27
KUZEY MEZOPOTAMYA PREHİSTORYASI’NIN TERMİNOLOJİK SORUNLARINA TARİHSEL BİR YAKLAŞIM Çiğdem Atakuman 1 Özet Kuzey Mezopotamya Prehistoryası’nın araştırma gündemi 20. yüzyıl başlarında Gordon Childe’ın sentezleriyle ‘Neolitik Devrim’ ve ‘Kent Devrimi’ olarak tanımlanan iki tarihsel dönüm noktası olayın araştırılmasıyla şekillenmektedir. Besin üretimine geçiş ve sınıflı toplumların ortaya çıkışı olarak da tanımlayabileceğimiz bu dönüm noktaları arasında evrimsel bir bağlantı olduğu düşünülmektedir ve bir arkeolojik topluluğun ‘gelişme’ cetvelinde nereye oturduğunu anlamak için evcilleştirme, yerleşiklik, anıtsal mimari, uzak mesafe ticareti, taş, metal, seramik teknoloj isi gibi bazı karakteristik bulguların varlığına bakılmaktadır. Ancak, bu bulgular çoğu zaman birbiriyle çelişen gelişme aşamalarını işaret edebilmektedir. Örneğin, Neolitik ve Kent Devrimleri arasındaki zaman diliminde, büyük yerleşim yerlerinin ortaya çıktığı, çanak çömlek teknolojilerinin gelişmekte ve yaygınlaşmakta olduğu bilinmekte, bunlarla beraber mühür gibi nesnelerin ticaret ilişkilerinin başlangıcını gösterdiği düşünülmektedir. Ancak bu dönemde, toplulukların avcı-toplayıcılıktan yarı-göçebe tarımcılığa uzanan çok farklı geçim stratejileri, nesnel kültür pratikleri ve yerleşim düzenlerini benimsedikleri görüldüğü gibi aralarında eşitlikçi bir paylaşım düzeninin hakim olduğu da saptanmaktadır. Çalışmaya göre, Aydınlanma Çağı düşününün yeşerdiği dönemin kendine dönük gelişme ve uygarlaşma öngörüleriyle yapılmış Neolitik ve Kent Devrimi tanımları, terminolojik sorunların temelinde yatan en önemli faktördür. Bu dar öngörü, prehistorik toplulukların çeşitliliğini ve doğrusal bir evrim çerçevesi içinde değerlendirilmesi mümkün olmayan farklı sosyo-ekonomik yapılarını görmemizi engellemektedir. Kuramsal çerçevenin ‘sosyal bir grup nasıl yapılanır’ ve ‘nesnel kültürün bu yapılanmadaki rolü nedir’ gibi sorular üzerinden kurulması gerektiğini de savunan çalışma, bu sorunların çözümünde günümüz sosyal bilim kaynakçasıyla beraber düşünülmesi gerektiğini iddia etmektedir. Anahtar Sözcükler: Neolitik Devrim, Kent Devrimi, Kalkolitik, Halaf, Kuzey Mezopotamya Abstract A HISTORICAL APPROACH TO THE TERMINOLOGICAL PROBLEMS OF NORTH MESOPOTAMIAN PREHISTORY The research agenda of North Mesopotamian prehistory revolves around the investigation of two historical milestones which were defined by Gordon Childe at the beginning of 20 th century: the emergence of food production and sedentary life styles during the Neolithic Revolution and the emergence of technologically advanced, class based societies during the Urban Revolution. The common assumption is that the transition to food production and sedentism lead to more complex forms of labor division, technological development and ultimately the emergence of ‘civilization’ with its institutional authority and class based society. To be able to identify the developmental stage of an archaeological community, archaeologists seek for material traces of domestication, architecture, monumental structures, long-distance trade and technological achievements. Yet, these indicators can often be inconsistent with the expected developmental path of social organization. For example, development of pottery technology and the emergence of stamp seal use in the period between the Neolithic and Urban Revolutions would indicate an intermediary stage of social evolution. However, the societies of this intermediary period are evidently egalitarian with highly varied subsistence and settlement strategies. 1 Yrd. Doç. Dr., Yerleşim Arkeolojisi Ana Bilim Dalı, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara.

Kuzey Mezopotamya Prehistoryası'nın Terminolojik Sorunlarına Tarihsel Bir Yaklaşım (a historical approach to the terminological problems of North Mesopotamian Prehistory). Anadolu

  • Upload
    metu

  • View
    0

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

KUZEY MEZOPOTAMYA PREHİSTORYASI’NIN TERMİNOLOJİK SORUNLARINA

TARİHSEL BİR YAKLAŞIM

Çiğdem Atakuman1

Özet

Kuzey Mezopotamya Prehistoryası’nın araştırma gündemi 20. yüzyıl başlarında Gordon

Childe’ın sentezleriyle ‘Neolitik Devrim’ ve ‘Kent Devrimi’ olarak tanımlanan iki tarihsel dönüm noktası

olayın araştırılmasıyla şekillenmektedir. Besin üretimine geçiş ve sınıflı toplumların ortaya çıkışı olarak

da tanımlayabileceğimiz bu dönüm noktaları arasında evrimsel bir bağlantı olduğu düşünülmektedir ve bir

arkeolojik topluluğun ‘gelişme’ cetvelinde nereye oturduğunu anlamak için evcilleştirme, yerleşiklik,

anıtsal mimari, uzak mesafe ticareti, taş, metal, seramik teknolojisi gibi bazı karakteristik bulguların

varlığına bakılmaktadır. Ancak, bu bulgular çoğu zaman birbiriyle çelişen gelişme aşamalarını işaret

edebilmektedir. Örneğin, Neolitik ve Kent Devrimleri arasındaki zaman diliminde, büyük yerleşim

yerlerinin ortaya çıktığı, çanak çömlek teknolojilerinin gelişmekte ve yaygınlaşmakta olduğu bilinmekte,

bunlarla beraber mühür gibi nesnelerin ticaret ilişkilerinin başlangıcını gösterdiği düşünülmektedir.

Ancak bu dönemde, toplulukların avcı-toplayıcılıktan yarı-göçebe tarımcılığa uzanan çok farklı geçim

stratejileri, nesnel kültür pratikleri ve yerleşim düzenlerini benimsedikleri görüldüğü gibi aralarında

eşitlikçi bir paylaşım düzeninin hakim olduğu da saptanmaktadır.

Çalışmaya göre, Aydınlanma Çağı düşününün yeşerdiği dönemin kendine dönük gelişme ve

uygarlaşma öngörüleriyle yapılmış Neolitik ve Kent Devrimi tanımları, terminolojik sorunların temelinde

yatan en önemli faktördür. Bu dar öngörü, prehistorik toplulukların çeşitliliğini ve doğrusal bir evrim

çerçevesi içinde değerlendirilmesi mümkün olmayan farklı sosyo-ekonomik yapılarını görmemizi

engellemektedir. Kuramsal çerçevenin ‘sosyal bir grup nasıl yapılanır’ ve ‘nesnel kültürün bu

yapılanmadaki rolü nedir’ gibi sorular üzerinden kurulması gerektiğini de savunan çalışma, bu sorunların

çözümünde günümüz sosyal bilim kaynakçasıyla beraber düşünülmesi gerektiğini iddia etmektedir.

Anahtar Sözcükler: Neolitik Devrim, Kent Devrimi, Kalkolitik, Halaf, Kuzey Mezopotamya

Abstract

A HISTORICAL APPROACH TO THE TERMINOLOGICAL PROBLEMS OF NORTH

MESOPOTAMIAN PREHISTORY

The research agenda of North Mesopotamian prehistory revolves around the investigation of two

historical milestones which were defined by Gordon Childe at the beginning of 20th century: the

emergence of food production and sedentary life styles during the Neolithic Revolution and the

emergence of technologically advanced, class based societies during the Urban Revolution. The common

assumption is that the transition to food production and sedentism lead to more complex forms of labor

division, technological development and ultimately the emergence of ‘civilization’ with its institutional

authority and class based society. To be able to identify the developmental stage of an archaeological

community, archaeologists seek for material traces of domestication, architecture, monumental structures,

long-distance trade and technological achievements. Yet, these indicators can often be inconsistent with

the expected developmental path of social organization. For example, development of pottery technology

and the emergence of stamp seal use in the period between the Neolithic and Urban Revolutions would

indicate an intermediary stage of social evolution. However, the societies of this intermediary period are

evidently egalitarian with highly varied subsistence and settlement strategies.

1 Yrd. Doç. Dr., Yerleşim Arkeolojisi Ana Bilim Dalı, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara.

This study argues that the underlying cause of terminological problems and explanatory frames

may be rooted in the false Enlightenment ideals of ‘civilization’ and ‘social evolution’. These narrowly

defined ideals prevent us from seeing the diversity and multiplicity of socio-economic structures in

prehistory, which do not necessarily follow a unilineal evolutionary path. Over the last few decades,

archaeological research has immensely benefited from a critical re-evaluation of pre-existing assumptions

with regard to the human past and material culture. As a result of this, the research foci have shifted

toward questions such as ‘how a social group is structured’ and ‘what the role of material culture is in this

structuration’. However, to be able to provide solutions to these questions, archaeologists need to think

together with the contemporary social science and humanities disciplines rather than getting trapped in the

vicious circles of chronological and spatial schemes.

Keywords: Neolithic Revolution, Urban Revolution, Chalcolithic, Halaf, North Mesopotamia

Gordon Childe ve İki Devrim

Geniş bir çerçevede yaklaştığımızda, Güneybatı Asya’nın arkeolojik araştırma

gündeminin Gordon Childe’ın 20. yüzyıl başlarında yaptığı sentezler üzerinden şekillendiğini

söylemek mümkündür (Childe 1935, 1936, 1942). Bu sentezlerde ‘Neolitik Devrim’ ve ‘Kent

Devrimi’ terimlerini arkeoloji’ye kazandıran Childe, bu devrimlerin insanlık tarihinin en önemli

iki dönüşümü olduğunu iddia etmektedir (Tablo 1). Childe, kurumsal otoritenin ve sınıflı

toplumların ortaya çıkmasını, tarımsal üretimden kaynaklanan artı-ürünü yeniden bölüştürebilen

kurumların ortaya çıkmasına bağlar ve bunun gerçekleştiği süreci ‘Kent Devrimi’ olarak

adlandırır (Childe 1950, 1951). Neolitik Devrim’i ise besin üretimine geçiş ve yerleşik köy

hayatının yaygınlaşması olarak tanımlarken, bu süreci ‘Kent Devrimi’nin öncülü bir ara adım

olarak görmüştür (Childe 1952). Nitekim Childe’ın besin üretimine geçişi açıklamak için öne

sürdüğü ‘Vaha Kuramı’na göre, son buzul çağının sonlarında küresel bir ısınma ve çölleşme

meydana gelmiş ve insanlar, hayvanlar ve tüketilebilir bitkiler ancak vaha tarzı ortamlarda yaşam

şansı bulabilmişlerdir. Bu ortamlarda insanlar, hayvanlar ve bitkilerle gözleme dayalı ilişkiler

kurmaya başlamış ve evcilleştirme bu sayede gerçekleşmiştir. Evcil hayvan ve bitkilere dayalı

yaşantının sağladığı olanakları gören diğer topluluklar da tarım ve yerleşikliğe dayalı yaşantıya

geçmiştir. Childe’a göre Neolitik Devrim’le beraber ilkel birikim ve dağıtım mekanizmaları

giderek karmaşık ticaret ilişkilerine dönüşerek sınıflı toplumların ortaya çıkmasına yol açmıştı ve

bu sürecin arkeolojik olarak, yoğun nüfuslu yerleşimler, çömlekçilik, metalurji gibi teknolojik

inovasyonlar veya prestij nesneleri, anıtsal yapılar ve yazının kullanımı gibi verilerle

desteklenerek açıklanabilirdi.

Neolitik Devrim’in Karakteristik Özellikleri

1) Taş aletlerin sadece yontma tekniğiyle değil, öğütme ve perdahlama teknikleriyle

üretilmesi

2) Taş aletlerin, Pleistosen hayvan türlerinden farklı ve günümüzdekine benzer hayvan

türlerine benzer buluntularla beraber olması

3) Hayvanların ve bitkilerin evcilleştirilmesine dair veriler

4) Kendi kendine yeten bir besin üretimi ekonomisi ve yerleşik köy yaşantısıyla beraber

artı-ürün oluşumu ve daha gelişkin teknolojik ve ekonomik seviyelere doğru ilerleme

Kent Devrimi’nin Karakteristik Özellikleri

1) Yoğun nüfuslu büyük yerleşimler

2) Özelleşmiş üretim ve tüccar, memur, çiftçi, rahip gibi sınıfların olması

3) Artı ürün, vergilendirme ve yeniden dağıtım

4) Anıtsal yapılar

5) Yönetici sınıf

6) Matematik, geometri, takvim gibi ticari ve bürokratik kontrol mekanizması olarak

kullanılan tekniklerin gelişmesi

7) Yazının ortaya çıkışı

8) Heykeltıraş, ressam, mühür üreticisi gibi sanatsal yanı ağır basan prestij nesneleri

üretiminde özelleşmiş kişiler

9) Prestij ve sanayi ürünlerinin veya hammaddelerinin uzak mesafe ticareti

10) Merkezinde devletin kurumlarının bulunduğu ve akrabalıktan öte yapılanan sınıflı

toplum.

Tablo 1. Kent Devrimi, Neolitik Devrim ve karakteristik özellikleri (Childe 1935, 1936,

1942,1950, 1951, 1952).

Childe’ın sentezini sunduğu yılların arkeolojik verileri açısından değerlendirecek olursak,

Wooley’in Ur’da ortaya çıkardığı gösterişli kral mezarları ve anıtsal yapılar Kent Devriminin

yeri ve zamanını kanıtlar niteliktedir (Wooley 1934). Daha sonra yapılan çalışmalar da

kentleşme olgusunun, yaklaşık MÖ 5000-3000 arasında yavaş fakat süreğen adımlarla Güney

Mezopotamya’da ortaya çıktığını işaret etmektedir (Adams 1965, 1966, 1981; Algaze 1993,

2008). Ancak, ‘Neolitik Devrim’in tam anlamıyla Childe’ın öngördüğü gibi gerçekleşmediğine

dair veriler daha o dönemde ortaya çıkmaya başlamıştır. Örneğin, Kathleen Kenyon, Jericho’da

gerçek anlamda bir yerleşik tarım toplumu yerine, geçimlerini büyük oranda avcı-toplayıcılıkla

sağlayan yarı yerleşik bir toplulukla karşılaşmıştır (Kenyon 1960). Bu topluluğun uzun bir süreç

sonunda çanak-çömlek üretimine geçtiğini de tespit eden Kenyon, Childe’ın ‘Neolitik Devrim’

tanımlamasından uzaklaşmadan, bu önemli dönüşümün iki temel aşamada incelenmesi

gerektiğini iddia ederek Çanak-Çömleksiz Neolitik (yaklaşık MÖ 10,000-7000) ve Çanak-

Çömlekli Neolitik dönem (yaklaşık MÖ 7000-6000) tanımlarını yapmıştır.

20. yüzyıl boyunca yerleşiklik, besin üretimi ve artı-ürünün paylaştırılması arasındaki

ilişkileri anlamaya çalışan kuram ve kazılar Neolitik araştırmalarının birincil gündemi olmuştur

(Braidwood 1960; Flannery 1969, 1972a,1972b, 1986, 2002; Binford 1968; Cohen 1977; Henry

1989; Moore 1989; Bar-Yosef 2001). Bu çalışmaların sonuçlarına genel olarak baktığımızda, son

buzul çağının ardından Güneybatı Asya’da (fig.1) bazı grupların kaynak açısından verimli

bölgelerde yoğunlaştığı ve bu bölgelerdeki kaynakları yoğun bir şekilde sömürmeye

odaklandıkları, özellikle taş alet yapım tekniklerinin çeşitlenmesiyle net bir biçimde

görülebilmektedir (Zeder 2009, 2012; Aiello 2011; Fuller ve diğ. 2011). Örneğin, Bølling-

Allerød (c. MÖ 12,500–10,800) iklimsel aralığının elverişli koşullarında Levant Bölgesi’nde

Natuf olarak da bilinen avcı-toplayıcı toplulukların yerleşikliğe geçiş, besin üretimi ve sosyal

farklılaşmanın ilk belirtilerini taşıyan topluluklardan olduğu bilinmektedir. Ancak, Genç

Dryas’ta iklimin soğuk ve kuru bir hal almasıyla (MÖ 10,800–9500), bu grupların tekrar

göçebeliğe dayalı hayat tarzlarına geri döndüğü anlaşılmaktadır.Süreklilik gösteren bir

evcilleştirme ve yerleşikliğe geçiş ise Genç Dryas’ın sonlarından itibaren Erken Neolitik süreci

de kapsayan dönem boyunca izlenebilmektedir (ortalama MÖ 9500-7000); ancak yerleşiklik ve

evcilleştirme arasındaki ilişkinin doğası tam olarak anlaşılamamaktadır. Hatta, Childe’ın

öngördüğü gelişmelerle çelişen veriler de mevcuttur.

Örneğin, her ne kadar Erken Neolitik boyunca evcilleştirme emareleri görülse de, geçim

stratejilerinin dayanağının avcılık ve toplayıcılık ağırlıklı olduğu ve gerçek anlamda evcil bitki

ve hayvan tarımına dayalı ekonomiyi benimseyen toplulukların ancak MÖ 7500 sonrasında

ortaya çıktığı anlaşılmaktadır (Zeder 2012; Asouti ve Fuller 2013). Dönemin en belirgin

faaliyetlerinin evcilleştirmeden çok, öellikle Kuzey Mezopotamya’da anıtsal nitelikli mimari ve

ölü gömme ayinleri odaklı olduğu da gözlemlenmektedir. Bazı araştırmacılar tarafından

‘Kafatası kültü’ olarak da adlandırılan mimari yapılarla ilişkili karmaşık ölü gömme

uygulamaları ve sembolik faaliyetler, ayin liderliği etrafında kenetlenmiş ve büyüklükleri 20

hektarı aşan çok büyük yerleşimlerin oluşmasına olanak sağlamış görünmektedir. Ancak, tarım

ekonomisinin yaygınlaşmasıyla beraber yerleşik düzen, ekonomik ve ritüel liderliğin

merkezileşmesi ve sınıflı toplumlar oluşmadığı gibi, tam tersine MÖ 7. bin yılın başlarında

Çanak-Çömleksiz Neolitik B Çöküşü olarak da bilinen bir olguyla yerleşimlerin çoğunun terk

edildiği anlaşılmaktadır (Bar-Yosef ve Belfer-Cohen 1989).

Aslında bu veriler, kentleşme öncesi topluluklarda sosyal yapı ve dönüşümün farklı

açılardan değerlendirilmesi gerekliliğini işaret etse de, Neolitik araştırma gündemi Kentleşmeye

giden yolun anlaşılması odaklı kalmıştır. Bu kapsamda da, kentleşme öncesi beklenen

teknolojik, ekonomik ve ticari gelişmelerin MÖ 7000-5000 arasında giderek olgunlaştığı kanısı

egemen olmuştur. Childe’ın tanımladığı dönüm noktaları açısından yaklaştığımızda, bu ara

dönemde çanak-çömlek teknolojisinin gelişmesi ve çanak-çömlekle beraber, mühür, figürin,

obsidiyen gibi bir grup kültür materyalinin Kuzey Mezopotamya ve Kuzey Levant’ın çok farklı

coğrafyalarına yayılması, tarımcı köy topluluklarının yayılma süreciyle beraber bir gelişme

gösteriyor gibidir. Örneğin, Kuzey Mezopotamya’da krem veya devetüyü renkli hamur üzerine

kimi zaman boyama yöntemiyle bezenmiş el yapımı çanak-çömlek türlerinin ortaya çıkarak

yaygınlaşması tam da bu süreçte meydana gelmiştir. Bu tip malzemenin ilk tespit edildiği Tell

Hassuna ve Tell Samarra’dan esinlenilerek, ‘Hassuna-Samarra’ seramiği olarak adlandırılan

malzeme tipleri MÖ 6500-6000 arasında Fırat’ın doğu yakasında kalan bölgelerin karakteristik

özelliği olarak bilinmektedir (Lloyd vd. 1945, Sarre vd. 1925, Herzfeld 1948). Bunların daha

erken tipleri olan mallar Proto-Hassuna olarak adlandırılmakta, Kuzey Levant’ta yaygınlaşan

koyu açkılı seramik tipleri ise Halaf-öncesi (Pre-Halaf) olarak bilinmektedir (Garstang 1953;

Braidwood ve diğ. 1960). Halaf seramiği ise, Hassuna-Samarra geleneğinin bir uzantısı

olarak gelişmiş ancak MÖ 6000-5500 arasındaki dönemde Kuzey Levant ve Kuzey

Mezopotamya’nın bir çok yerleşiminde baskın bir nitelik kazanarak ilk geniş yayılımlı seramik

geleneği olarak dikkat çekmiştir (Oppenheim 1943; Mallowan ve Rose 1935; Watkins ve

Campbell 1987; Campbell 1992).

Figür. 1. MÖ 10.000-5000 arasında Kuzey Mezopotamya ve Levant coğrafyalarında bulunan bazı yerleşimler.

Halaf sürecinde çanak-çömlek yapımının üstün bir nitelik kazanması ve mühür

kullanımının artması, iş gücü özelleşmesi ve ticaret ilişkileri ağının varlığını destekleyen

kentleşme öncesi bir ara kültür aşamasını destekler niteliktedir (Oates ve Oates 1976; Redman

1978; Maisels 1990, 1993; Akkermans ve Schwartz 2003). Nitekim, 20. Yüzyıl’ın son çeyreğine

geldiğimizde, Halaf’ın, ticari ilişkiler ve özelleşmiş işgücünün gittikçe merkezileşen bir liderlik

mekanizması çerçevesinde anlaşılması gerektiği fikri Robert Braidwood ve arkadaşlarının

bölgede gerçekleştirdiği çalışmalarla vurgulanmaya başlanmıştır. Örneğin, Patty Jo Watson ve

Steven Le Blanc, özellikle Halaf tipi el yapımı boyalı çanak-çömleğin ticari ilişkilerle

yaygınlaştığını (Le Blanc ve Watson 1973) ve yerleşimlerde bulunan mühür ve benzeri objelerin

bir çeşit mal kontrolü ve kentleşme öncesi giderek merkezileşen bir bürokratik sistemin

başlangıcı olduğunu iddia etmekteydiler (Watson 1983). Watson ve Le Blanc gibi, bu dönemin

çoğu araştırmacısı da Halaf topluluklarının gittikçe sınıflı toplumlara yaklaşan düşük seviyeli bir

beylik (low-level chiefdom) düzenini yansıttığını savunmaktaydı (Redman 1978, Stein ve

Rothman 1994). Bu terminoloji, İkinci Dünya Savaşı sonrasında özellikle Amerikan

arkeolojisinde yaygınlaşmaya başlayan ‘kültürel evrim’ kuramlarıyla ilişklidir. Elman Service

(1962) ve Morton Fried (1967) tarafından önerilen bu kuramlar, Childe’ın arkeoloji için tarif

ettiği gelişim çerçevesini, liderlik yapılarının ortaya çıkışı kapsamında detaylandırmakta ve

tanımlanabilmeleri için gerekli ölçütleri belirlemektedir (Tablo 2). Bu çerçeveye göre, liderlik

mekanizmalarının oluşumu ve kurumsallaşması, toplumların klan-kabile-beylik-devlet

aşamalarından kademeli olarak geçmeleriyle mümkün olabilmektedir.

Sosyo-Kültürel

Aşama

Karakteristik Özellikler

DEVLET/

SINIFLI

HİYERARŞİK

(Fried ve Service)

Aile ve akrabalık yapıları üzerinde tanımlanan bir otorite ve liderlik

kurumu tanımlanmıştır ve etrafında yapılanan bürokratik mekanizma ve

askeri güç bulunmaktadır. Özelleşmiş işgücü ve üretim ve tüketim

ilişkilerinin merkezi kurumlar tarafından kontrol edildiği ve kaynakların

eşitsiz dağıtımına dayalı sınıflı bir toplum vardır.

Merkezi kurumsal yapının temsil edildiği yoğun nüfuslu kentler çevresinde

kümelenmiş en az üç farklı yerleşim ölçeğinden oluşan yerleşim şeması

bulunmaktadır.

BEYLİK –AŞİRET

(Service)

Bu topluluklarda, gittikçe genişleyen akrabalık ilişkilerine paralel olarak

hiyerarşik yapılanma ve üretimin yeniden paylaşımında dengesizlikler

artmaktadır. Bu aşamada, sosyal, ekonomik ve inançsal aktiviteler tek

liderlik altında merkezi bir kontrol altına girer ve lider artık otoritesini

istediği kişilere devredebilme gücündedir. Liderlik kurumu merkezli

yerleşimler büyümekte ve çevresinde farklı boyutlarda yerleşimlerden

oluşan bir yerleşim planı bu aşamada ortaya çıkmaktadır.

STATÜ

HİYERARŞİSİ

(Fried)

Bu topluluklar, kaynaklara erişimde eşitlikçi bir tablo çizmekle beraber,

yaş, bilgi, beceri ve cinsiyete dayalı sosyal statüler ve işgücü dağılımı

belirgindir. Ayinler ve ziyafetler gibi sosyal ve ekonomik aktivitelerde

sürekli ön plana çıkan liderler vardır ve gruplar arası rekabetçi prestij

gösterileriyle beraber prestij nesneleri üretimi artar. Bu aktivitelerin sık

aralıklarla tekrarlanması, toplum içinde üretimin eşitlikçi olmayan

paylaşımına zemin hazırlar.

KABİLE

(Service)

Akrabalık bazında yapılanan, geçimlerini karma avcı-toplayıcı ve/veya yarı

göçebe karma tarım-hayvancılıkla sağlayan, sosyal ve ekonomik

aktivitelerinde eşitlikçi kaynak paylaşımını benimseyen ve kendine yeter

birkaç küçük topluluktan oluşur.

Grubun bir arada tutulmasını sağlayıcı bir ritüel liderlik mekanizması,

akrabalık hiyerarşileri içinde tanımlanmış olabilir.

KLAN/EŞİTLİKÇİ

(Fried ve Service)

Akrabalık bazında yapılanan, geçimlerini avcı-toplayıcılıkla sağlayan,

sosyal ve ekonomik aktivitelerinde eşitlikçi kaynak paylaşımını

benimseyen ve kendine yeter küçük topluluklar. Yaş, cinsiyet, bilgi ve

beceriye dayalı iş gücü dağılımı vardır ancak sürekli devam eden ve

devredilebilen bir liderlik mekanizması tanımlanmamıştır. Sosyal ve

ekonomik aktivitelerin doğasına göre seçilen kişi veya gruplar

organizasyonlarda lider olabilir.

Tablo 2. Service ve Fried tarafından önerilen kültürel gelişim aşamalarının karakteristik özellikleri.

‘Düşük seviyeli şeflik’ tanımı, aslında Robert Adams’ın Güney Mezopotamya’da yaptığı

çalışmalarda elde ettiği sonuçlarla uyumlu bir sentez arama çabasını da yansıtmaktadır. Adams, Halaf’la

eş zamanlı olarak Güney Mezopotamya’da bulunan Ubaid topluluklarının nasıl Uruk ve Sümer

devletlerine dönüştüğünü yerleşim sistemlerinin evrimi üzerinden açıklamaktadır (Adams 1965, 1966,

1981). Ubaid çanak çömleği, Halaf sonrası süreçte Kuzey Mezopotamya’da da görülmektedir. Bu nedenle,

Halaf topluluklarının kendilerinden daha gelişkin Ubaid topluluklarının kültürel ve ekonomik etki alanına

gireceği ve kentleşme sürecine bu şekilde geçecekleri düşüncesi oldukça kabul gören bir yaklaşımdır

(örneğin, Breniquet 1996). 1990’lara geldiğimizde ise, Toros-Zagros silsilesi eteklerinde Domuztepe,

Kazane, Takyan gibi 20 hektardan büyük yerleşimlerin tespit edilmesiyle birçok araştırmacı Halaf

sürecinin kentleşme öncülü gelişkin bir düzeni yansıttığında hem fikir olmaya başlamıştır. Ancak, Halaf

liderlik kurumunun prestij nesneleri ticaretine odaklı ve stabil olmayan bir birikim üzerine yapılandığı,

bunun karşısında Ubaid liderliğinin tarımsal üretim ve birikimine odaklı stabil bir kurumsallaşma

sağladığı düşünülmektedir (Stein 1994 a, b, c, Frangipane 2000, 2007).

Kültürel evrim yaklaşımlarının yaygınlaşmasıyla, kültür-tarihçiliği yaklaşımlarının kronolojik

dizgelerinin birbiriyle uyumlu bir sentez haline getirilmesi ise günümüzde halen etken olan bazı

terminolojik sorunların doğmasına neden olmuştur (Tablo 3). Eldeki bulgular ışığında bakıldığında, MÖ

7000-6200 arasında kalan zaman diliminde yerel özelikleri baskın çanak-çömleğin ortaya çıkışına

dayanarak, sürecin ilk kısmının Kenyon’un Jericho için tarif ettiği ‘Çanak-Çömlekli Neolitik’ tanımı içine

alınması uygun görülmüştür. Diğer yandan, MÖ 6200-5200 arasında çanak-çömlek üretiminin üstün bir

özellik kazanarak geniş bir coğrafyaya yayılmış olması, bazı araştırmacıları bu son sürecin Neolitik’ten

ayrıştırılması gerektiği düşüncesine sevk etmiştir. Neolitik sonrası ve Kentleşme olgusunun ortaya çıktığı

Erken Tunç Çağı arasında kalan bu süreç için Kalkolitik, yani “Bakır Çağı” teriminin kullanımı bu

dönemde yaygınlaşmıştır.

Arkeolojik veriler açısından yaklaştığımızda Kalkolitik M.Ö. 6000-3000 arasını kapsayan çok

geniş bir zaman dilimine denk gelmektedir ve sürecin ikinci yarısından itibaren madencilik faaliyetlerinin

giderek yaygınlaştığı görülmektedir. Ancak, ‘Kalkolitik’ teriminin Halaf süreci için kullanılıyor olması

ilginçtir, çünkü bu dönemde gelişkin bir madencilik uğraşına dair veri bulmak oldukça güçtür. Bazı

yerleşim yerlerinde ele geçen son derece az sayıdaki metal küçük buluntular, Erken Neolitik’ten de

bildiğimiz tarzda bir ham-bakır dövme usulüyle üretilen boncuk veya benzeri nitelikli nesnelerdir. Bu

koşullarda, “Kalkolitik” terimi muhtemelen kentleşme başlangıcına tekabül eden bir ara kültürel gelişme

aşamasını belirtmek için kullanılan, ancak özellikle Halaf verileri açısından düşünüldüğünde nesnel

karşılığı olmayan bir terim olarak belirginleşmektedir. Oysa, son dönemde yapılan çalışmalar, M.Ö. 7000-

5000 arasında kalan zaman diliminin Neolitik sürecin bir çıktısı olduğunu göstermektedir ve bir çok

araştırmacı bu dönemin Geç Neolitik olarak çalışılmasını gerektiğini iddia etmektedir (Akkermans ve

Schwart 2003). Bu çalışmalar aynı zamanda, iki dönüm noktası arasında yaşayan toplulukların yerleşim

şeması, geçim stratejileri ve sembolik aktiviteleriyle birbirlerinden son derece farklı sosyo-ekonomik

yapıları yansıtmakta olduğunu göstermekte ve bu grupların ortak bir ‘kültürel evrim’ aşaması, ‘kültür’

veya ‘dönem’ ölçütü içinde ele alınamayacağını da işaret etmektedir (Campbell 2012; Pollock 2011).

Dönemler Anahtar Gelişme Olayları

Çanak-Çömleksiz Neolitik (yaklaşık MÖ 10,000-7000)

Avcı-Toplayıcı, Eşitlikçi, Klan,

Kabile?

Yerleşikliğe geçiş ve evcilleştirme denemeleri üzerinden

tanımlanmaktadır.

Yerleşiklik, mimari öğelerin ortaya çıkması ve yuvarlak

plandan dikdörtgen plana dönüşümü üzerinden Çanak-

Çömleksiz Neolitik A ve Çanak-Çömleksiz Neolitik B olarak

iki evrede incelenmektedir.

Evcilleştirme ise bu dönemde topluluktan topluluğa önemli

farklar göstermektedir ve evcil hayvan ve bitkilerin tarımına

dayalı yaşantı ancak bu dönemin sonlarında belirgin bir hal

almaya başlamıştır.

Çanak-Çömlekli Neolitik (yaklaşık MÖ 7000-6200)

Hassuna öncesi ve Hassuna-

Samarra

Tarımcı, Eşitlikçi, Klan,

Kabile?

El yapımı çanak-çömleklerin ortaya çıkmasıyla

tanımlanmaktadır ve bu teknolojinin, tarıma dayalı yerleşikliğe

geçişin doğal bir ürünü olduğu düşünülmektedir.

Birçok yerleşim kronolojik olarak Çanak-Çömleksiz

Neolitik’ten Çanak-Çömlekli Neolitik’e geçiş göstermektedir.

Bu sürekliliğe ve az miktarda çanak çömlek buluntusuna

dayanarak, dönemin ilk yarısı bazı araştırmacılar tarafından

Çanak-Çömleksiz Neolitik C olarak da adlandırılmaktadır.

Dönemin son kısmında Halaf tipi seramiklerin başlangıcı

öncülü olarak bilinen Samarra tipi üstün işçilikli boyalı

seramikler ortaya çıkar.

Erken Kalkolitik

(yaklaşık MÖ 6000-5200)

Halaf

Karma avcı-toplayıcı-tarımcı,

eşitlikçi, kabile, şeflik?

El yapımı çanak-çömlek üretim teknolojisinin

mükemmelleşmesi ve boyama tekniğiyle yapılan çanak-çömlek

tiplerinin Kuzey Mezopotamya ve Kuzey Levant’a yayılmasıyla

tanımlanır.

Bu tarz çanak-çömlekle beraber mühür, figürin, obsidiyen gibi

buluntuların da Kuzey Mezopotamya’da yayıldığı

görülmektedir.

Bazı büyük yerleşimler vardır ancak yerleşimler genellikle 1

hektardan küçük ve karma tarım-hayvancılığa dayalı bir yarı-

göçebelik görünümündedir. Ayinler değişken niteliktedir ve

özel bir mimari öğe içermemektedir. Dönemin Kalkolitik olarak

adlandırılmasının çağrıştırabileceği gibi herhangi bir metalürji

faaliyetine veya Kentleşme başlangıcı bir sınıfsal veya

hiyerarşik yapılanmaya rastlanmamaktadır.

Geç Kalkolitik-Erken Tunç

(MÖ 5200-3500)

Ubaid-Uruk

Şeflik, Kent?

Çanak-çömleklerde boyama tekniği devam etmekle beraber,

çark yapımı ve bezemesine daha az özen gösterilen çanak tip ve

formları yaygınlaşır. Güney Mezopotamya’da sembolik ve

ekonomik aktivitelerin kurumsal otoriteye bağlandığı bir

düzenin ortaya çıkışı Ubaid’den Uruk’a süreklilik içinde

gözlemlenmektedir. Kuzey Mezopotamya’da, bu dönemin son

kısmı, bazı kentleşme öncülü verilerin ortaya çıktığı bir dönem

olarak değerlendirilebilir.

Tablo 3. Mezopotamya’da MÖ 10,000-3500 arası dönemler ve karakteristik özellikleri.

İki Devrim Arasına Dair Yeni Bulgular

İki Devrim arası dönemde (M.Ö 7000-5000) Kuzey Mezopotamya’nın kuru tarıma elverişli

alanlarında göçebeliğe dayalı bir hayat tarzını benimseyen bu toplulukların mimari ve genel yerleşim

planlarına baktığımızda, birbirine çok benzer özellikler gösteren bitişik düzen hane kümelerinin,

birbirlerinden sokak veya yollarla ayrıştığını görmek mümkündür (Özbal 2010; Campbell ve Fletcher

2013; Akkermans 1993; Akkermans ve Verhoeven 1995). Bu düzen Sabi Abyad, Domuztepe, Kurdu gibi

yerleşimlerde gözlemlenmektedir, ancak yerleşimler arasında yerleşim planı açısından kayda değer bir

fark tespit edilmediği gibi yerleşimlerin hiçbirinde mimari yapılar arasında boyut veya kullanım farkı da

görülememektedir. Yerleşim oluşumuna, bir üst ölçekte baktığımızda ise, Sabi Abyad veya Yarım Tepe

gibi yerleşimlerde nispeten gevşek ve aralıklı bir düzene göre bir araya gelmiş 1-5 hektar arasında

büyüklükleri olabilen bir kaç höyükten ibaret bir kümelenme olabileceği (Merpert ve Munchaev 1993 a, b,

Akkermans 1993; Nieuwenhuyse 2007); Domuztepe, Kazane, Takyan veya Munbata gibi yerleşimlerde

ise bu kümelenmelerin zaman içinde bütünleşerek 20 hektardan büyük yerleşim alanlarını oluşturmuş

oldukları gözlemlenmektedir (Akkermans 1993; Campbell ve diğ. 1999, Carter ve diğ. 2003; Atakuman

2004; Bernbeck ve diğ. 1999; Bernbeck ve Pollock 2003). Bu yerleşimlarin her birinin son derece farklı

geçim ekonomilerine sahip olabilecekleri de anlaşılmaktadır (Zeder 1994; Akkermans ve Schwartz 2003).

Hatta, Khirbet es-Shenef, Shams ed-Din, Umm Qseir, Boueid II, Umm Dabagiya gibi yerleşimlerin

bazısında %70’e varan oranlarda yabani hayvanların avlanmasına dayalı bir geçim stratejisinin varlığı

tespit edilmiştir. Bazı araştırmacılar, MÖ 6600-6000 yıllarında Doğu Akdeniz’i etkisi altına alan ve

kaynakçada GÖ 8200 iklimsel bozulması olarak da bilinen soğuk ve kuru dönemin geçim stratejilerini

etkilediği ve bu durumun toplulukları yeni kaynak arayışlarıyla beraber, karma ekonomilere ve göçebeliğe

ittiği, bu süreçte de sığırların evcilleştirilmesi ve ikincil hayvansal ürün üretiminin başladığını ifade

etmektedir (Maher ve diğ. 2011; Evershed ve diğ. 2008).

M.Ö. 7000-5000 arası dönemin anlaşılmasında, mühürlere odaklı çalışmaların özel bir önemi

vardır (Wickede 1990). Birçok uzmanın üzerinde birleştiği yaygın bir inanca göre mühürler, mülkiyet ve

yeniden paylaşım ilişkilerini kontrol eden bir sosyal mekanizmanın ürünüdür ve yazının bulunmasıyla

beraber kent devrimine giden yolun en önemli göstergeleridir (Nissen ve diğ. 1993; Pittman 1994;

Schmandt-Besserat 1996; Frangipane 2000, 2007). Nitekim bir Halaf yerleşimi olan Sabi Abyad

Höyüğünde ele geçen yaklaşık 300 adet mühürlenmiş kil kalıbının keşfi (mühürler kullanılarak elde edilen

baskı), mühürlerin mülkiyet kontrol aracı olarak kullanılmış olabileceği savını güçlendirmektedir

(Akkermans ve Duistermaat 1997; Akkermans ve Verhoeven 1995). Ancak mühürlerin mülkiyet

kontrolüne dair bir işlevi olabileceği savını zayıflatan deliller son dönemde daha dikkatli bir biçimde

irdelenmeye başlanmıştır (Wengrow 2008; Costello 2011). Örneğin mühür desenlerinin birbirine çok

benzer özelliklerinin olması bireysel mülkiyetle ilişkiyi zayıflatan bir faktördür. Ayrıca gerek mühür

gerekse mühürlenmiş nesne sayıları yerleşimden yerleşime önemli farklılıklar göstermektedir. Sabi

Abyad’da 300 civarında mühürlenmiş kil kalıp bulunmasına rağmen, mühür sayısı 15 civarında kalmakta

ve mühürlerdeki desenler ile mühürlenmiş kil kalıplardaki desenler uyuşmamaktadır (Akkermans ve

Duistermaat 2004). Domuztepe’de ise mühür ve benzeri nesne sayısı diğer yerleşimlere oranla yüksektir

ancak bu yerleşimde mühürlenmiş kil kalıp sayısı 10 civarında kalmaktadır. Bu koşullarda da mühürlerin

Erken Neolitikten itibaren süreklilik gösteren bazı inançlarla ilgili sembolik kodlar içerdiği ve bu kodların

sosyal kimlikleri düzenleyici işlevi olduğu son dönemin en çok savunulan iddialarından biridir (Carter

2010; Costello 2011; Atakuman 2013).

Böylesine bir ortama ölü gömme ayinleri açısından yaklaştığımızda da sınıflı bir toplum

öngörüsünü desteklemeyen verilerle karşılaşırız. Örneğin, Domuztepe’de cinsiyet ve yaşa bağlı bir

ayrımın net olarak görülmediği 40 civarında bireye ait iskelet üyeleri, “ölüm çukuru” olarak adlandırılan

toplu bir mezarda bulunmuştur (Kansa ve diğ. 2009; Campbell 2012). İskeletlerin bazılarının ikincil

gömü olduğu, bazılarının da et ve kemiğin birbirinden ayrılmasına yardımcı işlemlerden geçtiği

gözlemlenmiştir. Mezarın bulunduğu alanın erken tabakalarına inildikçe bu bölgenin Geç Halaf sürecinde

kırmızı dolgu toprakla örtülerek, kutsal bir mekan haline getirildiği, ölü çukurunun da bu kutsal alanın bir

parçası olduğu göze çarpmaktadır. Ancak bu dönemde, ölü gömme ve yerleşim alanı arasındaki ilişkinin

farklılaşmalar gösterdiği de bilinmektedir. Örneğin Yarım Tepe I’de bulunan mezarlık alanında ağırlıklı

olarak yetişkinlerin gömüldüğü, bebek ve çocuk gömülerinin ise ev içinde yer almaya devam ettiği

gözlemlenmektedir (Merpert ve Munchaev 1993c). Diğer yandan, Yarım Tepe II yerleşiminde basit tekil

gömüler görülebildiği gibi, kremasyon gömüleri veya kafatası gömülerine de rastlamak mümkündür. Bu

gömülerden ve mezar hediyelerinden genel bir benzerlik veya cinsiyete bağlı bir hiyerarşi çıkarmak

mümkün değildir. Ancak, bu uygulamaların birçok öğesi, Çanak-Çömleksiz Neolitik sürecin sembolik

aktivitelerini anımsatmaktadır.

Nitekim, Tablo 4’te verilen yerleşim sürekliliği şemasında gösterildiği gibi, yukarıda tarif edilen

sosyal coğrafyanın Çanak-Çömleksiz Neolitik’in son aşamalarından itibaren devam eden bir sosyo-

ekonomik yapılanmanın ürünü olduğu da anlaşılmaktadır. Örneğin, Sabi Abyad’da, Çanak-Çömleksiz

Neolitik B’nin sonlarında kısa mesafelerle oluşturulmuş birkaç yerleşim mekânı olduğunu ve Sabi Abyad

II ve Sabi Abyad III olarak adlandırılan yerleşimlerin Halaf sürecine yaklaşılırken terk edildiğini, bunun

karşısında Sabi Abyad I höyüğünün büyüdüğü ortaya konmuştur. Benzer tip modeller, Tel el-Kerkh,

Halula, Fıstıklı Höyük ve Domuztepe için de geçerli görünmektedir. Bu nedenle Halaf yerleşim düzeni,

geçimlerini karma stratejiler ile sağlayan bu grupların kimi zaman eş zamanlı kümelenmeler, kimi zaman

da eş zamanlı olmayan dönemlerle kullanımı sonucunda ortaya çıkmış görünmektedir. Bu yerleşim

özelliklerinin, kendilerini ekonomik olduğu kadar, çanak-çömlek üretimi ve dekorasyonunda görülen

sembolik ifadelerle ayrılan, muhtemelen akrabalık ilişkileriyle bağlı, topluluklardan olışan bir sosyal

coğrafyaya işaret ettiği düşünülmektedir (Akkermans ve Schwartz 2003; Fletcher 2008). Özetle, Kuzey

Mezopotamya için ‘Çanak-Çömleksiz Neolitik B-Çöküşü’ ve “Çanak Çömlekli Neolitik” arasındaki

kronolojik sınır tartışmaya açıldığı gibi; yerleşim büyümesi, özelleşmiş üretim gibi, kentleşme sürecinin

arkeolojik belirtileri de sağlıklı ölçütler olmaktan çıkmaktadır. Diğer yandan, Kurban Höyük’te bulunan

Halaf katmanları bazı yerleşimlerin kentleşme sürecinde önemli noktalar haline gelmiş olabileceğini

göstermektedir, ancak bu yerleşim sürekliliği ve sosyal dönüşümün kendi döneminin en büyük

yerleşimlerinden biri olan Domuztepe’de görülmemesi ilginçtir. Nitekim, kültürel evrim ve kültür

tarihçiliği karışımı yaklaşımlar, Kentleşmenin neden bazı yerlerde meydana geldiğini ve neden

diğerlerinde oluşmadığını açıklamakta yetersiz kalmaktadır.

Tablo 4. MÖ 7500-4000 arasındaki dönemde çeşitli yerleşimlerin sürekli veya tekrarlayan

aralıklarla iskanı.

Kısaca ifade etmek gerekirse, Halaf topluluklarının her biri çok farklı geçim, yerleşiklik ve

sembolik stratejilere dayalı sosyo-ekonomik yaşantıları benimsemişlerdir. Daha da önemlisi, Halaf

yerleşim ve geçim stratejileri, Çanak-Çömleksiz Neolitik’in son aşamalarından beri süreklilik gösteren bir

sosyo-ekonomik yapılanma şeklinin ürünü olarak göründüğü gibi, Halaf-Ubaid geçişi de muhtemelen bu

süreklilik üzerine oturmaktadır. Bu koşullarda, dönemin sosyal coğrafyasının içinde yaşadıkları farklı

ekolojik sistemlere, farklı biçimlerde uyum sağlarken çeşitli sosyal ve sembolik aktivitelerle işbirliğine

giren çok çeşitli gruplardan oluşan bir mozaik olarak tanımlanması, daha gerçekçi bir yaklaşım haline

gelmiştir. Ancak, çeşitli sembolik aktiviteler etrafında bir araya gelen toplulukların olduğu, bu

Geç Çanak-

Çömleksiz

Neolitik B

7500-7000

Erken Çanak-

Çömlekli Neolitik

7000-6500

Geç Çanak-

Çömlekli Neolitik/

Hassuna-Samarra

6500-6000

Erken Kalkolitik

(Halaf)

6000-5200

Geç Kalkolitik

Halaf-Ubaid?)

5200-4000 (?)

Balikh

Sabi Abyad II ve

III (Balikh 1)

Munbata

Sabi Abyad I, II ve III

(Balikh 2A)

Munbata

Damışlıya

Sabi Abyad I (Balikh

2C-3A)

Munbata

Sabi Abyad I

(Balikh 3B-C-D)

Munbata

Damişliya

Hammam IVA-D

(Balikh 4)

Orta

Fırat ve

Suriye

Çölü

Halula

Buqras 11-8

Halula

Buqras 7-1

Kowm

Halula

Buqras 7-1

Kowm

KoşakŞamali

Halula

Shamsed-Din

Koşak Şamali 1-13

Kuzey

Levant

Ras Shamra VC

Kerkh levels 12-

7(Rouj 1)

Ras Shamra VB

Kerkh 6-1(Rouj 2A-

2B)

Ras Shamra VA-IVC

Kerkh 6-1(Rouj 2C-

2D)

Ras Shamra IVB

(Rouj 3)

Ras Shamra III B-C

(Rouj 4)

Kuzey

Fırat-

Toroslar

Akarçay

Mezraa Teleilat

Akarçay

Mezraa Teleilat

Akarçay

Mezraa Teleilat

Mezraa Teleilat

Değirmentepe

Kurban?

Aslantepe?

Khabur Şeker el- Ahmar

Şeker el-Ahmar

Şeker el-Ahmar Tell Halaf

ChagarBazaar

UmmQseir

Ziyadeh 1-13

Leilan VIB-VIA

Kuzey

Dicle

Çayönü

Salat Cami

Çayönü

Salat Cami

Çayönü(?)

Hakemi Use

Çayönü(?)

Takyan

Takyan

Kuzey

Irak-

Zagros

Magzaliya

Şimşara

Umm Dabagiya

Sotto

Kültepe

Hassuna

Yarım Tepe I

Arpaçiya

Yarım Tepe II-III

Gawra17-12

toplulukların giderek tarım ekonomisine dayalı bir düzene geçtikleri görülse de sürecin ekonomik ve

sembolik aktivitelerini doğrusal bir biçimde merkezi otoriteye dönüşen bir sosyal tabakalaşma bağlamında

tanımlamak güçtür.

Genel olarak değerlendirdiğimizde, MÖ 7000-5000 sürecinde gözlemlenen sosyo-ekonomik

çeşitlilik, çanak-çömlek tipolojisine dayalı olarak yapılmış ortak kültür tanımlarını zorlaştırmakta olduğu

gibi, bu toplulukların kültürel gelişme aşamalarının tespitinde de çelişkilere neden olmaktadır. Bu çelişki

karşısında birçok araştırmacı, Kuzey Mezopotamya’nın ‘geri kalmış’ göçebelerden ibaret olduğunu ve er

ya da geç Güney Mezopotamya’dan gelen bir itkiyle ileri doğru bir sıçrama yapacağını ve dönem üzerinde

pek de kafa yorulmaması gerektiğini iddia edebilir. Ancak bu yaklaşım Kuzey Mezopotamya’nın

kentleşme öncesi topluluklarının yerleşiklik ve evcilleştirmenin ilk görüldüğü dönemlerden itibaren

kurdukları sosyal yapının özelliklerini ve sosyo-ekonomik tercihleri ortaya koymaktan uzaktır. Farklı bir

açıdan bakıldığında, Kuzey Mezopotamya Neolitik toplumlarının tarım ve hayvancılığa geçmeden önce

anıtsal yapılar yaparken de, tarım ve hayvancılığa geçtikten sonra üstün nitelikli çanak-çömlek üretirken

de liderlik mekanizmalarında kurumsallaşmaya ve çok katmanlı sınıf hiyerarşilerinin oluşmasına olanak

vermemiş olmaları ilginçtir. Belki de artık bu varoluş ve toplumsal yapılanma şeklini kentleşme öncülü bir

ara aşama olarak değil, alternatif bir yapılanma biçimi olarak düşünmek ön planda olmalıdır.

Tartışma ve Öneriler

İnsanın en karakteristik özelliklerinden biri, kendi doğasını anlama, yorumlama ve yönlendirme

çabasıdır. Şüphesiz her tarihsel ve kültürel koşulda farklı biçimlerde gelişebilecek bu çaba, ‘modern’

dünyanın temellerinin atıldığı Aydınlanma Çağı’nda kendine özgü bir hal alarak diğer tüm disiplinler gibi

arkeoloji’nin de temellerini atmıştır. Nitekim, arkeolojik terminolojilerin ortaya çıkışını tarihsel bir

bağlamda değerlendirdiğimizde, kültür-tarihçi ve gelişmeci bakış açılarının 19. ve 20. Yüzyılın sosyal ve

politik ortamıyla bağlantısını görmek zor değildir. Bu çerçevede, Gordon Childe’ın 20. yüzyıl başlarında

yaptığı sentezler Aydınlanma Çağı’yla yeşeren ve Endüstri Devrimi’yle desteklenen bir sosyo-politik

tarihin çıktısı olarak değerlendirilmelidir (Kuklick 1991; Trigger 1989). Özellikle 17. yüzyılda ilk

sentezlerini ortaya koymaya başlayan Aydınlanma Çağı düşünü, insanın bağımsız olarak kendi üzerine

düşünebilen ve eylemde bulunabilen akılcı bir varlık olduğu fikrinden hareket eder. Buna göre insan,

duyularıyla nesnel gözlemler yaparak gerçeklere ulaşma kapasitesindedir; daha da önemlisi, bu gözlemler

evrensel bir kartezyen boyutlar sisteminde tanımlandığı takdirde ulaşılacak sonuçlar da evrensel olacaktır.

Bu yeni fikirlerin en önemli özelliği, hem doğa hem de insan üzerinde etken olan evrensel yasaların

“akılcı bireyler” tarafından bulunabileceğine dayalı bir inanç üzerine oturmasıdır. Aklın yolunun evrensel

olduğuna ve aklın kendi üzerine düşünme kapasitesinin ancak olgucu (pozitivist) bir felsefeyle beraber

gelişeceğine dayanan Aydınlanma Çağı fikirlerinin, arkeolojiyi etkileyecek en önemli çıktılarından biri,

“zaman” ve “mekan” kavramlarının “akılcı birey” tanımına uygun olarak yeniden yapılandırılması

olmuştur.

Her ne kadar “hümanistik” bir çerçeveden algılansa da, bu fikirlerin yaygınlaşması, 18. ve 19.

yüzyıl boyunca sömürgelerde karşılaşılan yeni kültürleri anlama ve tanımlama çabasıyla beraber

gerçekleşmiş; bu anlamda da, toplulukları “gelişmeci” bir yaklaşımla tasnif etmeye odaklanmıştır.

Örneğin, Montesqieu’nün 1748 tarihli ‘The Spirit of Laws’ (Yasaların Ruhu) adlı çalışması böylesine bir

evrensel gelişme yasası arayışının ürünüdür ve avcılık yapan “vahşiler”, tarım ve hayvancılık yapan

“barbarlar” ve şehirlerde yaşayan “uygarlar”ı karşılaştırmalı çalışmalarla inceleyerek sınıflandırmıştır

(Kingston 2009). Nicolas de Condorcet’in 1795 yılında tamamladığı ‘İnsan Doğasının Gelişiminin

Tarihsel Görünümü Üzerine Bir Taslak’ (Sketch for a Historical Picture of the Progress of the Human

Spirit) isimli çalışması ise insan topluluklarının teknolojik ve kültürel gelişme aşamalarından geçerek

“uygar” toplumlara dönüştüğü savını güçlü bir biçimde ortaya koymuştur. Bu gelişmenin, düşün yapısı

teolojik ve metafizik anlayıştan, kademeli olarak olgucu akılcılık ve bilimsel yaklaşıma dönüşen bir insan

aklıyla mümkün olabileceği görüşü ise Auguste Comte’un 1830-1848 yılları arasında yayımladığı

çalışmalara dayalıdır.

Tarihin Taş-Tunç-Demir çağlarına ayrıştırılarak incelenmesi gerektiği fikri ise Lucretius gibi bazı

Klasik Çağ düşünürleri tarafından da ifade edilmiştir; ancak bu fikirlerin Aydınlanma düşünü ve bilimsel

gelişmelerle harmanlanarak arkeoloji literatürüne girmesi Danimarkalı Christian Jürgen Thomsen’in

1836’da yayınladığı ‘Guide to Northern Antiquity’ çalışmasıyla gerçekleşmiştir (Trigger 1989; Rowley-

Conwy 2006). Üç-Çağ sistemi olarak da bilinen bu sınıflandırmayla Thomsen, taş aletlerin tunç aletlerden

daha önce gelişmiş olduğunu, demir alet teknolojisinin ise tarihin çok daha yakın çağlarında geliştiğini

göstermiştir. Nesnel kültürde gözlemlenen üslup farklılıklarının kronolojik bir gösterge olduğu fikri ise

Joan Joachim Winckelmann’ın 1764 yılında yayımladığı “Antik Çağ’da Sanat’ın Tarihi” (Geschichte der

Kunst des Alterthum) isimli önemli senteziyle gündeme gelmiştir. Ancak, Thomsen’in sentezinin

arkasında, Charles Lyell’in 1830-1833 yılları arasında yayımladığı ‘Jeoloji’nin İlkeleri’ (Principles of

Geology) isimli çalışmasının katkısı yadsınamaz. Lyell, bu çalışmada, jeolojik katmanların dünyanın

tarihini ortaya koyan kronolojik bir sırada olduğunu ispat etmiş, daha da önemlisi, bu katmanların

oluşumunun tarihin her döneminde ve her yerde aynı yasalara bağlı olarak gerçekleştiğini ortaya

koymuştur. Nitekim Thomsen, taş, tunç ve demir aletlerin jeolojik katmanlardaki kronolojik sıralanışını da

gözlemleyerek, üslup analizini bilimsel dayanakları sağlam bir çerçeveye oturtmuştur.

Aydınlanma ve ardılı fikirlerin en önemli dönüm noktalarından bir diğeri ise Charles Darwin’in

1859 tarihli ‘Türlerin Kökeni’ (On the Origin of Species) isimli çalışmasına dayanır (Trigger 1989).

Darwin’in tüm canlıların biyolojik olarak ortak bir atadan türediğini ispat ettiği bu çalışma, antropoloji ve

arkeoloji araştırmalarını derinden etkilemiştir. Örneğin Herbert Spencer, 1862’de yayımladığı ‘Yeni Bir

Felsefi Sisteminin Birincil İlkeleri’ (First Principles of a New System of Philosophy) isimli çalışmasında,

biyolojik yasaların insan toplulukları üzerinde de aynı biçimde işlediğini ileri sürmüş ve ‘doğal seçilim’

ilkesini ‘güçlü olanın hayatta kalması’ (survival of the fittest) olarak yorumlamıştır. Spencer’ın

günümüzde artık geçerliğini tamamen yitirmiş ancak zamanında oldukça popüler hale gelen fikirlerine

göre, insan topluluklarının kültürel gelişme düzeylerindeki farklılıklar, ırklar arasında görülen biyolojik

farklılıklarla açıklanmaktaydı.

Spencer’ın ırklarla kurduğu bağlantıyı bir tarafa bırakacak olsak dahi, genel olarak baktığımızda o

dönemde doğayı açıklamakta kullanılan çeşitli bilimsel terminolojilerin aslında Avrupa merkezli bir

uygarlık ve gelişmişlik öngörüsünü desteklediğini iddia edilebilir. Örneğin, Thomsen, Lyell ve Darwin’in

bulgularını biraz daha farklı bir biçimde sentezleyen John Lubbock, insan topluluklarının teknolojik

gelişme düzeyiyle sosyal gelişme düzeyinin bağlantılı olduğunu öne sürmüş ve kendi sentezini 1865

yılında yayımladığı Prehistoric Times isimli çalışmasında detaylarıyla anlatmıştır (Lubbock 1865).

Lubbock’a göre, Paleolitik’in sonuna doğru ortaya çıkan yeni ve üstün düzeyli bir taş işçiliğinin görüldüğü

süreç ‘Neolitik’ olarak adlandırılmalıydı, çünkü bu aletler muhtemelen bronz gibi metallerin üretimine

dayalı uygar toplulukların öncülü olan bir ara basamağı temsil ediyordu. Lubbock’un sentezi, dönemin

diğer araştırmacıları Lewis Henry Morgan ve Edward Burnett Tylor’un iddialarını destekleyen bir kültürel

evrim şemasına dönüşmekte de gecikmemiştir (Morgan 1877; Tylor 1871; Lubbock 1865, 1870). Bu

araştırmacılara göre, Eski Taş Çağı toplulukları ‘vahşiler’, tarıma geçenler ‘barbarlar’, alfabe ve yazıyı

bulan topluluklar ‘uygarlar’ olarak adlandırılabilirdi ve bu topluluklar evrimsel gelişme çizgisinde az

gelişmişten çok gelişmişe sıralanabilirlerdi.

Endüstri devrimiyle beraber bu fikirler ‘tarihsel maddecilik’ (historical materialism) olarak da

tanımlanan çığır açıcı yeni bir bağlama oturmuştur. Tarihsel maddeci bakış açısına göre, bir topluluğun

kuşaklar boyunca varlığını sürdürebilmesi, erişebildiği kaynakları gittikçe daha verimli bir biçimde

kullanmasına, yani ekonomik üretim kapasitesini artırmasına bağlıdır (Marx 1859). Bu çerçevede,

ekonomik akılcılıkla hareket eden insanlar bunu teknolojik altyapılarını, yani üretim araçlarını geliştirerek

sağlamaktadır. Kaynakların gittikçe daha verimli kullanımıyla oluşan ‘birikim’, üretim ve tüketim

ilişkilerinin gittikçe daha karmaşık bir biçimde yeniden düzenlenmesine yol açar ve merkezi otorite

etrafında yapılanan sınıflı toplumlar ortaya çıkar. Yani, tüm sosyal ve politik ‘üst yapı’, aslında ekonomik

‘alt yapıya’ verilen evrensel akılcı bir tepkinin ürünüdür; bu çerçevede, inanç sistemleri ve ideolojiler,

gittikçe büyüyen sınıf eşitsizliklerinin meşrulaştırılmasına aracılık eder. Gelişmeci bağlamla beraber

sentezlendiğinde ise, insan toplulukları ilkelden gelişmişe birkaç sınıfa ayrılabilir: ‘ilkel komünizm’,

‘kabileler’, ‘antik toplum’, ‘feodal toplum’ ve ‘kapitalist toplum’. Gordon Childe’ın sentezleri ise tam da

bu süreçte ortaya çıkarak kültür tarihçiliği yaklaşımlarını evrimci ve “tarihsel maddeci” gündemlerle

yeniden üretmiştir. Bu gündem, Birinci ve İkinci Dünya savaşları arasında baskınlaşan yeni dünya düzeni

ve ulus-devlet ideolojileriyle de desteklenmiştir (Trigger 1989, Larsen 1996, Scheffler 2003, Diaz-

Andreau 2007). Nitekim çanak-çömlek üretimi teknolojilerinin ortaya çıkışı, tipolojilerinin tanımlanması,

karşılaştırmalı çalışmalarla kronolojik çizelgelere yerleştirilmesi ve kültürel gelişim seviyesinin

belirlenmesi bu dönemin araştırmalarının önemli bir gündemidir ve ulus-devlet tarihi ve ideolojilerinin

oluşturulmasında sağladığı politik faydalar nedeniyle de geçerliğini sürdürmektedir (Meskell 1998,

Atakuman 2008, 2010).

Arkeoloji, geçmişte yaşamış insan topluluklarının yaşantılarını ve davranış biçimlerini etkileyen

faktörleri geride bıraktıkları nesnel kültür kalıntıları aracılığıyla ortaya çıkararak sosyo-ekonomik

dönüşümleri açıklamaya çalışan bir disiplindir. Bu noktada ise karşımıza, insan davranışını ve nesnel

kültürünü etkileyen faktörlerin neler olduğu sorusu gelmektedir ki, “kültürel evrim” kuramlarına göre

insan davranışını ve nesnel kültürünü etkileyen en önemli faktör doğaya karşı verdiği yaşam

mücadelesidir. Bu mücadele ile insanın sürekli yeni teknolojiler keşfederek hayatta kalma becerisini

arttırdığı ve ilerleyerek geliştiği, daha da önemlisi, bu gelişme sayesinde sadece doğa üzerinde değil, diğer

gruplar üzerinde de hükmetme ilişkileri kurmasının mümkün olduğu düşünülmektedir. Oysa, Karl Marx’ın

kendisi de dahil olmak üzere, Max Weber ve Emile Durkheim gibi birçok düşünür, tarihsel maddeciliğin

öznel, tarihsel ve sosyal koşullar çerçevesinde anlaşılması gerektiğini iddia etmişlerdir. Hatta, Friedrich

Engels’in 1884 yılında yayımlanan ‘Aile, Özel Mülk ve Devlet’in Kökeni’ isimli çalışmasında, bu

koşulların yaş ve cinsiyete bağlı eşitsizlikleri kurumsallaştıran aile düzeninin kuruluşuna ve özel mülkiyet

ilişkilerinin ortaya çıkmasıyla ilişkilendirilmiştir. Bunlara rağmen, ekonomik koşulların tarihin akışına

yön veren en önemli faktör olduğu kanaati çoğu zaman tüm sosyal gelişimi “insanın hayatta kalma

savaşına” bağlayan ‘ekonomik indirgemeci’ (economic determinism) araştırma gündemlerinin ortaya

çıkmasını engellememiştir. Özellikle de arkeoloji gibi insan davranışını doğrudan gözleme olanağına

sahip olmayan bir disiplin için bu yaklaşımlar merkezi bir öneme sahip olmuştur.

21. yüzyıl başlarına geldiğimizde, Tablo 5’te de gösterilmeye çalışıldığı gibi, ‘gelişmiş toplum’ ve

‘kültürel evrim’ öngörüleriyle şekillenen bir ekonomik indirgemeci sentez halen birçok araştırmacı

tarafından kullanılmaktadır. Bu sentezler, yerleşiklik, evcilleştirme, yeni teknolojilerin ortaya çıkışı, kültür

materyallerinin geniş coğrafyalara yayılması, mühür kullanımı veya anıtsal mimarinin bulunması gibi,

modern toplumların gelişmiş ve uygar olduğu düşünülen özelliklerinin proto-tiplerini aramaya

odaklanmaktadır. Ancak, bu bakış açılarından yapılan çalışmalar, bir yerleşim yerinin “uygarlık”

ölçeğinde nerede olduğunu tespit edebilmekteyse de gelişmelerin neden bazı yerlerde görüldüğünü ve

neden bazı yerlerde görülmediğini açıklamakta teleolojik bir yanılgıya düşebilmektedirler. Bu yanılgının

en önemli nedeni de, “uygarlık” kriterlerinin 19. Yüzyıl aristokrasisi ve orta sınıflarına özgü bir gelişme

algısından yapılmış olmasına bağlanabilir. Oysa, “uygarlık” dediğimiz ve kent-devletlerinin ortaya

çıkışıyla tanımlanan olgunun Mezopotamya tarihinde belirginleşmesi ve karakteristik özellikleri

konusunda bir fikir birliği olsa da, kentleşme öncesi toplumların dönüşüm ve değişim süreçlerini

gelişmeci bakış açılarıyla aydınlatmak son derece güçtür ve kültürel evrim kuramlarının eleştirel bir gözle

değerlendirilmesi gerekliliğini gündeme getirmektedir. Özellikle de, tüm sosyal ilişkilerin ve malların

yabancılaştırıldığı metaların mülkiyeti ve alışverişi üzerinden işleyen modern kapitalist bir toplumda değer

yargıları ve ekonomik strese verilen ortaklaşma-rekabet dengesinin ağırlık noktasının, bu tarz ilişkilerin

olmadığı prehistorik topluluklardakinden çok farklı olabileceği unutulmamalıdır. Daha önce de belirtildiği

gibi, prehistorik topluluklarda gözlemledigimiz sosyal yapılanma biçimlerini kentleşmeye özgü

gelişmişlik kriterleriyle değerlendirmek yerine, bu grupların alternatif yapılanma biçimlerine sahip

olduklarını düşünmek ve bu yapıların özelliklerini anladıktan sonra kuram ve yaklaşım çerçevesini

geliştirmek ön planda olmalıdır (Atakuman 2014).

Tablo 5. Mezopotamya arkeolojisi’nde kullanılan “kültür tarihçiliği” ve “kültürel evrim” terminolojileri arasındaki ilişkiler

Son dönemde birçok araştırmacı da hayatta kalma mücadelesi bağlamında kurulan neden-

sonuç ilişkilerinden ve bağlantılı terminolojilerinden uzaklaşarak, araştırılan dönemlerin sosyal,

sembolik ve ekonomik ilişki yapılarına öznel olarak odaklanmak gerektiğini iddia etmektedirler

(Gosden ve Marshall 1999; Fowler 2010; Carr ve Neitzel 1995; Joyce ve Gillespie 2000; Dobres

2000; Hodder 2012). Arkeolojide 1980’ler sonrası gelişmeye başlayan eleştirel kuram ve

yöntemler de böylesine bir bakış açısının ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Şüphesiz, bu

yaklaşımlar da insan davranışının ekolojik ortam ve iklimsel değişimlerle ilişkisini ve bunların

geçim stratejilerine ve teknolojik değişimle bağlantısını inkar etmemektedirler. Ancak bu

yaklaşımlara göre bir topluluk, sadece ekonomik önemi olan geçim kaynaklarını sömürmek

amacıyla bir araya gelen bir grup insan değildir; bunun yerine, bir topluluk, bireylerinin beraber

karar alarak eylemde bulunmasını sağlayabilecek bir sembolik ilişkiler ağına sahip olabildiği için

bir “sosyal” topluluktur. Nesnel kültür ise, bu ağın oluşturulmasında kullanılan en önemli

sembolik aracılardan biridir (Wobst 1977; Chapman 2000; Hodder 2012).

Her türlü aktivitenin, toplumsal yapının kurucu unsurlarına ve bu yapı içinde bireyin

statüsüne dair bilgiler içerdiğini savunan bu yaklaşımlar, topluluğu bir arada tutan yapıların nasıl

kurulduğunu araştırmaktadır. Böylesine araştırmalar, ‘hangi seramik kültürü nerede var?’,

‘ekonomik ve teknolojik gelişmişlik düzeyi nedir?’, ‘ilk seramik veya metal teknolojisi nerede

bulundu?’ ve dolayısıyla ‘kimler diğerlerinden önce gelişti?’ gibi sorular yerine, ‘sosyal bir grup

nasıl yapılanır’ ve ‘nesnel kültürün bu yapılaşmada rolü nedir’ gibi sorular sormaktadır. Bu

içerik çerçevesinde de, insanlar, mekanlar ve nesneler arasındaki ilişkilerin anlaşılmasına dayalı

araştırmalar önem kazanmaktadır, çünkü bu ilişkiler topluluğun çeşitli ölçeklerde kurulmasına

aracılık ederek sosyal kimliklerin özümsenmesini düzenleyen bir sembolik iletişim alanının

parçası olarak görülmektedir. Böyle bir yaklaşım, birey-aile-topluluk gibi birbiriyle iç içe geçmiş

farklı sosyal yapıların ortaya çıkışına ve iktidarın kuruluşuna ışık tutabilme potansiyeli

taşımaktadır (Bourdieu 1977).

Kuzey Mezopotamya ve Kuzey Levant bulguları ışığında bu yaklaşımın öncü

araştırmaları Ian Kuijt, Trevor Watkins, Jacques Cauvin, Ian Hodder gibi araştırmacılar

tarafından yapılmıştır. Bu araştırmacılara göre, Çanak-Çömleksiz Neolitik’te yaygınlaşan

mimari ve ölü gömmeye odaklı ayinler, ‘ev’ veya ‘hane’ olarak da adlandırabileceğimiz yeni bir

sosyo-ekonomik ünitenin ve bağlantılı kimlik yapılarının ortaya çıkması ile ilgilidir (Watkins

1990, 2004, Kuijt ve diğ. 2011; Hodder 1990; Cauvin 2000; Düring 2005; Düring ve Marciniak

2006). Bu bağlamda, MÖ 7000’lerden itibaren giderek yaygınlaşan çanak-çömlek, mühür,

figürin vb tarzdaki taşınabilir kültür materyallerinin, bağımsız hane grupları arasındaki ilişkileri

çeşitli ölçeklerde düzenleyen sembolik işlevleri olabileceği savı güçlü bir biçimde gündeme

gelmektedir (Costello 2011, Wengrow 2008). Özellikle Halaf sürecinde yaygınlaşan boyalı

çanak-çömlekler üzerinde gördüğümüz desenlerin mühürlerdekine benzer imgelerin karmaşık

kompozisyonlardan oluşması veya bazı mühür tipleri ve figürinler arasında önemli benzerlikler

olması, bu ilişkiler ağının toplumsal cinsiyet kategorilerinde meydana gelen dönüşümlerle ilgili

olabileceği izlenimini güçlendirmektedir (Campbell 2008 2010; Forest 1996; Wengrow 1998,

2001).

Halaf sürecinde çanak-çömlek üretimine ve dekorasyonuna verilen önemden

anlayabildiğimiz kadarıyla da, yemek üretme, hazırlama ve paylaşma etkinliklerinin önemli bir

sosyal dönüşüme aracılık etmektedir. Örneğin, ortak yemek tüketimi ortamlarında gittikçe

rekabetçi bir prestij nesneleri üretimi ve sergilenmesinin söz konusu olduğu düşünülmektedir

(Nieuwenhuyse 2007; Balossi 2004). Bu etkinlikler sırasında, ‘cinsiyet ile yaşa’ bağlı bireysel

ayrışmalardan, ‘aile-geniş aile’ ve çeşitli ilişkilenme mesafelerindeki ‘diğerleri’ gibi sosyal

statüler yeniden düzenlenmektedir. Bu çerçevede, dönemsel işgücü ve sosyal ihtiyaçlar

çerçevesinde aralarındaki işbirliğini artırmak için bir araya gelen gruplar, gittikçe yakınsak bir

sosyal kimlik oluşumu ve yapılanma düzenine giriyor görünmektedir. Kurumsal bir merkezi

otoritenin ortaya çıkması ise bu tarz sosyal ve ekonomik işbirliği ortamlarında tüm topluluğun

sembolik ve ekonomik etkinliklerini tekelden kontrol edebilecek grup veya kişilerin ortaya

çıkmasıyla ilgili görünmektedir (Aldenderfer 1993; Hayden 2009). Ancak, bunun hangi

koşullarda meydana geldiğinin araştırılması ‘Toplumsal Cinsiyet Arkeolojisi’, ‘Göstergebilim

Arkeolojisi’ gibi nesnel kültür iletişimini anlamada yeni bakış açıları ve kuramsal yaklaşımlara

ihtiyaç duymaktadır.

Şüphesiz, prehistoryanın en önemli sorularından biri sosyal ve ekonomik

merkezileşmeyle oluşan sınıflı toplulukların ortaya çıkış sürecini anlamaktır. Ancak, sosyal

bilimlerin tüm dallarının da önemli bir sorunsalı olan böylesine geniş kapsamlı bir araştırma

gündemini indirgemeci yaklaşımlarla çözmeye çalışmak, arkeoloji disiplinini sadece geçmişin

gerçeğinden değil, bugünün gelişmelerinden de koparma riskini barındırmaktadır. Fizik veya

kimya gibi en temel bilimlerin bilgi üretimi dahi basit olguların yeniden sorgulanmasına dayalı

bir felsefi çerçevede gerçekleşirken, arkeolojinin sosyal bilim kuram ve gelişmelerinden uzak bir

noktada kalması düşünülemez. Arkeoloji tarihinin de gösterdiği gibi nitelikli bilgi üretimi ve

‘özgün’ çalışma, kazılarda yeni bulunmuş nesnelerin tanım ve tariflerinden çok, araştırmacıların

kendilerine ve disiplinin öğretilerine eleştirel olarak yaklaşabilmeleri ve verileri çeşitli bakış

açılarıyla yeniden sorgulayabilmeleriyle gerçekleşmiştir. Bu makalede eleştirilen Gordon

Childe’ın yaklaşımları günümüzde halen güçlü bir biçimde geçerliğini korumaya devam

ediyorsa, bunun nedeni, kendisinin de belirttiği gibi, daha önce kimsenin bilmediği arkeolojik

verilerin ölçümlerini ve tipolojilerini yaparak bilim dünyasına tanıtmasından değil, bu verilere

kuramsal çerçeveler geliştirmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Kanımca, ülkemizde

arkeolojinin gerçek anlamda ‘özgün’ bir gelişme gösterebilmesi, Gordon Childe’ı onun

yöntemiyle eleştirmek üzerine kurulacaktır.

“The most original and useful contributions that I may have made to prehistory are certainly

not novel data rescued by brilliant excavation from the soil or by patient research from dusty

museum cases, nor yet well founded chronological schemes nor freshly defined cultures, but

rather interpretative concepts and methods of explanation.”

“Prehistorya’ya yapmış olabileceğim en önemli ve özgün katkılar, kesinlikle görkemli

kazılardan kurtarılmış yeni veriler, tozlu müze raflarında sabırla gerçekleştirilmiş araştırmalar,

dayanakları sağlam kronolojik şemalar ve henüz tanımlanmış kültürler değil, bunların yerine

yorumlayıcı kavramlar ve açıklama yöntemleridir.”

Gordon Childe (1958, s. 69)

Kaynakça

Adams, Robert McCormick. 1966. The evolution of urban society: early Mesopotamia and prehispanic

Mexico. Transaction Publishers.

Adams, R. M. 1981. Heartland of cities: Surveys of ancient settlement and land use on the central

floodplain of the Euphrates Chicago: University of Chicago Press.

Adams, R. M. 1965. Land behind Baghdad: a history of settlement on the Diyala Plains. Chicago:

University of Chicago Press.

Aiello, L. C. 2011. “The origins of agriculture: New data, new ideas”, Current Anthropology, 52,

Supplement 4, s. 161–511.

Akkermans, P. M. M. G. 1993. Villages in the Steppe. Ann Arbor, MI: University of Michigan Press.

Akkermans, P. M. M. G. ve Duistermaat, K. 1997. “Of storage and nomads: the sealings from Late

Neolithic Sabi Abyad, Syria”, Paleorient, 22 (2), s. 17–32.

Akkermans, P. ve Duistermaat, K. 2004. “More Seals and Sealings from Neolithic Tell Sabi Abyad,

Syria”, Levant, 36, s. 1-11.

Akkermans, P. M. M. G. ve Schwartz, G. 2003. The archaeology of Syria: From complex hunter-

gatherers to early urban societies (16000–300 BC). Cambridge: Cambridge University Press.

Akkermans P.M. M.G. ve M. Verhoeven 1995. “An Image of Complexity: The Burnt Village at Late

Neolithic Sabi Abyad, Syria”, American Journal of Archaeology, 99, s. 5-32.

Aldendenfer, M. 1993. “Ritual, hierarchy, and change in foraging societies”, Journal of Anthropological

Archaeology, 12, s. 1–40.

Algaze, G. 1993. The Uruk World System: The Dynamics of Expansion of Early Mesopotamian

Civilization. Chicago: University of Chicago Press.

Algaze, G. 2008. Ancient Mesopotamia at the Dawn of Civilization: the Evolution of an Urban

Landscape. Chicago: University of Chicago Press.

Atakuman Eissenstat, C. 2004. Ritualization of Settlement: Conditioning Factors of Spatial Congruity

and Temporal Continuity during the Late Neolithic of Southeastern Anatolia. Los Angeles,

University of California.

Atakuman, Ç. 2008. “Cradle or crucible Anatolia and archaeology in the early years of the Turkish

Republic (1923—1938)”, Journal of Social Archaeology, 8(2), s. 214-235.

Atakuman, Ç. 2010. “Value of Heritage in Turkey: History and Politics of Turkey’s World Heritage

Nominations”, Journal of Mediterranean Archaeology, 23(1), s. 107-131.

Atakuman, Ç. 2013. “Deciphering Later Neolithic stamp seal imagery of Northern Mesopotamia”,

Documenta Praehistorica, 40, s. 247–264.

Atakuman, Ç. 2014. “Architectural Discourse and Social Transformation during the early Neolithic of

South-east Anatolia”, Journal of World Prehistory, 27, s. 1-42.

Balossi F. 2004. “New data for the definition of the DFBW horizon and its internal developments: The

Earliest Phases of the Amuq Sequence Revisited”, Anatolica, 30, s. 109-49.

Bar-Yosef, O. 2001. “From sedentary foragers to village hierarchies: The emergence of social institutions.

Proceedings of the British Academy”, 110, s.1–38

Bernbeck, R., ve Pollock, S. 2003. “The biography of an Early Halaf Village: Fistikli Höyük 1999-

2000”, Istanbuler Mitteilungen, 53, s. 9-77.

Bernbeck, R., Pollock, S., ve Coursey, C. 1999. “The Halaf settlement at Kazane Höyük”, Anatolica, 25,

s. 109-147.

Binford, L. 1968. “Post-Pleistocene adaptations” içinde S. Binford ve L. Binford (editörler). New

perspectives in archaeology. Chicago: Aldine, s. 313–341.

Bourdieu, P. 1977. Outline of a theory of practice. Cambridge: Cambridge University Press.

Braidwood R. J. ve Howe, B. 1960. Prehistoric Investigations in Iraqi Kurdistan. University of Chicago

Press.

Braidwood, R. J., Braidwood, L. S. ve Haines, R. C. 1960. Excavations in the Plain of Antioch,

University of Chicago Press.

Breniquet, C. 1996. La disparition de la culture de Halaf: les origines de la culture d'Obeid dans le nord

de la Mésopotamie. Paris: Etudes et Recherche sur les Civilisations.

Campbell, S. 1992. Culture, Chronology and Change in the Later Neolithic of North Mesopotamia.

Yayınlanmamış Doktora Tezi, University of Edinburgh.

Campbell, S. 2008. “Feasting and Dancing: Gendered Representation and Pottery in Later Mesopotamian

Prehistory”, içinde D. Bolger (editör). Gender Through Time in the Ancient Near East. Lanham,

MD: Altamira, s. 53-76.

Campbell, S. 2010. “Understanding Symbols: Putting Meaning into the Painted Pottery ofPrehistoric

Northern Mesopotamia”, içinde D. Bolger ve L. C. Maguire (editörler), The Development of

Pre-State Communities in the Ancient Near East: Studies in Honour of Edgar Peltenburg.

BANEA Publication Series, vol. 2. Oakville: OxBow Books, s. 147-155.

Campbell S. 2012. “Rhythms of the past: Time and memory at late Neolithic Domuztepe” içinde F.

Borrell Tena v.d. (editörler), Broadening Horizons 3 : Conference of Young Researchers Working

in the Ancient Near East, Bellaterra (Barcelona) : Universitat Autònoma de Barcelona. Servei de

Publicacions.

Campbell, S. ve Fletcher, A. 2012. “Scale and integration in Northern Mesopotamia in the early 6th

millennium cal. BC”, içinde O. P. Nieuwenhuyse, R. Bernbeck , P.M.M.G. Akkermans, J.

Rogash (editörler), Interpreting the Late Neolithic of Upper Mesopotamia. Turnhout: Brepols, 39-

50.

Campbell, S., Carter, E., Healey, E., Anderson, S., Kennedy, A. ve Whitcher, S. 1999. “Emerging

complexity on the Kahramanmaraş plain, Turkey: the Domuztepe project, 1995–97”, American

Journal of Archaeology, 103, s. 395–418.

Carr C., Jill ve E. Neitzel (ed.) 1995. Style, Society and Person: Archaeological and Ethnological

Perspectives. NY: Plenum Press.

Carter, E., Campbell, S. ve Gauld, S. 2003. “Elusive complexity: new data from Late Halaf Domuztepe in

South Central Turkey”, Paleorient, 29(2), s. 117–33.

Carter, E. 2010. “The Glyptic of the Middle-Late Halaf Period at Domuztepe, Turkey”, Paléorient 36(1),

s. 159-177.

Cauvin, J. 2000. The Birth of the Gods and the Origins of Agriculture. Cambridge: Cambridge University

Press.

Chapman, J. 2000. Fragmentation in Archaeology. People Places and broken objects in the prehistory of

southeastern Europe. London: Routledge.

Childe, V.G. 1935. New Light on the Most Ancient East: The Oriental Prelude to European Prehistory.

London: Kegan Paul.

Childe, V. G. 1936. Man Makes Himself . London: Watts.

Childe, V. G. 1942. What Happened in History. Harmondsworth and New York: Penguin Books Ltd.

Childe V.G. 1950. “The Urban Revolution”, Town Planning Review, 20, s. 3-17.

Childe, V. G. 1951. Social Evolution. London: Watts.

Childe, V.G. 1952. “Old World Prehistory: Neolithic” içinde A.L. Kroeber (editör), Anthropology Today:

An Encyclopedic Inventory. Chicago: University of Chicago Press, s. 193-210.

Childe 1958. “Retrospect”, Antiquity, 32 (126), s. 69-74.

Cohen, M. 1977. The food crisis in prehistory. New Haven: Yale University Press.

Rowley-Conwy, Peter. 2006. "The Concept of Prehistory and the Invention of the Terms `Prehistoric' and

`Prehistorian': the Scandinavian Origin, 1833—1850", European Journal of Archaeology 9(1), s.

103–130

Costello, S.K. 2011. “Image, Memory and Ritual: Re-viewing the antecedents of writing”. Cambridge

Archaeological Journal 21(2), s. 247–62.

Diaz-Andreau, M. (ed) 2007. “A World History of Nineteenth-Century Archaeology: Nationalism,

Colonialism and the past”. Oxford: Oxford University Press.

Dobres, M. A. 2000. Technology and social agency: outlining a practice framework for archaeology.

Oxford: Blackwell Publishers.

Düring, B. 2005. “Building continuity in the Central Anatolian Neolithic: Exploring the meaning of

buildings at Aşıklı Höyük and Çatalhöyük”, Journal of Mediterranean Archaeology, 18(1), s. 3–

29.

Düring, B. S., ve Marciniak, A. 2006. “Households and communities in the central Anatolian Neolithic”,

Archaeological Dialogues, 12(2), s. 165–187.

Evershed, R. P., Payne, S., Sherratt, A. G., Copley, M. S., Coolidge, J., Urem-Kotsu, D. ve Burton, M.

2008. “Earliest date for milk use in the Near East and southeastern Europe linked to cattle

herding”, Nature, 455(7212), s. 528-531.

Flannery, K. V. 1969. “Origins and ecological effects of early domestication in Iran and the Near East”

içinde P. Ucko ve G. Dimbleby (editörler), The domestication and exploitation of plants and

animals. London: Duckworth, s. 73–100.

Flannery, K. V. 1972a. “The cultural evolution of civilizations”, Annual Review of Ecology and

Systematics, 3, s. 399–426.

Flannery, K. V. 1972b. “The origin of the village as a settlement type in Mesoamerica and the Near East,

a comparative study”, içinde P. Ucko, R. Tringham, ve G. Dimbleby (editörler), Man, settlement

and urbanism. London: Duckworth, s. 23–53.

Flannery, K. V. 1986. Guila Naquitz: Archaic foraging and early agriculture in Oaxaca, Mexico.

Orlando: Academic Press.

Flannery, K. V. 2002. “The origins of the village revisited: From nuclear to extended households”,

American Antiquity, 76(3), s. 417–433.

Fletcher, A. 2008. “Ceramic Styles at Domuztepe: Evidence for social interacton in the Late Neolithic”,

içinde H. Kühne, R. M. Czichon, F. J. Kreppner. Proceedings of the 4th International Congress

on the Archaeology of the Ancient Near East (ICAANE), v.2. Wiesbaden: Harrassowitz Verlag,

s.111-124.

Forest, J. D. 1996. Mesopotamie: L’apparition de l’etat. Paris: Editions Paris-Mediterranee.

Fowler, C. 2010. “From identity and material culture to personhood and materiality”, içinde D. Hicks ve

M.C. Beaudry (editörler), Oxford handbook of material culture studies. Oxford: Oxford UP, s.

352-385.

Frangipane, M. 2000. “The development of administration from collective to centralized economies in the

Mesopotamian world: the transformation of an institution from ‘systemserving’ to ‘self-serving’

”, içinde G. Feinman ve L. Manzanilla (editörler), Cultural Evolution: Contemporary Viewpoints

Fundamental Issues in Archaeology. New York: Kluwer Academic/Plenum, s. 215–232.

Frangipane, M. 2007. “Different types of egalitarian societies and the development of inequality in early

Mesopotamia”, World Archaeology, 39(2), s. 151-176.

Fried, M. H. 1967. The Evolution of Political Society. New York: Random House.

Garstang, J. 1953. Prehistoric Mersin, Yümük Tepe in Southern Turkey: The Neilson Expedition in

Cilicia. Oxford: Clarendon Press.

Gosden C. ve Y. Marshall. 1999. “The cultural Biography of objects”, World Archaeology, 31(2), s. 169-

178.

Hayden B. 2009. “Funerals As Feasts: Why Are They So Important?”, Cambridge Archaeological

Journal, 19(1), s. 29–52.

Henry, D. 1989. From foraging to agriculture: The Levant at the end of the Ice Age. Philadelphia:

University of Pennsylvania Press.

Herzfeld, E. 1948. Die Ausgrabungen von Samarra. 6. Geschichte der Stadt Samarra. Eckardt &

Messtorff.

Hodder, I. 1990. The domestication of Europe. Oxford: Oxford University Press.

Hodder, I. 2012. Entangled: An archaeology of the relationships between humans and things. Wiley-

Blackwell.

Joyce, R.A. ve Gillespie, S. D. 2000. Beyond kinship: Social and material reproduction in house

societies. Philedelphia: University of Pennsylvania Press.

Kansa S.W., Gauld S.C., Campbell S. ve Carter E. 2009. “Whose Bones are those? Preliminary

Comparative Analysis of Fragmented Human and Animal Bones in the “Death Pit” at

Domuztepe, a Late Neolithic Settlement in Southeastern Turkey”, Anthropozoologica, 44(1), s.

159-172.

Kenyon, K. M. 1960. Excavations at Jericho: The architecture and stratigraphy of the tell: Plates (Vol.

3). Jerusalem: British School of Archaeology in Jerusalem.

Kingston, R. (ed) 2009. Montesquieu and his Legacy. Albany: State University of New York Press.

Kuijt, I., Guerrero E., Molist M. ve Anfruns, J. 2011. “The changing Neolithic household: Household

autonomy and social segmentation, Tell Halula, Syria”, Journal of Anthropological Archaeology,

30, s. 502–522.

Kuklick, H. 1991. The Savage Within: The Social History of British Anthropology, 1885-1945.

Cambridge: Cambridge University Press.

Larsen M. T. 1996. The Conquest of Assyria: excavations in an antique land 1840-1860. London:

Routledge.

LeBlanc, S. A. ve Watson, P. J. 1973. “A comparative statistical analysis of painted pottery from seven

Halafian sites”, Paléorient, 1(1), s. 117-133.

Lloyd, S., Safar, F. ve Braidwood, R. J. 1945. “Tell Hassuna Excavations by the Iraq Government

Directorate General of Antiquities in 1943 and 1944”, Journal of Near Eastern Studies, 4(4), s.

255-289.

Lubbock, J. 1865. Pre-Historic Times, As Illustrated by Ancient Remains, and the Manners and Customs

of Modern Savages. London: Williams & Norgate,

Lubbock, J. 1870. The Origin of Civilisation and the Primitive Condition of Man. London: Longmans,

Green & Co.

Maher, L. A., Banning, E. B. ve Chazan, M. 2011. “Oasis or mirage? Assessing the role of abrupt climate

change in the prehistory of the southern Levant”, Cambridge Archaeological Journal, 21(1), s. 1-

29.

Maisels, C. K. 1990. The Emergence of Civilization: From Hunting and Gathering to Agriculture, Cities

and the State in the Near East. London: Routledge.

Maisels, C. K. 1993. The Near East: Archaeology in the ‘Cradle of Civilization’. London and New York:

Routledge.

Mallowan, M. E. L. ve Rose, J. C. 1935. “Excavations at Tell Arpachiyah”, Iraq, 2, s. 1–178.

Marx, K. 1904. A Contribution to the Critique of Political Economy. Chicago: Charles H. Kerr. (ilk

basım 1859. Moscow: Progress Publishers)

Merpert, N. Y. ve Munchaev, R. M. 1993a. “Yarimtepe I”, içinde N. Yoffee ve J.J. Clark (editörler),

Stages in the Evolution of Mesopotamian Civilization. Tucson AZ and London: University of

Arizona Press, s. 73–114.

Merpert, N. Y. ve Munchaev, R. M. 1993b. “Yarimtepe II: the Halaf levels”, İçinde N. Yoffee ve J.J.

Clark (editörler), Early Stages in the Evolution of Mesopotamian Civilization. Tucson AZ and

London: University of Arizona Press, s. 129–62.

Merpert, N. Y. ve Munchaev, R. M. 1993c. “Burial practices of the Halaf culture”, İçinde N. Yoffee ve

J.J. Clark (editörler), Early Stages in the Evolution of Mesopotamian Civilization. Tucson AZ and

London: University of Arizona Press, s. 207–223.

Meskell, L. 1998. Archaeology under fire: Nationalism, politics and heritage in the Eastern

Mediterranean and Middle East. London: Routledge.

Moore, A. M. T. 1989. “The transition from foraging to farming in Southwest Asia: Present problems and

future directions”, içinde D.R. Harris ve G.C. Hillman (editörler), Foraging and farming: The

evolution of plant exploitation. London: Unwin Hyman, s. 620-631.

Morgan, L. H. 1877. Ancient Society or Researches in the Line of Human Progress from Savagery

through Barbarism to Civilization. London: MacMillan.

Nieuwenhuyse, O. 2007. Plain and Painted Pottery: The Rise of Late Neolithic Ceramic Styles on the

Syrian and Northern Mesopotamian Plains. Leiden: Brepols.

Nissen, H-J., Damerow P. ve Englund R. 1993. Archaic Bookkeeping: Early Writing and Techniques of

Economic Administration in the Ancient Near East. Chicago IL: The University of Chicago Press.

Oates, D. ve Oates J. 1976. The Rise of Civilization. Oxford: Elsevier-Phaidon.

Oppenheim, M. von. 1943. Tell Halaf, vol. 1: Die prähistorischen Funde. Bearbeitet von Hubert Schmidt.

Berlin: Walter de Gruyter.

Özbal, R. 2010. “A Comparative look at Halaf and Ubaid Period Social Complexity and the Tell Kuru

case”, Turkish Academy of Sciences-Journal of Archaeology TUBA-AR, 13, s. 39-59.

Pittman, H. 1994. “Towards an understanding of the role of glyptic imagery in the administrative systems

of proto-literate greater Mesopotamia”, içinde P. Ferioli, E. Fiandra, G.G. Fissore ve M.

Frangipane (editörler), Archives Before Writing. Proceedings of the International Colloquium,

Oriolo Romano, Oct. 23–25, 1991. Rome: Scriptorium, s. 177–203.

Pollock, S. 2011. “Making a Difference: Mortuary Practices in Halaf Times”, içinde A. Baadsgaard, A.

Boutin ve J. Buikstra (editörler), Breathing New Life into the Evidence of Death: Contemporary

Approaches to Bioarchaeology. Santa Fe: School of Advanced Research Press, s. 29-54.

Redman, C. L. 1978. The Rise of Civilization: From Early Farmers to Urban Society in the Ancient Near

East. San Francisco: W. H. Freeman.

Rowley-Conwy, P. 2006. "The Concept of Prehistory and the Invention of the Terms 'Prehistoric' and

'Prehistorian': the Scandinavian Origin, 1833—1850", European Journal of Archaeology, 9(1)

s. 103–130.

Sarre, F., Herzfeld, E. ve Arnold, H. 1925. Die Keramik von Samarra: Die Ausgrabungen von Samarra.

Dietrich Reimer.

Scheffler, T. 2003. “‘Fertile Crescent’, ‘Orient’, ‘Middle East’: The Changing Mental Maps of Southwest

Asia”, European Review of History, 10 (2), s. 253-272.

Schmandt- Besserat, D. 1996. How Writing Came About? Austin TX: University of Texas Press.

Service, E. R. 1962. Primitive Social Organization: An Evolutionary Perspective. New York: Random

House.

Stein, G. 1994a. “Introduction part II. The organizational Dynamics of Complexity in Greater

Mesopotamia”, içinde G. Stein ve M.S. Rothman (editörler), Chiefdoms and Early Stages in the

Near East. The Organizational Dynamics of Complexity. Monographs in World Archaeology 18,

Madison: Prehistory Press, s. 11-22.

Stein, G. 1994b. “Economy, ritual and power in Ubaid Mesopotamia”, içinde G. Stein ve M.S. Rothman

(editörler), Chiefdoms and Early Stages in the Near East. The Organizational Dynamics of

Complexity. Monographs in World Archaeology 18, Madison: Prehistory Press, s. 35-50.

Stein, G. 1994c. “Segmentary States and organizational variation in early complex societies: a rural

perspective”, içinde G.M. Schwartz ve S.E. Falconer (editörler), Archaeological views froms the

countryside. Village communities in early complex societies. Washington D.C: Smithsonian

Institution Press, s. 10-18.

Stein, G. ve Rothman M.S. (editörler) 1994. Chiefdoms and Early States in the Near East: The

Organizational Dynamics of Complexity. Madison: Prehistory Press.

Trigger, B. 1989. A History of Archaeological Thought. Cambridge: Cambridge University Press.

Tylor, E. B. 1871. Primitive Culture: Researches into the Development of Mythology, Philosophy,

Religion, Art, and Custom. London: John Murray.

Verhoeven, M. 2002. “Ritual and ideology in the Pre-Pottery Neolithic B of the Levant and southeast

Anatolia”, Cambridge Archaeological Journal, 12(2), s. 233–258.

Watkins, T. 1990. “The origins of house and home”, World Archaeology, 21(3), s. 336–347.

Watkins, T. 2004. ”Building houses, framing concepts, constructing worlds”, Paléorient, 30(1), s. 5-23.

Watkins, T. ve Campbell, S. 1987. “The Chronology of the Halaf Culture”, içinde O. Aurenche, J. Evin,

ve F. Hours (editörler), Chronologies in the Near East, BAR Int. Series 379, Oxford: BAR, s.

427-464.

Watson, P. J. 1983. “The Halafian culture: a review and synthesis”, içinde T. Cuyler Young Jr., P.E.L.

Smith, ve P. Mortensen (editörler), The Hilly Flanks and Beyond: Essays on the Prehistory of

Southwestern Asia, Chicago: The Oriental Institute Publications, s. 231-250.

Wengrow, D. 1998. “ ‘The changing face of clay’: continuity and change in the transition from village to

urban life in the Near East”, Antiquity, 72, s. 783-795.

Wengrow, D. 2001. “The evolution of simplicity: aesthetic labour and social change in the Neolithic Near

East”, World Archaeology, 33(2), s. 168-188.

Wengrow, D. 2008. “Prehistories of Commodity Branding”, Current Anthropology, 49(1), s. 7-34

Wickede, A. von. 1990. Prahistorische Stempelglyptic in Vorderasien. Munich: Profil Verlag.

Wobst, H. M. 1977. “Stylistic Behavior and Information Exchange”, İçinde E.H. Cleland (editör), For the

Director: Research Essays in Honor of James B. Griffen. Ann Arbor: University of Michigan

Press, s. 317-342

Woodburn, J. 1982. “Egalitarian societies”, Man, 17, s. 431–451.

Woolley, C. L. 1934. Ur excavations. Vol. 2, The Royal cemetery. Oxford: Oxford University Press.

Zeder, M. A. 1994. “After the revolution: post‐Neolithic subsistence in northern Mesopotamia”,

American Anthropologist, 96(1), s. 97-126.