21
T.C. ISBN: 975-394-051-3 SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ Prof.Dr. Halil NARMAN ARMAĞANI Yayına Hazırlayan Prof.Dr. Y. Cemalettin ÇOPUROĞLU ELAZIĞ 2005

Coğrafya Çalışmalarında Kullanılan Sayısal Verilerin Özellikleri / Quantitative Data Used in Geographical Studies

Embed Size (px)

Citation preview

Prof.Dr. Halil NARMAN Armağanı I

T.C. ISBN: 975-394-051-3

SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ

Prof.Dr. Halil NARMAN ARMAĞANI

Yayına Hazırlayan

Prof.Dr. Y. Cemalettin ÇOPUROĞLU

ELAZIĞ

2005

II . Prof.Dr. Halil NARMAN Armağanı

İÇ KAPAK

FIRAT ÜNİVERSİTESİ SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ

Prof.Dr. Halil NARMAN ARMAĞANI

Yayına Hazırlayan Prof.Dr. Y. Cemalettin ÇOPUROĞLU

2005

Elazığ

Prof.Dr. Halil NARMAN Armağanı III

Fırat Üniversitesi

Sosyoloji Bölümü

Yayın No: 1

Bilim Kurulu : Prof.Dr. Mustafa ÖZTÜRK

Prof.Dr. Orhan KILIÇ

Prof.Dr. Y.C. ÇOPUROĞLU

Doç.Dr. Abdullah KORKMAZ

Doç.Dr. Harun TUNÇEL

Yayına Hazırlayan : Prof.Dr. Y.C. ÇOPUROĞLU

Düzenleme : Arş.Gör. Ali Sırrı YILMAZ Arş.Gör. Hasan UZUN

Prof.Dr Halil NARMAN

Armağanı

ISBN : 975-394-051-3

Basım Yeri : Elazığ

Basım Tarihi : Eylül 2005

Dizgi : Ali Sırrı YILMAZ

Baskı : F.Ü. Basımevi

Baskı Adedi: 500

Her hakkı mahfuzdur. Fırat Üniveristesi’nin izni olmadan tamamen veya kısmen çoğaltılamaz.

Yayınlanan yazılarda ileri sürülen görüşler yazarlarına aittir.

Bu kitap Prof.Dr. Halil NARMAN’a armağan olarak yayınlanmıştır.

İsteme Adresi :

Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyolji Bölümü Elazığ/Türkiye

Tel: +90 424 2370000 / 3757 / 3811 / 3825

E-posta: [email protected]

[email protected]

Prof.Dr. Halil NARMAN Armağanı 117

COĞRAFYA ÇALIŞMALARINDA KULLANILAN SAYISAL VERİLERİN ÖZELLİKLERİ

Harun TUNÇEL*

Tüm bilimsel çalışmaların oluşumu, biçimlenmesi ve sonuçlanması için

gerekli olan ilk temel malzeme veridir. Veri, belirli bir sonuca ulaşmak için gerekli olan her türlü işlenmiş ya da ham-işlenmemiş bilgidir. Genel kabule göre araştırmalarda kullanılan iki tür veri söz konusudur: olgusal veriler ve yargısal veriler. Olgusal veriler herhangi bir yorumu gerektirmeyen, kişisel yorumlardan uzak verilerdir, yargısal veriler ise olgusal nitelikte olmayan tüm verilerdir, özneldirler (Karasar 1994, s. 132-133). Veriler çeşitli kaynaklardan elde edilebilirler ve verilerin kaynakları ile elde ediliş biçimleri arasında da doğrudan bir ilişki vardır, genel olarak veri kaynaklarını bireyler ve aileler, firma-kurum ve kuruluşlar, istatistik, ansiklopedi, fotoğraf vb. gibi yayınlanmış ve arşiv kayıtları gibi yayınlanmamış belgeler ve doğa olarak gruplandırmak, verileri de konu, karakter, değişkenlik, özgünlük, ölçek, kaynak, gibi çeşitli şekillerde sınıflandırmak mümkündür (Arıkan 1995, s. 76-78). Diğer taraftan çalışmanın tutarlılığı bir başka ifadeyle kalitesi de, doğrudan o çalışmada kullanılan verilerin türüne, biçimine ve geçerliliğine bağlıdır.

Dünyadaki coğrafya çalışmalarında, özellikle 60lı yıllardan sonra, bilgisayar teknolojilerindeki gelişmelerin de etkisiyle, giderek artan miktarda sayısal verilere ve istatistiksel tekniklere önem veren çalışmalar görülmeye başlanmıştır, ancak ne yazık ki bu tür çalışmalar ülkemizde yeni yeni yapılmaya başlanmıştır. Bu yazıda, çeşitli tekniklerle derlenmiş olan ve değişik biçimlerde bir araya getirilerek coğrafya çalışmalarında kullanılan verilerin temel niteliklerinin neler olduğu, bu verilerin hangi özelliklerine bakılarak ne şekilde sınıflandırıldıkları ve tanımlandıkları, coğrafya çalışmalarının söz konusu verilerden ne şekilde olumlu veya olumsuz etkilenebildikleri ele alınmıştır. Bu yazı genel olarak kaynakçada belirtilen yayınlardan yararlanılarak hazırlanmıştır. Bunlar içinden O’Brien’ın (1992) kitabında kullandığı sistematik kalıp neredeyse olduğu gibi muhafaza edilmiştir ancak konular ve içerikler

* Doç. Dr. Fırat Üniversitesi Coğrafya Bölümü öğretim üyesi

118 Harun TUNÇEL

diğer eserlerden ve şayet var ise ülkemizden örneklerle, zenginleştirilerek genişletilmiştir.

Coğrafyacılar sayılar, miktarlar, nicelikler hakkında bilgi sahibi olmak zorundadırlar çünkü coğrafya çalışmaları öncelikle sayılar, ölçümler, verilerle ilişkilidir. Coğrafya araştırmalarının büyük bir kısmı verilerin toplanması, analiz edilmesi ve çeşitli ilişkilerin kurulması temeline bağlıdır. Söz konusu veriler çeşitli kaynaklardan ortaya çıkar, kişisel araştırmalarda yapılan gözlem ve örnek toplamalar, gözlem sonuçları, arazi ölçümleri, anket çalışmaları, resmi kurumların yaptıkları çeşitli çalışmaların veri derlemelerinin, çeşitli sayımların, ölçümlerin sonuçlarını içeren yayınları, laboratuar çalışmalarıyla elde edilen veriler, uzaktan algılama ile hava fotoğrafları ve uydu görüntülerinden elde edilen veriler bunların başlıcalarını oluşturur.

Coğrafyacılar için verinin başlıca anlamı şudur: coğrafi tekliği (biricikliği), niteliği, karakteri yansıtan nitelik ya da sayı. Burada kastedilen teklik, yaş, cinsiyet, meslek gibi bireylere ait bir nitelik olabileceği gibi bir akarsu, buzul vb gibi doğal bir niteliğin kıvrımı, uzunluğu, hacmi, taşıdığı su miktarı, jeomorfolojik bir birimin yahut bir alandaki arazi kullanımın adlandırılması, köy-kasaba-şehir gibi hiyerarşik bir tanımlama gibi fiziksel bir nitelik de olabilir. Ancak burada söz konusu olan biriciklik kimi zaman daha büyük ya da geniş birliktelikleri de içeriyor olabilir: örneğin bir akarsu havzası ya da dağlık kuşağın oluşturduğu fiziksel ya da buranın, orada yaşayanlar üzerinde yaptığı nüfus miktarı, nüfus yoğunluğu, ekonomik kalkınmışlık vb gibi toplumsal-sosyal-kültürel birlikteliği de anlatıyor, içeriyor olabilir. Bu ikinci tür veriler gerçekte bireysel nitelikleri değil söz konusu alanın “orası” olmasını sağlayan, biricikliğini oluşturan unsurların bir araya gelmesiyle beliren veri kümeleridir. Coğrafi veri yığınları son derece çeşitli ve geniş içerikli verimli bilgiler halindedirler. İklim verilerinde olduğu gibi bir veri yığını içinde bazen yüzlerce hatta binlerce, milyonlarca veri bulunabilir. Bu sebeple bunların anlaşılırlığını sağlayıp yorumlayabilmek şayet uygun analitik - istatistik yöntemler kullanılmazsa pek kolay ve hatta mümkün değildir. Verilerin temel ve ayrıntılı niteliklerinin anlaşılmasında, çeşitli şekillerde gruplandırılmalarında ve incelenmelerinde uygun bilgisayar programlarının kullanımı da son derece faydalıdır. Veri yığınları içindeki bilgilerin soyutlanması, bir araya getirilmesi ve incelenmesi çeşitli sayısal/istatistiksel tekniklerin kullanımıyla mümkün olabilir, bunlar aritmetik ortalama, oran, ortanca, standart sapma gibi basit teknikler olabileceği gibi, regresyon analizleri gibi daha ayrıntılı çalışmalar şeklinde de olabilir (bu konuda ülkemizde yapılan bazı çalışmalar için bkz Çiçek 2004 ve Çiçek, Türkoğlu, Gürgen, 2004).

Prof.Dr. Halil NARMAN Armağanı 119

Bu durumda verinin ölçüm ölçeğinin ne olduğu önem taşır. Ölçüm kelimesini (measurement) coğrafyacılar iki anlamda kullanırlar ilki verinin neyi gösterdiğini tanımlamak yani adlandırmak için (naming function - fonksiyonlarını adlandırma) ve ikincisi onların miktarını niceliğini tanımlamak için. Bir başka ifadeyle “Ölçüm” yerlerin özelliklerinin tanımlanmasına adlandırmaya da yardım eder ve onların karmaşık ilişkilerinin toplanmalarında / hesaplanmalarında (herhangi bir alandaki arazi kullanım yoğunluğunun belirlenmesi-hesaplanması gibi) kullanılırlar (O’Brien 1992, s. 34). Çevreden gözlemlenerek toplanan veriler çeşitli şekillerde gruplandırılarak yeni veri grupları elde edilebilirler (mesela dünya alanında çöllerin yıllık yağış tutarlarının esas alınarak ayrılması gibi), verilerde ayarlama yapılarak çeşitli yeni konular oluşturulabilir (alan ve nüfus miktarı ilişkisinden faydalanılarak nüfus yoğunluğu değerlerinin bulunması ortaya konması gibi) ya da yeni bir takım sınıflar oluşturulabilir (herhangi bir alandaki yüksek, orta yahut az nüfus yoğunluğuna sahip bölgeler gibi).

Ölçümlerin temelinde sayılar kullanılmış olduğu için bunlara türetilmiş ölçümler de denilebilir. Bu verilerin yapısından kaynaklanır çünkü sayılardan hareketle bunlarla olaylar arasındaki ilişkiler – bağlantılar çıkarılır, aydınlatılır. Bir başka ifadeyle sayıların oluşturduğu yapı - yansıttığı yapı çevrenin aynası durumundadır. Bu durum nitelikleri tanımlamada kullanacağımız sayıların seçiminde bizi bir takım önlemler almaya sevk eder, yanlış seçim sonuçlarımızın da yanlış olmasına yol açar, diğer taraftan sayılardaki örüntü (patern) çevredeki her şeyin de açıkça görünmesini sağlamayabilir. Yani rakamlar tek başlarına pragmatik olarak her şeyi anlamamıza yaramazlar ama özetle bazı şeyler hakkında da fikir sahibi olmamızı sağlarlar (O’Brien 1992, s. 35).

Sonuç olarak rakamların çeşitli şekillerde bir araya getirilmesi verileri kullanılabilecek bir değer haline getirir.

Uygulamada coğrafyacılar verileri 2 ayrı gruplama ile ele alırlar: Bunlardan ilki ölçümleri sınıflandırmaya dayalıdır ve bu kendi içinde adlandırma (nominal) ile sıralama (ordinal) olmak üzere ikiye ayrılır ikincisi ise ölçümlerin sürekliliği ile ilgilidir ve bu da aralık (interval) ve oran (ratio) ölçeği olmak üzere ikiye ayrılır (O’Brien 1992, s. 40). Bunların tümü de çevreden toplanan bilginin biçimi ve kalitesiyle alakalıdır. Örneğin, nicelik ifade eden veriler sayılarak elde edilmeleri sebebiyle tüm ölçek tiplerine dönüştürülebilirler, ancak nitelik belirten veriler ile adlandırma ya da derecelendirme yapılabilir.

120 Harun TUNÇEL

Adlandırma (Nominal) Ölçeği: Verilere ad verilerek sınıflandırma ve değerlendirme yapılıyorsa, bu tip ölçekler Adlandırma (nominal) ölçeğidir. Sayı sistemine en az uyan ölçektir. Doğum yerleri, cinsiyet, gibi gruplandırmalar nominal ölçeklerdir. Örneğin bir anket çalışmasında elde edilen olumlu (evet/var) ve olumsuz (hayır/yok) cevapların toplamları kullanılabilir ancak bu bir adlandırma ölçeği olmaktan öteye gitmez. Bu gruplandırmaları 1, 2, 3 gibi sayılarla rakamlandırılabilir, örneğin ülkemizdeki kasabaları sahip oldukları, eğitim, sağlık, sanayi, ticari kuruluş vb. imkanlar gibi çeşitli niteliklerine bakarak benzer niteliğe sahip olanları bir araya getirerek aynı grup/sınıf içinde değerlendirmek, sınıflandırmaya çalışmak ve sonra bunları da küçük (ya da 1), orta (ya da 2), büyük (ya da 3) gibi değişik biçimlerde adlandırmak bu yerleşmelerin adlandırma ölçeğine göre sınıflandırılmasıdır. Adlandırma ölçeği ile bir gruplandırma yapılmış ise, bu rakamlarla, bölme, çarpma, toplama, çıkarma gibi gerçek matematik işlemleri yapılamaz. Bu verilere klasik istatistik yöntemler de uygulanamaz.

Dereceleme (Ordinal) Ölçeği; nesneleri (değişkenler) bir boyuta göre sıralamaktadır. Bu boyutlandırma az-çok, düşük-yüksek boyutlar açısından yahut zayıf-iyi-pekiyi; fakir-orta halli-zengin, I. II. III. kalite vb. gibi nitelikler yönüyle yapılabilir. Örneğin ülkelerin gelişmiş, gelişmekte olan, ve gelişmemiş gibi bölünmesi bir derecelenme ifade eder. Ancak burada elde edilen gruplar arasında eşit aralık söz konusu olmadığı için istatistiksel analizlere elverişli değildir.

Aralık (Interval) Ölçeği; Bu ölçekte veriler bir yandan sınıflandırılırlar ve bunun yanı sıra birbirleriyle de karşılaştırabilirler. Boyutların sıralanışı ve aralıklar arasındaki mesafe konusunda fikir vermektedir. Ölçeğin oluşturulmasında gerçek bir başlangıç noktası yoktur. Bu konudaki tipik örnek, termometrede sıcaklığın Celcius veya Fahrenheit ölçekleri ile gösterilmesidir. Her ölçekte de termometrelerin üzerindeki birimler kendi içlerinde birbirine eşittir. 45°C, 35°C'den daha sıcaktır. 10-19°F arasındaki sıcaklık farkı, 50-59°F arasındaki sıcaklık farkına eşittir. Ancak bu tür ölçeklerde aralıklardaki farkların etkileri birbirlerinden farklı olabilir, örneğin 10 derece sıcaklık ile 20 derece sıcaklığın arasındaki farka bakılarak etkilerinin de birbirinin iki katı olduğu gibi bir sonuca ulaşılamaz. Diğer taraftan birbirleriyle de doğrudan karşılaştırılamazlar, santigrat bölümlemede suyun kaynama ile donma noktası aralığı 0-100 birime, Fahrenhaytta ise bu aralık 180 birime bölünmüştür ve Celcius için 0 olan değer Fahrenhaytta 32dir. Sıcaklığın "0" ile gösterildiği durumda hiç sıcaklık yok demek değildir. Sıcaklık vardır, "0" rastgele ve zorunlu olarak konulmuştur. O halde aralıklı ölçeklerde gerçek bir sıfır noktası yoktur.

Prof.Dr. Halil NARMAN Armağanı 121

Oran (Ratio) Ölçeği; yukarıdaki üç ölçeğin tümünün özelliklerini taşır ve gerçek sıfır noktasına da sahiptir. Bu nedenle tüm matematik işlemlere de elverişlidir. Ağırlık, mesafe, uzunluk, hacim, cevap veren sayısı, zaman süresi gibi veriler oransal ölçeklerdir. Örneklenecek olursa 20 mm yağış, 10 mm yağışın miktar olarak iki katıdır. O nedenle bu verilere oransal ölçekli veriler adı verilmektedir.

Bu konuyu topluca somutlaştırmak amacıyla Ankara ve İstanbul illerinin 2000 yılı sayım sonuçlarına göre nüfusları kullanılabilir. Adlandırma (nominal) ölçeğine göre Ankara’nın nüfusu 3.2 milyon İstanbul’un nüfusu 10 milyon denilmesi yeterlidir. Dereceleme ölçeğinde bu veriler kullanılarak İstanbul, Ankara’dan daha büyüktür denilmesi gerekir, aralık ölçeğinde ise İstanbul, Ankara’dan 6.8 milyon kişi daha kalabalıktır denilmelidir ve son olarak oran ölçeğine göre İstanbul, Ankara’dan 3 kat daha fazla nüfusa sahiptir şeklinde ifade edilmesi gerekir.

Coğrafi verinin çeşitliliği ve verinin tipi, o verinin nasıl toplandığı, nasıl ölçüldüğü gibi bilgiler hakkında da ışık tutar, diğer taraftan veriler araştırmacının ve araştırmanın varsayımlarını da yansıtır niteliktedirler. Bu son derece önemlidir çünkü, yapılacak olan çalışmanın sonuçları bizim bilgilerimiz ile topladığımız verilerin niteliklerinin ortak bir sonucu olarak karşımıza çıkacaktır, özellikle davranış ve tutum ölçmeye, niteliklerle ilgili bilgiye dayalı olarak toplanan veriler daha başlangıçta araştırıcının varsayımlarına dönük bir şekilde, amaca hizmet edecek biçimde toplanmış ise sonuçları da doğrudan varsayımları destekler nitelikte olacaktır (Robinson 1998, s.13). Bir başka ifade ile kişilerin kendilerinin topladıkları veriler araştırıcının varsayımlarını destekler nitelikte olabilir, böyle bir yaklaşımla, gerçeği belirlemek için değil, varsayımı ispatlamaya dönük olarak, yanlı toplanan veriler ve bu tür verilerle yapılmış çalışmalar şüphe yok ki bilimsel etikten uzaktır, diğer taraftan bu tür verilerde çeşitli sınırlılıklar ve eksiklikler de olacaktır. Bununla birlikte, yine de, çoğu coğrafyacı araştırması için gerekli olan bilgileri kendisi toplamaz, çoğunlukla daha önce yapılmış çalışmalardan, çeşitli kamu kuruluşlarının topladıkları verilerden ya da şayet varsa mali destek sağlayan kişi, araştırma fonu, vakıf vb. kuruluşlardan yararlanırlar, ancak bu durumda da doğal olarak verileri toplayanlar ile kullanan coğrafyacıların varsayımları birbiriyle tamamıyla uyumlu olmaz. Böyle bir verinin kullanımında farklı durumla karşılaşılabilir; bunlardan ilki verinin muhtemelen daha yansız oluşudur ki bu durumda bunlara bağlı analizler de daha gerçekçi sonuçlar verecektir, diğeri de verilerin toplayan kişi-kurum tarafından yanlı derlenmesi durumunda düşülecek hatalı sonuçlardır.

122 Harun TUNÇEL

Bu konuda sırası gelmişken şunu da belirtmekte yarar vardır: ülkemizdeki coğrafi çalışmaların bir kısmı yapılma gerekçeleri düşünüldüğünde, ne yazık ki bir varsayımdan yoksun çalışmalardır sadece yapılmış olmak amacıyla yapılan tanımlayıcı ve bir “durum tespiti” olmaktan öteye gitmeyen yazılardır, böyle olunca da başkalarınca ve belki de değişik amaçlarla toplanmış (hatta kimi zaman, bu yüzden yanlı olan) veriler dahi gözetilmeksizin ve sakınılmaksızın coğrafi araştırmalarda kullanılmaktadır, doğal olarak da bu tür çalışmalar gerçekçi bulgular, sonuçlardan ve önerilerden uzak yazılar ortaya çıkmaktadır.

Coğrafyada kullanılan veriler içerikleri ya da düzenlenme biçimlerine bağlı olarak çeşitli biçimlerde gruplandırılabilirler ve tanımlanabilirler, böyle bir sınıflandırma verilerin bir araya gelme düzenini tanımlayan ve tanıtan bir sistemdir yani veri içeriğini anlamamızı sağlamaktadır.

Yaygın ve geçerli bir sınıflandırmaya göre (O’Brien 1992 s. 9-33) coğrafi verileri beş niteliğe bağlı olarak tanımlamak, sınıflandırmak mümkündür: Bunlar sırasıyla: veri kaynağı, veri zamanı, veri kesinliği, verinin mekanı ve sonuncusu verinin sürekliliğidir.

Veri Kaynağı

Coğrafya araştırmalarının en temel işlerinden birisi veri derlemektir. Bu zahmetli bir iştir. Araştırmaya başlamadan önce araştırmacı ne tür bir bilgiyi toplaması gerektiğine karar vermelidir, ayrıca veri toplamada hangi kaynakların kullanılacağı ve verinin hangi teknikle toplanacağı da kararlaştırılmalıdır. Çalışılacak konuya ilişkin olarak çeşitli, başka veri kaynakları söz konusu olduğunda bunlar arasından bir seçim yapmak gereklidir, çünkü başkaları tarafından ve daha başka amaçlar için toplanmış veriler de eğer yeteri kadar ayrıntılı, güncel ve yapılacak çalışmanın amaçlarına-hedeflerine uygun ise coğrafi yorumlama için coğrafyacılara iyi birer malzeme oluşturabilirler. Öte yandan şayet yapılacak çalışmada kullanmaya uygun veri yoksa araştırmacının kendisi ihtiyaç duyduğu veriyi, derlemek, ölçmek, toplamak zorunda kalabilir (O’Brien s. 11). Bu zor bir iştir. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki hazır olan verilerin kullanımı da çoğu zaman sadece zaten bilinen sonuçları yeniden elde etmenin ötesinde bir sonuca varmaya engeldir, birkaç paragraf yukarıda değinildiği gibi bu tür hazır (ve kimi zaman tamamıyla başka amaçlarla toplanmış) verileri kullanmak günümüzde Türk coğrafyasının en büyük sıkıntılarından ve açmazlarından birisi durumundadır.

Birincil veri toplama terimi genellikle araştırıcının arazide özel amaçlı veri toplama işini anlatmak için kullanılmalıdır. Bu kavram kimi zaman yağış

Prof.Dr. Halil NARMAN Armağanı 123

miktarının ölçülmesi ya da şehir içi ısı adalarının tespiti gibi (bu konuda çeşitli çalışma örnekleri için bkz Çiçek 2004 ile Çiçek vd. 2004) fiziki coğrafyaya ilişkin bir verinin temin edilmesi olabileceği gibi doğrudan bireylere uygulanan sosyal, kültürel yahut ekonomik yapıyı anlamaya dönük olarak hazırlanmış olan anketler ya da görüşmelerle elde edilebilecek olan, bireylerin çeşitli görüş tutum ve davranışlarına ilişkin bir verinin derlenmesi şeklinde de olabilir. Bunlara alışveriş alışkanlıkları ve zihin haritalarına ilişkin olarak ülkemizde yapılmış iki çalışma örnek olarak verilebilir (Bkz Tunçel 2002 ve 2003). Bu şekilde veri toplamanın en temel yararı, üstün yanı bir yandan verinin niteliği ve kalitesinin belli oluşu diğer taraftan da anlaşılırlığıdır. Araştırmacı doğrudan kendisi derlediği için verilerdeki hataların olası kaynaklarını ve etkilerini tespit ederek, bunları ortadan kaldırmaya dönük tedbirleri alabilir.

Ancak bu tür verilerin olumsuz yönleri de söz konusudur, bu yöntem ile veri toplamak yavaş ve zaman alıcıdır, zahmetli ve yorucudur, çok çaba gerektirir ve pahalıdır. Çalışma için gerekli olan verileri toplamak bazen aylar hatta kimi zaman yıllar alabilir, örneğin zihin haritaları ile ilgili olarak ülkemizde yapılan bir ilk araştırmada çalışmanın bir gereği olarak verilerin toplanması kesintili 4 yıl, semt pazarlarıyla ilgili bir diğer çalışma için ise kesintisiz tam bir yıl sürmüştür (Tunçel 2002 s. 89 ve 2003 s. 51). Bu şekilde uzun süreler alacak veri toplama işlemlerinde kimi zaman veri toplama işini yapacak görüşmeci-anketörlerin eğitilmeleri de gerekebilir ya da bu şekildeki veri toplama çalışmalarını profesyonel araştırma şirketleri aracılığıyla yapmak gereklidir, fakat bu durumda maliyetin artacağı göz ardı edilmemelidir. Birincil veri toplama işlemlerindeki gecikmeler ve kimi zaman ortaya çıkan maliyet yüksekliği eğer gerekli olan bilgiyi temin etmemizi sağlıyorsa, yapılacak olan projenin ihtiyaçlarını karşılıyorsa göz ardı edilebilir. Öte yandan zamanı ve maliyeti artırıcı bir diğer unsur da toplanacak olan verinin türüne bağlı olarak, çalışma evreninin ne kadarını kapsadığıyla alakalıdır, örneğin bir nüfus sayımında evrenin tamamı göz önüne alınır ama tutum-davranış ölçmeye ve buradan sonuca ulaşmaya dayalı bir çalışmada örnekleme esas olarak alınır. Örneğin 250 bin kadar nüfusa sahip bir şehir olan Elazığ’da yaklaşık 800 örnekleme, alışveriş tutumunu belirlemeye dönük bir başka çalışmada ise yaklaşık 1100 örnekleme ile çalışma yapılmıştır. (Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Karakaş 2001 s. 61 ve Tunçel 2003 s. 53).

İkincil verilerin kullanılmasının ise bazı olumlu yönleri vardır. İhtiyaç duyulan veriler zaten toplanmış durumdadır. Bu durum doğal olarak verinin elde edilmesini ve sonuca ulaşılmasını hızlandıracaktır. Ancak bunun da bazı kusurlu yönleri söz konusudur, örneğin verinin ne denli doğru, sağlıklı ve kaliteli olduğu şüphelidir. Yani birincil veri kaynaklarının elde edilmesi

124 Harun TUNÇEL

aşamasında olduğu gibi verilerin kusurlu yönlerini görerek düzeltmek, ortadan kaldırmak ya da ihtiyaç duyulan bazı ayrıntıları elde etmek mümkün değildir. Mevcut olanla yetinmek zorunda kalınır. Diğer taraftan elde edilen veriler doğrudan çalışma alanı ile uyumlu olmayabilir, coğrafi mekanlar ele alınarak yapılacak olan çalışmalarda her zaman doğrudan o coğrafi birim ile uyumlu veri bulmak mümkün değildir, çünkü ülkemizdeki veriler idari bölünüşle doğrudan ilişkilidir. Örneğin herhangi bir ova ile ilgili ekonomik yapının araştırılması sürecinde buraya ilişkin verileri tek elden ve sağlıklı olarak bulmak mümkün değildir, zira böyle bir ünitenin aynı zamanda idari bir birime de karşılık gelmesi gerekir, aksi halde çeşitli idari birimlerin olması durumunda veriler içinden coğrafi birime ilişkin olanlarının ayırt edilmesi zordur hatta mümkün değildir. Bu konuya Develi ovası örnek olarak verilebilir. Bu ova çevresinde üç ilçenin (Develi, Yeşilhisar ve Yahyalı) arazisi yer almaktadır, bir başka ifadeyle şayet ovaya ilişkin bir veri elde edilmek isteniyorsa bu ilçelerin tümünden veri toplamak gereklidir, fakat yine de veriler ovayı değil ilçeleri yansıtır durumda olacaktır, oysa bu ilçelerin ova kesimi dışında da pek çok arazisi söz konusudur. Demek ki ikincil veri kaynaklarından alınan bilgilerde kimi zaman amaca göre uyumsuzluklar ya da yetersizlik de söz konusu olabilmektedir.

Ancak her şeye rağmen, ülkemizdeki başlıca ikincil veri kaynaklarını oluşturan kurumların derledikleri veriler çoğunlukla arzu edilen ayrıntıya sahiptirler ya da konuya aksi yönünden bakılacak ve belki daha gerçekçi olmak gerekirse, coğrafyacılar çalışmalarını mevcut verilerin imkan tanıdığı oranda detaylandırmakta verilere göre çalışmalarını şekillendirmektedirler.

Ülkemizde yapılan coğrafya çalışmalarında çoğunlukla ikincil verilerin kullanımı tercih edilmektedir. Çünkü birincil verilerin elde edilmesi daha önce de değinildiği üzere zaman alıcı, zor-zahmetli ve pahalı bir süreçtir. Ülkenizdeki coğrafya çalışmalarında ise ikincil veri kaynağı olarak ise çoğunlukla DİE, DPT, DMİ, DSİ, EİEİ gibi kamu kuruluşlarının verilerinin kullanımı yaygınlık göstermektedir.

Verinin zamanı

Coğrafi verilerin toplanmasında temel güdüleyici faktör coğrafi niteliği (biricikliği) sağlayan özellik ve süreçleri tespit etmektir. Bu özellik ve süreçler sistematik bir şekilde birbiriyle bağlantılıdır. Süreçler birbirlerinden bağımsız ya da bağlantılı olarak birbirlerini etkileyip alana ait bireysel özelliklerin belirmesine yol açarlar. Zaman içinde etkinin şekli, etkinin büyüklüğü, miktarı değişebilir. Mesela günlenme ile yer şekillerinin değişime uğramasında yüzlerce-binlerce yıl süren iklim değişikliklerinin de payı vardır. Benzer şekilde çeşitli ekonomik aktivitelerde döneme ya da mevsime bağlı değişmeler olabilir,

Prof.Dr. Halil NARMAN Armağanı 125

iç ya da dış ticarette, değişen teknolojiye bağlı farklılaşmalar belirebilir. Bu durumda coğrafyacılar çalışmalarını yaparken bir yandan mevcut durumu durağan gibi görünen anlık yapıyı, coğrafi görünümü ortaya koymak diğer taraftan da bunun şekillenmesine, bu biçimi almasına yol açan süreçleri belirlemek durumundadır (O’Brien s. 13).

Coğrafyada çoğunlukla belirli bir andaki durumu ortaya koyan veriler kullanılmaktadır bunlar “tek dönemli – anlık” veri olarak adlandırılabilirler. Mesela bir nüfus sayımının sonuçlarını içeren veri tek dönemli - anlık veri durumundadır. Sadece nüfus sayımının yapıldığı günde ölçülen özellikleri gösterir, sorulan sorularla ilişkili olarak sayımın yapıldığı anda nüfusun herhangi bir mekandaki yaş, cinsiyet, okuryazarlık, ekonomik yapı vb gibi çeşitli durumunu yansıtır.

Çok dönemli veriler ise genellikle anlık verilere göre daha az detaya sahip olmakla birlikte tek ya da birkaç niteliğin uzun süreli değerlerini içerdikleri için önem taşımaktadırlar.

Bu verilerde ölçümler sıcaklık ölçümünde olduğu gibi gün içinde belirli kısa aralıklarda (teknolojinin etkisiyle otomatik istasyonlarda anlık ölçüm) ya da akarsu akım değerlerindeki gibi aylık (limnimetre ile ölçülüyorsa ölçüm aralığı kişinin gözlem sıklığına bağlıdır, istenilen zaman aralıklarında yapılır limnigraf ile ölçüm yapılıyorsa otomatik olarak arzu edilen-ihtiyaç duyulan sıklıkta) ölçümler biçiminde yahut tarımsal yapının ele alındığı çeşitli istatistiklerdeki gibi yıllara göre durumu da yansıtabilir. Bu tür verilerin en önemli eksik yanlarından bir tanesi, verinin türüyle ilişkili olarak geniş alanlara ait oluşlarıdır. Bir başka ifade ile ele alınan unsurun genel eğilimini tespit etmek mümkün olabilecektir ancak alana-mekana bağlı farklılıkları belirlemek mümkün olmayacaktır. Bu durum biraz da ülkemizde yayınlanan istatistiklerin özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Örneğin köylerin nüfusları ile ilgili olarak 1927 ve 1950 yılı hariç olmak üzere tüm sayım dönemlerindeki miktarlarını cinsiyete bölünüş niteliğiyle birlikte bulmak mümkündür, yani nüfusun cinsiyete bölünüşündeki değişimi neredeyse 1935 yılından 2000 yılına kadar yapılan tüm sayım dönemleri için belirlemek mümkündür ve bu detay oldukça verimli sonuçların elde edilmesine imkan sağlamaktadır. Ancak diğer taraftan özellikle şehirleşme derecesini belirlemede önemli ölçütlerden birisini oluşturan çalışan nüfusun sektörlere bölünüşü ile ilgili bilgilere ulaşmak istendiğinde bunu ancak iller düzeyinde tespit etmek söz konusu olabilmektedir. Daha küçük idari birimler söz konusu olduğunda düzenli bir aralıkla her ilçe merkezi için ve her sayım dönemine ilişkin olarak veri bulmak mümkün değildir. Bu konuda yakın döneme ait istatistiklerimizde sevindirici bir yön de söz konusudur, 1990

126 Harun TUNÇEL

ve 2000 yıllarına ait son iki sayım dönemine ilişkin yayınlarda nüfusun çalışan kısmının sektörlere bölünüşü ilçe merkezlerine göre sınıflandırılmış şekilde sunulmaktadır. Bu durum en azından bu dönem içindeki değişimi yansıtması bakımından önem taşımaktadır.

Verilerin zamanı ve sürekliliği ile ilgili olarak başka sıkıntılarla da karşılaşılabilir. Bunlarda ilki bilginin otomasyonla elde edilmesi sırasında karşılaşılan büyük veri yığınlarıdır. Örneğin meteorolojik elemanların ölçümünde otomatik cihazların kullanılması, verinin aralıksız olarak toplanmasına imkan tanımış böylelikle son derece sağlıklı ve kaliteli verilerin derlenmesi mümkün olabilmiştir, ancak bu defa da içinden çıkılması zor veri yığınları söz konusu olmaya başlamıştır. Bunun dışında sürekli toplanan verilerde veri kalitesini bozan başka unsurlar da söz konusudur. Şehirlerin yatay büyümesine bağlı olarak meteoroloji istasyonlarının şehir içinde kalması, sıcaklık ve rüzgar hızı gibi ölçümlerde veri kalitesini bozmaktadır, istasyonların yerinin değiştirilmesi ise bu defa da verinin bağdaşıklığı (homojenliği) bozulmaktadır. Samsun ve Adana meteoroloji istasyonlarının zaman içinde yerlerinin değiştirilmesi buna örnek olarak verilebilir, Adana meteoroloji istasyonunun şehir içinde kalması sebebiyle yerinin değiştirilmesi ve baraj yakınına taşınması pek çok veri grubunda (özellikle de nemde) 1979 yılında olağandışı bir sapmaya yol açmıştır (Çiçek, 2005 sözlü bilgi).

Verinin Kesinliği

Coğrafya çalışmalarında kullanılan verilerin kalitesi pek çok faktörün etkisindedir. Onların bir bölümü herhangi bir yöntemle yapılan ölçümün sonuçlarını yansıtıyor olabilir ve bu tür veriler belirli bir doğruluk ve kesinliğe sahiptir, fakat bir kısmı da kesinlikten uzak olan veri durumundadır, bir başka ifade ile daha öznel bir karakterdedir. Genellikle davranışlarla ilgili araştırmalarda, sosyal coğrafya çalışmalarında kullanılan veriler öznel karakterdedir. Örneğin çoğunlukla seçim dönemleri öncesinde yapılan oylama araştırmalarının sonuçları genellikle küçük bir kitleden hareketle tüm nüfusa yansıtılırlar. Bu durumun çeşitli sakıncaları vardır; mesela küçük bir kitlenin fikri, kararı tüm bireylere aitmiş gibi bir sonuca ulaşılır oysa bu yanıltıcıdır çünkü verilerin toplandığı yerlerin sonuçlar üzerindeki etkisi çok değişken olacaktır (Bu konuda daha ayrıntılı bilgiler için bkz Lindsay 1997, 43-50, Bridge 1998 s.196-206 ve Burgass 1998 s.207-212 ve Parfitt 1997 s.76-109). Buna örnek olarak eski başbakanlardan Süleyman Demirel’in memleketi Isparta’dan, önceleri hep AP’nin ya da daha sonrasında DYP’nin neredeyse tüm oyları alması verilebilir. Bu durumda örneklemenin nerede yapıldığı, örnekleme tekniklerinin neler olduğu ve örnekleme miktarının toplam nüfusun ne kadarını

Prof.Dr. Halil NARMAN Armağanı 127

yansıttığı önem taşımaktadır. Burada örneklemin ne kadar olduğu evrenin ne kadarını temsil ettiği istatistiksel, yapıldığı yer ve derleme şekli ise etik bir sorun olarak belirir.

Benzer bir problemle fiziki coğrafya çalışmalarında da karşılaşılabilir. Çeşitli araştırmalarda kullanılan ölçüm cihazlarının hassasiyetleri (duyarlıkları) doğal olarak çalışmadan elde edilecek olan sonuçları da etkileyecektir. Örneğin mikro rölyefle ilgili bir araştırmada kullanılacak olan altimetrenin hata payı +/- 10 m. ise bu durumda yapılan tüm çalışmada bu hata payının hep göz önünde bulundurulması ve bunun doğurabileceği yanlışlıkları ortadan kaldırmaya dönük tedbirlerin alınması gereklidir. Günümüzde elektronik teknolojisindeki gelişmeler sonucunda üretilen çeşitli cihazlar özellikle verileri otomatik olarak sayısallaştırıp kaydeden cihazlar bu tür ölçümlerdeki hata payını en aza indirmektedir örneğin küresel konumlandırma cihazları (GPS) ile elde edilen verilerdeki hata payları göz ardı edilebilecek kadar küçük değerlere indirgenmiş durumdadır.

Beşeri coğrafya çalışmalarında ele alınabilecek olan politik ve dini inançlar, sosyal konum, yoksulluk gibi konularda derlenecek olan bilgiler hep öznel olacaktır çünkü sosyal sınıf, gelir, sakatlık gibi nitelikleri belirleyen kavramlar hep özneldir. Öznel oluş beraberinde kesin olmamayı da getirmektedir. Örneğin her hangi bir ülkede veya alanda, değişik kültürel niteliklere sahip olan kitlelerde yapılacak olan bir uygulamada zengin/fakir, kalkınmış/geri kalmış, üst tabaka/alt tabaka, eğitimli/eğitimsiz, sağlam/sakat gibi kavramlara alınacak cevaplar diğer ülkelerden hatta aynı ülkedeki başka gruplardan alınacak cevaplardan farklı olacaktır. Bir başka ifade ile kullanılan veriler ne kadar ayrıntılı olursa olsun hep kanaatleri, fikir ve inançları yansıtacak, veri kalitesini belirleyecektir. Böylesi öznellikler kendilerini veri toplama işlemi, çalışma amaçlarının belirlenmesi, araştırmanın düzenlenmesi, ham verilerin tanımlanmasında kullanılan bilimsel terminoloji ve yapılacak çeşitli sınıflandırmalarda da hep kendisini hissettirir yahut açıkça görülürler. Öznel verilerle yapılan araştırmalar çoğunlukla “kalitatif metod” olarak adlandırılan yöntemle ele alınan çalışmalardır (Bu konuda bkz. Johnston vd. 2000 s. 660-662)

Verinin nesnel ya da öznel oluşu bir bakıma coğrafi araştırmada kullanılan verinin kalitesini de belirlemektedir. Çoğunlukla nesnel veri kavramı bazen daha sonrasında da kontrol edilebilen, belirli şartlarda değişikliğe uğrayabilen verileri anlatmakta kullanılır, öznel veri kavramı ise yorum, görüş, tutum ve davranışları tanımlayan verilerdir.

128 Harun TUNÇEL

Buraya kadar yapılan açıklamaların ışığında örneklemek gerekirse bir nüfus sayımı sonucu verisi nesneldir. Çünkü bir takım kurallara bağlı kalınarak toplanmış resmi gerçekleri yansıtırlar. Ancak unutmamak gerekir ki bu tür gerçeklikler de sadece verinin toplandığı zaman ve durum için geçerliliğe sahiptir, bir başka ifade ile değişkendir, fen bilimlerinde olduğu gibi laboratuar şartlarında yenilenebilir durumlar değildir ve tekrarlanabilir sonuçların elde edilmesi beklenmemelidir. Bu nitelik hem fiziki coğrafyaya hem de beşeri coğrafyaya ilişkin pek çok veride söz konusudur. Örneğin bir iklim verisi her ne kadar nesnel ise de sadece ölçüldüğü yer ve an için geçerliliğe sahiptir. Nesnel veri öte yandan temel ve doğal bilimlerde kullanılan bilimsel metotlarla derlenmiş olan veri anlamını da taşımaktadır. Ancak belki de coğrafyanın kullandığı nesnel verileri diğer temel ve doğal bilimlerden ayıran en önemli özelliklerden birisi hidrografik, meteorolojik elemanlarda, nüfus verilerinde vb. olduğu gibi bunların bir kısmının tekrarlanamaz ya da tekrarlanabilirlik olasılığı çok düşük oluşudur. Öznel veri kavramı ise yorum, görüş, tutum ve davranışları tanımlayan verilerdir ve bunlar da doğrulanamayan ya da tekrarlanamayan özellikleri anlatırlar. Diğer taraftan coğrafi olayların, inceleme konularının hemen tümü kaotiktir, karmakarışık bir ilişkiler yumağı şeklindedir, ama işte bu yumağın oluşturduğu bütünlük coğrafi tekilliği, biricikliği, orayı ‘ora’ yapan özelliktir. Ancak hem bu ilişkiler yumağı hem de verinin nesnel ya da öznel oluşu çalışmalarda doğru sonuçlara ulaşılmasını, olumlu yahut olumsuz yönde etkileyecek önemli faktörler durumundadır.

Verinin Mekanı

Verilerin daha önce ele alınan kaynak, zaman ve kesinliğine ilişkin nitelikleri coğrafyaya has bir özellik değildir. Pek çok başka araştırmada da bu veriler düzenli olarak kendi araştırma amaçları için kullanılmaktadır. Coğrafyacılar genellikle bunları “mekansal olmayan” veriler olarak tanımlarlar, coğrafi verilerin temel niteliklerinden birisi mekana ilişkin oluştur. Bu veriler coğrafi bir gözlem ve ölçüm sonucunu içerirler. Belli bir lokasyon göz önüne alınarak toplandığı için coğrafi anlamda tatmin edici bilgiler içerirler. Veriler gerçek lokasyona ilişkin bilgiler içeriyor olabilir, ya da deniz seviyesi, koordinat sistemi gibi göreceli lokasyon bilgileri de olabilir, (O’Brien 1992, s.20). Mekansal veriler sıklıkla harita ve planlardan elde edilirler. Ancak gelişen teknolojinin etkisiyle bu verilerin yerini giderek artan bir şekilde bilgisayar destekli veri kaynakları almaya başlamıştır.

Geometrik mekanın üç özelliği -nokta, çizgi ve alan- coğrafi mekanlara da uygulanabilir, örneğin lokasyonlar noktalar olarak görülebilir, insanlar ile mekanlar arasındaki iletişim çizgiler, hatlar boyunca gerçekleşir ve insanların

Prof.Dr. Halil NARMAN Armağanı 129

diğer insanlarla, çevre ile karşılıklı ilişki içinde oluşunun doğurduğu alanlar ise bölge dokusunu, alanları oluştururlar (Tümertekin, Özgüç 2004 s. 51). O halde bir başka ifade ile mekan olarak coğrafyacılar üç tür biçimden toplanmış nitelikten bahsederler: noktalar, çizgiler ve alanlar. Yine de bu basit sade adlandırma, gerçekte onları tanımlama, analiz etme ve açıklama konusunda pek çok bilgiler içerir. Haggett’a göre (Tümertekin, Özgüç 2004 s. 50-51 ve 53, Özgüç: 1994 s.131 ve sonrası) yerlerin birbirlerini etkilemesi hareketlerden oluşan bir kalıp doğurmaktadır, bu kalıp geometrik olarak noktalar arasındaki hatlar halindedir. Diğer taraftan hareketlilik belirli yollarda kanalize olduğu için bu sistemde yolların kavşaklarında düğüm noktaları ile bunlar arasında gelişmiş olan kanalların oluşturduğu bir ağ-kalıp söz konusudur. Bu ağ/kalıp içinde hiyerarşik düzen düğüm noktalarının birbirlerine göre konumunu ve önemini belirler ve son olarak da yüzeyler/alanlar hiyerarşik düzen ile belirmiş farklı nitelikteki yapıları temsil ederler (Tümertekin, Özgüç 2004 s. 50-51 ve 53, Özgüç: 1994 s.131 ve sonrası).

Verinin sürekliliği

Verilerin yalın olup olmaması özellikle istatistiksel analizler açısından önemlidir. Bu özellik düşünüldüğünde coğrafi verilerin sınıflandırılmış olup olmaması önem taşır. Bir veri dizisindeki değerler (ya da istatistik ifadeyle ‘değişkenler’) sürekli ve süreksiz değişken olarak adlandırılan iki farklı biçimdedirler. Bu iki değişken arasındaki fark basittir, süreksiz veriler sadece sabit miktarlarla, genellikle tam sayılarla, buna karşılık sürekli veriler toplam yayılma alanı içinde herhangi bir değerle ifade edilebilmektedir (Özgüç 1994 s. 94). Bir başka ifadeyle sürekli veriler sınıflara ayrılabilir, bölünebilirler ancak süreksiz veriler bölünemezler. Örneğin nüfus cinsiyet açısından, kromozom farklılıkları temel alınarak düşünüldüğünde sadece erkek-dişi olarak sınıflandırılabilir ve bu nitelik tümünü kapsar biçimde 1 (veya E) erkek için ve 2 (veya K) dişi için kaydedilebilir bir niteliğe dönüştürülebilir. Ya da yerleşmelerle ilgili bir çalışmada meskenler oda sayıları göz önüne alındığında 1, 2, 3 vb odaya sahip olanlar şeklinde gruplandırılabilir ama 1,7 gibi bir oda sayısından söz etmek mümkün değildir. Böylesi veriler süreksiz (kesin-kategorik) veri olarak tanımlanırlar. Ancak mesela yağış miktarına ilişkin değerler bir süreklilik arz ederler yağışı ölçüldüğü biçimde 2 cm, 0,2 cm, 1,7 cm gibi ifade etmek gereklidir, bu durum kayıtlara ölçüldüğü şekliyle geçirilme zorunluluğunu ortaya koyar veriler tümüyle bölünemez nitelik gösterirler. Bu veriler mutlak olarak kesin sınırlarla bölünemezler ancak çeşitli değer aralıklarıyla ifade edilebilirler yahut her hangi bir değişim yapılmaksızın ölçüm

130 Harun TUNÇEL

değerleriyle de kullanılabilirler bu tür veriler sürekli değişken olarak adlandırılırlar.

Normal olarak coğrafi değişkenlerin tümü ölçülebilir ve kategorik olarak ifade edilebilir, ama bunların ancak bir kısmı süreklilik gösterirler.

Ele alınan niteliklerde önemli olan miktar değil de olgu ise bu durumda veriler var (+ yahut 1) ve yok (- yahut 0) şeklinde kaydedilebilir, yani sadece olgunun gerçekleşip gerçekleşmediği ifade edilmiş olacaktır. Gerçekleşmeyenlerin -, 0 veya yok biçiminde ifadesi doğaldır ama gerçekleşenlerde gerçekleşme miktar ve derecesini ifade etmek mümkün değildir. Örneğin gene yağış ile açıklanacak olursa yağışın olmadığı günler için -, 0 veya yok denilebilir, ama olan zamanlarda sadece var, + yahut 1 demek yetersiz kalacaktır. Bu tür veriler “kullanıcı tanımlı” veri olarak adlandırılırlar (O’Brien 1992, s.32), bu tanımlama verinin doğal olarak böyle bir sınıflandırmaya uygun olmadığını ama araştırıcı tarafından ve araştırma metotlarının yahut amaçlarının bir gereği olarak sınıflandırıldığını, bu şekilde ifade edildiğini de anlatmaktadır.

Genel olarak yükselti, yağış, yüzölçümü gibi ölçülen değerlerden ya da nüfus yoğunluğu, arazi kullanım oranı gibi türetilen sayılardan oluşan veriler yapı bakımından süreklidirler, buna karşılık nüfus, araç, bina gibi sayılan değerlerden oluşan veriler süreksizdir (Özgüç 1994 s. 94-95, Toyne ve Newby 1972 s. 30-37).

Coğrafi verilerin tanımlanmasında üç tür veri olduğunu unutmamak gereklidir: ilki süreksiz veri yani kesin ölçüm değerleridir, ikincisi kullanıcı tanımlı veriler ve üçüncüsü de sürekli verilerdir, bu üç tanımlama aynı zamanda o verilerin içerikleri hakkında da fikir vermektedir. Verilerin bu şekilde sınıflandırılmış oluşları onların gerek istatistiksel analiz ve gerekse coğrafi haritalama açısından da kullanışlılıklarını ve önem derecelerini belirler.

Her türlü coğrafi veriyi sınıflandırmak mümkün dahi olsa bazıları özellikle sürekli veri olarak kullanılmalıdır. 60 lı yıllardan sonra sayısal analizlerin öneminin artmaya başlamasıyla coğrafi verileri incelemek ve yorumlamak amacıyla bir kısmı nadiren de kullanılsa pek çok sayısal istatistiksel teknik ortaya konmuştur (bu konuya ilişkin çeşitli teorik bilgiler ve uygulama örnekleri için bkz. Robinson 1998, O’Brien 1992, Tidswell 1972, Toyne ve Newby 1972, Bradford ve Kent 1978, Meyer ve Huggett 1981, Briggs 1990). Yakın zamanlarda da SPSS gibi genel istatistiksel değerlendirme programlarının dışında çeşitli bilgisayar programları (Bu konuda pek çok örnek için bkz. Kitchin ve Tate, 2000 s. 45-269) da geliştirilmiştir.

Prof.Dr. Halil NARMAN Armağanı 131

Sonuç olarak coğrafi araştırmada kullanılan veri aynı zamanda coğrafi araştırmanın içeriğini de yansıtmaktadır. benzer şekilde değişkenliği yansıtır verilerin nasıl ölçüldüğünü kaydedildiğini ve toplandığını yani coğrafi bilginin kalitesini de göstermektedir. Özellikle çok büyük bir veri yığını söz konusu ise bilgileri tanımlamanın yollarından birisi niceliksel süreçlerin, sınıflamaların kullanımıdır ancak hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın bunun mevcut verileri yanlış değerlendirecek bir sistem olmasından kaçınılmalıdır. Coğrafi araştırmaların özellikleri göz önüne alındığında her bir veri türünün kendine göre bir hatalı ya da eksik yetersiz yanının olduğu dikkati çeker, hiçbir veri türü tümüyle yansız, nesnel değildir ve her birinin araştırmanın eğilimi hakkında yansıttığı bir tarafgirlik söz konusudur.

Kaynaklar:

ARIKAN, R., 1995, Araştırma Teknikleri ve Rapor Yazma. ISBN 975 95887 0 6, Ankara.

BRADFORD, M. G., KENT, W. A., 1978, Human Geography, Theory and Their Applications. ISBN 0 19 913227 5, Oxford.

BRIDGE, G., 1998, “Questionnaire Surveys”, The Student’s Companion to Geography (Ed. A. Rogers, H. Viles, A. Goudie) s. 196-206, ISBN 0 631 17088 X, Oxford.

BRIGGS, K., 1990, Human Geography, Concepts and Applications. ISBN 0 340 161167, Londra

BURGASS, J., 1998, “The Art of Interviewing”, The Student’s Companion to Geography (Ed. A. Rogers, H. Viles, A. Goudie) s. 207-212, ISBN 0 631 17088 X, Oxford.

ÇİÇEK, İ., 2004., “Ankara’da Şehirleşmenin Yağış Üzerine Etkisi”. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi C. 14, S. 1 s. 1-18, ISSN 1012 0165, Elazığ.

ÇİÇEK, İ., TÜRKOĞLU, N., GÜRGEN. G., 2004, “Ankara’da Hava Kirliliğinin İstatistiksel Analizi”. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi C. 14, S. 2 s. 1-18, ISSN 1012 0165, Elazığ.

JOHNSTON, R. J., GREGORY, D., PRATT, G., WATTS, M., 2000, The Dictionary of Human Geography (4. Baskı) ISBN 0 631 20560 8, Oxford.

132 Harun TUNÇEL

KARAKAŞ E., 2001, “Elazığ Şehir Nüfusunda Turizm Eğilimi”. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi C. 11, S. 1 s. 57-85, ISSN 1012 0165, Elazığ.

KARASAR N., 1994, Bilimsel Araştırma Yöntemi Kavramlar, İlkeler, Teknikler (6. Basım) ISBN 975 954 32 1 6 Ankara.

KITCHIN, R., Tate, N. J., 2000, Conducting Research in Human Geography: Theory, Methodology and Practice. ISBN 0 582 29797 4, Harlow.

LINDSAY, J. M., 1997, Techniques in Human Geography. ISBN 0 415 15475 8, New York.

MEYER, I. R., HUGGETT, R. J., 1981, Settlements. ISBN 0 06 318096 0, Londra.

O’BRIEN, 1992, Introducing Quantitative Geography: Measurement Methods and Generalised Linear Models. ISBN 0 415 00465 9, Londra.

ÖZGÜÇ, N., 1994, Beşeri Coğrafyada Veri Toplama ve Değerlendirme Yöntemleri (3. Baskı) İstanbul Üniv. Yay. No: 3849, ISBN 975 404 375 2, İstanbul.

PARFITT, J., 1997, “Questionnaire Design and Sampling” Methods in Human Geography: a Guide for Students Doing Research Project (Ed. R. Flowerdew ve D. Martin) s. 76-109, ISBN 0 582 28973 4, Londra.

ROBINSON, G. M., 1998, Methods and Techniques in Human Geography, ISBN 0 471 96232 5, Chichester.

TIDSWELL, V., 1978, Pattern and Process in Human Geography. ISBN 0 7231 0770 X, Slough.

TOYNE, P., NEWBY, P. T., 1972, Techniques in Human Geography. Glasgow.

TUNÇEL, H., 2002, “Türk Öğrencilerin Zihin Haritalarında İslam Ülkeleri” Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi C. 12, S. 2 s. 83-104, ISSN 1012 0165, Elazığ.

TUNÇEL, H., 2003, “Anadolu Şehirlerinde Semt Pazarları: Elazığ Örneği” Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi C. 13, S. 1 s. 49-70, ISSN 1012 0165, Elazığ.

TÜMERTEKİN, E., ÖZGÜÇ, N., 2004, Beşeri Coğrafya İnsan, Kültür, Mekan. ISBN 975 7206 15 6 Çantay Yayınevi. İstanbul.

Prof.Dr. Halil NARMAN Armağanı 133