26
T. AZID, M. ASUTAY ve U. BURKI (Çeviren: C. YILDIRIM ve T. HOROZ) 129 Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:3, Cilt:3, Sayı:3 Firma, Yönetim ve Paydaşlar Kuramı: İslami Bir Bakış Açısı Toseef Azıd a Mehmet Asutay b ve Umar Burkı c , Theory of The Firm, Management and Stakeholders: An Islamic Perspective, Journal of Islamic Economic Studies, 2007, vol. 15-1, p. 1-30 Çevirenler CENGİZHAN YILDIRIM Abant İzzet Baysal Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü [email protected] TUBA HOROZ El Ezher Üniversitesi Arap Dili ve İslami Araştırmalar Fakültesi İslam Hukuku Bölümü [email protected] Bu araştırma, bir firmanın davranışlarının toplumsal etkisini ve onun paydaşları üzerindeki yönetimini İslam hukuku ve ahlakı çerçevesinde keşfe çıkar. İslam’ın iş ve ticaret alanında idealize ettiği üzere sosyal sorumluluk sahibi yapının bir taslağını çizer. Bu çalışma, ekonomik etik boyutlarını içselleştirmenin ekonominin verimlilik seviyesini yükselteceği, aynı zamanda sosyal refahı da artıracağı iddiasındadır. GİRİŞ Firma davranışları halen çok iyi anlaşılmış bir konu değildir. Neden bir firma diğerine göre daha çok yatırım yapar ya da bir firmanın piyasaya girmesini ya da çıkmasını ne sağlar ve bu konularda kararlar almayı sağlayan psikolojik faktörler nelerdir? Bunlar halen tam anlamıyla cevaplanamamış sorular (Foss, vd., 2000; Dixit, 1989; Williamson, 2000). Örneğin, Williamson (2000) sosyal yerleşikliğin [embeddedness] f seviyesinde dinin büyük bir rol oynadığını söylerken, Furubotn (2001)’un görüşüne göre, en nihayetinde firma kuramı hükümet kuramıyla ilişkilidir. Aynı zamanda, farklı ekonomik kuramlar da bize hala girişimciliği anlama hususunda net bir bilgi verememektedir. Akademik yayınların çokluğuna rağmen, “girişimci” kavramı ve girişimciliğin toplumdaki fonksiyonu teorilerde büyük ölçüde farklılaştı (Pittaway, 2005). a Ekonomi Profesörü, Bahauddin Zakariya Üniversitesi, Multan, Pakistan, halen Markfield Yüksek Eğitim Enstitüsü’nde misafir ekonomi profesörü, Markfield, Leicestershire, LE67 9SY, UK, ([email protected]). b Politik Ekonomi Öğretim Üyesi, Kamu Yönetimi ve Uluslararası İlişkiler Okulu, Durham Üniversitesi, Elvet Hill Road, Durham DH1 3TU, UK, ([email protected]). c Doktora Öğrencisi, Ekonomi, Bilişim ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Molde Üniversitesi Akademisi, 6402 Molde, Norveç. f Ç.N: Bir çeviri esnasında en zor konulardan bir tanesi kelimelere uygun karşılıklar bulmaktır. Bu çeviride karşılık bulma konusunda çevirinin tercihini belirtmek için kelimenin aslı köşeli parantezle sunulmuştur.

Firma, Yönetim ve Paydaşlar Kuramı: İslami Bir Bakış Açısı

Embed Size (px)

Citation preview

T. AZID, M. ASUTAY ve U. BURKI (Çeviren: C. YILDIRIM ve T. HOROZ)

129 Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:3, Cilt:3, Sayı:3

Firma, Yönetim ve Paydaşlar Kuramı: İslami Bir Bakış Açısı

Toseef Azıda Mehmet Asutay

b ve Umar Burkı

c, Theory of The Firm,

Management and Stakeholders: An Islamic Perspective, Journal of

Islamic Economic Studies, 2007, vol. 15-1, p. 1-30

Çevirenler

CENGİZHAN YILDIRIM

Abant İzzet Baysal Üniversitesi

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

İktisat Bölümü

[email protected]

TUBA HOROZ

El Ezher Üniversitesi

Arap Dili ve İslami Araştırmalar Fakültesi

İslam Hukuku Bölümü

[email protected]

Bu araştırma, bir firmanın davranışlarının toplumsal etkisini ve onun

paydaşları üzerindeki yönetimini İslam hukuku ve ahlakı çerçevesinde keşfe

çıkar. İslam’ın iş ve ticaret alanında idealize ettiği üzere sosyal sorumluluk

sahibi yapının bir taslağını çizer. Bu çalışma, ekonomik etik boyutlarını

içselleştirmenin ekonominin verimlilik seviyesini yükselteceği, aynı

zamanda sosyal refahı da artıracağı iddiasındadır.

GİRİŞ

Firma davranışları halen çok iyi anlaşılmış bir konu değildir. Neden bir

firma diğerine göre daha çok yatırım yapar ya da bir firmanın piyasaya

girmesini ya da çıkmasını ne sağlar ve bu konularda kararlar almayı sağlayan

psikolojik faktörler nelerdir? Bunlar halen tam anlamıyla cevaplanamamış

sorular (Foss, vd., 2000; Dixit, 1989; Williamson, 2000). Örneğin,

Williamson (2000) sosyal yerleşikliğin [embeddedness]f seviyesinde dinin

büyük bir rol oynadığını söylerken, Furubotn (2001)’un görüşüne göre, en

nihayetinde firma kuramı hükümet kuramıyla ilişkilidir. Aynı zamanda,

farklı ekonomik kuramlar da bize hala girişimciliği anlama hususunda net bir

bilgi verememektedir. Akademik yayınların çokluğuna rağmen, “girişimci”

kavramı ve girişimciliğin toplumdaki fonksiyonu teorilerde büyük ölçüde

farklılaştı (Pittaway, 2005).

a Ekonomi Profesörü, Bahauddin Zakariya Üniversitesi, Multan, Pakistan, halen Markfield

Yüksek Eğitim Enstitüsü’nde misafir ekonomi profesörü, Markfield, Leicestershire, LE67

9SY, UK, ([email protected]). b Politik Ekonomi Öğretim Üyesi, Kamu Yönetimi ve Uluslararası İlişkiler Okulu, Durham

Üniversitesi, Elvet Hill Road, Durham DH1 3TU, UK, ([email protected]). c Doktora Öğrencisi, Ekonomi, Bilişim ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Molde Üniversitesi

Akademisi, 6402 Molde, Norveç. f Ç.N: Bir çeviri esnasında en zor konulardan bir tanesi kelimelere uygun karşılıklar

bulmaktır. Bu çeviride karşılık bulma konusunda çevirinin tercihini belirtmek için kelimenin

aslı köşeli parantezle sunulmuştur.

Firma, Yönetim ve Paydaşlar Kuramı: İslami Bir Bakış Açısı

Geleneksel iktisatta, firmanın kuramsal modeli genel olarak ekonomik

değişkenler üzerine kuruludur. Bir amaç fonksiyonunun yapısı, ilk olarak

karın maksimize edilip, maliyetin minimize edilmesinden doğar. Sosyal,

etik, ahlaksal öğeler, bu amaç fonksiyonuna nadiren dâhil edilir. Ekonomik

tanımlamalara göre firmalar kar elde etmeyi umduklarında piyasaya girerler

ve zarar edeceklerini gözlemlediklerinde de piyasadan çıkarlar. Fırsat

maliyeti ise salt ekonomik bir fenomendir (Bilas, 1983; Naqvi, 1994).

Bununla birlikte, toplumun bir parçası olarak bir firmanın bazı moral ve etik

yükümlülükleri vardır. Kendi amaç fonksiyonlarını formüle ederken,

ekonomik olanların yanı sıra sosyal, kültürel, ahlaki ve etik değişkenleri de

bu formüle dâhil etmelidirler (Morrison, 2000). Ancak, dini araştırmalarında

bir değişken olarak gören sınırlı sayıda çalışma vardır. Örneğin Anderson

vd.’nin (2000) çalışması, girişimci kültürünün oluşmasında ve gelişmesinde

dinin rolünü incelemektedir. Kar sürecindeyken, paydaşları için moral ve

sosyal sorumlulukları üstlenmek firmaların sorumluluğudur (Sen, 1993;

Boatright, 2002; Zaman 2005; Mannan, 1992d).

Neyse ki, İslami sistem, ekonomik ajanlara hayatın normatif yönleri kadar

pozitif yönlerinin de olduğu konusunda rehberlik etmektedir. İktisat

teorilerinde de aynı rehberliğe [İslam’ın rehberliği]g sahibiz. Örneğin;

tüketim teorisinde, üretim teorisinde, dağıtım teorisinde ve diğerlerinde.

Müslüman bir girişimcinin temel amacı, makul kar, adil fiyat, adil ücret ve

toplumsal refah olmalıdır. Girişimci, toplumun faydası için yukarıda

bahsedilen bu dört öğeyi amaç fonksiyonunda gözetmelidir (Choudhury, vd.

2006; Azid vd. 2008).

Bu araştırmanın temel amacı firmaların teori ve pratiklerini İslam’ın ilahi

rehberliğinde analiz etmektir. Bu çalışma, şu şekilde organize edilmiştir.

Birinci bölümde kısaca firma kuramı tartışılmıştır. İkinci bölümde İslam

şemsiyesi altında olan firmanın teorisi ve davranışı sunulmuştur. Son

bölümde çalışmanın kısa analizi yer almaktadır.

1. Firma Kuramı

Firma, toplumlarda gerçekleşen ekonomik faaliyetlerde önemli bir

bileşendir. Literatürde bu konunun değişik boyutlarıyla ilgili çalışmalar

bulunabilir (örneğin Foss, vd. 2000; Coase, 1937; Ricketts, 2002). Bununla

birlikte, firma teorisi akademik çevrelerde hala görece yenidir. Bir piyasa

ekonomisinde, firmanın rolü çok önemli ve dikkate değerdir. Firma, üretim

faktörlerini yönetir, aynı zamanda piyasa mekanizmasını geliştirmekte de

önemli bir rol oynar. Akademisyenler ve bir o kadar da siyasetçiler için

firma; maliyet, fiyat, üretim yöntemi gibi üzerinde konuşması zor

değişkenlerle ilişkilidir. Geleneksel ekonomilerin, “neden firmalar belirli bir

piyasada çalışıyor ve neden farklı bir yapıları var” gibi temel meseleleri hala

çözümleyememiş olmaları da hayret vericidir. Oysa Adam Smith’den

bugüne ana akım iktisatçılar, firmaların eğer serbest piyasa şemsiyesi altında

çalışırlarsa kaynaklarını optimal olarak tahsis edebildiklerini kabul etmiştir.

Modern çağda, firma çok önemli bir ekonomik kurum haline gelmiştir

(Samuelson ve Nordhaus, 2001; Richard ve Kenneth, 1980).

Teknolojik ilerleme, firmanın büyüklüğü ve yapısıyla ilişkili bir diğer

fenomendir. Firmanın verimliliği, teknolojinin seviyesine ve onun

g Ç.N: Bu çalışmada daha iyi anlaşılması için çevirilere köşeli parantez içinde

kelimeler eklenmiştir.

T. AZID, M. ASUTAY ve U. BURKI (Çeviren: C. YILDIRIM ve T. HOROZ)

131 Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:3, Cilt:3, Sayı:3

uygulanmasına bağlıdır (Mathur, 1989). Teknolojinin patenti ve üretilmesi,

göz önünde bulundurulması gereken daha önemli konulardır. Bunlar, firmayı

ölçek ve kapsam ekonomileri açısından daha üretken ve verimli kılacaktır.

Bununla beraber, [teknolojik üstünlük nedeniyle oluşan] tekel gücü

sayesinde bu firmalar, daha küçük firmaları ve kaynakları sosyal problemler

oluşmasına sebep olacak şekilde sömürmeye eğilimli olacaklardır. Bu

sömürü konusu, resmi otoriteler tarafından kontrol edilmelidir (Garvey,

2003; Mathur, 1989).

Neoklasik okul kuramları; fayda, fırsat maliyeti, marjinalizm, fiyat teorisi ve

piyasa mekanizması kavramları açısından ekonomi biliminin gelişmesinde

çok önemli bir rol oynadı. Bu teoriler, Adam Smith’in “görünmez eli”ni[n

tam olarak ne olduğunu] oldukça iyi açıkladı ve rekabetçi piyasa yapıları

olduğu kadar tekelci piyasa yapıları da entellektüel olarak tartıştı. Bununla

beraber, firma davranışlarının bu iki piyasa yapısı altında açıklanamayacağı

delillerle izah edildi. Ardından, aksak rekabetin [imperfection] önemini

keşfettiler ve sonra oligopolistik piyasa yapısını, monopolistik piyasa

yapısını ve diğerlerini keşfettiler. Anlaşıldı ki, firmanın kaynak tahsisleri

bile, fiyat mekanizmasını takip etmez. (Weintraub, 2002; Samuelson ve

Nordhaus, 2001).

Firmaların doğası ve yapısı; kitle üretimi, çok uluslu ve uluslar üstü iş

aktivitelerinden dolayı değişime uğradı. Bu da mülkiyet sahipliğinin doğal

olarak firmayı yönetmek anlamına gelmediği yeni bir firma türünün ortaya

çıkmasını sağladı. Firma yapısı çerçevesinde devrimsel bir değişim

gerçekleşti, firmaların organizasyon yapılarında başkalarının mülkiyetini

kontrol ve istihdam eden yeni bir sınıf [firma türü] ortaya çıktı. Bu da

uygulamaların ve teorilerin yönünü değiştirdi; çünkü sahiplik ve kontrol

günümüzde iki farklı konudur. Sonuç olarak, bu yeni ana acentelik konusu,

firmaların model ve yapısında kendini gösterdi (Berle and Means, 1932).

Yukarıdaki açıklamalar ışığında söyleyebiliriz ki, neoklasik modelin

geleneksel firma taslağı düzgün işlememekte ve ekonomik ve yasal

ilişkilerin doğası da değişmiş durumdadır. Bu yeni fenomeni göz önünde

bulunduran yeni kuramlar geliştirildi ve bu kuramlarda işlem maliyetleri kilit

konuma yükselmiştir. Ayrıca, kimsenin gelecekle ilgili mutlak bilgiye sahip

olamayacağı genel kabul gören bir gerçektir. Bu yüzden piyasa fenomeninin

içeriği, firmalar, yöneticiler ve çalışanlar arasında yapılan anlaşmalar ve

kontratlarla doldurulmuştur. Bu durum da aslında piyasa mekanizmasının

başarısızlığını ve ona inananların da çaresizliğini açıkça göstermektedir

(Joskow, 2002; Pittaway, 2005).

Serbest piyasa dünyası, anlaşmalar dünyasına dönüştü. Tamamen olmasa da

kısmen piyasaların tam bilgi düşüncesi ve bu düşüncenin işleyişi ile arz ve

talep, genel fenomenler olmaktan çıkmış ve spesifik fenomenler olmuştur.

Firmanın durumundaki radikal değişiklik ile her şey, kontrat ve anlaşmalar

zinciri içerisinde birilerinin ne kadar müzakere gücüne ve vasfa sahip olduğu

üzerine kuruludur. Vasıfsız olanlar ise onları temsil edenlerin müzakere

gücüne güvenmektedir (Williamson, 1984 ve 1989; Pittaway 2005).

Kabul edilmelidir ki, bu belirsizlikler dünyasında, her tercih tahmin edilebilir

ya da öngörülebilir değildir. Bu sebeple, teorisyenler şu durum için fikir

birliği içerisindedir: hükümet firmaların işleyişi konusunda yasa yapmalı ve

gerekli durumlarda müdahil olmalıdır. Örneğin ortaklık, iş birliği [corparate]

Firma, Yönetim ve Paydaşlar Kuramı: İslami Bir Bakış Açısı

ve temsilcilik ile ilgili konularda. Ayrıca bu düzenlemelerle firmaların

paydaşlarının çeşitli sosyal ve ekonomik zararlardan korunmaları gerekir

(Garvey, 2003; Ricketts, 2002).

2. Yönetimsel Sorumluluklar

Bu konu hakkındaki literatürde yönetim ve firmalar arasındaki ilişkisiyle

ilişkili olarak iki farklı yaklaşım bulabiliriz:

2.1. Hissedarların Karlarının Maksimize Edilmesi

Bu yaklaşıma göre, yönetimin en önemli amacı, hissedarların karını

maksimize etmektir. Finansal çıkarları gözetmek yönetimin görevidir. Onlar

borç ve özsermaye arasında bir karar vermek zorundadırlar. Çünkü

geleneksel sistemlerde pek çok finansal işlem, borç üzerine kuruludur ve

maliyetin önemli bir kısmını bu tutar oluşturmaktadır. Diğer paydaşlar

(müşteriler ve firma çalışanları); kanunlar, kontratlar ve anlaşmalar yoluyla

kendilerini korumalıdırlar. Bu yaklaşımda tamamen firma hissedarlarıyla

ilgili ekonomik mülahazaları vardır (Blair ve Stout, 2001).

2.2 Paydaşların Çıkarlarını Koruma

Bu yaklaşıma göre firmalar, toplumun ve sosyal çevrenin bir parçasıdır. Bu

yüzden, firmanın ve toplumun bütün bileşenlerinin çıkarlarını korumak ve

gözetmek, firmanın moral ve etik görevidir. Bu yaklaşım, pozitif yönleri

olduğu kadar normatif yanları da kapsar. Bu yaklaşımın destekçileri,

firmaların görevinin hissedarların kazançlarının maksimize edilmesinin

ötesinde olmaları gerektiğini savunuyor (Turnbull, 1997; Jones, 1995) ve

paydaşlarına tüketiciler, toplum ve çevre gibi unsurları gözetecek şekilde

daha geniş bir bakış açısı kazandırmalıdır.

Kakabadse vd. (2005) paydaşlar yaklaşımına daha geniş bir bakış açısı

kazandırdılar ve ortak toplumsal sorumluluklar (OTS) [CSR] ile paydaşların

çıkarlarının kısmen ilişkili olduğunu açıkladılar.6 Buna paralel olarak

Hillman vd. (2001), paydaşlar kuramının özünü şu şekilde maddelendirdiler:

“(1) firmanın bileşenler (paydaşlar) gruplarıyla ilişkisi vardır ve üretim

süreci ve ürünler, bu çıkar ilişkisiyle ilişkilidir; (2) yasal paydaşların bütün

gelirlerinin bir değeri vardır; ve (3) paydaşlar kuramının odak noktası

yönetimsel karar alımı üzerindedir”. Bu sebeple, Kakabadse vd. (2005), şu

sonuca vardılar: yöneticiler, paydaşlarına kulak vermelidirler. Ayrıca,

paydaş kavramının genişliği nedeniyle literatürde, harici/dâhili paydaşlar,

birincil/ikincil paydaşlar, gönüllü/gönülsüz paydaşlar ve toplumsal

olan/olmayan paydaşlar gibi bazı alt sınıflandırmalar ortaya çıkmıştır.

Carroll’a göre (1991) şunlar paydaşların sınıflandırılmasında şu

kategorilerine olmasını söyler: “hissedarlar (veya sahipler), çalışanlar,

müşteriler, tedarikçiler, yerel çevre, çıkar grupları (veya bazen tanımda biraz

daha kapsayıcı olsa da sivil toplum temsilcileri), hükümet, medya ve genel

anlamda toplum”.7 Ayrıca, Kakabadse vd. (2005: 294) çevreyi de bir paydaş

olarak düşünmüşlerdir. Proaktif ortak toplumsal sorumluluğun ve

sürdürülebilir büyümenin bir parçası olarak, firmadan çevreyi de içerek

6 “Ortak toplumsal sorumluluk fikri ile organizasyonun paydaşları arasında doğal bir uyum

vardır. Spesik olarak grupları veya kişileri betimleyerek paydaşlar kavramı toplumsal veya

sosyal sorumluluklarını müşahhaslaştırır. İş dünyası OTS’un uyumunu göz önünde

bulundurmalıdır”. Carroll (1991: 43). 7 “Bu kavramlardan bazıları paydaşlar için organizasyon saygınlığının değeriyle bağlantılı

olarak kendi başına problemleri artırır, özellikle ‘geniş manada toplum’ ve topluluk

[community] kavramları” (Kakabadse vd. 2005:294).

T. AZID, M. ASUTAY ve U. BURKI (Çeviren: C. YILDIRIM ve T. HOROZ)

133 Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:3, Cilt:3, Sayı:3

şekilde hissedar olmayan [non-shareholders] paydaşların çıkarlarının da

maksimize etmesi firmadan beklenir.

İlk yaklaşım, zaten kuramsal ve pratik olarak uygundur. İkinci yaklaşım ise

literatürde var olmasına rağmen, halen pratikte kendine yer bulmaya

çalışmaktadır. Günümüz gelişmiş bilgi teknolojileri zamanında; uzmanlaşma

ve organizasyon [şekli], ekonominin özü haline gelmiştir. Tüketiciler,

çalışanlar ve yöneticiler gibi farklı ekonomik ajanlar arasında, sonuncusu

[yöneticiler] organize olmuş yapısı sebebiyle daha güçlüdür. Daha çok

sorumluluk sahibi olanın daha çok güç sahibi olacağı açıktır. Toplum ve

topluluk için fayda ve maliyet üzerinde yöneticilerin konumunun önemli bir

etkisi olduğu nettir (Garvey 2003; Garry vd. 2005). Hummels (1998)

yönetimsel paydaş kuramının [ortakların yönetimde olmasının] etkisinin etik

yönünü şu şekilde açıklamaktadır: “yönetimin rolü, bir taratfan bütün

(moral) hakları ve gerekli çıkarları dengelemek iken, aynı zamanda firmanın

hedeflerini de gözetmektir”. Hitt (1990), Minkes vd. (1999), Punter ve

Gangneux (1998), McAdam ve Leonard (2003) özellikle etik meselelerde,

liderlerin organizasyondaki rolünün önemini vurgulamışlardır. Minks vd.

(1999) sadece en üst düzey yöneticilerin değil aynı zamanda orta düzey

yöneticilerin de OTS hususunda üzerine düşeni yapmaları gerektiğini

eklemiştir.

Yukarıdaki ifadelerden firmanın sorumluluğunun yalnızca ekonomik

hedeflerle sınırlı olmadığı, aynı zamanda, firma yönetiminin bütün

paydaşlarının sosyal ve ekonomik çıkarlarını da düşünmesi gerektiği

sonucuna varabiliriz.8

3. İslami Bir Teori Ve Firmanın Yapısı

İlk dönem Müslüman âlimleri de firmanın davranışlarını, yönetimini,

topluma ve çevreye karşı sorumluluklarını tartışmışlardır (Tahir vd. 1997).

İslami yönetişim [governance] sisteminin, “zarar vermeme [no-injury]” ya

da “maslahat [maslalah]” prensiplerinin üzerine kurulu olduğu iyi bilinen bir

durumdur (Bashir, 1997). İlk dönem alimlerin çalışmaları da bu iki prensibi

temel almıştır. Dünyevi mallardan fayda sağlamak için şu kural geçerlidir:

Birisinin bir malı kullanması, toplumun bir başka ferdinin zararına neden

olur. İslam, insanlığa moral değerlerin nasıl geliştirileceğine ve bu moral

değerlerle nasıl daha hızlı bir ekonomik işbirliğine ulaşılabileceğine dair

eğitim verir. Bununla birlikte, geçmişteki firma organizasyonları günümüzde

olduğu kadar karmaşık değildi. Dolayısıyla, modern firma davranışlarını

İslami çerçevede anlayabilmek için yoğun bir çabaya ihtiyaç duyulmaktadır.

İslam’ın, firmanın ekonomik yapısı hakkında olduğu kadar, niteliği hakkında

da kendi kuralları, kanunları ve düzenlemeleri vardır ki, bunlar İslam’ın

geleneksel [seküler] sistemlerden farklılıklarını ortaya koyar. İslami

normların, iş dünyasının politikalarını ve yönünü değiştirmesi beklenir. Bu

sistemde firma kurulumuyla ilgili kesin sınırlar bulamasak da, İslami sistem,

fakirliğin azaltılması hususunda yatırımcıları, yeni iş kuranları ve

girişimcinin rolünü takdir eder. İslam, Kuran ve Sünnet rehberliğindeki

firmanın bu amaçları toplumun faydası için edineceğini belirtir. Diğer bir

8 İkinci yaklaşıma dair daha fazla detay için bknz. Freeman (1984), Cornell ve Shapiro

(1987), Donaldson (1989), Sen (1993), Baum vd. (1994), Blair (1995), Donaldson ve Preston

(1995), Jones (1995), Turnbull (1997), Zingales (1997), Tirole (1999), Boatright (2002),

Simmons (2004), Kakabadse vd. (2005). Bu konuda başka çalışmalar da vardır.

Firma, Yönetim ve Paydaşlar Kuramı: İslami Bir Bakış Açısı

deyişle, İslam sosyal sorumluluk sahibi olan bir iş anlayışı arayışındadır.

Mannan (1992d) firma davranışlarını analiz etmek isteyen bir kişinin, iki

temel soruyu göz önünde bulundurması gerektiğini söylemiştir:

(i) Firmanın çıktısının üretime yapacağı katkı nedir?

(ii) Firmanın üretiminin katma değer bileşenlerinden fayda sağlayan

kimlerdir?

Farklı kültürlerde firma tahlilinin benzerliği üzerinde duran Iqbal ve

Mirakhor’a (2003: 58): “İslam’da firmadan beklenen davranış, toplumun

herhangi bir üyesinden beklenen davranıştan farklı değildir” tespitinde

bulundular.

3.1. İslam’da Firmalar ve Mülkiyet Hakkı

İslam, girişimciye, ıslahın yaygınlaştırılması ve nefsin isteklerinden

kurtulmak için sürekli bir mücadeleyi salık verirken, bencillikten kurtulup

özgeciliğe [althurism] ulaşmayı öğretir. İslam’da hasıla ve fiyatın

belirlenmesi konusunda karar alma süreci bakımından özgecilik şu manaya

gelir: İslam, bencilliğe karşıdır; ancak bireyin kendi çıkarlarını gözetmesine

izin verir. Tag El-Din’in (2008) söylediği gibi “…karşılıklı saygı ve izan

çerçevesinde kişisel çıkar takibi modern ekonomilerden çok önce piyasanın

itici gücü olduğu [İslam’da] kabul edilmiştir”. Tag el-Din mushaha (değerini

azaltmak) ve mughbana (çok sıkı pazarlık) terimlerini kullanarak kişisel

çıkar kavramını derinlemesine tartışmıştır. Kahf (1992a) bu konuda şunu

belirtmiştir: insani değerleri azaltan ve ekonomik kazançlar için onu

ahlaksızlığa iten bütün endüstriyel hareketlere ve ilişkilere bu sistemde izin

verilmez. Kişisel çıkar ve piyasa mekanizması, sırasıyla, teşvik unsuru ve

alışveriş merkezi olarak kabul edilirken, İslam ekonomisi piyasadan

“ortaklık, merhamet, adalet, yardımseverlik ve dayanışma” doğrultusunda

hareket etmesini (Ahmad, 2003: 195), bir de ekonomik etkinliğin yanı sıra

toplumsal olarak optimal üretimi bekler. Yani İslami firmadan sürdürülebilir

bir ekonomi ve topluma ulaşmak için sosyal beklentileri muhafaza etmesi

beklenir.

İslami bir bakış açısıyla girişimci; kendi mülkiyetine ve ekonomik

kaynaklarına sahip olma, kar elde etme, istihdamı artırma, yatırımlarını

artırma ve refah düzeyini yükseltme hakkına sahiptir. Bunun yanı sıra,

Ahmad (2003: 195) şöyle belirtir: “özel mülkiyet ve özel girişim

vazgeçilmez haklar olarak beyan edilmiştir ve ekonomik aktivitelerin doğal

uzantısıdır”. Ancak şunu belirtmekte fayda var: İslami sistem içinde

mülkiyet kavramı net değildir. Bu dünyada insanlığın konumu, bir emanetçi

konumudur ve bütün kaynaklar bireylere Tanrı tarafından [vekâleten]

verilmiştir. İnsanların aklına ve kalbine mülkiyetin bütün türlerini -maddi ve

insani, makine gücü ve beyin gücü- aşılamak bir sorumluluktur (amanah).

Bu gibi mülkiyet hakları, moral sınırlar tarafından sınırlandırılmış ve etik

amaçları yerine getirmek için kullanılmıştır (İslami yolun amaçları)”

(Ahmad, 2003: 195).

Genel anlayışa göre ekonomik olmayan temelde kaynakların kullanılması

zulüm olarak görülür ve bu durumda kullanım hakkı sıfırlanmaya meyilli

olacaktır; ancak, ölüm bir kişinin mülkiyet hakkını sonlandıran doğal

sebeplerden kabul edilir. İslam, girişimciden profesyonel olmasını bekler ve

sadece karını düşünerek verdiği söze ihanet etmemesi için insanlığa

rehberlik eder (Kahf, 1992a; Iqbal ve Mirakhor 2004; Azid vd. 2008).

T. AZID, M. ASUTAY ve U. BURKI (Çeviren: C. YILDIRIM ve T. HOROZ)

135 Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:3, Cilt:3, Sayı:3

Iqbal ve Mirakhor (2004) diğerlerinin arasında, İslami sistemde özel

mülkiyet hakkını detaylı olarak incelemişler ve İslam’da özel mülkiyet

hakkının toplumun ve ülkenin hakkını ihlal etmemek şartıyla tanındığı

sonucuna varmışlardır. Bunun yanı sıra Ahmad (2004) mülkiyet hakları

konusunda, sosyal ve özel hakların çatışmasının üstesinden gelebilmek için

ahlaki sınırlar önermiştir. Ancak, eğer bir kişi ülke ve toplum adına bir

mülkü kullanırsa o malı sahiplenmiş gibi olur. Bu yüzden, Iqbal ve Mirakhor

(2004: 52) şunu net olarak belirtmişlerdir: “Mülkiyet hakkının caiz olduğu

durumlar şunlardır (1) mal, kanunsuz yollardan kazanılmamış olmalı (İslam

hukukuna aykırı yollardan), (2) kazanımı ya da devamlılığı başkalarına

hiçbir zarar vermemeli ve (3) mülkiyetin kazanılması, geçerli haklardan

herhangi birini geçersiz kılmamalı ve geçersiz bir hak üzerine inşa

edilmemiş olmalıdır”. Yasal konum açısından, firma mülkiyet hakları, İslam

hukukunun bireylere tanıdığı haklarla aynıdır. Kişilerin mülkiyetlerini nasıl

yöneteceği Kuran ayetlerinden (4:29)9 öğrenilebilir ve Peygamber de

kaynakların, malların ve mülkün israf edilmemesini tavsiye etmiştir.10

Bu

etik kurallar, firmalar için de geçerlidir.

Mülkiyet hakları piyasadaki değişimi anlamak için gereklidir ve İslami

firmaların paydaşlarının tanımlanmasında da anahtar konumdadır. Iqbal and

Mirakhor (2004: 57), bu yüzden, “İslam’da bir paydaş, mülkiyet hakkı

tehlikede olan veya firmaların bilinçli ya da bilinçsiz davranışları nedeniyle

riskte olan kişidir” argümanını ileri sürerek İslam’da paydaşlarının mülkiyet

hakkının korunmasının İslami bir firmadan beklendiğini belirtmişlerdir.11

3.2. Firmalar ve Sözleşme Bağı

Geleneksel ekonomi literatüründe, firma teorisi kabaca iki kategoride ele

alınır: (a) tamamlanmamış sözleşme modeli (b) Asil-vekil modeli12

[principal agent model] (Foss vd. 2003: 634).

Tamamlanmamış sözleşme modelinin üzerinde durulması gereken konuları

hakkında, Foss vd. (2003:636) şunu net olarak ifade eder: “firma, özel olarak

9 Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile

yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helak etmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok

merhametlidir. (Kuran,4:29) 10 Bu konuyla ilgili hadisler şunlardır: “malınızı kendinizde tutun ve israf etmeyin” (Buhari);

“Allah gereksiz konuşmayı, ısrarlı soruyu ve zenginliğin israf edilmesini sevmez” (Buhari);

Allah’ın peygamberi, (suistimale dayalı) bir tehlike durumu hariç Müslümanın parasının

değerini düşürmeyi yasaklamıştır” (Buhari). 11 İslam’daki mülkiyet hakları prensiplerine göre, paydaşların karar alımına ve ekonomik

ajanların eylemlerindeki sorumluluklarına kesin olarak katılmalıdır. Bu katılma şu ilkeler

üzerine kuruludur: (a) hem bireyler hem de firmalar tarafından elde edilmiş mülkiyet haklarını

paylaşan birliktelik (topluluk [community], toplum [society], devlet) (b) mülkiyet haklarının

kullanımı diğerlerinin mülkiyetine herhangi bir zarar vermemeli (paydaşlar dahil) (c)

diğerlerinin mülkiyeti hakları da özel mülkiyet olarak düşünülür; bu yüzden özel mülkiyetin

ihlali ile ilgili kurallara tabi tutulur, son olarak (d) meşru herhangi bir talebi ya da hakkı yok

olmasına yol açan mülkiyet, ‘al mal’ olarak kabul edilmeyecek ve bu yüzden Şeriat tarafından

caiz görülmeyecektir (Iqbal ve Mirakhor, 2004:54-55). 12 “(a) Tamamlanmamış sözleşme modelinde şu varsayımlar üzerine kuruludur: detaylı

sözleşme yazmak maliyetlidir ve bu nedenle başından bir hükümetin varlığına ihtiyaç vardır.

Williamson; Grossman, Hart ve Moore; Coase; zımni sözleşme teorileri olduğu kadar

Simon’ın çalışmalarında ortaya konan zımni sözleşme teorileri ve hiyerarşide iletişim teorisi

bu kategoriye aittir. (b) vekillere detaylı sözleşme yazma konusunda izin veren asil-vekil

modeli, asimetrik bilginin varlığıyla uyuşmanın mecbur olduğu bir yapıda gerçekleşir.

Örneğin Alchian ve Demsetz; Holmsrom ve Migrom’un çalışmaları bu kategoriye aittir”

(Foss vd. 2003: 634).

Firma, Yönetim ve Paydaşlar Kuramı: İslami Bir Bakış Açısı

yasal statü ile desteklenmiş ve girdi sahipleri arasında işbirliğinin

devamlılığıyla karakterize olmuş bir sözleşme bağından başka bir şey

değildir. Bu yüzden Holmstrom and Milgrom (1994), bu görüşü

destekleyerek, firmayı “bir organizasyon” olarak görmüştür, özellikle teşvik

farklarını azaltan, sözleşmelere dayalı düzenlemelerin mantıksal bir dizisi

olarak. Ancak, firma algısının bu mantıksal yapısı içinde, tamamlanmamış

sözleşme anlayışı önemli bir yer tutar. Örneğin Coase (1937) ve Simon

(1951) tamamlanmamış sözleşmenin firma analiziyle bağlantısını etraflıca

tartıştılar. Coase (1937) zımni sözleşmeyi (davranış kurallarının yazılı

olmadığı) açıklarken Baker vd. (1997) ise zımni sözleşmelerin hem

firmaların kendi içinde (istihdam ilişkisinde) hem de firmalar arasında

(bağlantısal sözleşmelerde) geçerli olduğunu söylemiştir. Williamson

(1975), kısa dönem (spot market) istihdamını ve piyasadaki arz ve talep

şartlarına tabi olmayan üretim sözleşmesini (uzun dönem) ekleyerek

sözleşmeler bağı tartışmasını genişletmiştir.

Iqbal ve Mirakhor (2004), firmaların yönetişimini ve sözleşmelerini İslam

hukuku şemsiyesi altındaki tartıştılar. Münazaralarının temelinde şu vardır:

Allah ve insanoğlu arasında bir sözleşme bulunmaktadır. Ayrıca sözleşmenin

süreli bir belge olduğunu da tartıştılar. Neticede, ödül ve ceza, sözleşmelerle

yer alan görevleri yerine getirip getirmemeyle bağlantılıdır. Sözleşme dayalı

süreçlerde, niyetin daha önemli olduğunu da eklediler. Ayrıca, onların

görüşüne göre, her ikisinin İslam sistemi içinde bir yeri vardır.

İslam fıkhı literatüründe, sözleşmenin köşe taşları teklif (icab, ilk eylem

olarak tanımlıdır) ve kabul (qabul, ikinci eylem olarak tanımlıdır) olarak

ifade edilmiştir; ancak teklif ve kabul, dil (sigha) ve niyet (sifa) olmak üzere

iki hususu kapsar. Bununla beraber, genelde bir sözleşme için üç köşe taşı

zorunludur: sözleşme tarafları, sözleşmenin metni ve sözleşmeye konu olan

nesne. Bütün sözleşmelerin yazılı olması ve şahitler tarafından imzalı olması

istenir.13

Bazı etik durumlar şunlardır: i) aşırı avantajın önlenmesi ii)

bilgilendirmenin doğru ve tamamıyla açık olması iii) yemin etmekten, haklı

yere de olsa kaçınma vs. Bir sözleşme şu dört unsuru da barındırmalıdır: i)

sonuçlandırma koşulları ii) geçerlilik koşulları, iii) yürütme koşulları, iv)

bağlayıcı koşullar. Bir sözleşmede iki farklı olayın bulunması yasaktır9 (Al-

Zuhayli 2003). Sözleşme aşamasında iki tarafa da, haklı olsalar da yemin

etme izni verilmemiştir.10

Literatürde yer alan bir düşünce de şudur: ahlak

kurallarına toplumsal uyum, bireysel ahlakı artırır. (Iqbal and Mirakhor,

2004; Jones, 1995).

Bir Kuran ayeti “Ey iman edenler! Akitlerinizi yerine getirin” (5:1) diyerek

bunu vurgulamıştır. Bu ayetin iki boyutu vardır: Birincisi, insanoğlunun

manevi dünyasından ve Allah ile ilişkisinden doğan ilahi mükellefiyetleri

vardır; ikincisi, kendi beşer ve maddi dünyasında ortak mükellefiyetleri

insanoğlu açık veya örtülü şekilde yerine getirmektedir. Yani, zımni ya da

aşikâr, insanoğlunun görevi emrin içeriği ne olursa olsun o yükümlülüğü

inanarak yerine getirmektir. Yükümlülükleri yerine getirme iyi amalden

13 Kuran-ı Kerim (2:282). 9 Rasulullah sav şöyle buyurmuştur : “Bunlar yasaklanmıştır: bir işlem içinde ödünç alma, bir

satışta iki durum, karın garanti altında olması ve sahip olmadığınız malı satmak” (Al zuhayli

2003:117). 10 Rasulullah sav: “Yemin etmek, iyilikleri boşa çıkarır ve hayırlarını yok eder.”

Buyurmuştur. Ayrıca Kuran: “Yeminlerinizden dolayı Allah’ı (O’nun adını), iyilik etmenize,

O’ndan sakınmanıza ve insanların arasını düzeltmeye engel kılmayın” (2:224) buyurmuştur

(Al Zuhayli 2003:7).

T. AZID, M. ASUTAY ve U. BURKI (Çeviren: C. YILDIRIM ve T. HOROZ)

137 Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:3, Cilt:3, Sayı:3

sayılır11

ve bununla birlikte Allah yükümlülüklerini yerine getirenleri

sever.12

Eğer biri yükümlülüğünü yerine getirmezse, inançsız olarak

isimlendirilir.13

Eğer bir sözleşmenin çıkış noktası, haksızsa ve adil değilse, İslam hukuku

onu geçerli bir sözleşme olarak kabul etmez. Peygamber (sav), İslam öncesi,

gharar ve belirsizlik içeren bazı sözleşmeleri yasaklamıştır. Örneğin, Zaman

(1991: 119), “münabeze [munabadhat] sözleşmeleri (satıcının attığı malı,

alıcının almak zorunda kalmasına dayalı yöntem), mülasemet [mulasamat]

(alıcının mala elinin değmesiyle satışın olduğu yöntem), çakıl taşlarının

atımı (hasat olarak da bilinen, alıcının attığı taşın denk geldiği hayvanı satın

almak zorunda kalması) gibi satış teknikleri geleneksel olarak

uygulanıyordu; fakat Hz. Muhammed (sav), Şeriatın ruhuna uygun olmadığı

için bütün bu yöntemleri yasakladı” demiştir.

Yukarıdaki ifadelere dayanarak, İslam hukukunun temel amacının, her

eylemde, ekonomik, iş, sosyal, kültürel ya da siyasal her alanda, kural ve

yönetmelikleriyle adil ve iyiliksever bir düzen oluşturmak olduğunu

söyleyebiliriz.

3.3. Etkinlik Ölçeği

İslami sistemde, bireyler arasındaki ekonomik farklılıklar hiçbir zaman

görmezden gelinmemiştir. Bu tabakalaşma ekonomik hareketlerdeki canlılık

için gereklidir (Tabakoglu, 1983; Khan 1975; Mevdudi, 1969; Kutub, 1968).

İslam vasfı ve tecrübeyi ödüllendirir ve hiyerarşiye izin verir (Khan, 1975).

Diğer yandan, bazı aileler ayrıcalıklı haklarla doğar ve [diğer] ücretli

çalışanlar bu aileler için çalışmalıdır düşüncesi ise sosyal hayatta kabul

edilemez (Qureshi, 1959). Kar ve kazançlar, uzmanlık, yetenek, yaşamsal ve

sağlıksal riskler; işin çalışanın sağlığını bozma durumu ve çalışanın fiziksel

dayanaklılığı; bir de konum, iklim, çevre ve [diğer] koşullar gibi unsurlara

göre belirlenmelidir. Bu dünya aslında herkes için bir büyüklenme yeri değil,

aksine bir sınav yeridir (Tabakoglu, 1983).14

Bu, İslam toplumunda

farklılıkların bir ayrımcılık unsuru olduğu anlamına gelmez. İslam

devletinde her birey eşittir; yalnızca karı ve kazancı hususunda kişinin

yeteneği, eğitimi ve verimliliği göz önünde bulundurulur (Azid, 2005).

3.4. Üretim Faktörleri Arasındaki Dayanışma

İslam’ın öğretilerine göre, ekonomik sistemin iki önemli öğesinden biri

katılım [participation] diğeri ortaklıktır [cooperation]. Bu yüzden, İslami bir

firmanın örgütsel kurulumunda her ekonomik ajanın katılımı ve

dayanışması, kaynakların en iyi şekilde değerlendirilmesi ve en uygun

stratejinin belirlenmesi için gereklidir. İslam, toplumun zararına olmadıkça

kaynakların en iyi şekilde değerlendirilmesine itiraz etmez.

Sosyal sorunlara çözüm bulmada, iş gücü ve sermaye (sermaye insani,

sosyal ve kültürel değerler olarak da tanımlanabilir) arasında iş birliği

olmalıdır. Sonuç olarak, daha sağlıklı yerel, sosyal ve moral çevrede daha az

sorun olacaktır.

11 Kuran-ı Kerim (2:177). 12 Kuran-ı Kerim (3:76; 16:91; 13:20; 23:8). 13 Kuran-ı Kerim (2:100 ve 8:56). 14 Bu prensip şu Kurani kaynaklara dayanmaktadır: “Herkesin yaptıklarına göre dereceleri

vardır.” (46:19), “Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi

denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur” (6:166).

Firma, Yönetim ve Paydaşlar Kuramı: İslami Bir Bakış Açısı

Bununla birlikte İslam, üretimin bir faktörü olarak sermayenin önemini

reddetmez; fakat iş gücünü de değerin temel kaynağı olarak kabul eder.

İslami ekonomik sistem, bu iki üretim faktörünü birbirinden ayırmaz ve

sermaye ve iş gücü arasındaki çatışmaya çözüm sunar. Kurandaki “her şey

Allah tarafından bir denge üzerine yaratılmıştır”15

ayetinden şu çıkarılır:

Üretim faktörleri birbirlerine tam mukabil olmasalar da bazı yönlerden

birbirlerini tamamlayıcıdırlar. Hiç şüphesiz her şey Allah tarafından

insanoğlunun faydalanması için yaratılmıştır (Faridi, 1955; Tabakoglu, 1983;

Khan, 1975; Uzair, 1983; Azid, 2005).

3.5. Müşterilere Yönelik Mükellefiyetler

İslami bir firmadan beklenen, ekonominin etik bir parçası olarak,

müşterileriyle ilişkilerinde de İslami gelenekte kutsal kabul edilen ahlaki

davranış içinde ekonomik eylemlerini gerçekleştirmesidir. İşte bu noktada

mevcut piyasa mekanizması ve İslam kaynaklı piyasa mekanizması

arasındaki fark ortaya çıkar: Piyasa mekanizması ve onun rekabetçi yapısı

kabul edilirken, bu mekanizmanın dayanışmayla işlemesi ve eylemlerinin bir

etik ve sosyal filtreden geçmiş olması beklenir. Bu etik yaklaşım nedeniyle,

müşterilerine ürünün tipi, kaynağı ve fiyatı hakkında kesin ve tam bilgi

sağlamak, firmanın sorumluluklarındandır. İslam firmalara, müşterilerine

yönelik davranışlarında da rehberlik eder.16

Alışveriş her iki taraf için de

faydalı olmalıdır. Bununla birlikte, faydasız alışveriş (bir paraya karşılık

aynı paranın takası gibi), kötü mal alışverişi (ölü hayvan, toz gibi değersiz

nesneler), yasal olmayan ticari malların alışverişi (domuz, şarap gibi); veya

İslam hukukuna uygun olmayan kumar (maysir), faiz (riba), telafi

edilemeyecek derecede belirsizlik ve bilgisizlik (gharar veya al-jahalah),

tehdit, zamanla sınırlama, özelliklerin net olmaması (gharar al-wasf), zarar

(al-darar), yolsuzluk durumu (al-shurut al-mufsida) gibi alışverişler İslam

geleneğinde meşru alışverişlerin dışında tutulmuştur (Al Zuhayli, 2003).

Geleneksel teoride, alıcıların ve satıcıların malın kalitesi hakkında

anlaşamama durumu ve satıcı tarafından ayıplı malın garanti altına alınıp

alınmadığı konuları detaylı olarak incelenmiştir. (Palfrey ve Romer, 1983;

Alger ve Salamie, 2006). İade ve diğer düzeltme yolları, üreticiler tarafından

gönüllü olarak yerine getirilmelidir (Welling, 1991). Bu durumun aksine,

etik prensipler (güven, dürüstlük ve iş birliği) İslami kültürün temel ahlaki

[etos] unsurları ve İslami firmanın en önemli vasıflarıdır. Örneğin, bir

kişinin güvenini boşa çıkarmak münafıklık (ikiyüzlülük, dinsizlik) olarak

isimlendirilir.17

Bunun da üstünde, alışveriş sürecinde, garanti koşullarında,

iadede ve sözleşmelerde (ex ante ve ex post olarak), kardeşlik kavramı

büyük rol oynar18

ve bu kavram, müşteriler ile firmalar arasındaki

çatışmaları azaltmak için de temel yöntemlerdendir. Ayrıca firmaların

müşterileriyle ilişkilerinde böyle bir iş etiğini temel almaları, sosyal adaletin

ve iyi ilişkilerin oluşmasına neden olur. Bu aslında İslam geleneğinin iş

dünyasındaki muamelelerdeki en önemli ihtiyaçtır; çünkü en önemli ihtiyaç,

15 Kuran-ı Kerim : “ Her şey bir dengeyle yaratılmıştır” (15:19) 16 Rasulullah (SAV) şöyle buyurmuştur: “Bütün tacirler hesap gününde günahkar olarak

yeniden diriltileceklerdir, Allah’tan korkanlar, müşterilerine iyi muamele edenler ve doğru

olanlar hariç” ve “ Allah satışında, alışında ve borcunu toplamada kolaylık gösteren kişiye

merhamet eder” (Aktaran: Al Zuhayli 2003:7) 17 Rasulullah (SAV) şöyle buyurdu: ”Doğru ve dürüst tacir; peygamberlerle, sıddıklarla ve

şehitlerle beraberdir.” (Aktaran: Al Zuahyli 2003: 6) Ayrıca bknz. dipnot 28. 18 Kuran-ı Kerim (21:92) ve (23:52-54).

T. AZID, M. ASUTAY ve U. BURKI (Çeviren: C. YILDIRIM ve T. HOROZ)

139 Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:3, Cilt:3, Sayı:3

ekonomik alışverişlerde adil bir çevre oluşturmaktır.19

İslam ahlakı

değerlerinin şemsiyesi altındaki firmalar, şüphesiz iş organizasyonlarıdır;

fakat ayrıca İslam hukuku tarafından müşterilerine karşı cömert davranmaya

yönlendirilmişlerdir. Sonuç olarak ahlaken yönlendirilmiş [içsel olarak

eğitilmiş] böyle bir çevrede, firmalar ve müşteriler arasındaki (garanti

hakları, iade, ürün kalitesi vb.) anlaşmazlıklar, İslami firma tasavvurunun

içsel düzenekleriyle ve minimum dış kaynaklı araçlarla çözülür.

3.6. İslami Firmanın İlkeleri ve Sosyal Sorumluluk

İslami firmanın tek hedefi karı maksimize etmek değildir (Siddiqi, 1992a,

1992b) İslami firma aynı zamanda İslami ekonomik sistemin temel

prensiplerinin önermeleri ve insanın halife olmasının sorumluğunun getirdiği

yükümlülük olarak mümkün olan maksimum sosyal dengeyi de

gözetmelidir. (Ahmad, 2004; Naqvi, 1994; Yusof ve Amin, 2007).

Firmaların ahlaki filtreden geçmiş ve İslam’a uygun şekilde bilgilendirilmiş

iş davranışları makuldür. Adil, normal, tatmin edici kar, İslam’da vardır;

ancak ölçüsüz karın kesinlikle önlenmesi İslami firmanın normlarındandır.

Çünkü tercih hakkı iktisadi rasyonellik yerine moral ve etik değerlere (İslami

emirler veya İslami rasyonel) aittir. Al Zuhayli (2003: 7) “Maliki âlimler,

fahiş karı üçte bir ya da daha fazlası olarak tanımlamışlardır ki bu sınırlı

iradenin uyması gereken kurallardandır. Bununla birlikte, üçte bir kar ya da

daha azı makul sayılmıştır” diyerek bu hususu vurgulamıştır.

Girişimcinin dini arzuları kadar, maddi ihtiyaçlarını da gidermesi gerektiği,

İslami firma teorisinin önem verdiği bir diğer konudur. Girişimci, toplumun

ihtiyaçlarını maksimum düzeyde karşılayabilmek için yeni yöntemler

keşfetmeli ve aynı zamanda firmanın farklı öğelerinin sahip olduğu gizli

enerjiyi de ortaya çıkarmalıdır. Zorunlu ihtiyaçları, sosyal malları ve

hizmetleri daha uygun fiyatla sağlamalı, üretim faktörlerini lüks

ihtiyaçlardan sosyal gereklilik içeren mallara ve hizmetlere yönlendirmelidir.

Ahlaki standartların, girişimcinin yaratıcılığını önleyecek şekilde

kaynaklarını riske etmeye hazır oluşunun önüne geçmesi de istenmez (Yusof

ve Amin, 2007). Mannan (1992c), eğer firma zarar ederse, hükümet destek

sağlamalıdır görüşündedir. Diğer yandan girişimci üzerinde, dürüst olmayan

üretim prosedürlerini uygulamamaları, meşru kar elde etmemeleri, materyal

eşyaların çekiciliğine ahlaki itibarı feda etmemeleri, rakiplerini

aldatmamaları, karlarını maksimize etmek için rüşvet kabul etmemeleri ve

çevreye zarar vermemeleri gibi bazı zaruri dayatmalar vardır. Girişimcinin

toplumun mahrum kesiminin dertlerine deva bulmak gibi daha üstün bir

isteği vardır.

Neoklasik düşünce ekolüne göre, daha çok üretim ve kar, aslında toplumun

sosyal refahını artırır. Kaynakların optimal dağılımı sosyal refahı maksimize

eder (Pareto optimumu: bir kişinin, başkasının zararına olmaksızın faydasını

artıramaması). Sosyal refah, kar ya da fayda ölçeğiyle hesaplanır. Kısacası,

neoklasik dünyada firma, kaynakları verimli alanlara tahsis ederek toplumsal

sosyal refahı artırır diyebiliriz. “Mutlak optimumu bulma fikri (klasik

Paretro dengesiyle karşılaştırılabilir), açık bir anlam ifade etmez” (Furubotn,

2001: 138). Furubotn (2001:139) ek olarak, “…Neoklasik model tarafından

önerilen klasik etkinlik sonuçlarına ulaşması beklenemez … Endüstrideki

farklı firmalar farklı çözümlerle çalışacaktır” demiştir. Ancak, İslami bir

19

Kuran-ı Kerim (6:152)

Firma, Yönetim ve Paydaşlar Kuramı: İslami Bir Bakış Açısı

firmada, tek hedef yalnızca kendi karını maksimize etmek değildir, aynı

zamanda diğer bileşenleri ve firmanın paydaşlarını, özellikle de toplumun

yoksun kesimini gözetmektir. İslami bir firma, bütün sömürü ve ayrımcılık

türleri ile kısıtlayıcı ticari uygulamalarından kaçınmalıdır; çünkü bunların

hepsi İslam tarafından kınanmıştır. Davranışlar, iş politikasının adalet ve

iyilikseverlik normlarına göre olmalıdır. İyi bilinir ki, yöneticiler

hissedarlarının karını maksimize etmeye çalıştıklarında, genellikle bu

maksimizasyon bedeli yüksek ücretler olarak müşteriler tarafından ya da

daha az maaşı kabul etmeleri istenerek çalışanlar tarafından ödenir. Bu

durum çalışan bir firma üzerinde [olumsuz] moral dışsallıklara ve negatif

etkiye yol açar. Sosyal refahtan feragat pahasına karın maksimize edilmesi,

hoş karşılanmayan ve kabul edilemez bir durumdur. Bir sosyal refah bileşeni

olarak bağışta bulunmak, hem dini bir uygulamadır hem de firmanın

satışlarını arındıran sosyal bir normdur.20

İş hayatında kar, can damarıdır;

fakat moral, sosyal, etik değerler de iş hayatının can damarlarına değer katar.

(Al-Zuhayli, 2003). Mannan (1992a), Metwally (1992), Yusof ve Amin

(2007) ve Siddiqi’nin (1992a) de değindikleri gibi, firmanın iyi amelleri;

üretkenliğini, verimliliğini artırır ve bir de uzun dönemde imajını düzeltir.

Firmalar, sosyal hizmetlere karşı görevlerini yerine getirirler. İslami bakış

açısına göre, bir işte çalışan herhangi bir kişi, toplum için bir kamu hizmeti

yerine getirerek bir farzı uygulamış olur ve böylece Allah’ın zorunlu bir

emrini ifa eder. Bir kişinin ailesinin geçimini temin etmesi İslam tarafından

teşvik edilmiştir.21

Allah yolunda ihtiyaç sahiplerine ve yetimlere infak

etmek de aynı zamanda firmanın görevidir ([Kuran] 4:36 ve 2:177).

Şu durum da akılda tutulmalıdır: Sürdürebilir kalkınma için firmanın mikro

ve makro düzeyde firmanın ortak toplumsal sorumluluklarını (OTS) yerine

getirmesi beklenir. Fiyat, ücret politikası ve üretim politikası ile firma mikro

seviyede OTS’nu yerine getirirken; makro düzeyde OTS’lar için firma

faaliyetlerinin bir fırsata dönüştüğü daha geniş bir çevre anlayışı hesaba

katılmalıdır. Böyle bir durum, modern manada sosyal olanakların inşası ve

gelirin ve refahın yeniden dağıtımına katkı anlamına gelecek şekilde İslami

etik operasyon normlarına göre hareket eden firmanın ortaya çıkmasını

sağlar. Daha da önemli olarak, firma faaliyetlerinde paydaşlardan birisi

olarak çevresel özeni, İslami moral ekonomisinin en önemli yönlerindendir.

Rububiyet ve tezkiye, İslami ekonomik sistemin temel aksiyomlarındandır

(Ahmad, 1979 ve 1994). Bu prensip, ekonomik eylemlerin ya da firmanın

ekonomik faaliyetlerinin doğal kaynakları kapsayan tüm sosyal çevreyle

uyum içinde olmasını ve böylelikle çevre sömürüsünü önleyerek, nesiller içi

ve nesiller arası yatay eşitlik ve doğal kaynakların kullanımındaki adaleti

sağlar. Rububiyet, “beslenme, geçimini sağlama için ilahi düzen ve şeyleri

kemale yönlendirme” (Ahmad, 1979: 12) anlamına gelir. Tezkiye ise,

“tutumlar ve ilişkilerde arınma yoluyla kemale ermeye doğru yaklaşma ile

ilişkilidir” (Ahmad,1994: 20). Yani, fayda odaklı modern ekonomik

kalkınma söylevi, İslami etik ekonomi tarafından reddedilmekte ve bu

yüzden İslami firmadan, faaliyetlerinde çevresel dengeyi gözetmesi

beklenmektedir. Kurani prensiplerin tanımladığı üzere firmanın ekonomik

faaliyetlerinde, dengeli ve sürdürülebilir çevre anlayışında olması beklenir.

20 Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Ey tacirler, şeytan ve günahlar her satışta hazır

bekler, öyleyse satışlarınızı sadakayla arındırın” (Aktaran: Al Zuhayli 2003: 9) 21 “Allah bazınızı bazınızdan üstün kılmıştır” Kuran-ı Kerim (16:17). “Meşru şekilde rızık

kazanmaya çalışmak ibadetlerden bir ibadettir” (Buhari)

T. AZID, M. ASUTAY ve U. BURKI (Çeviren: C. YILDIRIM ve T. HOROZ)

141 Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:3, Cilt:3, Sayı:3

Özellikle, İslami ekonomik sistemin filtre mekanizması, “israf, aşırı

kullanım, yenilenemez doğal kaynakların aşırı kullanılmasını engelleyerek

ve moral aktivitelerin ekolojik ve çevresel yönlerini gündeme getirerek”

(Ahmad, 2003: 196) sürdürülebilir kalkınmayı sağlayacak enstrümanlarla

donatılmıştır; çünkü doğal kaynaklar ve çevre bir emanet [amanah] veya

Allah’ın bize verdiği bir sorumluluk olarak düşünülmektedir.22

3.7. İslami Firmanın Faaliyet Prensipleri

İslami sınırlar içindeki firmanın yapısal gereklilikleri hakkındaki sorular

artmaktadır. Bunlar şu şekilde ifade edilebilir:

i. Haram (yasak) malların üretimi sıfırdır;

ii. Zorunlu ihtiyaçların üretimi daha çok lüks üretim daha azdır,23

iii. İslami prensipler ışığında kar maksimizasyonu itidalli olmalıdır.

Daha önce bahsedildiği gibi, faizin üretken ekonomik aktiviteler üzerinde

olumsuz etkisi vardır. Bunun en genel gözlemlenebilir delili ise, faiz

düşükken ekonomik aktivitelerin, insanların iş kurma ve işlerini genişletme

eğilimlerinin artmasıdır. Bunların ekonomiye katkısı olumludur. Aksine, faiz

oranları yüksekken insanlar gerçek yatırımlar yapmak konusunda

isteksizleşir, para biriktirme ve ondan faiz kazanma yoluna giderler. Bu

durum ise ekonomi için iyi değildir; çünkü küçük girişimcinin, para ödünç

alma, iş başlatma ya da işini büyütme gibi hususlarda faiz oranları yüzünden

cesareti kırılırsa, toplumun refahı bu durumdan olumsuz olarak

etkilenecektir (Azid ve Asutay, 2007; Yusof ve Amin, 2007).

Ancak İslam ekonomisinde, varlıkların kazancı önceden belirlenmemesi

gereken varlık getirisi ve artığın belirlenmesinde rol oynar. Yükselme

zamanlarında, iktisadi durgunluk zamanından daha fazla varlık getirisi

olacaktır. Duruman duruma değişir. Bunun yanı sıra, ortaklık kurumu

(shirakah ya da mudarabah) ekonomik aktiviteleri hızlandıracaktır. Risk

paylaşılacak ve kar iktisadi faaliyet bittikten sonra paylaşılacaktır. Ticaret

faaliyeti ve üretim bir gelir doğuracaktır. Finansör yalnızca girişimci ile

ortaklık kurması halinde kardan pay sahibi olabilecektir. Ortaklığa katılarak

finansör, girişimin riskini paylaşacak; böylece, borç veren kişi direk olarak

girişime dâhil olacak ve [eğer elde edilirse] kardan pay alabilecektir. Bu

ortaklık modelinin tersi, borç verenin [lender] kreditör olduğu bir yapıda

ifade edilebilir. Bu yapıda borç veren projeye doğrudan dahil olmaz ve bu

yüzden karın paylaşımı konusunda bir hakkı yoktur. Girişimcinin geliri kar

olarak ve sermayenin getirisi de kar payı olarak ifade edilebilir. (Azid ve

22 Bknz. Khalid ve O’Brien’ın (1992) Çevresel meselelere İslam’ın bakışıyla ilgili makaleleri

ve derlemeleri 23 Chapra (1993:85) ihtiyaçları ve lüksleri şu şekilde sınıflandırmaktadır: “… ‘ihtiyaçlar’

(konfor da dâhil) bir ihtiyacı karşılayan ya da zorluğu gideren ve böylelikle insanın

durumunda bir iyileşmeye yol açan tüm mallar ve hizmetler olarak tanımlanabilir. Lüks

kavramı ise bir insanın refahında gerçek bir değişiklik yapmayan, daha çok gösteriş için

istenen tüm mallar ve hizmetlerdir. Sermaye malları, hammaddeler, ihracat malları, ithalat

malları ve fiziksel ve sosyal alt yapı gibi ihtiyaçları tatmin etmek için her şey zorunlu maldır,

bunun dışındaki her şey ise değildir… Fıkıh literatüründe zorunlu mallar (daruriyyat),

gereklilikler (hajiyyat) ve iyileştirmeler (tahsiniyyat) üzerine karmaşık bir tartışma vardır. Bu

malların yeri, fıkıhçılar tarafında tartışıldığı gibi, neyi ihtiyaç olarak tanımladığımıza göre

değişecektir; ancak yüksek statü sembolü olan hizmet önceliği hakkı ve lüks malları içermez.

İhtiyaçların dışındakiler ise savurganlık ve rahatına düşkünlük olarak görülüp, kesinlikle

onaylanmamıştır”.

Firma, Yönetim ve Paydaşlar Kuramı: İslami Bir Bakış Açısı

Asutay, 2007). Aynı durum Alchian ve Demestz (1972) tarafından yeni

kurumsal iktisadın yapısı konusunda tartışılmıştır.

3.8. Kaynakların Organizasyonu ve Ortak Yönetim

İslam, modern dünyada pozitif rol oynayan firmaları takdir eder. Firmalar,

üretim faktörlerini organize eder, farklı düzeyde yeteneğe sahip insanlara iş

imkânı sağlar, onları verimliliklerine göre ödüllendirir ve İslam toplumunun

bir değeri haline getirir. Bir de, firmaların yönetimi, yatırımcılara, mudarebe

ve müşareke24

şeklinde sermayeleriyle yatırım yapma ve kar elde etme

imkânı sağlar. Aksi taktirde bu sistemde, borç verme sadece insanların

cömertlikleriyle sınırlı olacaktır. Girişimci risk aldığına göre kar ödülünü

almaya da hak kazanmıştır. Sadaka ve zekâtın25

önemli bir kısmını bu

sektörden beklenir. Bu durum aynı zamanda kaynakların ve gelir dağılımının

ana kaynağıdır. İslami firmalar, paradan para kazanmaz, parayı üretmek için

kullanır; salt üretmek peşinde değil üretimi dağıtmak ister. Bu düşünceyle

fakirliği azaltır ve önler. Firmalar pek çok spekülasyonun ve belirsizliğin

önüne geçer (Choudhury, vd. 2006; Zaman, 1999)

İslami algıya göre bir üretici, yeniden dağıtım ve kaynakların tahsisi

açısından iş birlikçi ve kolektif bir ekonomik davranış göstermelidir.

Firmanın mal ve hizmet üretimini gerçekleştirmek zorunda olduğu; fakat

karını ya da satışını maksimize edemediği bazı fedakâr [altruistic] haller

vardır. Üreticilerin sadece kendi karını değil, fakirleri de önemsediği bu

sistemde Pareto optimalite şartları yerine getirilmez. Fedakârlık şemsiyesi

altında veri talep kabul edilmez (Zaman, 1999; Kahf 1992b; Bashir, 1997).

Bir de eksik istihdam iyi karşılanmaz; çünkü fakir kesimin zor durumda

olduğu sosyal sorunlara yol açan işsizliğe neden olur. Toplumun fakir kesimi

kaynakların tahsisinin nereye olacağını belirler: yüksek kalitede ve uzun süre

dayanıklı mal ve hizmetlerin üretimi için (Zaman, 1999).

Kar elde etmek zorunda olması üreticiyi teşvik eden önemli unsurlardan

olmalıdır. Ancak bir insan olma bilinciyle diğer amaçlar da önemlidir:

diğerlerinin çıkarını gözetmek; toplumun maddi, moral ve güzel yanlarını

düzeltmek, zaruri ihtiyaçları ve hizmetleri üretmek (görev), istihdamı

artırmak. Bir emanetçi olarak kar maksimizasyonu önemli bir motivasyon

aracı değildir.26

Tartışmanın da gösterdiği üzere, kaynakların organizasyonu yönetim

konusundaki karar almayla ilgilidir. Karar alma üç temel öğe (kim

tarafından, kimin için ve hangi kaynaklarla) içerdiğinden, İslami firmanın bu

sorulara cevabı etkin bir tarzdadır. İslami firmanın ortak yönetişimi,

emanetçilik [stewardship] teorisini dayalıdır. Bu teoriye göre firmanın

kararları “firmanın iyiliği için ortaklık ruhuyla alınır” (Lewis, 2005: 14). Bu

kural, Şeriat olarak bilinen İslam hukuku tarafından da benimsenir. Bu

yüzden, İslami ekonomik sistemin temel ilkeleri veya önermelerinin

(Bakınız: Ahmad, 1994 ve 2003), yönetişimin dolayısıyla da İslami

firmaların karar alma süreçlerinin üzerinde doğrudan sonuçları vardır. Lewis

(2005: 13-21), yukarıdaki üç temel soruya cevap vererek İslami ortaklık

24 Mudarebe ve müşareke İslami finansın sahip olduğu kar-zarar ortaklığına dayanan firma

yapısı modelidir. 25 Zekât, hak sahiplerine verilen İslam’ın şatlarından olarak sosyal adalet için büyük önem

taşıyan zorunlu sadakadır. 26 Kuran-ı Kerim: “Mal ve evlatlar dünya hayatının süsüdür. Salih ameller ise Rabbinin

katında daha kalıcı, daha kıymetli ve amaç edinilmeye daha layıktır” (18:46).

T. AZID, M. ASUTAY ve U. BURKI (Çeviren: C. YILDIRIM ve T. HOROZ)

143 Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:3, Cilt:3, Sayı:3

yönetişim modeli geliştirmeye çalışır. Oluşturduğu İslami ortaklık yönetişim

modelinde (2005: 19) şunu belirtir: istişare, mutabakat ve şuraya dayalı karar

alma süreci, kimin karar verdiği sorusunu cevaplayarak firmanın yasal

konumunu belirler. İkinci temel soru, kararların kimin çıkarları

doğrultusunda verildiğidir. Bu sorunun cevabını hisbe ve muhtesip gibi

İslami denetim kurumları verir. Bu firmanın iktisadi tasavvurdur. Üçüncü

temel soru, hangi kaynaklarla ve kime karşı mesuliyet taşındığıdır. Şer’i

denetim dinsel gözetim bu soruya cevap verir. Firmanın muhasebesel

tasavvuru da budur. Böylece, İslami bir firmadan paydaşlarına ve sosyal

çevresine karşı görevlerini ve organizasyonel amaçlarını yerine getirmek için

böyle bir ortak yönetişim sistemi kurması ve işletmesi beklenir.

3.9 Çalışanların Önemi ve Kimliği

Uzmanlar, işletme hedeflerinin yalnızca karın ya da satışın maksimizasyonu

olmadığı, daha önce de değindiğimiz gibi ayrıca sosyal adalet ve özellikle

işçiler ve girişimci arasında iyi bir ilişki oluşturmayı hedeflediği konusunda

hemfikirler. Bir çalışanın organizasyondaki kimlik bilincinin ve

organizasyona olan bağlılık duygusunun girişimin fonksiyonlarını yerine

getirmesi bakımından çok önemli olduğu konusuna sosyo-iktisat

literatüründe vurgu yapılır. (Akerlof ve Kramtoz, 2005; Granovetter, 2005).

Yukarıda da bahsedildiği üzere, organizasyon ve işçiler farklı tarzlarla

hareket etmeliler. İşte burada işlemin ne zaman, nerede, nasıl ve kimler

arasında olduğu soruları gündeme gelir. Bu senaryo içinde, sosyal

kategoriler belirgin ve önemli bir rol oynar, fayda sosyal kimlikle

bağlantılıdır ve içsel normlar davranışları yönlendirir. Literatürde herhangi

bir organizasyon yapısında dört unsurun çok önemli olduğu kabul edilir.

Bunlar; kimlik, sosyal kategori, norm ve idealdir (Akerlof ve Kramtoz, 2005;

Granovetter, 2005; Walton,2 003).

Eğer çalışanlar kendi kimliklerine sahip olurlarsa, parasal teşvikler ikame

değil tamamlayıcı olacaktır. İçerden ya da dışardan olsun çalışanların

konumlarının firmanın gelişimi üzerinde önemli bir etkisi vardır.

Ekonominin bu ileri basamağında firmaların çoğu dışarıdan katılımcıları

içeriden katılımcılara çevirerek yatırım yaparlar. Alıştırma programları; eş

pozisyondakilerin birbirlerini alaya alması nasıl önlenir, iç ve dış

motivasyon nasıl artırılır, kişisel imaj nasıl geliştirilir vb. temaları

kapsayacak şekilde düzenlenmiştir (Akerlof ve Kramtoz, 2005; Granovetter,

2005; Walton, 2003).27

Granovetter (2005), ayrıca tam bilginin ulaşılabilir ve kimsenin başına

buyruk olmadığı ağ yoğunluğunun [network density] önemini vurgulamıştır.

İlave olarak, ekonomik olmayan eylemlerin maliyeti ve ekonomik faaliyetin

mevcut tekniği etkilediğine de söylemiştir. Örneğin yozlaşma yüksek

ekonomik maliyete sebep olurken, dürüstlük, adillik, güvenilirlik ve sadakat,

27 “Ey İman edenler! Bir grup bir başka grubu alaya almasın, belki de onlar kendilerinden

daha hayırlıdır. Kadınlardan bir grup da kadınlardan diğer bir grubu alaya almasın, belki de o

kadınlar kendilerinden daha hayırlıdır. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü

lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra küfür ne kötü bir isimdir (şandır). Tevbe etmeyenler

işte onlar zalimlerdir” (Kuran-ı Kerim, 49:11).

Firma, Yönetim ve Paydaşlar Kuramı: İslami Bir Bakış Açısı

sosyal davranışların bir sonucu olarak ekonomik ajanların verimliliğini

artırır.28

İslami öğretilerin şemsiyesi altında, bu durum kendine has ve özel boyutlara

sahiptir. Sosyoloji ve psikoloji bilimi, etiko-moral yapının gelişimiyle bir

oryantasyon sürecine sahiptir. İslami ortamda şu çok önemlidir:

girişimciler/üreticiler sahip kabul edilmezler, onlar daha çok emanetçi,

birliğin temel kaynağı ve İslam’a göre çalışanların kardeşleridirler.29

Eğer bir çalışan organizasyon içinde böyle bir kimlik taşırsa sadece parasal

ücret alan birine göre çok daha verimli olacaktır. Kendine organizasyon

içinden bir katılımcı olarak hissetmesi verimliliği olumlu etkileyecektir. Eğer

bu etki İslami normlar çerçevesinde analiz edilirse, bu sistemde zaten

hazırdır. Bu normlar organizasyonel normlardan daha farklı bir yapıya

sahiptir. Kardeşlikle kurulu bir çevrede senaryo farklı olacak ve kendini

geliştirme programı kendiliğinden inşa edilmiş olacaktır. Çalışanlar için çok

önemli olan bir diğer etken şudur: firma ücretleri bir ceza aracı olarak

görmezse kişiler daha düşük ücrette bile çalışabilir ve eğer kardeşliğin bir

işareti ve sembolü olarak algılanırsa denetim sıkı ya da gevşek olarak

değerlendirilmeyecektir. (Azid ve Asutay, 2006).

İslam, her insan birbirine kardeştir evrensel söylemini destekleyerek,

herkesin barışını, huzurunu ve refahını savunur. İslam, bütün insani

unsurlarda adaleti ve hakkaniyeti emreder. Kişisel özgürlüğe ve insani

değerlere büyük önem verir. Buna ek olarak İslam, her bireye devredilemez

kesin haklar tanır. Bu temel insan hakları şu unsurları içerir; yaşam hakkı,

kanun önünde eşitlik hakkı, özel hayatın korunması hakkı, karşı çıkma

hakkı, adalet hakkı, katılım hakkı (Ahmad, 2000).30

Müslüman üreticiler, toplumun diğer üyeleri için olduğu kadar kendi

çalışanları için de, beslenme yetersizliğini, yaşam süresindeki azalmayı ve

diğer biyolojik ve sağlıksal şartların durumunu göz önünde bulundurmalıdır.

Bu, İslami sistemde çalışanların, memnun ve onurlu hissetmesini ve

çalışanların şartlarını gözeten firmaya aidiyet gösterdiklerinde gurur

duymalarını sağlayan kimliğinin bir başka yönüdür.

Son tahlilde, böyle bir çevrede düşük maaş ücretiyle bile olsa daha çok

istihdam oluşturmakla, odak noktasının içerden katılımcılar olarak

çalışanların hisleri ve onların şahsiyetleri olması halinde, neticede çalışanlar

daha üretken ve verimli olacaktır. Bu da daha çok çıktı ve daha düşük

düzeyde fiyat demektir.

İslam öğretilerine göre, pratikte bunun tersi doğru olsa da, sermaye insana

hizmet içindir ve işçi sınıfı kapitalden öncelikli ve üstündür. Müslüman

28 “Eksik ölçüp tartanların vay haline! Ki onlar insanlardan ölçerek aldıklarında noksansız

alırlar. Kendileri onlara ölçtüklerinde veya tarttıklarında eksiltirler” Kuran (83:1-3). “Allah’ın

hakkını ve patronunun hakkını birlikte gözeten çalışana iki ödül vardır” (Rasulullah sav’in

hadisi-Buhari). “Çalışan, patronunun malı üzerinde koruyucu ve ondan sorumludur” (Buhari). 29 Bu konuda İslami kaynaklar şunlardır: “Zengin bir kişinin, işçilerin temel hakları

doğrultusundaki sorumluluklarını önlemek için bahane bulması zulümdür” (Buhari);

“Namazına ve sana tabi olanların haklarına dikkat et” (ibni Mace); “Çalışanlarınız, Allah’ın

sizin hizmetinize verdiği kardeşlerinizdir. Öyleyse kardeşini kendi hizmetinde çalıştıran, ona

yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Gücünün yetmeyeceği işi ona yüklemesin. Eğer

böyle bir iş verirse o da ona (işinde) yardım etsin” (Buhari). 30 Rasulullah (SAV) şöyle buyurdu: “Bütün insanlar Allah’a muhtaçtır. Onlar arasından

Allah’a en sevimlisi ihtiyaçlarından en fedakâr olan ve sahip olduklarını paylaşandır. (İbni

Kesir, 1980: 287)

T. AZID, M. ASUTAY ve U. BURKI (Çeviren: C. YILDIRIM ve T. HOROZ)

145 Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:3, Cilt:3, Sayı:3

âlimler farklı şekillerde iş gücünün önemini açıklamışlardır. İnsanoğlu için

üretken ve faydalı olan insan, İslam’da inanıldığı üzere, yeryüzünde Allah’ın

halifelerinden biri olma hakkını elde eder (Qureshi, 1959; Tabakoglu, 1983;

Khan, 1969; Azid, 2005; ve bir çok kişi). Bütün şeyler insanoğlunun maddi

ihtiyaçlarını karşılamak için yaratılmıştır (Tabakoğlu, 1983). İslam,

bireylerin üretim gücüne yani iş gücüne büyük önem atfeder (Khan, 1969;

Tabakoğlu, 1983; Qureshi, 1959 ve 1960; Sultan, 1992; ve birçok kişi).

Çalışmak, Allah’a ibadetle eş değerdir (Tabakoğlu, 1983; Khan, 1969).

Sosyal perspektiften olduğu kadar bireysel olarak da, İslami bir

sorumluluktur (Tabakoğlu, 1983; Khan, 1969). İnsan gücü olarak işgücü,

üretimin bağımsız faktörlerinden biri kabul edilir. Çalışma alanı insancıl, her

türlü sömürüden ve baskıdan uzak olmalıdır (Tabakoğlu, 1983 ve Khan,

1969). Aynı zamanda, işçiler sağlıklı olmayan şartlar altında çalışmaya

zorlanamaz ya da olumsuz şartlarda çalışmasına izin verilemez (Khan, 1969;

Qureshi, 1959 ve 1960).

3.10. Bağlamsallık [Contextuality]

İlişkisel değişim teorisi, değişim ortakları arasında dengeli bir yönetişim

modelini destekleyerek, gelişen ilişkisel normlardaki ilişki süreci

olanaklarını işaret eder. Örneğin, söze dayanan ya da dayanmayan güvene

dayalı bağlılık gibi. Ring ve Van de Ven (1994) şunu açıklar: ilişki süreci,

firmalar arasındaki yönetişimi ve organizasyonlar arasındaki ilişkileri etkiler.

İş ortakları, bu ilişkisel engelleri ilişkisel normlarla resmi ya da gayri resmi

anlaşma ve güvenceyle dışlarlar. İş ilişkisi süreci aynı zamanda iş ortaklarını

ilişki süreci için geçmişteki ilişkilerini pekiştirmeye teşvik eder. Şu anki

deneysel çalışmalar gösteriyor ki güvene dayalı ilişki yönetiminin bir

parçasıdır ve organizasyonlar arası ticareti geliştirir (Heide ve John, 1990).

Bağlamsallık derecesi, iş ilişkilerinin performansında temel rol oynar.

Aslında yöneticilerin dilinin oldukça sade, anlaşılması kolay ve güven

üzerine kurulu olması gerektiği, iş dünyasındaki temel normlardandır. Eğer

hırs, aldatma ve hırsızlık yöneticilerin dilinin bir parçası olmuşsa, bu

firmalar başarı kazanamayacak ve piyasada hiçbir güvenilirliğe sahip

olamayacak demektir. Bu yüzden İslam, takipçilerine bir şey söylediklerinde

onu düzgün şekilde söylemelerini kesinlikle emretmiştir.31

Dil, kişiler arasındaki bağı gösterir: bozuk bir dil yalancının durumunu

zayıflatır ve piyasada başka tür ahlaki olmayan davranışların da ortaya

çıkmasına sebep olur.32

Kuran, diğerlerine iyi bir üslupla yaklaşmayanları

uyarmıştır.33

Bu sistem içinde, bir sözü yerine getirmek zorunlu bir şarttır.34

Eğer

yönetimin muamelesi adil, etik ve moral normlar üzerine inşa edilmiş olursa,

toplumun daha geniş bir kesimi fayda görecektir. Bu durum da ekonomik ve

sosyal verimliliği uzun vadede artıracaktır. Güvenin dil temelli olduğu

31 “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin” (Kuran-ı Kerim, 33:70) ve “Ey

inananlar! Yapmayacağınız şeyleri neden söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri

söylemeniz Allah katında çok çirkindir” (Kuran-ı Kerim,61:2-3) 32 “Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez, zulme uğrayandan başka. Allah işitendir,

bilendir” (Kuran, 4:148) 33 “Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın” (Kuran, 49:11) 34 “Ey iman edenler! Akitlerinizi yerine getirin” (Kuran, 5:11). Rasulullah sav şöyle buyurdu:

“Üç şey münafıkların özelliklerindendir. Konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünde

durmaz, emanet aldığına ihanet eder”(Buhari).

Firma, Yönetim ve Paydaşlar Kuramı: İslami Bir Bakış Açısı

ticarette yaygın olarak bilinir. Geleneksel sistemde dahi, tamamen kişisel kar

arayışının, şüpheciliğin, aç gözlülüğün, ahlaksızlığın ve acımasız taktiklerin

firmanın imajı için iyi olmadığı kabul edilir. Yukarıda da değindiğimiz gibi

bir girişimci; fikir adamı, ekonomik yenilikçi, sermaye sağlayıcı ve

toplumun refahı için görev üstlenen bir kişi kabul edilir. Bir de girişimci

satıcılar için olduğu kadar alıcılar için de adil kurallar uygulamalıdır.

Kısacası iş ahlakı katma değerin bir öğesi olarak görülür. Ticaret İslam’da

kutsal bir uğraş olarak görülür. Peygamber, “Allah gelirin %90’ını ticarete,

%10’unu diğer mesleklere ayırmıştır” buyurmuştur. İnanç dünyasını iş

dünyasından ayırmak mümkün değildir.

3.11. Fiyatların Belirlenmesi

Fiyatların kişisel ve insan doğasına uygun olması gözetilir. Fiyatlar pozitif,

negatif ya da sıfır olabilir. Piyasa mekanizması üzerine inşa edilmiş bir fiyat

sistemine yer yoktur. Bir piyasa mekanizması, bilinçli kontrol, denetim ve

işbirliği ile tamamlanır. Fiyatların belirlenmesi için kurumsal reformlara ve

yapısal değişikliklere ihtiyaç vardır. Bazı ekonomistler fiyatların ortalama

maliyete göre belirlenmesi gerektiğini söylerler. Müslüman ekonomistler

fiyatların kontrollü olması ve ortaklaşa belirlenmesi ve temel malların

fiyatlarının belirli bir seviyede tutulması gerektiği hususlarında ittifak

etmişlerdir. Bu fiyatların üzerinde direk denetim ve kontrol olmalıdır.35

3.12. Piyasa Yapısı

Endüstride hangi yapı yaygın olursa olsun, piyasa yapısı toplumun refahı

için olmalıdır. Siddiqi’nin (1992b) açıkladığı üzere tekel firmalar, daha önce

rekabeti engellemek için uyguladıkları ahlaki olmayan politikalardan

vazgeçtiklerinde; endüstri, pek çok durumda otomatik olarak rekabetçi hale

dönüşecektir. Siddiqi (1992b) göre oligopol piyasalar için de şunu

söylemiştir: eğer oligopol firmalar toplumun iyiliği için işbirliği yaparlarsa,

teknik araştırmalar için girişimde bulunurlarsa ve [sadece] reklam üzerinden

rekabet etmeyi bırakırlarsa, bu durum sağlıklı bir işbirliği oluşturacaklardır.

Bunun yanı sıra fiyat farklılaştırması ve güç suiistimali de ortadan kalkacak,

eşitlik ve adalet hakim olacaktır. Denetim altındaki rekabetin ve gönüllü

işbirliği teşvikinin optimal karışımı, İslami ekonominin analizi için daha iyi

bir temel oluşturabilir.

3.13. Reklam

İslami bir firma, potansiyel alıcılarını ürünlerinin varlıklarından haberdar

etmek için reklam yapabilir. Alıcılar ve satıcılar zamanla değiştiğinden,

unutulmuş bilgilerden ve yeni üreticiler ortaya çıktığından dolayı; satıcılar

bu yeni durumların varlığını ilan etmelidir. Ancak reklamlar bilgilendirici ve

eğitici olmalıdır. Kaynakların yanlış kullanılmasına ve israfına yol

açtığından dolayı aşırı reklamlara [İslam’da] izin verilmez. Bilginin

serbestçe dolaşmasının engellenmesiyle oluşan piyasa başarısızlıkları, piyasa

sürtünmelerine ve belirsizliğin artmasına neden olur. Bu yüzden bilgi

boşluğunun minimize edilmesi gerekir. Bildiğimiz üzere bir ürünün

piyasada yer alabilmesininin toplam maliyeti iki kısma ayrılabilir: toplam

üretim bedeli ve toplam satış bedeli.

Metwally’ya göre (1992) makul kar, hayır işlerine harcamak gibi iyi fillerin

firmaların ürün fiyatları üzerinde olumlu etkisi vardır; fakat bu durum

35

Fiyat belirlenmesi konusunda detaylar için bknz. Bashar (1997).

T. AZID, M. ASUTAY ve U. BURKI (Çeviren: C. YILDIRIM ve T. HOROZ)

147 Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:3, Cilt:3, Sayı:3

kesinlikle reklamın yerini tutamaz. Alchian ve Demsetz (1972: 778) şunu

belirtmiştir: “güvenilirlik gibi firmanın olumlu şöhreti, bir değerdir. Başka

bir değişle firmanın istikrarlı performansına dayalı güvenilir bilgi; pahalı

ancak değerli bir maldır. Firmanın saygınlığı için “dürüst” alışveriş

(sözleşmede yazılı olmayan durumlar için de dahil) zenginliğin bir başka

nedenidir”. Hiçbir şart altında, aldatıcı reklamlar kabul edilemez. Firmanın

saygınlığı hakkındaki kamuoyu, firmanın etkinliğini (daha az satış

masrafıyla) ve satışlarını, sonuç olarak da karını artırır. Pek çok durumda

gerçekten varsa firmanın iyi niyetliliği, (yönetimin iyi eylemleri üzerine

kurulu olarak) kar oluşturacak; bu durum uzun sürerse talep eğrisi sağa

doğru kayacaktır. Bu durum karı yatırımların normal getirisinden fazladır

olacak şekilde artırabilir. Ancak, etik ve ahlaki bir çevrede çalışan yönetim

nedeniyle, fiyatın azaltılması, maaş miktarının yükseltilmesi ve toplumun

refahı için harcamaların artırılması yollarından birisiyle bu aşırı kar diğer

paydaşlara transfer edilebilir.

Geleneksel sistemde, kendilerine sağlanan her bilgi onlar için çok gerekli

olmasa da müşteriler rızaları olmaksızın reklam bedelini ödemeye

zorlanırlar. Ancak, reklamın ekonomik aktiviteler üzerinde olumlu etkisi de

vardır. Geleneksel ekonomilerde firmanın iyi şöhretinin reklam maliyetlerini

azalttığına inanılır. İslam ekonomisinde ise reklam bedeli geleneksel

ekonomilerden daha az olmalıdır.

3.14. Maliyet Yapısı

Maliyet yapısı, firma faaliyetleriyle ilgilidir. Bu durum, İslam geleneğinin

etik ekonomisi tarafından da onaylanır. Geleneksel literatür açısından Coase

(1998: 73) şunu belirtir: “değişim maliyeti, bir ülkenin kurumlarına bağlıdır.

Bunlar; yasal sistem, siyasi sistem, sosyal sistem, eğitim sistemi, kültürel

sistem ve diğerleridir”. İslami yapıdaysa farklı alimlerin farklı görüşlerine

rastlarız. Örneğin, Amin ve Yusof (1997) fırsat maliyetini İslam

çerçevesinde tartışmışlardır. Onlara göre fırsat maliyeti kavramı, mallar

zorunlu ya da lüks olsun, malların yapısıyla ilgilidir. Onlar, lüks ya da

zorunlu mallar için olan fırsat maliyeti yapısını ayrı değerlendirmişlerdir.

Yani tüm ekonomik faktörler etik ve moral değerlere tabi tutuluyorlar.

Haramın fırsat maliyeti çok yüksektir. Zorunlu ihtiyaçların iyileştirilmesi ve

sağlanması için vergiler vardır. Mannan’a göre (1992d), İslami firmanın çok

fazla ticarileştirilemez; yani daha küçük maliyetle firmanın daha fazla ürün

üretmesi beklenir; çünkü bu firma borçsuz (yani faiz ödemesiz) bir

ekonomide çalışmaktadır ve hakkaniyet temel enstrümandır. İyi işlerin

(hayırseverliğin, Allah yolunda harcamanın) bir sonucu olarak, aynı maliyet

yapısı olan seküler firmalara göre daha çok talep oluşturulacak ve mallar

daha yüksek fiyata sahip olacaklardır (Metwally, 1992). Alchian ve

Demsetz’e göre (1972), böyle bir çevrede karşılıklı güven olduğundan

izleme maliyetleri sıfır olacaktır. Kısaca üretim tekniğinin seçimi, minimum

maliyette ürün üretmeye dayalı olan ekonomik ve teknik verimliliğin dar

alanında hapsolmayacaktır. Farklı değişkenler, etkili bilgi ortamı,

çalışanların kişiliği, patron ve işçiler arasındaki güvene dayalı ilişki, sabit

sermaye maliyetinin olmayışı, çoğu kez girişimin çalışanlar ve sermaye

sahipleri tarafından ortak kurulması nedenleriyle [İslami bir firma,]

geleneksel firmalara göre daha düşük bir ortalama maliyete sahip olacaktır.

Bu senaryoya göre işçilerin ödüllendirilmesi kara bağlı olarak değişecektir;

dolayısıyla maaşların [önceden] tespit edilmiş olmasının, ürünlerin fırsat

Firma, Yönetim ve Paydaşlar Kuramı: İslami Bir Bakış Açısı

maliyetinin, düşük eğitim ve reklam maliyetinin bir problem teşkil

etmeyecektir. Ancak refah harcamaları nedeniyle maliyetteki yükselme,

firmanın ortalama maliyetindeki azalma ile telafi edilebilir.

SONUÇ

İş faaliyetleriyle ilgili İslam öğretileri, burada değinebildiğimizden daha

fazladır. İslam ekonomisinde, ana epistemolojik kaynak ve usul, ekonomik

rasyonalite üzerine değil İslami emirler üzerine inşa edilmiştir. Bu sistemde

bireyler ticari bir mal olarak değil “insan” olarak düşünülür. Sonuç olarak,

firmada çalışanların rolü ve hakları en iyi şekilde korunmuş, onların üretim

sürecindeki katılımları ve ortaklıkları büyük ölçüde teslim edilmiştir.

Sermaye, teknoloji ve para gibi bütün üretim faktörleri insanoğlunun hizmeti

içindir, aksi doğru değildir. Firmanın hedefi, hissedarları için kar elde etmek,

çalışanlarının çıkarını gözetmek, müşterilerinin haklarını ve çıkarlarını

korumak, onlara makul fiyatla kaliteli ürün sunmaktır. Bu anlatılanlar gerekli

olduğu durumda hükümet müdahalesinin gerekli olduğu serbest piyasadan

farklıdır. Müşterilerin, çalışanların ve toplumun tümünün faydasını

gözetmek hükümetin görevlerindendir. Geleneksel sistemde kaynaklar belki

de verimli olarak dağıtılmaktadır; fakat bu dağılım gerektiği kadar adil

değildir. Ahlaki dışsallıkların derecesini azaltacak bazı düzenlemelere

ihtiyaç vardır. Girişimciler, kendilerini iş dünyasından geri çekmemelilerdir;

fakat ahlak düzeyini ve toplumun etik ve sosyal değerlerini yükseltmek

ahlak eğitimini üstlenmelidirler. Bu durum uzun vadede ekonomik

üretkenliği de artıracaktır. Buna karşılık, girişimcinin karını gözetmek de

çalışanların ve yöneticilerin görevidir.

Aslında İslami sistem, takipçilerine herkesin faydasını düşünme duygusu

aşılamaya çalışmaktadır. Özetle, yönetimin bu sistemdeki sorumluluğu genel

huzura ve toplumun refahının iyileştirilmesine hizmet etmektir. Üretim

önceliklerini yeniden yapılandırmak ve toplumun taleplerine göre yeniden

şekillendirmek ise hükümetin görevidir. İslam öğretileri, takipçilerine büyük

bir teklif sunmaktadır, kim onu kabul ederse bu hayatta ve bir sonraki

hayatta başarılı olacaktır. Asıl mesele şudur ki, piyasayı yasalar yasa zoruyla

ehlileştiremeyiz. Ayrıca böyle bir piyasa içinde firmalar ahlaki davranmaya

da zorlanamaz. Piyasayı; ahlaki öğeleri bütün sosyoekonomik menülerde,

haklarda, kurumlarda ve etkileşimlerde içselleştirerek etik bir piyasaya

dönüştürmeliyiz. Böyle bir firma işbirlikçi-rekabetçi kurum olarak

tanımlanabilir. Bu firma katılımcı olarak iş birliğine dayalı, Tevhid

Epistemolojisinin tam manasıyla özünü kavrayarak bütünleyicidir. Firma, bu

fonksiyonları mükemmel uyguladığı için rekabetçidir; çünkü bu

fonksiyonlar, piyasa dönüşümümün, etkinliğin ve verimliliğin ve toplam

dayanışmayı artırarak toplumsal refahın temel kaynaklarıdır. Yani rekabet,

bütünleyici unsurlarda, ortaklık [cooperation] (mudarabe-müşareke)

mükemmel seviyeye ulaştığında asıl uygulanmış olacaktır. Kaynakların

paylaşımı ise mantık olarak ortaklık tutumunun tamamlayıcısı olmalıdır. Bu

açıdan rekabet-ortaklık, ahlaki düzlemin tamamlayıcılarındandır.

Kaynakça

Ahmad, K. (1979), Economic Development in an Islamic Framework,

Leicester: The Islamic Foundation.

__________ (1994), “Islamic Approach to Development: Some Policy

Implications”, Islamabad: Institute of Policy Studies.

T. AZID, M. ASUTAY ve U. BURKI (Çeviren: C. YILDIRIM ve T. HOROZ)

149 Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:3, Cilt:3, Sayı:3

__________ (2003), “The Challenge of Global Capitalism” in John H.

Dunning (ed.), Making Globalization Good: The Moral Challenges

of Global Capitalism, Oxford: Oxford University Press.

Alchian, A. and H. Demsetz (1972), “Production, Information Costs, and

Economic Organization”, American Economic Review, 62, 777-

795.

Alger, I. and F. Salanie (2006), “A Theory of Fraud and Over treatment

Experts Markets”, Journal of Economics and Management

Strategy, 15(4), 853-881.

Al-Zuhayli, W. (2003), Financial Transactions in Islamic Jurisprudence,

(translated by Mahmoud A. El-Gamal, revised by Muhammad S

Elssa), Damascus: Al-Illmiyah Press.

Andersons, A. R.; L. D. Sarah and G. S. Michael (2000), “Religion as an

environmental influence on enterprise culture – The case of Britain

in the 1980s” International Journal of Entrepreneurial Behaviour

& Research, 6(1), 5-20.

Azid, T. (2005), “The Concept and Nature of Labour in Islam: A Survey”,

Review of Islamic Economics, 9(2), 93-124.

___________ and M. Asutay (2007), “Does ethico-moral Coalition

Complement to Economic Coalition? A Response in the Periphery

of Islamic Economics”, Humanomics, 23(3), 153-73.

Azid, T.; M. Asutay and M. J. Khawaja (2008), “Price Behaviour, Vintage

Capital and Islamic Economy”, International Journal of Islamic

and Middle Eastern Finance and Management (forthcoming).

Bashar, M. L. A. (1997), “Price Control in an Islamic Economy”, Journal of

King Abdul Aziz University: Islamic Economics, 9, 29-52.

Baker, G., R. Gibbons and K. L. Murphy (1997), Implicit Contracts and

Theory of the Firm, Working Paper.

Baums, T.; R. M. Buxbaum and K.J. Hopt (1994), Institutional Investors and

Corporate Governance, New York: Walter de Gruyter.

Berle, A. and G. Means (1932), The Modern Corporation and Private

Property, New York: Macmillan.

Bilas, R. A. (1983), Microeconomic Theory. Boston: McGraw-Hill

International Book Company.

Boatright, J. R. (2002), “Contractors as Stakeholders: Reconciling

Stakeholders Theory with the Nexus-of-Contracts Firm”, Journal

of Banking and Finance, 26(9), 1837-52.

Carroll (1991), “The Pyramid of Corporate Social Responsibility: Toward

the Moral Management of Organizational Stakeholders”, Business

Horizons, 34(4), 43.

Chapra, M. U. (1993), “Islam and Economic Development”, Islamabad:

Islamic Research Institute Press.

Firma, Yönetim ve Paydaşlar Kuramı: İslami Bir Bakış Açısı

____________ (2004), “Comments on Stakeholders Model of Governance in

Islamic Economic System”, Islamic Economic Studies, 11(2), 65-

69.

Choudhury, M. A., T. Azid and M. A. Klasra (2006), “Knowledge-Induced

Technical Change: A Study Involving the Automobile Innovation

in Malaysia with Layers of Techniques”, International Journal of

Social Economics, 33(11), 744-765.

Coase, R (1937), “The Nature of the Firm”, Economica, 4(16), 386-405.

________ (1998), “The New Institutional Economics”, American Economic

Review: AEA Papers and Proceedings, 88, 72-74.

Cornell, B. and A. C. Shapiro (1987), “Corporate Stakeholders and

Corporate Finance”, Financial Management (Spring), 16, 5-14.

Dixit, A. (1989), “Entry and Exit Decision under Uncertainty”, Journal of

Political Economy, 97, 620-638. 26 Islamic Economic Studies,

Vol.15, No.1

Donaldson, T. (1989), The Ethics of International Business, New York:

Oxford University Press.

___________. and Preston, L. E. (1995), “The Stakeholder Theory of

Corporation: Concept, Evidence and Implications”, Academy of

Management Review, 20(1), 65-91.

Foss, N. J.; H. Lando and S. Thomsen (2000), “The Theory of the Firm” in

B. Bouckaert and G. De Geest (eds.), Encyclopaedia of Law and

Economics, Cheltenham, Edward Elgar, 631-57.

Freeman, R.E. (1984), Strategic Management: A Stakeholder Approach,

Boston, MA: Pitman.

Furubotn, E. G. (2001), “The New Institutional Economics and The Theory

of Firm”, Journal of Economic Behavior & Organization, 45,133-

153.

Garry, S., B. Dan and S. Jerry (2005), “The Motivation to Become an

Entrepreneur”, International Journal of Entrepreneurial Behaviour

& Research, 11(1), 42-57.

Garvey, G. E. (2003), “The Theory of the Firm, Managerial Responsibility,

and Catholic Social Teaching” Journal of Markets and Morality,

6(2), 525-540.

Grossman, S. and O. D. Hart (1986), “The Cost and Benefit of Ownership: A

Theory of Vertical and Lateral Integration”, Journal of Political

Economy, 94, 691-719.

Hart, O.D. and J. Moore (1990), “Property Rights and the Nature of the

Firm”, Journal of Political Economy, 98, 1119-1158.

Hillman, A. J., G. D. Keim and R. A. Luce (2001), “Board Composition and

Stakeholder Performance: Do Stakeholder Directors Make a

Difference”?, Business and Society 40(3).

Hitt, W. D. (1990), “Organizing Ethics: A Stakeholder Debate”, Journal of

Business Ethics, 17(13).

T. AZID, M. ASUTAY ve U. BURKI (Çeviren: C. YILDIRIM ve T. HOROZ)

151 Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:3, Cilt:3, Sayı:3

Holmstrom, B. and P. Milgrom (1991), “Multitask-Principal-Agent

Analysis: Incentive Contracts, Asset Ownership and Job Design”,

Journal of Law, Economics and Organization, 7, 24-52.

Hummels, H. (1998), “Organizing Ethics: A Stakeholder Debate” Journal of

Business Ethics, 17(3).

Islahi, A. A. (1992), “Ibn Taimiyyah’s Concept of Market Mechanism” in S.

Tahir et al. (ed.), Readings in Microeconomics in Islamic

Perspective, Kuala Lumpur: Longman.

Iqbal, Z and A. Mirakhor, A. (2004), “Stakeholders Model of Governance in

Islamic Economic System”, Islamic Economic Studies, 11(2), 42-

61.

Jones, T. M. (1995), “Instrumental Stakeholder Theory: A Synthesis of

Ethics and Economics”, Academy of Management Review, 20, 404-

37.

Joskow, P. L. (2002), “Transaction Cost Economics, Antitrust Rules, and

Remedies”, Journal of Law, Econ. & Organization, 18(1), 95-116.

Kakabadse, N. K.; C. Rozuel and L. Lee-Davies (2005), “Corporate Social

Responsibility and Stakeholder Approach: A Conceptual Review”,

International Journal of Business Governance and Ethics, 1(4),

277-302.

Kahf, M. (1992a), “Market Structure: Free Cooperation” in S. Tahir et al.

(ed.), Readings in Microeconomics in Islamic Perspective, Kuala

Lumpur: Longman.

________ (1992b), “The Theory of Production” in S. Tahir et al. (ed.),

Readings inMicroeconomics in Islamic Perspective, Kuala

Lumpur: Longman.

Khalid, F. and O’Brien, J. (1992), Islam and Ecology, London: Cassell.

Khan, M. A. (1992), “Resource Allocation in an Islamic Economy” in S.

Tahir et al. (ed.), Readings in Microeconomics in Islamic

Perspective, Kuala Lumpur: Longman.

Lewis, M. K. (2005), “Islamic Corporate Governance”, Review of Islamic

Economics, 9(1), 5-29.

Mannan, M. A. (1992a), “Allocative Efficiency, Decision and Welfare

Criteria in an Interest Free Islamic Economy: A Comparative

Policy Approach” in S. Tahir et al. (ed.), Readings in

Microeconomics in Islamic Perspective, Kuala Lumpur: Longman.

____________ (1992b), “Islamic Perspective on Market prices and

Allocation” in S. Tahir et al. (ed.), Readings in Microeconomics in

Islamic Perspective, Kuala Lumpur: Longman.

____________ (1992c), “Islamic Perspectives on Market Imperfections with

Special Reference to Theory of Monopoly” in S. Tahir et al. (ed.), Readings

in Microeconomics in Islamic Perspective, Kuala Lumpur:

Longman.

Firma, Yönetim ve Paydaşlar Kuramı: İslami Bir Bakış Açısı

____________ (1992d), “The Behaviour of the Firm and its Objective in an

Islamic Framework” in S. Tahir et al. (ed.), Readings in

Microeconomics in Islamic Perspective, Kuala Lumpur: Longman.

Mathur, P. N. (1989), “Price Behaviour with Vintage Capital”, Discussion

Paper No.20, Economics Department, University of London.

McAdam, R. and D. Leonard (2003), “Corporate Social Responsibility in a

Total Quality Management Context: Opportunities for Sustainable

Growth”, Corporate Governance, 3(4), 36-45.

Metwally, M. M. (1992), “A Behavioural Model of an Islamic Firm” in S.

Tahir et al. (ed.), Readings in Microeconomics in Islamic

Perspective, Kuala Lumpur: Longman.

Minkes, A. L.; W. M. Small, and S. R. Chattarjee (1999), “Leadership and

Business Ethics: Does it Matter? Implications for Management”,

Journal of Business Ethics, 20(4), 327-335.

Moore, J. (1992), “The Firm as a Collection of Assets”, European Economic

Review, 36, 493-507.

Morrison, A. (2000), “Entrepreneurship: What Triggers It”?, International

Journal of Entrepreneurial Behaviour & Research, 6(2), 59-71.

Naqvi, S. N. H. (1994), Islam, Economics and Society, London: Kegan Paul

International.

Obaidullah, M. (2004), “Comments on Stakeholders Model of Governance

in Islamic Economic System”, Islamic Economic Studies, 11(2),

71-74.

Palfrey, T. and T. Romer, T. (1983), “Warranties, Performance, and the

Resolution of Buyer-Seller Disputes”, The Bell Journal of

Economics, 14(1), 97-117.

Pittaway, L (2005), “Philosophies in Entrepreneurship: A Focus on

Economic Theories”, International Journal of Entrepreneurial

Behaviour & Research,3(11), 201-221.

Posner, A. R. and K. E. Scott (1980), Economics of Corporation Law and

Securities Regulation, Boston: Little, Brown, 2-3.

Punter, L. and D. Gangneux. (1998), “Social Accountability: The Most

Recent Element to Ensure Total Quality Management “, Journal of

Total Quality Management, 9(4), 197-201.

Ricketts, M. (2002), The Economics of Business Enterprise: An Introduction

to Economic Organization and the Theory of the Firm, Third

Edition, Northampton, Mass.: Edward Elgar Publishing, 43-50.

Samuelson, P. A. and W. D. Nordhaus (2001), Economics, New York:

McGraw Hill Irian.

Scot, R. E. (2006), “The Law and Economics of Incomplete Contracts”,

Annual Review of Law and Social Sciences, 2, 279-297.

Sen, Amartya (1993), “Money and Value: On the Ethics and Economics of

Finance”, Economics and Philosophy, 9, 203-27.

T. AZID, M. ASUTAY ve U. BURKI (Çeviren: C. YILDIRIM ve T. HOROZ)

153 Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 2015, Yıl:3, Cilt:3, Sayı:3

Siddiqi, M. N. (1992a), “Islamic Producer Behaviour” in S. Tahir et al.

(ed.),Readings in Microeconomics in Islamic Perspective, Kuala

Lumpur: Longman.

_____________ (1992b), “Monopoly and Monopolistic Competition” in S.

Tahir et al. (ed.), Readings in Microeconomics in Islamic

Perspective, Kuala Lumpur: Longman.

Simmons, J. (2004), “Managing in the Post-managerialist Era: Towards

Socially Responsible Corporate Governance”, Management

Decision, 42(3,-4), 601-611.

Simon, H. A. (1951), “A Formal Theory of the Employment Relationship”,

Econometrica, 19, 293-305.

Tag el-Din, Seif I. (2008), Economic Analysis and Moral Policy: A Textbook

of Islamic Economics, Leicester: The Islamic Foundation.

Tabakoglu, A. (1983), Labour and Capital Concepts in Islamic Economics,

paper presented in the Second International Conference on Islamic

Economics, Islamabad, Pakistan, organized by International

Islamic University, Islamabad.

Tahir, S., A. Ghazali and S. O. Syed Agil (1992), Readings in

Microeconomics: An Islamic Perspective, Kuala Lumpur:

Longman.

Tirole, J. (1999), Corporate Governance, Discussion Paper No. 2086.

London: Centre for Policy Economic Research.

Turnbull, S. (1997), “Stakeholder Cooperation”, Journal of Cooperative

Studies, 29(3), 18-52

Walton, A. P. (2003), “The Impact of Interpersonal Factors on Creativity”,

International Journal of Entrepreneurial Behaviour & Research,

9(3), 146-162.

Weintraub, R. E. (2002), “Neoclassical Economics,” The Concise

Encyclopaedia of Economics (Indianapolis: Liberty Fund, Inc., ed.

David R. Henderson). [Online] available from

http://www.econlib.org/library/Enc/NeoclassicalEconomics.html;

accessed 15 October 2006; Internet.

Welling, L. (1991), “A Theory of Voluntary Recalls and Product Liability”,

Southern Economic Journal, 57(4), 1092-1111.

Williamson, O. E. (1975), Markets and Hierarchies: Analysis and Antitrust

Implication: A Study in the Economics of Internal Organization,

New York, Free Press.

_____________ (1984), “Corporate Governance”, Yale Law Journal, 93, 11-

97.

_____________ (1989), The Firm, the Market, and the Law by R. H. Coase

(Book Review), California Law . Review, 77, 223.

_____________ (2000), “The New Institutional Economics: Taking Stock,

Looking Ahead”, Journal of Economic Literature, 38, 595-613.

Firma, Yönetim ve Paydaşlar Kuramı: İslami Bir Bakış Açısı

Yusof, S. A. and R. M. Amin (2007), “A Survey on the Objective of the

Firm and Models of Producer Behaviour in the Islamic

Framework”, Journal of King Abdul Aziz University: Islamic

Economics, 20(2), 3-16.

Zaman, A. (2005), “Towards a New Paradigm for Economics”, Journal of

King Abdul Aziz University: Islamic Economics, 18(2), 49-59.

Zaman, S. M. H. (1991), “Workman’s Bonus: Shari[ah Arguments: For and

Against”, Hamdard Islamicus, 16(2), 115-123.

Zingales, L. (1997), Corporate Governance. Working Paper No.6309,

Cambridge, MA, National Bureau of Economic Research.

Yazarlar Hakkında

Toseef Azid, halen Bahauddin Zakariya Üniversitesinde (Multan, Pakistan)

profesör olarak çalışmaktadır. Daha önce Birleşik Krallık’taki Markfield

Yüksek Eğitim Enstitüsünde profesör (Loughborough Üniversitesiyle

ilişkili), ve ABD’deki El Camino İletişim Üniversitesinde (California, ABD)

araştırmacı olarak çalıştı. Quaid-i Azam Üniversitesinden (İslamabad,

Pakistan) yüksek lisans, Galler Üniversitesinden (Birleşik Krallık) doktora

derecesi vardır. Teknolojik değişme, İslam ekonomisi ve kalkınma

ekonomisi alanlarında uluslararası üne sahip 50’den fazla makalesi vardır.

Toseef Azid ile [email protected] adresinden iletişim kurulabilir.

Mehmet Asutay, Kamu Yönetimi ve Uluslararası İlişkiler Okulunda

(Durham Üniversitesi, Birleşik Krallık) Politik Ekonomi alanında öğretim

üyesidir. Asutay, İslam ekonomisi, finans ve yönetim, politik ekonomi

(özellikle Ortadoğu ve Türkiye); kalkınma ekonomisi ve politikası ve

uluslararası finans alanlarında araştırma yapmakta ve ders vermektedir.

Umar Burki, Doktora Öğrencisi, Ekonomi, Bilişim ve Sosyal Bilimler

Fakültesi, Molde Üniversitesi Akademisi, Molde, Norveç.