Upload
beykent
View
0
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
1
GELİŞEN DÜNYA DÜZENİ İÇERİSİNDE TÜRK
DÜNYASI ENERJİ KORİDORU
Hakan Beyaz
Öz
Sistemli olarak gelişmekte olan dünya da etkin bir güç olabilmek ya da mevcut
konumu koruyabilmek için sistemin bir parçası olmak zorunluluk haline gelmiştir.
Mevcut sistemin küreselleşme ve çokuluslu şirketler olarak geliştiği süreçte bölgesel
hareketliliğin, siyasi ve kültürel alandaki etkinliğinin ekonomik alandan daha düşük
olduğu açıktır. Bu sebeple Türk dünyasında etkinliğin ve yükselişin ekonomik anlamda
olması gerekmektedir. Türk Cumhuriyetlerinde çıkarılan petrol ve doğalgaz
kaynaklarının Türkiye üzerinden Avrupa’ya aktarımı bu düşüncenin temelini
oluşturmaktadır. Bu çalışmada küreselleşme sürecinin teorik açıklamaları, dünyada ki
enerji politikaları ve gelişmekte ki düzen içerisinde ki rolü ve Türk dünyasının bu
sürecin neresinde olması gerektiği analitik olarak ortaya koymaya çalışacağım.
Anahtar Kelimeler: Türk Dünyası, Küreselleşme, Enerji Politikası
Giriş
20.yy son çeyreği önemli gelişmelere sahne olmuştur. Soğuk savaşın sona ermesi
Sovyetler Birliğinin kendini fesih etmesi, yeni bağımsız devletlerin ortaya çıkması gibi
gelişmeler sonucunda dünya üzerinde yeni bir sistem ortaya çıkmak durumunda kalmıştır.
Gelişen teknoloji ve popüler kültürün de etkisiyle yeni pazar arayışlarını daha da kolay hale
getirecek bu sistem ''Küreselleşme'' olarak (karşımıza çıkmaktadır)adlandırılmıştır. Bu
gelişmeler ışığında dünya üzerinde ki güç odakları da yerini yavaş yavaş büyük devletlerden
çok uluslu şirketlere devretmiştir. Birçok ülkede, birden fazla alanda faaliyet gösteren bu
şirketler, sağlamış oldukları istihdam, sosyal projeler ve ekonomik anlamda ki gelişmişlik
sayesinde birçok dünya ülkesinden daha zengin ve etkin bir konum kazanmışlardır. Bu tür
şirketlerin iş kollarından en önemlileri teknoloji, petrol ve doğalgazdır.
Belli başlı zengin ülkeler, gelir-gider dengesi arasındaki farklılıklarını koruyabilmek için
yeni bir tür işbirliği ve yeni bir tür ekonomik düzen kurmak zorundadır. İşte kurulmakta olan bu
düzen ''küreselleşme'' düzenidir.1
Bu yeni sistem. ''Yeni Dünya Düzeni''nin yürüteci haline
gelmektedir. Nitekim özellikle yeni teknolojilerin bulunması ve uygulanmasıyla ve pazar tabanlı
2
kapitalizmin de etkisiyle, bunların yanında küreselleşmeyle gelen ekonomik değişikliklerle
ülkelerin ve çok uluslu şirketlerin pazarlık güçlerinde değişimler yaşanmakta, bu değişimler
birbiriyle bağlantılı olarak gerçeklesmektedir.2
Yeni Dünya Düzeni
Siyasi krizler ve ekonomik çıkmazlar içerisinde çıkar yol bulma çabası içerisinde giren
büyük devletler, 80'li yıllardan itibaren farklı bir piyasa düzeni inşa etme yoluna gitmişlerdir.
Bu yeni kapitalist düzen için birçok farklı propaganda yürütmüşler ve bunun içerisinde en
uygun olanı küreselleşme olarak benimsetmişlerdir. Bunun neticesinde de gelişmekte olan ve az
gelişmiş ülkelere başka bir seçenek bırakmamışlardır.
Her ne olursa olsun, günümüzde küreselleşme, ekonomiden uluslararası ilişkilere kadar
çeşitli alanlarda dünyayı etkileyen, uluslararası toplumun dokusunu ve yapısını eskiye oranla
tanınmayacak ölçüde değiştiren bir güç olarak karşımıza çıkmaktadır. Birleşmiş Milletler 1945
yılında kurulduğunda, uluslararası ilişkileri belirleyen temel aktörlerin devletler olduğu
konusunda herhangi bir kuşku yoktu. Sadece devletler, uluslararası ilişkileri etkileyebilecek
kaynaklara sahipti. Oysa günümüzde, uluslararası ilişkileri ve dünya ekonomisini zaman zaman
devletlerden çok daha fazla etkileyen yeni aktörler ortaya çıkmıştır. Çokuluslu şirketler,
hükümet dışı örgütler, medya kartelleri, araştırma ve düşünce (think-tank) kuruluşları, hatta bazı
devletlerin yıllık GSMH’sinden daha fazla şahsi serveti bulunan bireyler ve yatırımcı
konsorsiyumlar son 10 yıl içerisinde oluşan uluslararası sistemin yeni aktörleri olarak ön plana
çıkmışlardır.3
Küreselleşme aslında tam olarak ülke sınırlarının ortadan kalktığı bir sistem değildir.
Ülkeler ucuz iş gücü için gerekli görülmektedir. Ancak, bu durum ulus kavramına da uzaktır.
Uluslararası şirketler maliyeti düşürmek için mevcut ülke ve işçileri kullanırken pazar olarak
gelişmekte olan ülkeleri seçmektedirler. Üretim maliyetlerini en alt seviyeye düşürmek için bazı
üçüncü dünya ülkeleri tercih ediliyorsa da bu durum şirketlerin merkezinin bulunduğu ülkelerde
istihdam sorununa neden olduğundan bu konuda farklı yöntemler izlemek durumunda
kalınmıştır.
---------------------------------------------------------
1 Özer Ertuna, Kapitalizmin Son Direnişi, Alfa yayınları, 2005, İstanbul.
2 Rajneesh NARULA – John H. DUNNING, Endüstriyel Kalkınma, Küreselleşme ve Çokuluslu Şirketler: Gelişmekte Olan Ülkeler
İçin Yeni Gerçeklikler, Çev. Hidayet Keskin, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi Y.2008,
C.13, S.2 s.415-443
3 Feza ÖZTÜRK, Küreselleşme-Yeni Dünya Düzeni, http://www.mfa.gov.tr/kuresellesme-yeni-dunya-duzeni.tr.mfa
3
Çok Uluslu Şirketler
Yeni dünya düzenin oluşturulması ve küreselleşme sürecinin hızlanmasıyla birlikte daha
etkin bir rol alan çokuluslu şirketler, bu durumu biraz da sermayelerinin sağlam oluşu ve gelişen
teknolojiyi en iyi şekilde uygulamalarına borçludur.
Net bir tanım yapmak gerekirse; üretim, araştırma, yatırım, strateji, politika ve karar alma
işlemlerinin belli bir ülkede olan genel merkezi tarafından belirlenen, birden fazla ülkede
faaliyette bulunan ve şubeler aracılığıyla koordine edilen büyük işletmelerdir.
Günümüzde özellikle uluslararası ticaret alanında etkin bir konuma sahiptirler. Bu
konumlarının sayesinde uluslararası alanda bir çok yönden ve bir çok farklı kurum ve
kuruluşlarla yoğun etkileşim içerisindedirler. Bu ayrıcalığın farkında olan uluslar üstü işletmeler
kendilerini bu yöne doğru hızlı bir şekilde geliştirme çabası içerisine girerek, dünya üzerinde
her açından söz sahibi olma pozisyonuna gelmek istemektedirler. Günümüzde bu duruma
paralel olarak bu tür oluşumların sayısı ve etkinliği büyük bir artış göstermektedir.
Çokuluslu şirketlerin ev sahibi ülkeye yaptığı katkıların en önemlisi ihracat rekabet
gücünü arttırmasıdır.4 Çokuluslu şirketler herhangi bir ülkede yatırım yaparken beraberinde
sermaye, teknoloji ve yönetim bilgisi getirir; ev sahibi ülke dünya çapında pazarlara kolayca
erişme olanağına sahip olan çokuluslu şirkete mal ve hizmet tedarik eden yerli firmalar
sayesinde bölgesel ve global piyasalara erişim olanağına kavuşabilir. Yerli firmalar, yaparak
öğrenme süreci sonrasında ihraç ürünlerinin çeşitlenmesini sağlarlar. Çokuluslu bir şirketin
herhangi
bir ülkede yatırım yapması halinde çokuluslu şirketin ev sahibi ülkeye getirdiği sermaye, bilgi
ve beceri ile teknoloji ölçüsünde ev sahibi ülkenin reel milli gelirinde artış olur. Ev sahibi
ülkenin vergiler yoluyla elde ettiği ek gelirler ile toplumun elde ettiği dolaylı faydalar çokuluslu
şirketin elde ettiği getiriden daha yüksekse çokuluslu şirketin doğrudan ekonomik etkileri ev
sahibi ülke lehine gelişir.5
---------------------------------------------------------
4 UNCTAD (2002), World Inwestment Report 2002: Transnational Corporations and Export Competitiveness, New York: United
Nations, s.151.
5 Coşkun Can Aktan - İstiklal Y. Vural, Globalleşme Sürecinde Çokuluslu Şirketler, s.15
4
Yeni dünya düzeninin vazgeçilmez bir parçası olan bu sistem içerisinde ülkemizin de
toplam yabancı varlığı 36,7 milyar Amerikan doları, yurtdışı satışları 23,4 milyar Amerikan
doları ve istihdam ettikleri yurtdışı işgücü 115.539 kişiye ulaşan 29 Türk çokuluslu şirketi
bulunmaktadır. İlk en büyük beş şirket toplam piyasanın %58’ini diğer bir deyişle 21,4 milyar
Amerikan dolarını kontrol etmektedir. En büyük on şirket ise toplam yabancı varlığın
%70’inden biraz daha fazlasını (toplam 26,4 milyar Amerikan dolarını) kontrol etmektedir.6
Yurtdışında 426 iştiraki olan bu yirmi dokuz çokuluslu şirketin iştiraklerinin 326’sı Avrupa ve
Orta Asya’da, 53’ü Ortadoğu ve Afrika’da, 31’i Doğu Asya, Güney Asya ve Kalkınmış Asya-
Pasifik’te7 ve 16’sı ise Kuzey ve Güney Amerika’da faaliyet göstermektedir.8
Çokuluslu şirketlerin küreselleşmeyle paralel olarak devam eden bu gelişmeleri
ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda topluma sağlayacağı katkıların ve oluşacak türlü
fırsatların yanı sıra yine aynı çeşitlilikte tehlikeli durumların da oluşabileceği gerçeğine karşı da
bir takım önlemlerin alınmasında faydalı bir gereklilikte bulunmaktadır.
Yeni Dünya Düzeni İçerisinde Türk Dünyası
Yeni düzen oluşurken Türkiye’nin de bu sistemin içerisine jeostratejik konumu ile dolaylı
olarak entegre olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Yukarıda detaylı olarak verilen bilgiler
ışığında da sistemin içerisinde ki pay ve oranlarını belirtilmiştir. Bu süreç özellikle siyasi
yapının değiştiği 1980 yılı ve sonrasında başlamıştır. Yeni yapı ile birlikte ekonomik sistem
kendini yenilemiş serbest piyasa ekonomisi ve teşvik sistemi, dış ticaretin, faizin ve sermaye
dolaşımının serbestliği ile yeni bir döneme geçiş yapılmıştır. Ekonomik boyutunun yanı sıra
jeostratejik konumundan kaynaklı siyasi olarak da önemli bir rol üstlenmektedir. Avrasya’nın
merkezinde olmasından dolayı Akdeniz, Balkanlar, Kafkaslar, Karadeniz, Orta Asya ve Orta
Doğu gibi merkezi noktaların hem birbirleriyle hem de Avrupa ile bağlantılarının sağlanması
durumunda bölgesel bir güç odağı konumundadır.
Türkiye’nin bu konumu sayesinde önemli bir güç odağı olmasının birçok getirisi vardır.
Bu durumun sonuçları kendini özellikle enerji alanında göstermektedir. Komşu olduğu
bölgelerin dünyanın en zengin petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip olması ve bu kaynakların
---------------------------------------------------------
6 Sedat Aybar, Utku Ören KHÜ, Barış Sazak DEİK, Çokuluslu Türk Şirketleri Araştırma Raporu, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu
(DEİK), Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü, New York Columbia Üniversitesi Vale Center Columbia (VCC), İstanbul ve
New York, 24 Mart 2014
7 Kalkınmış Asya-Pasifik ülkeleri Japonya, Avustralya ve Yeni Zelanda’dır.
8 Sedat Aybar, Utku Ören KHÜ, Barış Sazak DEİK, “a.g.m.”
5
Doğu-Batı istikametinde taşınması konusunda iktisadi açıdan en kısa ve en az maliyetli
güzergahı sunmaktadır. Türkiye’nin katkılarıyla Doğu-Batı Enerji Koridoru Projesi’nin
gerçekleştirilmesi, bölgesel olduğu kadar küresel anlamda da ekonomik sonuçlar doğuracaktır.9
Günümüzde aynı gelişmeler ışığında Orta Asya ve Kafkasya’da da değişimler
yaşanmaktadır. Özellikle Sovyetler Birliğinin parçalanmasından sonra ortaya çıkan devletler
içerisinde, serbest piyasa ve ekonomik özgürlüklerine kavuşan Türk Cumhuriyetleri de aynı
süreçlerden geçmiş bulunmaktalar. Yeni kurulan devletlerin hızlı bir şekilde ulus bilinci
oluşturma ve devletin vazgeçilmezi olan millet olgusunu oluşturarak ekonomik anlamda
gelişmelere başlanmıştır. Enerji rezervleri sayesinde hem ekonomik özgünlüklerini kazanmış
hem de dünyada ki güç odağı devlet ve uluslar üstü kurumların ilgi odağı haline
dönüşmüşlerdir. Özellikle 19.yy ve 20.yy'lar da İngiltere ve Rusya’nın Orta Asya üzerinde
politik baskı ve kontrol uygulama çalışmalarına günümüzde İran ve Çin'in de dahil olduğunu
görmekteyiz. Bölgenin jeopolitik konumu ve enerji rezervleri büyük devletlerin gözlemi altında
ve bölge üzerinde yoğun bir nüfuz mücadelesine sahne olmaktadır. Bölgede etkin olan dış
odakla üç güç merkezi Rusya, Çin ve İran Türk cumhuriyetlerini çevrelemekte ve baş güç
odaklarının bölgeye müdahil olmasına engel olmaktadırlar. Ancak Azerbaycan ve Kazakistan’ın
daha sonra da Özbekistan’ın merkeze dahil olmaları dengeleri değiştirmeye başlamıştır.
Türkiye’nin içerisinde olmayan hiçbir oluşumun bölgeye ve bölge halklarına yarar
sağlamayacağı aşikardır. Ancak bu oluşumun ne tür bir örgütlenme olacağı konusunda somut
adımlar atılamamaktadır. Halihazırda bölgede faaliyet gösteren oluşumlardan en etkilisi
''Şangay İşbirliği Örgütü'' , ''Bağımsız Devletler Topluluğu'' ve ''Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma
Örgütü’dür. Fakat Türkiye bu oluşumların hiçbirinde bir etkinliğe sahip değildir.
Tarih boyunca Orta Asya Türk Milleti’nin ana vatanı olmuştur. Bozkırda göçebe bir hayat
esası yaşayan Türkler bu coğrafyada kurdukları devletler ve yerleşik hayata teşkil etikleri büyük
şehirler ile Türk medeniyetinin ve bölgesel kalkınma ve refahın ticaret yolu ile de gelişiminde
yararlı olmuşlardır.10 Türkiye bölgesel bir aktör olarak öncelikle Türk devletleri ile işbirliği
modelleri geliştirmek durumundadır.
---------------------------------------------------------
9 Fırat Bayar, Küreselleşme Kavramı ve Küreselleşme Sürecinde Türkiye, Uluslararası Ekonomik Sorunlar Dergisi, S: 32, (2009),
s.34
10 V.V. Bartold : “Türkistan ve Türkler”, Çev. D. Ahsen Batur: “Orta Asya, Tarih ve Uygarlık”, Selenge Yayınları, İstanbul 2010, s.
28-36.
6
Enerjinin Ekonomi Politiği
Günümüzde enerji politikalarını anlayabilmek için öncelikle enerji jeopolitiğini
incelemek gerekmektedir. Enerji jeopolitiği hem ülkeler hem de bölgesel dengeleri oluşturan
önemli faktörlerdendir. Devletlerin güç durumlarını ve hükümet politikalarını önemli ölçüde
etkilemektedir. Enerjiye ulaşım, devletlerin teknolojik yöntemleri, ham madde erişimi ve bu
erişim araçlarının kullanımı, uluslararası alanda meşru gösterme gibi durumların yanı sıra; her
durumda kaynaklara erişimi sağlamak gibi çıkar mücadeleleri ve bu süreçlerin getirisi
karşısında alınan önlemler ve uygulanan yöntemlerin hepsi enerji eko-politiğinin zorlu
parçalarıdır.
19.yy ikinci yarısında ortaya çıkan petrol yeni keşiflere, endüstrisinin gelişmesine ve yeni
bir ticari faaliyet alanına sebep olmuştur. Ülkeler kendi altyapılarını oluşturmuş gelişme
sürecinde uluslaşma akımı ile kaynaklarını millileştirmeye gidilmiştir. Ülkelerin yanı sıra petrol
şirketleri de kendilerine bir taban oluşturarak varlıklarını, konumlarını sağlamlaştırarak
sürdürmeye çalışmışlardır. 20.yy başlarından itibaren savaşların hem varlık sebebi hem de
yürüteci konumuna gelmiştir. Dünya sahnesinde ki önemi arttıkça uğrunda savaşlar verilmeye
başlanmıştır. 1950'lerde Dünya da petrolün üretim merkezi ABD'den Orta Doğu ve Kuzey
Afrika’ya kaymış ve fiyatı alternatiflerine (kömür, linyit vb.) göre daha da ucuzlamıştı. Bununla
beraber piyasaya çıkan yeni petrol ürünleri ile petro-kimya sanayisi de gelişmekteydi. Petrol
artık Dünyanın yeni kalkınma ve itici gücünü oluşturmaktaydı.
Enerjinin bir savaş sebebi olması ve bugünkü enerji coğrafyaları üzerinde yaşanan
sıkıntıların temeli ilk olarak 1960 yıllarda petrolün bir silah olarak kullanılmasını öngören ve
sonucunda İsrail'in Mısır'a saldırmasıyla alevlenen devamında Arap-İsrail savaşlarının yaşanması
durumudur. Arap milliyetçiliğinin yaygınlaştığı Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde başlayan bu
yeni dönem ile batı karşıtı tutumlar sonucunda petrolün, İsrail ve onu destekleyen ABD ye karşı
bir koz olarak kullanılmasıyla beraber Petrol Krizi sürecine girilmiş ve bu süreci ''Petrol İhraç
Eden Arap Ülkeleri Teşkilatı''nı (Organization of Arap Petroleum Exporting Coutries - OAPEC)
kullanarak şekillendirmişlerdir.11 Bu süreç karşısında artan petrol fiyatları karşısında çoğunluğu
''Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü'' (Organisation for Economic Co-operation and
Development-OECD) üyesi ülkeler olan gelişmiş Batılı ülkeler, 1973 Arap petrol ambargosu
---------------------------------------------------------
11 OAPEC ile ilgili ayrıntılı ve güncel bilgi için bkz. http://oapecorg.org/index.html.
12 Uluslararası Enerji Ajansı ile ilgili ayrıntılı ve güncel bilgi için bkz. http://www.iea.org/
7
benzeri gelişmelere karşı güvenliklerini sağlamak amacıyla ''Uluslararası Enerji Ajansı''nı
(International Energy Agency - IEA) kurdular.12 Uluslararası Enerji Ajansı verilerine göre, mevcut
koşullar altında küresel enerji talebinin 2035 itibarıyla bugünkü seviyesine oranla yüzde 50’den
fazla artması beklenmektedir.13
Avrupa’nın enerji tüketiminin 2020 itibarıyla yüzde 70'inin yabancı kaynaklarca
karşılanıyor olması beklenmektedir. Bu bağlamda 2030’da Avrupa’da ki gaz tüketiminin de yüzde
85’i ithal ediliyor olacaktır.
Bu gelişmeler ışığında ve Sovyetler Birliği'nin dağılması, Körfez Savaşının çıkması ve
yeni petrol ve doğal gaz rezervlerinin ortaya çıkışı yeni bir Enerji ekonomi politiğinin de
oluşturulmasına sebep olmuştur. Bu durum, Türkiye’nin dünyada ki toplam petrol ve doğal gaz
rezervlerinin yaklaşık yüzde 70'inin bulunduğu bölgede yer alması, jeopolitik konumu
dolayısıyla doğu-batı koridoru ile Orta Asya, Orta Doğu ve Kafkasya'da ki petrol ve doğal gazı
Avrupa’ya aktarımda potansiyel hat olması, OECD ülkeleri arasında en yüksek elektrik üretimi
artışına sahip olması14 ve kendi bölgesi içerisinde bir enerji terminali olma iddiası ile çok büyük
bir önem taşımaktadır.15
Türk Dünyası Enerji Profili
Türk Dünyası coğrafyasında petrol ve doğal gaz rezervlerinin büyük bir bölümü Hazar
havzasında bulunmaktadır. Hazar'ın böyle bir potansiyele sahip olması beraberinde birçok
soruna da zemin hazırlamaktadır. Özellikle Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Hazar
havzasında kıyısı olan devletler arasında, kaynakların sahipliği, yatırımcı teşviki ve
vergilendirme gibi hakların hangi ülkeler tarafından kullanılacağı tartışması devam etmektedir.
Bu hukuki statü sorunu genel olarak iki farklı görüşe sahiptir. Hazar'ın bir göl olduğunu iddia
eden İran ve Rusya bir tarafta, deniz olduğunu kabul eden Azerbaycan ve Kazakistan bir taraftır.
Türkmenistan’ın tutumu belirsizlik göstermektedir. Hazar deniz olarak kabul edildiğinde bütünü
ulusal bölgelere ayrılacak, göl olarak kabul edildiği takdirde kıyısı olan ülkeler belli bir uzaklığa
kadar özel alanlara sahip olacak, ortada kalan kısımda ortak alan olarak kullanılacaktır.16 Bu
konuda Kazakistan ve Rusya arasında 1998 yılında imzalanan bir anlaşma ile Hazar Denizi’nin
dibi ulusal bölgelere ayrılmış fakat yüzey kısmı herkesin kullanımına sunulması
kararlaştırılmıştır.
---------------------------------------------------------
13 World Energy Outlook 2012, Paris, OECD/IEA, 2012.
14 International Energy Agency, Turkey-1997 Review, OECD Basım Merkezi, Paris, 1997.
15 Hakan Akbulut, Enerji Diplomasisi, http://www.mfa.gov.tr/enerji-diplomasisi.tr.mfa.
16 Alaeddin Yalçınkaya, Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatlar›, Bağlam Yayınları, Ankara, 1998, s.70
8
Türk Dünyası enerji jeopolitiği belirleyen etkenler arasında yer alan petrol rezervi en
yüksek olan ülke Kazakistan’dır. Bu durum Kazakistan'ın ekonomi ve siyaseti için de büyük bir
taşımaktadır.
Hazar Bölgesi Ham Petrol Rezervleri17
Ülke Ham Petrol Rezervi
(Milyar Varil)
Potansiyel Ham
Petrol Rezervi
Toplam
Azerbaycan 7 – 12,5 32 39 – 44,5
İran 0,1 15 15,1
Kazakistan 9 – 29 92 101 – 121
Rusya 0,3 7 7,3
Türkmenistan 0,546 – 1,7 38 38,546 – 39,7
Özbekistan 0,3 – 0,594 2 2,3 – 2,594
Toplam 17,246 – 44,194 186 203 – 230,194
*Yalnızca Hazar kenarındaki bölgeler dahil edilmiştir.
Orta Asya da Sovyetler Birliği'nden ayrılan ülkeler arasında Rusya Federasyonundan
sonra ikinci en büyük petrol üreticisi olan Kazakistan, Petrol sektöründe ki dev yatırımcılar
tarafından ilgi ile takip edilmekte ve ülkenin petrol sahalarına büyük yatırımlar yaparak
sahaların kapasitesi geliştirilerek dünya pazarına entegre olmak için projeler geliştirilmektedir.18
Aynı durum Azerbaycan içinde geçerlidir. Rusya ve Kazakistan’dan sonra üçüncü sırada gelen
Azerbaycan da aynı dönemlerden geçmiştir. Birliğin dağılması ve yeni devletlerin ortaya
çıkışından sonra piyasanın öncüleri ile Azerbaycan arasında 1994 yılında ''Asrın
Mukavelesi'' adı verilen petrol anlaşmasının imzalanmış ve bu durum ülkenin dünya ile
entegrasyonu konusunda ilk ciddi adım olarak yorumlanmıştır.19
Petrolün yanı sıra zengin doğal gaz kaynaklarına da sahip olan Hazar havzası, Türk
Dünyası Enerji jeopolitiğinin vazgeçilmez coğrafyasıdır. Rusya ve İran'dan sonra en geniş doğal
gaz rezervlerine sahip olan Türkmenistan’ın yıllık doğalgaz tüketimi 10milyar metreküptür. Bu
oranın yüzde 55'i sanayi yüzde 35'i de elektrik sektöründe kullanılmaktadır. Ülkede faaliyette
bulunan elektrik santrallerinin toplamı 6 ve bu santrallerin 5'i doğalgaz ile çalışmaktadır.20
---------------------------------------------------------
17 Necdet Pamir, Kafkaslar ve Hazar Havzasındaki Ülkelerin Enerji Kaynaklarının Türkiye’nin Enerji Güvenliğine Etkileri,
Türkiye’nin Çevresindeki Gelişmeler ve Türkiye’nin Güvenlik Politikalarına Etkileri Sempozyumu, Harp Akademileri, İstanbul,
2006, s.14
18 Saule Baycaunova, Kazakistan Petrol ve Gazının Türk ve Rus Dış Politikalarında Önemi, Avrasya Dosyası, Cilt:6 sayı:2 (2000)
s.252-275.
19 Yusifzade, Khoshbakht., “The Development of the Oil and Gas Industry in Azerbaijan”, Azerbaijan International, SOCAR
Section, Summer, 1996
20 Caspian Oil and Gas, International Energy Agency, Paris, 1998, s.254.
9
Hazar Bölgesi Doğalgaz Rezervleri21
Ülke Doğalgaz Rezervleri
(Trilyon cubic feet)
Potansiyel
Rezervleri
Toplam
Azerbaycan 30 35 65
İran 0 11 11
Kazakistan 65 88 153
Rusya - - -
Türkmenistan 71 159 230
Özbekistan 66,2 35 101,2
Toplam 232 328 560
*Yalnızca Hazar kenarındaki bölgeler dahil edilmiştir.
Türk Dünyasının önemli bir devleti olan Özbekistan da dünyanın en büyük 8. doğal gaz
üreticisidir. Aynı zamanda petrol tüketimini de büyük ölçüde karşılayacak üretime sahiptir.
Ancak Özbekistan petrol ihracatı yapan bir konumda değildir. Dünyanın sayılı gaz
üreticilerinden birisi olmasına rağmen ihraç ettiği ülkelerin başında Ukrayna, Kazakistan,
Kırgızistan ve Tacikistan gibi tamamı eski Sovyetler Birliği üyesi ülkeler gelmektedir.
Özbekistan’ın tek petrol ihraç yolu Rusya üzerinden Özbekistan rafinelerine petrol ürünleri
taşımak üzere inşa edilen hattın tersidir. Bunun yanı sıra Türkmen ve Özbek petrolünü,
Afganistan üzerinden Pakistan'a ulaştırmayı hedefleyen ''Orta Asya Petrol Boru Hattı''
projesinin gerçekleşmesi durumunda yeni bir imkana kavuşmuş olacaktır.22
Türkiye
Türkiye toplam enerji tüketiminin yüzde 90'ını petrol, doğalgaz ve kömürden sağlamakta
büyük çoğunluğunu ithal ederek sağlamaktadır. Toplamda 43,1 milyon ton ham petrol, 6,2
milyar metreküp doğal gaz rezervine sahiptir.23 Yukarıda belirtilenlerin ışığında Türkiye’nin
Türk Dünyası Enerji Profili içerisinde ki rolü üretimden ziyade transfer alanındadır.
---------------------------------------------------------
21 Necdet Pamir, ‘’a.g.m’’.
22 Necdet Pamir, “Orta Asya ve Kafkasya’da Güvenlik Arayışları Sürecinde Enerji Kaynaklarının Rolü”, İdris Bal(edit). 21.Yüzyılda
Türk Dış Politikası, Ankara 2004, s.514
23 Sektör Raporu, BOTAŞ, 2013
10
Ülkemizin enerji kaynakları tüketimi içerisinde en büyük paya yüzde 35 ile doğal gaz
sahiptir. Başta Rusya Federasyonu olmak üzere Azerbaycan, İran, Cezayir ve Nijerya’dan doğal
gaz ithal etmekteyiz. İran, Rusya, Suudi Arabistan ve Irak'tan da petrol ithalatı
gerçekleştirilmektedir.24 Bunların yanı sıra 2003 yılından yapılan anlaşma ile 2007 yılından
itibaren Yunanistan'a doğal gaz ihracatı yapmaktayız.25
Türkiye’nin enerji alanında ki üretim, ihracat ve ithalat verileri göz önünde
bulundurulduğunda, ülkede sektörün gelişmeye açık bir potansiyel oluşturduğu net bir şekilde
görülmektedir. Bu verilere enerji profili açısından ülkemizin bir diğer önemli sektörü olan
transfer projelerini de eklediğimiz de piyasa etkinliği daha da belirginleşecektir.
Tengiz-Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi (BTC)
Azerbaycan ve Türkiye arasında 1991 yılından itibaren yapılması planlanan, yapımına
2003 yılında başlanılan ve 2006 yılında da açılışı yapılan proje ile Azerbaycan petrolünün
Türkiye'ye ve batı pazarlarına ulaştırılması sağlayan projedir. BTC yıllık 50 milyon ton varil
kapasiteye sahiptir. Bu projeye 2006 yılında Kazakistan’ın da katılması ile hem Türk Dünyası
hem de Enerji piyasası açısından çok büyük önem taşımaktadır.26
Bakü-Tiflis-Erzurum Doğal Gaz Boru Hattı
Bu proje ile Azerbaycan doğal gazının Gürcistan üzerinden Türkiye'ye taşınması
amaçlanmaktadır. 2001 yılında yapılan anlaşma ile 15 yıl süreli yılda 16 milyar metreküp doğal
gaz alımı tasarlanmıştır. 2010 yılı içinde toplam 6,8 milyar m³ gaz taşınmış olup, bu miktarın
4,4 milyar m³’ü BOTAŞ’a satılmıştır. Projenin ana hedefi ikinci aşamada bölgede üretilecek
doğal gazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya iletilmesidir.27
Hazar Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı
Türkmen gazının uygun güzergah üzerinden Türkiye'ye Avrupa pazarlarına ihracını hedefleyen
bir projedir. 1991 yılında yapılması planlanmış ancak çeşitli sebeplerden dolayı faaliyete
geçirilememiştir. Hazar geçişli ismini Hazar Denizi'nin altından döşenecek bir boru hattıyla
Azerbaycan'a ve Türkiye'ye taşınması sonrası Avrupa'ya ulaştırması düşüncesinden
almaktadır.28
---------------------------------------------------------
24 Sektör Raporu, BOTAŞ, 2013
25 Sektör Raporu, BOTAŞ, 2013
26 Zafer Ateş, Doğu-Batı Enerji Koridoru: 2 Tamam 1 Eksik, Uluslararası Ekonomik Sorunlar Dergisi, s:23
27 TPAO, http://www.tpao.gov.tr/tp2/sub_tr/sub_icerik.aspx?id=146
28 TPAO, http://www.tpao.gov.tr/tp2/sub_tr/sub_icerik.aspx?id=146
11
Mavi Akım
Mavi Akım Projesi, Türkiye ve Rusya arasında yapılan üçüncü doğal gaz alım
anlaşmasıdır. Rus doğalgazının Karadeniz’in altından Türkiye'ye 25 yıl süreli yılda 16 milyar
m³ doğal gaz taşınması kararlaştırılmıştır. Anlaşma süresince Rusya'dan toplam 365 milyar
metreküp doğal gaz alınması planlanmıştır. Mavi Akım Projesi'nin en önemli özelliği Rusya
Federasyonu ile daha önce yapılan iki anlaşmadan farklı olarak herhangi bir geçiş ülkesi ile
muhatap olmaksızın, doğrudan Türkiye'ye doğal gaz verecek olmasıdır.29
Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı (TANAP)
2012 yılında İstanbul'da Azerbaycan ile Türkiye arasında imzalanan anlaşma ile
Azerbaycan'ın Şahdeniz II alanından bir yılda 16 milyar metreküp gazı Türkiye üzerinden
Avrupa'ya ulaştırılması planlanan bir proje gerçekleştirilmiştir. Projenin, %20 payı BOTAŞ'a ve
%80’i Azerbaycan petrol şirketi olan SOCAR’a aittir. Boru hattının başlangıç kapasitesinin
yıllık 16 milyar metreküpe ulaşması bekleniyor. Yaklaşık 6 milyar metreküp Türkiye'ye, geri
kalanı ise Avrupa'ya teslim edilecek.30
Ayrıca, Irak’ın kuzeyinde yer alan doğal gaz sahaları için saha geliştirme, üretim, gaz
işleme ve boru hattı yapımını içeren kapsamlı bir proje geliştirilmiştir. Proje ile Irak doğal
gazının Türkiye’ye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya transit taşınması ile iki ülke arasında bir
doğal gaz koridoru geliştirilmesi amaçlanmaktadır.29
SONUÇ
Günümüzde Türkiye ekonomisi, gelişmekte olan ülkeler kategorisinde üst sıralarda yer
almaktadır. Nüfus bakımından yeterli işgücüne sahip olması, nüfus yoğunluğunun genç ve
dinamik özellikte olması ve temel refah verilerinin yeterli düzeyde gelişmişlik göstermesi ile
yükselmeye de devam etmektedir. Bu özellikler ve jeo-stratejik konumu ile Türkiye diğer
alternatiflerine göre daha ayrıcalıklı konumdadır.
---------------------------------------------------------
29 Sinan Oğan, Mavi Akım Projesi: Bir Enerji Stratejisi ve Stratejisizlik Örneği, Stradigma Strateji ve Analiz E-Dergisi, sayı 7,
(2003)
30 Gulmira Rzayeva, Burcu G. Punsmann ve M. Mete Göknel, Tanap Raporu, Hazar Strateji Enstitüsü, Enerji Araştırmaları Merkezi,
(2012)
29 Sektör Raporu, BOTAŞ, 2013
12
Türkiye Soğuk Savaşın bitmesi, Doğu Blok'unun dağılmasından sonra bölge içerisinde
rahat bir nefes almaya başladı. Özellikle Sovyetler Birliği'nin dağılması siyasi açıdan önemli
avantajlara sahip olmasını sağlamıştır. Türkiye içerisinde bulunduğu bölge siyaseti sayesinde
uluslararası ilişkilerde öne çıkmaya başlamıştır. Türkiye'yi öne çıkaran olgular yalnızca
jeopolitik konumu değildir. Sovyetlerin dağılmasından sonra ortaya çıkan bağımsız Türk
Cumhuriyetleri’nin de etkisi oldukça fazladır. Öyle ki bu devletlerin Türk asıllı olmaları din, dil,
ırk ve tarih gibi ortak birliklerinin olması bu devletler ile gerçekleştirilebilecek her türlü
işbirliğine zemin hazırlamakta, karşılıklı siyasi ve ekonomik çıkarlar açısından güvenilirlik
sağlayacaktır. Bugünkü gelinen nokta da gösterilen somut gelişmeler ile Azerbaycan ve
Kazakistan başta olmak üzere Türkmenistan ve Özbekistan ile yakın ilişkiler içerisine
girilmektedir. Bu devletlerin bölgede etkin bir güç durumda olan, başta Rusya olmak üzere Çin,
ABD ve AB gibi dışarıdan baskı unsurlarının kendi sistemlerini kurmaya çalıştıkları ve adına
''Yeni Dünya Düzeni'' dedikleri sömürgeciliğin sevimli gösterilen diplomatik boyutlu
politikalarına boyun eğdirilmek durumda kalmaları oldukça üzücü bir durumdur. Bu nedenle
Türkiye'nin daha gerçekçi ve gözle görünür adımlar atarak bölgeye yönelmesi ve bu şekilde
politikalar geliştirmesi gerekmektedir.
Yıllar boyunca Rus egemenliği altında Sibirya bölgesinde bulunan Türk devletleri, Çin
kontrolünde ki Doğu Türkistan, Irak'ın Türk bölgesi olan Kerkük ve İran' da Türklerin yoğun
şekilde yaşadıkları bölgelerde çıkarların petrol ve doğal gaz rezervleri dünya yüzdesinin önemli
bir çoğunluğunu oluşturmaktadır. Genel olarak Türk Dünyası dünya petrol rezervlerinin yüzde
20'sine, doğal gaz rezervlerinin yüzde 50'sinden fazlasına sahip konumdadır. Ancak petrol
üretiminin yüzde 18'i, doğal gaz üretiminin ise yüzde 30'luk kısmı Türk Dünyası topraklarında
gerçekleşmektedir. Özellikle bir Türk gölü olan Hazar havzası Türk Dünyasının Basra Körfezi
konumundadır. Hazar denizine kıyısı olan başta Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan'ın
petrol ve doğal gaz açısından dünyanın önemli ülkeleri arasında yer alıyor olması bu ülkeler
adına sevindirici bir durumdur. Fakat gerçek anlamda bağımsız ve güçlü bir devlet olabilmenin
en önemli koşulu ekonomik anlamda bağımsız olabilmektir. Bu koşulu sağlayabilmeleri için,
ülkelerin Rusya'dan geçerek uluslararası pazarlara çıkan tüm ihraç yolları ve sanayi alanında ki
bağımlılıklarına yeni ve güvenilir bir alternatif bulmaları gerekmektedir. Aksi takdirde Rusya
hala kendisini Sovyetler, bu ülkeleri de doğal uzantısı olarak görmeye devam edecektir.
Türk Cumhuriyetlerinin tam olarak hem ekonomik hem de siyasi bağımsızlıklarına
kavuşabilmeleri için kendi petrol ve doğal gaz boru hatlarına sahip olmaları gerekmektedir.
Bunun içinde en doğru alternatif Doğu-Batı Enerji Koridoru'nun merkez noktası durumunda
Türkiye hattıdır. Tengiz-Bakü-Ceyhan projesi ile Azerbaycan ve Kazakistan'ın doğal
13
kaynaklarının uluslararası pazarlara kesintisiz yollardan ulaşmasını sağlayarak Rusya'ya olan
bağımlılığını bir ölçüde azaltmaktadır. Aynı şekilde Türkmen gazının da alternatif güzergah
olarak Hazar denizinin altından Türkiye kanalıyla uluslararası pazarlara çıkışının sağlanması
Türkmenistan'a da ekonomik anlamda nefes aldıracak bir projedir. Bu güzergah içerisinde bir
diğer önemli durum da işgal altında bulunan Azerbaycan topraklarının geri kazanılması ve
Rusya-İran protokolüyle Türkiye'nin, Türk Dünyası ile olan bağlantısının kesilmesini
amaçlayan bu projeye bir son verilmesidir. Nitekim Türkmen gazının bağımsızlık mücadelesine
Ermeni işgali altında ki Dağlık Karabağ'ın da bağımsızlığıyla yeni bir boyut getirerek dünyaya
tam anlamıyla Türk petrol ve gaz ihracının yapılması, tam bağımsız Türk Dünyası'nın imzası
olacaktır.
Bu durum sonucunda; Türkiye enerji kaynakları bakımından stratejik çeşitliliğe sahip
olacak, Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan petrol ve doğal gaz ihracatında doğal
alternatiflere kavuşmuş olacak ve Doğu-Batı Enerji Koridoru ile Türk Dünyası ülkeleri,
Avrasya’nın stratejik öneme sahip, bölgede söz sahibi devletleri konumuna geleceklerdir. Bu
konumları ile gelecekte uluslararası siyasete yön veren, petrol ve doğal gazla sınırlı olmayan,
her alanda yetkin ve söz sahibi yumuşak güç unsuru bir ülkeler topluluğu olacaklardır.
KAYNAKÇA
Akbulut Hakan, Enerji Diplomasisi, http://www.mfa.gov.tr/enerji-diplomasisi.tr.mfa. (08
Nisan 2015)
Aktan Coşkun Can ve İstiklal Y. Vural, Globalleşme Sürecinde Çokuluslu Şirketler,
http://www.canaktan.org/ekonomi/cok-uluslu/aktan-makale.pdf , s.15 (15 Mart 2015)
Ateş Zafer, Doğu-Batı Enerji Koridoru: 2 Tamam 1 Eksik, Uluslararası Ekonomik
Sorunlar Dergisi, s:23
Aybar Sedat ve Utku Ören KHÜ, Barış Sazak DEİK, Çokuluslu Türk Şirketleri
Araştırma Raporu, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK), Kadir Has Üniversitesi Ekonomi
Bölümü, New York Columbia Üniversitesi Vale Center Columbia (VCC), İstanbul ve New
York, 24 Mart 2014
Azerbaijan International, SOCAR Section, Summer, 1996
Bartold Vasily Viladimiroviç , “Türkistan ve Türkler”, Çeviren D. Ahsen Batur: “Orta
Asya, Tarih ve Uygarlık”, Selenge Yayınları, İstanbul 2010, s. 28-36.
Bayar Fırat, Küreselleşme Kavramı ve Küreselleşme Sürecinde Türkiye, Uluslararası
Ekonomik Sorunlar Dergisi, S: 32, (2009), s.34
Baycaunova Saule, Kazakistan Petrol ve Gazının Türk ve Rus Dış Politikalarında Önemi,
Avrasya Dosyası, Cilt:6 sayı:2 (2000) s.252-275.
14
Ertuna Özer, Kapitalizmin Son Direnişi, Alfa yayınları, 2005, İstanbul.
International Energy Agency, Turkey-1997 Review, OECD Basım Merkezi, Paris, 1997.
http://www.iea.org/ (27 Şubat 2015).
NARULA Rajneesh ve John H. DUNNING, Endüstriyel Kalkınma, Küreselleşme ve
Çokuluslu Şirketler: Gelişmekte Olan Ülkeler İçin Yeni Gerçeklikler, Çev. Hidayet Keskin,
Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Y.2008, C.13, S.2
s.415-443
OAPEC http://oapecorg.org/index.html. (27 Şubat 2015).
ÖZTÜRK Feza, Küreselleşme-Yeni Dünya Düzeni, http://www.mfa.gov.tr/kuresellesme-
yeni-dunya-duzeni.tr.mfa (25 Şubat 2015).
Oğan, Sinan. “Mavi Akım Projesi: Bir Enerji Stratejisi ve Stratejisizliği Örneği”, Ağustos
2003. http://www.stradigma.com/turkce/agustos2003/makale_04.html (05 Mart 2015).
Pamir Necdet, Kafkaslar ve Hazar Havzasındaki Ülkelerin Enerji Kaynaklarının
Türkiye’nin Enerji Güvenliğine Etkileri, Türkiye’nin Çevresindeki Gelişmeler ve Türkiye’nin
Güvenlik Politikalarına Etkileri Sempozyumu, Harp Akademileri, İstanbul, 2006, s.14
Pamir Necdet, “Orta Asya ve Kafkasya’da Güvenlik Arayışları Sürecinde Enerji
Kaynaklarının Rolü”, İdris Bal(edit). 21.Yüzyılda Türk Dış Politikası, Ankara 2004, s.514
Rzayeva Gulmira, Burcu G. Punsmann ve M. Mete Göknel, Tanap Raporu, Hazar Strateji
Enstitüsü, Enerji Ararştırmaları Merkezi, (2012)
Sektör Raporu, BOTAŞ, 2013
TPAO, Petrol ve Doğal Gaz Boru Hattı Raporu
http://www.tpao.gov.tr/tp2/sub_tr/sub_icerik.aspx?id=146 (07 Mart 2015)
UNCTAD (2002), World Inwestment Report 2002: Transnational Corporations and
Export Competitiveness, http://unctad.org/en/docs/wir2002_en.pdf , New York: United Nations,
s.151. (24 Şubat 2015)
World Energy Outlook 2012,
https://www.iea.org/newsroomandevents/speeches/weo_launch.pdf , Paris, OECD/IEA, 2012.
Yalçınkaya Alaeddin, Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatlar›, Bağlam Yayınları,
Ankara, 1998, s.70 (03 Mart 2015)
Yusifzade, Khoshbakht., “The Development of the Oil and Gas Industry in Azerbaijan”,
Caspian Oil and Gas, International Energy Agency, Paris, 1998, s.254.