31
tasavvuf ve Akademik Dergisi ·. Ankara 2003

14 MUHYİDDİN İBN ARABÎ HAKKINDA LOUİS MASSİGNONUN …isamveri.org/pdfdrg/D02193/2003_IV_11/2003_IV_11_GUNGORZ.pdf · Muhyiddiıı İbn Arabi Hakkında Louis Massignon'un Eleştirileri

  • Upload
    others

  • View
    15

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

tasavvuf İlml ve Akademik Araştırma Dergisi

·. Ankara 2003

Muhyiddiıı İbn Arabi Hakkında Louis Massignon'un Eleştirileri ve Veled Çelebi (İzbudak)'nin Cevapları

Zülfikar GÜNGÖR

Yard. Doç. Dr., Ankara ü. ilahiyat Fakültesi

özet Muhyiddin İbn Arabi; hakkında Batıda ve Doğuda hem Müslümanlar

hem de müsteşrikler tarafından lehte ve aleyhte çok sayıda yayın yapılmış

çok önemli bir mutasavvıftır. O, özellikle vahdet-i vücud anlayışı başta ol­mak üzere, İslam Tasavvufuna Yunan, Hind, Çin felsefelerinden unsurlar sokmakla eleştirilmiştir. Bu makale, ünlü müsreşriklerden Louis Massig­

non'un onu yönelttiği eleştirler ile bu eleştirilere Veled Çelebi İzbudak ta­rafından verilen cev:ıpları araştırıcıların ilgisine sunmaktadır.

Anahtar kelimeler: İbn Arabi, Vahdet-i vücut, Men Arafe nefsehO Ha­disi, Veled Çelebi, Louis Massignon.

Muhyiddln İbn Ara bl (ö. 638/ 1240) tasavvuf tarihimizin en önemli şahsiyetle­

rinden birisidir. Hakkında batıda ve doğuda hem Müslümanlar hem de ınüsteş­

rikler tarafından çok sayıda incelemeler yapılmış; eserleri yayınlanmıştır. ' Onun­la ilgili çalışmalann bir kısmı onu ve tikirierini savunmaya, bazılan ise eleştiriye yöneliktir. O, özellikle tasawuf literatürümüze kazandırdığı vahdet-i vücud an­

layışı sebebiyle lehte ve aleyhte bir çok yazı ve kitaba konu olmuş bir mutasav­

vıfve ilim adaınıdır. 2 Biz bu yazımızla, İbn Arabi''nin düşüncelerine ünlü Fransız

müsteşrik Louis Massignon (ö.l962i tarafLndan yöneltilen eleştiriler ile Mesnevf

ı Mulıyiddin ilm Arabi'n in h:ı y~tı, eserleri ve hakkında yapılmış çalışmala r hakkında bk. Nihat

Keklik, el-Fütılhtit ei-Mekkiyye, Ankara 1990. İsmail Fenni Ertuğrul, V abdet-i Vücıid w ilm Arctbi, İs­

tanbui199L 2 Mulıyidöın İbn Arabi ile ilgili yapılan eleştiriler ve cevapları ile onun lehinde yazıbn eserler

hakkında bk. İsmail Fenni Ertuğrul, age. 3 İslam dini ve medeniyeıi üzerine çok sayıda çalışınası olan bu ınüsteşriğin eserlerinden ba:.:ıları

şunlardır: "la Passion d'AI-Halladj Mm1yr Mysriqııe de /'islam (/sliımlığın Mıırasavvıf Şehidi el-1-fal­

/ac 'ııı Çilesi) 1922; L.es Corpm·ation Marocaines (Fcıs 'ta L<mcalar); La Priere d'Abraham ;mr Sodoıne,

mürereimi ve Konya Mevlevl-hanesi post-nişinierinden Yeleel Çelebi (ö. 1953) 'nin4 ona cevaben kaleme aldığı makalelerini araştırmacıların dikkatlerine sun­

ınayı amaçladık.

Bu eleştiriterin ve cevabi makalelerin yazılmasına sebep olan olaylar şöyle

gelişmiştir:

Darü 'I-Fünün ilahiyat Fakülıesi hocalarından Profesör Mehmet Ali Ayni (ö.

1945),; İbn Arabi hakkında Şeyhi Ekber'i Niçin Severim6 adıyla bir kitap yayınlar. Ayni'nin bu kit~ıbı eski Osmanlı büyük elçilerinden Ahmet Reşid Bey taratindan Fransızca'ya çevrilerek Paris'de neşredilir. ' Eserin Fransızca olarak yayınlanma­

sınoon sonra Fransa, İtalya ve Almanya'da L. Massignon, M. Nikolson ve H. S. Nyberg gibi meşhıır müsteşriklerin tenkitleri ve eserle ilgili tavsiyeleri yayınlanır"

Bu müsteşriklerden Louis Massignon, Ayni'nin eserinin neşri vesilesiyle İbn Ara­

bi'ye yönelttiği eleştirilerini özel bir mektupla ayrıca rnüellife bildirir.

Mehmet Ali Ayni, Massignon'un İbn Arabl'nin fikirlerini eleştiren mektubunu almca onun eleştirilerine daha ikna edici cevaplar verebilmek amacıyla ilim ve

irfank:ırına güvendiği Yeleel Çelebi ve Şeyh Saffet (ö.1950l efendilere hitaben yazdığı bir mektupla'" yardım iscer. Ayni'nin Sehilü'r-Reşiid dergisinde yayınla­nan mektubu üzerine mektubun muhataplarından biri olan Veled Çelebi aynı

dergide üç adet makale yazarak Massignon'un İbn Arabi hakkındaki eleştirileri­

ne cevap verir. " Yeled Çelebi'nin yazdığı makaleler neşredildikren sonra Massig-

Salman Pak (ibrabim'in Sodom, Scılman Pak Üstüne Duası) 1934; Essai sur /es Origirıes du Lexiquc

Tecbrı.iquc de ltı Mysliqııc Musulmrm (Mıtslii.num TasavJit!fiı Teknik Lugaliniıı. Kaynak/an. Üshlnde

Dmeme) 1922: Les Sepı Dormaııts d'Epb"s (!:fes 'lrı l'edi Uy uy an/an) 1955; La Mubabala de Madirıe

(Medine Bedduası) 1955", Meydan Larvusse, Büyük Lııgaı IJe Ansiklopedi, ist. 1972, c. VIII , s. 441. 4 Veled Çelebi izbudak'ın hayatı, eserleri ve düşünceleri için bk. Nevin Korucuoğlu, Ve/ed Çele­

bi izbudak, Ankar.ı 1994; Metin Ak:ır, Ve/ed Çelebi lzbııdak, Ank.'\ı~ı 1999. 5 Mehmet Ali Ayni'nin lı:ıyaıı , eserleri ve düşünceleri lı:ı kkında bk. Ali Kenı:ıli Aksüı, Prqfes6r

Mehmet Ali Aynf Hayall ue Eserleri, İstanbul 1944; isınail Arar, "Ayni, Me hmet Ali (1R69-1945l", TDV

isliim Ansikloped6·i (D}A), c. IV, ~. 273-275, isı::ınbul1991

6 Mehmet Ali Aynt, Şeyh i Ekber'iNiçin Severim, ist:ınbul 1339. Ayni'nin Osmanlı h:ırfleriyle ya·

yınlanrnış olan bu eşeri isınail Kar.ı tarafından latin harflerine aktarılarak ihrı Ambf'd.e Varlık Düşün­

cesi. ins~ın Yay., !sranbul1992 adlı eserin 159-237. sayfaları arasında yayınl:ınnııştır.

7 la Quint('s_,·ence de /cı. Pblosophie de' ihni Arabi, Paris 1926. 8 Eserin fraMızca neşri sonmsı yapılan eleştirilerin bir kısmı lıakkınd<ı bk. Ali Kenıali Aksüt,

age., ss. 312-321. 9 Şeyh Safl~ı Efendi'nin hay:ıtı , e~erleri ve düşünceleri iç in bk. fzmit'li fçnıail Hakkı-Şey}) Scı[fet,

Ahitık ı-e Tasavvıı/ Kitaplanndaki Hadislerin Sıhbati. (Tenkitli Neşir: Dr. İbrahim Haıipoğlu}, istan­

bul 2001.

lO Ayni'nin söz konusu kişilerden yard ım isıemek amacıyla yazdığı mektup Sebilii'r·Reşac~ c. 22, S. 563-564, 16 Sater 1342/ 27 Eylül 1339(1923), ss. l34-J36'de "Kastamonu Meb'lısu Muhıereıni

Muhterem Veled Çelebi Efendi Hauetleriyle S:'ibık Medis-i Meşayih Re'isi Muhıereın Şeyh Saffet

Efendi 1-la;.:retlerine" başlığıyla neşredilıniştir.

ll Mekw bun diğer muhatabı olan Şeyh Saffet Efendi'nin konuyla ilgili verilmiş cev:ıbının olup olmadığını tespit edeıncdik.

zülfikar güngör/ mılhyiddln ibıı arabf hakkında louis massigrıon 'un efeştirileri ve . .. 379

non tarafından gönderilen cevabi yazı da yine adı geçen dergide neşredilir.'2

Massignon'un cevabi mektubunda getirdiği yeni eleştirilere Veled Çelebi tarafın­dan cevap verilip verilmediğini tesbit edemedik. ' j

Yazıların Önemi ve Değerlendirilmesi

İbn Ara bl' nin görüşleri hakkında Sebilü 'r-Reşad dergisinde yayın lanmış olan bu yazılar hakkında -bizim tesbitierimize göre- ilgili eserlerde pek fazla bir bilgi yoktur. Massignon'un İbn Arabl hakkında Sebilü'r-Reşad dergisinde yayınlanan

eleştirilerinden ve Veled Çelebi'nin cevaplarının varlığından İsmail Fenni Eıtuğ­rul bir iki cümleyle bahsetmiştir." Ayrıca Ayni hakkında yazılmış bir kitapta nak­ledilen "İbn Arabl'nin Karmatlığı hakkında Massignon'dan aldığım bir mektup

üzerine o üstada Yeleel Çelebi marifetiyle yazclırclığıın cevapları da, meseleyi ay­dınlatmak için kitabıma ilave edeceğim."15 cümlesi Veled Çelebi'nin yazdığı ya­

zıların varlığından bizi haberdar etmektedir. Ancak yukarıda naklettiğimiz cüm­lenin kaydedildiği kitapta bu yazıların nerede yazıldığı bildirilmemiştir. Veled Çelebi ile ilgili yazılan iki biyografik kitapta '(, ise yazarın bu makalelerinden hiç

bahsedilmemiştir. Kanaariınizce bunun sebebi; Türkçü kimliği ile canınan yaza­rın İs!a.mcıların yayın organı olarak kabul edilen Sebilü 'r-Reşadda yazı yazmış

olabileceğinin clüşünülmemiş olınasıclır. Bundan dolayı Veled Çelebi'nin maka­lelerinin listesi verilirken bizim latin harfleriyle yayınladığımız bu makalelerinin isimleri verilemerniştir. Bu durum bizi, Osmanlı harfleriyle yayınlanmış olan söz

konusu makaleler ve mektupların latin harflerine çevrilerek araştırınacıların isti­fade ve ilgisine sunulmasının yararlı olacağı kanaatine ulaştırmıştır.

Eleştiri içerikli mektup ve makalelerele her iki tarafın da son derece saygılı bir

dil kullanmaya gayret ettiği görülmektedir. İlml bir uslupla deliller ortaya konul­muş; karşılıklı olarak birbirlerinin haklı olduğu noktalar kabul edilebilmiştir. Ha­karet anlamına gelebilecek ifadeler kullanılmamıştır. 1923-24 yıllarında yapılmış bu ilmi yazışma lar, tenkit usul ve uslubunı.ın nasıl olması gerektiği gerektiği hak­

kında günümüz ilim adamları olan bizlere de ışık tutucu mahiyettedir. Biz yapmış olduğumuz bu çalışmada Osmanlı harfleriyle yayınlanan bu yazı-

12 Mehmet Ali Ayni, "Massignon'un Cevabı", Sebilü 'r-Reştid, c. 23, S. 589, 15 Recep 1342121 Şu­

bar 1340 (1924), ss. 269-270.

13 Massignon'un hem ilk mektubunda hem de Veled Çelebi'nin cevabi makalelerinin neşri son­

rasınd;ı gönderdiği ikinci nıekrubunda yer verdiği ele~tirilerinden Veled Çelt:bi tar:ıfından cevaplan­

mlınış ol3nlara İsmai l Fenni Ertuğrul aynnrılı bir ~ekilde cev<ıp vermiştir. Bk. İsmail Fenni Ertuğrul,

Vabdet-i Vüdid ve ibn Arabl, ss. 251-266.

14 Bk. Aynı eser, !;S. 251. 276.

ı S Ali Keımıli Aksüt, hq{esör Mehmet Ali Aynf Hayatı ve Eser/er~ s. 318x.

16 Nevin Korucuoğlu, Ve/ed Çeleb-i lzbu.dak, Ankara 1994; Meıin Akar, Ve/ed Çelebi tzbudak,

Ank:tra 1999.

380 tasavvuf

lan latin harHerine çevirmenin yanısıra yazıların daha iyi aniaşılmasını sağlayıcı

dipnotlar da ekledik. Kendi ekiediğimiz dipnotlarm sonuna (Z.G.) kısaltınasını

koyduk, böylece yazıların asıllarında bulunantarla bizim eklediklerimizin karış­

mamasını sağlamak istedik. Metin içinde geçen anlamları verilmeyen ayet, ha­

disler ile diğer Arapça ve Farsça ifadelerin tercümelerini dipnotlarda verdik.

Ayetlerin sureleriyle numaralarını ve hadislerin kaynaklarını gösterdik.

Burada latin hartlerine yapuğımız çevirilerini sunacağınuz beş adet yazıdan

ikisi Massignon'un eleştirilerinin yeraldığı mektuplar; diğer üç tanesi ise bu mek­

tuplardan birincisinde kaydedilen eleştirilere cevaben Yeleel Çelebi tarafından

yazılan makalele rdir.

Yazılardan birincisi Mehmet Ali Ayni'nin Yeleel Çelebi ile Şeyh Saffet Efendi­

ye yazdığı mektuptur. Ayni mekrubunda, İbn Arabi hakkında yazmış olduğu ki­

tabı vesilesiyle Massignon tarafından yapılan eleştirileri -yer yer bu eleştirilere

karşı kendi düşüncelerini de belirterek- sıralamış ve bu konular hakkında ikna

edici cevaplar verebilmek için de ımıhataplarınclan yardım istemiştir. Ayni'nin bu

mektubunda belirttiği Massignon\ın eleştirileri anahatl arı ile şu hususlardadır:

ı. İbn Teyıniye'nin, İbn Arabi'ye yönelttiği vahdet-i vücud anlayışında Kar­

mat11ikı7 etkisi olduğu eleştirisinde haklı olduğu .

2. İbn Arabl'nin Halıkla mahlük arasında bir iktirJn-ı mantikl bulunduğunu

isbata çalışrığı ve onun bu düşüncesinde de Karınatiiik etkisi olduğu.

3. İbn Arabl'n in Tecelliyat adlı eserinde 'tevhid' kelimesi hakkında verdiği

izahatın yanlış olduğu.

4. İbn Arabl'nin kullandığı ıstılahiarın köhne ve tehlikeli olduğu. S. İbn Arabi'nin Yahya b. Muaz' a ait olan 'Men ~u-efe nefsehu fe kad arefe

Rabbehu' sözünü hadis-i kudsi olarak zikretmesi ve bu söz(e ilgili yaptığı açıkla­

maların da yanlış olduğı.ı.

6. İbn Arabl'nin gayretiyle İskenderiye Felsefe Ekolü'nün ıstı lahlarının İslam Tasavvufunda hakim olduğu .

7. İbn Arabl'nin varlığını bildirdiği arz-ı simsim gibi farklı alemierin olmadığı.

8. Şeceretü'n-Nu 'maniyyeadlı eserin İbn Arabl'ye aidiyetinin şüpheli olduğu.

Ayni'nin yul<arıda özetlemeye çalıştığımız Massignon'un eleştirilerinin yerve-

rildiği mektubuna cevaben Veled Çelebi'nin yazdığı üç makaleden iki ranesi

"Men 'arefe nefsehu fe kad 'arefe Rabbehu"ı~ rivayetine ayrılmıştı r. Edebi ve ta-

17 Karm:ıtllik, aşırı Şii ismililiyye mezhebine mensup bir topluluğun düşünce sistemidir. Kıl­fe'deki isınilili dfıisi Hamuan b. Eş':ıs Karmat (ö. 293/906)':ı nbpeıle. bu ismi almıştır. Faıla bilgi için bk. Sabri Hiznıetli, "Karnıaıller", DİA, c. XXIV, ss. 510-514, İstanbul 2001.

lS Tasavvufı ve edebi eserlerde hadis-i kudsi olarak nakledilen bu rivayetle ilgili müstakil bazı şerhler yapılmıştır. İbn Arabr'nin bu rivayetlc ilgili bir şerh i terd\mesi ile birlikte basılmıştır. Eserin kün· yesi şöyledir: Risiile-i Tevbfd, Mündereditı : Men 'arefe nefsehu fekad 'arefe Rabbehu hadls-i şerifı hak­kında Şeyh-i Ekber <ks.) Hazretlerinin şerlıiyle lıaşiyesinde tercümesini ımıhıevldir. Mütercimi: Keliimi Dergi! hı Şerifi Post-n işini Muhammed Es'iid, sene 1337. Ayrıca bu riv;ıyedı:: ligili olaı-.ık Nuri Topaloğ-

:tillfık:tr gilngörlmuhyiddln ibrı arabf bakkırıda loıt·is masstgrıon'un eleştirileri w. .. 381

savvôfi eserlerde çok zikredilen bu söz ile ilgili makaleler ilmi ve müdekkikane­dir. Yeleel Çelebi'nin bu rivayet üzerine yazdığı makaleleri Massignon da çok be­

ğenmiş ve "Veled Çelebi'nin 'Men 'arefe nefsehu .. .' kavlinin isoadına aid cerh ve ta'dil hususundaki izalü\t-ı 'alimaneyi pek takdir ettim."19 cümlesiyle bunu belirt­

miştir. Veled Çelebi'nin cevapları ana hatlarıyla şöyledir:

1. İbn Arabl'nin vahdet-i vücüd ve diğer konularda Karınat'ilik ve hunıtllikle

hiçbir alakası yoktur.

2. İbn Arabl'ye e l eştiri yöneitenler onu anlaınakta aciz olanlardır.

3. İbn Arabl'nin Balıkla mahluk arasında bir ikticin-ı mantık! isbatına kalkış­

ması dolayısıyla onu Karamüa mezhebine nisbet e tmek İbn Teymiye'nin iftirala­

rındandır.

4. İbn Arabi, tefsir, fıkıh ve hadis sahasında bir otoritedir.

5. Yahdet-i vücud meselesi bir şühüd işidir; yaşamayanın anlaması ve yaşa­

mayana anlatmak zordur. 6. Farklı düşünce sistemlerinde varolan benzer yönler, onların birbirlerinden

bir şeyler aldığını isbat etmez. Hz. Adeın'den Hz. Muhammed' e gelinceye kadar Allah her topluma bir elçi göndermiştir. Hindistan, Çin, İran, Turan vb. yerlerele

yaşayan insanJarın düşüncelerinde benzerlikler ve güzellikler hepsinin ilahi hi­

taba nıuhatap olmalanndan kaynaklanmaktadır.

7. İbn Arabl'nin Karınatiiiğine delil olarak zikredilen Şeceretü '1-Kevn adlı ese­

rin müellife aidiyeti mevsuk değildir.

8. İbn Arabl'nin arz-ı simsime, alem-i hurGf gibi fikirlerini ceffe'l -kaleın inkar

etmek ilim adamlığına yakışmaz .

9. "Men 'arefe nefsebu fe kad 'arefe Rabbehu"sözü kaynaklarda farklı İslam

büyüklerine nisbet edilmiştir. Bu sözün hadis alimleri tarafından Hz. Peygam­

ber'e mevsukiyeti şüpheli görülmekle birlikte, bu sözün ımızınunu başka hadis­

lerde ve bazı ayetlerde mevcuttur.

Veled Çelebi'nin bu üç makalesi yayınlandıktan Massignon, Sebilü'r-Reşc/d

okuyucularının faydasına olan bu yazışmalardan çok memnun olduğunu, Yeleel

Çelebi'nin yazıların ı çok beğendjğini ifade ettiği cevabi bir mektup daha yazmış­

tır. O bu mektubuyla kendi eserlerine atıflarda bulunarak bazı noktalara dikkat

çekmiştir.

lu da şu eserleri kılydetnıiştir: Eb u'l-Fadl Abdurrahman b. Ebi Bekir b. Muhammed es-SuyCui, el-Kav­lü'I-Eşbeb.fi Hadisi 'Men 'Arefe Rabbeb ·;Süleyman Sadeddin Efendi, Müst;ıkim-:dide Süleyman b. Sa­

deddin b. Alıdumılıman, Risiile.fi Şerbi Htıdf.<i 'Men 'Are(e Ne.fseb .fekad 'A1'f{(e Rab/x?h': eş-Şeyh el-Arif

lzzüddin Abdüssetanı b. Mu hammed b. Alımed ibn Ganim ei-Makd isl, Şerh u Hndfsi Men 'Arefe Nejseb

fekad 'An!Je Rahbeb; Ebiı ishakzıide Ataullah Muhammed Efendi , Şerhu Hadfsi Meıı 'Arqfe Nefsebfe­

kad 'Art?fe Rah/x?h. Bk. Nuri Topaloğlu, Tek Hc1dis Şeı·bleri, izınir 1998, ss. 45, 78, 123-124.

19 Mehıned Ali Ayni, "Massignon'lın Cevabı ", Sebilü'r-Reşad, c. 23, S. 589, 15 Recep 1342121 Şu­l)atl340(1924), s. 270.

382 tasavvı({

Sonuç olarak biz konunun bir bütün halinde görülebilmesine imkan tanırnak ve İbn Arabi hakkında araştırma y::ıpacak kişilerin bu eleştirileri incelemesini te­

min etmek amacıyla tarihin tozlu sayfaları arasında kalmış olan bu cevabi mek­tubun da yer aldığı beş adet yazının Hitin bartlerine yaptığımız çevirilerini yayın­lanış sırasıyla sunuyonız.

"Kastamonu Meb'fisu Muhteremi Fazıl Muhterem Veled Çelebi Efendi Hazretleriyle Sabık Meclis-i Meşayilı Reisi Muhteremi Şeyh Saffet Efendi Hazretlerine*

Geçenlerde Şeyh-i Ekber hazretleri hakkında 'acizane neşretmiş olduğum küçük bir risaleyi efazıt - ı müsteşriklnden Mösyü Louis Massignon'a göndermiş­tim. Fazıl-ı müşi.lru'n-ileyh ridl.mı kabül ederek münderecatı risale hakkındaki müliihazalarını bu defa bendenize bir mektub-ı mahsusla bildirmişti r. Ancak bu

mülaluzalar öteden beri zihinleri işgal eden pek mühim bazı ıneselelere ra'alluk ettiği için , müşaru'n-ileyhe cevab yazmadan evvel, bir defa da zat-ı hakimanele­rinden istifsan düşündüm . Pek temenni ve ümit ederim ki irşadat-ı hakimanele­rinden mahrüm edilmeyiz. Bendeniz risalemde Şeyh-i Ekber'e ta'aıTuz edenleri saydığım sırada İbn Teymiye'den de biraz lisan-ı şikayetle bahsetmiştim. Fakat Massignon, İbn Teymiye'yi itirazlannda haklı bularak mektubunda bendenize 'aynen şöyle yazıyor:

'Zannediyorum ki İbn Teym(ye'nin vahdet-i tJücud 'aleyhindeki itirazları

kat'idir ve İbn 'Arabf'nin bu nokta hakkındaki ıstılah/an hatıı·-naktır. Bir

mü 'min in vaz~j'esi herşeyden evvel tevhfdi tenzfh eylemesidfr. inşa 'at-ı 'azfme-i

felsefesini hi-hakkın i~pinoza'ya benzettiğinizt~e İbn 'Arabf'nin bu inşa'atı Ha­

lıkla mahlük arasmda bir iktiran-ı mantık~yi isbata uğraşmaktadır ki ha.tadır.

İbn 'Arabf'nin bu mülahazat-ı terkibiyyesi menşe'en Karmatf'dir. Nitekim Şe­

ceretü '1-Kevn'indeki bi1·jıkrası bunu ishat ediyor. Bu fıkrayı Hallac isimli ese­

rimde 838. sahifede zikretmiştim . V aL~ 'a İbn Teymiye'nin, İbn 'Arabf için, bi­lerek bir İsma'ilf, bir Kcmnatf idi, demesi na-revadır. Fakat muhakkakdır ki

İbn. 'Arabf'nin köhne ıstı/.ahatı şübheli ve korkacak bir şeydir. Tecel/iyat 'ün­

vanlı eserinde 'Tevhfd' kelimesine verdiği izabat da doğ1·u değildir. Kezalik

Yahya b. Mu'az er-Razf'nin Men 'arefe nqfi·ehu fe kad 'm·efe Rabbehu. kavlin­

deki izahatı da hatadır. '' Görüyorsunuz ki şu mütala'alardan her birinin ayrı ayrı ta'mlk ve redkikine

ihtiyac vardır. Vakı 'a Massignon'un dediği gibi, bir mü'minin vazifesi her şeyden evvel tevhld ise de, bu tevhld onun ta'biri vechile yalnız tenzihl mi olmalıdır~

• Bu mektup Sebilü 'r-Reşad, ç, 22, S. 563-;64, 16 $afer 1342/27 Eylüll339(1923), ss. 134- 136'd:ı

neşredilmiştir. (Z.G.)

ıülfikar güngör/mııhyiddfn ibu arabf bakkmda louiS mass(cın.orı'ım eleştiı·llerl ve.. . 383

Zann-ı 'ikizanemce bütün muhakklkler gibi Hazret-i Şeyh-i Ekber de tevhidin,

tenzlh ile teşblh arasında olmasını tavsiye ediyor. Zira böyle olmazsa insan için

Hakk'ın sıfati arını tasavvura nasıl imkan olabilirdi?

Massignon, Hazret-i Şeyh ' in Halıkla mahluk arasında bir iktiran-ı mantık! isba­

tına çalışmasını da ınu'aheze ediyor. Acaba Massignon bu iktiran-ı ınantıkiy i na­

sıl anlıyor? Müsteşrik- i fazı! mektubunda isti'mal ettiği trencendance kelimesinin yanına galiba bundan muradını daha iyice tefh1m etmiş olmak için Arabça harf­

lerle 'tenzlhü't-tevhld' terkibini ilave etmiştir. Ancak Allah'm transandansına yani

ma-sivfinın haricinde ve fevkinde vücuduna zahib olanlara, Şeyh- i Ekber 'indin­

de şühilden sabit olan bu ikti r-:inı nas ı l kabul ettirebiliriz? Bendenizce bu ihtilaf

ıaviye-i rü'yetlerin tehallüfünden, meşreblerin te'addüdünden veyahut 'ayn-ı ba­

siretin açılmamasından ileri geliyor. İbn 'Arabl'nin bu meseledeki rarz-ı telakkisi­

ne yanlış demek için aynı mesele hakkındaki diğer zehablann doğru olmasını is­

bat etmek lazım gelir. Halbuki diğer zehfiblara aynı şiddet ve kuvvetle tevdh-i si­

ham-ı i'tiraz etmek mümkündür.

Fakat Massignon , İbn Teyrniye'den daha mutedil, zirfi Hazreti Şeyh 'in hiç ol­

mazsa doğrudan doğruya Karınati olduğunu kabul etmiyor. Bununla beraber mü­

şaru 'n-ileyhin ınülahazat ve naz::ıriyatın ı meziihib ve mesaiik-i muhtelifeden iktihas

ermiş olduğuna zfıhib olmuştur. Massignon\ın bu hususdaki hükmünü daha ziya­

de vuzuhla takdir ve münfikaşa edebiimiş olmak için İs/a:nı Tasavvujimdaki Jstı/a­

hiiım Menşe'lerine Dair· Tedkikiit 'ünvanlı eserinden süttır-ı atiyeyi müsa'adenizle

tercüme edip nazar-gah-ı faziHinelerine 'arz edeceğim:

"Harraz'ın, Hatlac'ın tl..>Vhfdinin Gazaif'nin ve Halebii Sühreverdf'nin üç

'asır devam eden red ve inkarlarından sonra Fatımfler ve İsmiii/ilerin kudret-i

siyasiyye/eri muzmahil olduğu esnada, ibn 'Arabi kat'f ve gayr-i kilbil - i şifr1

bazı müsa 'idiu ile, islam 'm tasawU:lkartine o/cm 'ilm-i tevhfdini Karamita 'mn

teljfk tarzındaki 'vücudiyye'sine teslim etti. Zira evvelden yalnız erviihın Al­

lah'dan sii.dır olduğuna zahib oldukları biilde müşii.ru'n-ileyh bundan sonra

'ilm-i İliibi'nin beş me1tebesine mütekabil olmak üzre bütün bala 'ik m beş de­

vir ve zamanda Allah'dan ztihir olduğunu tasavvur etmiş 'vuslat-ı ilii. 'llah'ın

da yine beş zamanda bit· hat-eket-i rı·c 'iyye-i devriyye ile vuku' bulacağını ve

bütün mevdldii.tı zihnimizde topyel...>ün cem · etmek vasıtasıyla bizim de tekrar

"Allab" olacağımızı isbii.t e;J/emiştir.

Ve'lbasıl İbn Arabf'nin gayretiyle bundan b6yle iskenderiyye Mekteb-i Felse­

fisi'nin ıstı/.ii.hat-ı te!fi.kiyyesi İslam tasaınifıında hakim olmuş ve İbn Mukadde­

sı~ Yafı'f, İbn Se m 'ııne, Zervak, Niyazi ve Nabl-asf gibi mü 'min/erin 'ibadet ve

'ubıldiyyetteki hararet ve ga)!1-etleri ne olursa olsun o ıstılahat bu tasavufa in­

tibak eylemiştir. "

Efendi Hazretleri! Massignon'un bu beyanatı bendenizi büyük bir hayrete dü-

384 rascıwıtf

şürmektedir. Şeyh hakikaten Gnostiklerden, hukema-yı İskenderanlyeden, Silbi­

llerden ve Hind'in yogalanndan iktibils-ı efldr ve nazariyyat etmiş midir? Bu sıra­

da 'ilaveten şunu da 'arz edeyim ki İngiliz müsteşriklerinden Vinfıld Edvard, J Brovn, Raynold A. Nicholson gibi müdekkikler İslam tasavufunun menşe'lerine ve

suret-i inkişafına dfi'ir yaptıklan tedklkilua bu tasavvufa hikmet-i İskenderaniy­

ye'den pek çok şeyler karışmış olduğunu isbilt etmişlerdir. İbn Arabl'nin meslek-i

tasaVI.ıfisine girmiş bulunan hikmet-i iskenderaniyye müessisi EfHltun'un akvilli de

İspanyol ulemiisından Miquel Asin Palacios tarafından taharri edilmiştir.

Massignon ta'rlziltı arasında bilhassa 'arz-ı s imsim'e llişiyor. Fakat benim harı­

rıma bir şey geliyor. Bugün biz ancak üç bu'udlu eşya yı tasavvur edebiliyon.ız. Zi­

ra 'aklımızın yapıtışı ve tertibiltı daha ötesini düşünmeğe müsa'id değil. Fakat ba­

zı müstesna ve üstün zekalar dön bu'udlu eşyayı rasavvur edebiliyor; hatta onun

fevkinde olanları da istib'ad etmemişlerdir. Bina'en'aleyh bu kün·e-i arz üzerinde

mütenilkız ve muhfil 'addolunan şeylerin diğer bir 'iilemde mesela 'arz-ı simsime­

de mümkün olduğunu Şeyh'in habeı· vermesini niçin istib'ild ediyoruz? Kürre-i

arzda mevcudiyeti daha yakında keşf olunan raclyum madeninin mikdan pek az

imiş . Acaba bu fezil-yı na-müteniihl içinele mayası münhasıran bu çevherden ya­

pılmış başka bir küre yok much.ır? Eğer varsa buraya nisbette hariku'lade 'acldeıri­

ğimiz şeylerin orada bir emr-i t.-ıbi'l olarak vukfı'a gelebileceğini tasaVV\ıra bir ma­

ni' olamaz. Bina'en ':ıleyh H:.ızreti Şeyh'in bu kabilden olan ihbc1F.1tını cefte'l-ka­

lem reddetmek muvafık-ı in saf ve ihtiyat olur ımı?

Massignon, İbn Arabl'nin Şeceretü'I-Kemiindeki Muhammed lafz-ı mübareğini

terklb eden harfleri tarz-ı tefslrinden bu mülahazaları Karamite'den alelığına hlikm

ediyor. Bendenizi bu hususcia tenvlr etmenizi 'ilim niimına rica ederim.

Massignon'un zannınca, Şeyh'in Tecelliyatında tevhld kelimesine verdiği ma­

nabr da doğru değilmiş. Fe sübhana'Jlah! İbnArablo kelimenin teşrih-i me'anlsin­

de tevhld ya 'ilmeo, ya hülen veya şühuden olur, demiş. Bunun neresi eğri anla­

yamadım. Mesela bize zihnimizde bir hükümdarıo vücüdu ma'lumdur. Bu sebeb­

le günün birinde bir kimse yoldan geçen birini gösterip bu hükümclardır, fakat

mütenekkiren geziyor dese, zihnimizde bir hükümcların vücGdunda 'ilmimiz lahık

olduğundan o kimsenin bu k:ıvlini tasdik ederiz. F:ıkat biraz sonra diğer bir zar, o

şahıs için, hayır o hükümdar değildir, sana bıınu haber veren yanlış söylemiş, o bir

paşadır dese derhal içimize bir şübhe gelir, bu defa da onu tasdik ederiz. Zira 'il­

mimiz müşahedeye mebni değildi. Fakat o hükümdan makamında şühGden gö­rüp bilmiş olsaydık, hiçbir vakit bu tereddüte düşmezdik. Derhal bize gösterelik­

leri şahıs eğer bi't-tecrübe ma'luınumuz olan zat ise derhal tasdik ederdik. Şu izii­

hata göre Hazreti Şeyh ':ımme-i n:lsırı böyle 'ilmen olan tevhldini, asfıya-yı 'ibada

şühCıden hasıl tevhlde benzermemekde elbette haklıdır.

Massignon, "Men ·arefe nefsebu fe kad 'are.fe Rabbehu"kelilmını Yahya'nın

zülfık;ır güngör/ mubyiddfıı ibn arabl hakkında louis massignon 'ım eleştitileri ıte .. . 385

'addediyor. Bu olabilir; zaten haclls kitabiarı da bu kelanıın hadis olmadığıru ha­

ber veriyor. Bununla beraber bi'l'umı1ın rneşayih-i sfıfiyye onun hadls-i kudsi o l­

duğuna kaildir. Massignon, İbn Arabl'nin bu kelama verdiği ma'naları da hata 'addediyor. Artık anlıyoıum ki müsteşrik-i fazı! 'ilimdeki tebahhüri.ine rağmen ,

zevken ve 'irfanen tekemmüle ve makamatı bir mürşid vasıtasıyla seyr u sülfıka

muhtacclır. Zira buna muvaffak olm;:ıdıkça İbn Arabl'nin keHim-ı ınezkfııu şerh

ederken "inneke leste ente ve en te hüve bi/a ente la büve dahi/ün fike ve la en­te diibilün fibi ve la büve baricün 'anke ve la ente baricun anbu ,_<1ı tarzındaki beyanatını ne yapsak kabül ettiremeyeceğimizi zannederim.

Bendeniz kitabımda İtalyan şair ve hakim-i şöhret-şi'arı Dante'nin Dillin Ko­

medı'sinde cehennem ve cennete dair verdiği ma'lfıınatın İbn Arabl'den iktibas edilmiş olduğunu yukarıda ismini yazdığım İspanyoluleması Miquel Asin Pala­

cios'un teclklk::ltına atfen yazmışnrn. Massignon bu iktibasatın vtıkfı'una k~iil de­

ğildir. Massignon bu inkarına sebep olan mülahazalarını ayrıca bir risale şeklin­

ele neşr ecrnişti. Bendeniz üç sene evvel Massignon'un bu risalesini İkdam gaze­

tesinde münakaşa etmiştim. Fakat Asin'in verdiği hükmü bendeniz daha doğru

buluyorum. Zira metinlerden müte'addid misaller iradıyla Dante'nin İbn Ara­

bl'nin jfadatını aynen istinsalı ettiğini i sbfıt etmişrim.

Bendeniz risalemde Hazreti Şeyh'in ''.leyse.fi'l-imkiln ebde'e mimma kilne'l' fikrinde olduğunu yazmıştım. Massignon bu bfibda şöyle diyor:

"Fakat bu düstar Gazaif'den geliyor. Bundan başka şahsen zannediyorum ki bu müdde'iyatı müdafaa kabil değildir. Gazali de onu terk etmiştir."

Beneleniz zannecliyonım ki 'ulemfı-yı İsliimiyye içinde bu kavli hem kablıl ve

hem reeleleelen ler vardır. Gazali'nin bu da'vadan vaz geçtiğini bilmiyorum. Massig­non bunu neden dolayı kabil-i müdafaa zannetmediğini yazsaydı daha iyi olurdu.

Bendeniz risalemde Şeceretü'n-Nu 'maniyye'den bahs etmiştim. Massignon

bunun mevsfıkiyetinden şübhe ediyor. Wikıa Hazreti Şeyh'in asar-ı tasavvufiyye­

sinden en mühimlerinin devlet-i 'Osmaniyye'nin zuhfınından evvel yazılmış

nüshalarına tesadüf olunciuğu halele Şeceretü 'n-Nu 'man~Y.Ye'nin mevcucl nüsha­

lan hep dokuz yüz senesinden sonraclır. Hatta Şeceretü 'n-Nu 'nıaniyye için Sa Hi h

Safeli'nin yazdığı şerh bi'nnisbe yenidir. Velhasıl Massignon'un bu şüblıesi ben­

denizce de variclclir. Zat-ı mürşidaneleri bu husüsda ne buyurursumız?

.Massignon mektubunun son kısmında İbn Arabl'yi tasavvuf-ı İslamiyi 'akim

bir yola sevk etmiş olmakla itharn ediyor. Bundan başka turuk-ı 'aliyye ridili

hakkında şiddetli bir mufıhezesi vardır. Mektubun bu satı rlanru müsaadenizle

aynen tercüme edeceğim:

20 Muhakkak ki sen, sen ve o değilsin; sensiz o sende değildir ve sen de onda değilsin ve o se·

nin dışında değildir sen de onun dışında değilsin. (Z.G.)

2 ı Müınki niiı ttieminde var olandan d~ ha gü :tel bir yaratılış olamazdı. (Z.G.)

3R6 ıasawuf

"Birinci sınıfdan bir bakfm olarak görünmektedir. Fakat müşaru 'nileyhin mezabib ve mesaiik-i muhtelifeden ıeifiken serd ettiği mü/abazat-ı terkfbiyyesi İs­tam tasavvufunu 'akfm bir yola, bila kasd, tevcfb etmiştir. ilk mü 'minlerin hald­ki tasavvı~fu kfl u M ller/e ve felsefenin garfb tuhajlıklarıyla o kadar iştigal etmez­di. Onların tasavvufu her şeyden evvel, vezaif-i dfniyyeyi sadıkiine ve hararetle icradan 'ibarettir. Bu sebebiedir ki Hallac'ı İbn Arabf'ntn pekfevkinde 'addediyo­rıım . el-ayeh: Vetakin yenalühü't-takvti minküm.22 Bu esnada memalik-i İslamiy­yede teceddüt-perverfikirler bütün tarfkfere 'İCtimaiyyat nokta- ı nazarından atıl

kaldıklarına, 'avaid-i reddiyelerine, arz-ı simsim gibi, fehvaniyye gibi ta ' birler üzerinde bi-sud münakaşat-ı lafziyye/erine hücum etmektedir. İşte öyle bir sıra­da İslam Tasavvufundaki lstılabiitın Menşe'/erine Dti 'ü· Tedkfkat ntim~yla yazdı­

ğım kittibda sufiyyunun İslam. 'ın ilk intişarında ffa ettikleri hizmet-i 'azimeyi iz­

har etmeye çalıştım . Kezalik tasavvufun 'i/mü 'l-işariit değil, ''ilmü 'i-mu 'ameliit ve ri'ayetü'/-ahliik ile tasfiye-i kulub'dan 'ibiiret olduğunu gösterdim. "

Massignon bu mektubda ınezkfır ayet-i kı;:rimeyi 'aynen huruf-ı 'Arabiyye ile yazdığı gibi 'ilmü 'l -işariit, tasfiye-i ku!Gb terkibierini de 'aynen yazmıştır. Massig­

non'un ınu'ahezarının baz1ları da bendenizi pek ziyade düşündürmektedir. Bilhas­

sa dergahların ahviil-i hazırasına karşı o mu'ahezata nasıl cevab verebileceğiz bile­

miyorum. Acaba bu dergahlarda hars ve ıne'arif-i ınemlekete hizmet, hastalan tecU­

vi, yetim çocukları him~ye, garib ve b'i-çiireleri barındırmak gibi ictima'i hizmetler

nam ma bir şeyler yapmak zamanı gelmemiş midir? Massignon diğer bir kitabında ru­

ruk-ı 'aliyyeden yalnız SenGsilerin müstesnii olarak bir hizmet-i neşriyyede bulun­

duğunu haber veriyor ki doğrudur. Massignon kudemiinın tasavvufunda işiiriit

yoktu, diyor. Bendeniz bunu tasdik edeceğim. Bununla bediber bu hususcia dahi

zat-ı ınürşidanelerinin tenviratını bekleriın. Ve biitime-i kelaın olarak 'arz- ı ihtira­

mat eyleriın efendim. Kızıhoprak Mehmet 'Ali 'Ayni''

Şeyh-i Ekber (r.a.)•

Üstad- ı fazıl Şeyh Safvet Hazretleriyle fak!ıin namına ithaf buyurdu k! an maka­

le-i muhakkikaneleri 'abd-i 'acizi oldukça mu'dal bir mevki'e düşürdü . Cevab na­

mına bir şeyler karalasam zat-ı 'alllerince müşkil 'adet olunan mebahisi bi-hakkın

hall edemeyecektim. Hiç yazmamak ise miyaneınizdeki kıyınet-dar ve pek muh­

terem hukfıka karşı gayr-ı mümkündür. Binii'en 'aleyh kamilen esas meseleye

hidınet edemesem bile az çok bir fa 'idem dokunm ümidiyle ber-vech-i a(ı ma'ru­

zatda bulunuyorum.

22 22 Hacc/37. ayet. " .. Ancak Allah'a sizin ıakvanız ulaşır:· (Z.G.)

• Bu nı.:ıkale Sabilıi'r-Reşiid, c. 23, S. 577, 20 Rebiü'l-evvell342/29 Teşrin- i s~1ni 1339 {1923), ss. 69-72'de neşred ilmişıir. (Z.G.)

zülfikar güngör/muhyiddfn. lbtı arabf bakkmda louis massignon'un eleştirileri ve... 387

Bir mektlıb-ı mahsusla Şeyh- i Ekber narnındaki eser-i 'alinizi ten k id eden fazıl-ı müsteşrikinden Mösyü Louis Massignon'un vahdet-i VÜcGd hakkındaki Şeyh-i Ek­

ber'in fikrini tasvib eder hareket etmeyip de bu balxla en ınüdhiş ınu 'arızı İbn Teymiye'ye tarafdar gibi görünmesine karşı bi'l-isale hakem mevki'inde bulun­mak fakirin havza-ı cür'etime asla giremez. Belki şeyh-i ınuhakkikimiz Safver

Efendi Hazretleri bendenizin boş bırakacağım bu kabll mebahis mahaJlini cloldu­nırlar. Belki de İstanbul'da vücGdlarıyla teberrük eylediğimiz ba'zı ecille-i sfıfiy­ye -Hak erenlere bir hiclmet olmak üzre- bu babcia icile-i kalem ederler de ınes'ele matiObumuz vechile mertebe-i tahklke vasıl olur.

Bu mebhase 'aid fakirin 'arzıın şudur ki: Şeyh-i Ekber Hazrederi başda olduğu halde İbn Seb'ln, 'Abdü'I -Kerım Cill, İbn Farız vesair bir çok mağrib ve 'Aı-ab sü­fiyyesinin vahdet-i vücGd'a dairtahkikatı-değil İbn Teymiye, İbn Kayyım el-Cev­

zi, İbn Hazın gibi sfıfiyye düşmanı zevatı- bizim mütekellimln dediğimiz İmam Eş'ari ve İmfun MilturGdi peyrevleri bulunan Ehl-i Sünnet kelamcılarını da mem­

nun edememiştir. Hele bi'l-'umüm Şi'iyye tekfirde tereddüt etmezler. Bi'ttabi' tare­feynin deliiiiini burada icad ermeyeceğim. Zaten zat-ı valalarına da ra'na ma'lüm­dur. Ancak 'abd-i 'acizin Kelaınu 'llah'dan doğrudan doğruya anladığım şudur ki:

Cenab-ı Rabbi.i'l-'illemin Kitab-ı Medd'inde tevhlde verdiği ehemmiyet gibi hiç­bir şeye eheınmiyet verıneıniştir. Makam-ı UIGhiyyet'e şerlk ve nazir isnad etmek ve evlad ve ehibbil nisbet eylemek misillü kafiraneve müşrikane tecavüzlere karşı Kur'an-ı Kerim gayet şedid ınu 'ahezatda bulunuyor ve bu husus için ufak bir ta 'ar­ruzu değillma ve ihamı bile reddediyor. Şirkden ma'ada her günahın kabil-i mağ­firet olduğuna dair ayet-i kerlmeH ma'IGm-ı 'alileridir. Hatta enbiya ve ahbar ve re­

ha bin hakkında hukuk-ı Uluhiyyet'e tecavüz mahiyetinde fazla hürmerkarlıkları da şiddetle mtdbeze eyler.?ı Bir hadis-i sahlbde kubfır-ı enbiyayı mescid ittihaz eden Yahudilere la'net buyun.ı lmuşnır.x Keza.lik herhangi imam tarafından gelirse gelsin

-elinin mukreza-yı celilini 'umde ittihaz etmeyip ele bila-tahkik ba'zı ruesa-yı dini kendilerine gayr-ı ınuhti ve yegane ınus'ib pişva 'add eden ve bu ruesanın sözleri, bilaf-ı nass olsa bile "Kimbilir bir hikmeti vardır, yine ben pişvamı raklld ederim."

diye camid bir ta'assubla kendi pişvftsına nisbet edilen :ıhkama uyanları ve onlara ra'abbud vaz'iyetinde hürmet gösterenleri İbn Teymiyye ve İbn Hazm meşreb ve

mezhebinde olanlar bir nev'i teşrikle itham eylerler. Şu rafsilihdan anlaşılıyor ki, tevhld mes'elesinde Allah ve Rasulu'llah ve tical-i

cilnin her kısmı gayet kıskanç bir lisanla tenzihatda bulunuyorlar. Hazreti Şeyh-i Ekber efendimiz ve diğer ecille-i süfiyye de her birerleıi 'ulema-yı İslam'dan ol­dukl::ırı gibi bi'lhassa Şeyh-i Ekber hazretleri İbn Hazm ve İbn Teymiyye'den hiç

23 Bk. 4 Nisa/ 48, 116. (Z.G.)

24 Bk 9Tevbe/31 (Z.G.) 25 Rasulu'llah efendimiz hazretlerinin son zamanlarda fem-i ak<leslerinden sadır olan ehadls-i

şerifeden olmak üzere meşhurdur,

388 ıasavvuf

de aşağı kalmayacak suretde tefslr, hadis ve fıkıh 'iliınlerinde dahi sah ib-i kemal­dir. FütuhiUı seniyyeleri bunun burhan-ı katı'ıdı r. :ıı>

Şu su rette Hazreti Şeyh'in vahdet-i vücGd'a dair akval-ı seniyyeleri de büyük

bir tahklke müstenld olacağı müselleındiL Ve müsteşrik-i mGmaileyhin iki tarafı

muvazene hususunda ne derece salahiyeri olacağı fakirce ma'lfım değildir.

İbn 'Arabl'nin Hfılık'hı mahiGk arasında bir iktiran-ı mantık! isbatına kalkış­

ınası hususundan dolayı anı Karamite mezhebine sfılik 'add etmek muhakkakdır

ki İbn Teyıniyye'nin mi.ifteriyatındandır. Çünkü Hazreti Şeyh öyle Karamite ve

İsma 'iliyye gibi müfrit ittihad saliklerini körü köriine takJi'de tenezzül edecek de­

reke-i 'aczde değillerdir. Yalmz şu cihet tuhafıma gidiyor. Müsteşrikler ·~Hem- i İs­

lam' da daima 'ilınen, 'amelen, hfden, kalen muhalefette kalanları ittizam ederler,

doğru bulurlar. Tarih-i İsHiıniyet'de Eblı Cehil , Ebu Süfyan, Yez'id gibi kimseler

takdir ediliyor. Keza.lik birçok müsteşrikler Ebu'l-'ala ei-Ma'arrl ve Hayyanı ile

çok meşgül olurlar. Bunlar anlaşılmaz şeylerdir.

Karmatilik mes'elesini Şeceretü. 'l-Kevn' in bir fıkrası ile istidlal ediyor. 'Acaba

Şeceretü. 'l-Keım ha kikaten Hazreti Şeyh'in midir? Bu da ayrıca tahklke muhtikd.ır.

Hazreti Şeyh'e isnad olunan resailin bir haylisi şübhelidir. Bir vakit Mağrib kübe­

rası çok rağbet gösterdiler. O esnada Hazreti Şeyh'e isnad olunan ba'zı nadir ri­

saleler meydana çıktı.

Hasılı Hazreti Şeyh başlı başına bir ümmet-i vahidedir. Hem onları ve eserle­

rini tahkik için bir adamın 'ömrü kati' değildir.

Massignon ile Hazreti Şeyh'in ihtilafını (Bendenizce bu ihtilif zaviye-i ıi.i'yetin

tehalüfünclen, meşreblerin te'addüdünden veyahud 'ayn- ı baslretin açılmamasın­

dan ileri geliyor.) cümle-i muhakklkanesiyle en a'la kendiniz hall eylemişsiniz.

Çünkü Hazreti Şeyh 'in bu mes'eleyi halle da'irlriid edegeldiği cildlerle beyanatcia

gördüğümüz 'adem-i kitayet; hep bizim gibi malcim- ı şühGda i' tila etmesi ehl-i su­retin mertebesine tenezzülle onların akıllarını erdirecek delii'ili arayıp bularak na­

çar o delillerle idire-i nuslahar;:ı mecbur olduğundandır. Halbuki zat-ı ':1llniz pek

a 'la ve bi'lisale bilirsiniz ki kelaınla, hücec ve dela'il ile pek az ınesii'il-i 'akliyye

hall edilebilmiştir. Pek çokları tarafeynin küti.ibhiineler dolduran şi.ibehat ve ihti­

cadtı ile malamaJdır. Şurası muhakkaktır ki Hazreti Şeyh ve emsali vahdet-i sırfa

mes'elesinde mertebe-i şi.ihüda ermişlerdir. Bunun güneş kadar deli'li, binlerce

e'azım-ı süfiyyenin beyanat u iftirakatı ile ve yak'in-i tarndan Ibaret bir da'vii ile

asar-ı 'aliyyelerini o noktadan yürütmeleridir. Eger bu zevatın lehlerindeki müd­

de'alarına inannıay~ıcaksak eserlerinden 'aleyhlerine 'friid ettiğimiz sözler ele batı!

olur. O suretde sOfiyyeyi ve hatta felasife-i iliihiyye-i kacllmeyi de işe karıştırmaya­

rak ayrıca kendi kendimize bu mes'eleyi ::ıçıp o yolda halletmeye çalışmamız lfı-

26 Ba'zıla rı "Hazreti Şeyh ';ımel~n Zah i riyyü 'l·me:dıebdir ve Fılltlbiitın ınesa'il·i fıkhıyy<.!$i İbn

Hazın'ın Muballii'sından mulahlıasd ı r." derler.

züHikar güngör/ muhyiddin ilm arabf hakkında louis nuıssignon'un eleştirileri ve. .. 389

zıın gelir bu da bizce hallolunmuş ve ınünekkitlerce çok ilerlemiş bir mes'eleyi ye­

ni baştan oıtaya dökmek olur. Bilmem bundan büyük bir bereket hasıl olur mu?

Bu gibi husCısat için Hazreti Pir efendimiz buyururlar ki: Ba'zı netls da'va-yı

müdeleiye hüccet olur. Mesela bir kimse Arapça bir 'ibare ile 'Ben gayet güzel

Arapça bilirim' diye uzun da'valarda bulunsa o da'va-yı müddelnin i\rapça bil­

diğine delil olur. Bir adam ta'lik hattıyla 'Ben güzel ra'lik yazarım' diye yazsa o

da'va da böyledir. Karanlıkta kapı çaJınıp 'Kim o' diye su'alinize 'Ben pederini­

zim' dese siz bila-ihtidk kapıyı açarsınız. Çünkü pederinizin sesini biHi-tereddüd

anlarsınız . Daha böyle misaller çoktur.

Ma'lum- ı allnizdir ki evliya'ullah-ı kiraın tam hakiki tevhldi 'Abdın Hak'da

k-ülliyen Him olmasıdır' derler ve kendilerini 'adem-i mahz bilirler. Mesnevf-i Şe­

rf! de Hazreti Pir:

Md 'ademhayım ve hestiha-yı ma

Tu vücı2d-ı mutlak-ifani nitmil

"Biz 'adeınleriz, hiçleriz. Bizim ınevcCıdiyetimiz, sen -faru görünür- vücCıd-ı mutlak­

sm." buyuruyor. RubaiyyaH Şerlfe'de d:ıhi

Tabende zi-hodfani-i mutlak neşod

·reı)hfd be~nezd-i o muhakkak neşod Tevbfd bulul nfst nil-bı'iden test

V ama be-güztff batılı hak neşod

"Kul kendi varlığından fena-yı mutlaka fa ni olnıadıkca o kul:ı göre - o kul hakkında­cevhicl tahakkuk etmez, tevhidden bahs edemez. Tevhld huiCıl demek değildir. Belki se­nin yok olınaklığın, r.1rıi varlığının yine lt-nil ya kaıı~11ıa.sı <.le11ıekıir. Yoksa laf ile lJiltıl !.>ir

vücüd, bir varlık Hak olamaz." buyunırlar.

Mesnevf-i Şerffin ınüte'addid ınahallerinde, mahdüd beşeriyyet kelarnı, na­

mahdud ınebahis-i tevhidi ihata edemeyeceğinden, ne söylenilse ınes'ele bi-hak­kın rasvlr edilerneyeceği nden şikayet edilir amma bu mücerred bir şikayet değil.

Ewela tasvlre başlar. Öyle derin öyle nazik ve ınuğH.lk leraif-i gaybiyye ve hik­

met-i 'arşiyyenin beyanına başlar ki bunları anlatmak için lracl eylediği dela'ilin

ınaksada nisbetle ne derece kabiliyets iz kaldığını kendisi görür. O zaman bizlere

tevdh-i hirabla "Görüyorsunuz ya maksaclı Izah edeyim derken ya elffiz u tenısi­lar onu ihata edemiyor, yahut 'ulviyyet-i makamın şiiruna layık olmuyor ila ahi­

rih." tarzında şikayet buyunırlar. Hakikaten mütala'a eden ebi-i Mesnevl de bu

ıztırarı sezer.

Demek oluyor ki: Bu ınes'ele daha ziyade şühGd işidir. Çünkü 'abdin fenası

ınösyü fülana nasıl anlarılabilir? Mösyü fülana değil; sana bana da anlatılamaz.

Çünkü bu şühOd işidir. İnsan kendi faniliğini kendi bilir. Yahud bi-'aynihi ken­

disi gibi olan bilir.

390 ıasctl!Vt!f

Porsfd yek i ki 'iişık çist

Gqjtem ki ço men şevi be-cüirıi

''Birisi 'fışıklık nedir, diye sordu. Benim gibi olursan bilirsin, dedim."

Şu ma'rüzata karşı müsteşrik-i fazıl aıtık kendi kendine işi yoksa istediği ka­dar " iktiriin- ı mantıki" arasın dursun.

Mezkur müsteşrikin, Ebu Sa'ld Harraz'ın, Mansur-ı Hallac'ın, Ebu Hayyan-ı

Tevhidi'nin, Şeyh Şilüibü'ddin-i Makbul'ün meslek-i sCıfiyyel erini bi'tterdh Haz­

reti Şeyh'in vaz' erdiği 'ilm-i tasavvufun Karaınite'ye ve hukemii-yı İskendediniy­

ye ve Yunaniyye'ye ve belki kadim Sabi'a-i Hinduvaniyye felsefesine ınüstenid

bulunduğuna diir bu eserlerinden menkCıHitınız bendenize pek ınücmel geldiği cihetle asla b ir fikir yürütıneyeceğim. Çünkü "Fülan meslek fülandan alınmıştır . "

diyebilmek için birçok de la il ve şevahid lazımdır. Onlar olmayınca kavl-i mücer­redden 'ibaret kalır . Bazı hususatta reşabüh isbar-ı müdde'aya delil olamaz. Bi­

naen'aleyh o menkGHhran Hazreti Şeyh'in kendi tasavvufunu bunlardan telfik

suretiyle ahz erdiği neticesi çıkarılamaz. Fakat her halele ra Harun-ı Reşicl ve

Me'ınun zamanında bi'rrivaye 'iliınlerden ına 'ada 'alem-i İslam'da zuhGra gelen

'ilimler ile beraber İlahiyyat 'ilmi de akvam-ı sillife kitabiarından Arapça'ya ter­

cüme edilmişti . İş o zaman hikmet ına'nasına olan "züfus"clan mu'arreb olan slıf

maddesine edat-ı nisbet getirilerek "hikmet-i İlahiyye erbabına sGfi denildiğ in i

bazıları nakl etmektedir.

Bu mazmun iştikakı kabul olunciuğu takdirde kudema-yı sutlyyenin dahi Ka­

ramita vesairece manzür olan Hind ve İskenderiyye ve Yunan ilahiyyatını görme­

leri isrib'ad edilemez. Vakı'a Bayezid ve MansOr zamanında sufiyye o kadar bol

bol ıstılahar-ı süfiyye kullanmazlar ve seyr ü süiGkl arı Siret-i Nebevi ve sahabi ve

tabii üzre olup gun-a-gün halevat ve riyazar vesaireleri şayi' değildir. Me'azalik ra­

bakar- ı süfiyye kitabiarı bizlere ta Zat-ı Nübüvvet-penahi ile ashab ve tabiinden

dahi bunların izlerini gösteıirler ve ayar ve ehadlsden clela' il getirirler. Bina­en'aleyh artık Bayezici'in "Leyseff cü.bbetf siva'llah ,., demesi ve MansOr'un "Ene'f.

Hak'' söylemesi istib'ad edilemez ki bu ve emsali beyanat ile "vahdet-i vt.icüd"un

mübayeneti yoktur. Bu sliretde izleri Tevrar-ı Şerit'de görülen ve İncil-i Şerlfe zi­ver-bahşa olunan neş'e-i tasavvutla beyfıniirın edvaıını tahkik etmek Hazreti

Şeyh devrindeki vaz'iyyetini bi'ttahkik Cenab-ı Şeyh'in kimlerden neleri iktibas

ettiğini ilmi bir surerde ta'yln edebilmek her ınüsteşrike müyesser olamayacak

gavamızdandır. Me'amafih ve ma zalike 'ala'llahi bi-'azlz.

Çünkü Adem'den Hatim'e kadar ve ila ma şaa'llahu Te'iila bu hangah-ı 'alem

sufiyyün-ı İlahiyyGndan haiJ değildir. "Ve minhüm men lemnaksus 'aleyke"2"

27 Cübbeınin içinde Allalı 'tan başka hiçbir şey yoktur. (Z.G.)

28 ''Onlardan ~ana kıssalarından bahsetmediklerimiz de vardır." 40 Gafir/78. (Z.G.)

1

\

zlilfibr p.üngör/mııhyiddtn ibıı arabl hakkında louis massignon 'urı eleştirileri ve. 391

nass-ı satihi bize Hindlerde, Çinlerde, İran ve Turan'da, çar-köşe-i cihanda ewel

ve ahir birçok peygamber ve hukenıa-yı ınüte'ellihln ve ahbar ve rehabln ve 'u le­

ma-yı Rabbaniyy('ın eksik olmayacağını söylüyor. Ve bu İlahi zümrenin 'umdesi

vahy-i İlahi olacağına göre bi'lhassa mesa'il-i tevhldde cümlesinin esas-ı beyana­

u bir olacaktır. Tehallüf olsa bile tehalüf-i elsineve ezmine ve mezahib ve meşa­

ribden husüle geleceği bedihldir. Şu surette artık Hak yolundan 'asırlardan beri

revan olagelen bunca İHihiyyDnun yekdiğeri izine basabilmeleri de pek zarlırl

olunca o izierin kadinı ve ced'idi.ni ve enva'ını ta'yln müşkildir.

Massignon'un "arz-ı simsime"ye ta'aınızuna karşı müdafa'anızı pek haklmane,

pek kıyınetdar buldum. Gönlüm -şifnhen de 'arz eylediğim vechile- zf.lt-ı devletini­

zin bir kere cihan-ı Mesnevl'ye daimanızı pek arzu ediyor. İşte o vakit 'avalim-i

mevcüde içinde 'arz-ı simsiıne'ye benzer nice 'atem olabileceği görülecek ve belki

seyr ü sülGk neticesinde o 'aleınlerde seyran edilecektir. Bendenizin buna 'ilme'l­

yaki'n lman-ı kaınilim vardır. Hazreti Şeyh'in ibticl:1-yı Fütühafda bir de 'alem-i bu­

rtıf'ı vardır. Nasılsa müsteşrik-i fazı! ona da'ir fikrini yazmamış. Bu 'alem-i hurGf ki

muvafık, muhalif mütenevvi'-i akvamclan beyinlerinde harb ve sulh zuhüra gelen

bir 'alem-i !atif-i mablUkfitidirler. Nazar-ı istiğrabı celbde 'arz-ı simsiıne'den aşağı

değildir. Ma'IGın-ı kamilaneleridir ki bu hurlıf mebhası Fazlt-i Hurüfi'nin29 usul-i

hurOfiyyesine benzemez, onunki Karamite usulüdür.

Hasılı İhlhiyyat ve Mebcle' ve Me'ad 'ilimleriyle mütevaggıl olmak üzre hazır­

lanan her muhakkik böyle 'arz-ı simsime ve 'alem-i huruf gibi bi'n-nisbe mümki­

niit- ı 'akli]rye dahilinde bulunan şeyleri ceffe'l-kalem inkara isti 'cal etmemelidir ve~

yahud ki bu 'iliınlerle uğraşmamalıdır. Ma'lilmdur ki bir 'ilim adaını bilmediği şeyi

kör körüne tasdikele ne kadar haksızsa inkarda da o kadar haksızdır.

Müsteşrikin "İlk mü 'minlerin hakiki tasavvGfu kil u kallerle ve felsefenin ga­rlb tuhaflıkl:ınyla o kadar iştigal etmezdi." sözünü "Kadim zahidlerin asarında ıs­

tı liibar-ı sı.Jfiyye ve halvetlerde seyr-i S'üluk muktezasınca riyazat vesaire ile usul

ve kava'id-i sı1fiyye üzre reslik görülmez." şeklinde tebd11le tasdik edeceğim. Ku­tu 'l-Ku.lüb ve 'Aviirifü 'l-Me 'arif gibi ve Risale-i Kuşeyriyye gibi kudema asan bu yoldadır. Mesnevf-i Şetfjde ekser cihetden böyledir ve meslek-i eelll-i Mevlana da böyledir. Ancak felasife ve hukeınanın ki..itüb-i hikemiyye ve kelamlyyede

görülen mü bahesat ve mücadelatına asıl benzemeyen Rabhani ve 'arşanl gayet gamız ve dakik me'arif-i İHlhiyyeyi i'dz derecesinde ber-sühfılet beyan, ber­

mebzlıliyyet dela'il ve teşbihat ile ancak kendine mahsus bir tarzda beyan eyle­

mesi Mesnevf-i Şerifi ki..iti.ib-i kudemaclan tefrlk eyler. Gerçi Şeyh 'Attar ve Hakim

Seniii'nin asannda da bunlar görülürse de onlarda katre, asar-ı Mevlana'da der-

29 Fazlu'llah b. Seyyid Bahaiddln el -1'-~teriib'.ldl (ö. 796/1394) vey:ı meşhur ad ı yla Fa:du'll:1h-ı Hu­rUti', Huıiıfilik ekolünün kurucusudur. Fazla bilgi için bk. Hüsamettin Aksu, "Fa:du'llalı-ı Hurüfi",

DiA, c. XII , ss. 277-279, istanbul 1995 (Z.G.).

) 392 ıasavvuf

yadır. Hazreti Pir'in ibtida-yi ahvalinde fukarfıyı tesilki dahi tarz-ı kudemada idi.

Ya'ni medreseele ders okutur fakat talebesine "nikah, talak, 'ıtak , büyCı' ve mu'aınel~h" ebvabından ziyade kısm-ı ibadata ehemmiyet verdirip ashab ve ra­bi'ln mişvarında zühd ve salah cihetini halen, kalen onlara ta'llm ve telkin eyler­

di. Hazreti Şems ile mi.ilakatı ancak sema'ı ve 'aşk ve vecdi tarikaunda daha ba­riz bir sGrerre nümayan olmasına sebeb olmuşdur. Yoksa Maveraü'nnehir sufile­rinde zaten sema' var idi. Ve Hazreti Sultanü'l-'Uleına ve MevHina ev<ii'ilde ba'zen meclis-i sema'da bulunurlar ve sema' eylerlerdi.

''TasavvGfun 'ilmü'l-işarat değil; 'ilmü'l-mu'amelat (el-a'mal olacak) ve ri'aye­tü'l-ahlak ile tasfiye-i kuh1bdan 'ibaret olduğunu gösterdim." kelamını da "Haklka­

ten Cenab-ı Pir'in Mesnevf-i Şerfide mesleği sül(ık ve riyazatla tehzib-i ahlak ve 'adat ve ta'atla teldb-i zat ve sıfat edip vusCıl-ı ila-tlah'a kabiliyerli insan-ı kamil ye­

tişdirmekten 'ibarettir." sözüyle re'fıd ederim. "Men 'arefe nefsebu ilaahir." Eseriyle dergahların bugünkü ldibına göre ta'dil

ve ıslahı mes'elesini başka bir makiiieye bırakacağım. Ufak bir rahatSızlık ilcasıyla cevab-naıne- i dervişanemin gecikdiğinden dola­

yı 'atv-ı 'allnizi niyaz eylerim. Müsteşrik- i fazılın bu gibi makalatımızı ta'kib ede­rek kendi mülahazanyla bizi renvlr eylemesini pek arzu eylerim.

Üstad-ı Muha.kk.ık Mehmed Ali Ayni Beyefendiye•

Geçenki makalemin çok uzaması hasebiyle ikinci mebhasi ikinci makaleme bırakmış idim onları da yazıyorum:

1. Men 'arefe nefsehu fekad 'arefe Rabbehu

Bu veeize-i mübeccele 'ehadls-i ınüştehire'dendir. Hadis lafzı 'ale'l-ıtlak söz ve

bi'lhassa ekabirelen me'sGr veeizeler ma'nasına olmakla dördüncü 'asırda ya'ni ar­tık 'i lm-i hadisin cem' u tedvini kemale erinceye kadar "Zat-ı lahCıtl-simat-ı nühüv­

vet penahl, 'ashab-ı kiı-:lm, tabi'ln, tebe'-i tabi 'ln, e 'imme-i müctehidln vesa'ir ecille-i din'den menkul bi'lcümle vedi'iz gün-a-gun maksacila enva'-ı te'llfatta zabt olunmuştur. İlk mü'ellifler abkaın-ı dlniyyeye 'aid eserlerinde baladaki ze­vatın akvalini karıştırınışlar ve cümlesinin kelimat-ı eelllesinden de nakl eylem iş­

lerdir. Terbiye-i diniyyeye, zühdiyata , ahHika ınüte'allık eserlerde de bunların enva·ı mestlırdur. Bir de yalnız akval-i Nebeviyyeyl havl olanlar vardır ki ına' lüm

kütüb-i ehad!sdir. Bunların ekseri sahlh ve zalf ve mevzG' namlarıyla üç büyük

aksan·ıı şamil ehadlsi Mvldir. Ba' zıları 'sıhah' namı altında ancak sahlh hacllsleri cem' etmişlerdir ki 'sıhah-ı sitte'10 bu cümledendir.

• Bu makale Sebilü'r-Reşii'cl, c. 23, S. 579, 5 Cumadu'l-Gia 1342/13 Kanun-ı evvel 1339(1923), ss.

108-111 'de neşredilıniştir. (Z.G.)

30 Bulıarl, Müslim, Eblı Ir:ivCid, Nesfıl, Tirmizi, İbn M:1ce. Bazıları ibn Mace yerineMuvaıtdyı ter­

cllı etmişdir. Buhfırl ve Mi.isl im'e ayrıca Sahfhayn derler.

zülfikar p.üngör/mubyiddin ifm aı-abf hakkında louis mcıssigrwrı 'wı eleştirilerlue. . . 393

Rasillu'llah efendimize iftira olarak bireakım menkGlat vardır ki bunlara 'ehacl'is-i mevzG'a' derler. İbnü'I-Cev7i, İmam San'anl, Aliyyü'l-Karl telifatı olan

ınevzG 'at kitablan meşhurdur. Bir de ravlsi nakl edilmeyerek elsine-i nasda darb-ı

mesel gibi tedavül eden kelamlar vardır ki bunlara 'ehad!s-i müştehire' derler.

Bunların içinde balada söylediğim kelimatm hepsinden bulunur. Ya'ni hadls-i

Peygamberinin envft' ından , ash:Jb ve tabi'In ila ahir asarından, hatta eski ş i'rin bir

ınısra 'ı bile bulunur. Bunlardan ba'zıları bizim halkımızın lisanında bile şari ' ol­muştur; darb-ı mesellerimizin içine sokulmuştur .

'Avfım- ı nas, belki 'ilm-i hadis ile meşgOI olmayan ba'zı havas~' bunlardan

haylisini ehadls-i Nebeviyye sandıkları cihetle ba'zı 'ulema bunları cem' edip

gun-a-g(ın namlarla ifrad eylemişler ve o veö'i'izin kimlere rnensfıb olduğunu ve onun hakkında 'ulerna tarafından neler söyleniteliği anın zımnında beyan etmiş­

lerdir. Mevzlı'ınuz olan eser ınünasebetiyle küti.ibhaneınde bu 'ilme da'ir mev­

cDd olan asardan bahs edilecektir.

Eh5d'is-i müştelıireden birkaç nıisiil:

İttekG firasete'l-ınü 'mini feinnehu yenzuru bi-nDri'llfth:}2 Garlb, za'lf, ınevzu'.~;

İhtilafu üınmetl rahmetün:" L5 asla lehu za'lf. İza lem testahi fe'sna' ma şi 'te:~' Sahllı.

iza cae'l-kaza ·arniye'l-basaru .;ıu

Üzkurfı mevtaküm bi'l-hayr. 17

istefti kalbeke:·'" Sahlh.

İşteeldi ezınerün tenferecl:~9 Mevzu'.

Utlubu'l-hayre 'inde hısani 'l-vücüh:"1 Mevzü' , za''if, hasen.

Utlubu'l-'ilme velev bi's-Sin:"' Mevzfı'.

31 imftın Gad!IT, iınamü 'l -Haremeyn gibi ecille bu miyfındadır. Fukahfı-yı Hanefiyye'nin kısm -ı

;ı'ı.-ıını da ınuhaddis.likle ına' rlıf değillerdir.

32 "Mü'ınin in fir<isetinden sakının ı ~, çünku o Allah'ın nunıylu bakar.", ism:1il b . Muh:ınınıed el··

Aclüni, Keşfü'l-Hafa. Beyrı.ıt 1351 (1932), c. !, s. 41. (Z.G.) 33 Hakkında )ili üç tCırlü hüküm verilınişıir, demekdir. ilıtisara ri'fiyet iç.i n böyle yazılıdır.

34 "Ümınetimin ihti.lftfı ralımettir. ", el-AclCıni, age., c. 1, s. 64. (Z.G.l

35 "Utanm:ıd ığın zaman dilediğini y~p.", Ayııı eser, c. 1, s. 98 (Z.G.)

36 "Kaza geldiğinde göt: kör olur." (Z.G.) Elıadis-i rnüştelıire kitabiarında bu 'ilx1re yokdur. l'a · kat buna yakın ve bu ıne'alde hadisler vardır ki cümlesi bir :ısi-ı sa h The deliileı eder.

37 "Öiülerini:d lıayırla <ı nını<:." (Z.G.l Ehadls-i ınüştelıire kitabiarında bu 'ibiire ile yokdur. Bi<:de

bu ibare i le ~fıyi' olmuşdur. Fakat bu 'ih3reye ınü~alıih veyahud bu nıa'nada olarak Sahihayn'dan ına'adJ kütüb·i sünende görülüyor. Hasen derecesinde bir kuvveti olduğu anla~ılıyor. Ziy:1cle ıat:~lle

ınak:ilemi;ı ınüı;~·;cı değildir.

38 "Kalbine danış, feıv:ıyı gönlünden al.", el-Aclunl, a.ı;w, c. I,:;. 124. (Z.G.)

39 "Sıkıntılar artsın ki, kuıtııluşuın gelsin.", Ayw eser, c. r, s. 127. (Z.G.)

40 ''Hayrı yüzü güzel olanların yanında ar:ıyınız.'', Aynı eser, c. ı, s. 136. (Z.G.'ı

4 ı "Çin'de bil ı:: olsa ilmi ar.ıyınız.", Ay m ese1~ c. ı, s. 138. (Z.G.)

394 tasavvuf

İnna'mihe cemllün ve yuhibbü'l-cemal:4z Sahih.'~ İnne mine'ş-şi' ri le -hikınetün:.w Sahlh. Ene 'inde zanni 'inde Rabb1: 4

' Sahlh. Ene 'inde'l-mi.inkesireti kulı1behüm:46 Mevzü'. Ene medinetü'l-'ilmi ve 'Aiiyyün babuha:" Mevzü'. İyyaküm ve hadraü'd-demin:4~ Mevzü'. el-ervahu cünCıdün mücennecletün ... :"'1 Sahlh. el-a'malü bi'n-niyat: ~<> Sahlh.

Numune olarak yalnız elif harfinden eski yolda okumuş yazmış olanlanmızın cümlesine mechul olmayan ehadls-i müştehire'den bir mikdarını gayet muhtasar olarak yazdım. Bir fırsat bulursam 'ilm-i hadisin gayet nadir hakayıkını şami l bir mukaddi me ile ehadls-i müşrehire'den bizde meşhfır olanları muhtasar ve müfid şerh etmek isterim.

Şimdi "Men 'arefe nefsebu fekad 'are;{e Rabbebu" eserine gelelim. İmam Suyfıtl'nin n.üshası e nder ei-Havf rülmındaki yüze karlb resiiiiini şamil

büyük bir eserinde bir ıisa le dahi bu eserin r-ahklkini şamildir. Eserin 'ilm-i hadi­se 'aid vaziyeti hakkında diyor ki: "Bu hadis sahih değildir. İmam Nevevi'nin Fe­

teva'sında bu babcia vaki' olan su'a!e cevaben buytımltışlar ki, bu eser sabit de­ğildir. İbn Teymiye de bu tlkirdedir. Zerkeşi Ebadfs-i Müştebirdsinde İbnü's­Sem'anl'den naklen bunun ekabir-i su leM-yı İslam'dan Yahya b. Mu'az er-Ra­zl'nin kelamı olduğunu söylemişdir."

Eserin bu kısmına dair SuyCıti'nin beyanı bundan 'ibaretdir. Esne'l-Metalib ft Ebileifs-i Mubtel~feti'l-Meratih'cle bu kelam Ebu Sa'ld el-Harraz'a isnad olunmuşdur.

Yine nüsah-ı nadireden olan ve etıadls-i müştehire'nin en mufassallarından bulunan Keşju 'l-Hafa ve .Müzflil'l-ilbils am.me'ş-tebere mine'l-Ebadfsi 'ala Elsi­neti'n-nas 'ünvan-ı tavliini şamil Şeyh İsma'il 'Aclfınl'nin bir eserinde Suyütl'nin baladaki menkülan serd edildikelen sonra Ebu'I-Muzaffer b. Es-Sem'anl'nin Ka­

vatı'daki kavlini de "Merfli' olarak ma'rüf deği l dir." tarzında nakl ediyor. İbnü'l­Gars baladaki menktllatı usul-i müstahsine-i mü'ellifin üzre nakl eyledikden son-

42 "Allah güzeldir; güzelliği sever.", el-Adfıni, Keşjil 'l-Ha.fa, c. I, s. 224. (Z.G.) 43 Ştırruh-ı hadis burada cemalden maksad temizlik ve şeref ve vakarı muhafaza diyorlar, güzel­

lik değil. 44 "Şiirin bir kısm ı hikınettir. ", el-Adlıni, age., c. !, s. 254. (Z.G.)

45 Hadisi kudsi ol:ın bu rivayette bir yanlışlık var gibi gözüküyor. Rivayelin döğnısu Keşfü '/-Ha­

fa adl ı eserde geçen şu şekli ile olmalıdır: "Ene ' ı nde z:ınni 'abdi bi: Ren, kulumtın benimle ilgili z:ın­

nıyla beraberim.", Aynı eser, c. ı. s. 202. <Z.GJ 46 "Ren kalbi kırık olanı:ırla birlikteyim.", Aynı CS<!l; c. I, s. 203. (Z.G.) 47 "Ren ilmin şelıriyim; Ali ise onun kapısıdır.", Aynı eset; c. ı, s. 203. (Z.G.) 48 "Çöpıüklerde bitten çiçeklerden sakınınız.", Aynı. eser, c. ı, s. 272. (Z.G.) 49 "Ruhlar bir ordudur. ", Aynı eser, c. I, s. lll. (Z.G.) 50 "Ameller niyetiere göredir.", Aynı eser, c. ı, s. 2ll. (Z.G.)

zülfibr güngör/ muhytddin ibn cırabi bakkmda louis massignoıı 'ım eleşririleri ve . .. 395

r-.ı kendi tarafından "Fakat kütüb-i süfiyye bununla malldir. Şeyh Muhyiddin-i

'Aı·abl ile diğerleri bir hadisi sevk eder gibi bunu da irad eylerler. Fakat Cdmi'u.'s­Sagfr ş:hihi Şeyh Hicaz! Va'iz~ı üstaclımız bize buyurdu ki, Şeyh Muhyiddin-i 'Arabi Hazretleri hutfi1z-ı hadisden ma'düddur.s2 Bazı yaraomuz dedi ki, Şeyh

Muhyiddin Hazretlerinin bu babda beyanı şöyledir: Gerçi bu hadis rivayet taı'l­kiyle sabit değilse de bizim nezdimizde keşf tarikiyle sabit olmuşdur." deyip İmam SuyCıtl'nin bu babda el-Kavlü '1-Eşbeh jl Hadfsi Men 'Arefe Nefsebu fekad

'Ar~je Rabbeh namında bir risalesi olduğunu bildirerek sözüne hitam veriyor ki ınezkur risale bizim bu maldiemiz menkülatma esasclır.

Yine Keşfii 'l-Hafd der ki; Necmü 'd din ei-Gazzl İlkan mii yubsinü mine '1-Ab­

bttri't-Duireti 'ale 'l-Elsün narnındaki bu 'ilme dair eserinde demiştir ki; İmam

Maverdi Edebü'd-Dü.nyll ve'd-Dfn'de Hazreti 'Aişe'den naklen "İnsanlar içeris in­

de Rabbisini 'arif kimdirr tarzında Rasülu'llah Efendimize bir su'al lrad edilmiş,

Efendimiz de "Nefsini en iyi bilen";·' buyunm.ışlardır.

'Aiiyyü'l-Kari'nin meşhur Mevzu'atıncla baHidaki ınenkGiatımız mücmelen

irad kılınmıştır. Yalnız şu nükteyi 'ilave eylemiş: Bu, men 'arefe ilaahir kelamı

"Ve men yergebu 'an milleri İbrahim'e illa men sefihe nefsehu""' ayet-i kerime­

sinden müstefaddır. İnteba .

Lugaz kabilinden olan bu ketamın halli şöyle olsa gerekdir: İbrahim 'aleyhi's­

selamın milleti ya'ni dini tevhlddir, ya'ni ma'rifetu' IH!h'dır. Bu ına'rifetu 'llah'dan

ancak sefihu'n-nefs olanlar iba ve i'raz ederler. Sefihu'n-nefc; ki, dikkatsiz, saygı­

sız, 'izzet-i nefs sahibi olmayan ve nefsinin, zatının haklkflt-i kemalini bilmeyen

zelllü'n-nefsdir. Şeyh Galib'in;

Hoşccı bak zatına kim zübde-i 'afe.rnsin Sftn

Merdüm-i dfde-i ekvan olan adenisin sen

nükte-i Mevleviyyesinden haberdar olmayan 'ad!, zibidl kimselere derler. Şu taf­

sllatdan şöyle bir bulasa çıkar:

"Men sefihe nefsehu ey seha ve cehile nefsehu fekad cehile Rabbehu: Nefsi­

ni bilmeyen Rabbisin i de bilmez." Bunun da 'aksi bi't-tabi' şöyle olur:

·'Ve ınen 'arefe nefsebu fekacl 'arefe Rabbehu: Nefsini bilen Rabbisini ele bi­

lir." Va'llahu a'lem.

51 'Uiem;i-yı Hiım 'dand ı r. Fazi u kemaliyle 'ulem:1-yı 'Arııb'ın mııkbulli olnıuşdur. Zaten Mekke­i Mükerreme'de ikaınet eylediği cihetle Hidz'i namını alnıışdır. 'Ara bl, FiiriSi, Türki eş' an vardır. Der­vişan-ı 'işıkftn·ı Mevlev'iyye'dendir.

52 ilm 'Ar:ılii'nin h:ıdisçiliği hakkında bir dokıom ıe:li yapılmış ve kitap olarak da y:ıyınlannı ı~·

tı r. Bu kit:ıbuı künye~ i ~öyledir: Ali Vasfi Kurt, Erıdülüs'de Hadfs t'e lhn Arahf, insan Yayınlıırı, istan­

bul1998. (Z.G.)

53 Sü'ile 'aleylıi's-selam: Men a'refli'n·nfısi bi-R:ıbbihi kale a'refühüın bi·nefsihi.

54 ·'Kendini bilnıe<:den başk;ısı Hı. İbrahim'i n dininden yüz çevirmez." 2 Bakar.ı/130. (Z.G.)

396 ICISaHJl~(

imam Seh;;M'nin el-Mek!isidü'l-Hasene .fi Beyani Kesfrin nıine'l-Ehadfsi'l­

Müştehiı-e 'ale'l-Elsine namındaki eseıi ise cümlesinin me'hazi olmak i'tibanyla

baladaki menkulatımızdan fazla bir şey söyleınemektedi r. Yalnız İbnü's­

Sem'anl'nin Kavatı tla Yahya İbn Mu'az'a isnad ettiği kehim "Hüsün kubuh 'akli

midir şer '1 midir?" mebhasinde imiş .

el-Mektisidü'l-Hasendrun bulasası olan Temyfzü't-Tayyfb fazla bir söz yazma­

mıştır. Ebu'I-Fazi el-Mukaddes! Tezkiretü'l-JV!evzü'atda zikr etmemekle bunun

hadls-i mevzG' aksamından dahi olmadığına zahib olmuştur. Zira ınuhakkikln- i

haclls 'indincle bu keHiının aslı hiç sabit değil dir. Ya'ni hadls-i mevzu' bile sayıl­

maz. Çünkü hadls-i mevzu' yalancılığı sabit olan kimselerin 'an'ane'siyle Hazreti

Peygamber Efenelimize bir sözü isnadla ''Bu kelihn-r Hasülu'llah 'dır. " diye nakl ey­

leclikleri kelaındır. Ma'IGmdur ki yalancı olan kimsenin ba'zen ele Hazreti Peygam­

ber Efendimizden sahih olarak bir hadis rivayet eylemesi muhtemeldir. Bu bir.

Rasulu'llah Efendimize yalandan hadis isnad edenler içinde ba'zen ebdal safu­

lar da var. Pek meşhUrdur ki softınun biri "Halk l11.1kema ve mütekelliminin latla­

nyla ıneşgCıl olup Kur'an- ı Kerim'in kıra'atınr unutmuştur" diye "Feza 'il-i Kur'an"

hakkında bir çok hadis uydurınuş ve kendisi i'ti raf eylemiştir. Böyle sofular içinele

bir çok da gerçekden hadls-i Nebevl'yi işitip rivayet eden bulunamaz mı? Bu iki.

İnıi.im Buhaı'l gibi ba'zı ınesa' ilde gayet ta'assub gösteren zevat, kendi meşre­

binde olmayanların rivayetini kabul eylememiş ve belki de ba'zılarının cerhinde if­

rat ederek mz'lf ve hana tekzlb eylemişlerdir. Mesela Hazreti Buhar!, İmam-ı

A'zam'ı sahib-i re'ydir diye menkı1h1tını kabül eylemez, belki bir çok ma halele zım­

nen ınu 'ahaze eyler. İmanı-r A'zam Efendimiz Hazretleri ise bi'lcümle eimmenin

a'zamı olduğu muhakkaktır. Bina'en'aleyh imam Buhar!' ve İmam Ahmed İbn Han­

bel derecesindekiler olmasa bile bir kısım muhaddislnin böyle ta'assub ilcasıyla

ba'zı azade-meşreb ravlleri taz'lfve tekzlb eylemesi kabil değil midir? Husüsen bi'l­

ahire - eimmenin re'y ve rızası hilafına olarak- namlarına mezhebler ihdas edjJip de

her mezheb ricali içinde mezhebi usfıl ve kava'idini te'yld ve reıdh gayretine düş­

tükleri hengirnda kendi işleı:ine gelmeyen hadisi cerh ve taz'lf, gelen za'lfi dahi

mshlh eyleyen fazla gayret-keşler bulunduğu muhakkaktır. Bina'en'aleyh biraz da­

ha ifrat edip de za 'ifı dahi mevzG' derecesine indiren olamaz ını? Nitekim İbnü 'l­

Cevzf meşhür Mevzu'atında kütOb-i sıhahda bulunan ba 'zı ehadlsi mevzO' 'add

eylediği meşhürclur. imam SuyGti'nin el-Le'ali'l-Masnu'afi Ehddfsi'/-Mevzu'a na­

mı altında İbnü'l-Cevzl Mevzu'iifını tashi'h için üç cild-ikebiri vardır.

Yahya İbn Mu'az er-Razi'ye yalıuel Ebu Sa'ld Ham1z'a isnad olunan iş bu kela­

mın bir kere o z;hl:ırın ağzından südfır eylese bile muhtemeldir ki onlar işittikleri

keliim-ı RasOiu'llah 'ı metbOmen söylemişlerdir. Nitekim İmaın Maverdi'nin nakl

eylediği "Sü 'i le 'aleyhi's-selam: Merı a 'r~fü'n-nasi bi-Rabbiht kale a't-e.fühüm hi­

ne.f~ihi. " hadisi dahi bunu mü'eyyeddir. Çünkü bu , ''Men ·arefe n~(sehu fekad

zültlkar gi.ingör/ rnubyiddi:n ibn arabf hakkında louis massigncm 'ım eleştft'ileri oe .. . 397

· 'ar~fe Rabbehu" eserinin müekked tarzında aynıdır. Kezalik 'Aliyyü'l-Karl'nin is­

tinbatına göre ayetle dahi bu ma'na müeyyeddir. Ve ecille-i 'urefa-yı İslam olan

muhakkikln-i sullyyenin kabulüyle ınüşeyyeddir. Bundan dolayı Şeyh- i Ekber

Hazretleri bu eserin 'ala t~ırlki'ş-şühOd taslılh edilmiş ehadlsden olduğunu söyle­

miştir. Benim i'tikadımca her birerleri müctehid-i müstakil olan ve 'ayn-ı zaman­

da Kelanıu'llah ve ketam-ı Rasühı'llah 'ilminde sahib-i rüsüh bulunan evliyau'lh1-

hın şühüdu öyle mücerred başını bırkaya çekip düşündüğü esnada rü'ya görür

gibi gönlüne birden bire "Fulfin keHlm hadisdir" veya "Usulen tahakkuk eden fu ­

lfın hadis şühuden sahlh değildir.'' diye evta venııesinden 'ibaret değildir. Belki

bizler gibi kalbieri dünyanın envfı'-ı gava'iliyle dolu olmayan ve asla karartıcı ha­

vatırla sarsılma yan, mir'at-ı mücella gibi hikmet-i 'arşiyye ve varidat-ı tahfıtiyye­

ye tecelli-gah bulunan Şeyh-i Ekber Efendimiz gibi emsali ':'Hem-i İslam 'a değil,

bütün cihana pek nadir gelmiş zev:lt halvet-gah-ı kudsilerinde her hangi

mes'eleyi tedebbür ederlerse nazır-ı Jevh-i mahfOz olan basiretierine o mes'ele­

ye müte'allık naklr u kıtmlr bi'lcüınle mebahis-i asliyye ve fer' iyye tecelli edile­

rek o mes'eleyi hakikarı ne ise kıl kadar farkı olmamak üzre aynen ve etrafıyla

görür ve anınçün her nev' tahkik ve beyanları mahz-ı hakikat olur. Ahir zamanın

'aceze-i mutasavvifesi ekabirin asarını etrafıyla okuyup rneşarib-i kudsiyelerini

bi-hakkın tedklke üşendiklerinden ve bin:'l.'en'aleyh onları takdir edecek kabiliy­

yette olmadıklarından hem:'in "Hak erenler her şeye kadirlerclir. Onlar için er­

bab-ı teşebbüs ihtiyacı olarnaz. Ol dedikleri olur ve's-seJanı." gibi gayr-i 'amellve

hilaf-ı 'akl u hikmet bir laf-ı muta'assıbane ile işi kapatırl ar. Kalbini muztarib

eden müşkillerini hall etmek isteyen her nev-niyazın su'allerini de onu münkir,

ehl-i sGret töhmetine düşüren bir mı..ıkabele ile bakıp veya 'aklına birnazar fı rla­

tıp kendi kabiliyersizliklerini setr etmek isterler Ba'zı kamilterin ba'zı nıesa'il i

zat-ı nübüvvet-penahl'nin rGh5niyyer-i ceiTielerinclen istimdad ile hall etmeleri

dahi baladaki ına'rCızatım veebile her mes'elenin usül ve furu·uyla nazarında te­

celli ederek o biibela hakikat her ne ise bi-'aynihi zuhurundan 'ibarettir.

Ciihil ve bl-idrak kimse veli olamaz. Hele haklkaten cismanl bir cünuna dü­

çar olan coşkunlar hiçbir saliki irşad eyleyemez. Bi' !cümle evliyau'lhlh-ı kira m ya

bizim bildiğimiz şekilde evveHi tahsil-i ulfım-ı dlniyye eyleyerek veyahud kilmil­

lerin uzun müdeler sohbetlerinde bulunarak kendi tarik-i seyr u sü!Ukuncla müc­

rehid-i mutlak olınadJkça veliyyu'llah mertebesine erişınezler. Onların tebcrrü­

ken meza.hibclen birinin mukallidi görünmeleri islamiyer'in sur! intizfımını Ilmel­

dar etınemek gibi bir sebeb-i meşkür ild'isıyladır.

Şunu bilmeli ki boy boy her sınıf pişvayan-ı İslam'dan her 'asırda dini tecdid

edenler ve ila ınaşaa'llah tecöıcl edecekler miyanındaki müceddidin-i mürşidln

içinde hiç ullıın· ı zahiriyye ve batıniyyeye gayr-ı vakıf zevat yoktur. Cümlesi küm­

melln-i ınücı.eh.iöınden veecille-i 'arit'in-i vasıllndendirler. Bir veli hem Hakk'a va-

398 tasawu:f'

sıl olacak derecede en garniz meratib-i tahkiki kat' etsin hem de ulum-ı diniyye

ve füru'-ı fıkhiyyenin me'hazlarına 'arif olamayacak derecede 'aciz bir mukallid

bulunsun ve bina'en'aleyh esbab-ı vusGI-ı İlahi olan 'ibadat u a 'malinde hata

ederek veyahud ber-ınukteza-yı taklld 'adem-i yakini ilcasıyla köıü köıiine ve

bila-zevk ibfıdfüını eda eyleyerek ya'ni ne biçim ibadet ettiğinin kendi farkında

olmasın. Hiç böyle insanları Hak yoluna irşad eden veliyyu'llah ve vasıl-ı ila'ltah

olur mu? Bu 'acizde bu kif:1yetsizlikle bir kapuelana bir vapunı tesilm edip de

Bahr-i Muhlt'clen Amerika'ya yolcu edilir mi? Bu olsa olsa bellti -irşada gayr-ı

me'mOr- ba'zı hassatu'llih için tecvlz olunabilir.

Baladaki tafsilattan şu netice çıktı: Bu eser-i şerif 'ilm-i hadis mukcezasınca

hiçbir ımıhadisden "haddesena fulftn 'an fulan" diye ta RasOiu'llah Efendimiz

hazretlerine kadar merfü' o larak işitilmemiş veyahud kezalik "mürsel , munkatı',

za'lt'' ve hatta ınevzü' ola....-dk da rivayet edilmemiş. Ondan dolayı hadisciler, sa­

bit değildir, diyorlar. Çünkü mevzu' aksamından olmak da 'ilmen bir sübOtdur.

Aksanı-ı hadisden en son bir kısımclır. Sonra da hadlsdeki bu meratib; kat'! de­

ğildir. Balada biraz. bahs eylediğim vechile her muhaddisin enva'-ı haclls ve ak­sam-ı ruvat hakkında bir usulü var. İmam Buhar( ile Müslim; ıuvatı tezkiye hu­

susunda çok müdekkik oldukları ve 'ahd-i nübüvvete kurbiyetleri hasebiyle üç

batın evvel geçen tabi'! ve diğerlerini tahkik edebilirler farz ediyonız ve rivayet

ettikleri ehadlsin kısm-ı a'zamınm sıhhatinde gerek mu'asırları ve gerek sonra

gelen edile-i muhaddisln ittifak ediyariarsa da yine Kemalü'döın İbn Hümam gi­

bi ba'zı ınuhakkikln bu iki kitiibın da diğer kütüb-i sıhahdan hiç farkı olmadığı­

nı, bunlarda da taz'lf edilecek ha<.l!s olduğunu ve rical-i hadislerinde yalancılığı

söylenilen kimseler bile bulunduğunu ve daha bu yolda ağırca ittihamatı pervfl­

sız~ söylemişlerdir. Bu ittihamatın pek çoğu nefs-i şürüh-ı Bubiiri'de bile ber­

L'1fsll mevcuttur. Burası rafsil yeri olmadığından şunu söyleyeyim ki 'ilm-i hadise

müntesib olmayan bir 'alim bir hadis rivayet etse velev ki 'asrın Gaziiiisi bile olsa

i'timad etmeyip ehllnden rahklk ister. Hamdolsun bugün 'ulema-yı kir<lmın bize

bıraktıkları usOl ve kava'id ve tahkikat-ı b'i-şonıar sayesinde nice binlerce ehadl­

sin sıhhatine -kudret-i beşeriye dahilinde- vusOI kabildir. Ve bu silyede Buha­

rl'nin beş on, Müslinı'in yigirmi otuz kadar hadisinden rna'ada cümlesi sah!hdir.

O hadls-i rna'clüda d:ıhi nıvütı cerh edilmek süreriyle kil u kala ma'ruz olmuşlar­

dır . Ve hiçbir val<ir mevzü' değillerdir. Ehadlsin hiçbir kısmı bir kat' iyyet-i riyaziy­

ye ile tahdld edilmediği cihetle iş bu "men 'arefe ila ahir" eserinin sübCıt bulma­

sı kendisinden sudür-ı islam'a ':l id olmaklığı ve usül-i İslamiyyeden bir asla mu­

vafık olmaldığı selb eylemez. Çünkü 'azv edildiği zatlar sadr- ı İslam'ın en büyük­

lerindendirler. Bunlardan usul-i İsl:1miyyeye mübayin veyahud mübfr'id bir ke­

lam s:o1clır olamaz. Sonra bu kelam; bunların kendi sözleıi olduğu da meşkôkdur,

kelam- ı Rasulu'llah olmak üzre rivayet edilmesi de muhtemeldir. Nitekim diğer

zülfik:ı r güngör/mubyiddlıı ibn arcıbl hakkmdcıloııis mass(qnon'uıı eleştirileri ve .. . 399

bir hadlsle hem-me'aldir ve bir ayet-i kerlmenin mazmGnunun aynıdır. Bi­na'en'aleyh; bunun munkatı' veya ınürsel, hatta za'lf ve belki mevzü' bir hadis

olması der-plş edilse bile her halde me'alen bir had!se ve bir ayete müşabih o l­ması da'ima kudsiyyetini muhafaza eyler. Mevzü• dediğimiz hadisler bile en aşa­

ğısı dördüncü 'asr-·ı hicn ecille-i muhaddislnin merviyyatı miyanında btılunan

asar olmağla her hal u karda ravisi mazbGt olmayan ve kısm-ı a'zaını mecrüh

kimselerin merviyyatı bulunan rivayar-ı tarihiyyeye ve küti.ib-i muhadarata ve

asar-ı edebiyyeye mukls olmayacak derecede ehemmiyetli, sadr-ı islam sözlerin­

den olması i'tibarıyla çok kıymetlidie

'İlın -i hadise 'aid oldukça ehemmiyetli zann eylediğim ba'zı feva'idin Iradı bu

makaleyi de nisabına lsa! eylediği cihetle bi'zzarüre bunu da burada bırakaca­

ğım. F~ı;erin ma'nası ile diğer ınebhasi üçüncü makaleye bırakıyonım.

Veled Çelebi

Mehmed 'Ali 'Ayni Bey Efendiye*

Mübeccel Üstadım Efendim!

Dergahla r mes'elesi başlı başına bir mak~Heyi ihata edeceği cihetle bu maka­leyi de burada bıraktım.

Bu makale '1J1en 'areje nefsebu.fekad 'a1·ej'e Rabbebıı "eser-i şerifinin ma'na­sıyla son su'alin cevabına ya'ni "Dergahlar 'asrın terbiyesine, ' irfanına , milletin

yükselmesine, narının , nurunun eaşturulmasına dahi hfidim olamaz mı?" tarzın ­

daki heyanat-ı 'aliyyelerine 'aid mutala'at-ı dervişaneye münhasır ol:ıcakttr. Ba­kalıın isti'ab edebilecek mi?

Bu eserin Türkçe'si şudur: Nefsini bilen Rabbisini de bilir.

Ancak bunda dervişce bir nükte vardır ki burada 'alime değil 'arefe lafzı lrad

buyuru lmuşdur. Demek ki bu bilim kuru, 'ale'l-usul 'ilmi bir biliş değil. Mücer­

red "Ben fuHin, Rabbim de fuland ı r. " diye bir 'ilm hasıl ederek kendi varlığına,

kendini yaratanın varlığına 'aid bir cehilden kendini kurtarıp "Artık bu husüsa

'aid vazlfem bitmişti r. " diye müsterlh olmakdan 'ibaret değildir. Belki mi.i ' ınlnin,

mü'ınin salikin ına'şGk-ı hakikisi olan Rabbisi hakkında 'irfa.n-ı Muhammed! ile ma'rifet hasıl eylemesidir.

Rabbisine 'ihd 'ilm hasıl etmekle 'irfan kesb eylemeklik arasında tasavvıitÇa

fark-ı 'azım vardır. Zaten bu eseri de hu yolda di.işünmeğe hakkımız olabilir. Zi­di bu eserin hadisden ziyade ecille-i zühhad u sOfiyye-i akdeminden ba'zı zeva­

ra nisbeti es::ıhclır. Bir sGII ise böyle bir veeizesinde 'ilm yerine 'irfan kullanmak­ta elbette bir nükte kasd eyler.

• Bu ımıka le Sehilü 'r-Reşud, c. 23, S, 584, 10 Cumaclu'l-ulıra 1342/17 Kanün-ı sani 1340 0924), s:;. 185-l8!l'de neşretlilnıiştir. (Z.G.)

400 tascwuı!/

Öyle ise burada bir süfi 'ma'rifew'llah'dan ne kasd eder7 Bir vakit henüz eş­

y<l'-ı 'ulviyyenin bizresi türeıneğe başladığı hengamda hanedan-ı nübüvvette

-zat-ı nübüvvet-penahlden me'sOr- elinin ba'zı ınühim erkanı ınevdü ' olduğunu;

onun diğerlerinden bulunmadığa\ı iş5'a ediyorlardı. Onunçün bir zat Hazreti

'Ali'ye sordu:

-Allah ·aşkına sizde, ya'ni hanedan-ı nübüvvet-penahlde diğer hamil-i 'ulOın-ı

Muhammed! olan 'ashab-ı kidimclan fazla bireınaner-i Muhammed! var mıdır?

Cevaben buyurdular ki; hayır, va'llahi' Ancak şu cüzüdandaki esrar-ı ahkaml gibi birkaç ınes'eleyi son zamanda fern-i Rasulu'lhlh'dan bi'l-münasebe telakki

etrniştim. Bir de bizde hanedanımıza mahslıs bir fehm vardır ki bunun ba ' zı es­

babı şunlardır:

Kendi evleri mehbit-i vahy olınuşdur. Yedi yaşından beri !eylen ve neh5ren

zat- ı peygamberiye müHhim bulunmuştur. Sonra da mukriban-ı peygamberi için­

de bi'l-'umum ahk:'im-ı diniyycyi zabt etmek için büyük bir 'aşk u şevk ve lıari­

ku'l-'ade isti'dad ibraz eyleyip "Akdakımı 'Aiiyyün: 'Ali sizin içinizde akda'l-ku­datdır. Ya 'ni 'ahd-i nühüvvetde hem ifttiya me'zun, hem de kadılar başı. olmuş­

tur. " tarzında kesb-i temayüz eylemiştir. En sonra da nasıl ki ba'zı havas- ı ashab

ba'zı esrarın hamili olduğu gibi Hnreti 'Ali de bu yolda ba'zı hakayik-i diniyye te­

lakki eylemiştir. Fakat bu hakayik o şayi 'acıların demek istedikleri gibi eğer o

meydana çıkarsa dinde, yahudelinin ba'zı aksamında büsbütün başkalık hiisıl ol­

mak kabilinden bir şey değildir. Belki yine elinin içindedir. O bakayıka vakıf olan­

lar ve onu bilenler de yine diğer Müslümanlar gibi 'aynen Müslümindırlar.

Hazreti 'Ali efendimizden evliyau'll:1ha gelen 'id~1rı-ı Muhamınedl'nin esası iş­

te budur. Bilirsiniz ki 'ulOm-ı zahirecle 'umlını 'ulemanın idizet-namesinin si ls i­

lesi Hazreti 'Ali'ye ınüntehl olduğu gibi 'ulGrn-ı batınede dahi ıneşayih-i kiramın

silsile-i hililfeti onlaravasıl olur. Her iki taraf da belki bi'l-cümle 'ulı1ın-ı İsli:lmiy­

ye ashabı dahi 'medine-i 'ilm' salla'llahu 'aleyhi ve selierne 'bab-ı 'ilm' 'aleyhi's­

selaından dahil olur. Mesnevl:

Utlubıt ·t- erziik min esblibihii

Ve 'clhu/(i '1-ebylıt rnin ehvtibihtı''

işde seyyidü't-ta'ife Cüneycl ile EbO Yezlcl Bestamigibi 'urefa-yı akdeıninin

Hazreti 'A li, Hasan- ı Basri, Kürneyl b. Ziyad, Ebu'cl-Derda, Teminı-i Dar!, Huzey­

fe, Selman gibi zevihın meşreb-i 'azbinden telekkun ettikleri 'irfan -ı Muhamme­

d! budur. Hakim-i Senayl, Şeyh 'Attar, Hazreti Mevlana'run me'arifi buradanclır.

Ancak diğer ıstılahat-ı mahsOsasıyla fusGI u ebvabıyla bir 'ilm-i tasavvuf vardır ki

Şeyh-i Ekber hazretleri bu ta'ifenin pişvasıdır. Geçenki ınak:llemcle bast eyledi-

55 Rızkı sebeplerinden isteyin i:! ve ev.lere kapılarından girinil. (Z.G.)

~i:ilfikar güngör/ ınuhyidt:l!rr i bı-ı arabf hakkında louis masstgnon 'un eleşıirile1i ve . . . 401

ğim vechile bunun esas ı da 'abd-i Me'mfın'da tercüme ediJen kütüb-i hukema

miyanında 'Arapça'ya tercüme edilip ecille-i muhakkikln o tercümeleri islami­

yer'e tatbik eylemişt~dir. Eskiden İsHim'da barid ta'assub yokttı. Çünkü İslam

gayet kuvvetli idi. Ta'a~ubu yarat:ın za'f, cehl, taklld, cüınGd gibi şeylerdir. Ma 'rifetin ta'rlfi, tavsifi ile dahi uzun uzadı teksir-i sevaci eylemeyim. Kütüb-i

kavmde şayi'dir.

Gelelim o veeize-i cemllenin 'urefa-yı İslam nezdindeki ına'nasına:

Zahir u batını nefsinde cem' eden ecille-i muhakkik\n-i Şafi'\yye'den ve elci­

bir-i ımıhaddisinden İmam Nevevi hazretleri şöyle ma'na veriyor:

"Bir kimse nefsin in za ' fın ı , Hakk'a ihtiyacını bi-hakkın idrak eder ve Tanrı'nın

'aciz bir hılu olduğunu bilirse Rabbisinin lawve-i kahiresi, şan-ı RubGbiyyeti, ke­

mal-i mutlak ı, ev saf-ı ·~iliyesi onun nazannda tarnamiyle tecelli eder."

Şeyh Tacü'ddin 'Atau'llah Leta{/ii 'I-Minen'incle der ki:

"İşitdiğiıne göre Şeyhimiz Ebü'I-'Abbas el-Mürsl, bu hadisin iki ma 'nası var,

der imiş . Birisi: Bir kimse nefsini ınezelletiyle, 'acziyle, fakriyle bi-hakkın ranırsa

onun nazarında AlWh'ın 'izzeti, kudreri, istiğnası tecelli eyler. Bu sürelte evvela 'ma'rifetü'n-nefs' sonra 'ına'rifetu'llah' hasıl olmuş 0lur. İkinci ma'nası: Bir kimse

nefsini bilirse bu biliş bundan evvel Allfih'ı bild iğine delalet eyler. Birincisi s51ik­

lerin, ikincisi meczüblann halidir."

Ebu Talib ei-Mekkl hazretleri kütüb-i muhakkiklne rne'haz olan Kütu'I-Ku­lüb'unda buyururlar ki, ma 'nası :

"Halkla mu 'amele hengamında görüyorsun ki nefsinin eıJS!ifirıdan biri, efati­ne i'tiraz edilmesini istemezsirı. Yaptıgırı işin ta 'yfh otunmasına da rtizı olmaz­

sm. Bundan Halık'ın sifat-ı celflesini de bilmiş olursun. Ya 'rıi sen olanca 'acz u noksanmla öyle olduğun halde bütün ·acz u nok.sandan herf ve her şeye kCldir

oları Allah Te 'ala 'nın mahz isabet olan efal-i İlabiyyesirıe i 'tiraz etme ve nfi-mü­niisib 'add eyleme. Bina'en'aleyb, Rabbinin senin bakkındaki kazasına razı ol.

Sen kendine ne mu 'amele yapılmasını istersen sen de Rabbine karşı öyle yap . . , Yine ecille-i Şafılyye'den ve zahiri, batını ma'mOr zü'l-cenaheyn ve muhad­

dis-i zi-ş:1n Şeyh 'İzzü'ddln 'Abdü's-Setam hazretleri diyor ki:

"Cerıab-ı Hak bu cismani vücı1da rı'tbani hayatı vaz' edip ntisüniyyet-i ke­sffede latife-i lahıttiyyeyi mütecelli eylemek suretiyle vahdaniyet u. Rabhcmiyye­

tinirı mu 'cize-i kührlisı, burhc2niyyet-i 'uzması kıldı . Bu mazhariyeı-i 'acfbe­

sinderı dolayı her kim nefsini bu vaz'iyet'iyle bilirse Rabbisinin 'azamet u kud­reti saltaneet-ı vahdeti bi-hakkın müteceila olur. "

Bu eser-i mübecceleden bu maksad ı müeyyed on türlü hakikat istinbih olunur:

1. Bu heyket-i insani bir müdebbir ve muharrike muht:kdır, o da rühdur.

Bundan istinbat ederiz ki bu 'alem de bir ınüclebbire, ınuharrike ınuhtacdır, O da

Cenab-ı A!Hih'tır.

402 tasawuf

2. Bu felek-i semamızın bir tek müdebbiri vardır, o da rCıh denilen büyük bir melekedir.$6 Bundan anlarız ki bütün 'avaHmin de şerlki , nazlri olmayan tek bir

mi..idebbiri, mtıkaddiri vardır ki "Yerde gökde Allah'dan başka bir Allah daha ol­

saydı yer gök alt üst olurdu."5~ buyurulmuşrur. Kur'an-ı Kerim'de daha böyle bir­çok kat'! hüccetler vardır.

3. Nasıl ki bu cesed ruhun iradesiyle, tahrikiyle hareket eyler ve bu cesed

onun her nev' mu'ameHitına fermiin-berdir. Bundan anlarız ki Cenab-ı Hak da cism-i insani gibi bütün mahlülditında murad-ı ilahisi ne Ise onu icra eyler. Ge­

rek hayır, gerek şer cihetine her kımıldanan şey mutlaka Allah'ın takdlıiyle, ira­desiyle, kazasıyla hareket eyler.

4. Cesedde hareker eden her 'uzv ruhun 'ilmiyle, şu'üruyla hasıl olur. Cese­din en naçiz bir parçasırun harekat u ef'alinden hiçbir şey ruha meçhül olamaz.

Bundan anlarız ki; yerde gökde hiçbir zerre 'ilm-i İhihl haricinde kımıldayamaz. 5. Bu cismin en sag1r, en haklr kısmına dahi en yakın olan ruhdur. Bundan is­

tidlal ederiz ki bütün mükevvinatın en uzakdakisine en ehemmiyetten sakıtına, en

56 Zemin ü :lsfımanın tabakatına, tedblratına, hal u şiniarına dil'ir kütüb-i isliimiyye menkülatı­

nın kı~m-ı kalili nuslıs-ı kat'iyyeye müstened olup mühim bir yekün bilsıl eden kısm ı da eh:idis-i za'lfe ve mevzü'a ile Kilbu'l-Ahbar gibi Yahüdi'den dönme sahabilerin ve hayru'l-kurun 'ulem:isın­

dan ba·ıılarının akvalidir. Bi-nihiiye baki akv:11 be felilsife-i lslamiyye ve müerrihln ü kassasine 'ii id­dir. Bu söıler başlıca kütüb-i Yunaniyye'den ve islam'a dahil olan mütenevvi' akviimın kütüb ü riva­yaundan ıne'huzdur. Bu balxJa ve her nev' rivaynı-ı isl:imiyye'de en doğru ölçü şudur ki bu gibi lıu­susiltla müştegil olmayanlara nail' olur ümniyesiyle 'arz ediyorum:

ı. Nasilı-i g:ıyr-i nıensuh olan ayiiı-ı celile y:ı'ni mulı.kemat. 2. Yine mensüh olmam~ık üzre ebiidiş-i müteviitire.

3. icma'. Bu üçünt: i'tiriz d'iz değil. 'Aynen kabülü lazımdır. An<..~ık icmil'ı İmanı Ahmed kabul etmiyor.

Şi' iyye gibi ba'ıı mezahihin de icma' h:ıkkında bir çok kil ii kali var. Ziiten gerek ıevatürün, gerek i<:­

mii'ın in'ikiidı hayli müşkildir, çok ihtilaflıdır Ba·ıı ecille-i muhacldisirı (topu) topu bir tane haciis-i

mütevatirin viicüdunu söylüyor. Fakat bu ifr.ıtdı r. Eh:ldis-i ınütev:itire çoktur. yüzlere biiliğdir. Şeyh-i elh:im veliyyu'llilh fi ' l -:ı rz Şeyh Keuani hazretlerinin fem-i :ı kclesierinden Ravza-i Rasülu'll:ih'dıı ıelek­

kun eylediğim Nazmıı 'I-Mütımasir fl 'I-Ebcldfsi'I-Müteviltirnamındaki eser-i nıulıakkikfıneleri dörı yü­ze k:ırib ehiidls-i ınütevati reyi lıavldir. Hinımeı edilirse daha bir hayli bulunacağını beyan buyuruyor­lar. Me'amilfıh o kitfıbdaki hadislerden bir h:ıyl isi de ~ı;lviir-ı i'tirakdır. Bu bir tehikki mes'elesi olup her muhaddis kendine göre bir tev:itür şekli fan ederek ona göre teksir u taklTI eyliyorl:ıı·.

4. Ehiidis-i meşhüre ki sadr-ı isianı'daki \ıleına miyanında müdevven ve şölıret-y:ib olup onların

neıdinde rna' ınlılun bi h olnıuşdur. Ancak 'ilm-i hadisde te'ammuk edenlere rüşenadır ki , 'şöhret' ile 'sılıhat' başka başka şeylerdir. Ba'ıı asiir-ı nıeşhure vardır ki sıhhati ı~-ı'fı şöyle dursun 'hadis' bile değildir. Evvelki makalemele bu mebhasi kenıa hüve hakka bast eyledim.

5. En sahih haber-i valıidler ki Sahibayrı'ın -aı ınüstesnfı ile- bütün hadisleri bu kabildendir. 6. Hadls-i hasendir ki kendisini z:ı' fa düşürmeyecek derecede hakkında kil ü kal olan ehiidistir. 7. Hadis-i za'lfdir ki kendisi ahkam u ınu'flmelatta hüccet olmaz. fe:cl'il, ıneva'iı, ahlakiyat gibi

hususAtta z:ı ' fı ihtar edilerek nakl olunur. Hadis-i mevzü' ise :ısl:ı riviiyeti heliii değildir. Meğer ki vaz'ını i'lfın için ol:ı .

57 21 Enbiya/22. (Z.G.)

zülfikar güngör/muhyiddm ibn arabf hakkında louis nıass(~rıon'urı eleşiirileri ve.. . 403

ufağına dahi o şeyin bir parçasındar1 ziyade Cenab-ı Hak yakındır. Ruhun cisme,

cisimdeki bir 'uzva kurbiyyeti ölçü ile ölçülmediği gibi Cenab- ı Hakk'ın mahh1ka­

tına kurbiyyeti dahi asla mesafe ile, kemiyet ve keyfiyer gibi şeylerle kıyas edile­mez. uBiz insana kend'(boyun damarından daha yakınız."ss buyurulmuştur.

6. Nasıl ki bu cesedden evvel ruh nıevcGd idi. Nasıl ki cesed fan! oldukdan sonra da baki kalacaktır. Kezalik Cenab-ı Hak da bütün mükevvinat halk olun­ınazelan evvel mevcGd olup bunlar fa ni oldukdan sonra dahi Baki' dir. Noksan ve zevalden münezzehdir.

7. Ceseddeki ruhun keyfiyeti ma'lum olmadığı gibi Zat-ı Bari'nin keyfiyeti mechuldür.

8. Ceseddeki ruhun nerede olduğu biJinınediği gibi Cenab-ı Hak dahi mükev­vinatın neresinde olduğu ta'yln edilmez. Ruh nasıl ki dsınin her yerinde her anda ve bir anda mutasarrıf ise Zat-ı Bari' de 'alemde böyle mutasarnftır. Hiçbir yer O'ndan hall olmamakla beraber; yine makam ve mekandan münezzehdir.

9. Nasıl ki ceseddeki ruh gözle görünmediği, bir suretle tasvir edilmediği gi­bi biliriz ki Zat-ı B~hl hakkında da "Misli gibi dahi hiçbir şey mevcud olmamış­tır. u;? buyurulmuştur.

10. Cesedde ruh ta'yln edilmediği ve turulmadığı ve tahmin edilmediği gibi dünyada dahi vücud-ı Bari bir mu'ayyen noktada sezilmekden, el ile vesair bir vesile ile tutulup ta'y'ln kılınmakdan münezzehclir.

Buraya kadar menkUlattınız 'ulum-ı batıneden zevki olmakla beraber ilm-i za­hirle müştegıl ve şöhret-yab olan ecillenin alevalid ir. Bir mikdar da ancak 'ilm-i ta­savvufla müştegı l rical-i sufıyyenin sözünü nakl edelim. Bakınız "A'ti'l-kavs bari­ha: Oku san'atkarına ver." sırrı nasıl zahir olur.

Ta 'arritfşerhinde mu hakkik Konevi ba'zı sufiyyeden naklen diyor ki: "Bu hadisin ma 'nası mubale ta 'lfk kabilindendir. Ya 'ni Ş ari '-i A 'zam

'ma't·ifetü'n-rıefs ' kapısını sedd eder, demektir. 'Kuli'r-rıtbu min emri Rabbf: Rubun mah·iyeti umur-ı rohaniyyedendir. M kavl-i şerifine işarettir. Bununla tenbfh ediyor ki; insan mahlUkattan evvel ve kendisine en yakın bulıman nef­sini idrakda 'liciz olunca Hcilık 'ını bilmekde daha 'acizdir. İnsan; değil rı2hun, basfr-esi, şamest gibi havassınırı bakikatini bile idrak edememiştir. Basar: Gör­mek hassasını kimisi intibcl ' ile kimi de şu'a 'ın bun1cuyla olduğunu söylerler. Şem: Koklamak hassasının teksfli hava ile, yahud rayihalı nebtttlclrda başka­ca bir inbitat husu/iyle oiduğımu hikaye ederler. Hepsi de böyle ihtilaflı dır. İn­siin her an isti'ma/ ey/ediği, gözle görülür havassını idrakdan bile böyle 'aciz olursa artık idrilki daha çok gamız olan rı"ibunu, daba sonra da onlara nisbet kabıU etmeyen Hüdavencl-i müte'alini nasıl idrak eyleyebilir."

58 50 Kiif/16. (Z.G.)

59 112 ihl;ıs/4. (Z G.)

60 17 İsı-l/85. (Z.G.)

404 tasaı>vı~(

Ta'arr~(şerhinin sözü de bupada hitam bulmuştur. Buraya kadar serd edilen menkOlatla "Men 'areje ... ·~sı-rnndan biri de keşfedilmiş olur. Aynı zamanda 'ilm ile 'irfanın farkı da anlaşılmış olur saı:ıınm. Hele dikkat buyuruldu ise şübhesiz 'irfiin-ı Muhammedl'den naslb-dar olan ecille-i 'ulema-yı zahirenin akvali ile en son Konevi'nin !isan-ı has-ı tasavvufla istinbat eylediği nıa'nanın zevken ne bü­lend farkı olduğu anlaşılmıştı r. Bu büyük zevatın enfas-ı tayyibesini şuraya cem' eylemek bereketinden mi.itehassıl olmak üzre hatır-ı dervişaneme sanih olan bir nükteyi de buraya izbarla bu mebhasi hicam-pezlr eyleyeyinı.

Cisimde mevcud, bütün zerrat-ı vücudunda mutasarrıf olduğu halde ruhunu bilınekden, rnahiyetini ta'yinden 'acizsin. Fakat bu cehl-i 'aınikinle beraber ruhu­nun varlığı ve birliği yine senin 'inelinde güneş gibi zahirdü. O kör zifır-i karan­lık cehlin, bu güneş kadar ' ıyan ve demir gibi sağlam i'tilddın husfılüne mani' ol­mamıştır. Öyle ise 'akıl ve insafa ve hiçbir 'ilmin ahkaınına zerre kadar uymaz ki, ca bilkat-i mükevvinatlan l.Jeri vüclı<..l-ı Barl'~i l.Jütün akvaının ıarilı Vt: 'akl<..le:;ini

işgal eden Cem1b-ı Hakk'ın varlığını hiçbir hüccet-i kiitı'aya temas eylemediği halde mahzii r\.i'yeri mahdGd, isabeti meşkük 'aciz gözüm görmüyor, diğer 'ace­ze-i ha vassım idrak edemiyor diye ceffe'l-kalem inkar edesin.

Bu makalemi de burada hitam-pezlr edip 'Dergahların 'asrileştirilmesi''' ' meb­hasine başlıca bir makaleyi tahsis edeceğim.

Ankara V el ed Çelebi

Massig.non'un Cevabı•

Fazıl-ı muhterem Veteel Çelebi Efendi Hazretlerine! Sebilü'r-Reşddda intişaretmiş olan makalelerinizi üstad ve müsteşrik-i be­

nam Mösyü Louis Massignon'a göndem1iştim. Bu defa müşanı'nileyhten ceva­ben aldığım 3 Şubat 924 tarihli mektubun ekser-i münderecatı zat-ı ·:mlarine 'aid olduğundan tercümesini yine kıyınetdar mecmu'aınızla nazar-ı mütaJa'anıza arz ediyorum. Münakaşa olunan noktalara cevab verirseniz yine müşanı'nileyhe gönderirim. Tercümeıncieki 'aı'abl 'ibareleri ınüşaıu 'nileyh Massignon'un mektu­buna aynen yazmış olduğunu hürmerlerime tercilfen 'arz eylerim efendim.

Aziz Meslekdaşım!

17 Şubat 340/1924 Ankara

Mehmet 'Ali 'Ayni

'Alem-i htam. Stilndmesi (L'annuaire du Monde Musulman)'ni yakında ala­caksınız. Bu salnamenin provalannı cashlh hususundaki ıneşguliyetim, üç hafta­dan beri ınuhaberatıında istemeyerek bir te'ehhüre badi olduğundan 'afvınızı te-

61 Ve led Çelebi'nin bu konuyla ilgili ya:cılınış bir makalesini tespit edenıedik. (Z.G.)

.. Bu mektup Sebilü 'r-Reşad, c. 23, S. 589, 15 Recep 1342/21 Şubat 1340 (1924), ss. 269-270'de neşredilmiştir. (Z.G.)

zülfikar güngör/muhyıddfn ibn ctrabf bakkmda louis nwssignon 'uıı cleştiri/et'i ve . . . 405

menni ederim. Mektubum vesilesiyle Veled Çelebi ile aranızda geçen muhabe­

re nin mahsülünü bana tebliğ etmiı;; olmanızdan dolayı size fevkl'l-'ade teşekkür

ederim. Yalnız mektubumda us!Gbca bazı ta'dilar yapılmaksızın bu suretle ne.ş­

rinden dolayı biraz te'essi.if ederim. Bununla beraber ikiniz arasında cereyan

eden şu mi.inazaranın Sebili.i'r-Reşad karileri için bu vecihle müfid olmasından

dolayı mesr(ınıın. Latlf muhabbetiniz beni çok mi.itehassıs etmiştir Kezalik Ve­

led Çelebi'nin 'Men 'arefe nefsehu .. .' kavlinin isnad ına aid cerh ve ta'dil husü­

sundaki izahat-ı 'aliınaneyi pek rakdir enim. Şimdi bana bazı redklkar 'ilave etmekliğirne müsa'ade ediniz:

Birincisi: Benim tenkld ettiğin1 şey bizzat 'Men 'arefe nefsebu ... .' hadisi de­

ğildir. Be n onu pek beğeniyonım. [Hallac 'i.invanlı eserimin ikinci cileline 513.

sahifedeki 4 numaralı fıkraya, 794, 921. sahifelere bakılınas ıl Ben bu hadise İbn

Arabl'nin Füsüs'unda, Gazali 'aleyhinde olarak yaptığı, re'vlli tenkid ettim. İbra­himjyye, İhsaniyye bahislerinde İbn Ara bl şöyle diyor: "Fe men ertt.de en y u. '1·i ­

fe'·n - nfi!fse 'I-İlti.hfje'l-yu. 't·efi 'l-'tt.lem .''.'1 Ben Hallik'ın Bosttlnu. 'l-Ma'rifedeki şu

kavlini tercih ederim: "Ve men kale ·ar~ftubu nrinsımVhife kad iktefa bi's-sun'i dun.e :'>-sani ., ... ~

İk i nc i s i : İbn Arabl'nin eserle rinde beni sıkan şathiyyat. değildir; onun yaptığı

kıyasat-ı felsefiyyed ir. Müşanı 'nilcyh, mesaili tarık-i n:ızarl ile lüzümundan fazla

isbat etmek istiyor. Bunun içindir ki arz-ı si rnsinı ile ' ilmu'l-hurüfu adeten sevmi­

yorum. Bununla beraber bundan Kabbal ile cifrin ehemmiyetini inkar ettiğim an­

laşılnıasın. [Istılahti.t-ı Suj1yyenin Menşe'leri hakkındaki eserimin 80-83. sallife­

lerine bakılsın] Ben İbn Arabl'nin kitabiarında daha ziyade tecrübl isbatkır bul­

mak isterdim.

Üçüncüsü: 'Leyse fi ' l-imkUn .. .. ' kavli hakkında benim Hallti.c'ın ikinci cildin

562. sahifesinde dördüncü bende ve .Fı'Uuhatın ınüte'addicl fık.ra lanna bakınız .

Dördüncüsü : Muhibbinı Asin Palacios'un Dante ve İbn A.rabl hakkındaki

eser-i ınühimminin zaif noktalarını 'Alem-i İslam ınecımı'asında uzun bir maka­

le ile göstenniştiın. [1919 senesi 36. cild sa hife 23-581. Mumftileyh bana pek ga­

rlb bir cevab göndermiştiL

Beşincisi: Ene'l-Hak üzerine 1913 senesinde Derr İslam 'unvanlı Almanca ri­

salede bir monografi neşr etmiştiın.

Altıncısı: Bahs ettiğin iz Şoceretü.'n-Nıt'nıtt.n~yye'nin eski el yazması nüshaları

varsa pek müh irndir. Niçin onun tenkldi b ir tarzda temslline teşebbüs etmiyor­

sunuz?

Yedincisi: Kim isbat etmiştir ki Şeceretü.'l-Kevn meclsGseri.i'n-'aleyhlir? Veled

Çelebi'ye 'el-beyyin.e 'ale'l-müddei' diye cevab veri rim. Bu risalenin üslubu Fü-

62 A115h'ı n :t.:lıını tanuııak isreyen ':ilenıi tanı~ın. ( Z .G.)

63 All;.ilı ' ı y:ırauı kl urınd:ın (sun 'undan) tan ıdım diye n, S:1ni· (Y:ır:ıt ıcı)'i bilmeden sun'u (y:mmı k·

lan) ile yetinnıiş demektir. (Z.G.)

406 ıasawuf

sus'un üs!Gbuna mugayirdir. Füsas için dahi ayru mütala'a serdedilmiştir. Çelebi­

i müşaru'nileyh bu hususta ne düşünüyor?

Veled Çelebi'ye tarafıından teşekkürle beraber nulcit-ı atiyye üzerine nazar-ı

dikkatlerini celb etmenizi rica ederim:

A. Birçok müsteşriklerin islfun hakkındaki fikirlerine Hayyam ile Ma'arrl'nin

meş'Om bir te'slr icra etmiş olduklarını Veled Çelebi ile birlikte tamamen teslim

ederim.

B. isterdim ki münakaşanın iki mü him noktası, benim fikri me göre, şunlar ol­

duğuna d ikkat etsin:

Evvelen: Ahlaka '~lid busüsamı mühim olan cihet, isnad değil, muhteva ol­

duğu hikmettir. Nitekim İbn Hanbel diyor: Jz!J. revryna fi Jez!J.ili'l-a 'mal tes!J.hel­

na fi'l-esanid.M Ben bu mütala'ayı lstılahat-ı Sı?fiyyenin Menşe'leri 'ünvanlı

kitabımda şerh ettim [sahife 100-106].

Saniyen: Hadisat-ı sOfiyyede mümkinat-ı hayaliyyeyi değil, vakı'at-ı fi' liyyeyi,

yani fevaid-i Rabbaniyyeyi nazar-ı i'tibara almalıdır. Muharrlr!ni stıfiyyeden is­

tediğim şey bu vakı'arı bize kemal-i dikkatle tecrübl bir suretre ta'rlf etmeleridir.

Çünkü yalnız tecaribü'l-kuh)b üzerinedir ki bir deva-i da' i'l-kuh1b ' ilm-i sahibi

te 'essüs edebilir (Jsrılah!J.t:-ı Sufiyyenin Menşe'leri, 97-100 ve Hallacda 921-922. sahifelere bakılması].

Aziz meslekdiişım! Muhabbet-i amlkama i'timad ediniz. Dame'llahu Te'aHi

beldleküm.

3 Şubat 1924.

Massignon

Veled Çelebi'ye söyleyiniz; tasavvufta şahsım için hiçbir vakit bir makam is­

temedim. O bana diyor: Leyse 'indeke mine'l-muhibbfrıe şey'ün.6~ Ben ona şöy­le cevab veririm: Sahfh! Ve/akin If haseratühümm ve hüve za ehteril .. :>u bih. Fe

hasibe.6(,

64 Biz amellerin ı;ızi letleri hakkında rivayette bulunduğumuz zaman senetlerde kolaylık gös­

teıirdik. (.Z .G.)

65 Seni seven hiç kimse yoktur. (Z.G.)

66 Doğru . Ancak ben onlara özlem duyuyorum ve görüyorstuı ya bu ö:deınle yanıyonını. Bu

kadar yeter. (.Z.G.)