25
HAZIRLAYANLAR CANSU BULUT NAZIM SARAL GÜL DAĞ KÜLTÜREL İNCELEMELER GELENEĞİNDE ‘’KÜLTÜR, POPÜLER KÜLTÜR VE İDEOLOJİ’’ SORUNU 1

Kültürel inceleme

Embed Size (px)

Citation preview

HAZIRLAYANLARCANSU BULUT NAZIM SARAL

GÜL DAĞ

KÜLTÜREL İNCELEMELER GELENEĞİNDE ‘’KÜLTÜR, POPÜLER KÜLTÜR VE İDEOLOJİ’’

SORUNU

1

İngiliz Kültürel incelemeleri geleneği, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kültür ve iletişimle ilgili çalışmalarda önemli dayanak noktalarından biri olmuştur.

2

KÜLTÜREL İNCELEMELER GELENEĞİNDE ‘’KÜLTÜR, POPÜLER KÜLTÜR VE İDEOLOJİ’’

SORUNU

ÖNCÜLER: WİLLİAMS, THOMPSON VE HOGGART

1950’li yıllarda yazın eleştirmeni olan Raymond Williams ve Richard Hoggart, kültür incelemelerine yönelik mevcut yaklaşımların sınıfsal ilgileri ve değerleri yansıtmadığını fark etmişler.

Kültürü ‘‘bütün bir yaşam biçimi’’ olarak gören Williams’a göre kültür bu ‘‘bütün bir yaşam biçiminin içerisinde gerçekleşen deneyimlere ve de bu deneyimlerin o kültürü deneyimleyen insanlar tarafından yorumlanma biçimlerini’’ kapsar. Esasında bu yaklaşım seçkinci kültür anlayışlarında ayrılmış olur. Çünkü seçkinci yaklaşım, kültürü daha çok düşünsel formlara indirgenmekte ve seçkin sınıfın üyelerine ait bir etkinlik olarak görmektedir. Buna karşılık onun yaklaşımı bu dar çerçeveyi aşarak seçkin ve seçkin olmayan insanların her türlü gündelik yaşamsal faaliyetlerini ve deneyimlerini kültürün bir parçası olarak görür.

3

Williams kültür kavramını 3 düzeyde inceler. İlkinde kültür, insanlar tarafından mükemmel olarak değerlendirilen, belirli mutlak ve evrensel değerlerin idealize edildiği bir süreci dile getirir.

İkinci düzeyde kültürden insanların hayal gücüne dayanan entelektüel çalışmalarında düşünce ve deneyimlerinin dile getirildiği belgeler anlaşılır.

Üçüncü ve en önemli düzeyde ise kültür kavramının içi biraz daha genişletilerek ‘‘bütün bir yaşam biçimini’’ dile getirir.

4

Williams’a göre kültürün gelişiminde iletişimsel etkinlikler önemli bir faktördür. Bu açıdan iletişim alanındaki teknolojik ve kurumsal gelişmeler kitle iletişiminin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Williams geliştirdiği ‘‘his yapısı’’ kavramsallaştırması ile gündelik yaşamı ve kültürü açıklamaya çalışır. His yapısı tarihsel bir gelişim sürecinde belli bir toplumda belli bir gelişme anında yaşanan insan deneyimidir. Dolayısıyla kültür yaşanılan toplumsal ve tarihsel süreci içinde taşır.

5

Williams düşünsel olarak Marksizm'den etkilenmiş olmasına rağmen bu yaklaşımın başvurduğu altyapı/üstyapı formülasyonunu reddederek kendi anlaşıyışını geliştirir. Williams yaşamaya devam eden kültür ile yeni doğmakta ve gelişmekte olan bir kültürün karşılıklı olarak etkileşim içerisinde olduğu anlayışından hareket etmektedir. Böylece bir kültür içerinde ‘’ileri(ci)’’ ve ‘’geri(ci)’’ unsurları bir arada bulunduran Williams’a göre kültür, egemen bir toplumsal düzede politik bir mücadele içinde olan grupların bu düzenle bütünleşmek ve ona direnmek için geliştirdikleri ifadeleri de içerir. Bu yaklaşım ile Williams kültürün ekonomik altyapının belirlediği ikincil bir fenomen olduğu görüşüne karşı çıkar. 6

Düşünsel olarak Marksist yaklaşımdan etkilenen Thompson kültürün görece özerkliğine vurgu yapar. O da, Williams gibi kültürün ekonomik alt yapı tarafından belirlendiği yönündeki Marksist görüşü ve özellikle yapısalcı yaklaşımları reddetmiştir. Toplumda belirleyici yasalar olduğu ve insanların bu yasaların yer aldığı yapılar tarafından belirlendiği yönündeki yapısalcılığa karşı çıkar.Thompson sınıfların sadece ekonomik bir kategori olmadığı aynı zaman birer kültürel kategori olduğuna vurgu yapar. Bu noktada kültürün evrensel ve şematik olmadığına farklı toplumsal yapıların aynı zamanda farklı birer tarihsel ve kültürel oluşum olduğuna dikkat çeker. 7

THOMPSON

Thompson, Williams’ın kültür anlayışını eleştirir. Çünkü Williams’ın ‘’ bütün bir yaşam biçimi’’ olarak kavramsallaştırdığı kültür anlayışı, sınıflı toplumların ayrılmaz bir parçası olan toplumsal çatışmaları ve mücadeleleri dışlamaktadır. Thompson’a göre kültür yalnızca bir yaşam biçimi değil aynı zamanda bu yaşam biçiminin içerdiği ‘’ bütün bir mücadele tarzıdır. Buradan bakıldığında Thompson, kültürü sınıflarla ve sınıf mücadeleleriyle ilişkilendirirken aslında marksın görüşlerine yaklaşır. Marks toplumsal sınıfları tanımlarken ‘’kendinde sınıf’’ ve ‘’kendisi İçin sınıf’’ arasında ayrım yapar. Buna göre toplumsal sınıfların üretim araçları karşısındaki nesnel konumları onların kendinde sınıf olma koşullarını yaratır buna karşılık bir sınıf kendi sınıf bilincine sahip olup diğer sınıflarla ekonomik ve siyasal mücadeleye giriştiği zaman kendisi için sınıf haline gelir. Thompson’a göre de bir toplumsal sınıf ancak kendi sınıf bilincine sahip olup diğer sınıflarla mücadele ettiği zaman gerçek bir sınıf haline gelir.

8

Thompson ayrıca Williams'ın düşüncesindeki ‘’ geleneklere sahip çıkmak gerektiği’’ yönündeki anlayışını da eleştirerek bunun yerine ‘’ kültürel süreklilik ve kültürel kopuş görüşünü geliştirir. Thompson'a göre her türlü geleneğin değil, işçi sınıfının mücadelesini güçlendiren işçi sınıfını özgürlüğe ve sosyalizme taşıyacak geleneklere sahip çıkılmasını vurgular. Thompson iddiası sosyalizme ulaşmak için kültürün dönüştürülmesi gerektiğidir.

9

Thompson ’un kültürel incelemeler geleneğine katkısı kültürü sınıf bağlamında ele almış olmasıdır. Toplumsal değişim, belli değer yargılara sahip olan insanların eylemleriyle katıldıkları ve dönüştürdükleri bir süreçtir. Diğer önemli nokta ise Thompson’ın özel süreçleri dikkate alan esnek ve kültürel yaklaşımı benimsemiş olmasıdır. Ona göre kültür, sınıfın oluşumunda ve gelişiminde, sınıfsal eşitsizliklerin sürdürülmesinde son derece önemlidir.

10

Kültürel İncelemeler geleneğinin oluşumunda ve gelişiminde Richard Hoggart’ın da önemli katkıları olmuştur. Hoggart işçi sınıfı kültürünü anlamak ve onu sosyalist bir açıdan dönüştürmek için onların gündelik yaşam pratiklerini ve dolayısıyla dünya görüşlerinin oluşmasına katkıda bulunan faktörleri inceler.

Williams ve Thompson’dan farklı olarak çalışmalarında, İşçi sınıfının bilincinin ve dünya görüşünün oluşmasında kitle iletişim ürünlerinin kültür üzerindeki etkisinden bahseder. Bu tip popüler kültür ürünleri, işçi sınıfının kendi sınıf bilincinin gelişmesini engelleyerek onları egemen yapının yeniden üretilmesini ve egemen sınıfın hegemonyasını tesis edecek popüler zevk ve beğenilerle donatır.

11

Burada vurgulanması gereken Hoggart’ın İngiliz kültürel İncelemeleri geleneğinin kurulmasına ve gelişmesine yaptığı katkının çok önemli olduğudur. Çünkü kültürün ideolojik olan doğasına dikkat çekmiş ve aynı zamanda işçi sınıfının kültür ve ideolojisinin oluşmasında, onların gündelik yaşam pratiklerinin ayrılmaz bir parçası olan popüler kültür ürünlerinin incelenmesi gerektiğini vurgulamıştır.

12

STUART HALL’IN KATKILARIKültürel İncelemeler Geleneğine göre; kapitalist

endüstriyel toplumlar, eşitsiz bir biçimde etnik, cinsiyet ve sınıf yapısına göre bölünmüştür. Kültür, bu bölünmenin kurulduğu ve mücadele edilen bir alandır. Yani kültür anlamlar üzerinde mücadelenin gerçekleşmesini sağlar. Bu anlam mücadelesinde toplum ve kültür üzerinde kültür endüstrisinin bir parçası olarak medyanın çok önemli bir etkisi vardır. Medya, dil aracılığıyla, sembolik ve kültürel kodlarla biçimlendirdiği dünya tasarımlarıyla, popüler bilincin oluşmasına katkıda bulunur. Ancak medya yansız bir kurum değil, iktidar ilişkilerinin bir parçasıdır. 13

Bilincin yaratılmasında kültürün önemine eğilen kültürel incelemeler geleneği analizlerinde öncelikle Althusser’in ‘’devletin ideolojik aygıtları’’ ve daha sonrada Gramsci’nin ‘’kültürel hegemonya’’ kavramsallaştırmalarına başvurmuştur. Geleneğin temsilcileri başlangıçta, Althusser’in kitle iletişim araçlarının da dahil olduğu kapitalist üretimin ideolojik koşullarını yeniden ürettiğini düşündüğü kurumları kültür ve ideoloji üreten kurumlar olarak gören ve kültüre ekonomi karşısında görece özerklik atfeden yapısalcı yaklaşımlarını kullanmışlardır. Daha sonra Gramsci’nin çalışmalarının İngilizceye çevrilmesiyle birlikte onun hegemonya kavramı kültürel hegemonyacı demeleri için temel oluşturmuştur. Bu yaklaşıma göre İktidar toplumsal yaşamın her alanını kapsar. İktidar aynı zaman da kendisine meydan okuyacak pek çok koşulu da yaratır. Bu bağlamda kültürel incelemeler geleneği medya, söylem, metin ve söylemsem pratikler aracılığıyla iktidarın nasıl işlendiğini analiz eder. Bu yaklaşımda kültür, ideolojinin dışa vurumu olarak görüşülür. 14

Temelde Gramsci’ye dayalı olarak ideoloji, hegemonik bir süreç olarak ele alınır. Hegemonya bitmiş tamamlanmış bir şey değil bir mücadele sürecidir. Böylece kültürel incelemelerin yaklaşımına göre toplumda birbiri ile mücadele eden kültürler vardır. Medya egemen kültürleri doğallaştırıp meşrulaştırarak, seçkinlerin hegemonyasının kurmasını sağlar. Bu geleneğe göre medya sadece kültürü etkileyen bir kurum değil toplumsal anlamların ve değerlerin göstergesidir de.

15

Popüler kültür ürünlerinden oluşan medya metinleri, anlam üzerinde mücadele verilen egemenlerle egemenlik altındakilerin karşılaşma alanları olarak görülür. Bu yaklaşımın en önemli temsilcileri ilk dönemlerde Raymond Williams’tır. Daha sonraları ise Stuart Hall ’un çalışmaları geleneğin oluşmasında temel sağlamıştır.

Hall ve arkadaşları kitle iletişim araçları ile sunulan popüler kültür ürünlerini, kapitalist sınıfın toplum üzerinde kurduğu hegemonyanın ve buna karşı direniş olanaklarının ortaya çıktığı mücadele alanları olarak görülmüşlerdir.

16

Popüler kültür ürünleri , toplumsal eşitsizlikleri ve iktidar ilişkilerini yeniden üreten ve meşrulaştıran formlardır. Bu bağlamda popüler kültür ürünleri, gerçeğin yansıtıcısı ya da taşıyıcısı değil , gerçeği yeniden inşa eden ürünlerdir. Sadece, popüler kültür ürünleri aracılığıyla medya içeriklerinde nelerin sunulduğu incelenmez, bu sunulanların, bunları tüketen işçi sınıfı üyeleri tarafından nasıl anlamlandırıldığı ve yorumlandığı da bu geleneğin temel ilgi alanını oluşturmaktadır. Çünkü Hall’e göre, medya metinlerinde sunulan egemen ideoloji, bütün medya okuyucuları tarafından aynı şekilde okunup anlamlandırılmaz.

17

Hall kodlama ve kod-açımlama yaklaşımı olarak adlandırdığı bu yaklaşımında yapısal dil bilim geleneğine dayanan anlamın sınırlandırıldığını belirten yaklaşımın yerine medya metinlerinin bir mücadele alanı olduğunu ve izleyicilerin bu metinleri farklı şekillerde okuyabileceklerini düşünür. Medya metinlerini anlamlandırmada yaş, cinsiyet, eğitim ve gelir durumu, etnik ve dinsel köken gibi faktörlere göre farklı anlamlandırmalar ortaya çıkmaktadır. Buna göre 3 farklı okuma tazı vardır. Bunlar egemen okuma, Müzakereli okuma ve karşıt okumadır.

18

Egemen okuma, medya metinlerini oluşturanların istedikleri şekilde yani onların bakış açısıyla içeriklerin değerlendirilmesidir.

Müzakereli okuma, medya içeriklerini kendi toplumsal çıkarları açısından tartışılarak okunmasıdır. Yani kodlanan mesaja karşı izleyici/okuyucu kendi yorumuyla belli noktalarda itiraz eder.

Karşıt okuma ise, izleyicilerin, medya metinlerini onları hazırlayanların anlamlandırma biçimlerinin tam karşıtı bir şekilde anlamlandırmalarıdır. Burada izleyici, iletilmek istenen anlamı tamamen reddederek kendi anlamını kendi üretir.

19

DAHA SONRAKİ GELİŞMELER

1980’li yıllardan itibaren ve özellikle 1990’larda, daha yoğun bir şekilde, Althusser‘ci ve Gramsi’ci yaklaşımların yerini post-modern yazın incelemeleri, yapı söküm, feminist kültürel kuram ve film kuramı gibi yaklaşımlar almıştır. Sınıf hegemonyasının yerine etnik kimlik, kadınlar, eşcinsel incelemeleri vb. yaklaşımlar incelenir olmuştur. Etnografik yöntem kullanılarak izleyicilere yönelik alımlama çalışmaları yapılmıştır. Etnografik incelemelerin klasik Etnografik çalışmalarından farkı iktidarın alımlamayı nasıl biçimlendirdiği üzerinedir. Özellikle David Morley ‘in izleyicilere yönelik yaptığı araştırmalarda, medya mesajlarını anlamlandırmada medya metinlerini, izleyicilerin katılımcı bir şekilde yorumladıklarını ve bu mesajlarını kendi yaşam tecrübeleri çerçevesinde değerlendirdikleri sonucuna ulaştırmıştır.

Bu dönemde önde gelen araştırma konularından birisi de kadındır. Feminist kültürel çalışmalar ve feminist film kuramı gibi yaklaşımlar, popüler kültür ürünlerinde kadının temsili ve sunuluşu gibi sorunlarla ilgilenmişlerdir.

20

Burada araştırmacılar 3 temel konuya eğilmişlerdir. Öncelikle, kadınlarla ilgili kültürel metinlere eleştirel ve kuramsal bir şekilde yaklaşarak, erkeklerin dünyasında kadına saygınlık kazandırmaya çalışır. İkinci olarak da kültürel ürünlerde kadının cinsel obje haline getirilerek, özellikle pornografinin eleştirisini yaparak buna karşı çıkar. Son olarak da feminist film kuramı, kadınların gerçek var oluş koşullarını çarpıtan uylaşımsal kadın temsillerine meydan okur.

Post-modern ve post-yapısalcı tartışmalarla birlikte L. Grossberg ve J. Fiske gibi yazarlar Foucault’dan esinlenerek medya metinlerinin söylevi çok anlamlılığı, metinlerarasılığı izleyicilerin/okuyucuların bu metinlerden haz alması ve hazzın aynı zamanda popüler direniş unsurları içerdiğini belirten çalışmalar yapmıştır. Bu yaklaşım kültürün ekonomik belirlenimi tamamen reddetmektedir. 21

Post-modern kuramın temsilcileri olan Baudrillart ve foucault gibi düşünürlerin İngiliz kültürel incelemeler geleneği üzerindeki etkileri, söylem ve iktidar arasındaki ilişkiye dikkat çekmiş olmalarıdır. Böylece bu gelenek içerisinde popüler kültür ürünleri ve her türlü kültürel metnin, taşıdığı söylem ve temsillerle iktidar ilişkilerini yeniden ürettiği için eleştirel yaklaşımlar yapı-sökümüne uğratılmıştır.

İngiliz kültürel incelemeler geleneğinin yapmış olduğu çalışmalar ve yaklaşımlar, genellikle iletişim ve kültür araştırmalarında ekonomi politik yaklaşımı kullanan araştırmacılar tarafından eleştirilmiştir. Onlara göre kültürel incelemeler geleneği kültür üreten kurumların ekonomi politiğini dikkate almamaktadır. Ekonomi politik yaklaşıma göre bu geleneğin içinde yer alan çalışmalar, içinde yaşanılan ekonomik ve toplumsal yapıyı dikkate almadığı için kapitalist toplumlardaki gerçek iktidar, hegemonya ve sömürüyü açıklamada yetersiz kalmaktadır. Aynı zamanda kapitalizmin cinsiyetçi, milliyetçi ve ırkçı doğasını gözden kaçırdıkları iddia edilmektedir.

22

Öte yandan bu yaklaşımların üretimin tüketim üzerindeki şartlandırıcı etkisini, reklam endüstrisinin ve kapitalist pazarın tüketici üzerindeki yönlendirici etkisini görmezden gelmeleri yine ekonomi politik yaklaşımca eleştirilen bir özelliğidir. Tüketim süreci ile yeniden üretim arasındaki diyalektik ilişkiye dikkat etmemekle, emtialaşma ve dolayısıyla aslında üretim ve yeniden üretimin aktörü olan tüketicinin yabancılaşmasını dikkate almamakla eleştirirler.

23

SONUÇ Çağdaş kültürel incelemeler merkezi 1950’li yıllardan itibaren Hoggart, Williams ve Thompson gibi düşünürlerin, işçi sınıfının kültürünü anlamak için yaptıkları çalışmalardan esinlenerek kuruldu. Daha sonra özellikle Stuart Hall ’un yönetici olmasıyla birlikte yeniden üretim, egemen ideoloji ve iktidar ilişkilerini anlamada kültürün yeri ve önemi konusunda incelemeler yaptılar. 1970’li ve 80’li yıllarda neo-Marksist bir yaklaşımla, popüler kültür aracılığıyla gündelik yaşamda ideolojinin nasıl işlediğini anlamaya çalışmışlardır. Marksist yaklaşımdaki altyapı/üstyapı anlayışındaki belirlenim ilişkisini reddederek, ekonomi karşısında kültüre göreli özerklik atfetmişlerdir.

24

Kültürün ve popüler kültürün İdeolojik doğasına dikkat çekmekle birlikte popüler kültürün sadece egemen hegemonyasını kurmadığını aynı zamanda egemenlik altındaki sınıflar için direnişin ve karşı hegemonyanın unsurlarını da içinde barındırdığını da belirtmişlerdir. Daha sonra post-modernizm tartışmalarıyla birlikte bu okulun üyeleri Marksizm'le olan bağlarını tamamen kopartmışlar ve sınıfsal tahakkümün ve özgürleşme arayışlarının yerine cinsiyet, etnisite, dinsel kimlik gibi farklılıklar üzerinde durmaya başlamışlardır.

25