumaya götürmüş, bu da bir nevi 'geçmişin bilgisi' olan 'neseb şecereleri'nin hıfzına vesile olmuştur. "Asabiyet, kabile fertle­

rine ecdadının şan ve şerefiyle övünmesini, kahramanlarını ve tarihi hadiselerini gururla yad etmesini telkin ediyor, bu duygu insanları ne­seplerini öğrenmeye sevk ediyordu. Cahiliye devri Araplarının geç-

. .rrUşin devamlı hatırlanınası için ensab bilgisine çok değer vermeleri, Araplardaki tarih şuurunun mevcudiyetine en güçlü bir deljl kabul edilmiştir. 'Nesep şecerelerinin muhafaza edilmesi' şeklinde tanımla­

nan ensab ilmi, şecerede adları geçen kişilerle ilgili birçok tarihi ma­lumatı da bir araya getiriyordu:' ( ... ) Araplar'ın sahip olduğu ahb:lıı, şiir, [281 emsal(29l ve en s aba dair bilgilerden ayrı olarak ele almak müm­

kün değildir. Ensabla ilgili bilgilerin de esasını alıbar teşkil etmekte­dir. ( ... ) Cahiliye devrinde ekseriyetle şifahi, zaman zaman da yazılı olarak rivayet etmişler, İslamdan sonra ise belli usul ve esaslara bağlı

kalarak birçok eser kaleme almışlardır. Bu arada ·pek çok kabilenin, neseplerini rivayet eden ravilerinin bulunduğu bilinmektedir. (301

Ahb:lıü'l- arab da denen eyyamü'l- arab, bir kavim, kabile veya

şahıs, bir ülke, bölge veya şehir, bir hadise vs. hakkında naldolunan bilgiler, sözler ve ri~ayetlerdir.[3 ıl "İsl:lıniyet'ten önce destani, men­

kabevi unsurları, tarihi unsurlarına galip gelen bu rivayetlerin İsla­miyet'ten sonra tarihi vasfı ön plana geçmeye başlamıştır. Şu halde ·

Cahiliye devrinden intikal etmiş bulunan ahb:lıü'l- ara~ denildiği

zaman, bundan, Arapların eski tarihine dair destan ve menkabe ma­hiyetindeki dvayetler anlaşılır. ( ... ) Ahb:lıı, kadim şiirden, emsal ve

l27l Bkz. Cevad Ali, IV, 291-299,307-308,587-599 [ıs] Cevad Ali, büyük eserinin dokuzlıncu cildinin neredeyse tamarnını şüre ayır­

mıştır. Bkz. IX, 62-907 [291 Bkz. Cevad Ali, VIII, 354-370 (3o] Bkz. Mustafa Fayda, "Ensab" maddesi, DİA, Xl, 245. Ayrıca b).<z. Cevad Ali, N,

353-360; Ahmet Önkal, ·~raplarda Ensab nmi ve İslam Tarihi Açısından Önemi", Selçuk Üniv. liah. Fak. Der., sayı: 3, Konya 1990

[3 ı] Ayrıca bkz. Cevad Ali, V, 333-336,341-387

Page 17: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Sözlü Gelenekten Tarihç:iliğe "Giriş"

ensaba dair bilgilerden ayrı ele almak mümkün değild.ir1 Eyyamü'l­

Arab'a dair rivayetlerde1 şür ve alıbar daima iç içe olup bunlai1 bir­

'birini açıklayan unsurlardır. Şürin belli başlı mevzuları olan medih,

fahr1 risa ve hicvin[3ıJ ana unsurlarımı şahsın veya kabilenin mazisine

dair alıbar teşkil ediyordu. Bu sebeple şür1 muhtevasında açıkça veya

telınih 'ile a.iulan şahıs1 kabile veya hadiselerin alıbarı ile ber;ıber riva­

yet edilmiştir. Emsal1 kaynaklarını teşkil eden hadiselerin özünü ifade

eden. sözlerdir. Bunlar benzer hal ve şartlarda irad edildikleri zaman

hatırlattıkları bu hadiselerle birlikte rivayet edildi. Ensaba dair bilgi­

lerin esasını da alıbar teşkil etmektedir. Bunun neticesi olarak1 şahsi­

yetlerinde ağır bastığı için1 bu sahalardan birindeki vukufu ile m~şhur bir ravi1 bir llim1 diğer mevzularda (şiir1 emsal1 ensab) da söz sahibi

idi. Diğer taraftan tedvin faaliyetleri belirli bir safhaya girdiği zaman1

bu sahaların hepsindeki telifler de1 az veya çok alıbarın tesbit ve inti­kaline vesile olmuştur:'[33l

Yukarıda söyled.iklerimize1 yani ahbar/ eyyam1 şiir ve ensabın

kitaplarda birlikte kullanılmasına ait örneklere ilk baştan itibaren sa­

hip olduğumuza Kufeli tarihçiAvane b. Hakem (v.? 147 /764) örnek

gösterilebilir. 0 1 bize kadar gelmeyen1 fakat eserinin adında 'tarih'

kelimesi bulunan ilk müelliftir. Eserlerinde sözlü geleneğin yazılı ilk ürünlerinde görülen hikaye ve şili üslubu hakim olmakla beraber1 İb­

nu'l- Kelbi1 Belazuri, Taberi vs. tarihçilere kaynaklık etmiştir. Emevi

. taraftarı olmak ve onlar lehine haber uydurmakla itharn edilmesine

rağmen, kaynaklardaki rivayetlerinde Emevi aleyhtarlığına da rastlan­

maktadır. [341 Aynı durum Ebu Mihnef için de söz konusudur. Ayrıca

o, 'hadis rivayetlerine güvenilmez biri' olarak görülmesine ve Şü, hat­

ta Rafizi kabul edilmesine rağmen1 tarihçi Taberi'nin 132/750 yılına

[321 Araplarda övünme ve ye rm e gelenekleri hakkında bkz. Cevad Ali, rv, 587-600 [331 Bkz. Nihad M. Çetin, 'i\hbar" maddesi, DlA, I, 486; Recep Şentürk, Toplumsal

Hafıza Hadis Rivayet Agı 610-1505, çev. M. Fatih Serenli, Gelenek Yay., İstanbul 2004, s. 49

(34

) Bkz. M. Fayda, "Avane b. Hakem" maddesi, DiA, ıv, 107

51

Page 18: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

~\ı Bir Bilim·Oiarak Si yer ve Kaynaklan

~adarki olayların anlaturunda onun rivayerlerine çokça yer verdiği gö­

illmektedir. Ali taraftarı olmasına rağmen,·Emevilerle ilgili rivayede­

:inde hizipçi ve gerçeği tahrife meyyal değildir. [351

İsLAM TARiHçiLiGİNİN BAŞLANGıcı

- İslamın gelişi ile beraber, Kur'an'ın kıssaları kullanma yönte­

mi, tarihi, belli bir amaca hizmet gayesi ile kullanılır hale getirmiştir.

Buradan harekede Şaban Ö z, İslam tarihçiliğinin vahyin yazılmaya

başlanması'ile başlatılınasını tavsiye etmektediı:. Ona göre Kur'an'ın

islamı ilimlerde ana kaynak olması itibariyle İslam tarihçiliğinin de

onunla başlamış olması gayet doğaldır. Yazar haklı olmakla beraber,

Kur'an'ın yazımİ ve metni vahiy eseri olduğu ve tevatüren naklinde

herhangi bir şüphe olmadığı için bu bağlamda değerlendirilmemesi

gerektiğine kaniyiz. Ancak tüm alim ve çağdaş araştırmacılar, İslam

tarihçiliğinin, hadislerle ve hadis rivayetiyle başladığını söylemekte­

dirleri biz de bunu doğru sayınakla beraber, bu tarzın, 'hadisçilik' ol-. duğunu yani İslam tarihçiliği'nin ilk olarak 'hadisçilik'le başlatılması-

nı kabul edilemez bulmaktayız. Çünkü 'hadisçilik'in, çok daha sonra

başlayan bir 'bilim dalı' olarak, İslam'ın ilk dönernlerinde aranma~ını anakronik bulmaktayız. Ayrıca Arab'ın geleneğinde yukarıda izah et­

tiğimiz üzere 'ahbar' ve 'eyyam' vardır ve hadis rivayeti yani ResUlul­

lah'dan ve hayatından yapılan aktarı~arın her türlüsü, bu geleneğin

devamı yani alıbar ve eyyamın bir parçası ve iJ..k dönem 'tarihçiliği' olarak ele alınmalıdır. Buna göre, İslam düşüncesinde ilk ilmi faaliye­

. tin Kur'an'ın nakli ile birlikte, siyer yani İslam tarihçiliği olarak başla­

dığını kabul etmek uygun görünmektedir. Ayrıca biz, bu ilk dönemde

yetişen aiirnlerin bazılarının 'faldh' olduğunu (daha sonra sistemleşen

'fıkıh ilmi'ni bilen anlamında değil, Kur'an'ı ve Peygamberin gelene­

ğini aniayıp uygulayan anlamında) söylemenin kesinlikle doğru ve

[351 Bkz. Selman Başaran, "Ebu Mihnef" maddesi, DİA, X, 188.-189

Page 19: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Sözlü Gelenekten Tarihçiliğe "Giriş" - ı/=m s:

isabetli olabileceğini kabullenirken, siyer ve meğazi hakkında riva­

yetlerde b~unan bir takım llimlerin, 'muhaddis' görülmesini -kabul

edilemez ve isabetsiz bulmaktayız. Burada delil getirilen husus, daha sonraki dönemlerde sistemleşen 'isnad' sisteminin bu insanların tara­

fından da kullanılması ve ilgili konulara tahsis edilen rivayetlerirı, mu­

haddislerin eserlerinde de yer almasıdır. Biz bilhassa bu her iki delilin de, ilk dönem siyer ve meğazi ravi ve alimlerirıirı hadisçi değil bilhassa

tari4çi sayılmasına delil olacağını düşünmekteyiz. [361

Daha sonraki dönemlerde 'Hadis İlmi'nirı, Restiıullah'ın kariz­masina binaen 'Tarih ilmi'ne göre daha :ş erefli' sayılması ve itikadi

ve fıkhi mezheplerin problemlerinde siyer yerine hadislerin/haber­

lerin daha rahat ve serbest maheme sunmasının da, 'tarihçiliği~ 'ha­

disçiliğe' göre ikinci pla.ıia ittiğini düşünmekteyiz. Bu yaklaşımın yaru

hadislerin daha fazla öne çıkmasının, as~da bir bakıma onurıla ayru şey olan hatta ResU.lullah'ın ve uygulamalarının daha iyi anlaşılınasını

sağlayacak bağlaını sunan 'siyer'in 'ikincil' sayılmasına yol açtığını ka­

bul etmekteyiz. ResU.lullah'ın model insan olma vasıflarının sonraki

n~sillere bir bütün olarak aktarılma a.ı:zusunun siyer yazımını teşvik etmesi de, yine bazılarınca ilk hadis faaliyetirıden kabul edilmiştir.

Yirıe her mezhebin kendi argümanlarını tarihte, özellikle de Resıl­lullah'ın sözlerinde/hareketlerinde aramaya kalkışması, her kesim­den Müslüman'ı Hz. Peygamber'in hayatını araştırmaya yöneltmiş,

Em evi ve Abbasi halifeleri de, siyer alanında araştırmalar yapılınasını

teşvik etmişlerdir. Bütün bunların, yanlış olarak hadisçilik faaliyeti olarak kabul edildiğini düşünmekteyiz.

Öz de, tarih ilminirı, başlangıçta hadis ilminin bir şubesi olduğu

yolundaki genel kanaatirı yeniden sorgulanması gerektiğine inanrriak­tadır. [371 Çünkü siyer eserleri ile hadis eserleri birbirlerine yaklaşık

[361 Ayrıca bkz. Rıza Sav~, "İslam'dan Önce Hicaz Bölgesindeki Araplarda Tarih", Do­

kuz Eylül Üniv. İlah. Fak. Der., 1992, sayı: 7, s. 257-268 [37] kz ö B . Z, s. 465

Page 20: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

ı [J. ... :::JLJC\ı Bir Bilim OlarakSiyer ve Kaynaklan

tarihlerde ortaya çıkmıştır. Ancak hadisle tarihin usUl açısından da ortak metodolojiye sahip olduklarını söylemek zordur. Aralarındaki benzerlik sadece ortak kaynak şaluslar ve rivayet formundaki kısmi

benzerliktir. Benzer kanaate sahip olan çağdaş birçok araştırmacı da sürekli tarih-hadis münasebeti veya tarih metodolojisiyle hadis usu­lünün mukayesesini ya,pmaktan geri durmarnışlardır. Bunu, ya tarih

metodolojisinin çağdaş dili kullanmasından veya ilmi sahada kendini daha fazla ispatlamasından veya hadisçilerin tarihçilerden duydukları

' kompleksi atamamalarından dolayı yapmaktadırlar. Bu, savunmacı oluşların~an da anlaşılmaktadır. [381

SöZLÜ GELENEK VE 'TARİH YA.ziCILIGI

Sözlü olan İslami literatürün neredeyse tamamının, ikinci nesil­

den itibaren yaz~ m~tinler haline getirildiği malumdur. Siyer rivayet­lerinin1 görgü şahitleri olan sahabilerden tabiuna aktarılması döne­

minde görülen bu hususiyet, haberlerin yazıya aktarılması ile kısmen son bulmuştur. Bununla beraber1 İslam tarihçiliğin de sözlü geleneğin1 Abbasiler döneminde bile oldukça yoğun bir şekilde kullanılmış ol­

duğu görülmektedir. İbn Sa' d ve Taberi1 çağdaşı olduğu şaluslar hak­kında bilgi verirken sözlü şahitliklere de başvurmuştur.f391

Siyer kaynaklarının1 sözlü geleneğin özelliği gereği zamanla doğ­ru orantılı olarak devamlı surette genişlediği görülmektedir. Çürıkü

yazılı gelenekte yer alan unsurlar, yaziya geçip de sabitlendikleri için1

(JS] Bkz. M. Azami, F. Sezgin ve Selahattin Polat, Hadis Araştırma/an, İnsan Yay., s. 157-238; Ayhan Tekineş, "Hadis ve Tarih: Metodolajik Bir Karşılaştırma': Hadis Yetkik/eri Dergisi, yıl: 2004, cilt: II, sayı: 2, s. 7-38; Reem Azam, "Hadis Kritiği ve Hadis Metodolojisiyle Modern Tarih Metoda/ojisinin Mukayesesi", çev. Halil Kilercioğlu, Yeni Ümit, yıl: xıv; Sayı: 57, Temmuz-Eylül 2002, s. 30-37 (http:// www.yeniwnit.com.tr/yazdir.php?konu_id=354); Lokman et-Tayyib, "Tarihi Gelenek Haberden Tarih'e Geçiş~ Yeni Omit, Sayı: 45, Temmuz-Eylül 1999, http://www.yeniurnit.eom.tr/yazdir. php?konu_id=229)

(391 Bkz. Öz, s. 465-466; İmaduddin Halil, s. 123-130

Page 21: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Sözlü Gelenekten Tarihçiliğe "Giriş" ı/=-w s

herhangi bir değişime uğramazkenj sözlü gelenek, kendi yapısından kaynaklanan sürekli değişim ve gelişim sebebiyle, yapı, biçim; muh­

teva ve fonksiyon bakımından çeşitli derecelerde değişikliklere uğra­maktadırlar.l401 Siyer rivayet literatürünün içeriğinin genişlemesinin

aslında çok erken dönemlerde başladığını söylemek mümkündür.

Hz. Peygamber'den sonraki siyasi, ~askeri, iktisadi ve içtimai hadi­seler, rivayet malzemesinin içeriğini etkilemiş, bazı yeni unsurların

ithaJi veya mevcut bazı unsurların ihracını doğurmuştur. llk dönem siyer alimlerinin Hz. Peygamber'in hayatına dair kullandıkları bel­gesel kaynaklar, başlangıçta sınırlı iken, zamanla biraz da içeriğinin genişlemesine bağlı olarak, kemiyet ve key'fiyet açısından artmıştır. [4ıı

(40] D. Yıldırun, s. 37-38 [4ı] Bkz. Mustafa Karataş, Rivayet Tekniği Açısmdan Hadislerin Artması ve Sayısı,

(Yayım/anmış Doktora Tezi), işaret Yay., İstanbul, 2006. Yazara göre, aslında ha­dislerinde sayısında değil, zahirde bir artış söz konusudur; ancak bu artış, 'hadis rivayet tekniği' ile ilgilidir. Bu açıdan bakınca, hadislerin sayı bakımından art­tığını söylemenin doğru olmadığı, fakat mezkıir sayısal artışların genelde izafi bir durum arz ettiği görülmektedir. Yazar, Hz. Peygamber döneminde rivayet edilen hadis sayısuıın S.OOO<len fazla olmadığını, hiç bir sahabenin birkaç bin· den fazla hadis rivayet etmediğini hatta muksirUndan sayılan Ebu Hüreyre'nin ı.oooaen az, Enes b. Milik'in ise 1.500 merfi'ı hadis rivayet ettiğini iddia eder. Yazara göre, 2.200 hadis r~vayet eden Zühri'nin, Hz.' Peygamber'in hadislerinin yansını bildiğini ifade etmiş olması, sahabeden rivayet edilen hadislerin tekrar­sız sayısının be,ş bini geçmediğini göstermektı::Ui..r. Yine birçok alimin Hz. Pey­gamber'e ait merfi'ı hadislerin sayısuıın 4.400 olduğunu söylemeleri de bu görü­şü desteklemektedir. Benzer rakarnlar başka hesaplarta da çıkmaktadır. Mesela, Kütüb-i Tis'a'da yer alan toplam 62 bin küsur hadis, tekrarları çıkarıldığında ve yine, Aluned b. Hanbel'in Müsned'inde bulunan toplam 26 bin küsur hadis de, tekrarlan çıkarıldığında, sayı yaklaşık 10 bini bulmaktadır. Genel olarak Hadis kitaplarında yer alan hadislerin tekrarlarıyla birlikte 100 bin, Suyiiti'nin Cem'u'l­Cevami' adlı eserinin 80-100 bin, el-Muttakinin Kenzu'l- Urnmal'inin 46 bin küsur hadis ihtiva ettiği hatırianacak olursa, 10 bin sayısuıın isabetli olduğunu düşünebiliriz. Bununla birlikte hadislerin tarnamının derlenerek, tekrarsız bir dokürnanuıın yapılması, daha doğru ve kesin bir rakamın elde edilmesini de sağlayacaktır. Yazar, sahabe ve tabii'ın sözleri de dahil, 'tekrarsız toplam hadis sayısuıın 30.000'i geçmeyeceği kanaatindedir. Yazara göre, bu hadislerin de üçte birinin sahih, üçte ikilik kısmuıın ise hasen, zayıf ve mevzi'ı olduğu söylenebilir. Benzer hadislerin değişik çeşitlerinin zuhuru ve bir takım vesilelerletekrarlan­ması, tüm hadislerin sayılarmda zamanla artışı doğurmuş ve bu durum hicri

Page 22: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

6 ~\ı Bir Bilim OlarakSiyer ve Kaynakları

Bunun en açik örneğini, Müslümanların, İncil ve Tevrat'ı, eserlerinde delil getirmek veya nakzetmek için kullanmaları oluşturmaktadır. Ne var ki kaynak genişlemesi bunlarla sınırlı kalmamış, şernail ve delail edebiyatma bağlı olarak, eski Yunan hikmetlerinden tutun da, Hint

mitoloji anlatunlarına kadar geniş bir literatür, siyer kaynakları arasın­da görülmeye başlanmıştır. [421

'SözLÜ G ELENEK ' VE 'Sö ZLÜ 'IA.RiH."iN ÖzELLİKLERİ

Konuşma/Söyleme ihtiyacı ve Unutma

Gerek sözlü ve gerekse yazılı kültürün zaafı olan veya özellikleri

arasında görülen hususlardan biri, kimin neden konuştuğu/yazdığı ve konuşurken/yazarken neyi ve nasıl konuşmayı/yazmayı tercih ettiği­dir. Çünkü her durumda bu so.rq.ların kesin ve hatta kısmi bir cevabını

bile bularnarnaktayız. Bu durum da, ortarndan kopanın ve uzak ola­nını konuyu anlamasını zorlaştırmakta veya imkansız kılmaktadır. Bu bağlarnda İslam'ın ilk dönemlerinde ihtida eden ehl-i kitap şahısların,

kendilerini topluma kabul ettirebilmek, toplumda be1li bir yere sa­hip olabilmek için azami çaba göstermiş olduklarını düş~ekteyiz. Ka'bu'l-Ahbar, Vehb b. Münebbih ve hatta Ebu Hureyre gibi farklı

kültürel kaynaklardan beslenen şahısların, önceki bilgi birikimlerini islama, biraz da Müslümanların arzusu doğrultusunda taşıdıklarını görmekteyiz.[431 Bunun, herhangi bir menfaat elde etme, iktidara ya­

kın olma gibi bir kaygıyla değil de, farklı kültür ve farklı grup veya toplwna mensup, bilgili ve dışa dönük sosyal karakterH insanların, başka bir kültür veya grup içerisinde tutunup yer edinebilmesi için

olduğıınu düşünmekteyiz. Onların, toplumun kendilerine duyduğu

III. asırda l.SOO.OOOe ulaşmış~. Farklı rakam ve iddialar hakkında bkz. Kadir Paksoy, "Sahabe'nin Sayısı, Hadislerin Sayısı ve Hadis Ha fizlarının Dehaları Hak­kında Bazı Tespitler», Harran Üniv. ilah. Fak. Dergisi, sayı: 3, 1997, s. 228-248

[421 Bkz. Öz, s. 466 [431 Bkz. Öz, s. 466

Page 23: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Sözlü Gelenekten Tarihçiliğe "Giriş" 1~ '57

ihtiyaç ve beklentilerine cevap verecek veya mevcut herhangi bir

boşluğu dolduracak şekilde hareket etmelerine imkan sağlayacak bir

ortamda bulunduklarını anlamaktayız.l441 Yani onların anlatacak bir

şeyleri vardı ve aynı zamanda çözüme ihtiyaç duyulan bir şeylerin

varlığı da, tam bu esna_da anlatılacak hikayelerin varlığıyla örtüşüyor­

du. Böyle bir durumun hayadarımızjçin de geçerli olduğu açıktİr; mesela içimizde ve çevremizde bir çatışma yoksa, ne karakterimiz

inşa ~dilebilir, ne de hatırlarup anlatacak bir şeyimiz olur. Deneyim­

lerimiz beklentilerimizle ne kadar az çelişirse, o kadar az şey hatırlar

ve üzerinde de o kadar az konuşuruz. Bu anlamda, "beklentilerirniz-. , le çelişen verilere karşı koymamızı sağlayan bir düzeneğimiz vardır ...

Tanıdık olmayanı reddetmek, en iyi yaptığımız şeydir". Dolayısıyla,

tanıdıklık unutınaYı beslerken, yenilik ha tırlamayı sağlar. Örneğin ci­

nayete kurban giden insan sayısı gitmeyenlerden çok daha azdır, gene

de haber olan, onların ölürnleri; akılda kalan, onların hikayeleridir,

'doğal yollarla' ölen çok sayıda insanınki değil:'f451

Başımıza gelen olayların mutad, tabü ve sıradan şeyler olduğu

düşünülünce de durum aynıdır. Buna, değişen cadde ve sokaklardan

hatırladıklarımız örnek olabilir. Belediyelerin inşa ettikleri veya de­

ğiştirdikleri yeni caddeleriİı. eski halini, eğer orada özel bir hatıramız yoksa yeni duruma zamanla alışarak sağladığımız intibaktan dolayı,

unutmamız kaçınılmazdır. Aynı şey, o şehri yıllardır görmeyenler

için de söz konusudur. Bu dururndaki insan, şehrin, ya zihninde can­

landırdığı eski halini yeni durum karşısında hatırlayamamakta veya

zihnin de canlandırdığı eski hal, yeni durum karşısında, bir yere yer­

leştirilerneyince birden bire kaybolup, zihninde yer bulamaz olmak­

tadır. Tabü cadde veya sokakta, düşüp kolunu kırmak, ciddi bir olayı

yaşamak veya önemli bir olaya tan.ık.lık etmek gibi özel bir hatırlatıcısı .

[+ı] Biz bu ortamın ll halife Ömer zamanında daralclığını, onun ehl-i kitaba ait bil­gilere çok da itibar edilmesine imkan vermediğini görmekteyiz.

[4s] William Lowell Randall, Bizi 'Biz' Yapan Hikayeler Kendimizi Yaratma Ozerine Bir Deneme, çev. Şen Süer Kaya, Ayrıntı Yay.,1stanbull999, s. 149-150

Page 24: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

j8 ~~\ı Bir Bilim OlarakSiyer ve Kaynaklan

yok.sa.)461 Bu bağlaında Resıllullah'la sahabenin ortakhayatuun, san­ki hiç bitmeyecekmiş gibi gelen mutad ve tabü beraberlikler olduğu

düşünülürse, olağanüstü durumlar veya bazılarına olağan dışı gelen vakalar hariç, hatırlanma zorluğunun çekileceği ve bu hususta yapı­lan konuşmaların ancak 'şöyle böyle akıllarda kalanlar'ın aktarırnın­dan ibaret olabileceğini anlayabiliriz. Hatta bir müddet sonra, ölüm

veya göç sebebiyle sahabenin sayısında azalmarun meydana gelme­si, Medine'nin demografik yapısının aşırı bir değişikliğe u~aınası ve mekansal hatırlatıcıların azalması veya yok olması da, bu duruma

eklenirse, hatırlaınarun daha da zor olacağuu idrale edebiliriz. Aynı konuda farklı ifade ve rivayetlerin gelmesi veya 'mana ile rivayet'in yaygınlık kazanması, tam da bahsettiğimiz konuyla mutabakat halin­

dedir ve bu da sözlü geleneğin yapısından kaynaklanmaktadır.

Konuşma/ Görüş~e ve Kayıt

Klasik İslam tarihi ve hadis kaynaklarına baktığımız zaman, mü­elliflerin eserlerini nasıl oluşturdukları hakkında bir takım bilgiler

bulabilmemize rağmen, bu bilgilerin kendilerine nasıl·sağlandığı hak­kında yeterince bir bilgi bulaınaınaktayız. Mesela sahabe birbirine ve­yahut tabün saha b eye bir şeyler sorarken nasıl davranmış tır, 'daha çok

aralarından hangi tipiere başvurmuşlar, başvurdukları insanlarda ne gibi özellikler aramışlar ve burıları da neye göre belirlemişlerdir? Eğer bu hususta seçiçi davranmamışlarsa, bu, daha da problem doğurma­

yacak mıdır? Konuşma nasıl ve ne durumda yapılmıştır? Başvuran ve başvurulan o esnada hangi durumdaydı ve alınan bilgilerin test edil­me durumu nereye kadar götürülebiliyordu? Bu sorulara ait çok az ve parçacı cevaplar bulma imkanına sahip olmakla beraber, o dönem

ve durumu kısmen arılaınamız da mümkürıdür. Sözlü aletarım esna­sında cereyan ederıler hakkında herhangi bir yakin bilgimiz olmasa

[46] Hatırlatıcılar lık. bkz. Peter Burke, Afişten Heykele Minyatürden Fotoğrafa Tari­hin Görgü Tanıkları, çev. Zeynep Yelçe, Kitap Yay., İstanbul, 2003; Pierre Nora, Hafıza Mekanları, çev. M. Emin Özcan, Dost Yay., Ankara, 2006

Page 25: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Sözlü Gelenekten Tarihçiliğe "Giriş" ı}~ 59

da, sözlü veya yazılı tanıklığın, geçmiş deneyimleri en saf haliyle ak­

tarmasrm beklemenin saflık olacağıllin farkındayız. Çünkü görüŞme sırasında iki taraf da birbirinden etkilenecektir. Mesela sözlü tarih ça­

lışmasında görüşülecek kişiyi seçip ilgi alanrm bildiren tarihçidir ve

bir profesyoneldir. O, tek bir soru sormadan sadece dinlese de, sırf

bir yabancının varlığı bile, görüşülenin•geçmişi hatıriayıp aktaracağı

atmosferi etkilemektedir. Sonuçta ortaya çıkan ürün, hem tarihçinin

görüşiilen karşısındaki toplumsal konumu, hem de onun geçmişin

analizinde edinmiş olduğu (ve pekala. görüşülene yansıtabileceği)

çerçeve tarafından şartlandırılmış olacaktır. J?ir başka deyişle tarihçi­

ler, yeni veriler yaratılması sürecindeki kendi" paylarının sorumluluğu­

nu kabul etmek zorundadır. [471 Aynı şey her görüşme için ~öz konusu

olduğundan, sahabe devrindeki durumu da buna dahil etmemekiçin

sebep görmemekteyiz. Başka bir deyişle, sözlü tarih çalışmasında

karşılaşİlan bu durum, sözlü gelenek açısından daha da sorunludur.

Çünkü ne soranın ne de anlatanın profesyonelliğinden bahsedileme­

mektedir. Bana göre hatıriarnayı zorlaştıracak en zor durum, burada­

ki saf, samimi, ferdi ve tabil durumdur.l481 Ancak elimizdeki tek tek

malzemenin hepsinin bir araya getirilmesi, olay ve durum hakkında

daha genel ve doğru bir bilğiyi nispeten sunuyor görünmektedir ve

nitekim genelde yapılan da budur. Mesela, peygamberimizi kendisine .

anlatmasrm talep eden tabiinden birine, doğal olarak sahabenin, "ne­

yini anlatmamı, nesinden bahsetmemi istiyorsun?" diye sorması ve·

bu doğrultuda cevap vermesi beklenirken, rivayetlerde böyle bir şey

olmaksızın doğrudan konular ve olaylar anlatılmaktadır. Veya sahabe,

"Reswullah'ın neyini anlatayım, senin benim gibi bir insan ~şte .. :', di­

yerek, ondan ve çevresinden gördüğü güzelliklerden bahsedecektir.

[ 471 Tosih, s. 197 (4s] Bu durumun tek istisnası bana göre 'haclis yolculuklarıClır. Ancak burada, hususi

bir kayıt ve özenli bir nakil faaliyetinden söz edebiliriz. Haclls yolculukları h.k bkz. Yusuf Açıkel, Hadis Toplamak Için Yapılan Seyahatler (Rihle), Ankara Üniv. Sosyal Bilimler Enst. (Yayımlanmarnış Y'ıiksek Lisans Tezi), Ankara 1992

Page 26: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

o lJ:iLu Bir Bilim Olarak Si yer ve Kaynaklan

Bu durum, anlatılan ya yazıya geçirenlerin olayı sunuş biçimleri ola­

rak kabul edilmeli veyahut da aniatıların soru sorulmaksızın doğru­dan ResUlullah devrinden aniatı olduğunu kabul etmelidir.

Tosh'un şu ifadeleri konumuzia ilgili birçok konuya açıklık ge­tirmektedir: "Hangi verilere dayanıyor olursa olsun, geçmişle doğ­

rudan karşılaşma kavramı bir yanılsamadır ve bu belki de en çok,

yaşananların süzgecinden geçmiş geriye dönük tanıklık için geçerli­

dir. 'Geçmişin sesi~ kaçınılmaz olarak bugünün de sesidir. Sözlü ka­

rutların bir dereceye kadar otantik ve saf olduğunu varsaydığınıızda

bile, geçmiş yeterli biçimde temsil edilmiş olmayacaktır. Zira tarih­sel gerçeklik) tek tek deneyimlerin toplarnından daha fazla bir şeydir.

Hayatlarımızın büyük bölümünün, kendi öznel perspektifimizden

bakıldığında tam anlamıyla kavrayamadığınıız koşullar altında geçti­

ğini söylemek, bireyi küçümsemek anlamına gelmez. Etrafımızdaki

dünyayı algılayışımız, hayatımız için .sağlam bir temel oluşturur veya

oluşturmaz, ama asla bütün bir gerçekliğe denk düşmez. Tarihçinin

işlevlerinden biri de, geçmişin gerçeğinin daha eksiksiz biçimde anla­

şılması için katkıda bulunmaktırj olayları yaşayan kişile.rin gördüğün­den çok daha fazla kaynak ve veriden yararlanabilme irnkaru, .tarihsel

bir temelde düşünebilme disipliniyle birleştiğinde, tarihçinin, birey­

lerin hayatında etkili olmuş daha derin yapıları ve süreçleri kavra­

masını mümkün kılar (veya ilgili konuda belge sıkıntısı yaş~yorsa, tam tersine sadece, olayları yaşayan kişilerin gördüğünden hareketle

cınlamak durumunda kalacağımız gibi; belki onu bile anlamakta zor­

lanacağız. Kişisel anıların canlılığı, sözlü kanıtların asıl gücünü mey­

dana getirir, ama aynı nedenle de onların gücünü en çok kısıtlayan

unsura işaret ederj sonuç olarak da tarihçilerin, görüştükleri kişilerin

kendi zihinsel kategorilerine sapianma tuzağına düşmernek için uya­

nık durması gerekmektedir. Bu kategorilerin ille de yanlış olması ge­rekmez, ama gereğinden daha fazla sırurlanmış durumdadırlar. Philip

Abrams'ın sözleriyle: "Yakın temas, seslerin daha gür çıkmasını sağ­layabilirj ama ... anlamlarını daha berrak hale getirmez. Bu yüzden,

Page 27: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Sözlü Gelenekten Tarihçiliğe "Giriş" ı/~ 61

'onların' anlamlarından tekrar kendi anlamlanrruza ve kendileri hak­

kında bizim bildiğimiz, ama onların bilmediği ya da söylemediği şey­lere dönrnek zorundayız."[49l

Burada belirtilen sorunlar, sözlü tarihi tümüyle yok saymak için

gerekçe oluşturmaz. Daha çok, sözlü kaynakların da, söze dayalı diğer ~

bütün malzemeler gibi eleştirel bir değerlendirmeden geçirilmesi ve

ulaşılabilen diğer bütün kaynaklarla birlikte kullanılması gerektiğiiıi

gösterlıj bir başka deyişle, tarih yönteminin temel ilkeleri burada da

geçerlidir. Tanıklıkların kağıda geçirilmesi, 'tarih' değildir, ancak ta­

rih yazıcılığında kullanılabilecek harnmaddel~rdir. Başka bazı birincil

kaynaklar gibi, bunlar arasından da, okuru düşünmeye sevk etmeleri

ve ifade güçleriyle o kurunaya değer olan pek çok nitelikli metin çıkar,

ama bir tarihsel yorum çalışmasının yerini tutamazlar. (5ol

İslam düşünce geleneğinde ittifakla kabul edildiği üzere, sözlü ge­

leneğin zirvesini teşkil eden ah bar/ eyyam, siyer, meğazi, tarih, hadis, tefsir metinleri gibi sonradan yazıya geçirilmiş olan ilk dönem yazıcı­

lığınlll tümü, kanaatimizce ancak bir bütün olarak 'anlamlı' ve tarihe

yardımcıdırlar. Bilhassa bağlarnından kopuk, parçacı ve seçmeli olan

'hadis.metinleri' için bu durumun daha bariz olduğunu düşünmekte­

yiz. Zaten hadis metinlerinin bu yapısı, onların kullanımı açısından

çok çeşitlilik doğurmuş, m üçtehitler · tarafından bazıları mensuh vs.

sayılırken bazıları da kabul bile edilmemiştir. Bu durum pek çok ge­

leneğin yerine göre hem kozmolojik birer ifade, hem de birer siyasi

belge olmasından kaynaklanmaktadır. Gelenek bir kez dört ya da beş

kuşak ileri aktarılmış olduğunda, toplumsal işlevi nedeniyle'içeriği de

muhtemelen önerrili ölçüde değişecekj ve artık o işievle bağlantılı ol­

mayan ayrıntılar silinirken, anlatının retorik veya sembolik unsurları

da daha gelişip incelecektir. Toplumsal ya da siyasal koşullarda mey­

dana gelen değişiklikler bir bütün olarak sözlü gelenekiere damgasını

[491 Tosh,.s. 198 [5o] Bkz. Tosh, s. 199

Page 28: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

62 ~~\ı Bir Bilim Olarak Si yer ve !<aynakları

Vu.rdukça, bu süreç sonsuza kadar ilerleyebilir.lsıı Bunun en çarpıcı

özelliğini, Resfılullah'ın bizlerin kullandığı anlam ve bağlarnda asla kullanmadığı, hicret sonrası antlaşma metninin 'Medine Vesikası' ve

Anayasa' metni olmasındai 'V~da Hutbesi'nin de insan hakları beyan­narnesi kılınmasında görebiliriz. l52l

Hatta bu durumun hadis metinlerinin oluşturulması sırasında ortaya konan metotlarda da kendini gösterdiğini söyleyebiliriz. Bu metotlar (hadis tahcUnınül usulleri) sırasıyla sema, kıraat (arz), ka­

zet, münavele, kitabet (mükatebe), i'lam, vasiyyet ve vicade olarak sıralaru:D.aktadır. Bu usullerden başta gelen ve en makbul sayılanları sema ve kıraat olup, bunların da tamamen sözlü geleneğin içerisinde

oluşmuş ve yazıya henüz güvenilmediği zamanlarda öne çıkarılmış olduğu ~alumdur. (531

[sı}

[52}

[53)

Bkz. Tosh, s. 205 Bkz.Ahmet Akgunduz, Eski Anayasa Hukukumuz ve İslam Anayasası, Timaş Yay., İstanbull989, s. 7 vd.; Murat Gökalp, hk Dönem Hadis ve İslam. Tarihi Kay­naklarına Göre Veda Hutbesi Rivayetlerinin Tetkiki, Ankara Üniv. Sosyal Bilimler Enst. (Yayımlanrnamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2000, s. 109 vd. Bkz. Ahmet Tahir Dayhan, Hadislerde Tashif ve Tah rif, Dokuz Eylul Univ. Sosyal Bilimler Enst. (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İzmir 2005; Mehmet Sait Toprak, Hadlste Derlemeci/ik Devrinin Başlaması ve Oşlnin Nisab'ül- Ahbar'ı, Dokuz Ey­lül Üniv. Sosyal Bilimler Enst. (Yayırnlanrnamış Doktora Tezi), İzmir 2005; Meh­met Fatih Kaya, Hadis Usuliinde İhti/at, Marmara Üniv. Sosyal Bilimler Enst. (Yayunlarunamış Ytiksek Lisans Tezi), İstanbul 1998; Muhittin Düzenli, Hadis. Alma Yöntemi Olarak İcazet ve Münave/e, Ondolcuz Mayıs Üniv. Sosyal Bilimler Enst. (Yayunlarunamış Yüksek Lisans Tezi), Samsun 2002; Mülayim Bayındır, Tas h if ve Hadislimine Etkisi, Sakarya Üniv. Sosyal Bilimler Enst. (Yayı.ınlanma­mış Ytiksek Lisans Tezi), Sakarya 2003; M. Nazım Şii-az, Hadisin Tahammül ve Edasmda Sema, Arz ve Kıraat Yol/an, Oodolcuz Mayıs Üniv. Sosyal Bilimler Eost. (Yayunlarunamış Ytiksek Lisans Tezi), Samsun 2004; Güray Yapar, Hadislerin Ya­zılı Malzemeye Dönüşme Süreci (M. 61 0-770), Erciyes Üniv. Sosyal Bilimler Eost. (Yayımlanmamış Ytiksek Lisans Tezi), Kayseri, 2005; Ömer Özpınar, Hadis Ede­biyatmill Oluşumu, (Yayı.ınlanmış Doktora Tezi), Ankara Okulu Yay., Ankara, 2005

Page 29: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Sözlü Gelenekten Tarihçiliğe "Giriş" ı/~ 63

Sözlü Gelenelde Yeniden Yapılanma

Sözlü gelenekle ilgili daha başka problemler de vardır. Bunlardan biri, bütün sözlü geleneklerin zaman içinde yeniden şekillenmesi, ve bunun, vardığı boyutlarda konu edin~ği temel olgularm şüpheli hale

gelmesidir.l541 inaıiç boyutunda bu durumun, doğurduğu yeni fikir • ve imajlarla, mezheplerin çıkışının temel sebeplerinden biri kabul

edilebileceğini düşünmekteyiz. Konumuz açısından bunun en temel

örneği rivayet malzemesinin genişlemesi ile çıkan menakıbname türü _eserlerde görülmekle birlikte Resıllullah'ı anlatan, mevahi.b, şevab.id, mucizat ve hasrus türü eserlerin ortaya çıkm~sıdır.[ssı Bu eserlerin do­

ğurduğu peygamber imajının, aslından farklı olduğu ve bunun da ha­yata yansıma açısınqan problem teşkil ettiği malumdur.l56l

Bu durumun tabü bir sonucu olarak "sözlü geleneklerin insanın

gözünü en çok yıldıran yanı, dönemin toplumsal kurumlarını onay­İarnası ve bu kurumların başka zamanlarda başka türlü olabileceğini ancak ender olarak kabul etmesi eğilimidiri zira tam da bu alanda ar­keolojik buluntular, dış belgesel kaynaklar gibi başka türden veriler pek azdır:' Bu durum, dini içerikli alanlarda ve bilhassa Resıllullah'ıiı

hayatı ve dönemi ile ilgili aniatılarda karşımıza çıkmaktadır. Mesela

[S4l Bh. Tosh, s. 207

[ss) Öz, bu durumu 'içerik genişlemesi' ve 'kaynak genişlemesi' olarak ele alıp değer­lendirmekle ve bir miktar örnek ve.rmektedir. s. 61-85

[S6] Örnekler için bkz. Mehmet Paçacı, "Hadiste Apokaliptisizm veya Fiten Edebiya­tı': lslanuyat, cilt: I, sayı: ı, 1998, 35-53; İsmail Hakkı Ünal, "Hz. Peygamber'in Dilinden Konuşturuları Tarih: 'Yere Batırr/acak Ordu' Rivayeti", İslainiyat, cilt: I, sayı: 2, 1998, 39-51; Ali Dere, "Rivayet Malzemesinde Toplumsal l)eğişimin İz/e­ri", İsliımiyat, cilt: I, sayı: 2, {1998), 11-37; Bünyamin Enıl, "Hz. Peygamber'in Risalet Öncesi Hayatına Farklı Bir Yaklaşım': Diyanet llmi Dergi (Peygamberi­miz Hz. Muhammed (sas) Özel Sayısı), Ankara 2000, 33-66. Mehmet Özdemir, "Siyer Yazıcılığındaki Değişim Üzerine", Kutlu Doğum Sempozyumu, Ankara 2002; Saban Öı, Hz. Peygamber'in Siretiyle İlgili Mevzu Haberlerin Tarihi De­ğeri, (Basılm~ Yüksek Lisans Tezi), Ankara 1999 ve İlk Siyer Kaynaklan ve Müellifleri, Ankara Üniv. Sosyal Bilimler Enst. (Yayunlanmamış Doktora Tezi), Ankara 2006, s. 78-85

Page 30: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

64U-~\ı Bir Bilim Olarak Si yer ve Kaynakları

onun kabilesi olan Kureyş'in gerçektenAr;ıp kabileleri arasındaki say­

gın yeri bizim nazarımızda halen ispata muhtaç durumdadır. Bu an- .

lamda1 Kureyş lehçesinin Kur'an . yazımında ve Kureyş kabilesinin

de hilafet tartışmalarında öne çıkarılması gibi1 ResCılullah'ın kabilesi olarak Mekke devrine ait rivayetlerin şekillenmesinde de rol oyna­

mış ol~bileceğini düşünmekteyirn. Çünkü gerek her kabiledeki çok

güçlü 'asabiye' ve herkesin. kendi kabilesini beğenip yüceltmesi ge­leneği ile daha sonra bunun tezalıürünü sürdüren. 'Ridde' <;>layları1 Kureyş'in diğerlerine ne derece üstün kabul edilebileceğini sorunlu

hale getirmektedir. Bu sorunlar tarihçileri1 yüzyıllar öncesinin yazıya

geçmiş olan olaylarını nakletme iddiasındaki sözlü gelenekiere ilişkin

yorumlarında gerçekten çokihtiyatlı davranmaya itmektedir. Bir top­

luluğun kendisine ilişkin bugünkü imgesinin1 zaman perspektifi içine

yerleştirilmesinden öteye geçmeyen bir şeyin sorgulanmadan kabul edilmesiyle doğabilecek tehlikeleriiı farkında olmalıdırlar. (s?)

Anlab veya Rivayetlerde Kurgu

Tarih yazıcığıncia her olayın sebep ve sonucunun bulunması

veya tespit edilmesinde çeşitli sebeplerden dolayı sıkıntılar yaşana­

bilir veya birçok husus çeşitli boşluklar da içerebilir. Bu1. elirnizdeki

malzeme veya belgenin yetersizliğinden kayİıaklanabildiği gibi başka sebeplerle de olabilir. İşte burada 'beynin boşluk kabul.etmez' karak­

teri veya 'doğanın boşluk barındırmadığ:ı' ilkesi devreye girerek1 boş­

luklar tamarrılanmakta·dır. Uydurma, abartı veya yazılınca fark edilen

tularsızlıkları içeren aniatı veya rivayetlerin olması, aniatıların yalan

haberleri içermesi ve rivayetlerdeki artışın kısmi sebebi de bundandır.

John Gardner'ın belirttiği gibi1 yazar1 "kurmaca sürecini kısmen kont­

rol eder1 kısmen de bu süreçle kontrol edilif. Yazma sürecinde kendini defalarca yeni keşifler yapmaya zorunlu bulur:•rssı Bunu1 Marc Auge1

etnolog olarak özetle şöyle ifade eder: 'Littre' sözlüğü 'unutma'yı1

[S?) Bkz. Tosh, s. 208 [ss] Ran dali, s. 168

Page 31: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Sözlü Gelenekten TarihçHiğe "GirişD ı/::W 65

'anının yitirilmesi' olarak tanımlar. Buna göre, unutulan şe~ o şeyin kendisi, yani cereyan ettiği şekliyle 'salt ve yalın' olaylar değil, 'aru'dır. Peki 'aru' ne demektir? Aru, bir 'izlenim'diri daha doğrusu, 'bellekte kalan' izienimdiri 'izlenirn' ise, 'dünyadaki nesnelerin duyu organlan üzerinde bıraktığı etki'dir. "Bu tanımda eksik kalan nokta, el~ alınan

olayın kendisi, bir bakıma iç malzeme..diri yani eksik kalan nokta, salt, bağımsız dış dünya anlamında dışsallık değil, bir ilk işlenmenin, yani

izlen.jmin ürünü olan şeydir ki, unutma ancak onun doğal uzantısı sa­yılabilir. Kuşkusuz her şey unutulmaz. Ancak her şeyin anıınsanma­dığı da bir gerçektir:•[s9ı

Mesela Hz. Peygamber'le birlikte ve iç içe olmanın, onunla ilgi­

li olan her şeyin doğru anlatılabilecek kadar akılda kalma ihtimalini Auge şÖyle cevaplandırır: "Anımsamak ya da unutmak, tıpkı bir bah­

çıvanın yaptığı gibi, ayıklamak ve budamak demektir. Anılar bitkilere benzer. Bazı bitkilerden hemen kurtulmak gerekir ki, diğerleri boy atsın, gelişsin, çiçek açsın:'[6oı Diğer yandan geçmişteki olayları nak­

ledenler, onların gelenekleri, bilinçleri, dünya görüşleri ve kültürleri hakkında da bir takım bilgilerimiz olmalıdır. Tüm dönemlerde oldu­

ğu gibi, klasik dönem biyografi eserleri de, ele aldığı şahıslar hakkın­da okuyucuyu her yönden· tatmin edecek bilgiler sunmaktan uzaktır. Bu durumda elde edeceğimiz sonuç, izafilik1 şüphe ve tenkitten uzak

olamayacaktır. Çünkü "bir insanı iyi taruyorsak, onun aşk, ölüm ya da acı karşısında nasıl davrandığını görmüşsek, onun 'üzerinde etki bırakacak' olayları, olay türlerini önceden kestiremez miyiz? Hatta

o kişinin bu olayları anırnsama, değiştirme, belki mitleştirme ya da uzun vadede unutma tarzrm önceden kestiremez miyiz? Söz konusu kişinin karşı çıkacağı, geriye iteceği, yadsıyacağı, bir daha: düşünme­

mek üzere kendinden uzaklaştıracağı olayları bile önceden kestirrnek mümkün olamaz mı? Demek ki, sorumuzun alacağı son biçim şu

(s9] Marc Auge, Unutma Biçimleri, çev. Mehmet Sert, Om Yay., İstanbull999, s. 45

[60) Auge, s.47

Page 32: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

i6 w=\ı Bir Bilim Olarak Si yer ve Kaynaklan

olacak: Belli bir bireyin -herkes gibi olayların ve tarihin etkisine açık

bir bireyin- özel, kendine özgü anılan ve unutmaları olması doğal. de­

ğil midir? Bu durumda şöyle bir formül öne sürmeyi göze alıyorum: · Bana unuttuğun şeyi söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim:'[6ıl Belki

çoğu kez tarihçilerin yapması gereken, 'unutulanlar'ı açığa çıkarmak

ve bunlan da inşa sürecine katmaya çalışmak olmalıdır.

Olay ÖrgüsÜ ve Kronoloji

Şüphesiz bir olayı nakleden, belli bir ortama ceyap olsun diye

nakilde bulunmaktadır. Belli bir ortama 'cevap' olma, aynı zamanda

anlatılanın bir bağlama yerleştirilmesidir de. Normalde tarihi olay­

ların dizilişinde kronoloji önemli görünüyor olsa da, kronolojiyi

yönlendiren asıl şey, olay örgüsüdür. "Olay örgüsü ise, olayların ni­

hai olarak, kronolojiye göre değil, nedenselliğe göre düzenlenmesi­

diri sıralamaya göre değil, sonuca göre düzenlenmesidir. Kurgudan

alınan zevkin bir parçası da, 'bir şeyin başka bir şeye yol açması ve

bu anlamda 'anlamlı' olması duygusudur." "Hiçbir anlatı, dramatik ol­

masa bile, olay örgüsünden, 'olayların bir şekilde dtiz~nlenmesi'nden yoksun değildir. Forster'in olay örgüsünün nedensel bileşeniyle ilgi­

li görüşleri, edebiyatla hayat arasındaki ilişkiler incelenirken büyük

önem taşır. "Davranışlarırnızı olay örgüleriyle açıldarız ve çoğunluk­

la başka hiçbir açıldama biçimi anlamlı cümleler üretemez" Neden?

Will Wright'ın görüşüne göre, çünkü "anlatılar değişimi açıklar:' Bir

aniatıdaki her olay, "ister bir nedenle ortaya çıkmış olsun, ister kendi­

si bir şeye neden olsun, isterse bir şeye neden olacak başka bir olayın

temelini oluştursun ... önemli bir değişikliği açıklayan bir aniatı dizi­

sinin girişi, gelişme bölümü ya da sonucudur': Bu durumda anlatılar,

"bir önemli olayın başka birine yol açtığını göstererek ve önemsiz

olayları göz ardı ederek, yalnızca deneyimin anlamlı olduğunu değil,

nasıl anlamlı olduğunu da ortaya koyarlar:' Dolayısıyla, "bir hikayede

[6ıı Auge, s. 49

Page 33: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Sözlü Gelenekten Tarihçiliğe "Giriş" ı/~ 67

her şey önemlidir:' O halde hikayenin biçimi "deneyimden anlam çı­

karmak için birincil önem taşır ... hayatın anlamını çıkarmak için· bir paradigınadır:'l62l

Paul Ricoeur'a göre, olay örgüsü, 'herhangi bir hikayede olay­

lar dizisini yöneten anlaşılır bütündür ... Bir anlatı, olay örgüsünü bir

hikaye haline getiren olaylardan yapılmıŞtır'. Görmüş olduğumuz gibi, 'olay' kavramının kendisi sorunsaldır. Bir olayla diğeri arasındaki sı­

riır, b~inin nerede başlayıp diğerinin nerede bittiği, ne yazık ki açık olmaktan çok uzaktır. Üstelik ne kadar ayrıntılı aniatılsalar da olaylar .

asla kendi adiarına konuşmazlar. Anİamları,içlerinde hazır değildiri bir anlatının içine yerleştirilme yoluyla bu anlam onlara verilir, inşa

edilir. Dolayısıyla, aynı olayı çok farklı şekillerde dillendirebiliriz. Bu olgu tarih yazarken de geçerlidir. Collingwood, 'tarihçinin işi onay­

lanabilir hikayeler anlatmaktır" sözüne lııanıri olası hikayeler diye­biliriz bunlara. Dolayısıyla, geçmişin ham olayları dikkatle ayıklanır.

"Bütün geçmiş 'olaylar' potansiyel tarihsel 'olgular' olsa da ... sonun­

da olgu haline gelenler, aniatılmak üzere seçilenlerdir': Kurmaca bir

'olay~ olgusal bir olaydan daha kesin bir sınıflama değildir. Burada da seçim ilkesi yine olay örgüsüdür. Bir resim çerçevesinin bazı ayrıntı­

ları içermesi ama geri kalari dünyayı dışta bırakması gibi, bir hikaye-

. nin olay örgüsü de, şu olayların içerilmesi ve bunların dışta bırakıl­

. masına karar veren şeydir. "İyi bir hikayede ... bütün dış gürültüler ya da parazitler dışta bırakılır': Bize yalnızca 'olay örgüsünü ilerletmek'

için gerekenler anlatılır. "Karakterlerin içinde olabileceği tüm olay

. ve eylemlerden bir seçme yapılır ve ancak küçük bir azınlık hikaye­

nin içine girebilir:' Olay örgüsü, normalde anlatılınayan olaylara bir model dayatarak (ister önceden planlanarak ister kendiliğiİıden) seç­

me yapar. Bu olayları bir hikayeye dönüştürür, bir olaya daha fazla,

başkasına daha az ağırlık verir, hangi olayların ana, hangilerinin yan

unsur, hangilerinin önde, hangilerinin arkada, hangilerinin önemli,

[62] Randall, s. 129-130

Page 34: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

iS w "uw\l Bir Bilim Olarak Si yer ve Kaynakları .

hangilerinin önemsiz olduğuna karar verir. Dolayısıyla, on üç farklı

romancıya aynı varsayımsal olaylar koleksiyonunu, bir olay örgüsü

içinde bir araya getirme görevini verirsek, kronolojik bağlantılar aynı

olsa bile, on üç farklı hikaye alırız:' Bütün bunların bize vurgusu şu~

dur: Nasıl sunulursa sunulsun, hikayeleştirme s eçici bir süreçtir -ister

medyada, tarihte, ister biyografide ya da kurmacada- ama yaşamak

- da daha az seçici değildir, kendi hayat deneyirnimizde de büyük bir

kısım dışta bırakılır. Dikkat seçicidir, bilinç seçicidir. Önemli,ol~a odaklanırız. Ama, neyin önemli olduğu' nu, belirleyene gelince, bu­

nun, bağlamımız, o anda önemli gördüğümüz, ilgimiz, tarzımız, ze­

kainız, kişiliğimiz olduğunu söyleyebiliriz. Varoluşumazda şuna değil

de buna dikkat etmemizi, ilgi göstermemizi, değer verınemizi -'bun­

ları yaşamamızı'- sağlayan etkenierin bileşimi ... Dahası, ifade düze­

yinde de aynı ölçüde seçmeci davranır, deneyimimizden şunu değil

bunu çıkarmayı, şu olayları ana, bu olayları yan unsur olarak görmeyi,

hikayeiDizin bu parçasını önemli şu parçasını önemsiz ilan etmeyi se­

çeriz. Gençliğimizde bir evi iyi bir fiyata satmak bize ne kadar önemli

göriinmüşse, hayatımızın son dernlerinde bir gülü kolciamak da bize

aynı derecede önemli görünebilir. l63l

Bu bağlamda tarihsel yazının olay örgüsü unsurundan yoksun

olup olmadığı bir tartışma konusu olsa da, tümüyle kronolojik bir

düzenleme, ne kadar düz ya da öngörülebilir olursa olsun, gene de

bir-düzenlemedir ve tarihçinin kendine özgü gündemiyle eğilimleri­

ni yansıtacaktır. Dolayısıyla, olay örgüsüne sahip bir aniatı bir hikaye

olarak kabul ediliyorsa ve gene de her anlatı, hatta bir tarihsel yazı

bile olay örgüsünün bazı unsurlarına sahip olarak göriilüyorsa, bu

durumda bir tarihsel yazının da bir hikaye olduğu ve bir romandan,

tür olarak değil, an~ak derece olarak farklı olduğu düşünülmelidir. l64l

Bu özellikleri haiz olan Kur'an dışındaki dini metinlerden, mezhepler

[631 Bkz. Randall, s. 138-141 [641 Bkz. Randall, s. 92-93

Page 35: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Sözlü Gelenekten Tarihçiliğe "GiriŞ" ı/~ 69

dahil, yapılan her türlü çıkarıının tartışmalı olmasının veya olabilme­

sinin sebebi budur.

Yazım Biçimi ve Hatıriama

Anlatının her türlüsünün önemine yapılan vurgular, çocukluk anılan hakkında da geçerli midir? O 3Jll}ar nasıl saklarur ve hatırla­nırlar? Çocukluk ~annın en sıkıcı yanı, bunlann anılara konu olan

kişiler.tarafindan daha sonra yeniden şekillendirilmiş olmalarıdır. Bu şekillendirme çocukları hakkında büyükleri tarafindan da çokça ya­pılmaktadır. Yakınlanmız ya da dostlarımız, söz konusu anılan artık

kendi öykülerine katınışlardır. Bununla birlikte, aniatıdan uzakl.aştı­ğımız anda, <anılar' diye adlandırdığımız şeyi öyküleştirmekten vaz­geçtiğimiz anda, bir bakıma bellekten de uzaklaşmiş oluruz.[6sl Bu

öyküleştirmenin de kendi içinde bir takım problemleri vardır. Mesela çocukken tutulan bir< günlük'te yer alan anılar, daha sonra bir <yazıya'

veya bir <biyografi'ye_ gireceği zam:uı nasıl ?ir değişim ve dönüşüme uğrar? Veya bu anılar her durumda ve herkese aynı şekilde anlatıla­bilir mi? Bir d~ bu anılardan, o. anılara ortak olanların balıisieri de, bizimkiyle ne oranda örtüşecektir? Bütün bunlara <evet' cevabını ver­

menin zorlu ğu aslında, yazıya geçen bir hatıranın bile, payiaşımda ne­

reye varacağırun belli olduğunu göstermektedir. Çünkü şunu çok iyi anlarnışızdır: "Hayat ileriye doğru yaşanmak zorundadır, ama ancak geriye dönük olarak anlaşılabilir:'[66J Sevgili çocuklarımızın ileride

kendilerine anlatmak istediğimiz anılarını ne kadar aklımızcia tutmak İstersek isteyelim, yine de başarılı olduğumuz söylenemez. Ama re­

simler oldukça hatırlatıcıdır ve :bazılarını ancak fotoğraflar aracılığıyla hatıriama imkarn bulmaktayız. Ancak tarihi olay lan,· ger~k yaşamış olanlar ve gerekse yaşayanlardan dinleyip nakledenlerin, mesela Pey­

gamber devrirıi nakleden sahabenin ve sonrakilerin, yukanda ifade

[6sJ ·Bkz. Auge, s. 63 (66] Randall, s. 136

Page 36: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

70 ~\ı Bir Bilim Olarak Si yer ve Kaynaklan

ettiğimiz gibi1 ellerinde olanları hatırlayabilecekleri ne resimleri1 ne

de hatırlatıcılan vardı ...

Yukarıda değindiğimiz gibi1 insanoğlunun neyi, neden anlattı­ğı hususunda1 "Psikanalist Schafer'in düşünceleri de, hepimizin içi­

ne gömülü olabileceği çok çeşitli öz incelemelere içgörüler getirir: Yorumsal olarak insan, zamaİtsal bir daire içinde iş görür. Geçmişin

aniliti.l<bir açıklamasını yapmak1 onu rafine etmek, düzeltmek1 dü­

zenlemek ve tamamlamak amacıyla1 otobiyografik bugün1 hakkmda

anlatılanlardan, geriye doğru çalışır; açıklanması en önemli olan bek-:­

lenen geleceği ve bugünü oluşturmak için geçmişin çeşitli anlatılışla­

nndan ileriye doğru çalışır. Geçmiş1 şimdi ve geleceğin ayrıştırılabilir

olduğu yolundaki geçici ve kuşkulu varsayımın ışığında1 her zaman

kesiti1 diğerleri hakkında bir ·dizi soru sormak ve diğerlerinin s orduğu

soruları cevaplandırmak için kulla.n.Pır. ve bütün bu açıklamalar ana­litik diyalog sürdükçe değişmeye devam eder:'l67l

TARiH BiLiNci

Toplumlar bir tarih.e 'sahip olmak' zorundadırlar ve bu ·onlar için

milli ve manevi bir zorunluluktur. Toplumsal grubu birleştiren en güçlü bağlardan biri, üyelerin sözlü veya yazılı ortak tarih bilinci dir. l68l

Bu yüzden cahiliye Araplarını bir arada tutan en önemli unsur asabiye

ve ona bağlı olarak geliştirilen 'ens~b' ve 'eyyam' iken1 sahabeyi bir

arada tutan bilinç ise, doğrudan Kur'an ve bizzat Resulullah'tı. Ama

sonraki nesiller için, özellikle Hz. Osman dönemiyle gelişen olaylar­

dan sonra bu unsur1 Hz. Peygamber'in karizmasına1 üretilen şahsına,

dönemine ve ilk halifelere dönmüş ve burılar ekseninde bir 'hadis' e

bağlı tarih bilinci oluşmuştur. Hadislerin öne çıkması veya çıkarılma­

sının sebeplerinden biri budur.

[67] Bkz. Randall, s. 145 [681 Bkz. Tosh, s. S. Ayrıca bkz. D. Yıldırım, s. 37-42

Page 37: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Sözlü Gelenekten Tarihçiliğe "Giriş" ı/::W n

Elirnizdeki tarih malzemesinin belki sonsuz denecek kadar çok­

luğu, bir mevzuun binlerce kişi tarafından ele alınması her ne kadar

bir yandan ferdi yaklaşım gibi gözük.se de, diğer yandan aslında top­

lumsal bilincin yansımasıdır. Bireyin 'geçmiş' kavrayışının kendiliğin­

den geliştiği; buna rağmen tarihsel bilginin ise, üretilmesi gerektiği

kabul edilmektedir. Çünkü toplumun geçmişi, tarihin belli bir anında

o toplumu oluşturan bireylerin Ömürlerinin çok ötesine uzarur. Aynı şekilde, tarih bilincini oluşturmada yararlanılacak hammaddeler de

hemen hemen sınırsızdır. Bu bilinçte yer alan unsurlar, dikkat gös­

termeye değer kabul edilen gerçekler arasında yapılacak bir seçmeyle 1

ortaya çıkar. Dolayısıyla da, bu bilgiyi üretenlerin ve yaygınlaştırarak

genel tüketime sokanların kimler olduğunu bilmek önemlidir. Mesela

elde ettiği iddia ve sonuçları her ne kadar izafi de olsa, ravilerin kimlik ve kişiliğinin araştırılmasını temele alan 'rical: kitapları ve ilgili faali­

yetler, ehli süılnet olarak tarih üretilmesi işinin iyi yapılıp yapılmama­sı, toplumun bütünleşmesini, gelecekte kendini yenileme ve yeni ko­

şullara uyum sağlama kapasitesini etkiler. İşte bu nedenle, geçmişten

bahseden herkesin tarihçi kabul edilmesi ve tarihçilerio yaptıklarının

da herkesi ilgilendirmesi gerekir. Tarihçilerio çalışması, istenen top­

lumsal bilinç biçimlerini elde etmek üzere yönlendirilebilir; akade­

mik çevrelerle sınırlı kalarak toplumu olwnlu ya da olumsuz biçimde

etkileme gücünden yoksun olabilir; yahut da güncel konuların sağ­

lam bilgiler temelinde, eleştirel bir bakışla tartışılması için bir zemin

, oluşturabilir. [691 Veya ayru şeyi doğrudan tarihçiler de yapabilir. İslam

tarihçilerini hadisçilerden ayıran en önemli özelliklerden biri olarak

görülen, haber nakil aracı olarak kullandıklan isnad üzerinde bir ta­

kım tasarruflarda bulunmalan ve isoadları birleştirerek vermeyi ter­

cih etmelerinin sebebi topluma istediği mesajı verebilme hedefleri dir.

İslam Tarihçileri, daima genel okuyucu kitlesini göz önüne aldıkları

için zayıf ve uydurma haberlere de, bu yüzden göz yummuşlardır. Hiç

[691 Bkz. T9sh, s. 4

Page 38: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

72 ~\ı Bir Bilim OlarakSiyer ve Kaynaklan

şüphesiz bunda, yasadıklan dönemin ihtiyaçları etken olduğu gibi, eserlerinin amaçlarını da dikkate almışlardır. Onların amaçlanndan biri, kendilerine ulaşan haberleri, sonraki nesillere aktarma, bir nevi İslam rivayet literatürünü olduğu gibi muhafaza etmektir. Dolayısıy­

la İslam tarihçileri genellikle kendilerine gelen haberleri bir sonraki nesle aktarmayı görev telakki etmişlerdir.

TAR.İHTE İDEOLOJİ

Tarihin sonsuzluğu ve onun sunacağı malzemenin çeşitliliği de, tarihten isteyenin istediği şeyi bulabileceğini ve isteyenin istediği

şeyi, tarih olarak öne çıkarabileceğini ortaya koymaktadır. Tosh'un deyişiyle, "tarih siyasal bir savaş meydanıdır. Otoriteye başkaldıranlar

da, bu başkaidırıyı boğmaya uğraşanlar da tarihin desteğini yanlarına almaya çalışırlar; her ikisinin de bu açıdan bol bol cephane bulacağı

k . dir"(70) esın .

Sözlü geleneğin hakim olduğu Cahiliye ve Asrı Saadet gibi or­tamlarda vuku bulan bir olayın veya söylenen bir' ifadenin, olayın

hemen ertesinde kaleme alırımadığı malumdur. Ancak ol;tyı anlatan metnin, ravinin hafızasında olayın netliğiniyi tirdikten sorıra kaleme

alınıp alınmadığı tartışmalıdır. Gerçi hemen kaleme alınmış olsa da, yine yukarıda ifade ettiğimiz özellikleri taşımakta olduğu akıldan çı­karılmamalıdır. Mesela 'günlük' okurken bile akılda tutulması gere­

ken en önemli bir noktanın da, olaydan ne kadar sorıra kaleme alın­dığı vurgusu olduğu unutulmamalıdır .... Yine bunun gibi herhangi

bir konuşmada bir devlet adamının tam olarak ne söylediğini ortaya

dökmek olağanüstü güç bir iştir: Önceden yazmışsa, konuşma sıra­sında pekala metnin dışına çıkılabilmektedir. İşleri konuşulanı not etmekten ibaret olan gazeteciler de kaçınılmaz olarak seçicidir ve

yazdıkları kesinlikten uzaktır; bu, aynı konuşmanın farklı gazetelerde

(?o) Bkz. Tosh, s. ll

Page 39: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Sözlü Gelenekten Tarihçiliğe "Giriş-" ı/=m 7

çıkan metinlerini karşılaştınnca görülebilir. "Yine de, bir kaynağın güvenilirliğini en çok etkileyen, yazarın niyetleri ve önyargilarıdır. Gelecek kuşaklar için yazılmış aniatılar özellikle zan altındadırj bun­

larda, döneme ilişkin genel bir izienim yaratma eğilimi bulunur. Orta­çağ kronikleri ·çoğunlukla had safhada partizan bir tavırla hükümdar­lar arasında veya kilise ile devlet araş_ında taraf tutmuşlardır .... Ayrıca

kronikler kendi zamanlarının eğitimli kişilerine mahsus önyargıların da ~tkisi altındaydı çoğu kez: Sapkınlara duyulan nefret ya da avu­katlardan ve tefecilerden hazzetmeme gibi. Zamanın bütün okurya­

zarlarında görülen kültüre bağlı varsayımlar ve klişeler, bu m etinierin ·. öz~l bir dikkatle okunmasını gerekli kılai:'[n] Tosh'un dikkat çektiği durum, aynen İslam tarihi için de söz konusu olup, bu durumun genel

ortaçağ karakteri olduğunu düşünmekteyiz. Yukarıda bahsettiğimiz rica! kitaplarının biraz karıştırılması, bu konunun çokça örneklerini sunacaktır. (n]

SözLü GELENEK, TARiH OLUŞTURABiLiR Mi?

Sözlü tarihin özelliklerinden bahseden Caunce şunları söyler: '

"Toplumları, ancak insanoğlunu bir bütün olarak kavrayarak an-layabiliriz ve geçmişten gelen aniatılar bunu yapmaya kalkışmaı

[n] Bkz. Tosh, s. 61-62 [n] Bkz. Emin Aşıkkutlu, HadisteRical Tetıkidi (Cerh ve Ta'dil nnıi), Marmara Üniv.

Sosyal Bilimler Enst. (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1992; Mehmet Eren'in, Hadis İlminde Rical Kitapları ve !Imi Değerleri (H. Vl-X/lvLXII-XVI. Asırlar), Selçuk Üniv. Sosyal Bilimler Enst. (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Konya 1997; Mustafa Öztürk, Mevali'nin Hadis Rivayetlerindeki Yeri (Hicri I ve II. Asır), Marmara Üniv. Sosyal Bilimler Enst. (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul2002; Kadri Yıldırun, Birinci Abbasiler Dönemi Arap Dili ve Edebiyatın­da Mevali Tesirleri, Harran Üniv. Sosyal Bilimler Enst. (Yayunlanmamış Yıiksek Lisans Tezi), Şanlıurfa 1996; Sabri Kızılkaya, Cerh ve Ta'dilde Mezhep Taassubu, Ankara Üniv. Sosyal Bilimler Enst. (Yayımlanmamış Yılksek Lisans Tezi), Anka­ra 1998; Yusuf Güneş, Hadis Usulü Açısından Bid'at Ehli Raviler ve Rivayetlerinin Değeri, Marmara Üniv. Sosyal Bilimler Enst. (Yayımlanmamış Y"'uksek Lisans Tezi), İstanbul1999

Page 40: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

74 ~ıl Bir Bilim OlarakSiyer ve Kaynaklan

genellikle. Sözlü taruklıklardan yararlanarak bir tarih oluştururken

bu tanıklıkların verdiği bilgileri tartma sorumluluğunu da üzerimize

almamız gerekir. Her tanıklık aynı oranda kullanışlı değildir ve dolay­

sız deneyimin kulaktan duyma bilgiden çok daha değerli olduğunu

unutmamak özellikle önemlidir. Ancak canlı bir sözlü geleneği olan

toplumlarda bu durum aynı oranda geçerli değildir. 'Kendi bildikle­

rime_kefil oluruın1 başkasının bana söylediklerini1 bu bilginin·güve­

nilirliği hakkındaki bir yorumla aktanrun1 ama benim başkasJ.Ildan

duyduğumu o da başka birinden duymuşsa bu1 dedikodudan başka bir şey qeğildir: Ayrıca polislerin çok iyi bildiği gibi1 sayılar inanılır­

lık getirir1 çünkü hafıza güvenilmez olabilir. Örneğin1 bir soygunun

tanıkları1 olaydan hemen sonra bile1 o soygunun her ayrıntısı hakkın­

da birbirleriyle açıkça çelişebilirler. Bazen de bir olay insanların ka­

fasında öylesine yer etmiştir ki1 yıllar sonra bile tüm detaylar doğru

olur; ama gerekli kontroller yapılıncaya kadar bunun tersinin geçerli

olduğu varsayılmalıdır. Bu1 bir araştırmaya sözlü tarihin yapacağı kat­

kıyı küçümsemek veya belgelerin önceliğiıli ileri sürmek değildir. Bu1

herhangi bir durumda hangi anlatının daha iyi olduğUnu muhakeme

etme meselesidir. Günlük yaşamın ayrıntıları1 tekrarlana tekrarlana

beyneişlenirve sıradışı olaylarla ilgili anılar için geçerli olan bir belir­

sizliğe tabi değildir. Normal kalıplarla yakından bağlantılı bu atılma

olayı gibi ·durumların doğru ve tam olarak hatırlanınası olasıyken1 aynı şey gerçekten sıradışı olaylar için geçerli değildir. Sıradan1 günlük

olarak gözükebilen olayları aslında büyük bir çoğunluğun yaşamını

oluşturan olaylardır ve normalde bir tarihçinin ilgisini çekmesi gere­

ken şey, sıradışı olandan çok1 tipik alandır. Yani bir müzeci1 bir antika

toplayıcısıyla birçok ortak yöne sahip olabilir1 ama antika toplayıcısı genellikle nadir parçalar ararken1 bir müzeci geçmişi tam ve doğru bir

şekilde yansıtamayacakları için bu nadir parçaları istemeyecektir."[73l

Bu bağlamda hadis kaynakları ile ilgili problem1 orada zikredilenlerin

[?3] Caunce, s. 23

Page 41: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Sözlü Gelenekten Tarihçifiğe "Giriş" ıl~ 75

hangisinin sıradan, hangisinin sıra dışı veya tipik olduğu hususunun

kapalılığıdır. Ancak çok sayıda sözlü tanıklığın olması, bize ayrıc~, bü­tün bu tanıklıklar, ya da en azından bu tanıklıkların büyük bir bölü­mü arasındaki ortak çizgiyi yakalama ve tamamen kişisel tavırları ve inançları bulup, gerekiyorsa ayıklama imkarn sunar.[741 İslam düşün­

cesinde bu iş, fakihler tarafından yap.ılmış olmakla beraber, yine de beraberinde birçok problemi barındırdığı malumdur, ki 'hadislerin

tanıqu, konumu ve bağlayıcılığı' meselesi bunun önemli bir örneğini teşkil etmektedir. [751

Sadece bir ~eşit kaynak dizisinden araştırma yapılamayacağı gibi, bir sözlü tanıklıklar dizisinin de, tarih oluşturmadığı unutulmamalı­dır. Onlar vasıtasıyla tarih üzerinde daha bilinçli çalışılıri farklı kay­naklar, ne olmuş ·olduğu konusunda çeşitli yollar açar. Bu görüşmeler

parçalar halindedir, bir kişisel yaşamın .bir parçadan ibaret olması ve bireyin brr anının, parçanın parçasını temsil etmesi gibi. Kişisel söz­

lü anlatı, bir şeyin öyle olmuş olduğunu bilebilmek için değil, sıkça sorulmayan sorulara kafa yormak için bir kaynak olabilir. [761 Geçmiş­te, yazılı kanıtlara öncelik tanınmasını sağlayan, kanıtlanabilirlik ko­

nusundaki hakim anlayıştı. Doğruluk payı dikkate alınmadan, yazılı belgelerin başkaları tarafından kontrol edilebileceği gerçeği, tarihin çarpıtılma ihtimalini azaltır, ancak bu ihtimali ortadan kaldırmaz:

İnsanlar en sağlam kanıtı bile çarpıtabilir ve akademik çalışmalar­daki birçok dipnot sorgulanmadan kabul edilir, çünkü, bilerek ya

da bilmeyerek, yanlış bırakılıp bırakılmadıklarını veya insanı yanıl­tıp yarultmadıklarını bulup çıkarma konusunda kimsenin zamanı veya hevesi olmaz genelde. Yazılı kanıt, bir şeyi çarpıtan herhangi bir

kimsenin yakalanma riski olduğu anlamına gelir. Üstelik neredeyse tüm ta,rihçiler, başlarından önemli olaylar geçmiş insanl~ın yazdığı

[74] B'·- C ıu.. aunce, s. ıs [751 Bkz. M. Hayri Kırbaşoğlu, Isiilm Düşüncesinde Sünnet (Eleştirel Bir Yaklaşım),

. Ankara Okulu Yay .• Ankara 2000, S. baskı, s. 31- llS [761 Bkz C . aunce, s. 29

Page 42: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

76 ~\ı Bir Bilim Olarak Siyerve Kaynaklan

mektuplar, günlükler ve çalışma notları gibi kalıcı olmayan kaynak­lar kullarurlar. Bu, (kamuya uygun bir imaj sunma ihtiyacı dolayısıyla resmi kayıtlarda genellikle muğlaklaşan) gerçek karar verme süreçle­rinin kavranmasına, aynı zamanda da tarihe bir insan sıcaklığı katıl­masına yardımcı olur. Ancak bir mektup ya da günlük, sadece birey­sel fikirlerin bir dışavurumundan ibarettir ve bir günlük bile bir gün yayımlanabileceği fikriyle kaleme alınabilir. Sözlü kanıt da bu ola­nakların çoğunu sunar ve üstelik burada sözlü bilgiyi sağlayanl:ırdan söylediklerini açımlamalarını isternek veya söylenenlerden kuşku du­yulduğunda müdahale etmek gibi bir avantaj söz konus~dur. Her alan · içiİl, sözlü kanıt kullarwru doğal olarak yazılı kanıtı önceler, çünkü

konuşma yazıyı önceler. Yargı sistemimizin genelde bizzat mahkeme _ huzurundaki tanıklığa güvenın esinin açık nedeni, gerekirse o kanı ta o anda müdahale edilebilmesidir. Modern tarihçilerin sözlü kaynakları kullanmaktaki isteksizliklerini açıklayabilecek tek şey, okuyucuların yakın zamana kadar bu bilgileri kontrol etme olanağından mahrum olmuş olmalarıdır.[??)

SöZLÜ KÜLTÜRÜN YAziYA GEÇİŞİYLE OLUŞAN PROB~MLER

Sözlü kültürün yazıya geçişi de beraberinde bir takım problem­leri doğurmaktadır. Bunların kendi tarihi sürecimizde izlenmesi de mümkündür.

Yazı, eleştiri potansiyelini artırıi çünkü söylemi farklı bir yoldan gözlerimizin önüne sereri aynı zamanda birikimsel bilgi potansiyelini özellikle de soyut türde bilgiyi artınr, çünkü yüz yüze iletişimi aşarak netişimin doğasını aynı zamanda da bilginin depolanma sistemini de­ğiştirir. Bu şekilde 'düşüncenin' çok daha geniş bir kapsamı, okuyan halka ulaşbnlabilir. Artık bilginin saklanması diye bir sorun, İnsanlı­

ğın entelektüel hayatma hakim değildiri insan aklı, artık konuşmanın

[77] Bkz. Caunce, s. 17

Page 43: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Sözlü Gelenekten Tarihçiliğe ""Giriş» ı/L:J\;1Lj] 77

~aıniğine katılmanın getirdiği kısıtlamalar yerine durağan 'metni' çalışmakta özgürdür. Bu süreç insanın yarattıklarına şöyle bir geri çe­

kilip bakmasını ve onu daha soyut, genelleşmiş ve 'rasyonel' bir yolla gözlemesini sağlar.l78J

İslamın ilk dönemlerinde yaşanan dinsel tartışmaların kökenin-.. de, sadece rivayetlerin sağladığı sözlü kültüre değil, ~ynı zamanda ta

baştan beri yazıya geçen belgelere dayanıldığını da söylemek müm­kündÜr. Bununla birlikte yazının yerleşmesi, mezheplerin çatışma­lardan kurtulup ortamın rahatlaması, sünni okul içerisindeki iç ge­rilimlerin bittiği anlarnma gelmemektedir .. 'Hadisin farklı ve muhalif perspektiflerden yorumu yine devam etmiştir. Aynı metni aktaran

hadis hafızlarının, ona farklı anlamlar yüklediği görülüyordu. Bu du­rumu ispatlayan şey, hadis ha&zlarının, sadece hadiste uzmanlaşmış

. olmayıp, bilakis değişik alanlarda da çalışmış olmalarıydı. Mesela,

hepsi seçkiıibirer fakili idij hatta bir kısmı hadis hafızından ziyade fa­

kih olarak bilinirdi. Benzer şekilde1 bunlar arasında itibarlı filozoflar1

tarihçiler, sUfiler ve edebiyatçılar vardı. l79l Önceki kuşaklardan miras

alınan ve yeni -kazanılan bilgi arasındaki gerilimi beraberinde getiren art-zamanlı (kuşaklar arası) ilişkiler, disiplinler arası gerilimden so­rumlu olan eş-zamanlı (disiplinler-arası) ilişkilerle bağlantılı olarak

düşünüldüğünde, hadislerin, hafızlar tarafından basitçe ezberleyip mekanik olarak aktarılmaktan ibaret olmadığı ortaya çıkmaktadır.

[7s) Bkz. Jack Goody, Yaban Aklın Evcilleştirilmesi, çev. Koray Değirmenci, Dost Yay., Ankara 2001, s. 48-49

[79] Şentürk, ikinci yüzyıldan itibaren 63 hafız tarihçinin ismini zikretmektedir. s. 217-218. Muhaddis tarihçiler için ayrıca bkz. Nilgün Öksüz, Hadis-Tarih İlişkisi ve Buhari'nin et-Tarihu'l- Evsat'ındaki Metodu, Dokuz Eylül Üniv., Sosyal Bilim­ler Enst. (Yayunlanmamış Y'ıiksek Lisans Tezi), İzmir 2004. Öksüz çalışmasında, Buhari öncesi 175-252/791-866 tarihleri arasında yaşamış 19 muhaddis-tarih­çiden (s. 30-38) ve Buhari sonrası da 9 muhaddis-tarihçiden bahsetmektedir (s. 40-45). Bu alimierin bir kısmı hadis, taıili, rical vb. konularda eserler vermişse de, az bir kısmının da tüİn İslami ilimiere dair eserleri bulunmaktadır. Yazar, be­şinci yüzyıla kadar aralarında Buhari'nin de bulunduğu bu tür muhaddis-tarihçi olan eser sahibi alimierin sayısının 150'yi aştığını iddia etmekt~dir (s. 74-75).

Page 44: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

78 ~\ı Bir Bilim OlarakSiyer ve Kaynakları

Aksine1 her kuşak1 ri vayeti ve üst-rivayeti hayatın manasını araştırmak

için bir yardımcı araç olarak kullanmış ve dünyanın diğer bölgelerin­

deki aydınların kendi rivayet ve üst-rivayetleri için yaptıklarına ben­

zer şekilde sosyal hayatın muhtelif alanlarına uzantılarını ve etkilerini

açığa çıkarmaya çalışmışlardır. Hadis rivayeti1 onlar için o kadar kıy­

metli i~ ki1 bütün bir hayatı hadise adamaya değeceğini düşünüyor­

lardı1 çünkü onlar hadiste1 hukuki1 felsefi1 kelfuni1 tarihi1 ruhi ve ahlaki sorunlarına cevaplar buluyorlardı. (so] İşte bu durum1 yazılı metlıııerin tabü bağlamlarından ve tarihi ortamlarından koparılarak1 istenilen

bağlama sakulabilmesinin ve istenen her hastalığa deva olarak görül­

mesinin/ gösterilmesinin başladığına işaret eder. Bu durum1 ;;ıyet ve

hadislerin .6.kıh metni1 kelam metni1 tcUih metni1 hatta bazen biyolojik

ve tıbbi bir metin olarak okunmasını bile getirmiştir. Halbuki sözlü

ortamda böyle bir durum söz konusu olamazdı. Çünkü anında müda­

hale ve soruşturmaya cevap alabilme söz konusuydu.

Araplar1 vefatından sonra da1 Kur'an'ı ve Hz. Peygamber'in söz~

lerini ezberlemeye devam ettiler. Daha sonraları1 hadis ra~eri ara­

sındaki bağları bilmenin önemli hale geldiği dönemde1 kabile ve aile

şecerelerine şekil olarak çok benzeyen bir bilgi yığını olan ra.viler ara­

sı bağları da ezberlemeye başladılar. [sı] Fakat bu sözlü tarzdan yazılı

tarza geçişte, çok sayıda rivayet ezberleyen ravilerin sayısında düşüş

görülmektedir. Başlangıçtaki saf sÖzlü gelenek, dolayısıyla da ezberle­

me1 yazılı gelenekten daha değerliydi. Bu! artan sayıda raviniı:t rivayet

ezberlemesine yol açtı. Bununla birlikte1 daha sonraları1 okuma-yaz­

manın yaygınlaşmasına katkı sağlayan eğitimin kurumsallaşması ve

belli m etinierin yerleşmesi gibi bazı bağlamsal değişimler1 yazılı gele­

neğin sözlü geleneğe galip gelmesine yardımcı oldu. Başlangıçta yazı1

(so] Bkz. Şentürk, s. 202-203 (sı] Bkz. Şentürk, s. 49

Page 45: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Sözlü Gelenekten Tarihçiliğe "Giriş" ı/~ 79

sözlülüğe bir yardımcı olarak var olurken, daha sonraları sözlülük, yazıya yardımcı oldu. [821

Şentürk'e göre tarihçilerle hadis bilginlerinin tarih~ ve zamana

yaklaşımları farklıdır. Tarihçiler, malzemelerini ardıl bir düzen içeri­

sinde organize etmek için çizgisel tarpıi kullarurlar. Hadis bilginleri

'ise bağiamından kopuk rivayeti kullanmakta olup rivayetlerini çizgi­

sel zapıanda düzenlemekle ilgilenmemektedirler. Neticede tarihçiler

ve hadis bilginleri, aynı malzemeyle uğraşmalanna rağmen birbirle­

rinden açık farklılıklar göstermektedirler. Bu ya.pı, erken dönemler­

den itibaren bilgiyi nakleden kaynaklar olarak ravilere (ı;uvat) karşı eleştirel bir tutumu ortaya çıkardı. Bu durum, inceleme ve sorgulama

unsurunu çeşitli hikayeleri bir araya getirmenin içine soktu ve tarihi

çalışmalar için sağlam bir temel belirledi. Diğer taraftan, meğazi hak­

kındaki hikayeler ve ~alk masallan söylenti olarak aktarıldı. K.ıssacı­

lar (kussas), bu hikayeleri aktarırken uzatmaya kaçtılar ve bazıları bir nevi folklora dönüştürüldü. [831

Sözlü.gelenekle nakledilirken yazıya dökülen hadisler, daha son­

ra ihtiyaçlara göre, sünen, cami, müsned gibi sını.flara bölünmÜşlerdii.

Çünkü konuşma yazıya döküldüğünde1 parçaları ve bütünüyle geriye

ve ileriye doğru, bağlarnın içinde ve dışında çok daha ayrıntılı olarak

ineeleniri diğer bir deyişle, tamamen sözlü iletişiinde mümkün olanr

dan çok daha değişik bir gözden geçirme ve eleştiri tipine maruz kalır.

Konuşma artık duruma' bağlanmaz, zamansız olur. Aynı zamanda bir

· insana da bağlanamazi kağıt üstünde daha soyut ve kişisellik dışı bir hal alır. [841

Sakife'deki tartışmalan okuduğumuz zaman, Ensar'ın savundu­

ğundan bir müddet sonra vazgeçmesini, daha sonra yenikatılımcıların

[sı] Bkz. Şentürk, s. 78 [831 Bkz. Şentürk, s. 217-218 [S4) Bkz. Goody, s. 56

Page 46: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

o ~C\ ı Bir Bilim OlarakSiyer ve l<aynaklan

fikirlerini istemeden de olsa kabul etmelerinin aniaşılamaz olduğu düşünmekteydik Bu durum bizim yazılı bir gelenek içinde bulunma­nuzdan ve metne dönüşen karann defalarca yeniden incelenmesine

ve tartışılmasına alışmamızdan kaynaklanmaktadır Konuşmacının aldatısı ne kadar çok planlı olursa1 üstesinden gelmek1 yazann bilinç­li olmayan belirsizliklerinden çok daha zordur. Yazarın tutarsızlıkları kendilerini ele verirler. Retorik yoluyla ve gevezelik yeteneğinin de

yardımıyla1 demagogun 'hileleri' yazıdan çok daha dolaysız bir ,yolla izleyicinin aklını çeler. Buradaki sorun1 kısmen sözlü iletişimin gös­tergesi olan yüz yüze ilişkinin1 görsel jestin ve ses tonunun 'yakınlığı-·

dır: Burada bcihsedilen1 okurıan drama değil1 seyredilen oyun1 dinle­nen senfoninin sonuçları dır. Fakat bunlardan da öte1 sözlü form doğal olarak daha ikna edicidir1 çünkü eleştiriye daha açıktır1 buna rağmen tabi ki eleştiriye daha az bağışıktır. [851 Hadisçilerin1 yerleşik olmasına

rağmen yazının kullanınunda gösterdikleri çekincenin sebeplerinden biri de bu olmalıdır. Hadislerin alınınasında da sernam önce arzın

sonra1 daha sonra da kitabetin kabulü1 herhalde yazının 'söz'e göre kendini daha sonra kabul ettirmesi olarak algılanmalıdır.

SONUÇ YERİNE

Henüz yazınu ve olgunl~ştırılması devam eden bu tebliğ1 ele al­dığı problemler nedeniyle bir kitap olmayı beklemektedir. Söz ve yazı

üzerine çalışmalarıyla şöhret yapan Jack Goody'nin bazı tespitleriyle metne son vermek istiyorum.

Yazının yarattığı anlam kargaşasına dikkat çeken Goody, konuş­

manın kağıda aktarılmasıyla hemen hemen farklı bir türde eleştirel inceleme olanağı yaratılmasını1 can alıcı nokta olarak belirler. Tama­men hayal ürünü olsa daı farz edelim ki1 Kuhn'un kitabı bir sözlü söy­lem olsun. Hiçbir ~eyici1 'paradigma' sözcüğünün 21 kullanınunı

[851 Bkz. Goody, s. 62

Page 47: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

Sözlü Gelenekten Tarihçiliğe "Giriş" ı/~ sı

ayırt bile edemeyecektir. Muhtemelen tartışma, hiç kimse herhangi

bir çelişkiyi algılayamadan bir kullanımdan diğerine sürüp gidecektir. Tutarsızlık, hatta zıtlık, k~nuşmanın akışı içerisinde, sözcükler yığı­nında, tartışmanın döngüsünde yutulup gitmeye müsaittir. Bu esna­da, en keskin zeka için bile, farklı kullanımlara dair bir zihinsel kart dizini oluşturup bir karşılaştırma yapmak imkansız hale gelir. [s6ı

. Konuşma eyleminin yazı içinde maddeleştirilmesi, onun ince­lenm~sini, işlenmesini ve çeşitli biçimlerde yeniden düzenlenmesini

sağlar. Yazının konuşmayı kopyaladığı şeklindeki genel varsayuna ka­tılmak mümkün değildir; çünkü yazı, dillrullanımının doğasını çok önemli bir takım biçimlerde değiştirmektedir. Bazı dilbilimcilerin

dil (langue) ve söz (parole) arasında kurduğu ayrıma göre söz, sözlü tür içine yerleştirilir; öyleyse yazılı tür neyi ifade etmektedir? Sade­

ce bir kaP.t aracı mıdır? Yazının göstergeselliği basitçe konuşmanın göstergeselliğinin yeniden kopyalanması mıdır? Öyle görünüyor ki konuşma, yazının temel belirleyicisi değildir; o zaman yazı daha az

bir derecede konuşmayı ve de bağdaşık b ilişsel süreçleri etkileyen bir şey olarak görülebilir mi?[87l

Geleneksel düşüncede sözcükler, fikirler ve gerçeklik, temelde birbirine bağlıdır; bilirnde ise kelimeler ve gerçeklik, birbirlerinden bağımsız olarakfarklılaşır.[ssı Bu yüzden abartılı ve olağanüstü anlatı­

lar bol ve kabule şayandır.

Yazının iki temel işlevi vardır. Birisi iletişimi zaman ve uzam için­

de olanaklı kılan ve insanlığa işaretleyici, belleksel ve kayıt edici bir araç sağlayan depolama işlevidir. Bu işle"' dili işitsel alandan görsel alana taşırken farklı bir inceleme türüne ve de sadece cüml~lerin değil tek tek sözcüklerin ayıklanmasına ve yeniden düzenlenmesine olanak

[861 Bkz. Goody, s. 61 [871 Bkz. Goody, s. 91-92 [881 Bkz. Goody, s. 53

Page 48: hisamveri.org/pdfdrg/D237047/2014/2014_PALABIYIKMH.pdf · 2019-09-17 · 137 SöZLÜ GELENEKTEN TARiHÇİLİGE "GiRiş"(ı] ~· M. Hanefı PALABIYIK(ıJ Bu çilişma, İslam' ın

82 ~\ı Bir Bilim Olarak Si yer ve Kaynaklan

sağlar. Örneğin birden konuşmanın akışrm durdurup biraz önce

söylediğj.miz şeyi tekrar edebiliriz: "Deve dikeni"; yorumlanz1 "tuhaf bir sözcük'~ Aynı şekilde konuşmanın bir kısiDllll düzeltebilir ya da

bir cümleyi başka bir şekilde söyleyebiliriz. Bunu cümle; bir mastan

ayırmaktan ya da bir edatla bitirmekten kaçınmak için oluşturulduk­

tan ya da konuşulduktan sonra bile yapabiliriz. Ancak bu olanakların

kendişj1 yaz1Il1Il yeniden örgütlenme sürecini nasıl kolaylaştırdığım

aynı zamanda da sözel iletişini alanını daha sürek1i biçimde Qasıl et­

kilediğini açıklaştırınaktadır. Çünkü iki sözlü durum vardır; birisi ya­

Z1Il1Il -rokluğunda1 diğeri varlığında yaygındır. Bu iki durum1 sırf yazı1 konuşmaya başka bir boyut ekiediği için kesin bir farklılık taşımaz;

yazı sözel iletişimin doğasrm da değiştirmektedir. Aşırı bir durumda1

yazılı dil1 konuşulan dilin yokluğunda var olabilir. Onu zamana karşı

korur, yoksa dil geçerli bir iletişim aracı olarak y9k olup gidecektir. l89l

[89] Bkz. Goody, s. 93-94