Upload
others
View
7
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C.ANKARA ÜNİVERSİTESİ
EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
EĞİTİM YÖNETİMİ TEFTİŞİ EKONOMİSİ VE PLANLAMASI TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI
EĞİTİM TARİHİMİZDE BİR REFORM
“KÖY ENSTİTÜLERİ”
DERS ÖDEVİ
EĞİTİMDE REFORMYrd. Doç. Dr. H.Hüseyin AKSOY
Hazırlayan:Tülay ERGÜL
02630102
AnkaraOcak, 2004
1
İÇİNDEKİLER
Sayfa
I. KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURULUŞ AMACI................................................1
II. ENSTİTÜLERİN KURUCULARI..................................................................4
A. Enstitülerin Temelini Atan Bakan: Saffet Arıkan.............................4B. Hasan-Ali Yücel Dönemi....................................................................5C. İsmail Hakkı Tonguç “Tonguç Baba”................................................6
III. ENSTİTÜLERİN KURULUŞU VE GELİŞİMİ..............................................8
IV. KÖY ENSTİTÜLERİNİN ÖZELLİKLERİ....................................................9
V. KÖY ENSTİTÜLERİNDE UYGULANAN EĞİTİMİN
ÖZELLİKLERİ.....10
VI. ENSTİTÜLERİN EĞİTİM İLKELERİ.......................................11
VII. KÖY ENSTİTÜLERİNDE UYGULANAN EĞİTİM
VE ÖĞRETİM
POLİTİKALARI..............................................................12
VIII. ENSTİTÜLERİN KURULUŞ YERLERİ..................................................13
2
IX. YÜKSEK KÖY ENSTİTÜSÜ....................................................................15
X. ENSTİTÜLERİN FİNANSMANI NASIL SAĞLANIYORDU?....................16
XI. KÖY ENSTİTÜLERİNİN KAPATILMASI.................................................17
XII. KÖY ENSTİTÜLERİNE NEDEN KARŞI ÇIKILDI?.................................18
XIII. KÖY ENSTİTÜSÜ UYGULAMASININ SONUÇLARI............................20
XIV. BUGÜNKÜ EĞİTİM DÜZEYİ İLE KÖY ENSTİTÜSÜ EĞİTİMİNİN KARŞILAŞTIRILMASI......................................................21
XV. KÖY ENSTİTÜLERİ KAPATILMASAYDI..............................................23
EKLER EK-1: T.C. Maarif Vekilliği Köy Enstitüsü Diploması................................26EK-2: T.C. M.E.B. Yüksek Köy Enstitüsü Diploması.................................27
3
I. KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURULUŞ AMACI
Cumhuriyet kurulduğunda halkın yüzde sekseni köylerde yaşıyor ve ilkel
bir tarımla yaşamını sürdürmeye çalışıyordu. Tarıma elverişli toprakların
birçoğu işlenemiyor, kullanılanların da bir bölümü ağaların ellerinde
bulunuyordu. Köylülerin yüzde seksen beşi okuma yazma bile bilmiyordu.
Kişi başına yıllık gelir ortalaması 150 dolardı. Yeni devletin temel sorunu
halkın çoğunluğunu bu yoksulluk ve bilgisizlikten kurtararak gerçek
cumhuriyet vatandaşları yapmaktı. Cumhuriyetin temelleri ancak böyle
sağlamlaşacaktı. Ama 1935'e gelindiğinde bile, bu bir türlü başarılamamıştı.
Atatürkçü bir yazarımız, köyden kente göç ve gecekondulaşma konularında
6o'lı yıllarda şöyle yazıyordu: "...Kurtuluş Savaşı'nı onlar vermişlerdi. Sonra
haklarını ve hayatlarını bir devrim yönetimine emanet edip, köylerine
döndüler. Devrim gelecekti: Toprak düzeniyle, iş düzeniyle, eğitim düzeniyle,
adalet düzeniyle. Beklediler beklediler. Gelmedi. Gelmeyince onlar geldiler..."
(Kansu, 1966, aktaran: Tonguç,2001).
Yeni kurulan ve halka dayanması gereken cumhuriyetin yaşayabilmesi
halk çoğunluğunu oluşturan ancak Osmanlı zamanından beri her bakımdan
ihmal edilmiş olan köylünün kalkındırılmasına ve refah içinde yaşatılmasına
bağlıydı. Kısacası köylünün devlete temel yapılmasına bağlıydı.
Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal, köylü meselesini bütün çarpıcılığıyla
şu sözleriyle halkına anlatıyordu; "Yedi asırdan beri cihanın dört köşesine
sevk ederek kanlarını akıttığımız, kemiklerini yabancı topraklarda bıraktığımız
ve yedi asırdan beri emeklerini ellerinden alıp israf ettiğimiz ve buna mukabil
daima 'tahkir, terzil ile mukabele ettiğimiz ve bunca fedakarlıklarına,
ihsanlarına karşı nankörlük ve cebbarlıkla uşak seviyesine indirmek
istediğimiz bu asil sahibin huzurunda bugün saygıyla hakiki vaziyetimizi
alalım".
Cumhuriyet Hükümetleri ve onların temel aldıkları CHP konuya köklü bir
çözüm buldular. Çözümün adı "Köy Enstitüleri" idi. Köyleri okula
kavuşturmak, cehaletin yerine aydınlamanın gücünü egemen kılmak, köyde
eğitimi, köyün bünyesine uygun hale getirme projesinin, iddiasının adıydı Köy
Enstitüleri. Ülkenin genel yapısı da ele alındığında genç nüfusunu uzun süren
1
savaşlarda yitirmiş olan Cumhuriyet Yönetimi her şeye sıfırdan başlamak
zorundaydı. Bu uğurda hiçbir fedakarlıktan kaçınılmamalıydı. Cumhuriyetin
sağlam temeller üzerinde yükselebilmesinin ana dayanağını oluşturan eğitim
göz ardı edilemezdi ve edilmedi öncelikle 1935 yılından itibaren büyük bir
eğitim hamlesi başlatıldı daha sonra Enstitülerin temel politikaları belirlendi.
Buna göre;
1) Nüfusları az olan küçük köyler için orduda onbaşı, çavuş olmuş okur
yazar köylüleri kısa müddetli kurslara tabii tutarak kendi köylerinde
bilgisizlikle savaş için eğitmen olarak yetiştirmek.
2) Nüfusları 40'dan fazla öğrenci çıkarmaya elverişli köyler için de köyde
ilkokulu bitirmiş köylü çocuklarından, bu tip köylere yetecek kadar öğretmen
yetiştirmek.
3) Kısa zamanda ve çok sayıda yetiştirilecek bu eğitmen ve
öğretmenlere, bareme derecesine göre maaş vermeye mali durumu müsait
olmadığı ve hazır maaşın öğretmenin köylerde, bağ, bahçe kurmak, hayvan
besleyerek devamlı olarak kalmasına yaramadığı tecrübe ile anlaşıldığı için
bunların bir nevi sermaye vazifesini görecek ücret vermek; köylerde ev
yaptırmak, arazi tahsis etmek; cins tohum dağıtmak, ziraat aletleriyle koşum
ve gelir hayvanları sağlayarak onları tıpkı köylüler gibi müstahsil insanlar
haline getirmek, yardım sandıkları kurarak gerek çalışırken, gerek
çalışamayacak duruma geldiklerinde sıkıntıya düşmelerini engellemek.
Böylece köye kök salabilecek diri öğretmenlere kavuşmak.
4) Sekiz ila on beş köyden birer bölge teşkil ederek her bölgeye
tecrübeli öğretmenlerden birer gezici başöğretmen, 8-10 gezici başöğretmen
bölgesini içine alan büyük bölgelere de birer ilköğretim müfettişi tayin ederek
köylerde ilköğretimi denetleme ve yönetme işini sağlam esaslara dayamak.
5) Köylerde çalışacak eğitmen ve öğretmenlere ilgili bakanlıklardan köy
kalkınmasını gerçekleştirmeye yönelik vasıta ve yardımlar sağlamak, ziraat
aletleri, cins tohum ve fidan, dokuma tezgahı, ecza dolabı, iş araçları gibi.
Bu politikalar o zaman bütün ilerici aydınların desteklediği, ütopik
olmayan ve köylüyü kurtaracak olan politikalardı. Oy hevesinden uzak,
kalkınmaya yönelik, ilerici aydınlanmanın köklü olarak yerleşmesini
sağlayacak adımlardı. Öyle ki, bütün milletin mutluluğunu Mustafa Kemal gibi
2
köylünün kalkınmasında bulan İnönü şöyle diyordu: "Önümüzdeki senelerde
nüfusumuzun çoğunu teşkil eden köylümüzün, gerek tahsil, gerek geçim
hususunda seviyesini yükseltmeyi başlıca hedef tutacağız. Bu hususta elde
edeceğimiz neticeler çok önem ve kıymet veriyoruz. Kati olarak inanıyoruz ki,
köylümüzün tahsilini ve maişetini daha yüksek bir dereceye vardırdığımız
gün, milletimizin her sahada kudreti, bugün güç tasavvur olunacak kadar
yüksek ve heybetli olacaktır" (Görür, 2003).
Hazırlıkları 1935’te başlatılıp 1937’de denemesine girişilen ve 1940’ta
yasallaşan Köy Enstitüsü sistemi; Cumhuriyet aydınlanmasının eğitim
alanındaki en özgün ve en çok ses getiren bir uygulamasıdır. 17 nisan
1940’ta kabul edilen, 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu’na göre “Köy
öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek erbabını yetiştirmek üzere, ziraat
işlerine elverişli arazisi bulunan yerlerde Maarif Vekilliğince [MEB’ce] köy
enstitüleri açılır.” (m.1) Bu yasa hükmüne göre enstitülerin görevi sadece köy
öğretmeni yetiştirmekle sınırlı olmayıp öğretmenle birlikte sağlık görevlileri,
teknisyenler ve diğer meslek elemanları yetiştirmektir.
Yasanın yaptığı bu yalın tanımın gerisinde Köy Enstitülerinin kuruluşuna
temel olan çok önemli gerekçeler bulunmaktadır. 1935 yılına gelindiğinde
ülke nüfusunun yüzde 80’inin yaşadığı köylerde okul sayısı yok denilecek
kadar azdır. Bu okullara kentlerden bulunup gönderilen az sayıda öğretmen
de köylerde tutunamamakta ve başarılı olamamaktadır. Köy insanının eğitim
gereksinmesi sadece okur yazarlıkla sınırlı değildir; bulaşıcı hastalıklarla
savaşamamakta; üretimini ilkel yöntemlerle yapmaktadır. Kurtuluş Savaşı’nın
ağır yükünü çeken köylüler henüz demokrasiyi yaşatacak cumhuriyet yurttaşı
niteliğine kavuşamamıştır. Kısacası köylüler, uygar toplumun tüm
nimetlerinden yoksundurlar.
Asıl önemlisi, 1930-40’larda köye hizmet götürmek çok zordur.
Cumhuriyetle birlikte girişilen köye hizmet çabaları; ya köylünün beklentilerine
uymadığı ya da becerilemediği için yarım kalmıştır. Başarı için köylünün
dilinden anlayan yeni bir aydın tipine gereksinme vardır. Bu da köylünün
kendi içinden çıkarılabilecektir. İşin bu “püf” noktasını ilk yakalayan ve kendisi
3
de bir köylü çocuğu olan büyük eğitimcimiz İsmail Hakkı Tonguç’ tur (Altunya,
2002).
II. ENSTİTÜLERİN KURUCULARI
Köy Enstitülerinin temeli Atatürk' ün Cumhurbaşkanlığı döneminde
onun son Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan' ın yönetiminde atıldı, ilkeleri,
yöntemleri saptandı. Arıkan nitelikleriyle bu göreve çok uygun bir kişiydi, tipik
bir Mustafa Kemal' ce seçimdi.
Köy Enstitülerinin kuruluşunda bir Atatürk - Arıkan ekseninden söz
etmek yanlış olmaz. Yeni dönemdeki İnönü - Yücel ekseninde de Köy
Enstitüleri atılımı gelişecek, genişleyecek, yaygınlaşacaktı.
A. Enstitülerin Temelini Atan Bakan: Saffet Arıkan
Arıkan, belli bir amaçla, doğrudan doğruya Atatürk tarafından 10
Haziran 1935' de Bakanlığa getirilmişti. Konu, Mustafa Kemal' in çok önem
verdiği, Devletin geleceği için yaşamsal saydığı ilköğretim sorunuydu. Atatürk
bu gibi durumlarda uyguladığı kendine özgü bir yöntemi; meslekten olmayan
güvendiği kişileri işbaşına getirmeyi bir kez daha gerçekleştirerek, bir askeri
Eğitim Bakanı yapmıştı.Atatürk' ün son Kültür (Milli Eğitim) Bakanı Saffet
Arıkan 27 Kasım 1947' de yaşamını yitirmiştir.
KIRBY' e göre Arıkan' ın göreve getirilmesindeki etkenler şunlar
olmalıydı:
1. Arıkan Bakanlığı siyasal açıdan atlama tahtası yapmayacak bir
kişiydi.
2. Bakanlıktaki hiziplerin ve politikacıların etkisine giremeyecek bir
kişiydi.
3. Eğitimde kişisel görüşleri olduğu gibi bir savı yoktu.
4. Önerileri dinlemesini, karar alıp hızla uygulamaya geçmesini, işi
yürütecekleri denetlemesini, çalıştırmasını bilen bir kişiydi.
5. Köycülük, Anadoluculuk, Irkçılık gibi ideolojileri Bakanlıktan uzak
tutacak bir otoriteydi (Tonguç, 2002).
4
Arıkan’ın 28 Aralık 1938’e kadar süren kültür bakanlığı başarılarla
doludur. Bunlar:
İsmail Hakkı Tonguç’ u ilköğretim genel müdürü yaparak başarı
yolundaki adımını atmıştır.
Yardımcılarıyla birlikte bir durum saptaması yapmışlar ve hazırlanan
raporları değerlendirmişlerdir.
“Eğitmen deneyi” başlı başına büyük bir eğitim başarısı olmuştur.
Bu dönemde okul binası yapımında önemli çalışmalar yapılmıştır.
Görev alan her öğretmen, köyde okul yoksa okul yapımına öncülük
yapmış ve imece yoluyla binlerce köy okula kavuşmuştur.
Saffet Arıkan’ın başarılı çalışmaları sürerken Atatürk’ün ölüm haberi
gelmiştir. Bu habere çok üzülen Arıkan bakanlıktan ayrılmıştır.
B. Hasan-Ali Yücel Dönemi
Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet İnönü Cumhurbaşkanı olmuştur.
Başlayan yeni dönemde Hasan-Ali Yücel Milli Eğitim Bakanlığı’na atanmıştır.
1897’de İstanbul’da doğan Yücel, Edebiyat fakültesi felsefe bölümünü
bitirmiş; İzmir Öğretmen Okulu’nda, İstanbul Kuleli Askeri Lisesi’nde, Erkek
Lisesi’nde, Galatasaray Lisesi’nde edebiyat ve felsefe öğretmenliği
yapmıştır.1926-1932 arasında bakanlık müfettişliği ile yurt dışı öğrenci
müfettişliği yapmıştır. 1933’de Gazi Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü, 1933-
1934’te Orta Öğretim Genel Müdürlüğü yapmıştır. 28 Aralık 1938’de
bakanlığa atanan Yücel’in bu görevi 1946’ya kadar sürmüştür. Bakanlık
dönemi devrim niteliğinde olağanüstü başarılarla doludur:
1. Kadrosunu geliştirip genişletmiş, ayrılmak isteyen İsmail Hakkı
Tonguç’u İlköğretim Genel Müdürlüğüne atamıştır. İyi bildiği örgütü,
çeşitli gezilerle daha iyi tanımıştır. Önce yayın kongresini, ardından da
ilk “Milli Eğitim Şurası”nı toplamış, yayın ve eğitim sorunlarını
saptamıştır.
5
2. Eğitmen yetiştirmeye yönelik atılımları genişleterek sürdürmüş, bu
çalışmalara hız vermiştir.
3. 17 Nisan 1940 tarihinde Köy Enstitüleri Yasası’nı çıkararak 1948’e
kadar 21 köy enstitüsünün ve yüksek köy enstitüsünün kuruluşuna
öncülük etmiştir.
4. İsmail Hakkı Tonguç’la el ele vererek ilköğretim seferberliğini
başlatmıştır. 1946’dan sonraki engellemelerle karşılaşılmasaydı, 1955’e
kadar ülkemizin öğretmen gereksinimi karşılanacaktı.
İkinci Dünya Savaşı’nda ve sonrasında başlatılan karalamalar sonunda
köy enstitülerinin programları değiştirilmiş, Yücel’in etkinlikleri engellenmiştir.
5 Ağustos 1946’da bakanlıktan ayrılan H.Ali Yücel, 1950 yılında siyasal
yaşamı bırakmış, 1961’de de aramızdan ayrılmıştır. H.Ali Yücel,eğitim
tarihimizde gelmiş geçmiş en büyük milli eğitim bakanı olarak gerçek yerini
almıştır.
1946’ da H.Ali Yücel’in bakanlıktan ayrılmasıyla yerine Reşat Şemsettin
Sirer getirilmiştir. R. Şemsettin Sirer’in bakanlığıyla köy enstitüleri biçim
değiştirmiş, 1951’de başlayan Demokrat Parti dönemiyle bir deneme-sınama
karmaşası başlamıştır. Dinsel etkiler artmış, laiklik karşıtı görüşlere sürekli
ödün verilmiştir. Bu dönemde demokrasi adına verilen ilk kurban Köy
Enstitüleri olmuştur (Bayram, 1999)
C. İsmail Hakkı Tonguç “Tonguç Baba”
Büyük güçlüklerle öğrenim olanağı bulan Tonguç, Köy Enstitüsü
Sisteminin hem kuramcısı, hem de kurucusudur.
Tonguç’a göre “köylüye birşey öğretebilmek için, ondan birçok şey
öğrenmeli”ydik (1938). Şöyle diyor:
“Kanımızı ve iliklerimizi isteyerek köyün içine akıtmadıkça, kırk bin
köyün kenarına münevver insanın mezar taşı dikilmedikçe, bu köyün sırlarını
anlayamayız. Köy[lüy]ü anlayabilmek, ... duyabilmek için onunla kucak
kucağa, nefes nefese gelmek lâzımdır. Onun içtiği suyu içmek, yediği bulguru
6
yemek, yaktığı tezeğin ifade ettiği sırları sezebilmek ve yaptığı işleri
yapabilmek gerekir. Bizim köyün ne olduğunu evvelâ büyük âlimler, artistler
değil kahramanlar anlayacaklar, sonra âlimlere ve sanatkârlara
anlatacaklardır. Türk köyü, daha belki yirmi beş yıl âlim değil, kahraman
isteyecektir. Bataklığı kurutmak, sıtmalıya kinin rejimi yaptırmak, trahomlunun
gözüne ilâç damlatmak, okul binasını yapmak, yaralının yarasını sarmak,
gebeye çocuğunu doğurtmak, pulluğun nasıl kullanılacağını veya tamir
edileceğini öğretmek, bozuk köprüyü yapmak, ıslah edilmiş tohumu tarlaya
saçmak, fidan dikerek onu büyütmek ve step köylüsünün ‘dal’ diye
adlandırdığı ağacı hakikaten ağaç hâline getirmek; ulemanın işi değil,
kahraman teknisyenler ordusunun işidir... O [köylü] bu kahramanları içinden
yetiştirmeğe mahkûm. Bütün felâketlere katlanarak, ıstırabı zehir yutar gibi
yutarak çalışan ve başlarının üstünde şereflerle örülü birer taç taşıyan bu
kahramanlar köyü dile getirecekler[dir]... O zaman yeni sesler duyacağız. Bu
seslerden ürkmeden onları dinlemek lâzımdır. Köyden yeni renk ve seda
getirenleri saygı ile karşılamak gerekir. Hakiki köyü ve memleketi o zaman
anlayacağız...”
Yine Tonguç’a göre:
“Köy meselesi bazılarının zannettikleri gibi, mihaniki surette ‘köy kalkınması’
değil, manalı ve şuurlu bir şekilde ‘köyün içten canlandırılması’dır. Köylü
insanı öylesine canlandırılmalı ve şuurlandırılmalı ki, onu hiçbir kuvvet yalnız
kendi hesabına ve insafsızca istismar edemesin. Ona esir ve uşak
muamelesi yapamasın. Köylüler, şuursuz ve bedava çalışan birer iş hayvanı
haline gelmesinler. Onlar da her vatandaş gibi her zaman haklarına
kavuşabilsinler. Köy meselesi, köyde eğitim problemleri de içinde olmak
üzere bu demektir.” (1939)
Görüldüğü gibi, kimi iddiaların aksine Tonguç, iş başına, yeterli
kuramsal bilgi donanımına ve siyasal bilince sahip olarak gelmiştir.
Tonguç, köylünün kurtuluşunu, onun kendi gücünde görmektedir:
7
“Köylüyü, köyden başlayarak, ta Kamutay’a (TBMM’ye) varıncaya
kadar, devletin bütün şubelerinin idaresine, onda bugünkü vasıflarından
başka bir şart aramaksızın iştirak ettirmek, bu suretle devlet işlerini,
realiteden kuvvet alan elemanlarla besleyerek memleketin hakikî bünyesine
uygun bir şekle getirmek... Köylü vatandaşlarda... cumhuriyet vatandaşlığı
şuurunu, aksiyon haline gelebilecek şekilde uyandırmak... lâzımdır”
(Altunya,2002).
III. ENSTİTÜLERİN KURULUŞU VE GELİŞİMİ
O zaman dönemin tek partisi [devlet partisi] olan Cumhuriyet Halk
Partisi, 1935’te topladığı Büyük Kurultay’ında, devlet eliyle başlatılan “plânlı
endüstrileşme” hareketine koşut bir “plânlı” olarak “köyü kalkındırma” hareketi
başlatma kararı da aldı. yeni bakan Arıkan, eğitimcilere (özellikle Cevat
Dursunoğlu’na) danışarak Tonguç’u İlköğretim Genel Müdürlüğüne getirdi.
Tonguç, önce ciddî bir köy incelemesi yaptı; rakamları ve eski yapılanları
değerlendirdi; 20 yıllık bir plân taslağı hazırladı. Bu plâna göre 1954 yılında
öğretmen, koruyucu sağlık hizmeti, tarım teknisyeni ulaşmamış köy
kalmayacaktı. Bunu başarmak hiç de kolay değildi. Herşeyden önce, açılacak
enstitülere okur-yazar köy çocuğu/öğrenci bulmak büyük bir sorundu.
Tonguç, klâsik eğitimcilerin direnişlerine karşın, ilk olarak, askerliğini
yapmış okur-yazar gençlerden seçtiği bir grubu “Eğitmen” sanıyla köylerde
“geçici öğretmen” olarak görevlendirmek üzere, 1936 yılında Eskişehir’in
Çifteler Çiftliği’nde dört aylık bir kurs açtı. Ankara köylerinde görevlendirilen
ilk 84 eğitmen başarılıydı. Eğitmen kursları ülkenin başka yerlerinde de
açılarak çoğaltıldı. Eğitmen adayları, açılacak Köy Enstitülerinin ilk binalarını
da yapmışlardı. Kendi köylerine giden eğitmenler, topladıkları çocukları üç yıl
okutup mezun ederek yenilerini alıyorlardı. Eğitmenleri “gezici
başöğretmenler” iş başında da yetiştiriyorlardı. Eğitmenler ayrıca, köyde
çıkan sağlık sorunlarını kaymakamlığa iletmek ve köylüye modern tarım
tekniklerini öğretmek, akşam okulları ile yetişkinlere de okuma-yazma, hesap
ve yurttaşlık öğretmekle de yükümlüydüler.
8
İkinci bir önemli adım olarak, 1937-38 öğretim yılında Eskişehir/Çifteler
ve İzmir/Kızılçullu’da, “deneme” olarak iki “Köy Öğretmen Okulu” açıldı.
1940’a kadar açılan bu tip 4 okul, yasa çıkınca “Köy Enstitüsü” adını aldı ve
değişik bölgelerde yeni Köy Enstitüleri açıldı. Enstitüsü sayısı 1945’te 20’ye,
1948’de 21’e çıkarıldı. Enstitüler, bölge esasına göre kurulmuştu. Her
Enstitünün sorumlu olduğu 3-4 il vardı. Enstitüler, bu illerin köylerinde
eğitmenlerin yetiştirdiği öğrencilerden seçerek öğrenci alıyor, bunlar
enstitülerde ilkokulu tamamlayarak Enstitü öğrencisi oluyorlardı. Enstitü
öğrencileri, üçüncü sınıftan sonra “öğretmenlik” ve “sağlık” kollarına
ayrılıyordu. “Köy Sağlık Memuru” ve “Köy Ebesi” yetiştiren Sağlık Kollarının
öğrencisi daha azdı. Enstitü girişimi evrimini tamamlayamadığı için
öğretmenlik ve sağlık bölümünden başka bölüm açılamadı (Altunya,2002).
IV. KÖY ENSTİTÜLERİNİN ÖZELLİKLERİ
Bu kurumların kendi bünyelerinden gelme başlıca özellikleri şunlardır;
1) Enstitüler modern bir köy gibi kurulmuştur. Eskiden kalma binalardan
faydalanan bir iki enstitü istisna edilecek olursa diğerlerinin projeleri her şeyi
tamam, ideal bir köy örneğindedir. Öğrenciler bu kurumlarda temiz ve güzel
yolları, elektriği, bağ ve bahçeleri, korulukları, oyun ve spor alanları, posta ve
telefon tesisleri, radyosu, sinema ve tiyatrosu, yüzme havuzu bulunan;
rasyonel esaslara göre iş görülen bir köyde cereyan eden hayatı yaşayarak
öğrenirlerdi.
2) Enstitülerde çalışan öğretmenler, memurlar, usta öğrenciler kendileri
için yapılan evlerde ailelerine mensup kimselerle beraber otururlardı.
Örencilerle beraber enstitü mensuplarının sayısı 800-1.200 arasındadır.
Kısacası her enstitü nüfusu oldukça kalabalık bir köy demektir. Bu topluluğun
kendine mahsus çeşitli ihtiyaçları, istekleri ve ihtirasları vardır. Topluluk
kendine özgü bir hava yaratır.
3) Köylerin içine veya kenarına kurulmuş enstitüler, bitişik bulundukları
köyle mukadderat birliğine katılan kurumlardır. Köylünün başına gelen bir
felaketin acılarını enstitü mensupları onlarla beraber hisseder, dert ortağı
olurlar, köyün sevincine onlar da katılırlardı.
4) Enstitüler, 4274 sayılı kanunun hükümlerine göre hem mezunlarına,
9
hem de köylülere ellerindeki bütün vasıtalarla yardım etmeye mecburlardı. Bu
görevi layıkıyla yapabilmeleri için ellerinde çeşitli ve bol vasıtalar
bulundurmakzorundaydılar.
5) Köy Enstitüleri hayattan uzaklaşan, gerçek hayata arkalarını
çevirerek, kendi içlerine kapanarak manastır yaşayışı gibi bir hayata sahne
olan kurumlar değildirler. Onlar gerçekle her fırsatta temas eden, onun
icaplarına göre tedbir alarak ileri ve medeni bir yaşayışa çığır açmaya
çalışan, öğrencilerine de bunun yollarını öğreten kurumlardır .
V. KÖY ENSTİTÜLERİNDE UYGULANAN EĞİTİMİN ÖZELLİKLERİ
1953 yılına kadar Köy Enstitülerinin öğretim süresi ilkokul üzerine 5
yıldır. Öğrencilere yazları en çok 45 gün izin verilirdi. 1946’ya kadar
uygulanan Enstitü programlarında öğretmenlik bölümünün haftalık ders yükü
44 saattir. Bunun yarısı genel kültür ve meslek derslerine, dörtte biri iş ve
dörtte biri de tarım etkinliklerine ayrılıyordu. Her “Enstitülü”nün öğretmenlik
diplomasında bir “İş” (demircilik, yapıcılık, ev işleri gibi), bir de “Tarım”
(meyvecilik, kümes hayvancılığı gibi)“ek” branş olarak belirtiliyordu.
Enstitülerde tarım ve iş derslerinin içeriği, o yörede geçerli tarım türü ve
zanaatlara göre, ilgili enstitü öğretmenler kurulunca belirlenirdi. Bu ders ve
etkinlikler mevsimlere göre düzenlenir, enstitünün tüm işleri öğretmen ve usta
öğreticilerin rehberliğinde öğrenciler tarafından yapılırdı. Yeni kurulan
enstitülere, önce kurulanlar tarafından “yardım ekipleri” gönderilirdi. Böylece
dayanışma, kültürel etkileşim, gezi-gözlem gibi olanaklar sağlanırdı. Tüm
etkinliklerde köy yaşamıyla bağlantı kurulur, köyde modern yaşamın
kurulmasında işe yarayacak bilgi ve beceriler kazandırılırdı.
Köy Enstitüsü programı, çok yönlü eğitimi benimsemişti. Genel kültür ve
beceriler yanında edebiyat, resim, müzik ve spor gibi etkinlikler, her
öğrencinin doğal hakkı sayılıyordu. Her sabah güne cimnastik ya da halk
oyunları ile başlanırdı. Eğitim yaşamının tümüne sanat, hareket ve yaratıcılık
egemendi. Her öğrencinin bir müzik aleti (genellikle mandolin) çalması
zorunlu idi. Halk kültürünün tüm malzemesi enstitülere taşınıp işleniyordu.
10
Enstitülerde her hafta bir eğlenti düzenlenir, bu etkinliğe yönetici ve
öğretmenler de katılırdı. Bu eğlenti programları piyes, müzik, gösteri, halk
oyunu, orta oyunu vb. etkinliklerden oluşurdu. Bu etkinlikleri, çevredeki
köylüler ve öğrenci velilerinden konuk olanlar da izlerlerdi.
Köy Enstitülerinde uygulanan eğitim ve öğretim yöntemi, “öğrenciyi
merkeze” koymuş ve onun etkin kılınmasını temel almıştı. Ekip çalışmaları ve
bireysel etkinlikler, öğrenci kişiliğinin geliştirilmesi açısından vazgeçilmez
koşuldu. Tonguç’un geliştirdiği ve Köy Enstitüsü Sistemi’nde benimsenen “İş
Okulu” anlayışı, el becerileri ile sınırlı bir yaklaşım olmayıp öğrenciyi etkin ve
yaratıcı kılacak tüm etkinlikleri kapsardı. Serbest okuma, müzik, beden
eğitimi vb. çalışmalar da iş okulunun unsurlarıydı. Bu sistem, kuramsal bilgi
ile uygulamayı iç içe yürütüyordu. Enstitülerde, bulunabilen teknolojinin
yoğun olarak kullanılması esastı.
VI. ENSTİTÜLERİN EĞİTİM İLKELERİ
Enstitülerde öğrenciler kendi işlerini kendileri görürler onların şahsi
hizmetleri için hizmetliler çalıştırılmazdı. Kuruma ait bütün işler nöbetçi
öğretmen ve öğrenciler tarafından görülür ve yürütülürdü.
Bu işleri ve işe katılan kümeleri idare etmek üzere çocuklar kendi aralarında
temsilciler seçerlerdi. Hafta sonları bütün öğrenciler bir araya toplanarak
nöbetle iş görenlerin, temsilcilerin yaptıkları işlerin başarı ile yapılıp
yapılmadığını konuşurlardı.
Enstitülerde yetişen çocuklar 1945 yılından sonra şu bakımlardan yılda
dört defa yoklanırlardı:
1) Öğrencinin verilen işlere karşı ilgisi,
2) Üzerine aldığı işe bağlılığı,
3) Kendiliğinden iş görme ve yaratma gücü,
4) Aletve eşya bakımı,
5) Tertip, düzen ve güzellik sevgisi,
6) Yeniliği ve ileriliği benimsemesi,
7) Kız ve erkek arkadaşlarına davranışı, geçimliliği,
8) Cesareti, engellerden yılmamazlığı,
11
9) Özgeciliği,
10) Temizlik durumu ve vücuduna bakımı.
Çocukları ders bakımından her ay, karakter bakımından yılda dört defa
yoklayarak sonuçlarını günü gününe onlara duyurmak usulü izlendiği için
enstitü öğrencileri menfi durumlarını düzeltmek öğretmenler de harcadıkları
emeğin verimini hesaplayabilmek imkanına sahip oluyorlardı.
VII. KÖY ENSTİTÜLERİNDE UYGULANAN EĞİTİM VE ÖĞRETİM POLİTİKALARI
Enstitülerin temel taşını modern pedagojinin ortaya koyduğu yaratıcı iş
teşkil eder. Enstitüler, öğretmenlerle öğrencilerin alın teriyle kurulmuşlardır.
Derslerin çoğu iş başında ve içinde; inşaat alanında, tarlada, bahçede, ağaç
gölgesinde; taş ve ya kireç ocağında, tuğla harmanında verilirdi. Yapıcılık ve
yaratıcılık her şeyin başında, ön planda yer alırdı; barınmak için gereken
binaları ve tesisat eşyasını hazırlamak ihtiyacı, eğitim ve öğretimle ilgili bütün
çalışmalara yön tayin ederdi. Ayrıca bu enstitülere gelen öğrenciler
yüzyılların verdiği cahillik duygusu yüzünden en temel bilgilerden bile
yoksundular. Bunun için öğretmenlerin önüne çıkan ders konuları öğrencilere
basit bilgileri, vücut temizliğini, yemek yemesini, giyinmeyi insan gibi
yaşamanın şartlarını ve usullerini öğretmekti. Çocukların başlarını
temizlemekten işe başlayarak, onlara medeni insanlar gibi yaşamanın
şartlarını öğrettiler. Köy enstitülerinin kuruluş yıllarında ezbere veya
nazariyelere göre müfredat programları hazırlanmaya kalkışılmadı; öğretim
programına girecek konuların neler olacağı denemelerle tespit edilmeye
çalışıldı. 1943'te bu deneme ve incelemelere dayanılarak program hazırlandı.
İşte bu programa göre Köy Enstitülerinde gösterilen dersler üç gruba ayrılır:
1) Kültür dersleri : Türkçe, tarih, coğrafya, yurttaşlık bilgisi, matematik,
fizik, kimya, yabancı dil, el yazısı, resim-iş, beden eğitimi, müzik, askerlik, ev
idaresi ve çocuk bakımı, öğretmenlik bilgisi, zirai işletme ekonomisi,
kooperatifçilik.
2) Ziraat ders ve çalışmaları: Tarla ziraatı, bahçe ziraatı, sanayi
bitkileri ziraatı, zootekni, kümes hayvancılığı, arıcılık, ipek böcekçiliği,
balıkçılık ve su ürünleri.
12
3) Teknik dersler ve çalışmalar: Köy demirciliği,dülgerliği ve
yapımcılığı; kızlar için köy ev ve el sanatları.
Bu kurumlarda çalışma zamanının %50'si kültür derslerine, %25'i ziraat
derslerine ve çalışmalarına, %25'i de teknik derslere ve çalışmalara
ayrılmıştır.
Enstitülerde uygulanmayan bilgilere yüz verilmemiş, öğrenciler onun
aldatıcı etkilerinden korunmaya çalışılmıştır. Her enstitünün bir uygulama
okulu vardır. Öğretmen adaylarına bu okullarda ve yakın çevredeki diğer köy
okullarında meslek dersleriyle ilgili tatbikat yaptırılırdı. Uygulama okulunun
dersliğinde, işliğinde, bahçesinde ve oyun alanında çalışan ilkokul öğrencileri
türlü bakımlardan inceletilir; Öğretmen adaylarının onlarla yakından
ilgilenmeleri sağlanırdı. Öğretmen adaylarına uygulama okulu olmayan bir
eğitim kurumunun beyinsiz ve kalpsiz bir yaratıktan farklı olmadığı
gösterilmeye çalışılırdı "(Görür, 2003).
VIII. ENSTİTÜLERİN KURULUŞ YERLERİ
Köy Enstitüleri’nin tarım özellikleri olan bir bölgenin merkezinde bir yerde
bulunması, su olması, işe yarayacak yapı ve arazi olması, az çok taşıt
araçlarının olması isteniyordu.
Ülke doğal, tutumsal özelliklerine göre 3-5 illik kesimlere ayrıldı.
Enstitüler bu kesimlerin inceleme, araştırma, yöneltme merkezleri olarak,
uygun köylerin yakınında kurulmaya başlandı. Daha sonra, her enstitü
kesiminin elverişli yerinde 5-10 köyün ortalarında bölge okulları açılmaya
başlandı, bunlar ilkokul sonrası teknik eğitimi gerçekleştiren birer küçük
enstitü olacaktı. Köy okulları bölge okullarına, bölge okulları da enstitülere
bağlı olacaktı ( Başaran, 1999).
Ülkemizde kurulan Köy Enstitüleri’ nin kuruluş yerleri ve isimleri Şekil - 1’
de (haritada) gösterilmiştir.
Harita incelendiğinde Enstitülere coğrafya yer adlarının verildiği görülür.
Bu duruma da “Vatan Boyutu” denir ( Başaran, 1999).
13
14
IX. YÜKSEK KÖY ENSTİTÜSÜ
Köy Enstitülerinin en önemli sorunlarından biri de kendi yönetici ve
öğretmen kadrosunu oluşturamamaktı. Hizmete uygun yüksek okul,
ilköğretmen okulu ve her türlü orta dereceli meslek okulları mezunları
öğretmen olarak atandığı gibi, hiç okur-yazar olmayan kişilerden, enstitülere
yararlı olabilecek becerisi bulunanlar da “usta öğretici” olarak atanıyorlardı.
Kuşkusuz kadro sorunu sür-git böyle çözümlenemezdi. Bu sorunu kökten
çözmek, köy eğitimi ile ilgili diğer personeli yetiştirmek ve bir “Köy
İncelemeleri Merkezi” olmak üzere, Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde bir de
“Yüksek Köy Enstitüsü” açıldı (Altunya, 2002).
24 Temmuz 1943’te yayımlanan yönetmelik Yüksek Köy Enstitüsü’nün
amaçlarını şöyle saptıyordu (Başaran,1999):
A) 1. Köy Enstitüleri’ne yönetmelikte yazılı erkek ve kız öğretmenleri,
2. Enstitü çıkışlıların çalışacakları bölgeler için Gezici Öğretmen,
Başöğretmen, Bölge İlköğretim Müfettişi,
3. Gerekli kurslara tabi tutarak, Köy Enstitüleri’nde çalışmakta olan
öğretmenleri yetiştirmek.
B) Köy incelemelerine merkez teşkil etmek üzere, köy okullarını,
Enstitüleri ilgilendiren türlü konularda gereken araştırmaları yapmak,
bunları ilgililerin yararlanabileceği şekilde yaymak.
C) Yüksek Köy Enstitüsü öğretmenlerine, derslerine ait kitapları 2 yıl
içinde yazdırtmak.
1942-1943 öğrenim yılında Çifteler ve Kızılçullu Köy Enstitüleri’ni
bitirenler buraya alındı. Bundan sonraki yıllarda Enstitüleri bitirenlerden
Öğretmen Kurulları’nca aday gösterilenler, sınavla alınmaya başlandı.
Öğrenciler yeteneklerine göre Yüksek Bölüm’ de şu kollara ayrılıyordu:
15
1. Güzel Sanatlar Kolu (Kız ve Erkek öğrenciler için)
2. Yapıcılık Kolu (Erkekler)
3. Maden İşleri Kolu (Erkekler)
4. Hayvan Bakımı Kolu (Erkekler)
5. Kümes Hayvancılığı Kolu (Kızlar)
6. Tarla ve Bahçe Ziraatı Kolu (Erkekler)
7. Ev ve El Sanatları Kolu (Kızlar)
8. Zirai İşletme Ekonomisi Kolu (Kız ve Erkek öğrenciler için)
Her “kol”dakiler, kol dersleri yanında, aşağıdaki dersleri de izler:
1. Devrim Tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti Rejimi
2. Öğretmenlik Bilgisi:
a)Toplumbilim, b) İş Eğitbilimi, c) Çocuk, İş Ruhbilimi, d) Öğretim
Metodu ve Ders Uygulamaları, e) Eğitim ve İş Eğitimi Tarihi
3. Türkçe: a) Yazma, b) Okuma ve Anlatma,
4. Yabancı Dil (İngilizce - Fransızca - Almanca)
5. Askerlik
X. ENSTİTÜLERİN FİNANSMANI NASIL SAĞLANIYORDU?
3238 sayılı kanuna dayanılarak açılmış bulunan eğitmen kurslarının
ihtiyaçlarını karşılamak üzere Maarif Vekilinin isteği üzerine devlete ait
bulunan tarla, çiftlik, bağ, bahçe vs. arazinin İcra Vekilleri Heyetince tahsis
edilmesi öngörülmüştü. Kanun ayrıca Köy Öğretmen Okullarının
ihtiyaçlarında kullanılmak üzere Maarif Vekaleti bütçesinden 20 bin liraya
kadar bir döner sermaye verilmesini, köy öğretmen okulları ve eğitmen
kurslarında Ziraat Vekaletine ait demirbaş eşyanın da Maarif Vekaletine
16
devredilmesini, bu okulların döner sermayelerine bu eşyaların demirbaş
kaydedilmelerini kararlaştırmıştı. Köy ilkokullarındaki öğretmenleri teşvik için
de bu öğretmenlere kıdem ve ikramiye verilmesi karara bağlandı.
Köy Enstitüsünde gerekli olan tüketim maddelerini hem daha ucuza
almak hem de zaman kaybını önlemek için enstitü yönetimi serbest pazarlık
yolu ile alıyordu. Küçük alımlar ihale kanununun dışında yapılıyordu.
Öğrenciler o yıllarda kendi çevre temizliklerini yapmayı, okulun bakım ve
onarımına katkıda bulunmayı, okulda revir ve döner sermaye düzenini
kurmayı başarmışlardır.
Köy Enstitüleri giderlerini en aza indirmek için bir çok gereksinimini
kendisi üreterek karşılıyordu. Binaların yapımından yiyecek ve giyeceklerin
üretimine kadar birçok şey okuldaki öğretmen, usta öğretici ve öğrencilerin el
emeği idi.
Marangozluk ve demircilik işlerinde komşu köylerin gereksinimleri de
karşılanırdı. Çoğu kez parasız ya da maliyetin altında bir miktar alınırdı. Bu
durum çevrede enstitüye büyük ilgi ve saygınlık sağlardı.
O yılların savaş yılları olması nedeniyle yokluğun, kıtlığın, karaborsanın
olduğu bir dönemde çok az bir para ile köy enstitülerinin kuruluşunu
tamamlaması, paranın çok akıllıca kullanıldığını göstermektedir (Türkkaan,
1996).
Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu, enstitülerde tüketim ve
üretim kooperatifleri kurulmasını öngörmektedir. Öğrencilerce çalıştırılan bu
kooperatifler, enstitülerin ve çevre köylerin gereksinimlerini karşılayıcı
boyutlara ulaşmıştır (Oğuzkan, 1995).
XI. KÖY ENSTİTÜLERİNİN KAPATILMASI
1946 seçimlerinin ardından CHP yine iktidarda idi ama Kurtuluş
Savaşı’ndan gelen devrimci kanat bir tarafa itilerek, yerini sağ kanat aldı.
17
Meclis Başkanı Kazım Karabekir, Başbakan Recep Peker, Milli Eğitim Bakanı
ise Reşat Şemsettin Sirer’di.
Yeni hükümet başkanı Recep Peker “Enstitüleri millileştireceğiz”, Reşat
Şemsettin Sirer ise “ Enstitüleri islah edeceğiz” diyordu. Yeni hükümetin bu
görüşleri, 14.04.1946’da Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’ne gelerek, Köy
Enstitüleri’nin kuruluş yıldönümünde kutlama programına katılan İsmet
İnönü’yü de baskı altına almış olacak ki, İsmet İnönü O tarihten sonra bir
daha Hasanoğlan’a gidememiştir.
İsmail Hakkı Tonguç ise seçimlerden sonra yeni bakanla
çalışamayacağını anlamış, genel müdürlükten ayrılmış, Talim Terbiye Kurulu
üyeliğine getirilmiştir. 07.08.1946’da genel müdürlükten ayrılmak isteyen
İ.H.Tonguç’a Bakan R.Şemsettin Sirer “senin ve senin gibilerin çoluk
çocuklarıyla beraber bellerinizi kıracağım” tehdidini savurmuştur .
Köy Enstitüleri 1947’de sadece 3 dönem mezun verdikten sonra Bakan
Reşat Şemsettin Sirer tarafından “sol fikirlerin yayılmasını önlemek” için
kapatıldı. Enstitülerde çalışmakta olan yüksek bölüm mezunları toptan askere
çağırıldılar sonra da köy öğretmenliklerine ve gezici başöğretmenliklere
atandılar. Enstitülerin yöneticileri değiştirildi, öğrenciler sınıfta bırakılarak 2
yıllık durumuna düşürüldüler ve okuldan uzaklaştırıldılar. 1946’dan önce
öğretmen olanlar “yetiştirme” bahanesi ile beyin yıkama kursundan
geçirildiler. 09.04.1947 tarihli yönetmelikle öğrencilerin ders dışı faaliyetleri
sınırlandı, yönetime katılmaları engellendi. 09.05.1947 tarihli genelge ile kız
ve erkek öğrenciler ayrıldı. 20.05.1947 tarihli genelge ile serbest okumalar
güdüme alındı, zararlı sayılan kitaplar yakıldı ve 1950 sonrasında Enstitüler
klasik öğretmen okuluna dönüştürüldü (Başaran, 1999).
XII. KÖY ENSTİTÜLERİNE NEDEN KARŞI ÇIKILDI?
a) Siyasal nedenler: 3803 sayılı Köy Enstitüleri Yasası Mecliste kabul
edilmişti ama 151 milletvekili oylamaya katılmamıştı. Daha da dikkat çekici
olanı şuydu: Aynı gün, 17 Nisan 1940 günü, Köy Enstitüleri Yasası’ndan
önce 2 tasarı daha oylanıp kabul edilmişti. Bu iki tasarının oylamasına katılıp
18
olumlu oy veren milletvekili sayısı 316 idi. Köy Enstitüleri Yasası oylamasında
bu sayı 278’e düştü. Oylamada bulunmayanlar arasında Demokrat Parti
kurucuları Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü gibi etkili
milletvekillerinin de olduğu bilinmelidir.
b) Toplumsal nedenler: Köye yeni okulun girmesiyle çıkarı
bozulacaklar vardı. Bazı köylerde bir ağa, bir bey, bir din adamı, bir tarikat
lideri köy yaşamını etkiliyor, çıkarının korunması için yenileşmeye, gelişmeye
karşı geliyordu. Köye gelecek öğretmen bunların çıkarlarına engel olabilirdi.
c) Ekonomik nedenler: Özellikle bazı bölgelerde köy hatta köyler
sahibi toprak ağaları vardı. Bu köylerde oturanlar da sanki o ağaların
mülküydü; kötü koşullarda çalışıyorlar, emeklerinin tam karşılığını
alamıyorlardı. Bunlar aydınlanırsa başlarına gelmiş olanı yazgı kabul
etmezler, razı olmazlardı; değişik isteklerde bulunabilirlerdi. Bu istekler toprak
ağalarının işine gelmezdi.
d) Yönetsel nedenler: Yeni sistem sadece Milli Eğitim Bakanlığında
çalışanlara değil, başka bakanlıklardaki ilgililere de (özellikle bucak müdürü,
kaymakam, valilere de) ek görevler veriyordu. Bu yeni görevler hem hızlı,
hem çok sıkı çalışmayı gerektiriyordu. Böyle çalışma, ona ayak
uyduramayanların işine gelmiyordu; çalışmak yerine olumsuz eleştiri
yeğleniyordu. Bir de köy enstitülerinde yetişenlerin demokratik davranışları
tartışma yaratabiliyordu.
e) Eğitsel nedenler: Köy enstitülerinde eğitime yüklenen yeni
görevlerin bütününe veya bölümlerine karşı olanlar vardı. Üretim için iş
eğitimini, çok sesliliği uygun görmüyorlardı; klasik eğitim düzeninde
değişikliğe yanaşmıyorlardı
Yukarıda belirtilen nedenlerden başka, karşı olanların işlerini
kolaylaştıracak, sistemin başarılı olmasını zorlaştıracak bazı olumsuz
koşullar da vardı. İstenirse bu koşullar öne sürülerek işler aksatılabilir,
geciktirilebilirdi. Bu olumsuz koşulların bazıları şunlardı:
19
1. Savaş yıllarıydı, devlet bütçesinden eğitime yeterli kaynak
ayrılamıyordu.
2. Ne köylerde okul vardı, ne de enstitülerin kurulacağı yerlerde uygun
ve yeterli bina. Ama bunlar acele gerekliydi.
3. Halk alışkanlıklarına, geleneklerine çok bağlıydı. Bunlardan
değişmesi gerekenler sorun yaratabilirdi.
4. Sorunun sürüncemede kalmadan, kısa sürede çözüme
kavuşturulması isteniyordu ama, zaman kısıtlıydı.
5. Enstitülerde çalışacak yeterli sayı ve nitelikte elemen bulmak zordu,
bulunamıyordu (Oğuzkan, 1995).
XIII. KÖY ENSTİTÜSÜ UYGULAMASININ SONUÇLARI
Köy Enstitüleri, cumhuriyet devrimini köye taşımış, yüzyıllardır uyutulan
köylüyü özgürleştirmek ve halkın çıkarlarını savunan, her durumda halkın
yanında olan, devrimci, halkçı, laik ve bilimsel düşünen insanlar yetiştirmek
amacında olan eğitim kurumlarıdır ve ülkemizin de önde gelen birçok bilim ve
edebiyat insanı bu kurumlarda yetişmiştir (Dilber, 2000).
Daha başlangıç noktasında kalan bu eğitim modelinin başarısı, 1946’ya
kadar köylerdeki öğretmen açığını kapatan 16400 kadın ve erkek öğretmen
ile 7300 sağlık memuru ve 8756 eğitmen yetiştirmiş olmasıdır. Mezunlar
arasında Mehmet Başaran, Talip Apaydın, Fakir Baykurt ve Mahmut Makal
gibi yazarlar da bulunmaktadır. Şiir, hikaye ve romanlarında köy sorunlarını
işleyen bu yazarlar, sosyal, kültürel ve siyasal etkinlikler de göstererek köy
insanının dünyası için bilinç yaratmışlardır. Köy Enstitüleri sisteminin eğitime
en büyük katkısı, o güne kadar yalnızca eğitim kitaplarında görülen, fakat
geleneksel eğitimin etkisiyle, okula ve sınıflara giremeyen eğitim ilke ve
yöntemlerini, doğanın içinde hayata geçirmek olmuştur. Bunların somut birer
örneğini vermiştir. Buralarda binlerce öğretmen adayı, bunları bizzat
yaşayarak öğrenmişler ve gittikleri okullara da bunları taşımışlardır (Çıkar,
1998).
20
Halk türkülerinin, halk oyunlarının öğrenilmesi, yaygınlaştırılması köy
enstitüleri yoluyla gerçekleşmiştir. Ülkenin 21 ayrı kesiminde ve kırsal
yerlerde kurulmuş olması, öğrencilerini köyden almasının da etkisiyle her
yörenin türküleri, oyunları, diğer kültür etkinliklerinin tüm yurda yayılmasını
Trakya oyunlarının Erzurum’a, Erzurum türkülerinin Antalya’ya mal edilmesini
sağlamıştır. Kentler ve kentsoylu aydınlar halk sanatları ile ilk kez böyle
karşılaşmışlardır. Ayrıca o yıllarda halk masalları, halk söylenceleri, türküler
derlenmiştir. Köy enstitüleri pek çok alanda ilki başlatan ve yaşatan
kurumlardır; bunun en güzel örneklerinden biri “Hafta Sonu Toplantıları” bir
diğeri “Serbest Okuma Saatleri”dir (Apaydın,1995).
Köy Enstitüsü hareketi; kendi ülkemizin beyin gücü, yaratıcılığı ve
yurtseverliği örgütlenerek, toplumun en yoksul çocuklarının kendi emekleriyle
ücretsiz öğrenim görebileceklerini, kıt olanaklarla da çağdaş eğitimin olabileceğini,
demokrasinin sözle değil yaşanarak öğrenilebileceğini kanıtlamıştır (Altunya, 2002).
XIV. BUGÜNKÜ EĞİTİM DÜZEYİ İLE KÖY ENSTİTÜSÜ EĞİTİMİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
1. Amaçlar yönünden: Ulusal eğitimin bilinen üç temel amacı vardır;
insan yetenekleri ve kişiliğini tam geliştirmek ,yurttaş yetiştirmek, mesleksel
becerileri kazandırmak. Bu genel amaçları tek tek ele alırsak; Köy
Enstitülerinin, kişilerin tüm yeteneklerini eksiksiz geliştirmeyi, kişide özgür ve
yaşamla uyumlu bir kişilik geliştirmeyi hedeflediğini görürüz. Sonraki
dönemler değerlendirildiğinde, insanın yeteneklerini ve kişiliğini tahrip eden,
yarış yoluyla ezberciliğe dayanan, korkak bireyler yetiştiren bir eğitim
uygulandığını görürüz. Yine bu süreçte, eğitimde Cumhuriyetin temel
değerlerinin adım adım aşındırıldığı, ulusal eğitim yerine dışa bağımlılığı
özendiren unsurların eğitime girdiği görülür.
2. Eğitim hakkı yönünden: Köy Enstitüleri, eğitimin temel bir insan
hakkı olduğu, insan kişiliğinin özgürce gelişebileceği demokratik değerlerin
eğitimle gelişeceği kabulüyle kuruldu. Yapılan plana göre 1955’e kadar tüm
köyler, okul, öğretmen, sağlık memuru ve ebeye kavuşacaktı. Ancak bu plan
21
1946’dan sonra uygulanmadı. Bugün hala okulsuz köyler var.
3. Eğitimin yönetimi yönünden: Köy Enstitüsü sistemi, merkezden
demokratik liderlik yönetimi gözetiminde geniş bir yetki devrine dayanır.
Ancak bugünkü eğitim kendine güvensiz ve üretkenlikten yoksun taşra
yöneticilerinin elinde sürüncemede kalmıştır.
4. Sistem yönünden: 1940’larda genel ve mesleki eğitimle halk
eğitimi akılcı bir sisteme oturmuştu. Mesleki ve teknik eğitim orta ve yüksek
kısmıyla bir bütündü. Köy enstitüleri dejenere edilince öğretmen okulu
sistemi de bozuldu.
5. Öğrenci hizmetleri yönünden: 1940’lı yıllarda köylerden toplanan
çocukların büyük bir kısmı hastalıklı ve ortaçağa özgü alışkanlıklarla
geliyordu. Enstitüler, çok zor koşullarda bu görüntünün içinde saklı duran
cevheri ortaya çıkardı. Bugün vatandaş gerçek bir eğitim özlemi içinde
ancak bunu nasıl ve kimden elde edebileceğini bilmiyor. Bakanlık örgütünde
çocuklara sahip çıkacak birim yok. Çocuklar okullarda oynayamıyor,
gülemiyor, eğlenemiyor, üretemiyor.
6. Eğitimde kaynak sağlama yönünden: Cumhuriyet yönetimi, para,
okul, öğretmenin olmadığı, halkın çoğunun da eğitime talep olmadığı bir
yıkıntı devraldı. Önemli bir şey vardı. İnançlı ve bilinçli bir kadro, az sayıda
yurtsever, bilgili ve bilinçli kişilerden oluşan bu kadro sayesinde kısa
zamanda kaynak ve talep yaratıldı. Yeni eğitim kurumları açıldı. Bunlar nasıl
başarıldı? Elbette vergi ve bütçe olanakları kullanıldı. Emek ve fon gelirleri
yaratıldı. Günümüzde eğitim sorununun çözümsüzlüğünü kaynaksızlığa
bağlayanlar, ya aymaz ya da yalan söylüyorlar. Özel dershaneler, vakıflar,
bağışçı zihniyetler sürekli kaynak yutuyor. Yılda 50-60 milyon ders kitabı
çöpe atılıyor. Alınan vergiler amacına ulaştırılmıyor. Daha sayabiliriz.
Çözümsüzlüğün nedeni inançsızlık ve akılsızlıktır.
7. Öğretmen eğitimi yönünden: 1908-1970 arasında varlık gösteren
öğretmen okulları, dünya ölçeğinde kaliteliydi. 1970 sonrası değişen,
öğretmen yetiştiren kurum anlayışında “mektupla öğretimle” bile öğretmenler
22
yetiştirildi. Bugün 65 eğitim fakültesine rağmen; MEB resmi açıklamalara
göre 433 bölüm ve programdan sınıf öğretmeni alınmış. Plansızlık yüzünden
de öğretmen açığı yıldan yıla büyüyor.
8. Programlar yönünden: Köy enstitülerinde genel kültür, tarım ve
teknik becerileri, sanatsal etkinlikler ve pedagojik formasyon yönünden
dengeli bir eğitim yapıldığı görülür. Uygulamada öğrenci etkinliği temeldir.
Öğretmenler konunun niteliğine ve yetişeceği mesleklere göre hem bireysel
hem küme etkinliklerine göre eğitilir. Günümüzde serbest kitap okuma ve
evrensel kültürle ilişki kalkmış gibidir. Program ölü bilgiyle yüklü hale
gelmiştir. Deneme, gezi, gözlem, yaratıcılık kalkmıştır. Çocuklar artık test
çözüp sınava hazırlanmaktan başka etkinliğe olanak bulamamaktadırlar.
Sonuç olarak; Türkiye belliğini yoklarsa, orada eğitim sorununu çözmede
yararlanılacak pek çok güzel örnek bulacaktır. Yeter ki buna niyet edebilsin
ve bunu başaracak yetenekte bir kadroyu görevlendirsin
(http://www.add.org.tr).
XV. KÖY ENSTİTÜLERİ KAPATILMASAYDI...
Köy Enstitüleri yaşasaydı, eğitimle birlikte ülkemizin birçok sorunu
sağlıklı bir çözüme kavuşmuş olurdu. Demokrasi bilinci yerleşir ve eğitim,
sağlık, toprak sorunu diye bir şey kalmazdı. Hemen her köy sağlık
memuruna, köye gerekli teknik elemana, okula kavuşurdu. Üretim çeşitlenir
ve kırsal alanlarda da üretim değerlendirilebilirdi. Daha erken bir zamanda 8
yıllık zorunlu eğitime geçilmiş olurdu.
Eğitimdeki eşitsizlikler ortadan kalkar, herkese fırsat ve olanak eşitliği
sağlanırdı. Böylelikle üniversiteye giriş sınavlarına bile gerek kalmazdı.
Toplum çevre konusunda daha bilinçli olacağından; doğa kirlenmesi
sorunu yaşanmazdı. Öğrenciler de okullarını ağaçlandırır ve çevreyi
korurlardı.
23
Toplumda işsizlik sorunu bu kadar yaşanmaz, dolayısıyla toplumdaki
suç oranı azalırdı.
Üretkenlik ve yaratıcılık beraberinde teknolojik gelişmeyi de
sağlayacağından ekonomimiz sürekli çöküntü yaşamaz, dolayısıyla
emperyalizme şimdiki gibi yenik düşmezdik.
Halkın yaratıcılık gücü de daha gelişmiş olacağından, bilim ve sanat
alanında daha çok aşamalar kaydedilebilirdi.
Okullara öğrenciler “bağış” yerine kendi emekleriyle katkı sağlarlardı.
Öğrenciler daha çok kitap okur, zamanlarını yaratıcılıklarını geliştirmek
için harcarlar, daha az “test” çözerlerdi.
Öğrenciler okula severek gelirler, okul onlar için özlenen bir yuva olurdu.
Öğrenciler sadece verilen komutla işleyen bir makine gibi olmaz;
kendileri araştırır, bulur ve tartışırlardı.
Öğrenciler boş zamanlarını kaset dinleyerek değil, bir müzik aleti
çalarak; takım fanatikliği ile değil, spor yaparak değerlendirirlerdi.
Elbette ki bilgisayarlar da eğitim sistemine çoktan girmiş olur ve tüm
eğitim teknolojileri, derslerde etkin bir şekilde kullanılıyor olurdu.
Ve en önemlisi daha nitelikli öğretmenler yetişeceğinden, toplumumuz
şimdikinden çok daha farklı bir yerde olurdu. Ayrıca eğitim almak ya da iş
bulmak için insanlar bu derece köyden kente göç etmek zorunda
kalmayacaklardı.
KAYNAKÇA
24
1. Altunya, N. (2002). Köy enstitüleri. Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi, 26.
2. Altunya, N. (2002). Köy enstitüsü sisteminin düşünsel temelleri. Ankara: Uygun Yayınevi.
3. Apaydın, T. (1995). Bilgiden bilince eğitim. Ankara: EĞİT-DER
Yayınları.
4. Başaran, M. (1999). Devrimci eğitim köy enstitüleri. İstanbul:
Papirüs Yayınevi.
5. Bayram, F. (1999). Eğitmenler “öğrenmeyi öğretme ustaları”. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
6. Çıkar, M. (1998). Hasan Ali Yücel ve Türk kültür reformu. Ankara:
İş Bankası Kültür Yayınları.
7. Dilber, B. (2000). Özlemle anıyoruz. Öğretmen Dünyası, 244,14.
8. Görür, M. (2003).Bir aydınlanma devrimi uygulaması:köy enstitüleri.
Kasım20,2003,Web:www.chp.org.tr/ankara/cankaya/genc/enst.htm9. Oğuzkan, A.F. (1995). İ. Hakkı Tonguç yaşamı ve hizmetleri.
Ankara: Türk Eğitim Derneği Yayınları.
10. Tonguç, E. (2001). Köy enstitülerinin amacı. Kasım 16, 2003, Web: http://koyenstituleri.de/uye/bin_pl/berichte.pl
11. Tonguç, E. (2002). Saffet Arıkan köy enstitülerinin temelini atan
bakan.Kasım29,2003,Web:http://www.koyenstituleri.org/ke_t/sa_o_k.html
12. Türkkaan, İ. (1996). Cumhuriyet döneminde milli eğitim bakanı olarak Hasan Ali Yücel. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
13. Atatürkçü Düşünce Derneği Alanya Şubesi. (2003). Bugünkü eğitim
düzeyi ile köy enstitüsü eğitiminin karşılaştırılması. Kasım 13, 2003,
Web: http://www.add.org.tr
25
EKLER
EK-1: T.C. Maarif Vekilliği Köy Enstitüsü Diploması
EK-2: T.C. M.E.B. Yüksek Köy Enstitüsü Diploması
26
27
26
27