View
15
Download
0
Category
Preview:
Citation preview
Somuncu Baba Dergisi’nin Ücretsiz Eki’dir.
MART 2017 / Yıl: 23 - Sayı: 197
“Somuncu Baba Bahçesinin Taze Çiçeği”
“Kur'an-ı Kerim'in birçok ayetinde ve birçok hadis-i şerifte
bize ihlâs ve ihsan ile ibadet etmemiz öğretiliyor. İbadetlerimizde gafletten, riyadan sakınmamız gerektiği
vurgulanıyor. Meselâ; namaz kılarken Cenab-ı Hakk’ın bu ulu divanına durduğumuzda Mevla’mızı gözümüzle görür gibi
dindarâne bir huşu ile baştanbaşa saf, temiz ve samimiyetle ibadet vazifelerimizi yerine getirmemiz gerektiği öğretiliyor.
Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) "Allah'ı görür gibi ibadet ediniz, siz Allah'ı görmeseniz de, O sizi
görür." buyuruyor.”
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)
(Bir Hadis)“Dünya ve onun içinde olan şeyler değersizdir. Sadece Allah’ı zikretmek ve O’na yaklaştıran şeylerle, ilim (marifet ilmi) öğreten âlim ve (Hakk’a
lâyıkıyla kul olmak için) ilim öğrenen öğrenci bundan müstesnadır.” (Tirmizî, Zühd, 14)
(Bir Ayet)“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun!”
(9/Tevbe, 119)
Somuncu Baba
Abdullah Ayaz YAŞAR
Elif RanaİBİŞ
GönülCİVEZ
Ayşe Nazlı BİNİCİ
Esma AKTAŞ
Halil HulusiCALAYIR
BüşraALKAN
Esmanur İBİŞ
Ece ÖZEKŞİ
Feyza Neriman ALKAN
NisanurYAŞAR
NidaAKTAŞ
Arkadaşlar sizler de Çocuk Albümümüzde vesikalık fotoğraflarınızın yayınlanmasını istiyorsanız cocuk@somuncubaba.net adresimize gönderiniz.
Sevgili arkadaşlar;
Osmanlı padişahlarının üçüncüsü olan, I. Murat; Orhan Gazi’nin oğlu olup, 1326’ da Bursa’da doğdu. Küçük yaştan itibaren dev-rin âlimleri tarafından büyük bir özenle ye-tiştirildi. Babasının vefatı üzerine Bursa’ya davet edilip, 1360 yılında Osmanlı tahtına geçti. Murad Han, Rumeli’nin fethine ayrı bir önem verdi. 1362’de Edirne’yi fethederek devlet merkezini buraya taşıdı. Anadolu’da-ki Türkmen aşiretlerini, fethettiği bölgelere yerleştirerek bölgede Türk nüfusunun ço-ğunluğu ele geçirmesini sağladı. Bu göçler sayesindedir ki, Osmanlı Türkleri Viyana ön-lerine kadar ilerledi ve Rumeli’de Osmanlı hâkimiyeti beş yüz yıl devam etti. Murad Han bir taraftan fetih hareketlerine devam ederken, diğer taraftan ortaya çıkan malî, idarî ve askerî ihtiyaçları karşılamak için tedbirler aldı.
Murad Han 1387’de Osmanlı toprakları-na saldırmayı âdet haline getiren Karama-noğlu üzerine sefere çıktı. Konya önünde Karamanoğlu kuvvetlerini bozguna uğrata-rak Konya ve Beyşehir’i alıp Bursa’ya dön-dü. Bu sırada Sultan Murad’ın Anadolu’da uğraşmasını fırsat bilen Bosna, Sırp ve Bul-gar kralları Osmanlıları Balkanlardan atmak için ittifak kurmuşlardı. Sultan Murad Han 150.000 kişilik bu müttefik kuvvetlerini Kosova’da karşıladı. 8 Ağustos 1389 Berat Gecesi idi. Abdest alıp iki rekât hacet nama-zı kılan Sultan sonra ellerini açıp Cenab-ı Hakk’a gözyaşları içinde şöyle yalvardı:
“İlâhî, bunca kere duamı kabul edip beni
mahcup etmedin. Bir yağmur ver, şu tozu-
toprağı def edip dünyayı aydınlığa boğ; tâ
ki düşmanları gözümüzle görüp yüz yüze
savaşalım. Yâ İlâhî, mülk ve kul Sen’indir,
Sen kime istersen verirsin. Benim fikrimi ve
sırlarımı Sen bilirsin; istediğim mülk ve mal
değildir. Temiz kalbimle Sen’in rızanı isterim.
Yâ Rab, beni bu Müslümanlara kurban eyle!
Tek mü’minleri düşmana yenilgiye uğratma!
Bunları ilâhî yardımınla galip ve muzaffer
eyle! İlâhî, beni yanına alıp, mü’minlere ru-
humu feda kıl!.. Şimdiye dek beni gazi kıldın,
sonunda da şehadeti göster!..”
Sultan Murad Han, zafer nasip olup sa-
vaş meydanını dolaşırken bir Sırp subayı
tarafından saplanan hançerle şehit oldu. I.
Murad 1389 senesinde kazandığı Kosova
Savaşı’nda yaralanmış ve şehit olmadan
oğlu Yıldırım’a şu vasiyette bulunmuştur;
“Ey oğul! Dünyada ölümden kim kurtul-
muş ki bana ağlıyorsun. Ağlayacaksan Müs-
lümanlara ağla. Hallerini perişan bırakma.
Yerim sana kalıyor. Doğruluktan, iyilikten
ayrılma, beni de hayırla andır. Padişahlığın
sermayesi doğruluktur. Padişahlığı rahat bir
şey sanma. Dünyanın en zor işi budur. Dün-
yada iyi bir ad bırakmaya çalış. İşin, şanına
denk olsun.”
Son olarak şu sözü söyledi: “Attan inme-
yesiniz!” (Yani, sürekli seferlere ve cihada
devam ediniz.)
Editör’den Merhaba
Musa TEKTAŞ cocuk@somuncubaba. net
Somuncu Baba Çocuk Dergisi MART 2017 Yıl: 23 Sayı: 197
Basım Tarihi: MART 2017Somuncu Baba Dergisi’nin Ücretsiz Ekidir.
İmtiyaz Sahibi ve
Genel Yayın YönetmeniBekir AYDOĞAN
Sorumlu Yazı İşleri MüdürüM. Hulusi ERDEMİR
Yayın EditörüMusa TEKTAŞ
Yayın KuruluProf. Dr. Nihat ÖZTOPRAK
Prof. Dr. Ali YILMAZProf. Dr. Sebahat DENİZProf. Dr. Bilal KEMİKLİ
Prof. Dr. Abdullah KAHRAMANProf. Dr. Ali AKPINAR
Grafik Tasarım ve UygulamaAyşenur BOZTUĞ
Yapım
www. grafiturk.com.tr
Baskı & Üretimİhlas Gazetecilik A.Ş.
Merkez Mah. 29 Ekim Cad. No: 11A /41Yenibosna/İSTANBULTel: 0 (212) 454 30 00
Basım-Yayım-Dağıtım-PazarlamaVİSAN İktisadi İşletmesi
Zaviye Mah. Hacı Hulûsi Efendi Cad. No: 71 (44700) Darende / MALATYA
Tel:(422) 615 15 00 Faks:(422) 615 28 79www. somuncubaba. net
cocuk@somuncubaba. net
Hoş Geldin Bahar ............................................................. 4
Sırrı ER
Borç Para ................................................................ 6
Kasım DEMİR
Borcun Vadesi ..................................................... 8
Hamidullah HALICI
Bilgi Deposu
Kütüphaneler .......................................................10
Naciye BEYZA
Camgöz ve Arkadaşları
Irgandı Köprüsü'nde .........................................12
Raziye SAĞLAM
Cin Suresi ..............................................................14
Ali BÜYÜKÇAPAR
Bencilliğin Sonu .................................................16
Emine Yılmaz DERECİ
Şiir ............................................................................18
M. Nihat MALKOÇ
Bunları Biliyor muydunuz? .......................... 20
Nisa ERCİYES
Babamın Diploması ......................................... 22
Erdal KARASU
Akşemseddin Hazretleri ................................. 24
Mustafa AKGÜN
Çanakkale… .......................................................... 26
Hakan YILDIRIM
Peygamberimiz’in İzinde
Ridaniye Zaferi ........................................................................ 28
İsmail ÇOLAK
Tarihte Bu Ay ...................................................... 30
Yusuf HALICI
Bulmaca ................................................................ 32
grafitürk
4
10
24
Yıl: 11 Sayı: 123Çocuk Eki
Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 20172 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 2017 3
Sırrı ER
Sevgili çocuklar;
Sizin de çok iyi bildiği gibi, güzel ül-kemizde dört mevsim yaşanıyor: İlkbahar, yaz, sonbahar, kış. Her mevsimin payına üç ay düşüyor. İlkbahar ayları; mart, ni-san ve mayıstır. Gerçi mart ayı bazen kış gibi geçer, bizi ısıtan güneşe hasret kalı-rız ama sonuçta o da ilkbaharın ayların-dan biridir.
Her mevsimin kendine ait özellikle-ri ve güzellikleri var. Allah her mevsime farklı görevler ve özellikler vermiş.
İlkbaharda tabiat yeniden canlanı-yor adeta. Kışın aylarca derin bir uykuya dalan ağaçlar, bitkiler ve bazı hayvanlar, ilkbaharın gelmesiyle birlikte sanki ye-niden diriliyorlar ve bütün güzelliklerini sergiliyorlar. Kışın veda etmesi ve baha-rın merhaba demesiyle birlikte tabiatta bir coşku, bir neşe, bir heyecan başlıyor ki görülmeye değer. Arılar, çiçekler, bö-cekler, kuşlar, ağaçlar hep birlikte şarkı söylüyorlar sanki: “Hoş geldin ilkbahar, seni çok özledik, bize mutluluk verdin, ne iyi ettin de geldin.”
Kış; soğuk, zahmetli ve masraflı bir mevsimdir. Başta yakıt parası olmak üze-re, üşümemek ve hasta olmamak için daha çok para harcadığımız mevsimdir kış. Fakat onun da kendine ait güzellik-leri var. Pencereden kar yağışını seyret-mek, her yerin bembeyaz bir örtüye bü-rünmesi… Yağış bitince sokağımıza çıkıp arkadaşlarla kartopu oynamak, kardan adam yapmak, eğimli yerlerden aşağıya doğru kızakla kaymak… Ellerimiz, ayak-larımız ve yüzümüz üşüyünce koşa koşa eve gelmek, kaloriferin ya da sobanın ya-nında ısınmak… Bunlar da kış mevsiminin sevimli yanları öyle değil mi çocuklar…
Yaz mevsimi genellikle tatil ayları ola-rak bilinir. Haziranda okullar kapanır ve uzun tatil dönemi başlar, taa eylülün or-tasına kadar. Yıl boyunca çalışıp yorulan memurlar, işçiler ve ticaretle uğraşanlar da izin alarak tatil yörelerine veya mem-leketlerine giderler.
Yaz mevsiminde meyve ve sebzeler oldukça boldur; fiyatları da ucuzdur, çok yetiştiği için. Tatili sevenlerin en sevdiği mevsim yazdır. Ülkemizin üç tarafı deniz-lerle çevrili olduğu için sahildeki şehirler
ve beldeler yerli ve yabancı turistlerle dolar. Tatilde denizi tercih etmeyenler ormanlık alanlara, yaylalara, kaplıcalara, köylerine giderler.
Eylül ayının gelmesiyle birlikte son-bahar mevsimine gireriz. Güneşin ısıtma gücü azaldığı için havalar yavaş yavaş soğumaya başlar. Eylülde okullar açılır; öğrenciler ve öğretmenler okula, diğer çalışanlar da işlerinin başına dönerler. Tabiat sararıp solmaya başlar. Yapraklar kurur ve ağaçla vedalaştıktan sonra sert esen rüzgârla savrulur gider. Sonbahar mevsimi yaklaşan kışın habercisi gibidir. Sonbaharı insanların yaşlılık dönemine benzetenler olmuştur.
Sevgili çocuklar,
Günler, haftalar, aylar, mevsimler ve yıllar o kadar hızlı geçiyor ki… Geçen za-man da asla geri gelmiyor. Zamanı en gü-zel ve verimli şekilde geçirmeye çalışın. Kendinizi geliştirin ve seçtiğiniz branş-larda başarılı olmak için çok çalışın. Ça-lışan insan her zaman kazanır. Allah çalı-şan insanlara yardım eder; bunu da asla unutmayın.
Hoş Geldin Bahar
Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 20174 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 2017 5
Kasım DEMİR
Borç ParaÇevresinde sayılan sevilen bir adam-
dı, çok sevdiği ve saygı duyduğu hocası-nın yanına giderek, onun elini öptü, gös-terdiği yere oturdu ve ona;
- Hocam, eğer izin verirseniz size bir şey danışmak istiyorum, dedi. Hocası da;
- Söyle bakalım, derdin nedir?
- Hocam benim derdim misafirlerimle.
Her gün köy, şehir ve ilçelerden birçok misafirim geliyor. Onlara her gün yediri-yorum, içiriyorum, gece yatısına kalanla-ra odalarını, yataklarını hazırlıyorum. Sa-bah olunca kahvaltılarını, akşam olunca yemeklerini veriyorum. Kendime ayıra-cak hiç boş zamanım yoktur. Kendi işime gücüme zaman ayıramaz oldum. Çocuk-larımla bir arada bulunamıyorum. Misa-fir ağırlamayı da çok seviyorum ama ne
yapayım. Onları da küstürmek istemiyo-rum. Bana bir yol gösterin hocam, çok zor durumdayım.
Hoca Efendi çok bilgili, görgülü, gün-görmüş, devran sürmüş bir insandı. Biraz düşündü ve ona şöyle akıl verdi;
- Oğlum, sana misafir olan kimseler eğer fakir dervişler ise onlara bir bahane ile borç para ver. Fakirin mutlaka paraya ihtiyacı vardır. Eğer fakir değil de zen-gin iseler onlardan da borç para iste. O zaman yanında kimse kalmaz, giden bir daha da geri gelmez.
Adam da hocasının dediğinin aynısı yaptı. Evine misafir olarak gelen fakirle-re:
- Galiba senin paran yoktur, al şu beş altını evinin ihtiyaçlarına harca, lazım olan şeyleri al, bir daha ki sefere geti-rirsin, demiş. Evine misafir olarak gelen zenginlerden de;
- Efendi paraya çok ihtiyacım var. Bana yirmi altın borç verir misiniz, diye-rek onlardan ayrı ayrı borç para istedi.
Bunun üzerine ev sahibinden borç para alan fakirler, “Aldığımız parayı biz-den geri ister.”, borç para istediği zengin misafirler de “Benden gene borç para is-ter.” korkusuyla gelemediler.
Hocasının dediği gibi gidenler geri gelmeyince adam rahat etti, başı dinç oldu. Ailesine ve çocuklarına daha fazla zaman ayırdı.
Ç o -cuklar, misafir a ğ ı r -l a m a k , onun kar-nını doyur-mak, onu güzel karşılamak, güler yüzle yolcu etmek çok güzel şeylerdir. Ama bir yerde gereğin-den fazla misafirlikte kalmak, ev sahibi-ni zor durumda bırakmak iyi şeyler de-ğildir.
Bir komşuya, bir akrabaya ziyaret için gitmeden önce onlara telefonla haber verip, eğer müsaitlerse ondan sonra git-mek gerekir. Ansızın kapılarını çalıp içeri girmek uygun davranışlar değildir. Eğer ev sahibi ziyarete uygun değilse, işi var-sa veya onlar bir yere gidecekse ne ola-cak? Ev sahibi buyurun dese bile sizin ev sahibine verdiğiniz rahatsızlıktan do-layı siz günah kazanmış olursunuz.
Hele hele bir yere gidince sakın ka-pıyı çalmadan içeriye girmeyiniz. Eğer kapı açılmıyorsa ısrarla kapıyı pencereyi yumruklamayınız. Yavaşça dönüp evini-ze gidiniz.
Başkalarına borç para vermek çok güzel bir davranış ve çok sevaptır. Bu hikâyede borç para alıp vermenin iyiliği hakkında değil, misafirlerin ev sahibini rahatsız etmesi hakkındadır.
Sadi Dede’den Gülistan Hikeyeleri
Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 20176 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 2017 7
BORCUN VADESİDerleyen: Hamidullah HALICI / Çizen: Hamit YÜKSEK
İyi yürekli bir vezir, yoksul ve muhtaçlara devlet hazinesinden borç para veriyordu. Borç alanlar, "Bunu ne zaman geriye ödeyeceğiz?" diye
sorduklarında, "Padişahımız ölünce ödersiniz." diye cevap veriyordu.
Bunun üzerine padişah veziri huzuruna çağırıp söylenenlerin doğruluk derecesini ve maksadının ne olduğunu sordu. Vezir sıradan bir vezir değildi.
Görevinin dışındaki bir takım incelikleri de biliyor ve yerinde bunlardan yararlanıyordu. Padişahı yatıştıran ve yüreğini ferahlatan şu açıklamada
bulundu:
Bu duruma tanık olan bir adam hemen padişaha, "Efendimiz sizin veziriniz devletinizin hazinesinden muhtaçlara borç para veriyor, vadesini de sizin
ölümünüze bağlıyor. Demek ki niyeti kötü. Sizin bir an önce ölmenizi istiyor, siz ölünce de paraları zimmetine geçirecek." diye gammazladı.
"Padişahım, söylenen doğrudur. Ben hazineden muhtaçlara borç para veriyor, vadesini de sizin ölümünüze bağlıyorum. Ama bunu sizin ölmenizi değil,
tersine daha çok yaşamanızı istediğim için yapıyorum. Bilirsiniz ki her borçlu borcunun vadesi dolmasın diye dua eder durur. Borçlarının vadesi sizin
ölmenize bağlı olduğu için her borçlu sizin ölmemeniz için dua edecektir. Allah katında en makbul dualardan biri de borç altındaki kullarının duasıdır.
Benim de maksadım ömrünüzün uzunluğu, sağlık ve afiyetinizdir."
Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 20178 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 2017 9
Naciye BEYZA
Bilgi Deposu Kütüphaneler
‘Okumak’ deyince aklımıza ilk önce “kitap okumak” gelir. Bazen de ‘okumak’ deyince
“okula gitmeyi” anlarız. Okumak; kelime da-ğarcığımızın gelişmesini, bildiğimiz kelime sayısının artmasını sağlar. Güzel dilimizi (Türkçemizi) hem yazıda, hem konuşmada etkili kullanabilmek, bildiğimiz sözcük sayı-sıyla orantılıdır. Kelime hazinemiz ne kadar zenginse; konuşma ve yazma kabiliyetimiz de o ölçüde anlamlı ve etkili olacaktır.
Düzenli kitap okuyan insanlar doğru dü-şünür, düşündüklerini doğru şekilde ifade ederler. Öğrendiklerini doğru ve etkili bir şekilde yorumlarlar. Ayrıca, düzenli kitap okumak insan zihnini canlı ve zinde tutar.
Hayatın içindeki her şeyi, dağları, deniz-leri, gezegenleri; böcekleri, çiçekleri oku-mak ve incelemek yoluyla öğreniriz. Onla-rın kılavuzluğunda ilerleriz.
Eğer biz okumak istersek; bize bizden başka kimse engel olamaz. İllaki birilerinin
“Şunu oku, bunu oku!” demesini ya da oku-ma alışkanlığı kazandırmak amacıyla, okul-da öğretmenlerin uyarılarını beklememe-liyiz. Önümüze gelen olur-olmaz her şeyi değil; dinî, millî, manevî, sosyal, kültürel vb. açıdan faydası olacak şeyleri okumalıyız.
Okumaktan ve araştırmaktan zevk duya-cağımız en güzel yerlerden birisi kütüpha-nelerdir.
Her yıl mart ayının son haftası Kütüpha-neler Haftası olarak kutlanmaktadır. Her-kesin faydalanması, okuması için kurulan, içinde her çeşit kitabın, derginin, ansiklo-pedilerin ve değişik kaynakların bulunduğu binalara kütüphane denir. Kütüphanedeki
kitapların korunması, sınıflandırılması ve
okuyucuya kitap verilmesi gibi görevlerle
ilgilenen memurlara da kütüphaneci denir.
Günümüzde (radyo, televizyon, bilgi-
sayar, internet gibi iletişim ve bilgilenme
araçları) teknoloji çok gelişmiştir. Teknolo-
jik araçlar ne kadar gelişse, yaygınlaşsa da
hiçbirisi kitabın yerini tutamaz. Kitaplar bi-
lime giden yoldur. Kitaplar, kendisini oku-
yanı motive eder, hayata bağlar ve ufkunu
açar. Düşünme, hedef belirleme, uygulama,
başarılı olma ve yetenekli kişiler arasında
yer alma imkânı verir. Başarılı olmak, ülke-
mize ve insanlığa faydalı olmak, projeler
geliştirip kendimizi ispatlamak istiyorsak
bolca kitap okumalıyız, araştırmalıyız. Çün-
kü önemli projeler üretmek, bilgi ister, gay-
ret ister, güç ister.
Rabb’imizin Kur’an-ı Kerim’deki ilk emri
“Oku”dur. ‘Bilgi’nin kaynağı okumak ve araş-
tırmaktır. Her gün ‘bir satır’ , ‘bir kelime’ de
olsa ilerlemektir.
Her türlü kitabı bulabileceğimiz ve ya-
rarlanabileceğimiz kütüphaneler bizi bek-
lemektedir. Ödünç kitap veren kütüphane-
leri sık sık ziyaret etmeliyiz.
Kütüphaneyi temiz tutalım. Okuma sa-
lonlarında kitap okuyanları rahatsız etme-
yelim. Kütüphane kurallarına uymayı da
ihmal etmeyelim.
Biz hep “okuyan, yazan ve kitaplarla
dost olan insanlar” olalım.
Okuma azminiz, bilginiz ve sevginiz hiç
bitmesin.
Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 201710 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 2017 11
Raziye SAĞLAM Kedi Camgöz’ün Günlüğü
Sevgili çocuk dostlarım;
Bursa'daki çekimlere Irgandı Çarşılı Köp-
rü ve Cumalıkızık Köyü ile devam edeceğiz.
Selim, her zaman olduğu gibi yoldayken
köprü hakkında kısa bilgiler verdi.
- Çocuklar Irgandı Çarşılı Köprü, 1440
yılında Hoca Muslihiddin'in babası Pir Ali
tarafından yaptırılmıştır. Üzerinde çarşı
bulunan dünyadaki dört köprüden biridir.
Diğerleri Venedik, Floransa ve Bulgaris-
tan'dadır. Bulgaristan'dakini de Osmanlılar
yapmıştır.
Selim'in anlattıklarını çocuklar ilgiyle
dinliyordu ama Uzun Kulak’la ben sıkılmış-
tık. Selim bizim sıkıldığımızı anlamış olmalı
ki "Hadi Camgöz, siz uzun Kulak’la inip et-rafı gezin. Bizi köprüde bulursunuz." diye-rek Rüzgâr’ın kapısını açtı. Biz sevinçten te-şekkür etmeyi de unutarak atladık aşağıya ve koşmaya başladık. Biraz yoldan koştuk-tan sonra ayrılıp etrafta dolaşmaya başla-dık. Çevre harika görünüyordu. Ağaçlıklı bir yerden geçerken, bir ağacın dibinde yatan küçük bir sincap gördük. Uzun dik kuyruğu ve iri özleriyle çok sevimliydi ama bize ba-kışlarından canının çok yandığını anlamış-tık. Yanına yaklaşınca inler gibi bir ses çıkar-dı. Bir bacağı kanıyordu. Etrafa baktık ama başka sincap yoktu. Uzun Kulak "Burada bırakmayalım, kan kaybediyor." dedi. Ben yavru kedi taşır gibi ağzımla ensesinden tuttum ve koşarak bir süre taşıdım. Sonra bi-
Camgöz ve Arkadaşları
Irgandı Köprüsü'nderaz Uzun Kulak taşıdı. Sonra yine ben ve bu şekilde köprüye vardık. Ömer'le Zeliş bizi görünce koşarak yanımıza geldiler. Yaralı sincabı görünce çok şaşırdılar. Zeliş "Siz ne kadar iyisiniz. Nasıl taşıdınız buraya kadar." diye sincabı yavaşça kucağına aldı ve hep birlikte Selim'lerin yanına vardık. Selim sin-cabı görünce elindeki işi bırakarak kucağına aldı bir taraftan da "Ömer koş! Arabadan ilk yardım çantasını getir." dedi. Biraz sonra yarayı temizleyip bir güzel sarmıştı. Sincap diğerleri anlamasa da Uzun Kulak'la bana çok teşekkür etti. Ağrısı da biraz dinmişti. Selim tekrar çekimlere dönerken "Camgöz aferin size." diyerek ikimizin de başını ok-şadı. Zeliş ise sincaba o kadar üzülmüştü ki, canı yanmasın diye kucağından hiç indirmi-yordu.
Irgandı Köprüsü, üzerindeki dükkânlarla birlikte çok güzel görünüyordu. Özellikle akşam olup da etraf aydınlanınca, manzara harika oldu. Selim'le Ali hem gündüz hem de akşam yaptılar çekimleri. Ömer'de onla-ra yardım etti. Bu arada bizim küçük sincap ise Zeliş'in kucağında sürekli Ömer'in verdi-ği fındık ve cevizleri yiyordu.
Cumalıkızık'ta buluşmak üzere hoşça ka-lın…
Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 201712 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 2017 13
CinSuresi
Ali BÜYÜKÇAPAR
Cin Suresi Kur’an-ı Kerim’in 72. su-residir, 28 ayettir ve Mekke döneminde indirilmiştir.
Cin nedir? Sözlüklere baktığınızda bu kelimenin, “örtmek, gizli kalmak” gibi anlamlarının olduğunu, bunların yanı sıra bir de, “insan, melek gibi yaratıklar-dan farklı bir varlık” olduğunu görecek-siniz.
Gücü anlamak zor. İnsanların çoğu uçağın nasıl uçtuğunu bilmez, telefo-nun teknik özelliklerinden anlamaz ve bunları gözünde büyütür. Kimisi de “Cin işi!” der işin içinden çıkar. Çevrenizde bulunan kişilerden bahsedilirken “O cin fikirli…” gibi deyimler kullanılır. Bununla o kişinin farklı, ince, güçlü fikirlere sahip olduğu vurgulanır.
Değişik varlık türlerinin olduğuna inanalım!
Cinler de yaşayan varlıklardan biridir. Ateşten yaratılmış, uzun ömürlü ve çok hızlı hareket kabiliyetine sahip varlık-lardır. Onların da aile hayatları olur ve vakti gelince de ölürler.
İnsanlar günlük olayları anlamak için bilgiye başvurur ama öyle olaylar vardır ki bilgiyle izah edilmez anlayan anlata-maz, anlatılan kavrayamaz.
Biz Müslüman olarak cinlerin varlığı-na inanıyoruz. İnsanlardan bazıları ne kadar zararlı işler yapıyorlarsa bazı cin-ler de o kadar zararlı işler yaparlar. Allah biz Müslümanları her zaman korur.
Göz boyayan, sihir yapanlar, günlük olayları farklı aletlerle anlaşılmaz kılan insanlar her zaman olmuştur, bunlara karşı dikkatli olmak şarttır.
Büyü, sihir dinimizce yasak edilen iş-lerdendir.
İslâm dışındaki diğer dinler sihirle ya-tıp büyüyle kalkmakta, onlarsız bir ha-yatı adeta düşünememektedirler. Dini-miz bu bozuk anlayışla mücadele etmiş, kovulmuş şeytanın şerrinden emin ol-manın yol ve yordamını da göstermiştir. Bu hususta Nas ve Felak Sureleri bizim en başta gelen duamızdır bu iki duayı okur, işimize gücümüze bakarız, gerisi Allah’ın lütfundan başka nedir ki?
Allah de gerisini bırak!
Allah’ın güzel isimleriyle yalan söyle-yenler olur, insanları kandırmak isteyen kötüler bazen Allah’ın adını dillerine dolayıp her türlü kötülüğü acımasızca yaparlar. Müslüman dikkatli olmalı bu tuzağa düşmemelidir.
Çocukluk dönemini yaşarken sizde oluşan merak duygusunu bilgi alanına taşıyın, sakın ola ki bu duyguyu dinimiz-ce yasaklanan alanlara götürmeyin.
Hayatın doğal tecrübelerini yaşadık-ça cinleri daha iyi anlayacak, bazı insan-ların yaptıklarının cinlerden daha kötü olduğunun farkına varacaksınız.
Korkmayın, bırakın korku dağları bek-lesin.
Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 201714 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 2017 15
Bencilliğin Sonu
Emine Yılmaz DERECİ
Sarı bir kedi pencereye çıkmış dışarı-yı seyrediyordu. Güneş bedenini ısıttıkça keyifleniyordu. Camın üstünde vızıldaşan karasinekler bile neşesini kaçırmamıştı. Tüylerini yalayarak temizliyorken, kendisi-ne seslenen cılız bir ses duydu. Kulak ka-barttı ama sesin sahibini göremedi. Az son-ra yine aynı sesi duyunca pencereden inip sesin sahibini aramaya başladı. Tavandaki örümcek ve camdaki karasinekler sesin sa-hibi olamazdı. Tam odadan dışarı çıkacak-ken yine o ses;
- Kedi kardeş, adım Döşeme. Size bir şey sorabilir miyim? Sağa sola bakmayın. Aşa-ğıya bakın. Ayağınızın altındayım, adım Döşeme.
Kedi bir zıplayışta sandalyeye çıktı. Bu da neydi? Demin bastığı yere dikkatlice bakmaya başladı.
“İşte şimdi bana bakıyorsun.” dedi tah-ta. Kedi şaşırmıştı. Yüksek sesle miyavladı. Döşeme;
- Sizden bir şey rica edebilir miyim, dedi. Kedi, mııır diye cevap verdi.
- Pencereden karşı tepeye bakıp, gör-düklerini bana da anlatır mısınız?
Kedi bir iki zıplayışta pencereye tekrar çıktı ve kalın sesiyle;
- Karşı tepede bir sürü ağaç var, dedi.
- İri gürgen ağaçları olmalı o tepede. On-ların sağındaki köknarlara bak. Büyümüşler mi? Çok küçüktüler ben oradan ayrıldığım-da.
- Gürgen ağaçlarının sağında bir sürü bü-yük köknar var. Hepsi de çok güzeller.
Döşeme ağlamaya başladı. Bir yandan da “Onları çok özledim, acaba beni affetti-ler mi?” diye söyleniyordu. Kedi, döşeme-nin neden ağladığını merak etti, sebebini sordu. Döşeme;
- Ben o tepede bir fidandım. Yanımda başka fidan kardeşlerim de vardı. Çabuk büyüdüm, büyüdükçe, onların büyümele-rini engelledim. Köklerimi toprağa saldım, bütün besini emdim. Dallarımı güneşe doğru uzattım, onlar gölgemde kaldı. Bana,
“Neden böyle yapıyorsun, biz de büyümek istiyoruz, sen çok bencilsin.” dediler. Onla-rın sözlerini önemsemedim. Çünkü ben en büyük ağaç olmak istiyordum, oldum da. Sonunda bir oduncu geldi. Boyuma posuma bakıp “Tam istediğim ağaç.” dedi. Beni ke-sip, biçti. Sonrasında buradayım işte, ayak-lar altında. Kesilirken küçük fidanlara, "Beni affedin." dedim, acaba affettiler mi? Hepsi büyümüşler demek.
Kedi odada bir iki tur attı, sonra hızlıca odadan çıktı. Epey bir zaman sonra odanın kapısında tekrar göründü. Kedi;
- Onlara sordum Döşeme, seni affet-mişler. Senin sonun onlara örnek olmuş. Topraktaki besini, suyu ve güneş ışığını paylaşmışlar. Birlikte büyüyüp, mutlu ol-muşlar. Seni çok seviyorlarmış. Bunu sana söylememi istediler.
Ağlayan döşeme sustu. Artık mutluydu. Senelerce üzüntüsünden uyuyamamıştı.
“Ben de onları çok seviyorum.” diyerek de-rin bir uykuya daldı.
Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 201716 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 2017 17
Toprak sulandı kanla
Gelibolu koyunda
Bedel ödedik canla
Gelibolu koyunda
Ölüm yağdırdı gökler
Yiğitler nöbet bekler
Vatan için emekler
Gelibolu koyunda
Savruldu kol, bacaklar
Söndü nice ocaklar
Bomboş kaldı kucaklar
Gelibolu koyunda
Gelibolu KoyundaSustu o kindar arya
18 Mart gelince…
Millet olmadı parya
18 Mart gelince…
Ufuktan güneş doğdu
Karanlıkları boğdu
Göklerden rahmet yağdı
18 Mart gelince…
Yurdumuz nefes aldı
Canlar uykuya daldı
Geride hüzün kaldı
18 Mart gelince…
Bükülmedi bilekler
Kavileşti yürekler
Gerçekleşti dilekler
18 Mart gelince…
18 Mart Gelince
Eğilmedik, dik durduk
Küfrün belini kırdık
Düşmana hesap sorduk
Gelibolu koyunda
Vatanın kalbi attı
Canlar ölümü tattı
Binlerce güneş battı
Gelibolu koyunda
Düşman yurda dayandı
Bayrak kana boyandı
Boğazda sular yandı
Gelibolu koyunda
Memleket çıktı düze
Gece döndü gündüze
Mehmetçik girdi göze
Gelibolu koyunda
M. Nihat MALKOÇ
Aydınlandı geceler
Bala bandı heceler
Özgür oldu niceler
18 Mart gelince…
Yeni sayfa açıldı
Rayihalar saçıldı
Bengisular içildi
18 Mart gelince…
Dua ettik Allah’a
Göstermesin bir daha
Bir millet kalktı şaha
18 Mart gelince…
M. Nihat MALKOÇ
Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 201718 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 2017 19
Nisa ERCİYES
Bunları Biliyor muydunuz
İnsan Vücudunun Bilinmeyenleri
İnsan Korkunca Niçin Dişleri Birbirine Vurur?
Fil Kulaklı Ahtapot: Dumbo
Kanayan Mantar
Bilinen en nadir ahtapot cinslerinden birisidir ve Yeni Zelanda, Avusturalya, Filipinler, Papua Yeni Gine gibi bölgelerin civarında yaşarlar. Bilinen en büyük Dumbo ahtapotu 1.8 metre uzunluktadır ve 5.9 kilogram ağırlıktadır. Ancak normalde ortalamada 30-20 santimetreyi geçmezler. Bunlar, derin okyanuslarda yaşarlar ve sevimli, kulaklara benzer gözleri bulunur. 5-3 yıl yaşayabilen bu ahtapotlar, yüzeyin 4000-3000 metre altında bulunurlar; bazılarının 7000 metreye kadar inebildikleri bilinmektedir.
Yerine göre "Şeytan Dişi" veya "Çilekler ve Krema" olarak da bilinen bu mantar, isimlerini tahmin edilebileceği üzere, yüzeyinden salgıladığı kan kırmızısı salgıdan alıyor. Kuzeydoğu Amerika ve Orta Avrupa'da bulunan bu mantar türünün yüzeyindeki bu salgı, ironik bir biçimde pıhtılaşma önleyici bir kimyasal olan "atromentrin" içeriyor. Bu mantarlar her ne kadar zehirli olmasalar da, aşırı acı olmalarından ötürü yenilebilir değiller. Bu acılığı azaltmak için kullanılan kurutma işlemleri bile pek işe yaramıyor.
Vücudumuzda bulunan yağla 7 iri sabun kalıbı yapabiliriz.
Bebekken 270’ten fazla kemiğimiz varken, büyüdükçe bunların bazısı birbiriyle kaynaşarak sonunda sadece 206 kemikle kalırız.
Normal bir insan vücudunda bulunan elektrik, 25 wattlık bir lambayı dakikalarca yakabilir.
Yapılan araştırmalara göre 6 dakika su altında kalabilir, 20 dakika nefesimizi tutabilir, sıfırın altında 103 derecelik bir soğuğa karşı koyabiliriz.
30 gün aç 110 saat da uykusuzluğa dayanabiliriz.
Bir insan büyük bir tehlike veya korku verici olayla karşılaşınca vücudu otomatikman savunmaya geçer. Diğer canlılarda olduğu gibi dişler ve çene savunmanın ana mekanizmalarıdır. İşte bu nedenle ilk insanlardan gelen kalıtımsal yapıdan dolayı önce çene ve dişler harekete geçer. Çenedeki kaslar titrer, bu da sanki dişler birbirine vuruyormuş gibi görüntü verir.
Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 201720 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 2017 21
Erdal KARASU
Babamın Diploması
Babam emekli ve altmış yaşında. Yük-sekokul mezunu. Çocukluğu ve ilk genç-liği doğduğu ilçede geçmiş. Orda liseyi bitirmiş. Yüksekokulu kazanınca Sivas'a gitmiş ve okul yılları boyunca bir otel odasında kalmış. Odasında masa ve iki sandalye varmış. Burada ders-l e - rine çalışmış.
Piknik tüp-
te yemekler yapmış. Hafta sonları ken-tin hamamına gidermiş. Önemli olayla-rı anlatan bir günlük tutmuş o yıllarda. Okul çevresinden arkadaşlar edinmiş. Boş zamanlarında kitap okumak için kentin kütüphanesine gitmiş. Tatillerde ilçeye baba evine gelmiş. Böylece yıllar geçmiş. Sınavlar, vizeler derken nihayet yıllar sonra yüksekokuldan mezun ol-
muş. Hazır olmadığından yüksekokul-dan diploma yerine çıkış belgesi yahut mezun oldu belgesi vermişler. "Bu dip-loma yerine geçer, her işini görür." de-miş öğrenci işleri. Sonra da "Bir yıl sonra uğra, diplomanın aslını al." demiş.
Babam, okul bitince İstanbul'a gelmiş anneannemin evine. Orada mesleği ile ilgili bir iş bulmuş ve işe başlamış. İşe başlarken iş yerindeki insan kaynakları departmanına okulun verdiği diploma yerine geçen belgeyi de vermiş diğer evrakla birlikte. İki yıl o iş yerinde çalış-tıktan sonra askere gitmiş. Daha önce-den askerlik şubesine de okulun verdiği çıkışın bir fotokopisini vermiş. Kısa dö-nem askerliğini yaptıktan sonra tekrar çalıştığı fabrikaya geri dönmüş. Burada yıllarca çalışmış. İş değiştirdiği de olmuş. O iş yerlerine de diploma yerine geçen belgeyi vermiş. Mezun olduğu okula ve o kente yolu düşmemiş ki diplomasını alsın. Yaz tatillerinde ve yıllık izinlerinde hep başka başka şeylerle vaktini geçir-miş. Geçen yıllarla birlikte evlenmiş, bir ev sahibi olmuş. Ben doğmuşum. Araba almış. Bu arada baba dedemler de ilçe-den İstanbul'a taşınmışlar. İlçeyle bağı-mız kopmuş. Ben de babam gibi teknik konularla ilgilendiğimden otomotive aşırı ilgi duyuyordum. Derslerim iyiydi.
Üniversiteye başladığım yıl babam emekli oldu. Okulumu, branşımı sevdi-ğimden yıllar çok çabuk geçti. Otomotiv mühendisi oldum. O sene yüksek lisan-
sı kazandım. Üniversite, diploma yerine geçen çıkış belgesi verdi bana. Anneme, babama gösterdiğimde tebrik ettiler, yüzümden öptüler. "Bir yıl sonra dip-lomamı alacağım." dedim. "Sahi, benim diplomam okulda kaldı." dedi babam.
"Yaz tatilinde Sivas'a gider diplomayı alı-rız. Bu saatten sonra bir işime yaramaz ama bir hatıra işte..."
Ağustos ayının başında İstanbul'dan, akşam bir otobüse binip o kente gittik. Sivas'a gelince üniversiteye gitmek için bir taksi tuttuk. Babam ilgili kişiyi bul-du ve bilmem kaç yılında mezun olduğu diplomasını istedi. Yetkililer yıllar önce-ki diplomayı bulmanın zaman alacağını ve arşivi araştıracaklarını söylediler. Ad-resimizi ve telefon numaramızı aldılar. Babam diplomasının verilmesine dair bir dilekçe yazıp o işle ilgilenen müdüre uzattı. En kısa zamanda bulduklarında adresimize göndereceklerdi. Üniversi-teden ayrıldık. Bir otobüse binip baba-mın doğduğu ve çocukluğunun geçtiği ilçeye gittik. İlçenin çehresinin epeyce değişmiş olduğunu söyledi. Birkaç gün kalıp ilçeyi gezdik.
İstanbul'a geldiğimizde babam ev halkına, gelen konuklara, akrabalara diplomasının çok yakında postayla ge-leceğini söylüyor, o kentte geçen gün-lerini ve anılarını anlatıyordu. Bana da
"Benden sana kalan bir hatıra olsun." di-yor.
Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 201722 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 2017 23
Akşemseddin Hazretleri
O akşam on yaşlarındaki Fehmi’de bir durgunluk vardı. Yemeği yedikten sonra evde bir köşeye çekilmiş oturuyordu. Tele-vizyon da seyretmiyordu Fehmi. Düşünceli bir hali vardı. Babası Kadir, yanına yaklaşıp sordu: “Fehmiciğim, hasta mısın oğlum?”
“Değilim baba.”
“Neyin var öyleyse?”
“Bugün Akşemseddin türbesinin oraya bir babayla üç oğlu geldi. Oğulları ilko-kul, ortaokul çağlarındaydı.”
“Bunda ne var oğlum? Gelebilir-ler.”
“Gelebilirler de babanın Ak-şemseddin hakkında çocukla-rına anlattığı şeyler benim hiç bilmediğim şeylerdi. Evimiz Ak-şemseddin türbesine en yakın evlerden biri. Ancak ta uzaklar-dan gelen o babanın anlattıklarını hiç duymadım.”
“Neler anlattı?”
“O baba şunları söyledi: ‘Akşemseddin doktor, bilgin, öğretmen ve şairdir. Soyunun Hz. Ebu Bekir’e kadar ulaştığı bildirilmekte-dir. Hacı Bayram Velî’nin öğrencisi ve Fatih Sultan Mehmed’in hocalarındandır. Saçının ve sakalının ak olması ve beyaz elbiseler giy-mesinden dolayı ‘Akşeyh’ veya ‘Akşemsed-din’ adlarıyla meşhur olmuştur. Öğrenimini
zamanın büyük velisi Hacı Bayram-ı Velî
Hazretleri’nin yanında ta-
mamladı.
Başta İ s l â m î bilimler o l m a k ü z e r e tıp, ast-ronomi,
biyoloji ve ma-
temat ik te zamanın ünlü-
Mustafa AKGÜN
lerinden oldu. Uzun yıllar Osmanlı medrese-lerinde çalışarak yüzlerce öğrenci yetiştirdi. Tıp alanında bulaşıcı hastalıklar üzerinde de önemli çalışmalar yaptı. Araştırmaları so-nunda tıp ile ilgili Türkçe yazdığı ‘Maddetü’l-Hayat’ adlı eseri çok mühimdir. ‘Hastalıklar insandan insana gözle görülmeyecek kadar küçük tohumlar vasıtasıyla geçer.’ cümlesiy-le mikropla alakalı ilk bilgileri ortaya koymuş-tur. Tarihte mikroorganizmalardan bahseden ilk kişidir. Ne yazık ki tarihi biz yazmadığımız için mikrobiyoloji alanında ilk eserleri yazan-ların Pasteur ve benzeri Batılı bilginler oldu-ğu kaydedilmiştir. Çiçek aşısını Akşemseddin bulmuş olmasına ne yazık ki bu Batılılara mâl edilmiştir.
Şehzade Mehmed yani Fatih bebekken babası Sultan II. Murad zamanının büyük manevî sultanlarından Hacı Bayram Velî’den işaretler almıştı. Hacı Bayram, İstanbul’u II. Murad’ın şehzadesinin fethedeceğine işaret etmişti. Ayrıca gelecek şehzadenin eğitimini talebesi Akşemseddin’nin yaptırmasının çok iyi olacağını söylemişti. Öyle de olmuştu.
Şehzade Mehmed’in ilk hocası Molla Yegan’dı. Daha sonra Aksemseddîn Hazretle-ri şehzade Mehmed’i her yönüyle eğitmeye başladı.
Fatih’in başka hocaları da vardı. Onlar Ebu’l Vefa, Molla Güranî, Molla Yegân, Molla Hüsrev, Hızır Bey Çelebi, Hocazâde, Ali Kuş-çu, Molla Zeyrek, Sinan Paşa, Hatipzâde, Ak-bıyık Dede gibi büyük zatlardı. Bu âlimlerin her biri ilimde birer derya idiler. Akşemsed-din İstanbul’un Fethi için Sultan Mehmed’i en fazla teşvik edenlerdendi.
Fethin en önemli günlerinde Akşemsed-din Hazreti Ebu Eyyübe’l-Ensarî (r.a.)’nin kabrini bularak ordunun maneviyatını yük-seltmişti. Ebu Eyyübe’l-Ensarî Medine’de
Hicret sırasında Peygamberimiz’e ev sahipli-ği yapmıştı. Çok ileri yaşına rağmen fetih için Medine’den İstanbul’a gelmiş orada vefat etmişti. Asırlar geçtiği için de mezarı kay-bolmuştu. Kimse bilmiyordu. İşte o mezarı manevî keşifle Akşemseddin bulmuştu.
Fethin sonunda Fatih ve Osmanlı devlet adamlarının İstanbul’a girişi tarihî bir tablo meydana getirmiştir. Şöyle ki: Fatih Sultan Mehmed, beyaz atına binmiş, ordusunun önünde İstanbul’a girmektedir. Yanında Akşemseddîn, Molla Hüsrev, Molla Güranî gibi hocaları vardır. Türk Ordusu’nu karşıla-yan Bizans halkı yol boyunca dizilmiş, elle-rindeki çiçek demetlerini padişaha sunmak için yaklaşmaktadırlar. Bizanslı ahali, ol-gun yaşıyla, beyaz sakalıyla, ağır duruşuyla Akşemseddîn’i padişah sanıp çiçekleri ona sunmak istediler.
Akşemseddîn atını geri çekip göz ucuy-la Fatih’i göstererek şunları söyledi: ‘Sultan Mehmed odur, çiçekleri ona veriniz.’
Fatih Sultan Mehmed de çiçeklerle kendi-sine doğru yürüyenlere hocası Akşemseddîn’i gösterdi. Ve şunları söyledi: ‘Gidiniz, çiçekle-ri gene ona veriniz. Sultan Mehmed benim ama o benim hocamdır.’
Akşemseddin fetihten bir müddet sonra İstanbul’dan ayrılmış gelip Göynük’e yerleş-miştir. Ve burada vefat etmiştir. Şiir de yazan Akşemseddîn şiirlerinde ‘Şemsî’ mahlâsını kullanmıştır.”
Oğul Fehmi’nin anlattıkları bitmişti. Baba-sı Kadir derin derin düşünüyordu.
“Evet oğlum.” dedi. “Gayrı bunca gaflet yeter. Büyüklerimizi öğrenmekten ve onların yoluna düşmekten başka çaremiz yok. ”
Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 201724 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 2017 25
Ç a n a k k a l e
Hakan YILDIRIM Oğuzhan'ın Günlüğü
Çanakkale içinde vurdular beniÖlmeden mezara koydular beni
Sevgili Günlüğüm,
Bir haftadır dilimde aynı türkü… Mart ayının gelişiyle başlayan bu durum bir ay sürecek gibi duruyor. Mart ayı deyince aklıma hep Ça-nakkale Savaşı gelir. Tüm imkânsızlıklara rağmen kazanılan bu zafer bana çalışma azmi verir. Çünkü bir kez daha hatırlarım bu vatanın ne zorluklarla kazanıldığını. Her ne zaman umutsuzluğa kapılsam onları düşünürüm. Sonra babamın bir Çanakkale Şehitliği ziyareti sonrası yazdığı şu şiir gelir aklıma ve bir kez daha okurum.
Sana Geldim Ey Çanakkale!
Sana geldim ey Çanakkale,
“Esselatühayrun minen nevm.” derken ezanlar.
Uzanmıştı bağrına kanlarıyla tarih yazanlar.
Sana geldim ey güzel şehir, bir maziyi sormak için;
Sana geldim ey yâr, paramparça içim.
Eceabat’tan seyrettim seni,
Anafartalar’dan, Alçıtepe’den, Kireçtepe’den…
Tarihi soludum bir hayli zaman, eski bir siperden.
Eşeledim toprağını, iç içe geçmiş kurşunlar gördüm;
Çene, parmak, el ayak…
Toprağına yüz sürdüm ben ağlayarak.
Alnımı okşadı nur zeminin otları,
Sanki “Ot değil onlar, dedemin saçları”.
Ve sonra gökyüzüne yöneldi avuçlarım,
Bir topak nura döndü parmak uçlarım.
Vücut buldu birer birer o kahraman yiğitler.
Etrafımda semah döndü o an cümle şehitler.
Onlar ki Kınalı Murat, Yahya Çavuş’tular.
Vatan için can verip Allah’a kavuştular.
Sonra bir hayli dolaştım o tepeden, bu tepeye;
Ulaştım ceddimin can verdiği bu kutlu cepheye.
Henüz doymamışken gençlik çağına,
Mehmetler uzanmış vatanın şanlı toprağına.
Kimi Anadolu’dan gelmiş
Kimiyse Batum’dan, Kerkük’ten, Halep’ten…
Bu yiğitlermiş binlerce düşmana diz çöktürten.
Sana geldim ey güzel şehir,
Eceabat’tan seyrettim seni.
Karanlık sularına daldım bir süre
Agamemnon’u gördüm, Queen Elizabeth’i.
Cana kıyarken gördüm sahte medeniyeti.
Rüzgârlar kan kokusunu taşıdı burnuma.
Ben bakarken şanlı Arıburnu’na,
Dalıp gittim sonsuz ufuklarına…
Şaşkınlıkla seyrederken bütün olan biteni
Bir siperin içinde buluverdim kendimi
On beşinde bir nefer bana doğru yöneldi:
“Şu gördüğün topraklar senin namusun!”dedi.
Mavzerime sarıldım, koştum cepheye doğru
Ben koştukça yol oldu kara toprağın bağrı
Benden önde gidenler düştüler birer birer
Güçlü, yağız atlarla şol cennete girdiler
Birden bir acı duydum yüreğimin ucunda
Göğe, adım yazıldı Çanakkale burcunda
Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 201726 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 2017 27
Peygamberimiz’in İzinde Ridaniye Zaferi
Yavuz Sultan Selim, Mercidabık Zaferi’ni ka-
zanmıştı; ama Mısır Seferi henüz bitmemişti.
İslâm Dünyası’nın birliği ve liderliği ama-
cının gerçekleşmesi için Mısır’ın mutlaka
alınması ve Memluk Devleti’nin ortadan
kaldırılması gerekiyordu.
Mısır’a kısa yoldan ulaşmak için de Tih,
Sina ve Katya Çöllerinin geçilmesi lazımdı.
Fakat bu çöller iki bin yıldır geçilememişti.
Büyük İskender, Cengiz, Timur gibi büyük
hükümdarlar dahi geçmeye cesaret edeme-
mişlerdi.
En son, M.Ö. 525 yılında, Pers İmparato-ru Kambiz geçmişti.
Yavuz’un Çölü Geçme Azmi
Çölleri geçilmesini zorlaştıran başlıca sebepler şunlardı: Bitmek bilmeyen çöl fır-tınaları ve yanardağ krateri gibi kaynayan zemin.
Memlûk hükümdarı Tomanbay, Osmanlı Ordusu’nun savaş yorgunu olduğunu düşü-nüyordu. Üstelik cehennemi andıran çölün, Yavuz ve ordusunu hararetiyle buharlaştıra-cağını zannediyordu.
Yavuz ise kararlıydı; zor olsa da gayret, sabır ve azimle çölü geçeceğine inanıyor-
du. Şu sözleriyle Tomanbay’ın uykularını kaçırmıştı:
“Vaktiyle bütün dünyanın, alınma-sı imkânsız dediği Konstantiniye’yi
İsmail ÇOLAK
(İstanbul) dedemiz Sultan Fatih almıştır. Biz onun torunuyuz ve Mısır’ı mutlaka alacağız. Çünkü İslâm milletinin iki başlılığa taham-mülü yoktur. Tih Çölü’nü ne pahasına olursa olsun geçeceğiz. Allah yardımcımızdır.”
Yavuz’un Gördüğü Rüya
Çölde, akrep ve yılandan başka canlı ya-şamıyordu. Gece ile gündüz arasında büyük sıcaklık farkları vardı. Kum fırtınaları hiç bit-miyordu. Daha kötüsü, çöle iki-üç asırda bir yağmur yağıyordu. Onun için su idareli kul-lanılıyor, namazlar bile teyemmümle, yani toprakla abdest alınarak kılınıyordu.
Yavuz Sultan Selim çölü nasıl geçeceğini düşünürken, bir gece rüyasında, 1240 yılın-da vefat eden büyük İslâm âlimi Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’ni gördü. Muhyiddin-i Arabi, Padişah’a şu tavsiyede bulundu: “Koyun de-rilerinden su tulumları yap ve develere yük-le. Askerlerin ağız, burun ve kulaklarını iyice sarsınlar. Çünkü çölün kumları çok incedir.”
Yavuz tavsiyelere uydu. Binlerce deveye su tulumları yükledi. Çünkü çölün hararetini dindirmek için en hayatî ihtiyaç suydu. Top-ları çekmek için de binlerce iri yapılı ve kuv-vetli öküz satın alındı. Yavuz, çöle girmeden önce askerlerine son defa şöyle seslendi:
“Ey cennet yolcuları! Ey can kardeşlerim! Bilirsiniz ki Müslüman Türkler savaş mey-danlarında ve bütün ömürlerince yalnız ve sadece Allah’tan korkarlar. Önüne çıkan hiçbir engel onu Allah yolunda savaştan alı-koyamaz. Sizler Cenab-ı Hakk’ın emirlerine uydukça onun yardımıyla bu çölü geçmek de sizlere nasip olur inşallah.”
Harekât esnasında iki-üç asırda bir ya-ğan yağmur, ilahî bir ikram olarak Osmanlı Ordusu’nun imdadına yetişti. Askerlerimizi ve hayvanları ferahlattı. Ordunun su ihtiya-cı biraz olsun karşılandı. Yağan yağmur çöl kumunu katılaştırdı ve savaş ağırlıklarının geçmesini kolaylaştırdı.
Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 201728 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 2017 29
Yusuf HALICI
Tarihte Bu Ay
29 Mart Üç Ayların Başlaması, 30 Mart
Regaib Kandili
18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi ve Şehitler Günü
12 Mart 1921
İstiklal Marşımızın Kabulü ve
Mehmet Akif Ersoy’u Enma
Günü
1-7 Mart Yeşilay Haftası
8 Mart 632 Peygamber Efendimiz’in
Veda Hutbesi’ni İradı
1-7 Mart Deprem Haftası
Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 201730 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 2017 31
Çengel Bulmaca
6- Bir Ayet bölümündeki ayet Kur’an’ın hangi suresinden alınmıştır?7- Editör’den yazısında Padişah I. Murad hangi savaş sonucunda şehid olmuştur?8- İsmail Çolak’ın yazısında, Mısır çöllerini en son geçen Pers İmparatoru kimdir? 9- İsmail Çolak’ın yazısındaki Memlûk hükümdarı kimdir?10- Mustafa Akgün’ün yazısında Fehmi’nin babasının adı nedir?
1- Bencilliğin Sonu başlıklı yazımızda kedi kiminle konuşuyor?2- Mustafa Akgün’ün yazısında tanıtılan kimdir?3- Camgöz yazımızda ziyaret edilen Irgandı Çarşılı Köprü’sünü kim yaptırmıştır?4- Ali Büyükçapar’ın tanıtımını yaptığı Cin Suresi Kur’an’ın kaçıncı suresidir?5- Babamın Diploması başlıklı yazımızda baba yüksekokulu kazanınca nereye gitmiştir?
4
6
9
10
1
2
3
5
7 8
Somuncu Baba Çocuk Dergisi | MART 201732
Recommended