Suleyman ari ram pa pa pam

Preview:

Citation preview

Süleyman ARI

2013

Ram Pa Pa Pam: Dinamik Bir Bilim ve Eğitim Felsefesine Doğru

1

ÖZET

Tümevarım sorunu bize ampirik hipotezlerindoğrulanması için sonsuza kadar zamanımızınolmadığını hatırlatmaktadır. Duhem problemiysetümüyle yanlışlamanın da beklenmesinin doğruolmadığını söyler. Dolayısıyla daha az deterministikbir durum için uzlaşılmalıdır. O haldedurum, amacımıza göre değişmektedir.Yani, amacımız yanlışlamaksa ona doğru bir yolharitası izlerken; amacımız doğrulamaksaharitamız bu doğrultuda olacaktır.

2

Bu durum da bilim felsefesini öyle bir ilişkisel

mantığa getirmiştir ki ampirik hipotezlerimiz ya tezimizi doğrular ya da onu yanlışlar yönde

ilerlemelidir. Klasik standart bilim felsefesi, bu

basitleştirilmiş ilkeden yola çıkarak ilerler.

3

Doğrulamaya gelince, gerçek doğası karmaşık görünebilir. Bu durumda temellendirme devreye girmektedir. Temellendirme de eninde sonunda doğrulamakla sağlanmaktadır. Doğrulama, kendi içinde temellendirmeyi içerdiğinden dolayı bilim felsefesi için otoritelerce gerekli görülen koşul yerine gelmiş olur ve böylece bilim felsefesinde keşfin ve yaratıcılığın bir önemi de kalmamış olur. Bu da bilim felsefesinin dinamik doğasını zedeler. (Laudan 1980).

4

Böylece tüm diğer boyutların önemi de

kalmamış olur. Bilim felsefesine kalan tek

misyonsa teorilerle hipotezleri arasındaki

ilişkinin niteliğini ortaya çıkarmaktır. Bu da

çoktan standart bilim felsefesi tarihinin tipiközelliği durumuna gelmiştir. Bu tarz bir bilim

felsefesi lineer bir ilişki felsefesine dönüşmüştür.

5

İlişki felsefesi doğal gibi görünmesinin yanı sıra

değişime de kapalı bir hale gelmiştir. Tüm

etkin yaklaşımlar bu bağlamda onun alt

dallarına ve yaklaşımlarına dönüşmüştür. Bu

yaklaşımlara naif hipotetik-dedüktif yaklaşım,pozitivist-ampirik doğrulama yaklaşımı,

Popper tarzı yanlışlama, tarihselcilik ve de

Bayezyan sentezci yaklaşım dahildir.

6

Bilim felsefesindeki bu statik yapı kendisini eğitimfelsefesinde de göstermektedir. Eğitim felsefesi deinsanlara kendilerini ifade etme ve kendilerinigerçekleştirme konusunda dinamik bir yol haritasıçizme konusunda sorunsaldır. Bu yazıda Bilim veeğitim felsefesine ve de genel olarak epistemolojitarihine eşgüdümlü bir bakışla felsefede yeni birmotivasyona çağrıda bulunmak amaçlanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Bilim felsefesi, eğitim felsefesi,dinamik felsefe, doğrulama, yanlışlama.

7

ABSTRACT

Problem of induction reminds us that we do

not have unlimitted time for the verification of

ampirical hypothesisses. Problem of Duhem,

on the other hand, indicates that expecting

the full refutation is also unfavorable.Therefore, we have to settle for something

less deterministic.For this reason, status of the

research changes in accordance with our

purpose.

8

In other words, if the purpose of the

researcher is confirmation of the

hypothesis, the researcher falls into the

position of verifying the purpose he or she

has. If otherwise, then, he or she searches forrefutation. This is the main definning principle

of the traditional philosophy of science.

9

As far as confirmation is concerned, tough it

seems complex, it contains justification withinitself. Justification is therefore, achieved by

confirmation. Deductively, then, importance

of discovery and creativity in philosophy of

science has been reduced to an exception.

10

Unfortunately, this poses a serious challenge

to the dynamic nature of philosophy of

science. The only mission, then, left tophilosophy of science is to figure out the

relations between theories and the

hypothesises thereof. Given the situation

above, it is clear to see that philosophy ofscience has become a philosophy of linear

relationship.

11

This static structure in philosophy of science reflectsitself upon philosophy of education also. It is such thatphilosophy of education, today is incapable ofproviding a dynamic roadmap with people for theirtrue self-expression and self-realization.

12

In this brief paper, it is aimed to provide an

overview of philosophy of science and

thereby philosophy of education in conjunction with the history of epistemology

and call for a new motivation for a dynamic

attitude in philosophy.

Key words: Philosophy of science, philosophyof education, dynamic philosophy,

confirmation, falsification.

13

Rampapapam: Dinamik Bir Felsefeye Doğru

Tümevarım sorunu bize ampirik hipotezlerindoğrulanması için sonsuza kadar zamanımızınolmadığını hatırlatmaktadır. Duhem problemiysetamamiyle yanlışlamanın da beklenmesinindoğru olmadığını soyler. Dolayısıyla daha azdeterministik bir durum için uzlaşilmalidir.O haldedurum, amacımıza göre, daha doğrusuniyetimize göre değişmektedir. Yani, amacimizyanlışlamaksa ona doğru bir yol haritasi izlerkenamacımız doğrulamaksa haritamiz budoğrultuda olacaktır.

14

Bu durum da bilim felsefesini öyle bir ilişkiselmantığa getirmiştir ki ampirik hipotezlerimiz ya

tezimizi doğrular ya da onu yanlışlar yönde

ilerlemelidir. Klasik standart bilim felsefesi, bu

basitleştirilmiş ilkeden yola çıkarak ilerler.

15

Doğrulamaya gelince, gerçek doğası karmaşıkgörünebilir. Bu durumda temellendirme devreyegirmektedir. Temellendirme de eninde sonundadoğrulamakla sağlanmaktadır. Tarihteki bilimsel realisttartışmalar, kuramlarla test edilen hipotezler arasındakiilişkiye bağlı olarak uzlaşıya bağlanmıştır. (Glymour1981, Friedman 1983).

16

Doğrulama, kendi içinde temellendirmeyiiçerdiğinden dolayı bilim felsefesi için otoritelercegerekli görülen koşul yerine gelmiş olur veböylece bilim felsefesinde keşfin ve yaratıcılığınbir önemi de kalmamış olur. Bu da bilimfelsefesinin dinamik doğasını zedeler. (Laudan1980).

17

Böylece tüm diğer boyutların önemi de kalmamışolur. Bilim felsefesine kalan tek misyonsa teorilerlehipotezleri arasındaki ilişkinin niteliğini ortayaçıkarmaktır. Bu da çoktan standart bilim felsefesitarihinin tipik özelliği durumuna gelmiştir.Yorumsamacı bir ifadeyle bu tarz bir bilim felsefesilineer bir ilişki felsefesine dönüşmüştür.

18

İlişki felsefesi doğal gibi görünmesinin yanı sıradeğişime de kapalı bir hale gelmiştir. Tümetkin yaklaşımlar bu bağlamda onun altdallarına ve yaklaşımlarına dönüşmüştür. Buyaklaşımlara naif hipotetik-dedüktif yaklaşım,pozitivist-ampirik doğrulama yaklaşımı,Popper tarzı yanlışlama, tarihselcilik ve deBayezyan sentezci yaklaşım dahildir.

Her zaman söylediğimiz gibi doğal görünenledirençli görünen ne aynıdır ne dekaçınılmazdır. O halde farklı bir başlangıçnoktası farklı bir bilim felsefesine götürecektir.

19

Doğrulama ve yanlışlama ve de Kuhncuparadigma yaklaşımı hepsi birer misyona

sahiptir ve bilim felsefesine işlevsel olarak katkı

sağlarlar. Fakat, herbirine “Hangi dindeysen

ona tapayım” diyen ozan gibi iman edenbilim insanları ve takipçiler oldukça bu

bağlamda uzlaşmanın zor olduğu da kesin

gibidir

20

Bu da belki de William James’i haklı çıkararakinsandaki inanma ihtiyacını ortaya koyan birdurumdur (James, 1948). Biz burada buyaklaşımlara birer prosedür olarak bakıyoruz.Dolayısıyla aradığımız yanıt; bilimsel olarak birsoruna çözüm arıyorsa ve bu sorununçözümüne katkıda bulunacak bir yaklaşımsa,yani prosedürde hangi yol haritası işeyarayacaksa onu kullanmaktan yanayız.

21

Bu göreceli bir bilim felsefesine ya da pragmatik biryaklaşıma işaret etse de hayatın kendisi insanlıktarihince pratiği gerektirmiştir. Nihayetinde dinamik birparadigmaya giden yolu inşa etmek için bazı fikirleridinamitlemek de gerekmektedir. Fakat, biz ne sınırsızpragmatizmi ne de sınırsız göreceliliği savunmaktayız.

Şu ana kadarki ifadelerimiz daha çok bilim felsefeselbir anarşizme işaret etmektedir. Belki de bu yazınınsonuna kadar sürecek olan bu tavrımız yeni birperspektif sunabilir diye umuyoruz.

22

Teknik ifadeyle bizim önerdiğimiz bilim felsefesitüm yaklaşımları dinamik bir gerçeklik ortamındasorunlara çözüm ararken eklektik bir şekildekullanabilmeyi ve bir bilgisayar programı gibi herdurumda yeni yöntemlerle çözümü geliştirmeyisürdürebilmelidir. Biz buna dinamik bilim felsefesidiyoruz.

Dinamik bilim felsefesi Akdeniz’in dalgalarındasörf yapan bir sörfçüye dalganın büyüklüğüneve şiddetine göre kendini uyarlama yetisikazandırabilen bir teknik olmalıdır.

23

Bir tek yöntem bir sorunu çözmeye hem

yetebilir hem de yetmeyebilir. Dolayısıyla aynısorunu çözerken bile birçok yöntemi kullanan

ve yöntemlere işlem ve işlev olarak bakabilen

dinamik bir bilim felsefesi ve onu da hayata

geçiren uygulamalı bir felsefi tutuma girmenin

zamanı gelmiştir.

24

Kısaca bilim felsefesi tarihine göz atacak olursak;yukarda özetlediğimiz eleştirileri içermektedir.Bacon tümevarımla tümdengelimi sistematizeederken insana güç kazandırmayı ve doğadandaha fazla yararlanmayı amaçlamıştır. İşte buyüzden kendisi “bilmek egemen olmaktır”demiştir.(www.felsefe.gen.tr/Francis_Bacon_felsefesi.asp).

25

Descartes de sayısallaştırma, analiz ve sıra kuralını

ortaya koyarken kuşkuyu önemsemiş ve kuşkuyla

yaklaşarak doğrunun daha sağlam bir temele

oturtulacağını ileri sürmüştür. (Prof. Sugur, 2013,

seminer notları).

Hume ise daha da ileri giderek olayların birbirlerini

izlemelerinin bir ilişkiye işaret edemeyeceğini

belirtmiş ve “her akşamdan sonra sabahın olması

yarın sabahın olacağına kanıt olamaz “diyerek

ampirik genellemelerin nedenselliğinin

temelsizliğini gösterip nedensellik ilkesinin köküne

kibrit suyu ekmiştir. (Hume, 1967, 1975).

26

Dahası Kant “Gerçek vardır ve bu gerçek ne

akılla ne de deneyle elde edilebilir. Ancak

hem akılla hem de deney ve gözlemle

gerçeğe en fazla yaklaşabiliriz” diye klasik Aristo etiğindeki orta yolu tutacaksın erdemini

bilim felsefesine taşımıştır. (Kitcher, 1984).

27

Gözlemle deneyin ön plana çıktığı pozitivist

ve ampirik görüşler de aynı şekilde ya

gözleme önem verip deney yapmışlar ya da

deneye önem verip gözlem yapmışlardır.

Eleştirici yaklaşım Marksist metodolojiyi biraz

daha yumuşatarak sosyal gerçeklikte güç ve

üretim ilişkilerine bakmalıyız.

28

“Yapı da önemlidir ve güç ilişkilerine ancaktenkitçi bir yaklaşımla bilim yapılabilir; çünkübilim de güçlere hizmet etmektedir” diyerekbelki de son yüz yıldaki en ciddi felsefi tutumaimza atmıştır.

Sonuç itibarıyla görüldüğü gibi kendiküllerinden yeniden kıvılcımlar tutuşmayabaşlasa da felsefe ve dolayısıyla bilim felsefesiinfaz edilmiş durumdadır.

29

Eleştirel yaklaşım yeni bir kıvılcım olsa da dahadinamik bir tutuma ve hızlı çözümsel projeleregerek duymaktadır. Biz bu yazıda eleştirelyaklaşımın insan vurgusuna ve insanıözgürleştirme hedefine daha yakın bir duruşlagörüşlerimizi ifade etmekteyiz. Marx’ın dasöylediği gibi tüm felsefeciler bugüne kadardünyayı yorumlamakla yetinmişlerdir. Gerçektende asıl olan onu değiştirebilmektir.(Marx, Fuerbach üzerine tezler, 11.)

Dolayısıyla insana dair olmayan ve çözümdenuzak olan yaklaşımlar dinamik felsefedendüşerler.

30

Yorumsamacı yaklaşımsa Weber gibi bir üstünzekâya sahip bir düşünürü bile anlam göreliliğininiçine zorlamış ve de anlamanın sorunsallığındanve öneminden dem vururken net anlamınolamayacağından yakınıp kişiler arası biranlaşmayla paylaşılmış değerlere “intersubjectiveunderstanding” ya da “shared values” diyekendilerince bir orta yola yaklaşmışlardır. (Prof.Sugur, 2013, seminer notları).

31

Daha da kötüsü postmodern yaklaşım “her şeyher yerdedir” diye yanlış bir hipotezle pozitivist birslogana sahip olduklarının farkına varamadan“her şey olur, anything goes, just do it” gibi AdamSmith’çi yaklaşımla fırtınaya yeni bir dalgaeklemiştir. O kadar ki, “bilim bir şey değildir,sadece betimleme vardır ve bu da yapılmasıgereken yegane etkinliktir” diyerek bilimfelsefesine fotoğraf makinası görevini yüklemiştir.

32

Postmodern yaklaşımla temellendirilmişgörececiliğin kendisiyle çelişmesi uzun sürmez.Her durumda görececiler verebilecekleritavizden daha fazlasını vermeye başladıklarında,göreceli tutumlarından mutlak olarakvazgeçerler. Bir görececiye onu öldürmeningörece iyi bir şey olup olmadığını sorduğumuzdaalacağımız yanıt retorik olarak ne olurbilemiyoruz; ama nihayetinde görececi olduğuiçin kazanımdan çok kayıp içindeyse bu tutumkısa sürecektir.

33

Feminist yaklaşım her ne kadar da alternatif birbaşlangıç ontolojisine sahip görünse de her şeyeerkek egemendir; bilim ve felsefe de öyle ve buyüzden “kadınlar bu alanlarda da ezilmiştir”diyerek erkeklerin yetişmesinde kadınların etkisihiç yokmuşçasına kendi görüşlerinin aşırı etkisindekalmışlardır.

34

Margaret Mead gibi dahi bir bilim insanı bilekendi algılarından yola çıkarak tüm tarihi

bununla yorumlayıp bu açıdan tüm dünyaya

farklı bir bakış açısı vermeye çalışmıştır. Mead

“keep your powder dry” diyerek barutu erkekdoğasının mayası olarak yorumlamıştır.

(Mead, 2000).

35

Dahası tüm feministlerin birleştikleri yöntemsel birprosedür de yoktur. Kimisi kendisini feministsosyalist, kimisi feminist radikal ve kimisi de feministpostmodernist gruplara dâhil edip yine erkekegemen yaklaşımların içine teslim olmuşlardır.(Sosyal Bilimler Felsefesi, seminer notlari).

36

Son yüzyılda iki önemli bilim felsefecisi ThomasKuhn’la Karl Popper zaten var olan fırtınayaekledikleri dalgalarla fırtınayı kasırgayadönüştürmüşler ve onlara Lakatos’la Feyerabendfarklı açılardan kelebek etkileri eklemişlerdir.Kuhn’a göre bilim tarihinde paradigma denengörüşler ve onların egemen olduğu yöntemlersüregelirken, Popper’e göre bilimsel önermelerinbilimselliğinin ölçütü yanlışlanabilirliktir.Dahasi, Feyerabend’le Lakatos yöntemselanarşiye entelektüel yeşil ışık yakmışlardır.(seminer notları, 2013).

37

Sonuçta gelinen nokta söyle özetlenebilir:Kişilere bakıldığında Kuhn’la Poppermuhteşem bir momentumla Quantum hızındabilim felsefesine yerleşmişlerdir. Yaptıkları etkide sonsuza kadar kalacaktır. Fakat, heryaklaşım ve temsilcileri öylesine kendilerineiman etmişlerdir ki durumları KerbeladakiMüslümanlarla, reformasyon zamanındakiHristiyanlar gibi bölünmüştür. Bizim buna dabir itirazımız elbette olamaz ve biz bu açıdanhepsine postmodernist bir hoşgörüyleyaklaşıyoruz. (Kuhn, 1963, Popper, 1968).

38

39

Eleştirici görüşümüzse; bilim felsefesini

insandan koparıp klasik soyut alanlara

getirerek, akademik çalışmalarda bile dili

anlaşılmaz ve sorun çözmekten çok sorun

üreten bir duruma sokmalarınadır.Bugün, bırakın bilim felsefesini; felsefi herhangi

bir tartışma ya da metin, her hangi bir insan

tarafından anlaşılabilecek durumda değildir.

40

Tüm başarılarına ve tüm keşfine rağmen batı

felsefesi belki de kendi içinden çıkan bir sesi

hala çözememiştir. Bu ses Nietzsche’dir.

Nietzsche, bilimsel ve siyasal olarak bir sistem

önermemiş olsa da yapıtlarında her ikisine de

uygun fikirler ve tezler bulmak mümkündür.

Ancak Nietzsche, 20. yüzyılda sanki insanlık

yeterince depresyonda değilmişçesine “god

is dead” (Nietzsche, 2001, s.125). “ Tanrı öldü”

demiştir.

41

Üstelik bu yeterince psikolog ve psikiyatriste

para kazandırmamışçasına Nietzsche bir de

“Tanrıyı biz öldürdük” demiştir. Görülüyor ki

bilim felsefesi de yoğun bir bunalım içindedir;

çünkü Nietzsche’nin iyi anlaşılması bu ifadeyi

bilim için kullandığını gösterecektir. Dolayısıyla

kendisine entelektüel rakip seçtiği

Hristiyanlığın, Kant’ın, Platon’un kavramsal ve

soyut felsefelerinden çok insanca bir felsefe

ve hayata davet eden Nietzsche aslında bir

perspektifçidir.

42

Bunu ünlü eseri Ahlakın Soy Kütüğün ’de de

“ne kadar çok perspektifin varsa, doğruya o

kadar yakın olursun” diyerek özetlemiştir. Bizim

daha önce ifade ettiğimiz bir metaforu o

kendi dilince ifade etmiştir. (Nietzsche, 1967,s117).

43

Doğru, bir güneşse ve boyumuz ne kadar

uzunsa kısalara göre güneşe daha yakınızdır.

Bugünkü noktada tüm felsefi yaklaşımlar ve

yöntemler birer perspektiftir ve de dinamik bir

tutumla her an her yerde işe yarama

olasılıkları vardır. Model mantıkta, zaten

mümkün olan, bir gün olası da olur.

Dolayısıyla bu yaklaşımların hepsi faydalıdır.

44

Kuhn’la Popper açısından biraz da ülkemizebakacak olursak savsal olarak kimse Popperyanlısı olamaz. Ülkemizde tezler ancakkendimizin tezini güçlendirmek için çürütülür.Hatta tüm gözlemler ve deneyler bir savıdoğrular olsun, o teze karşıysak, uzaktanuydurulmuş bir tek örnekle tüm kuramıçürütürüz ve arkasından da kurama karşı azılıbir düşman oluruz.

45

Ancak eğer bir kuramın yanlısıysak ve de onu

savunacaksak tüm örnekler bizim kuramlarımızı

çürütürken bir tek örnek onu destekliyorsa

örneklerden örnekler türeterek kendi kuramımızı

destekler ve doğrularız. İşte bu yüzden bugün

eleştirdiğimiz ve Kerbela’daki Müslümanlar,

Katoliklerle Protestanlar kadar bölünmüş bir bilim

felsefesine sahip olmadığımız için o kadar renkli

bir entelicensiyamız da yoktur. Keşke olsaydı da

entelektüel olarak o kadar bölünmüş olsaydık.

46

Zihinlerimizle, ruhlarımızla, kalemlerimizle, birbir

imizle rekabet içinde, el ele kol kola ve

perspektiflerle uğraşsaydık. Özetlersek

ülkemizde bilimsel çalışmalar genellikle

“verificationist/confirmationist” yani

doğrulayıcı bir tutumla yapılmaktadır. Bir

başka özelliğimizse paralel olarak

paradigmalar kapsamında bilimsel etkinlik

içinde olmamızdır.

47

Bizim Bilim felsefesiyle ilintilendireceğimiz ikinci

bir durum da eğitim sistemi ve ondaki felsefi

yansımalardır.Ülkemizdeki bilimsel çalışmaların

tümüne yakınının doğrulamacı bir tutumla

yapıldığını ifade etmiştik. Maalesef eğitim

alanında da aynı durum geçerlidir. Eğitim

alanı aslında akademik olarak sorunlara

çözümsel yaklaşılabilecek harika bir alandır.

48

Yapılandırmacı Dewey yüz yıl önce

demokrasi ve eğitim diye eserler yazarken,

Maria Montessori ve Piajet çocuklarin

kendilerini nasıl en iyi gerçekleştirebilecekleri

üzerine kafa patlatırken; bizim ülkemizde

değerlerimiz hızla yok olmaktadır.

(en.wikipedia.org/wiki/maria_montessori,en.w

ikipedia.org/wiki/John_Dewey,en.wikipedia.o

rg/wiki/Jean_Piajet).

49

Sorularımıza çözüm üretmeye çalışırken yeni

sorunları yaratmaktayız. Yapılan çalışmaların

çoğu da günü kurtarma amaçlı olup

doğrulamayı araştırmadaki görüşü meşrulaştıran

bir araç olarak kullanmaktadır. Çocuklarımız hızla

bir kaosa doğru ilerlemektedir. Kimileri okulu

bırakmakta, kimileri bunalıma girmektedir. Kimi

çocuklar sınav maratonlarından bıkıp gelecek

korkusuyla yaşamayı değil, maalesef aramızdan

ayrılmayı seçmektedirler.

50

Bugün gelinen nokta, eğitimde de bir

bunalım ve anarşidir. Sorularımıza yanıt

alamadan yeni sorunlarla ve sorularla

cebelleşiyoruz. Her şey, her yerde ve hiçbir

yerde. Halimiz kumarbaz yanılsaması gibi.

Tüm bunların içinde karadelikler misali

tüketimle kendimizi terapi etmeye çalışıyoruz.

51

Bu kış ayında pazardan aldığımız domatesler

oraya nasıl ve kimlerce getirilmektedir, kimler

bu kış ayında bizim için domates üretmektedir

bu soruları sormak şöyle dursun domateslerin

fiyatından dem vururken üzerinde “just do it”yazıyor diye bir giysiye bir ton domates

alacak parayı ödemekteyiz.

52

Maalesef, başlangıçta başladığımız karamsartablo biraz daha fazla realiteyle ilintili olsa dakaramsarlığı artmıştır. Bir taraftan tüm bilimfelsefesi bir anarşi ve kaos içindeyken öte yandan“Tanrı öldü ve onu biz öldürdük” diyenNietzsche… Dahası ürettiklerimizle tükettiklerimizarasındaki ilişkinin koptuğu bir gerçeklik… Nenedir ve kimdir bu duruma tüm hayatı getirenözne? İşte bu soruyu sorabilecek güçte olabilmekiçin bilim felsefesi yeniden kendisini küllerindenyaratmalıdır. İşte o zaman bu zamandır.

53

En iyi zaman, her zaman, şimdidir. Felsefe her

zaman kendisini küllerinden en iyi yaratan

alandır. Hiçbir şey yoksa bile felsefe vardır.

Felsefenin kendi doğası soru sormakla başlar

ve kendisini sorularından yeniden inşaedebilir.

54

Dolayısıyla Kuhn’a atıfla nasıl ki Kopernik veGalileo, Newton ve Einstein devrimler yapmışsalaryeni bir devrim gerekmektedir. Şimdi de isterzihinsel diyelim, ister tinsel diyelim, isterse debilinçsel diyelim yeni bir devrime, yeni birparadigmaya gerek vardır. İşte bu noktadaeleştirel yaklaşımla kendimizi ve hayatımızısorgulamaya başlamalıyız. Sokrates’in de dediğigibi “sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değerdeğildir. “ (Prof. Sugur, 2013, seminer notları).

55

O halde işe sorgulamakla başlamalıyız.

Dahası şunu da farketmeliyiz ki yanlış hayatları

doğru şekilde yaşamaya çalışıyoruz. Bu

bağlamda Adorno’nun o sözü bizi kendi

içimize döndürmelidir. Eleştirel yaklaşımın

verdiği sorgulama gücüyle ve içimizdeki

üretkenliği birleştirip yeniden özgürleşmeye ve

yeniden insana dair sorunlara çözüm arayan

bir paradigmaya geçmeliyiz.

56

Bu paradigma tüm paradigmaları içeren ve

içerecek olan dinamik bir paradigmadır.

Dinamik bir bilim felsefesinin paradigması da

dinamiktir. Dinamik bir bilim felsefesi ve

paradigması uygulamalı felsefeye giden yoluinşa eder.

57

Ünlü İngiliz felsefeci Whitehead tüm batı

felsefesi tarihini Platon’a bir dipnot diye

özetlemiştir. Bizim de maalesef bilimsel

tarihimiz batı bilim ve felsefesine gönderilen

dipnotlardan ibaret kalmıştır. Arada sırada

mutlaka farklı örnekler ve farklı sesler vardır.

Biz burada Batıya karşı bir tutum da

savunmuyoruz

58

Biz kendi zihinsel devrimimizle ve hızlı

ellerimizle ve de berrak zihinlerimizle tüm

evrene ışık yakacak bir akımın öncüsü

olmalıyız. Biz burada, şuna davet ediyoruz:Yeni bir felsefeye, insan felsefesine…

59

Bu bağlamda kendi alanımız olan eğitimalanında muhteşem bir potansiyel gizlidir. Bupotansiyel içimizdedir. Yegâne potansiyeliçten gelendir. Çocuklarımıza doğru eğitimive programını hazırlayacak olan enindesonunda felsefe değilse de eğitim felsefesidir.Bu noktada üstat John Locke harika bir fırsatınkapılarını zaten bize sunmuştur. Locke’ye göreinsan zihni doğuştan bir tabula rasadır.(Locke, 1997).

60

Yani insan zihni boş bir levhadır. Dolayısıyladeneyim yegâne öğretmendir. Fakat bugünzihinlerimize öylesine karalamalar yazılmıştır kieğitim felsefesine düşen görev; doğru silgiyleo karalamaları silip öğrencilere kendikendilerini gerçekleştirebilecek fikirlerin işaretfişeklerini sunmaktır. Locke öyle derken nemüthiş bir potansiyelin eğitimde gizli olduğunusöylemiştir. En iyi felsefe de insana dair olupinsanı ve insanlığı ileri götüren felsefedir.

61

Nietzsche, “Tanrı öldü” derken bugünkü

felsefenin geldiği noktayı önceden görmüştür.

Aylarca ve akademik makalelerce Russell’in

“antik çağin son büyük filozofu köpeklere

hayrandı” ifadesinden kimden söz ettiği

konusundan tutun da, Wittgenstein’in

“Paris’teki ölçüler ve ayarlar müzesinde öyle

bir nesne vardır ki o ne bir metreden fazladır

ne de bir metreden eksiktir.

62

İşte o metrenin ta kendisidir.”(Kripke, 1980),ya da “bir kasabada tek berber vardır ve buberber herkesin saçını kesiyorsa bu herkeskendisini de kapsar mı kapsamaz mı?” gibizihinsel jimnastik etkinlikleriyle zaman geçirenbir akademik alana dönüştürülmüş olan bilimfelsefesi, Wittgenstein olsun Russell olsuninsanların mutluluğu ve berrak zihinliliği için nebüyük çabalar harcamış olduğunuanlamaktan uzaktır.

63

Yine de felsefecilerin zamanlarını daha kötü

geçirebilecekleri pek çok farklı etkinlik

olabilecekken bu türden zihinsel

jimnastiklerden zarar gören varlıklar ağaçlarla

sınırlı kalmıştır. Çünkü böyle üst düzey soyutetkinliklerin kaleme alınmasıyla pek çok ağaç

maalesef can vermiştir.

64

Hayatta her yaklaşımın bir yeri ve zamanıvardır. Yaşamın da ölümün de bir yeri vezamanı vardır. Fakat bize düşen bu dünyadabir etki yaratmak için doğruya ulaşmayıdenemektir. Bu da en iyi eğitimle olur. Eğitimide yönlendirecek olan Lockeci bir tutumlayeniden düzenlenen bir eğitim felsefesi veçocuklarımıza kendi tebeşirlerini veren biruygulamalı felsefedir.

65

Yarını ellerimizin arasında tutmaktayız. Bu

yarın ancak doğru eğitim felsefesiyle ve

yaşam boyu öğrenmeye dinamik felsefe ve

uygulamalı bilim felsefesini dâhil etmekle

mümkün olacaktır. Felsefe, her disiplinde veher öğrenim düzeyinde en az bir yıl okunacak

bir ders olmalıdır. Dahası her şeyin felsefesinin

de öğretilmesi elzemdir.

66

Felsefesiz bir eğitim sistemi dekapite edilmiş bir

kurbağadan farksızdır. İstediğimiz kadar

debelenelim, gideceğimiz ve düze çıkacağımız

bir yer olamaz. Dolayısıyla bugün çocuklarımız

okullarda yanlarında bıçak, silah, sopa gibi birçok

aletle geliyorsa ve bunları şiddet amaçlı

kullanıyorsa kesin olan şudur: Eğitim felsefemizde

bir yanlışlık vardır ve yanlışı öğretenler doğru

epistemolojiyle çocuklarımızı elimizden bir bir alıp

götürmektedir.

67

Çocuklar silahlarla okullara dalıp öğrencileri veöğretmenleri tarayarak öldürmektedir. Maalesefbugünkü durum budur. Şarkılarda “ben onuöldürdüm, yakalanmadan kaçmalıyım, belkiöldürdüğüm kişi birilerinin oğluydu” gibi zeka sorularınataş çıkartacak sözleri çocuklarımıza bilinçaltı hipnoz vetelkin olarak veren birçok kanal bulunurken; “bugünben daha iyi bir insan olmalıyım, bugün evrene barışgetirmeliyim, bugün bir kişiyi daha fazlasevmeliyim, bugün ağzımdan çıkan her sözcük pozitifolmalı” diye telkin eden bir kanala ben ampirik olarakrastlamadım.

68

Dolayısıyla yazımızın başlığındaki

“rampapapam” diyerek bir adamı nasıl

öldürdüğünü şarkısında telkin eden

Rihanna’ya, göndermemizi yaparken genç ve

güzel Barbados mercanını da selamlıyoruz.Bugün artık felsefenin günüdür.

69

Russell’in dediği gibi “düşüncelerimiz için

ölemeyiz çünkü onlar her an yanlışlanabilir.”

Evet, bu bizim kendi aşırılıklarımızı törpülemek

için bir el feneridir. Bu da bilim felsefesine daha

da büyük bir sorumluluğun düştüğünügöstermektedir.

70

Bilimsel bilgi eleştirici yaklaşımın özüyle insanı

özgürleştirip potansiyeline fırsat verip,

zincirlerinden kurtaran bilgidir. Rousseau’nun

da dediği gibi özgür gibi görünsek de her yerde

zincir içindeyiz ve postmodern bir köleliğinçanları çalmaktadır. (Rousseau, 1997).

71

Dahası bu kaos içinde muhteşem potansiyeller

kaybolup gitmektedir. Fakat kesin olmasa da

Humeci bir tutumla yorumlarsak en basit

düzeyde geceden sonra güneşin doğacağı bir

bağıntıdır ve bu bağıntıyla yaşamı ölüm takipetmektedir.

72

Dolayısıyla düşüncelerimiz için mi olur, ne için

olur bilemesek de bir gün öleceğimiz olasıdır ve

model mantıkla olası olan zaten olmuş gibi bir

şeydir. O halde daha iyi bir yaşam için tüm

yaklaşımları içeren dinamik felsefeyi evrenin

hizmetine sunmalıyız.

Bu konuda eğitim felsefesini Lockeci bir bakış

açısıyla yeniden kendi küllerinden yaratmaya

davet ediyoruz.

TEŞEKKÜRLER…

73

74

Kaynakça:

Marx, K. Collected works, 40 vols. (New York, NY:

International Publishers, 1976), 5: 8.

Habermas, J. (1971). Knowledge and Human Interest.

Boston: Beacon Press.

Locke, J. (1997). An Essay Concerning Human

Understanding. London: Penguin.

Kripke, S. (1980). Naming and Necessity.

Cambridge, Massachusetts: Harvard University Press.

Churchland, P. (1989) “The Anti-Realist Epistemology of Van

Fraassen’s The Scientific Image, in Readings in the

Philosophy of Science, B. Brody and R. Grandy, eds. New York: Prentice Hall, pp. 72-79.

75

Earman, J. (1992) Bayes or Bust? A Critical Examination of

Bayesian Confirmation Theory, Cambridge: MIT Press.

Feyerabend, P. K. (1979) Against Method: Berkeley: VersoPress.

Feyerabend, P. K. (1989) “How to be a Good Empiricist”, in

Readings in the Philosophy of Science, B. Brody and R.

Grandy, eds., New York: Prentice Hall, pp. 104-123.

Friedman, M. (1983) Foundations of Space-Time Theories: Relativistic Physics and Philosophy of Science, Princeton:

Princeton University Press.

Glymour, C. (1980) Theory and Evidence, Princeton:

Princeton University Press.

76

Gardenfors, P. (1988) Knowledge in Flux: Modelingthe Dynamics of Epistemic States, Cambridge: MIT Press.

Kitcher, P. (1984) “Kant's Philosophy of Science”, in Self and Nature in Kant's Philosophy, Cornell UniversityPress: Ithaca.

Kuhn, T. (1970) The Structure of Scientific Revolutions, Chicago: University of Chicago Press.

Laudan, L. (1996) Beyond Positivism and Relativism, Boulder: Westview Press.

Laudan, L. (1980) “Why Abandon the Logic of Discovery?”, in Scientific Discovery, Logic, andRationality, T. Nickles, ed., Dordrectht: D.

Nozick, R. (1981) Philosophical Explanations, Cambridge: Harvard University Press.

77

Quine, W. V. (1992) Pursuit of Truth, Cambridge:

Harvard University Press. Sugur, N. (2013).

Philosophy of Social Sciences Seminar Notes.

Nietzsche, F. (1967). On The Geneaology Of

Morals. New York: Random House Inc.

Nietzsche, F. (2001). The Gay Science.

Cambridge: Cambridge University Press.

Hume, D. (1975). An Enquiry Concerning Human

Understanding. Oxford: Clarendon Press.

Hume, D. (1967). A Treatise of Human Nature.

Oxford: Oxford University Press.

78

James, W. (1948) “The Will to Believe”, in

Essays in Pragmatism, ed. A. Castell.

New York: Collier Macmillan.

Popper, K. (1968) The Logic of Scientific

Discovery, New York: Harper.

Rousseau, J.J. (1997). The Social Contract. Cambridge: Cambridge University Press.

Mead, M. (2000). Keep Your Powder Dry.

Berghahn Books.

Recommended