44
Dergisn 8 Ye ar Number

1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

~&©~ ~1!~1fA9 Y~l.i Araşturma Dergisn

Yıl 8 Ye ar

Sayı24 Number

Page 2: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

DİVAN Şİ İRİNDE İLİM VE İ RFAN TİMSALİ HZ. AL İ

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Güfta M.K.0. Eğitim Fakültesi Öğr. Üyesi

ÖZET Yüksek ahlaki ve insani vasıflar ba­

kımından müstesna bir yere sahip olan Hz. Ali, Divan şiirinde "kahramanlık, cömertlik, ilim, irfan ve velayet timsali" olarak ele alınmış ve bu seçkin nitelik­leriyle de hemen hemen her kesimden şaire ilham kaynağı olmuştur. Özellikle ilminden ve ve/iliğinden bahsetmek Türk şiirinde bir gelenek halini almıştır. Hz. Ali, ilme, ilmin üstünlüğüne ve ilim tahsiline çok önem vermiş, sahip oldu­ğu ilmin enginliğinden dolayı da bir hadis-i şerifte "ilim şehrinin kapısı" ola­rak nitelendirilmiştir. Divan şairleri,

Hz. Ali'nin ilme ve ilim tahsiline verdi­ği değeri takdir etmişler ve bundan do­layı onu şiirlerinde ilim ve irfan abide­si olarak tasvir etmişlerdir. İşte bu çalış­ma, Hz. Ali'nin ilme vukuiunun Divan şiirindeki yansımalarını tespit etmek

amacıyla yapılmışıır.

Ali As a Creat Example of Know­ledge and Wisdom in Classical Otto­man Poetry

ABSTRACT Ali, an exceptiona l figure revered

for his excellent ethical and humanly qualities, has been portrayed in classi­cal Ottoman Poetry as an "example of heroism, generosity, knowledge. wis­dom, and sanctitiy", and ılıese distin­guished qualities oi lıis lıas inspired po­ets from diiierent sections of society. it has become a tradition in Turkish po­etry to mention particularly his know­ledge and sanctity.

Ali paid much importance to know­ledge, to the superiority of learnedness, and to acquiring knowledge. Having mastered a vast body of knowledge, he has been described in a holy hadith as "the gate to ehe city of knowledge". Ot­toman Poets recognized and appreci­ated the great valu.e Ali attached to knowledge and acquiring knowledge, and therefore, depicted him in their po­ems as a monument of knowledge and wisdom. This study has been conduc­ted in order to determine Classical Ot­toman Poetry ref/ections of Ali's pos­sessing knowledge of thelogy.

Ebü'l-Hasan Ali b. EbO Talib, M. 598 yılında Mekke'de doğdu. EbO Ta­lib'in en küçük oğludur. Babası, Hz. Muhammed' in amcası EbO Talib, anne­si Fatıma bint Esed b. Haşim'dir. Hz. Peygamber, Mekke' de baş gösteren kıt-1 ık üzerine amcası EbO Talib'in yükünü

Page 3: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

hafifletmek için Hz. Ali'yi himayesine almış ve onu yanında büyütüp yetiştir­miştir. Hicretin ikinci yılında onu kız ı Fatıma i le evlendirmiştir. Hz. Hasan ve Hüseyin bu evlilikten dünyaya gelmiş­

lerdir. Rivayetlere göre Hz. Ali, geniş

omuzlu, ortaya yakın kısa boylu, güzel yüz lü, koyu esmer tenli, iri siyah gözl.ü, kalın pazu ve kalın baldırlı, sık ve geniş sakallı biridir.

Hz. Ali, dört büyük halifenin sonun­cusudur. M. 656-661 yılları arasındaki

halifeliği döneminde İslamiyetin yayıl­ması için büyük hizmetler ifa etmiştir. M. 661 'de şehit edilmiştir(Hasan İbra­him Hasan, 1987:!, 340-350; Ahmet Cevdet, 1985:111, 158-165; Fığlalı,

1989:11, 371-374; Huart, 1997:!, 306- · 309; Bayoğlu, 1986:152; Tulum, 2001: 273-276).

Hz. Ali, yüksek insani ve ah l akı va­sıflarıyla İslamiyetin örnek şahsiyetle­rinden biridir. İslam tarihi .boyunca Hz. Muhammed'den sonra adından en çok bahsedilen İslam büyüğüdür. Hz. Pey­gamber'e olan yakınlığı, dini ve tarihi kişi l iği, fazi letleri, cesareti, yiğitliği, il­mi, irfanı ve velJ!iği ile Şark-İslam ede­biyatlarındaki her mezhep, tarikat ve meşrepten şairlerin sevgisi ve ilgisine mazhar olmuştur. Türk edebiyatında da ona geniş yer verilmiş, onun kahra­manlığını, faziletlerini, ilmin i, irfanını

ve vellliğini en iyi ifade edenler Divan şairleri olmuştur.

Divan şairlerinde Hz. Ali'ye karşı

derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se­zilmektedir. Şairler, müstakil ve m.üşte­

rek olmak üzere onun hakkında birçok na't yazmışlardır. Divan şiirinde Hz.

Ali, bazen ilk üç halifeyle' veya oniki imamla birlikte1

, b0:zen sadece kendisi için müstakil yazı lan na'tlarda3

, bazen Hz. Peygamber'e yazılan na'tların son bölümlerinde' , bazen de kaside ve ga­zellerin münferit beyitlerinde "kahra­manltk, cömertlik, ilim, irfan ve velayet timsali" olarak anılmış, bu seçkin vasıf­larıy l a çeşitl i teşbih, telmih ve mukaye­selere konu edilerek övülmüştür.

Divan ş iirinde Hz. Ali'nin ilme vu­kufundan ve irfana mazhariyetinden övgüyle bahsedilmiştir. Divan şairleri, Hz. A li'nin ilim sahibi olmasını, sözle­rinde ve uygulamalarında ilmi üstün tutmasını ve ilim tahsiline önem ver­mesini takdir etmişler, bu özelliklerin­den dolayı onu ilim ve irfan abidesi olarak tavsif etmişlerdir. : Onun ilme ve irfana vukufuna dair Divan şiirindeki

övgü dolu beyitlerin çokluğu bizi de.et­ki lemiş ve bu konuda araştırma yapma­ya sevketm iştir ..

İşte bu çalışmayı, Hz. Ali'nin ilme ve irfana vukufunun Divan şiirindeki

yansımalarını tespit etmek amacıyla

ycıptık. Burada Hz. Ali'nin hayatı, kişi­liği ve hi lafeti etrafında cereyan eden tarihi hadiseleri araştırmak ve bunlar hakkında hüküm vermek gibi bir gayret içerisinde olmadık. Bu araştırmamızın muhtevasını, Divan şiirine yansıyan

Hz. Ali'nin fazileti, onun i l im, irfan ve velayet sahibi o l uşu, .i lminin kaynakla­rı, kapsamı ve tesirferi, "ilim şehrinin kapısı" olduğunu bildiren hadls-i şerife mazhariyeti ve kendisinin söylediği ri­vayet edilen ilim muhtevalı hikmetli sözleri · teşkil etmektedir. Bu vası(ları,

"Fazileti", "İlminin Kaynakları, Kapsa­mı ve Tesirleri", "İlim Şehrinin Kap1S111

,

Page 4: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

"İlim Muhtevalı Hikmetli Sözleri", "İr­fan" ve "Velayet" olmak üzere a l tı baş­

lık altında toplad ık. Şimdi Hz. Ali'nin sahip olduğu bu vasıfların Divan şiirine nasıl yansıdığını tespit etmeye ve ör­neklendirmeye çalışacağız.

..

1. Fazileti Hz. Ali, çocukluğundan itibaren İs­

lam dini hükümlerine göre yetişmiş,

ömrünü Kur'an'ın tebliğine hizmet et­mek, İslamiyet i yaymak ve yüceltmek iç in ça l ışmakla geçirmiş örnek bir sa­habidir. O, Hak yolunda candan ve maldan geçmiş, sevgisini ve ilgisini sa­dece Allah rızasına yöneltmiş, ömrü boyunca Kur'an'ın hükümlerine itaat etmiş ve sünnete uymuş bir velidir. Sa­habl, halife, gazi, alim, fazıl, vell ve mürşit gibi manevi mertebelere ve seç­kin vasıflara sahip olmakla, Divan şair­lerinin gönüllerinde müstesna bir yer edinmiş, divan larında da övgülerine mazhar olmuştur.

Hz. A li, esasını İslam dininin ilke ve kurallarından alan yüksek ahlaka sahip seçkin bir kişidir. Divan şairleri, onun her konuda örnek gösterilebilecek kişi­liğine, yüksek insani ve ahlaki faziletle­rine "güzin-i alem, hulk-ı azim, Aliyy-i zü'l-efda/''5 gibi terkiplerle işaret etmiş­

ler ve onu övmüşlerdir:

İmam-ı mutlak u şah-ı şeca'at Güzln-i alem ü mlr-i mürüvvet Cem Sultan(CH.289)

Çehar sahibi kim çar-rükn-i alemdir Atik ü adil ü Osman Aliyy-i zü'l-efdal Şeyhl(D.34)

Hz. Ali'nin faziletleri ve bilgisi çok­tur(Bayoğlu, 1986:157). Zatı da adeta

bütün güzel vasıfları ihtiva eden bir· mecmuadır. O, fazilet ve kemal göğü­nün güneşidir; yüce mertebelere sahip olan ilim ve fazilet ehlinin önde gelen­lerinden biridir. Divan şiirinde "fazıl u allame, aftab-ı sipilır-i faz/ u kemal, ser-defter-i cem'at-i erbab-ı faz/ u i/m, Kevser-i ilm O fazla saki, fazlıyla habil ilmiyle kamil"" gibi sıfatlarla, onun ilim ve fazi lette kemal mertebesinde olu­şundan övgüyle bahsedilm i ş tir:

Aftab- ı sipihr-i fazl u kemal Nev-bahar- ~ riyaz- ı cah u celal Fuzull(HS.1.156)

Ya'nl A liyyü all-meratlb Fazlıyla habil ilmiyle kamil Raml(D.92}

Ser-defter-i cema'at-i erbal;ı-ı fazl u ilm Mecmu'a-i ceml'-i kemalat-i asfiya Sinan Paşa(TN.275)

Yukarıdaki ifadelerden de an l aşıla­

cağı gibi Hz. Ali, yüksek ahlaki fazilet­lere sahip olan ilim ehli bir şahsiyettir. İman, takva, salih amel, Kur'an ve sün­nete bağlılık, güzel huylar, karamanlık, cömertlik, ilim, irfan ve velayet, onun faziletinin esas larını teşkil etmektedir.

Hz. Ali, kamil imana sahip samimi bir mümindir. İslamiyeti kabul eden ilk çocuk olma şerefiy le onurlanmıştır(Ha­

san İbrahim Hasan, 1987:1, 347; Yazı­cıoğlu Ahmed Bican, 246). Yüzünü hiçbir zaman puta döndürmediği için "kerremallahu vechehu" dua cümlesiy­le tazim edi lmektedir(Ahmet Cevdet, 1985:111, 159-160; Tulum, 2001 :275; Fiğlalı, 1989:11, 374):

Page 5: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

Büt-perest olmadan oldı ma'sum Ki sabavetde mutahhar Haydar Enderunlu Fazıl(D.27)

Hz. Ali, iman, takva ve sa/ih amel­de eşsiz bir kişidir. İman ile marifetulla­ha, takva ile de üstün ahlaka ulaşmıştır. Her türlü haramdan ve şüpheli şeyden sak ı nm ı ştır. Dinin emrettiklerini yapan, . yasak ladıklarından ela uzak durmuş olan Hz. Ali, henüz hayatta iken Hz. Peygamber tarafından cennete girecek­leri müjdelenen on sahalıiden biri­dir(Aydınlı ve Çakan, 1991 :ili, 547):

Var idi on sahabe adı meşhur

Mübeşşerlerdi cennet birle menşur Ebu Bekr ü Ömer Osman Aliydi Mukarreblerdi bu dördi aliydi Yazıcıoğlu Mehmed(M.11.308)

Hz. Ali, takva ehlinin önderidir. Üs­tün takvası dolayısıyla ·Divan şiirinde "sultan-ı etkıya, imam-ı etkiya, ima­mü'l-müttakin"7 gibi manevi mertebe­lere layık görülmüş ve· bunlarla yücel­tilmiştir:

Serdar-ı din-i Ahmed ü_ ümmTd-i cem'-i fazl

Salar-ı ehl-i millet ü sultan-ı etkıya

Sinan Paşa(TN.2i· 4)

Hz. Ali, Kur'an'a ve sünnete bağlı­dır. Onun, Kur'an'a ve sünnete muhalif bir tek sözü, fiili ve itikadı olmamıştır. Ömrü boyunca Kur'an'ın hükümlerine uymuş ve hayatını Hz. Peygamber'in sünnetine göre düzenlemiştir. Güzel ahlakının kaynağını Kur'an ve özünü Kur'an'dan alan sünnet oluşturmuştur.

Hz. Ali, vahiy katiplerindendir ve Allah kelamından nice sırları sinesinde taşımıştır. İlahi sırlarla şereflenmesi, onu Kur'an ahlakıyla ahlaklandırmış,

sözlerinin ve uygulamalarının Kur'an esaslı olmasını sağlamıştır:

Katib-i nakş-ı name-i Tenzil Hazin-i genc-i hane-i te'vTI Fuzuli(HS.1.156)

Me'al-i vasfını tefsire alem aciz­dir

Kelam-ı Hakk ile hem-nüktedir ma­kal-i AiT

Esrar Dede(D.175)

Hz. A li'nin sah ip olduğu güzel ahla­kın teşekkülüne tesir eden en önemli şahsiyet Hz. Mul ımmed'dir. Hz. Pey­gamber, sözleri ve uygulamalarıyla Hz. Ali ve ilk üç halifeye örnek olmuştur. Dört büyük halife, yüce ahlak üzere ya­ratılan, beşeri ve ilahı ilimlere mazhar olan Hz. Peygamber'in sınırsız ilmi ve kusursuz ahlakıyla şereflenmekle kamil ahl&ka erişmiş, ömürleri boyunca onun izinden yürümüş ve ah lak ı üzere amel etmişlerdir. Sadakatte Hz. Ebu Bekir, adalette Hz. Ömer, hilm ve hayada Hz. Osman, ilim ve irfanda da Hz. Ali tim­sal olmuş, onlar bu üstün vasıflarıyla

Hz. Peygamber'in sadakati, adaleti, hilmi ve ilminin delili ve mümessili ol­muşlardır. Dört büyük halife hakkında kullanılmış olan "Çar-yar-ı kamil"(Do­ğan, 1996:50) s ı fatı da onların ilim ve ahlakta kemal mertebesinde oluşlarına

apaçık bir delildir: Makam-ı sıdk u adalet haya vü ilm

ü amel

Page 6: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

Kemaliyile buların bulupdur istik­rnal

Şeyhl(0.34)

Sıdk u adi ü hilrn · ü ilm-i zatına

mazhar edip Verdi çar-erkana fer hakka Hablb­

Kibriya Yahya Nazlm(TEN.43)

Sıdkına Bu Bekr şahid şahicl-i ad lin Ömer

Hilmine Osman şahicl şahid-i ilmin Ali

Yahya Nazlm(DŞN.339)

Hz. Ali, çocukluk döneminden ıtı­

baren Hz. Peygamber'i bir gölge gibi takip etmiş, onun hane-i saadetinde büyümüş ve her yönüyle kainatın efen­disini kendine örnek almıştır. Hz. Pey­gamber'in evinde ve onun terbiyesi al­tında geçen dönemde Hz. Ali, ruhi yönden eğitilmiş ve onun yüce şahsiye­ti şekillenmiştir. O eşsiz terbiyenin ese­ri olarak Hz. Ali, ahlak bakımından üs­tün bir seviyeye ulaşmıştır. Hz. Mu­hammed ile nesep yakınlığı olması, ço­cukluğundan itibaren onun yanında

şefkatiyle büyümesi ve terbiyesiyle ye­tişmesi, Hz. Ali'nin yüksek ahlaka sa­hip olmasında çok önemli sebeplerdir. Hatta nesepte Hz. Peygamber'in amca­sının oğlu ve damadı olması, kızı Fatı­ma ile evlenerek Hz. Peygamber'in so­yunu devam ettirmesi Hz. Ali hakkında Divan şairleri için övgü konuları ara­sında yer almıştır:8

İbni ammlsidir o şah-ı guzın

Hazret-i Ahmedin be-rah-ı yakin

Erzurumlu Zihnl(0.120)

Hazret-i bint-i Resulün zevcid ir Şahsar- ı nesl-i pak-i Mustafa Adile Sultan(0.225)

Hz. Ali, Hz. Peygamber'in ehl -i beytindendir. Bu sebeple Hz. Peygam­ber, onu can ve gönülden severdi. Ço­cukluğundan itibaren Hz. Peygam­ber' in ona olan şefkati, yakın ilgi ve sevgisi, aralarındaki nesep yak ı nlığına

kalbi mahabbeti de ek lemiştir. Hz. A li, Hz. Muhammed'in göz nuru'', Hz. Mu­hammed de Hz. Ali için ahlak ı üzere

amel edilecek örnek bir şahsiyet ve uğ­

runda can feda edilecek bir dost olmuş­tur:

Çü eh l-i beyti olmışdı Resulün Ol idi hem dahi zevc~ BetUlün

Severdi can u dilden anı Ahmed Anınçün buldı rahmetler mü'ebbed Cem Sultan(CH.290)

Hz. Ali, ömrü boyunca Hz. Pey­gamber'in sözünü tutmuş ve onun em­rettiklerini harfiyen yerine getirmiştir.

Hz. Peygamber'e itaat etmekle Hz. Ali, ehl-i beytin yüce kişisi olmuştur:

Resulün da'ima sözin tutardı

Ne kim hükm etse ol anı ederdi Resulullahırı olmışdı mutl'i Anınçün ehl-i beytindir refl'i Cem Sultan(CH.290)

Hz. Ali, Hz. Muhammed'in feyzinin nuruyla kemale ermiştir. Çocukluğunda Hz. Peygamber'in terbiyesi ve şefkatiy-

Page 7: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

le yetişmesi sonucunda Hz. Ali, Hz. Peyganıber'in yüce ahlakının ve mü­kemmel terbiyesinin Lam bir numunesi olmuş, her kemalin ekmeli ve her sıia­tın efdali onda toplan ınışt ı r(Tulum,

2001 :275):

Olı nca '' ri'ihike rılhi'' cenab-ı un­vanı

Kenıal- i Ahmed-i Muhtardır kenıal- i

Ali Esrar Decle(D.1 75 )

Cami '-i hulk-ı Mustafadır AiT Ma'ni- i has- ı "la-teta"dırAIT

Esrar Dede(AÜSBED.FE.120)

Hz. Muhammed, muhtelif vesileler­le ashabına iltifatlarda bu lu nmuştur. Bu sözler, sahabller için hem büyük bir onur, hem ele onların fazilet lerine apa­çık birer delil olmuştur. Hz. Peygam­ber, sözleriyle Hz. Ali'yi·de onurlandır­

mıştır. Bir hadisinde, kendisi için sevdi­ği şeyi Hz. Ali için ele sevdiğini ve ken­disi için hoşlanmadığı şeyden Ali için de hoşlanmadığını buyurnıuştur(Kütüb­i Sitte, Vlll, 46, hadis no:2602). Buna ilave olarak Hz. Peygamber'in Hic­ret'in i lk ay l arında Mekke'den göçen­lerle Medineliler arasında yakın lı k ve dayanışma sağ lamak arnacıy la kurduğu

kardeşlik akdi sırasında "Sen dünyada ve ahirette benim kardeşimsin" buyura­rak Hz. Ali'yi kendisine kardeş kabul etmesi, "Ben kimin dostu(mevlası)

isem, Ali de onun dostudur' buyurma­s ı , Hz. A li ile aralarındaki münasebeti, nübüvvet yakınlığı hariç, Hz. Musa ile Harun yakınlığına benzetmesi, Hayber Kalesi'nin kuşatması sırasında sancağı

Hz. Ali'ye vermesi.ve fethin onun eliy­le müyesser olması, Mz. Ali'yi ancak müminlerin seveceğini ve münafıkların buğzedeceğini bildirmesi, Taif Seferi sı­

rasında Hz. Ali il e yaptığ ı uzun görüş­

meye silenı edenlere "Onunla hususi görüşmeyi ben kendi cırzumla yapma­dım, Allah'm emri ile Res(i/ü yaptı"

açık l <:ım<:ısıncla bu lunn1ası(Kütüb- i Sitte, Xll, 288, 289, 292 hadis no:4404, 4405, 4406, 4407, 4408, 4409J. H ı.

Ali 'nin iaziletine ve onun Hz. Peygam­ber'e olzın yakınlı ğına dair çok önemli deli llerdir:

Buyurdı ona bir gün ol seyyidü' l­mürselin

Diler bildire ol durur seyyidü'l­evliya

Ki MGsaya Harun gibisin bana ya AiT

Vell şöyle bil kim benim hatimü' l­enbiya

Yazıcıoğlu Melımed(M.11.302)

Hz. Ali, faziletli tulum ve davranış­larıy la güzel huylar kaynağ·ı bir şahsiyet olarak tavsif edilmiştir. Kaynak eserle­rin ve Divanı şairl erinin belirttiklerine göre Hı. Ali , hem abicl, zahid, müte­vekkil, hayırsever, yumuşak huylu, ka­naatkar, mütevazı, doğru, dürüst, ada­letli, sabırlı, fedakar, cömert, merha­metli, vefalı, hünerli, akıllı, dirayetli ve bilgili bir kiş i, hem de cesur, yiğit, ga­zalarda en ön s.afta dövüşen ve varlığıy­la düşmana korku salan bir kahranıan­dır(Hasan İbrahim Hasan, 1987:1, 349; Ahmet Cevdet, 1985:111, 159; Bayoğlu,

1986:157-158):"' .

Page 8: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

Biri de nıihr-i felek-i ad i ü clacl Ya;ni Ali sahib-i rüşd ü sedacl

Şlr- i Huda ma'den-i cud u kerem Mah-ı füruzende-i burc- ı himem

Şlr- i gaza pad işeh-i nanı-dar

Tlg-i güşayende- i Düklül-süvar

Menba'-ı hilnı idi o sahib-seha Mihr-i ziya-dacle-i burc- ı vefa

Fazıl u allame o sahib-hüner Fahr- ı cihan bendesi ali-nazar Subhi-zade Feyzl(HF.316)

Hz. Ali, heybeti, cesareti, yiğit! iği,

mertliği, savaş tekniğini iyi bi lmesi ve Zülfikar ad lı kılıcı kullanma kudretiyle İslam tarihinde yüksek mevkie sahip bir kahramandır. Yiğitl ik ve mertlikte onun benzeri yoktur. Bu sebeple "şah-ı şe­ca'at"11 payesine layık görü lmüştür.

Gücü, yiğitliği ve heybetiyle düşmanla­rının yüreğine korku salmış, kamışlığa düşüp orayı yakıp mahveden bir ateş gibi, savaş meydanlarında düşmanları­

nı helak etmiştir:

Çü pak idi anın evvelden aslı Şeca'atde yoğ idi hiç misli Cem Sultan(CH.290)

Haydar durur biri ki adu leşkerinde ol Bir ateş idi düşeli neyistana guyiya Hamdullah Hamdl(0.114)

O, büyük fedakarlıklar ve kahra­manlıklar göstererek canı pahasına Hz. Peygamber'i korumuş, İslam dininin yayılmasında ona yardım eden lerin ba-

ş ı ncla yer almışt ı r. Müşriklerin, Hz. Pey­ganıber'i öldürme kararı verdikleri Hic­ret gecesinde hayatını tehlikeye atarak geceyi onun yatağında geçirmiş. müş­

rikleri oya layarak Hz. Peygamber'e za­man kazandırmıştıi-. Uhud'da ve Hu­neyn'de çeşitli yerlerinden yaralanma­s ı na rağmen v.ar gücüyle Hz. Peygam­ber'i korumuştur. Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber'de Hz. Peygamber'in yanın­da savaşa katılmış, onun sancak tarlığ ı­

nı yapmış ve büyük kahramanlıklar

gös termiş tir. Fecbkiirlı ğ ı , kuvveti, cesa­reti, heybeti, yiğitliğ i ve düşmanlarının

yüreğiııe saldığı korkuyla Divan şi irin ­

de "Fatih-i Hayber, Hayber Fatihi, Fa­tih-i Ka/'e-i Hayber, Şfr-i Hayber, Şfr-i Calib, Şlr-i Hak, Şfr-i Huda, Şlr-i Yez­

dan, Şfr-i Ner, Haydar, Haydar-ı Huda, Haydar-i Kerrar, Esedullah, Gazanfer,

Cazanfer-i Bar~ Şah-ı lvlerdan"'1 gibi ona mahsus birçok isim, sıfat, lakap ve unvanla anılmıştır:

Alem-efraz-ı Peyamber Haydar Fatih-i Kal 'e-i Hayber Haydar Enderun lu Fazı l(D.27)

Şah-ı Merdan Şlr- i Yezdan plşva-yı

ehl -i din Kaşif- i sırr-ı velayet Haydar-i Ker­

rar mest Neslml(D.86)

Hz. Ali, hayırsever ve cömert biri­dir. Onun işi gücü kerem ve cömertlik­tir. Bollukta ve darlıkta malını ve para­sını esirgememiş, bunları hep Allah rı­

zası için sarfetmiştir. Bütün varı~ı sada­ka olarak fakirlere dağıtmış, mahzun ve muhtaçlarla dert ortağı olup mümkün

Page 9: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

olduğu kadar onlara yardım etmiştir.

Dünyayı hor görmüş ve çok defa "Dün­ya bir leştir, ondan bir parça arzu eden, köpeklere arkadaş olsun" demiştir(Hu­

art, 1997:1, 308). Bu özellikleriyle Hz. Ali, Divan şiirinde cömertliğin, lütuf, kerem ve bağışın kaynağı olarak kabul edilmiştir:

Sahavetle kerem idi ana iş

Ol işclen gayra kılmaz cünbiş Cem Sultan(CH.290)

Ey kan- ı cüd u lutf u kerem menba'­ı seha

V'ey ma'den-i mürüvvet ü ihsan ya Ali

Hayretl(D.7)

Hz. Ali, cesaret ve kahramanlığının yanı sıra ilmi ve irfan1 ile de tanınmış­tır. İlmi ve irfanı, güzel ~hlakı ve fazile­tine dair yukarıda ifade edilen bütün üstün vasıflarının varlık sebebidir. O, il­miyle amil bir şahsiyettir; ömrü boyun­ca ilmi yaymaya gayret etmiş, hatta bu uğurda şehit olmuştur:

Neşr-i ulüm eyler iken subh u şam Ana nasib aldı husOl-i meram Hilmi(BK.32)

Divan şiirinde Hz. Ali hakkındaki övgü unsurlarının başında onun ilmi ve irfanı gelmektedir. Divan şairleri, diğer meziyetleriyle birlikte onu ilmiyle de övmüşler ve yüceltmişlerdir. Hz. Al i, Kutadgu Bi lig'de "cesur, yiğit, kahra­man, cömert, temiz kalpli, takva sahibi, akıllı ve bilgili"(Arat, 1995:16), Süheyl ü Nev-bahar'da ise "Özü alp, eli açık

ve ilmi çok" bir kişi olarak tarif edi lmiş­

tir:

Özi alp u eli açık i lmi çok Ne kim var yavuzluk biri anda yok Hoca Mes'Cıd(SN.205)

2. İlminin Kaynakları, Kapsamı ve Tesirleri

Hz. Ali, ilim ehlidir. O, sözlerinde ve uygulamalarında ilmi üstün tutmuş,

mal ve mülkün geçici, ilmin ise kalıcı olduğunu belirtmiştir. İlim tahsiline çok önem vermiş, alim ile cahili birbirin­den ayırt etmiştir. İlmi öğretenlere say­gı duymuş ve bu uğurda köle olmayı

kabu l etmiştir. Hilafet dönemi iç karı­şıklıkl arla dolu olmasına rağmen İs lam dininin öğretilmesi ve öğrenilmesine

onun büyük katkıları olmuştur. Hz. Ali'nin rızkı ilimdir. Rızık takdir

ve taksim edilirken, ona bolca ilim lüt­fedilmiştir. O, Arapça iki beytinde, ker.­disine ebedi rızık olarak ilmin ihsan edildiğini şiir diliyle veciz bir şekilde dile getirmiŞtir:

"Allah'ın hakkımızdaki taksimatına

razı olduk. O, bize bilgi, düşmanları­mıza mal verdi. Mal çok kısa sürede yok olur, bilgi ise hiçbir zaman yok ol­maz."

Divan şiirinde Hz·. Ali'nin bilgisin­den bahsedi lirken söz konusu edi len ilim şer'i ilimlerdir. Nitekim Hz. Pey­gamber, "Ben ilim şehriyim, Ali kapısı­

dır''(el-Ac1Cın7, 2000:1, 235 no:618; Yıl­maz, 1992:40) buyururken Hz. Ali'nin ilminin niteliğini de belirtmiştir. Sinan Paşa da Hz. Ali'nin ahlakı ve ilminden

Page 10: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

söz ederken "Hulkı, hulk-ı Rahmani idi ve ilmi, ilm-i Siibhanl idi."(Tulum, 2001 :275) demek suretiyle ele onun il­me vukufunu, ilminin kaynağını veni­teliğini beyan etmiştir.· Zaten Hz. Ali, vahiy katibiydi, hafız, müfessir ve mu­hacldisti. Hz. Peygamber'in nezdindeki özel konumu dol ayısıy l a, tefsir, hadis ve fı kıhta salıabllerin ileri gelen lerin-den biriydi. ·

Hz. Ali 'nin ilminin ana kaynakları Kur'an ve siinneıtir. Onun, Kur'an'ı ve sünneti en iyi bilenlerden biri olduğu­nu hemen hemen bütün Sünni ve Şii

kaynaklar ittifakla bel irtnıişlerdir(Fığla-1 ı, 1989:11, 374). Kur'an'a ve sünnete bağlılığı, hem kami l ah lak sahibi, hem de dini ilimlerde bilgisiyle kendisini ka­bul ettiren, isabetli hükümler veren ve daima fikirlerine başvurulan bir otorite o l masını sağ l amıştır.

Hz. Ali, Kur'an'ın ince ve derin ma­nalarına vakıftır. O, "Sorunuz, bana Al­·ıah'ın kitabından sorunuz! Vallahi, Al­lah'ın kitabından hiçbir ayet yoktur ki, ben onun gece mi gündüz mü, ovada mı, dağda mı inmiş olduğunu bilmeye­yim" demiştir(Hasan İbrahim . Hasan, 1987:1, 348-349). Böylece Hz. Ali, ayetlerin nerede ve ne zaman nazi l ol­duğunu çok iyi bildiğini söylemiş,

Kur'an hakkındaki derin bilgisinden faydalanmak isteyenleri kendisine soru sormaya teşvik etmiştir. Zira o, Hz. Peygamber daha h(lyatta iken Kur'an'ın tamamını ezberlemiş bulunan ve onun meselelerine vakıf olan sayılı sahabller­den biriycli(Kandemir, 1989:11, 375). Divan şiirinde ele "nukOd-ı dekayık-ı

vahye mahzen, mutta/i'-i zevahir-i nu­sıJs-ı Kur'an, mühtedl-i bevatın-i füsOs-

ı Furkan, menba'-ı tefs/r-i Kur'an-ı azın; (Tulum, 2001 :274-275) ve arif-i me'anl-i Kur'an" gibi sıfatl arla, onun vahyin sırlarına, Kur'an'a ve Kur'anı

ilimlere vukufuna, ilahi emir ve hü­kümlerin zahir manaları gibi, naslardan çıkarı lan bi lgilere muktedir oluşuna işaret edilmiştir:

Ey vakıf-ı hakika ı i esrar- ı kayinat V'ey arii-i nı<ı 'iı ni-i Kur'an ya Ali HayretT(0.7)

Hz. Ali, valıiy katibi olarak diğer üç büyük halifeyle birlikte Kur'an' ın nüzu­lüne tanıkiık etmiş, ilahi sırlar hazinesi olan vahye, emin, emanetçi ve koruyu­cu olmuştur. Kur'an'ın korunması ve tahrif edilmeden daha sonraki nesillere ulaştırılmasında büyük hizmetler if.:ı et­miştir:

Anlardır eh l- i hıbre-i silkü'l-le'al-i vahy

Esrar-ı genc-i vahye emindir çe­har-yar

Nabl(0.1.32)

Hz. Peygamber'e vahiy katipliği

yapmak ve ilahı s ı rları ezberlemekle Hz. Ali'nin kalbi, ilahı hükümlerin bir nüshası o lmuştur:

Bütün esrar- ı dil-i lahuti Eylemiş sinede ezber Haydar

Kalbidir nüsha-i ahkam-ı Huda Münşi-i şer'- i münevver Haydar Enderunlu Fazıl(D.27) Hz. Ali, devamlı yanında bulunma­

sı sebebiyle, Hz. Peygamber'e vahye-

Page 11: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

dilen ilahi emir ve hükümlerle ilk onur-· ıananlardan biri olmuş ve Kur'an'ı en iyi bilenler arasında yer almıştır. İlahi emirlere vukufla birlikte Hz. Ali'nin özü, harf harf, ayet ayet, süre süre Hak ilmi, meramı Kur'an meramı, kelamı ise Kur'an kelamı olmuştur. Bu haliyle Hz. Ali, Kur'an'a lisan ve sırlarına da beyan olmuştur. Hakikate ermiş bir in~ san-ı kamil olarak o, "konuşan Kur'an" anlamınd a "Kur'an-ı natık" unvanıy la

da anılmıştır:

Muhammed ilme kan oldı Ali nutk­ı beyan oldı

Ana her sır ayan oldı Alidir ha­ce-i Kanber

Nesiml(D.117)

Veliyyullahdır ol Kur'an- ı natık

Anı Hak bilmeyen işi hatadır

Neslmi(D.110)

Hz. Ali'nin vakıf olduğu ilmin bir diğer önemli kaynağı .da Hz. Muham­med'dir. Hz. Ali, ilim ve hikmeti vasıta­sız olarak Hz. Peygamber'in i lmi ve sır­larının hazinesinden almıştır. Çünkü o, Hz. Peygamber'e en yakın olan sahabi­!erinden biridir. Çocukluğunda, gençli­ğinde, iyi ve kötü günde, mecliste, sa- . vaşta ve barışta Hz. Muhammed'in ya­nında bulunmuş, onun sozleri ve uygu­lamalarını kendine örnek almıştır:

Ebü Bekrin safa vü sıdkı senden A linin ilm ü irfanı Muhammed Şeyh İbrahim-i Tennüri(PŞ.51)

Alidir cümlenin canı Muhammeddir All kanı

Hakikatd ir Ali şanı Alidir yar-ı pey­gamber

Nesimi(O. 11 7

Hz. Ali, Hz. Peygamber'in sünneti­ne hakkıyla vakıf olan ve bu hususta kendisine en çok başvurulan kişilerin

başında yer almıştır. Çünkü o, Hz. Pey­gamber'in sırlarından haberdardı. Hz. Peygamber'in amcasının oğlu, damadı ve ehl-i beytinden olmas ı , yanında bü­yüyüp yetişmesi, ona özel katiplik ve vahiy katipliği yapmas ı , onu Hz. Pey­gamber'e ve sırlarına en yakın kişiler­den biri yapmıştır:ıı

Ol idi mahrem-i ResOlul lah Sırr-ı zat ü s ıfatından agah Fuzüli(HS.156)

Vücüd-ı pak-i Muhammedle hem­hakikatdir

O sırra cümleden akrebdir ittisal­Ali

Esrar Dede(D. 175) \

·Hz. Ali, Hz. Peygamber'de i l im ve güzel ahlak adına gördüğü güzel her şeyi almış, i lahi emir ve hükümlerle il­gili olarak ondan duyduğu hiçbir şeyi unutmamış, çoğu fıkha dair konulara olmak üzere ondan 586 hadis rivayet etmiştir(Kandemir, 1989:11, 375). Hz. Ali, Hz. Peygamber'in sözlerini en doğru şekilde rivayet eden ve onlarda­ki sırları en iyi bilen sahabilerden ol­muştur. Rivayete göre, Hz. Peygam­ber'in Ol)a "Sen benim ilmimi belleyen, unutmayan kulaksın" buyurduğu bildi­rilmiştir (Gölpınarlı, 2000:1V, 446). Bir diğer rivayette de Hz. Peygamber'in

Page 12: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

"Al/ahım, Ali'nin kulağını belleyip unutmayan kulak kıl" buyurduğu, Hz. Al i'nin de "ResOlullahtan duyduğum hiçbir sözü unutmadım" ded iği belirti l­miştir(Gö lp ı narlı, 2000:V, 262). Hz. Peygamber'in duası kabul olmuş, Hz. Ali de kainatın efendisinden duyduğu ve öğrendiği hiçbir şeyi unutmamıştır:

Ey alim-i dekayık-ı nutk- ı Muham­medi

V'ey alem-i hakay ı ka sultan ya All

Hayretl(D.7)

Hz. Ali, Hz. Peygamber'in vefatın­dan sonra onun ilminin koruyucusu ve

güvenilir bir mercii olmuştur. Hatta Di­van şairlerine göre Hz. Ali, Hz. Mu­hammed'in ilminin varisi kılınmıştır.

Abdülbaki Gölpınarlı(öl.1982) da şair ve edib Şerif er-Radl(öl.969)'nin, Hz. Ali'ye ait olduğu ileri sürülen hutbeler­den, mektuplardan ve muhtelif konu­lardaki vecizelerden derlediği Nehcü' l­Belağa adl ı eserin "Takdfm"inde Hz. Ali'nin sınırsız bilgi kudretini Hz. Mu­hammed'den tevarüs ettiğin i belirtmiş­

tir(Nehcü'l-Belağa, 1972:5):

Haydar ki ilm ü hikmetine varis etdi Hak

Mahbub-ı evliyayidi mahsus-ı "fa feta"

Şeyhl(HŞ.20)

Şlr-i Huda varis-i ilm-i Resul Gül-bi n-i nev-bave-i zevc-i BetQI Hi lml(BK.31)

Hz. Ali'nin ilminin kaynaklarına da-

ir tespit ettiklerimizi örnekleriyle birlik- · te verdikten sonra şimdi onun ilim ale­mindeki yerini, ilminin derin l iğini ve kapsam ı nı belirtmeye ve örneklendir­meye geçebiliriz.

Alimlerin ittifakına göre Hz. Ali, sa­habllerin en bilgili o l anı ve en isabetli hüküm verenidir(Kütüb-i Sitte, Xll, 248 hadis no:4370; Yazıcıoğlu Ahmed Bi­can, 323). Kur'an- ı Kerlm'in tefsiri ve hadis rivayetinde, dini meseleler, miras ile i lgili konu lar ve müşki l davalarda Hz. Ali'ye müracaat edi lirdi. Onun hu­kuk bilgisi ve hüküm vermedeki başarı­sı Hz. Ömer ta rafından, "En isabetli hü­küm verenimiz Ali idi" şek linde ortaya konu lmuştur. Bu sebeple ilk üç halife önemli meselelerde Hz. Ali'nin fikrini almayı ihmal etmemiştir. Diğer sahabl­ler de, görüş lerinin doğruluğuna inan­dık l arı için, hakkında fikir beyan ettiği dini bir meseleyi başkalarına sorma ih­tiyacı duymamışlardır(Hasan İbrahim Hasan, 1987:1, 348; Kandemir, 1989:11, 375).

Divan şiirinıde dE;! Hz. Ali'nin dini i limlere vukufu ve irfana mazhariyeti it­tifakla belirtilmiştir. Divan şairl eri, ona harikulade bir zeka, keskin bir kavrama kabi liyeti, yüksek bir sezgi gücü ve en çetin meseleleri halledebi lecek nisbet­te i l im ve irfan bağışlandığını teslim et­mişler ve onu i lim ve irfan timsali ola­rak tavsif etmişlerdir.

Divan şairlerine göre Hz. Ali, ilmin babasıdır. 14 O, çok bilgilidir ve ilimde müstesna bir mevkie sahiptir. "Ben ilim şehriyim, Ali kapısıdır' hadisine tel­mihte bu lunulan bir beyitte onun ilim­deki konumu, "ilimler kapısına· kilit'' şeklinde ifade edilmişti r:

Page 13: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

Şehr-i ilmim dedi Resul-i mecid Murtazadır der-i uluma killd Erzurumlu Zihnl(D.120)

Hz. Ali'ye, insanların karşılaşabile­cekleri en güç meseleleri halledebile­cek il im kudreti ihsan edilmiştir. Divan şairleri, ilim kudretinden bahsederken, marifet çeşmeleri menbaın ın onda ol• duğunu, ilim hazinelerinin anah tarının

elinde bulunduğunu, onun "hcıllal-i

müşkilat-i cihan" payesine layık görül­düğünü, en derin ilim deryalarına dala­bilen aklın bile onun zatının cevherini tasavvur ettiğinde hayran olup kendin­den geçtiğini ifade etmişlerdir:' 5

Etmiş seni Huda-yı cihan ilm ü fazl ile

Müşkil-güşa-yı zümre-i insan ya All

Hayretl(D.8)

Akl kim gavvas-ı derya-yı kemal-i ilmdir

Cevher-i zatın tasavvur eylese hay­ran olur

FuzOll(D.41)

Divan şairlerinin Hz. Ali hakkında kullandıkları "alim, allame, a'/em ve a'ref''6 gibi mübalağa ve tafdil isi;nle­rinden, onun derin bilgiye sahip oldu­ğu anlaşılmaktadır. Yazıcıoğlu Meh­med(öl.1451) "kamudan a'lem ve a'ref', Muallim Nad(öl.1893) "a'/em-i ashab-ı şah- ı rast-gOyan" gibi sıfatl arla

onun sahabllerin en bilgilisi olduğuna dair rivayetleri teyit etmişlerdir:

Ali bindi hilafet tahtına pes

Kamudan a'lem idi a'ref ahma Yazıcıoğlu Mehmed(M.11.4)

·şeh-süvar-ı arsa-i pehna-yı irfandır

All A'lem-i ashab-ı şah-ı rast-guyandı r

Ali Muallim Nad(MNŞ.265)

XIV. yüzyıl şairler' ıd en Hoca Mes'ud "ilmi çok'' ve "gösterdi alemde dürlü hüner'', Sinan Paşa(öl.1486) "ser­defter-i cema'at-i erbab-ı faz/ ıı i/m", Cem Sultan(öl.1495) "cihan-ı ma'rifet", Hamdullah Hamdl(öl.1 503) "ehl-i fü­nCın", Abdurrahman Rami(öl.1640) "il­miyle kamil", Subhi-zade Feyzi (öl.1739) "fazıl u al/ame"ye "sahib-hü­ner'' gibi sıfa~larla onun ilim, fazilet ve hüner erbabının önde gelenlerinden bi­ri oluşunu, muhtelif alanlardaki ilimle­re vukufunu ve bilgisinin derinliğini be­yan etmişlerdir:'7-

Aliyy ibn Ebu Talib ol şlr-i ner Ki göste.rdi alemde dürlü hüner ·Özi alp u eli açık i lmi çok Ne kim var yavuzluk biri anda yok Hoca Mes'Od(SN.204-205)

Fazıl u allame o sahib-hüner Fahr-ı cihan bendesi alı-nazar Subhi-zade Feyzl(HF.316)

Divan şai rleri, Hz. Ali'nin ilimde eş­siz ve benzersiz biri olduğunu belirt­mek, vakıf o lduğu ilmin derinliğini ve kapsamırıı somutlaştı rmak için de "afi­tab, padişah, · gencine, dür, güher, der­ya, bahr, katre" gibi kelimeleri benzet­me ve tezatlarda kullanmışlardır.

Page 14: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

Divan şairlerine göre Hz. Ali, ilmin güneşi ve i lim memleketinin padişahı­dır. Bursalı Lami'i Çelebi(öl.1532) "afi­tab-ı ilm", FuzGli(öl.1556) ise "padi-

. şah- ı kişver-i ilm" terkipleriyle Hz. A li'yi ilmin zirvesine yüceltmiş lerdir.

Şairler, Hz. Ali'iıin derin bilgisiyle eş­yanın sırlarına vakıf eşsiz ve benzersiz bir alim olduğunu belirtirken, onu en padak yıldız olan göğün sultanı güneşe ve o dönem için bir memlekette mutlak hüküm sahibi padişaha benzetmişler­dir:

Kan-ı seha vü bahr- ı vefa afitab-ı ilm Cüft-i Betül ü şir-i Huda kutb-ı evliya Lami'i Çelebi(DS.40)

Meger meded kıla ol padişah-ı kiş­ver-i ilm

Ki ilmidir kamu eşyaya vakıf- ı es-rar

FuzGli(D.38)

Hz. Ali, bir ilim hazinesidir. Mual-. lim Naci, bir rüba'isinde, dört büyük

halifeyi temayüz ettikleri vasıflarıyla ta­rif ederken, "genclne-i ilm" terkibiyle Hz. Ali'nin dini ilimlerdeki vukufunu ve bu ilimlerde eşsiz oluşunu belirtmiş- . tir:

Yenbu'-ı haya ve hilmdir Zü'n-nG­reyn

Gencine-i ilm Hazret-i Haydardır

Muallim Naci(MNŞ.316)

Hz. Ali, hikmet deryasının dalgıcı­dır. Lami'i Çelebi, derya diplerinde se­defte inci oluşumundan faydalanarak onun ilim kudretini belirtmiş ve "iki gü-

her' ile"'<..! oğulları Hz. Hasan i le Hüse­yin'e telmihte bulunmuştur. Denizlerin diplerindeki incileri dalı p çıkarmak he ı

dalgıcın karı deği ldir. Oysa Hz. Ali, hikmet denizlerinin en derin noktaları­na dalıp mana incilerini çıkarabilen bir hikmet dalgıcıdır:

Gavvas- ı bahr- ı hikmet idi eyle ol vücGd

Kim bir sadefden iki güher verdi Hak ana

Lami'I Çelebi(DS.40)

O, ilimler denizinde eşsiz bir inci­dir.Subhi-zade Feyzi, denizlerin engin­liği ve inciyi barındırmaları ile incinin kıymetli bir mücevher oluşu ilgileri üzerine kurduğu bir beytinde "ilm­bahr'' benzetmesini kullanmış; ilimleri engin denize, Hz. Ali'yi de Gü denizde­ki eşsiz kıymette olan inciye benzet­miştir. Buna göre Hz. Ali, denizler ka­dar engin ilimlerde şahlara layık inci gibi kıymetli bir alimdir:

Bahr-i ulumun dür-i yek-danesi Oldı sa'adet le vasiyy-i Nebi Subhi-zade Feyzi(H F.316)

Hz. Ali, dini ilimlerin yanı sıra yiğit­lik i lminde de eşsizdir. "Sahib-i ilm ü şeca'at ve sahib·-i ilm-i şeca'al"18 tavsif­lerinden onun i l_mi ve yiğitliği şahsında toplayan yiğit bir alim olduğu an laşıl ­

maktadır. "Sahib-i esrar-ı la-feta, maz­har-ı mazmOn-ı la-feta, mahsOs-ı la-fe­ta ve ma'ni-i has-ı la-fetadır A//"'9 ter­kiplerinde belirti l diği gibi o, "Afi gibi bir kahraman, onun kılıcı gibi bir kılıç da yoktur''(Yılmaz, 1992:100)20 sırrına

Page 15: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

mazhar olmuştur. Divan şairleri, onun · ilmi ve yiğitliğine dair vasıflarını, bazen ayrı, bazen de aynı beyitte anmışlar, ·

her iki durumda da onu, hem mertlik ve yiğitlik, hem de ilim ve irfan timsali kabul etmişlerdir. Onun mertliği ve yi­ğitliğiyle de, ilmi ve irfanıyla da iftihar etmişlerdir:

Haydar-ı Kerrar-ı galib şlr-i Yezdan­dır Ali

Sahib-i ilm-i şeca'at şah- ı merdan­dır Ali

Adile Sultan(D.222)

Zatı degil mi mazhar-ı mazmGn-ı "ta-feta"

"La-seyfe Zülfikar' ı nı tıgi beyan eder

Hazık(D.145)

Divan şairleri, Hz::Ali'nin ilminin derinliği ve kapsamından bahsederler­ken daha çok /1 ilm-bahr' benzetmesin­den faydalanmışlardır, Onlara göre Hz. Ali'nin ilmi o denli derin ve geniş kap­samlıdır ki, yalnızca bir damlası bütün kainatı gark edebilecek enginliktedir. Hayretl(öl.1535) bir beytinde derinlik ve kapsam itibariyle Hz. Ali'nin ilmini hakiki aşk için teşbih ve· mukayese un­suru olarak kullanmıştır:

Gark olur bir katresiyle kayinat Bahr-i ilm-i Murtazadır aşk-ı pak Hayretl(D.255) Hayreti, Hz. Ali'nin deryalar kadar

engin bir ilme sahip olduğunu belirt­mek için bir beytinde "derya-yı ilm" terkibiyle /1 ilm-derya" benzetmesinden, Hz. Peygamber'e ve Hz. Ali'ye bağlılık ve mahabbetini ifade ettiği diğer bir

beytinde ise "derya-katre" tezatından

faydalanmıştır. Şair, ilk beyitte bir ben­zetme ile Hz. Ali'nin ilim deryası oldu­ğu·nu teslim etmiş, ikinci beyitte ise ilim deryası olan Hz. Ali karşısında kendi il­mini katre kabul ederek onun i lminin kapsamını somutlaştırmıştır:

Derya-yı ilm biri Aliyyün veli idi Hurşld-i "he/ eta" vü meh-i burc-ı

"la feta" Hayretl(0.6)

Zerreyiz kim Mustafanın mihr-i ser­gerdanıyız

Katreyiz kim Murtazanın ilmi der­

yasındayız

Hayretl(0.13)

Hz. Ali, derin bilgisiyle yüreğinde ilim ve irfan nuru olan herkesi etkile­miştir. Divan şairleri, onun derin ilmi ve geniş kültürünün tesiri altında kal­mışlar, ilmini kaside sundukları din ve devlet adamları için benzetme unsuru olarak kullanmışlardır. Bakl(öl.1600), Kanuni Sultan Süleyman(salt.1520-1566)'1 "ilm ü irfan-ı Ali", Nef'I (öl.1635) Şeyhülislam Muhammed Efendi'yi "A/f-i/m", Hazık(öl.1763) ise Çıldır Valisi Yusuf Paşa'yı 11 80 Hasan­daniş" sıfatlarıyla ilim ve irfan deryası Hz .. Ali'ye benzetmişler, memduhları­nın Hz. Ali gibi ilim ve irfana sahip ol­duklarını belirtmişler ve onları övmüş­lerdir:

Adi .ü dad-ı Ömer ü sıdk u safa-yı

Sıddlk

ilm ü irfan-ı Ali hilm ü haya-yı Osman Bakl(D.9)

Page 16: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

Ey Ömer-ad i ü A IT-ilm ü Aristo­hikmel

V'ey Hızır-dan i ş ü Ahmed-reviş ü

İsa-dem Nef'l(D.221)

BG Bekir-s ıdk u Ömer-ma'delet Os­man-haya

BG Hasan-dan iş Aristo gibi sah ib­

tE!dblr Hazık(D . 1 54)

Divan şairleri, Hz. Al i ile adaş olan devlet adamlarını överken de isim ben­

zer liğ inden fayda lanmışlar, onun yiğit­liği, ilmi ve irfanını memcluh ları için benzetme unsuru olarak kullanmış lar­

dır. Haşmet(öl.1768) isim benzerliğ ini

vas ı ta kılarak, Sadrazam Heklmpaşa­

zade Ali Paşa'yı Hz. Ali gib i yiğit ve ir­fan sahibi olarak göstermiş ve onu öv­müştür :

Ali Paşa-yı esed-savlet ü Kerrar-s ı ­

fat Haydar-ı devr-i zaman asaf- ı sahib­

irfan Haşmet(HK.165)

3. İlim Şehrinin Kapıs ı Hz. Al i, Hz. Peygamber'in i lmin in

kap ısı olma şerefiyle onurlanm ış, bu öze lliğiy le de .onun ilmi ve sünnetinin en iyi öğrenileceği sahabl o l muştur.

Divan şiirinde, onun ilimde müstes­na bir yere sahip oluşu, dini il imlere vukufu ve şer'I hükümlerdeki yetkinliği dolay ısıy l a, "Ben ilim şehriyim, Ali ka­pısıdır'(el-AclOnl, 2000:1, 235 no:618; Yılmaz, 1 992 :40) hadls-i şerifindeki

"ilim şehrinin kapısı" iltifat ına mazhar

olduğu kanaati hakimdir. Hadis al imle-. rince s ıhhat derecesi tartı şılan bu ha­diste, Hz. Peygamber' den sonra ilim ve hikmet kaynağının Hz. Al i o l duğu bil­diri lmektedir:

Dedi iki ci han ı n sevgilisi Benim şehr- i ulum oldur kapısı Tebrizli Ahınedl(EN .10)

Di l ü candan eleyip durur peyamber Ki şehr- i ilm ben oldum AiT der Cem Sultan(CH.290)

Divan şair leri nin, s ı hhat derecesini mesele etmeden bu hadisi Hz. Ali'nin dini ilimlerdeki vukufuna bir vesika ka­bul ettikleri görülmektedir. Şai rl er, Hz. Ali'nin dini ilimlerdeki derin bi lgisini örneklendirirken genellikle bu hadisi zikretm i ş l er21 , i lim şehrini :1 'kapısı ola­rak onu da "şehr-i uluma kapu, bab-ı

şehr- i ulCım- ı Rabbani, bab-ı şehr- i ilm­i Huda, bab-ı ;Jm ve bab- ı şelır-i ilm ü idrak, der-i ilm-i ledünnf, der-i irfan"22

gibi terkiplerle tavsif etmişlerdi r:

Biri şermerıde-meşreb hem kerem­nak

Birisi bab-ı şehr-i ilm ü idrak Enderunlu Fazıl (D.29)

Divan şairleri, bu hadisten i lhamla, ilim şehrin i dileyenlerin veya ilim talep eden lerin, bu ·şehrin kapıs ı olan Hz. Ali'ye gelmeleri ve bu kapıdan girmele­ri gerektiği tel kininde bu lunmuşlardır.

Buna göre, ilim ve hikmet kaynağ ı olan Hz. Ali, Hz. Peygamber'e u l aşmanın adeta bir ruhsat kapısı olarak görü lmüş­

tür. Hz. Peyganıber'i n yaşad ı ğı yıllarda

Page 17: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

veya daha sonraki devirlerde dini ilim­leri öğretecek birçok sahabl mevcuttu; ancak ilim şehrine ulaşmanın bu şehrin kapısı Hz. Ali'den geçme şartına bağ­lanması onun için büyük bir şereftir, fa­ziletine ve şanının yüceliğine büyük bir delildir. Buna göre, ilim talep edip de ilim şehrinin kapısı olan Hz. Ali'ye gel­meyenler gerçek ilme vakıf olamazlar. Çünkü bu hadiste bildirilen ilim; fazilet ve kemal ehlinin sahip oldukları, itibar ettikleri, öğrenilmesini ve amel edilme­sini arzu ettikleri ilmin niteliği için bir göstergedir:

Çün ilm evine ol kapudan etrpedi duhul

Her harici bi lir mi nedi r i lm ile kitab

Nev'i(D.185)

Fazl u kemal-i ma'rifet ehli şu il­medir

Kim şehri Mustafa ola vü babı Bü'l­Hasan

Şeyhl(D.47)

İ lm- i ledün, kalp kaynak l ı bir ilim­dir. Bu ilim aynı zamanda marifettir, ir­fandır, keşftir. sofiler arasında yaygın olan "Ben ilim şehriyim, Ali kap1S1dıt'' hadisinde geçen şehir bir eve, kapı ise marifet ilmine benzetilmiştir(Kara,

1995 :76). Nev'i(öl.1599)'nin "der-i ir­fan", Sünbülzade Vehbl(öl.1809)'nin "der-i ilm-i ledünn1' terkiplerindeki "kapı" ile kastedi len ilim, marifettir:

Şeh-i saf-der Aliyy-i ali-şan

Oldı ol dar içün der-i irfan Nev'i(TEN .31)

Süvar-ı Düldül ü zO-Zülfikar ol sihr­i mümtazın

Der-i ilm-i ledünni Murtazadır ya ResOlallah

Sünbülzade Vehbl(DS.81)

Bu hadisteki "ilim şehrinin kapısı", Divan şi irinde nasihatlere, birçok ben­zetme, telm ih ve tasavvura ilham kay­nağı o l muştur. Nabi(öl.1712), Hayriyye ad lı eserinin "Matla/J-ı O,iniş-i Enva'-ı Ulüm" bölümünde ilmin fazileti ve ilim tahsilinin önemi hakkında oğluna öğüt verirken, yukarıda anılan hadise tel­mihte bulunmuş ve ona peygamberin damadı Hz. Ali'nin kapısı olduğu bir i l im şehri arayıp bulmasını tavsiye et­miştir:

Bulagör öyle medlneye vusOI Ki kapusı ola damad-ı Resul Nabi(H.56)

DanişT(öl.1683) bir beytinde Hz. Peygamber'i tevhid surlarıyla çevrilmiş ve ilimle ·. imar edilmiş bir şehre, Hz. Ali'yi de bu şehrin kapı~ına benzetmiş­

tir. Nev'i is·e bina tasavvuru içinde Hz. Peygamber'i İslam dini binasının mi­marı, Hz. Ebu Bekr'i temel direği, Hz. Ömer'i güvenilir bir gö+etleyicisi, Hz. Osman'ı penceresi, "der-i irfan" terki­biyle de Hz. Ali'yi bu binanın "irfan ka­pısı" olarak tasvir etmiştir:u

Bir mu'azzam şehrsin kim babı anın Murtaza

ilm ile ma'mOrsın tevhld ile mah­sOrsun

DanişT(DŞN.148)

Karamanlı Aynl(öl.1494), Haya-

Page 18: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

li(öl.1557) ve Nev'i, din büyüklerini yücelten ve onların kapısında bekleme­yi şeref sayan bir an l ayışı ifade etmek için de aynı hadise telmihte bulunmuş­

lardır. Hz. Peygamber'ln ilim şehri, Hz. Ali'nin de o şehrin kapısı olduğu yerde, Karamanlı Ayni kendini o kapının eşi­ğinde ikamet eden biri, Hayalı ise oka­pıya sadakatle hizmet eden bir kapıcı ve bir it olarak kabul etmiştir. Nev'i ise böyle bir kapıda muradına ermiş nice sultanın dahi bir köpek sadakatiyle beklemeyi ve hizmet etmeyi kendileri­ne şeref sayacaklarını ifade etmiştir:

Dar-ı hikmet Mustafadır Murtaza babı anın

Ol kapıda ben muklm-i astanem ya kimem

Karamanlı Aynl(D.265)

Nebi medlne-i ilm oldı babı şah-ı Necef

O dergehin itiyem ol kapıda der­banen ı

Hayall(D .208)

İ lme Nebi medine AiT oldı ana bab

01 kapuya seg aldı niçe şah-ı kam­yab

Nev'l(D.185)

Sabit(öl.1712), Şeyhülislam Paş­

makçı-zade Seyyid Ali Efendi'nin dini ilimlere vukufu ve müşkil davaları hal­letmedeki ilim kudretini överken aynı hadise telmihte bulunmuştur. Şair, isim benzerliğinden faydalanmış, Şeyhü l is­

lamı i lmiyle Hz. Ali'ye benzetmiş ve övmüştür:

Hallal-i müşkilat ki tahkik-ı bahsde' Ceddi gibi medlne-i her ilme bab

olur Sabit(D.205)

4. İlim Muhtevalı Hikmetli Sözleri Hz. Ali, ilim ve hikmet kaynağıdır,

onun sözleri de hikmetlidir ve her sözü binlerce hikmeti ihtiva etmektedir(Tu­lum, 2001 :275). İlmin fazileti ve ilim tahsilinin önemi hakkında birçok hik­metli söz irad etmiştir. Divan şairleri,

duruma göre bu sözleri iktibas etmişler veya bunlara mealen telmihte bulun­muşlardı r.

Hz. Ali'nin hikmetli sözleri arasında en çok bilineni, "Bana bir harf öğrete­nin kölesi o/unım."(Yılmaz, 1992:122) özlü sözüdür. Hz. Ali, bu sözüyle ilim öğrenmenin ve öğretmenin önemine işaret etmiş, İslam dinini ı ı--i·lme ve irfa­na verdiği değeri en güzel şekilde be­lirtmiştir. Sünbülzade Vehbi, Lutfiyye adlı eserinin "Der Ta'zfm-i Ostad" baş­lıklı bölümünde ilmi öğretene karşı

saygılı olmak gerektiğini oğluna öğüt­lerken, ince manalar ihtiva ettiğine

inandığı Hz. Ali'nin bu vecizesini kısmi iktibasla sözlerine delil olarak göster­miştir:

Harf-i pür-nükte-i "men allemenf' Anlatır kıldığını bende seni Sünbülzade Vehbl(LV.27) Nabi de Divanındaki "Tarih-i Be­

ray-ı Kıra'al-r Nahv MahdOm-ı Hod" başlıklı tarih kıtasında bazı kelime de­ğişiklikleriyle aynı sözü iktibas etmiş, oğlu Ebülhayr Mehmed Çelebi'yi nahiv okutmaya başlamasına onun dilinden tarih mısraı düşürmüştür:

Page 19: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

Nahv okudıcak Nabi mahdOmı Ebü'l-hayra

Feyyaz bu ma'nayı etdi diline il­ka

Adab- ı teşekkürle Bü'l-hayr dedi tarih

"Men al/emeni harfen. kad sayereni abda"

Nabl(D.1.293)

Hz. Ali 'nin, yakın dostlarından Kü­feli Kümeyi bin Ziyad'a söylediği riva­yet edilen: "Kümeyi, ilim maldan hayır­!tdır. ÇOnkü ilim seni, sen ise malı ko­rursun. İlim hakim, mal mahkumdur. Mal harcanmakta eksilir, ilim sarfiyatla artar."(Gazall, 1998:1, 17) sözünün Sünbülzade Vehbl'nin Lutfiyye adlı eserindeki "Der Feza'il-i İlm-i Şerif' başlığı altında ifade ettiği aşağıdaki be­yitlere ilham kaynağı olabileceğini dü­şünmekteyiz. Hz. Ali'nin sözünde ol­duğu gibi Vehbl'nin beyitlerinde de ilim ile mal mukayese edilmiş ve bun­ların hiçbir zaman birbirine eşit olama­yacakları vurgulanmıştır:

Mal ile ilmi müsavi sanma Mala rağbetle varup aldanma

Ağniya müflis olur bir demde Görmüşüz nicesini alemde Mal bir nesne ki çok düşmeni var Yolını bekleyici reh-zeni var

Ulema çekse de farza hüsran İlm ser-mayesi bulmaz noksan

Cebr ile hakim ü vali alamaz Kalsa da meydanda hırsız çalamaz

Kesr ü noksan veremez bezi ü seref Yokdur anda hatar-ı mahv u telef Sünbülzade Vehbi(LV.24-25)

Nehcü'l-Belağa adlı eserin "Akıl ve Bilgi" bölümünde de alimin cahile üs­tünlüğünü, ilmin sonuna varılamayaca­ğını, ilimle amel etmenin önemini, i l imle diri lenin ebedi yaşayacağını be­lirten sözlerin de Hz. Ali'ye ait olduğu rivayet edilmiştir (Nehcü' l -Belağa ,

1972:412-420):

"Alim ölü olsa bile diridir, cahil diri olsa ölüdür."

"İki şey vardır ki, sonu bulunmaz: Bilgi ve akıl"

"Az ilmi olup da on.unla amel eden, çok ilmi olup da amel etmeyenden ha­yırlıdır."

"Bilgiyle dirilen ölmez."

5. İ rfan Hz. Ali, zahiri ilimlere vukufunun

yanı sır~, batıni bilgiye de mazhar ol­muştur. Sinan Paşa, "a/im-i zahir-işe­rf'at ve arif-i batın-ı · hakfkal''(Tulum, 2001 :275) tavsifiyle onun dini ilimler­de alim, hakikat bilgisinde de arif ve veli olduğunu veciz bir şekilde dile ge­tirmiştir.

SGfller metot olarak zahir ilminin eğitim ve öğretimle, batın ilminin ise mistik sezgi(keşf) ile elde edildiğini ifa­de etmişlerdir. Bu şekilde belli bir silsi­le ile Hz. Peygamber'den gelen veya özel bir yo lla naslardan çıkarılan bilgi­ler gibi ilham ve keşf yoluyla vasıtasız olarak Allah'tan alınan bilgilere de "·ba­tın ilmi" denmektedir. Nitekim İbnü'l­Arabi(öl.1 240), ·" Veffler, bilgileri pey-

Page 20: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

gambere getiren meleğin aldığı kay­naktan alırlar' derken bu hususu belirt­miştir(Uludağ, 1992:V, 188).

Divan şiirinde, Hz. Ali'nin Allah'tan vasıtasız gelen bilgilere mazhar olmuş bir arif, irfan ve müşahedenin en üst se­viyedeki haline ermiş ve kendisinden keramet zuhur etmiş bir veli olduğu ha­kim bi r düşüncedir. Divan şairleri, onun ilahi sırlara mazhariyetinden, ir­fan eh li o l uşundan, veliliğinden, erdiği manevi hal ve mertebelerden bahse­derken "esrar-ı ilahiye mazhar, mah­rem-i sırr-ı ilah, mazlıar- ı envar-ı celf, mevrid-i varidat-ı Sübhanf, esrar-ı ce­berut/ye mecma', mugayyebat-ı eşyaya vakıf, vakıf-ı esrar, vakıf-ı haklkat-i es­rar-/ kayinat, raz-dar-ı illet-i lcad-ı ek­van, vakıf-ı haklkat-i esrar-ı kayinat, ser-i arifan-ı dekayık-ı rumOz-ı ulOhiy­yet, server-i kaşifan-ı lıakayık-ı esrar-ı RubObiyyet, server-i erbab-ı irfan, şeh­

süvar-ı arsa-i pehna-yı irfan, der-i ir­fan, mahzen-i ma'arif-i irfan, ma'rifet gülıerlerine kan, arif-i ma'anl-i Kur'an, kaşif-i remz-i hakikat, kaşif-i ilm-i le­dün, der-i ilm-i ledünnl, arifin bürhanı, kamil, kamil-i ilm-i ledünnf, çar-yar-ı

kamil, ve//, veliyyullah ve kutb"14 gibi birçok isim ve sıfatı delil olarak kullan­mışlardır.

Divan şairlerine göre Hz. A li, ilahi sırlara mazhar olmuştur. Sinan _Paşa, "esrar-ı ilahiye mazhar', Hamdullah Hamdi 11mevrid-i varidat-ı Sübhani", Hakani(öl.1606), /1 mazhar-ı envar-ı ce­li", Haşimi(öl.1630?) 11 sırr-ı Sübhan u veli" ve Hi lmi "mahrem-i sırr-ı ilah" sı ­fatlarıyla Hz. Ali'nin ilahi sırlara maz­hariyetini belirtmişler, aynı zamanda bu sıfatları onun arifliğine ve velil iğine

delil göstermişlerdir:25

Bab-ı şehr-i u!Om- ı Rabbani Mevrid-i varidat- ı Sübhani Hamdullahı Hamdi(YZ.47)

Dedi ol mazhar-ı envar- ı celi Esedu l lah-ı veli ya'ni Ali Hakani(HH.31)

Sinan Paşa, "ser-i arifan-ı dekayık-ı rumOz- ı ulOhiyyet, server-i kaşifan-ı ha­kayık-ı esrar-ı Rubabiyyet" tavsifleriyle Hz. Ali'yi i lahi sırlara mazhariyette zir­veye taş ı m ış ve insan-ı kamil mertebe­sine yüce l tmiştir. Hayreti "vakıf-ı hakl­

kat-i esrar-ı kayinat", FuzO/f "vakıf-ı es­rar', Muall im Naci de /1 raz-dar-ı illet-i lcad-ı ekvan" ifadeleriyle de onun ka­inatın yaratılış sırlarının hakikatine vu­kufunu ifade etmişler ve Sinan Paşa'nın düşüncesini teyit etmişlerdir :21•

•' ~

Cah-ı va l a-yı şeh-i merdana varisdir Hasan

Raz-dar-ı illet-i kad-ı ekvandır Ali Muallim Nad(MNŞ.265)

Divan şairleri, Hz. Ali'nin Al lah'tan vasıtasız gelen bilgiye mazhariyetini belirtip örneklendirirken, "ilm-i ledün, irfan ve marife(' gibi eşanlamlı tasav­vufi terim leri kullanmış lard ır(Kara,

1995:76, 129; M . Kemal Atik vd., 1997:387). Bilindiği gibi ledün ilmi, ir­fan ve marifet, kalp kaynakl ı ve vehbl bilgidir. Bu bilgi, eğitim öğretimle veya insani bir kabil iyetle elde edilemez; an­cak Allah tarafından bağışlanır. Buna nai l olmak için, dünyevi güzellik ve zenginliklere önem vermemek, nefsi t'7zkiye etmek, Allah'ın rızasına talib olmak ve O'nun dostluğunu kazanmak

Page 21: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

gerekir. Bu aşama lardan geçen kişiye,

· Allah, i lahi ilhanı yoluyla takdir ettiği

nisbetıe kendi hakkındaki bilgiyi ihsan eder. İşte vehbecli len bilgi irfandır, bu­na mazhar olan kişi de arif, arif-i billah veya velidir.

Hz. Ali'nin ledün ilmine mazhar ol­duğu hem meşhur mutasavv ı flar, hem de Divan şa irle ri tarafından birçok kez beyan edi lmiştir. İl k devir sCıflli ği nin en güçlü temsil cilerinden olan Cüneycl-i Bağdadi(öl.909), Hz. Musa'nın Hı ­

zır'dan öğrendiği "ledün ilmi" ile Hz. Ali'nin bildiği batın ilminin aynı şey ol­duğunu söylemiştir(Uludağ, 1992:V, 188). Karamanlı Ayni, Hz. Ali hakkı.nda

kullandığı "ledün ilminde Hızr-ı a'/em" sıfatıyla Cüneyd-i Bağdadl'yi teyit et­miştir. Ayrıca Sinan Paşa "kamil-i ilm-i ledünn'i" , Necatl(öl.1509) "kaşif-i ilm-i ledün" ve Sünbülzade Vehbi "der-i ilm­i ledünn'i" nitelendirmeleri ile Hz. Ali'nin ledün ilmine rilazhar olduğunu belirtmişler ve onun bu ilimde kemal mertebesinde olduğunu ifade etmişler­dir. Buna göre Hz. Ali, ledün ilmine mazhar olmuş kalp gözü açık yüksek sezgiye sahip keşf eh linden bir ermiş­ti r:1

'

Ledün ilminde Hızr-ı a'lem ol var Bu ilmi Musevi sanma echelidir Karamanlı Ayni(D.94)

E's-selam ey kaşif-i ilm-i ledün E's-selam ey cümle bürhan e's-se­

lam Necati( O .48)

Divan şairleri, Hz. Ali'ye Allah'tan vasıtasız gelen ilahi ilhamı, ilm-i ledü-

nün yanı sıra, irfan ve marifet ile de be­lirtmişlerdir. Şairlere göre Hz. Ali, irfa­na mazhar olmuş ve marifet ummanı bi< arif olmuştur(Tulum, 2001 :275). Ka­inat sırlarının hakikatini keşfetmiş, ma­rifet mücevherlerinin kaynağı , hidayet rehberi ve irfan hazinesi o l muştur:

Ey vakı f-ı haklkat-i esrar- ı kayinat V'ey ari f-i ma'ani-i Kur'an ya Ali

Ey bab-ı şehr-i ilnı-i Huda hadi-i Hüda

V'ey nıahzen-i ma'arif-i irfan ya Ali

Hem ma'delet dürerlerine bahr-i bi­keran

Hem ma'rifet güherlerine kan ya Ali

Hayreti{0.7)

Hz. Ali, irfan kapısıdır8 ve marife­tiyle ariflere delil olmuştur. o, aşıkların sultan ı ve ariflerin mahbubudur(Tulum, 2001 :275)'. Onun sevgisi. ariflerin kalp­lerini ayd ınlatmıştır:

Ari fin kalbine hubbün gün gibi ver­di ziya

Fasıkın gönline zulmet ü nifakat Murtaza

Sen şeh-i merdan-ı alem arifin bür­hanısın

Saki-i Kevser ü ebrar-ı cema'at Murtaza

Ümmi Sinan(D.22)

Hz. Ali, aşıkların göz nuru ve arifle­rin sultanıdı r. O, irfan meydanının en

Page 22: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

iyi at binicisidir:

Server-i erbab- ı irfan nur-ı çeşm-i

aşı kan Zevc-i pak-i Fatıma binti Nebiyy-i

pür-safa Adile Su ltan(D.220)

Şeh-süvar-ı arsa-i pehna-y ı irfandır

Ali A'lem-i ashab-ı şah-ı rast-guyandır

All Muallim Naci(MNŞ.265)

Hz. Ali, Türk tasavvuf edebiyatında

çok önemli bir yere sahiptir. Ana kay­naklarından biri tasavvuf olan Divan edebiyatında da "ayn-ı hidayet, kan-ı hidayet, nOr-ı hidayet, hadl-i Hüda, rehber, reh-nüma, reh-nüma-yı müsafi­ran-ı rah-ı riyazat''n gibi sıfatlarla Hz. Ali'ye irşad etme özelliği isnat edildiği görülmektedir. Buna göre Hz. Ali, hida­yet nuru ve kaynağıdır, tasavvuf yolu­nun rehberi ve doğru yolun kılavuzu­dur.

Hz. Ali, Tazarruname'de yüce him­met sahibi bir mürşit olarak tavsif edil­miş ve tarikat şeyhleri silsilesinin Hz. Peygamber'den bir önceki halkası ka­bul edilmiştir. Esere göre, şeyhlerin in­tisab ı hep Hz. Ali'yedir ve velilerin meşrepleri hep ondandır. Her şeyhin ir­şadı onun yüce himmetiyledir ve sali­kin doğru yola girmesi onun terbiyesiy­ledir(Tulum, 2001 :274, 276).

Hz. Ali, bir tarikat kurucusu olmadı­ğı halde, tasavvuf yolunun imamı veya sultanı kabul edildiği için, tarikatların

çoğu silsilelerini ona ulaştırmış lardır.

Tasavvufun tarikatlar şeklinde teşkilat-

!anmasından sonra, tarikatlar, silsilelE!­rini o günkü şeyhten geriye giderek ba­zen Hz. Ebu Bekir'e ve Ali'ye, bazen de sadece Hz. Ali 'ye, oradan da Hz. Peygamber'e dayandırmışlardır(Kara,

1995:234; İz, 1997:171, 175; Onay, 1992:37; Pala, 1995:33; Çavuşoğlu ve Tanyeri, 1981 :7; Tarlan, 1992:34). Ta­savvufi bi lgi olan marifet de bu yolla telakki edilmektedi r. Hz. Ebu Bekir ve Ali'nin Hz. Peygamber' den öğrendikle­ri ilm-i batın, sırlar ve rnariiet, halkalar halinde şeyh ler vasıtasıyla bugüne ka­dar ulaşmış olmaktadır (Kara, 1995:

234). Halvetiyye tarikatına bağlı bir mür­

şit olan Ümmi Sinan(öl.1657), müntesi­bi olduğu tarikatın silsilesini saymaya Hz. Muhammed ile başlamış, Hz. Ali ile devam etmiş, ondan sonra ela kendi zamanına kadar gelen bütün şeyhlerin adların ı vermıştır. Hasan- ı Bas­ri(öl.728), Habib el-Acemi( öl. 7 47-48), Davud et-Tai(öl.781 ?), Ma'ruf-ı Ker­hi(öl.815), Seriyy-i Sakati(öl.870) ve Cüneyd-i Bağdadi(öl.909) gibi meşhur mutasavvıflar yoluyla bu si lsileyi Ömer el-Halveti(öl.1397-98)'ye kad ar u l aştır­

mıştır:

Maye evvel Mustafaya Hal ıkın ihsa­nıdır

Cibri'il etcli eda çün kim ezelden canıdır

O dahı bil Haydar-ı Kerrara telkin eyledi

Evliyanın ser-firazı hem şir-i Yezda­nıd ır

Ol dahı bil Hasan-ı Basriye telkin

Page 23: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

eyledi Zahiri batını ma'mur pirlerin bürha­

nıdır

Ol dahı çün Hablb-i Acemlye telkin eyledi

Anın içün dem-be-dem zikr etdügi Sübhanıdır

Ol dahı bil Hace-i OavCıcla telkTn eyledi

Anın içün canı başı Halıkın fer­manıdır

Ol dah ı çün Ma'ruf-ı KerhTye telkTn eyledi

Anın içün bl-nişan u la-mekan seyranıdır

01 dahi Halvetl Pir Ömere telkin eyledi

Anın içün "küntü kenz''in sırrile

mihmanıdır

Ümmi Sinan(0.39-4·1)

Tasavvufun İslami _kaynak l ı olduğu­nu iddia edenler, Hz. Ali'nin söylediği­ni ileri sürdükleri "ba'da vücut zahir ol­du, ondan başlar ve ona avdet eder. Al­lah'ın kitabında olan her şey kitabın ffı­tihasındadır, kitabın fatihasında olan her şey bismillahtadır; bismillahta olan her şey ba'dadır, bfı'da olan her şey ba'nın noktasındadır; ba'nın altındaki

nokta benim." sözünü delil göstererek tasavvufi ilk kelimelerin de Hz. Ali'den çıktığını rivayet etmişlerdir(Levend,

1984:41): Ali aydur ne kim var idi esrar Kodı yüz dört kitabda anı Gaffar

CemT'in kodı uşbu dörtde Sübhan

Ki Tevratdır Zebur İndi ü Furkan

Bu dördini kadı Furkan içinde · Ne kim vardır geri Kur'an içinde

Kodı hem Fatiha içinde anı Bulunur anda nıecmO'-ı me'anT

Ne kim var Fatiha içinde esrar Bulunur cümle Bismi l lahcla hep var

Ne kim var cümle Bismillah içinde Bulunur ba-i Bismillah içinde

Ne kim var ba-i Bismillahda mahzun Anın bir noktasında oldı meknun

Ben ol bir noktayım t~htında ba'nın Ki remz-i vahdetim tahtında anın

Yazıcıoğlu Mehmed(M. I l.228)

Nokta, hakiki birliktir ve tüm çoklu­ğun aslıdır. Dairenin merkezi ve vahde­tin sembolüdür. insan da aleme nisbet­le bir noktadır; ancak bu nokta aleme dair bütün 'sırları kendinde gizlemekte­dir: Hz. Ali'nin söylediği ileri sürü len "İlim bir noktadır, cahiller onu çoğalt­tı."(el-AclOnT, 2000:11, 87, no:l 760) sö­zünde de belirti l diği gibi ilmin aslı bir noktadır:

Kamu bir noktadır ilm ancak ey dost Çoğaldıkça dolar kalbe hem ü gam Niyazl-i Mısrl(0.149)

Her noktası numune-i "el-il mü nok­tatün"

Ser-maye-i tekessür- i kevn ü mekan verir

Hazık(0.140)

Page 24: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

Ba'nın altındak i nokta ise Kur'an'ın

özü ve özetidir, kainata dai r bütün sır­ların merkezidir. Bir ile çok'un ortas ın­

da yer alan ba'nın noktas ı varlık alemi­ne ve mevcGdata(eşyaya) işare t etmek­tedir. Bu noktanın ba'nın al tında yer al­ması varlıkların i lk taayyuna tabi olma­l arını göstermektedir. İlk taayyundan maksat da insan- ı kami ldir. Vücud(va­ro l uş) ba ile meydana ç ı kmış, nokta i le ibadet eden i le edilen yek-diğerinden

ayrılm ı ştır. İlk mutasavvıflardan Şib­

li(öl. 945)'nin "Ben ba'nın altındaki

noktayım" sözü, "Ben insan-ı kamilim" veya "Ben izzetle nitelenen abidden zilletle ayrılan (abd ve) kulum" anlamı­

na gelir. "Besmeledeki ba'nın altında bulunan nokta benim" diyen Hz. Ali de bu sözüyle ilk taayyuna işaret etmiş­

tir(Uludağ, 1977:79). Divan şairleri, hem Allah'tan vasıta­

sız gelen bilgiye mazhariyetlerin i ve gönüllerinin bu bilgiye mahzen oluşu­nu, hem de hakikate erdiklerini ve in­san-ı kamil mertebesine ulaştık l arını

belirtirlerken "ba'nın altındaki nokta benim" sözüne telmihte bulunmuşlar­dır. Mutasavvıf şairlerden Niyazl-i Mıs­

rl(öl.1694), Hz. Ali'nin sözünde belirt­tiği vahdet sırrına mahrem olmakla in­san-ı kamil mertebesine erdiğini beyan etmiştir:

Niyazi taht-ı ba'da nokta aldı

Alinin sırrına o l a l ı mahrem Niyazl-i Mısrl(D.149)

Nabi, kalbi, Hakk'ın tecelll mahalli ve nazargahı olmuş bir arifin, vahdete erdiğinin bir işareti olarak "ba'nın altın­daki nokta benim" sözünü söyleyebile-

ceğini ifade etmiştir: Anınçün kalb-i mü'min ald ı arş- ı

a'zam-ı Bari Dedi arif benim ol nokta-i mevzG'a

tahte'l-ba Nabl(D.1. 6)

6. Velayet Mutasavvıflar, veli kelimesindeki

umumlliği hususl leştirerek, tasavvuf yoluyla Allah'ın dostu ve O'nun sevd i­ği bi r ku l olmayı anlamış l ardır(Kara,

1995:153). Buna göre veli, Hakk'ın

dostu ve sevgili kulu (U l udağ, 1977: 566), velayet ise velfnin bu dostluktan kaynaklanan hali ve sıfatıdır, yani ve/f­liktir(Devel l i oğlu, 1982:1376; Kara, 1995:153). Buradaki dostluktan mak­sat, Allah'a yakın l ık sağlamaktır.

Kur'an-ı Kerlm'de veliler, iman et­miş ve Al lah' a karşı gelıiıekten sakın­mış Allah dostları kişiler olarak tavsif edilmiş; onlara korku ve hüzün olmad ı­

ğı, dünya ve ahiret hayatında müjdeler bu lunduğu buyuru lmuştur (Yunus, 1 O/ 62-64). Hz. Peygamber'e velilerin kim­ler olduğu sorulduğunda "Görülüver­melerinden dolayı Allah hatlrlanıı'' ce­vabını vermişti r(Yazır, iV, 494-495).

Veli ve velayet hakkındaki bu kısa

bilgiden sonra şimdi Hz. Ali'nin vela­yeti hakkında Divan şiirinde tespit et­tiklerimizi örneklerle suna lım.

Şiilere göre Hz. Ali, her şeyden ev­vel Al lah'ın muhibbi, dostu(veliyyul­lah)dur, ulGhiyete velayet(yakın dost­luk) bağl arı il e bağlanmış bir insandır. Çok geçmeden buradaki velayet keli­mesine evliyalık manası verilmiştir.

Ehl-i sünnete göre ise Hz. Ali, tam ma­nasıy la bir velldi r(Huart, 1997:1, 308).

Page 25: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

Divan şairleri, yüksek ahlaki ve in­·sani vasıflara sahip olması, Allah rızası­na muhalif halinin bulunmaması, tam bir imanla ilahi emir ve hükümleri yeri­ne getirmeye çalışması, yüce himmet sahibi olması ve himmetini yalnızca

Allah rızasına yöneltmesi, dünya malı­na ve dünyevi kazanç yollarına sevgi ve düşkünlüğünü n olmaması, her türlü haramdan ve şüpheli şeylerden sakın­

ması, ömrü boyunca Hz. Muhammed'e ve sünnetine sadık kalması, ilahi sırlara mazhar olmas ı , kendisinden keramet zuhur etmesi gibi hallerin Hz. Ali'de mevcudiyeti dolayısıyla birçok beyitte onu "ve/f, veliyyullah ve Afi veliyyul­lah"30 şeklinde anm ışlardır.

Hulefa-yı raşidin velidirler. Dört bü­yük halife, Allah'ın sevgili kulu olan Hz. Muhammed'in dostluğuyla şeref­lenmekle Allah'ın rızasına ermişler ve Hak dostu olmuşlardır. Allah ve resulü­nün dostluğuna nail olmak dört büyük halifenin veliliğine apaçık bir delildir:

Anın ashabı kim cümle velidir EbO Bekr ü Ömer Osman Alidir Bulardan raz ı olmışdır ol Allah Buları çün kabu l etmişdir ol Şah Abdülvasi Çelebi(HN.49)·

MahbOb-ı Hakkın olmağ ile hem-ni­şinleri

Hüsn-i rıza-yı Hakka karindir çehar-yar

Nabl(D.1.32)

Hz. Ali'nin velayetinin sırrı, şahsın­da risalet, nübüvvet ve velayeti topla­yan Hz. Muhammed'd ir. Hz. Peygam­ber'in sırlarına mahrem olan Hz. Ali, velayet sırrıyla şereflenince, peygam-

berliğin bir cüzü olan velayet halini ta­şımış ve temsil etmiştır. Bir vellnin ve­layetinin sırrı, peygamberine bağlılığıy­la ilgilidir ve ona beslediği sevgi ile orantılıdır. Bağlılığı ve sevgisi nisbetin­de peygamberinden nur alır, bu nur va­sıtasıyla da hakikat sırlarını keşfe­

der(Gündoğdu, 2000:390-391; Horata, 1998:175). Hz. Ali, Hz. Muhammed'e karşı sınırsız bir sevgi beslemektedir ve onun sünnetine samimiyetle bağlıd ı r.

Bu sevgi ve bağlılık, onu Hz. Peygam­ber'e ve sırlarına en yakın kişilerden bi­ri yapmış, velayet sırlarıyla şereflenme­sine vesile olmuştur:

EbO Bekir Ömer Osman şerht mül­kine sultan

Velakin ol Ali arslan olup her sırrına hem-rah

Velayet sahibi Haydar keramet bafi­rıdır yek-ser

Hakikat sırrına esrar anı kıldın

hoş ali-rah Ümmi Sinan(D.198)

\

Divan şairlerine göre .Hz. Ali vela­yet sahibidir. Şairler, "velayet-i Ali"yi tasdik etmişler ve onun velayet sahibi oluşunu "sahih-velayet Murtaza, vela­yet sahibi Haydar, zf-velaye('31 gibi ifa­delerle beyan etmişlerdir. Hz. Ali'nin Ka'be'nin hareminde doğmasına(Ba­yoğlu, 1986:147, 149) telmihte bulu­narak, onu, sedefi Ka'be'nin haremi olan velayet deryasının eşsiz bir incisi olarak tavsif etmişlerdir: :

Zira ki velayet-i Aliye Münkir degiliz imamımızdır Ahmed Paşa(D.34)

Page 26: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

Ey mürüvvet ma'deni sahib-velayet Murta·za

V'ey Hudanın arslanı ayn-ı hidayet Murtaza

Ümmi Sinan(D.21)

Murtaza bir clür-i clerya-yı velayeldir

kim Harem-i Ka'bedir ol clürr-i yetimin

sa defi FuzCıli(HS.1.1 49)

Divan şa irl er ine göre Hz. Ali , ve l <ı­

yet sır!arına mazhar olmuş bir velidir

ve hakikate ermekle bu s ı r l ar onda zu­hur etmiştir:

Mazhar-ı s ı rr-ı velayet Alidir Haydar-ı Kerrardır hem velidir

Tecelli eyledi ana hakikat 7uhura geldi esrar-ı velayet Sırr'i(D.18)

Hz. Ali'nin ilahi sırlara mahrem olu­şunda ve velil iğinde şüphe yoktur. O, velayet sahibidir. Velayet alemi içinde eşsiz benzersiz bir velidir ve velilerin gören gözüdür(Beytur, 1965 :3).

Olmış idi mahrem-i sırr-.ı ilah Kılma veli olduğına iştibah

Hilml(BK.31)

Hiç alem-i velayet içinde nazırın ı

Görmedi dahi dlde-i devran ya Ali Hayretl(D.8)

Hz. Ali, Allah'ın isim, s ı fat ve s ı rla­

rının mazharı olmuş, her hali ve davra­nışlarıyla Allah'ı hatırlatacak nitelik ve

olgunluğa u l <ışmış bir velidir. "Ali gibi er gerek" ifadesi ele Hak eri olan Hz. Ali'n in ermişliğine Yunusça bir delildir. İ l ahi sırlar la şereflenmenin herkese mü­yesser olamayacağı ·kesindir; bu sırlara erişmek için Hz. Ali mertebesinde bir ermiş olmak gerekir:

Yü ri var epsenı ola ne simsarl ık sa­tarsın

Ali gibi er gerek i ş bu sırr<ı eresi Yunus Emre(0.11.381)

Divan şiiri nele "kfışif-i sırr-ı vela­yel"3~ tavsifiyle Hz. Ali'nin velayet sırrı ­n ı keşfettiği ifade edilmiş; "menba'-ı

sırr-ı velayet, velayet kanı, velayet mes­keni, ser-çeşme-i velayet, ser-maye-i velayet, asl-ı şecere-i velayel"3

J gibi bir­çok sıfatla da onun velayet kaynağı ol-duğu belirtilm i ştir: ·· ~

Ol velayet kan ı vü sultan-ı din şah-ı Necef

Tac-dar-ı enbiya vü ser-firaz-ı ev-1 iya

Neslml(D.75)

Hz. Ali, velilerin efendisi, mahbubu ve yüz suyudur.34 O, velayet mertebesi­nin ekmelidir. Cenab-ı Hakk'ın rızasını elde etmekle velayet yolunda en yük­sek derecelere ulaşmış ve vel'ilerin şahı mertebesine nail olmuştur:

Kemal ali Aliden iste talib Ki ol zümre velayet ekmelidir Karaman l ı Ayni(D.93)

Çün rıza-yı Hakk hası l kıld ı ol Old ı kevneyn içre şah- ı evliya Cem Sultan(CH.291)

Page 27: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

Hz. Ali, tarikatların, silsilelerini ona · ulaştırmalarına, onun ilk imam olması

ve nübüvvet sırrının velayet oluşu inan-

cına dayanılarak "şah-ı velayet"JS şek­linde de anılmıştır(Güner, 1991 :57; Pa­la, 1995:560). Divan şairleri, onun hi­lafetteki liyakatı, iktidarı ve harikulade zekasından daha çok, manevi saltanatı olan "şah-ı velayet"ten bahsetmişlerdir. Hz. Ali'nin layık görüldüğü veliliğin ve velilerin sultanı mertebesini, "şeh-i se­rlr-i velayet, şeh-i sadr-ı velayet, şehri­yar-ı velayet, husrev-i mülk-i velayet, sultan-ı evliya, şah-ı evliya, ser-firaz-ı evliya, evliyanın ser-firazı, evliyalar serveri, velller serverl, plşva-yı evliya, kıdve-i evliya, mukteda-yı zümre-i evli­ya-yı evvelfn ü ahirln"3

& gibi birçok sı­fatla dile getirmişler ve bu sıfatlarla onu yüceltmişlerdir:

Hazret-i şah-ı velayetdir kim La-mekan semtine rehber Haydar Enderunlu Fazıl(D.27)

Hz. Ali, en büyük veli anlamında 37

"kutb-ı din ve kutb-ı evliya" olarak da zikredilmiş ve hakikat-i -Muhamme­di'ye mazhar olduğu belirtilmiştir:

Akıl ü kamil muhakkık kutb-ı din Saki-i Kevser sa'adetlü emin Yazıcı Salih(ETEA.Ş.60)

Hz. Ali'nin evliya arasındaki yeri, Hz. Muhammed'in enbiya içindeki ko­numuna benzemektedir. Hz. Muham­med, nebiyyullahtır, Hz. Ali veliyyul­lahtır. Hz. Muhammed, son peygam­berdir, Hz. Ali ise dört büyük halifenin

sonuncusudur. Hz. Muhammed, pey­gamberlerin serveri, Hz. Ali ise velile­rin rehberidir. Hz. Muhammed, pey­gamberlerin efendisi seyyidü'l-mürse­lin, Hz. Ali ise velilerin efendisi seyyi­dü'l-evliyadır. Hz. Peygamber, fahr-ı

enbiya, Hz. Ali ise tac-ı evliyadır:J8

Serverid ir enbiyanın Mustafa Reh-beridir evliyanın Murtaza Karamanlı Ayni(D.82)

Hz. Ali'nin soyu da velayet nuruyla onurlanmıştır. Hz. Ali'nin torunların­

dan onuncu imam Ali en-Naki el-Ha­di(öl.868)'den bahsedilen bir bölümde onuncu imamın velayet ehli, irfan ve keramet kaynağı, kutb-ı cihan olduğu

ve ceddi Hz. Ali'ye beı:ızediği belirtil­miştir:

Silsile-i zübde-i nesl-i Ali NOr-ı velayetle olur münceli Hilmi(B K.3Q8) NOr-ı velayetle o nesl-i Ali Rif'at ile olsa n'ola müncell Hilmi(BK.311)

Keramet, veli ve salih kullara Al­lah' ın teveccühü ve ikramıdır. Allah'ın dostluğunu kazanmayı ve duası mak­bul olan ideal bir mümin olmayı amaç­lamış biri, ibadetini ve taatini eksiksiz yapar, nefsini tezkiye eder, yüksek bir ahlaka ve kamil bir imana sahip olunca Allah da ona kera.met ihsan ederek dostluğunu gösterir. Divan şairlerine

göre Hz. Ali de birtakım üstün vasıflar kazanmış harikulade şeyler izhar ede­bilen bir velidir. Divan şiirinde "sahib­keramet, cüy-bar-ı bağ-ı keramet, ·aca­yib-i keramete menba ', keramet bahrı,

Page 28: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

mazhar-ı keramet-i külliyye"J' gibi ge­nel ifadelerle onun Allah'ın keramet lütfuna nail olduğu belirtilmiş, ancak kerametlerine örnek verilmemiştir. Ce­sareti, yiğitliği ve veliliği dolayısıyla,

cenknamelerde ve Şiiler arasında Hz. Ali'nin ismi etr.afında menkıbeler oluş­turulmuş, onun birçok .kerametinden bahsedilmiştir:•0

Himmetin peymanesidir alemi hay­ran eden

Ey veliler serveri sahib-keramet Murtaza

Ürnmi Sinan(D.22)

Veliler, Allah'ın ilgi, himaye ve yar­dımına mazhar olmuş ermişlerdir. Bir ordunun komutanı velilerin sultanı Hz. Ali olursa, o ordu nereye giderse şüp­hesiz zafer kazanır, inancı hakimdir. Çünkü veliler sultanı olan bir zat kera­met sahibidir, her an ve her durumda Allah'ın yardımına nail olacağından ve fetihle müjdeleneceğinden şüphe edil­mez:

Her sipahın kim olur serdarı şah-ı

evliya Hiç şek yok kim ne yana azm ede

mansCır olur FuzOli(HS.1.164)

Hz. Ali, Divan şiirinde imamlığı ile de anılmış ve övülmüştür. Şiiler, pey­gambere halife ve varis olduğuna inan­dıkları oniki imamın ilki olarak Hz. Ali'yi kabul etmişlerdir. Onlar, Allah'ın emri, peygamberin tayini ve vasiyeti ile halifeliğin Hz. Ali'ye ve onun soyuna ait olduğunu iddia etmişler, ilk imam

olan Hz. Ali'nin faziletlerinden, velili- · ğinden ve kerametlerinden alabildiğin­ce bahsetmişlerdir. Divan şairleri de oniki imam hakkında birçok manzume kaleme almışlardır:' Bu manzumelerde Hz. Ali, ilk imam kabul edilmekle bir­likte eh l-i sünnet çizgisinde ve mutedil bir üslupla methed ilmiş, Allah'ın isim, sıfat ve s ırl arının mazharı olan, her ha­li ve hareketiyle bun ları açığa vuran in­san-ı kami l bir imam olarak tavsif edil­miştir:

Ey mazhar u hem muzhir-i esrar Ali İsna aşerin hayline serdar Ali Şeyh Galib(D.443)

Hz. Ali, Hz. Muhammed'e nesep yakınlığı ve veliliği ile manevi kuweti, fizik gücü ile de maddi kuvveti şahsın­

da toplamış, s;:ırsılmaz bir iman sahibi ve yılmaz bir mücadele tıdamı olarak İslam tarihinde yerini almıştır. Mezhep, tarikat ve meşrep ayrımı olmaksızın bü­tün Divan şairleri, Hz. Ali'nin kahra­manlığı, ilmi ve veliliğine büyük değer vermişler, ona derin bir sevgi ve saygı beslemişler, esaret derecesinde bağlan­mışlardır. Onun irfan nuruyla gönülle­rini aydın latmışlar, onu kendilerine imam, mürşit ve rehber olarak kabul et­m işlerdir:•2

Azadelik vilayetinin padişahıyız Biz hanedan-ı şah-ı velayet esiriyiz Hayreti(D.213)

Canı bin olsa fedadır yoluna Ümmi Sinan

Mürvetin hakkı anı kılma firakat Murtaza

Ümmi Sinan(D.23)

Page 29: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

SONUÇ Hz. Ali'nin faziletlerinin, ilmi, irfanı

.ve velayetinin Divan şiirine nasıl yansı­dığını, onun. hangi vasıflarıyla şairlere ilham kaynağı olduğunu tespit edip ör­neklendirirken elde ettiğimiz sonuçları şöyle sıralayabiliriz:

1. Hz. Ali, İ s l amiyeti kabul eden ilk çocuk olma şerefiyle onurlanm ı ştı r. Ço­cukluğundan itibaren İs l am dini hü­kümlerine göre yetişmiş, ömrünü İ sla­miyeti yaymak ve yüceltmek için çalış­makla geçirmiş örnek bir sahabldir. Di­nin emrettiklerini yapmış, yasakladıkla­rından da uzak durmuş olan Hz. Ali, henüz hayatta iken Hz. Peygamber ta­rafından cennete girecekleri müjdele­nen on sahablden biridir.

2. Hz. Ali, hem yüksek insani ve ah­lakı vasıflara sahip olan örnek bir İslam büyüğü, hem de savaş tekniğini iyi bi­len, gazalarda en ön safta dövüşen ve varlığıyla düşmana korku salan bir kah­ramandır.

3. Hz. Ali, yüksek ahlakı faziletlere sahip olan ilim ehli bir şahsiyettir.

İman, takva, sal ih amel, Kur'an ve sün­nete bağlılık, güzel huylar, yiğitlik, cö­mertlik, ilim, irfan, velayet, onun fazi­letlerinin esaslarını teşkil etmiştir. Bu üstün vasıfları, her devirdeki şairleri et­kilemiş, onun kahramanlığını, faziletle­rini, ilmi ve irfanını en iyi ifade edenler Divan şairleri olmuştur. Divan şairleri, müstakil ve müşterek olmak üzere Hz. Ali hakkında birçok na't kaleme almış­lar, onu "kahraman/ık, cömertlik, ilim, irfan ve velayet timsali" anmışlar ve öv­müşlerdir.

4. Hz. Ali, Kur'an'ı ve sünneti en iyi bilenlerden biridir. Kur'an'ın hükümle-

rine uymuş ve hayatını Hz. Peygam­ber'in sünnetine göre düzenlemişti r.

Onun, ömrü boyunca Kur'an'a ve sün­nete muhalif bir tek sözü, fiili ve itikadı olmamıştır.· Kur'an'a ve sünnete bağlİlı­ğı, hem kamil bir ahlak sahibi, hem de dini ilimlerde bilgisiyle kendini kabul ettiren, isabetli hükümler veren ve da­ima fikirlerine_ başvurul an bi r otorite ol­mas ını sağlan-:.ştır.

5. Hz. Ali, Rahmani ah laka ve Süb­hanl ilme sahiptir. Hz. Peygamber'e vahiy katibi olması dolayısıyla , vahyin inceliklerini öğrenmiş, kalbi de ilahi hükümlerin nüshası olmuştur. Bu özel­liği, onun Kur'an ahlakıy la ahlaklan­masına, sözleri ve uygulamalarını da Kur'an hükümlerine göre düzenlemesi­ne vesile olmuştur. Kur'an'ın hem nü­zO lüne tanıklık etmesi, hem de onun tahrif edilmeden korunmasına katkıda bulunması dolayısıyla, onun dini ilim­lerde derin bir bilgiye ve geniş bir kül­türe sahip olmuştur.

6. Hz. Ali, Hz. Peygamber'in sün­netine hakkıyla vakıf olan ve bu husus­ta kendisine en çok başvurulan kişilerin başında yer almıştır. Çünkü o, Hz. Pey­gamber'in sırlarından haberdardı. Hz. Peygamber'in amcasının oğlu, damadı ve ehl-i beytinden olması, yanında bü­yüyüp yetişmesi, ona özel katiplik ve vahiy katipliği yapması, onu Hz. Pey­gamber'e ve sırlarır:ıa en yakın kişiler­den biri yapmıştır.

7. Hz. Ali, her konuda Hz. Muham­med'i kendine.örnek a lmış tır. Hz. Pey­gamber'in sözleri ve uygulamaları ona dini bir eğitim vasıtası olmuştur . . Hz. Peygamber'in, Hz. Ali'yi çocuklu.ğun­da himaye etmesi, şefkati ve terbiyesiy-

Page 30: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

le yetiştirmesi, aralarındaki nesep ve sıhriyet yakınlığı, sarsılmaz sevgi, dost­luk, dayanışma ve paylaşma bağları,

Hz. Ali'nin, ömrü boyunca Hz. Pey­gamber'in sünnetine b'ağlı kalmasına, ahlakı üzere amel etmesine, feyzinin nuruyla her kemalin ekmelinin ve her sıfatın efdalinin onda toplanmasına ve­sile olmuştur. Böylece Hz. Ali, ilmiyle Hz. Peygamber'in ilmine. delil ve mü­messil olmuş, ahlakıyla da Muhamme­di terbiyeye tam bir örnek teşkil etmiş­tir.

8. Hz. Ali, sahabllerin en bilgili ola­

nı ve en isabetli hüküm verenidir. Di­van şairleri de onun dini ilimlere vuku­fu ve irfana mazhariyeti hususunda itti­fak etmiş l er, ona harikulade bir zeka, keskin bir kavrama kabiliyeti, yüksek bir sezgi gücü ve en çetin meseleleri halledebilecek nisbette ilim ve irfan ih­san edildiğini belirtmişlerdir. Hz. Ali, bu özellikleriyle Divan şiirinde geniş

bir şekilde işlenmiş, ilim ve irfan timsa­li kabul edilmiştir.

9. Hz. Ali, ilimlere vukufuyla eşsiz ve benzersiz biridir. Divan şairleri, onun vakıf olduğu ilmin derinliğini ve kapsamını belirtmek için "afitab, padi­şah, gencine, dür, güher, derya, bahr, katre" gibi kelimeleri benzetme ve te­zatlarda kullanmışlar, onu, "ilmin' gü­neşi, ilim memleketinin padişahı, ilim hazinesi, ilimler denizinde eşsiz bir in­ci, hikmet deryasının dalgıcı ve ilim deryası" olarak tavsif etmişlerdir.

1 O. Hz. Ali, yiğitlik ilminde de eş­sizdir. O, yiğitliği ve ilmi şahsında top­layan yiğit bir alimdir. ilmi ve yiğitliği, Divan şii rinde bazen aynı, bazen de ayrı beyitlerde anılmıştır. Her iki du-

rumda o, mertlik ve yiğit.tik, ilim ve ir­fan timsali gösterilmiş, onun mertliği ve yiğitliğiyle de, ilmi ve irfanıyla da ifti­har edilmiştir.

11. Hz. Ali, derin ilmi ve geniş kül­türüyle kendilerine kaside sunulan din ve devlet adamları için de benzetme unsuru olarak kullanılmıştır. Şairler, il­me vukuftan itibariyle memduhları nı ilim ve irfan timsali olan Hz. Ali'ye benzetmişler ve onları övmüşlerdir.

12. Hz. Ali, dini ilimlere vukufu ve şer'T hükümlerdeki yetkinliği dolay ı s ı y­

la, "Ben ilim şehriyim, Ali kapısıd1111

tıadis-i şerifindeki "ilim şehrinin kapısr" iltifatına mazhar olmuştur. Divan şair­leri, Hz. Ali'nin dini ilimlerdeki derin bilgisini örneklendirirken genellikle bu hadisi zikretmişler, ilim isteyenlerin, ilim şehrinin kapısı olan Hz. Ali'ye gel­mesi gerektiği telkininde bulunmuşlar­dır. Buna göre Hz. Ali, dini ilimlere vu­kufuyla Hz. Peygamber'e ulaşmanın

ruhsat kapısı olmuştur. 13. Hz. Ali, ilim ve hikmet kaynağı­

dır. O, ilmin fazileti ve ilim tahsilinin önemi hakkında birçok hikmetli söz irad etmiştir. Bunlar arasında en çok bi­lineni, ilim öğrenmenin ve öğretmenin önemine işaret ettiği /1 Bana bir harf öğ­retenin kölesi olurum." özlü sözüdür.

14. Hz. Ali, Türk tasavvuf edebiya-\ tında da çok önemli bir yere sahiptir. \ Ana kaynaklarından biri taseıwuf olan Divan şiirinde de ona irşad etme özel­liği isnat edilmiştir. Tarikat kurucusu ol­madığı halde tasavvuf yolunun imamı ve sultanı kabul edilmesi dolayısıyla ta­rikatların çoğu silsilelerini o günkü şeyhten geriye giderek Hz. Ali'ye·, ora­dan da Hz. Peygamber'e dayandırmış-

Page 31: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

lardır. Onun söylediği iddia edilen '"ba'nın altındaki nokta benim" sözü delil gösteri lerek tasavvufi ilk kelimele­

rin de ondan çıktığı rivayet edilmiştir. 1 S. Hz. Ali, Allah'tan vasıtasız ge­

len bilgilere mazhar olmuş bir arif, ir­fan ve müşahedenin en üst seviyedeki haline ermiş ve kendisinden keramet zuhur etmiş bir velidir. Divan ş i irinde

onun Allah'tan vasıtasız gelen bilgiye mazhariyelinden bahsedilirken "ilm-i ledün, irfan ve marifet' gibi eşanlamlı tasavvufi Lerimter kullanılmış, kendisi de il ariflerin delili, ariflerin mahbubu, ariflerin sultanı, irfan meydanının en iyi at binicisi, irfan kapısı, marifet mücev­herlerinin kaynağı, irfan hazinesi, mari­fet ummanı bir arif, ledün ilmine maz­har olmuş kalp gözü açık yüksek sezgi­ye sahip keşf ehlinden bir ermiş" olarak n itetend iril miştir.

16. Hz. Ali velayet sahibidir. Divan şairleri "velayet-i Ali"y-i tasdik etmişler ve onu velayet sırlarına mazhar olmuş bir veli olarak tavsif etmişlerdir. Buna göre o, velayet sahibi ve kaynağıdır.

Velayet alemi içinde benzeri olmayan bir velidir; hatta veli lerin gören gözü­dür. Eşyanın hakikatine ermiş, Allah'ın isim ve sıfatlarını izhar eden, her hal ve hareketiyle bunları açığa vuran insan-ı kamil bir Hak eridir.

17. Hz. Ali'nin velayetinin sırrı, şah­sında risalet, nübüvvet ve velayeti top­layan Hz. Muhammed'dir. Hz. Pey­gamber'in sırlarına mahrem olan Hz. Ali, velayet sırrıyla şereflenince, pey­gamberi iğin bir cüzü olan velayet hali­ni taş ımış ve temsi l etmiştı r.

18. Hz. Ali, velayet mertebesinin ekmelidir. Velilerin efendisi, mahbubu

ve yüz suyudur. Hz. Ali'nin veliler zümresindeki mevkii, Hz. Muham­med'in peygamberler içi ndeki konu­

muna benzemektedir. 19. Hz. Ali, birtakım üstün vasıflar

kazanmış harikulade şeyler izhar ede­bilen bir velidir. Divan şiirinde birçok sıfatta onun Allah'ı n keramet lütfuna nail o lduğu ifade edi lmiş, ancak kera­metlerinden örnek verilmemiştir.

20. Dini ve tarihi kişiliğine, fazilet­lerine ve vellliğine dair rivayet ve iddi­aların çokluğu, bunların farklı mezhep, tarikat ve meşrepteki şairler tarafından sıhhat dereceleri araştı rı lmadan Divan şiirine aksettirilmiş o lması Hz. Ati hak­kında yapılan çalışmalarda araştırmacı­

ların işini zorlaştırmaktadır.

DiPNOTLAR

ı Hoca Mes'Od SN.204; Yazıcıoğ l u Meh~ed M.11.3; Sinan Paşa TN.266; Ahmed Paşa D.34; Aşki DS.23; Nabi D.1.31; Şeyh Galib D.443; Adi­le Sultan D.219, 221; Rahmi-i Harpuli D.33; Mu­allim Naci MNŞ.316; Enderunlu Fazıl D.28 vs.

2 Hayreti D.12, 14; FuzGli.D.42; Nev'i D.184; Rami D.88; Danişi Ali Dede TŞM.185; Derviş Ahined TŞM.38; Adile Sultan D.224 vs.

3 Nesimi D.11 6, 434(2 adet); Yazıcıoğlu Meh­med M.11.302; Sinan Paşa.TN.273; Karamanlı Ay­ni D.88, 93; Cem Sultan CH.289, 291; Necati D.48; Hamdullah Hamdi YZ.47; Hilmi BK.31; Hayreti D.7; Fuzuli D.37, 40; Rami D.24S; Üm­mi Sinan D.21; Na'ili D.39; Subhi-zlide Feyzi HF.316; Esrar Dede D.171, 174; Şeyh Galib D.443; Enderunlu Fazıl D.26-28 vs.

4 Şeyhi HŞ.20; Şeyh İbrahim-i Tennuri PŞ.51; Hamdullah Hamdi D.114; Necati D.46; Erzu­rumlu Zihni D .120; Şeyh Galib D.51; Sünbülza­de Vehbi DS.81

5 ümmi Sinan D.23

6sµbhi-zade Feyzi HF.316; Hamdullah Hamdi YZ.47

7 Nesimi D.75; Cem Sultan CH.290

Page 32: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

8 Sinan Paşa TN.273; Karamanlı Ayni D.82; Cem

Sultan CH.290; Lami'i Çelebi OS.40; Hilmi BK.31; Rami D.24S; Nabi H.S6; Subhi-zade Fey­zi HF.316; Hazık 0.144; Derviş Ahmed TŞM.39; Esrar Dede AÜSBED.FE.119; Enderunlu Faz ı l

D.27; Muall im Naci MNŞ.26S; Adile Sultan D.220, 22S vs.

9 Esrar Dede D .173; Muallim Naci MNŞ.26S 1 O Yaz ı cı Salih ETEA.Ş.60; Hoca Mes'ud SN.204;

Nesiıni 0.69; Sinan Paşa TN.273-276; Karaman­l ı Ayni D.82; Cem Sultan CH.289-290; Hamdul­lah Hamdi YZ.47; Necati D.48; Hayreti 0 .7; Uı-

mi'i Çelebi DS.40; FuzCı l i D.37. 41; Fuzuli

LM.50; Nev'i D. 185; Hilmi BK.31-32; Rami 0 .92-93; Ümmi Sinan 0.21-23; N;i'ili D.41; Derviş Ahmed TŞı'v\.39; Esrar Dede

AÜSBD.FE.119; Rahmi-i Harputi D.34; Muall im

Naci MNŞ.26S vs.

11 Cem Sultan CH.289

12 Nesimi 0.117; Hoca Mes'ud SN.204; Kara­manlı Ayni D.82, 9S; Cem Sultan CH.289-290;

Hamdullah Hamdi D.114; Necati D.46; Hilmi BK.31 ; Hayreti 0 .9; Fuzuli D.40; Hakani HH.31; Haşimi BTK.V.94; Na'i li D.41; Subhi-zade Feyzi HF.316; Hazık D.144; Derviş Ahmed TŞM.38;

f.nderun lu Fazı l D.27, 28; Adile Sultan D.22S; Sı rri D.18 vs.

13 Sinan Paşa TN.27S; Nesimi D.117; Hayreti D.7; Hi lmi BK.3 1; Ümmi Sinan D.198

14 Karamanlı Ayni D.95

1 S Hayreti D.8; Sinan Paşa TN.275

16 Yaz ı cıoğ l u Mehmed M.11.4; Sinan Paşa TN.274; Hayreti D.7; Subhi-zade Feyzi HF.316; Muallim Naci MNŞ.26S

17 Sinan Paşa TN.275; Cem Sultan CH.289;

Hamdullah Hamdi YZ.47; Rami D.92

18 Adile Sul tan D.220

19 Şeyhi HŞ.20; Hayre ti 0 .6; Derviş Ahmed TŞM.39; Esra r Dede AÜSBED.FE.120

20 "Ui-feta illa Ali la-seyfe illa Zülfikar"

21 Mevlana MŞ.1.335, 622; Nesimi D.75; Şeyhi D.47; Karaman lı Ayni D.93, 26S; Cem Sul tan CH.290; Hamdullah Hamdi YZ.47; Hayreti D.7; Hayali D.208; Nev'i D.185; Nev'i TEN.31; Dani­şi DŞN.1 48; Ümmi Sinan D.21; Derviş Ahmed

TŞM.39; Nabi H.56; Erzurumlu Zihni D.120; Sünbülzade Vehbi DS.81; Enderunlu Fazı l D.27,

29 \IS.

22 Hamdullah Hamdi YZ.47; Hayreti 0.7; Nev'i TEN.3 1; Derviş Ahmed TŞM.39; Enderunlu Fazıl D.27; 5ünbülzade Vehbi DS.81

23 Nev'i TEN.31

24 Yaz ı cı Salih ETEA.Ş.60; Nesimi D.110, 117; Sinan Paşa TN.274, 275; Karamanl ı Ayni D.82, 93; Cem Sultan CH.290; Necati D.48; Hamdul­lah Hamdi YZ.47; Hayre ti D.7, 407; Hilmi BK .31; Fuzuli D.38; fuzu li LM.50; Nev'i TEN.31; Hakani HH.3 1; Haşimi BTK.V.94; Ümmi Sinan D.22: Halveti SCızi T 1.244; Na.ili 0.41; Esrar De­de D.171 . 173; Sünlıü lzade Vehbi DS.81; ı'vlua l ­

linı Naci MNŞ.265 : Adile Sultan D.220, 225; Sır­ri D.18 vs.

25 Sinan Paşa TN.275; Hamdullah Hamdi YZ.47; Hi lmi BK.3 1; Haşimi. BTK.V.94

26 Sinan Paşa TN.274, 27S; Hayreti D.7; Fuzuli D.38

27 Sinan Paşa TN.274; Sünbülzade Vehbi DS .. 81

28 Nev'i TEN.31

29 Nesimi D.117; Sinan Paşa TN.274; Karaman­lı Ayni 0 .82; Hayre ti D.7; Ümmi Sinan 0.21, 23; Rami 0.92; Enderunlu Fazı l D.2i ... ·

30 Nesimi D.110, 117; Karamanlı Ayni 0 .82, 84,

93, 94; Cem Sultan CH.290; Hayreti D.407; Ha­kani HH.3 1; Haşimıi BTK.V.94; Na'ill D.4 1; Esrar

Dede D.171, 173; Adile Sultan D.225; S ı rri D.18 \IS.

31 Haşimi BTK.V.94; Ümmi Sinan D.198

32 Nesimi 0 .86 ·

33 Nesimi D.69; Si nan Paşa TN.274; Hamdullah Hamdi YZ.47; Nev 'i D.184; Halveti Suzi TI.244

34 Yazıcıoğlu Mehmed M.11.302; Şeyhi HŞ.20; Haşimi BTK.V.94

35 Nesimi D.256; Karaman l ı Ayni D.9S; Hayreti D.212, 213; Fuzu li D.37, 40, 42, 176; Rami D.92, 238; Enderu nlu Fazı l D.29; Esrar Dede 171,478

36 Nesimi D.75; Sinan Paşa TN.274; Karamanl ı Ayni D.82; Cem Sultan CH.291; Necati D.48; Hayreti D.70, 242, 407; FuzUli HS.1.169; Rami D.245; Ümmi Sinan D.21, 22, 39, 150; Rahmi-i

Harputi D.34

37 Lami'i Çelebi DS.40

38 Yazıcıoğlu Mehmed M.11.302; Cem Sultan

CH.290; Danişi Al i Dede TŞM.1 86

Page 33: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

39 Sinan Paşa TN.274-275; Nev'i D.185; Haşimi BTK.V.94; Ümmi Sirıan D.198; Na'ill D.41

40 Bkz. Çetin, ismet (1997). Türk Edebiyatında Hz. Ali Cenknameleri. Ankara: Kültür Bak. Yay. s.375; Bayoğlu, Servet (1986). Fuzüli, Hadika­tü's-Su'edii. Ankara: Kültür ve Turizm Bak. Yay. s.158; Huart, C. L. (1997). İslam Ansiklopedisi "Afi". ı, Eskişehir: Milli Eğitim Bak. Yay. s.309

41 Hayreti D.12, 14; Fuzuli D.42; Nev'i D.184; Rami D.88; Danişi Ali Dede TŞM.185; Derviş Ahmed TŞM.38; Adile Sultan D.124 vs.

42 Yunus Emre D.11.381 ; Nesimi D.117; Kara­manlı Ayni D.95, 284; Ahmed Paşa D.34; Fuzuli D.39, 44; Rami D.425, 503; Ağa-zade Muham­med Dede TŞM.18

KAYNAKLAR

el-Acluni, Şeyh İsmail bin Muhammed (2000). Keşfü'l-Hafii ve Muzilü'l-İlbiis. 1-11, Beyrut: Mües­sesetü'r-Risale Ahmet Cevdet (1985). Kısas-ı Enbiya. (haz. iz, Mahir), 111, ?: Kültür ve Turizm Bak. Yay. Akkuş, Metin (1993). Nef'i Divanı. Ankara: Ak­çağ Yay. Akyüz, Kenan vd. (1990j. Fuzuli Divanı. Ankara: Akçağ Yay. -Arat, Reşit Rahmeti(l 995). Yusuf Has Hacip, Ku­ıadgu Bilig. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay. Arslan, Mehmet (1999). Subhi-zade Feyzi, Ham­se. Sivas Ars lan, Mehmet; Aksoyak, i. Hakkı {1994). Haş­met Külliyatı. Sivas Atik, M. Kemal vd (1997). İslami Kavramlar. An­kara: S. Yazar Gençlik Vakfı Yay. Ayan, Gönül (1996). Tebrizli Ahmedi, Esrar-na­me. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yay. Ayan, Hüseyin {1990). Nesimi Divanı. Ankara: Akçağ Yay. Aydın lı, Abdullah; Çakar, İsmail L. (1991 ). İslam Ansiklopedisi "Aşere-i Mübeşşere". 111, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. Bayoğlu, Servet (1986). Fuzuli, Hadikatü's­Su'eda. Ankara: Kültür ve Turizm Bak. Yay. Beytur, Midhat Bahari (1965). Mevlana Celaled­din-i Rumi, Divan-ı Kebir'den Seçmeler. İstan­bul: Milli Eğitim Bak. Yay. Beyzadeoğlu, Süreyya (1993). Sünbülzade Veh­bi. İstanbu l : İklim Yay. Beyziideoğlu, Süreyya (1994). Sünbülzade Veh-

bi, Lutfiyye. İstanbul: Bedir Yay. Bilgin, A. Azmi (2000). Ümmi Sinan Divanı. İs­tanbul: Milli Eğitim Bak. Yay. Bil~an, Ali Fuat (1997). Nabi Divanı. ı, İstanbul:

Milli Eğitim Bak. Yay. Burmaoğlu, H. Bilen (1989). Bursalı Lami'i Çele­bi Divanı'ndan Seçmeler. Ankara: Kültür Bak. Yay. Büyük Türk Klasikleri (198l). V, İstanbul: Ötü­ken-Söğüt Yay. Cengiz, Hali l Erdoğan; Eren, Gönül Hatay 11996). Ralımi-i Harpuri Divanı. Ankara: Kültür Bak. Yay. Çavuşoğlu, Mehmed; Tanyeri, M. Ali (1981 ). Hayreti, Divan. İstanbul: ist. Üniv. Yay. Çelebioğlu, Amil (1996). Yazıcıoğlu Melımed, Muhammediye. il, İstanbul: Milli Eğitim Bak. Yay. Çelebioğlu, Amil (1998). "Yazıcı Salih ve Şemsiy­yesi", Eski Türk Edebiyalf Araştırma/arı. İstanbul: Milli Eğitim Bak. Yay. Devellioğlu, Ferit (1982). Osmanlıca-Türkçe An­siklopedik Lugat. Ankara: Aydın Kitabevi Dilçin, Cem (1991). Mes'ud b[n Ahmed, Süheyl ü Nev-bahar. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yay. Doğan, Muhammed Nur(l 996). Fuzüli, Leyll ve Mecnun. İstanbul: Çantay Kitabevi Enderunlu Fazıl (1258). Divan-ı Fazıl Beg Ende­rüni. Bulak Erdoğan, Kenan (1998). Niyiizi-i Mısri Divanı. Ankara: Akçağ Yay. Fığlalı, Ethe~ Ruhi (1989). İslam Ansiklopedisi "Ali". il, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. Gazali (1998). ihyau U/Omi'd~din Cçev. S ı tkı Gül­le). J, İstanbul : Huzur Yay. Genç, İlhan (2000). Esrar Dede, Tezkire-i Şu'ara­yı Mevleviyye. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Gölpınarlı, Abdülbaki {2000). Mevlana Celaled­din-i Rumi, Mesnevi ve Şerhi. 1\1, Ankara: Kültür Bak. Yay. Güfta, Hüseyin (2001 ). Erzurumlu Şair Hazık, Hayatı, Edebi Kişiliği ve .Divanı. İstanbu l : Erzu­rum Kitaplığı Yay. Güldaş, Ayhan (1996). Abdülvasi Çelebi, Hali/­name. Ankara: Kültür Bak. Yay. Gündoğdu, Cengiz {2000). Bir Türk Mutasavvıfı Abdülm~cid-i Siviisi. Ankara: Kültür Bak. Yay. Güner, Ahmet (1991 ). Tarikatlar Ansiklopedişi. İs­tanbul: Milliyet Yay. Hacı Muharrem Hilmi Efendi (Tarihsiz). Divan-ı Sırri. (neşr. Ateş, Süleyman) İstanbul: Yeni Ufuk-

Page 34: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

lar Neşriyat Hadis Ansiklopedisi, Kütüb-i Sille (Tarihsiz). (haz. lbrahim Canan), Vlll, Xll, Akçağ-Zaman Yay. Hama mi, Erdal (2001 ). Rami Divanı. Ankara: Kültür ve Turizın Bak. Yay. Hasan lbrahim Hasan (1987). İslam Tarihi. (çev. Yiğit, İsmail; Gümüş, Sadreddin), ı. İstanbul: Ka­

yıhan Yay. ~Hayber, Abdülkadir; Özbay, Hüseyin (1997). ,,c..Muallim Nacl'nin Şiirleri. İstanbu l : Milli Eğilim

Bak. Yay. Horaıa. Osman (1998). Esrar Dede, Hayalı, Eser­

leri. Şiir Dliııy.ı~ı ı•e Diı•anı. Ankara: Kültür Bak. YiJy. Huarı, C. L. (1997). İslam Ansiklopedisi "Ali". t, Eskişehir: Milli Eğiıim Bak. Yay. İpekten, Haluk (1990). Na'ili Divanı. Ankara: Ak­

çağ Yay. isen, Mustafa; Kurnaz, Cemal (1990). Şeyhi Diva­nı. Ankara: Akçağ Yay. İz, Mahir (1997). Tasawuf. İstanbul: Ki.tabevi Kalkışım, Muhsin (1994). Şeyh Galib Divanı. An­

kara: Akçağ Yay. Kandemir, M. Yaşar (1989). _İslam Ansiklopedisi "Ali (İlmi Şahsiyeti)". il, İstanbul: Türkiye Diyanet

Vakfı Yay. Kara, Mustafa (1995). Tasawuf ve Tarikatlar Tari­

hi. İstanbul: Dergah Yay. Karacan, Turgut (1991 ). Bosnalı Alaeddin Sabit, Divan. Sivas: Cumhuriyet Üniv. Yay. Kas ı r, Hasan Ali (1993). "Türk Edebiyatında Fü­ıüweı-nameler ve Esrar Dede Füıüvveı-namesi",

Atatürk Üniv. SBE Dergisi, 1: 107-130 Kasır, Hasan Al i (1998). Peygamber Şiirleri. İstan ­bul: Denge Yay. Kur'an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali (1993). (haz. Özek, A li; Karaman, Hayrettin; Turgut, Ali; Çağ­rıcı, Mustafa; Dönmez, İbrahim Kafi; Gümüş, Sadrettin). Ankara: Türkiye Diyanet Vakiı Yay. Küçük, Sabahaııin (1994). Baki Divanı. Ankara:

Türk Dil Kurumu Yay. Külekçi, Numan(l 988). Hakani Mehmed Bey, Hilye. Erzurum: Atatürk Üniv. Yay.

Levend, Agah Sırrı (1984). Divan Edebiyatı, Keli­meler ve Remizler Mazmunlar ve Mefhumlar. İs­tanbul: Enderun Yay. Macit, Muhsin (2001 ). Erzurumlu Zihni Divanı.

Ankara: Kültür Bak. Yay. Mermer, Ahmet (1997). Karamanlı Ayni ve Diva­nı. Ankara: Akçağ Yay. Nehcü'l-Belağa (1972). (haz. Serif er-Radi, çev.

Gölpınarlı, Abdülbaki) lstanbul Okur Meriç, Münewer. (1997). Cem Sultan,

Cemşid ü Hurşid. Ankara: Atatürk Kültür Merke­zi Yay. Okuyucu, Cihan ( 1995). Hilmi, Balırü'l-Kema/. Kayseri: Erciyes Üniv. Yay. Onay, Ahmet Talan (1992). Eski Türk Edebiyatın­da Mazmunlar. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı

Yay. Onur, M. Naci (1991). Hamdullalı Hamdi, Yusuf u Züleylıii. Ankara: Akçağ Yay. Ôzdemir, Hikmet (1996). Adile Sultan Divanı. Ankara: Kültür Bak. Yay. Ôzyılclırını, Ali Enıre (1999). Haıııdullalı Hamdi ve Divanı. Ankara: Kültür Bak. Yay. Pala. Is keneler ( 1988). Aşki ve Divanından Ör­nekler. Ankara: Kültür ve Turizm Bak. Yay. Pala, lskender (1989). Nabi, Hayriyye. İstanbul:

Bedir Yay. Pala, İskender (1995). Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü. Ankara: Akçağ Yay. Tarlan, Ali Nihal (1992). Ahmed Paşa Divanı. An­kara: Akçağ Yay. Tarlan, Ali Nihat ( 1992). Hayali Divanı. Ankara:

Akçağ Yay. . Tarlan, Ali Nihat (1992). Necati Heg Divanı. An­

kara: Akçağ Yay. Tatçı, Mustafa (1990). Yunus Emre Divanı. il, An­

kara: Kültür Bak. Yay. Timurtaş, Faruk Kadri (1980). Şeyhi ve Hüsrev ü Şirin'i. İsıanbul: isı. Üniv. Edebiyat Fak. Yay. Tulum, A. Mertol (2001). Sinan Paşa, Tazarruna­me. Ankara: Milli Eğilim Bak. Yay. Tulum, A. Mertol; Tanyeri, M. Ali (1977). Nev'i,

Divan. İstanbu l : lsı. Üniv. Yay. Uludağ, Süleyman (1977). Tasavvuf Terimleri

Sözlüğü. İstanbul: Marifet Yay. Uludağ, Süleyman (1992). İslam Ansiklopedisi NBaıın İlmi". V. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. Yazıcıoğlu Ahmed Bican (Tarihsiz). Envarü'l-aşı­kin. (sad. Serdaroğlu, H. Mahmud; Aydın, A. Lüt­

fi) İstanbul: Çelik Yay. Yazır, Elmalılı M. Hamdi (Tarihsiz). Hak Dini Kur'an Dili. iV, İstanbul: Azim-Zaman Yay. Yeniterzi, Emine (1993). Divan Şiirinde Na'/. An­kara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. Yeniıerzi, Emine (1993). Türk Edebiyatında Na'tlar(Antoloji). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı

Yay. Yılmaz, Mehmet (1992). Edebiyatımızda İslami Kaynaklı Sözler. İstanbul: Enderun Yay.

Page 35: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

Kısaltmalar

AÜSBEO.FE: Atatürk Üniv. Sos. Bi l. Ens. Der.

Fütüvvetname-i Esrar; BK: Bahrü'l-kemal; CH: Cemşid ü Hurşid; O: Divan; 05: Divan(ın)dan

Seçmeler; OŞN: Divan Şiirinde Na't; ETEA.Ş: Es­

ki Türk Edebiyatı Araştırmaları, Şemsiye; EN: Es­rar-name; H: Hayriyye; HF: Hamse, Subhi-zade

Feyzi; HH: Hilye, Hakani; HK: Haşmet Külliyatı;

HS: Hadikatü's-Su'eda; HN: Halil-name; HŞ:

Hüsrev ü Şirin; L V: Luıfiyye, Sünbülzade Vehbi;

M: Muhammediye; MNŞ: Muallim Naci'nin Şiir­

leri; MŞ: Mesnevi ve Şerhi; PŞ: Peygamber Şiir­

leri; SN: Süheyl ü Nev-bahar; TEN: Türk

Edebiyatında Na'tlar; TN: Tazarruname; TŞM:

Tezkire-i Şu'ara-yı Mevleviyye; TT: Tasavvuf ve

Tarikatlar Tarihi; YZ: Yüsuf u Züleyha.

Page 36: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

ÇANKIRILI AŞIK SABRİ VE

BİLİNMEYEN ŞİİRLERİ

İbrahim AKYOL Çankırı Anadolu Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

ÖZET Çankırılı Aşık Sabri 19.yüzytlın

kudretli halk şairlerindendir. Bektaşili­ğe intisap etmiştir. Yalnız yaşayan, bos­tancı/ıkla uğraşan birisidir. Kaynaklarda onun hakkında çeşitli rivayetler vardır. Bu rivayetlerden onun iyi bir saz şairi olduğunu, Aşık Sabri'nin yaşadığı bazı olayların Çankırı' da bir milat olarak ka­bul edildiğini anlıyoruz. 1850'de Çan­kırı'da vefat etmiştir. Aşık Sabri hakkın­da ilk bilgileri veren ve bazı şiirlerini yayımlayan Ahmet Talat ONAY'dır.

ABSTRACT AŞIK SABRİ FROM ÇANKIRI, AND

HiS UNKNOWN POEMS Aşık Sabri from Çankırı is one of the

most impressive folk poets of the nine­teenth century. He was connected

with Bektashiism. He was a /onely ve­getab/e gardener. There are various ta­/es about him in some sources. From those ta/es, we understand that he was successful minstrel and some of his ex­periences were considered to be a star­ting point. He died in 1850 in Çankırı. Ahmet Talat ONAY was the person who gave initial information about him and published some of hi5 poems.

GİRİŞ Çankırılı Aşık Sabri'nin hayatı hak­

kında, nerede ve ne zaman doğduğu konusunda elimizde kesin belgeler yoktur. Ancak Onun Çankırı'da doğdu­ğu, Aşık Sabri' den bahseden kaynaklar­da geçer.(SARI : 1994 : 17) Doğum ta­rihi ise belli değildir.(BAŞER : 46) Ha­yatını, nerede yaşadığı ve öldüğünü, onun hakkında anlatılan· rivayetlerden öğreniyoruz.

Aşık Sabri hakkında Ahmet Talat ONAY, "şehrin civar tarlalarında bos­tancılıkla uğraşan ve yaln ız bir hemşi­resiyle yaşayan, fakirliğinden dolayı se­nelerce bir s ıcak çorba bile boğazından geçmeyen ve herkes nazarında zındık, rafizi tan ı nan ve münzevi yaşadığı için kimsenin dikkatini celb etmeyen Sab­ri"(ONAY : 1933 : 15) diye bahseder. Aşık Sabri'nin yaşadığı bu tarlalar Mu­rat Molla tarlalarıdır ki bugün tren istas­yonu civarıdır. Aşık Sabri'yi yine bir başka Çankırılı şair olan Zahmi'nin hi­maye ettiğini biliyoruz.(ONAY : C.l : 282)

Aşık Sabri'nin ne zaman ve hangi vesile ile saz şairliğine başladığını bil­miyoruz. Ancak onun Kalecikli Aşık Mir'ati ile beraber(ONAY : C.l : 1.84)

Page 37: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

~ektaşiliğe intisap ettiğini ve "nasıp"

aldığını biliyoruz. Kalecikli Aşık Mir' ati hakkında kaynaklar şu bilgiyi vermek­tedir: Bektaşi şairidir, Kaleciklidir. Hacı Bektaş dergahı şeyhlerinden Türabi Ba­ba' dan (Öl; 1868) nasıp aldı. Omuzun­da saz ile gezer, her gittiği yere bir mu­amma asarm ı ş. Aruz ve hece i le şiirleri vard ı r. 36 kıtalık Ali destam rneşhur­

dur.(TDE: 6 : 376) Aşık Sabri'nin Kale­cikli Mir' ati ile beraber nasıp aldığı Tü­rabi Baba hakkında "yaşantısı hakkında yeterli bilgi olmayıp, 1849 da Hacı

Bektaş tekkesi postunda oturduğu ve 1868 yılında öldüğünü gösteren belge­lerin olduğu"(ÖZMEN : C.4 : 157) bil­dirilmektedir. Aynı kaynak bir yaşname sahibi olan(ÇELEBİOGLU : 155) Çankı­rılı Aşık Ali Rıza'nın da (Öl; 1894) TÜ­RABİ'den el aldığını bildirmektedir.

.'~~~:-[ :;~~ ."f

- ~/..~

-~~~~\f. I .· ~'""I

, • ;~~ı ,;.::,.:;//.:'4r;,· .. "'i .. '~,,.,,. ,, :i

:.~:}1!~$7: .~ .·.. ı?.'-if ·:;,.,_. ., !?~'-

Aşık Sabri'nin Mezar1

Aşık Sabri'nin hayatı hakkında üç tane rivayet tesbit edebildik. Bunlar şöy ledir:

Sabri Baba yağmurların durduğu,

derelerin kuruduğu ve bu yüzden de­ğirmenlerin çalışmadığı Ağustos ayında

birgün eşeğine buğday çuvallarını yük­leyerek, Yanlar köyü değirmenine un

öğütmeye gider. Sabri Baba, değirmen­de bulunan köylülerin, "Hayrola aşık, biz içmeye su bulamazken sen, eleneni

alm;ş un öğütmeye gelmişsin" diye esprili sözleriyle karşılaşır. Bunun üze­rine Sabri '3aba değirmenciye dönerek; "Allah' ı n işine kimin aklı erer oğul; Ben şimdi size saz çalar, türkü söylerim ve Allah'a yalva rı rım. Bakarsın ız dualarım

kabul olur. yağmur yağar, sel gel ir, ben ele cleğirmen i nizcle unumu öğütür, gi­derim" diye cevap verir. Çalar söyler. Bir müddet sonra dediği gibi Hakk te­celli eder. Yağmur yağar, sel gelir ve de­ğirmen taşı döner. Aşık Sabri Baba da ununu öğüterek Çankırı'ya dö­ner.(ONAY: C.1 : 283, BAŞER: 46, SA­RI : 1994 : 18) Bu rivayetten Aşık Sab­ri' nin fakir bir kimse olduğu, iyi bir aşık olduğu, iyi bir saz çaldığı ve saz şairi

olduğu sonucunu çıkarmaktayız . Diğer rivayet de şöyledir; Aşık Sab­

ri'nin yaşadığı dönemde Çankırı'da ya­ren usulü çok itinalı bir şekilde yapıl­makta idi. '(aren meclisinde çeşitli suç­lar iş l eyenlere ceza verilir. Aşık Sabri böyle yaren mecl islerinin birinde, sazı ile çalıp söylerken bir kabahat işler. Bu kabahatinden dolayı sohbetten kovul­ma cezası al ı r. Halkın gözünden de dü­şer. Bunun üzerine memleketi, yaranı terkederek gurbete gider. Aradan 15 yıl

geçtikten sonra Çankırı'ya döner ve kabrinin bulunduğu Hacet tepesinde Çankırı'yı seyre dalar. O esnada orada koyun l arını otlatan bir çoban görür. Ya­n ına çağırarak, nereli olduğunu, Çankı­

rı' da kimlerden olduğunu v~ kaç yaşın­da olduğunu sorar. Çoban onun kim ol­duğunu bilmediği için," Valfa derviş

baba, anamm babamm dediğine göre

Page 38: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

Aşık Sabri'nin Çankm'dan kovulduğu sene dünyaya gelmişim" diye cevap verir. Bu söz üzerine çok duygulanan Aşık Sabri, "Aşık Sabri .benim oğul. Be­ni öldüğüm yere gömsünler" der ve oracıkta ruhunu teslim eder.(BAŞER : 47, SARI : 1994 : 18) Bu rivayetten 19. yüzyılda Çankırı'da yaren kültürünün etkisini, Aşık Sabri'nin bütün Çankırı l ı­lar tarafından tanındığını, Aşık Sab­ri'nin yaren meclisinden kovuluşunun Çankırı'da adeta milat olarak kabul edi ldiğin i, Aşık Sabri'nin nasıl ö l düğü­nü anlıyoruz.

Son rivayet ise şöyledir: Anado­lu'nun çeşitli yerlerini gezen ünlü saz şairi Erzurumlu Emrah (Öl :1854), Çan­kırı' ya da gelir. Emrah'ın saz ının ve sö­zünün şöhreti derhal çevreye yayılır.

Şehrin güneyinde Murat Molla tarlala­rında bostancılık yapan,münzevi bir hayat süren Aşı k Sabri'nin de Erzurum­lu Emrah'ın gelişinden haberi olur. ununla görüşmek istediğini, kendisini himaye eden Şair Zahmi'ye (Öl:l 867) açar. Zahmi, Sabri'nin bu arzusunu Emrah'a ileterek alçak gönül lülük edip ziyaretine giderse, bu ihtiyar şairin

memnun olacağını söyler. Erzurumlu Emrah, Şair Zahmi'nin ricası üzerine Aşık Sabri'nin arzusunu yerine getir­mek için yanına gideceği sırada ~azı kimseler " Sabri dedikleri ayyaş, kızıl­

baş, imansız bir heriftir. Sizin gibi bü­yük bir aşığın onun ayağına gitmesi bu koca Bektaşi n in azametini artırır, sizi de küçük düşürür" derler. Bunun üzeri­ne Erzurumlu Emrah, orada bulunan­lardan gördüğü hürmetin azalacağın­

dan korktuğu için Aşık Sabri'nin yanına gitmekten vazgeçer. Bunu duyan Aşık

Sabri: Her neki ararsan gönülde mevcut, Gel tavaf eyle sen Beyt-i Hüda'yı.

Anda hasıl olsa gerektir maksut, Sıdk ile ettinse tahsil-i nzayı, matla ile başlayan şiirini yazıp gön-

derir. Bu şiiri okuyan Erzurumlu Emrah: Kulüb-i şuara, hazain-i Rahman, Nastf yakan zalim böyle binayı

beytinden çok müteessir olur. Şairi ziyaret etmek isterse ele muvaffak ola­maz. Son gel işlerinden birinde ise şa­irin vefat ettiğini, vasiyyeti gereği şeh­rin gü neydoğusundak i Hacet tepesine defnedildiğini ve,

Cihanda kemalin rayegan olur, Kalbini kıranlar peşiman olur, Ziyaret ederler bir zaman olur, Şehr-i Kangm 'da Sabri gedayı, hakikatinin tecelli ettiğini anlar ve

çok üzülür.(ONAY : C.1 ': "283, SARI : 1994 : 19) Şair Mehmet A fi Bulut'tan nakledildiğine göre Erzurumlu Emrah, kendisinden daha üstün vasıflar gördü­ğü Aşık Sabri Baba'yı ziyaret etmiş ve elini öpmüştür.(SARI : 1994 : 19)

ÖLÜMÜ: Aş ı k Sabri'nin H:1267/M:l850 de öldüğü ve vasiyeti gereği Hacet tepesine gömüldüğü ke­sindir. "1267 de vefat ettiği mecmu­alardaki kayıtlardan ve iki mecmuada­ki Erzurumlu Emrah' ın bir tarihi ile al­tındaki rakamdan anlaşılmaktadır. Ta­rih şudur:

Ey gelen b u aşık-ı dildade kabrista­nma

Oku birkaç Fatiha, bahşet o zatm canma

Hacı Bektaşi Veli dergahmm dervi­şidir

Page 39: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

Şüphe var mı öyle Hünkar'm reh ü er kanma

Ben de cevher kilk ile Emrah, Sabri tarihin

"Ruhu şad olsun deyu felek yazdım divanma"(ONAY: C.1 : 281)

Son beyitin ebcet hesab ı ile tarihi · değeri 1267 dir ki bunun da miladi kar­şılığı 1850 dir. Mezarı Hacet tepesinde olup bugün, Çankı rı 9. Zırhlı Tugay sı­nırları içerisindedir. Mezar ı tamir etti­rilmiş olup üzerinde yeni yazı ile ismi ve ölüm tarihi yazmaktadır. Ancak me­zar taşına ölüm tarihi yanlışlıkla 1851 olarak kaydedilmiştir.

AŞIK SABRİ'NİN EDEBi ŞAHSİYETİ Aşık Sabri, genelde Halk Edebiyatı­

nın, özelde ise Bektaşi Edebiyatının

Çankırı'daki temsilcileri~?endir. Şiirin­

deki başarısından dolayı 19.yy. ın kud­retli halk şairlerinden birisi olarak de­ğerlendirilir.(URAZ : C.3.· : 56, KÖPRÜ­LÜ : 465, 530, 531) Ahmet Talat ONAY, Aşık Sabri'nin şiiri için şu de­ğerlendirmeyi yapar: "Sabri'nin müret­tep divanının kimde olduğu malum de­ğildir. Mecmualardaki üç beş parça şi­iri onun kudret-i şairanesini az çok gös­termeye kifayet edebilir. Bilhassa koş­malarında muvaffak olan Sabri'nin lisa­nı oldukça pürüzsüz ve temizdir. Hele bazı şiirleri nde ihtiyar ettiği( seçtiği) üs­lup, vefatından seksen sene sonra "Li­sanda Türkçülük" gayretiyle çalışanları memnuniyete sevkedecek derecede sa­de ve selistir. Ve lisan itibariyle temiz bir Türkçedir"(ONAY: C.1 : 284)

Aşık Sabri'nin bi lhassa hece vezni

ile yazmış olduğu şiirler, diğerlerine

nazaran daha sadedir: · Kime sorsan bu sözleri bilir Aşıkm kendisi Hakk'm yoludur Bunu da söyleten aşkm halidir Gizli can içinde canan o/mail. Aşık Sabri'nin yaşadığı dönem Kla­

sik Türk Edebiyatı ( Divan Edebiyatı) ile Halk Edebiyatının birbirine iyice yakın­laştığı dönemdir. Halk şairlerimiz Kla­sik Türk Edebiyetı tarzında şiirler yaz­mışlard ı r. Bu:nu daha önce yaşamış

olan Karacaoğlan'da (16.yy.) Aşık

Ömer'de (17.yy.) de daha bariz olarak görmekteyiz. Bunlar aynı zamanda Türk Edebiyatını bir bütün olarak de­ğerlendirmem:z gerektiğini, Halk Ede­biyatı ve Klasik Türk Ed~biyatı diye ayırmanın yapay bir ayırım olduğunu, edebiyatımızın hangi çeşidi olursa ol­sun aynı kaynaktan beslendiğini göster:: mektedir.

Aşık Sabri'nin- eğitim durumunun ne olduğunu bilmiyoruz. Ancak elimiz­deki si irlerden anladığımız kadarıy la

onun belirli bir kültürü aldığını, bu kül­türün temelinde de Ahiliğe dayanan Yaren kültürü o lduğunu söyleyebi liriz. Klasik Türk Edebiyatı nazım şekilleri ile kolaylıkla yazabildiğine ve eski kü ltü­rümüzün ögelerini de rahatlı kla kulla­nabildiğine göre onun sıradan bir şair o l madığına hıükmedebiliriz. Şiirlerinde

hadisleri kullanması, ata sözlerini kul­lanması, ebcet hesabının meşhur beyti­ni kullanması v.s. onun dönemin şartla­rına göre en azından orta seviyesinin üzerinde bir bilgiye ve kü ltüre sah ip ol­duğunun delilidir.

Bil ebced, hevvez, hutti, kelemen Sa'fas, karaşet, sehazden eymen.

Page 40: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

Aşık Sabri, aruz veznini kullanarak Klasik-Türk Edebiyatı nazım şekilleri ile başarılı şiir)er yazmıştır. Elimizde onun şiirlerinin az bir kısmı olmasına rağmen onun başarılı olduğunu" göstermesi ba­kımın.dan yeterlidir diye düşünüyoruz. Şiirlerinde bulunan Klasik Türk Edebi­yatı na ait mefhum ve remizleri şöylec·e

tesbit edebiliriz: Çar-anasır, dildar, leb­ler-i mercan,dil-i şeyda, gonca-i fet­tan,ağyar, hal-i perişan, dil-i viran, di­de, gamze, lehleri gül, dişi dür, hokka­; dehen, zlr-i dest, bab-ı lütuf, arif-i ra­na, nale-i efgan, bezm-i çemen, zahm-1 aşk, meclis-i rindan, mah- taban, çeşm-i nerglz, bağ-ı hüsn, vird-i ruh­sar, t'ir-i müjgan, gamze-i cellat, mah-ı

cemal, dehr-i dun, murg-ı dil, aşık-ı

şeyda, kadd-i dilcu, /a'l-i dilber, se­mender-veş, pervane-veş, çarh-ı felek, baht-ı siyah, mest-i sergerdan, günc-i gam, girdab-ı mihnet v.b.

Ey Bar-ı Hüda eyle dua-yı dil-i mak­bfil

Ağyarı ölürken nota şeytana kavuş­tur.

Aşık Sabri'nin şiir l e rinde atasözleri ve deyimleri de başarılı olarak kullan­dığını görüyoruz.

Herşey alemde kemalin bulur elbet Sabri

Her günün bir gecesi, her gecenin gündüzü var.

Aşık Sabri'nin en önemli özellikle­rinden biri de Bektaşi tarikatına men­sup olmasıd ı r. Dolayısıy la kendisi bir Bektaşi şairid i r. Şi i rlerinde, dini-tasav­vufi terim ve remizlere çok sık rastlıyo­ruz. Belli başlıcalarını şöyle sıralayabi­liriz: J\:'füşkülü mürşide sormak, heft-ta­mu, heşt cennet, za_t-ı zat, hünkar,

Mansur, nahnü kasemna, da ne, meclis-· i kübra, str-ı m ünteha, gevher-i yekta, ilham-ı rabbani, lamekan dan, bağ-ı

behişt, sidre vü taba, tab-ı hüda, arif-i vahdet, menzil-i maksut ...

Görüldüğü gibi Aşık Sabri mutasav­vuftur. Şiirlerinin dokusunu din ve ta­savvuf üzerine kurmuştur.

Aş ı k Sabri'nin şiir l eri i le i lgil i yapı­lan değerlend i rmelerde " kend inden önce yaşamış olan Yunus Emre gibi Aşık Edebiyatının, Fuzuli gibi Divan Edebiyatının usla şairlerinin tesirinde­dir" denilmektedir.(SARI : 1994 : 19)

Semender-veş gezerler, ateş içre cis­mi pür- ateş,

Giyip kisbendi pirinden, meyanında kemer çıkmış.

Aşık Sabri'nin bu beyiti 18.yy. şair­lerinden Şeyh Galib'in aşağıdaki beyiti: ni hatırlatmaktadır:

Gül ateş, gülbGn ateş, gülşen ateş, cGybar ateş,

Semender tiynetan ı aşka besdir, la­lezar ateş.

Aşık Sabri 'nin şiirlerinin kaynağ ı Ahmet Talat Onay'ın "Çankır ı Şairleri"

adlı kitabıdır. Bizim bu makale de ya­yınladığımız şiirleri ise elimizde bulu­nan Osmanlı Türkçesi ile yazılmış şii r mecmuasından aldık. Bu şiir mecmuası 48 yaprak olup 21 x9,5 ebadındadır. Ki­me ait olduğu konusunda şu bilgiler bulunmaktadır: " Kengırı ahz-i asker şubesi efradından şekerci Arif oğulla­

rından İsmai l oğ lu şehid İ smai l 'in mah­dumu Ahmet Nuri 1332 sene" Bu şiir

mecmuasında çeşitli şairlere ait şii rler bulunmakta, bunların da muhtelif kişi­ler tarafından kaydedildiği anlaşılmak-

Page 41: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

tadır. Ayrıca bunları yayımlarken şiir

mecmuasındaki şiirlerin başlıklarına

dokunmadık.

SEMAi-i SABRİ O şuhun aşıka cevr ü cefası arttı gittikçe Dila bilmem neden naz u edası arttı gittikçe

Gulam olmuş ona üftadeler, hep zlr-i destinde Hezaran bab-ı lütfunda gedası arttı git­tikçe Ezel bir tıfl iken onun hiridari bulun­mazdı

Cevaz oldukça suyunda ziyası arttı git­tikçe

. Vefa ilmin eder inkar hemen cevre eder talim Onun hüsnüne ey dil müptelası arttı

gittikçe

Eğer sen bilmek istersen kani ... tedarik kıl

Metal hüsnünün Sabri bahası arttı git­tikçe

Vezni: Metallin Metallin Metallin Me­railin

KALENDERİ

Bir kerre gözüme meclis kübraya na­zar kıl

İbret gözünü aç zahir ihraya nazar kıl

Meydan-ı muhabbette ona buhtanlık etme Seyrde olan sır-ı müntehaya nazar kıl

Her nutk-ı şirin şirret-i mekr ehl-i kela-

mm Meydana çıkan gevher-i yekdaya na­zar kıl

Kendine mana tutma sakın zümre-i aşkı Beyhude kıyas eyleme edaya nazar kıl

Tut pendi ar eyleme bu Sabri-i gedanın Sır vermez ebed arif-i ranaya nazar kıl Vezni: Mef ulü Mefallü Mefallü Feulün KALENDERİ

Bir tıfl gene naz ederek yanıma geldi Bülbül teki ta nale-i efganıma geldi

Güllerde kurup otağını bezm-i çemende Hublar çekilip bağıda seyranıma geldi

Bu hasta dilim zahmın imkanıma erer­ken Eflatun-veş hası lı rummanıma geldi

Envar-ı ziya zahir olup şem'i ruyında

Pervane gibi yakmağa suzanıma geldi

Sabri ne acep onlara bir .sabredebil­mem Geldikçe güzel kasd ile hep canıma geldi

Vezni: Mef ulü Mefallü Mefailü Feulün

DİVANI

Ey dila güftare gel cananımız geldi bu şeb Bezme teşrif eyledi sultanımız geldi bu şeb

Kalbine ilham-ı Rabbani erişmiş bilin­mez Zahm-ı aşkı sormaya Lokmanımız gel­di bu şeb

Page 42: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

Nazm-ı şi're ver letafet nakşini beh­sad- veş

Bab-ı cennet feth olup gılmanımız gel­di bu şeb

Oldu nur ·İlen münevver meclis-i rin­danı~ız Hüsn-i nfir-ı ziya mah tabanımız geldi bu şeb

Hamdülillah bu cemal sırrına erdik Sabriya Çeşm-i nergiz ruhları reyhanımız geldi bu şeb

Vezni: (Failatün) Feilatün Feilatün Fe­ilün ( Fa'lün)

DİVANI Ey şeha vechin gören üftadeler sevda­lıyız

Bağ-ı hüsnün goncaları açılıp zlbalıyız

Vird-i ruhsarın civarın dolaşır her ruz u şeb Revnak-ı ruyın göründü mergun dil şeydalıyız

Hışma gelmiş tir-i müjganın şeha cana geçer Gamze-i cellatların kan içmede yekda­lıyız

Müptelalar aciz oldu bu fetahından se­nin Dldelerinden aşıklar cümlesin şekvalı­yız

Mah-ı cemalin berkundan şemse hacet kalmadı

Afitab gül cemalinden cihan ziyalıyız · Dest ulaşmaz henüz bu abd-i aciz Sab­riya Ser çeker huk-ı semaya katın Hlbalıyız

Vezni: Failatün Failatün Failatün Fa­ilün

DİVAN Ey diriga düşdü dil biganeden biganeye Aşinalık gösterir bin haneden bin ha­neye Gah olur bülbül misali bağ u bostan arzular Gah gezer baykuş gibi viraneden vira­neye

Çektiğim mihnet ve gamlar kendi ra­hımdan mıdır?

Yandığım pervane- veş ateş-i aşkımdan

mıdır? ·· . Kendi nefsinden midir, baht-ı siyahım­dan mıClır? Attı rüzgar beni gamhaneden gamha­neye

Aksine devr eyledi çarh-ı felek kaldım garip Gurbet elde hiç aldırmaz bana vuslatı nasip Eline bir cam alıp saki gibi kahpe rakip Hun-ı çeşmim doldurur peymaneden peymaneye Arif-i vahdet olan alemde rahat ehlidir Sırrını faş eylemez kamil makalat ehli­dir SOreten bu Sabriya herdem harabat ehlidir Mest-i sergerdan gezer meyhaneden meyhaneye \iezni:Failatün Failatün Failatün Failün

Page 43: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

KOŞMA

"Nahnü kasemna"da taksimde Mevla Bu feşan kısmeti bana mı verdin? Alemde safalar eyledik ata Derdilen mihneti bana mı verdin?

Geliriz dünyaya rahm-ı maderden Gönül şad olmadı gamdan kederden Türlü sahralar geçerek serden Hep kamu kederi bana mı verdin?

İçerdik feleğin cam zehrini Aldı gam leşkeri gönül şehrini Bunca demdir çektik yarin kahrını Diyar-ı gurbeti bana mı verdin?

Bu fasl-ı tecelli bilmem ne hikmet Cihana serpilmiş dane-i kısmet Sabrini gurbette kodun akibet Firakı hasreti bana mı verdin?

DESTAN-1 SABRİ

Gönül eğlencesi dar-ı dünyada Karşında bir taze civan olmalı Muhabbet etmeli bazen tenhada Onda tuti-veş lisanı olmalı

Şimdi bu saatte isterim çabuk Kahvemi büşürsün beş on yalabuk Birinin elinde yasemin çubuk Bulada cebli duhanı olmalı Sugası destinde kul furi fincan Tazelenmek için cennette bu can Dişleri dürden lebleri mercan Cemali afet-i devran olmalı

Çağırsam laperde yanıma gelse İşaret kalkmadan çilemden alsa Soyunup libasın koynumu delse

Öpmeye beş karış gerdan olmalı

Uçkurunun bendi olsun kavice Meşrep buya meyi virmez piçe Sarılıp sarmaşıp üçgün üç gece Kuş tüyü minderde mihan olmalı

Uykudan uyarsa beni sim-i ten Naz ile libasını giydirse hemen Gümüşten ibrikler altın ileğen Bu tertip üzre her an olmalı

Çilingir sofrası kurulsun bu dem Gönül şehri abad kılınsın harem Sundulça sakiler bade gül-i fem Nfış idip destinde mestan olmalı

Sağımda solumda Gürcü kızları Şem'i gibi ziya versin yüzleri Tir-i müjgan gibi gözleri Kaşları kurulu keman olmalı

Çalınsın meclisd~ saz ile tanbur Çünkü olduk biz bu safaya mecbur Birine kemane luta tanbur Meydanda raks eder oğlan olmalı

Bilinmesin simzarın hesabı Odur bu alemde safanın babı Anberye eylerim kuzu kebabı Baklava kadayıf harman olmalı

Hasıl ola kıldan muzmerler Tavlada bağlansın küheylan atlar Odalarda selaserden makatlar Bal mumu dikili şamdan olmalı Bülbül gibi beyhude bizar olmaz Bunlara meyi eden berhüdar olmaz Zamane 'mahbubu sana yar olmaz Kıssadan hisse bir yalan olmalı

Page 44: 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı derin bir sevgi ve içten bir bağlılık se zilmektedir. Şairler, müstakil ve

Kime sorsan bu sözlerde bilir Aşıkın kendisi Hakkın yoludur Bunu da söyleten aşkın halidir Gizli can içinde canan olmalı

Bunları hükm eden nefs- i emmare Ruh girmez aslaca böyle pazara Arzıdır Sabriya varmak didara Son nefesde kamil iman olmalı

KAYNAKLAR

1. ONAY, Ahmet Talat; Çankırı Şairleri, Vila­yet Matbaası Çankırı, Cilt : 1.

2. ONAY, Ahmet Talat; Tokatlı Aşık Nuri, Vi-

layet Matbaası, Çankm 1933. 3. SARI, Mehmet; Aşık Sabri Baba, Diyanet

Dergisi, Ağustos 1994. 4. BAŞER, Tayyip; Karatekin Uluları, Ankara,

Tarihsiz. 5. KÖPRÜLÜ, Fuat; 19. Ası r Saz Şairl eri, Ka­

naat Kitabevi, İstanbul 1940. 6. URAZ, Murat; Türk Edip ve Şairleri; Cilt :

3, İ stanbul 1940. 7. ÖZMEN, İsmail; Alevi-Bektaşi Şii rleri An­

tolojisi, KB Yayınları, Cilt : 4 Ankara 1998. 8. ÇELEBİOGL U, Amil; Türk Edebiyatında

Yaşnameler, Marmara Üniv. Fen-Edeb. Fak. Türklük Araştırmaları Dergisi, Sayı : 1, İstanbul 1984.

9. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Cilt : 6, İstanbul 1986.