25
i BÜTÜNCÜL PSİKOTERAPİ 11. DÖNEM ARALIK DERS NOTLARI Editör Dr. Tahir ÖZAKKAŞ Dr. Ahmet ÇORAK

11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    1

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

i

BÜTÜNCÜL PSİKOTERAPİ

11. DÖNEM

ARALIK DERS NOTLARI

Editör

Dr. Tahir ÖZAKKAŞ

Dr. Ahmet ÇORAK

Page 2: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

ii

Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları: 155

Bütüncül Psikoterapi 11. Dönem Aralık 2012 Ders Notları

ISBN 978-605-4817-34-4

Copyright Psikoterapi Enstitüsü

Tüm hakları saklıdır. Yayıncının izni olmaksızın tümüyle veya kısmen yayımlanamaz, kısmen de olsa çoğaltılamaz ve elektronik ortamlarda

yayımlanamaz.

Birinci baskı: Haziran 2014

Editör: Tahir Özakkaş

Yayıma hazırlayan: Sevgi Akkoyun & Menekşe Arık Katkıda Bulunanlar: Özge Kapısız, Ayşenur Karakülah

Baskı: Acar Matbaacılık Prom. ve Yayın. San. ve Tic. Ltd. Şti. Litros Yolu Fatih Sanayi Sitesi No:12/243 Zeytinburnu - İstanbul

Tel: 0212 613 40 41

PSİKOTERAPİ ENSTİTÜSÜ EĞİTİM ARAŞTIRMA SAĞLIK

ORGANİZASYON VE DANIŞMANLIK LTD. ŞTİ.

Eğitim ve Kongre Merkezi: Fatih Sultan Mehmet Cad. No:285 Darıca-KOCAELİ

Tel : 0262 653 6699 Fax : 0262 653 5345

Merkez: Bağdat Caddesi No: 540/8 Bostancı-İSTANBUL / TÜRKİYE Tel : 0216 464 3119 Fax : 0216 464 3102

www.psikoterapi.com - www.psikoterapi.org - www.hipnoz.com

Page 3: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

iii

SUNUŞ

nsanlık tarihi boyunca, her toplumda psikolojik rahatsızlıkları

tedavi etmeye yönelik girişimler olmuştur. Bu alanda yapılan

girişimler sonucu ortaya çıkan pek çok farklı ekolün savunucu-

ları, kendi ekollerini yüceltme ve diğer ekolleri küçümseyerek öte-

kileştirme yoluna gitmiştir. Ancak buna rağmen farklı yaklaşımlar-

dan bilgiler edinerek kuramını zenginleştirmeye ve bu alanda çalış-

malar yapmaya başlayan öncü terapistler, psikoterapide bütünleş-

meyi sağlayarak alandaki bölünmeleri büyük oranda azaltmıştır.

Bütüncül psikoterapi, hastanın bilişlerinin, davranışlarının, kişi-

liğinin ve duygusal süreçlerinin yeniden düzenlemesine yardımcı

olmak için pek çok farklı ekolden faydalanarak daha gerçekçi,

uyumlu ve esnek bir çalışma alanı sunar. Eğitimini verdiğimiz bü-

tüncül psikoterapi, zamanzaman eklektik ve asimilatif, genellikle

de entegratif ve ortak faktörler üzerine kurulmuş bütüncül bir yak-

laşımı içerir. Bireye, teori odaklı değil danışan odaklı bakmaya çalı-

şan bütüncül psikoterapiler, farklı yaklaşımların bileşenlerini bir

araya getirerek terapisti geniş bir vizyona ulaştırır.

Bu amaçtan yola çıkarak, çeşitli bilimsel etkinlik, araştırma, eği-

tim ve yayın çalışmalarıyla, ülkemizde bütüncül psikoterapi uygu-

lamalarının gelişimine öncülük etmekten gurur duyuyoruz. Eliniz-

deki bu ders notları, ruhsal bozuklukların tedavisinde tek bir psi-

koterapi yaklaşımına bağlı kalmaktansa elindeki veriyi kullanarak

uygulanabilecek en iyi tekniği ve teoriyi arayan bütüncül yaklaşımlı

terapistler yetiştirme adına verilen Bütüncül Psikoterapi Teorik

İ

Page 4: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

iv

Eğitimi 11. Grubunun Aralık ayı deşifrelerini sunmaktadır. Bu ders

notları, eğitim deşifresinin derlemesi olma özelliğiyle dünyada eşi

benzeri görülmemiş bir yayın niteliği de taşımaktadır.

Bu ders notlarında ego psikolojisi ve ego durumları konuları ele

alınmaktadır.

Bütüncül psikoterapiler de insanın ruhsal yapısının gelişiminde

olduğu gibi zamanla özerkleşecek, bireyselleşecek ve ayrışarak

psikoterapi ruhunu ayakta tutacaktır.

Psikoterapi uygulayıcıları için önemli olduğunu düşündüğümüz

bu eğitim ders notlarını, sizlerin ilgisine sunmaktan kıvanç duy-

maktayız. Keyifli okumalar dileriz…

Tahir ÖZAKKAŞ Psikoterapi Enstitüsü Başkanı

Page 5: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

v

İ Ç İ N D E K İ L E R

ARALIK 2012 1. GÜN

1 EGO PSİKOLOJİSİ ................................................................................... 3

2 EGO PSİKOLOJİSİNE DEVAM ................................................................ 31

3 EGO PSİKOLOGLARI HAKKINDA KISA BİLGİ ......................................... 54

4 EGONUN SAVUNMA DÜZENEKLERİ ..................................................... 78

ARALIK 2012 2. GÜN

5 ERİK HOMBURGER ERİKSON’UN EGO PSİKOLOJİSİNDEKİ YERİ .......... 121

6 İNSANIN SEKİZ ÇAĞI .......................................................................... 157

7 İNSANIN SEKİZ ÇAĞI (Devam) ............................................................ 190

ARALIK 2012 3. GÜN

8 EGO DURUMLARI PSİKOTERAPİSİ ...................................................... 213

9 EGO DURUMLARI PSİKOTERAPİSİ (Devam) ....................................... 236

10 EGO DURUMLARI ve KİŞİLİK BOZUKLUKLARI .................................. 255

11 EGO DURUMLARI ve ÇOĞUL KİŞİLİKLER .......................................... 268

D İ Z İ N ................................................................................................. 283

Page 6: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki
Page 7: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

Aralık 2012

1. GÜN

Page 8: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki
Page 9: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

1

EGO PSİKOLOJİSİ

hmet Çorak: Bugün ego psikolojisine Anna Freud ile bir giriş

yapacağız, daha sonra Tahir bey Hartmann anlatacak sanırım.

Pazar günü de Watkins’in ego durumları anlatılacak.

Geçen ay Dürtü-Çatışma Kuramı’nda, Freud’la ilgili tarihleri hatır-

lıyorsunuz değil mi? 1895, 1900, 1905, 1923, 1939.

Topografik kuramı 1900 yılına tarihleyebiliriz, yani Düşlerin Yoru-

mu’na. Bu tarihten önce Freud’un psikanalize dair önemli bir çalışması

yok. 1895’teki eser (Histeri Üzerine Çalışmalar) aslen Breuer’e aittir.

Freud bazı katkılarda bulunmuştur. 1896’da yazdığı bir makalede ilk

kez “psikanaliz” terimini kullandığı için, çoğunlukla bu tarih psikana-

lizin kurulduğu yıl olarak gösterilir. 1900’de ilk önemli eseri olan “Düş-

lerin Yorumu”nu yazıyor. Topografik Kuram’ın ortaya çıkışı olarak bu

tarihi esas almak gerekir.

İnsanlar metaforlarla düşünür veya metaforlar düşünceleri yönlen-

dirir, şekillendirir. Bilim ve düşünce insanları bir eser ortaya koyarlar;

mesela Freud’un veya başka kuramcıların kitaplarını okursunuz, çok

teknik yazılmışlardır. Latrealizasyon diliyle söyleyecek olursak çok sol

beyinli yazılmışlardır. Oysa arkada çok canlı bir metafor vardır. Onu

okuyucularla paylaşmazlar. Newton’un veya Lock’un evreni çarpışan

topların bulunduğu bir “bilardo masası” gibidir. Antik çağ Yunanlıları-

evreni düşünürken, onu bir “hayvanmış” gibi düşünürler. Rönesans’ta

filozoflar evreni düşünürlerken, “çalar saat” imgesi onların düşüncele-

A

Page 10: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

4 11. BPT ARALIK DERS NOTLARI

rini şekillendirmiştir. Bugün de, insan zihni hakkında akıl yürütürken,

bilgisayar programları bilerek veya bilmeyerek bizim tasarımlarımıza

yön veriyor. Freud’un zihninde de metafor olarak bir emme-basma

tulumba bulunur. Bu metafor 1620’lerden bu yana, yani William Har-

vey’nin kan dolaşımını fiziksel olarak açıklamasından itibaren pek çok

bilim adamının düşüncelerine yön veren moda bir metafor olmuştur.

William Harvey’nin kazandığı büyük başarı, bu modelin çok gözde bir

model olmasını sağlamıştı. Pek çok burjuva ve asilzadenin evlerinde su

basıncı ile çalışan otomatik kapılar ve garip oyuncaklar bulunurdu.

Bu metaforda bir akışkan var, onun bir basıncı var, bir yerde bir tı-

kanıklık olunca orada bir birikim ve basınç artışı ortaya çıkıyor. Biri-

kim gerilime sebep oluyor. Gerilim, gerginlik sıkıntılı bir durumdur.

Ne yapmak lazım? Oradaki blokajı ortadan kaldırarak, drenajı sağla-

mak lazım.

Topografik kuram “anksiyete”nin kaynağı olarak işte bu birikim ve

gerilimi gösterir. Normal akışı engellendiği için deşarj edilemeyen bir

akışkanın, sıkıştığı bölgede basıncı artıyor ve gerilime sebep oluyor.

Freud bu akışkana libido adını verdi, ama Mesmer gibi onu tam bir

akışkan gibi değil de, enerjiye benzer bir şekilde tarif etti. 19. Yüzyı-

lın ikinci yarısı enerji alanında önemli gelişmelerin olduğu bir dönem-

dir. Federn ise libidoyu tamamen enerji olarak tanımlar ve kendi ku-

ramının çatısını öyle kurar.

Tıkanma nedeniyle oluşan birikim, bir basınç, bir gerginlik oluştu-

ruyor; bu gerginlik de ego tarafından algılanıyor buna anksiyete, kaygı,

daraltı, sıkıntı, angst gibi isimler veriyoruz. 1 Freud’a göre anksiyete bu

gerilimden, haz da bu gerilimin boşalmasından kaynaklanır.

Bu kuramda üç tane “yer” var. Yapı değil, yer. Bu yüzden adı “To-

pografik Kuram”. “Topos” yer demek, “topoloji” diyoruz, “topograf-

ya” diyoruz. Bu yerler bilinç, bilindışı ve bilinçöncesi. 23 yıl sonra

1 Bütün Batı dillerinde ang- ile başlayan, “daral(t)mak” ve “sık(ıl)mak”, “gırtlağını sıkmak”

kavramlarını anlatan kelimeler bulunur. İngilizce’deki “anger“ (kızmak) da bu kökten gelir.

Türkçe’de kaygı, “iki büklüm olmak” kavramını ifade eden kad- kökünden türetilmiştir. Halkımız da Batı dillerine benzer biçimde, “daralmak”, “darlanmak”, “daraltı” gibi “dar”dan,

“sıkılmak”, “sıkıntı” gibi “sıkı”dan türeyen sözcükleri tercih etmektedir.

Page 11: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

Ego Psikolojisi 5

Freud bu kuramı büyük ölçüde yeniledi. 1923’te “Yapısal Kuram”ı

ortaya koydu. Bu kuramda ise yer değil, yapı var. Üç kısma ayrılan bir

yapı. Ego, süperego ve id. Freud bilinçdışını başlangıçta id ile eşitle-

miştir. Önceleri ego tamamen bilinçliydi. Daha sonra anlaşıldı ki ego-

nun da büyük bir kısmı bilinçdışında bulunuyor. Süperego da bilinçli

bir yapı olarak tasarlanmıştı fakat daha sonra onun da büyük bir kıs-

mının bilinçdışı olduğu klinik çalışmalardan sonra kabul edildi.

Yapısal kuram ile birlikte anksiyetenin tanımı değişti. Anksiyete

için ne demiştik; akamayan, akışı engellenen, bloke olmuş bir akışka-

nın oluşturduğu bir birikim ve sonuç olarak bir “basınç”, bir “gerilim”

demiştik. Bu yeni kuramda ise anksiyetenin interpsişik bir çatışma-

nın bir sonucu olduğu kabul edildi. Buna “kurumlar arası” çatışma

diyebiliriz; devletin üç kurumu arasındaki bir çatışma olarak düşüne-

bilirsiniz. Bu elbette gerilime sebep olacak ve kaygı ile sonuçlanacak.

İd, ego ve süperego arasındaki çatışmalara interpsişik diyoruz. Sade-

ce bir yapının kendi içindeki çatışmalara, örneğin egonun kendi için-

deki çatışmalara intrapsişik çatışmalar diyoruz.

Bu slaytta kuvvetler ve karşı kuvvetler var. Fizikte kuvvetleri “F” ile

gösterirdik. “Dinamik” fiziğin bir koludur, “statik” gibi. Freud’un

Page 12: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

6 11. BPT ARALIK DERS NOTLARI

amacı da zamanın en saygın bilimini psikolojiye uygulamaktı. O yüz-

den psikodinamik kuram diyoruz. “Duyguları, dürtüleri, psişenin

olgularını F kuvvetlerinin birbiriyle ilişkisi, çarpışması, toplanması,

çıkarılmasıyla izah edebiliriz”. Psikodinamiğin iddiası budur.

Slaytta kuvvetler ve karşı kuvvetler arasındaki dinamik etkileşim

görülüyor. Üstteki şekildeki en önemli eksiklik nedir; orada “ben” yok

dikkat ederseniz. Yani “asıl suje”, “temel aktör”, “merkezi psişik ajan”

yok. Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-

ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş.

Üstteki şekilde alt taraf çocuksu fantazilerin olduğu, düşlemsel ya-

şantıların bulunduğu ve bu nedenle de korkulan ve cezaların da oldu-

ğu bir bölge. Psikanaliz ilk döneminde tümüyle “bilinçdışı psikoloji-

si”, “derinlik psikolojisi” idi. Hatta yapısal kuramdan (1923) sonra bile

“id psikolojisi” olarak devam etti. Ne kadar derinlere iniliyorsa o

kadar iyiydi, derinlik tek ölçüydü, idin bilinmeyen bölgelerini keşfet-

mek tek motivasyondu. Bilinçdışı, haliyle gizemli bir alan. O bölgede

keşif gezileri yapmanın büyük bir cazibesi var; Güney Amerika’nın

balta girmemiş ormanlarındaki ilkel kabileleri veya eski uygarlıkları

keşfetmek gibi. Bilinçdışının dilini çözmeye çalışmak, eski Mısır’ın

hiyerogliflerini çözmeye çalışmak gibi. Bilinçdışının dilinin gramerini

keşfetmeye çalışmak çok büyüleyici geliyordu. Orada evrenin en bü-

yük sırlarının izlerini keşfetmeyi umuyorlardı. Keşif sarhoşu maceracı

bilim adamları gibiydiler. O dönemin popüler alanlarından biri de

arkeolojidir. Bu alanda büyük keşiflerin yapıldığı bir zaman. Bu an-

lamda ilk psikanalistleri arkeologlara benzetebiliriz. Bu heyecan çey-

rek yüzyıl sonra bile dinmemişti. Bu nedenle daha gerçekçi bir hale

dönmesi uzun bir zaman aldı; Anna Freud bile 1936 gibi geç bir tarihte

bundan şikayet ediyor. İlk psikanalistler insanın içindeki yabancıyı,

yani üçüncü tekil şahısla işaret edilen “o”yu (id) keşfetmeye çalışmak-

tan, insanın kendisini, temel insani konuları, günlük yaşam içindeki

insan ferdini, yani özneyi unutmuş gibiydiler. Bunlardan bahsedildi-

ğinde yüzlerini ekşitiyorlardı. O dönemde idden egoya yönelmek he-

men “psikanalizden uzaklaşma” olarak etiketlenirdi.

Page 13: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

Ego Psikolojisi 7

Slaytta alttaki şekil, topografik kuramın yapısal kurama nasıl değiş-

tiğini basitçe şematize ediyor. Etkileşen kuvvetleri bir psişik aparatın

içine alıyoruz ve “psikolojik özne”, yani ben, daha net bir biçimde or-

taya çıkıyor. Bu kuramın açıklayıcı gücünün daha yüksek olduğunu bu

şekilden de anlayabiliyoruz. Bu şeklin çağrışım değeri oldukça yüksek.

Egonun idi karnında taşıması, süperegonun onu üstten kuşatması

değişik çağrışımlar yapıyor. Mesela süperegoyu büyütebiliriz; kocaman

bir katman olup egoyu boğan, onun çevre ile bağlantısını kesen bir

yapı haline gelebilir. Bu durumda süperego kişinin çevresi ile doğru-

dan ilişki kurmasını önleyen bir aracı (media), bir arabirim (interface)

halini alır. O zaman nasıl bir kişi aklımıza gelir? Tamamen kurallardan

ibaret, insani yapısını yitirmiş, özgün bir tarafı kalmamış, asla dünyayı

kendince yorumlayamayan, inisiyatifi olmayan, sadece kurallarla dış

dünyayı tanımlayabilen, dolayısıyla aslında tanıyamayan, kendisine ait

bir yaşantısı olmayan, varoluşsal açıdan ölü bir varlık; veya egonun id

ve süperego arasında sandviç olduğunu düşünün. Egonun ezildiğini ve

incecik bir şey olarak kaldığını düşünün. Nasıl bir şey olur o zaman?

Bir id basar egoyu, bir süperego basar. İd basar; abuk sabuk işler yapar,

sonra da süperego devreye girer, kendini acımasızca cezalandırır: Bu-

nun dışında bir varoluş alanı olmayan bir kişi. Peki süperegoyu çok

ince çizsek ne olur? Kişi abuk sabuk işler yapar ve süperego cezalan-

dırmaz. O zaman nasıl bir yapıyla karşılaşırız?

Kursiyerler: Antisosyal.

Kursiyer F: Ego psikolojisinin kişilik bozukluklarını açıklayan bir yanı

var mı? Çünkü biraz önce baktığımızda süperegonun ve egonun kontro-

lünün devreden çıktığı ve idin kontrol ettiği bir durum var yani antisos-

yal bir davranış var. Ama şizoid birisinde bunu açıklayan bir şey var mı?

Ahmet Çorak: Çağdaş ego psikologları şizoid patolojiye nasıl bakıyor

onu bilmiyorum. Ego psikolojisi kişilik bozukluklarını daha çok reak-

siyon formasyon ile izah etmeye çalışır. Mesela “suçluluk duygusu”

üzerinde kurulan bir kişilik düşünün; mazoşistik kişilik; veya diğer

savunma mekanizmalarının abarmasıyla kurulan kişilikler. Mesela

bastırma ile histerik kişilik, yalıtma ile obsesif kompülsif kişilik

Page 14: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

8 11. BPT ARALIK DERS NOTLARI

gibi. Buna yap-bozu da eklediğinizde obsesif kompulsif bozukluk

(OKB) olur.

“İd”in psikanalizdeki bu egemenliğine karşı “ego”nun deklarasyonu

1923’de yayınlanmıştır: “Das Ich und das Es”. Yani “Ben ve O”. Freud’un

bu kitabı İngilizce’ye “Ego ve İd” olarak çevrildi, “The I and the It” ola-

rak değil.

Latince’de ego “ben”, id de “o” demek. Fantezi olsun diye bazı cüm-

leler kurdum; mesela video Latince “görürüm” demek. Öyleyse “ben

seni görürüm” cümlesini nasıl kurabiliriz Latince? Doğrudan “ego

video id” diyemiyoruz, “id”i çekmemiz gerekiyor. Nasıl ki biz “o” demi-

yoruz “onu” diyoruz. “Lavabo” yine Latince bir sözcük, “plasebo” da

öyle. İngilizce metinlerde “yani” demek için “id est” (it is) kullanılır,

“i.e.” diye kısaltılır.

Burada dikkati çekeceğimiz konu şu: Ego Freud’un kullandığı bir

terim değil. Freud aslında Almanca’da “ben” (ich) kelimesini kullandı.

E g o , T u , I d , N o s , V o s , E i Das Ich Das Es

Ego video eam ; Ego lavabo eam ; Ego placebo eamonu görüyorum onu yıkayacağım onu hoşnut edeceğim

Id est … (i.e.) It is … (yani …)

Daha gelişmiş

Ego ruhsal aparatın temel aktörü (temsilci, benlik)

Dürtü boşalmak amacıyla önce egoya geçmelidir (hareket aygıtı)

ve boşalıncaya kadar gerginlik oluşturur.

Ego kapasitesi (süpresyon, eyleme vurma; represyon, katatzis)

Ego; anksiyeteyi algılayan, yaşayan, başetmesi gereken bir organ

Gelişmiş bir ego anksiyeteyi bilinçdışı olarak algılar

Bu algılama savunmanın erken kullanılması için gereklidir

Page 15: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

Ego Psikolojisi 9

Bunu Almanca’dan İngilizce’ye “I” diye çevirmedi mütercim2, ego diye

çevirdi. Psikanaliz Almanya ve Avusturya’dan kovulduktan sonra yo-

luna İngilizce devam ettiği için, basit görülen bu çeviri meselesi psika-

nalizin seyrine önemli bir etki yapmıştır.

Buradaki ego beni temsil ediyor. Mesela içimde bir şey olsun ve

beni temsil etsin. Beni neresi temsil eder? Elim, burnum, gözlerim

temsil etmez. Beni temsil eden bir şey aramalıyız. Fiziksel olarak bu-

lamadığımız için buna muhayyel bir şey diyeceğiz, imgesel. Türkçe’de

kelimelerin sonuna “lik” eki getiriyoruz. Mesela bir masa; ne yapma-

mız gerekir ki onun “masalığını” elinden alalım. Bir başka deyişle onun

“masalığı” nerede bulunuyor? Bir tane ayağını koparsak masa olarak

kalır mı? İkinciyi koparsak, üçüncüyü koparsak… Yani masa ne zaman

“masalık”tan çıkar, “masa olmak”tan çıkar. Bu “masalık” acaba nerede-

dir? Yani bir masayı masa yapan şey acaba nerededir?

Aynı şeyi kendime soruyorum; beni ben yapan şey nerede? Beni

ben yapan bir şey olduğunu varsayıyorum içimde. Varoluşçuların böy-

le bir derdi yoktur. Beni ben yapan şey ilişkilerimdir. İçimde olup “be-

ni ben yapan şey”i 2012 yılında nörobiyolojik olarak hala gösterebilmiş

değiliz. Ama beni ben yapan, “ben yaptım” dediğim zaman aslında

içimdeki bir şeyin onu yaptığını varsaydığım, o kararı veren, “özüm”

gibi bir şey düşünüyorum. Bu düşünce tarzına da zaten “özcülük”

deniyor; masanın özü, benim özüm. Masanın özü yerine dikkat eder-

seniz ağzımdan otomatik olarak “masalık” kelimesi çıktı. Türkçe’de

özle alakalı şeylerin sonuna “lik” getiriyoruz; bu soyutlama ekidir. “Bu

şehir çok güzel; güzelliğinin büyük bir kısmını içinden geçen nehirden

alıyor”. Burada “güzellik” kelimesini kullandım. “Güzelliği” görebilir

misiniz? Aslında hayır. Biz “güzel olanları” görürüz sadece. Bunların

ortak özelliği olan “güzelliği” soyutlarız, yani o sadece bizim zihnimiz-

de bulunur, dış dünyada değil.

Dolayısıyla Freud’un Almanca’da “das ich” dediği şeye, Türkçe’de

“benlik” dememiz gerekir. “Ben” dersek o tercüme çok doğru olmaz.

2 Bir İngiliz psikanalist olan James Strachey (1887-1967) eşi Alix ile birlikte Freud’un

eserlerini İngilizce’ye çevirirken ego ve id kelimelerini kullanmışlardır.

Page 16: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

10 11. BPT ARALIK DERS NOTLARI

İngilizceye çevirirken de belki de bu kaygıyla “I” diye çevirmediler.

Onun yerine Latincedeki “ben”i aldılar.

Freud sadece “ich” yani “ben” demiyor, “das ich” diyor. Bunu Türk-

çe’ye çeviremeyiz çünkü bizde artikel yok. İngilizce’de “the I”, Fransız-

ca’da “le moi” denmesi mümkün. Türkçe’de “asıl ben”, belki yakın bir

karşılıktır. “Asıl ben”i içeride aramak insanın ilk aklına gelen şeydir,

varoluşçular ilişkilerde ararlar, Platon ise bu dünyanın dışında arar.

Yunus’un da “bir ben vardır bende benden içerü” dediği belki böyle bir

şeydir. Güzeli güzel yapan şey güzellik, insanı insan yapan şey insanlık

olduğu gibi beni ben yapan şey de “benlik” olmuş olur. Güzel güzelli-

ğini nasıl kaybeder, ben benliğini nasıl kaybeder ve ben benliğimi nasıl

kaybederim?

Bu iki ifade arasında ne fark var; “ben benliğini nasıl kaybeder” ve

“ben benliğimi nasıl kaybederim”. İlkinde konuyu kendimden uzaklaş-

tırarak, daha nesnel inceliyorum; ikincisinde konuyu kendi üzerime

taşıyorum, kendi öznelliğimde inceliyorum. İşte bu çeviri meselesine

getirilen temel eleştiri de bununla ilgilidir.

“Ben” demeyip de ego dediğimiz zaman sanki bir aparattan bahse-

diyor gibiyiz. İşin ilginci “benlik” dediğimiz zaman da öyle.

Benim içimde öyle bir şey olsun ki tümüyle beni temsil etsin ve do-

layısıyla benim yaptığım her şeyden sorumlu olsun. Bu şeyi bir aparata

dönüştürmek başkadır, benim sübjektivitemi korumak başkadır. O

yüzden buradan iki önemli anlayış farklılığı ortaya çıkıyor.

“Ego”nun kullanılması subjektiviteyi, yani işin kendilik (self) tara-

fını dışlamış görünüyor. Bu durumda ego daha çok bir aparata, kuru,

mekanik bir aygıta dönüşüyor ve kişinin kendisi (self) ihmal ediliyor.

Bu ihmal 1950’ye kadar giderek belirgin hale geldi ve “ego”dan farklı

anlamda bir “kendilik” (self) terimine ihtiyaç giderek arttı. 1950’ye

kadar “ego” ve “self” birbiri yerine kullanılıyordu ama bu lengüistik

sorun nedeniyle “ego” ile “self”i ayrı anlamlarda kullanmak gerekli hale

geldi. Ego ile self arasındaki bu ayrımı yapmayan yazarlar hala var.

Mesela Kernberg “self” gelişimini anlatırken, bunları “ilkel ego çekir-

dekleri” olarak isimlendirir. Kernberg geleneğe sadık kalarak aynı

Page 17: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

Ego Psikolojisi 11

terminolojiyi devam ettirmek istiyor. Ama bu bizim kafamızı karıştırı-

yor. Biz hem Mahler, hem Kernberg, hem Stern, hem Kohut, hem

Masterson okuyacaksak “ego” ile “self”i birbirinden ayrı anlamlarda

kullanmamız gerekir.

Yapısal kuram ne getirdi? Topografik kurama göre daha gelişmiş

bir kuram, en azından egoyu, yani psişenin temel aktörünü vurgulu-

yor; onun temel ilişkilerini formüle ediyor.

Bu şekilde dürtüleri, dürtü türevlerinin egoya girişini rahatlıkla

gösterebiliriz. Bir dürtü türevi mutlaka egoya girmek zorundadır, bo-

şalabilmek için. Zembereğin boşalması gibi düşünün. Bunun boşala-

maması kişide gerginlik yani kaygı doğurur. Freud hazzı bu boşalma

ile eşitlemiştir. Bunun nörobiyolojik açıdan çok doğru olmadığını

geçen ay konuşmuştuk.

Diyelim karnım acıktı, kolumu uzatıp o sandviçi alacağım ama di-

yet yapıyorum. Dürtü, adı üzerinde ben, dürtüyor, yani ego idden

üşüşüp gelen dürtü türevleri ile baş etmekte zorlanıyor. Sonunda ego

pes ediyor; bu demektir ki dürtü türevleri hareket aparatına ulaşıyor-

lar ve egoyu by-pass ederek sandviçi bir çırpıda mideye indiriyorlar.

Ego çaresiz kalıyor ve karşısında parmağını sallayan anne vekilini yani

süperegoyu görüyor. Sandviçin dörtte birini yiyerek, yani düşman

kuvvetlere taviz vererek veya kurt sürüsünün üzerine bir iki tavuk

atarak, tansiyonu biraz olsun düşürebilirdi. O tansiyonla başa çıkması

daha kolay olurdu. Ama dürtü türevleri bir anda üşüştüler, egoyu bas-

tılar, ego gıkını bile çıkaramadı.

Bu şekilde dürtüler, boşalabilmek için, egonun denetimindeki ha-

reket aygıtına ulaşmak için baskı yaparlar, bu da tansiyonu yani geri-

limi arttırır. Gerilimi biraz olsun azaltmak için ego bir numara yapar.

Bu numaraya savunma mekanizması diyoruz. Hareket aygıtına ula-

şamazsa dürtü boşalımı tam gerçekleşemez. Dürtü türevi egonun bi-

linçli bölümüne geçtikten sonra ego onu benimseyebilir. Bu durumda

dürtü, artık güdü adını alır, yani motiv. Gramatik olarak “motive”,

“motion”ın failidir, yani hareketin. Bu durumda “harekete geçiren”

anlamına gelmiş olur. Egoyu “harekete geçiren” bir faktör. Bu anlamda

Page 18: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

12 11. BPT ARALIK DERS NOTLARI

ona “drive” ismi de verilir. Egoyu sürdüğü, güttüğü düşünülerek. Es-

kiden “saik” denirdi egoyu “sevk” ettiği düşünülerek. 3

Dürtülerin egoya çıkabilmesi için id ve egonun buluşması bilinç dı-

şında gerçekleşiyor. Bu bölgede sıkı bir kontrol var. Terapide bu kont-

rolün gevşemesi gerekir. Hastaya yargılanmayacağı, kınanmayacağına

dair hem sözlü hem sözsüz mesajlar verilir. Bu açıdan dürtüye biraz

avantaj sağlanır. Rüyalarda da bu bariyer gevşer. Rüyaların önemi de

burada yatıyor. Rüyalarda bu bariyer gevşediği için bazı dürtüler fırsa-

tını bulup egoya geçebilirler. Bazıları sembolik dönüşüm yaparak ge-

çebilirler. Doğrudan geçenler de vardır. Örneğin açık ensestiyöz rüya-

lar.

Peki sembolik çarpıtmayı yapan ve dürtüyü dönüştüren ne? EGO.

Yani egonun idden kaynaklanan dürtüleri nasıl çarpıttığını yani ego-

nun nasıl çalıştığını bilmezsem, egonun çarpıttığı malzemenin de ne

olduğunu bilemem. Bu nedenle egonun nasıl çalıştığını çok iyi bilme-

liyim, çünkü hastanın söylediği şey idden doğrudan gelen bir şey değil.

Üzerinde egonun bir müdahalesi var. Yani iki kutuplu bir malzeme ile

karşı karşıyadır terapist; id kaynaklı bir tarafı var, bir de ego kaynaklı

bir taraf var. Ego psikologlarının eleştirisi de buydu; “siz ide daldınız,

psikanalizi tamamen “id psikolojisi”ne dönüştürdünüz, egoyu ihmal

ediyorsunuz” diyorlardı.

Rüyalarla elde edilen malzeme, hipnozla da elde edilebilir. Freud,

Charcot’nun, Breuer’in, Bernheim’ın yaptıkları gibi önce hipnozu kul-

lanmak istedi. Fakat çok uğraşmasına rağmen hastalarının ancak az

bir kısmını hipnoza alabiliyordu. “Bu yüzden katartik tedaviyi hipno-

zun bağımlılığından kurtarmaya karar verdim” diyor Freud; ve hipno-

3 İçgüdü türe özgü, genetik bir kavramdır. Id’deki dürtülerin kaynağı bu tür içgüdülerdir. Id’de

homeostaz bozulunca, id kaynaklı dürtülerin türevleri egoya girerler. Bunlara itki (impuls) veya tepi adı verilir. Ego tarafından benimsenenler, egoyu harekete geçirdikleri için güdü

(saik, motiv) adını alırlar. Güdü organizmanın amaca yönelik davranışı olduğundan egoya

aittir. Güdüler de biyolojik kökenli dürtülerden ve bunların egodaki itkilerinden kaynaklanırlar. Güdü daha kapsamlı ve daha çeşitlidir. Dürtüler sonuçta, açlık, susuzluk, cinsellik, acıdan

kaçma gibi birkaç çeşittirler. Ancak bunlardan kaynaklanan güdüler çok daha fazla

çeşitlenirler. Öğrenme ve sosyal kavramlar da bu terime dahil olurlar. Güdüleri bu bağlamda primer ve sekonder olarak ikiye ayırabiliriz. Psiko-sosyal amaçlı güdüler sekonder sınıfa

girerler. Dürtüler birincil güdülenmenin kaynağını oluştururlar.

Page 19: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

Ego Psikolojisi 13

za alternatif bir şey arıyor. Elini hastanın alnına koyuyor. Bu aslında

hipnozda yaptığımız bir müdahaledir; seansı derinleştirmek için elini-

zi hastanın alnına koyarsınız. “Bunu uyanık bireyler üzerinde denersek

bir şeyler elde edebilir miyim, hipnoza benzer bir hal oluşturabilir

miyim” diye denemeler yapıyor. Yarı hipnotik bir halde, hastanın an-

lattıklarından faydalanabileceğini umuyor. Hastanın, aklına geleni,

daha doğrusu ağzına geleni, anlamlı-anlamsız, ilgili-ilgisiz, ayıp-küfür

demeden söylemesini istiyor. Derli toplu anlatılan bir malzemeye ego

tarafından çeki düzen verilir, başka deyişle çarpıtılır. Fakat serbest

çağrışımla çıkan malzemeyi egonun tamamen şekillendirebilmesi

daha zordur. Ego elbette yine çarpıtmalarını yapar, ama gelen malze-

me düzensiz olduğu için bu çarpıtmalar da çok örgütlü değildir ve

ister istemez açık verir.

Daha sonra Freud hem gevşemeyi sağlamak hem de hastanın hare-

ket aparatını devre dışı bırakmak için divan kullanmaya başladı. Diva-

nın öbür tarafına geçerek, hastanın onu görmemesi gibi bugünkü kla-

sik psikanalitik çerçeveyi oluşturdu.

Serbest çağrışım sayesinde egonun işini zorlaştırmış oluyoruz.

Egoyu hipnozda bile, hatta rüyalarda bile felç edemeyiz. Kaldı ki felç

etmenin yararı tartışılır. Rüyalarda sansür mekanizması tümüyle felç

olsaydı idden gelen malzemeyi açıkça görebilirdik. Hipnozda egoyu

felç etmek mümkün olsaydı, bir çok şey yapabilirdik. Hipnozda durum

öyle duyduğunuz gibi toz pembe değildir. Zaten Freud’un vazgeçme

sebebi de o. Çok az bir grup hasta derin hipnoza girer, % 10 kadar.

Freud başka bir yol bulma ihtiyacı hissediyor; serbest çağrışım. Bunun

dışında sürçmelerden faydalanıyor. Sürçmeler egonun bir anlık gafle-

ti. Yani nasıl olduysa ego, o sırada dikkatini başka bir yöne çevirmişçe-

sine, gafil avlanıyor. Ağzımızdan istemediğimiz bir şey çıkıyor. Lapsus

düşmek demek; ağzımızdan bir söz düşüveriyor.

Bu şekilde, rüyalarda olduğu gibi idden çıkarak egoya gelen bir ta-

kım malzemeler görebileceğiz. Bunlar yetişkinlikte devam edegelen

“çocuksu fanteziler” ve “düşlenen haz yaşantıları”. Bu yapıda egonun

en önemli fonksiyonlarından birisi anksiyeteyi algılaması. Anksiyete-

nin sıkıntısını ego yaşayacağı için bununla baş etmek görevi de egoya

Page 20: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

14 11. BPT ARALIK DERS NOTLARI

ait; bir çözüm bulmak zorunda. Başa çıkmak için bir takım numaralar

çekmek zorunda. O numaralara da savunma mekanizmaları diyo-

ruz.

Gelişmiş bir ego anksiyeteyi bilinçdışı olarak algılar. İdden çıkan

dürtüyü daha ego sınırlarında karşılarsa bu gelişmiş egoya bir örnek-

tir. Eğer ego bu kadar güçlü değil, işini beceremiyorsa, bu dürtüsel

itkiler bilinçli hale gelir. Bilinçli hale gelmemesi gereken yasak fantezi-

lerin eyleme vurulmasından bahsetmiyoruz; kişinin bunu aklından

bile geçirmemesi gerekir. Öyleyse idden kaynaklanan bir dürtüsel

itkinin bulunabileceği kaç yer vardır?

1) İdde bulunabilir.

2) Egoya geçmiştir ama bilinçdışıdır. Ego onu bilinçdışı bölgede

karşılamıştır ve onunla mücadele halindedir. Bu normal bir du-

rum. Savunma mekanizmaları egonun bu bilinçdışı bölgesinde

çalışırlar. Savunma mekanizmaları-

nın bilinçli bölgede bulunması

amaçlarına terstir. Eğer bizim bir

dürtü, anı, istek veya düşünceden

haberimiz olmaması isteniyorsa,

onunla mücadele bilinçli alanda ya-

pılamaz.

3) Egoda bilinçli hale gelmiştir. Bu, ego

zayıflığını gösterir (psikoterapi söz

konusu değilse). 1 numara ile göste-

rilen represyon bariyeri aşılmış

demektir.

4) Dürtüsel itkiler dış dünyada eyleme geçmiştir. 2 numara ile

gösterilen de süpresyon bariyeridir. Dürtü bu bariyeri de

geçmiş yani artık doyum için bir yol bulmuş, yani egonun ha-

reket yetisini kullanmıştır. Dürtünün mahiyetine göre burada

ego zayıflığı had safhada olabilir. Mesela ensestiyöz dürtülerin

aktüalizasyonu söz konusu ise, egonun bu durumda parça-

lanmış, bütünlüğünün kaybetmiş olma ihtimali vardır. Ben öyle

bir kişi biliyorum. Annesi ile cinsel olarak birleşme arzusunu

Page 21: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

Ego Psikolojisi 15

annesine alenen ifade ederdi, hatta baskı yapardı. Şimdi kapalı

serviste yatıyor; yani psikozda. Kişilik bozukluklarında da sık

sık eyleme vurmalar görülür. Kişilik bozuklukları ego zayıflığı

ile karakterizedir. Kernberg kişilik bozukluklarını tarif ederken,

ego zayıflığının özgül ve özgül olmayan özelliklerini sıralar.

Fakat aslında egonun görevi dürtülere set çekmek değildir. Tersine

onların doyuma ulaşması için “uygun” yollar aramak. Bu açıdan bakıl-

dığında egoyu “problem çözen” bir aygıt olarak görüyoruz. Matematik

problemini çözmek de onun işi, dürtülerin “uygun” yollarla nasıl do-

yuma ulaşacaklarını bulmak da. Ego dürtülere tamamen set çekmez,

sadece onları “geciktirir”. Dürtüler zaman ve yer tanımayan haylaz

çocuklara benzerler. Ego da, onlara istediklerini yapacağına söz veren

ama onları engelleyen ve oyalayan ama bir yolunu bulup onlara istedi-

ğini bir biçimde veren anneye benzer. Örneğin ego, dürtülerin amacı-

nı “telli duvaklı” bir düğünle gerçekleştirir. Ego bu açıdan mahir bir

arabulucuya benziyor. Sonuçta dürtü amacına erişiyor ama süperego-

nun ses çıkarmayacağı “uygun” bir yolla.

Dürtüler bir biçimde kendilerini ifade ederler. Bir punduna getirip

egoyu gafil avlayarak mı bunu yapsın, yani egoyu baypas ederek mi

yapsın, yoksa egoyla uzlaşarak, egonun onu dönüştürmesine izin vere-

rek mi? Egonun onu dönüştürmesine ne diyoruz; savunma mekaniz-

maları diyoruz. Hatta bir tanesi doğrudan bu ismi taşır; konversiyon,

yani döndürme. Dürtüler fantezide, esprilerde (entellektüalizasyon),

sürçmelerde, rüyalarda, semptomlarda veya bir savunma düzeneği

formunda kendilerini ifade etmenin hatta boşalmanın bir yolunu bu-

lurlar.

İlk dönemlerde psikanaliz için “bilinç dışı psikolojisi” dendi, “de-

rinlik psikolojisi” dendi; yapısal kuramdan sonra da “id psikolojisi”

dendi. Bu dönemlerde egodan çok fazla bahsetmemek gerekiyordu.

Ego, gerçeklik, adaptasyon, bilişsel yetiler gibi şeylerle ilgilenmek is-

temiyorlardı. Çünkü öyle bir maden bulmuşlardı ki… “Derinleştikçe

derinleşelim; kimbilir neler bulacağız orada, evrenin sırlarını keşfede-

ceğiz, sen kalkıp uyum diyorsun, ego diyorsun, mutluluk diyorsun,

görev diyorsun; idde böyle şeyler yok, id bunlardan anlamaz” diyorlar-

Page 22: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

16 11. BPT ARALIK DERS NOTLARI

dı. Egodan bahseden çalışmaları “psikanalizden uzaklaşma” olarak

değerlendiriyorlardı. Yani bir “arkeoloji” çalışması gibiydi o dönemler-

deki psikanaliz; ilk çeyrek yüzyıl. Özneyi, yani kendimizi değil, içi-

mizdeki “o”yu keşfetmeye çalışmak. Kim bu içimizdeki o? Bize yabancı

olmalı ki, “o”, yani latincesi “id” denmiş, İngilizce’deki “it”. Bana ait

gibi durmuyor; “içimizdeki o”.

Ne arıyoruz? Antik çağlardan kalma, yani 5-6 yaştan öncesine ait

olan ve bugün de etkisini devam ettiren bir çocuksu fantezi. Çocuğun

antik çağları 3-5 yaş arasına denk gelir; tarih öncesi devirleri ise 2,5-3

yaş öncesine. “Tarih öncesi”, “yazı öncesi” anlamına gelir. Çocukta

dilsel dünya tasvirinin ağırlıkta olmadığı ilk 2,5-3 yıl. Tarihçiler tarih

öncesi dönemden kalma yazılı bir belge bulamazlar, biz de bu dö-

nemden kalma bir anı bulamayız.

Bu arkeolojik çalışma esnasında önümüze patojen bir anı çıkarsa,

bir dürtü türevi, yasak bir duygu, bir düşünce, bir çocukluk fantezisi,

bir patojen çocukluk yaşantısı çıkarsa o zaman hastanın semptomları-

nı anlamak mümkün olabilir. Geçmişteki bir yaşantı nasıl biteviye

devam edebilir, süregelir diye düşünebilirsiniz. Karşınızda 40 yaşına

gelmiş bir genel müdür var diyelim ve bir holding yöneticisi. Önceden

oyuncak arabalarla oynanıyordu ama şimdi gerçek arabalarla oynanı-

yor; önceden oyuncak bebekler vardı şimdi gerçek insanlar var. Gö-

rüntü değişmiş ama aslında hikaye aynı. Boyu uzamış, oyuncaklar

gerçek olmuş ama o hala çocuklukta düşlenen o haz yaşantısını yaşa-

maya çalışıyor. Kızınca oyuncağın bacağını koparıyordu ama şimdi

insanların bacağını koparamayacını biliyor fakat aynı duyguyla hare-

ket ederek insanların kalbini kırıyor, onların duygusal yaşantısını felç

edebiliyor. Aynı bir çocuk gibi hakettiğini düşünüyor, karşısındakini

farklı bir zihne sahip olan ayrı bir birey olarak görmüyor ve ona sanki

uzantısıymış gibi muamele ediyor. Zihnimizdeki afektif yapı olgun-

laşmadan kaldığı taktirde, o yapının gereklerini dış dünyada gerçekleş-

tirerek ömrümüzü geçiririz. Buna kimi kuramcılar maladaptif dön-

güler adını verir, kimisi maladaptif şema der, kimisi tekrarlamalı

zorlantı adını verir.

Page 23: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

Ego Psikolojisi 17

Yetişkin sorunları, bu şekilde yaşamın ilk yıllarında oluşan patern-

lerin sürekli tekrarından ibaret görülür. Id psikolojisi bu döngülerin

kaynağını bulmak için geçmişe ve derinliklere odaklanır. Ego, bu içe-

riğin anlaşılması yolunda bir engel olarak görülürdü, bir araştırma

nesnesi değildi. Ego, algısal bilinç sistemleriyle aynı kefeye konurdu.

Ego yapılarının da büyük bir bölümünün bilinçdışı olduğu sonradan

kabul edilmiştir, Freud’un hayatının son dönemlerinde, 1930’larda.

Ego için tam bir uzlaştırıcı demiştik. İdin isteklerini “uygun” yol-

lardan yerine getirmeye çalışır. Neyin “uygun” olduğuna ise süperego

karar verir. Ego, onun kitabında yazılanlara göre iş yapar. Süperego-

nun temeli annenin çocuğa karşı tehditkar bir biçimde salladığı par-

mağıdır aslında. Bu imge içselleştirildikten sonra gelişerek süperego

adını alır. Egoyu tehdit eden bir imge egoda yapılanmaz. Onun için

egonun “üzerinde” yapılanır; yani sürego, supraego veya süperego.

Süperegonun da maalesef süpermen gibi bir yanlış çağrışımı olabiliyor.

Orijinal terim, “über ich”, yani “over I”, “üst ben”.

Eğer egonun idi tatmin etmek için bulduğu çözüm yolunun süpe-

regonun kitabında yeri yoksa, süperego egoya tehditkar bir şekilde

parmağını sallar. Ego bunu bir ölüm tehditi gibi algılayabilir. Süperego

ile egonun bu ilişkisi de bilinçdışıdır. Süperegoyu en çok kızdıran iki

şey agresyon ile ensestiyöz duygu ve amaçlardır. Ego süperegonun

tehditini bir ölüm tehditi olarak algılarsa panik veya anksiyete ortaya

çıkar. Fizyolojik belirtiler, gerçek ölüm tehditi karşısındaki belirtilere

benzerdir. Anksiyete, panik atağı, akut kaygı, yaygın kaygı gibi send-

romlar şeklinde örgütlenebilir ve karşınıza böyle bir tablo ile çıkabilir.

Sonuç olarak bir semptom kümesi ile karşılaşacaksınız ve temelde bir

anksiyete olduğunu düşündüğünüzde, bu kaygının sebebini bulabil-

mek için bugünü geçmişe bağlamamız gerekecek. Bu çabanıza bizatihi

ego engel olacaktır. İşin bu kısmına direnç analizi diyoruz. Bu çalış-

mada ilginç olarak id sizden yanadır, ego size karşıdır. Bu da doğal

değil mi, çünkü patojeni gömen ego. Onun ortaya çıkması için sizinle

işbirliği yapar mı? Bu nedenle ilk psikanalistler salt bir engelden ibaret

görmüşlerdi egoyu. Egonun bilinçdışı unsurları ile çalışmak zordur. İd

türevlerinin bilinçli kılınması daha kolaydır; işte id psikolojisinin cazi-

Page 24: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

18 11. BPT ARALIK DERS NOTLARI

besi. Ego alanından gelen herşey ise bilinçdışına çıkma, yani görüş

alanının dışına çıkma eğilimindedir.

Ama ego gözlemin yapıldığı mevki aynı zamanda. Ego, analistin so-

rulara cevap veren kısımdır. Hastayla karşı karşıyasınız, hasta nesiyle

konuşuyor? Egosuyla. Size bir şey aktarırken, o gözlemi yapan da ego.

O ego, sizin egonuza hitap ediyor. Yani konuşma ve iletişim egolar

arasında cereyan ediyor, egonun bilinçli parçaları arasında. Bu ileti-

şimden ne bulmayı ümit edebiliriz. Hasta size bilinçli deneyimlerini

anlatacak. Odaklanmanız gereken yer bilinçli deneyimlerdeki bi-

linçdışı eğilimler. Bilinçdışı fantezi, anı, düşünce, duygu bir manye-

tik alan gibi, bilinçli olan duygulanımı, davranışları, imgelemleri ken-

dine doğru eğer, büker ve hastayı aynı senaryonun içine sokar. Hasta

herşeyin kendi kararları doğrultusunda gerçekleştiğini zanneder ve

sadece bazı aksiliklerin başına geldiğini düşünür. Bazı psikoterapi

okulları bu döngüyü doğrudan hastaya anlatmayı tercih ederler. Bu

teknikler hastanın içgörüsünü arttırabilir ama afekt yapısını değiştir-

mez.

Demek ki bilinçli deneyimlerdeki bilinçdışı eğilimler, odaklanma-

mız gereken yer. Bu nedenle bilinçdışını ancak bilinçli ego üzerinden

anlayabiliriz.

Anna Freud id psikolojisinin karşısında “ego alanından analize ka-

rışan herşey idden gelen malzemeler kadar değerlidir” diyerek ego

psikolojisini savunuyor. “Analitik tedavinin başından beri hedefi aslın-

da egodur. İd araştırmaları amaca giden bir araçtır” diyor ve Freud’un

son dönem eserlerine atıfta bulunuyor. Freud’un son dönem eserleri

olmasaydı ego araştırmaları psikanaliz dışı olmak ile suçlanacaktı An-

na Freud’a göre.

Ego yapıları merkez odak olduktan sonra “derinlik psikolojisi” te-

rimi yetersiz kalmıştır.

Artık ego psikolojisini tanımlayabiliriz:

Hangi ruhsal yapıya ait olursa olsun bilinçdışını bilinçli kılmak.

Ego eylemlerinin ve id içeriklerinin aydınlatılması.

Page 25: 11. DÖNEM - Psikoterapi · 2014-08-12 · Elbette Dürtü-Çatışma Kuramı’nda ego var ama dinamik bir den-ge içinde tasvir edilebilecek kadar henüz kristalleşmemiş. Üstteki

Ego Psikolojisi 19

EGO: İçeriği, genişliği, işlevleri; süperego, çevre ve id ile ilişkileri

açısından

ID: İçeriği (dürtüler) ve değişimleri açısından analizin konusudur.

“Ego analizi” ve “id analizi”nden elde edilen veriler ışığında üç yapı

ve çevrenin (id, ego, superego, gerçeklik) birbirleri ile ilişkisi ana te-

mayı oluşturur. Çünkü Ego Psikolojisi de bir çatışma psikolojisidir.

Dürtü-Çatışma Kuramının temel çatışma temasını daha üst bir teorik

çerçevede ifade etmekten ibarettir. Freud’un kendisini yakın hissettiği

iki kişi olan Marx ve Darwin de ilginç olarak çatışma ana teması üze-

rine kuramlarını inşa etmişlerdir. Marx sınıf çatışmasını, Darwin ise

türlerin arasında ve asıl önemlisi tür içindeki çatışmayı (hayatta kalma

mücadelesini) modellemiştir.

Egonun içeriği, genişliği, işlevleri analiz konusudur. Artık bazı ah-

laki terimlerin de değişmesi gerekiyor değil mi? Mesela “egoist” diyo-

ruz, “egosu yüksek” diyoruz, “egosu güçlü” diyoruz, “egosu kabarmış”

diyoruz. Aslında egonun genişliği, içeriğinin zengin oluşu, işlevlerinin

gelişmiş olması iyi bir şey. Egoist dediğimiz insanlar için bir başka sıfat

bulmamız lazım.

Egoyu bir yanardağ gibi düşünün. Akıllının biri de üzerine bir fırın

inşa etsin. Odundan tasarruf etmek, ateşi bedavaya getirmek için. Bu

kadar sivri bir akıl daha ziyade yurdumuzun Kuzey bölgelerinde bulu-

nur. Fabrika diyelim buna en iyisi, fırın iyi bir örnek olmadı. Mesela

metalurji fabrikası olsun. Orada bütün işler ateşle yapılıyor. Şimdi bir

kere bu fabrikanın çok güçlü bir yapısının olması lazım ki, çıkan ener-

jiyi iyi değerlendirebilsin. Enerjinin % 99’u havaya gidiyor ve yalnızca

onda biri değerlendirilebiliyorsa o fabrikadan doğru dürüst bir şey

çıkmaz.4 Fabrikanın en önemli işi aşağıdan gelen yoğun enerji kayna-

ğını evcilleştirebilmek. Onu o vahşi halinden, yani lav püskürtülmesi

durumundan, kullanılabilir, düzenli enerjiye çevirmek. Buna yansız-

laştırma, yani nötralize etme adını veriyoruz. İçeride kullanılabilir

yapıcı bir enerjiye dönüştürmek5. Ayrıca, yanardağ ile fabrika arasında

4 Bu yapı, agresif veya cinsel dürtülerini doğrudan eyleme vuran bir kişiyi eğretiliyor. 5 Ego ancak yansızlaştırılmış (nötralize) enerjiden yararlanabilir.