View
64
Download
0
Category
Preview:
Citation preview
2
AKTARMA SÖZLÜĞÜ
Açıklamalı
Türk dillerinden Anadolu Türkçesi’ne
Deniz KARAKURT
E-Kitap
26.000 KELİME 650 Açıklama
1
12+
ONİKİ YAŞ VE ÜZERİ OKUYUCULAR İÇİNDİR.
Kaynak göstermek kaydıyla her tür alıntı yapılabilir. (İlgili alıntılar için yasal gerekçedir.)
İÇİNDEKİLER:
GİRİŞ: Sayfa – 3
SÖZLÜK: Sayfa – 6
TABLOLAR: Sayfa – 284
ETİMOLOJİK AÇIKLAMALAR: Sayfa – 304
Açıklamalar
Dijital Sürüm için:
1. Bu kitap kesinlikle ücretsizdir. Herhangi bir bedel talep edilemez.
2. Kaynak belirtmeden alıntı yapılamaz, kullanılamaz.
3. Yazarın izni olmadan basılamaz.
4. Yazarın izni olmadan kısmen de olsa değiştirilemez.
5. Serbestçe dağıtılabilir ve paylaşılabilir.
AKTARMA SÖZLÜĞÜ
Deniz Karakurt
Sözlük
Etimoloji
Türkçe Türk Lehçe ve Şiveleri,
Moğolca Lehçe ve Şiveleri
BİRİNCİ BASKI Ağustos, 2017 / TÜRKİYE
380 Sayfa
GGKEY: C9T6PFHKJPD-E
© DENİZ KARAKURT, 2017
Tüm Hakları Saklıdır.
F-KLAVYE
2
GİRİŞ
Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her
ne kadar Türkçe çatısı altında yer alsalar da farklı isimlerle anılmıştır, çünkü bağımsız birer dil olma niteliği
kazanmışlardır. Bu yayılma süreci içerisinde yabancı diller ile etkileşime giren Türk dilleri pek çok yabancı
kelimeyi dil varlığının içerisine katmıştır. Bu kaçınılmaz bir durumdur ve yeryüzündeki tüm diller için
geçerlidir. Dolayısıyla yabancı kelimelerin belirli bir oranda varlığı bir dil için endişelenilecek bir durum
değildir. Fakat öteki taraftan dilin kendi olanakları ile karşılanabilen bir kavram için yabancı bir sözcüğü
kullanmanın ne kadar gerekli ve mantıklı olduğu da tartışmalı bir konudur.
Bu sözlükte şu anda günümüzde var olan tüm Türk kökenli diller taranarak, Türkiye Türkçesi’ne
(Anadolu Türkçesi’ne) söyleyiş açısından uygun olan Türkçe kelimeler aktarılmaya çalışılmıştır. Böylece pek
çok yabancı kaynaklı kelimeye de karşılık bulunmuş olmaktadır. Yapılan çalışmada kesinlikle her sözcük
aktarılacak diye ısrarcı olunmamış, mümkün olduğunca Anadolu Türkçesi açısından söyleyiş kolaylığı ve
kulağa uygunluk dikkate alınmaya çalışılmıştır. Elbetteki yine de bazı yerlerde zorlanmalar da bulunduğu
görülecektir, çünkü söyleyiş kolaylığının nesnel kriterlerinin olmadığı da bir başka gerçektir. Bu sözlükte
bulunan sözcüklerin hiçbirisi yazarın kendisi tarafından türetilmiş değildir. Neredeyse tamamı binlerce yıllık
kültür birikiminin bir sonucu olarak halk ağızlarında kendiliğinden ortaya çıkmış kelimelerdir. Çok az bir
bölümü ise devlet kurumları tarafından türetilmiş ama toplumsal kabul görmüş sözcüklerdir. Aktarma
yapılırken kelimelerin neredeyse yüzde seksen kadarı, aynen olduğu gibi hiçbir değişiklik yapılmadan
aktarılmıştır. Geriye kalan az bir kısmında Anadolu Türkçesi’ne uyarlama amacıyla çok küçük ses
değişiklikleri yapılmış olup bu değişiklikler de kelime başına bir veya iki harfi geçmemiştir. Çok nadiren ise
asıl anlamdan tümüyle kopmamak kaydıyla bazı anlam kaydırmaları yapılmış olup, bu durumda ise asıl
anlam yine verilmiştir.
Bu sözlüğün hazırlanabilmesi için uzun yıllar boyunca çok geniş kapsamlı bir tarama yapılmıştır. En
büyük güçlük ise yabancı kökenli kelimeleri ayıklamak olmuştur. Türkçe gibi görünen ama yabancı dillerden
gelen sözcükler en büyük yanıltıcılardır. Bu sözcükler o derece Türkçeleşmiş ve kulağa o kadar uyumludur ki
yabancı kökenli olduklarını kaynak taraması yapmadan anlamak mümkün değildir. Bunlar da her ne kadar
artık Türkçe’nin ayrılmaz bir parçası olsalar da yine de sözlüğün kapsamı dışında bırakılmışlardır elden
geldiğince. Yine de anlaşılamayan ve gözden kaçanlar elbetteki olmuştur. Bazen de alternatifi bulunmayan
yabancı kelimeler köken belirterek verilmiştir.
Türkçe’nin söz varlığında zaten bulunan kelimelerin neredeyse tamamı yine sözlüğe katılmamıştır.
Yalnızca yeni sözcüklerin eklenmesi amaçlanmıştır. Fakat tesadüfi olarak Anadolu Türkçesi’nde yer alan pek
çok sözcüğün de yer almış olması kaçınılmazdır. Ayrıca devlet kurumları tarafından masa başında türetildiği
zannedilen pek çok örneğin de aslında halk dilinden alınarak kullanıma sokulmuş olduğunu gösteren pek çok
örnek de sözlükte yer almıştır.
Her ne kadar yazarın emeği ve harcadığı zaman bu sözlüğü kendisine ait kılsa da bu sözlükteki her
bir kelime geçmişiyle ve geleceğiyle, yayıldığı tüm coğrafya itibariyle Türk Milleti’ne ve Türki kökenli uluslara
aittir. Bu nedenle hiçbir çekince duyulmaksızın kaynak göstermek kaydıyla istenildiği kadar alıntı yapılabilir,
kopyalanabilir, kullanılabilir. Müsterih olunması gereken diğer bir husus ise bu sözlükteki hiçbir sözcüğün
uydurma olmayışıdır. Kaynak kontrolü ile bu durum rahatlıkla teyit edilebilir.
3
Sözlüğün amacı yabancı dillerden arındırılmış mutlak Öz-Türkçe bir dil oluşturmak kesinlikle değildir.
Böyle bir şeyin olması da zaten mümkün değildir. Ancak yine de pek çok yabancı kelimeye bizzat halk
kültürünün karşılık üretebildiği de rahatlıkla görülecektir. Bu sözlüğün içerisinden herkes birkaç kelimeyi
günlük hayatın içerisinde kullanabilirse Türkçe’nin zenginliği ve söyleyiş gücü artacaktır. Özellikle kitap veya
dergi, gazete yazarlarının ve bilimsel eserler üretenlerin fazla değil üç veya dört kavramı bile kullanmaları
önemli bir katkı sağlayacaktır.
Ancak sözlüğün hazırlanması aşamasında net olarak tespit edilmiş olan husus, Dünya’da hemen her
alanda Latince’yi esas alan bir bilim dilinin gelişmiş ve gelişmeye de devam etmekte olduğudur. Maalesef
tüm Dünya’da herhangi başka bir dil içerisinde bu duruma ikinci bir alternatif oluşturulabilmiş değildir.
Elektronik araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte İngilizce de teknolojik kavramları da adlandırmada kullanılan
tek dil haline gelmiş durumdadır. Tam da bu noktada Türkçe için söylenebilecek en önemli şey, bir an önce
bilim ve teknoloji kavramlarının karşılıklarının oluşturulması gerekliliğidir. Bu çalışmada buna öncülük
edebilecek örneklere de yeterli olmasa da yer verilmeye çalışılmıştır. Fakat kavramlar yine halk ağzından
alınmış olduğundan kapsam sınırlı kalmıştır. Çünkü bilim dili üretebilmek için halk ağzı bir yere kadar etkili
olmakta, belirli bir aşamadan sonra yetersiz kalmaktadır. Fakat hiç olmazsa toplum tarafından da kullanılan
bazı temel kavramlara karşılık üretilebilmiş olduğu görülecektir.
Ayrıca bu sözlüğün etimoloji çalışması yapanlar için de önemli bir boşluğu doldurarak katkı
sağlaması amaçlanmıştır. Fakat uzun çözümlemeler yerine birkaç kelimelik açıklamalar yeterli görülmüştür.
Yalnızca kitabın sonunda bazı sözcüklerle ilgili görüşlere yer verilmiştir. Buradaki amaç pratik kullanım
olduğu için hangi sözcüğün nereden kaynaklandığı veya anlamının ne olduğu çok gerekmedikçe uzun uzun
anlatılmamıştır.
Bu çalışma aynı zamanda en yaygın gündelik kullanım alanlarının ve bilim dallarının içerdiği
terimlerin kısmen de olsa Türkçe karşılıklarını anlaşılır ve uygulanabilir bir biçimde derlemeyi
amaçlamaktadır. Yıllar süren kişisel derleme çalışmalarından ve tamamen geleneksel kaynaklardan
yararlanılarak ortaya çıkan bu eser için Orta Asya kökenli kelimeler, diğer Türk lehçe ve şiveleri, Asya Türk
Devletlerinin resmi dilleri ve Anadolu halk ağzı titizlikle incelenmiş ve sözcükler kullanım kolaylığı ile
terimsel nitelik taşıma ölçütlerine göre toplanarak değerlendirilmiştir.
Yeri gelmişken değinilmesi gereken diğer bir husus da sözcüklerin ister başka akraba dillerden, ister
tarihsel kaynaklardan alınma yoluyla ya da türetme ile dile yerleştirilmesinin doğal bir yöntem olmadığı, dile
müdahele hatta zorlama anlamına geldiği görüşüdür. Bunun üzerinde ciddi olarak durmak (bu anlayışı
ciddiye almak) ve haklılık payını da göz önünde bulundurmak gerekir. Her şeyden önce toplumun ortak
hafızasına yerleşecek sözcüklerin bir deneme ile bile olsa üretilirken veya alınırken titizlikle seçilmesi
gerekir. Ancak bu bağlamda endişe edilmesine gerek olmayın husus şudur, toplumun kulağına uygun
gelmeyen sözcükler ne kadar zorlanırsa zorlansın zaten kabul görmeyip kenara itilmektedir. Bunun için farklı
bir dilden, Almanca’dan örnek vermek konuyu yeterince izah edecektir. Almanca’da aynı yöntemle Latince
kavramların yerine onları karşılayacak anlamlarla üretilen “Fernseher” (Televizyon, anlamı: Uzak-görür) ile
Fernhörer (Telefon, anlamı: Uzak-duyar) sözcüklerinden birincisi Alman kültüründe bütünüyle yerleşmiş
Latince “Televizyon” sözcüğü neredeyse hiç kullanılmaz hale gelmiştir. Buna karşın “Fernhörer” tutmamış ve
“Telefon” kullanılmaya devam etmiştir. Özetle hangi kelimenin ortak kullanım açısından kabul göreceğine
karar verecek olan da yine ortak algıdır. Hem Türkçe’de hem de başka pek çok dilde bunun onbinlerce
örneği vardir. Yeni sözcükler ise söyleyiş kolaylığı esas alınarak ve halk düşünüşü temelinde mantıksal olarak
ortaya çıkartıldığında yapay olarak üretilmiş bile olsa rahatlıkla yaygınlaşabilmektedir. Sonradan türetilen
pek çok kelime bugün yerleşmiştir ve kullanımı kabul görmüştür. Tek bir örnek vermek gerekirse “uzay”
4
sözcüğünde olduğu gibi... Yapay olarak üretilen bu sözcük günümüzde karşılığı olarak önerildiği “feza”
sözcüğünden çok daha fazla yaygın biçimde kullanılmaktadır.
Genel olarak tüm özleştirme denemeleri ve özel olarak ise bu çalışma için öne sürülebilecek karşıt
görüşlere ve kısaca savunmalarına değinmek bazı soruları yanıtlamak açısından yararlı olacaktır. Sözcüklerin
aktarılmasına veya yeni terimlerin kullanılmasına ilişkin temel sorunları şu başlıklar altında toplayabiliriz.
1. Aktarılan kelimelerin veya yerleştirilmeye çalışılan terimlerin zorlama veya yapay olması (bazen
de yapay algılanması).
Herşeyden önce tüm sözcüklerin zorlama veya yapay olduğu iddiası geçerli değildir. Ancak kulak
kabul etmediğinde yapay olarak algılandığı ise kesin bir gerçektir. Derleme çalışmaları, halk kültüründe
zaten var olan sözcükleri, taşıdığı anlam bakımından olduğu gibi korumayı veya bazen anlam kaydırmalarıyla
kullanımlarını yaygınlaştırmayı ve çoğu zaman da sonuç olarak terim niteliğinde kullanmayı amaçlar.
Gerçekten de bu çalışmada yeni sözcük üretilmesi yoluna gidilmemiştir. Aksine Türk dilinin yayılım alanında
kullanılan öğeler bir araya getirilmeye çalışılmıştır.
2. Üretilen veya derlenen sözcüklerin gülünç olması veya öyle algılanması.
Kimi zaman bazı sözcüklerin gülünç bulunması iki nedene dayalıdır. İlk olarak, tamamen yeni olan
veya ilk defa duyulan bir sözcüğün kulağa yabancı gelmesi nedeniyle önyargılı yaklaşılması en temel
sorundur. Ancak bu önyargı zamanla yok olabilmektedir, önemli olan sözcüğün kolay kullanılabilir olmasıdır.
Örneğin “olanak, olasılık” gibi kelimeler ilk üretildiklerinde alay konusu yapılmışlardır, ancak günümüzde
bilimsel tabirler olarak yerleşen bu terimleri hemen herkes kullanmaktadır. İkinci neden ise üretilen
kelimenin, halk ağzının yerleşik kullanım ahengine veya kolaylığına aykırı olması önemli bir gerekçedir.
Gerçekten de bu sözcükler ne yapılırsa yapılsın yerleşik olarak kullanılamazlar ve sözlüklerin içinde yitip
giderler. Ancak yine de bilinmesi gereken diğer husus şudur ki, bazı sözcüklerin geldiği dillerdeki anlamları
hiç de daha az gülünç ve daha az uydurma değildir. Örneğin “Televizyon” sözcüğü, Latin kökenli dillerden
birebir çeviri ile ifade edersek, “Tele+Vision = Uzak+Görüntü” demektir. Üstelik yerleşik olduğu için
savunulan pek çok sözcük bizim kültürümüzden tamamen uzaktır ve hiçbir geleneksel dayanağı yoktur.
Örneğin “Mart” kelimesi Latin Savaş Tanrısı “Mars”ın adından gelir. Aynı durum pek çok Farsça ve Arapça
kökenli kelime için de geçerlidir. Bunlara benzer binlerce örnek verilebilir. Üstelik kimi abartılı örneklerin
sürekli olarak vurgulanması veya geçmişte bazı mizah dergilerindeki yahut da gazete eleşitirilerindeki alay
etme amaçlı parodi denilebilecek türetmelerin gerçek zannedilmesiyle ortaya çıkan yanılgıların da bir
efsaneye dönüşerek özleştirme karşıtı yaklaşımlara malzeme yapılması ise ayrı bir gerçektir.
Üstelik özleştirmeye şiddetli tepkiler verilirken öte yandan kulağa, dile, söyleyişe uymayan hele bir
de anlaşılmaz tuhaflıklarla telafuz edilen yabancı kelimelerin umarsızca ve pervasızca dilin kullanım alanı
içine sokulmasına bu tepkinin neredeyse hiç gösterilmiyor oluşu ise içler acısı, trajikomik bir durumdur. Bu
nedenle şöyle bir yaklaşımın işe yarayıp yaramayacağı ciddiyetle tartışılmalıdır. Özleştirme yapmaya gerek
yoktur, hem de hiç. Onun yerine nasıl ki son 50 yılda Türkçe’ye on binlerce İngilizce, binlerce Fransızca ve
hatta öyle olduklarını zannederek Latince kelime sokulup hiçbir tepki görmüyor ise özleştirme veya dilde
arındırma yapmaya çalışmak yerine yeni yabancı kelimeler almaya devam etmek daha mantıklıdır; tek şartla
ki bu yabancı kelimelerin ille de İngilizce olması gerekmeden. Örneğin beş binin üzerinde Azerice, birkaç bin
tane Tatarca, bir o kadar Kırgızca ve Kazakça, beşyüz kadar Türkmence ve Özbekçe, yüzer tane Başkurtça,
Hakasça ve Balkarca hatta beşer onar tane de Yakutça, Çuvaşça, Tuvaca “yabancı kelimeyi” Türkçe’ye
yerleştirmekte hiçbir mahzur olmayacaktır.
5
3. Unsurların farklı kültürel bağlamlara ait olması ve bu nedenle gereksinimi karşılayamayacağı.
Bu iddianın ilk kısmı doğru olmakla birlikte sonuçta gereksinimi asla karşılayamayacağı iddiası her
zaman geçerli değildir. Üstelik bu günümüzde hemen her kültür için karşılaşılabilecek bir durumdur. Mesela
“Jüpiter” Roma mitolojisinin Baş-Tanrısıdır. İngilizcedeki gün adlarının her biri Cermen kökenli bir tanrının
adından gelir. Mesela “Thursday” sözcüğü “Thor’s Day = Yıldırım Tanrısı’nın Günü” demektir. Üstelik
gezegen adlarının ve haftanın günlerinin tamamı için bu esas geçerlidir. Ancak bunlar Pagan veya Putperest
bir yaklaşımı benimsemek anlamına gelmez. Mitoloji kahramanlarının sembolik yansıması ve geleneklerin
yaşatılması olarak ele almak daha doğru olacaktır. Avrupa kültüründe bugün Paganizm bütünüyle yok olmuş
olmakla birlikte dildeki, edebiyat ve sanattaki yansımaları hala devam etmektedir. Üstelik Türk mitolojisine,
eski bir dönemin gereksiz kalıntıları gözüyle bakanlar hiç çekinmeden gidip sinemada Herkül filmlerini,
Thor’un savaşlarını izleyebilmektedirler.
Değinilmesi gereken diğer önemli bir husus ise, halk kültürünün doğayla bütünleşik ve doğaya
saygılı yaşam biçiminin bu derlemedeki yansımasının görülmesidir. Öz kültürümüz, doğaya ve içindeki
varlıklara düşman olan, onları yok eden bir anlayışa sahip değildir. Aksine doğal çevreyi ve içinde
barındırdığı bitkileri ve hayvanları koruyan bir yaklaşım ve düşünce yapısı daima kendisini hissettirir.
Maalesef günümüzde yok olan bu özelliğimizi yeniden diriltmemiz gerekmektedir.
Bu çalışma bir örnek niteliğinde olup geliştirilmeye açıktır, yeter ki benimsenebilir terimler
türetilebilsin.
Deniz Karakurt
2017
Yazar artık vazgeçilmez bir kaynak konumuna gelmiş olan “Türk Söylence Sözlüğü”nden
sonra ikinci sözlük çalışması olan “Aktarma Sözlüğü” ile Türkçe’nin gizli gücünü bir kez daha ortaya
çıkarmaktadır.
ÖNEMLİ AÇIKLAMA: Kelimelerde Türkçe olmayan karakterlere yer verilmemiştir. Bu nedenle aşağıdaki
sesler ve onları temsil eden harfler Türk Alfabesindeki harflere dönüştürülmüştür. Sözlüğün sonunda
“Harfler ve Ses Değerleri” ile ilgili ayrıntılı açıklamalara yer verilmiştir. Fakat sözlüğü kullanırken Türkçeye
aktarılan kelimelerle ilgili basit açıklamalar mutlaka dikkate alınmalıdır:
Q:_Gırtlaktan veyâ gırtlağa yakın çıkarılan kalın bir “K/G” sesidir [Arapça “Kaf” harfi]. K’ya dönüştürüldü.
X:_Gırtlaksı ve hırıltılı bir “H” sesidir [Arapça “Hı” harfi, İngilizce “Kh” sesi]. H’ya dönüştürüldü.
W:_Açık (“U” gibi) bir “V” sesidir. Dudaklar dişlere değmez [Arapça “Vav” harfi]. V’ye dönüştürüldü.
Ň:_Art damaktan çıkarılan N/G karışımı bir sestir. [Osmanlıca “Kaf-ı Nûni” harfi]. N’ye dönüştürüldü
Ä:_Kısa, kapalı, boğazdan gelen (A/E arası) sert bir “E” sesidir (Alternatif: Azerice Ə). E’ye dönüştürüldü.
6
- A -
ABA: Abla (büyük kız kardeş)
ABAÇI: 1. Kötü ruh (dişi) 2. Öcü
ABADAN: Cömert
ABAHAN: 1. Kral 2. Büyükbaba
ABAK: Namuslu
ABAKAN: Ayı Kral (mitoloji)
ABAKAY: 1. Kraliçe 2. Büyükanne
ABAKI: Bostan / tarla korkuluğu [1]
ABALAÇ: Üvey abla
ABALAMAK: Gizlemek
ABALANMAK: Ablalık etmek
ABAMAK: Gizlenmek
ABANMAK: Gizlemek
ABAR: Kürek (sandal) [2]
ABARA: Su değirmeni dolabı
ABARÇI: Kürekçi (sandal)
ABARGAÇ: Kürek (sandal)
ABARGAL: Dümen küreği
ABARGAN: Kürek mahkumu
ABARMAK: Kürek çekmek [3]
ABARMAN: Su değirmeni
ABARTMAK: Mübalağa etmek
ABASI: 1. Şeytan 2. İblis
ABAŞ: Kadın yürüyüşü
ABAŞMAK: Salınarak yürümek
ABAY: 1. Dikkat 2. Hayret
ABAYLAMAK: Dikkatli davranmak
ABAYLI: Dikkatli
ABAYMA: Dikkat
ABAYMAK: Dikkat etmek
ABAYSIZ: Dikkatsiz
ABAZAN: Kadınsız kalmış erkek [4]
ÂBİ: Ağabey (Anadolu Türkçesi)
ABRA: Dümen palası (gemi)
ABRAÇ: Dümen
ABRAĞAN: 1. Su ejderi 2. Girdap
ABRAK: Çıpa (gemi)
ABRALGA: Yeke (sandal)
ABRAMAK: Dümen kullanmak [5]
ABRAMAN: Kaptan
ABRAN: Çıpa makarası
ABRANAK: Dümen sistemi
ABRAR: Dümenci (gemi)
ABRAŞ: 1. Alaca 2. Benekli
ABRAŞMAK: Birlikte gemi sürmek
ABRAVUZ: Uskur (gemi pervanesi)
ABUÇKA: Yaşlı kadın
ABULÇA: Soy atası
ABURGA: Boynuz
ABURGU: Boynuz borazan / düdük
ABUŞKA: Büyükanne (nine)
ABZAR: 1. Ahır (ve/veya) 2. Avlu [6]
ACAR: 1. Dikkat 2. Gözüpek
ACARMAK: Dikkat etmek
ACATAY: Küçükhanım
ACAY: “Muhterem” (kadına) [7]
ACAYLAMAK: “Acay” demek [8]
ACAYLI: Hürmetli
ACAYMA: İsimsiz hitap (kadına)
ACAYMAK: İhtiram göstermek
ACAYSIZ: Hürmetsiz
ACIĞ: 1. Keder 2. Elem
ACIĞAN: 1. Kederli 2. Elemli
ACIK: 1. Keder 2. Elem
ACIKSA: İştah
ACIKSAMAK: İştahlanmak
ACIKSAR: İştahlı
ACIKSATMAK: İştahlandırmak
ACILDAĞAN: Sitem
ACILDAK: Sitem
ACILDAMAK: Sitem etmek
ACILDAR: Sitemkar
ACIM: Pişmanlık
ACINMAK: Pişman olmak
ACIRA: Hüzün
ACIRAMAK: Hüzünlenmek
ACIRATMAK: Hüzünlendirmek
ACIRGA: Yabani turp
ACIRGAMAK: Acı tat vermek
ACIRGAN: Ağızda acı tat bırakan
ACIRGANMAK: Ağzı acımak
ACIRMAK: Pişman olmak
ACIRTMAK: Pişman etmek
ACITAŞ: Şap (alümen)
ACUMUK: Gilaboru (ağaç, meyve)
AÇA: Teyze (annenin kız kardeşi)
AÇAĞ: Yüzgörümlük hediyesi [9]
AÇAĞAN: Nisan ayı
AÇAK: Anahtar yuvası
AÇAL: Saponin (sabun özütü) [10]
AÇALA: 1. Umuma açık 2. Aleni [11]
AÇALAMAK: İfşa etmek [12]
AÇALANMAK: İfşa edilmek
AÇALAŞMAK: İfşa olmak
AÇALATMAK: İfşa ettirmek
AÇALGA: Deterjan
AÇALGAMAK: Deterjanlamak
AÇALGANMAK: Deterjanlanmak
7
AÇALMAK: Temizlenmek (kir) [13]
AÇALTMAK: Temizlemek (kirden)
AÇAMAG: Tereyağlı mısır unu aşı
AÇAMAK: Duvak / peçe açmak
AÇAN: 1. Ferah 2. Nisan ayı
AÇANAK: Cevap anahtarı
AÇAR: 1. Anahtar 2. Nisan ayı
AÇARA: 1. Kanatlı kapı 2. Zaviye [14]
AÇARAK: Kalemtraş
AÇARAMAK: İkiye ayırmak
AÇARATMAK: İkiye ayırtmak
AÇARGA: 1. Parola 2. Giriş kodu
AÇARGAMAK: Parola / kod girmek
AÇARMAK: Anahtarla açmak
AÇARMAN: 1. Çilingir 2. Anahtarcı
AÇARYA: Müderris (Sanskritçe)
AÇATAY: Bident (iki uçlu çatal)
AÇAVUT: Fatih
AÇAY: Hasret
AÇAYMAK: Hasret çekmek
AÇI: Zaviye (matematik)
AÇIĞAN: Mayalanmış hamur
AÇIĞAZ: Yabani sarımsak
AÇILAĞAN: Kapı / pencere kanadı
AÇILAMAK: İkiye ayırmak
AÇILANMAK: İkiye ayrılmak
AÇILATMAK: İkiye ayırtmak
AÇILDAMA: Tefsir
AÇILDAMAK: Tefsir etmek
AÇILDAR: Tefsirci
AÇILDIR: Parola
AÇILDIRMAK: Parola söylemek
AÇILGA: İnkişaf
AÇILGAMAK: İnkişaf etmek
AÇILGAN: İnkişaf eden
AÇILGANMAK: Reform yapmak
AÇILGATMAK: İnkişaf ettirmek
AÇINDIRMAK: İtiraf ettirmek
AÇINIM: İtiraf
AÇINMAK: İtiraf etmek
AÇIR: 1. Diyet 2. Perhiz 3. Oruç
AÇIRA: 1. Gıpta 2. Zaviye (köşe)
AÇIRAMAK: Gıpta etmek
AÇIRAY: 1. Açgözlü 2. Şeytan
AÇIRGA: Tamah
AÇIRGAN: Tamahkar
AÇIRGAMAK: Tamah etmek
AÇIRGAŞMAK: Talan etmek
AÇIRMAK: Diyet / perhiz yapmak
AÇIRTMAK: Diyet yaptırmak
AÇIRTMAN: Diyetisyen
AÇIT: Pencere
AÇITAY: “V” işareti (parmakla)
AÇITKA: Turşu suyu
AÇITKAN: Sirke
AÇITMA: Sirke fermantasyonu [15]
AÇITMAK: Mayalamak
AÇITMAN: Maya
AÇKA: Zımpara
AÇKALAMAK: Zımparalamak
AÇKARAK: Açgözlü
AÇKARMAK: Açgözlülük etmek
AÇKURSAK: Gözü doymaz
AÇMAN: Maymuncuk (anahtar)
AÇNA: Fermentasyon
AÇNAMAK: Fermente olmak
AÇNAŞMAK: Fermente olmak
AÇNATMAK: Fermente etmek
AÇNAVUR: Sucuk [16]
AÇSAMAK: Aralamak (kapı vs.)
AÇSATMAK: Aralatmak (kapı vs.)
AÇSIK: İştah
AÇSINMAK: İştahlanmak
AÇSIZ: 1. İştahsız 2. Tok
AÇTAY: Açgözlü
AÇUVTAŞ: Şap
AD: İsim [“d” harfi ile yazılır]
ADAĞAN: Dağ tanrısı (mitoloji)
ADAK: Nezir
ADAKA: Horoz
ADAKAN: 1. Kral 2. Büyükbaba
ADAKLAMA: Nezretme [17]
ADAKLAMAK: Nezretmek
ADAKLANMA: Nezredilme
ADAKLANMAK: Nezredilmek
ADAL: 1. İdeal (ülkü) 2. Sadakat
ADALDAŞ: 1. Yemin 2. Helallik
ADALDAŞMA: Yeminleşme
ADALDAŞMAK: Yeminleşmek [18]
ADALGA: Şöhret
ADALGAMAK: Meşhur olmak
ADALGAN: Meşhur
ADALMA: İsim alma
ADALMAK: İsim almak
ADALMIŞ: İsim almış
ADALYOL: Dava (ideoloji) [19]
ADAM: 1. Nezir 2. Yürüyüş
ADAMAK: Nezretmek
ADAN: 1. Gayrı 2. Liyakat
8
ADANCA: Fedakarlık
ADANCAN: Fedakar
ADANÇ: Misyon (özgörev)
ADANGA: Dava (ideoloji)
ADANGAN: Dava adamı (idealist)
ADANIR: 1. İdealist 2. Layık
ADANMAK: Nezredilmek
ADANMAN: Misyoner
ADAR: Nezirci
ADARA: Teferruat
ADARAMAK: Teferruatlandırmak
ADARGA: 1. Rol 2. Tezgah
ADARGAL: Gıpta
ADARGAMAK: Rol yapmak
ADARGAN: Taklitçi
ADARGANMAK: Taklit etmek
ADARMAK: Adını değiştirmek
ADAŞ: Aynı adı taşıyan
ADAŞMAK: Aynı adı taşımak
ADAV: İthaf
ADAVLAMAK: İthaf etmek
ADAVLANMAK: İthaf edilmek
ADAY: Namzet
ADAYLAMAK: Aday göstermek
ADIK: Meşhur
ADIKMAK: Meşhur olmak
ADIKMAN: Meşhur
ADIN: 1. Meşhur 2. Mahlas
ADINÇ: Şöhret
ADINÇAK: Mümtaz
ADINÇAMAK: Mümtazlaşmak
ADINÇSIZ: Şöhretsiz
ADINMAK: Mahlas almak
ADKOŞMA: Lakap takma
ADKOŞMAK: Lakap takmak
ADLAŞKAN: Bahisçi (iddiacı)
ADLAŞMAK: Bahse girmek (iddia)
ADLIK: Şöhret
ADMIŞ: Şöhretli
ADRAMAN: Dev (mitoloji)
ADSAK: Şöhret heveslisi
ADSAMAK: Şöhret istemek
ADSAY: Muhterem
ADSAYMA: Hürmet
ADSAYMAK: Hürmet etmek
ADUĞ: Evcil at
ADUĞÇUN: Seyis (at bakıcısı)
ADUT: Avuç içi
AFŞAR: Cuma günü
AĞA: Toprak soylusu
AĞAK: Çiçek hastalığı
AĞAL: Saygı sözü (“Hazreti” gibi)
AĞALAK: Beyaz koyun / keçi
AĞALAY: Pembe renk
AĞALBAY: Muhterem
AĞALCAN: Örümcek adam [20]
AĞALÇI: Medyum (ruh çağırıcı) [21]
AĞALÇILAMAK: Ruhla konuşmak
AĞALÇAK: Ruh çağırma merasimi
AĞALÇAMAK: Ruh çağırmak
AĞALÇANMAK: İçine ruh girmek
AĞALÇAR: İçine ruh giren kişi
AĞALMA: Ruh çağırma
AĞALMAK: Ruh çağırmak
AĞAN: 1. Dua 2. Totem ruhu [22]
AĞANLAR: 1. Ced 2. Totem soyu
AĞAR: 1. Bal arısı 2. Hava
AĞARÇAK: Havadar
AĞARÇAMAK: Lorlaşmak
AĞARÇAN: Lor peyniri
AĞARÇI: Tütsü
AĞARI: 1. Temiz 2. Saf [23]
AĞARIK: Saf (temiz)
AĞARIL: Steril
AĞARILÇA: Sterilizasyon
AĞARILÇAMAK: Sterilize olmak
AĞARILÇATMAK: Sterilize etmek
AĞARILGA: Rafinasyon
AĞARILGAMAK: Rafine olmak
AĞARILGAN: Rafine
AĞARILGANMAK: Rafine olmak
AĞARILGATMAK: Rafine etmek
AĞARILMAK: Temizleşmek
AĞARINÇ: 1. Namus 2. İffet
AĞARINMAK: Temizlenmek
AĞARIŞMAK: Temizleşmek
AĞARITKAN: Deterjan
AĞARITMAK: Temizlemek
AĞARLAK: 1. Kerim 2. Şerefli
AĞARLAN: İffetli
AĞARMAG: Karabuğday unu
AĞARMAK: Beyazlaşmak
AĞARSAK: Aheste
AĞARSAMAK: Aheste davranmak
AĞARSI: Namus
AĞARSIK: Bakire
AĞARSIN: Namuslu
AĞARSINMAK: İffetli davranmak
AĞARTAÇ: Çamaşır suyu, klorak
9
AĞARTKA: Bira
AĞARTMAK: Beyazlaştırmak
AĞAS: Kakım (hayvan) [24]
AĞAT: Beyaz ev ördeği (uçamaz)
AĞATAY: Küçükbey
AĞAV: 1. Şeref 2. İtibar
AĞAZAK: 1. Fidan 2. Bonzai ağacı
AĞBASAN: Hayalet
AĞBASAR: Hayaletli mekan
AĞBASMAK: Hayalet görmek
AĞBASTI: Hayaletle karşılaşma
AĞBUGA: Tıp tanrısı (mitoloji)
AĞCAKUTAN: Akbalıkçıl kuşu
AĞCAMUK: Beyaz frenk üzümü
AĞCAR: Gelin ağıdı
AĞDALMAK: Tertemiz olmak
AĞDAMAK: Temizlemek
AĞDANMAK: Temizlenmek
AĞDIK: 1. Temiz 2. Arşa çıkan
AĞDIKMAK: Arşa çıkmak
AĞDINMAK: Göğe yükselmek
AĞDIRMAK: Göğe yükseltmek
AĞGARIN: Penguen [25]
AĞI: 1. Gözyaşı 2. Şeref [26]
AĞIÇ: Servet
AĞIÇI: Paralı ağlayıcı
AĞIL: 1. Koyun ahırı 2. Hale
AĞILAMAK: Ağlamak
AĞILGAT: Meteorit
AĞILIK: Şeref
AĞIM: 1. İrtifa 2. Yükseliş
AĞIN: Niyet
AĞINCAK: Yürüyen merdiven
AĞINÇ: Elektrik
AĞINÇLI: Elektrikli
AĞINÇSIZ: Elektriksiz
AĞINLAMAK: Niyet etmek
AĞINMAK: Elektrik çarpılmak
AĞIRLAK: 1. Hürmet 2. İkram
AĞIRSAMAK: Ağırına gelmek
AĞIRÇAK: Safra (ağırlık)
AĞIRÇAMAK: Ağırlıka aşağı inmek
AĞIRSAK: Aheste
AĞIRŞAK: Ağırlaştırıcı nesne [27]
AĞIŞ: Göğe çıkma (Hz. İsa) [28]
AĞIŞMA: Göğe yükselişme
AĞIŞMAK: Göğe yükselişmek
AĞIŞTIRMAK: Göğe salmak
AĞIT: Mersiye
AĞITMAK: Göğe fırlatmak [29]
AĞIZDAN: Şifahen (sözel)
AĞIZDAMAK: İrticalen söylemek
AĞIZDANMAK: Şifahen okumak
AĞIZDIRIK: Gem
AĞLAÇ: Sulugöz (herşeye ağlayan)
AĞLAK: Sulugöz (herşeye ağlayan)
AĞLAMSIMAK: Ağlar gibi olmak
AĞLATI: Trajedi
AĞLAZ: Mızıkçı (oyunbozan)
AĞLAZLAMA: Mızıklama
AĞLAZLAMAK: Mızıklamak
AĞLAZLAŞMAK: Mızıkçılaşmak
AĞLAZLIK: Mızıkçılık
AĞMA: 1. Meteor 2. Şahap
AĞMACA: Yoz atmaca (kuş)
AĞMAÇ: Terazideki bozukluk
AĞMAK: Göğe yükselmek
AĞMAN: Terazinin ağır tarafı
AĞMANMAK: Dengesi bozulmak
AĞMAŞ: Aurora ışığı
AĞMAŞMAK: Göğe yükselişmek
AĞMATMAK: Dengesini bozmak
AĞMAYA: Ak şişman çocuk (kız)
AĞMAZAK: Meteorit
AĞNAK: Debelenme yeri (eşek vs.)
AĞNAMAK: Yerde debelenmek
AĞNAŞMAK: Debelenişmek
AĞNATMAK: Debelendirmek
AĞRAK: Vakur
AĞRAM: Vakar (ciddiyet)
AĞRAMLAMAK: Vakar etmek
AĞRAS: Mütevazı (alçakgönüllü)
AĞRASLANMAK: Tevazu etmek
AĞRASLIK: Tevazu
AĞRIK: 1. Külfet 2. Angarya
AĞRIKAY: Hasta
AĞRIKMAK: Külfetlenmek
AĞRINMAK: Zoruna gitmek
AĞRIŞ: Izdırap
AĞRIŞMAK: Izdırap duymak
AĞSIMAK: Berat / temyiz istemek
AĞSINMAK: Berat / temyiz etmek
AĞŞAMAK: Yıldırım düşmek
AĞŞAN: Yıldırım
AĞTAYA: Ak şişman çocuk (erkek)
AĞTUTMA: Albümin eksikliği
AĞTUTMAK: Albümin eksilmek
AĞU: Zehir
AĞULACI: Zehirli hayvan
10
AĞULAÇ: Zehirli madde
AĞULAMAK: Zehirlemek
AĞULANMAK: Zehirlenmek
AĞULATMAK: Zehirletmek
AĞURÇA: Hıyar (bitki), salatalık
AĞYA: Tepeli doğan kuşu
AĞZAÇAN: İftar eden kişi
AĞZAÇAR: 1. İftar 2. İftariyelik
AĞZAÇMAK: İftar etmek
AĞZAÇTI: İftar
AĞZALAK: Polemik
AĞZALAMAK: Polemiğe girmek
AĞZALANMAK: Polemiğe girmek
AĞZALAŞMAK: Polemiğe girişmek
AĞZALMAK: Mihnet etmek
AĞZAMA: Vaat
AĞZAMAK: Vaat etmek
AĞZAR: Yular
AĞZAŞMAK: Vaatleşmek
AĞZINÇ: Özür (tarziye)
AĞZINDI: Özür (tarziye)
AĞZINMA: Özür dileme
AĞZINMAK: Özür dilemek
AĞZINIŞMAK: Özür dileşmek
AHAR: Çay (akarsu)
AHIN: Aşık (halk şairi)
AHINAY: Kadın aşık (halk şairi)
AHINÇ: İlham
AHINMAK: İlham gelmek
AHLAV: Beddua
AHSIMAK: İç çekmek
AHSINMAK: Pişman olmak
AHTAR: Nadas
AHTARAÇ: Pulluk (büyük saban)
AHTARMA: Nadasa bırakma
AHTARMAK: Nadasa bırakmak
AJAR: Dikkat
AJARMAK: Dikkat etmek
AJIK: 1. Elem 2. Keder
AJIKMAK: Elemlenmek, kederlenmek
AJILMAK: Döllenmek
AJIRGAN: Erkek (Mançuca)
AJITKAN: Döl
AJITMAK: Döllemek
AKA: 1. Amca 2. Gol (spor)
AKAÇ: Dren
AKAÇLAMA: Drenaj
AKAÇLAMAK: Drenaj yapmak
AKAĞAN: Likit
AKAK: 1. Mecra 2. İnci
AKALAMAK: Gol atmak
AKALANMAK: Gol yemek
AKALAŞMAK: Berabere kalmak
AKALAY: Alüminyum [30]
AKANAK: 1. Çeşme 2. Pınar
AKAR: 1. Mai 2. Likit
AKARAK: Musluk
AKAŞ: Helal yemek
AKATOY: Yaz bayramı (21 Haziran)
AKAY: 1. Adam 2. Erkek
AKAYAZ: Kainat [31]
AKAZAN: Erkeksiz kalmış kadın [32]
AKBUĞA: Beyaz ejder (tıp simgesi)
AKBUR: Beyaz tebeşir
AKÇA: Para
AKÇALAR: Beyaz tenli
AKÇALAY: 1. Nakdi 2. Parasal
AKÇALI: Paralı
AKÇALMAK: Beyazlaşmak
AKÇALMAZ: Esmer tenli
AKÇAMUK: Pamuk kozası
AKÇASIZ: Parasız
AKÇIN: Dürüst
AKÇINMAK: Dürüst davranmak
AKÇURA: Zararsız cin
AKIL: Bitki özü
AKILGAĞAN: Kenger (bitki)
AKILGAMAK: Özü akmak (bitki)
AKILGAN: Çam sakızı
AKILGATMAK: Öz akıtmak (bitki)
AKINÇ: Cereyan
AKINÇLI: Cereyanlı
AKINÇSIZ: Cereyansız
AKINDIRIK: Reçine
AKINMAK: Cereyan etmek
AKIRGAN: Yağmurda akan dere
AKIRT: Unlu süt sosu
AKIRTMAÇ: Kıvamlı yiyecek
AKIRTMAŞ: Deve sütlü un yemeği
AKIRTMAK: Kıvam vermek
AKIŞ: Seyelan
AKIŞKAN: 1. Seyyal 2. Likit
AKIŞMAK: Seyelan etmek
AKIT: 1. Sıvı pekmez 2. Koyu sıvı
AKIZ: Karizma
AKIZMAK: Tesir etmek (psikolojik)
ÂKİ: Abla (Çuvaşça)
AKKAN: Lenf, lenfa
AKKOR: 1. Narıbeyza 2. Florasan
11
AKLAR: Sosyalizm karşıtları (tarih)
AKLAV: 1. Berat 2. Temyiz
AKMAN: 1. Nezih 2. Duru su
AKMANDIR: Sakız otu
AKMAY: Sade yağ (rafine tereyağ)
AKPAN: Ocak ayı
AKRA: Beyaz renk
AKRAÇ: Aktarma kabı
AKRAMAK: Aktarmak (sıvı)
AKRAR: Bereket töreni [33]
AKRAŞIN: Albino
AKRAŞMAK: Birbirine su dökmek
AKRATMAK: Aktarmak (sıvı)
AKSIL: 1. Beyazımsı 2. Sedef (deri)
AKSILMAK: Beyazlaşmak
AKSIM: Protein (bilimsel)
AKSIMAK: İtiraz etmek
AKSIMAL: İtiraz
AKSIMAN: İtirazcı
AKSINMAK: İtirazı haklı bulunmak
AKSOY: Asalet
AKSOYLU: Asil
AKSURGAK: Ak sarmaşık
AKŞA: Para birimi (“Lira” gibi)
AKŞALAMAK: Bahşiş vermek
AKŞALANMAK: Bahşiş almak
AKŞALAŞ: Pazarlık
AKŞALAŞMAK: Pazarlık etmek
AKŞALAY: Parasal
AKŞALI: Paralı
AKŞASIZ: Parasız
AKŞAR: Badana
AKŞARLAMAK: Badanalamak
AKTA: Hadım (iğdiş)
AKTALAMAK: Hadım etmek
AKTALANMAK: Hadım olmak
AKTAMAK: Berat ettirmek
AKTAN: Seher
AKTANMAK: Berat etmek
AKTARAÇ: Fırıncı küreği
AKTARGA: Faks cihazı
AKTOMUR: Lenf düğümü
AKULA: Beyaz köpekbalığı (Rusça)
AKUNA: Beyaz dalgıç kuşu [34]
AK-UY: Beyaz Saray (“Ak Ev”) [35]
AKYOL: Hidayet
AKYUMUR: Beyaz turp
AKYUVAR: Lökosit (kan hücresi)
ALA: 1. Karışık renk 2. Hile
ALABUĞA: Balina [36]
ALAÇI: Ölümcül kötü ruh
ALAÇIK: 1. Kulübe 2. Baraka [37]
ALAÇIN: Kızıl şahin
ALAF: Ateş tanrıçası (mitoloji)
ALAĞ: Ganimet
ALAĞAN: Akseptör
ALAĞÇIN: Ganimet alan savaşçı
ALAĞIZ: Fitneci
ALAĞLAMAK: Ganimet almak
ALAH: Bataklık
ALAHÇIN: Yaşam tanrıçası (mit)
ALAK: Zararlı ot
ALAKAN: Ağırlık ölçüsü (2 kg)
ALAKAY: 1. Aptal 2. Ahmak
ALAKÇI: Zararlı ot ayıklayıcısı
ALAKIRIŞMAK: Polemiğe girmek
ALAKIRMAK: Polemik yapmak
ALAKLAMAK: Yabani ot ayıklamak
ALAKMAK: Bitki sökmek
ALAKURŞAK: Gökkuşağı
ALAMA: Kızıl Giysi [38]
ALAMAK: Fethetmek
ALAMAN: 1. Fatih 2. Tımarlı sipahi
ALAMANCIK: Kanarya
ALAMUK: Frenk üzümü
ALAN: 1. Saha 2. Meydan 3. Ziya
ALANÇA: Ağaçlar arası açıklık
ALANDAMAK: Şüphelenmek
ALANDAR: Şüpheci
ALANDAV: Şüphe
ALANGIMAK: Zayıflamak
ALANGIRMAK: Zaafiyet geçirmek
ALANGITMAK: Zayıflatmak
ALANIR: Microtus arvalis (fare)
ALANIŞ: Çan çiçeği
ALANMAK: Huylanmak
ALANZI: İşkil
ALANZIMAK: İşkillenmek
ALAPAY: Aşık kemiği
ALAR: İmsak vakti
ALARGA: Radyo alıcısı
ALARMAK: Kırmızılaşmak
ALARMAN: Tesellüm eden
ALARTMAK: Kırmızılaştırmak
ALAS !: Cin kovma sözü
ALASAR: Varis
ALASARMAK: Miras almak
ALASARMAL: Kromozom
ALASI: Heves
12
ALASIYA: Alivre (önce ödenmiş)
ALASLAMA: “Alas!” diye bağırma
ALASLAMAK: Bağırıp cin kovmak
ALAŞ: 1. Savaş narası 2. Millet [39]
ALAŞA: Renkli kilim
ALAŞAR: Hadım (iğdiş)
ALAŞIK: 1. Melez 2. Yarım yamalak
ALAŞIM: Halita (metal karışımı)
ALAŞIR: Alaşıma uygun metal
ALAŞKAN: Alaşıma katılan metal
ALAŞLAR: Kazak, Kırgız ve Tatarlar
ALAŞLAMAK: Alaş! diye bağırmak
ALAŞMAK: Hibritleşmek
ALAŞMAN: 1. Hibrit 2. Melez
ALAŞTAMAK: Savaş narası atmak
ALAŞUR: Kasvetli hava [40]
ALAT: Yedibaharat karışımı
ALATAŞ: Çok renkli taş
ALAV: Alev [doğru söyleniş]
ALAVAN: Timsah
ALAVGAN: Kazanova (çapkın) [41]
ALAVKU: Orman güvercini
ALAY: 1. Askeri birlik 2. Kasım ayı
ALAYAK: Sahtekar
ALAYDA: Amma da
ALAYMAK: Gözleri kızarmak
ALAYTMAK: Gözlerini kızartmak
ALAZ: 1. Alev 2. Kutsama sözü
ALAZA: Kendgigelen bitki
ALAZDAÇI: Ateşle tedavi eden kişi
ALAZDAMAK: Ateşle tedavi etmek
ALAZDAV: Ateş tedavisi (tütsüyle)
ALAZLAÇ: Tütsü ateşi
ALAZLAMA: Ateş dolaştırma [42]
ALAZLAMAK: Ateş dolaştırmak
ALAZMAK: Hava ısınmak
ALBA: Kamu hizmeti
ALBAĞAN: Ganimet
ALBAN: Harç (vergi)
ALBAN: Arnavut, Şkip
- Albanca: Arnavutça, Şkipçe
- Albanya: Arnavutluk, Şkipiye
ALBASAR: Humma salgını
ALBASMAK: Humma olmak
ALBASTI: Humma
ALBAT: Kamu görevlisi
ALBAY: Miralay (askeri rütbe)
ALBIS: 1. Cadı 2. Alkarısı
ALCAMAK: Hayret etmek
ALCARMAK: Sürpriz yapmak
ALCAŞMAK: Hayret edişmek
ALCI: Albastı kovucusu
ALCIMA: Hafıza kaybı
ALCIMAK: Hafızasını kaybetmek
ALCIR: Alzheimer hastalığı
ALCIRAMAK: Alzheimer olmak
ALÇA: 1. Kızarmış (meyve) 2. Vişne
ALÇAMAK: Kızarmak (meyve)
ALÇAŞMAK: Kızarmak (meyveler)
ALÇAYAK: Fincan
ALÇAZMAK: Kızarır gibi olmak
ALÇIN: Kızıl çalı kuşu
ALÇURA: Hileci Cin
ALDA: 1. Hile 2. Desise [43]
ALDAÇ: Blöf
ALDAÇI: Ölüm meleği (mitoloji)
ALDAK: İlüzyon (hokkabazlık)
ALDAKÇI: İlüzyonist (hokkabaz)
ALDAL: Günah
ALDALAMAK: Günah işlemek
ALDALMAK: Günah işlemek [44]
ALDAMAK: Hile / desise yapmak
ALDAMAN: Şarlatan
ALDAMIŞ: Hilebaz
ALDANÇ: Desise
ALDANGAÇ: Kumpas (entrika)
ALDAR: Entrikacı
ALDARGA: Entrika
ALDAŞ: Birbirini kandırma
ALDAŞMAK: Birbirini kandırmak
ALDAŞMAN: İkili oynayan (casus)
ALDAV: İğfal
ALDAVÇI: İğfal eden
ALDI: 1. Okçu 2. Fatih
ALDIR: Ok atışı
ALDIRIM: 1. Sipariş 2. İhtiyat
ALGA: 1. İleri 2. İleriye doğru
ALGAÇ: Anten
ALGAMAK: Teşekkür etmek
ALGAN: Müteşekkir
ALGANA: Levrek balığı
ALGANMAK: Şükran duymak
ALGAR: Sümer çalgısı (Sümerce)
ALGASAMAK: Telaş etmek
ALGASAR: Telaşlı
ALGASAV: Telaş
ALGAŞ: Teşekkür
ALGAŞMAK: Teşekkür edişmek
ALGAY: 1. Şehla (göz) 2. Tencere
13
ALGAZIN: Yabani hayvan
ALGIMAK: İdrak etmek
ALGINÇ: Ecel
ALGINDIRMAK: Zaman yitirtmek
ALGINMAK: Eceli tükenmek
ALGIR: Fehim (algılayan)
ALGITMAK: Vade tüketmek
ALIĞ: Kör
ALIĞAN: Körlerin koruyucu meleği
ALHUR: Erik (Ancelika türü)
ALIM: Borç
ALIMÇA: Bahşiş
ALIMÇACI: Bahşiş toplayıcı
ALIMÇAR: Bahşiş toplayıcı
ALIMGA: Tesellüm
ALIMGAMAK: Tesellüm etmek
ALIMGAR: Tesellüm eden
ALIMLAMAK: Borçlanmak
ALIMSA: Rüşvet
ALIMSAMAK: Rüşvet almak
ALINÇ: 1. Kapasite 2. Tahsilat
ALINÇAK: Cazip
ALINIR: Nazlı
ALIR: Meczup
ALIRMAK: Meczuplaşmak
ALIRSATAR: 1. Tüccar 2. Tacir
ALIŞAN: 1. Stajer 2. Meteor
ALIŞKA: 1. Staj 2. Oryantasyon
ALIŞMAN: Stajer
ALIŞMAZ: 1. Uyumsuz 2. Asosyal
ALIŞPAZ: Nikah yasağı [45]
ALIŞTIRMAN: Staj öğretmeni
ALIZ: Enfeksiyon
ALIZAMAK: Enfekte olmak
ALIZLAMAK: Enfeksiyon kapmak
ALIZLIK: Enfeksiyonlu hastalık
ALK: 1. Nihayet 2. Ecel (ölüm)
ALKA: Yabani güvercin [46]
ALKALAMAK: Teşekkür etmek
ALKALAR !: Teşekkürler!
ALKAMAK: Hamd etmek
ALKAMIŞ: Hamd eden
ALKANMAK: Hamd edilmek
ALKANSAK: Hamda layık
ALKAR: 1. Hamd eden 2. Fesheden
ALKAŞ: 1. Hamd 2. Fesih
ALKAT: Sitayiş
ALKATMAK: Sitayiş etmek
ALKAV: Hamd
ALKIM: 1. Gökkuşağı 2. Tahsin
ALKIMAK: Takdir etmek (övmek)
ALKINÇ: Takdir (övme)
ALKINMAK: Takdir edilmek (övgü)
ALKIŞTAK: Takdir eden (öven)
ALKMAK: Kaybolmak
ALKUN: Mucizevi doğum günü [47]
ALLAR: Sosyalizm yanlıları (tarih)
ALMA: Elma [doğru söyleniş]
ALMAÇ: 1. Reseptör 2. Ahize
ALMAĞAN: Kızıl sincap
ALMAKAY: Elma yanaklı
ALMALIK: Elma bahçesi
ALMANA: Savaş tanrıçası (mit) [48]
ALMANÇI: Soyguncu
ALMAR: 1. Depo 2. Ambar
ALMARGA: Antrepo
ALMAŞ: Münavebe
ALMAŞIK: Mütenavip
ALMAŞKA: Metagenez (biyoloji)
ALMAŞMA: Mübadele
ALMAŞMAK: Mübadele etmek
ALMATA: Savaş tanrısı (mit) [49]
ALMAZ: 1. Nazlı 2. Cadaloz
ALMIŞ: Fatih
ALMILA: Yabani elma
ALNAÇ: 1. Cephe (önyüz) 2. Profil
ALNAK: Ufka bakma (elini alnında)
ALNAKLAMAK: Ufka bakmak (elle)
ALNAMAK: Eli alna götürmek [50]
ALNATMAK: Eli alna sürmek
ALNAY: Dikkatsizlik
ALNAYLAMAK: Dikkatsizlik etmek
ALNIK: Dikkatsiz
ALNIKLIK: Dikkatsizlik
ALP: Cengaver
ALPAGU: Cesur
ALPAGUT: Kahraman
ALPAN: Kadın cengaver
ALPAR: Cesur
ALPARGAMAK: Cesur davranmak
ALPARGANMAK: Cesaretlenmek
ALPAVUT: Gazi (unvan)
ALPIMAK: Yiğitlik göstermek
ALPMAN: Yiğit
ALSAK: Talepkar (iktisat)
ALSAMAK: Talep etmek (iktisat)
ALSANÇ: Talep (iktisat)
ALSAR: Talepçi (iktisat)
ALSIKMA: Dolandırılma (hile)
14
ALSIKMAK: Dolandırılmak (hile)
ALTAÇ: Altın işlemecisi
ALTALAMAK: Alt sıraya koymak
ALTAM: Alta alma (güreş)
ALTAMAK: Alta almak (güreş)
ALTAMAN: Güreş şampiyonu
ALTAN: Şafak
ALTANHADAK: Kutup Yıldızı
ALTATAR: Revolver tabanca
ALTIK: Alt sırada olan
ALTIKLAMA: Tedahül
ALTIKLAMAK: Alt sıraya koymak
ALTIŞ: Nar
ALTON: Altmış (sayı)
ALTUNSABAK: Altın asa
ALUV: 1. Negatif 2. Eksi
ALVAR: Ticaret [51]
ALVARÇI: Tacir
ALVARMAK: Ticaret yapmak
ALVASAR: Cadılı mekan
ALVASTI: Cadı çarpması
ALVAZMAK: Cadı çarpmak
ALYALAZ: Kızıl şafak ışığı
ALYUMUR: Kırmızı turp
ALYUVAR: Eritrosit (kan hücresi)
ALZAK: Fırın / ateş eldiveni
AMA: Hala (babanın kız kardeşi)
AMADA: Gaye
AMADAMAK: Gaye edinmek
AMAGAL: Eyer
AMAGAY: Yular
AMAK: Maraz
AMAL: 1. Çare 2. Derman
AMALÇAK: Halk hekimi (gelenek)
AMALDAMAK: Çare bulmak
AMALSIZ: 1. Çaresiz 2. Dermansız
AMAN: Fena [52]
AMANÇAR: Fenalık eden
AMANLAMAK: Fenalık etmek
AMANLIK: Fenalık
AMAR: Teselli
AMARLAMAK: Teselli etmek
AMARLANMAK: Teselli olmak
AMARLAŞMAK: Teselli edişmek
AMRA: Aşk (sevgili)
AMRAK: Aşık (seven)
AMRAMAK: Aşık olmak (sevmek)
AMRAN: Maşuk (sevilen)
AMRANÇ: Aşk (sevgi)
AMRANMAK: Aşık olunmak
AMRAŞ: Aşk
AMRAŞMAK: Aşık oluşmak
AMRULMAK: Teskin olmak
AMRUTMAK: Teskin etmek
AMUL: Huzur (içsel)
AMULDAY: Maske
AMUR: Huzur (içsel)
AMURGA: 1. Boynuz 2. Canavar
AMURLAMAK: Huzur bulmak
AMURLANMAK: Huzur bulmak
AMURMAK: Sakinleşmek
AMURTMAK: Sakinleştirmek
AMZAK: Haz
AMZAMAK: Haz duymak
AN: Zihin
ANA: Valide [53]
ANAGAY: Ana soylu
ANAĞAŞ: Zürafa (Moğolca)
ANAK: 1. Mescid 2. Anma yeri
ANAKAY: Büyükanne
ANALAÇ: Üvey anne
ANALANMAK: Annelik etmek
ANAMAK: Hazırlamak
ANANMAK: Hazırlanmak
ANAŞA: Esrar (afyon)
ANAŞACI: Esrarkeş
ANAT: Mezkur (bahsi geçen)
ANAVUR: Metropol
ANAYURT: Anavatan
ANAZ: 1. Evla 2. Eftal
ANÇADA: Böylece
ANÇAK: 1. Atom 2. Zerre
ANÇAMA: Bir daha
ANÇAMAK: Bir daha yapmak
ANÇAMAN: Cemaat
ANÇI: 1. Liyakat 2. Hürmet
ANÇILAMAK: Layık olmak
ANÇILANMAK: Liyakat göstermek
ANÇILAYIN: Layıkıyle
ANÇMA: O denli
ANÇMAK: Toplanmak
AND: Yemin [“d” harfi ile yazılır]
ANDA: Kan kardeşi
ANDAÇ: Ajanda
ANDAGAY: 1. Ahit 2. Kutsal kitap
ANDAK: Kan kardeşliği süt kabı
ANDAKAN: Kan kardeşliği yemini
ANDAKAR: Kan kardeşi
ANDALAMAK: Kan kardeşi olmak
15
ANDALAŞMAK: Kan kardeşi olmak
ANDALAY: Dünür
ANDAMAK: Yemin etmek [54]
ANDAMAN: Yeminli
ANDARMAK: Ahit yapmak
ANDARMAN: Ahde vefalı
ANDAŞMAK: Ahitleşmek
ANDAT: 1. Not 2. Muhtıra
ANDAV: Ahit
ANDAZ: Hayvanlı araç [55]
ANDAZIN: Pulluk (büyük saban)
ANDIÇ: Hatıra (eşya, hediye)
ANDIK: Yer sırtlanı (Proteles türü)
ANDIKMAK: Vaat etmek
ANDIL: Avare
ANDILMAK: Avarelik etmek
ANDIR: Hatıra
ANDIRAK: Yadigar (hatıra eşya)
ANDIZ: Fahişe (hayat kadını)
ANG: Yabani hayvan [“g” ile yazılır]
ANGA: Sınıf (kategori)
ANGALAMAK: Sınıflandırmak
ANGALANMAK: Sınıflandırılmak
ANGAMA: Hayvan yakalama
ANGAMAK: Hayvan yakalamak
ANGAR: Vadi
ANGARAK: Mars (Sanskritçe)
ANGARMAK: Hayvan tuzaklamak
ANGAY: 1. Zihin 2. Nostaljik
ANGI: Zikir
ANGILAMA: Zikretme
ANGILAMAK: Zikretmek
ANGIN: Mezkur (bahsi geçen)
ANGIŞ: Zikir ayini
ANGITMA: Saygı duruşu
ANGITMAK: Saygı duruşu yapmak
ANI: Hatıra
ANIÇAR: Hatırlanmaya değer
ANIK: 1. Hazır 2. Mevcut 3. Arif
ANIKLAMAK: Hazırlamak
ANIKLANMAK: Hazırlanmak
ANIKLIK: Hazırlık
ANIKTAMAK: İzah etmek
ANIKTANMAK: İzah edilmek
ANIKTAV: İzahat
ANIMSAMAK: Hatırlamak
ANIMSATMAK: Hatırlatmak
ANINMAK: Hatırlanmak
ANIŞ: Zikir
ANIŞMAK: Birbirini hatırlamak
ANIŞTAY: Anma töreni
ANIŞTIRI: İma
ANIŞTIRMAK: İma etmek
ANIŞTOY: Anma günü / haftası
ANIT: Abide
ANITKAN: Hatırlatan
ANITKURGAN: Anıtkabir
ANITMAK: Hatırlatmak
ANIZ: Efsane
ANIZTAN: Mitoloji
ÂNİ: Valide (Yöresel söyleyiş)
ANKAR: Sersem
ANKAMAK: Sersemlemek
ANKAV: Sersemlik
ANLAK: 1. İrfan 2. İdrak
ANLAKSIZ: 1. İrfansız 2. İdraksiz
ANLAR: 1. İrfanlı 2. İdrakli
ANLATI: Tahkiye
ANLAV: 1. İrfan 2. İdrak
ANLAVSIZ: 1. İrfansız 2. İdraksiz
ANLI: Zeki
ANNE: Valide (Türkçe, Çuvaşça)
ANRA: Akılsız
ANRAMAK: Aklını yitirmek
ANRAV: Akılsızlık
ANSAR: Mantıksız
ANSAMAK: Mantıksızlık etmek
ANSAV: Mantıksızlık
ANSIZ: Zihinsiz
ANTAMAK: Gizlice takip etmek
ANTAMAN: 1. Hafiye 2. Dedektif
ANTARIŞ: İhtilal
ANTARMAK: İhtilal yapmak
ANTAY: Gizli takip
ANTAYCI: Gizli hayran
ANTBOZAN: Yemini tutmayan
ANTBOZMAK: Yeminini tutmamak
ANTIK: Mangal
ANTIRA: Sandık
ANTIZ: 1. Nankör 2. Çifte (tekme)
ANTIZLAMAK: Çifte vurmak
ANTIZLANMAK: Nankörlük etmek
ANTLIK: Ant hediyesi
ANZAK: Yabani
ANZINMAK: Yabanileşmek
AP: Mor renk
APA: Teyze (annenin kız kardeşi)
APALMAK: Morarmak
APALTMAK: Morartmak
16
APARMAK: Alıp götürmek
APARMAN: Şoför
APARTMAK: Alıp getirtmek
APAZ: Yelken rüzgarı
APAZLAMAK: Rüzgarla dolmak
APÇAMAK: Titremek
APÇANMAK: Korkudan titremek
APLAN: Lağım faresi
APMAK: Hayret etmek
APSAK: Titrek kavak ağacı
APSAMAK: Rüzgarda salınmak
APTIRMAK: Hayret ettirmek
APZAK: Titrek
APZAMAK: Titremek
AR: Kahverengi
ARABOZAN: 1. Münafık 2. Fitneci
ARABOZAR: 1. Nifak 2. Fitne
ARABOZMAK: Nifak / fitne etmek
ARABULAN: Hakem (tahkim)
ARABULMAK: Tahkim etmek
ARAÇA: İki kol uzunluğu
ARAÇALAMAK: Kavga ayırmak
ARAĞ: Vajina
ARAĞAK: Yengeç burcu (astroloji)
ARAĞAT: Yeraltı balığı (mitoloji)
ARAĞATAN: Canavar
ARAK: Rakı [56]
ARAKA: Damıtılmamış rakı
ARAKÇI: Rakıcı
ARAKUN: Çarşamba günü
ARAKZAK: Rakı müptelası
ARAL: Takımada
ARALAŞ: Araya alınmış
ARALAŞMAK: Araya alınmak
ARALMAK: Arada bulunmak
ARAMAN: Hipopotam (su aygırı)
ARAN: 1. İnsan 2. Avlu (ön bahçe)
ARANA: Karavana (büyük kazan)
ARANGA: Avlu
ARAR: 1. Hakem 2. Meşe ağacı
ARARGA: Hakemlik
ARAS: 1. At kılı 2. Talih 3. Baht
ARASA: 1. Pazar 2. Çarşı
ARASAMAK: Pazar gezmek
ARAŞ: 1. Cemaat 2. Kalabalık
ARAŞTIRMAN: Araştırma görevlisi
ARAT: 1. Halk 2. Nüfus
ARATAÇ: Arama motoru (internet)
ARATÇI: 1. Halkçı 2. Demokrat
ARATÇIL: Demokratik
ARATÇILAMAK: Halkçılık yapmak
ARATÇILAŞMAK: Demokratikleşmek
ARATLAMA: Nüfus sayımı
ARATLAMAK: Nüfus saymak
ARATSAL: Demokratik
ARAVAN: Karasaban
ARAVURAN: Provokatör
ARAVURMAK: Provoke etmek
ARAVUT: Yeraltı canavarı (mit) [57]
ARAY: 1. Loş 2. Kuşluk vakti
ARAYLANMAK: Loşlaşmak
ARAZ: 1. Süt likörü 2. Süt konyağı
ARAZA: Damıtılmamış süt şarabı
ARBA: Teker
ARBAMAK: Efsun yapmak
ARBAMAN: Efsuncu
ARBANMAK: Efsunlanmak
ARBAŞ: Efsun (karşılıklı)
ARBAŞÇI: Efsuncu
ARBAŞMAK: Efsunlaşmak
ARBAV: Efsun
ARBAVÇI: Efsuncu
ARBAVTAY: Efsun merasimi
ARBAY: Efsuncu
ARBUZ: Eşek hıyarı (bitki)
ARCA: Sandık
ARCAK: Tahta kutu
ARCAN: Sodalı su (Sanskritçe) [58]
ARÇA: Ardıç
ARÇAĞAN: Münakaşacı
ARÇAK: Münakaşa
ARÇAMAK: Münakaşa etmek
ARÇAN: Münakaşacı
ARÇANMAK: Sataşmak
ARÇAR: Münakaşacı
ARÇI: Tütsü
ARÇIMAK: Tütsü yapmak [59]
ARÇILAK: Tütsü için ağaç dalı
ARÇILAMAK: Tütsü ile temizlemek
ARÇINMAK: Tütsüyle temizlenmek
ARÇITA: İkramiye
ARÇITMAK: Tütsü ile temizlemek
ARÇMAG: Heybe [Arçmak]
ARÇMAK: Heybeye doldurmak
ARÇUL: 1. Mendil 2. Heybe bezi
ARÇURA: Yarım cin (belaltı yok)
ARDA: 1. Rütbe 2. Çelik kalem
ARDAK: 1. Rütbeli 2. Nazik
ARDAKTAMAK: Kibar davranmak
17
ARDALAMAK: Arkaya almak
ARDALANMAK: Arkaya alınmak
ARDALI: Rütbeli
ARDAMAK: Rütbe almak
ARDATMAK: Rütbe vermek
ARDAVAN: Maya
ARDILAMAK: Arkaya geçmek
ARDILANMAK: Arkaya koyulmak
ARDILATMAK: Arkaya koymak
ARDILGAN: Vagon
ARDILMAK: Takip etmek (ardında)
ARDINMAK: Sırtına asmak
ARDIRMAK: Sırtına astırmak
ARDIŞ: 1. Silsile 2. Konvoy
ARDIŞIK: Müteselsil
ARDIŞIM: Silsile
ARDIŞKA: Kuyruk (sıra)
ARDIŞKAN: Kuyruğa (sıraya) giren
ARDIŞMA: Teselsül
ARDIŞMAK: Silsile oluşturmak
ARDIZ: Arkasından giden
ARDIZMAK: Arkasından gitmek
ARGA: 1. Naz 2. Metod
ARGAÇ: 1. Ağıl 2. Dokuma atkısı
ARGALAÇ: Yükçü semeri
ARGALAMAK: Sırtına yüklemek
ARGALANMAK: Sırtına yüklenmek
ARGALIK: 1. Sıradağ 2. Dağ tüneli
ARGAMAK: Nazlanmak
ARGAN: Nazlı
ARGANMAK: Nazlandırılmak
ARGARMAK: Naz yapmak
ARGAŞ: 1. Cilve 2. İşve
ARGAŞMAK: Cilve / işve yapmak
ARGAT: Yaban koyunu
ARGATAY: Fettan (kadın)
ARGATMAK: Nazlandırmak
ARGAVUL: Komşu köy
ARGIÇ: Gurur
ARGIL: Mamut
ARGIMAK: Bitap düşmek
ARGIN: 1. Bitap 2. Mecalsiz
ARGINLIK: 1.Bitaplık 2. Mecalsizlik
ARGINÇAK: Salıncak
ARGINŞAK: Salıncak
ARGIŞ: Kervan
ARGIŞMAK: Kervan oluşturmak
ARGIT: Geçit
ARGITAK: Mimar
ARGITMAK: Bitap etmek
ARGUMAK: Safkan at
ARGUN: Yaban atı
ARGUTAL: Hamam otu
ARI: 1. Saf 2. Temiz [60]
ARIÇ: 1. Mutlak 2. Kati 3. Sulh
ARIĞ: Saf (temiz)
ARIĞAN: Cadı süpürgesi (bitki)
ARIĞLAMAK: Temizlemek
ARIĞLANMAK: Temizlenmek
ARIĞSIZ: 1. Murdar 2. Kirli
ARIK: Zayıf
ARIKLAMAK: Zayıflamak
ARIKLATMAK: Zayıflatmak
ARIKMAK: Zayıflamak
ARIKSAMA: Hafif zayıflama
ARIKSAMAK: Hafiften zayıflamak
ARIKSIZ: Yorulmak bilmez
ARIKUN: Pazar günü
ARIL: Steril
ARILÇA: Sterilizasyon
ARILÇAMAK: Sterilize olmak
ARILÇATMAK: Sterilize etmek
ARILGA: Rafinasyon
ARILGAÇ: Rafineri
ARILGAMAK: Rafine olmak
ARILGAN: Rafine
ARILGANMAK: Rafine olmak
ARILGATMAK: Rafine etmek
ARILMAK: Temizleşmek
ARIN: 1. Sayfa, sahife 2. Saf
ARINAK: Gusülhane (hamamda)
ARINÇ: 1. Namus 2. İffet
ARINÇAK: Gusülhane (hamamda)
ARINGAÇ: Sterilizasyon odası
ARINKAY: Rafine
ARINIK: Rafine
ARINMAK: Temizlenmek
ARIŞ: 1. Çavdar 2. Dokuma ipi
ARIŞMAK: Tedirgin olmak
ARIŞTAMAK: Tedirgin etmek
ARIŞTANMAK: Tedirgin olmak
ARITAÇ: Arıtma cihazı
ARITGAÇ: Rafineri
ARITKAN: Deterjan
ARITLAMAK: Deterjanlamak
ARITMAK: Temizlemek
ARKAÇ: Pelerin
ARKAÇAK: Damlalık
ARKAK: Sebebi bilinmeyen
18
ARKALAMAK: Birini kollamak
ARKALANMAK: Birince kollanmak
ARKALAŞMAK: Birbirini kollamak
ARKAMAK: Desteklemek
ARKAN: 1. Kement 2. Halat
ARKANLAMAK: Kement atmak
ARKANMAK: Desteklenmek
ARKAR: Dağ koyunu
ARKAŞ: 1. Dayanışma 2. Kuytu yer
ARKAŞMAK: Dayanışmak
ARKAV: 1. Hezen 2. Mertek
ARKAY: Naz [61]
ARKAYIN: Nazlı
ARKAZ: Tembel
ARKAZMAK: Tembellik etmek
ARKIN: 1. Aheste 2. Gelecek yıl
ARKIT: 1. Sırt çuvalı 2. Rod çubuğu
ARKIRA: Çarpraz
ARKIRI: Çarprazlama
ARKIRMAK: Öte yana geçmek [62]
ARKIŞ: Halef (arkadan gelen)
ARKUZ: Edepli
ARLAĞAN: İffetli
ARLAK: İffet
ARLAMAK: Temizlemek [63]
ARLAN: İffetli
ARLANMAK: İffetli davranmak
ARLAT: İlk çocuk veya tek çocuk
ARLATMAK: Temizletmek
ARMAG: Halat [Armak]
ARMAK: 1. Zayıflamak 2. İstemek
ARMAN: 1. Arzu 2. Kutsal rüya
ARMANÇ: İdeal (ülkü)
ARNAMA: İthaf
ARNAMAK: İthaf etmek
ARNAV: İthaf
ARPAD: Tılsım
ARPAĞAN: Efsunlu
ARPAKAŞ: Zakkum
ARS: Gelincik (hayvan)
ARSAĞAN: Sırıtkan
ARSAGAR: 1. Vampir 2. Dişlek
ARSAK: 1. Esmer 2. Makara
ARSAL: Dişlek
ARSAMAK: Diş göstermek [64]
ARSAMAN: Vampir
ARSAN: Sırıtkan
ARSANMAK: Sırıtmak [65]
ARSAR: Tereddüt
ARSARMAK: Tereddüt etmek
ARSIK: Bakire
ARSIL: Yabani
ARSILDAMAK: Kükremek
ARSIMAK: Yabanileşmek
ARSU: Namus
ARSUN: Namuslu
ARSUNMAK: Namuslu davranmak
ARTAĞAN: Bereketli
ARTAK: Bereketli
ARTALAK: Bereketli
ARTAM: Bereket
ARTAMAK: Bereketlenmek
ARTARIK: Nisan ayı
ARTIK: Mart ayı
ARTIKÇA: Fazladan
ARTINÇ: 1. Tasarruf 2. Bereket
ARTINÇAK: 1. Pozitif 2. Proton
ARTINMAK: Tasarruf etmek
ARTIRMAÇ: Müzayede
ARTIŞMAK: Bereketlenmek
ARTKAN: 1. Bereketli 2. Bakiye
ARTKIN: Bakiye
ARTLAMAK: Tekrarlamak
ARTMAÇ: Heybe
ARTMAŞ: Artmış yemek
ARTUÇ: Mızrak ucu
ARTUK: Zenginlik
ARTUN: 1. Vakar 2. Kimyon
ARTUR: Fettan
ARTUT: 1. Armağan 2. Hediye
ARVAĞAN: Yabani arpa
ARVAMAK: Tılsım yapmak
ARVANA: Tek hörgüçlü deve
ARVAŞ: Tılsım
ARVAŞMAK: Tılsımlanmak
ARVUZ: Ölüm meleği
ARYAP: Soda (Sanskritçe, “Arjap”)
ARZIK: Bağnaz
AS: 1. Aşağı 2. Taban
ASAĞAÇ: Askı çengeli
ASALAK: 1. Parazit 2. Tufeyli
ASALMAK: Sarılmak
ASALTAŞ: Cevher (maden)
ASAMAK: Fayda sağlamak
ASAN: 1. Fayda 2. Sağlam
ASANA: Sedir (Sanskritçe)
ASANAK: Vestiyer
ASANMAK: Faydalanmak
ASAR: Çadır [66]
19
ASARAK: 1. Şefkat 2. Bakım
ASARAKÇI: 1. Bakıcı 2. Yaşlı bakıcı
ASARAN: 1. Müşfik 2. Çocuk bakıcı
ASARGAN: Şefkatli
ASARMAK: Şefkat göstermek
ASARMAN: Hastabakıcı
ASAV: 1. Fayda 2. Util (iktisat)
ASAVAÇ: Vestiyer
ASAY: 1. Esas 2. Asıl
ASBAR: Faydalı
ASIĞ: Menfaat
ASIĞLANMAK: Menfaatlenmek
ASIĞLI: Faydalı
ASILGA: Afiş
ASILGAMAK: Afiş asmak
ASILGATMAK: Afiş astırmak
ASINAK: Tasallut
ASINGAN: Musallat
ASINMAK: Musallat olmak
ASINTI: Musallat
ASIRMAK: Emzirmek
ASIRGAMAK: Terbiye etmek
ASIRGAN: Süt annesi
ASIRGANMAK: Terbiye olmak
ASKAY: İstihza (alay)
ASKAYLAMAK: İstihza etmek
ASKIK: Afiş
ASKINMAK: Tebelleş olmak
ASKIT: Peynir kurutma eleği
ASMAN: Askı çengeli
ASNAMA: Tenezzül
ASNAMAK: Tenezzül etmek
ASNAR: Tenzil eden (ceza)
ASNARMA: Tenzil (ceza)
ASNARMAK: Tenzil olmak
ASNATMAK: Tenzil etmek
ASNIK: Kısır (çocuğu olmayan)
ASRA: 1. Aşağı 2. Aşağıya doğru
ASRAK: Himaye
ASRANDI: Evlatlık çocuk
ASRAMA: Evlat edinme
ASRAMAK: Evlat edinmek
ASRANMAK: Evlat edinilmek
ASSI: Kar (kazanç)
ASSILAMAK: Kar (kazanç) etmek
ASTAM: Menfaat
ASTAMAK: Menfaat sağlamak
ASTANA: 1. Başkent 2. Eşik
ASULA: Pastoral şiir
ASUV: Yüz asma
ASUVLAMAK: Yüz asmak
ASUVLANMAK: Yüzü asılmak
AŞA: Fazla
AŞAK: Kira
AŞAKLAMAK: Kiralamak
AŞALMAK: Yemek almak
AŞAM: 1. İştah 2. Şehvet
AŞAMA: Kademe
AŞAMAK: Cinsel birleşmek (erkek)
AŞAMLI: 1. İştahlı 2. Şehvetli
AŞAMLIK: İştah açıcı
AŞAMSIZ: 1. İştahsız 2. Şehvetsiz
AŞAN: Taciz
AŞANMAK: Cinsel birleşmek (dişi)
AŞARIK: Yemeklik malzeme
AŞARGAN: Aşeren (hamile)
AŞARMAK: Aşermek (hamile)
AŞATKAN: Yemek veren
AŞATMAK: Yemek vermek
AŞAV: Çiftleşme (cinsel ilişki)
AŞAY: 1. Kadın 2. Dişi
AŞGAR: 1. Alkali 2. Küllü su
AŞGARLAMAK: Alkalize etmek
AŞIĞAN: Lor peyniri
AŞIK: Küsürat
AŞIKMAK: Küsüratlanmak
AŞIL: Cinsel birleşme
AŞILAÇ: Aşıya uygun ağaç
AŞILGAN: Kısır olmayan
AŞILMAK: Döllenmek
AŞINA: Dişi kurt (mitoloji)
AŞINÇ: 1. Taciz 2. Tecavüz
AŞIRGA: Yankesicilik
AŞIRGANMAK: Yankesicilik etmek
AŞIRGAN: Yankesici
AŞIRIM: Dağ geçidi
AŞIRT: Dönüm noktası
AŞIT: Viyadük
AŞITKAN: Sperm
AŞITMA: Dölleme
AŞITMAK: Döllemek
AŞITYOL: Viyadük
AŞKABAK: Bal kabağı
AŞKAR: Savaş atı
AŞKARAK: Tamahkar
AŞKARMAK: Tamah etmek
AŞKINÇI: Haddi aşan
AŞKINÇILAMAK: Haddi aşmak
AŞLAK: Yemeklik malzeme
20
AŞLAMAK: Yemek vermek
AŞLANMAK: Yemek almak
AŞLAŞMAK: Yemek kıvam almak
AŞLAŞTIRMAK: Yemeği ayarlamak
AŞLIK: Mutfak
AŞMAG: Hurç [Aşmak]
AŞMAK: Taciz etmek
AŞMAN: Mütecaviz
AŞNA: Şaka
AŞNAĞAN: Sürekli şaka yapan
AŞNALMAK: Şakaya uğramak
AŞNAMAK: Şaka yapmak
AŞNAR: Şakacı
AŞNI: 1. Antika 2. Arkaik
AŞNILMAK: Antikalaşmak
AŞNITMAK: Eskitme yapmak
AŞODA: 1. Yemek odası 2. Mutfak
AŞOLA !: Afiyet olsun!
AŞOLSUN !: Afiyet olsun!
AŞTAMAK: İştahlanmak
AŞTAV: İştah
AŞTAY: İştahlı
AŞTAYLANMAK: İştahlanmak
AŞUL: Sebat
AŞULA: Sebatkar
AŞUYU: Aşevi
ATA: Baba [67]
ATABAY: Lala
ATAÇ: Babasını seven çocuk
ATADAN: Miras
ATAGAY: Baba soylu
ATAĞAN: Muhalefet
ATAĞANDAŞ: Muhalif
ATAĞANDAŞMAK: Muhalif olmak
ATAHAN: Büyükbaba
ATAK: Cüretkar
ATALA: Şöhret
ATALAÇ: Üvey baba
ATALAN: Meşhur
ATALANMAK: Babalık etmek
ATALGA: Atıf
ATALGAMAK: Atıf yapmak
ATALGI: 1. Nabız 2. Saat sesi
ATALMA: Referans
ATALMAK: Referans gösterilmek
ATAMAN: 1. Reis 2. Elebaşı
ATAN: Hadım (iğdiş)
ATANAK: 1. Haç 2. Istavroz
ATAR: 1. Cüret 2. Cesaret
ATARAÇ: Sapan
ATARAK: Kalp çarpıntısı
ATARCA: Pulsar (ataryıldız)
ATARGA: 1. Mancınık 2. Katapult
ATARLAMAK: Cesaret etmek
ATARLANMAK: Cüret etmek
ATARMAK: At binmek
ATARMAN: Süvari
ATAV: 1. Atıf 2. Referans
ATAVUL: 1. Süvari 2. Atlı polis
ATAVUZ: Kerpeten
ATAY: 1. Kasıt 2. Ceza tanrısı (mit)
ATAYTMAZ: Dokunulmaz varlık
ATAYURT: Anavatan
ATBAKAR: Seyis
ATBAKIL: Zar oyunu
ATBAKMAK: Seyislik yapmak
ATÇAPAR: Jokey (binici)
ATÇAPMAK: At koşturmak
ATILCAMAK: Sürünmek (bebek)
ATILCAN: Sürünen (bebek)
ATILCAR: Sürünen (bebek)
ATINÇ: Nabız (damarda)
ATINMAK: Nabız atmak
ATIRÇAK: Ağustos ayı
ATIRMAK: Müzik aleti çalmak
ATIZ: Lağım
ATIZLAMAK: Lağım kazmak
ÂTİ: Baba (Çuvaşça)
ATKA: Kelepçe
ATKALMA: Atış (silah)
ATKALMAK: Atış yapmak (silah)
ATKAMAK: Kelepçelemek
ATKANMAK: Kelepçelenmek
ATKARIŞ: Siyasi faaliyet
ATKARMA: Siyaset
ATKARMAK: Siyaset yapmak [68]
ATKARMAN: Siyasetçi
ATKIÇ: Sapan
ATLAĞAN: Kiraz kurdu
ATLAMBAÇ: Seksek oyunu
ATLANCAK: Trambolin
ATLANGAÇ: Tramplen
ATLAK: Basılarak atlanan şey (taş)
ATLAVUÇ: Paraşüt
ATMA: Serpme ağ
ATMAÇ: Küçük sulu köfte yemeği
ATMAN: Hallaç
ATMARGA: Serpme ağ
ATSAMAK: At binmek istemek
21
ATYOLU: At şeridi (trafikte) [69]
ATTE: Baba (Çuvaşça, Yakutça)
AVA: Abi (büyük erkek kardeş)
AVAÇI: 1. Kötü ruh (erkek) 2. Öcü
AVALAÇ: Üvey abi
AVALAMAK: Ahdetmek
AVALANMAK: Abilik etmek
AVALAŞMAK: Ahitleşmek
AVAMAK: Yakalamak
AVAN: 1. Avcı 2. Av kuşu
AVANMAK: Yakalanmak
AVAR: Hortum (rüzgar) [70]
AVARA: Yel değirmeni yelkeni
AVARÇAK: Rüzgarlı yer
AVARGA: Rus ruleti
AVARÇAK: Tetik (silah)
AVARÇAMAK: Tetik çekmek
AVARGAMAK: Silahı döndürmek
AVARGAL: Toplu (silah)
AVARGAN: Değirmen taşı
AVARLAMAK: Hortum esmek
AVARMAK: Değirmen dönmek
AVARMAN: Yel değirmeni
AVAŞ: Ahit
AVAŞMAK: Ahitleşmek
AVAY: “Muhterem” (erkeğe) [71]
AVAYLAMAK: “Avay” demek [72]
AVAYLI: İhtimamlı
AVAYMA: İsimsiz hitap (erkeğe)
AVAYMAK: İhtimam göstermek
AVAYSIZ: İhtimamsız
AVAZ: Balon
AVAZLAMAK: Havayla doldurmak
AVAZLANMAK: Havayla dolmak
AVCAR: 1. Barut 2. Gelin ağıdı
AVCARLAMAK: Barut koymak
AVÇAR: 1. İtaatkar 2. Ehil
AVDAN: 1. Nahiye 2. Horoz
AVDAR: Sandık
AVDARLAMAK: Sandığa koymak
AVDARMAK: Oy atmak (sandığa)
AVDIR: Penis (erkek cinsel organı)
AVDIRMAK: Çiftleşmek (erkek)
AVGALDAY: Şaman maskesi
AVGAN: Tuzak hayvanı (av)
AVGAR: 1. Olta 2. Kuş oltası
AVGIN: Vajina (kadınlık organı)
AVGINMAK: Çiftleşmek (kadın)
AVINIK: 1. Döllenmiş 2. Hamile
AVINMAK: Döllenmek
AVIŞMAK: Seks yapmak
AVITMAK: Döllemek
AVKA: Hırpalama
AVKALAMAK: Hırpalamak
AVKALANMAK: Hırpalanmak
AVKAMAK: Hırpalamak
AVKAR: Bozkır bıldırcını
AVLAK: 1. Issız yer 2. Av alanı
AVLU: Ön bahçe [73]
AVMA: Pusu
AVMAG: Sıhhat [Avmak]
AVMAK: Sıhhatli olmak
AVMALAMAK: Pusu kurmak
AVMALANMAK: Pusuya düşmek
AVNAMAK: Devrilmek
AVNATMAK: Devirmek
AVRA: 1. Halas (kurtuluş) 2. Dara
AVRAÇI: Cankurtaran
AVRAĞAN: 1. Uçurtma 2. Tayfun
AVRAĞUZ: Ambulans
AVRAK: Can simidi
AVRAL: Halas (kurtuluş)
AVRALTAY: Zafer Karşılaması
AVRALTOY: Zafer Bayramı
AVRAMA: Tekerlekli sandalye [74]
AVRAMAK: Kurtarmak
AVRAMAN: Halaskar (kurtarıcı)
AVRAN: 1. Pide fırını 2. Ejder [75]
AVRANA: Obur
AVRANMAK: Kurtarılmak
AVRAŞMAK: Birlikte kurtulmak
AVRATMAK: Kurtarmak
AVRU: Hastalık [76]
AVRUĞAN: Hasta
AVRUK: Romatizma
AVRUKAY: Romatizma
AVRUKMAK: Romatizma olmak
AVRUMAK: Hastalanmak
AVSALAMAK: Tabuta koymak
AVSAN: Tabut
AVSAR: Av yeteneği olan kişi
AVSATI: Av tanrısı (mitoloji)
AVSATMA: 1. Av adağı 2. Av duası
AVSATMAK: Av adağı nezretmek
AVSUL: İskorpit hastalığı
AVSUT: Kağnı tekerleği
AVŞAR: Süt koyunu
AVTAK: İlüzyon
AVTAMAK: İlüzyon yapmak
22
AVTAMAN: İlüzyonist
AVTAR: İlüzyonist
AVTAY: İlüzyonist
AVYA: Edep
AVUÇBAK: El falı
AVUÇBAKMAK: El falı bakmak
AVUÇKA: Yaşlı erkek
AVUŞKA: Büyükbaba (dede)
AVUK: Zaman
AVUKTURMA: Sahte teselli
AVUKTURMAK: Yalanla avutmak
AVUL: Köy
AVULÇA: Köyler arası ittifak
AVULÇAMAK: Köy ittifakı yapmak
AVULÇU: Köylü
AVULDAMAK: Köyde yaşamak
AVULDAŞ: Aynı köyden olan
AVULDAŞMAK: Aynı köylü olmak
AVUN: 1. Memnun 2. Hoşnut
AVUNAK: Teselli edici durum
AVUNÇ: Teselli
AVUNDUK: Teskin olmuş
AVUNGU: Teselli
AVUNMAK: Teselli olmak
AVUNULMAK: İyi hissetmek
AVUR: 1. Müşkül 2. Devridaim
AVURDA: Tavaf
AVURDAÇI: Tavaf eden
AVURDAMAK: Tavaf etmek
AVURMAK: Dönmek
AVURTMAÇ: Ters yüz edilen şey
AVURTMAŞ: Omlet
AVURTMAK: Alt üst etmek
AVUŞ: 1. Dönüşüm 2. Tünel
AVUŞKA: Samimi
AVUŞMAK: Dönüşüm geçirmek
AVUT: Feryat
AVUTMAK: Teselli etmek
AVUZ: Hayvanların ilk sütü
AVZAMAK: Yönelmek
AVZAR: Yular
AVZARMAK: Yönlendirmek [77]
AYA: 1. Ruhani iyilik 2. Avuç içi
AYAÇA: Kefe (terazi)
AYAÇI: 1. İyi ruh 2. Melek
AYAĞ: 1. Şeref 2. Haysiyet
AYAĞAN: Kadeh
AYAĞLI: 1. Şerefli 2. Haysiyetli
AYAĞSIZ: 1. Şerefsiz 2. Haysiyetsiz
AYAKA: İtibar
AYAKÇAK: Ayak desteği
AYAKDAŞ: Yolda konuşulan kişi
AYAKDAŞMAK: Birlikte yürümek
AYALAMAK: Seyahat etmek
AYALANMAK: Yola çıkmak
AYALAK: Seyyah
AYALAR: Melekler [78]
AYALDAK: İstasyon (seyahat)
AYALDAMA: Mola verme
AYALDAMAK: Mola vermek
AYALDAV: Mola (seyahatte)
AYALGA: Beste
AYALGALAMAK: Bestelemek
AYALGAMAK: Beste yapmak
AYALGAN: Bestelenmiş
AYALGANMAK: Bestelenmek
AYALI: 1. Perili 2. Huzurlu
AYALMAK: Merhamet edilmek
AYAM: 1. Merhamet 2. Vakit
AYAMA: 1. Lakap 2. Rumuz
AYAMAK: Merhamet etmek [79]
AYAN: 1. Seyahat 2. Mum 3. İri
AYANÇ: İhtiram
AYANÇAK: Muhterem
AYANÇI: Seyyah
AYANGA: Gökgürültüsü
AYANMAK: İhtiram görmek
AYANTA: Avare
AYAR: 1. Fark (ayrım) 2. Dikkat
AYARMAK: Fark / dikkat etmek
AYARTMAN: İğfal eden
AYAS: 1. Kış tanrısı 2. Noel baba
AYASIZ: Merhametsiz
AYAT: Avlu [80]
AYATILMAK: Hürmet görmek
AYATMAK: İhtiram göstermek
AYAV: Merhamet
AYAVÇAN: Merhametli
AYAVGA: Doğumun ilk haftası
AYAVGAN: Doğa şenliği haftası [81]
AYAZ: Zemheri
AYAZMA: Zemherili gece [82]
AYAZMAK: Zemheri olmak
AYBA: Nerede? (Mançuca)
AYBAR: Dolunay
AYBASAR: Aybaşı (regl)
AYBASMAK: Aybaşı hali olmak
AYÇA: Hilal
AYÇAMAK: Ay saymak
23
AYÇIL: Ay ışığı
AYÇILAK: Yakamoz
AYÇILAMAK: Ayda parlamak
AYDA: Ayı pençesi bitkisi
AYDAMAK: Araba sürmek
AYDAMAN: Şoför
AYDAN: Yarım ay
AYDAR: 1. Davet 2. İbik (kuş)
AYDARLAMAK: Davet etmek
AYDARLANMAK: Davet edilmek
AYDARLATMAK: Davet ettirmek
AYDARMAK: Davet etmek
AYDAT: 1. İmdat 2. Ayda bir
AYDATMA: Medet dileme
AYDATMAK: Medet dilemek
AYDAV: Seyir (araç)
AYDAVÇI: Şoför
AYDINMAK: İzah etmek
AYDIRMAK: Anlamasını sağlamak
AYGAK: Delil
AYGAKÇI: Delil toplayıcı
AYGAKTAMAK: Delil toplamak
AYGAKTAR: Dedektif (polis)
AYGAMAK: İspatlamak
AYGAN: Samimi
AYGANÇ: Temyiz
AYGANMAK: Temyiz olmak
AYGAŞMAK: Açığa çıkmak (ispat)
AYGAY: 1. İspat 2. Feryat
AYGI: 1. Paten pisti 2. Hokey pisti
AYGIN: Uçsuz bucaksız
AYGIR: Erkek at
AYGIRAK: Yavru erkek at
AYGIRSAK: Aygır isteyen kısrak
AYGIRSAMAK: Aygır istemek
AYGIT: 1. Alet 2. Cihaz
AYGU: Müşavere
AYGUÇU: Müşavir
AYGULAK: Solungaç
AYIĞ: Fena
AYIĞLAMAK: Fenalık etmek
AYIK: 1. Sabah 2. Uyanık
AYIKŞA: Derviş
AYIL: 1. Mezra (küçük köy) 2. Toka
AYILÇA: Mezralar arası ittifak
AYILÇAMAK: Mezra birliği kurmak
AYILÇI: Mezrada yaşayan
AYILDAMAK: Mezrada yaşamak
AYILDAŞ: Aynı köyden olan
AYILDAŞMAK: Aynı köyden olmak
AYILGA: Tabiat
AYILGAMAK: Sıçrayarak uyanmak
AYILGANÇ: Dehşet
AYILGATAN: Çalar saat
AYILGATMAK: Uykudan sıçratmak
AYILTI: Mahmurluk
AYIM: 1. Sempati 2. Cazibe
AYIMAK: Dehşet duymak [83]
AYINÇ: 1. Dehşet 2. Panik
AYINÇLI: Dehşetli
AYINÇSIZ: Korkusuz
AYINGA: Hicri ay takvimi
AYINGAMAK: Ayı takip etmek
AYINMAK: Paniklemek
AYINTAP: Mehtap
AYIR: Bahis (konu)
AYIRÇA: Çatal
AYIRGA: Husumet
AYIRGAMAK: Husumet etmek
AYIRGANMAK: Husumet duymak
AYIRMAN: Ayrık otu
AYIRŞA: Zımba teli sökücü
AYIRT: Fark
AYIRTAÇ: Alamet-i Farika
AYIRTI: 1. Fark 2. Nüans
AYIRTLAMAK: Fark etmek
AYIRTLI: Farklı
AYIRTMAÇ: Peynir altı suyu
AYIRTMAŞ: Peynir sulu yiyecek
AYIRTSAMAK: Arasını biraz açmak
AYIRTSIZ: Farksız
AYIŞIK: 1. Muhabbet 2. Mehtap
AYIŞMAK: Muhabbet etmek
AYIT: Vaaz
AYITKAL: Brifing
AYITMAK: Bahsetmek
AYITMAN: Öğretim görevlisi
AYIZ: Sarp
ÂYİ: Valide (Uygurca)
AYKAÇ: Geveze
AYKIN: 1. Sarih 2. Net
AYKINLIK: 1. Sarihlik 2. Netlik
AYKIRMA: 1. İtiraz 2. İsyan
AYKIRMAK: İtiraz / isyan etmek
AYKIRTMAK: Delalete düşürmek
AYLA: 1. Hale 2. Devir
AYLAM: Tavaf
AYLAMAK: Tavaf etmek
AYLAN: Yarış pisti
24
AYLANA: Ring (otobüs hattı)
AYLANCAK: Lunapark treni
AYLANÇ: Viraj
AYLANÇAK: Turnike (alet)
AYLANDIRMAK: Tur attırmak
AYLANGA: Sema (dönüş)
AYLANGAÇ: Pervane böceği
AYLANGAMAK: Sema dönmek
AYLANGAN: Semazen
AYLANMAK: Tur atmak
AYLANU: Can değiştirme [84]
AYLATKAL: Rapor
AYLATKAMAK: Rapor vermek
AYLATMAK: Haber vermek
AYLATMAN: Muhabir
AYLAV: Devir (tur)
AYMA: Lakap
AYMAÇ: Bulamaç
AYMAŞ: Yağda kızartılmış ekmek
AYMAG: Kabile [Aymak]
AYMAGLAMAK: Sınıflandırmak
AYMAGLANMAK: Sınıflanmak
AYMAK: 1. Şuurlanmak 2. Demek
AYMAN: 1. Hicap 2. Münevver
AYMANÇ: Mahcubiyet
AYMANMAK: Mahçup olmak
AYMAZ: Gafil
AYMAZLIK: Gaflet
AYMAZMAK: Gaflet etmek
AYNA: 1. Etraf 2. Şeytan yuvası [85]
AYNAK: İbis leyleği
AYNAL: 1. Devir (tur) 2. Civar
AYNALMAK: Devredilmek
AYNAMAK: Dönmek
AYNATMAK: Devretmek
AYNIK: Ayık (sarhoş olmayan)
AYNIMAK: Ayılmak
AYOZ: Aziz, evliya (Moldavca) [86]
AYPARA: Dolunay
AYRAÇ: Parantez
AYRAK: Alkol [87]
AYRAKLAMAK: Alkol karıştırmak
AYRAL: İstisna
AYRALMAK: Farklılaşmak
AYRAMAK: Alkol damıtmak
AYRAN: Yoğurt içeceği
AYRANMAK: Suyu süzülmek
AYRAT: 1. Yoğurt suyu 2. Fark
AYRATA: Bilhassa
AYRATMAK: Suyunu süzmek
AYRICALIK: İmtiyaz
AYRIÇ: Yol ayrımı
AYRIKÇA: Müstesna
AYRIKÇI: Ayrılıkçı
AYRIKMAN: İstisnai
AYRIKSA: 1. Tuhaf 2. Eylül ayı
AYRIKSAMAK: Tuhaflaşmak
AYRIKSI: 1. İstisnai 2. Sıradışı
AYRILIŞMAK: Nişan (söz) atmak
AYRIMSA: Fark
AYRIMSAK: Farklı
AYRIMSAMAK: Fark etmek
AYRIMSAR: Fark eden
AYRINÇ: 1. Fark 2. Ton (renk)
AYRIT: Kenar (geometri)
AYSAĞAN: Kurt adam
AYSAK: Aydan etkilenen kişi
AYSAMAK: Aydan etkilenmek
AYSANCI: Hayız (aybaşı hali)
AYSANCIMAK: Hayız olmak
AYSANCIR: Hayız gören kadın
AYSAR: Aydan etkilenen karakter
AYSARMAK: Aydan etkilenmek
AYSILAMAK: Yardım etmek
AYSILAR: Yardım (Mançuca)
AYSIN: Venüs (Mançuca)
AYSINMAK: Ayışığında dönüşmek
AYTAÇ: 1. Hatip 2. Edip
AYTAK: Konuşmacı
AYTAM: Hitabet
AYTAMAN: Spiker (TV, radyo)
AYTAR: 1. Ültimatom [88] 2. Spiker
AYTARGA: Röportaj
AYTARGAMAK: Röportaj yapmak
AYTARLAMAK: Ültimatom vermek
AYTARLANMAK: Sinirli konuşmak
AYTARMAK: Sohbet etmek
AYTAŞMAK: Muhatap olmak
AYTAZ: 1. Yiğit 2. Kahraman
AYTIK: Hitap
AYTILGA: Bahis (konu)
AYTILGAN: Bahsi geçen
AYTILMAK: Bahsedilmek
AYTIM: 1. İbare 2. Paragraf
AYTINMAK: İtiraf etmek
AYTIRMAK: İtiraf ettirmek
AYTIŞ: Laf atma (sataşma)
AYTIŞKAN: Laf atan (sataşkan)
AYTIŞMA: Atışma (edebiyat)
25
AYTIŞMAK: Atışmak (edebiyat)
AYTOLU: Dolunay
AYTUV: Stand-up
AYTUVÇU: Stand-up’çu
AYULDUZ: Ay-Yıldız (Türk simgesi)
AYZIT: Güzellik tanrıçası (mit) [89]
AZA: 1. Ruhani kötülük 2. Maraz
AZAÇI: 1. Kötü ruh 2. İfrit
AZAĞ: 1. Sapkın 2. Manyak
AZAK: Uzunluk birimi (75 cm) [90]
AZAKLAMAK: Ayakla ölçmek
AZALAMAK: Cin musallat etmek
AZALANMAK: Cine tutulmak
AZALAR: Şeytanlar [91]
AZALI: 1. Cinli 2. Korkutucu
AZAMAK: Korkutmak (ruhsal)
AZANMAK: Korkmak (ruhsal )
AZAR: Azeri, Azerbaycanlı [92]
AZAR-KAZAR-PAZAR: Üç kötü ruh
AZARGA: Gıpta
AZARGAN: Gıpta eden
AZARGAMAK: Gıpta etmek
AZARMA: Yankesicilik
AZARMAK: Yankesicilik yapmak
AZARMAN: Yankesici
AZASIZ: Marazsız
AZAŞMAK: Yolunu kaybetmek
AZATAY: Şeytan tutmuş
AZAV: Vahşet
AZAY: 1. Şikayet 2. Plesenta
AZAYMAK: Şikayet etmek
AZAYTMAK: Şikayet ettirmek
AZAZ: Vahşi
AZBULUK: Mürekkep balığı
AZDA: Hiç de
AZDAĞAN: Ejderha (Farsça) [93]
AZGA: Şehvet
AZGAMAK: Şehvetlenmek
AZGAN: 1. Şehvetli 2. Kuşburnu
AZGANMAK: Şehvet duymak
AZGARMA: İğfal (cinsellik)
AZGARMAK: İğfal etmek (cinsellik)
AZGAŞMAK: Şehvet duyuşmak
AZGIMAK: Hakaret etmek
AZGIR: Şehvetli
AZGIRAK: Dağ tekesi
AZGIRMA: Karikatür
AZGIRMAK: Karikatür çizmek
AZGIRMAN: Karikatürcü
AZGIŞ: Hakaret
AZGIŞMAK: Hakaret edişmek
AZIK: 1. Erzak 2. Şubat ayı
AZIMAK: Kaybetmek
AZINMAK: Kaybolmak
AZINSAMAK: Azına gelmek
AZINTI: Arta kalan (tahıl vs.)
AZIRAMAK: Yoldan çıkmak
AZIRANTI: Üvey evlat
AZIRATMAK: Yoldan çıkarmak
AZIRAY: Şeytan
AZIRGAMAK: Az bulmak
AZIRGAN: Az bulunan
AZIRGANMAK: Az bulunmak
AZIRMAK: Terketmek
AZIRMAN: Yulaf
AZITKI: Şaşırtıcı yol veya bölge
AZITMAK: Bırakıp kaçmak
AZLAK: Nadir
AZLANMAK: Azımsamak
AZMAN: Canavar
AZMIÇ: Yol cini (mitoloji) [94]
AZMUK: İt üzümü
AZMURT: Dejenere
AZNA: Şeytan
AZNAÇI: Satanist
AZNALAMAK: Şeytanlık etmek
AZNALANMAK: Şeytana uymak
AZNALAŞMAK: Şeytanlaşmak
AZNAMAK: Küfretmek [95]
AZNAŞMAK: Küfür edişmek
AZRA: Kıt (zor bulunan)
AZRAK: Ender
AZRAMAN: Dev (mitoloji)
AZRI: 1. Minimum 2. Asgari
AZSIZ: Kafi
- B –
BACAMAK: İtimat edilmek
BACANMAK: İtimat etmek
BACARAN: Mahir
BACARGAN: Maharetli
BACARIK: Maharet
BACARMAK: Maharet göstermek
BACARMAN: Mahir
BACARMAZ: Maharetsiz
BACI: 1. Abla 2. Rahibe
BAÇ: Hile
BAÇAĞ: Oruç
BAÇAĞAN: Oruç tutan
BAÇAĞLAMAK: Oruç tutmak
26
BAÇAĞTAY: İftar ziyafeti
BAÇAĞTOY: Oruç bayramı
BAÇAK: Diz zırhı
BAÇAMA: Oruç ibadeti
BAÇAMAK: Oruç tutmak
BAÇIR: İbadet
BAÇIRGA: Ayin
BAÇIRGAN: Çok ibadet eden
BAÇIRMAK: İbadet etmek
BAÇIRMAN: ibadet eden
BAÇIRUYU: İbadethane
BAÇMAK: Hile yapmak
BAÇMAN: Miğfer
BADA: Yenge
BADALAK: 1. Kasnak 2. Çelme
BADANMAK: Bitiştirilmek
BADAMAK: Bitiştirmek
BADARAN: Terakki
BADARMAK: Terakki etmek
BADAŞIK: Bitişik
BADAŞMAK: Bitişmek
BADIÇ: Üzüm asması
BADIMCAN: Yuvarlak patlıcan
BADIR: Sıvı ölçü birimi (yarım litre)
BADIRAK: Kavrulmuş arpa
BADIRAN: Hıyar (bitki), salatalık
BADRACAN: Domates
BADRAMAK: Kızarmak (sebze)
BADRAŞMAK: Kızarmak (sebzeler)
BADYAN: Japon anasonu
BAĞA: Kaplumbağa kabuğu
BAĞAÇ: Harç (inşaat)
BAĞAK: Davetiye
BAĞAL: Harç (inşaat)
BAĞALÇAK: Duvarcı malası
BAĞALMAK: Duvar örülmek
BAĞAMAK: Duvar örmek
BAĞAN: 1. Post 2. Kürk
BAĞANA: Sütun
BAĞANMAK: Kaplanmak
BAĞAT: Kerpiç
BAĞATMAK: Kerpiç dizmek
BAĞATUR: Kahraman [96]
BAĞAZ: Değirmen taşı tane deliği
BAĞBAGAY: Yarasa adam [97]
BAĞÇA: Paket
BAĞÇALAMAK: Paketlemek
BAĞÇAMAK: Paketi iple bağlamak
BAĞDA: Bacak sarma
BAĞDAMAK: Bacağını sarmak
BAĞI: Sihir (engelleme amaçlı)
BAĞIÇI: 1. Sihirbaz 2. İlüzyonist
BAĞILAMAK: Sihir yapmak
BAĞILANMAK: Sihre uğramak
BAĞILÇAK: Emniyet kemeri [98]
BAĞILDAK: Beşik ipi
BAĞIMÇAK: Sihirle tedavi
BAĞINÇ: Rabıta
BAĞINDIZ: Formül
BAĞINIŞ: İrtibat
BAĞINIŞMAK: İrtibatlanmak
BAĞINLAŞMAK: İrtibatlanmak
BAĞINMAK: İrtibat kurmak
BAĞINTI: 1. Rabıta 2. Formül
BAĞIRÇAK: Önlük
BAĞIRDAK: Sütyen
BAĞIRDAMAK: Göğsünü örtmek
BAĞIRDAŞ: 1. Dost 2. Sırdaş
BAĞIRDAŞMAK: Sırdaşlık etmek
BAĞIRSAMAK: Hasretle inlemek
BAĞIŞMA: Nikah
BAĞIŞMAK: Nikahlanmak
BAĞIT: Akit
BAĞITMAK: Akdetmek
BAĞITMAN: Akitçi
BAĞLACAN: Asma kabağı
BAĞLAĞI: Baraj
BAĞLAK: 1. Bent 2. Set
BAĞLAM: 1. Buket 2. Deste
BAĞLAMA: Türk milli çalgısı
BAĞLANÇ: Sadakat
BAĞLANÇLI: Sadakatli
BAĞLANÇSIZ: Sadakatsiz
BAĞLANGA: İrtibat
BAĞLANGAMAK: İrtibat kurmak
BAĞLANGAN: İrtibatlı
BAĞLAŞMA: İttifak
BAĞLAŞMAK: İttifak kurmak
BAĞLAŞMAN: Müttefik
BAĞLAV: Rabıta
BAĞLIK: Paket
BAĞMAK: Duvar örmek
BAĞMAN: 1. Duvar 2. Duvarcı
BAĞNAMAK: Taassup etmek
BAĞNAŞMAK: Fanatikleşmek
BAĞNATMAK: Fanatikleştirmek
BAĞNAZ: Mutaassıp
BAĞRAÇ: Megafon
BAĞRAK: Göçer obası
27
BAĞRI: Kararlılık
BAĞRILI: Kararlı
BAĞRIN: Ciğer
BAĞTAY: Maskeli balo
BAHÇA: Bahçe [doğru söyleniş] [99]
BAHŞI: Şaman [100]
BAJA: Bacanak
BAKA: Değirmen çarkı
BAKAÇ: Vizör
BAKALAK: 1. Nezaretçi 2. Rasıt
BAKALAMAK: Emeklemek [101]
BAKANA: Kule
BAKANAK: Rasathane
BAKANTAY: Bakanlar Kurulu
BAKAR: Kuruş
BAKARAK: Dürbün
BAKARMA: Nezaret (polis)
BAKARMAK: Nezarete atmak
BAKARMAN: Nezaret polisi
BAKAV: Fal
BAKAVÇI: Falcı
BAKAVUZ: Gizli polis
BAKAY: 1. Afacan 2. Haşarı
BAKÇAMAK: Tahayyül etmek
BAKÇAN: 1. Tahayyül 2. İmaj
BAKÇANMAK: İmaj oluşturmak
BAKI: Müşahede
BAKICI: 1. Müşahedeci 2. Dadı
BAKILAMAK: Müşahade etmek
BAKILANMAK: Müşahade edilmek
BAKILAV: Müşahade
BAKILDAK: Sinyal lambası
BAKIMÇAK: Hasta bakımı
BAKINCAK: Nişangah (silah)
BAKINÇ: Nezaret
BAKINÇAR: Hasta bakıcı
BAKINDAK: Astroloji (yıldız falı)
BAKINDAMAK: Yıldız falı bakmak
BAKINDIZ: Astrolog (müneccim)
BAKIRLAK: Bakırdan yapılmış
BAKIŞKAN: Çapkın
BAKIT: Muayene
BAKITÇI: Muayeneci
BAKITMAK: Muayene olmak
BAKITMAN: Muayene memuru
BAKLAN: Karabatak kuşu
BAKMAN: Vasi
BAKMANLIK: Vesayet
BAKRAÇ: Su kabı
BAKSAMAK: Bakmak istemek
BAKSI: Falcı
BAKTAL: Rekabet
BAKTALAŞ: Rakip
BAKTALAŞMAK: Rekabet etmek
BAKTI: Lütuf tanrısı (mitoloji)
BAKYAZ: Düğün yemeği
BALA: 1. Evlat 2. Yavru
BALAĞAN: Kasım ayı
BALAK: Manda yavrusu
BALALAMAK: Yavrulamak
BALALAYKA: Rus çalgısı (Rusça)
BALAMAN: Cüsseli
BALAN: Kartopu ağacı (Vibirnum)
BALAR: Kara yosunu
BALARDIZ: Liken
BALARMAK: Yosunlanmak
BALARUS: Beyaz Rus [Belarus]
- Balarusça: Beyaz Rusça
- Balarusya: Beyaz Rusya
BALAT: Merasim
BALAVAN: 1. Kulübe 2. Baraka
BALAVUR: Ejderha
BALAVUZ: Balmumu
BALDAK: Duvar
BALDIRCAN: Yamula patlıcanı
BALGAMAK: İrinlenmek
BALGASUN: 1. Şehir 2. Kent
BALGAŞ: Çamur
BALGAŞMAK: Çamurlaşmak
BALGAT: 1. Kasaba 2. İlçe
BALGAZ: Kasaba
BALIĞ: Sitadel (surla çevrili şehir)
BALIT: 1. Duvar 2. Sur (kale)
BALKA: 1. Harç (inşaat) 2. Balyoz
BALKAN: Ormanlık arazi
BALKAY: Meşhur
BALKI: Parıltı
BALKIMAK: Parıldamak
BALKIR: 1. Yağmur güneşi 2. Flaşör
BALKIRGAN: Siren lambası
BALKIRMAK: Yanıp sönmek
BALKIŞ: Yakamoz
BALKIŞMAK: Parıldaşmak
BALKIZ: Şimşek
BALKIZMAK: Şimşek çakmak
BALLAMBAÇ: Ballı kaymak
BALMAG: Duvar [Balmak]
BALMAK: Duvar örmek [102]
BALTAK: Çamurlu
28
BALTIR: Rüşvet
BALTIRMAK: Rüşvet almak
BALTOY: Bal şenliği
BAMBU: Asya kamışı (Tamilce)
BAN: Levha
BANAK: Ekmek parçası
BANAR: Tutam
BANDURA: Domates
BANIT: Yemek suyu
BANLAK: İlan panosu
BANLAMAK: İlan etmek [103]
BAR: 1. Rab (tanrı) 2. Evet [104]
BARA: 1. Ağırlık birimi 2. Manivela
BARADAN: Nara (ses)
BARAĞAN: 1. Materyal 2. Emtia
BARAK: Tüylü köpek
BARAKMAN: Köpek başlı insan
BARAM: Servet
BARAMLIK: Zenginlik
BARATAY: Holding
BARÇA: 1. Tamam 2. Hep
BARÇAK: Kabza
BARÇASI: 1. Tamamı 2. Hepsi
BARÇIK: Tahta ve keçe heykelcik
BARÇIN: İpek kumaş
BARDAM: Zenginlikle övünme
BARDAMAK: Zenginlikle övünmek
BARDAMÇI: Zenginlikle övünen
BARDIRMAK: Devam ettirmek
BARGAN: Mersin ağacı
BARGI: 1. Nimet 2. Kadife
BARGINMAK: Nimetlenmek
BARGIŞ: Ganimet
BARGIT: Kadife kumaş
BARIK: 1. Seyir (yolculuk) 2. Esas
BARIKSAMAK: Seyrüsefer etmek
BARILMAK: Nazil olmak
BARIM: Mal
BARIMAK: Mal edinmek
BARIMLIK: Mal varlığı
BARIN: Sine (göğüs)
BARINÇAK: Kulübe
BARINDIK: Sığınak
BARINGAÇ: Pansiyon
BARINMAK: İkamet etmek
BARITMAK: İkamet ettirmek
BARK: 1. Aile 2. Saray
BARKA: Kamçı
BARKALAMAK: Kamçılamak
BARKALANMAK: Kamçılanmak
BARKAN: Taştan ev
BARKAT: Büst
BARKILDAK: Islıkçı ördek
BARKILDAMAK: Vaklamak
BARKIN: 1. Malik 2. Aile reisi
BARLA: Göz alıcı
BARLAK: Razı
BARLAMA: Rıza
BARLAMAK: Evet demek
BARLAS: 1. Cazip 2. Servet
BARLIK: Mülk
BARMAK: Peyda olmak
BARMAN: Mevcut
BARON: Avrupa soylusu (Latince)
BARSAK: Gıpta
BARSAMAK: Gıpta etmek
BARSLAN: Leopar
BARTIK: 1. Heykel 2. Yufka baklava
BARTLAK: Sütyen
BARTMAK: Kaplamak
BARTUK: Palto
BASA: 1. Sonra 2. Fazlasıyla
BASAÇ: Deklanşör
BASAĞAÇ: Barut çubuğu (tüfek)
BASAK: Gözükara
BASALAK: Tulum peyniri
BASALAMAK: Tıkıştırmak
BASALGA: Çuval
BASAMAN: Deniz tanrısı (mitoloji)
BASAN: Cenaze yemeği
BASANAK: Merdiven
BASANCAK: Paspas
BASANGAÇ: Manivela
BASAR: 1. Baskı makinası 2. Tazyik
BASARAK: Pedal
BASARGA: Baskı makinası
BASARMAK: Tazyik uygulamak
BASAT: 1. Dominant 2. Mühür
BASAVA: Kapı eşiği (2-3 basamak)
BASAVAÇ: Pres
BASIÇ: Tazyik
BASIK: Kasvetli
BASIKMAK: Kasvetlenmek
BASILGA: Kasvet
BASILGAN: Kasvetli
BASIMUYU: Matbaa
BASINDIRMAK: Tab ettirmek
BASINGA: Tab (baskı)
BASINGAN: Matbu
29
BASINMAK: Tab edilmek
BASIR: Trahoma hastalığı
BASIRGA: Kabus
BASIRGAMAK: Kabus görmek
BASIRGANMAK: Kabus çökmek
BASIRMA: 1. Kuluçka 2. Gürk
BASIRMAK: Kuluçkaya yatmak
BASIT: 1. Muhafaza 2. Tokmak
BASITÇI: 1. Muhafız 2. Tokmakçı
BASITMA: 1. Kuluçka 2. Gürk
BASITMAK: Kuluçkaya yatırmak
BASKA: Korse
BASKAK: Cebri icra memuru
BASKAMA: Cebri icra
BASKAMAK: Cebri icra etmek
BASKAN: Hücumcu
BASKANCAK: İskele
BASKIŞ: Rütbe
BASMAÇ: Yazı – tura oyunu
BASMAŞ: Izgara köfte
BASMAN: Matbaa
BASMANCI: Matbaacı
BASMIK: Tost
BASMIKÇI: Tostçu
BASMIL: Yağmacı
BASRA: Püseron (yaprak biti)
BASTA: İşporta
BASTAMAK: İşporta yapmak
BASTAV: Şef
BASTI: Külbastı yemeği
BASTIK: Pestil
BASTIRGAÇ: Pres aleti
BASU: 1. Balyoz 2. Tarla
BASUNA: Tarla
BASUT: İmdat
BAŞA: Riyaset
BAŞACI: Reis
BAŞAĞAR: Vakur
BAŞAĞARTMAK: Onore etmek
BAŞAĞMAK: Vakur davranmak
BAŞALA: İşaret parmağı
BAŞALMAK: Önde gitmek
BAŞALMIŞ: Önde giden
BAŞAMA: Şef
BAŞAMAK: Üstün gelmek
BAŞAMAN: Egemen
BAŞANA: Huzur hakkı (para)
BAŞAR: Muvaffak
BAŞARA: Karanfil çiçeği
BAŞARAN: Muvaffak
BAŞARCAN: Başarılı
BAŞARGAN: Muvaffak
BAŞAT: 1. Lider 2. Egemen
BAŞATMAN: Egemen
BAŞATMANLIK: Egemenlik
BAŞAVUL: Nahiye
BAŞAVUT: 1. Eşraf 2. Ekabir
BAŞBAĞ: 1. Sevgili 2. Bahşiş
BAŞBAV: Başörtüsü
BAŞBOZAN: 1. Fesatçı 2. Fitneci
BAŞBOZAR: 1. Fesat 2. Fitne
BAŞBOZMAK: Fesat / fitne etmek
BAŞBUĞ: Genelkurmay başkanı
BAŞÇANAK: Kafatası
BAŞÇI: Lider
BAŞÇIL: 1. Lider 2. Halay başı
BAŞDAM: 1. Madde başı 2. Siftah
BAŞDAŞ: 1. Akran 2. Eşit boyda
BAŞIK: Şarkı
BAŞIKMAK: Şarkı söylemek
BAŞIL: Şef
BAŞKAK: Hükümran
BAŞKAL: Ferman
BAŞKAMAK: Hükümet etmek
BAŞKAR: Hükümran
BAŞKARMA: Hükümranlık
BAŞKARMAK: Hükmetmek
BAŞKARMAN: Hükümdar
BAŞKARMANLIK: Hükümdarlık
BAŞKILT: Sabit yön (Kıble gibi)
BAŞKIR: Muvaffak
BAŞKOŞAR: Önayak olan
BAŞKOŞMAK: Önayak olmak
BAŞKU: Alnı akıtmalı at
BAŞKUSKAN: Haziran ayı
BAŞLAK: Start noktası
BAŞLAM: 1. Start 2. Siftah
BAŞLAMÇI: 1. Startör 2. Siftahçı
BAŞLAP: İtibaren
BAŞLATA: Hareket emri
BAŞLATACI: Hareket amiri
BAŞMAN: 1. Ekabir 2. Muhtar
BAŞNAK: Başı açık
BAŞNAMAK: Elini başına sürmek
BAŞNARMA: Asker selamı
BAŞNARMAK: Asker selamı vermek
BAŞORDA: 1. Başkent 2. Başşehir
BAŞRAK: Resen
BAŞSAĞMA: Taziye
30
BAŞSAĞMAK: Taziye vermek
BAŞTAĞ: Rehberlik
BAŞTAĞAN: Rehber
BAŞTAĞÇI: Rehber
BAŞTAK: Danışma bürosu
BAŞTAKÇI: Danışma görevlisi
BAŞTAMAK: Rehberlik etmek
BAŞTAR: İmam
BAŞTARMAK: İmamlık etmek
BAŞTAŞI: Mezar taşı
BAŞTAV: Kayıt / kabul
BAŞTAVCI: Kayıt / kabul memuru
BAŞTIK: Çanta
BAŞTIN: Selef
BAŞYARZAM: İlk yardım
BAŞYARZAMCI: İlk yardım uzmanı
BAŞYASA: Anayasa (Kanun-i Esasi)
BAT: 1. Kuvvet 2. Derhal
BATA: Taziye
BATAÇI: Taziyeci [105]
BATAĞAN: Arpacık çıbanı
BATALAMAK: Taziye vermek
BATALAŞMAK: Taziyeleşmek
BATALGA: Bataklaşmış arazi
BATAR: Zatülcenp hastalığı
BATAVUL: Dibi batak olan (göl vs.)
BATÇA: Testi
BATIKAN: Kiler
BATILIK: 1. Tuvalet 2. Hela
BATILMAK: Tuvalete gitmek
BATIM: 1. Derinlik 2. Saplanma
BATINÇ: İflas
BATINMAK: İflas etmek
BATIR: Delici silah
BATIRIK: Çiğ köfte
BATUŞAD: Batı kanadı komutanı
BATLAMAK: Kuvvet uygulamak
BATLANMAK: Kuvvetlenmek
BATMAN: Ağırlık ölçüsü (7,5 kg)
BATMAZ: Silah işlemez
BATNAR: Somya
BATRAK: Mızrak
BATSIK: 1. İflas 2. Gün batısı
BATU: Kuvvetli
BATUK: Karabatak kuşu
BATULAĞAN: Takviye edici
BATULAMAK: Takviye etmek
BATUMAK: Kuvvetlenmek
BATUR: Kahraman
BATURAMAK: Kuvvetlenmek
BATURGAN: Kahramanvari
BATURGANMAK: Yiğitlik etmek
BATURLANMAK: Yiğitlenmek
BATUT: Maskeli kahraman
BAV: Eğitim hayvanı (cansız) [106]
BAVAR: Kuş / hayvan terbiyecisi
BAVCI: Eğitilen kuş / hayvan
BAVLAMAK: Ava alıştırmak (kuş)
BAVLANMAK: Ava alışmak (kuş)
BAVRAK: 1. Çiriş otu 2. Atletik
BAVŞIN: Varis (mirasçı)
BAVUL: Mumyalanmış hayvan
BAVULCU: Hayvan mumyalayıcı
BAVUR: Karaciğer
BAVURCU: Ciğerci (satıcı)
BAVURGAN: Şefkatli
BAVURMAK: Göğüs şişirmek
BAVURSAK: Karaciğer büyümesi
BAVURSAMAK: Göğsü kabartmak
BAVURTLAN: Çil keklik (kuş)
BAY: Beyefendi
BAYA: 1. Evvelce 2. Medya [107]
BAYAÇUT: Burjuva
BAYAK: 1. Demin 2. Zengin
BAYALA: Banka
BAYALACI: Bankacı
BAYAM: Zenginlik
BAYAMAK: Zengin olmak
BAYAN: Hanımefendi [108]
BAYANAY: Geçim tanrıçası (mit)
BAYANMAK: Zengin olmak
BAYANIŞ: Rabıta
BAYANIŞMAK: Rabıta kurmak
BAYAR: 1. Şükran 2. İzzet
BAYARDAMAK: Teşekkür etmek
BAYARDAV: Şükür
BAYARGA: Teşekkür
BAYARGAMAK: Teşekkür etmek
BAYARLAMAK: İkram etmek
BAYARLANMAK: İkram edilmek
BAYARMAK: İzzetlenmek
BAYARMAN: Aristokrat
BAYARTAY !: Teşekkürler! [109]
BAYARTOY: Şükran bayramı
BAYAŞ: Bereket
BAYAŞMAK: Bereketlenmek
BAYAŞTIRMAK: Bereketlendirmek
BAYAT: Mani (edebiyat)
BAYATMAK: Zenginleştirmek
31
BAYAVUT: 1. Zengin 2. Gani
BAYAZ: Memnuniyet
BAYAZLI: Memnun
BAYAZMAK: Memnun olmak
BAYÇA: Gece cini (halk inancı)
BAYÇAĞAN: Baykuş
BAYÇAMA: Tetkik
BAYÇAMAK: Tetkik etmek
BAYÇAR: Kurban
BAYÇARMAK: Kurban kesmek
BAYÇURA: Ev cini [110]
BAYDA: Tencere
BAYDAK: 1. Şubat ayı 2. Hür
BAYDAM: 1. Refah 2. Huzur
BAYDAMAK: Kurban dağıtmak
BAYDAN: 1. Evvelden 2. Cömert
BAYDANMAK: Cömertlik etmek
BAYDAR: Kurban derisi
BAYDARA: Kurban derisi sırığı
BAYDARKA: Sporcu kayığı
BAYDARMAK: Kurban yüzmek
BAYDIR: Kuvvetli
BAYDIRMAK: Kuvvet uygulamak
BAYGA: At yarışı
BAYGAMAK: At yarışı yapmak
BAYGAR: Yarış atı
BAYGAŞ: Garip
BAYGAŞMAK: Garip davranmak
BAYGATAY: Hipodrom
BAYIK: 1. Hak 2. Doğru söz
BAYIKLAMAK: Hak etmek
BAYILDAN: İmam bayıldı yemeği
BAYILGA: Koma
BAYILGAMAK: Komaya girmek
BAYILGATMAK: Komaya sokmak
BAYIMAK: Zengin olmak
BAYIN: 1. Cazip 2. Sempatik
BAYINCAN: Hıyar (bitki), salatalık
BAYINDIR: Mamur
BAYINDIRMA: İmar etme
BAYINDIRMAK: İmar etmek
BAYINMAK: Tahammül etmek
BAYIŞMAK: Müreffehleşmek
BAYITMAK: Zengin etmek
BAYKAN: Perde
BAYKAM: Muayene
BAYKAMAK: Muayene etmek
BAYKAV: Muayene
BAYLA: Müreffeh
BAYLAK: Nazlı
BAYLAM: 1. Naz 2. Flört
BAYLAMAK: Nazlandırmak
BAYLAN: Nazlı
BAYLANIŞ: 1. Naz 1. Cinsel ilişki
BAYLANMAK: Nazlanmak
BAYLAŞ: Cilve
BAYLAŞMAK: Cilveleşmek
BAYLAV: Naz
BAYLIK: 1. Ganimet 2. Efendilik
BAYMAK: Müreffehleşmek
BAYMAL: Müreffeh
BAYMAN: Aziz (“Saint”, kutlu kişi)
BAYMAŞIK: Uyuşuk
BAYMAŞMAK: Uyuşmak
BAYMAZ: Mal mülk sevmez
BAYNA: Saadet
BAYNAMAK: Saadet duymak
BAYRA: Balyoz
BAYRAÇ: 1. Zengin 2. Çekiç
BAYRAMAK: Zaman geçmek
BAYRAMDAMAK: Bayram yapmak
BAYRI: Kadim
BAYSA: Madalya
BAYSAL: Memnuniyet
BAYSAMAK: Memnun olmak
BAYSAN: Centilmen
BAYSANMAK: Centilmenlik etmek
BAYSINMAK: Zenginlikle övünmek
BAYTAK: 1. Birçok 2. Epey
BAYTAL: Kısrak
BAYTALAMAK: Uygulamak
BAYTALAR: Aplikasyon
BAYTAMAK: Çoğalmak, artmak
BAYTAR: Bereketli
BAYTARAN: Kabe süpürgesi (ot)
BAYTARMAK: Bereketlenmek
BAYZIN: Saray
BAZ: Kalın açılmış yufka hamuru
BAZAK: Domuz yavrusu
BAZALAK: Küçük doğan (kuş türü)
BAZAMA: 1. İltica 2. Sığınak
BAZAMAK: İltica etmek
BAZANÇ: Teminat
BAZANMAK: İtimat etmek
BAZAR: Sınır
BAZARMAK: Sınırlanmak
BAZDA: 1. Hoş 2. Latif
BAZGAN: 1. Mersin ağacı 2. Balyoz
BAZILGAÇ: Kompresör
32
BAZILGAN: Kompresör tankı
BAZILMAK: Hava / su ile dolmak
BAZINÇ: Hava / su basıncı
BAZINMAK: Tazyik etmek
BAZINAR: Pnömatik çekiç
BAZIR: Tazyik
BAZIŞKAN: Yüksek basınçlı
BAZIŞKIN: Tansiyon
BAZIŞMA: Yüksek tansiyon
BAZIŞMAK: Tansiyonu yükselmek
BAZITKAN: Pompa (hava / su)
BAZITMAK: Hava / su basmak
BAZLAMA: Kalın gözleme (ekmek)
BAZLAMAÇ: Tatlı gözleme
BAZLAMAK: Hamuru kalın açmak
BAZLAMBAÇ: Kalın yufka ekmeği
BAZMA: Tezek
BAZMAK: Terazi / kantarla ölçmek
BAZMAN: 1. Terazi 2. Kantar
BAZULAK: Uzun hava (musiki) [111]
BAZULAMAK: Uzun hava okumak
BECERGEN: Maharetli
BECERİK: Marifet
BECET: 1. Tezyinat 2. Makyaj
BEÇEK: Eneme (kulak)
BEÇEL: Sünnet (tıp)
BEÇELMEK: Sünnet olmak (tıp)
BEÇEMEK: Sünnet etmek (tıp)
BEÇEMEN: Sünnetçi (tıp)
BEÇET: Mühür
BEÇKEK: Sünnet derisi (tıp)
BEÇMEK: Enemek (kulak)
BEÇİNE: Bisküvi
BEÇİRİK: Deri işareti (kesikle)
BEÇKEN: Sancak
BEDER: Ziynet
BEDİK: Neşeli cin (mitoloji)
BEDİZ: Heykel
BEDİZCİ: Heykeltraş
BEDİZEMEK: Heykel yontmak
BEDİZENMEK: Heykel gibi durmak
BEDİZETMEK: Heykel dikmek
BEDİZMEK: Taş yontmak
BEDİZMEN: Heykeltraş
BEDÜK: 1. Azametli 2. Azim
BEDÜKLEMEK: Yüceltmek
BEDÜKLENMEK: Yücelmek
BEDÜMEK: Azametlenmek
BEDÜNMEK: Tazim olmak
BEDÜRMEK: Tazim etmek
BEDÜTMEK: Azametlendirmek
BEGENE: Arpa unu ve peynir aşı
BEGEY: 1. Muktedir 2. Otoriter
BEGÜM: Hükümdariçe [112]
BEĞÇE: Küçükbey
BEĞÇEK: 1. Şehzade 2. Veliaht
BEĞDE: Aziz
BEĞDEŞ: Veliaht
BEĞEÇ: 1. Veliaht 2. Küçükbey
BEĞELE: Ahududu
BEĞEN: 1. Hoşluk 2. Şehzade
BEĞENCE: Takriz (övgü yazısı)
BEĞENÇ: Zevk
BEĞENDİ: Hünkarbeğendi yemeği
BEĞENDİK: Sempatik
BEĞENSEK: Estetik
BEĞENSEMEK: Hoşuna gitmek
BEĞENSER: Estetisyen
BEĞER: Asalet
BEĞESİN: Hayrat (iyilik yapma)
BEĞLEM: Deste (10 adet)
BEĞLEMEK: Destelemek
BEĞLEN: 1. Destek 2. Dayanışma
BEĞLENMEK: Destelenmek
BEĞLEŞMEK: Dayanışmak
BEK: 1. Koruma 2. Korunan bölge
BEKE: Mürekkep (sıvı)
BEKEN: 1. Nöbet 2. Fileto
BEKENÇİ: Nöbetçi
BEKERGE: Tahkimat (inşaat)
BEKERGEMEK: Tahkim etmek
BEKET: 1. Otel 2. Metanet
BEKİ: 1. Koca (eş) 2. Sevap
BEKİK: Sağlam
BEKİM: Kararlılık
BEKİMEK: Sağlamlaşmak
BEKİNÇ: Metanet
BEKİNÇEK: Saklambaç oyunu
BEKİNİ: Bira
BEKİNMEK: İnat etmek
BEKİRE: Metanet
BEKİREMEK: Metanet göstermek
BEKİRMEK: Tahkim etmek
BEKİTMEK: Sağlamlaştırmak
BEKLEMEN: Nöbetçi
BEKLENÇ: İddet
BEKLEV: Nöbet
BEKLEVÇİ: Nöbetçi
BEKREK: 1. Ordugah 2. Müfreze
33
BEKREMEK: Kilitlemek
BEKRENMEK: Kilitlenmek
BEKSİZ: 1. Zayıf 2. Dayanıksız
BEKTEMEK: Nöbet tutmak
BEKTELMEK: Nöbet tutulmak
BEKTENMEK: Nöbetle korunmak
BEKTEŞ: Nöbet arkadaşı
BEKTEŞMEK: Nöbet tutuşmak
BELÇE: Sembol
BELÇEK: Şüphe
BELÇEMEK: Şüphelenmek
BELÇENMEK: İşkillenmek
BELÇER: At derisi çizme
BELÇERMEK: Beline kadar çekmek
BELÇETMEK: Şüphelendirmek
BELÇEV: Çeyiz
BELÇİM: Kura (çekiliş)
BELÇİMEK: Piyango çekmek
BELÇİN: Sicil numarası
BELÇİNMEK: Tescil olmak
BELÇİR: Piyango
BELÇİRMEK: Piyangoya katılmak
BELÇİRTEY: Ulusal piyango
BELÇİTMEK: Piyango çektirmek
BELDEK: 1. İşaret 2. Alamet
BELDEM: Kemer
BELDEMEK: Kemer bağlamak
BELDENMEK: Beline kadar açmak
BELDEV: Çadırın orta kuşağı
BELDİK: Kemer (kuşak)
BELDİR: Resim
BELE: Kuzen (erkek)
BELEÇE: Kuzin (kız)
BELEĞEN: Hayalet
BELEK: 1. Hediye paketi 2. Kundak
BELEKE: Hediye (Mançuca)
BELEKEY: Su kurbağası
BELEKLEMEK: Hediye paketlemek
BELEKTEY: Hediyeleşme günü
BELEMEK: Kundaklamak (sarmak)
BELEMEN: Görünmez kişi [113]
BELEN: Havale hastalığı
BELENÇEK: Kundak (bebek)
BELENMEK: Kundaklanmak (bez)
BELERGEN: Peydah olan
BELERMEK: Peydah olmak
BELEŞME: Rehber (telefon, adres)
BELEŞMEK: Rehberden bulmak
BELET: Rehber (yol gösterici)
BELETMEK: Rehberlik etmek
BELEZ: Romatizma
BELEZLENMEK: Romatizma olmak
BELEZMEK: Romatizma olmak
BELGEÇ: Vesika
BELGET: Senet
BELGİ: Sembol
BELGİLEÇ: İşaret
BELGİLEMEK: İşaretlemek
BELGİLENMEK: İşaretlenmek
BELGİN: 1. Sembolik 2. Sarih
BELGİR: Zahiri
BELGİRME: Tezahür
BELGİRMEK: Tezahür etmek
BELGİT: Alamet
BELİN: Panik
BELİNÇ: Panik
BELİNLEMEK: Paniklemek
BELİNLETMEK: Panikletmek
BELİNTEK: Dehşetli
BELİRGE: 1. Semptom 2. Sendrom
BELİRGEN: Semptomatik
BELİRGENMEK: Sendrom çıkmak
BELİRTKE: İşaret
BELİZ: Tescil
BELİZLEMEK: Tescil etmek
BELİZLENMEK: Tescil olmak
BELİZLETMEK: Tescil ettirmek
BELKENÇEK: Korse
BELLEK: Hafıza
BELLEM: Hıfz
BELLEMEK: Hıfz etmek
BELLEMEN: Hafız
BELMİŞ: Peynir helvası
BELSEK: 1. Oryantal (dans) 2. Raks
BELSEMEK: Belini kıvırmak
BELSENMEK: Raks etmek
BELSER: 1. Dansöz 2. Rakkase
BELTİR: 1. Kavşak direği 2. Mansap
BENDEK: Narsist
BENDEMEK: Kenidini beğenmek
BENDEŞ: Aynı
BENDEŞMEK: Aynılaşmak
BENDİŞMEK: Olgunlaşmak
BENGEMEK: Uzaklaşmak
BENGÜ: Ebedi
BENGÜLEMEK: Ebedileşmek
BENİNÇ: Kabul
BENİNMEK: Kabullenmek
BENK: Muhkem
34
BENLEK: 1. Narsist 2. Ukala
BENLEMEK: Ukalalık etmek
BENZEÇ: Model (örnek)
BENZEĞEN: Taklitçi
BENZENÇ: Taklit
BENZEREK: Taklit
BERÇ: Nasır (deri sertleşmesi)
BERÇİ: Dilenci
BERÇİLİK: Dilencilik
BERÇİTKİ: Baykuş
BERDİ: İlham
BEREĞEN: Dönor
BEREN: 1. Kuzu 2. İkram eden
BEREŞEN: Cömert
BEREŞMEK: Cömertlik etmek
BERGE: 1. Darp 2. Kayısı
BERGELEMEK: Darp etmek
BERGELENMEK: Darp edilmek
BERGEMEK: Darp etmek
BERGEN: Veren (Tanrı’nın sıfatı)
BERGENMEK: Darp edilmek
BERGİ: Zekat
BERGİL: Borç
BERGİN: Alacaklı
BERGÜ: Allah vergisi yetenek
BERİK: Cömert
BERİL: Fedakar
BERİLEMEK: Ayrı tutmak
BERİLGEMEK: Taassup etmek
BERİLGEN: 1. Mutaassıp 2. Fanatik
BERİLTE: Yayım (TV, radyo)
BERİLTEMEK: Yayımlamak (TV vs.)
BERİM: 1. Sadaka 2. Eylül ayı
BERİMÇİ: Sadakacı
BERİNCEK: Fedakar
BERİNMEK: Fedakarlık etmek
BERİŞ: Zekat
BERİŞMEK: Zekat vermek
BERKE: Falaka
BERKELEY: Şahane
BERKELEMEK: Falakalamak
BERKELENMEK: Falakalanmak
BERKEM: Müstahkem
BERKEMEK: Sağlamlaşmak
BERKENMEK: Sağlamlaşmak
BERKETMEK: Sağlamlaştırmak
BERKİN: Müstahkem
BERKİNMEK: İstihkam edilmek
BERKİRMEK: Sağlamlaşmak
BERKİT: Muhkem (sağlam)
BERKİTİM: Sağlamlaştırma
BERKSİZ: Sağlam olmayan
BERLEMEK: Sıraya koymak
BERLENMEK: Sıraya girmek
BERME: Sadaka
BERMEK: Sadaka vermek
BERNE: Sonradan katma [114]
BERNEK: Misafir öğrenci
BERNELMEK: Sonradan katılmak
BERNEMEK: Sonradan katmak
BERNEŞMEK: Takas etmek
BERNETMEK: Sonradan katmak
BERŞE: Odun kömürü
BERTEKEY: Mükellef
BERTELMEK: Tahrip olmak
BERTEN: Bu sabah
BERTİK: Yaralı
BERTİNMEK: Yaralanmak
BERTİŞMEK: Birbirini yaralamak
BERTMEK: Yaralamak
BERÜK !: Lütfen!
BERÜKLEMEK: “Lütfen” demek
BESEN: Kırağı
BESEREK: Dövüş devesi
BESERMEK: Gürbüzleşmek
BESERTMEK: Gürbüzleştirmek
BESEY: Karnabahar
BESKE: Kantar
BESKİ: İkinci çift at (arabada)
BESLEK: Evde kalan hizmetçi
BESMEÇ: Karışık unlu sac ekmeği
BEŞDÖNEL: Pentagon
BEŞE: 1. Erkek kardeş 2. Hamsin
BEŞEK: Haremlik
BEŞEN: Elli (sayı) [Bejen]
BEŞERLEMEK: Dört nala koşmak
BEŞİM: Öğle vakti
BEŞİR: Mahir
BEŞKE: Mantar (bitki)
BEŞME: Beş renkli kumaş
BEŞMEG: Çıkrık tezgahı [Beşmek]
BEŞMEK: Beş parmak açmak
BEŞMÜYÜZ: 1. Beşgen 2. Beşköşeli
BET: 1. Çehre 2. Sima 3. Sayfa
BETE: Hindistan cevizi, kokonut
BETEGE: 1. Ayrık otu 2. Yulaf
BETİ: Vasıf
BETİK: Mevsuf (vasıflı)
BETİKLEMEK: Vasıflandırmak
35
BETİM: 1. Tasvir 2. Tavsif
BETİMCE: Kompozisyon
BETİMEK: Tasvir etmek
BETİMLEMEK: Tasvir etmek
BETİMLENMEK: Tasvir edilmek
BETİNÇ: Tasavvur
BETİNMEK: İmajını düzeltmek
BETİRE: Göz hastalığı
BETİRGE: Fotoğraf makinası
BETİRGEMEK: Fotoğraf çekmek
BETİRGENMEK: Fotoğraf çekilmek
BETİŞ: Mektup
BETİŞKE: Mektup / e-mail adresi
BETİŞMEK: Yazışmak
BETİZ: 1. Poz 2. Suret
BETİZMEK: Poz vermek [115]
BETLEMEK: Fiil çekmek (gramer)
BETLEŞMEK: Yüzleşmek
BETSİNMEK: Mahçup olmak
BETSİR: Mahcup
BETSİZ: 1. Yüzsüz 2. Arsız
BEY: 1. Lord 2. Vali
*BEYDE: Prens (1. derece) [116]
*BEYGE: Prens (2. derece)
*BEYLE: Prens (3. derece) [117]
*BEYZE: Prens (dördüncü derece)
BEYÇE: 1. Leydi 2. Vali karısı
BEYDEŞ: Eşit dereceli prens
BEYER: 1. Prens 2. Şehzade
BEYETMEK: Taht’a çıkarmak
BEYGÜ: Evcil şahin
BEYİ: Ayva (ağaç, meyve)
BEYİMSEMEK: Bey gibi davranmak
BEYİMSENMEK: Beylik taslamak
BEYİRMEK: Melemek (koyun vs.)
BEYLEK: Hüküm
BEYLEM: Hükümranlık
BEYLEMEK: Hükmetmek
BEYLEN: Hükümdar soyu
BEYLENGEN: Hükümran
BEYLEV: Hakimiyet
BEYREK: 1. Şehzade 2. Veliaht
BEYREM: Meryem (özel ad) [118]
BEYREMEK: Geçmek
BEYRÜ: Ezeli
BEYTEREK: Yaşam ağacı (mit) [119]
BEZEK: Nakış
BEZELGEN: Dekoratif
BEZEMEK: Nakış işlemek
BEZEMEN: Nakkaş
BEZEN: 1. Sepet 2. Makyaj
BEZENÇ: Desen
BEZENMEK: Nakışla süslenmek
BEZENTİ: Dekorasyon
BEZERGEN: Dekoratif
BEZERMEK: Dekore etmek
BEZDİRGEN: Bıktırıcı
BEZDİRMEK: Bıktırmak
BEZGEK: 1. Sıtma 2. Malarya
BEZGEMEK: Titremek
BEZGİ: 1. Menteşe 2. Bıkkınlık
BEZİK: 1. Canı sıkkın 2. Solgun
BEZİKMEK: Canı sıkılmak
BEZİKTİRMEK: Canını sıkmak
BEZME: Yufka ekmeği
BEZMEK: Bıkmak
BIÇA: Kesik
BIÇAĞAN: Kurumuş ağaç
BIÇALGA: Testere
BIÇALMAK: Testere ile kesilmek
BIÇAMAK: Testere ile kesmek
BIÇANAK: İki kulplu testere
BIÇAR: Hızar
BIÇARGA: Elektrikle testere
BIÇARLAMAK: Hızarla kesmek
BIÇGAN: Hadım (iğdiş)
BIÇIK: Kesilmiş
BIÇILMAK: Derin kesilmek
BIÇIRGAN: Kesikli yara
BIÇIŞMAK: Birbirini kesmek
BIÇKA: Talaş
BIÇKAK: Ağaç kabuğu
BIÇKAS: Bağlılık yemini
BIÇMAK: Derin kesmek
BIÇMAL: Topraktaki ağaç kütüğü
BIÇMAN: Hızarcı
BIÇTA: Giyotin
BIÇTACI: Cellat
BIJILDAMAK: Fokurdamak
BIJILTI: Fokurtu
BIJLAK: Ekşimiş süt
BIJMAK: Ekşimek (besin)
BIKANAK: Ayak bileği
BIKLAÇ: Kıymalı yumurta
BIKLAŞ: Yoğurtlu yumurta
BILAY: Beraber
BILAYDA: Berabere
BILAYDAMAK: Berabere kalmak
BINIKMAK: Tedavi olmak
36
BINITMAK: Tedavi etmek
BIRAKAT: Tereke
BIRGA: İmza
BIRGALACI: İmza sahibi
BIRGALAÇ: İmza mührü
BIRGALAMAK: İmzalamak
BIRGALATMAK: İmzalatmak
BIRGALAŞMAK: İmzalaşmak
BIŞILDAMAK: Ekşimek (süt vs.)
BIŞILDAV: Ekşime (süt vs.)
BIŞIRGAN: Fokurdayan çamur
BIŞIRMAK: Kestirmek (süt vs.)
BIŞKALAK: Peynir suyu
BIŞKAMAK: Kesilmek (süt vs.)
BIŞKAN: Kesilmiş (süt vs.)
BIŞLAK: Peynir
BIŞLAMAK: Peynir yapmak
BIŞMAK: Kesilmek (süt)
BIŞRANMAK: Olgunlaşmak
BIŞRATMAK: Olgunlaştırmak
BIZAĞAN: Keman
BIZAĞANÇA: Tuva sazı (telli)
BIZAMAK: Tiz ses çıkarmak
BIZIRMAÇ: Kuyrukyağı yemeği
BİBEK: Kız kuşu
BİÇE: Parça (kumaş)
BİÇEÇİ: Terzi
BİÇEK: Makas
BİÇEKLİK: Kesilecek kumaş
BİÇELE: Az bir zaman
BİÇELEK: Kesilecek kumaş
BİÇELEMEK: Kumaş kesmek
BİÇEMEK: Kumaş kesmek
BİÇEN: Patron (kumaş kalıbı)
BİÇENEK: Kumaş kalıbı
BİÇER: Biçme makinesi
BİÇEREK: Terzi makası
BİÇERGE: Kumaş kesme makinesi
BİÇİ: Figür
BİÇİG: Kutsal Kitap [120] [“g” ile]
BİÇİGEN: 1. El yazısı 2. Minik
BİÇİK: Yazı
BİÇİKÇİ: Katip
BİÇİLGEN: Biçilmiş ot
BİÇİMEK: Yazı yazmak
BİÇİMEL: El yazması
BİÇİN: 1. Maymun 2. Kalıp 3. Form
BİÇİNDİZ: Terzi
BİÇİNMEK: Yazı yazmak
BİÇİT: 1. Font (yazı) 2. Hasat
BİÇİTGEN: Daktilo
BİÇİTMEK: Yazdırmak
BİÇKE: Patron (dikiş kalıbı)
BİÇMEN: Terzi
BİDER: 1. Lüzümsuz 2. Tohum
BİDEREK: Beyhude
BİK: Kilit
BİKE: 1. Hanımefendi 2. Leydi
BİKEM: Bakire
BİKEN: Popüler
BİKET: Asalet
BİKİT: Kilit
BİKLEMEK: Kilitlemek
BİL: 1. İrfan 2. İşaret
BİLÇE: Puan (not)
BİLÇEMEK: Puan / not vermek
BİLDE: 1. Tarif 2. Puan (not)
BİLDEHİZ: Esrarengiz
BİLDELEME: Tarif etme
BİLDELEMEK: Tarif etmek
BİLDELİ: 1. Tarif edilmiş 2. Meşhur
BİLDESİZ: 1. Tarifsiz 2. Meçhul
BİLDİRGE: 1. Manifesto 2. Tebligat
BİLDİRGEÇ: Tebligatname
BİLDİRGENMEK: Tebliğ almak
BİLDİRGETMEK: Tebliğ etmek
BİLDİRİŞİM: Komünikasyon
BİLDİRİŞMEK: Haberleşmek
BİLDİZ: İlan
BİLDİZMEK: İlan etmek
BİLEDE: Balta
BİLEKÇEK: Kelepçe
BİLELEŞ: Beraberlik
BİLELEŞMEK: Beraber olmak
BİLEŞKEN: Terkibe katılan madde
BİLEM: Uzunluk birimi (30 cm)
BİLENÇ: Hırs
BİLERÇİN: Altınbaş kavunu
BİLERMEN: Bilirkişi
BİLET: Haber (“Bilmek” fiilinden)
BİLETÇİ: Haberci
BİLETMEK: Haber vermek
BİLEV: Plak (müzik aygıtı)
BİLEY: Şeker
BİLGE: 1. Alim 2. Pir 3. Üstat
BİLGEMEN: Profesör
BİLGEN: 1. Alim 2. Haberdar
BİLGENMEK: Haberdar olmak
BİLGER: Müderris
37
BİLGETMEK: Haberdar etmek
BİLGİÇİ: Öğrenmeyi seven
BİLGİLEME: Tarife
BİLGİN: Bilim insanı (kadın/erkek)
BİLGİR: Bilirkişi
BİLGİRMEK: Tedebbür etmek
BİLİDE: Ocak ayı
BİLİG: Doktrin [“g” harfi ile yazılır]
BİLİGSİZ: Cahil
BİLİGTEY: Ansiklopedi
BİLİLMEK: Tanınmak
BİLİN: Fanatik
BİLİNÇ: Şuur
BİLİNÇEK: Sabıka
BİLİNÇEMEK: Sabıkaya bakmak
BİLİNGEÇ: Tescil
BİLİNSEK: Öğrenme heveslisi
BİLİNSEMEK: Öğrenmek istemek
BİLİŞİM: Enformatik
BİLİŞME: Enformasyon alma
BİLİŞMEK: Enformasyon almak
BİLİT: İdrak
BİLİTMEK: İdrak etmek
BİLİZ: Cüce
BİLSEME: Tecessüs
BİLSEMEK: Tecessüs etmek
BİLSİZ: Cahil
BİNDİRGEÇ: Tahtırevan
BİNDİZ: Süvari
BİNERGE: Havaalanı merdiveni
BİNET: 1. Taşıt bileti 2. Binek
BİNGE: Kolon (inşaat)
BİNGEMEK: Üst üste koyulmak
BİNGİT: Taksi
BİNİÇKE: Araba
BİNİŞKE: Vasıta (araç, araba)
BİRBEN: Narsist
BİRBENCİ: Narsist
BİRBENCİLEK: Narsizm
BİRÇE: Yegane
BİRÇEK: Yegane
BİRÇELEMEK: Aynen tekrarlamak
BİRÇELENMEK: Tekrarlanmak
BİRÇELEY: Aynen
BİRDE: 1. Kraliçe 2. Prenses
BİRDEM: Ahenk
BİRDEMLİ: Ahenkli
BİRDEMSİZ: Ahenksiz
BİRE: Kilometre (yaklaşık)
BİREBİN: Yegane
BİREĞİ: Rağmen
BİREĞİLEŞMEK: İnatlaşmak
BİRELEŞ: 1. Beraber 2. Kolektif
BİRELEŞMEK: Bir araya gelmek
BİREME: Dakika
BİREN: Pisboğaz
BİRENMEK: Pisboğazlık etmek
BİREŞKEN: Sentetik
BİREŞMEK: Sentez olmak
BİREŞTİRMEK: Sentezletmek
BİREV: Ferdiyet
BİREVCİK: Mısır koçanı
BİREY: 1. Şahıs 2. İnsan 3. Ferd
BİREZ: Bir miktar
BİREZDİRMEK: Az az biriktirmek
BİREZMEK: Azar azar birikmek
BİRGE: Müşterek
BİRGELEP: Müştereken
BİRGELEŞ: İştirak
BİRGELEŞMEK: İştirak etmek
BİRGEN: 1. İçe kapanık 2. Münzevi
BİRGENMEK: İçe kapanmak
BİRGERME: Entegrasyon
BİRGERMEK: Entegre olmak
BİRİÇKE: Yaylı at arabası
BİRİKİNÇ: Tasarruf
BİRİL: Pes (vazgeçiş)
BİRİLME: Pes etme (vazgeçme)
BİRİLMEK: Pes etmek (vazgeçmek)
BİRİM: Ünite
BİRİN: Tek
BİRİNDİ: Sabah ile öğle arası vakit
BİRİSTEN: İskele
BİRİŞME: Mukavemet
BİRİŞMEK: Mukavemet etmek
BİRİZ: Ahad
BİRKE: Eşit
BİRKEÇ: 1. Sarnıç 2. Rezervuar
BİRKELEMEK: Eşitlemek
BİRKELENMEK: Eşitlenmek
BİRKİT: Federal
BİRLE: Beraber
BİRLEN: Berabere
BİRLENMEK: Beraber olmak
BİRLENÇ: Tevhid
BİRLEŞKE: 1. İttifak 2. Kooperatif
BİRLEŞKEN: Müttefik
BİRLİKTEŞ: Kooperatif
BİRLİKTEŞİK: Kolektif
38
BİRLİKTEŞMEK: Bir araya gelmek
BİRMEK: “Gibi” olmak
BİRMENZER: Model
BİRMENZEMEK: Modellemek
BİRMENZEŞ: Mütecanis (tek tip)
BİRMENZEŞMEK: Tek tipleşmek
BİRTMEK: Taş işlemek
BİRZE: 1. Kral 2. Prens
BİRZEM: 1. Tektip 2. Üniforma
BİRZEMEK: Tektipleşmek
BİSEY: Kedi yavrusu
BİŞE: Ekmek kızartması
BİŞKEN: Olgun
BİŞMEK: Olgunlaşmak
BİTÇE: Akne
BİTE: Kitap (Mançuca)
BİTEGÜN: Ayın son günü
BİTELGE: Verimli arazi
BİTERGE: 1. Hacet 2. İhtiyaç
BİTEV: 1. Asil 2. Bakir
BİTEVİYE: Bitene kadar
BİTEY: Flora (bitki örtüsü)
BİTİÇ: Mektup
BİTİÇMEK: Mektuplaşmak
BİTİG: Kitap [121] [“g” ile yazılır]
BİTİGÇE: Broşür
BİTİGÇİ: Kitapçı
BİTİGE: Vesika
BİTİGECİ: Sekreter
BİTİGEN: Kitabe
BİTİGTEY: Kütüphane
BİTİK: 1. Yazı 2. Kitap 3. Yazılı eser
BİTİKÜYÜ: Kütüphane
BİTİLMEK: Yazılmak
BİTİM: 1. Gaye 2. Hedef
BİTİMEK: Kitap yazmak
BİTİMEL: El yazması kitap
BİTİMEN: Müellif (yazar)
BİTİNMEK: El yazısı ile yazmak
BİTİR: İftar [122]
BİTİRÇİ: İftar eden
BİTİREV: Mezuniyet
BİTİREVCİ: Mezun
BİTİRGE: Diploma
BİTİRGEME: Mezuniyet
BİTİRGEMEK: Mezun olmak
BİTİRGETMEK: Mezun etmek
BİTİRMEN: Mezun
BİTİŞMEK: Mektuplaşmak
BİTİTMEK: Yazdırmak
BİY: Dans
BİYÇE: Hanımefendi
BİYE: Kısrak
BİYELEY: Eldiven (başparmak ayrı)
BİYEME: Dans gösterisi
BİYEMEK: Dans etmek
BİYEN: Cömert
BİYİGEN: Azametli
BİYİV: Dans gösterisi
BİYİVÇİ: Dansöz / dansör
BİYMEK: Dans etmek
BİZEÇ: Üç yaşındaki koyun
BİZGİÇ: 1. İbre 2. Terazi çubuğu
BİZİK: Feryat
BİZİKMEK: Feryat etmek
BİZMEK: Kantarla tartmak
BİZMEN: El kantarı
BODUÇU: Muhasebeci
BODUMAK: Muhasebe etmek
BODUMAN: Muhasip
BODULGA: Muhasebe
BODULTAY: Muhasebe kurulu
BODUR: Kısa
BOĞ: 1. Hediye 2. Armağan
BOĞAÇAR: Erkek dana
BOĞAK: Anjin hastalığı
BOĞALDAK: Totem direği
BOĞAN: Köşeli koltuk
BOĞANAK: Kasvetli hava
BOĞAR: Kasvet
BOĞARAN: Boa yılanı
BOĞARCIK: Kasvetli yer
BOĞARMAK: Nefesi kesilmek
BOĞARTMAK: Nefesini kesmek
BOĞAZDAK: Guatr hastalığı
BOĞAZDAMAK: Boğazını sıkmak
BOĞAZDANMAK: Boğazı şişmek
BOĞDA: 1. Aziz (evliya) 2. Çıkın
BOĞDAL: Paket
BOĞDALAMAK: Çıkın yapmak
BOĞDAMAK: Çıkın yapmak
BOĞLAMAK: Bohça düğümlemek
BOĞLANMAK: Bohçalanmak
BOĞMACA: Boğucu öksürük
BOĞMAN: Cellat ipi
BOĞNA: Tomruk parçası
BOĞNAK: Tomruk
BOĞNAMAK: Tomruk kesmek
BOĞRUP: Bodrum
39
BOĞSAK: Vadinin daraldığı yer
BOĞSAMAK: Zor nefes almak
BOĞSANMAK: Nefesi tıkanmak
BOĞSATMAK: Nefesini tıkamak
BOĞSUK: Boyun prangası
BOĞSUMAK: Boğazını sıkmak
BOĞTA: Kadın şapkası [123]
BOĞTAK: Kadın şapkası
BOĞTALAMAK: Şapka giydirmek
BOĞTAMAK: Nişanlamak (söz)
BOĞTANMAK: Nişanlamak (söz)
BOĞUÇA: Çıkın
BOĞUÇAN: Kasvetli
BOĞUL: Vale (iskambil)
BOĞULDAY: Kurt adam
BOĞULGA: Nefes tıkanması
BOĞULGAMAK: Nefesi tıkanmak
BOĞULTA: Boyunluk (medikal)
BOĞULZAK: Süslü direk
BOĞUN: 1. Hece 2. Makas (ray)
BOĞUNDU: Mesane
BOĞUNMAK: Boğarak idam olmak
BOĞUNDURMAK: İdam etmek
BOĞURDAK: Trake (nefes borusu)
BOĞURSAMAK: Boğazı tıkanmak
BOĞUZ: Kurban
BOĞUZLAĞA: Kurban töreni
BOĞUZLAK: Kurbanlık hayvan
BOĞUZLAMAK: Kurban etmek
BOĞUZTAY: Kurban töreni
BOĞUZTOY: Kurban bayramı
BOHÇA: Basit bez torba
BOJAK: Günah çıkarma
BOJAKMAK: Günah çıkarmak
BOJGUR: Müderris
BOJGUT: Ders
BOJUK: Vahiy
BOJUKÇU: Vahiy meleği (mitoloji)
BOJUKMAK: Vahiy almak
BOJUNMAK: Tövbe etmek
BOLAÇAK: Bereket duası
BOLAGAY: 1. Şaklaban 2. Soytarı
BOLAĞAN: Bereketli
BOLAN: Ren geyiği
BOLAT: Erkek arı
BOLCAL: Mühlet
BOLCAMAK: Mühlet vermek
BOLCANMAK: Mühlet almak
BOLÇAK: 1. Tahmin 2. Küre
BOLÇAMAK: Tahmin etmek
BOLÇAV: Tahmin
BOLDAN: Fazla
BOLDUÇAK: Müsait zaman
BOLDUK: Bereket
BOLDURMAK: Teksir etmek
BOLGA: Bereket
BOLGAMAK: Bereketlendirmek
BOLGAN: 1. Asil 2. Çok 3. Mevcut
BOLGANMAK: Bereketlenmek
BOLGAR: Hayvan derisi
BOLGU: Orijinal
BOLKA: 1. Hırka 2. Balyoz
BOLMAK: Bereketlenmek
BOLRAK: Bol bulunan
BOLULÇA: İmkan
BOLULÇAMAK: Mümkün olmak
BOLUNMAK: Nasihat etmek
BOLUR: Kristal
BOLUŞ: 1. Nasihat 2. Damat evi
BOLUŞÇU: Nasihat eden
BOLUŞMAK: Nasihatleşmek
BOLUTMAK: Nasihat etmek
BOR: 1. Şarap 2. Kuvvetli 3. Bor
BORA: Sert rüzgar
BORAGA: Çuval
BORAĞAN: Yağmurlu fırtına
BORALGAK: Hortum (rüzgar)
BORAN: Fırtına
BORANAK: Tayfun
BORARMAK: Morarmak [124]
BORARTI: Morluk
BORARTMAK: Morartmak
BORAY: Boz buğday
BORBAY: Dizden yukarı kısım
BORÇU: Şarapçı
BORDAK: Obez
BORDU: Üzüm asması
BORGALAMAK: Kıvırmak
BORGALANMAK: Kıvranmak
BORGAY: Zehirsiz yılan
BORGU: Borazan
BORKA: Üzüm bağı
BORLA: Üzüm salkımı
BORLUK: Şaraplık üzüm
BORŞAK: Nohut [125]
BORUGA: Islık çalan ok başı
BOS: Endam
BOSUK: Endamlı
BOSUM: Beden
40
BOSUT: İzan
BOŞAĞ: Azat
BOŞAK: Günah çıkarma
BOŞAKMAK: Günah çıkarmak
BOŞAN: Dul (boşanmış)
BOŞANLIK: Dulluk (boşanmışlık)
BOŞALGA: Deşarj
BOŞALGAMAK: Deşarj olmak
BOŞALGATMAK: Deşarj etmek
BOŞALTAÇ: Sifon
BOŞARMAK: İhmal etmek
BOŞGUR: 1. Müderris 2. Pratik
BOŞGURMAK: Pratik yapmak
BOŞGUT: Stajer
BOŞKUN: Avare
BOŞKUNMAK: Avarelik etmek
BOŞKUR: Avare
BOŞKURMAK: İşsiz kalmak
BOŞLAÇ: Debriyaj (araba)
BOŞLAK: İhmalkar
BOŞLAMAK: İhmal etmek
BOŞLAY: Bedava
BOŞLAYAK: Debriyaj (araba)
BOŞMAK: Günahları bağışlamak
BOŞORUN: Münhal (boş kadro)
BOŞTAN: Serbest
BOŞTAMAK: Serbest bırakmak
BOŞTANDIK: Serbesti
BOŞTANMAK: Serbest kalmak
BOŞUK: 1. Sıfır 2. Vahiy
BOŞUKMAK: Sıfırlamak
BOŞULMAK: Tasfiye olmak
BOŞUNMAK: Tövbe etmek
BOŞUTMAK: Tasfiye etmek
BOTA: Deve yavrusu
BOTAHAN: Deve yavrusuna iltifat
BOTALAK: Deve yavrusu
BOTKA: Kısrak sütü ve yulaf aşı
BOTUK: Deve yavrusu
BOVMA: Ev rakısı
BOVMAG: Gerdanlık
BOYAÇ: Boya fırçası
BOYAK: 1. Renk 2. Renklendirici
BOYAMAN: Ressam
BOYANAK: 1. Tuval 2. Makyaj
BOYAR: Asilzade (Rusça)
BOYAV: Makyaj
BOYAVCI: Makyöz (makyajcı)
BOYDA: 1. Dede 2. Lala
BOYDAK: 1. Bekar 2. Mücerret
BOYDAŞ: Ayni kabileden/klandan
BOYDAŞMAK: Aynı klandan olmak
BOYGUN: İbret
BOYGUNMAK: İbret almak
BOYGUR: Müderris
BOYGURMAK: Ders almak
BOYGUT: 1. Şakirt 2. Talebe
BOYGUTMAK: Ders vermek
BOYHAN: Satürn (Mançuca)
BOYLA: 1. Rütbe 2. Ünvan
BOYLAM: Meridyen (longitude)
BOYLAMA: Manzume
BOYLAMAK: Manzume okumak
BOYLAN: 1. Rütbeli 2. Ünvanlı
BOYLAV: Şiir
BOYLUK: Asalet
BOYMA: 1. Tefsir 2. Kırmızı duvak
BOYMAK: Tefsir etmek
BOYMAL: Farazi
BOYMAN: Müfessir
BOYNA: 1. Nine 2. Dadı [126]
BOYNAK: 1. Kibirli 2. Kolye
BOYNAMAK: Kibirlenmek
BOYNAR: Kibirli
BOYNAT: Kasırga cini (mitoloji)
BOYRA: Hasır
BOYSAMAK: Heybet göstermek
BOYSAN: Heybetli
BOYSANÇ: Kibir
BOYSANMAK: Kabadayılık etmek
BOYSAR: Kabadayı
BOYSUNMA: Riayet
BOYSUNMAK: Riayet etmek
BOYSUNMAZ: Riayet etmez
BOYSUTMAK: Riayet ettirmek
BOYUK: Vahiy
BOYUKMAK: Vahiy almak
BOYULGA: Kıyas
BOYULGAMAK: Kıyaslamak
BOYUNÇAK: 1. Gerdanlık 2. Kolye
BOYUNDURUK: Boyun prangası
BOYUNSAK: Kaşkol
BOYUNSALA: Burç (astronomi)
BOYUNSURUK: Döven sırığı
BOYUNTU: Ense
BOYUR: Cüce
BOYURMAK: Yarı çömelmek
BOZA: Ekşitilmiş darı içeceği
BOZAÇ: Yarma çorbası
41
BOZAK: Manda (camız)
BOZAKAY !: Yemin olsun ki!
BOZALAK: Egzama hastalığı
BOZAMAK: Nadasa bırakmak
BOZAMUK: Sedef hastalığı
BOZAN: Nadas
BOZANAK: 1. Nadas 2. Topaç
BOZANMAK: Nadasa bırakılmak
BOZANDIRMAK: Nadasa bırakmak
BOZATMAK: Nadasa bırakmak
BOZAR: 1. Ayıp 2. Kusur
BOZARAN: Ağustos ayı
BOZARTMA: Rosto yemeği
BOZARTMAK: Grileştirmek
BOZAŞ: Tarhana çorbası
BOZATMA: Göz lekesi
BOZATMAK: Gözde leke oluşmak
BOZAY: Nadas edilecek tarla
BOZÇAK: Cesaretli
BOZÇUN: Dürüst
BOZDAMAK: Uzun hava okumak
BOZGA: Fesat
BOZGAN: Fasit
BOZGAP: Boz sincap
BOZGUÇ: Sinyal bozucu
BOZGULDAK: Grimsi
BOZLAK: Uzun hava (musiki)
BOZLAMAK: Uzun hava okumak
BOZLAN: 1. Kireçli toprak 2. Nadas
BOZLANMAK: Nadasa kalmak
BOZLATMAK: Nadasa bırakmak
BOZLAV: Uzun hava (musiki)
BOZMAN: 1. Tahripkar 2. Münafık
BOZU: Fasülye
BOZUÇAR: Grimsi
BOZUĞA: Hastalık döküntüsü
BOZULGA: Arıza
BOZULGAMAK: Arızalanmak
BOZULGAN: Sürekli arızalanan
BOZULGAR: Külüstür
BOZULTA: İsyan
BOZULTU: Arıza
BOZUNÇ: Hezimet
BOZUNMAK: Hezimete uğramak
BOZUT: Hezimet
BOZUTMAK: Hezimete uğratmak
BOZ-UY: Hükümdar çadırı (Boz Ev)
BÖCELEK: Haşere
BÖÇKE: 1. Fıçı 2. Kurt (solucan)
BÖDENE: Bıldırcın kuşu
BÖDRE: 1. Perma 2. Kıvırcık marul
BÖDRELEMEK: Perma yapmak
BÖDREMEK: Kıvrılmak
BÖDREŞMEK: Kıvrışmak
BÖDÜK: Havuç
BÖGE: Şaman
BÖGELEMEK: Şamanlık yapmak
BÖGEMEN: Şaman
BÖGENÇER: Şaman yardımcısı
BÖGEY: İtaat
BÖGEYMEK: İtaat etmek [127]
BÖGEYTMEK: İtaat ettirmek
BÖGÜ: Sihir
BÖGÜÇÜ: Sihirbaz
BÖĞDÜN: Bürokrat
BÖĞELME: Viraj
BÖĞELMEK: Bükülmek
BÖĞEMEK: Bükmek
BÖĞENEK: 1. Bent 2. Set
BÖĞET: Bent
BÖĞETMEK: Büktürmek
BÖĞLEK: Tıpa
BÖĞLEMEK: Tıpalamak
BÖĞNEMEK: Önünü kapatmak
BÖĞREK: Ordugah
BÖĞREMEK: Elini böğrüne koymak
BÖĞÜRÇEK: Böbrek ağrısı
BÖĞÜRDEK: Kamışçın kuşu
BÖĞÜŞ: Zeka
BÖK: 1. Zindan 2. Kısmet 3. Nasip
BÖKE: Şampiyon
BÖKEĞEN: Dereceye giren (yarış)
BÖKEMEK: Şampiyon olmak
BÖKEN: 1. Ahu 2. Ceylan
BÖKENEK: Antilop
BÖKENTEY: Şampiyona
BÖKEVÜL: Aşçı
BÖKEY: 1. Öcü 2. Yay burcu (gök)
BÖKLÜ: Kısmeti bol
BÖKLÜCE: Kısmetli
BÖKMEK: Tebabet yapmak
BÖKSE: Gerdan
BÖKSEMEK: Boyun bükmek
BÖKSENMEK: Gerdan kıvırmak
BÖKSÜLMEK: Yarılmak
BÖKSÜTMEK: Yarmak
BÖKTE: İnayet
BÖKTELMEK: İnayet edilmek
BÖKTEMEK: İnayet etmek
42
BÖKÜ: Hekim [128]
BÖKÜLEMEK: Teşhis koymak (tıp)
BÖKÜLENMEK: Teşhis koyulmak
BÖKÜLÜK: Tebabet
BÖKÜR: Cenah
BÖKÜŞ: Teşhis
BÖLÇEK: Kısım
BÖLÇEMEK: Kısımlara ayırmak
BÖLÇÜRGEN: Kızılcık (ağaç)
BÖLÇÜRMEK: Paylaşmak
BÖLÇÜTMEK: Paylaştırmak
BÖLE: 1. Nasip 2. Kısmet
BÖLEK: Fasikül (ansiklopedi)
BÖLGEÇ: Kesir (matematik)
BÖLGÜ: 1. Hisse 2. Pay
BÖLMEÇ: 1. Dolap 2. Kiler
BÖLŞEK: Cüz
BÖLŞEMEK: Cüzlere ayırmak
BÖLÜKDEŞ: Aynı hizipten olan
BÖLÜN: Şef
BÖLÜNÇ: Taksit
BÖLÜNÇLEMEK: Taksite bölmek
BÖLÜT: Sınıf
BÖLÜTLEME: Kategori
BÖLÜTLEMEK: Sınıflandırmak
BÖLÜTLENMEK: Sınıflanmak
BÖLÜTME: Kategori
BÖLÜTMEK: Sınıflamak
BÖN: Ahmak
BÖNEMEK: Ahmaklaşmak
BÖNENMEK: Ahmakça davranmak
BÖNGE: Tekme
BÖNGELEMEK: Tekmelemek
BÖNGELENMEK: Tekmelenmek
BÖNGELEŞMEK: Tekmeleşmek
BÖNGER: Tekmeci
BÖRÇE: Tahtakurusu böceği
BÖRÇEK: 1. Zülüf 2. Kakül
BÖRE: Gonca
BÖREK: Açma hamur yemeği [129]
BÖRELEMEK: Boğumlamak
BÖRELENMEK: Boğumlanmak
BÖREMEK: Gonca açmak
BÖREMİT: Fırında elma / armut
BÖRENMEK: Goncalanmak
BÖRENE: 1. Kütük 2. Kalas
BÖRK: 1. Şapka 2. Serpuş
BÖRKE: 1. Bornoz 2. Havuz
BÖRKEMEK: Sarınmak
BÖRKENÇEK: Pelerin
BÖRKENEK: Yağmurluk
BÖRKENMEK: Sarınmak
BÖRTE: 1. Gri 2. Bozkurt
BÖRTEĞEN: Deve dikeni
BÖRTEK: Tane (tahıl)
BÖRTEMEK: Tanelenmek
BÖRTLEK: Zerdali
BÖRTME: Aşure yemeği
BÖRTMEK: Hafifçe yakmak
BÖRTÜLMEK: Hafifçe yanmak
BÖRTÜNMEK: Bunalmak
BÖRÜ: Tundra kurdu (tür)
BÖRÜZEK: Kurt yavrusu
BÖSEK: Bomba
BÖSMEK: Patlamak
BÖTEGE: Mide
BÖTENEK: Nane
BÖTERGE: 1. Bukle 2. Lüle
BÖTERME: İptal
BÖTERMEK: İptal etmek
BÖTKE: Zaman
BÖTÜK: Horoz
BÖY: Zehirli örümcek
BÖYÜNÇEK: Tarantula örümceği
BÖZ: Pamuk kumaşı
BÖZCÜ: Pamuk kumaşçısı
BUCAK: Nahiye
BUÇ: Köşe
BUÇALAK: Turp
BUÇAMAK: Köşe oluşturmak
BUÇANAK: Köşe
BUÇANMAK: Köşe oluşmak
BUÇUGA: Avcı
BUÇUN: Asıl yerine geçen belge
BUÇUNMAK: Belge onaylamak
BUDAN: Kılcal ördek
BUDANÇAR: Ördek avcısı
BUDRAÇ: Gözüpek
BUDUK: Resim
BUDUKÇU: Ressam
BUDULGAN: 1. Boyalı 2. Cesur [130]
BUDULMAK: Boyanmak
BUDUMAK: Resim yapmak
BUDUMAN: Ressam
BUDUN: 1. Kavim 2. Kabile
BUDANÇAR: Kavmiyetçi
BUDURGANA: Dut kurusu
BUGA: 1. Erkek geyik [131] 2. Ejder
BUĞ: Buhar
43
BUĞA: Ejderha
BUĞAÇ: Buhar kabı
BUĞAN: Bezelye
BUĞANMAK: Buharlanmak
BUĞANSAMA: Zaruret
BUĞANSAMAK: Zaruret duymak
BUĞAVUZ: Ejderha
BUĞAZ: Hamile
BUĞDAYIK: Trakus (buğday kuşu)
BUĞLAMAK: Buharlaşmak
BUĞLAŞMAK: Buharlaşmak
BUĞLATMAK: Buharlaştırmak
BUĞLAYAN: Buhar makinesi
BUĞMA: Bandrol
BUĞMAG: Düğüm [Buğmak]
BUĞMAK: Düğümlemek
BUĞRA: Erkek deve
BUĞU: 1. Buhar 2. Geyik
BUĞUCA: Buğulama börek
BUĞUÇAR: Su geyiği (tür)
BUĞUK: 1. Su kemeri 2. Baraj
BUĞULGA: Kement
BUĞULGAMAK: Kement atmak
BUĞULGANMAK: Kementlenmek
BUĞUMAK: Düğümlemek
BUĞUN: 1. Kuşak 2. Eklem
BUĞUNMAK: Kuşak sarmak
BUĞUR: 1. Diyafram 2. Buhur
BUĞURÇAK: Davul derisi
BUĞURGAN: Davul
BUĞURMAK: Deri germek (davul)
BUĞURSAK: Merhametli
BUĞURSAMAK: Merhamet etmek
BUĞURSUK: Kokereç
BUĞURZAK: Hamur kızartması
BUĞURZAMAK: Hamur kızartmak
BUK: Ladin ağacı
BUKA: 1. Ren geyiği 2. Boğa burcu
BUKAÇ: Tencere
BUKAĞ: Pranga
BUKALGA: 1. Siper 2. Gizli sığınak
BUKAMAK: Bağlamak (el, ayak)
BUKALMAK: Bağlanmak (el, ayak)
BUKAN: 1. Alamet 2. Yenilmez
BUKAVUL: Gizli lider
BUKAY: Afacan
BUKMAK: 1. Gizlenmek 2. Eğmek
BUKTAN: Tümülüs
BUKUK: Tomurcuk
BUKULMAK: Eğrilmek
BUKUN: 1. Halk 2. Ahali
BUKURMAK: Aşağı indirmek
BUKRAĞAN: Sıçrayan
BUKRAK: Efsanevi ejder (mit) [132]
BUKRAMAK: Sıçramak
BUKRANMAK: Sinirle sıçramak
BULA: Su kaynağı
BULAÇ: 1. Keşşaf 2. Ayran yayığı
BULAGAY: Mikser
BULAĞAN: Kaşif
BULAK: 1. Pınar 2. Çeşme
BULAMAŞ: Keçi sütü reçeli
BULAMUK: Muhallebi
BULAN: Muz
BULANÇAK: Bulanık akan su
BULAR: Mucit
BULARGA: Dedektör
BULARMAK: Su bulmak
BULAŞ: 1. Cacık 2. Enfeksiyon
BULAŞKIRMA: Dezenfeksiyon
BULAŞKIRMAK: Dezenfekte etmek
BULCAMAK: Adres sormak
BULCAR: İkametgah
BULCARMAK: Adres bulmak
BULCAŞ: Vaat
BULCAŞMAK: Vaat etmek
BULCATMAK: Adres vermek
BULCUMAK: Meşgul olmak
BULCUTMAK: Meşgul etmek
BULÇA: Buluntu eşya
BULÇAMA: Randevu
BULÇAMAK: Randevu istemek
BULÇAR: Randevu yeri
BULÇARMAK: Randevuya gitmek
BULÇAŞMAK: Randevulaşmak
BULÇATMAK: Randevu vermek
BULÇUK: Filiz
BULÇUM: Keşif
BULÇUMAK: Keşfetmek
BULÇUN: Adale
BULÇUNMAK: Keşif yapmak
BULDAK: 1. Kaos 2. Sahil
BULDAM: İcat
BULDAMAK: İcat yapmak
BULDAN: Refah
BULDANMAK: Refaha ermek
BULDAV: 1. İcat 2. Mezat
BULDUK: Buluntu çocuk / hayvan
BULDUNU: Höşmerim tatlısı
44
BULDUR: Gözyaşı damlası
BULDURSUN: Ceza kırbacı [133]
BULDURUK: Step çili kuşu
BULGAÇ: Mikser
BULGAK: Kaotik
BULGAMAK: Kaos çıkartmak
BULGAN: 1. Kaşif 2. Samur
BULGANÇ: Kaos
BULGANMAK: Kaos çıkmak
BULGAR: 1. Melez 2. Fitneci
BULGAŞ: Kaos
BULGAŞMAK: Kaotikleşmek
BULGATMAK: Fitne çıkarmak
BULKA: Francala (beyaz ekmek)
BULKUMAK: Sarsmak
BULKUNMAK: Sarsılmak
BULKUNTU: Sarsıntı
BULLA: Piliç
BULLUMBAÇ: Adasoğanı
BULMAĞAN: Meçhul
BULMAN: Kaşif
BULMAZ: 1. Ham 2. Tembel
BULMUŞ: Kamil
BULNA: Esir
BULNAMAK: Esir etmek
BULSAMAK: Bulmak istemek
BULSURAMAK: İsraf etmek
BULSURANMAK: İsraf edilmek
BULTAR: Düzensiz iş
BULTARMAK: Düzensiz iş yapmak
BULTUR: Fıtık
BULU: 1. İzan 2. İdrak
BULUÇ: İrfan
BULUK: Keşif bölgesi
BULULAMAK: Karıştırmak
BULULANMAK: Karışmak
BULUM: İrfan
BULUN: 1. Körfez 2. Esir 3. Taraf
BULUNAK: Adres
BULUNÇ: Vicdan
BULUNÇLU: Vicdanlı
BULUNÇSUZ: Vicdansız
BULURGAMAK: Girdap oluşmak
BULURGAN: Girdap
BULURGANMAK: Girdaba girmek
BULUŞAK: Randevu yeri
BULUŞKAN: Mucit
BULUŞTAK: Miting
BULUŞTAY: Yıllık buluşma
BULUTMAK: Ortaya çıkarmak
BUMAN: Puhu kuşu
BUN: Hafıza kaybı
BUNAMAK: Hafızasını yitirmek
BUNANÇ: Cinnet
BUNANMAK: Cinnet geçirmek
BUNARMAK: Kafası karışmak
BUNARTI: Kafa karışıklığı
BUNAY: Milyon (Mançuca)
BUNÇAK: Koruyucu tanrı (mitoloji)
BUNDAN: Kupa (iskambil)
BUNDUZ: Alzheimer hastalığı
BUNLUK: Teessür
BUNSUZ: Elemsiz
BUR: Tebeşir
BURA: 1. Kulübe 2. Baraka
BURAÇ: Testi
BURAĞAN: Kasvetli hava
BURALMA: Helezon
BURALMAK: Helezonlaşmak
BURAMA: Vida
BURAMAÇ: Dönemeç
BURAMAK: Vidalamak
BURAN: Sancı
BURANA: 1. Kule 2. Radyo kulesi
BURANAK: Minare merdiveni
BURANÇ: Kasvet
BURATMAK: Koklatmak
BURAV: Tirbüşon
BURAZ: Halat
BURCA: Parfüm
BURCUĞAN: Güzel kokan
BURCUMAK: Güzel kokmak
BURCUNMAK: Koklamak
BURCUYAK: Hoş kokulu yer
BURÇAK: Bezelye
BURÇUK: Kokulu çiçek
BURÇUN: Misk geyiği
BURDUM: Kar fırtınası
BURGA: Tornavida
BURGAÇ: 1. Girdap 2. Anafor
BURGALAMAK: Bükmek (vida)
BURGALANMAK: Bükülmek (vida)
BURGAMAK: Bükmek
BURGAN: Mengene sapı
BURGANAK: Kar kasırgası
BURGANMAK: Bükülmek
BURGAY: Perma
BURGAZ: Kale
BURGU: Matkap
45
BURGUÇ: Tirbüşon
BURGULAMAK: Matkapla delmek
BURGUN: Dizanteri
BURGUR: Zemberek
BURGURMAK: İçine bükülmek
BURGUSUN: Sivrisinek
BURHAN: Buda (Siddhartha) [134]
BURHANCILIK: Budizm
BURKA: Peçe
BURKAÇ: Burma bilezik
BURKAN: Totem
BURKAMAK: Manivela çevirmek
BURKANAK: Manivela
BURKAT: 1. Put 2. Fetiş
BURKATÇILIK: Putperestlik
BURKAZ: Taşkın seti
BURKAZAN: Dalavereci
BURKAZMAK: Dalavere yapmak
BURKU: Trompet
BURKULDAMAK: Feveran etmek
BURLA: Üzüm salkımı
BURLAMAK: Etrafını çevirmek
BURLANMAK: Etrafını dolaşmak
BURMACA: Bel ağrısı
BURMAÇ: Ucu çengelli demir
BURMAŞ: Burma börek
BURMAK: Kıvırmak
BURNAÇ: 1. İbrik 2. Enfiye
BURNAMAK: Öne geçmek (at)
BURNATMAK: Öne geçirmek (at)
BURŞUN: Efsanevi ikiz atlar [135]
BURTA: Varak (süslü kağıt)
BURTAK: Çakıllı toprak
BURTALAMAK: Varaklamak
BURU: Kabahat
BURUÇ: Ökseotu
BURUL: 1. Kestane rengi 2. İçten
BURULAMAK: Kabahat atmak
BURULGAN: Hortum (rüzgar)
BURULGANMAK: Hortum esmek
BURUM: 1. Lüle 2. Lüle kebabı
BURUMAK: Koklamak
BURUNCUK: Burun ucu
BURUNÇAK: Hızma
BURUNDAK: Burun halkası
BURUNDUK: Burun halkası
BURUNDURUK: Burun gemi
BURUNGU: 1. Mazi 2. Burun süsü
BURUNMAK: Koklamak
BURUNTU: İshal
BURUŞ: İnat
BURUŞÇU: İnatçı
BURUŞLANMAK: İnat etmek
BURUT: Kırgız soyundan gelen
BURUTKAN: Burun kıvıran
BURUTMAK: Burun kıvırmak
BURUZ: Kin
BURUZCU: Kindar
BURUZLANMAK: Kin duymak
BURYANT: Torna
BUSAK: Narin kavak ağacı
BUSANAK: Gölgelik
BUSANMAK: Serap görmek
BUSARAK: Kamuflaj
BUSARIK: Serap
BUSARMAK: Hayal gibi görünmek
BUSARMAN: Hayalet
BUSAT: Takım elbise
BUSMAK: Gizlenmek
BUSURMAK: Kabarmak
BUSURUK: Deri kabarcığı
BUŞAK: Hüzün
BUŞAKMAK: Hüzünlenmek
BUŞALMAK: Ağlamak
BUŞALGAR: 1. Demlik 2. Çaydanlık
BUŞAMAK: Gözyaşı dökmek
BUŞANMAK: Hüzünlenmek
BUŞATILGAN: Muaf
BUŞATIŞ: Muafiyet
BUŞATMAK: Muaf tutmak
BUŞKU: 1. Heyecan 2. Telaş
BUŞLAÇ: Haşlama yemek
BUŞLAMAK: Haşlamak
BUŞLANMAK: Haşlanmak
BUŞLAY: Bedava
BUŞMA: Sinüzit hastalığı
BUŞMAK: Kaynamak
BUŞTUK: Şişe mantarı
BUŞU: Sadaka
BUŞUCU: Sadakacı
BUŞUK: Endişe
BUŞUKMAK: Endişelenmek [136]
BUŞULUK: Sadakaya muhtaç
BUŞUR: Can sıkıntısı
BUŞURGA: Can sıkıntısı
BUŞURGAN: Can sıkıcı durum
BUŞURGANMAK: Canı sıkılmak
BUŞURMAK: Canı sıkılmak
BUŞUTMAK: Endişe vermek
46
BUTA: İlham (Sanskritçe) [137]
BUTAK: Branş
BUTAMAK: Kesmek
BUTAR: 1. Parça 2. Hasır
BUTARLAMAK: Parçalamak
BUTARLANMAK: Parçalanmak
BUTUK: Kategori
BUTUKMAK: Yerine yerleştirmek
BUTULMAK: Yerini bulmak
BUTURGAK: Fıstık
BUVADAK: Mengene
BUVALA: Difteri hastalığı
BUVALDIR: Eflatun
BUVAMAK: Sıkıştırmak
BUVAR: Gavia kuşu (Macarca)
BUVAZ: Hamile
BUVDAN: 1. Melez 2. Hibrit
BUY: Zemheri
BUYAÇ: Buzdolabı
BUYAM: Mülk
BUYAN: Sevap [138]
BUYANÇI: Hayırsever
BUYANDI: Bahtı açık
BUYANLAMAK: Sevap işlemek
BUYANLANMAK: Sevap kazanmak
BUYANLIK: Hayırlı amel
BUYANMAK: Sevap işlemek
BUYANSIZ: Hayırsız
BUYANTAY: Kutsal gün [139]
BUYANTOY: Dinsel bayram
BUYARGA: Dipfriz
BUYAV: Makyaj
BUYLAMAK: Dönmek
BUYLANÇ: Viraj
BUYLANÇAK: Dönemeç
BUYLANGAÇ: Atlıkarınca
BUYLANMAK: Dönmek
BUYLATMAK: Döndürmek
BUYMAK: Donmak
BUYRA: 1. Maiyet 2. Kıvırcık
BUYRAÇ: 1. Amir 2. Talimatname
BUYRAK: Memur
BUYRALAMAK: Kıvırmak
BUYRALANMAK: Kıvrılmak
BUYRAT: Badal (yol engeli)
BUYRULGA: Kararname
BUYRULGAN: Emredici
BUYRULTU: Ferman
BUYRUŞ: Komut
BUYRUŞKAN: Komutan
BUYRUŞMAK: Birbirine emretmek
BUYRUŞUK: Hiyerarşik
BUYRUŞUM: Hiyerarşi
BUYRUŞUMSAL: Hiyerarşik
BUYRUT: Direktif
BUYRUTMAK: Direktif vermek
BUYSANÇ: Kibir
BUYSANMAK: Kibirlenmek [140]
BUYTAMAK: Gözden kaybolmak
BUYUK: Donuk
BUYUKMAK: Donacak gibi olmak
BUYUKTURMAK: Dondurmak
BUYUM: 1. Mamül 2. Donma
BUYURGA: Otorite
BUYURGAN: Otoriter
BUYURGAMAK: Hükmetmek
BUYURGANMAK: Otoriterleşmek
BUYURMAN: Amir
BUYURTMA: Emri ilettirme
BUYURTMAK: Emri ilettirmek
BUZAÇ: Buzhane
BUZAMAK: Buzlanmak
BUZAN: Bitki bozumu soğuğu
BUZANCAR: Kabile kurucusu [141]
BUZDAĞ: Buzla kaplı dağ
BUZDAK: Dondurma
BUZKAYMAK: Salepli dondurma
BUZLAÇ: Dipfriz (dondurucu)
BUZLAĞA: Aysfeld (buz ovası)
BUZLATKAÇ: Buzluk (buzdolabı)
BUZLAVUK: Buz pisti
BUZMAK: Kırmak (cam, buz)
BUZOVA: Aysfeld
BUZUKMAK: Buz tutar gibi olmak
BUZULDAĞ: Aysberg
BUZULMAK: Kırılmak (cam, buz)
BUZULTAŞ: Moren
BUZUR: Liken hastalığı
BÜCEK: Tekke (dinsel)
BÜCEMEK: Etrafını çevirmek
BÜÇE: Dans
BÜÇEĞEN: Dans etmeyi seven
BÜÇEMEK: Dans etmek
BÜÇEMEN: Dansçı
BÜÇEŞMEK: Karşılıklı dans etmek
BÜÇİG: Dans [“g” harfi ile yazılır]
BÜÇİGÇİ: Dansöz / dansör
BÜÇİKÇE: Figür (dans)
BÜÇİMEK: Dans etmek
47
BÜDRE: Tökez
BÜDREMEK: Tökezlemek
BÜDÜRGE: Kaya balığı
BÜDÜRGEN: Yaratıcı
BÜDÜRKEY: Göğüs kemiği
BÜDÜRMEK: Yaratmak
BÜGESÜN: Bit
BÜGÜ: 1. Armağan 2. Hediye
BÜĞDE: Hançer
BÜĞDÜZ: Hizmetçi
BÜĞEÇ: Set
BÜĞELME: Viraj
BÜĞELMEK: Bükülmek
BÜĞEMEK: Set / bent çekmek
BÜĞENEK: Set
BÜĞENMEK: Set / bent çekilmek
BÜĞET: 1. Set 2. Bent
BÜĞETMEK: Set / bent çektirmek
BÜĞLEN: Baraj gölü
BÜĞLEMEK: Biriktirmek (su)
BÜĞLENMEK: Birikmek (su)
BÜĞMEK: Bağlamak
BÜĞÜM: Küre
BÜK: 1. Tomurcuk 2. Sahil
BÜKÇE: Rüku
BÜKÇEMEK: Rükuya varmak
BÜKÇEY: Kambur
BÜKE: 1. Ejderha 2. Müftü
BÜKEÇ: 1. Tornavida 2. Kuvvetli
BÜKELEMEK: Tornavida bükmek
BÜKELENMEK: Yılan gibi kıvrılmak
BÜKEN: Uzun kavun türü
BÜKEVÜT: Cengaver
BÜKEY: Bileği kuvvetli
BÜKLEMEK: Kıvırmak
BÜKLEMBEÇ: Viraj
BÜKLENMEK: Kıvrılmak
BÜKMEÇ: Yufka böreği
BÜKRE: Çıkrık iği kemiği
BÜKRÜ: Kambur
BÜKRÜLMEK: Kamburlaşmak
BÜKSEK: Degaje
BÜKSEMEK: Göğsünü oynatmak
BÜKSÜK: Meme
BÜKSÜL: Tomurcuk
BÜKSÜLMEK: Tomurcuklanmak
BÜKSÜMEK: Memesi çıkmak
BÜKTE: 1. Bukle 2. Lüle 3. Hançer
BÜKTELÇEK: Bukleli / lüleli
BÜKTELMEK: Bukle / lüle olmak
BÜKTEMEK: Bukle / lüle yapmak
BÜKÜ: Raks
BÜKÜLGEMEK: Yaylanmak
BÜKÜLGEN: Elastik
BÜKÜLGENMEK: Yaylanmak
BÜKÜN: 1. Figür (raks) 2. Gençkız
BÜKÜNCÜ: Rakkas / rakkase
BÜKÜNÇ: Raks
BÜKÜNMEK: Raks etmek
BÜKÜRMEK: Reverans yapmak
BÜKÜT: Eğilerek selam
BÜKÜTMEK: Eğilerek selamlamak
BÜLÇEK: Kurt yavrusu
BÜLE: Aile
BÜLEK: Prim
BÜLEKLEMEK: Prim vermek
BÜLTE: Deste
BÜN: Çorba (köken net değil)
BÜNEMEK: Çorba yapmak
BÜNGÜ: Tos vurma
BÜNGÜLEMEK: Tos vurmak
BÜNGÜLENMEK: Toslanmak
BÜR: Tomurcuk
BÜRÇE: Ağız peçesi
BÜRÇEK: 1. Peçe 2. Fular
BÜREĞEN: 1. Borozan 2. Trompet
BÜREMEÇ: Bir tür börek
BÜREMEK: Tamamlamak
BÜREN: 1. Tam 2. Tamamen
BÜRENMEK: Tamamlanmak
BÜRGE: 1. Baraka 2. Kulübe
BÜRKE: Peçe
BÜRKENÇEK: Çarşaf (giysi)
BÜRKENMEK: Çarşafa sarınmak
BÜRKEV: Vesayet
BÜRKMEK: Çarşafa sarmak
BÜRKÜ: 1. Çarşaf (giysi) 2. Pelerin
BÜRKÜMEK: Kaplamak
BÜRKÜNMEK: Kaplanmak
BÜRKÜT: Kel kartal kuşu
BÜRKÜTMEK: Kaplatmak
BÜRME: File
BÜRMELEMEK: Fileye doldurmak
BÜRMEK: File örmek
BÜRTMEK: Hissetmek
BÜRTÜK: 1. Tohum 2. Tahıl tanesi
BÜRTÜŞ: Telepati
BÜRTÜŞMEK: Telepati yapmak
BÜRÜM: 1. Katlama 2. Sarma
48
BÜRÜMGE: Palto
BÜRÜNÇ: Kostüm
BÜRÜNÇEK: Çarşaf (giysi)
BÜRÜNDÜZ: Modacı
BÜRÜNEK: Pelerin
BÜRÜNKEY: Alacakaranlık
BÜRÜŞTE: Mısır gevreği
BÜRÜTKEL: Anket
BÜRÜTKEMEK: Anket yapmak
BÜSKEÇ: Bisküvi
BÜŞEMEK: Olgunlaşmak
BÜŞERMEK: Kemale ermek
BÜŞETMEK: Olgunlaştırmak
BÜŞÜK: Nesil
BÜTE: Fidan
BÜTEL: Muvaffakiyet
BÜTEMEK: Muvaffak olmak
BÜTEN: 1. Yüzbin (sayı) 2. Gayrı
BÜTİK: Dans
BÜTİKÇİ: Dansöz / dansör
BÜTİMEK: Dans etmek
BÜTKÜ: Tamamlayıcı
BÜTKÜRMEK: Tamamlamak
BÜTMEK: Tamamlamak
BÜTÜGE: Patlıcan
BÜTÜLMEK: Tamamlanmak
BÜTÜNLEÇ: Tamamlayıcı
BÜTÜRMEK: İkmal etmek
BÜTÜRÜ: Total
BÜTÜT: İkmal
BÜTÜTMEK: İkmal etmek
BÜVE: 1. At sineği 2. İri sinek
BÜVEK: İlüzyon
BÜVELEK: Isırıcı sinek
BÜVEMEK: İlüzyon yapmak
BÜVEMEN: İlüzyonist
BÜVET: 1. Set 2. Paravan
BÜVEZ: İlüzyonist
BÜYEN: Kalın bağırsak
BÜYRE: Boynuz
BÜYREĞEN: Boynuzlu
BÜYREMEK: Boynuzu çıkmak
BÜYÜ: Sihir
BÜYÜCÜ: Sihirbaz
BÜYÜGEN: 1. Muazzam 2. Devasa
BÜYÜNÇ: Karizma
BÜYÜNDÜ: Azim (Tanrı’nın sıfatı)
BÜYÜZ: Sihirbaz değneği
BÜZÜNÇ: Melankoli
BÜZÜNGE: Plazmoliz
BÜYÜRGEK: Kibirli
BÜYÜRGEMEK: Kibirlenmek
BÜYÜRGENMEK: Kibirlenmek
BÜZDEK: 1. Miskin 2. Çekingen
BÜZGÜN: Büzülmüş
- C -
CABALAK: Yün yapağısı
CABAMAK: Rapt etmek
CABANAK: Raptiye
CABANMAK: Rapt olmak
CABAŞKAN: Zamk
CABAŞMAK: Yapışmak
CABAY: Barbar
CABAYLANMAK: Barbarlık etmek
CADA: Yağmur büyüsü
CADAĞAN: İğrenç
CADAMAK: İğrenmek
CAĞ: Banyo / duş yapma
CAĞACAY: Duşakabin
CAĞADAL: Samanyolu (astronomi)
CAĞAK: Duş
CAĞAN: 1. Hisar 2. Kale 3. Heybet
CAĞDAK: 1. Banyo 2. Duş
CAĞIN: Gayret
CAĞINMAK: Gayret etmek
CAĞINLAMAK: Gayret göstermek
CAĞIM: Sempati
CAĞIMDAMAK: Sempati duymak
CAĞIMLI: Sempatik
CAĞIMSIZ: Antipatik
CAĞLIK: 1. Duş 2. Banyo köşesi [142]
CAĞMAK: Meyletmek
CAK: Taraf
CAKA: Fiyaka
CAKALAŞMAK: Fiyakalılaşmak
CAKAR: Direktif
CAKARMAK: Direktif vermek
CAKŞI: 1. Selam 2. “Merhaba”
CAKŞILAMAK: Selam vermek
CAKŞILANMAK: Selamlanmak
CAKŞILAŞMAK: Selamlaşmak
CAL: 1. Ücret 2. Yele
CALAK: Aşı (ziraat)
CALAKLAMAK: Aşılamak (ziraat)
CALAMAK: Aşılamak (ziraat)
CALANMAK: Aşılanmak (ziraat)
CALAV: Kira
CALAYIK: Kundak (bebek)
CALÇI: Amele (günlük işçi)
49
CALDAĞAN: Kiralık
CALDAMAK: Kiralamak
CALDANMAK: Kiralanmak
CALDI: Kiralık
CALGA: İlave
CALGAMAK: İlave etmek
CALGAN: Sahte
CALGANMAK: Sahtekarlık etmek
CALGIZ: 1. Yegane 2. Yalnız
CALIN: 1. Alev 2. Ateş dansı
CALINÇAK: Dalkavuk
CALINMAK: Dalkavukluk etmek
CALKIN: Yıldırım
CALKINAR: Paratoner
CALKINMAK: Yıldırım düşmek
CALMAĞIŞ: Köpekbalığı [143]
CALMAN: 1. Yaygın 2. Geniş
CAMAN: Sıradışı
CAMANBAY: Şaman [144]
CAMANLIK: Sıradışılık
CAMANLAMAK: Sıradışı iş yapmak
CAMUK: Deniz yosunu
CANALBAY: Kanarya
CANARTIK: Çadır kileri
CANAŞ: Paralel
CANAŞMAK: Paralelleşmek
CANDIRGAÇ: Lamba
CANDIRMAK: Lamba yakmak
CANGAMAK: Tehdit / ikrah etmek
CANGAR: Tehditçi / İkrahçı
CANGAY: 1. Tehdit 2. İkrah
CANGI: 1. Apse 2. İltihap
CANGIZ: Münzevi
CANGIZDAMAK: İnzivaya çekilmek
CANIK: Rastlantı
CANIKMAK: Rastlamak
CANILMAK: Taksirle yapmak
CANILTMAK: Hata yaptırmak
CANILAMAK: Tekrarlamak
CANILATMAK: Tekrarlatmak
CANILGA: Taksir (hukuk)
CANKOZ: Kardelen çiçeği [145]
CANMAK: Lamba yanmak
CAPALAK: Pteropus türü yarasa
CAR: İlan (tellal bağırması)
CARA: Bozkır geyiği
CARAK: 1. Silah 2. Kibar
CARAKLAMAK: Kibarlık etmek
CARAKLANMAK: Silahlanmak
CARAMAK: İltifat etmek
CARAMAN: Centilmen
CARANMAK: Kibar davranmak
CARAPAZAN: Ramazan davulcusu
CARAŞ: Kur (iltifat, kompliman)
CARAŞA: Ucuz
CARAŞKAN: Kur yapan
CARAŞMA: Kur yapma
CARAŞMAK: Kur yapmak
CARATMAK: Gönül almak
CARAV: Menfaat
CARAVLANMAK: Menfaatlenmek
CARAY: Hoş
CARÇAĞAL: Lehçe (lisan)
CARÇI: Tellal
CARDAK: İmdat
CARDAM: Medet
CARDAMAK: İmdat istemek
CARGA: Mahkeme çağrısı (sesli)
CARGAÇI: Mahkeme mübaşiri
CARGAĞAN: Mahkeme mübaşiri
CARGAK: Kızlık zarı, hymen
CARGAMAK: Bağırmak
CARGAR: Hoparlör
CARGI: Hüküm okuma (mahkeme)
CARGIÇI: Mübaşir (mahkeme)
CARGIL: Haberci
CARGILAMAK: Hüküm açıklamak
CARGIMAK: Bağırarak konuşmak
CARGIR: Mübaşir
CARIK: Nur
CARIKLIK: “Rahmetli” [146]
CARILGA: Zarar
CARILMAK: Zarar etmek
CARIN: İlan
CARINMAK: İlan etmek
CARIP: Dost
CARIŞMAK: Tezahürat etmek
CARIŞTAY: Turnuva
CARITKAN: Kandil (lamba)
CARITMAK: Kandil yanmak
CARIYA: İlan
CARIZ: Heyecan
CARKANAT: Yarasa (Uçan Tilki)
CARKUDAY: Toprak tanrısı [147]
CARLAĞAN: Tellal
CARLAMAK: İlan etmek
CARLIK: Ferman [148]
CARLIKÇI: Ferman okuyucu
CARMA: 1. Parça 2. Bakliyat
50
CARMAK: Aydınlatmak
CARMALAMAK: Parçalamak
CARMALANMAK: Parçalanmak
CARNA: 1. Pay 2. Hisse
CARNAÇI: 1. Paycı 2. Hissedar
CARNAMA: Kamu duyurusu
CARNAMAK: Kamuya duyurmak
CAS: Metal
CASAĞAN: Halik (yaratıcı)
CASAK: Harç (vergi)
CASAKÇI: Vergi tahsildarı
CASAL: Metalik
CASALGAN: Metalden yapılmış
CASALMA: Sahte
CASALMAK: Sahtesi yapılmak
CASAMAK: İmal etmek
CASAMAL: Mamül
CASANMAK: İmal edilmek
CASATMAK: Sahtesini yapmak
CASAV: 1. İmal 2. İmalat
CASMAK: Yaratmak
CASTIK: Minder
CAŞIL: Sebze
CATAĞAN: Yazlık ve kışlık
CATAK: Yaz-kış kalınan bölge
CATAKLAMAK: Yataklık hasta olmak
CATAKAN: Yataklık hastalık
CATAKAY: Yaz-kış giyilen elbise
CATIK: Halim (yumuşak huylu)
CAV: 1. Kel 2. Afi 3. Fiyaka
CAVANKUL: Sağ cenah (ordu)
CAVILDAK: Fiyakalı
CAVILDAMAK: Fiyakalanmak
CAVLAK: 1. Kel 2. Ağaçsız bölge
CAVLAMAK: Kelleşmek (baş, arazi)
CAVLI: Afili
CAVSIZ: Fiyakasız
CAY: İlkbahar
CAYA: 1. Yayıcı güç 2. Yay
CAYAÇI: Melek
CAYAĞAN: Yaratan (Tanrı)
CAYALAY: Baharda kalınan ev
CAYALMAK: Yaratılmak
CAYAMAK: Yaratıp yaymak
CAYAMAN: Yaratıcı (Tanrı)
CAYAN: Lahit
CAYANMAK: Yeniden dirilmek
CAYARMAK: İlkbahar gelmek
CAYDAK: Baharı geçirme
CAYDAMAK: Baharı geçirmek
CAYDIRMAK: Vazgeçirmek
CAYGARMAK: Nizam vermek
CAYGARMAN: Nizamiye görevlisi
CAYGI: Feragat
CAYGILAMAK: Feragat etmek
CAYGIN: Feragat eden
CAYIK: Tufan
CAYIKMAK: Su kabarmak
CAYLAK: Baharda kalınan yer
CAYLAMAK: Baharda kalmak
CAYLAN: Ceylan [doğru söyleniş]
CAYLAŞKAN: Meskun
CAYLAŞMA: İskan
CAYLAŞMAK: İskan olmak
CAYLAŞTIRMA: İskan etme
CAYLAŞTIRMAK: İskan etmek
CAYMAK: Vazgeçmek
CAYNA: İptal
CAYNACI: İptal eden
CAYNAK: Pençe
CAYNAMAK: İptal etmek
CAZGIR: Tellal
CAZGIRMAK: İfşa etmek
CAZIK: Günah
CAZIKÇI: Günahkar
CAZIKMAK: Günah işlemek
CEBE: Silah
CEBEN: Gayretli
CEBSEK: Silahlı
CEBSENMEK: Silahlanmak
CEBSETMEK: Silahlandırmak
CEDİNGEN: Hoşnut
CEDİNMEK: Hoşnut olmak
CEĞEKEN: Porsuk
CEĞER: Antilop
CEĞEREN: Moğol ceylanı
CEKEN: Bataklık sazı bitkisi
CEKEY: 1. Adi (basit) 2. Sıradan
CELBEĞEN: Ejderha
CELBEĞNEMEK: Kıvrılmak (yılansı)
CELBEV: Rüzgar bağı (çadır)
CELBEZEK: Solungaç
CELDİK: Havalandırma deliği
CELDEN: Hafif esinti
CELDEV: Cereyan (hava akımı)
CELEK: Kök hücre (biyoloji)
CELGİR: Rüzgara karşı giden
CELGİRMEK: Rüzgara karşı gitmek
CELME: Fiyaka
51
CELMEK: Yapışmak
CEMEK: Spatula
CENİL: Hafif
CENİLDEMEK: Hafiflemek
CENGEL: Hafif
CENGETEY: Pezevenk
CER: 1. Toprak 2. Parsel 3. Ülke
CERDEŞ: Hemşehri
CERDEŞMEK: Hemşeri olmak
CEREK: 1. Değnek 2. Sırık
CEREŞ: Mütareke
CEREŞMEK: Mütareke yapmak
CERGE: Sıra (dizi)
CERGELEMEK: Sıralamak
CERGELENMEK: Sıralanmak
CERGEMEK: Safta durmak
CERGEŞMEK: Saf oluşturmak
CERGETMEK: Saf oluşturtmak
CERKİN: Komşu
CERLEMEK: Toprakla örtmek
CERLENMEK: Defnolmak
CERLEŞMEK: Toprağa karışmak
CERLETMEK: Defnetmek
CERME: Biber
CERMEK: Sırık dikmek
CERSEMEK: Sıla hasreti çekmek
CETEGEY: Küçükayı takımyıldızı
CETEK: Filiz
CETEKLENMEK: Filizlenmek
CETEKLEŞMEK: Filizleşmek
CETEVLEN: Yedi kutsal kişi
CETİK: Kamil
CETİZ: Kemal
CEY: Yay (mekanik)
CEYE: Parantez
CEYEMEK: Paranteze almak
CEYLEMEK: Otlatmak
CEYLENMEK: Otlamak
CEYME: Çarşaf (yatak)
CEYMEK: Çarşaf sermek
CEYREN: Ceylan
CEZ: Pirinç (metal)
CEZİK: Şerbet
CIDA: Cirit
CIĞIRA: Anason
CIĞIŞ: Yağlı güreş
CIĞIŞMAK: Yağlı güreşmek
CIĞIŞMAN: Yağlı güreş pehlivanı
CIĞIŞTAY: Yağlı güreş turnuvası
CILGA: 1. Paten 2. Safkan at
CILGAMAK: Paten kaymak
CILGAYAK: Paten pisti
CILIZ: Zayıf
CILMAK: Yerde sürünmek
CINKAY: İskete kuşu
CIR: Nağme
CIRÇAĞAN: Cırcır böceği
CIRGA: Nağme
CIRGAMAK: Nağme okumak
CIRLAMAK: Böcek ötmek
CIRLAV: Böcek ötüşü
CIRLAVUK: Ötücü böcek
CIRLAYIK: Ağustos böceği
CIRMAK: Pençelemek
CIRMIK: Pençe izi
CIRGALA: Parti (eğlence)
CIRGALAMAK: Parti vermek
CIRGALANMAK: Eğlenmek
CIRNA: Hedik (haşlanmış tahıl)
CIRNAMAK: Hedik haşlamak
CIVAMAK: Yeniden doğmak
CIVANMAK: Reankarne olmak
CIVIK: Yarı sulu
CIVIMAK: Yarı sulu hale gelmek
CIVITMAK: Yarı sulu hale getirmek
CIYGI: İstif
CIYGIÇI: İstifçi
CIYGILAMAK: İstiflemek
CIYGILANMAK: İstiflenmek
CIYILMAK: Bir araya gelmek
CIYIN: Parti (eğlence)
CIYINÇI: Parti veren kişi (eğlence)
CIYINMAK: Parti vermek (eğlence)
CIYMA: Kitap
CIYMAK: Bir araya getirmek
CIYNAK: Pençe
CIYNAMAK: Bir yerde toplanmak
CIYNATMAK: Bir yerde toplamak
CIYIRMAK: Kısmak
CIZDAK: Kuyrukyağı kavurması
CIZDAMAK: Yağda kavurmak
CIZDANMAK: Yağda kavrulmak
CIZGAN: Isırgan otu
CIZIK: Kavurma (et)
CIZLAŞ: Yağlı sac ekmeği
CIZLAŞMAK: Yağ kızmak
CİDE: Kavak ağacı
CİLEM: Tutkal balığı
CİNGİL: Cam süs eşyası
52
CİRE: Kimyon
CİREK: Sonbahar ekimi
CİREMEK: Tohum ekmek
CİRGİMEK: Cırlamak
CİRGİRE: Ağustos böceği
CİVEK: Korint üzümü
CİVİL: İyi ruh
CİYDE: Yabani İğde ağacı
CİYELEK: Kiraz
COĞAR: İrtifa
COĞARMAK: İrtifa kazanmak
COL: 1. Talih 2. Baht
COLAY: 1. Talihli 2. Bahtlı
COLAYAK: 1. Tuvalet 2. Hela
COLBAŞ: Rehber (kılavuz)
COLDANMAK: Terhis olmak
COLDAMA: Terhis kağıdı
COLDAMAK: Terhis etmek
COLKUN: Dalga
COLKUNMAK: Dalgalanmak
COLTAY: 1. Talihli 2. Bahtlı
COMAK: Masal
COMAKÇI: Masal anlatıcısı
COMAKLAMAK: Masal anlatmak
CONGALA: Kabus
CONGALAZ: Cadı
CONGALMAK: Kabus görmek
COR: 1. Rende kırıntısı 2. Istavroz
CORA: Tahmin
CORAMAK: Tahmin etmek
CORAMAL: Hipotez
CORMAK: Farz etmek (varsaymak)
CORTAN: Lor peyniri
CORTAY: 1. Kasten 2. Acilen
CORTMAK: Acele etmek
CORUK: Farazi (varsayımsal)
COSU: Pas
COSUDAMAK: Pas tutmak
COSUMAK: Paslanmak
COŞA: Vecd
COŞMAK: Vecde gelmek
COYGUN: Ladin ağacı
COYMAK: Lağvetmek
COYTUK: Kayıp
COYTULMAK: Kaybolmak
COYUK: Lağvolmuş
COYULMAK: Lağvolmak
COYUM: Lağvetme
CÖGEMEK: Nakletmek
CÖGEY: Yabanarısı
CÖKE: Ihlamur
CÖNEMEK: Naklolmak
CÖNELMEK: Nakledilmek
CÖNETMEK: Nakletmek
CÖNEV: Nakil
CÖRGEM: Mumbar dolması
CÖRGEMEK: Etrafını çevirmek
CÖRGEMİŞ: Karadul (örümcek)
CÖRGENMEK: Etrafı çevrilmek
CÖRME: Kokoreçli işkembe sarma
CÖRMEK: 1. Sarmak 2. Örmek
CÖY: Dikiş
CUBURAN: Tarla faresi
CUĞGUÇ: Çamaşır makinasi
CUĞMAK: Çamaşır yıkamak
CUĞUNMAK: Çamaşır yıkanmak
CUĞUR: Mısır (bitki ve tane)
CUĞURDAMAK: Guruldamak
CULA: Su kaynağı
CULAMAK: Su çıkmak
CULATMAK: Su çıkartmak
CULBAMAK: Derisini yüzmek
CULBANMAK: Deri değiştirmek
CULBUĞA: Yılanın değiştirdiği deri
CULCAĞAN: Piliç
CULDUZ: Kuyruklu yıldız
CULGU: Tüy kabartma
CULUK: Hindi
CULUMAK: Kuyruğu uzamak
CULUN: Omurilik
CULUNMAK: Tüylerini kabartmak
CUMAK: Cinas
CUMARIK: Dağ kekliği
CUMUK: Gözkapakları şiş olan
CUMUKUL: Yabani mersin (ağaç)
CUMULGA: Hücum
CUMULGAN: Hücum eden
CUMULMAK: Hücum etmek
CUR: 1. Kabiliyet 2. Dağ keçisi
CURAK: Hamur
CURAMAK: Hamur yoğurmak
CURANMAK: Hamurlaşmak
CURKA: Yer elması
CURMA: Dilim
CURMAK: Dilmek
CURMALAMAK: Dilimlemek
CURMALANMAK: Dilimlenmek
CURUN: Parça
CURUNLAMAK: Parçalamak
53
CUVAŞ: Halim (yumuşak huylu)
CUVAŞMAK: Halimleşmek
CUVULMAK: Sulanmak
CUVMAK: Sulamak
CUVUNMAK: Duş almak
CUVURT: Cacık
CUVURTMAK: Cacık yapmak
CUVUTMAK: Sulandırmak
CUZAK: Keçi yavrusu
CÜDEK: Zayıf
CÜDEMEK: Zayıflamak
CÜMEK: 1. Musluk 2. Çeşme
CÜREK: Cesaret
CÜREKLİ: Cesaretli
CÜREMEK: Cesaret etmek
CÜRET: Cesaret
CÜRLEMEK: Düdük çalmak
CÜRLEVÜK: Düdük
CÜYLEMEK: Yığmak
CÜYLENMEK: Yığılmak
CÜZ: Yüz (cilt, kaplama)
CÜZÖLÇE: Hektar
CÜZÜN: Dış görünüm
- Ç -
ÇABAK: Tatlısu balığı (genel)
ÇABAKÇI: Balıkçı
ÇABAKÇILIK: Tatlısu balıkçılığı
ÇABAKLAR: Balık burcu (astroloji)
ÇABAL: Şer (kötülük)
ÇAÇA: Savaş baltası
ÇAÇAMUK: Küçük parmak
ÇAÇAR: Otağ (büyük çadır)
ÇAÇIK: Kaymak kurutması
ÇAÇILGA: Saçılarak verilen yem
ÇAÇILMAK: Yem / tohum saçılmak
ÇAÇMAK: Yem / tohum saçmak
ÇADAĞAN: Kanun (müzik aleti)
ÇADAMAK: Sabretmek
ÇADAN: Akrep (saat)
ÇADIK: Budha’nın doğumu
ÇAGU: İftira
ÇAGUCU: İftiracı
ÇAGUMAK: İftira atmak
ÇAGULMAK: İftiraya uğramak
ÇAGUYUL: İftira
ÇAĞA: 1. Bebek 2. Ren geyiği
ÇAĞAK: Arı iğnesi
ÇAĞAKAN: Kronos (mitoloji)
ÇAĞAKAR: Kum saati
ÇAĞAKAY: Kronoloji
ÇAĞAKMAK: Zaman geçmek
ÇAĞAL: 1. Tef 2. Yassı taş
ÇAĞALA: Yeni yıl
ÇAĞALAMAK: Yeniyıl kutlamak
ÇAĞALAY: Yeniyıl kutlaması
ÇAĞALMAK: Işıklanmak
ÇAĞAN: 1. Bayram 2. Ocak ayı
ÇAĞANAK: 1. Dirsek 2. Isırgan otu
ÇAĞANDIR: Çingene çadırı
ÇAĞANMAK: Işımak
ÇAĞAR: Maraba (toprak kölesi)
ÇAĞAŞ: Kır kırlangıcı
ÇAĞAT: “Saat” (benzeşimle)
ÇAĞATAN: Geyik süvarisi
ÇAĞATMAK: Zaman geçirmek
ÇAĞAVUN: Yaban arısı
ÇAĞAVUZ: Yaban arısı
ÇAĞAY: Işıklı
ÇAĞAZ: 1. Kağıt [149] 2. Ağaç dalı
ÇAĞAZLAMAK: Kağıt kaplamak
ÇAĞBAN: Oruç [150]
ÇAĞBANMAK: Oruç tutmak
ÇAĞDAĞAN: Kolluk kuvveti
ÇAĞDAK: 1. Asayiş 2. Takvim
ÇAĞDAKÇI: Bekçi
ÇAĞDAMAK: Asayişi sağlamak
ÇAĞDAMAN: Polis
ÇAĞDANMAK: Polise başvurmak
ÇAĞDAVUL: Polis
ÇAĞIL: Su sesi
ÇAĞILDAK: Şırıltılı akarsu bölümü
ÇAĞILGA: Abonelik
ÇAĞILGACI: Abone
ÇAĞILGAMAK: Abone olmak
ÇAĞILGAN: Abone
ÇAĞIM: 1. Serap 2. İspiyon
ÇAĞIMGAÇ: Gazete
ÇAĞIN: Gürz
ÇAĞINDIZ: Kronoloji
ÇAĞINMAK: Tarih belirlemek
ÇAĞIR: Şarap
ÇAĞIRÇI: Şarapçı
ÇAĞIRGA: 1. Davetiye 2. Celp
ÇAĞIRGAN: Davetkar
ÇAĞIRGANMAK: Davet edilmek
ÇAĞIRGAMAK: Davet etmek
ÇAĞIRLAMAK: Şarap sunmak
ÇAĞIRLANMAK: Sarap sunulmak
ÇAĞIRMAN: 1. Davetçi 2. Müezzin
54
ÇAĞIRTMAÇ: Tellal
ÇAĞIŞTIRMA: Nisap
ÇAĞIŞTIRMAK: Nisbet etmek
ÇAĞLA: Ham meyve
ÇAĞLAK: Dürüst
ÇAĞLAMAK: Zamanı ölçmek
ÇAĞLAR: Şelale
ÇAĞLAV: Dürüstlük
ÇAĞLAY: Dürüst
ÇAĞLAYIK: Akıntı şelalesi
ÇAĞMAK: Işık vurmak
ÇAĞNAK: Yuvarlanma alanı
ÇAĞNAMAK: Yerde yuvarlanmak
ÇAĞNAŞMAK: Yuvarlanışmak
ÇAĞRA: Ezan
ÇAĞRAÇ: Parlak
ÇAĞRAK: Parlak
ÇAĞRAMAK: Parlamak
ÇAĞRAMAN: Müezzin
ÇAĞRANMAK: Parıldamak
ÇAĞRAŞMAK: Ezan okumak
ÇAĞRATMAK: Parlatmak
ÇAĞRIK: Davet
ÇAĞRIKÇI: Davetçi
ÇAĞRILGAN: Davetli
ÇAĞRINMAK: Ezan okumak
ÇAĞRIŞIM: 1. Metafor 2. Tedai
ÇAĞŞAK: Kuru meyve
ÇAĞŞAMAK: Güneşte kurumak
ÇAĞUNGAR: Martı kuşu (Larus)
ÇAK: Zaman
ÇAKA: Mürekkep (sıvı)
ÇAKAĞA: Gonglu saat
ÇAKAĞAN: Elektron
ÇAKAĞÇAK: Vakit durması [151]
ÇAKAĞÇAMAK: Saat durmak
ÇAKALAY: Migren hastalığı
ÇAKALAZ: Siren lambası
ÇAKAY: 1. Şimşek 2. Şimşek tanrısı
ÇAKILGA: Şimşek
ÇAKILGAMAK: Şimşek çakmak
ÇAKILGAN: 1. Flaş 2. Flaşör
ÇAKILGAĞAN: Elektrik [152]
ÇAKIN: Şerare (elektrik atlaması)
ÇAKINÇIK: Saksağan
ÇAKIR: Mavi renk
ÇAKIRDAK: Sesli rüzgar çarkı
ÇAKIRDAMAK: Uğultuyla dönmek
ÇAKIRGA: Mazı (bitki)
ÇAKIRIM: Kilometre (yaklaşık)
ÇAKIŞ: Şimşek
ÇAKIZ: Flaş
ÇAKIZA: Migren hastalığı
ÇAKIZAMAK: Başı ağrımak
ÇAKIZMAK: Flaş patlamak [153]
ÇAKLA: Göz bozukluğu
ÇAKLAMA: Hipotez
ÇAKLAMAK: Hipotez kurmak
ÇAKMA: Horoz (silah)
ÇAKMAN: 1. Tetik (silah) 2. Şerare
ÇAKMAZ: Tutukluk yapan silah
ÇAKMUR: Şalgam
ÇAKNIŞMA: Vuruşma
ÇAKNIŞMAK: Vuruşmak
ÇAKRAK: 1. Kel 2. Dazlak
ÇAKRAMAK: Kelleşmek
ÇAKRATMAK: Saçını kazıtmak
ÇAKŞIR: Şalvar
ÇAKTI: Heybetli
ÇAL: 1. Felç 2. Deve sütü içkisi
ÇALA: 1. İftira 2. İbik (kuşlarda)
ÇALAGAY: Derme çatma
ÇALAĞAN: 1. Akbaba kuşu 2. Gri
ÇALAĞAT: Yarım yamalak
ÇALAK: 1. Maya 2. Silahşör
ÇALAMA: Mayalama [154]
ÇALAMAK: Mayalamak [155]
ÇALAMAN: Geveze
ÇALAN: 1. Maya 2. Geveze
ÇALANGA: Koşum takımı (atçılık)
ÇALANMAK: Mayalanmak [156]
ÇALAP: 1. Tanrı 2. Rab [157]
ÇALAR: Kamçı
ÇALARGA: Çalar saat
ÇALARMAK: Rengi değişmek
ÇALARTMAK: Kamçılamak
ÇALASUN: Cengaver
ÇALAŞ: Muharebe
ÇALAŞMAK: Muharebe etmek
ÇALAT: Pala (enli kılıç)
ÇALATMAK: Palayla vurmak
ÇALAV: 1. Müzik 2. Musiki
ÇALAY: Ağaca bağlanan çaput
ÇALAYAK: Yalın ayak
ÇALAYIR: Tecrübeli
ÇALAYMA: Çaput bağlama (ağaca)
ÇALAYMAK: Çaput bağlamak
ÇALAZ: İftira
ÇALAZAK: İftiracı
55
ÇALAZMAK: İftira atmak
ÇALBUR: Deri pantolon
ÇALÇAĞAN: 1. Müzisyen 2. Geveze
ÇALÇAK: 1. Tezene 2. Mızrap
ÇALÇI: Ücretli müzisyen
ÇALDAĞAN: Sokak müziği (paralı)
ÇALDAK: Müzik aleti
ÇALDAM: Müzik
ÇALDAMAK: Bahşişli müzik çalmak
ÇALDANMAK: Müziğe para almak
ÇALDAR: 1. Sokak çalgıcısı 2. Gri at
ÇALDAŞ: Kare
ÇALDAŞMAK: Kare oluşturmak
ÇALDIBAR: Enkaz
ÇALDIRAK: Marş
ÇALDIRMAK: Bozuk konuşmak [158]
ÇALGA: İhmal
ÇALGAMAK: İhmal etmek
ÇALGAR: İhmalkar
ÇALGARMAK: İhmalkarlık etmek
ÇALGAY: İhmalkar
ÇALGAYDAMAK: İhmal etmek
ÇALGIÇ: 1. Mızrap 2. Tezene
ÇALGIÇAY: El değirmeni
ÇALGIN: 1. Felçli 2. Isırgan otu
ÇALGIR: Sazende
ÇALGITAY: Bando
ÇALGITMAK: Enstrüman çalmak
ÇALIK: Felçli
ÇALIKMAK: Felç olmak
ÇALIN: 1. Müzik 2. Jale
ÇALINÇ: Musiki
ÇALINDIZ: Müzisyen
ÇALINGA: Müzik eseri
ÇALINMAK: Müzik yapmak
ÇALIR: Şaşı
ÇALIRMAK: Şaşı bakmak
ÇALIŞ: Azim (sebat)
ÇALIŞMAN: Personel
ÇALIŞTAY: 1. Şura 2. Panel
ÇALIŞTIRMAN: Antrenör
ÇALIT: Hasat
ÇALITMAK: Hasat etmek
ÇALKAMA: Sallayarak karıştırma
ÇALKAMAK: Sallayıp karıştırmak
ÇALKAN: Uyuz otu
ÇALKANÇAK: Isırgan otu
ÇALKAR: Yayık makinesi
ÇALKARA: Doğan türü bir kuş
ÇALKI: Ot süpürge
ÇALKILAMAK: Süpürmek
ÇALKIN: Hamle
ÇALKINMAK: Hamle yapmak
ÇALMA: 1. Kement 2. Metal nakışı
ÇALMAN: Hırsız
ÇALMAR: 1. Kulübe 2. Baraka
ÇALPAN: Harç (inşaat)
ÇALPAMAK: Harç karmak
ÇALPAŞMAK: Harç haline gelmek
ÇALSIKMAK: Felç olmak
ÇALSITMAK: Felç etmek
ÇALTAN: Taşaltı balığı
ÇALTI: Maki
ÇALUK: Sülük (tıbbi olmayan tür)
ÇALUYKU: Mahmurluk
ÇALVA: Küfür
ÇALVAMAK: Küfretmek
ÇALVANMAK: Küfredilmek
ÇALVAŞMAK: Küfredişmek
ÇAMA: Niza (çekişme)
ÇAMAK: Kılçıksız buğday
ÇAMALAMAK: Niza etmek
ÇAMALAŞMAK: Niza edişmek
ÇAMAR: Cüce
ÇAMÇAĞAZ: Çam dalı
ÇAMDI: Tavan
ÇAMLA: Dava (hukuk)
ÇAMLAĞAN: Çamlık tepe
ÇAMLAMAK: Dava etmek
ÇAMLANMAK: Dava edilmek
ÇANA: Kar kızağı
ÇANAÇ: Tulum
ÇANAKBAZ: Enginar
ÇANAMAK: Kaymak (kızak vs.)
ÇANAŞMAK: Kızak yarışı yapmak
ÇANAYAZ: 1. Zemheri 2. Berrak
ÇANDI: Tahta ev
ÇANDIR: 1. Melez 2. Hibrit
ÇANGA: Pençe
ÇANGAL: Sık orman (Hintçe) [159]
ÇANGI: Kayak sporu
ÇANGILAMAK: Kayak yapmak
ÇANKA: 1. Kibar 2. Beyzade
ÇANKALIK: Kibarlık
ÇANMAK: Vazgeçmek
ÇANTIRMA: Vazgeçirme
ÇANTIRMAK: Vazgeçirmek
ÇANZA: Tuva telli çalgısı
ÇAPACAK: Nacak (küçük balta)
56
ÇAPAĞAN: 1. Yarış atı 2. Hızlı at
ÇAPAN: Jokey (binici)
ÇAPAR: Atlı haberci
ÇAPARAK: Dört nala (at)
ÇAPARKAK: Japon
- Çaparkakça: Japonca
- Çaparkakya: Japonya
ÇAPARMAN: Atlı kurye
ÇAPAVUL: Süvari (atlı asker)
ÇAPAVUZ: Atlı saldırı
ÇAPÇAK: Varil
ÇAPIN: 1. Hücum 2. Savlet
ÇAPINMAK: Hücum etmek
ÇAPIŞMA: At yarışı
ÇAPIŞMAK: At yarışı yapmak
ÇAPIŞTAY: Büyük at yarışı [160]
ÇAPITKAN: Taarruz eden
ÇAPITMAK: Taarruz etmek
ÇAPKA: Atlı hücum
ÇAPKAN: Süvari
ÇAPKAR: Atlı hücumcu
ÇAPKI: Tırpan
ÇAPKIÇ: Satır (kasap bıçağı)
ÇAPKILAMAK: Tırpanla biçmek
ÇAPKIR: 1. Tırpancı 2. Tufan
ÇAPMAK: At sürmek
ÇAPMAN: Süvari
ÇAPLA: Çelik kalem (keski)
ÇAPLAN: 1. Yarış atı 2. Ganyan
ÇAPRAK: 1. Sayfa 2. Püskül
ÇAPSAN: Hayret
ÇAPSANMAK: Hayret etmek
ÇAPSAR: Teneffüs (mola)
ÇAPSARMAK: Teneffüs yapmak
ÇAPTAL: 1. Söğüt 2. Söğüt dalı
ÇAPTI: 1. Atak 2. Taarruz
ÇAPTIRMAK: At sürmek
ÇAPUL: 1. Baskın 2. Hücum
ÇAPULGAY: Aladoğan kuşu
ÇAPUN: Kırbaç
ÇAR: Rus hükümdarı (Rusça)
ÇARA: Kase
ÇARAK: 1. Mertek 2. Hezen
ÇARAM: 1. Nikah 2. Plato (yayla)
ÇARAMAK: Nikah kıymak
ÇARAMAN: Nikah memuru
ÇARAŞ: Nikah töreni
ÇARAŞAN: Samur (hayvan)
ÇARAŞMAK: Nikahlanmak
ÇARAV: Nikah
ÇARBAĞA: Yavru kurbağa, iribaş
ÇARBAK: Çizgili sincap
ÇARÇA: Çariçe (Rusça)
ÇARÇAGAY: Peygamberdevesi
ÇARDAK: 1. Kameriye 2. Kamelya
ÇARGA: Atlı kızak
ÇARGAMAK: Kızak kaymak
ÇARIK: Deri ayakkabı
ÇARILGA: Emir
ÇARILGAMAK: Emir vermek
ÇARILGAN: Emir eri (asker)
ÇARIM: İtiraz
ÇARINMA: İtiraz
ÇARINMAK: İtiraz etmek
ÇARIŞ: Müsabaka
ÇARIŞMAK: Müsabaka yapmak
ÇARIŞTAY: Olimpiyat [161]
ÇARIT: Emir
ÇARITMAK: Emretmek
ÇARLAĞAN: İtirazcı
ÇARLAK: Martı
ÇARLAMAK: İtiraz etmek [162]
ÇARLAN: İtirazcı
ÇARLANMAK: İtiraz edilmek
ÇARLATMAK: İtiraz ettirmek
ÇARLAV: İtiraz
ÇARMAĞAN: Bürokrat
ÇARMAK: İtiraz etmek
ÇARPAĞAN: Trakunya balığı
ÇARPAK: Şok aleti
ÇARPANAK: 1. Mermi 2. Fişek
ÇARPAZAN: Gülle
ÇARPINÇ: 1. Hezeyan 2. Heyecan
ÇARS: At yarışı
ÇARSANAK: Hipodrom
ÇARSÇI: Jokey (binici)
ÇARSMAK: At yarışı yapmak
ÇARŞAK: 1. Çatal 2. Heyelan
ÇARŞAMAK: Heyelan kaymak
ÇARTAN: Uçurum dibi
ÇARUN: Çınar ağacı
ÇASAK: Yasak bölge
ÇASAKÇI: Muhafız alayı askeri
ÇASAKÇILAR: Muhafız alayı
ÇASANAY: Şapel (Rusça)
ÇASI: İftira
ÇASIRMAK: İftira atmak
ÇASKI: Minder
ÇASTANMAK: Mindere oturmak
57
ÇAŞ: Yaş (ömür süresi)
ÇAŞARAT: Şirret
ÇAŞAT: 1. Casus 2. Ajan
ÇAŞAVUL: Gizli polis
ÇAŞILBAR: İskete kuşu
ÇAŞINMAK: Gizlenmek
ÇAŞIR: Pancar
ÇAŞIRAN: Pancar yaprağı
ÇAŞITMAK: Gizlemek
ÇAŞKA: 1. Kuşluk vakti 2. Sabi
ÇAŞKAN: Fare [163]
ÇAŞMAK: Gizlenmek [164]
ÇAT: Köşe
ÇATAĞAN: Arp (müzik aleti)
ÇATAK: 1. Kavşak 2. Dörtyol
ÇATAKOVA: Delta
ÇATAŞMAK: İç içe geçmek
ÇATAYAZ: Zemheri
ÇATIK: Renkli ceviz ağacı
ÇATIN: Portatif merdiven
ÇATINMAK: Kurulmak (portatif)
ÇATKAL: Yüksek dağlık bölge
ÇATKI: Sehpa
ÇATMACA: İskelet
ÇATMAR: İskelet
ÇATMARGA: İskelet (inşaat)
ÇATMARLAMAK: İskelet kurmak
ÇATMIK: İskelet (inşaat)
ÇATRA: Crinoline (çemberli etek)
ÇAV: Erkeklik organı (bilimsel)
ÇAVA: Haber
ÇAVAN: Dişilik organı (bilimsel)
ÇAVAR: Çıra
ÇAVAŞ: Sakin
ÇAVAŞMAK: Sakinleşmek
ÇAVAŞTIRMAK: Sakinleştirmek
ÇAVDUR: Meşhur
ÇAVGA: 1. Haber 2. Boz karga
ÇAVGAN: Haberci
ÇAVGAR: Posta güvercini
ÇAVIKMAK: İfşa olmak
ÇAVITMAK: İfşa etmek
ÇAVLAK: Patates
ÇAVLAN: Küçük şelale
ÇAVLAMAK: Haber vermek
ÇAVLANMAK: Haber yayılmak
ÇAVLAR: Haberci
ÇAVMAK: Haber götürmek
ÇAVULDAK: Süsen çiçeği
ÇAVUN: Hayvan penisi
ÇAVUNT: Şöhret
ÇAVUT: Sütun
ÇAVZA: 1. Köşe 2. Dirsek
ÇAY: Akarsu
ÇAYAMAK: Su çıkmak
ÇAYALMAK: Akarsu oluşmak
ÇAYAN: Akrep
ÇAYATMAK: Su çıkarmak
ÇAYDAN: Mabet
ÇAYGI: Su kaynağı
ÇAYIK: Sel
ÇAYIKMAK: Su kabarmak
ÇAYILGA: Badana
ÇAYILGAMAK: Badana yapmak
ÇAYILGANMAK: Badanalanmak
ÇAYILMA: Sel
ÇAYILMAK: Sel gelmek
ÇAYINMAK: Su kabarmak [165]
ÇAYITMAK: Bent yapmak (su) [166]
ÇAYKA: Gargara
ÇAYKAĞAN: Çalkalama kabı
ÇAYKANMAK: Çalkalanmak
ÇAYKAMAK: Çalkalamak
ÇAYKAR: Çalkalama makinesi
ÇAYKARA: Su kaynağı
ÇAYLAN: 1. Su akıntısı 2. Su kenarı
ÇAYLANMAK: Su akıntısı oluşmak
ÇAYMAK: Çalkalanmak
ÇAYNALGAN: Çiğnenmiş (ayakla)
ÇAYNAMAK: Çiğnemek (ayakla)
ÇAYNATMAK: Çiğnetmek (ayakla)
ÇAYRAK: Bitap
ÇAYRAMAK: Bitap düşmek
ÇAYRATMAK: Bitap etmek
ÇAYTI: Manastır
ÇAZAK: 1. Donanım 2. Ferman
ÇAZAL: Donanımlı
ÇAZALMAK: Donanmak
ÇAZAMAK: Donatmak [167]
ÇAZAN: 1. Moda 2. Dökme demir
ÇAZANMAK: Modaya uymak [168]
ÇEBEK: Alkış (el çırpma)
ÇEBEKEY: Alkış tutma (el çırpma)
ÇEBER: 1. Tasarruf 2. Mahir
ÇEBERLEMEK: Tasarruf etmek
ÇEBİŞ: Keçi yavrusu
ÇEÇE: Hala (babanın kız kardeşi)
ÇEÇEGEY: İris (göz)
ÇEÇEREL: Rezonans
58
ÇEÇEREMEK: Rezonans yapmak
ÇEÇKE: Satır (kasap bıçağı)
ÇEÇKELEMEK: Satır ile kesmek
ÇEÇMEK: Kabuğunu soymak
ÇEDENE: Keten / kenevir tohumu
ÇEDİK: Mes (iç ayakkabı)
ÇEDİKER: Büyükayı takımyıldızı [169]
ÇEDİR: Amonyak
ÇEDİRGEMEK: İğrenmek
ÇEDİRGETMEK: İğrendirmek
ÇEĞEK: Pıhtı
ÇEĞEKMEK: Pıhtılaşmak
ÇEĞEN: Kısrak sütü
ÇEĞENEK: Embriyo
ÇEĞENDER: Yaban pancarı [170]
ÇEĞENMEK: Embriyo oluşturmak
ÇEĞER: 1. İshal 2. Diyare
ÇEĞERMEK: İshal / diyare olmak
ÇEĞET: Çuvaş peyniri [171]
ÇEĞİRTKE: Kara çekirge
ÇEĞMEK: 1. Bükmek 2. Eğmek
ÇEĞMEL: Yay biçimli
ÇEK: 1. Sınır 2. Hudut 3. Kenar
ÇEKÇEKEY: Keten kuşu
ÇEKÇİ: Gümrük memuru
ÇEKEBİR: Aralık ayı
ÇEKEÇ: Vidanjör
ÇEKEL: 1. Pınar 2. Spatula
ÇEKELEK: Terlik
ÇEKELEZ: Sincap
ÇEKELTEY: Pınarı çok olan bölge
ÇEKEM: Su kanalı bekçisi
ÇEKEN: 1. Ekşi süt içeceği 2. Koçan
ÇEKENE: Perakende
ÇEKENEK: 1. Sigara ağızlığı 2. Tırmık
ÇEKER: 1. Traktör 2. Sigara
ÇEKERE: 1. Sınır 2. Hudut
ÇEKEREK: Oyuncak bebek
ÇEKERLEMEK: Sınırlamak [172]
ÇEKERMEN: Sigara tiryakisi
ÇEKERTEY: Karantina
ÇEKİMSER: Kararsız
ÇEKİ: Ağırlık ölçüsü (250 kg)
ÇEKİLDEK: Süsen (iris) çiçeği
ÇEKİLGEN: 1. Resesif 2. Telgraf
ÇEKİN: Ağırlık ölçüsü (gram)
ÇEKİNÇ: Cazibe
ÇEKİNDİ: Münzevi
ÇEKİNGE: 1. Tereddüt 2. İhtiyat
ÇEKİR: 1. Ela (karışık renkli) 2. Vinç
ÇEKİŞKE: Niza
ÇEKİT: Nokta
ÇEKİTLEMEK: Noktalamak
ÇEKLEMEK: Sınırlamak
ÇEKLENDİRMEK: Sınırlandırmak
ÇEKLENGEN: 1. Sınırlı 2. Münhasır
ÇEKLENMEK: Sınırlanmak
ÇEKLEŞ: Kura
ÇEKLEŞME: Kura çekme
ÇEKLEŞMEK: Kura çekmek
ÇEKLEV: Limit
ÇEKLEVÜK: Fındık
ÇEKME: Çizme
ÇEKMEN: Yağmurluk
ÇEKMERGEN: Nişancı
ÇEKNE: Römork
ÇEKRE: Karantina
ÇEKREK: Külot
ÇEKRELEMEK: Karantinaya almak
ÇEKREMEK: Karantinaya almak
ÇEKRETEY: Karantina bölgesi
ÇEKSİZ: Mastar (gramer)
ÇEKSİZLİK: Mastar hali (gramer)
ÇEKTELGEN: Kısıtlı
ÇEKTELMEK: Kısıtlanmak
ÇEKTEMEK: Kısıtlamak
ÇEKTİRİ: Büyük kayık
ÇEKÜL: Eğimölçer (Farsça “Şakül”)
ÇEL: 1. Kör 2. Romatizmalı
ÇELEBİ: Centilmen [173]
ÇELDEK: Romatizma
ÇELDENMEK: Kemirilmek
ÇELDEMEK: Kemirmek
ÇELEĞEŞ: Gökkuşağı
ÇELEK: 1. Kova 2. Bülbül
ÇELEM: 1. Huni (alet) 2. Pipo
ÇELEMEK: Boşaltmak (sıvı)
ÇELEN: 1. Fettan 2. Dam saçağı
ÇELER: Terslik
ÇELERMEK: Terslenmek
ÇELEŞ: Yamuk
ÇELEŞMEK: Yamulmak
ÇELGE: 1. Yaban atı 2. Çorap
ÇELGİ: 1. Tırpan 2. İşaret kazığı
ÇELGİLEMEK: Tırpan kullanmak
ÇELGİR: Bandana (alın bağı)
ÇELİN: Çinli
- Çelince: Çince
- Çelinye: Çin ülkesi
59
ÇELİNMEK: Rica etmek
ÇELİŞ: Güreş
ÇELİŞÇİ: Güreşçi
ÇELİŞMEK: Güreşmek
ÇELİŞMEN: Pehlivan (güreşçi)
ÇELKEŞ: Karmaşık
ÇELKEŞMEK: Karmaşıklaşmak
ÇELPEK: Yelpaze
ÇELPEMEK: Yelpazelemek
ÇELPENMEK: Yelpazelenmek
ÇELTEK: 1. Yarı kör 2. Yamak
ÇEMEDEN: 1. Takribi 2. Vasati
ÇEMER: Usta
ÇEMERMEK: Ustalaşmak
ÇEMEŞ: Arı kuşu
ÇEMKİRMEK: Terslenmek
ÇEMREK: Kısa (etek, pantol)
ÇEMREMEK: Paçalarını sıvamak
ÇEMRELMEK: Paçaları sıvanmak
ÇEMREN: Mini etek
ÇEMRENMEK: Eteği çekmek
ÇEMREŞMEK: Eteğini toplamak
ÇEMRETMEK: Kolunu sıvamak
ÇENEÇ: Akrep kuyruğu
ÇENEÇKE: Böcek iğnesi
ÇENEK: Şarj
ÇENEKLEMEK: Şarj etmek
ÇENEME: Hava tahmini
ÇENEMEK: Hava tahmini yapmak
ÇENER: Fiş (elektrik)
ÇENERMEK: Üst üste kapanmak
ÇENEŞ: Hava tahmini
ÇENEŞME: Meteoroloji
ÇENEŞMEK: Hava durumu ölçmek
ÇENGİN: Dikkat çekiçi
ÇENGŞİ: Mucize
ÇENKİR: Turkuvaz (renk)
ÇENMEK: Dikkat çekmek
ÇENTİLMEK: Hacamat edilmek
ÇENTİRMEK: Hacamat yapmak
ÇENTME: Virgül
ÇENTMEK: Çentik atmak
ÇEP: Sol taraf
ÇEPEN: Cübbe
ÇER: 1. Konum 2. Vakit 3. Maraz
ÇERÇİ: Köyleri dolaşan satıcı
ÇERDEK: Maske
ÇERDEMEK: Maskelemek
ÇERDELMEK: Maskelenmek
ÇERDENMEK: Maske takmak
ÇERDEY: Maske
ÇEREK: Çay (akarsu)
ÇEREKE: Genç kız
ÇEREKLEMEK: Dere oluşmak
ÇEREKLENMEK: Dere oluşmak
ÇERENMEK: Nişanlanmak (söz)
ÇEREPNE: Ekmek pişirme çömleği
ÇEREŞ: Nişan (söz)
ÇEREŞMEK: Nişanlanmak (söz)
ÇERET: Kireç
ÇERETLEMEK: Kireçlemek
ÇERGE: 1. Çadır 2. Kazık
ÇERGELEMEK: Kazık çakmak
ÇERGEMEK: Çadır kurmak
ÇERGEŞMEK: Kamp kurmak
ÇERGİ: Tezgah
ÇERGİCİ: Tezgah satıcısı
ÇERİ: Asker
ÇERİÇİ: 1. Askeri 2. Militarist
ÇERİGTEY: Askeriye
ÇERİK: Ağırlık ölçüsü (5 kg)
ÇERİLEMEK: Asker gibi yürümek
ÇERİLENMEK: Askerce davranmak
ÇERİMEN: Lejyoner (paralı asker)
ÇERKEV: Şapel (Rusça)
ÇERKEY: Terlik
ÇERLENMEK: Konumlanmak [174]
ÇERLEŞMEK: Konuşlanmak
ÇERLETMEK: Konumlandırmak
ÇERLİK: Ordugah
ÇERMEK: Biriktirmek
ÇERMENMEK: Birikmek
ÇERMİK: Kaplıca (termal su) [175]
ÇERPİNMEK: Su sıçramak
ÇERPİNTİ: Sıçrayan su damlacağı
ÇERPMEK: Su çarpmak
ÇERSEMEK: Bir yeri özlemek
ÇERT: Yemin
ÇERTEN: Alabalık
ÇERTENMEK: Yemin etmek [176]
ÇERTEŞMEK: Yeminleşmek
ÇERTİK: Mızrap vuruşu
ÇERTİLMEK: Mızrapla çalınmak
ÇERTKİÇ: 1. Mızrap 2. Tezene
ÇERTMEK: Mızrapla çalmak
ÇEŞİN: Anadan üryan
ÇEŞİNİV: Striptiz
ÇEŞİNİVCİ: Striptizci
ÇEŞİNMEK: Soyunmak
60
ÇEŞİRMEK: Kabuk soymak
ÇEŞİT: Soyulmuş
ÇEŞİTMEK: Soyundurmak
ÇEŞMEK: Soymak
ÇETELDİK: Ecnebi
ÇETELEK: Güç okunan yazı
ÇETELMEK: Yabancılaşmak
ÇETEN: 1. Küfe 2. Saman çiti
ÇETENEK: Sepet
ÇETİR: 1. Tente 2. Çadır [177]
ÇETİŞTE: Salamura zeytin
ÇETKEN: Dizgin
ÇETKİ: 1. File 2. Ağkepçe
ÇETLEK: Mastik ağacı meyvesi
ÇETLEVÜK: Kuruyemiş
ÇETME: Kafes
ÇETMEK: Ağ / kafes örmek
ÇEVEK: 1. Mezar 2. Kabir
ÇEVEN: Muhit
ÇEVENDİZ: Süvari (askeri)
ÇEVGEN: Polo oyunu [178]
ÇEVİNÇ: Dinamizm
ÇEVİNDİK: Kinetik
ÇEVİNGEN: Süratli
ÇEVİNMEK: Süratlenmek
ÇEVİRGE: Dial (arama)
ÇEVİRGEÇ: Turnike
ÇEVİRGEL: Tespih duası
ÇEVİRGELE: Tespih
ÇEVİRGEMEK: Başa döndürmek
ÇEVİRGENMEK: Başa dönmek
ÇEVİRMEN: Tercüman
ÇEVİŞ: Düzenbazlık
ÇEVİŞMEK: Düzenbazlık etmek
ÇEVKEĞEN: Spekülatif
ÇEVKEMEK: Spekülasyon yapmak
ÇEVKEMEN: Spekülasyoncu
ÇEVKER: Spekülasyoncu
ÇEVKEV: Spekülasyon
ÇEVMEK: Sürat yapmak
ÇEVREN: 1. Banliyö 2. Varoş
ÇEVRENTİ: Çerçeve
ÇEVRİLGE: Tahvil
ÇEVRİLGEMEK: Tahvil etmek
ÇEVRİLGEN: Konvertible
ÇEVRİLGENMEK: Tahvil olmak
ÇEVŞEK: Sulu toprak
ÇEVŞEMEK: Ağlamak
ÇEVŞEN: Sulugöz (çok ağlayan)
ÇEYEN: Akrep burcu (astroloji)
ÇEYİN: 1. Kadar 2. Değin
ÇEYİR: 1. Katran 2. Zift
ÇEYKEL: 1. Yalpalayan 2. Spatula
ÇEYKELMEK: Yalpalamak
ÇEYKEM: Krater
ÇEYKEMEK: Fokurdamak
ÇEYME: Sütlaç
ÇEYMEK: Kaynamak
ÇEYNE: Şakayık çiçeği
ÇEYNEK: Pençe
ÇEYNEMEK: Jimnastik yapmak
ÇEYNEMEN: Jimnastikçi
ÇEYNİK: Jimnastik
ÇEYNİKÇİ: Jimnastikçi
ÇEYNİKMEN: Jimnastikçi
ÇEYZE: Patlıcan (Çince)
ÇEZ: Bakır
ÇIBIR: Mart ayı
ÇIDAL: Metanet (psikolojik)
ÇIDALTAY: Metanetli (psikolojik)
ÇIDAM: Sabır
ÇIDAMAK: Sabretmek
ÇIDAMAN: Sabırlı
ÇIDANÇ: Sabır
ÇIDANMAK: Sabırlı davranmak
ÇIĞA: Çarşaf (örtü)
ÇIĞAL: Geniş omuzlu
ÇIĞANAK: 1. Pınar 2. Menba
ÇIĞARAK: Baca
ÇIĞARMA: İstisna
ÇIĞARMAK: İstisna etmek
ÇIĞDAÇ: 1. Sarfiyat 2. Harcama
ÇIĞI: 1. Koruyucu ruh 2. Totem
ÇIĞILDAM: Lale
ÇIĞIM: Masraf
ÇIĞIN: 1. Zarar 2. Ziyan 3. Omuz
ÇIĞINÇAK: Apolet
ÇIĞINDIRIK: Omuz taşıyacağı
ÇIĞIR: Patika
ÇIĞIRDIK: Kara gürgen ağacı
ÇIĞIRGAN: Çok bağıran
ÇIĞIRIK: Makara
ÇIĞIRMAK: İlan etmek (sesle)
ÇIĞIRTKAN: Tellal
ÇIĞIRTMAÇ: Tellal
ÇIĞIRTMAK: İlan ettirmek (sesle)
ÇIĞIŞ: 1. Menşe 2. Orijin 3. Tebliğ
ÇIĞIT: 1. Masraf 2. Tuzsuz peynir
ÇIĞLA: 1. Saf 2. Halis
61
ÇIĞLAMA: Çiğ sütten peynir
ÇIĞLAMAK: Çiğ peynir yapmak
ÇIĞLAN: 1. Saflık 2. Halislik
ÇIĞMA: Divan (koltuk)
ÇIĞNIK: Ocak arkası
ÇIĞRAY: Şakrak kuşu
ÇIĞRI: 1. Çark 2. Felek (gök çarkı)
ÇIĞRIKMAK: Çark dönmek
ÇIĞRITMAK: Çark döndürmek
ÇIĞSAK: Çığlık bölge
ÇIĞŞAK: 1. Rutubet 2. Nem
ÇIĞŞAMAK: Rutubetlenmek
ÇIKAK: 1. Menşe 2. Orijin
ÇIKAN: Kuzen
ÇIKANAK: Bibliyografya
ÇIKARGA: 1. Tahmin 2. Asansör
ÇIKARGAN: Tahmin eden
ÇIKARGAMAK: Tahmin etmek
ÇIKARTMAÇ: İskele
ÇIKAY: Fakir
ÇIKIM: Uzunluk ölçüsü (2 metre)
ÇIKIRT: Çıt çıt düğme
ÇIKLA: Filiz
ÇIKLAMAK: Filizlenmek
ÇIKMA: Balkon
ÇIKMAG: Kaynak (su) [Çıkmak]
ÇIKMAK: Kaynaklanmak (su)
ÇIKNA: İstifa
ÇIKNAMAK: İstifa etmek
ÇIKNARMAK: İstifa etmek
ÇIKNATMAK: İstifa ettirmek
ÇIKRAMAK: Makara sarılmak
ÇIKRATMAK: Makara sarmak
ÇILAGAY: Soyunuk
ÇILAMAK: 1. Soymak 2. Terlemek
ÇILANDAK: Ekin / tarla yılanı [179]
ÇILANGAŞ: Çıplak
ÇILANMAK: Soyunmak [180]
ÇILARIK: Makara
ÇILAŞ: Terli
ÇILAŞMAK: Terlemek
ÇILATMAK: Soyundurmak
ÇILAZAK: Yalınayak
ÇILAZMAK: Çıplaklaşmak
ÇILBIRAŞ: Yoğurtlu yumurta aşı
ÇILÇAĞAN: 1. Sürüngen 2. Dinozor
ÇILDAĞAN: Dağlama demiri
ÇILDAK: Ateşle dağlama
ÇILDAMAK: Ateşle dağlamak [181]
ÇILDIK: Yıldönümü
ÇILGA: 1. Test 2. Kayış tokası
ÇILGAN: 1. Taç 2. Gelin tacı
ÇILGAMA: İmtihan
ÇILGAMAK: Test etmek
ÇILGANMAK: Test olmak
ÇILGAR: İki çift
ÇILGAYAK: Uzun imtihan [182]
ÇILGI: Zihin
ÇILGISIZ: Zihinsiz
ÇILIK: Mutedil
ÇILIMGA: Mektup
ÇILIMGAR: Mektupçu
ÇILINMAK: İtidalli olmak
ÇILITMAK: İtidali sağlamak
ÇILIŞMAK: Mutedilleşmek
ÇILPALAMAK: Çalkalamak
ÇILPALANMAK: Çalkalanmak
ÇILPAMAK: Yayıkta çalkalamak
ÇILPANAK: Çalkalama kabı
ÇILPANMAK: Yayıkta çalkalanmak
ÇILPI: Fasülye sırığı
ÇILTAĞAN: Kaprisli
ÇILTAK: Kapris
ÇILTAKÇI: Kapris yapan
ÇILTAMAK: Kapris yapmak
ÇILTAV: Kapris
ÇIMAG: Yara [Çımak]
ÇIMAK: Yaralanmak
ÇIN: Hakikat (Çince)
ÇINA: 1. Dirsek 2. Porselen
ÇINAK: 1. Sevap 2. Sadakat
ÇINAKAY: Serçe parmağı
ÇINAMAK: Atlamak
ÇINAŞMAK: Atlama yarışı yapmak
ÇINATAY: Serçe parmağı
ÇINAYAK: Porselen
ÇINDAN: Sandal ağacı (Sanskritçe)
ÇINDAY: Çorap
ÇINGARMAK: Tetkik etmek
ÇINGARTMAK: Tetkik ettirmek
ÇINGAY: Emin (güvenilir)
ÇINGIL: Su karanfili
ÇINGIR: Kopuza benzer bir saz
ÇINIK: Hakiki
ÇINIKMAK: Tahakkuk etmek
ÇINKI: 1. Zerre 2. Atom
ÇINMAK: Hakikati bulmak
ÇINSAMAK: Hakikati söylemek
ÇINSATMAK: Hakikati söyletmek
62
ÇINTAY: Asil
ÇIPLAMAK: Soymak (kabuk)
ÇIPLATMAK: Soymak (giysi)
ÇIRAY: 1. Sima 2. Çehre
ÇIRAYLIK: Güzel yüzlü
ÇIRGAMAK: Festival yapmak
ÇIRGAL: 1. Festival 2. Karnaval
ÇIRGALAMAK: Festival yapmak
ÇIRGALMAK: Eğlenmek
ÇIRGANMAK: Haz duymak
ÇIRGANIŞ: Haz
ÇIRGATMAK: Eğlendirmek
ÇIRLAK: Ağustos böceği
ÇIRMALGAN: Dolanan
ÇIRMALMAK: Dolanmak
ÇIRMAŞIK: Sarmaşık
ÇIRMAŞMAK: Dolaşmak
ÇIRMATMAK: Dolamak
ÇIRMAVUK: Sarılıcı (bitki)
ÇIRPAÇ: Mikser
ÇIRPMAÇ: Soğanlı yumurta aşı
ÇIRTMA: Düdük
ÇIRTMAK: Düdük çalmak
ÇIRTMAN: Ağaç dalından kamçı
ÇIŞ: Kesif
ÇIŞLIK: Kesafet
ÇITANAK: Küçük çıta
ÇITLAK: Tuzlanmış yeşil zeytin
ÇITLAMA: Hamsi kızartması
ÇITMA: Pencere kafesi
ÇITMAK: Kafes örmek
ÇIVANAK: 1. Füze 2. Roket
ÇIVGA: Ökse çubuğu
ÇIVGACI: Değnekçi
ÇIVGAR: Yedek hayvan (araba)
ÇIVGIN: Mermi
ÇIVMAK: 1. Sekmek 2. Fırlamak
ÇIYKAMAK: Çıban çıkmak
ÇIYKAN: Akne
ÇIYRAK: Ala sığırcık kuşu
ÇIYRAMAK: Cıvıldamak
ÇIZGA: Mimari plan
ÇIZGIÇ: Cetvel
ÇIZIK: 1. Doğru (geometri) 2. Şerit
ÇIZIKÇA: 1. Hat 2. Doğru parçası
ÇIZIKMAK: Hat oluşmak
ÇIZMAK: Geometrik şekil çizmek
ÇİBEĞEN: Sperm
ÇİBEK: 1. Nakış 2. Atmaca (kuş)
ÇİBEMEK: İçine işlemek
ÇİBER: Peri
ÇİBERKEY: Peri gibi güzel
ÇİBİN: Sivrisinek
ÇİBİRGEN: Bataklık soğanı
ÇİDER: 1. Köstek 2. Zincir
ÇİGEN: Gayretli
ÇİGENDİK: Gayret
ÇİGER: Azim (sebat)
ÇİGİN: 1. Prens 2. Şehzade
ÇİGİNEY: Prenses
ÇİĞELEK: Yumak
ÇİĞELEMEK: Yumaklaştırmak
ÇİĞELENMEK: Yumaklanmak
ÇİĞENEK: Midye
ÇİĞENMEK: Doku oluşmak
ÇİĞİL: Düğüm
ÇİĞİLMEK: Düğümlenmek
ÇİĞİN: Kist
ÇİĞİNİK: Nodül
ÇİĞİNMEK: Kistleşmek [183]
ÇİĞİRDEK: Çekirdek (kabuğun içi)
ÇİĞİŞ: Kalamar
ÇİĞİT: Çekirdek (yenebilir)
ÇİĞİTMEK: Düğümlenmek
ÇİĞİZ: İnci
ÇİĞİZMEK: İnci oluşmak
ÇİĞKİ: Ham (olgunlaşmamış)
ÇİĞLEME: Çiğ sütten alınan yağ
ÇİĞLEMEK: Çiğ besin kullanmak
ÇİĞNE: Mala
ÇİĞRE: Gına
ÇİĞREMEK: Gına gelmek
ÇİĞRETMEK: Gına getirmek
ÇİĞSİMEK: Tiksinmek
ÇİĞSİNMEK: Tiksinti duymak
ÇİĞSİMER: Tiksindirici
ÇİK: Mafsal (eklem)
ÇİKE: 1. Şakak 2. Alın
ÇİKETEY: Atkuyruğu bitkisi
ÇİKLENMEK: Şüphelenmek
ÇİKSİNMEK: Nefret etmek
ÇİKSİTMEK: Nefret ettirmek
ÇİLEĞEN: Duş (armatür)
ÇİLEKEY: Salya
ÇİLEMEK: Yağmur çiselemek
ÇİLEN: 1. Leylek 2. Jale
ÇİLENMEK: Nemlenmek
ÇİLENTİ: Nem
ÇİLİM: Sigara
63
ÇİLİMEK: Sigara / pipo içmek
ÇİLİNEK: 1. Pipo 2. Sigara ağızlığı
ÇİLİRGE: Nargile
ÇİLİTMEK: Sigara / pipo tüttürmek
ÇİLİŞMEK: Sigara içişmek
ÇİLTEK: Hürmet
ÇİLTEMEK: Hürmet etmek
ÇİLTENMEK: Hürmet görmek
ÇİLTER: 1. File 2. Izgara 3. Kafes
ÇİMDEMEK: Çimdik atmak
ÇİMEK: Havuz
ÇİMELTEK: Serçe parmak
ÇİMKİMEK: Çimdiklemek
ÇİNE: 1. Kuvvet 2. Bozkır kurdu
ÇİNEMEK: Kuvvet uygulamak
ÇİNGEÇEY: Elti
ÇİNİT: Perçin
ÇİNİTMEK: Perçinlemek
ÇİRÇE: Fincan
ÇİRENGEÇ: Cüretkar
ÇİRENGEN: Müteşebbis
ÇİRENMEK: Teşebbüs etmek
ÇİRİK: Ağustos ayı
ÇİRİMEK: Kötü kokmak
ÇİRİTMEK: Kötü kokutmak
ÇİRKEMEK: Göze kötü görünmek
ÇİRKENÇ: Çirkin
ÇİRKENMEK: Çirkin görünmek
ÇİRKEY: Sirke sineği
ÇİRTİK: Fiske
ÇİRTİLMEK: Fiske vurulmak
ÇİRTİNMEK: Kesikler atmak
ÇİRTMEK: Fiske vurmak
ÇİSEMEK: İnce yağmur yağmak
ÇİSENGİ: İnce yağmur
ÇİSENMEK: İnce yağmur yağmak
ÇİŞEMEK: Çiş yapmak
ÇİŞETMEK: Çiş yaptırmak (çocuğa)
ÇİTE: Çöp şiş
ÇİTEN: Kafes
ÇİTENEK: Kafes örgüsü
ÇİTER: Tel örgü
ÇİTİK: Çitle çevrilmiş alan
ÇİTİL: Fide
ÇİTİR: Kendi büyüyen fidan
ÇİTİRİK: Mürekkep balığı
ÇİTLEĞEN: Kuru yemiş
ÇİTMEK: Çit / kafes örmek
ÇİVGİN: Mermi
ÇİVMEK: Uçmak (ok, mermi)
ÇİY: Jale
ÇİYDE: Hünnap
ÇİYE: 1. Düğüm 2. Vişne
ÇİYELENGEN: Kördüğüm olmuş
ÇİYELENMEK: Düğüm olmak
ÇİYELETMEK: Düğümlemek
ÇİYİK: Nemli
ÇİYİKMEK: Nemlenmek
ÇİYİKTİRMEK: Nemlendirmek
ÇİYİRGENÇ: İğrenç
ÇİYİRKGENMEK: İğrenmek
ÇİZE: Uzunluk birimi (30 cm)
ÇİZELGE: Tablo
ÇİZENEK: 1. Diyagram 2. Şema
ÇİZENDİZ: Mimar
ÇİZEREK: Kroki
ÇİZERGE: Şema
ÇİZGEN: 1. Saban izi 2. Teker izi
ÇİZGİNMEK: Etrafı kapanmak
ÇİZGİTMEK: Etrafını kapatmak
ÇİZİN: Kroki
ÇİZİNÇ: Plan (mimari)
ÇİZİNDEV: Mimari
ÇİZİT: Dizayn
ÇİZİTLEMEK: Dizayn etmek
ÇİZMEN: Desinatör
ÇOBAR: Değnekli
ÇOĞ: Kor
ÇOĞA: Vahşi hayvan
ÇOĞALAŞMAK: Toplanmak
ÇOĞAÇ: Vahşi hayvan yavrusu
ÇOĞAK: Korlaşmış
ÇOĞAN: Kerkenez kuşu
ÇOĞANMAK: Toplanmak
ÇOĞANTI: Basit çoğunluk
ÇOĞAM: İçtima
ÇOĞAMSAL: İçtimai
ÇOĞANMAK: Ateşi görüp gelmek
ÇOĞARMAK: Toplamak (ateşbaşı)
ÇOĞARTMA: Ateşle verilen işaret
ÇOĞARTMAK: Ateş yakmak
ÇOĞAŞ: Ateşbaşı toplantısı
ÇOĞAŞMAK: Toplaşmak (ateşbaşı)
ÇOĞAY: Kesif
ÇOĞAYLIK: Kesafet
ÇOĞÇA: 1. Yığın 2. Küme
ÇOĞÇALAMAK: Kümelemek
ÇOĞÇALANMAK: Kümelenmek
ÇOĞÇALAŞMAK: Kümeleşmek
64
ÇOĞLAMAK: Közlemek
ÇOĞLANMAK: Közlenmek
ÇOĞLAŞ: Meclis
ÇOĞLAŞI: Celse
ÇOĞLAŞMAK: Biraraya gelmek
ÇOĞLUK: 1. Köz mangalı 2. Nurlu
ÇOĞMAK: 1. Yanmak 2. Birikmek
ÇOĞRAK: Ziyade (çok bulunan)
ÇOĞRAMAK: Kaynaklanmak
ÇOĞRAŞMAK: Kaynaşmak (metal)
ÇOĞRATMAK: Kaynak yapmak
ÇOĞRULMAK: Toplanmak
ÇOĞŞURMAK: Yığılmak
ÇOĞTAĞAN: Müşterek
ÇOĞUK: 1. Panel 2. Konferans
ÇOĞUKTAMAK: Panel yapmak
ÇOĞUKTAŞ: Panel katılımcısı
ÇOĞUKTAŞMAK: Tartışmak
ÇOĞULAŞ: 1. Toplantı 2. Meclis
ÇOĞULDAŞ: Demokrat
ÇOĞULDAŞIM: Demokrasi
ÇOĞULDAŞMAK: Kararlaştırmak
ÇOĞULGA: Yeter sayı
ÇOĞULGAMAK: Yeter sayı bulmak
ÇOĞULGAN: Yeter sayıda
ÇOĞULMAK: Bir araya gelmek
ÇOĞULTU: Kalabalık
ÇOĞULUŞ: Meclis
ÇOĞUNMAK: Bir araya gelmek
ÇOĞUNSAMAK: Çok bulmak
ÇOĞUNSANMAK: Çok bulunmak
ÇOĞUNTU: Celse
ÇOĞUR: 1. Kiler 2. Diken 3. Düdük
ÇOĞURCUK: Çekirge kuşu
ÇOĞURMAK: Saklanmak
ÇOĞURTKA: Peygamberdevesi
ÇOĞUŞMA: Ortak karar
ÇOĞUŞMAK: Birlikte karar almak
ÇOĞUŞTURMAK: Toplamak
ÇOĞUŞUM: Oybirliği
ÇOKA: 1. Ceket 2. Tay yığını
ÇOKAK: Asma kütüğü
ÇOKALAK: Mısır sapı
ÇOKALAŞMAK: Birikmek
ÇOKAM: Cemiyet
ÇOKAMAÇ: Nişan toplantısı
ÇOKAMAK: Nişanlanmak [184]
ÇOKAN: 1. Nişanlı 2. Gürz
ÇOKANMAK: Nişanlanmak
ÇOKAR: Çobanpüskülü bitkisi
ÇOKARMAK: Merasim yapmak
ÇOKARTMAK: İnsan toplamak
ÇOKAŞMAK: Toplanmak
ÇOKAŞTIRMAK: Yan yana getirmek
ÇOKATMAK: Nişanlamak
ÇOKAY: 1. At kakülü 2. Kubbe
ÇOKMAK: Bir araya gelmek
ÇOKMAR: Gürz
ÇOKNA: Birlikte oturan
ÇOKNAŞMAK: Birlikte oturmak
ÇOKRAK: Kaynak
ÇOKRAMAK: Kaynamak
ÇOKRANMAK: Galeyana gelmek
ÇOKRAŞKAN: Kaynayıcı
ÇOKRAŞMAK: Kaynaşmak
ÇOKRATMA: Pişmiş tahıl
ÇOKRATMAK: Kaynatmak
ÇOKRU: 1. Maksimum 2. Azami
ÇOKRUK: Midye kabuğu
ÇOKSUN: Çok defa
ÇOKSUNMAK: Çok bulmak
ÇOKTAMAK: Akıntıya dik yüzmek
ÇOKU: Kafatası
ÇOKUK: Istavroz çıkaran kişi [185]
ÇOKUM: Ağaç dalından tac
ÇOKUMAK: Istavroz çıkarmak
ÇOKUN: Istavroz
ÇOKUNGA: Kilise
ÇOKUNGAR: Rahip
ÇOKUNMAK: Istavroz çıkarmak
ÇOKUNDUR: Takdis
ÇOKUNDURMA: Takdis etme
ÇOKUNDURMAK: Takdis etmek
ÇOKUNTU: Ayin
ÇOKUR: Alaca (karışık renkli)
ÇOKURAK: Deniz kabuğu
ÇOKURDAMAK: Kaynamak
ÇOKUŞ: Kalabalık
ÇOKUŞMAK: Kalabalıklaşmak
ÇOL: 1. Sakatlık 2. Usül (metod)
ÇOLA: Tenha
ÇOLAK: Sakat (organı eksik)
ÇOLAKA: Ebegümeci (bitki)
ÇOLAMAK: Sakatlanmak
ÇOLAN: Paça (sığır bacağı)
ÇOLANAŞ: Paça çorbası
ÇOLANKUL: Sol cenah (ordu)
ÇOLANMAK: Sakatlanmak
ÇOLAPA: 1. Beceriksiz 2. Sersem
65
ÇOLAŞIK: 1. Kolu eğri 2. Karmaşık
ÇOLAŞMAK: Eli ayağına dolaşmak
ÇOLATMAK: Sakatlamak
ÇOLBAĞA: Kara kurbağası
ÇOLBAZ: Dikkatsiz
ÇOLÇAR: Eğri bacaklı
ÇOLDU: 1. Bahşiş 2. Mükafat
ÇOLDURUM: Ampute
ÇOLGA: Bandaj (sargı bezi)
ÇOLGALAY: Serçe parmak
ÇOLGAMAK: Sarmak [186]
ÇOLGANMAK: Bandajlanmak
ÇOLGAV: 1. Muhasar 2. Abluka
ÇOLGU: Balık ağı
ÇOLGUN: Rüzgarlı yağmur
ÇOLKAMAK: Şafak sökmek
ÇOLKAN: Şafak
ÇOLKANMAK: Şafak sökmek
ÇOLKUŞ: Arsız
ÇOLKUŞMAK: Arsızlık etmek
ÇOLMA: Ampute organ
ÇOLMAK: Ampute olmak
ÇOLPAK: Beceriksiz
ÇOLPAMAK: Seyahat etmek
ÇOLPAN: Venüs gezegeni [187]
ÇOLPANAK: Gayrı meşru
ÇOLPAR: Seyyah
ÇOLPU: Kepçe
ÇOLTAK: Ucu körelmiş
ÇOLTUK: 1. Küt 2. Ampute
ÇOLUK: Sakat
ÇOLUM: Baldır
ÇOLUN: Ağ kepçe
ÇOLUNMAK: Tek elini kullanmak
ÇOLUŞMAK: Topallamak
ÇOLUTMAK: Kol bükmek (başkası)
ÇOM: Nazarlık (nazar boncuğu)
ÇOMA: Yetim (babasız)
ÇOMAÇ: Altı katlanmış dürüm
ÇOMAG: Değnek [Çomak]
ÇOMAK: Değnekle vurmak
ÇOMALAMAK: Ucunu kapatmak
ÇOMAN: Tembel
ÇOMANMAK: Tembellik etmek
ÇOMAR: Av köpeği
ÇOMARAK: Çoban yamağı
ÇOMARMAK: Tortop olmak
ÇOMARTMAK: Tortop etmek
ÇOMAŞ: Kıymalı yufka dürümü
ÇOMAŞMAK: Toplaşmak
ÇOMATA: Şenlik (“Şamata”)
ÇOMBAĞ: Davul tokmağı
ÇOMMAK: Suya batmak [188]
ÇOMRA: Bodur ağaç
ÇOMRUK: Ucu budanmış ağaç
ÇOMU: 1. Kadeh 2. Kepçe
ÇOMUK: Abdestli kişi [189]
ÇOMUKMAK: Abdest almak
ÇOMUL: Kısa kulaklı
ÇOMULMAK: Kulağı inmek (hayvan)
ÇOMULTMAK: Kulağını indirmek
ÇOMUNMAK: Suya dalmak
ÇOMUR: Şalgam
ÇOMURDUK: 1. Gonca 2. Kepçe
ÇOMURMAK: Kepçe ile almak
ÇOMURMUŞ: Kepçe
ÇOMURTKA: Kuyruksokumu
ÇOMURTMAK: Kepçe daldırmak
ÇOMUTMAK: Suya daldırmak
ÇOMUYAK: Odun kutusu (ocak)
ÇON: 1. Kesik dal (ağaçta) 2. Halk
ÇONA: Eli tutmayan
ÇONATA: Kötürüm
ÇONAY: Çoban yamağı
ÇONDUK: Telleri dökük süpürge
ÇONDUL: Kolu / bacağı kısa
ÇONDUR: Ebter (soyu kesik)
ÇONGA: Künt (kesik)
ÇONGALAK: Kısa kütük
ÇONGALMAK: Küntleşmek
ÇONGALTMAK: Küntleştirmek
ÇONGAR: 1. Şamata 2. Şaşaa
ÇONGAZ: Budaklı odun
ÇONGU: Dar geçit
ÇONGUL: Aksak (topal)
ÇONKUR: Derin
ÇONMAK: Sakatlanmak
ÇONT: Felç
ÇONTAR: 1. Ampute kişi 2. Hurda
ÇONTMAK: Ampute etmek
ÇONTUK: Ampute organ
ÇONTUR: Bacakları eğri kişi
ÇONUR: Zehirli diken
ÇONUŞMAK: Cemaat olmak
ÇOPAR: Yaramaz
ÇOPMAK: Sarhoş gibi yürümek
ÇOPUR: Çiçek hastalığı
ÇOR: Cin [190]
ÇORA: 1. Cin çarpması 2. Tuz
66
ÇORABAŞ: İfrit
ÇORAĞLAN: Tuzlu toprak
ÇORAL: Yabani zeytin
ÇORALAMAK: Sökmek
ÇORALANMAK: Sökülmek
ÇORAMAK: Cin çarpmak [191]
ÇORAMAN: Cin çıkaran, ekzorsist
ÇORAMIK: Göz iltihabı
ÇORAN: Cin tutmuş
ÇORANMAK: Cine tutulmak
ÇORAZ: Harç (sıva)
ÇORBUĞUR: İri dudaklı
ÇORGA: Örtü
ÇORGAN: Battaniye [192]
ÇORGU: Musluk
ÇORGULAMAK: Musluk açmak
ÇORGULANMAK: Sürünmek
ÇORHALA: Pazı (bitki)
ÇORK: Kuluçka
ÇORKUZ: Bıçak
ÇORLAK: Çorak toprak
ÇORLAMA: Tüy yakma
ÇORLAMAK: Tüy yakmak
ÇORLAN: Kirli su birikintisi
ÇORLAN !: Cin çarpsın! (Beddua)
ÇORLANMAK: Cin musallat olmak
ÇORLATMAK: Cin musallat etmek
ÇORMA: Lanet
ÇORMAK: Cin çarpmak
ÇORMUK: Ağaç kurdu
ÇORNALDI: Çorap
ÇORNALMAK: Çorap giymek
ÇORNAMAK: Sarılmak
ÇORNAŞMAK: Dolaşmak (ip, tel)
ÇORNATMAK: Dolaştırmak (ip, tel)
ÇORNAVUK: Zehirli sarmaşık
ÇORT: Şeytan
ÇORTAN: Turna balığı
ÇORTLAMAK: Şeytanlık etmek
ÇORTLANMAK: Nefret etmek
ÇORTLATMAK: Nefret ettirmek
ÇORTMA: 1. Spor 2. İdman
ÇORTMAK: Spor / idman yapmak
ÇORUK: 1. Spor 2. İdman 3. İnat
ÇORUŞMAK: Bozulmak, çürümek
ÇORUYMAK: Şahlanmak (at)
ÇORUZ: Hastalıklı
ÇOT: Sakat (eli veya ayağı kesik)
ÇOTAK: Kabza
ÇOTMAK: Ampute etmek
ÇOTUK: Ağacın topraktaki kütüğü
ÇOTULGAMA: Salyangoz
ÇOTULMAK: Ampute olmak
ÇOTUR: Ampute
ÇOTURUZ: Küt dal
ÇOY: Yalan
ÇOYGAN: Ladin ağacı
ÇOYLAK: Kurnazlık
ÇOYLAMAK: Kurnazlık yapmak
ÇOYLAN: Kurnaz
ÇOYLANMAK: Kurnazlık etmek
ÇOYMAK: Eritmek (maden)
ÇOYUN: 1. Eriyik metal 2. Tencere
ÇOYUNMAK: Erimek (maden)
ÇOZAK: Disiplin
ÇOZANMAK: Disiplinize olmak
ÇOZAMAK: Disiplinize etmek
ÇOZMAK: Baskın yapmak
ÇOZUNÇAK: 1. Havlu 2. Peşkir
ÇOZUNMAK: Baskına uğramak
ÇOZUŞ: Baskın
ÇÖÇEK: 1. Masal 2. Çocuk öyküsü
ÇÖÇÜGE: Çocuk piyesi
ÇÖÇÜGEÇİ: Çocuk piyesi oyuncusu
ÇÖĞÇE: Kepçe
ÇÖĞE: Ihlamur çayı
ÇÖĞEMEK: Çöktürmek
ÇÖĞELMEK: Çökmek
ÇÖĞEN: Çevgen oyunu
ÇÖĞMEK: Aniden fırlamak
ÇÖĞMEN: Dal çekme sırığı
ÇÖĞÜN: İbrik
ÇÖĞÜNÇEK: Tahterevalli
ÇÖĞÜNDÜRÜK: Tahterevalli
ÇÖĞÜNMEK: İnip kalkmak
ÇÖĞÜR: Telli çalgı (bağlama türü)
ÇÖĞÜRSÜN: Servi ağacı
ÇÖĞÜTMEK: Aşağı indirmek
ÇÖK: Kurban Bayramı
ÇÖKE: Diz çökme
ÇÖKEL: Tortu
ÇÖKERMEK: Depresyona girmek
ÇÖKEY: 1. Krema 2. Kaymak
ÇÖKLEMEK: Diz çökmek
ÇÖKLEŞMEK: Kurban kesmek
ÇÖKLETMEK: Diz çöktürmek
ÇÖKMEG: Çorba [Çökmek]
ÇÖKMEK: Aşağıya inmek
ÇÖKMEN: Kilim
67
ÇÖKTE: Kulak arkası kemiği
ÇÖKÜGE: Depresyon
ÇÖKÜL: 1. Tortu 2. Tas kebabı
ÇÖKÜMSEMEK: Melankolikleşmek
ÇÖKÜMSER: Melankolik
ÇÖKÜNÇ: 1. Buhran 2. Kollaps
ÇÖKÜNMEK: Diz çökmek
ÇÖKÜR: Tarla artığı
ÇÖKÜREL: Depresyon
ÇÖKÜREMEK: Depresyona girmek
ÇÖKÜRMEK: Buhrana girmek
ÇÖKÜT: 1. Çökmüş yer 2. Çukur
ÇÖKÜTMEK: Diz çöktürmek [193]
ÇÖLEK: Sürgün (ceza)
ÇÖLEMEK: Sürgüne gitmek
ÇÖLETME: Sürgün (ceza)
ÇÖLETMEK: Sürgün etmek
ÇÖLEŞMEK: Topluca sürülmek
ÇÖLKEM: Eğreltiotu
ÇÖLME: Terkedilmiş diyar
ÇÖLÜRGE: Hayalet kasaba
ÇÖLÜRMEK: Terkedilmek
ÇÖLÜTMEK: Terketmek
ÇÖM: Tam
ÇÖMÇE: Kepçe
ÇÖME: 1. Tohum 2. Sperm
ÇÖMELİ: Dölleyici
ÇÖMEN: Koni biçimli kulübe
ÇÖMMEK: Çömelmek
ÇÖMREK: Vana
ÇÖMÜRGE: Harabe
ÇÖMÜRMEK: Harap olmak
ÇÖMÜRTMEK: Harap etmek
ÇÖNE: Peygamber [194]
ÇÖNEK: Kepçe
ÇÖNEMEK: Peygamberlik yapmak
ÇÖNEŞMEK: Asistanlık etmek
ÇÖNEZ: Asistan
ÇÖNKÜR: Pik / dökme metal
ÇÖNÜMEK: Dermansızlaşmak
ÇÖNÜK: Dermansız
ÇÖNÜKMEK: Dermansızlaşmak
ÇÖNÜKLEMEK: Dermansızlaşmak
ÇÖNÜKLETMEK: Bitap etmek
ÇÖNÜTMEK: Bitap etmek
ÇÖPÜK: Yiyecek artığı
ÇÖRÇEK: Afacan
ÇÖRDÜK: Yabani armut
ÇÖRGE: Merdiven parmaklığı
ÇÖRGEM: 1. Rulo 2. Kodeks
ÇÖRGEMEK: Rulo yapmak
ÇÖRGEMİŞ: Fasülye
ÇÖRGENMEK: Rulo olmak
ÇÖRGETMEK: Rulo yapmak
ÇÖRKÜ: 1. Abaküs 2. Mihsap
ÇÖRTEN: Çatı oluğu
ÇÖRTLEVÜK: Fındık
ÇÖRÜŞ: Sefer
ÇÖRÜŞMEK: Sefere çıkmak
ÇÖTKER: Şeytan
ÇÖTKERMEK: Şeytan kovmak [195]
ÇÖVEK: Telve (kahve çöküntüsü)
ÇÖVEMEK: Şişmek
ÇÖVENÇ: Helva
ÇÖVMEK: Kabarmak
ÇÖY: 1. Mıh 2. Çivi
ÇÖYLEMEK: Mıhlamak
ÇÖYNEMEK: Uyuşuklaşmak
ÇÖYNEŞMEK: Uyuşmak (el, ayak)
ÇÖYNETMEK: Uyuşukluk vermek
ÇÖZ: Bumbar / Mumbar
ÇÖZDE: Tahlil
ÇÖZDELEMEK: Tahlil etmek
ÇÖZDELENMEK: Tahlil edilmek
ÇÖZELTİ: Solüsyon
ÇÖZERGE: Analiz raporu
ÇÖZGE: Tahlil
ÇÖZLEMEK: Kokoreç kavurmak
ÇÖZLENMEK: Kokoreç yağı erimek
ÇÖZMEN: Ayakkabı bağı
ÇÖZÜNÇ: Halletme
ÇÖZÜNÇLEMEK: Halletmek
ÇÖZÜNÇLENMEK: Hallolmak
ÇUBA: Korse
ÇUBAĞAN: Kederli
ÇUBAKAN: Hünnap (bitki)
ÇUBAL: Keder
ÇUBALAN: Kederli
ÇUBALMAK: Kederlenmek
ÇUBAMAK: Keder vermek
ÇUBANÇ: 1. Keder 2. Teselsül
ÇUBANMAK: Teselsül etmek
ÇUBARMAK: Soyulmak
ÇUBARTMAK: Soygun yapmak
ÇUBAŞMAK: Silsile oluşturmak
ÇUBATMAK: Kederlendirmek
ÇUBAYAN: Kederli
ÇUÇKA: Domuz
ÇUGAL: Edebiyat
68
ÇUGALÇI: Edebiyatçı
ÇUĞ: Yağmur duası
ÇUĞAK: Yağmur duası havası
ÇUĞAN: Sabun
ÇUĞAR: Ela (karışık renkli)
ÇUĞAY: Narin
ÇUĞLAMAK: Yağmur duası etmek
ÇUĞMAK: Dua için toplanmak
ÇUĞRULMAK: Dua için toplanmak
ÇUĞTAĞAN: Ortak yağmur duası
ÇUĞUK: Girift
ÇUĞUL: 1. Hakaret 2. Şakül
ÇUĞULDAMAK: Hakaret etmek
ÇUĞULDAŞMAK: Hakaret edişmek
ÇUĞUN: Pik / dökme demir
ÇUĞUNÇ: İdam (asarak)
ÇUĞUNDUR: Pancar
ÇUĞUNDURMAK: Asmak (idam)
ÇUĞUNMAK: Asılarak idam olmak
ÇUĞUR: Düdük
ÇUĞURÇU: Düdük çalgıcısı
ÇUĞURGA: 1. Kilit 2. Larva
ÇUĞURGAÇI: Çilingir
ÇUĞURGAN: Asma kilit
ÇUĞURMAK: Hayret etmek
ÇUĞUTUR: Kafkas dağ keçisi
ÇUĞUZ: Madeni para
ÇUĞUZLAMAK: Para bozmak
ÇUKAL: Zırh
ÇUKALAMAK: Çukur eşmek
ÇUKANAK: Burun (coğrafya)
ÇUKMAN: Palto
ÇULA: 1. Meşale 2. Fitil
ÇULAĞAN: Hararetli
ÇULAĞÇAMAK: Hararetlenmek
ÇULAMAK: Meşale yakmak
ÇULAN: 1. Avlu 2. Ahır
ÇULANMAK: Meşale yanmak
ÇULATMAK: Meşale yakmak
ÇULGAMAK: Sarmak
ÇULGANMAK: Sarınmak
ÇULGUŞ: Hırsız
ÇULMAK: Hırsızlık yapmak
ÇULMUZ: Şeytan
ÇULMAN: Hırsız
ÇULUK: 1. Heyecanlı 2. Telaşlı
ÇUM: Kızılcık (ağaç, meyve)
ÇUMA: Veba hastalığı
ÇUMMAK: Suya dalmak
ÇUMAŞ: Dağ sıçanı
ÇUMGUK: Leş kargası
ÇUNGU: Paten
ÇUNGUR: Penguen
ÇUNMA: Dağ keçisi
ÇUNMAK: Temizlenmek
ÇURA: Hayalet
ÇURAN: İçine hayalet girmiş
ÇURAMAK: Hızlanmak
ÇURANA: Armonika (çalgı)
ÇURANMAK: Müzik yapmak
ÇURKAY: Turna balığı
ÇURKU: Fıtık
ÇURNU: Müshil
ÇURUK: Tablo (resim)
ÇURUKÇU: Ressam
ÇURULGAMAK: Resmetmek
ÇURULGANMAK: Resmedilmek
ÇURUM: Resim
ÇURUMAK: Resim yapmak
ÇURUMÇU: Ressam
ÇUŞKA: Acı biber
ÇUTRA: Kova
ÇUVAK: Dedikoducu cin (mitoloji)
ÇUVALMAK: Dolaşmak (ip, tel)
ÇUVAMAK: Dolaştırmak (ip, tel)
ÇUVAŞ: Bir Türk soyu
- Çuvaşça: Çuvaş dili
- Çuvaşya: Çuvaşistan
ÇUVGA: Rehber
ÇUVGAMAK: Rehberlik etmek
ÇUVRAN: Fare
ÇUVŞAK: Ekşi (süt)
ÇUVŞAMAK: Ekşimek (süt)
ÇUVŞATMAK: Ekşitmek (süt)
ÇUVURGAN: Battaniye
ÇUVURMAK: Sarmak
ÇUVUT: İbrani (İsrailli)
- Çuvutça: İbranice (İsrail dili)
- Çuvutya: İbraniye (İsrail)
ÇUY: Günah
ÇUYGUR: Hile
ÇUYGURLAMAK: Hile yapmak
ÇUYLU: Günahkar
ÇUYUK: Günahkar
ÇUYUKMAK: Günah işlemek
ÇUYULMAK: Günahkar olmak
ÇUYUNMAK: Günaha girmek
ÇUYUR: 1. Merhamet 2. Af
ÇUYURGAMAK: Merhamet etmek
69
ÇUZAK: Kukumav kuşu
ÇUZUR: Kurnaz
ÇUZURLANMAK: Kurnazlık etmek
ÇÜBEK: Penis
ÇÜBELMEK: Çiftleşmek (kadın)
ÇÜBEMEK: Çiftleşmek (erkek)
ÇÜBEŞMEK: Çiftleşmek (cinsellik)
ÇÜÇÜRGEN: Çekirge türü
ÇÜDÜLGE: Din
ÇÜDÜR: Pranga
ÇÜDÜRLEMEK: Prangalamak
ÇÜĞEMEK: Dizginlemek
ÇÜĞEN: Gem
ÇÜĞENEK: Dizgin
ÇÜĞENMEK: Dizginlenmek
ÇÜĞÜR: 1. Koşu 2. Kısa pantolon
ÇÜĞÜRÇÜ: Koşucu
ÇÜĞÜRMEK: Koşmak
ÇÜĞÜRMEN: Koşucu
ÇÜLEMEK: Taklit etmek
ÇÜLENMEK: Taklit yapmak
ÇÜLGÜ: 1. Törpü 2. Tırnak makası
ÇÜLGÜLEMEK: Törpülemek
ÇÜLGÜLENMEK: Törpülenmek
ÇÜLÜK: Perişan
ÇÜLÜKMEK: Perişan olmak
ÇÜLÜN: İlik
ÇÜMEK: Araya girmek
ÇÜNÜK: Çınar ağacı
ÇÜREK: Kupa (iskambil)
ÇÜREKEY: Bağırtlak kuşu
ÇÜRLEMEK: Menfaat sağlamak
ÇÜRLEV: Menfaat
ÇÜRÜKÇÜL: Saprofil
ÇÜSEN: Sağanak (yağmur)
ÇÜSENMEK: Sağanak yağmak
ÇÜŞEK: Minder
ÇÜŞEMEK: Minder yaymak
ÇÜYEK: 1. Çiklet 2. Sakız
ÇÜYEMEK: Çiğnemek (ağızda)
ÇÜVŞEN: Baykuş
ÇÜYKE: 1. Masura 2. Makara
ÇÜYMEK: 1. Sündürmek 2. Sarmak
ÇÜYRE: Ters
ÇÜYREMEK: Terslemek
ÇÜYRENMEK: Terslenmek
ÇÜYŞE: Cam
ÇÜYÜLMEK: Sünmek
ÇÜYÜRMEK: Tersine çevirmek
ÇÜYÜRTMEK: Tersine çevirtmek
ÇÜZ: Renk
ÇÜZÜM: Dut (ağaç, meyve)
ÇÜZÜN: Renk
ÇÜZÜNMEK: Renklenmek
- D –
DABAZ: 1. Kurdeşen 2. Ürtiker
DADAK: Müptela
DADAKMAK: Müptela olmak
DADAL: Hazcı
DADALMAK: Haz duymak
DADANAK: İptila
DADANMAK: Müptela olmak
DADIŞMAK: Yumurta tokuşturmak
DAĞAÇA: Devasa
DAĞAN: 1. Üçayak 2. Sacayağı
DAĞAR: 1. Torba 2. Poşet
DAĞIKMAK: Dağa çıkmak
DAĞITMAN: Distrübütör
DAĞITMANLIK: Distrübütörlük
DAKAK: Ucu ateşli ok
DALA: Step (bozkır)
DALAÇ: Dalış takımı
DALAĞAN: Saldırgan (köpek)
DALAMA: Kurban bağlama ipi
DALAMAZ: Ballıbaba bitkisi
DALAMUK: Dikenli çalı meyvesi
DALAN: 1. Hol 2. Antre 3. Set
DALANGA: Baraj (Mançuca)
DALANMAK: Tebelleş olmak
DALAŞ: Sataşma
DALAŞMAN: Sataşkan
DALARGA: Denizaltı (gemi)
DALAY: Okyanus tanrısı (mitoloji)
DALAYAN: Kostik maddesi (kimya)
DALAZ: 1. Girdap 2. Anafor
DALBA: Kenar (Mançuca)
DALBASMAK: Çok meyvesi olmak
DALBASTI: Çok meyveli ağaç
DALBAY: Çuha şapka
DALDIZ: Ağaçtan arı kovanı
DALGIÇ: Balıkadam
DALGIR: 1. Hare 2. Meneviş
DALINÇ: İstiğrak
DALIZ: 1. Antre 2. İç kulak
DALSAMAK: Ekstaz olmak
DALMAN: Dalgıç giysisi
DAMAKSAMAK: Tadına bakmak
DAMAKSAV: Gurme
DAMAZ: Maya
70
DAMAZMAK: Mayalamak
DAMÇIRMAK: Damlamak
DAMIRMAK: İçinden akmak
DAMIŞMAK: Emmek (sünger)
DAMITAÇ: İmbik
DAMITMAK: Distile etmek
DAMIZ: Ahır [196]
DAMIZGAÇ: Dölleme istasyonu
DAMIZGAN: Damızlık hayvan
DAMIZMAK: Döllemek
DAMLAÇ: Damlalık
DAMYAN: Mandıra
DANARAK: Yemin
DANARMAK: Yemin etmek
DANGALAMAK: Aklını almak
DANGALAR: Fevkalade
DANGARA: Dümbelek (çalgı)
DANGAZ: Muhteşem
DANIK: 1. Nam 2. Şöhret
DANIKLI: Meşhur (tanınan)
DANIKSIZ: Meçhul (tanınmayan)
DANIŞ: 1. Sohbet 2. Kanaat (fikir)
DANIŞIK: Mütala
DANIŞKAN: Mütala eden
DANIŞMAK: Mütala etmek
DANLAMAK: Hayret etmek
DANLATMAK: Hayret ettirmek
DANMAK: 1. Akıl almak 2. Şaşmak
DARAÇ: Hücre (hapishane)
DARALGA: İç sıkıntısı
DARALGANMAK: İçi sıkılmak
DARAYMAK: Küçülmek (giysi)
DARAZ: Kasvet
DARAZDIRMAK: Kasvet vermek
DARAZMAK: Kasvetlenmek
DARBALAK: Pantolon
DARBAZ: Sihirbaz
DARBAZLAMAK: Sihir yapmak
DARBAZLANMAK: Sihre uğramak
DARCAN: Kanarya
DARDAĞAN: Palmiye ağacı
DARGA: Sıkışıklık
DARGAK: Kızak köpeği
DARGAN: Sıkışık
DARGANÇ: Sıkıntı
DARGANMAK: Sıkışmak
DARIKMAK: Nefesi daralmak
DARILGAMAK: Küskünlük duymak
DARILGAN: Küskün
DARILGANMAK: Rencide olmak
DARILMAK: Küsmek
DARINÇAK: Rencide olmuş
DARINDIRMAK: Rencide etmek
DARINGAN: Rencide olmuş
DARINMAK: Rencide olmak
DARKAN: 1. Demirci 2. Eşraf
DARLAL: Eziyet
DARLAMAK: Eziyet etmek
DARLAN: Balmumu rengi
DARLANMAK: Eziyet görmek
DARMATURA: 1. Harabe 2. Virane
DARS: Kasvet
DARSAMAK: İçi sıkılmak
DARSIK: Kasvetli
DARSIKMAK: Kasvetlenmek
DARSINÇ: Kasvet
DARSINTI: Kasavet
DARUGA: Beldiye başkanı
DAŞKA: El arabası (Rusça) [197]
DAVAĞAN: Dağ geçidi
DAVLAĞAN: Devasa
DAY: Payanda
DAYANÇ: Metanet
DAYANÇLI: Metanetli
DAYANÇSIZ: Metanetsiz
DAYANÇAK: Koltuk arkalığı
DAYANGA: 1. Metanet 2. Trabzan
DAYANGAN: Metanetli, metin
DAYANGI: Köşe minderi
DAYAR: Hazır
DAYARMA: Hazırlık
DAYARLAMAK: Hazırlamak
DAYARLANMAK: Hazırlanmak
DAYARMAK: Hazırlamak
DAYARTMAK: Hazırlatmak
DAYAŞKAN: Sırt sırta
DAYAŞMAK: Birbirine yaslanmak
DAYAZ: Sığ (su)
DAYAZLAŞMAK: Sığlaşmak
DAYÇA: Teyze
DAYDAŞ: Dayı çocukları
DAYIK: Ayakta duran bebek
DAYIKIN: Bebek tanrıçası [198]
DAYIKMAK: Ayakta durmak
DAYIKTIRMAK: Ayakta durdurmak
DAYIN: Savaş tanrısı (mitoloji)
DAYLAK: Genç deve
DAYLAMAK: Kuvvet toplamak
DAYLANMAK: Kuvvetlenmek
71
DAYMAK: Ayağa kalkmak
DAYMAZ: Yürümeyen çocuk
DAZ: Kel
DAZLAK: Kel
DAZLAMAK: Saçı dökülmek
DAZLANMAK: Saçı açılmak
DAZLAŞMAK: Kelleşmek
DAZLATMAK: Usturalatmak
DEBE: Fıtık
DEĞDENE: Yavru bıldırcın
DEĞE: 1. Çengel 2. Kanca
DEĞEÇ: Kutsal sunu (ilk lokma) [199]
DEĞEÇLEMEK: Sungu sunmak
DEĞEK: Çaylak kuşu
DEĞEKEN: Kutup porsuğu
DEĞELEY: Beyaz balıkçıl kuşu
DEĞİNÇ: 1. Temas 2. Liyakat
DEĞİNMEK: Temas etmek
DEĞİNTİ: Temas
DEĞİŞTİRGEÇ: Komütatör
DEĞİRMEK: Döndürmek
DEĞİRMİ: 1. Yuvarlak 2. Çember
DEĞİŞ: Liyakat
DEĞİŞLİ: Liyakatli
DEĞİŞMEN: Mübadil
DEĞİŞSİZ: Liyakatsiz
DEĞİT: Temas
DEĞRİNMEK: Devri daim etmek
DEĞRİŞMEK: Başa dönmek
DEĞRİTMEK: Devri daim ettirmek
DEĞSİNÇ: Kinaye
DEĞSİNME: Kinaye
DEĞSİNMEK: Kinaye yapmak
DEĞŞİNMEK: Tahavvül etmek
DEĞZİRMEK: Temas etmek
DELEMEN: Topaç (oyuncak)
DELEYEN: Kara ağaçkakan kuşu
DELGEÇ: Kağıt deleceği
DELME: 1. Mazgal 2. Menfez
DEMEÇ: Beyanat
DEMEV: Edat (dilbilgisi)
DEMİRGEN: Ham demir
DENELGE: Test
DENELGEN: Kobay
DENER: Dikkat
DENEŞ: Kıyas
DENEŞMEK: Birbirini denemek
DENEŞMEN: Birbirini deneyen
DENEŞTİRME: Mukayese
DENEŞTİRMEK: Kıyaslamak
DENET: 1. Teftiş 2. Kontrol
DENETÇİ: 1. Teftişçi 2. Kontrolör
DENETMEN: Müfettiş
DENEY: Tecrübe (eksperiment)
DENGELEÇ: Denge noktası (fizik)
DENGELEŞMEK: Muvazeneleşmek
DENGEY: 1. Stabil 2. Hiza
DENİZEK: İç deniz
DENKTEŞ: Muadil (eşdeğer)
DEPRENÇ: Zelzele
DEPRENGEÇ: Sismograf
DEPRENİŞ: Yer sarsılması
DEPRENMEK: Yer sarsılmak
DEREK: Un helvası
DEREMET: Adam / asker toplama
DEREN: Kulüp
DERGEÇ: Klasör
DERGEMEK: Koleksiyon yapmak
DERGEMEN: Koleksiyoner
DERGENÇ: Koleksiyon
DERGENMEK: Birikmek
DERGİN: 1. Tedvin 2. Kodifiye
DERİM: Ağustos ayı
DERİŞİK: Konsantre (mütekasif)
DERİŞİM: Konsantre sıvı
DERİŞMEK: Konsantre olmak
DERLEMEN: Derlemeci
DERMEG: Canlılık [Dermek]
DERMEK: Biriktirmek
DERNE: Kahya (çiftlik sorumlusu)
DERNEMEK: Koordine etmek
DERNELMEK: Koordine olmak
DERNEŞİK: Organize
DERNEŞME: Organizasyon
DERNEŞMEK: Organize olmak
DERNEŞTİRMEK: Organize etmek
DERNEŞTİRMEN: Organizatör
DERNETMEK: Kahyalık etmek
DERNEV: 1. Analiz 2. Organizasyon
DERNEVÇİ: 1. Analizci 2. Kahya
DEVER: 1. Demlik 2. Çaydanlık
DEVİLDEMEK: Gayret etmek
DEVİLMEK: Tökezlemek
DEVİN: Hareket
DEVİNÇ: Mobilite
DEVİNÇLİ: Mobil
DEVİNGE: Dinamizm
DEVİNGEÇ: Dinamo
DEVİNGEN: Dinamik (hareketli)
72
DEVİNİM: Hareket
DEVİNMEK: Hareket etmek
DEVİR: 1. Hareketli 2. Devrik
DEVİTKEN: Muharrik
DEVİTMEK: Harekete geçirmek
DEVLÜGEÇ: Delice kuşu
DEVRE: 1. İsyan 2. İnfial 3. Zıt [200]
DEVREMEK: İsyan / infial etmek
DEVRETMEK: Azmettirmek 201
DEVRİM: 1. İhtilal 2. Revolüsyon
DEVŞİNMEK: Gayret etmek
DEYİK: Nişan (söz)
DEYİKLEMEK: Nişanlamak
DEYİKLENMEK: Nişanlanmak
DEYİKDEŞ: Nişanlı
DEYİKLEŞMEK: Nişanlanmak
DEYİN: Vasiyet
DEYİNÇ: Üslup (konuşma tarzı)
DEYİNLEMEK: Vasiyet bırakmak
DEYİŞET: Rivayet
DEYİŞETÇİ: Ravi (rivayet eden)
DEYİŞETMEK: Rivayet etmek
DIĞIRDAK: Boncuk çan
DIĞIRDAMAK: Şıngırdamak
DILAK: Klitoris
DILKAÇAR: Baştankara kuşu
DINGIRAK: Trampet (çalgı)
DIRAZ: Davet
DIRAZCI: Davetçi
DIŞAL: Harici
DIŞALMAK: Dışarıya açılmak
DIŞSAMA: Hariç tutma
DIŞSAMAK: Hariç tutmak
DIŞTAMAK: İşten çıkarmak
DIZIK: Diz çökme
DIZIKMA: Şövalyelik seromonisi
DIZIKMAK: Diz çökmek
DIZIKMAN: Şövalye
DIZMAN: 1. Şövalye 2. Kabadayı
DİBEK: Havan
DİDEK: Gaga
DİĞ: Verem / tüberküloz
DİĞİR: Merdane (sıkıştırıcı)
DİĞİRÇEK: 1. Bobin 2. Rulman
DİĞİRLENMEK: Merdane dönmek
DİKEÇ: Ağaç dikme çubuğu [202]
DİKEL: Sivri kürek
DİKELEÇ: İnatçı
DİKELEMEK: Dik duruma getirmek
DİKELENMEK: İnat etmek
DİKELEŞMEK: İnatlaşmak
DİKER: Fidan dikme aracı
DİKEY: 1. Vertikal 2. Şakuli
DİKGEN: Dikdörtgen
DİKİNCİ: Terzi
DİKİNÇ: Terzilik
DİKİNDİZ: Terzi
DİKİNTİ: 1. Sütun 2. Kolon (inşaat)
DİKİŞKER: Dikiş makinası
DİKİT: Stalagmit
DİKİTMEK: Sütun / direk dikmek
DİKME: Fidan
DİKMEN: 1. Zirve 2. İnatçı
DİKSE: Konak ağaç (ökse paraziti)
DİLBEZEK: Demogog
DİLBEZMEK: Demogoji yapmak
DİLÇEK: Küçük dil
DİLDEMEK: Hakaret etmek
DİLDEŞMEK: Hakaret edişmek
DİLDEV: Hakaret
DİLEĞEN: Geveze
DİLEMEZ: Konuşamayan
DİLENCİR: Sadaka toplayıcı
DİLENCİREMEK: Dilencilik yapmak
DİLENÇ: İstirham
DİLENGİR: Güzel konuşan
DİLENGİRMEK: Güzel konuşmak
DİLER: Talepkar
DİLEŞ: Sohbet
DİLEŞME: Muhabbet
DİLEŞMEK: Muhabbet etmek
DİLEV: Emel
DİLEVÜK: Dilenci
DİLMEÇ: Mütercim
DİLMER: Lisan
DİLMERMEK: Ecnebice konuşmak
DİLMEŞMEK: Tercümeli konuşmak
DİNÇ: 1. Zinde 2. Enerjik
DİNÇELMEK: Zindeleşmek
DİNGEÇ: Maskara
DİNGİL: Aks (mekanik)
DİNGİN: Sakin
DİNK: Havan (dibek)
DİNLEÇ: Radyo
DİNLER: Munis
DİNLERGE: Radyo
DİNLETKE: Konser salonu
DİNLETKEN: Kendini dinleten
DİNSEK: Rahat
73
DİNSEMEK: Rahatlamak
DİNSETMEK: Rahatlatmak
DİNŞİRGEÇ: İşitme cihazı
DİNŞİRMEK: İşitmek
DİPÇE: Dipnot
DİPÇEMEK: Kökenine inmek
DİPÇİN: Kökü derinde
DİPÇİNMEK: Kök salmak
DİR: Can
DİRECEN: 1. İnatçı 2. Sebatkar
DİRÇELME: Reenkarnasyon
DİRÇELMEK: Reenkarne olmak [203]
DİRÇELMEN: Reenkarne olan
DİRÇELTMEK: Reenkarne etmek
DİREJ: Uzun boylu
DİREN: 1. Şeytani insan 2. İblis [204]
DİRENEK: Payanda
DİRENGE: Temerrüt
DİRENGEÇ: İnatçı
DİRENGEMEK: Temerrüt etmek
DİRENGEN: Mütemerrid
DİREŞ: Sebat
DİREŞMEK: Sebat etmek
DİREŞMEN: Sebatkar
DİRETİM: Temerrüd
DİRETKEN: Muanid (inatçı)
DİRETMEK: İnat etmek
DİRETMEN: Muanid (inatçı)
DİREV: 1. Mesnet 2. Direme sırığı
DİREY: Fauna (hayvan habitatı)
DİRGEÇ: İlaç
DİRGEK: Erzak
DİRGEN: Harman çatalı
DİRGER: Tabip
DİRGİ: Sofra
DİRGİTMEK: Sofra kurmak
DİRGİZ: 1. Hayat 2. Can
DİRGİZEK: Çizgi film
DİRGİZGEN: Muhyi (can veren)
DİRGİZME: Animasyon
DİRGİZMEK: Hayatta kalmak
DİRİGER: Tabip
DİRİK: Canlı
DİRİL: 1. Tik (refleks) 2. Biyolojik
DİRİLİŞMEK: Canlanmak (birlikte)
DİRİM: Can
DİRİNÇ: Libido (yaşam enerjisi)
DİRİNDİZ: Biyolog
DİRİNGE: Pop müzik
DİRİŞKEN: Yaşama bağlı
DİRİŞMEK: Yaşama bağlanmak
DİRİZ: 1. Biyo– 2. Canlı varlık
DİRİZGEN: Biyonik
DİRİZMEK: Canlılaşmak
DİRKEÇ: 1. Sütun 2. Kiriş (inşaat)
DİRKEMEK: Sütun / kiriş dikmek
DİRLEÇ: Vitamin
DİRSE: 1. İnatçı 2. Ters konuşan
DİRSİZ: Cansız
DİRZEK: Köşe
DİŞÇEKER: Davya (dişçi kerpeteni)
DİŞEĞİ: Kürdan
DİŞEK: Diş çıkaran çocuk
DİŞEMEK: Diş çıkarmak
DİŞENEK: Takma diş
DİŞENDİRİK: Diş çekme ipi
DİŞENDİRMEK: Diş çekmek
DİŞENGİ: Diş (mekanik)
DİŞENGİR: Diş açma aygıtı
DİŞENMEK: Diş göstermek
DİŞERMEK: Dişeti kabarmak
DİŞERTİ: Dişeti kabarması
DİŞETMEK: Diş açmak
DİŞİNDİRİK: Diş çekme ipi
DİŞKİRT: Dişli dokuma tarağı
DİŞLEN: Dişleri çıkık
DİŞLENTİ: Diş izi
DİŞMİR: Afacan
DİŞNEMEK: Dişleriyle tutmak
DİVİK: Termit (akkarınca)
DİVLEK: Kalın kabuklu kavun türü
DİZBEK: 1. Katar 2. Konvoy
DİZBEV: Diz bağı
DİZDEV: Dizlik
DİZELGE: 1. Liste 2. Sıra (dizi)
DİZEME: Çit
DİZEMEÇ: Kortej
DİZENEK: Sistem
DİZERGE: 1. Kayıt defteri 2. Klasör
DİZGİ: Tertip
DİZİK: 1. Diz selamı 2. Kolye
DİZİKME: Diz selamı verme
DİZİKMEK: Diz selamı vermek
DİZİLDİRİK: Diz koruyacağı
DİZİN: İndeks
DİZİNÇ: 1. Endeks 2. Sıralama
DİZİNÇLEMEK: Sıralamak
DİZLEME: Dize kadar çorap
DİZLEMEK: Dize kadar çekmek
74
DİZMEN: Mürettip
DOĞ: İlkbahar
DOĞAN: Falko türü yırtıcı kuş
DOĞANAK: Doğumhane
DOĞDA: Doğum eğlencesi
DOĞDAŞ: Aynı günde doğan
DOĞDAŞMAK: Aynı gün doğmak
DOĞDU: Doğum günü
DOĞDUK: Öz evlat
DOĞLAM: Piyes
DOĞLAMAK: Piyes oynamak
DOĞRAMAÇ: Ekmek parçası
DOĞRAMAŞ: Papara yemeği
DOĞRUL: Dürüst
DOĞUÇ: Gün doğumu
DOĞUNÇ: İrtical (doğaçlama)
DOĞUNÇLAMAK: İlham gelmek
DOĞULUŞ: Tevellüt
DOĞURGU: Doğurma
DOĞURGULUK: Doğum vakti
DOĞURTMAN: Ebe (doğumcu)
DOĞUŞAD: Doğu kanadı komutanı
DOĞUŞKAN: İlham verici
DOĞUŞKAR: İlham perisi
DOĞUT: Doğum tarihi
DOKUNÇ: Hüzün
DOKUR: Tekstil dokuma aleti
DOKURGA: Dokuma tezgahı
DOKURCUN: Dokumacı kuşu
DOKUTMAN: Tekstil makinesi
DOL: Volga ırmağı (coğrafi ad)
DOLAĞAN: Akdiken
DOLAK: Sargı kuşağı
DOLAMA: Viraj
DOLAMBAÇ: Labirent
DOLAMIK: Tırıvırı (misina ağ)
DOLANDI: Seyyah derviş
DOLANGAÇ: Karmaşık yol
DOLANTI: 1. Kır gezisi 2. Deveran
DOLAŞ: Ev kargası
DOLAY: 1. Civar 2. Mücavir alan
DOLAYAN: Mücavir
DOLAYLAMAK: Mecaz yapmak
DOLÇA: 1. Maşrapa 2. Sürahi
DOLGAN: Ful (tam dolu)
DOLGUNAY: Bedir, dolunay
DOLKUMA: Hezeyan
DOLKUMAK: Hezeyana gelmek
DOLKUNMAK: Hezeyan etmek
DOLMAÇ: Minder
DOLMAN: Ceket
DOLMATAS: Biber dolması
DOLMUŞ: Minibüs
DOLUĞAN: Simgesel sayılar (7, 9)
DOLUN: Litre
DOLUNÇ: Şarj
DOLUNDURMAK: Şarj etmek
DOLUNMAK: Şarj olmak
DOLUT: Hacim
DOLUTMAK: Şarj etmek
DOM: Ihlamur ağacı
DOMALAK: Yer mantarı
DOMURMAK: Tomurcuk açmak
DOMURTMAK: Gonca koparmak
DONAÇ: Dondurucu hava
DONANGA: Teçhizat
DONANGAN: Teçhizatlı
DONAŞKA: Üniforma
DONAŞMAK: Üniforma giymek
DONAT: Tuhafiye
DONATIR: Tuhafiyeci
DONCUKMAK: Pıhtılaşmak
DONDURAÇ: Buzluk (buzdolabı)
DONDURGAÇ: Dipfriz
DONGAR: Kambur
DONGU: Rijidite
DONGUN: Rijit
DONKULDAK: Bas (ses)
DONKULDAMAK: Bas ses çıkmak
DONRA: Saç kepeği
DONUŞKAN: Jöle
DONUŞMAK: Jöle gibi donmak
DONUT: Soğuk hava
DORA: Şahika
DORAK: Yoğurtlu kaymak peyniri
DORALMAK: Solgunlaşmak
DORAN: Sivri
DORATMAK: Soldurmak
DOVGA: Yayla çorbası
DOYARKA: Amele (gündelik işçi)
DOYDU: Papağan [205]
DOYGA: Rızk
DOYGAMAK: Rızıklanmak
DOYMAÇ: Papara yemeği
DOYMAŞ: Papara yemeği
DOYUMUYU: Aş evi
DOYUNÇ: Tatmin
DOYUNMAK: Tatmin olmak
DOYUNTU: Fast food
75
DOYUTMAK: Tatmin etmek
DÖĞDÜ: Balta / keser küt tarafı
DÖĞEÇ: 1. Havan 2. Dibek
DÖĞMEÇ: Pestil kuruyemiş ezmesi
DÖĞÜLCEK: Bulgur unu
DÖKEÇ: Damper
DÖKENEK: Tezgah
DÖKER: Damperli kamyon
DÖKERGE: Damper
DÖKMEN: Tezgah satıcısı
DÖKÜMGE: Katalog
DÖKÜN: 1. Gübre 2. Ahbun
DÖKÜNÇ: Hastalık döküntüsü
DÖLEÇ: Üreme gücü yüksek
DÖLEK: Asil
DÖLEMEK: Hamile bırakmak
DÖLEN: 1. Asil 2. Şefkatli
DÖLENMEK: Hamile kalmak
DÖLERGE: Sperm
DÖLERGEN: Döllenmiş
DÖLERME: Döllenme
DÖLERMEK: Döllenmek
DÖLEŞ: Plasenta
DÖLEŞMEK: Rahime yerleşmek
DÖLGEN: Cenin
DÖNÇÜK: 1. Tümsek 2. Yükselti
DÖNDÜREK: Topaç
DÖNEÇ: Rotor (döner aksam)
DÖNELGE: Hortum (rüzgar)
DÖNELGEMEK: Hortum esmek
DÖNEMEÇ: Viraj
DÖNENBEY: Dönerek uçan kuş [206]
DÖNENGE: Burç (astronomi)
DÖNERGE: Pervane (gemi, uçak)
DÖNEY: Devir
DÖNGE: 1. Atıf 2. Çıkmaz sokak
DÖNGEL: Muşmula
DÖNGELEK: Çark
DÖNGEMEK: Atıf yapmak
DÖNGEN: Mürted (dinden dönen)
DÖNGÜ: Rotasyon
DÖNGÜN: Rotatif
DÖNÜM: Yüzey ölçü birimi (dekar)
DÖNÜŞTÜREÇ: Transformatör
DÖRDEÇ: 4 parmak işareti
DÖRDEN: Kırk (sayı)
DÖRMEK: 1. Eşmek 2. Kazmak
DÖRDÜLDEŞ: Kare
DÖRDÜLDEŞMEK: Karelenmek
DÖRTKÜL: Dörtgen
DÖRTLENGEÇ: 4 haftalık çalışma
DÖRTMÜYÜZ: Dört köşeli
DÖRVEL: Kare
DÖŞENÇ: Mefruşat
DÖŞENEK: Mobilya
DÖVEK: Falaka
DÖVELEK: Kelek (karpuz, kavun)
DÖVEN: Kesici harman aracı [207]
DÖVENSELİK: Döven oku
DÖVER: Harman makinesi
DÖVERGE: Patos (harman aracı)
DÖVÇEK: Havan
DÖVGÜÇ: Havan
DÖVME: Tatu (vücut boyama)
DUDUK: Kekeme
DUDUKLANMA: Kekeleme
DUDUKLANMAK: Kekelemek
DUDUKLUK: Kekemelik
DUĞAR: Numara (sayı)
DUĞARLAMAK: Numaralandırmak
DUĞARLANMAK: Numaralanmak
DUĞLAMAK: Set çekmek
DUĞLANMAK: Set çekilmek
DUĞULDAMAK: Vınlamak
DULAK: 1. Genç dul 2. Tecrübeli
DULAMA: Kaftan
DULDA: 1. Himaye 2. Gölge
DULDAÇ: Şemsiye
DULMAK: Batmak
DULUNGAÇ: Su altı dalış tüpü
DULUNMAK: Suya dalmak
DULUTMAK: Suya daldırmak
DUM: Sis
DUMA: Rus Parlamentosu (Rusça)
DUMAĞI: 1. Nezle 2. Grip
DUMAK: Örtmek
DUMLU: Sisli
DUMRU: Tef (çalgı)
DUNMAK: Loşlaşmak
DUNAMAK: Hava kararmak
DURA: 1. Beka 2. Arzu
DURAÇ: 1. Fren 2. Kaide (altlık)
DURAÇLAMAK: Frenlemek
DURAÇLANMAK: Frenlenmek
DURAĞ: Nokta
DURAL: 1. Sabit 2. Arzulu
DURALAMAK: Arzulamak
DURALGA: İstasyon
DURAMAK: Baki kalmak
76
DURAMIŞ: Baki
DURAN: Bakir arazi (Mançuca)
DURATAY: Baki
DURÇULGA: Tecrübe
DURÇULGAMAK: Tecrübelenmek
DURGAÇ: Park yeri / alanı
DURGU: Sekte
DURGUMAK: Sekteye uğramak
DURGUTMAK: Sekteye uğratmak
DURGUZMA: Ereksiyon
DURGUZMAK: Ereksiyon olmak
DURLAK: İkametgah
DURLAN: Berrak
DURLANMAK: Berraklaşmak
DURMAÇ: Sicim
DURMAZ: “Değmez”
DURSAMAK: Durmak istemek
DURUK: Statik
DURUKSAMAK: Durur gibi olmak
DURUKSANMAK: Tereddüt etmek
DURUL: 1. Berrak 2. Masum
DURULAÇ: Durulama suyu
DURULCA: Masumiyet
DURULMAK: Berraklaşmak
DURUNÇ: Mola
DURUNMAK: Mola vermek
DURUŞKAN: Dayanıklı
DURUŞMAK: Ayakta bekleşmek
DURUTMAK: Kaim kılmak
DURUZ: Park (araç)
DURUZGA: Park yeri (araç)
DURUZMAK: Park etmek
DUŞAK: Köstek
DUŞAMAK: Köstek vurmak
DUŞANMAK: Kösteklenmek
DUVA: 1. Perde 2. Paravan
DUVADAK: Toy kuşu
DUVALMAK: Örtülmek
DUVAMAK: Peçe örtmek
DUVMAK: Perde / örtü örtmek
DUVULDAĞAN: Mayıs böceği
DUVULDAMAK: Vınlamak
DUYAÇ: Radar
DUYANAK: Sensör
DUYARAK: Sansasyon
DUYARGA: 1. Anten 2. Sensör
DUYARGAMAK: Algılamak
DUYARI: Hissiyatlı
DUYDAŞ: Sempatizan
DUYDAŞLIK: Sempati
DUYDAŞMAK: Sempati duymak
DUYDURMAK: İhbar etmek
DUYDURUŞ: İhbar
DUYGUN: Hissiyatlı
DUYSAL: Hissi
DUYSAMAK: Duymak istemek
DUYSANMAK: Duyar gibi olmak
DUYSU: His
DUYUK: Haber
DUYUKMAK: Haber almak
DUYUNÇ: 1. Hissiyat 2. Feraset
DUYUNÇAK: Gazete
DUYUNÇAMAK: Haber almak
DUYURMAN: Muhabir
DUYUSAN: Hassas
DUYUŞAN: Telepatik
DUYUŞMAK: Telepati yapmak
DUYUZ: İlan
DUYUZMAK: İlan etmek
DÜĞELEMEK: İlaçlamak
DÜĞELENMEK: İlaçlanmak
DÜĞLEK: Kavun
DÜĞÜ: İnce bulgur
DÜĞÜR: Tahıl tanesi
DÜĞÜRÇEK: Granül
DÜLEK: Saksı
DÜLEMEK: Polenleşmek
DÜLENMEK: Bitki oluşmak
DÜNEGÜN: Evvelki gün
DÜNEN: Üç yaşındaki at
DÜNENMEK: Gün bitmek
DÜNETMEK: Günü bitirmek
DÜNÜK: Nazik
DÜNÜKMEK: Nezaket göstermek
DÜNÜŞKE: Şeker pancarı
DÜREK: 1. Top (kumaş vs.) 2. Rulo
DÜREMEÇ: Sandviç
DÜRGE: Paket
DÜRGEÇ: Paketleme aleti
DÜRGEK: 1. Rulo 2. Bohça
DÜRGEKLEMEK: Bohçalamak
DÜRGELEMEK: Paketlemek
DÜRGÜ: 1. Kefen 2. Sargı
DÜRGÜÇ: 1. Dürüm 2. Makara
DÜRME: Rulo
DÜRMELEMEK: Rulo yapmak
DÜRMENE: Sandviç
DÜRTKEMEK: İtelemek
DÜRTKENMEK: İtelenmek
77
DÜRTKÜN: Dişi domuz
DÜRÜNÇ: Çeyiz
DÜRÜNTÜ: Rulo gibi kıvrılmış şey
DÜŞELGE: 1. Pay 2. Hisse
DÜŞELGEMEK: Pay düşmek
DÜŞELGENMEK: Pay almak
DÜŞEMEK: Rüya görmek
DÜŞERGE: 1. Pay 2. Miras payı
DÜŞERGEMEK: Pay almak
DÜŞEY: 1. Vertikal 2. Şakuli
DÜŞGEL: Rastlantı
DÜŞGELE !: Rastgele!
DÜŞGELMEK: Rast gelmek
DÜŞGÜR: Hayalet
DÜŞGÜRMEK: Hayal etmek
DÜŞLEĞEN: Hayali
DÜŞLEK: Hayalperest
DÜŞLENCE: Fantazi
DÜŞLENCESEL: Fantastik
DÜŞLENTİ: Muhayyile
DÜŞÖYKÜ: Masal
DÜŞSEME: Hayal
DÜŞSEMEK: Hayal kurmak
DÜŞÜLGE: Hayal
DÜŞÜLGEMEK: Hayal etmek
DÜŞÜLKE: Ütopya
DÜŞÜMDEŞ: Mutabık
DÜŞÜMDEŞLİK: Tetabuk
DÜŞÜMDEŞMEK: Tetabuk etmek
DÜŞÜNÇ: 1. Mülahaza 2. Tefekkür
DÜŞÜNDEME: Felsefe
DÜŞÜNDEMEK: Felsefe yapmak
DÜŞÜNDEŞ: Hemfikir
DÜŞÜNDEŞME: Tevarüt
DÜŞÜNDEŞMEK: Hemfikir olmak
DÜŞÜNDEV: Felsefe
DÜŞÜNDÜZ: Filozof
DÜŞÜNGE: Efkar
DÜŞÜNGEN: Efkarlı
DÜŞÜNGÜ: Tefekkür
DÜŞÜNMEN: Mütefekkir
DÜŞÜNSEME: Mülahaza
DÜŞÜNSEMEK: Mülahaza etmek
DÜŞÜNÜK: 1. Not 2. Havsala
DÜŞÜNÜKLEMEK: Not düşmek
DÜŞÜRGE: İskonto
DÜŞÜRGEMEK: İskonto yapmak
DÜŞÜT: Türbe
DÜYENEK: Nasır (deri sertleşmesi)
DÜYNE: Hacc
DÜYNEMEK: Haccetmek
DÜYÜ: 1. Pirinç (bitki ve tane)
DÜYÜÇÜ: Çeltik ekicisi
DÜZE: Ayar
DÜZEÇ: Tesviye aleti
DÜZEÇLEME: Tesviye
DÜZEÇLEMEK: Tesviye etmek
DÜZELEMEK: Ayarlamak
DÜZELENMEK: Ayarlanmak
DÜZELİ: Ayarlı
DÜZELTMEN: Musahhih
DÜZEM: Doz
DÜZEME: Dozaj
DÜZEMEK: Regüle etmek
DÜZENEK: Mekanizma
DÜZENGEÇ: Regülatör
DÜZENMEK: Nizama girmek
DÜZENLEŞMEK: Nizamileşmek
DÜZER: Dozer
DÜZESİZ: Ayarsız
DÜZET: Islah
DÜZETMEK: Islah etmek
DÜZEY: Seviye
DÜZGE: Makyaj
DÜZGEÇ: Makyaj malzemesi
DÜZGEN: Nizami
DÜZGENLİK: Nizamiye
DÜZGÜ: 1. Tertip 2. Çeyiz 3. Norm
DÜZGÜLÜ: Tertipli
DÜZGÜSÜZ: Tertipsiz
DÜZLEÇ: Greyder
DÜZLEM: Satıh
DÜZLEN !: “Hazırol!”
DÜZLENÇ: Tesviye
DÜZLEV: Ova
- E-
EBE: Doğum hemşiresi
EBERMEK: Elinde getirmek
EBEŞMEK: Sırtında taşımak
EBZE: Svan (Dağ Gürcüsü)
EBZEÇE: Svanca (Dağ Gürcücesi)
ECE: Abla
ECEGEY: Kraliçe
ECENE: Cüce
ECETEN: 1. Hükümran 2. Egemen
ECETENGE: Hükümranlık, egemenlik
ECETEY: Küçük kız kardeş
ECİNMEK: Rahmet etmek
ECİMEK: Merhamet etmek
78
ECİMEN: Merhametli
ECİNER: 1. Elem 2. Keder
EÇEGE: Abi (büyük erkek kardeş)
EÇEGEY: Lor yemeği
EÇEK: Taban (ayağın altı)
EÇİK: Hece
EÇİKLEMEK: Hecelemek
EÇİMEK: Fermente olmak
EÇİNE: 1. Doğru sözlü 2. Emin
EÇİNMEK: Mayalanmak
EÇİTKEN: Maya
EÇİTME: Mayalama
EÇİTMEK: Mayalamak
EÇKİ: Oğlak burcu (astroloji)
ED: Madde [“d” harfi ile yazılır]
EDE: Dede (büyükbaba)
EDEGEY: Kral
EDEKE: Lala (erkek dadı)
EDER: 1. Fiyat 2. Misk faresi
EDERGE: 1. Fiyat 2. Paha
EDERGEN: Pahalı
EDERLEK: Tarife
EDERLEMEK: Fiyat belirlemek
EDERLENMEK: Pahalanmak
EDERMEK: Pahalanmak
EDEŞ: 1. Büyükbaba 2. Dede
EDGÜ: Kıymet
EDGÜLÜ: Kıymetli
EDGÜLÜK: Kıymet
EDİGE: Muallim
EDİK: 1. Ayakkabı 2. Papuç
EDİKÇİ: Ayakkabıcı / Papuççu
EDİKMEK: Muvaffak olmak
EDİL: 1. Melodi 2. Hayır (iyilik)
EDİLEMEK: Müzik yapmak
EDİLGE: İfa konusu olan şey
EDİLGEMEK: İfa etmek
EDİLGEN: Pasif
EDİLGENMEK: İfa olmak
EDİLMEK: Gerçekleştirilmek
EDİM: İfa (yerine getirme)
EDİNÇ: Müktesebat
EDİR: Gün (24 saat)
EDİRGE: 1. Harman 2. Hasat
EDİRGEN: Harman / hasat yeri
EDİRMEK: Harman / hasat etmek
EDİZ: 1. Sarp 2. Pahalı
EDSİZ: Maddi olmayan
EFE: Zeybek (Yunanca)
EFECEN: Yaramaz çocuk
EGE: 1. Efendi 2. Sahip 3. Özne
EGEÇE: Hanımağa
EGELEMEK: Başlamak (oyun)
EGELETMEK: Başlatmak (oyun)
EGEMEN: Hükümran [208]
EGEMENLİK: Hakimiyet
EGEV: Törpü
EGEVLEMEK: Törpülemek
EGEVLENMEK: Törpülenmek
EĞBER: Yamuk (geometri)
EĞBERMEK: Yamulmak
EĞÇİM: Rampa
EĞÇİMEK: Meyillenmek
EĞÇİTMEK: Meyil vermek
EĞDİ: Çapa
EĞEGÖZ: Kiklop (tepegöz)
EĞEK: Çene
EĞELDEK: Narin
EĞELDEMEK: Narinleşmek
EĞENİK: Mahçubiyet
EĞENMEK: Mahçup olmak
EĞERÇEK: Semer / palan cebi
EĞERKEY: 1. Semer 2. Palan
EĞERME: Süzme yoğurt
EĞERMEK: Torba bükmek
EĞEŞ: 1. Melodi 2. Nağme
EĞEŞİK: 1. Sataşma 2. Müzik
EĞEŞKEN: Sataşkan
EĞEŞMEK: Müzik yapmak [209]
EĞET: 1. Sağdıç 2. Uşak (hizmetçi)
EĞEZ: Müzik
EĞEZCİ: Müzisyen
EĞEZMEK: Musiki icra etmek
EĞİLÇEK: Elastik
EĞİLÇEMEK: Elastikleşmek
EĞİN: 1. Sırt 2. Vücut
EĞİNÇ: Rüku
EĞİNDEMEK: Sırt dayamak
EĞİNDEŞ: Dost
EĞİNDEŞMEK: Sırt sırta dayaşmak
EĞİNMEK: Rükuya varmak
EĞİNSEME: Temayül
EĞİNSEMEK: Temayül etmek
EĞİR: 1. İlaç 2. Kür
EĞİRÇEK: Kirmen, iğ
EĞİRGEÇ: Kirmen, iğ
EĞİRMEN: Kirmen, iğ
EĞİRSEK: İlaca ihtiyacı olan
EĞİRSEMEK: İlaca ihtiyaç duymak
79
EĞİT: Sürme (göz boyası)
EĞİZ: Şive
EĞİZMEK: Şiveli konuşmak
EĞLEÇ: Park yeri (araç)
EĞLEK: Park alanı
EĞLEMEK: Park etmek
EĞLENEÇ: Parti (eğlence)
EĞLENEK: Park (eğlence alanı)
EĞME: 1. Torba 2. Poşet
EĞMEÇ: Kavis
EĞNEZ: Narin
EĞNEZMEK: Narinleşmek
EĞNİK: İçyağı yemeği
EĞREK: Motel
EĞREM: Viraj
EĞREMEK: Viraj dönmek
EĞREN: Kızılcık (ağaç, meyve)
EĞRİÇ: Çarpık
EĞRİLÇE: Raşitizm (kemik eğriliği)
EĞRİLÇEK: Kavisli
EĞRİLÇEMEK: Kavislenmek
EĞRİM: 1. Pınar 2. Göze
EĞRİNDİ: Reverans
EĞRİNMEK: Reverans yapmak
EĞSİMEK: Temayül etmek
EĞSİNMEK: Temayül göstermek
EĞSİTMEK: Temayül etmek
EKE: Abi (büyük erkek kardeş)
EKELE: Palamut ağacı
EKELMEK: Yanında getirmek
EKEME: Müzik aleti
EKEMEK: Müzik aleti çalmak
EKENEK: Tarla (ekilebilir alan)
EKER: Mibzer (ekim makinesi)
EKEREK: Ev önündeki bahçe
EKERGE: Mibzer (ekim makinesi)
EKETEY: Küçük birader
EKEV: Çift (iki) öküz
EKİLEM: Tereddüt
EKİLEMEK: Kararsızlık göstermek
EKİLENMEK: Tereddüt etmek
EKİLEV: Kararsızlık
EKİNÇ: 1. Kültür 2. Hars
EKİNMEK: Kendiliğinden yetişmek
EKİNTİ: Kendigelen bitki
EKİR: Bitki kökü
EKİRMEK: Köklü bitki ekmek
EKİRTMEK: Köklü bitki ekmek
EKİT: İnsaf
EKİTMEK: İnsaf etmek
EKİZ: 1. Kusur 2. Çift
EKİZMEK: Kusur işlemek
EKLENÇ: Aksesuar
EKLEŞ: Rotasizm (“R” sesi sorunu)
EKLEŞMEK: “R” sesi çıkaramamak
EKMEG: Nan [Ekmek]
EKMEK: Ziraat yapmak
EKMEN: 1. Ziraatçi 2. Çiftçi
EKSEN: 1. Mihver 2. Ekvator
EKSER: 1. Rod çubuğu 2. Kağnı oku
EKSİMEK: Kusuru olmak
EKSİNÇ: Maluliyet
EKSİNÇEK: 1. Negatif 2. Elektron
EKSİNMEK: Kusur etmek
EKSİTMEK: Noksanlaştırmak
EKŞİMEN: Kuzukulağı bitkisi
EKŞİĞEN: Limon
EKŞİMİK: Frenk üzümü
EKŞİNÇ: Asiditasyon
EKŞİRGE: Turşu
EKŞİRGEMEK: Turşu mayalanmak
EKŞİRGETMEK: Turşu mayalamak
EKŞİT: 1. Asit 2. Hamız
EKTİ: 1. Parazit 2. Mezbahane
EKÜ: Mafsal
EKÜN: Çift (ikili)
ELBEĞEN: 1. Bol 2. Bereketli
ELBEK: 1. Kafi 2. Ziyade
ELBEKLEMEK: Arz etmek (iktisat)
ELBER: Bilmece
ELBERMEK: Bilmece sormak
ELBİR: 1. Arabulucu 2. Müşterek
ELBİRLİĞİ: 1. İttifak 2. İştirak
ELBİRMEK: İttifak / iştirak etmek
ELBİZ: Şeytan [210]
ELCEMEK: Mukavemet etmek
ELCİME: Gurbet
ELCİMEK: Gurbete gitmek
ELCİR: 1. Hasretli 2. Bunak
ELCİREMEK: Sıla hasreti çekmek
ELCİRME: Bunama
ELCİRMEK: Bunamak
ELÇEĞEN: Merkep (eşek)
ELÇEK: 1. Orak 2. Munis
ELÇEKME: Feragat
ELÇEKMEK: Feragat etmek
ELÇİK: Eşek arısı
ELÇİLEME: Görücü usülü
ELÇİLEMEK: Görücü gitmek
80
ELÇİM: 1. Avuç dolusu 2. Tutam
ELÇİN: 1. Demet 2. Bağ
ELDEK: 1. Basiretli 2. Eldiven
ELDEM: 1. Basiret 2. Canayakınlık
ELDEMEK: Elde etmek
ELDENMEK: Elinden tutmak
ELDER: Refakatçi
ELDERMEK: Refakat etmek
ELDESE: Foton (Mançuca)
ELDEŞ: Muvaza
ELDEŞMEK: Muvaza etmek
ELDEŞMEN: Muvazacı
ELDEV: 1. Çeşit 2. Nevi
ELDİZ: Vatansever
ELEGE: Akraba
ELEKEY: Neredeyse
ELEKLEMEK: İstihza etmek
ELEKTEMEK: İstihza etmek
ELEMEN: Kalbur
ELEMGE: İplik çıkrığı
ELEN: Hobi
ELENEK: Delegasyon
ELENGE: Kalbur üstü (kalan)
ELENGEÇ: Eleme makinası
ELENGEMEK: Kalbur üstü kalmak
ELENLEMEK: Hobi ile uğraşmak
ELENTİ: Kalbur üstü kalanlar
ELERGE: Eleme makinesi
ELERİM: Vesile
ELERMEK: Vesile olmak
ELEŞ: El ele tutuşma
ELEŞMEK: El ele tutuşmak
ELEŞMEN: El ele tutuşan
ELEŞTİRİ: Tenkit
ELEŞTİRMEN: Münekkit
ELEV: Delegasyon
ELEVÜR: Kalbur
ELEY: 1. Vatan 2. Memleket
ELEZ: 1. Hayalet 2. Silüet
ELEZER: İşkenceci
ELEZMEK: Eziyet etmek
ELGE: 1. Model 2. Kalıp
ELGEMEK: Ekin ekmek
ELGENÇEK: Falaka
ELGEŞMEK: Birlikte ekin ekmek
ELGEY: Vatansever
ELGEZEK: 1. İşgüzar 2. Kalbur
ELGEZMEK: İşgüzarlık etmek
ELGİ: Gariplik
ELGİN: Garip
ELGÜÇ: Kanca
ELGÜÇEKE: Parmak oyunu (iple)
ELGÜMEK: Kancaya takmak
ELİ: Uzunluk ölçüsü (15 cm) [211]
ELİF: Arap alfabesinin ilk harfi
ELİGEÇE: Hala (henüz)
ELİK: 1. Gazel (hayvan) 2. Taklit
ELİKLEMEK: Taklit etmek
ELİKTEMEK: Özenmek
ELİKTEV: Özenti (taklit)
ELİKTEVCİ: Özentici (taklitçi)
ELİNCEK: Salıncak
ELİNDİRME: Manüplasyon
ELİNDİRMEK: Manüple etmek
ELİNMEK: Manüplasyon yapmak
ELİR: 1. Uykusuz 2. Katır
ELİRME: Uykusuzluk hastalığı
ELİRMEK: Uykusuzluğa tutulmak
ELİŞ: 1. Usta 2. Mahir
ELİŞMEK: Maharet göstermek
ELİTMEK: Hizmet vermek
ELİYE: Yıldırım tanrısı [212]
ELİZ: Bekaret tanrıçası (mitoloji)
ELKİMEK: Yıldırım düşmek
ELKİN: Yıldırım
ELKİNMEK: Yıldırım çarpılmak
ELKİŞ: Elleri bağlı
ELKİŞEN: Kelepçe
ELLEZ: İlyas (özel ad) [213]
ELLİK: Kamu (devlet ve toplum)
ELLİKLEŞTİRME: Kamulaştırma
ELLİKLEŞTİRMEK: Kamulaştırmak
ELME: Ihlamur ağacı
ELMEK: Hizmet etmek
ELMEŞ: Takas
ELMEŞİK: Takas edilmiş
ELMEŞMEK: Takas etmek
ELÖVER: Takdire şayan
ELÖVMEK: Tahsin etmek
ELSEK: Kibar
ELSEMEK: Kibarlık etmek
ELSENÇ: Kibarlık
ELSENMEK: Kibar davranmak
ELSEL: Sosyal
ELSELLEŞME: Sosyalleşme
ELSELLEŞMEK: Sosyalleşmek
ELSELLEŞTİRMEK: Sosyalleştirmek
ELTER: Refakatçi
ELTİR: Kuzu derisi
81
ELTME: Refakat
ELTMEK: Refakat etmek
ELVEREN: Destekçi
ELVERMEK: Destek olmak
EM: 1. İlaç [214] 2. Ağız
EMBEL: Nodul
EMÇEK: Meme
EMÇEKTEŞ: Süt kardeş
EMÇELGE: İlaç tedavisi
EMÇELMEK: Tedavi olmak
EMÇELTMEK: Tedavi etmek
EMÇELTMEN: 1. Hekim 2. Tabip
EMÇEMEN: Halk hekimi
EMÇİ: Eczacı
EMDEMEK: İlaç vermek
EMDEN: Bakire
EMDENMEK: İlaç almak
EMDEV: İlaç tedavisi
EME: Hala (babanın kız kardeşi)
EMECEN: Emici yılan
EMEÇ: Vantuz
EMEGE: 1. Kadın 2. Dişi
EMEGEL: Çocuk emzirme
EMEGELÇİ: Süt annesi [215]
EMEGEN: Dev anası (mitoloji) [216]
EMEGET: 1. Put 2. Fetiş
EMEGEY: Nine (büyükanne) [217]
EMEGÇİN: 1. Dişi 2. Kadın
EMEGTEY: 1. Dişi 2. Kadın
EMEHSİT: Nine (büyükanne)
EMEKTEŞ: İş arkadaşı
EMEL: 1. İlaç tedavisi 2. Kür
EMELCİ: Eczacı
EMELDEŞ: Refika (karı, eş)
EMELEZMEK: Kadın bulmak
EMELZEK: Halk hekimi (kocakarı)
EMELZEMEK: İlaçla tedavi etmek
EMEN: 1.Meşe ağacı 2. Can
EMENDİRMEK: Zahmet vermek
EMENMEK: Zahmet çekmek
EMER: Rahat
EMEREK: Mobilya
EMERMEK: Rahatlamak
EMERTMEK: Rahatlatmak [218]
EMET: 1. Sınır 2. Hudut
EMEZ: “Değil”
EMEZİ: Kadınsı
EMEZİLEMEK: Kadınsı davranmak
EMGEÇ: 1. Zahmetli 2. Vantuz
EMGEK: Zahmet
EMGEKLİ: Zahmetli
EMGEKSİZ: Zahmetsiz
EMGEMEK: Zahmet çekmek
EMGENMEK: Izdırap çekmek
EMGETMEK: Zahmet vermek
EMİK: Meme
EMİKDEŞ: Süt kardeş
EMİL: Feminal
EMİTMEK: İlaçla tedavi etmek
EMİZMEK: İlaçla tedavi olmak
EMKE: Lezzetli
EMKEK: 1. Dişi 2. Kadın
EMKEMEK: Tadına bakmak
EMKESEMEK: Kadın istemek
EMLEÇ: 1. Enjektör 2. Şırınga
EMLEK: 1.Şifalı bölge 2. Müşfik [219]
EMLEMEK: İlaç vermek
EMLENMEK: Bir kadınla evlenmek
EMLEŞ: Aşı (tıbbi)
EMLEŞMEK: Aşılanmak
EMLETMEK: İlaçlatmak
EMLÜ: Evli erkek (karısı olan kişi)
EMNEK: Tedavi
EMNEKÇİ: Hekim
EMNELGE: Eczacılık
EMNELGER: Eczacı
EMNELMEK: İlaçla tedavi olmak
EMNEMEK: İlaçla tedavi etmek
EMNER: Aşı (tıbbi)
EMNERMEK: Aşılanmak (tıbbi)
EMNETMEK: İlaçla edavi ettirmek
EMRE: Aşık (halk şairi)
EMREMEK: Aşık (halk şairi) olmak
EMRENMEK: Aşıklık almak (rüya)
EMSEK: Kadın avcısı
EMSEL: Karısını seven erkek
EMSELEK: Zenne (kadınsı erkek)
EMSELİK: Travesti, transeksüel
EMSEMEK: Kadın istemek
EMSENEK: Jigolo
EMSİNMEK: Kadınsı davranmak
EMSİZ: İlaçsız
EMTER: Merkez
EMTERMEK: Temerküz etmek
EMTÜ: Evli erkek (karısı olan kişi)
EMZE: Dul kadın
EMZEK: Biberon
EMZEMEK: Tadına bakmak
EMZİK: Oyuncak meme
82
EMZİNÇEK: Pipet
EMZİNMEK: Pipetle çekmek
EN: 1. Kesik işareti 2. Damga
ENÇ: Rahat
ENÇEK: Yavru (köpek, kedi)
ENÇİ: Miras
ENÇİLEMEK: Miras bölüşmek
ENÇİLENMEK: Mirasa konmak
ENÇMEK: Rahatlamak
ENDEK: 1. Yemin 2. Mühür
ENDEMEK: Yemin etmek
ENDER: Boca
ENDERMEK: Boca etmek
ENDEŞ: Aynı damgaya sahip olan
ENDEŞMEK: Aynı damgayı taşımak
ENDİK: 1. Eda 2. Tavır
ENDİKMEK: Eda / tavır takınmak
ENDÜŞMEK: Minimize olmak
ENYÜKMEK: Maksimize olmak
ENE: Nine (büyükanne)
ENECEK: Alt basamak (merdiven)
ENEÇ: 1. Meyil 2. Ekstrem
ENEGEY: Nine (büyükanne)
ENEHSİT: Nine (büyükanne)
ENEK: 1. Hadım (iğdiş) 2. Testis
ENEKE: 1. Mürebbiye 2. İri bilye
ENEKLEŞ: Münakaşa
ENEKLEŞMEK: Münakaşa etmek
ENEMEK: Keserek işaretlemek
ENENMEK: Kesilerek işaretlenmek
ENETMEK: Hadım (iğdiş) etmek
ENER: Akord (çalgı)
ENERMEK: Akord etmek [220]
ENEŞ: 1. Büyükanne 2. Nine
ENETKEK: Hintli
- Enetkekçe: Hintçe
- Enetkekye: Hindistan
ENEZ: 1. Hadım 2. Ağzı kesik testi
ENGEK: Çene kemiği
ENGEME: Badal (tümsek)
ENGER: 1. Maraz 2. Dert
ENGEZ: Cihaz
ENGEZER: Dev
ENGİLMEK: Temayül etmek
ENGİM: 1. Parça 2. Kısım
ENGİME: Hikaye
ENGİMEK: Kısımlanmak
ENGİRMEK: Takip etmek
ENGİTMEK: Kısımlamak
ENGİZ: Tescil
ENGİZLEMEK: Tescil etmek
ENİR: Pelikan kuşu
ENİŞ: 1. Marjinal 2. Rahatlık
ENİT: Sürpriz
ENİTMEK: Sürpriz yapmak
ENKİŞ: Tecrübeli
ENLEM: Paralel (latitude)
ENMEK: 1. Şaşırmak 2. Solmak
ENNE: Hala (babanın kız kardeşi)
ENÖNE: Enberi noktası (gökbilim)
ENÖNELEMEK: En öne almak
ENÖTE: En uzak nokta (gökbilim)
ENÖTELEMEK: En arkaya almak
ENREK: Kükreyen
ENREMEK: Kükremek
ENSER: Mıh (büyük çivi)
ENZE: Kambur
EPENEK: Pul (rondela)
EPEYLENME: Hava atma
EPEYLENMEK: Hava atmak
EPİNÇ: 1. Kültür 2. Hars
EPİT: Sanat
EPİTKEN: Sanatçı
EPİTMEK: Sanat eseri yapmak
EPİTMEN: Sanatçı
EPKİN: Sanat yeteneği olan
EPLEMEK: Sebep olmak
EPLENMEK: Sebebiyet vermek
EPMEK: Ekmek (tahıl saçmak)
ERBEĞEN: Pervane böceği
ERBEKEY: Kelebek
ERBÖRÜ: Kurtadam
ERBÜKE: Yılan adam
ERÇE: Mertçe
ERÇİM: Enerji
ERÇİN: İdari bölge (köy, şehir vs.)
ERÇİNMEK: İdare etmek
ERDE: Kemal
ERDEÇİ: Kamil
ERDEM: Fazilet
ERDEMEK: Mert davranmak
ERDEN: Bakir
ERDENE: Cevher
ERDENMEK: Namusunu korumak
ERDEŞ: Kuma (aynı erkekle evli)
ERDEŞMEK: Kuma olmak
ERDİBEY: Olgun erkek
ERDİBİKE: Olgun kadın
ERECE: 1. Prensip 2. Mevzuat
83
EREGEN: Dede (büyükbaba)
EREHSİT: Dede (büyükbaba)
EREK: 1. Gaye 2. İki hörgüçlü deve
EREKÇİN: Erkek
EREKE: 1. Etil alkol 2. Genç erkek
EREKEY: Başparmak
EREKMEN: Dulavrat otu
EREKTEY: Erkek
EREL: 1. Hasret 2. Vefa
ERELEMEK: Hasret / vefa duymak
ERELENMEK: Hasret çekmek
ERELEZMEK: Koca bulmak
EREM: 1. Müjde 2. Pelin otu
EREMÇEK: Lor peyniri
EREMİK: Kısır (çocuğu olmayan)
EREMLEMEK: Rıza göstermek
EREN: 1. Evliya 2. Derviş
ERENBEY: İhtiyar erkek
ERENBİKE: İhtiyar kadın
ERENDİZ: Jüpiter gezegeni
ERENER: Vaat
ERENERMEK: Vaat etmek
EREŞMEK: Keramet etmek
EREŞMEN: Zehirsiz örümcek
ERETME: Sünnet (tıbbi)
ERETMEK: Sünnet etmek (tıbbi)
EREVİL: Grev
EREY: Piyon
EREZ: 1. Mert 2. Delice otu
EREZİ: Erkeksi
EREZİLEMEK: Erkeksi davranmak
ERGE: Maden yatağı
ERGEMEK: Birikmek
ERGENE: Maden ocağı
ERGENEK: Sandık
ERGENEKEN: Maden ocağı tüneli
ERGİL: 1. Nimetli 2. Kamil
ERGİLEMEK: Nimet vermek
ERGİLENMEK: Rekor kırmak
ERGİRMEK: Erimeye başlamak
ERGİT: Eritme / carper peynir
ERGİZMEK: Erimek (maden)
ERGÜ: 1. Rica 2. Nimet
ERGÜÇE: 1. Dilekçe 2. Armağan
ERGÜMEK: Rica etmek
ERGÜN: Ricacı
ERGÜL: Rica
ERGÜVEN: Devir (çağ)
ERİKEN: Kamil
ERİKMEK: 1. Bıkmak 2. Usanmak
ERİLMEK: Biçim değiştirmek
ERİN: 1. Dudak 2. Reşit 3. Nehir
ERİNÇ: Huzur (içsel)
ERİNÇEK: Üşengeç
ERİŞ: 1. Gayret 2. Muvaffakiyet
ERİŞEK: 1. İdeal (ülkü) 2. Gaye
ERİŞMEN: Muvaffak
ERİYİK: Mahlul
ERK: İktidar
ERKE: Otorite
ERKECEY: Parmak kız (masal) [221]
ERKEÇ: Genç teke
ERKELEMEK: Destek olmak
ERKELENMEK: Destek bulmak
ERKELİ: Otoriter
ERKEM: Naz
ERKENEK: Parmak çocuk [222]
ERKESEMEK: Erkek istemek
ERKETEY: Otokrasi
ERKEY: Naz
ERKEYİN: Nazlı
ERKİ: 1. Turfanda 2. Olgun
ERKİL: Cumartesi günü
ERKİLEMEK: Serbest davranmak
ERKİLENMEK: Serbest bırakılmak
ERKİN: 1. Hür 2. Serbest
ERKİNDİK: 1. Hürriyet 2. Serbesti
ERKLİ: 1. Muktedir 2. Otoriter
ERKLİK: 1. İktidar 2. Otorite
ERKMEN: Diktatör
ERKSİNME: Hakimiyet
ERKSİNMEK: Hakimiyet sağlamak
ERKSİZ: Kudretsiz
ERKTİ: Muhtar (özerk)
ERLEG: Yeraltı tanrısı (mitoloji) [223]
ERLEN: Hamster
ERLENMEK: Kocaya varmak
ERLÜ: Evli kadın (erkeği olan kişi)
ERMEN: 1. Pelin otu 2. Kutsal [224]
ERMİŞ: 1. Evliya 2. Derviş
ERNEK: Başparmak
ERPELMEK: Törpülenmek
ERSE: Yarı olgun
ERSEK: Nemfoman
ERSEL: Kocasını seven kadın
ERSELEK: Erkeksi kadın
ERSELEN: 5 renkli aslan (mit) [225]
ERSELİK: Hermafrodit
ERSEMEK: Erkek istemek (cinsel)
84
ERSENEK: Fahişe
ERSİN: Amin (dilek sözcüğü)
ERSİNMEK: Erkek gibi davranmak
ERŞEK: Kafası pars biçimli ayı (mit)
ERŞİ: Çirkin
ERŞİLENMEK: Çirkinleşmek
ERTE: Sabah
ERTEGEN: Sabahleyin
ERTEĞİ: Masal
ERTEKİ: Yarın
ERTELE: Şimdiye dek (Mançuca)
ERTELİK: Kahvaltı (sabah yemeği)
ERTELMEK: Sabah olmak
ERTEN: İmsak
ERTENÇEK: Sabahleyin
ERTENE: 1. Sahur 2. Cevher
ERTİK: 1. Geçen 2. Meslek
ERTİKLİ: Fani
ERTİM: Kamil
ERTİR: Sabah
ERTİRLİK: Kahvaltı
ERTMEK: Zaman geçmek
ERTÜ: Evli kadın (erkeği olan kişi)
ERZE: Dul erkek
ERZEMEK: Amaç edinmek
ERZENE: Zirve
ERZİ: 1. Vasi 2. Evliya
ERZİN: 1. İstiklal 2. Ateş küreği
ES: 1. Dimağ 2. Zihin 3. Not
ESE: 1. İsa (özel ad) 2. Saadet
ESEGE: Baba
ESEĞEN: Rüzgarlı yer
ESELEK: 1. Ahmak 2. Budala
ESELİK: 1. Saadet 2. Selamet
ESEM: Hatıra
ESEME: 1. Nüfus cüzdanı 2. Künye
ESEMEK: Hatırlamak
ESEN: 1. Selam 2. Selamet
ESENDEME: Selamet
ESENDEMEK: Selamete ermek
ESENDEŞMEK: Selametleşmek
ESENDİK: Selim
ESENGÜ: 1. Sıhhat 2. Selamet
ESENGÜLEMEK: Sıhhat dilemek
ESENGÜLENMEK: Sıhhat bulmak
ESENGÜLEŞMEK: Sıhhat dileşmek
ESENLEME: Selamlama
ESENLEMEK: Selamlamak
ESENLEŞMEK: Selamlaşmak
ESENMEN: Salim
ESER: 1. His 2. Saadetli 3. Rüzgar
ESERGE: Manik nöbet (hastalık)
ESERGEN: Manik
ESERMEK: Hissetmek
ESETMEK: Hatırlatmak
ESEY: Esinti
ESGİN: Rüzgarlı yer
ESİÇ: Tencere
ESİK: 1. Kapı 2. Başkent
ESİN: İlham
ESİNÇ: Cereyan (hava akımı)
ESİNLEMEK: İlham vermek
ESİNLENMEK: İlham almak
ESİNMEK: Cereyan etmek
ESİRGEMEK: Himaye etmek
ESİRGEN: Hami (himayeci)
ESİRGENÇ: Himaye
ESİRGENMEK: Himaye edilmek
ESİRGEŞ: Vesayet
ESİRGEŞMEK: Vesayet etmek
ESİRGİN: Ani kar fırtınası
ESİRİK: Ani duygusal tepki
ESİRMEK: Ani tepki vermek
ESİRMEN: Ani tepki veren kişi
ESİRTMEK: Ani tepki vermek
ESİTEÇ: Telefon
ESİTMEK: Telefon etmek
ESİZ: 1. Eyvah 2. Fena
ESİZGEMEK: Hayıflanmak
ESİZMEK: Vah etmek
ESKERME: Hatıra
ESKERMEK: Hatırlamak
ESKERT: Not (hatırlatma kağıdı)
ESKERTME: İhtar
ESKERTMEK: İhtar etmek
ESKİN: Kalbur makinası
ESKİRGEMEK: Külüstürleşmek
ESKİRGEN: Külüstür
ESKİRMEK: Yıpranmak
ESLEK: 1. Farkında 2. Halim
ESLEMEK: Farketmek
ESLENMEK: Farkedilmek
ESLETMEK: Farkettirmek
ESLEV: Farketme
ESME: Esinti
ESNEĞEN: Elastiki
ESNEK: Elastik
ESPEK: Esinti
ESPEREK: Muhabbet çiçeği
85
ESRE: “I-İ” sesi veren işaret [226]
ESREÇ: Alkollü içki
ESRENMEK: Aklı başından gitmek
ESRETMEK: Aklını başından almak
ESRİK: Sarhoş
ESRİMEK: Sarhoş olmak
ESRİTKEN: Sarhoşluk verici
ESRİTMEK: Sarhoş etmek
ESTE: Mantık
ESTEMEK: Mantık yürütmek
ESTELİK: 1. Rasyonel 2. Yadigar
ESTENMEK: Sesi duyulmak
ESTELMEK: Mantıklı olmak
ESTİ: Rüzgar
EŞBİÇMEK: Aynı şekli vermek
EŞBİLMEK: Aynı kabul etmek
EŞBÖRÜ: Kurt kadın
EŞBÜKE: Şahmaran
EŞÇEKİM: Eşleşme (kura)
EŞÇEKMEK: Eşleşmek (kura)
EŞDEĞER: Muadil
EŞDEN: Bakire
EŞDEYİŞ: Ezber
EŞDEYİŞLE: Ezberden
EŞELEK: Maden ocağı
EŞEY: Cinsiyet
EŞEYSEL: Cinsel
EŞGÜTMEK: Koordine etmek
EŞİL: Feminal
EŞİM: 1. Saç örgüsü 2. Hamarat
EŞİNGEN: Müsavi
EŞİR: 1. İri ağızlı 2. Timsah
EŞİTGEN: Müsavi
EŞİV: 1. Tempo 2. Ritim
EŞİVÇİ: 1. Tempo tutan 2. Ritimci
EŞKEN: 1. Kurdeşen 2. Ürtiker
EŞKESEMEK: Kadın istemek
EŞKİN: 1. Atik 2. Rüzgarlı
EŞLENÇ: Eşleşme
EŞME: 1. Su kuyusu 2. Saç örgüsü
EŞMEG: Kadın ceketi [Eşmek]
EŞMEK: Ceket / yelek giymek
EŞNE: Çayırlık alan
EŞTEL: Rahat
EŞTELMEK: Rahatlamak
EŞTEMEK: Rahatlatmak
EŞTEN: 1. Alışkın 2. Rahat
EŞTENMEK: Alışmak
EŞTİ: 1. Lahana 2. Maça (iskambil)
EŞTİK: 1. Rahat 2. Konforlu
EŞTÜ: Evli
ETÇEKER: Kıyma makinası
ETEN: Meyvelerin yenilen kısmı
ETENE: Plasenta
ETENMEK: Embriyo oluşmak
ETEŞ: Horoz
ETEŞMEK: Şişmanlamak
ETİK: 1. Vücut 2. Tezyinat
ETİKMEK: Etlenmek
ETİLMEK: Nihayete ermek
ETİN: Gök gürültüsü
ETİNEMEK: Kükremek
ETİNGİ: Fevkalade
ETİNMEK: Gök gürlemek
ETİRMEK: Nihayete erdirmek
ETİŞ: Faaliyet
ETİŞMEK: Faaliyette bulunmak
ETİZ: 1. Vücut 2. Tarla
ETİZMEK: Vücut bulmak
ETKENÇEK: Salıncak
ETKESMEK: Hayvan kesmek
ETKİMEK: Tesir etmek
ETKİN: 1. Aktif 2. Faal
ETKİR: Tesirli
ETTE: Amca
ETÜGEN: Yer tanrıçası [227]
ETYEMEZ: Vejeteryan
EVCİM: Hamaratlık
EVCİMEK: Muktesit
EVÇEL: Genelev
EVÇELME: Fuhuş
EVÇELMEK: Fahişelik etmek
EVÇEMEK: Geneleve gitmek
EVÇENEK: Garsoniyer
EVÇENMEK: Metres tutmak
EVDE: Ev kazası
EVDEMEK: Ev kazası yapmak
EVDEL: Ev kazası
EVDER: Karı koca kavgası
EVDERMEK: Kavga etmek (eşler)
EVDEŞ: Ev arkadaşı
EVDEŞMEK: Aynı evde kalmak
EVDİRMEK: Acele ettirmek
EVELEK: Labada
EVER: 1. Boynuz 2. Parsel
EVERE: Torunun çocuğu
EVERLEK: Tekboynuz (mitoloji)
EVERGE: Nikah / evlilik cüzdanı
EVERİM: Evlendirme
86
EVERME: Evlendirme
EVERMEK: Evlendirmek
EVERNE: Örümcek ağı
EVERTME: Nikah
EVERTMEK: Nikah kıymak
EVERTMEN: Nikah memuru
EVETİLGEN: Fatura
EVETİLMEK: Fatura kesilmek
EVETMEK: Fatura kesmek
EVEYİK: Sarı buğday
EVEZ: 1. Balmumu 2. Akçakavak
EVGER: Tekerlek
EVGEZER: Ev cini
EVGİ: 1. Aciliyet 2. Telaş
EVGİL: Aile
EVGİN: 1. Aceleci 2. Telaşlı
EVİN: Tane (tahıl)
EVİNÇ: 1. Aciliyet 2. Huzur
EVİNLİK: Tahıl ambarı
EVİNMEK: Tanelenmek (tahıl)
EVİR: 1. Çember 2. Halka
EVİRGE: Çember / halka (el ele)
EVİRGEMEK: Çember oluşturmak
EVİRGEN: 1. Tedbirli 2. Mahir
EVİRGENMEK: Çember oluşmak
EVİRİ: 1. Devir 2. Taklip
EVİRMEK: Taklip etmek
EVKENMEK: Yuvarlanmak
EVKER: Yuvarlak
EVKERMEK: Yuvarlaklaşmak
EVLEK: 1. Uyumlu 2. Parsel
EVLEMEK: Uyumlaşmak
EVLENSEK: Evlenmek isteyen
EVLEŞ: Evin çok olduğu alan
EVLEŞMEK: Binalaşmak
EVLİK: 1. Kiler 2. Depo
EVMEK: Acele etmek
EVNEK: Pencere
EVRE: Safha
EVREÇ: Çevirme tahtası (sac)
EVREĞEN: Ejderha [228]
EVREK: 1. Bukle 2. Cyan renk
EVREMEK: Bükülmek
EVREN: 1. Kainat 2. Kozmoz
EVRENSEL: Universal
EVREŞMEK: İhtilafa düşmek
EVRET: İhtilaf
EVRETMEK: İhtilaf etmek
EVRİK: 1. Maklup 2. Sebatkar
EVRİLİM: Metamorfoz
EVRİLMEK: Dönüşmek
EVRİM: 1. Tekamül 2. Evolüsyon
EVRİNMEK: Dönüşüm geçirmek
EVRİŞ: 1. Civar 2. Dönüşüm
EVRİŞİM: Müşakele (dönüşme)
EVRİŞME: Müşakele (dönüşme)
EVRİŞMEK: Müşakele etmek
EVRİTMEK: Dönüştürmek
EVSEK: Evini özleyen
EVSEMEK: Evini özlemek
EVSİN: Siper
EVSİNMEK: Sipere yatmak
EVŞEN: Per yavşanı otu
EVZEK: Sulh yanlısı
EVZELMEK: Terhis olmak (asker)
EVZEME: 1. Sulh 2. Ateşkes
EVZEMEK: Sulh /ateşkes yapmak
EVZETMEK: Terhis etmek (asker)
EVZİN: Siper
EVZİNMEK: Sipere çekilmek
EVÜR: Sine (göğüs)
EVÜRLEMEK: Göğsüne bastırmak
EYDER: 1. Lider 2. Sözcü [229]
EYDİ: Hitap
EYDİCİ: Hatip
EYDİŞ: Muhabbet
EYDİŞMEK: Muhabbet etmek
EYDİVEREN: İtirafçı
EYDİVERME: İtiraf
EYDİVERMEK: İtiraf etmek
EYE: 1. Bileği taşı 2. Bileği aleti
EYEĞEZ: 1. Nazik 2. Narin
EYELEMEK: Bileylemek
EYELENMEK: Bileylenmek
EYEMEK: Kıskanmak
EYENMEK: Kıskanmak
EYER: At oturacağı
EYERE: Kuyrukluyıldız (Mançuca)
EYEV: Boyun heybesi
EYİRDEK: Simit (gevrek)
EYGE: 1. İane 2. Dünya
EYGEN: Koca (eş)
EYGİR: Fuşya rengi
EYGİŞ: Hayırlı insan
EYGÜ: Hayır (iyilik)
EYGÜLÜ: Hayırlı
EYİN: 1. Böylece 2. Libas
EYİNÇ: 1. Saadet 2. Hayır (iyilik)
EYİŞ: Köz tavası
87
EYİŞMEK: Sataşmak (sözle)
EYİTÇİ: 1. Hatip 2. Edip
EYİTMEN: Öğretim görevlisi
EYLEÇ: Park yeri (araç)
EYLEK: Park alanı
EYLEM: Fiil
EYLENÇ: Amel (fiil)
EYLENE: Daire
EYLENEK: Fiiliyat
EYLENÜ: Dönüştürme
EYLETİR: Hayırlı, hayırşinas
EYLETMEK: Hayır (iyilik) yapmak
EYLETMEZ: Aman vermez
EYLEV: Fiil (dilbilgisi)
EYLİK: İane
EYMEN: Hayırlı, hayırşinas
EYMENÇ: İmtina
EYMENÇEK: İmtina eden
EYMENMEK: İmtina etmek
EYMÜR: Hayırlı, hayırşinas
EYNEL: İrtifak
EYNELMEK: İrtifak hakkı kurmak
EYNEZ: Nazik
EYNEZMEK: Nazikleşmek
EYREK: 1. Otel 2. Pansiyon
EYTELME: Slogan
EYTELMEK: Slogan atmak
EYTEM: Deyim
EYTER: Randevu
EYTERMEK: Randevu almak
EYTİLİŞ: Telafuz
EYTİLMEK: Telafuz edilmek
EYTİŞ: Sohbet
EYTİŞME: Münazara
EYTİŞMEK: Münazara yapmak
EZDİ: Zalim
EZE: 1. Dayı 2. Sahip
EZEGEY: Hükümdar
EZEK: Eziyet
EZEKLEMEK: Eziyet etmek
EZELEMEK: Eziyet etmek
EZEM: Ezber
EZEMEK: Ezberlemek
EZEN: 1. Sahip 2. Malik
EZENGİREK: Nakavt (spor)
EZENTEY: 1. Kraliyet 2. Monarşi
EZERTERE: Anason
EZEŞİK: Müzik
EZEŞMEK: Müzik çalmak [230]
EZETMEK: Beste yapmak
EZEV: Zulüm
EZGİ: 1. Nağme 2. Melodi
EZGİN: 1. Mazlum 2. Melodik
EZİLGEN: Mazlum
EZİM: Eziyet
EZİNÇ: Eziyet
EZİNMEK: Zulüm görmek
EZİR: Kaya kartalı
EZİTMEK: Zulüm yapmak
EZLEÇ: Zalim
EZLEK: 1. Despot 2. Tiran
EZLEMEK: Sahip olmak
EZMEN: Zalim
- F -
FALAN: Salon (Mançuca)
FARS: Pers (İranlı)
- Farsça: Persçe (İran dili)
- Farsya: Persiye (İran)
FELEMENK: Duç (Hollandalı)
- Felemenkçe: Duçça (Hollandaca)
- Felemenkiye: Duçya (Hollanda)
FIRLAĞAÇ: Fırıldak (oyuncak)
FIRLANGAÇ: Topaç
FIRLANMAK: Dönmek
FIŞKIRTAÇ: Fıskiye
FİN: Suomi (Finlandiyalı)
- Fince: Suomice (Finlandiya dili)
- Finiye: Suomiya (Finlandiya)
FRENK: Fransız
- Frenkçe: Fransızca
- Frenkiye: Fransya
- G -
GABAMAK: Muhasara etmek
GABAN: Muhasara
GABAR: Nasır (deri sertleşmesi)
GABARMAK: Nasırlaşmak
GACA: Kasis
GACAMAK: Kasis yapmak
GACIMAK: Kuruyup büzülmek
GAÇAĞAN: Ateşböceği
GADAMAK: Birini sıkıştırmak
GADALMAK: Taciz edilmek
GADARMAK: Taciz etmek
GADAŞMAK: Birbirini sıkıştırmak
GADURA: Kevgir
GAKAY: Yunus balığı (Moğolca) [231]
GAL: Ateş
GALAGUN: Yaban kazı
GALAĞAN: Devedikeni
88
GALAK: Tezek yığını
GALAMA: Ateş yakma
GALAMAK: Ateş yakmak
GALANMAK: Ateş yanmak
GALATMAK: Ateş yaktırmak
GALAV: Şehvet
GALCIMAK: Ateş basmak
GALCIN: 1. Ateşli 2. Şehvetli
GALCINMAK: Şehvetlenmek
GALCIR: Çiftleşmek isteyen [232]
GALCIRMAK: Çiftleşmek istemek
GALÇA: Etsuyu çorbası
GALÇAMAK: Haşlamak
GALÇANMAK: Haşlanmak
GALÇAŞ: Haşlama et yemeği
GALÇI: İtfaiyeci
GALIN: Başlık parası
GALTAR: Demirci (ateş ustası)
GALTAŞ: Sataşma
GALTAŞMAK: Sataşmak [233]
GALYANGIÇ: Salıncak
GALYANMAK: Salınmak
GALU: Kaz ve ördek türü hayvan
GALUÇ: 1. Gaz ocağı 2. Tüplü ocak
GANAMAK: Hendek kazmak
GANAV: Hendek
GANŞAK: Sarhoş
GANŞAMAK: Sarhoş olmak
GAPÇAMAK: Mengenelemek
GAPÇANMAK: Mengenelenmek
GAPÇAVAÇ: Mengene
GARDAŞ: Kardeş
GARGIN: Kafir
GARGIMAK: Küfür etmek
GARGINMAK: Kafir olmak
GARGIŞ: Küfür
GARGIŞMAK: Küfür edişmek
GARILDAK: Karından öten kuş
GARILDANMAK: Karırdan ötmek
GARILDAMAK: Vaklamak
GARILDAR: Vantrolog
GARŞAK: Tencere
GARŞAMAK: Karışmak (yemeklik)
GARŞATMAK: Karıştırmak (yemek)
GATALAK: Kabız (dışkı katılaşması)
GATALGAN: Koyun dışkısı
GATALMAK: Kabız olmak (dışkı)
GATAMAK: Katılaşmak
GATNAŞKAN: Harç (beton)
GATNAŞMAK: Katılaşmak (beton)
GATNAŞIK: Beton
GAVRAK: Alerji
GAVRAMAK: Alerji olmak
GAVRATMAK: Alerji yapmak
GAYAVUZ: Balina
GEBE: Hamile
GEBELMEK: Karnı şişmek (hamile)
GEBEMEK: Şişmek
GEBENMEK: Hamile kalmak
GEBERMEK: Karnı şişmek (ceset)
GEBETMEK: Hamile bırakmak
GECEGEZER: Uyur gezer
GECEGEZMEK: Uyurgezerlik etmek
GECEK: Keman (çalgı)
GECERE: Çultar (eyer örtüsü)
GECİKSEMEK: Biraz gecikmek
GECGERE: Dört kulplu taşıyacak
GEÇEĞEN: 1. Muvakkat 2. Rayiç
GEÇEK: 1. Köprü 2. Geçit
GEÇELET: Tünel
GEÇELGE: Kur (döviz)
GEÇENEK: Yaya geçidi
GEÇER: 1. Cari 2. Caiz
GEÇEREK: İcazet
GEÇERGE: Pasaport
GEÇERGEN: 1. Cari 2. Rayiç
GEÇİK: 1. Bayat 2. Eski
GEÇİKLİK: 1. Bayatlık 2. Eskilik
GEÇİNGE: Bütçe
GEÇİŞKEN: Tedahül eden
GEÇKE: Akşam
GEÇKEL: Makbul
GEÇKELMEK: Kabil olmak
GEÇKEMEK: Akşam olmak
GEÇKİ: Vize
GEDEK: 1. Elbise eteği 2. Tünel
GEDEL: Kulak memesi
GEDELEÇ: Sadak (ok çantası)
GEDEMEÇ: Antre
GEDER: Eşek
GEDEY: Perçin
GEDEYLEMEK: Perçinlemek
GEDEYLENMEK: Perçinlenmek
GEDİZ: Gölet
GEĞİN: Şiddetli
GEĞİNMEK: Şiddet uygulamak
GEKEZ: Uyumlu
GELDEÇ: İstikbal
GELDEK: İplik çilesi
89
GELDİ: Ati (gelecek)
GELE: Görücü usulü
GELEÇİ: Görücü
GELEK: Halef
GELEME: Flörtle evlenme
GELEMEK: Flörtle evlenmek
GELEMEN: Flörtle evlenen kız
GELENCE: Enişte
GELENEK: Örf
GELENGİZ: Sel
GELENİ: Yer sincabı
GELESER: Mahsuldar
GELEŞ: Flört
GELEŞMEK: Flört etmek
GELETE: Küçük çuval
GELEYMEK: Gelin gelmek
GELEZ: 1. Birikinti 2. Sersem
GELEZİN: Peynir altı suyu
GELGİN: Suyu kabarmış ırmak
GELİÇ: Zehirli ayrık otu
GELİÇLENMEK: Zehirlenmek
GELİK: 1. Patik 2. Gelmiş olan
GELİMSEK: Muhacir
GELİMSEMEK: Sonradan gelmek
GELİNÇEK: Tekrar evlenen kadın
GELİNDEŞ: Elti
GELİNMEK: Gelip yerleşmek
GELİT: Kurabiye
GELİZ: Hicret
GELİZGEN: Muhacir
GELİZMEK: Hicret etmek
GELİZMEN: Muhacir
GELMEÇ: Bağ sarmaşığı
GELNE: Misafirlik
GELNECİ: Misafir öğrenci
GELNEMEK: Misafir olmak
GELSEMEK: Gelmek istemek
GELŞİK: Sempati
GELŞİKLİ: 1. Sempatik 2. Şirin
GELTE: Halef olma
GELTECİ: Halef
GEMEÇ: Bahriyeli (deniz askeri)
GEMGE: 1. Köy odası 2. Ortak oda
GENCE: Taze
GENCER: Kutlu gün (Kandil gibi)
GENDEK: Enlem
GENELGE: 1. Tamim 2. Sirküler
GENELGEMEK: Tamim etmek
GENELMEK: Umumileşmek
GENERK: Demokrasi
GENERKÇİ: Demokrat
GENEŞ: Konferans
GENEŞİK: Mütala
GENEŞMEK: Mütala etmek
GENEŞMEN: Müşavir
GENEŞTEY: Kongre
GENEZ: 1. Amme (kamu) 2. Kolay
GENGİZ: Deniz börülcesi
GENGÜN: Tatil günü
GENİTMEK: Umumileştirmek
GENRİK: 1. Mukoza 2. Mukus
GENZEK: Genizden konuşan kişi
GENZEMEK: Genizden konuşmak
GENZEV: Genizden konuşma
GEPİRGEN: Geveze
GEPİRMEK: Gevezelik etmek
GER: 1. Çadır 2. Ahit 3. İttifak
GERÇİ: Çadır direği
GERÇİLEMEK: Gıcırdamak (direk)
GERDEK: Zifaf [234]
GERDEME: Tere (bitki)
GERDEMEK: Süslenmek
GERE: Parlaklık
GEREKE: Şafak
GEREKSEK: Muhtaç
GEREKSEMEK: İhtiyaç duymak
GEREKSER: İhtiyacı olan
GEREKSİNİM: İhtiyaç
GEREL: Volt (elektrik)
GERELME: Voltaj (elektrik)
GERELTEÇ: Gölge oyunu perdesi
GERELTİ: Sinema perdesi
GEREN: 1. Killi toprak 2. Cemaat
GEREŞ: Yay kirişi
GEREY: Tensör
GEREZ: Odalık (cariye)
GERGEÇ: Gergef kasnağı
GERGEZ: Zabıta
GERİK: Patlıcan
GERİM: Hicap
GERİNÇ: Stres
GERİŞ: Dağ sırtı
GERİZ: 1. Lağım 2. Kanalizasyon
GERLENME: Evlenme (nikah)
GERLENMEK: Çadır sahibi olmak
GERMEN: Kasnak
GERNE: Davul derisi
GERNEK: Kasnak
GERNELMEK: Kasnağa gerilmek
90
GERNEMEK: Kasnağa germek
GERNETMEK: Kasnağa germek
GERS: Ergen kız
GERTME: Yaban armudu
GERZE: Han çadırı, otağ
GESEK: Saç düğümü
GESER: Cesur
GEŞME: Vapur
GEVER: Ark (su yolu)
GEVEŞ: Raşitizm (kemik eğriliği)
GEYGİ: Olta
GEZEGEN: Seyyare, planet
GEZEK: Devriye
GEZEKÇİ: Devriyeci (polis, bekçi)
GEZEKLEMEK: Devriye atmak
GEZEKLEŞMEK: Devriye atışmak
GEZELENÇ: Rastgele gezinti
GEZELGE: Vize (geçiş belgesi)
GEZEM: İki yaşındaki keçi
GEZEMEK: Seyahat etmek
GEZENE: Minör planet, asteroid
GEZENEK: Avlu
GEZENTE: Avare
GEZEREV: Karavan
GEZEYEN: Konsomatris
GEZGE: Devriye polisi
GEZGİN: 1. Seyyah 2. Turist
GEZİNEK: Fuaye
GEZİNÇ: 1. Seyahat 2. Turizm
GEZİYYE: Macera (Arapça)
GEZLEMEK: Nişan almak
GEZLER: Nişancı
GEZMEN: Turist
GICAĞAN: 1. Tahriş 2. İrritasyon
GICANMAK: Tahriş / irrite olmak
GICAMAK: Tahriş / irrite etmek
GILDIRAK: Tekerlek çemberi
GIRILDAMAK: Horuldamak
GIRNATA: Klarnet (müzik aleti)
GIYGAĞAN: Keman (müzik aleti)
GIYGAMAK: Keman sesi çıkarmak
GIZGALA: Mamaliga yemeği
GIZIL: Kırmızı altın
GİC: 1. Ahmak 2. Sersem
GİCEĞEN: Alerjen
GİCEK: Kabak kemane
GİCELME: Baş dönmesi
GİCELMEK: Başı dönmek
GİCELTME: Delibaş hastalığı
GİCELTMEK: Başını döndürmek
GİCENEK: Alerji
GİCİŞ: Kaşıntı
GİCİŞMEK: Kaşınmak
GİCİTKEN: Ballıbaba otu
GİDERGE: Tazminat
GİDERGEMEK: Tazmin etmek
GİDERGENMEK: Tazmin olmak
GİDERİM: Telafi
GİDİ: Vefasız
GİDİK: 1. Sınır 2. Limit
GİDİMSEMEK: Yola çıkmak
GİDİMSER: Gitmek üzere olan
GİDİZ: Hicret
GİDİZGEN: Muhacir
GİDİZMEK: Hicret etmek
GİDİK: Oğlak
GİL: 1. Maça (iskambil) 2. Aile
GİLDİ: 1. Lonca 2. Ahi teşkilatı
GİNELİK: Hamam
GİRÇE: Tecavüz
GİRÇEK: Tecavüzkar
GİRÇELMEK: Tecavüz edilmek
GİRÇEMEK: Tecavüz etmek
GİRDE: 1. Bahçe 2. Küre
GİRDEŞ: Bahçe komşusu
GİRE: Ciro (hasılat)
GİREÇE: Kar (kazanç)
GİREĞMEN: Hipermarket
GİRELGE: 1. Hol 2. Giriş koridoru
GİRENEK: Avlu
GİRENTE: Sosyal insan
GİREV: Depozito
GİRİ: Uzunluk ölçüsü (5 cm)
GİRİK: 1. Antre 2. Lahit
GİRİKSEMEK: Girmek istemek
GİRİLÇEK: Antre
GİRİN: Cemaat (Mançuca)
GİRİNÇ: Girizgah
GİRİŞMEN: Müteşebbis
GİRİT: Antre
GİRİZ: Gişe
GİRKİ: Sancı
GİRKİLENMEK: Sancılanmak
GİRME: Çalılık
GİŞİ: 1. Erkek 2. Koca
GİTGİN: Suyu çekilmiş ırmak
GİTSEMEK: Gitmek istemek
GİYE: Efsanevi kuş (mitoloji)
GİYERGE: Giyinme kabini
91
GİYEV: Moda (giyim)
GİYİNÇ: Moda (giyim)
GİYİNGEMEK: Denemek (elbise)
GİYİNGEN: Şık (güzel giyinen)
GİYİV: Kız isteme (talip olma)
GİZDEŞ: Sırdaş
GİZDEŞMEK: Sır saklaşmak
GİZEK: Kemençe
GİZEMEK: Gözden kaçırmak
GİZENÇ: Mistisisizm
GİZENÇLİ: Mistik
GİZENMEK: Esrarengiz davranmak
GİZER: Ketum (sır vermez)
GİZERGE: Şifre
GİZERGEÇ: Şifre makinesi
GİZERLEMEK: Şifrelemek
GİZERMEK: Sır saklamak
GİZETMEK: Esrarengizlik yapmak
GİZETMEN: Esrarengiz
GİZEV: Esrar (gizem)
GİZEVLİ: 1. Esrarengiz 2. Mistik
GİZEY: Harem
GİZİK: Gizli bölme
GİZİKMEK: Hareme çekilmek
GİZLENBEÇ: Saklambaç oyunu
GİZLENCEK: Gizli yer
GİZLENÇ: Mahremiyet
GİZMEK: Saklamak
GİZMEN: 1. Ajan 2. Casus
GOCUK: Mont (Bulgarca)
GOCUNMAK: Rahatsızlık duymak
GOCUR: İstihza (alay)
GOÇURGAK: Müstehzi (alaycı)
GOCURGAMAK: İstihza etmek
GOCURGANMAK: İstihza edilmek
GOCURMAK: İstihza etmek
GOCUŞMAK: İstihza edişmek
GOL: Nehir (Moğolca)
GOLMUN: Uzun (Mançuca)
GOMUSKA: Büyük karınca türü
GONA: 1. Olgun (meyve) 2. Eylül
GONAMAK: Olgunlaşmak (meyve)
GONAMIŞ: Olgun (meyve)
GONDARGAN: Kurgulanmış
GONDARMA: Bilim kurgu
GONDARMAK: Kurgulamak
GONGÇAN: Komünist (Çince)
GONKA: Atlı tramvay (Rusça)
GOR: Maya [235]
GORA: 1. Ham 2. Temmuz ayı
GORAMAK: Mayalamak
GORAMAZ: Maya tutmaz
GORAMIŞ: Mayalanmış
GORANMAK: Mayalanmak
GORSAMAK: Mayalamak
GORSANMAK: Mayalanmak
GORULDAY: İskete kuşu
GOŞA: Mani (edebiyat)
GOŞAK: Beyit (şiir)
GOŞAKLAMAK: Beyit yazmak
GOŞAKLANMAK: Beyit yazılmak
GOŞAMAK: Mani yazmak
GOŞANMAK: Mani okumak
GOŞANT: Nakarat (şiir)
GOŞAR: Kelepçe
GOŞARLAMAK: Kelepçelemek
GOŞARLANMAK: Kelepçelenmek
GOŞLAMAK: Şiir okumak
GOŞLANMAK: Şiir okunmak
GOŞLAŞMAK: Şiir okuşmak
GOŞMAG: Nakarat [Goşmak]
GOŞMAK: Şiir yazmak
GOŞUK: Halk şiiri
GOŞUKÇU: Halk şairi
GOŞULGA: Vezin (şiir)
GOŞULGAN: Vezinli (şiir)
GOŞULMAK: Şiir yazılmak
GOŞUM: Kafiye
GOŞUMÇA: Kafiye hecesi
GOŞUN: Güfte
GOŞUNÇA: Güfte
GOŞUNÇU: Güfteci
GOŞUNMAK: Güfte yazmak
GOŞUR: İlave
GOVŞAK: Harap
GOVŞAMAK: Harap olmak
GOYALAN: Pıhtı
GOYALGA: Pıhtılaşma oranı (tıp)
GOYALGAN: Pıhtılaşmış
GOYALMAK: Pıhtılaşmak
GOYALTMAK: Pıhtılaştırmak
GOYDUK: Bodur
GOYMA: Ambar
GOZAL: Halbur
GOZAMAK: Elemek
GOZANMAK: Elenmek
GOZAR: Kalbur
GÖBEĞEN: Marul
GÖBELEK: Mantar
92
GÖCEK: Tavşan yavrusu
GÖCEN: Tavşan yavrusu
GÖÇEBE: 1. Bedevi 2. Nomad
GÖÇEK: Göçmen kuş
GÖÇELGE: Göç alanı
GÖÇENMEK: Tehcir olmak
GÖÇER: 1. Bedevi 2. Nomad
GÖÇERGE: Bedevi obası
GÖÇERGEN: Yarı bedevi
GÖÇERMEN: Muhacir
GÖÇKÜ: Heyelan (toprak kayması)
GÖÇMEL: Muhacir
GÖÇMEN: Muhacir
GÖÇPENDİ: Bedevi
GÖÇÜN: Geçici konaklama
GÖÇÜNCÜ: Misafir
GÖÇÜNMEK: Geçici konaklamak
GÖÇÜRE: Canlı yayın (TV, radyo)
GÖÇÜRÜM: Tehcir
GÖDEK: 1. Manda yavrusu 2. Kısa
GÖDEMEK: Kısalmak
GÖDEN: Çocuk maması
GÖDENMEK: Kısa kalmak
GÖDEŞ: Kısa ve şişman kişi
GÖDEŞMEK: Sırt sırta vermek
GÖĞCE: Ökse otu
GÖĞEN: Mavi
GÖĞENMEK: Mavileşmek
GÖĞER: Sebze
GÖĞERCİ: Manav
GÖĞEZ: Lacivert
GÖĞNÜK: Mavimsi
GÖĞÜLDÜR: Firuze (değerli taş)
GÖKÇEL: 1. Mavimsi 2. Semavi
GÖKÇİN: Mavimsi
GÖKEŞLEK: Gök koordinatı
GÖKEŞLEMEK: Yön belirlemek
GÖKGÖMBEZ: Gökkubbe
GÖKLEN: Semavi
GÖKLENMEK: Semaya yükselmek
GÖKMEN: 1. Atmosfer 2. Semavi
GÖLDEVEK: Yapay göl
GÖLEĞEZ: 1. Göl çiçeği 2. Nilüfer
GÖLEK: Küçük göl
GÖLENDİR: Maydanoz
GÖLERMEK: Gölleşmek
GÖLGEÇ: Perde
GÖLGEĞEN: Taş levreği balığı
GÖLMEÇ: Küçük göl
GÖM: Mezar
GÖMBE: Maden (yeraltı)
GÖMBEZ: Kubbe
GÖMBÜL: 1. Şişman 2. Tıknaz
GÖMEÇ: Tandır ekmeği
GÖMEK: Mezar
GÖMELEK: Ebegömeci
GÖMENEK: Mezarlık
GÖMEZ: Köz ekmeği
GÖMGEN: Mezar
GÖMREN: Ada soğanı
GÖMÜ: Define
GÖMÜÇ: Define
GÖMÜLGEN: Bataklık
GÖMZEK: Saksı
GÖMZEMEK: Bitki dikmek
GÖN: 1. Meşin 2. Deri (işlenmiş)
GÖNÇ: 1. Müreffeh 2. Zengin
GÖNCÜK: Cüzdan
GÖNDEK: İtaatkar
GÖNDEM: İtaatkarlık
GÖNDÜRMEK: İkna etmek
GÖNE: İftihar
GÖNEN: Memnuniyet
GÖNENÇ: Rahatlık
GÖNENGEN: Memnun
GÖNENMEK: Memnun olmak
GÖNERMEK: Huzur vermek
GÖNÜLGÜ: Moral
GÖRÇEK: Ufuk
GÖRÇEMEK: Görmeye çalışmak
GÖRÇÜM: Fani
GÖRDE: İftira
GÖRDEÇİ: İftiracı
GÖRDEK: Acıbalık (Rhodeus türü)
GÖRDEM: İftira
GÖRDEMÇİ: İftiracı
GÖRDEMEK: İftira etmek
GÖRDENMEK: İftiraya uğramak
GÖREÇ: 1. Vizör 2. Büyüteç
GÖREĞÇİ: Bekçi
GÖREĞEN: Basiretli
GÖREK: 1. Manzara 2. Peyzaj
GÖRELGE: Vazife
GÖRENEK: Adet (alışkanlık)
GÖRENMEK: Gıyaben yapmak
GÖRET: Ziyaret
GÖREV: Vazife
GÖREVDEŞMEK: Aynı işi yapmak
GÖREY: Ziyaret
93
GÖREZ: 1. Kehanet 2. Meltem
GÖREZE: Kehanet
GÖREZECİ: Kahin
GÖREZGE: Film (sinema)
GÖREZMEK: Kehanet etmek
GÖRGEN: 1. Edep 2. Adap
GÖRGEZME: 1. Pazar 2. Fuar
GÖRGEZMEK: Pazar / fuar gezmek
GÖRGÜÇ: Dürbün
GÖRGÜN: Terbiyeli
GÖRGÜR: Kamera
GÖRGÜZ: 1. Dürbün 2. Liste
GÖRGÜZLEMEK: Listelemek
GÖRGÜZLENMEK: Listelenmek
GÖRK: Haşmet
GÖRKEM: İhtişam
GÖRKEMEK: Haşmetlenmek
GÖRKEN: Muhterem
GÖRKENMEK: Hürmet görmek
GÖRKETMEK: Haşmetlendirmek
GÖRKEZ: Muayene
GÖRKEZME: Muayene
GÖRKEZMEK: Muayene etmek
GÖRKLEMEK: Haşmet etmek
GÖRKLENMEK: İhtişam kazanmak
GÖRKLÜ: Muhteşem
GÖRKÜTMEK: Yer göstermek
GÖRNEK: Gelin evi
GÖRNEMEK: Gelin görmek
GÖRNÜK: 1. İhtişam 2. Plaka (araç)
GÖRNÜKLÜ: İhtişamlı
GÖRSEMEK: Görmek istemek
GÖRSENMEK: Görür gibi olmak
GÖRSET: Teşhir
GÖRSETMEK: Teşhir etmek
GÖRÜĞEN: Hologram
GÖRÜK: 1. Hayal 2. Güzel
GÖRÜKMEK: Hayal görünmek
GÖRÜKSEME: Görmek isteme
GÖRÜKSEMEK: Görmek istemek
GÖRÜLDE: Şov
GÖRÜLDEMEK: Şov izlemek
GÖRÜLEĞEN: Sıradan
GÖRÜLMEĞEN: Sıradışı
GÖRÜMCEK: Görmeye değer
GÖRÜMLÜ: Güzel
GÖRÜMSÜZ: Çirkin
GÖRÜN: 1. Sarih 2. Net
GÖRÜNÇ: 1. Seyir 2. Vizyon
GÖRÜNÇLEMEK: Seyretmek
GÖRÜNÇLÜK: Teşhir alanı
GÖRÜNDEMEK: Aynaya bakmak
GÖRÜNDEŞ: Ayna
GÖRÜNDEŞMEK: Yansımak
GÖRÜNDÜK: 1. Sarihlik 2. Netlik
GÖRÜNGE: Perspektif
GÖRÜNGEMEK: Uzaktan belirmek
GÖRÜNTEÇ: 1. Ekran 2. Monitör
GÖRÜŞMEL: Diplomasi
GÖRÜŞMEN: Diplomat
GÖRÜT: Müşahade
GÖSTERGE: Emare
GÖSTERGEÇ: İbre
GÖŞ: Yemeklik et
GÖTÜRGE: El arabası
GÖV: Ham (meyve, sebze)
GÖVDE: 1. Beden 2. Vücut
GÖVEK: Cevizin yeşil kabuğu
GÖVERÇEK: Güherçile
GÖVERGE: Morluk
GÖVERGEN: Mor
GÖVEZ: Mağrur
GÖVLEK: Ergen
GÖVRE: 1. Hacim 2. Ceset
GÖVRELİK: Morg
GÖVREMEK: Hacimlenmek
GÖVŞEK: Geviş (çiğneme)
GÖVŞEMEK: Geviş getirmek
GÖVŞEN: Küçük karpuz türü
GÖVTER: Pekmez, yağ, un yemeği
GÖY: Taze
GÖYDÜRGE: Şarbon hastalığı
GÖYDÜRMEK: Tahriş etmek
GÖYMEK: Yanmak
GÖYMEN: Yanık
GÖYNEMEK: Kaşınmak
GÖYNETMEK: Kaşındırmak
GÖYNÜK: Kederli
GÖYNÜMEK: Kederlenmek
GÖYÜK: Humma hastalığı
GÖYÜNÇ: Çile (dert)
GÖZBE: Sihirli ayna
GÖZBEĞEN: Televizyon [236]
GÖZBEV: İlüzyon
GÖZBEVÇİ: İlüzyonist
GÖZDEĞİŞ: Nazar
GÖZDEĞMEK: Nazar değmek
GÖZDEK: Nişan (hedef)
GÖZDEMEK: Nişan almak (hedefe)
94
GÖZEBE: 1. Beklenti 2. Takibat
GÖZEGE: Perde
GÖZEGER: Cazibeli
GÖZEĞÇİ: Direk gözcüsü (gemi)
GÖZEĞEN: 1. Ayna 2. Ufuk
GÖZEĞİR: Cazip
GÖZEĞLEMEK: Aynaya bakmak
GÖZEK: 1. Soroga balığı 2. Dürbün
GÖZEKLEMEK: El gözde bakmak
GÖZEKLENMEK: Dürbünle bakmak
GÖZEMEK: Kopya çekmek
GÖZEN: 1. Kertenkele 2. Hoş
GÖZENMEK: Nazar değmek
GÖZER: 1. Kalbur 2. Sempatik
GÖZERGE: Fiyaka
GÖZERGEMEK: Fiyakalanmak
GÖZERGEN: Fiyakalı
GÖZERGENMEK: Fiyakalılaşmak
GÖZERMEK: Fırsat kollamak
GÖZET: 1. Bekleme 2. Nöbet
GÖZETÇİ: 1. Bekçi 2. Nöbetçi
GÖZETMEN: Müşahit
GÖZEV: Menba
GÖZGE: Vizör
GÖZGEÇ: Ayna
GÖZGENEŞ: Gözenek
GÖZGÖRGEN: Ufuk
GÖZGÜ: Ayna
GÖZKÜŞ: Bakışma
GÖZKÜŞMEK: Bakışmak
GÖZLEÇ: Kapı dürbünü
GÖZLEK: Fırlak gözlü
GÖZLENÇ: Rasat
GÖZLENEK: Rasathane
GÖZLERGE: Rasathane
GÖZLEV: Müşahade
GÖZLEVÜK: Mazgal
GÖZNEK: Akis (yansıma)
GÖZNÜ: Ayna
GÖZNÜK: Pencere
GÖZSENMEK: Nazar değmek
GÖZTEMEK: Nişan almak
GÖZTEZ: Nişan (hedef)
GÖZÜRGEMEK: Sanrı görmek
GÖZÜRGENMEK: Sanrı görünmek
GÖZÜGEŞ: Hayalet
GÖZÜNÇ: Vizyon
GÖZÜNDÜ: Göz kırpma
GÖZÜNDÜRÜK: At gözlüğü
GÖZÜNGÜ: Ayna
GÖZÜNMEK: Aynaya bakmak
GÖZÜNÜR: Göz önündeki
GÖZÜR: Kumar
GÖZÜRGE: Rulet aleti
GÖZÜRGEMEK: Rulet oynamak
GÖZÜRMEK: Kumar oynamak
GÖZÜŞMEK: Gözle işaretleşmek
GÖZÜTMEK: Gözle işaret etmek
GUÇAMAK: Kucağına almak
GUÇMAK: Hoşlanmak
GUÇUK: Köpek yavrusu
GUDUL: Kanal (suyolu)
GUJMAK: Kucaklamak
GULAŞ: Macar çorbası [237]
GULGULA: Hengame
GULU: Hindi (culuk)
GUR: 1. Mezar 2. Şiddet
GURA: Hiyerarşi
GURAMA: Teşkilat
GURAMAK: Teşkilatlandırmak
GURANMAK: Teşkilatlanmak
GURÇUK: Tırtıl (kurtçuk)
GURGUN: Mezar
GURSAÇMAK: Şiddet uygulamak
GURSAÇTI: Şedid (şiddetli)
GURŞAK: Muhasara
GURŞAMAK: Muhasara etmek
GURŞANMAK: Çembere alınmak
GURŞATMAK: Çembere almak
GURUŞ: Karıncalanma (TV)
GURUŞMA: Karıncalanma (TV)
GURUŞMAK: Karıncalanmak (TV)
GURVAĞA: Zemberek
GURVAMAK: Kurmak (mekanik)
GURVANMAK: Kurulmak (alet)
GUTARAN: Tebrik eden
GUTARMA: Tebrik
GUTARMAK: Tebrik etmek
GUYULDAMAK: Ahenkli olmak
GUYULDAR: Ahenkli
GUYULDAŞMAK: Ahenklenmek
GUZ: Yakışıklı
GUZAR: Süvari (Macarca)
GÜBELEK: Kelebek
GÜBÜR: Çöp (süprüntü)
GÜCEM: Cebir (zorlama)
GÜCEME: Mecburi
GÜCEMEK: Kuvvet uygulamak
GÜCENİR: Mahcup
95
GÜCÜK: Şubat ayı
GÜCÜNMEK: Zoruna gitmek
GÜCÜNSEMEK: Zoruna gelmek
GÜÇEK: Kuvvetli
GÜÇEL: Zorluk
GÜÇELMEK: Zorlanmak
GÜÇEM: Cebir (zorlama)
GÜÇEMÇİ: Zorba
GÜÇEMEK: Zorbalık etmek
GÜÇEMEN: Zorba
GÜÇENMEK: Güç toplamak
GÜÇETKİÇ: Jeneratör
GÜÇETMEK: Güç vermek
GÜÇEV: Kuvvet
GÜÇEY: Kuvvetli
GÜÇEYMEK: Güç toplamak
GÜÇKEY: Zorlu
GÜÇLEMEK: Takviye etmek
GÜÇLEV: Takviye
GÜÇSÜNMEK: Zor bulmak
GÜÇSÜRMEK: Kuvvetten düşmek
GÜÇTEMEK: Kuvvetlendirmek
GÜÇTENMEK: Kuvvetlenmek
GÜÇÜN: 1. An (zaman) 2. Lahza
GÜÇÜNMEK: Mülahaza etmek
GÜÇÜRGEMEK: Kuvvet kullanmak
GÜÇÜRGEN: Kuvvet kullanan
GÜDE: Özet
GÜDEK: 1. Motivasyon 2. Murat
GÜDELEMEK: Özetlemek
GÜDER: 1. Çoban 2. Murat eden
GÜDERGE: 1. Taktik 2. Strateji
GÜDERGEÇ: Uzaktan kumanda
GÜDERGEMEK: Taktik uygulamak
GÜDERMEN: Çoban
GÜDEY: Çoban
GÜDÜL: Sacda mısır ekmeği
GÜDÜLENÇ: Motivasyon
GÜDÜM: Kumanda etme
GÜDÜNÇ: 1. Siyaset 2. Politika
GÜDÜR: Kurgu (hayal)
GÜDÜRMEK: Kurgulamak
GÜĞEREK: Küf
GÜĞERMEK: Küflenmek
GÜLÇÜRMEK: Gülümsemek
GÜLDÜRÇÜ: Komedyen
GÜLDÜRGEN: 1. Komik 2. Mizahi
GÜLDÜRGÜ: Fıkra
GÜLDÜRMEN: Komedyen
GÜLEGEŞ: 1. Şaklaban 2. Soytarı
GÜLEĞEN: Mütebessim
GÜLEK: Mütebessim
GÜLER: Güleryüzlü
GÜLERMEK: Tebessüm etmek
GÜLERMEN: Gülümseyen
GÜLESİN: İyi niyet temennisi
GÜLEYEN: Gürlü kuşu
GÜLGÜ: 1. Komedi 2. Mizah
GÜLGÜLÜK: 1. Komik 2. Mizahi
GÜLGÜN: Mütebessim
GÜLSÜN: İyi niyet temennisi
GÜLSÜRGEN: Gülümseyen
GÜLSÜRMEK: Gülümsemek
GÜLÜÇEN: Matrak (gülünç)
GÜLÜK: Komik
GÜLÜMÇEK: Müstehzi (alaycı)
GÜLÜNMEK: İstihza etmek
GÜLÜNTÜ: 1. Komedi 2. Mizah
GÜLÜT: 1. Komedi 2. Mizah
GÜMEÇ: Ebegömeci
GÜMELEK: Ebegömeci
GÜMÜL: Buket
GÜNBİLİM: Kronoloji
GÜNBİLİMSEL: Kronolojik
GÜNBİLMEK: Takvim tutmak
GÜNCÜK: Kısa gün (kış günü)
GÜNÇE: 1. Şemsiye 2. Takvim
GÜNÇEK: Şemsiye
GÜNÇEMEK: Gün saymak
GÜNDEM: Aktüalite
GÜNDEMEK: Gün geçmek
GÜNDEN: Aktüel
GÜNDENKLİĞİ: Solstis
GÜNDEŞ: Aynı günde olan / doğan
GÜNDEŞMEK: Aynı günde olmak
GÜNDİZME: Takvim
GÜNDİZMEK: Takvim tutmak
GÜNDÜK: Pencere
GÜNDÜLEMEK: Hürmet etmek
GÜNDÜLENMEK: Hürmet görmek
GÜNDÜN: Güneş ışığı
GÜNDÜR: Güneşlik yer
GÜNE: Sabah vakti
GÜNEÇ: 1. Nafaka 2. İstihkak
GÜNEK: Mühlet
GÜNEL: Vade
GÜNELMEK: Vade geçmek
GÜNELTMEK: Vade koymak
GÜNEMEK: Mühlet vermek
96
GÜNENMEK: Hava aydınlanmak
GÜNGEME: Takvim
GÜNGEMEK: Gün saymak
GÜNGEN: Güneş saati
GÜNGÖRE: Pencere
GÜNKEŞ: İçtima
GÜNKEŞMEK: İçtima yapmak
GÜNLE: Gece vakti
GÜNÖNE: Perihel (günberi)
GÜNÖTE: Afel
GÜNSÜR: Güneş çarpmış
GÜNSÜMEK: Güneş çarpmak
GÜNÜ: Haset
GÜNÜCÜ: Hasetçi
GÜNÜKLEN: Mutat (her gün olan)
GÜNÜKLENMEK: Mutat yapmak
GÜNÜLEMEK: Haset etmek
GÜNÜLENMEK: Hasede uğramak
GÜNÜZ: Gübre
GÜNYELİ: Sabah rüzgarı
GÜRE: Kuvvet
GÜRELEŞ: Bereket
GÜRELEŞMEK: Bereketlenmek
GÜRELMEK: Feyz bulmak
GÜREMEK: Kuvvetlenmek
GÜREMEN: Kuvvetli
GÜREN: Ahır
GÜRENE: Devlet
GÜRENMEK: Kuvvet toplamak
GÜREŞENGİ: Pehlivan duası
GÜREŞMEN: Pehlivan
GÜRKE: 1. Gök gürlemesi 2. Salı
GÜRKEMEK: Gök gürlemek
GÜRKÜM: Safran bitkisi
GÜRLEVÜK: Gök gürültüsü
GÜRNEK: Birbirine yaslanma
GÜRNEL: Saf (sıra)
GÜRNELMEK: Saf oluşturmak
GÜRNEMEK: Birbirine yaslanmak
GÜRNEŞ: Birbirine sokulma
GÜRNEŞMEK: Birbirine sokulmak
GÜRNETMEK: Biraraya getirmek
GÜRSEMEK: Mayalamak [238]
GÜRSENMEK: Mayalanmak
GÜRÜÇ: Esmer pirinç (bitki)
GÜRÜK: Sıpa
GÜRÜLGEN: Şelale
GÜRÜZ: Kambur
GÜRÜZMEN: Kambur
GÜRZE: Bol (ağaç, bitki, saç)
GÜRZELEK: Bol bulunan
GÜVENÇ: 1. Teminat 2. Garanti
GÜVELEK: Küçük kelebek
GÜVENEK: Kefalet (hukuk)
GÜVENİR: Emin olan kişi
GÜVERİLMEK: Serbest bırakılmak
GÜVERMEK: Serbest bırakmak
GÜVEY: Damat
GÜVEYÇEK: Tekrar evlenen erkek
GÜVEYDEŞ: Bacanak
GÜVEYMEK: Başka eve taşınmak
GÜVEYTMEK: Salmak, göndermek
GÜVEZ: Mor renk
GÜVÜLDEK: Uğultulu
GÜVÜLDEMEK: Uğuldamak
GÜVÜLTÜ: Uğultu
GÜYEGÜ: Baharat
GÜYMEN: Şovmen
GÜYMENÇE: Şov
GÜYMENMEK: Şov yapmak
GÜZDEK: Güzü geçirme
GÜZDEMEK: Güzü geçirmek
GÜZELEY: Güzün kalınan ev
GÜZEM: Sonbahar
GÜZEN: Hoş
GÜZER: Sempatik
GÜZERMEK: Sonbahar gelmek
GÜZEY: 1. Kuzey 2. Gölgelik
GÜZLEK: Güzün kalınan yer
GÜZLEMEK: Güzün kalmak
GÜZMEK: Hoş görünmek
- H -
HAÇA: 1. Hırs 2. İnat
HAÇAGAY: 1. Hırslı 2. İnatçı
HAÇAMAK: Hırs / inat etmek
HAÇAN: Ne zaman?
HAÇANMAK: Hırslanmak
HAÇIRGAMA: Çiftleşme (cinsel)
HAÇIRGAMAK: Çiftleşmek (cinsel)
HADAK: Karakol
HADAKÇI: Karakol nöbetçisi
HADAMAK: Sabitlemek
HADAR: Sabit
HADAS: 1. Nöbet 2. Kazık
HADAŞ: Dost
HADAŞMAK: Dost olmak
HADAV: Karakol nöbeti
HAĞIZ: Bal
HAĞIZAK: Bal arısı
97
HAK: Muhafaza [239]
HAKAN: İmparator
HAKÇI: Muhafız
HAKLAMAK: Muhafaza etmek [240]
HAKLANGAN: Mahfuz
HAKLANMAK: Muhafaza edilmek
HALAÇ: Simit (gevrek)
HALAGAY: Rus şapkası
HALAL: Helal (Arapça)
HALAMAK: Dönüşmek
HALAP: Sel
HALASAMAK: Zennelik etmek
HALAY: Halk dansı [241]
HALAYLAMAK: Halay çekmek
HALAYMA: Sürü
HALAYMAK: Sürü oluşmak
HALAZA: Kendigelen ekin
HALAZMAK: Kendisi çıkmak (bitki)
HALÇA: 1. Kilim 2. Küçük halı
HALDAK: Penis
HALDAMAK: Zıpkınlamak
HALDANMAK: Zıpkınlanmak
HALDAV: Zıpkın
HALHA: Moğol [242]
- Halhaca: Moğolca
- Halhaya: Moğolya
HALIK: Hava [243]
HALIM: Balina (Moğolca)
HALINMAK: Havalanmak
HALITMAK: Havalandırmak
HALKAMAK: Hayırdua etmek
HALKAŞ: Hayırdua
HALKAŞMAK: Hayırdua edişmek
HALKIMAK: Fırtına esmek
HALKIN: Rüzgar tanrısı (mit)
HALLAĞAN: Samanyolu galaksisi
HALMA: Erişte
HALMAK: Erişte kesmek
HALMAN: Sabun (Mançuca)
HALPAMA: Ekmek (un karışımı ile)
HALPAMAK: Ekmek yapmak
HAM: 1. Tam 2. Hep
HAMAK: Tamamen
HAMAN: Çuval
HAMANÇA: Azık torbası
HAMI: 1. Tamamı 2. Hepsi
HAMIŞ: Perşembe günü
HAMRUN: Enfiye
HAN: Kral [244]
HANA: Nereye?
HANAR: Balık yüzgeci
HANAY: 1. Kızak 2. Köşk 3. Villa
HANÇA: Kraliçe
HANDALA: Tahtakurusu
HANDIRMAK: Memnun etmek
HANDU: Çeltik (Çince, Mançuca)
HANDUCUN: Pirinç töreni / şarkısı
HANDUGAÇ: Tepeli bülbül kuşu
HANMAK: Memnun olmak
HANTURGAY: Kanarya kuşu
HAR: Kara kartal
HARA: Nere?
HARADA: Nerede?
HARADAMAK: Yoklama yapmak
HARAGAY: Karaçam ağacı
HARAK: Mercek
HARAKÇIK: Göz merceği
HARAKSAK: Hipermetrop
HARAKSAMAK: Gözünü açmak
HARALGAN: Miyop
HARALMAK: Lanetlenmek
HARAMA: Teşhir
HARAMAK: Lanetlemek [245]
HARAN: 1. Teşhirci 2. Hasis
HARANDA: Düğün çadırı
HARANMAK: Teşhir olmak
HARATMAK: Teşhir etmek
HARAV: 1. Teşhir (cinsel) 2. Lanet
HARAVÇI: Teşhirci (cinsellik)
HARAY: 1. Nara 2. İmdat
HARAYÇI: İmdat isteyen kimse
HARAYGA: Alarm
HARAYLAMAK: İmdat istemek
HARAYLANMAK: Nara atmak
HARAYAK: Buzağı
HARAZ: Değirmen
HARAZAN: Kamçı
HARAZMAN: Değirmenci
HARBASMAK: Kabus görmek
HARÇAK: Kumbara
HARGA: Halbur
HARGAMAK: Elemek
HARGANMAK: Elenmek
HARGASAN: Anayasa Mahkemesi
HARGAŞ: Halbur
HARGAY: Kuru
HARGAYMAK: Kurumak
HARKIT: Torbalı cin (baca cini)
HARLAS: Aralık ayı
98
HARMAK: 1. Durmak 2. Kaldırmak
HARSA: Kuduz (hastalık)
HARSAL: Kudurmuş
HARSAMAK: Kudurmak
HARUGAR: 1. Beddua 2. Lanet
HASAK: Paten
HAŞLAÇ: Tencere
HAŞLAĞAN: Tencere
HAŞLAK: Kaynar
HATA: 1. Defa 2. Kere [246]
HATALAMAK: Tekrarlamak
HATALANMAK: Tekrarlanmak
HATAN: İmparatoriçe
HAVAR: Bahar
HAVLU: Peşkir (Kürtçe)
HAVURGA: Hilal
HAY: 1. Ne? 2. Esef 3. Destan
HAYAK: Seyahat
HAYAMAK: Seyahat etmek
HAYAN: 1. Ne taraf? 2. Hovarda
HAYATMAK: Seyahat ettirmek
HAYÇAN: Mühlet
HAYÇI: Destan anlatıcısı
HAYÇIN: Teessüf eden
HAYÇINMAK: Teessüf etmek
HAYDAÇ: Yular
HAYDAK: Dehleme (at vb.)
HAYDAKÇI: At arabası sürücüsü
HAYDAMA: Atlı eşkiya (Macarca)
HAYDAMAK: Dehlemek (at vb.)
HAYDAMAN: Sürücü (at arabası)
HAYDATMA: İş gördürme
HAYDATMAK: İş gördürmek
HAYDAV: At sürme
HAYDAVÇI: At arabası sürücüsü
HAYDUT: Harami (Macarca)
HAYGAMAK: Feryat etmek
HAYGAŞ: Figan
HAYGAŞMAK: Figan edişmek
HAYGAY: Feryat
HAYIŞ: İstirham
HAYIŞKAN: Saksağan kuşu
HAYIŞMAK: İstirham etmek
HAYIŞMAN: İstirham eden
HAYKIRGAÇ: Megafon
HAYKIRGAN: Çok bağıran
HAYKIRMAK: Bağırmak
HAYKIRTLAK: Sesi yüksek
HAYLAK: Hazar martısı (kuş)
HAYLAM: Seçim propagandası
HAYLAMÇI: Propagandacı
HAYLAMAK: Propaganda yapmak
HAYLANGA: Miting
HAYLANGAN: Miting katılımcısı
HAYLANMAK: Motive olmak
HAYLAP: Destan
HAYLAV: 1. Propaganda 2. Tercih
HAYLAVÇI: Propogandacı
HAYLIK: Teessüf
HAYMAN: Cüzdan
HAYRA: 1. Rica 2. İstirham [247]
HAYRALMAK: Rica edilmek
HAYRAMAK: Rica /istirham etmek
HAYRAN: Ricacı
HAYZAMAK: Uykuda konuşmak
HAYZAN: Hezeyan
HAYZANMAK: Hezeyan etmek
HAYZAR: Uykuda konuşan
HAZANAK: Tencere
HAZARAN: En uzun gündüz
HAZARMAK: Beyazlaşmak
HEÇİR: Katır (köken net değil)
HEDEN: Ne kadar?
HELMEFİN: Sinema (Mançuca)
HELMEN: Gölge (Mançuca)
HEMDEŞ: Hemfikir
HEMDEŞMEK: Hemfikir olmak
HEPÇEK: 1. Ataç 2. Kıskaç
HEPTEĞEN: Totalite
HEPTEĞENCİ: Totaliter
HEPTEMEK: Totalite yapmak
HEPTELMEK: Totalite yapılmak
HERE: Müşahade
HEREÇİ: 1. Müşahit 2. Şahit
HEREK: Vaka
HEREL: Şua (ışın)
HEREMEK: Müşahade etmek
HEREN: Göbek bağı
HERENDEŞ: Akraba
HERGEN: Alfabe (Mançuca)
HERLEĞEN: Frenk üzümü
HEVEK: Kepek (saç)
HEY: 1. Enerji 2. Seslenme sözü
HEYLEŞMEK: Ayaküstü konuşmak
HIBIZGI: Düdük
HIĞIR: Düşman
HIĞIRLAMAK: Düşmanlık etmek
HIĞIRLAŞMAK: Husumet etmek
HIN: 1. Kısas 2. Ceza
99
HINÇ: 1. Kin 2. Nefret
HINILIŞ: 1. Kısas cezası 2. Buhran
HINILMAK: Kısas edilmek (ceza)
HINMAG: Kısas (ceza) [Hınmak]
HINMAK: Kısas etmek (ceza) [248]
HIRÇIN: Huysuz
HIRDA: Bozuk para
HIRDALAMAK: Para bozdurmak
HIRDALANMAK: Para bozulmak
HIRDAN: Adem elması kemiği
HIRLAŞMAK: Arası bozulmak
HIRŞI: Bileği taşı
HIRŞILAMAK: Bilemek
HIRŞILANMAK: Bilenmek
HISKILIK: Flamingo kuşu
HIŞKIL: Turşu
HIŞKILAMAK: Turşu kurmak
HIŞKILANMAK: Turşulaşmak
HIV: Nem
HIVLANMAK: Nemlenmek
HIYINMA: İltica [249]
HIYINMAK: İltica etmek
HIYRALMAK: Seks yapmak (kadın)
HIYRAMAK: Seks yapmak (erkek)
HIYRAŞ: Seks (cinsel birleşme)
HIYRAŞMAK: Seks yapmak
HIZIK: 1. Şerit (yol) 2. Satır (yazı)
HIZINMAK: Tahammül etmek
HIZMAK: Şerit çekmek [250]
HİM: İşaret direği [251]
HİMİZ: 1. Trafik tabelası 2. Marka
HİMLEÇ: Trafik lambası
HİMLEMEK: Direk kertmek
HİMLENMEK: Trafik ışığı yanmak
HİMLEŞ: Siren ışığı
HİMLEŞMEK: Siren yanıp sönmek
HİN: Mağara
HİYZİK: İdrar
HİZGİ: Feraset
HİZGİR: Feraset sahibi
HİZGİRLİK: Feraset
HİZMEK: Feraset etmek
HOBANAK: Kelebek tırtılı
HOCA: Tecrübeli kişi [252]
HOCAMAK: Tecrübe edinmek
HOD: 1. Çakmaktaşı 2. Yıldız
HODUGAN: Hayret eden
HODUKMA: Hayret
HODUKMAK: Hayret etmek
HODUKMAN: Hayret eden
HODUTAY: Takımyıldız
HOKUNÇ: Pişmanlık
HOKUNMA: Pişmanlık
HOKUNMAK: Pişman olmak
HOKUZ: Manda (camız) [253]
HOLA: Delta (çatalova)
HOLAVAR: Pastoral şiir
HOLMAK: Arzulamak
HOMUDAMAK: Şikayet etmek
HOMUDANMAK: Şikayetlenmek
HOMUDAL: Şikayet
HOMURGA: Abluka
HOMURGAMAK: Ablukaya almak
HOMURGANMAK: Kuşatılmak
HOMUZ: Flüt
HONAK: 1. Kervansaray 2. Otel
HONAKLAMAK: Otelde kalmak
HONMAK: Bir yerde gecelemek
HOR: 1. Hakir 2. Elverişsiz
HORA: 1. Halay 2. Cins at
HORABAŞ: Halaybaşı
HORAKAY: Halk (toplum)
HORAMA: Karaağaç
HORAMAK: Hor görmek
HORALMAK: Hor görülmek
HORANMAK: Dilencilik yapmak
HORAV: Cemaat
HORAYDA: Çok sesli müzik
HORAYDAMAK: Koroyla söylemek
HORGA: Burç (kale)
HORGUÇ: Hacamat aleti
HORHAR: Nargile
HORHARMAK: Nargile içmek
HORKUNÇ: Manyetizma
HORKUNÇAK: Mıknatıs
HORKUNÇAMAK: Mıknatıslanmak
HORLAV: Tahkir (hakir görme)
HORMAK: Göğüs kafesi
HORMAKÇAK: Göğüs zırhı
HORTDAMAK: Mezardan çıkmak
HORTDAN: Zombi (yaşayan ölü)
HOŞAL: Memnun
HOŞALMAK: Memnun olmak
HOŞNA: Hoppa
HOŞNAMAK: Hoppalık etmek
HOŞNAŞMAK: Cilveleşmek
HOTAN: Pelikan kuşu
HOTAY: Akrep burcu (gök) [254]
HOYLAMAK: Telafuz etmek
100
HOYLAŞ: Aksan
HOYLAŞMAK: Aksanlı konuşmak
HOYLAV: Telafuz
HOYNUK: Küre (içi boş)
HOYUNÇA: Striptiz
HOYUNÇU: Striptizci
HOYUNÇAMAK: Striptiz yapmak
HOYUNMAK: Koynunu açmak
HOYRA: Nara
HOYRAMAK: Nara atmak
HOYRAŞMAK: Nara atışmak
HOYRAT: Uzun hava
HOZAK: Bekar
HOZAMAK: Yalnız kalmak
HÖBELEN: Kuzu göbeği mantarı
HÖL: 1. Nem 2. Rutubet
HÖLEK: Nemli toprak
HÖLEM: Başlık parası
HÖLEMEK: Nemlendirmek
HÖLEN: Yeşil arazi
HÖLENGE: Vaha
HÖLENMEK: Nemlenmek
HÖLEŞMEK: Nemlenmek
HÖLETMEK: Nemlendirmek
HÖLLE: Tahıl çorbası
HÖMEY: Gırtlak
HÖREMEK: Nara atmak
HÖREN: Nara
HÖRENMEK: Nara atmak
HÖVENK: Pamuk
HÖYEK: 1. Fildişi 2. Kemik
HÖYKÜRMEK: Ötmek (horoz)
HÖYLEM: Cümle (dilbilgisi) [255]
HÖYLEMEK: Cümle kurmak
HÖYLEŞ: Hasbıhal [256]
HÖYLEŞME: Hasbıhal
HÖYLEŞMEK: Hasbıhal
HÖYÜK: Tümülüs
HÖZ: Hece [257]
HÖZDE: Güya
HÖZDEME: Kekeme
HÖZDEMEK: Kekelemek
HÖZLEMEK: Hecelemek
HÖZLENMEK: Hecelenmek
HUBAR: Soluk (renk)
HUBARMAK: Rengi solmak
HUBULGAN: Kurtadam
HUBULMAK: Kurda dönüşmek
HUĞANGA: Kuşkonmaz (bitki)
HUĞUL: Havale (hastalık)
HUĞULMAK: Havale geçirmek
HUĞUR: Keman (çalgı)
HUĞURÇU: Kemancı
HUĞURDAMAK: Keman çalınmak
HUĞURDATMAK: Keman çalmak
HUĞURGAN: Kemankeş
HULA: Esmer
HULDAMAK: 1. Yaymak 2. Örtmek
HULDASUN: Muşamba
HULGAMAK: Çalmak (hırsızlık)
HULGANA: Bozkır faresi (Mus)
HULGANMAK: Çalınmak (hırsızlık)
HULGAV: Hırsızlık
HULGAVÇI: Hırsız
HULGAY: Hırsız
HULGAYLAMAK: Hırsızlık yapmak
HULMAKUN: Tavşan
HUMA: Susam (Mançuca)
HUNAR: Elbise
HUNDA: 1. Hırsızlık 2. Çuval
HUNDAÇI: Hırsız
HUNDAĞAN: Kadeh
HUNDAMAK: Kadeh doldurmak
HUNGAR: Macar
- Hungarca: Macarca
- Hungarya: Macarya
HUNMAK: Çalmak (hırsızlamak)
HUR: Karatavuk
HURA: Hiyerarşi
HURAĞAN: Kuzu
HURAK: Koleksiyon
HURAKÇI: Koleksiyoncu
HURAL: Konsey
HURALDAMAK: Konsey toplamak
HURALDAŞ: Senatör
HURALDAŞMAK: Senato toplamak
HURALGA: Kongre
HURALGAMAK: Kongre toplamak
HURALTAY: Senato
HURAMA: Teşkilat
HURAMAK: Bir araya gelmek
HURANMAK: Teşkilatlanmak
HURBAY: Sıkma börek
HURÇAK: Kemer
HURÇAMAK: Kemer takmak
HURÇANMAK: Kemer takınmak
HURGUÇ: Kerpeten
HURKU: Kükürt (Mançuca)
HURLAK: Kundak
101
HURLAMAK: Kundak sarmak
HURLANDIRMAK: Sarmak
HURLANMAK: Kundak sarılmak
HURMAK: Ulumak (kurt, köpek)
HURT: Kurtçuk (solucan)
HURTMA: Köpekbalığı
HURTMAK: Isırmak
HUSMA: Suçiçeği hastalığı
HUSMAK: Döküntü olmak (vücut)
HUSUMAK: Traş etmek
HUSUN: Traş
HUSUNMAK: Traş olmak
HUSUR: Kısır (çocuğu olmayan)
HUŞTAK: Düdük
HUŞTAMAK: Düdük çalmak
HUTAG: Kudsiyet [“g” ile yazılır]
HUTAGTAY: Zikir ayini
HUTUK: Asalet
HUTUKLU: Asil
HUVA: 1. Kestane rengi 2. Bahçe
HUVALAMAK: Ezmek
HUVASAN: Rahip (Çince)
HUYAK: Ürküntü
HUYAN: Ürkek
HUYANMAK: Ürkmek
HUYMA: Kulübe
HUYMAK: Ürkmek
HUYUK: Canavar
HUYZU: Çinli Müslüman (Çince)
HÜDER: Misk geyiği
HÜN: Joker (iskambil)
HÜNÜRDEMEK: Mırıldanmak
HÜREN: Kahverengi
HÜRNE: Kokarca (hayvan)
HÜVESEN: Rahibe (Çince)
HÜZGEÇ: Filtre
HÜZGEMEK: Filtrelemek
HÜZGENMEK: Filtrelenmek
HÜZMEK: Filtrelemek
HÜZÜLMEK: Filtrelenmek
- I -
IÇANMAK: Dikkat etmek
IÇKI: Vicdan
IÇKIN: Vicdanlı
IÇKINMAK: Vicdanına uymak
IÇLAK: Astar
IDA: Muhafaza
IDAÇI: Muhafız
IDALAMAK: Kışkılamak (köpek) [258]
IDALANMAK: Kışkılanmak (köpek)
IDIGA: Azad kurbanı
IDIĞ: Fevkalade
IDIĞAN: Azad edilmiş hayvan [259]
IDIK: Azad kurbanı (Bahire, Saibe)
IDILMAK: Azad edilmek
IDIM: Zaruret
IDIMAK: Azad etmek
IDINMAK: Azad olmak
IDITMAK: Tehdit etmek
IĞAÇ: 1. Kereste 2. Fersah (ölçü)
IĞAÇÇI: Keresteci
IĞAR: Kıymetli
IĞARLIK: Kıymet
IĞDIR: Hoş
IĞIK: Keman (çalgı)
IĞILÇAK: Salıncak
IĞILDAMAK: Yavaşça akmak
IĞILMAK: Sallanmak
IĞIR: Fecir
IĞIRDAK: Viyolensel
IĞIRDAMAK: Gıcırdamak
IĞIRMAK: Salınmak
IĞIŞAK: Web (internet)
IĞIŞMAK: Gezinmek
IĞLAMAK: Figan etmek
IĞLAŞMAK: Figan edişmek
IĞLINGAÇ: Küçük salıncak
IĞLINMAK: Salınmak
IĞMAK: Hızlı hareket etmek
IĞRAM: Salınım
IĞRAMAK: 1. Sarsmak 2. Sallamak
IĞRANMAK: Salınmak
IĞRIK: Sarkaçlı saat
IHMAK: Çökmek (deve)
IHRA: Yabani sarmaşık
IHTIRMAK: Çöktürmek (deve)
IJILDAMAK: Islık çalmak
IJILDANMAK: Islık çalmak (hafif)
IJILDAŞMAK: Islık çalışmak
IJILDAV: Islık
IJKIR: Islık
IJKIRIK: Islık
IJKIRMAK: Islık çalmak
IKILIK: Hıçkırık
IKIRMAK: Soluğu tıkanmak
IKIŞMAK: Bunalmak (kalabalık)
IKITMAK: Ikındırmak
IKLIĞ: 1. Rebap 2. Lir (telli çalgı)
IKMAK: Süt sağmak
102
ILAÇIN: Şahin kuşu
ILAMAK: Haber götürmek
ILANMAK: Haber almak
ILAŞ: İcabet
ILAŞMAK: İcabet etmek
ILAY: Harç (vergi)
ILCIR: iltihap
ILCIRANMAK: İltihaplanmak
ILCIRATMAK: İltihap kaptırmak
ILÇAMAK: Hoppalık yapmak
ILÇIN: 1. Hoppa 2. Hafifmeşrep
ILÇINMAK: Hafifmeşreplik etmek
ILDAM: 1. Sürat 2. Hız
ILDAMAK: Sürat / hız yapmak
ILDANMAK: Sürat / hız artırmak
ILDIR: 1. Hiddetli 2. Dehşetli
ILDIRIŞ: Parıltı
ILDIRIŞMAK: Parlamak (alev)
ILDIRMAK: Hiddetlenmek
ILGA: Hücum
ILGAL: 1. Nem 2. Fark
ILGAMAK: Hızlı hareket etmek
ILGANMAK: Hızlanmak
ILGANUS: Yunus balığı
ILGAR: 1. Hücum 2. Atlı saldırı
ILGAT: Müphem
ILGAV: 1. At koşusu 2. Ganyan
ILGAVUL: Süvari
ILGINÇAR: Kuşkirazı
ILGIT: Halim
ILGITMAK: Halimleştirmek
ILIMDAMA: İtidal
ILIMDAMAK: İtidal etmek
ILIMDAŞ: Mutedil (itidalli)
ILIMDAŞLIK: İtidal
ILIMDAŞMAK: İtidal edişmek
ILINÇ: İtidal
ILIŞIK: Yayın balığı
ILIZ: Zayıf
ILIZMAK: Zayıflamak
ILKIM: Serap
ILKIMAK: Serap görmek
ILMA: Vahiy
ILMAK: Vahiy gelmek
IMAK: Göndermek
IMÇI: Biberon
IMÇILAMAK: Biberonla beslemek
IMÇILANMAK: Biberon emmek
IMIZMAK: Hafiften hareketlenmek
IMIZGANMAK: Yarı uyanık olmak
IMLAÇ: Trafik işareti
IMLAMAK: İşaret kazığı çakmak
IMLANMAK: İşaret kazığı çakılmak
IMLIK: Ünlem işareti (imla)
IMRAK: Hasret duyan
IMRAMAK: Hasret duymak
IMRANMAK: Hasret çekmek
IMRAZ: Hasta
INAÇ: Emin (güvenilir)
INAK: 1. Eminlik 2. Dost 3. Yaver
INAKSIZ: Emin olmayan
INAL: 1. Mümin 2. Kont 3. Baron
INAM: İman
INAMA: Şehadet (dine girme)
INAMAK: Şehadet etmek (dinsel)
INAN: İman
INANÇ: İtikat
INANGAN: 1. Mümin 2. Mutemet
INANGI: İtimat
INANMAK: İman etmek
INAVAT: Şehadet (dine girme)
INCALIZ: Yaban soğanı
INCALMAK: Narinleşmek
INCALTMAK: Narinleştirmek
INCAMAK: Rencide olmak
INCATMAK: Rencide etmek
INÇAK: Gamlı
INÇAKLAMAK: Hıçkırarak ağlamak
INÇAMAK: Gamlanmak
INÇATMAK: Gamlandırmak
INDIR: Harman
INDIRMAK: Harman etmek
INGAMAK: Tasdik etmek
INGAY: 1. Tasdik 2. Kip
INGAYLI: 1. Tasdikli 2. Müsait
INGIR: Hayvan sırtı
INGIRÇAK: 1. Semer 2. Palan
INGIRÇAMAK: Hayvan binmek
INIRDAMAK: Uğuldamak
INIRDANMAK: İnlemek
INIRDAŞMAK: Uğuldaşmak
INIRGA: Üzüm arısı
INKILDAMAK: İnlemek
INRAMAK: Böğürmek
INRATMAK: Böğürtmek
IPRAMAK: Korezyona uğramak
IPRATMAK: Korezyona uğratmak
IR: 1. İspiyon 2. Şarkı
IRABAKAÇ: Teleskop
103
IRABAKAN: Rasathane
IRABAKMAK: Uzağa bakmak
IRAGAY: Uzak
IRAGAYMAK: Uzaklaşmak
IRAKSAK: Miyop
IRAKSAMAK: Gözünü kısmak
IRAKTALMAK: Kement atmak
IRAKTAMAK: Uzağa bakmak
IRAKTANMAK: Gözleri dalmak
IRALGAN: Hipermetrop
IRALMAK: Uzaklaşmak
IRAM: 1. Uzaklık 2. Kehanet
IRAMAK: Uzaklaşmak
IRAMÇI: Kahin
IRAMÇILAMAK: Kehanet etmek
IRAN: Sabah
IRANMAK: Sabah olmak
IRAŞMAK: Mesafe açılmak
IRATMAK: Uzaklaştırmak
IRAY: Cennet
IRAZ: 1. Baht 2. Talih
IRÇAK: Manivela
IRÇAMAK: Ağırlık uygulamak
IRÇAN: 1. Terazi ağırlığı 2. Sırıtkan
IRÇANMAK: Ağır çekmek
IRÇMAK: Sırıtmak
IRDAM: Şarkı
IRDAMAK: Şarkı söylemek
IRGA: 1. Talih 2. Baht 3. Şans
IRGAK: 1. Kanca 2. Mandal
IRGALAMAK: Sarsmak
IRGALANMAK: Sarsılmak
IRGALMAK: Sallanmak
IRGAMAK: 1. Sallamak 2. Sıkmak
IRGAN: Çamaşır ipi
IRGANMAK: Sallanmak
IRGAŞMAK: Boğuşmak
IRGATMAK: Sarsmak
IRGAY: Yayın balığı
IRGAYMAK: Bükülmek
IRGAYTMAK: Bükmek
IRGIN: Hasta
IRGINMAK: Hastalanmak
IRGITMAK: Hücum etmek
IRIK: Kehanet
IRIKLAMAK: Kehanette bulunmak
IRILDAMAK: Laf atmak
IRILDAŞMAK: Ağız dalaşı yapmak
IRILMAK: Bitap olmak
IRILTMAK: Bitap etmek
IRIM: 1. Kehanet 2. Büyülü söz
IRIMÇI: Kahin
IRINMAK: Kehanet etmek
IRITMAK: Bitap etmek
IRIZ: Meşum kehanet
IRIZÇI: Şom ağızlı
IRIZLAMAK: Kötüye yormak
IRIZLANMAK: Kötüye yorulmak
IRK: 1. Alamet 2. Fal
IRKALMAK: İşaret olmak
IRKANMAK: İşaret etmek
IRKIL: 1. Falcı 2. Efsanevi Kam [260]
IRKILMAK: Fal bakılmak
IRKIMAK: Şaman dansı yapmak
IRKINMAK: Büyülü söz söylemek
IRKIT: Fal malzemesi
IRKITMAK: Fal baktırmak
IRKMAK: Fal bakmak
IRLAM: İspiyon
IRLAMAK: İspiyonlamak
IRLANMAK: İspiyonlanmak
IRLAŞ: Ağız dalaşı
IRLAŞMAK: Ağız dalaşı yapmak
IRLAY: Şırıltılı akarsu
IRMAG: Nehir [Irmak]
IRMAK: İspiyonlamak
IRMAN: İspiyoncu
IRSAMAK: Uzun hava okumak
IRSAN: Uzun hava okuyucusu
IRZAMAK: Sırıtmak
IRZAN: Sırıtkan
ISAÇ: Kalorifer
ISAR: Menkul
ISIDAN: Hardal
ISIĞÇAK: 1. Hamam 2. Kaplıca
ISIK: 1. Kalori 2. Hararet
ISINAK: Soba
ISIRGI: Trahoma
ISITAÇ: Radyatör
ISITMAÇ: Kettle (su ısıtıcı)
ISIYAH: Nevruz bayramı [261]
ISKA: Hedefi kaçırma
ISKALAMAK: Hedefi kaçırmak
ISKANAK: Lağım faresi
ISKINMAK: Hırıltılı solumak
ISKIR: Düdük
ISKIRIK: Düdük sesi
ISKIRMAK: Düdük çalmak
ISKIRMAN: Flüt
104
ISKIRTMAK: Flüt çalmak
ISKITÇAK: Verem hastalığı
ISKITMAK: Derinden öksürmek
ISLAÇ: Hortum / duş başlığı
ISLATKI: Hidrojen
ISMAK: Sevk etmek
ISMAN: İrsaliye
ISMAR: 1. Sevk 2. Sipariş
ISMARGA: Sipariş
ISMARIÇ: Sipariş
ISMARLAMAK: Sipariş vermek
ISMARLANMAK: Sipariş verilmek
ISMAZ: 1. Gayrı menkul 2. Felçli
ISMAZLIK: 1. Sabitlik 2. Felç
ISOT: Biber
ISSIK: Hararet
ISTAMAK: Duman çıkarmak
ISTANMAK: Duman tütmek
ISTAT: Sigara
ISTATMAK: Sigara içmek
ISTIK: Hararet
ISTIKLANMAK: Hararetlenmek
ISTIM: Bebek bekleme (gece)
ISTIMLAMAK: Bebek beklemek
ISTISU: Termal su
IŞAN: 1. Hedef 2. Şafak
IŞANÇ: İtimat
IŞANDIRAN: Kefil
IŞANDIRI: Kefalet
IŞANDIRMAK: Kefil olmak
IŞANGA: Garanti Belgesi
IŞANGAN: Garantili
IŞANIK: Teminat
IŞANIKLI: Teminatlı
IŞANIKSIZ: Teminatsız
IŞANIŞ: İtimat
IŞANMAK: İtimat etmek
IŞANMAZ: İtimat etmez
IŞARGAN: Mütebessim
IŞARMAK: Tebessüm etmek
IŞIL: Parıltı
IŞILAÇ: Projektör
IŞIM: Deri bacak örtüsü / altlığı
IŞIN: 1. Şua 2. Lazer
IŞINAR: Fosfor
IŞINIM: Şualanma
IŞINLAMA: Teleportasyon
IŞINLAMAK: Teleporte etmek
IŞINLANMAK: Teleporte olmak
IŞIRGA: Projektör
IŞIRGAMAK: Parlamak
IŞITAÇ: Lamba
IŞITMAN: Lamba
IŞKIMAK: İptila etmek
IŞKINMAK: Müptela olmak
IŞKIR: Islık
IŞKIRIK: Islık
IŞKIRMAK: Islık çalmak
IŞKIVAZ: Müptela
IŞNAMAK: Işık yaymak
IŞNAR: Fosfor
IŞTAMAK: İçine giymek
IŞTAN: Külot
IŞTANMAK: Külot giymek
IŞTIR: Yabanpazısı
ITALAMAK: Tevzi etmek
ITALANMAK: Tevzi olmak
ITANMAK: Uzaklaşmak
ITARMAK: Uzaklaştırmak
ITIĞ: Koku
ITIR: Güzel koku
ITMAK: Kokmak
IVALAMAK: Cilalamak
IVALANMAK: Cilalanmak
IVILDIRIK: Havyar
IY: 1. Feryat 2. Ay (takvim)
IYAK: Kararname
IYAM: Ağustos ayı
IYAMAK: Hesaplamak
IYAMAN: Mühendis
IYÇI: Ağlayıcı (cenazelerde)
IYDAMAK: Takvim tutmak
IYDAR: Takvim
IYDARMAK: Takvim tutmak
IYGAR: Maaş
IYGARMAK: Maaş almak
IYIĞ: 1. Doğa ruhu 2. Mukaddes
IYIK: 1. Hafta 2. Omuz
IYIKDAT: Haftalık
IYIN: Artarak
IYINÇ: Tazyik
IYINMAK: Eziyet görmek
IYIŞ: 1. Armağan 2. Hediye
IYIŞAK: 1. Armağan 2. Hediye
IYIŞMAK: Hediyeleşmek
IYKILAMAK: Sevk etmek
IYLAMAK: Feryad etmek
IYLIK: Edep
IYLIKMAK: Edepli davranmak
105
IYLIKSANMAK: Ar etmek
IYMAK: Tazyik uygulamak
IYNAK: 1. Mani 2. İktisat
IYNAMAK: Mani okumak
IYNAR: Mani (edebiyat)
IZALAMAK: Alay etmek
IZALANMAK: Alay edilmek
IZANMAK: Kefil olmak
IZATMAK: Kefil etmek
IZAY: Tebessüm
IZAYMAK: Tebessüm etmek
IZGAR: Ayaz
IZGARMAK: Ayaz çıkmak
IZGIL: Kabile
IZGIŞ: 1. Polemik 2. Nifak
IZGIŞÇI: Nifakçı
IZGIŞMAK: Polemiğe girmek
IZGIT: Kız kuşu
IZIH: Hayvan tanrısı (mitoloji)
IZIK: Sürgün (ceza)
IZILDAMAK: Vızıldamak
IZILDANMAK: Vızıldanmak
IZIRAK: Sinekkapan bitkisi
IZIRGA: Küpe
IZIRGALIK: Kulak memesi
IZIRGAĞAN: Küpe deliği
IZIRGAN: Küpe çengeli
IZIRMAK: Küpe deliği açmak
IZIRTMAK: Küpe takmak
IZKINMAK: Serbest kalmak
IZKINDIRMAK: Serbest bırakmak
IZLAMAK: Takibat yapmak
IZLANMAK: Takibata uğramak
IZLAV: Takibat
IZMAK: Sürgüne göndermek
- İ -
İÇDENET: Dahili teftiş
İÇDENETİM: Dahili teftiş
İÇDÜZEN: Disiplin
İÇEĞEN: 1. Meyhane 2. Mağara
İÇEK: 1. Hortum 2. Sucuk
İÇELMEK: İçe kapanmak
İÇELTMEK: İçe kapatmak
İÇENDİRMEK: İçeriye kapatmak
İÇENEK: Meyhane
İÇENMEK: İçine kapanmak
İÇEREK: Pipet
İÇERGE: 1. Meyhane 2. Samimi
İÇEV: Bahçeli ev
İÇGEÇİT: Tünel
İÇGER: Enderun
İÇGERMEK: İçinde bulunmak
İÇİGEN: Samimi
İÇİK: 1. İçine kapanık 2. Dahili
İÇİKMEK: Dahil olmak
İÇİNGİR: Hassas (duygulu)
İÇİNMEK: İçine çekmek
İÇİRGİ: 1. Keçe 2. Sünger
İÇİTEÇ: 1. Enjektör 2. Şırınga
İÇİTKEN: Serum iğnesi
İÇİTMEK: Enjekte/ şırınga etmek
İÇİTMEN: 1. Enjektör 2. Şırınga
İÇKE: Dahil
İÇKEK: Vampir
İÇKELİK: Dahili
İÇKER: Teba
İÇKERMEK: Tabi olmak
İÇKEZİK: Tifo hastalığı
İÇKEZMEK: Tifo olmak
İÇKİN: 1. Samimi 2. Mündemiç
İÇKİR: Riya
İÇKİRLİ: 1. Riyakar 2. Mürayi
İÇKÖYNEK: Fanila
İÇLEK: Hassas (duygulu)
İÇLEMEK: Tazammun etmek
İÇMEN: Ayyaş
İÇMEZ: İçki içmeyen kişi
İÇMEZLİK: Alkol içmeme durumu
İÇÖLÇER: Manometre
İÇRE: İçinde
İÇREMEK: İhtiva etmek
İÇSEMEK: Darılmak
İÇTELİK: Muhteva
İD: 1. Rakam 2. Sembol [“d” ile]
İDE: 1. Sihir 2. Nüfuz 3. İşaret
İDEGER: Nüfuzlu
İDEGET: Sihirbaz
İDEĞ: İşaret (hayvan)
İDEĞLİ: İşaretli (hayvan)
İDEĞSİZ: İşaretsiz (hayvan) [262]
İDEK: 1. Ümit 2. Malumat
İDEKLİ: Ümitvar
İDELEK: Sendika
İDELİ: Sihirli
İDELMEK: Haber almak
İDENMEK: Tetkik etmek
İDEME: İşaret
İDEMEK: İşaret etmek
İDER: Nüfuzlu
106
İDERE: Karahindiba otu
İDERGE: Süt sağımı
İDERGEN: Süt sağım yeri
İDERMEK: Süt sağmak
İDEŞ: Haberleşme
İDEŞME: Telgraf [263]
İDEŞMEK: Haberleşmek (telgraf)
İDETEY: Sihirbazlar toplantısı
İDETMEK: Haber vermek
İDERZEK: Güğüm (süt kabı)
İDEY: Büyükbaba (dede)
İDİ: İlah
İDİK: 1. Mübarek 2. İnatçı
İDİLMEK: Donanmak
İDİMEK: Donatmak
İDİŞ: Kap kacak
İDİZ: 1. İlahi 2. Yüce
İGE: Ruh
İGEL: Meşe palamudu ağacı
İGEV: Tırnak törpüsü
İGEVLEMEK: Tırnak törpülemek
İGEZE: Nekahat
İGİL: İki telli çalgı
İĞ: 1. Maraz 2. Patoloji 3. Dert
İĞDİ: Hilekar
İĞDEMEK: Hile yapmak
İĞDİLE: Zehir
İĞDİLEMEK: Zehirlemek
İĞDİLENMEK: Zehirlenmek
İĞDİŞ: Hadım
İĞDİZ: Verem hastalığı
İĞEK: 1. Çene 2. Çene kemiği
İĞEMEK: İtiraz etmek
İĞENÇ: İnat
İĞENMEK: İnat etmek
İĞER: Zağar (av köpeği)
İĞEŞKEN: İnat
İĞEŞMEK: İnatlaşmak (karşılıklı)
İĞEZ: 1. Hastalık 2. Maraz
İĞİL: Küçük telli saz
İĞİLMEK: Beli bükülmek
İĞİNMEK: Zaafiyet geçirmek
İĞİNSEME: Zaaf
İĞİNSEMEK: Zaaf göstermek
İĞİR: 1. Çark 2. Kerahat vakti
İĞİRÇEK: Topaç
İĞİRMEK: Dönmek
İĞİRTMEK: Döndürmek
İĞİT: Hilekar
İĞİTMEK: Hile yapmak
İĞLEK: Marazlı
İĞLEMEK: Dert sahibi olmak
İĞLENMEK: Marazlanmak
İĞLEZ: Maraz
İĞLİ: 1. Marazlı 2. Dertli
İĞMEK: 1. Bükmek 2. Çevirmek
İĞNEÇ: 1. Arı iğnesi 2. Enjektör
İĞNİK: Dizanteri
İĞNİKMEK: Dizanteri olmak
İĞREK: Bilinmeyen kötü güç
İĞREMEK: Negatif enerji almak
İĞRENMEK: Midesi bulanmak
İĞREŞMEK: İhtilafa düşmek
İĞRETMEK: Negatif enerji vermek
İĞSEK: Yoldan çıkan kişi (mecaz)
İĞSEMEK: Yoldan çıkmak (mecaz)
İĞSEN: 1. Kalleş 2. İlgisiz
İĞSENMEK: Yön değiştirmek
İĞSİZ: 1. Marazsız 2. Dertsiz
İJENÇ: İtimat
İJENMEK: İtimat etmek
İKEN: Yirmi (sayı)
İKENGE: 1. Orijin 2. Element
İKEV: Çift (ikili)
İKEVLEN: 1. Çift kişi 2. Karı-koca
İKİLEV: Kararsızlık
İKİLEVÇİ: Kararsız
İKİN: Sani
İKİNDİ: Öğle ve akşam arası
İKİNTİ: 1. Emsal 2. Kopya
İKİNTİSİZ: Emsalsiz
İKİT: Hayvan terbiyesi
İKİTÇİ: Hayvan terbiyecisi
İKİTMEK: Hayvan terbiye etmek
İKİTMEN: Hayvan terbiyecisi
İKİZEK: İkizlerin her biri
İKİZER: İkizlerin her biri
İKŞİT: Tımarlı sipahi
İLBEN: Vatansever
İLBEY: Vali
İLBİLGE: Müsteşar
İLBİLİK: Devlet arşivi
İLBİLMEK: Kamu idare etmek
İLBİZ: Sümüklü böcek
İLCER: Memleket (doğulan yer)
İLCERMEK: Memlekete dönmek
İLÇEBEY: Kaymakam
İLÇİ: Bürokrat
İLÇİK: 1. Kasaba 2. Yaban arısı
107
İLÇİMEK: Vücut ısısı artmak
İLÇİN: Vücut ısısı
İLÇİNMEK: Ateşten sayıklamak
İLÇİR: Zincir
İLÇİRBE: Zincir
İLÇİRME: Zincirleme
İLÇİRMEK: İç içe geçirmek
İLDEM: 1. Acele 2. Pişmanlık
İLDEMEK: Acele etmek
İLDEN: Aşikar
İLDENMEK: Aşikar olmak
İLDERME: Belediye
İLDERMEK: Belediyecilik yapmak
İLDEŞ: Hemşehri
İLDEŞMEK: Aynı şehirde yaşamak
İLDİ: Fayda
İLDİK: Çelme
İLDİR: Sicim
İLDİRME: 1. İdam ipi 2. İdam
İLDİRMEK: Asarak öldürmek
İLDİŞMEK: Kavga etmek
İLDİZ: 1. Menşe 2. Orijin
İLEĞMEK: Rencide olmak [264]
İLEK: 1. Yazı tarafı (para) 2. Kopça
İLEKÇE: Kopça
İLEKLEMEK: Kopçalamak
İLEKLENMEK: Kopçalanmak
İLEKTİRMEK: İliklemek
İLELEŞ: Beraberlik (birliktelik)
İLELEŞMEK: Beraber olmak
İLEM: 1. Hoş 2. Ferah
İLEMEK: 1. Takmak 2. İlmik atmak
İLEMEN: Bir şehrih kurucusu
İLENÇ: Lanet
İLENEK: Lanet
İLENGEŞ: Mavi yengeç
İLENMEK: Lanet etmek [265]
İLER: Vaka
İLERGEN: Önde olan
İLERK: Eyalet
İLERLEK: Terakki eden
İLERMEK: Öne çıkmak
İLERTMEK: Öne çıkartmak
İLEŞ: Flört
İLEŞKEN: Çapkın
İLEŞMEK: Flört etmek
İLEŞMEN: Flört eden
İLEŞTİRMEK: Çöpçatanlık yapmak
İLEŞTİRMEN: Çöpçatan
İLETİŞİM: Haberleşme
İLETİŞMEK: Haberleşmek
İLETKEÇ: Kablo
İLETKEL: Rapor
İLETKELCİ: Raportör
İLETKEMEK: Rapor vermek
İLETKER: Raportör
İLETMEN: Mesajcı
İLEV: 1. Cinsel ilişki 2. Seks
İLEY: Cinsel organ (her iki cins için)
İLEZ: Halüsinasyon
İLEZMEK: Halüsinasyon görmek
İLEZİK: Filiz
İLEZLENMEK: Halüsine olmak
İLEZMEK: Filizlenmek
İLGE: Kalıp
İLGEÇ: Edat
İLGEK: Çengel
İLGEMEK: Nakletmek [266]
İLGEN: 1. Delil 2. İspat 3. Dişi deve
İLGENÇEK: Ceza kırbacı
İLGENMEK: Sevk edilmek
İLGER: Raf
İLGEŞ: Fermuar
İLGEŞMEK: İç içe geçmek
İLGEŞTİRMEK: İç içe geçirmek
İLGETMEK: Sevk etmek
İLGEVÜR: Vestiyer
İLGEZDİ: Çok yer görmüş kişi
İLGEZEK: 1. Seyahat 2. Zeki
İLGEZER: Seyyah
İLGEZMEK: Seyahat etmek
İLGİK: Sulh
İLGİMEK: 1. Ait olmak 2. Barışmak
İLGİN: Ait
İLGİNÇ: Enteresan
İLGİNMEK: Tesir etmek
İLGİR: Sulh sever
İLGİRMEK: Sulh yapmak
İLGİZ: Merak
İLGİZEK: Meraklı
İLİKMEN: Kandil (lamba)
İLİMEK: Rastlamak
İLİMTE: Rabıta
İLİMTEMEK: Rabıta kurmak
İLİN: Hafif
İLİNÇİ: Eğlence
İLİNÇİLEMEK: Eğlenmek
İLİNÇİLETMEK: Eğlendirmek
İLİNDİRMEK: Bağlantı kurmak
108
İLİNEK: Link (internet)
İLİNGİ: 1. Bürokrasi 2. Rabıta
İLİNMEK: Linke gitmek (internet)
İLİŞ: Fiş (elektrik)
İLİŞTİRİ: Post-it not
İLİTMEK: Sevk etmek
İLKE: Prensip
İLKİNMEK: Yerinden sıçramak
İLKİT: Dil tutukluğu
İLKİTMEK: Dili tutulmak
İLKMEK: Birikmek
İLMEK: Hücum etmek
İLMEN: Kamusal
İLMEŞEK: Bağırsak ağrısı
İLMÜN: Cehennnem (Mançuca)
İLSELLEŞMEK: İstimlak olmak
İLSELLEŞTİRME: İstimlak
İLSELLEŞTİRMEK: İstimlak etmek
İLSEK: Vatan hasreti
İLSEMEK: Vatanını özlemek
İLSER: Vatan hasreti çeken
İLSEVER: Vatansever, patriot
İLSEVMEK: Vatan sevmek
İLSİRET: Yurt bozan
İLSİRETMEK: Yurdundan etmek
İLSÜYER: Vatansever, patriot
İLSÜYMEK: Vatan sevmek
İLTE: Sevkiyat
İLTEBER: Vali (şehir yöneticisi)
İLTECİ: Sevkiyatçı
İLTER: Vali (şehir yöneticisi)
İLTERİM: Şehir yönetimi
İLTERİŞ: Devlet kurucusu kişi
İLTERME: Devlet / şehir yönetimi
İLTERMEK: Devlet / il yönetmek
İLTİNDİRMEK: Sevk etmek
İLTİNMEK: Sevk edilmek
İLTMEK: Sevk etmek
İM: İşaret
İMCEMEK: Pandomim yapmak
İMCEMEN: Pandomimci
İMCENMEK: Jest yapmak
İMÇİZER: Stenograf
İMÇİZİM: Stenografi
İMÇİZMEK: Steno yazmak
İMDEĞEN: Marka
İMDEMEK: Markalamak
İMDİ: Öyleyse
İME: Dağ keçisi
İMECE: Dayanışma
İMECİ: Dayanışmacı
İMEÇ: Kooperatif
İMEG: 1. Haz 2. Aş (yemek) [İmek]
İMEGEN: Çengelboynuz dağ keçisi
İMEK: Yardım etmek
İMEN: Panik
İMENMEK: Paniklemek
İMER: 1. Hayırsever 2. Abluka
İMERMEK: Ablukaya almak
İMGE: 1. Sembol 2. İmaj
İMGELEM: Sembolizasyon
İMGELEMEK: Sembolize etmek
İMİR: 1. Sis 2. Sis tanrısı [267]
İMİRÇEMEK: Sis çıkmak
İMİRÇENMEK: Sislenmek
İMİŞ: Meyva
İMLEÇ: Kursör
İMLEMEK: İşaretlemek
İMLENMEK: İşaretlenmek
İMLEŞMEK: İşaretleşmek
İMNEMEK: İşmar etmek
İMREK: Gıpta eden
İMREMEK: Gıpta etmek
İMREN: Gıpta edilen şey
İMRENCE: Heves
İMRENCEK: Hevesli
İMRENÇ: Gıpta
İMRENMEK: Gıpta etmek
İMREŞ: İhtiras
İMREŞMEK: İhtiras etmek
İMSİK: Kokuya hassas burun
İMSİKLEMEK: Koku almak (köpek)
İMSİLEMEK: Koklayarak aramak
İMSİLENMEK: Koklanıp bulunmak
İMSİMEK: Koklamak
İMSİNMEK: Koklanmak
İMSİR: Arama köpeği
İMTİNMEK: Şevke gelmek
İNCENEK: Nezaket
İNCEREK: Nazik
İNCESEN: Meltem
İNÇ: Huzur
İNÇEK: Bataklık samuru
İNÇKİ: Sükunet
İNÇLİ: Huzurlu
İNÇSİZ: Huzursuz
İNDEK: 1. Zarar 2. Ziyan
İNDEMEK: Zarar etmek
İNDEŞ: İflas
109
İNDEŞMEK: İflas etmek
İNDETMEK: Zarar ettirmek
İNDİ: 1. Öyleyse 2. Halen
İNDİR: Kürsü
İNEÇ: 1. Kurbanlık 2. Mahzen
İNEHSİT: Doğum tanrıçası [268]
İNELMEK: Kurban edilmek
İNELGE: İskele
İNELGEMEK: İskeleye inmek
İNELİK: Kız böceği
İNEMEK: Kurban etmek [269]
İNENÇ: Kurban
İNENGİ: Sabah
İNENİZ: Slalom
İNENMEK: Kurban töreni yapmak
İNER: 1. Merhametli 2. Mütevazi
İNERGE: Yokuşun iniş yönü
İNERMEK: Merhamet etmek
İNEŞ: 1. Dere 2. Çay (akarsu)
İNEŞMEK: Dere / çay akmak
İNEV: Dağlama (yakma)
İNEVLEMEK: Dağlamak (yakmak)
İNEVLENMEK: Dağlanmak
İNEY: Büyükanne (nine)
İNEZ: Zayıf
İNEZMEK: Zayıflamak
İNGEN: Dişi deve
İNGİN: 1. Nezle 2. Nevazil
İNGİR: Alacakaranlık
İNGİZ: Derin
İNJEMEK: Gülmek (Mançuca)
İNİ: Prens
İNİÇE: Prenses
İNİLGE: Istırap
İNELGEMEK: Istırap çekmek
İNİLGETMEK: Istırap vermek
İNİR: Akşam
İNİRÇEK: Süzme yoğurt
İNİRÇEMEK: Yavaşça çökelmek
İNİRDEMEK: Mırıldanmak
İNİRME: Alacakaranlık
İNİRMEK: Akşam olmak
İNİŞKE: Rampa
İNKİŞ: Eşek arısı
İNMEN: Vatka (omuzluk)
İNREME: Figan
İNREMEK: Figan etmek
İNSEMEK: İnme eğiliminde olmak
İNSER: İnme eğiliminde olan
İNZER: Yıkma vinci (inşaat)
İNZERMEK: Yıkmak
İPELEK: İpek böceği kelebeği
İPİLDEMEK: Işık titreşmek
İPKİN: Menekşe rengi
İPSEK: Devedikeni
İPSEMEK: İp gibi uzamak
İPSİL: 1. Elyaf 2. Lif (tel)
İPSİMEK: İp gibi uzamak
İR: 1. İyi niyet 2. Makam
İRBEN: Kekik
İRBİÇ: Porsuk
İRBİZ: Leopar
İRÇİ: Makam sahibi
İRDE: 1. Tetkik 2. Tahlil
İRDEBİL: Dava (hukuk)
İRDEBİLMEN: Avukat
İRDELEMEK: Tetkik etmek
İRDELENMEK: Tetkik edilmek
İRDELMEK: Tetkik / tahlil edilmek
İRDEM: 1. Sperm 2. Hüner
İRDEME: Laboratuvar sonucu
İRDEMEK: Tetkik / tahlil etmek
İRDEMEN: Tetkik / tahlil eden
İRDENMEK: Kendini incelemek
İRDEŞ: 1. Tetkik 2. Tahlil
İRDEŞMEK: Birbirini incelemek
İRDİK: Kıymet
İRDİŞ: Hüner
İREK: 1. İrade 2. Daha (da)
İRELDEMEK: İçine yerleştirmek
İRELDEY: Barut çubuğu
İREMÇEK: Labne peynir
İREMEK: İrade etmek
İREN: 1. Erkek 2. Geyik 3. Vasıta
İRENÇ: İrade
İRENÇİ: İradeli
İRENMEK: İrade göstermek
İRET: Şarap
İRETMEK: Şarap üretmek
İREY: Büyükbaba (dede)
İRGE: 1. Esas 2. Asıl
İRGECENGE: Demokratik (Mançuca)
İRGEN: Sivil (Mançuca)
İRGERMEK: Muvaffak olmak
İRGESEMEK: Şuh bakmak (kadın)
İRGEYEK: Cüce
İRGİ: 1. Muşmula 2. Turfanda
İRGİN: Profesyonel
İRİGEN: Peynir eritmesi yemeği
110
İRİK: Muazzam
İRİLTEÇ: 1. Mikroskop 2. Büyüteç
İRİM: Müjde
İRİMÇEK: Peynir
İRİMEK: Ekşimek (süt)
İRİNÇ: Bedbahtlık
İRİNÇLİ: Bedbaht
İRİNÇLEMEK: Bedbaht olmak
İRİNÇLETMEK: Bedbaht etmek
İRİNDİRMEK: Cerahatlendirmek
İRİNGEN: Kanlı cerahat
İRİNMEK: Cerahatlenmek
İRİS: 1. Hürriyet 2. Koruyucu ruh
İRİŞKEN: Meşgul
İRİŞKİN: Sucuk
İRİŞMEK: Meşgul olmak
İRİTME: Lor peyniri
İRİTMEK: Lor haline getirmek
İRİZ: Dev
İRİZDİRMEK: Bıktırmak
İRİZMEK: Bıkmak
İRK: 1. Koyun 2. Naz
İRKE: Naz
İRKECEY: Nazlı [270]
İRKELEMEK: Nazlandırmak
İRKELENMEK: Nazlanmak
İRKELİ: Nazlı
İRKEŞ: Yaramazlık
İRKEŞMEK: Yaramazlık edişmek
İRKETEY: Çocuk çetesi
İRKEY: Naz
İRKEYİN: Nazlı
İRKİ: Taharrüş
İRKİL: 1. Heybetli 2. Ürkünç
İRKİLCİN: Medusa (deniz anası)
İRKİLDEK: Ahtopot
İRKİLENME: Taharrüş etme
İRKİLENMEK: Taharrüş etmek
İRKİLMEK: Taharrüş etmek
İRKİLTMEK: Taharrüş ettirmek
İRKİN: 1. Afacan 2. Hikmetli
İRKİNÇ: Taharrüş
İRKİNMEK: Taharrüş etmek
İRKİŞİ: Erkek
İRKİT: 1. Lor peyniri 2. Ürkütücü
İRKİTMEK: Lor peyniri yapmak
İRKLEMEK: Zorlamak
İRKLENMEK: Zorlanmak
İRKLETMEK: Zorlatmak
İRKLİ: Nazlı
İRKMEK: Taharrüş etmek
İRLEMEK: Peynir mayalamak
İRLENMEK: Peynir mayalanmak
İRMEG: 1. Haz 2. Zevk [İrmek]
İRMEK: Haz /zevk duymak
İRMEKLENMEK: Eğlenmek
İRPEK: Makas
İRPEKLEMEK: Makaslamak
İRPEKLENMEK: Makaslanmak
İRSEK: Orospu (argo)
İRSEMEK: Orospuluk etmek (argo)
İRŞİ: Peri (Sanskritçe, şüpheli)
İRT: Vergi
İRTSİZ: Vergisiz
İRZİ: Evliya [271]
İRTÇEK: Saat
İRTMEK: Zaman geçmek
İRYİĞİT: Mert
İSEGEY: Keçe
İSEKMEK: Kokmak
İSEMCEMEK: Koleksiyon yapmak
İSEMCEN: Koleksiyon (Mançuca)
İSEN: 1. Koku 2. Sahih
İSENMEK: Koklamak
İSER: Sersem
İSERLENMEK: Sersemlemek
İSİLMEK: Terden kaşınmak
İSİMEK: Sıcaktan terlemek
İSİNMEK: Hararet yapmak
İSİRMEK: Gözü kararmak
İSİRGEMEK: Sıcak basmak
İSİRGENMEK: Sıcaktan fenalaşmak
İSİTMEK: Hararetlendirmek
İSİZ: 1. Fena 2. Şerli
İSİZLİK: 1. Fenalık 2. Şer
İSKE: Maya
İSKEK: 1. Cımbız 2. İstihza
İSKEKÇİ: Cımbızla tüy alan kişi [272]
İSKEMEK: Mayalamak
İSKENMEK: Mayalanmak
İSKER: Mil (çamurlu kum)
İSKERME: Telkin
İSKERMEK: Telkin olmak
İSKERT: Dipnot
İSKERTME: Tembih
İSKERTMEK: Tembihlemek
İSKİMEK: Koklamak
İSKİNMEK: Burun çekmek
İSKİRMEK: Koku yaymak
111
İSKİTMEK: Koklatmak
İSLEMEK: İs yapmak
İSPAN: İspanyol
- İspanca: İspanyolca
- İspanya: İspanyol ülkesi
İSRE: Uzak
İSREMEK: Uzaklaşmak
İSRİK: 1. Buhur 2. Tütsü
İSRİMEK: Buhur / tütsü yayılmak
İSRİNMEK: Buhur / tütsü kokmak
İSRİTMEK: Buhur / tütsü yapmak
İSSİ: Hararet
İSSİMEK: Hararet basmak
İSSİLEMEK: Sıcak basmak
İSSİLENMEK: Sıcaktan bunalmak
İSTELGE: Rica
İSTEMEY: Kafkas halk oyunu
İSTENÇ: İrade
İSTİ: 1. Kalori 2. Hararet
İSTİLEMEK: Hararetlenmek
İSTİNMEK: Hararet yapmak
İŞBİLİR: Ehil
İŞBİLMEK: Ehil olmak
İŞÇEN: 1. Hamarat 2. Faal
İŞÇİMEL: İşçi kurumu
İŞÇİMEN: Hamarat
İŞDİŞİ: Dilber
İŞEN: 1. Kadın 2. Güvenilir insan
İŞENDİRMEK: Güvendirmek
İŞENMEK: İtimat etmek
İŞEVİR: Müteşebbis
İŞEVİRMEK: İş kurmak
İŞEY: Büyükanne (nine)
İŞGEÇ: 1. Alet 2. Makina
İŞGEK: Kayık küreği
İŞGÖREV: Hizmet
İŞGÖREVCİ: Hizmetçi
İŞGÜDER: Müşavir
İŞGÜDÜM: Maslahat
İŞGÜN: Yayla çiçeği
İŞGÜTMEK: Maslahat etmek
İŞİ: Prenses
İŞİÇ: Tencere
İŞİL: Feminal
İŞİM: Samimiyet
İŞİN: Saç örgüsü
İŞİTEÇ: İşitme cihazı
İŞİTKEN: İşitme yeteneği olan
İŞKE: Narin
İŞKEK: Kadın
İŞKELEK: İşkolik
İŞKELEME: Angarya
İŞKELEMEK: Angarya çalışmak
İŞKELETMEK: Angarya çalıştırmak
İŞKER: Aktif
İŞKERMEK: Aktifleşmek
İŞKİRTİ: İpek kumaş
İŞLEĞEN: 1. Aktif 2. Faal
İŞLEMEZİK: Günah
İŞLENCE: Faaliyet
İŞLENÇ: 1. Endüstri 2. Sanayi
İŞLENDİZ: Fabrika
İŞLENEK: Fabrika
İŞLENGE: 1. İcraat 2. Faaliyet
İŞLENGEN: 1. Cari 2. Faal
İŞLENİR: Mesai
İŞLENTİ: Faaliyet
İŞLER: 1. Aktif 2. Faal
İŞLERGE: Sanayi
İŞLERGEN: Sınai
İŞLEŞMEK: Birlikte çalışmak
İŞLEV: Fonksiyon
İŞMEK: 1. Örmek 2. Çalışmak
İŞMEN: Memur
İŞMER: Çalışkan
İŞLİK: Atölye
İŞÖYÜ: Atölye
İŞTELMEK: Hazırlanmak
İŞTEMEK: Hazırlamak
İŞTENKEY: Faal
İŞTENMEK: Faaliyete geçmek
İŞTERMEK: Faaliyete geçirmek
İŞTEŞ: Mesai arkadaşı
İŞTEŞMEK: Aynı işte çalışmak
İŞTİR: Şayet
İŞTİRMEK: Hikaye anlatmak
İTEÇ: El arabası
İTEK: Çizme
İTELGÜ: Yayla şahini kuşu
İTENEK: Piston
İTER: Yırtıcı kuş
İTERCİ: Kuşbaz
İTEREK: El arabası
İTERGE: Jet motoru
İTERMEK: 1. İtelemek 2. İzlemek
İTEYİK: 1. Faraza 2. Eğer ki
İTİ: 1. Güdü 2. Keskin
İTİK: 1. Alet 2. İhtisas
İTİKLİ: 1. Aletli 2. Mütehassıs
112
İTİKMEK: Alet kullanmak
İTİKSİZ: Aletsiz
İTİMGE: İtiş gücü (motor)
İTİMGEN: İtiş gücü yüksek
İTİMGER: Jet motoru
İTİNMEK: Teçhizatlanmak
İTİZ: Enstrüman
İTİZMEK: Enstrüman çalmak
İTKİ: İtiş gücü
İTKİLİ: İtiş gücü olan
İTME: İdman
İTMEÇ: 1. Alet 2. Edevat
İTMELEME: İdman yapma
İTMELEMEK: İdman yapmak
İTMELEŞMEK: Maç yapmak
İTMİŞ: Mütehassıs
İTNİ: Pazartesi günü
İTTİRGEÇ: Scooter (ayak bisikleti)
İVÇEL: Seks (cinsel ilişki)
İVÇELMEK: Seks yapmak (kadın)
İVÇEMEK: Seks yapmak (erkek)
İVDE: Tahribat
İVDEÇİ: Tahripkar
İVDEMEK: Tahrip etmek
İVDEL: Harap
İVDELMEK: Harap olmak
İVDER: Tahribat
İVDERMEK: Tahrip etmek
İVDEŞ: 1. Refik/Refika 2. Partner
İVDEŞMEK: Refakat etmek
İVDİRMEK: Acele ettirmek
İVE: İlk yardım hemşiresi
İVEDİ: Acele
İVEĞEN: Aceleci
İVEL: İlk-Yardım
İVEMEK: İlk-Yardım yapmak
İVENMEK: İlk-Yardım almak
İVGİ: Telaş
İVGİN: Telaşlı
İVİK: Su geyiği
İVİN: Sıra
İVİNÇ: Aciliyet
İVİNKİ: Sıradaki
İVİNMEK: Sıraya girmek
İVLEMEK: Acele etmek
İVLEŞMEK: Tacil olmak
İVLETMEK: Tacil etmek
İVME: Tacil (hız artırımı)
İVMEK: Acele etmek
İYDE: Kuvvet
İYDEMEK: Kuvvet uygulamak
İYDENMEK: Kuvvetlenmek
İYDİLEK: Hayırdua
İYDİLEMEK: Hayırdua etmek
İYDİLENÇ: Hüsnüniyet
İYDİRMEK: Nakletmek
İYE: 1. Sahip 2. Koruyucu ruh [273]
İYEGE: Eğe kemiği
İYEK: Çene kemiği
İYELEMEK: Sahip olmak
İYELENGEN: Sahiplenilmiş
İYELENMEK: Sahiplenmek
İYELEŞMEK: Sahibine alışmak
İYELİK: Sahiplik
İYEM: 1. Sempati 2. Cazibe
İYEMEK: Gıpta etmek
İYEMEN: 1. Malik 2. Melik
İYENMEK: Gıpta etmek
İYER: Semer
İYERÇEN: Uydu (doğal)
İYERLEMEK: Semer vurmak
İYERLENMEK: Semer vurulmak
İYGELEMEK: Şüphe vermek
İYGELENMEK: Şüphelenmek
İYGİ: Nimet
İYİK: 1. Omuz 2. Heves 2. Uğur
İYİLMEK: Nakledilmek
İYİM: Hüsnü niyet
İYİMSEMEK: Optimize etmek
İYİMSENMEK: Optimistlik etmek
İYİMSER: Optimist
İYİN: 1. Dolayısıyla 2. Kavis
İYİNÇ: İstibdat
İYİNMEK: İstibdat etmek
İYİR: Nilüfer (bitki, çiçek)
İYİRMEK: Koklamak
İYİŞMEK: Kokmak
İYİTE: Tazı (av köpeği) [274]
İYİTMEK: Koklatmak
İYİZ: 1. Güzel koku 2. Kaşıkçı kuşu
İYİZGEMEK: Güzel kokmak
İYİZGENMEK: Güzel koku saçmak
İYLEMEK: Deri işlemek
İYLENMEK: Deri İşlenmek
İYMEG: Küpe [İymek]
İYMEK: 1. Nakletmek 2. Postalamak
İYMELMEK: Naklolmak
İYMENMEK: İmtina etmek
İYMİŞ: Meyva
113
İYNEM: Yaren
İZBİZ: Kireç
İZDEM: Tema
İZDEMEK: Tema oluşturmak
İZDEŞ: Aynı yoldan giden
İZDEŞMEK: Aynı yoldan gitmek
İZDÜŞMEK: İrtisam etmek
İZEMEK: İz oluşturmak
İZELMEK: İz oluşmak
İZEN: 1. Din 2. Sahih
İZENÇ: 1. İtikat 2. Sahihlik
İZENÇLİ: İtikatlı
İZENGEN: Mütedeyyin
İZENLEMEK: İyi intiba bırakmak
İZENLEŞMEK: İyi etkileşim almak
İZENMEK: İman etmek
İZENLEMEK: Selamet bulmak
İZENLEŞMEK: Selametleşmek
İZER: Dedektif
İZERLEMEK: Dedektiflik yapmak
İZERMEK: İz takip etmek
İZERTMEK: Arkada iz bırakmak [275]
İZEV: 1. Selamet 2. İnayet
İZGE: Mukaddes [276]
İZGEN: Mübarek
İZGİ: Sevap
İZGİLEMEK: Sevap işlemek
İZGİLENMEK: Sevap kazanmak
İZGİN: Hayırlı
İZGÜDER: 1. Hafiye 2. Dedektif
İZGÜTMEK: Takip etmek
İZGÜVER: 1. Hafiye 2. Dedektif
İZİ: Rab [277]
İZİK: Sıcak kompres
İZİKLEMEK: Kompres yapmak
İZİKLENMEK: Kompres yapılmak
İZİLDEÇİ: İz sürücü
İZİLDEMEK: İz sürmek
İZİM: Alamet
İZİNÇ: Takibat
İZİNMEK: Takibat yapmak
İZİRMEK: Bayılmak
İZİRTMEK: Bayıltmak
İZİRTKİ: Narkoz
İZİT: Film (fotoğraf)
İZİTMEK: İz bırakmak
İZLEÇ: Sinyal
İZLEK: 1. Program 2. Politika
İZLEM: Politika
İZLEN: Müşahede
İZLENÇ: Müşahede
İZLENEK: Şov
İZLENTEY: Konsültasyon (tıp)
İZLETİ: 1. Video 2. Şov
İZLEV: Program (televizyon vs.)
İZME: 1. Hamur 2. Fermuar
İZMEK: İz sürmek
İZMEN: 1. Dedektif 2. Hafiye
İZMENT: Zayıf
İZNEK: Nişan (işaret)
İZVET: Zayıf
- J -
JAGUĞAR: Panter (Guaranice)
JAGULAMAK: Şırıldamak
JAKSAKA: Elma yanak (Mançuca)
JALAK: Aşı (ziraat)
JALDAMAK: Soymak
JALDANMAK: Soyunmak
JALGIN: Ateş tanrısı (mitoloji)
JALIN: 1. Alev 2. Ateş dansı
JALINTAY: Ateş merasimi
JALINTOY: Ateş merasimi
JALKIMAK: Alevlenmek
JALKINMAK: Yıldırım düşmek
JALMUS: Dev
JARGIL: Haberci meleği (mitoloji)
JARIK: Nur
JARLAMAK: Sesli konuşmak
JARLANMAK: Gevezelik etmek
JASALGAN: Sahte
JASALMAK: Sahtesi yapılmak
JASAMAK: Sahtesini yapmak
JASATMAK: Sahtesini yaptırmak
JASIĞAN: Mektup (Mançuca)
JASMAK: Mektup yazmak (Mançuca)
JAYIK: Irmak tanrısı (mit)
JILGA: Paten
JILGAMAK: 1. Kaymak 2. Akmak
JILGAN: Kaygan
JIR: 1. Cırıltı sesi 2. Melodi
JIRGA: Melodi
JIRGAMAK: Melodi mırıldamak
JIRGANMAK: Melodi mırıldanmak
JIRLAMA: Böcek ötüşü
JIRLAMAK: Böcek ötmek
JULUN: Biyografi (Mançuca)
JUNFA: Savaş lordu (Çince)
JURA: Tabir
JURAMAK: Ayrılmak (Mançuca)
114
JURLAMAK: Tabir etmek (rüya)
JURLANMAK: Tabir edilmek (rüya)
- K –
KABAL: Tahkimat (madencilik)
KABALLAMAK: Tahkim etmek
KABAN: Yaban domuzu
KABAR: 1. Kalça 2. Kabadayı
KABARÇA: Kalça (her biri)
KABARGA: Sibirya geyiği
KABAY: Beşik
KABAYLAMAK: Beşik sallamak
KABAYLANMAK: Beşik sallanmak
KABIRZIK: Pul (balık, yılan vs.)
KABIZ: Ateşleme
KABIZGAÇ: Buji
KABIZGAMAK: Şerare yapmak
KABIZMAK: Ateşlemek
KABLAVUÇ: Tabansız terlik
KABULBAZ: Zarf
KABULÇAK: Kostüm
KABULGAMAK: Şekil değiştirmek
KABULGAN: Şekil değiştirme
KABULGANMAK: Şekle girmek
KABULMAK: Şekil değiştirmek [278]
KABULTA: Metamorfoz
KABUR: Sandık
KABURÇAK: 1. Tabut 2. Sert kabuk
KABURŞAK: Pul (balık, yılan vs.)
KAÇAGAY: Dağ keçisi
KAÇAĞAN: 1. Eşek 2. Antisosyal
KAÇALGA: Tekerlekli sandalye
KAÇALGANMAK: Araçla itilmek
KAÇALGATMAK: Araçla itmek
KAÇAMAG: Mamaliga yemeği
KAÇAMAK: Gizlice yapmak
KAÇAN: 1. Vakit 2. Vade
KAÇAR: Katır
KAÇAV: Muhalefet
KAÇAVCI: Muhalif
KAÇAVLAMAK: Muhalefet etmek
KAÇAYGA: Sallanan sandalye
KAÇAYLAMAK: Sallamak
KAÇAYLANMAK: Sallanmak
KAÇIKMA: Yön değiştirme
KAÇIKMAK: Yönünü değiştirmek
KAÇIL: Sinek (iskambil)
KAÇIMSAK: İmtina eden
KAÇIMSAMAK: İmtina etmek
KAÇIR: Panikletici
KAÇIRA: Panik
KAÇIRGAMA: Kız kaçırma
KAÇIRGAMAK: Kız kaçırmak
KAÇIT: 1. Firar 2. Mızrak
KAÇKAR: Hızlı koşan
KAÇMAG: Haremlik [Kaçmak]
KAÇMAK: Erkekten sakınmak
KAÇMAN: Firari
KAÇMAZ: Korkusuz
KAÇSAMAK: Kaçmak istemek
KAÇUN: Kaçarak gelen gelin
KADAÇ: 1. Çekiç 2. Rozet
KADAĞAN: 1. Çakılmış 2. Emir [279]
KADAK: 1. Mıh 2. Ağırlık (200 gr)
KADAKA: Kutup yıldızı (Mançuca)
KADALGAK: Çakal eriği
KADALGAN: Kahraman
KADALMAK: Çakılmak
KADAMA: 1. Muhkem 2. Kavi
KADAMAK: Çakmak (fiil)
KADANMAK: Hapsolmak
KADAR: 1. Hayvan sürüsü 2. Kilit
KADARÇI: Çoban
KADARGAZ: Üvez ağacı
KADARMAK: Muhafaza etmek
KADAŞ: Yaren
KADAŞMAK: Yarenlik etmek
KADATMAK: Hapsettirmek
KADAV: 1. Hapishane 2. Kilit
KADAVIÇ: Firkete
KADAVLAMAK: Hapsetmek
KADAVLANMAK: Hapsedilmek
KADAZ: Mıh (büyük çivi)
KADAZLAMAK: Mıhlamak
KADI: Mıh (büyük çivi)
KADIK: 1. Temel (bina) 2. Kazık
KADINMAK: Pişman olmak
KADIR: 1. Hiddetli 2. Kuvvetli
KADIRGA: Ağaç kabuğu
KADIRGAK: Nasır (deri sertliği)
KADIRMAK: Kabuk bağlamak
KADIZ: Tarçın
KAĞA: Amca
KAĞADAŞ: Amca çocukları
KAĞAL: Tembel
KAĞAN: İmparator
KAĞANAK: Mukoza
KAĞANÇA: İmparatoriçe
KAĞAR: Hastalık getiren ruh
KAĞAY: Martı
115
KAĞAZ: Caka
KAĞAZLANMAK: Caka satmak
KAĞBAL: Eşek arısı
KAĞIL: Kırbaç
KAĞILDAMAK: Vaklamak (ötmek)
KAĞILDANMAK: Vaklamak (ötüş)
KAĞILMAK: Çakılmak
KAĞILTI: Vaklama sesi
KAĞIMAK: Çakmak
KAĞINGA: Zatürre
KAĞINMAK: Zatürre olmak
KAĞIRMAK: Balgam sökmek
KAĞIŞMAK: Tokuşmak
KAĞITMAK: Çakmak
KAĞIZ: Balmumu
KAĞMAK: Silkeleyerek düşürmek
KAĞSIRIK: Balgam
KAĞŞAK: Harap
KAĞŞAMAK: Harap olmak
KAĞŞATMAK: Harap etmek
KAHACIMAK: Kurumak (meyve)
KAHAÇ: Kuru meyve
KAHAVA: Kahve (Arapça)
KAJAY: Kolye
KAK: Meyve kurusu
KAKIMAK: Hırpalamak
KAKINÇ: Hiddet
KAKINMAK: Kendini hırpalamak
KAKIZ: 1. Hiddetli 2. Gözüpek
KAKLAMAK: Kurutmak
KAKLANMAK: Kurumak
KAKPAR: Sıtma
KAKPARMAK: Sıtma tutmak
KAKRAŞ: Kurumuş
KAKRAŞMAK: Suyu çekilmek
KAL: Hava
KALABAY: Hiçbir zaman
KALABUK: Yusufçuk kuşu
KALAÇ: 1. Kürek 2. Simit (gevrek)
KALAGAY: Isırgan otu
KALAĞAN: 1. Baki 2. Otel
KALAK: 1. Mala 2. Atmosfer
KALAKÇA: Ayakkabı çekeceği
KALAKLI: 1. Havadar 2. Yüksekte
KALAMAK: Kutulamak
KALAN: 1. Gökyüzü 2. Arazi vergisi
KALANAK: Pansiyon
KALANCI: Arazi vergisi tahsildarı
KALANÇA: Bakiye
KALANÇAK: Taş duvar
KALANDIR: Stok
KALANDIRMAK: Stoklamak
KALANGIRMAK: Havaya sıçramak
KALANLIK: Vergi alınacak arazi
KALANMAK: Yığılmak
KALAP: Vahşi
KALAŞ: Ekmek (ortası basık)
KALAŞÇI: Ekmekçi (“Kalaş” satıcısı)
KALATMAK: Stoklamak
KALAV: Stok
KALAYMAN: İsyancıbaşı
KALBA: 1. Yabani soğan 2. Kepçe
KALCAMAK: El dağıtmak (iskambil)
KALCANMAK: Zar atmak (oyun)
KALCAŞ: Et suyu çorbası
KALCIMAK: Vahşileşmek
KALCIN: Vahşi
KALCINMAK: Vahşilik etmek
KALCITMAK: Vahşileştirmek
KALCIR: Vahşi
KALCIRMAK: Vahşileşmek
KALÇA: 1. Kel 2. El (iskambil)
KALÇAMAK: Nükte / espri yapmak
KALÇAN: 1. El (iskambil) 2. Dazlak
KALÇANMAK: Sözünden dönmek
KALÇARMAK: Saçları dökülmek
KALÇAV: 1. Nükte 2. Espiri [280]
KALÇAY: Kel
KALÇAYMAK: Kelleşmek
KALDIRAÇ: Manivela
KALDA: Zootoca türü kertenkele
KALDAY: Veliaht prens (1. derece)
KALDAYMAK: Öne çıkmak
KALDAZ: Ateş cini
KALDIK: İzmarit balığı
KALDIRAK: Zırh
KALDIRÇAK: Levye
KALDIRGAÇ: 1. Kriko 2. Vinç
KALDIRKAN: Atlas kelebeği
KALDUN: Beka (kalıcılık)
KALGA: Güveç kabı
KALGAMAK: Sıçrayıp kalkmak
KALGANAŞ: Yıldönümü aşı (ölü)
KALGANÇI: Kıyamet günü [281]
KALGANMAK: Kıyam etmek
KALGATMAK: Yerinden sıçratmak
KALGAY: Veliaht prens (2. derece)
KALGAYMAK: Arkada kalmak
KALGIN: Bakiye
116
KALI: 1. Hava (atmosfer) 2. Artık
KALIĞ: Hava (atmosfer)
KALIĞLANMAK: Havalanmak (kuş)
KALIĞLATMAK: Havalandırmak
KALIK: 1. Zamk 2. Tavan arası
KALILANMAK: Havalanmak
KALILANDIRMAK: Havalandırmak
KALINÇ: Beka (kalıcılık)
KALINÇSIZ: Fani
KALINDI: Başlık parası
KALINGI: Bakiye
KALIR: Uğultu
KALIRAMAK: Uğuldamak
KALISIZ: Bakiyesiz
KALITAN: Muris
KALITIM: Genetik (ırs)
KALITMAK: Genleri aktarılmak
KALITMAN: Muris
KALITSAMAK: Tevarüs etmek
KALITSAL: Genetik (ırsi)
KALIV: Tarafsızlık
KALIVÇI: Bitaraf (tarafsız)
KALKA: 1. Gard (spor) 2. Siper
KALKAK: Kriko
KALKAMAK: Havada durmak [282]
KALKANMAK: Havaya kalkmak
KALKARMAK: Havalanmak
KALKATMAK: Havaya kaldırmak
KALKAVUÇ: Şamandıra
KALKAY: Siper
KALKAYMAK: Sipere yatmak
KALKIMA: 1. Şamandıra 2. Duba
KALKINÇ: Kıyam
KALKINMAK: Kıyam etmek
KALKIRA: Turna kuşu (Grus türü)
KALKSAMAK: Kalkmak istemek
KALKSI: İmsak vakti
KALKUDAY: Gökyüzü tanrısı [283]
KALMA: Kuş kirazı
KALMAN: Baki
KALPAK: Türk ulusal şapkası
KALPAKLILAR: Türk milliyetçileri
KALSAMAK: Kalmak istemek
KALSIZ: Havasız
KALTAK: 1. Eyer 2. Orospu (argo)
KALTAMAK: Üzerine binmek
KALTAMAN: Yankesici
KALTAN: Aceleci
KALTANDAMAK: Acele etmek
KALTANDAŞMAK: Acele edişmek
KALTANMAK: Üzerine yerleşmek
KALTAR: 1. Mavi tilki 2. Madenci
KALTARMAK: Kayarak düşmek
KALTAY: Mütevazı (alçakgönüllü)
KALTAYMAK: Tevazu göstermek
KALTI: Nasıl ki
KALTIRAK: Sıtma hastalığı
KALTIRAV: Titreme
KALTIRAVUK: Titrek çiçek
KALTIRMAK: Titremek
KALVA: Eğitim oku
KALYAN: Nargile (Farsça)
KAM: Şaman
KAMA: 1. Sur (duvar) 2. Tereyağı
KAMAÇAV: 1. Bariyer 2. Barikat
KAMAG: Hapishane [Kamak]
KAMAĞ: Topyekün
KAMAĞAN: Totaliter
KAMAK: Etrafını çevirmek
KAMAKUYU: Hapishane
KAMAL: 1. Sur (duvar) 2. Kale
KAMALAK: Sedir ağacı
KAMALAMAK: Sur ile çevirmek
KAMALANMAK: Sur ile çevrilmek
KAMALGAN: Mahpus
KAMALMAK: Hapsedilmek
KAMAMAK: Hapsetmek
KAMAN: 1. Cesur 2. Amansız [284]
KAMANMAK: Kamlık bahşolmak
KAMAR: Zindan
KAMARLAMAK: Zindana atmak
KAMAŞIK: 1. Parlak 2. Melez
KAMATMAK: Şaman ayini yapmak
KAMAV: 1. Muhasara 2. Abluka
KAMAZ: 1. Rüzgar 2. İlham
KAMBAR: Şaman yardımcısı [285]
KAMÇAT: Kunduz
KAMDAMAK: Kam dansı yapmak
KAMDAŞ: Hemfikir
KAMDAŞMAK: Hemfikir olmak
KAMDI: Su samuru
KAMGA: Ağaç kabuğu
KAMGAK: Sarımsak
KAMGALAK: Sigorta (hukuk)
KAMGALAKÇI: Sigortacı (hukuk)
KAMGALAMAK: Sigortalamak
KAMGALANMAK: Sigortalanmak
KAMJAK: Haşere
KAMIÇ: Kepçe
117
KAMIK: Kara yılan
KAMILMAK: Fırlatılmak
KAMINMAK: Dövünmek
KAMITMAK: Fırlatmak
KAMIYAK: Şaman kehaneti
KAMKALAK: Nöbet
KAMKALAKÇI: Nöbetçi
KAMKALAMAK: Nöbet beklemek
KAMKI: Kumaş ölçüsü
KAMMAK: 1. Dövmek 2. Fırlatmak
KAMLAMAK: Şamanlık yapmak
KAMORTAN: Şamanı koruyan ruh
KAMOS: Kabus [286]
KAMRAMAK: Şamil olmak
KAMRANMAK: Şümul etmek
KAMRAV: Şümul (kapsam)
KAMŞAK: Istakoz
KAMŞAMAK: Tereddüt etmek
KAMŞAT: Tereddüt verici
KAMŞATMAK: Tereddüt ettirmek
KAMTUMAK: İhtiva etmek
KAMTURMAK: Havi olmak [287]
KAMU: Devlet ve toplum [288]
KAMUGA: Mülk (idari)
KAMUK: Amme
KAMUSAL: Umumi
KAMUTAY: Cumhuriyet [289]
KAMZAL: İşlemeli yelek
KANAĞAN: Tatminkar
KANAK: Hacamat
KANAKMAK: Hacamat olmak
KANALMAK: Hacamat etmek
KANAR: Çuval
KANARMA: Mercimek çorbası
KANARMAK: Kan vermek
KANAŞ: Kan kardeşliği
KANAŞMAK: Kan kardeşi olmak
KANAV: 1. Zenne 2. Şarampol
KANAVLANMAK: Zennelik yapmak
KANBASAR: Yapay kalp
KANBASINÇ: Tansiyon
KANÇA: 1. Ne kadar? 2. Kaç?
KANÇAMAK: Fahişelik yapmak [290]
KANÇAK: Fahişe
KANÇAR: Kan davalısı
KANÇAŞMAK: Pazarlık etmek
KANÇAY: Fahişe (hayat kadını)
KANÇIR: Kan donması (soğuktan)
KANÇIRA: Kangren
KANÇIRMAK: Kanı donmak
KANÇURA: Kan emici cin [291]
KANDA: 1. Nerede 2. Lehim
KANDAĞAY: Pantolon
KANDAK: 1. Düğüm 2. Budak
KANDAL: Pranga
KANDALA: Kene
KANDALAMAK: Prangaya vurmak
KANDALANMAK: Prangalanmak
KANDAMAK: Lehimlemek
KANDANMAK: Lehimlenmek
KANDAŞ: Soydaş
KANDAY: Nasıl?
KANDAZ: 1. Usare 2. Serum
KANDI: Kanaatkar
KANDIK: Nisan ayı
KANDIZ: Hacamat iğnesi
KANDIZLAMAK: Hacamat etmek
KANDIZLANMAK: Hacamat olmak
KANGA: 1. Şeytan kovma 2. Keklik
KANGAL: Onopordum (bitki)
KANGAMAK: Şeytan kovmak
KANGANMAK: Şeytan çıkarmak
KANGI: Pelin otu
KANIK: Tatminkar
KANIKIŞ: Tatmin
KANIKMAK: Tatmin olmak
KANIKTIRMAK: Tatmin etmek
KANIM: Güven tanrısı (mitoloji)
KANINÇ: Tatmin
KANIRÇAK: Levye
KANIRSAMAK: Cinsel birleşmek
KANIRSANMAK: Çiftleşmek (dişil)
KANIRSATMAK: Çiftleşmek (eril)
KANIRTKAÇ: Levye
KANIŞ: Tatmin
KANIŞMAK: Tatmin olmak
KANIŞTIRILMAK: Tatmin edilmek
KANIŞTIRMAK: Tatmin etmek
KANIT: 1. Delil 2. İspat
KANITKA: İkna
KANITKAMAK: İkna etmek
KANITKAN: Mukni (ikna eden)
KANKAZ: Kuğu kuşu
KANKIRAN: Kangren (benzeşimle)
KANKIRMAK: Dejenere etmek
KANRAK: Çan
KANRAMAK: Çan çalınmak
KANRATMAK: Çan çalmak
KANSAMAK: Kansız kalmak [292]
118
KANSAK: Anemi hastası
KANSAR: Anemi hastalığı
KANSARMAK: Anemi olmak
KANSIK: Ana veya baba bir kardeş
KANSIMAK: Tevarüs etmek
KANSINMAK: Kanı kaynamak
KANSIRA: Kan kaybı
KANSIRAMAK: Kan kaybetmek
KANSORAN: Kan davalısı
KANSORGUÇ: Kan alma aleti
KANSORGUŞ: Vampir
KANSORMA: Kan davası
KANSORMAK: Kan davası gütmek
KANSU: Plazma
KANŞAV: Lale
KANTALAMAK: Kangren olmak
KANTALAV: Kangren
KANTAR: 1. Kapris 2. Ocak ayı
KANTARGA: Dizgin [293]
KANTARMA: Dizginleme
KANTARMAK: Dizgin çekmek
KANTIK: 1. Hilekar 2. Muvazacı
KANTO: Bir dans türü (İtalyanca)
KANYA: Bir yıldız adı (Sanskritçe)
KANZA: Pipo (Çince) [Tanza]
KANZAMAK: Pipo içmek (Çince)
KANZAR: Rahatsız
KANZARLANMAK: Rahatsız olmak
KANZIK: Kan tutması
KANZIKMAK: Kan tutmak
KANZIR: 1. Kindar 2. Rahatsız
KAPAÇ: Sübap
KAPAĞAN: Kapıp kaçıran (hayvan)
KAPAL: 1. Zindan 2. Mahpus
KAPALANGAN: Melankolik
KAPALANMAK: Melankolikleşmek
KAPAMAÇ: Soğanlı kuzu eti aşı
KAPAMIŞ: Mahfuz
KAPANÇA: Kaftan
KAPANTI: Melankoli
KAPAR: 1. Ruh 2. Can 2. Zırh
KAPAŞMAK: Birbirine sarılmak
KAPAZ: Hücre (hapsihane)
KAPÇAGAY: Kapıcı kuş
KAPÇAK: Hücum
KAPÇAMAK: Hücum etmek
KAPÇAR: Fermuar
KAPÇARMA: Fermuar
KAPÇARMAK: Kıstırmak
KAPÇIRMA: Fermuar
KAPÇIRMAK: Kapılıp gitmek
KAPILGA: Kara sevda
KAPILGAN: Kara sevdalı
KAPINÇ: Enfeksiyon
KAPINMAK: Mikrop kapmak
KAPKAN: 1. Fare kapanı 2. Zırh
KAPKAR: Fatih
KAPKIR: Şüpheci
KAPLAK: Ambalaj
KAPLAM: Pelerin
KAPLAV: 1. Satıh 2. Parke
KAPMAÇ: Caps (görüntü tutma)
KAPSA: Vajina
KAPSAM: Şümul
KAPSANÇ: Kapsama alanı
KAPSIK: Cüzdan
KAPSIRMA: Fermuar
KAPSIRTMA: Fermuar
KAPSIRTMAK: Fermuar çekmek
KAPŞAGAY: Septik (kuşkucu)
KAPTAÇ: 1. Valiz 2. Bavul
KAPTAGAY: 1. Kainat 2. Alem
KAPTAĞAN: Kütle
KAPTAMA: Valiz
KAPTAMAK: Valize doldurmak
KAPTAV: Takma diş
KAPTIRA: Palaska
KAPTIRGA: Zincir toplama demiri
KAPUZ: Vadi
KARABAĞA: Kara kurbağası
KARABASMAK: Kabus görmek
KARABAY: Siyah leylek
KARABURÇ: Karabiber
KARAÇ: Betonyer
KARAÇALMAK: İftira etmek
KARAÇIL: Esmer
KARAÇMAN: Esmer
KARAÇURA: Zararlı cin
KARADAMAK: Şüphelenmek
KARAGA: Zenci
KARAGAY: Köknar ağacı
KARAĞ: 1. Matem 2. Gözbebeği
KARAĞAN: 1. Göre 2. Taraftar
KARAĞANDA: Görünüşte
KARAĞÇIK: Gözbebeği
KARAĞI: Köz demiri
KARAĞLI: Matemli
KARAK: 1. Pencere 2. Gözbebeği
KARAKÇI: Röntgenci (dikizci)
119
KARAKLAMAK: Dikizlemek
KARAKLANMAK: Dikizlenmek
KARAKUŞ: 1. Kartal 2. Mizan yıldızı
KARAL: 1. Mühlet 2. Vade
KARALGAN: Namussuz
KARALMAK: Namussuzluk etmek
KARALMAZ: Namuslu
KARALTMAK: Fuhuş yaptırmak
KARAM: Hendek
KARAMA: Alüvyon
KARAMAK: Kem bakmak [294]
KARAMAN: Esmer tenli
KARAMASTAN: Rağmen
KARAMAT: Karabasan [295]
KARAMAY: Petrol
KARAMIŞ: 1. Kem gözlü 2. Yaslı
KARAMSAMAK: Pesimistlik etmek
KARAMSAR: Pesimist
KARAMUK: Çalı üzümü
KARAN: Nazarcı (kem gözlü) [296]
KARANA: Kardan kadın (Kar-Ana)
KARANAT: Siyah frenk üzümü
KARANÇ: Nazar (kem göz)
KARANÇA: Bostan korkuluğu
KARANÇAMAK: Görüp korkmak
KARANÇI: Nazarcı (kem gözlü)
KARANDAMAK: Nazar etmek
KARANDAŞ: Kara kalem
KARANDIZ: Karadelik (astronomi)
KARANGAT: Siyah frenk üzümü
KARANGI: 1. Zifir 2. Zifiri karanlık
KARANLAMAK: Nazar etmek
KARANLANMAK: Nazar değmek
KARANMAK: Nazar değmek
KARANTA: Silüet
KARANYATMA: Karantina
KARANYATMAK: Karantina yatmak
KARAR: 1. Rasat 2. Muayene
KARARTMA: Röntgen (bilimsel)
KARASAMAK: İftira atmak
KARASANMAK: İftiraya uğramak
KARASATMAK: İftira atmak
KARASAV: İftira
KARASAVCI: İftiracı
KARASAVLAMAK: İftira atmak
KARASI: Karakalem resim
KARAŞ: Ters bakış
KARAŞA: Aralık ayı
KARAŞAN: En uzun gece
KARAŞIN: Esmer
KARAŞMAK: Ters bakışmak
KARAŞMAN: Ters bakan
KARATA: Kardan adam (Kar-Ata)
KARATMAK: Gözle taciz etmek
KARAV: 1. Nazar 2. Kabus [297]
KARAVAŞ: Cariye
KARAVÇI: Nazarcı (kem gözlü) [298]
KARAVUL: Jandarma
KARAVUZ: Esmer
KARAY: Şaha kalkma (at)
KARAYAĞ: Petrol
KARAYIŞ: Ters bakış
KARAYLAMAK: Şaha kalkmak (at)
KARAZ: Zenci
KARAZMAN: Zenci
KARBA: Mesir macunu
KARBAK: Olta
KARBAKLAMAK: Oltayla tutmak
KARCAMAK: Çatışmak
KARCIGAY: Kır şahini
KARÇAK: Pençe
KARÇAMAK: Kar küremek [299]
KARÇANA: Kar kızağı [300]
KARÇANMAK: Karda gitmek
KARÇAR: Kar küreyici [301]
KARÇUK: Gözbebeği
KARDAK: Küvet
KARDIĞAÇ: Kaya kırlangıcı
KARGAĞUL: 1. Faraş 2. Köz tavası
KARGAMAK: Lanetlemek
KARGAMIŞ: Lanetlenmiş
KARGANMAK: Lanetlenmek
KARGANA: Salkım söğüt
KARGANAŞ: Soyağacı
KARGAŞMAK: Mülaene etmek
KARGI: Mızrak
KARGIMAK: Beddua etmek
KARGIN: Lanetli
KARGINMAK: Beddua almak
KARGIRA: Bas ses
KARGIRAMAK: Bas ses çıkarmak
KARGIŞ: Beddua
KARGIŞLAMAK: Beddua okumak
KARGIŞLANMAK: Beddua almak
KARGITMAK: Beddua ettirmek
KARGIZ: 1. Gaddar 2. Zorba
KARGIZMAK: Gaddarlık etmek
KARGU: Kule
KARGUY: Atmaca
120
KARIÇ: 1. Ölçek 2. Mikser
KARIK: 1. İhtiyar 2. Melez
KARIKMAK: Gözü fersizleşmek
KARIKSIZ: Halis
KARILMAK: Takatten kesilmek [302]
KARIMAK: İhtiyarlamak
KARIMIŞ: İhtiyar
KARIN: Rüşvet
KARINAYAK: Karından bacaklı
KARINÇ: Hakaret
KARINÇLIK: Hakir
KARINDAMAK: Rüşvet almak
KARINDAŞ: Kardeş
KARINMAK: Rüşvet almak
KARINSAMAK: Karnı çıkmak
KARIŞ: Uzunluk birimi (20 cm)
KARIŞBAY: Tefeci
KARIŞKA: Karınca yuvası
KARIŞKAN: Kaotik
KARITMAK: İhtiyarlatmak [303]
KARK: Burç
KARKANDUZ: Kusma hastalığı
KARKANMAK: Midesi bulanmak
KARKIN: Tempo
KARKIT: 1. Torba 2. Kapı direği
KARLANBAÇ: Karlı pekmez
KARLIĞAÇ: Kar delen çiçeği
KARLIĞAN: Kar eriyince açan çiçek
KARMAÇ: 1. Lapa 2. Püre
KARMAG: Çengel [Karmak]
KARMAK: 1. Karıştırmak 2. Asmak
KARMAKLAMAK: Çengele asmak
KARMALAMA: Fikstür
KARMALAMAK: Karıştırmak [304]
KARMALANMAK: Karıştırılmak
KARMAN: Cep
KARMANMAK: Yardım almak
KARMAŞ: Tabldot yemek
KARMAZ: Halis
KARNAK: 1. Şişman 2. Göbekli
KARNAMAK: Karnı şişmek
KARNAŞ: Kardeş
KARNAŞMAK: Kardeş olmak
KARNAZ: Haset eden
KARS: Post
KARSAK: 1. Bozkır tilkisi 2. Pens
KARSAL: Boyun çıngırağı
KARSALAMAK: Sıçramak
KARSALANMAK: Birden sıçramak
KARSAMAK: Kar biriktirmek
KARSAMBAÇ: Kar tatlısı
KARSAN: Arefe günü
KARSANMAK: Kar birikmek
KARSIK: Acuze (kocakarı)
KARSMAK: İçine doldurmak
KARSMAN: Mide
KARŞAK: İki elin karşılıklı olması
KARŞAMAK: İki eli bitiştirmek
KARŞIDAŞ: Rakip
KARŞIDAŞMAK: Rekabet etmek
KARŞIĞAN: Hasım
KARŞIĞANLIK: Husumet
KARŞINMAK: Karşı gelmek
KARŞIT: 1. Zıt 2. Muhalefet
KARŞITLAMA: İhtilaf
KARŞITMAN: Muhalif
KARŞIYAK: Muhalefet
KARŞIYAKÇI: Muhalif
KARTAGAY: Bozkır kartalı
KARTAMAK: Tırmalamak [305]
KARTALAŞ: Mayasız hamur pidesi
KARTALMAK: Tırmalanmak
KARTANMAK: Tedavi olmak
KARTARMAK: Tedavi etmek
KARTAY: İhtiyar
KARTAYGAN: İhtiyarlamış
KARTAYMAK: İhtiyarlamak
KARTAZ: Anka kuşu
KARTIZA: Hardal
KARTMAG: Kabuk (yara) [Kartmak]
KARTMAK: Kabuk bağlamak (yara)
KARTOY: Kar şenliği
KARYOLU: Samanyolu galaksisi
KARZALAMAK: Ütülemek
KARZALANMAK: Ütülenmek
KARZAN: Saçı beyazlamış
KARZANMAK: Saçı beyazlamak
KASAĞAN: Entrika
KASALMAK: Mağrurlanmak
KASANAK: Kas teli
KASAR: Yabani köpek
KASARLAR: Yabani köpek sürüsü
KASARTKA: Büyük kertenkele
KASAY: Kervan tüccarı
KASILGA: Kramp
KASILGAMAK: Kramp girmek
KASIM: Sistol
KASINÇ: Stres
KASINÇAK: Stresli
121
KASINIK: Stresli
KASINMAK: Strese girmek
KASIRGA: Fırtına
KASIRGANMAK: Fırtına çıkmak
KASKALTA: Ev Çekirgesi
KASKAR: Kurt köpeği
KASKIR: Kurt
KASMAG: Taş kömürü [Kasmak]
KASMAK: 1. Sıkmak 2. Germek
KASMIŞ: 1. Gururlu 2. Kibirli
KASNALMAK: Gerilmek
KASNAMAK: Germek
KASNATMAK: Gerdirmek
KASNAŞMAK: Gerilmek
KASNI: Baldıran zamkı
KASPAK: Müzeyyen (süslü)
KASTAMAK: Talep etmek
KASTAN: Kestane (Yunanca)
KASTANMAK: Talep edilmek
KASTIRIK: Pul (balık, yılan)
KAŞAĞAN: Ahır
KAŞAK: 1. Kaşıma çubuğu 2. Kör
KAŞAMAK: Kör olmak
KAŞALAN: Cımbız
KAŞALMAK: Cımbızla kaş almak
KAŞAN: İdrar
KAŞANAK: Pisuvar
KAŞANAY: Saç örgüsü (kadın)
KAŞANMAK: İdrar yapmak
KAŞANIK: İdrar
KAŞAR: Ekşitme peynir
KAŞARMAK: Kesmez olmak
KAŞAY: Kolye
KAŞAYMAK: Körelmek
KAŞBASMAK: Kaş çatmak
KAŞIRGAMAK: Alerji olmak
KAŞIRGAN: Alerjik
KAŞIRGANMAK: Alerji olmak
KAŞIRGATMAK: Alerji etmek
KAŞIRMAK: Alerji olmak
KAŞIRTKAN: Alerjen
KAŞIRTMA: Alerji
KAŞIRTMAK: Alerji yapmak
KAŞKA: 1. Cesaret 2. Yarı kellik
KAŞKALAK: Orman ördeği
KAŞKAMAK: Kaşları dökülmek
KAŞKAN: Damat evi / odası
KAŞKAR: 1. Cesur 2. Gür kaşlı
KAŞKARMAK: Alnı açılmak
KAŞLAĞIÇ: Tımar (kaşağı)
KAŞLAK: 1. Sahil 2. Plaj
KAŞMAK: Dilimlemek
KAŞTAK: 1. Sahil 2. Plaj
KAŞTAMAK: Sahilde gezmek
KAŞTANMAK: Sahilde gezinmek
KAŞTARMAK: Himaye etmek
KATA: 1. Defa 2. Kere
KATAĞ: Enerji
KATAĞAN: Marul
KATAĞLAMAK: Enerji sağlamak
KATAĞLANMAK: Enerji almak
KATAK: 1. Katkı maddesi 2. Enerji
KATALA: At sineği
KATALAK: Kıvam artırıcı
KATALGA: 1. Tescil 2. Vapur
KATALGAN: Müseccel
KATALGAMAK: Tescil etmek
KATALGANMAK: Tescil olmak
KATALMAK: Kıvamı artmak
KATALTMAK: Kıvamını artırmak
KATAMA: Peksimet
KATAMAK: Sertleşmek
KATAN: 1. Sert 2. Bisküvi 3. Haşin
KATANAK: Sertleştirici madde
KATANÇ: Sertleştirici madde
KATANDIRMAK: Sertleştirmek
KATANMAK: Sertleşmek
KATAR: 1. Avcı kuşu 2. Posta kuşu
KATARGA: Bumerang
KATARGAN: Gidip dönen şey
KATARGANMAK: Gidip gelmek
KATARMAK: Rücu etmek [306]
KATAŞ: Akrep
KATAVUZ: İngiliz anahtarı
KATAY: 1. Sert 2. Birlikte
KATAYMAK: Sertleşmek
KATI: Pazar günü
KATILGA: 1. Kayıt 2. Kayıt belgesi
KATILGAN: Kayıtlı
KATILGAMAK: Kayıt yaptırmak
KATILGAN: Kayıtlı
KATILGANMAK: Kayıt olmak
KATILGI: İştirak
KATIM: Aralık ayı
KATIMAY: Margarin
KATINÇ: 1. Hisse 2. Pay
KATINDIRMAK: Pay vermek
KATINMAK: Pay almak
KATIRAK: Haşin
122
KATIRGAN: Akasya (ağaç)
KATIRMA: Yufka ekmeği
KATIRMAK: Pişman olmak
KATIS: Mersin balığı
KATIŞIK: 1. Harç 2. Mürekkep
KATIZ: Ağaç kabuğu
KATKAMAK: Bayatlamak
KATKAN: Bayat
KATKANMAK: Bayatlamak
KATKIÇ: Kepçe
KATKOMUZ: Akordeon (çalgı)
KATLAÇ: Katlama börek
KATLAM: Kat (kağıt vs.)
KATLAMA: Börek
KATLANÇ: Tahammül
KATLANMAK: Tahammül etmek
KATLAV: 1. Pile 2. Zırh
KATLAŞ: Tepside mısır çöreği
KATLICAK: Baklava
KATLIK: Sert
KATMAÇ: Sıfat (dilbilgisi)
KATMAR: Katmer [doğru söyleniş]
KATMIŞ: 1. Katlı 2. Sert
KATNA: Sonradan katılan
KATNAMAK: Sonra katılmak
KATNARMAK: Sefere çıkmak
KATNAŞIK: Müşterek
KATNAŞMAK: İştirak etmek
KATPAR: Tabaka
KATPAŞ: Pile
KATRA: Baca
KATRAMAK: Çarpmak (çoğaltmak)
KATSAMAK: Etkisi artmak
KATURMAK: Mumyalamak
KATURULGAN: Mumya
KATURULMAK: Mumyalanmak
KAV: 1. Ağaç mantarı 2. Çıra
KAVA: Yüzük
KAVAN: Mantar hastalığı
KAVANMAK: Mantarla kaplanmak
KAVAR: Nasır (deri sertleşmesi)
KAVARGAN: Nasırlaşmış
KAVARIK: Nasırlaşmış
KAVARMAK: Nasırlaşmak
KAVAŞ: 1. Harp 2. Muharebe
KAVAŞKAN: Muharip
KAVAŞMAK: Harp etmek
KAVÇIMAK: Hücum etmek
KAVÇIN: Kısa süreli ziyaret
KAVÇINMAK: Ziyaret etmek
KAVÇIR: Hücum
KAVÇIRMAK: Hücum etmek
KAVDUN: Şefkat
KAVDUNMAK: Şefkat göstermek
KAVGAR: Asker
KAVIZ: 1. İçi boş 2. Kof
KAVIZGAÇ: 1. Şalter 2. Buji
KAVIZGAMAK: Şaltere basmak
KAVLA: Sebze
KAVLAĞAN: Çınar ağacı
KAVLAMAK: Soyulmak
KAVLATMAK: Soymak
KAVLIÇ: Fıtık
KAVRA: Alabalık
KAVRAÇ: Polip kepçe (mekanik)
KAVRAK: 1. Kumaş 2. Çıra 3. Alerji
KAVRAM: 1. Mefhum 2. Nosyon
KAVRANÇ: Konsept
KAVRULGAN: Leblebi
KAVRUŞMAK: Kavrulmak
KAVSAK: Pörümüş
KAVSAMAK: Pörsümek
KAVSATMAK: Pörsütmek
KAVŞAĞAN: Yönünü şaşırmış
KAVŞAK: Dörtyol
KAVŞAL: 1. Kol 2. Branş
KAVŞALMAK: Dallara ayrılmak
KAVŞAMAK: Birleşmek (dere, yol)
KAVŞAT: İttifak
KAVŞATMAK: Birleştirmek
KAVŞATILMAK: Birleştirilmek
KAVŞURMAK: Bağlanmak
KAVŞUT: Irmak ve deniz kavşağı
KAVŞUTMAK: Bağlamak
KAVUK: Fes (başlık)
KAVUMAK: Etrafını kaplamak
KAVUNMAK: Etrafı kaplanmak
KAVUR: Bronz (Güneşte yanmış)
KAVURAN: Güneş çarpması
KAVURDAK: Pirzola
KAVURGA: Buğday kavurması
KAVURMAÇ: Kavurma et yemeği
KAVURT: Haşmet
KAVUŞ: Menzil
KAVUŞKAN: Klips
KAVUŞTAK: Kavuşma yeri
KAVUT: Kavurma buğday unu
KAVUTMAK: Ezmek
KAVUZ: Tahıl kabuğu
123
KAVZA: Havuç
KAVZAMAK: Muhafaza etmek
KAVZAMAN: Muhafız
KAVZATILMAK: Muhafaza olmak
KAVZATMAK: Muhafaza ettirmek
KAY: 1. Destan 2. Epik şiir [307]
KAYAKÇAK: Buz pateni ayakkabısı
KAYALAK: Heyelan
KAYAN: Sel
KAYAR: 1. Nal 2. Onur
KAYARÇI: Nalbant
KAYARGA: Kızaklı kar motoru
KAYARLAMAK: Nallamak
KAYARLANMAK: Nallanmak
KAYAŞ: Hısım (evlilik akrabası)
KAYAŞMAK: Hısım olmak
KAYAZ: Bıyıklıbalık
KAYÇAK: Bazen
KAYÇAN: Mühlet
KAYÇANMAK: Zaman geçirmek
KAYÇAR: Makas
KAYÇARMAK: Makasla kesmek
KAYÇI: Destan okuyucu
KAYÇIN: Makas
KAYÇINMAK: Makasla kesilmek
KAYÇITMAK: Makasla kesmek
KAYDA: Nerede?
KAYDAMAK: Gaip olmak
KAYDATMAK: Sürgün etmek
KAYDI: Sel suyu
KAYGA: Paten (spor türü)
KAYGAÇ: Paten (araç)
KAYGAK: Paten (araç)
KAYGAL: 1. Harika 2. Şahane
KAYGALAK: Buz pateni pisti
KAYGALAMAK: Paten kaymak
KAYGAMAK: Hayret etmek
KAYGANA: Krep
KAYGANMAK: Taaccüb etmek
KAYGAŞ: Keramet (mucize)
KAYGIMAK: Endişe etmek
KAYGIN: Endişeli
KAYGINMAK: Endişelenmek
KAYGIR: Hayıflanan
KAYGIRMAK: Hayıflanmak
KAYI: Sel
KAYIKTAMAK: Kayık kullanmak
KAYIKUYU: Kayıkhane
KAYILGAMAK: Krem sürmek
KAYILGAN: Krem
KAYILGANMAK: Krem sürünmek
KAYILMAK: Eriyip yayılmak
KAYILTMAK: Eritip yaymak
KAYIN: 1. Kutlu ağaç 2. Hısım [308]
KAYINAÇA: 1. Görümce 2. Baldız
KAYINANA: Kayınvalide
KAYINAKA: Kayınbirader
KAYINAPA: 1. Görümce 2. Baldız
KAYINATA: Kayınpeder
KAYNATAÇ: Kettle (su ısıtıcı)
KAYINDAMAK: Nişanlamak (söz)
KAYINDANMAK: Nişanlanmak
KAYINDIRMAK: Nişanlamak
KAYINGA: Patinaj
KAYINGAMAK: Patinaj yapmak
KAYINGATMAK: Patinaj yaptırmak
KAYINLIK: Evlilik hısımlığı [309]
KAYIR: 1. Kum 2. Lütuf 3. Himaye
KAYIRCI: 1. Lütufkar 2. Hami
KAYIRÇAK: 1. Kumsal 2. Sandık
KAYIRGA: Himaye
KAYIRGAMAK: Himaye etmek
KAYIRGAŞ: 1. Demet 2. Himaye
KAYIRLAMAK: Kuma saplanmak
KAYIRLANMAK: Kumlanmak [310]
KAYIRMAN: Hami
KAYIŞMA: Kayma yarışması
KAYIŞMAK: Kayma yarışı yapmak
KAYIT: Patinaj
KAYITIM: Rücu
KAYITKA: Terhis
KAYITKAMAK: Terhis olmak
KAYITKAN: Terhis olan asker
KAYITMAK: Rücu etmek
KAYITMAZ: Rücu etmez
KAYIZ: Ağaç kabuğu
KAYKAL: Sürpriz
KAYKAMAK: Sürpriz yapmak
KAYKANMAK: Sürprize uğramak
KAYKILMAK: Geriye yaslanmak
KAYKITMAK: Geriye yaslamak
KAYLA: Kazma (kazıcı araç)
KAYLAMAK: Destan okumak
KAYLAN: Ağaç (Mançuca)
KAYLANMAK: Destan okunmak
KAYLAP: Destan
KAYLAŞMAK: Destan okuşmak
KAYMAG: Süt kreması [Kaymak]
KAYMAK: Krema oluşmak
124
KAYMANA: Mecaz
KAYMANMAK: Mecaz yapmak
KAYNAÇ: Gayzer
KAYNARAK: Menba
KAYNARGA: Gayzer
KAYNARTAŞ: Zeolit
KAYNATMA: 1. Hoşaf 2. Marmelat
KAYNATPA: Reçel
KAYNAVUK: Semaver
KAYPA: Patinaj
KAYPALAMAK: Patinaj yapmak
KAYPALANMAK: Patinaj yapmak
KAYPALATMAK: Patinaj yaptırmak
KAYPAMAK: Patinaj yapmak
KAYRA: 1. Lütuf 2. İhsan [311]
KAYRAK: Bileği taşı
KAYRAKAN: Baştanrı (mitoloji) [312]
KAYRAKLAMAK: Bileylemek
KAYRAKLANMAK: Bileylenmek
KAYRAL: Lütufkar
KAYRALDIK: Lütuf gören
KAYRALMAK: Lütuf görmek
KAYRAM: Hak (hukuki)
KAYRAMAK: Lütfetmek
KAYRAMAN: Lütufkar
KAYRAN: Orman içi boş alan
KAYRANMAK: Lütuflanmak
KAYRATMAK: Lütuf göstermek
KAYRAV: Keskinlik
KAYRAVAÇ: Bileyleme makinesi
KAYRI: İltimas
KAYRIM: 1. İnayet 2. Himmet
KAYRUN: Nefsi müdafa
KAYSALA: Müphem
KAYSALAMAK: Müphemleşmek
KAYSALANMAK: Tereddüt etmek
KAYSAMAK: Kararsızlık göstermek
KAYSAR: 1. Kararsız 2. Sebatsız
KAYSAYAK: Mütereddit
KAYŞAK: Heyelan
KAYTA: Tekrar
KAYTADAN: Tekrardan
KAYTAK: 1. Mükerrer 2. Kalleş
KAYTALAMAK: Tekrarlamak
KAYTALAN: 1. Tekerrür 2. Sabıka
KAYTAN: İnayet eden
KAYTAR: Posta güvercini [313]
KAYTARIM: İade
KAYTARGA: Grev
KAYTARGAÇ: Reflektör
KAYTARGAMAK: Grev yapmak
KAYTARMA: İşten kaçma
KAYTARMAK: İşten kaçmak
KAYTAŞ: Soğanlı baharatlı börek
KAYTAŞMAK: Alt üst olmak
KAYTAV: Feragat
KAYTAVLAMAK: Feragat etmek
KAYTAVUL: Zorunlu asker [314]
KAYTAZ: Kalleş
KAYTAZMAK: Kalleşlik etmek
KAYTIŞ: Fesih
KAYTIŞMAK: Karşılıklı fesh etmek
KAYURUN: Meşru müdafa
KAYZAMAK: Kabuk soymak
KAYZANMAK: Kabuğu soyulmak
KAZAÇ: 1. Greyder 2. Skrayper
KAZAK: Başıboş
KAZALAK: 1. Hendek 2. Kazı alanı
KAZALAMAK: Kazı yapmak
KAZALANMAK: Kazı yapılmak
KAZAMUK: Kazandibi tatlısı
KAZANAK: 1. Mezar 2. Gecekondu
KAZANÇA: Tencere
KAZAR: Kötü ruh
KAZARAK: Ekskavatör
KAZARGA: Ekskavatör
KAZARMA: Kamp alanı
KAZARMAK: Kamp kurmak
KAZGAN: Kazıcı
KAZGIÇ: Kazıcı sivri demir
KAZGIRMAK: Kazımak
KAZGIRT: Spatula
KAZGIRTMAK: Kazımak
KAZIKMAK: Kabuğunu soymak
KAZIL: Kıldan bükülmüş ip
KAZILGAMAK: Kök salmak
KAZILGAN: Frenk üzümü
KAZILGAR: Sağlam köklü bitki
KAZILIK: Kazılacak alan
KAZIMAL: Maden (çıkarılmış)
KAZINÇ: Maden ocağı
KAZINGA: Define
KAZIR: Zalim
KAZIRAMAK: Zulmetmek
KAZIRANMAK: Zulüm görmek
KAZIRATMAK: Zulmetmek
KAZIRGAN: Cehennem
KAZIRGANMAK: Eziyet çekmek
KAZIRTMAÇ: Kaz çobanı
125
KAZIRTMAŞ: Kaz kızartması
KAZMAÇ: Kazıcı kepçe ağzı
KAZMAG: Define [Kazmak]
KAZMAK: Define çıkarmak
KAZNA: Define
KAZNAMAK: Kazıp çıkarmak
KEBE: Sandal (kayık)
KEBELÇEK: Chordeilinae türü kuş
KEBEZ: Halı
KEBİLGEN: Meyhane
KEÇEGEY: Saç örgüsü
KEÇEL: 1. Kel 2. Dazlak
KEÇEMEN: Zehirli kertenkele
KEÇERTKE: Kıkırdak
KEÇİK: Neşeli
KEÇİKLİK: Neşe
KEÇİL: 1. Rahip 2. Keşiş
KEÇİLÇE: 1. Rahibe 2. Kadın keşiş
KEÇİR: Af
KEÇİRGEN: Affedici
KEÇİRİM: Özür dileme
KEÇİRMEK: Özür dilemek
KEDEGE: Arka koltuklar (araba)
KEDEĞEN: At sineği
KEDEK: 1. Terki (at) 2. Pusu
KEDERGE: Düğüm
KEDERGEMEK: Düğümlemek
KEDERGENMEK: Düğümlenmek
KEDEY: 1. Fakir 2. Çekingen
KEDİM: Zırh
KEDİMLİK: Zırh malzemesi
KEDİR: Yüzülmüş deri (hayvan)
KEDİRGE: Deri yağmurluk
KEDİRMEK: Deri yüzmek (hayvan)
KEDİŞ: Rıza
KEDİŞMEK: Razı olmak (karşılıklı)
KEĞERÇEN: Su yoncası
KEĞERMEK: Rezil olmak
KEJEGEY: Saç örgüsü
KEKEÇ: 1. Kekeme 2. Peltek
KEKEN: Veba
KEKENMEK: Tehdit edilmek
KEKETMEK: Tehdit etmek
KEKETREN: Ağrı kesici ilaç
KEKİRDEK: Gırtlak
KEKİRDEMEK: Kıkırtılı gülmek
KEKŞİRMEK: Hiddetlenmek
KEKÜL: Kakül (Farsça, şüpheli)
KELDİ: Migren hastalığı
KELE: 1. İbadet 2. Dua 3. Boğa
KELEGEY: Kekeme
KELEK: Hile
KELEM: 1. Lahana 2. Meşe ağacı
KELEMEK: Dua etmek
KELEN: Gergedan (Çince)
KELENMEK: Müzik aleti çalmak
KELEP: 1. Deste 2. Çile (ip, yün)
KELEPEN: Cüzzam hastalığı
KELER: Ev kertenkelesi
KELESİ: 1. Ertesi 2. Sonraki
KELESKEN: Duvar kertenkelesi
KELEŞ: Civan
KELEŞME: Orkestra
KELEŞMEK: Orkestra çalmak
KELETKE: 1. Put 2. Fetiş
KELETMEK: Puta tapmak
KELEV: Mecusi kurban bayramı
KELEY: Lehim
KELEYLEMEK: Lehimlemek
KELEYLENMEK: Lehimlenmek
KELEZ: Nişanlı (kız)
KELEZLENMEK: Nişanlanmak
KELGİNDİ: 1. Ecnebi 2. “Alien” [315]
KELGİNMEK: Uzaktan gelmek
KELİ: Ağırlık ölçüsü birimi (1 kg)
KELİK: Hayalet
KELİKME: Tezahür
KELİKMEK: Tezahür etmek
KELİMSEK: Yabancı dil konuşan
KELİMSEMEK: Ecnebice konuşmak
KELİRMEK: Doğurmak
KELKÜN: Med-cezir
KELKÜNMEK: Med-cezir etmek
KELTE: 1. Tüfek 2. Bukalemun
KELTECİ: Tüfekli asker
KELTEGEY: Şaman ruhu
KELTEĞEN: Alabalık
KELTEK: Cop (değnek)
KEM: Noksan
KEME: 1. Filika 2. Lağım faresi
KEMEÇ: 1. Mayasız hamur 2. Asker
KEMEGE: 1. Tandır 2. Soba
KEMELEK: Gökkuşağı
KEMİLMEK: Noksanlaşmak
KEMİRÇEK: Pirzola
KEMİRDEK: Kıkırdak
KEMİŞMEK: Birbirini kemirmek
KEMİTMEK: Noksanlaştırmak
KEMNE: Kusur
126
KEMNEMEK: Kusur aramak
KEMPİR: 1. Acuze 2. Cadı
KEMRE: Ahbun
KEMSİL: Hakaret
KEMSİLMEK: Tahkir olmak
KEMSİMEK: Hakir görmek
KEMSİNMEK: Pişman olmak [316]
KEMSİR: Hakir
KEMSİTMEK: Tahkir etmek
KEMŞEGEY: Peltek
KEMŞEMEK: Peltek konuşmak
KEN: 1. Maden ocağı 2. Açıkça
KENCE: En küçük evlat
KENCELEMEK: Geride kalmak
KENCELETMEK: Geride bırakmak
KENÇE: Maden çukuru
KENÇEK: Maden işçisi
KENDEK: 1. Küp 2. Göbek
KENDİL: Saf dil
KENDİZ: Nefs
KENELMEK: İstişare edilmek
KENEMEK: Görüş bildirmek
KENEN: Konsültasyon
KENENMEK: İkna olmak
KENERMEK: Şura toplamak
KENEŞ: Şura / Konsey
KENEŞLİ: İstişareli
KENEŞME: İstişare
KENEŞMEK: İstişare etmek
KENEŞMEN: Müsteşar
KENEŞTEY: 1. Komite 2. Komisyon
KENET: Tesadüfen
KENETMEK: Tesadüf etmek
KENEZ: Basit
KENEZMEK: Basitleşmek
KENGEL: Komedi
KENGELÇİ: Komedyen
KENGEŞ: Sovyet (Şura)
KENGEŞTEY: Sovyetler Birliği
KENİ: Adil
KENKE: Tetanos hastalığı
KENLİK: En
KENSE: 1. Büro 2. Devlet dairesi
KEPEN: Hoşnut
KEPENÇ: Hoşnutluk
KEPENEK: Gece kelebeği
KEPEZ: 1. Pamuk 2. İbik 3. Tac
KEPİR: 1. Bayat 2. Otbitmez
KEPİRMEK: Bayatlamak
KEPİT: Meyhane
KEPİTMEK: Kurutmak
KEPKE: Numune
KEPMEK: 1. Kurumak 2. Çökmek
KEPSE: Bitki sapı
KEPŞENGE: Tesbih böceği
KERÇENGE: Uyuz hastalığı
KERÇİ: Mermi
KERÇİM: Parça
KERÇİMEK: Parçalamak
KERÇİNMEK: Parçalanmak
KEREGE: Çadır
KEREGTEN: Farizi (zorunlu)
KEREK: 1. Farz (görev) 2. Daire
KEREKLEMEK: Farz kılmak
KEREKLENMEK: Farz kılınmak
KEREKLİ: Farz olan
KEREKMEK: Farz olmak
KEREKŞİN: Dişi geyik
KEREKTİ: Lüzumlu
KERELMEK: Şahitlik etmek
KERELTİ: Şehadet
KEREN: 1. Kebir (büyük) 2. Sağır
KERENDEK: Pencere
KERENMEK: Sağır olmak
KEREP: Vapur
KEREŞ: 1. Muhtaçlık 2. Cilve
KEREŞME: 1. İhtiyaç 2. Cilveleşme
KEREŞMEK: Muhtaç olmak
KEREŞKE: Yabani fiğ bitkisi
KEREY: Ustura
KEREYET: 1. Sahil 2. Plaj
KEREZ: Petek
KERGEMEK: Noksan olmak
KERGEN: Sedir kuşu
KERGENMEK: Kusur etmek
KERGETMEK: Sınırlandırmak
KERGİÇ: Tezgah
KERİK: 1. Gergedan 2. Cimri
KERİKMEK: Derisi gerilmek
KERİNÇ: 1. Emsal 2. Yaygınlık
KERİNÇLİ: Yaygın
KERİNÇSİZ: Emsalsiz
KERİNMEK: İhtiyarlamak
KERİNTİ: Tırpan
KERİŞ: 1. Rende 2. Niza (çekişme)
KERİŞKE: Marangoz rendesi
KERİŞMEK: Rendelenmek
KERKİ: Nacak (alet)
KERKİT: Nacak (alet)
127
KERKÜYEK: Eylül ayı
KERMEK: Deri germek
KERMEN: 1. Şehir 2. Kent [317]
KERTE: 1. Derece 2. Çit
KERTEK: Nişan (söz)
KERTELEME: Tedric (dereceleme)
KERTELEMEK: Derecelendirmek
KERTELENMEK: Derecelenmek
KERTELİ: Tedrici
KERTEMEK: Nişanlamak (söz)
KERTENMEK: Nişanlanmak (söz)
KERTİK: Çentik
KERTME: Aşılı ağaç
KERTPE: Armut
KERZE: Hısımlık derecesi
KERZEMEK: Hısım olmak
KERZEŞ: Akraba
KERZEŞMEK: Akraba olmak
KES: 1. Biçilmiş ot 2. Kuru ot
KESEĞEN: Çöl faresi
KESEK: Grup
KESEKE: Makas
KESEKLEMEK: Gruplandırmak
KESEKLENMEK: Gruplanmak
KESEKLEŞMEK: Gruplaşmak
KESEL: 1. Hastalık 2. Maraz
KESELEK: Kars kertenkelesi
KESELMEK: Kemirilmek
KESELMEN: Bukalemun
KESEMEK: Kemirmek
KESEN: Kiriş (geometri)
KESENE: Abonelik ücreti
KESENMEK: Kemirilmek
KESENGİ: Helva
KESEREK: Mezbahane
KESERGE: Testere
KESERMEK: Ereksiyon olmak
KESERTMEK: Erekte etmek
KESEY: Başörtüsü
KESEYEN: Çöl faresi
KESİ: 1. Ameliyat kesiği 2. Zerafet
KESİK: Kedi (Mançuca)
KESİL: Terazi burcu (astroloji)
KESİNÇ: 1. Stopaj 2. Sansür
KESİNİV: Otopsi
KESİNMEK: Otopsi yapmak
KESİRMEK: Kemirmek
KESİRTKE: Semender
KESİTMEK: Ortadan ikiye kesmek
KESKİR: Keskin
KESKİŞ: Çelik kalem
KESKÜK: Tasma
KESLEN: Yeşil kertenkele (Lacerta)
KESME: 1. Mağara 2. Makarna
KESMEN: Kasap
KESMİK: Pıhtı
KESMİKLENMEK: Pıhtı kaplamak
KESMİKLEŞMEK: Pıhtılaşmak
KESNİ: Hindiba otu
KESPE: Makarna
KESTER: Saksı
KESÜRGE: Dağarcık
KEŞ: 1. Tuzsuz peynir 2. Ok kılıfı
KEŞEGEY: Saç örgüsü
KEŞEĞEN: Yusufçuk kuşu
KEŞENE: Lahit
KEŞİK: 1. Nöbet 2. Hediye
KEŞİKLEMEK: Nöbet tutmak
KEŞİKLEŞMEK: Münavebe etmek
KEŞİLMEK: Affedilmek
KEŞİR: 1. Havuç 2. Helal
KEŞKER: İplik makarası
KEŞMEK: Affetmek
KEŞTE: Nakış
KEŞTEMEK: Nakış yapmak
KEŞTENMEK: Nakışlanmak
KET: 1. Zor 2. Darbe
KETEK: Kümes
KETEMEK: Kesmek (süt, yoğurt)
KETEMEZ: Muhallebi
KETENMEK: Kesilmek (süt, yoğurt)
KETERMEK: Traş olmak
KETERTMEK: Traş etmek
KETEŞ: Kümes
KETEZ: Jant çemberi (bisiklet)
KETİK: Yoğurt
KETİLMEK: Ayrılmak (kimyasal)
KETİRMEK: Kesilmek (süt, yoğurt)
KETİŞMEK: Ayrışmak (kimyasal)
KETKİRMEK: Şaha kalkmak (at)
KETKİZMEK: 4 ayak düşmek [318]
KETMEK: Ayırmak (kimyasal) [319]
KETMEL: Kırmızı yaban mersini
KETMEN: Çapa
KEV: 1. Kabuk 2. Örtücü yaprak
KEVE: Melodi
KEVEK: Sinüs (burun)
KEVELE: Çavuş kuşu
KEVEMEK: Melodi çıkarmak
128
KEVENMEK: Melodi mırıldanmak
KEVER: Pırasa
KEVİK: Saman
KEVİLMEK: Zayıflamak
KEVRİK: Gürgen ağacı
KEVŞİR: Lehim
KEVŞİRLEMEK: Lehimlemek
KEVŞİRLENMEK: Lehimlenmek
KEVÜRKEN: Yaban soğanı
KEYEK: Yaban ördeği
KEY: 1. Ahir (sonra) 2. Hissiz
KEYİK: 1. Baht 2. Talih
KEYİN: Bilahere (sonradan)
KEYİNGE: Tehir
KEYİNGEMEK: Tehir olmak
KEYİNGETMEK: Tehir etmek
KEYİNMEK: Uyumak (anestezi)
KEYİRGEN: İsyan
KEYİRMEK: İsyan etmek
KEYİT: 1. Narkoz 2. Uyuşturucu
KEYİTİCİ: Anestezik madde
KEYİTKEN: Narkoz
KEYİTME: Anestezi
KEYİTMEK: Anestezi yapmak [320]
KEYİTMEN: Anestezi uzmanı
KEYLEMEK: Uyumak (anestezi)
KEYLENÇEK: Narkozla sayıklayan
KEYLENMEK: Narkozla sayıklamak
KEYLEŞMEK: Hissizleşmek
KEYLEŞTİRMEK: Hissizleştirmek
KEYLETMEK: Uyutmak (anestezi)
KEYMEG: Bluz [Keymek]
KEYMEK: Komaya girmek
KEYNE: Ev / yuva değiştirme
KEYNECİ: Ev / yuva değiştiren
KEYNELMEK: Ev / yuva değişmek
KEYNEMEK: Ev / yuva taşımak
KEYNETMEK: Ev / yuva taşıtmak
KEYŞEK: Gelin
KEYZE: Vücut
KEZ: Uzunluk ölçüsü (80 cm)
*KEZDE: Uzunluk birimi (40 cm)
*KEZNE: Uzunluk birimi (20 cm)
KEZBE: Seyyar satıcı
KEZBEME: Seyyar satıcılık
KEZBEMEK: Seyyar satıcılık etmek
KEZDEME: Arşınlama
KEZDEMEK: Arşınla ölçmek [321]
KEZDEŞME: Maç
KEZDEŞMEK: Maç yapmak
KEZE: Sırasıyla
KEZEK: Vardiya
KEZEKLEMEK: Vardiya yapmak
KEZEN: Milat
KEZENCE: Milenyum
KEZENÇ: Tekerrür
KEZENDİ: Miladi
KEZENDİRMEK: Tekrar ettirmek
KEZENGE: Devri daim
KEZENGEMEK: Devri daim etmek
KEZENMEK: Tekerrür etmek
KEZER: 1. Cerrah 2. Cesur
KEZERÇİ: Cerrah
KEZERME: Ameliyat (cerrahi)
KEZERMEK: Ameliyat etmek
KEZERMEN: Cerrah
KEZET: Tembih (tekrar uyarma)
KEZETME: Tembihleme
KEZETMEK: Tembihlemek [322]
KEZGEN: Hovarda
KEZİK: 1. Devriye 2. Tifo
KEZİKÇE: Sırasıyla
KEZİKÇİ: Devriyeci
KEZİKLEMEK: Devriye gezmek
KEZİKLİK: Nöbetleşe
KEZİM: Cüret
KEZİN: Bir yaşındaki keçi
KEZİR: Cüretkar
KEZİŞ: Ameliyat (cerrahi)
KEZİŞKİN: Ameliyat (cerrahi)
KEZİŞMEK: Ameliyat olmak
KEZİŞTİRMEK: Ameliyat etmek
KEZİV: Zaman
KEZLEMEK: Tekrarlamak
KEZLENMEK: Tekrarlanmak
KEZMEK: Tekrarlamak
KICIR: İntikam
KICIRGAN: İntikamcı
KIÇAMAK: Tehlike teşkil etmek
KIÇAN: Tehlike
KIÇANMAK: Tehlike hissetmek
KIÇIRMAK: Ayıplamak
KIÇMIK: 1. Zerre 2. Atom
KIDAT: Çinli
- Kıdatça: Çince
- Kıdatya: Çin (ülke)
KIDATMAK: Islah etmek
KIDIK: 1. Sınır 2. Hudut
KIDIKSIZ: Sınırsız
129
KIĞ: Gübre
KIĞDIK: Gübrelik
KIĞDIRAK: Çınlama
KIĞDIRMAK: Çınlamak
KIĞLAMAK: Gübrelemek
KIĞLANMAK: Gübrelenmek
KIJGIRMAK: Şehvetlenmek
KIJGIRTMAK: Şehvetlendirmek
KIKIRIŞMAK: Hırıldaşmak
KIKIRMAK: Hırıldamak
KILAĞ: Katarakt
KILAĞI: Zağ (bileyi taşı)
KILANIŞ: 1. Eda 2. Tavır
KILANMAK: Eda / tavır sergilemek
KILANSAMAK: Cilve yapmak
KILANSIK: 1. Edalı 2. Cilveli
KILAV: 1. Ahlak 2. Teşvik
KILAVLI: Ahlaklı
KILAVSIZ: Ahlaksız
KILAVUN: 1. Hediye 2. Armağan
KILAVUZ: Rehber
KILBARK: Fino köpeği
KILÇAMAK: Bakım yapmak
KILÇANMAK: Bakım yapılmak
KILDAMAK: Nefsetmek
KILDANMAK: Nefsi çekmek
KILDAT: Nefis
KILDAV: Nefs
KILDAY: Enfes
KILDI: Faal
KILGA: 1. Lif 2. Elyaf
KILGAN: Çayır yumağı bitkisi
KILGI: Faaliyet
KILIMSAK: Rol yapan
KILIMSAMAK: Yapıyor gibi olmak
KILIMSANMAK: Rol yapmak
KILIN: 1. Rol 2. Huy 3. İşve
KILINÇ: 1. Amel (fiil) 2. Karakter
KILINDIRMAK: Rol yaptırmak
KILINMAK: Rol yapmak
KILINSAK: 1. Cilveli 2. Şuh
KILINSAMAK: Cilve yapmak
KILINSAR: Cilveli
KILINSATMAK: Cilve yaptırmak
KILIR: Kürdan otu
KILIŞ: Birlikte yapma
KILIŞMAK: Birlikte yapmak
KILIYAŞ: Kereviz
KILMAG: İcraat [Kılmak]
KILMAK: İcraat yapmak
KILSAMAK: Rol yapmak
KILSANMAK: Taklit etmek
KILSATMAK: Rol yaptırmak
KILT: Aniden
KILTAK: Ani
KILTAMA: Kanser
KILTAMAK: Aniden olmak
KILTAYMAK: Ani tepki vermek
KIMILDAVUK: Yerinde duramayan
KIMIRTI: 1. Kıpırdama 2. Jest
KIMIZ: At sütü içeceği
KIMSIR: Hasis
KIMSIRMAK: Hasislik etmek
KIN: 1. Ceza 2. Kılıç kılıfı
KINA: Hicviye
KINAK: Ayıp
KINANÇ: Ayıplanma
KINANÇLANMAK: Ayıplanmak
KINANTI: 1. Ayıp 2. Hiciv
KINAP: Kılıf
KINAPLAMAK: Kılıfa koymak
KINAŞMA: Ayıplaşma
KINAŞMAK: Birbirini ayıplamak
KINAV: Protesto
KINAVCI: Protestocu
KINAY: Protestocu
KINCAL: Narin
KINÇ: Ceza
KINÇAK: Bıçak kılıfı
KINÇI: Ceza kesen
KINÇIR: Fırlak göz
KINDAK: Silah kılıfı
KINDAMAK: Kemere asmak
KINDAP: Sicim
KINDAPLAMAK: Sicimle bağlamak
KINDAŞ: Yamuk
KINDAŞMAK: Yamuklaşmak
KINDI: Zincir
KINDILAMAK: Zincire vurmak
KINDILANMAK: Zincire vurulmak
KINDIRAK: Merdane
KINDIRMA: Izdırap
KINDIRMAK: Muzdarip etmek
KINGIR: 1. Eğri 2. Metin
KINGIRA: Bükülmüş metal
KINGIRAK: Metal üçgen (çalgı)
KINIK: 1. Kavi 2. Şehvetli 3. Şerefli
KINIKMAK: Şehvetlenmek
KINIR: 1. Gaddar 2. Huysuz
130
KINIRLANMAK: Gaddarlık etmek
KINIŞ: Cilve
KINIŞMAK: Cilveleşmek
KINIZ: Huysuz
KINIZMAK: Huysuzlanmak
KINLARGA: Hapis cezası
KINLIK: Hapishane
KINMAK: Muzdarip olmak
KINRAK: Satır (kasap bıçağı)
KINTAMAK: Beslenmek
KINZIMAK: Çığlık atmak
KIP: Sayfa, sahife
KIPÇINMAK: Kuyruk sıkıştırmak
KIPMAK: Makasla kesmek
KIPTI: Makas
KIPTI: Mısırlı
- Kıptıca: Mısır Arapçası
- Kıptıya: Mısır (ülke)
KIRA: Arazi
KIRAGAY: Yabani
KIRAGAYLANMAK: Vahşilik etmek
KIRAGAYLAŞMAK: Vahşileşmek
KIRAĞAL: Akasya ağacı
KIRAK: 1. Kenar 2. Köşe
KIRAL: Hükümdar (Slavca)
KIRALAMAK: Araziyi sürmek
KIRALANMAK: Arazi sürülmek
KIRALÇA: Hükümdar karısı (Slavca)
KIRALMAK: Parçalanmak
KIRAM: Taş kırığı
KIRAMA: Parçalı
KIRAMAK: Parçalamak
KIRANÇ: Tahribat
KIRANMAK: Şikayetlenmek
KIRARIK: Tahribat
KIRATMAK: Tahrip etmek
KIRAV: İskonto
KIRAVLAMAK: İskonto etmek
KIRAVLANMAK: İskonto edilmek
KIRAY: 1. Gaddar 2. Sahil 3. Plaj
KIRÇAM: Grip
KIRÇAMAK: Grileşmek
KIRÇALMAK: Grileşmek
KIRÇAN: Nisan ayı
KIRDAK: Çeyiz
KIRGA: Rende
KIRGALAMAK: Rendelemek
KIRGALANMAK: Rendelenmek
KIRGAK: Bozkır
KIRGAMAK: Rende sürtmek
KIRGANMAK: Rendelenmek
KIRGAVUR: Sülün
KIRGAY: Atmaca kuşu
KIRGI: İskonto
KIRGIL: Hüzün
KIRGIN: Afet
KIRGUÇ: Avcı uçağı
KIRIM: 1. Aralık ayı 2. Peçete
KIRIMSA: İnce bulgur
KIRIMSAK: Narin
KIRIMSAMAK: Narinleşmek
KIRIN: Raks
KIRINÇ: İskonto
KIRINÇI: Rakkas / rakkase
KIRINDAV: Raks gösterisi
KIRINGAÇ: Raks elbisesi
KIRINLAK: Kıvrak
KIRINMAK: Raks etmek
KIRINSAK: Kırıtarak yürüyen
KIRINSAMAK: Kırıtarak yürümek
KIRIŞ: 1. Hayvan güreşi 2. Cenk
KIRIŞMAK: Cenk etmek
KIRIŞTAK: Yosma
KIRIZ: 1. Mağrur 2. Ustura edilmiş
KIRIZMAK: Mağrurlanmak
KIRKAÇ: Kırkma makası
KIRKAR: Mayıs ayı
KIRKAT: Muşmula
KIRKAVLAN: Kırk eren
KIRKAVUZ: Eylül ayı
KIRKDALAMAK: Kırkta birini almak
KIRKDALANMAK: 40’ta biri alınmak
KIRKI: Gırtlak
KIRKIM: Haziran ayı
KIRKIN: 1. Traş 2. Cariye 3. Bahşiş
KIRKINÇAK: Traş makinesi
KIRKINMAK: Traş olmak
KIRKIR: Turna sesi
KIRKIRMAK: Turna ötmek
KIRKIT: Çorap şişi
KIRKITMAK: Traş etmek
KIRKLAMAK: Boğazı ovuşturmak
KIRLAÇ: Ocak ayı
KIRLAĞAN: Adaçayı
KIRLAMAK: Ot kurumak [323]
KIRLAN: 1. Step (bozkır) 2. Sıradağ
KIRLANMAK: Ağaçsız kalmak
KIRLAS: 1. Sırt 2. Sıradağ
KIRLATMAÇ: Kapuska
131
KIRMA: Tabanca
KIRMAÇ: Köfter (pekmez lokumu)
KIRMAÇAK: Dağıtılan buğday [324]
KIRMAG: Olta [Kırmak]
KIRMAK: Parçalara ayırmak
KIRMALAŞMAK: Parçalanmak
KIRMAN: 1. Kırbaç 2. Melez
KIRMANLAMAK: Kırbaçlamak
KIRMANLANMAK: Kırbaçlanmak
KIRMAŞ: Yağlı mısır ekmeği aşı
KIRMAVUK: Yapışkan otu
KIRNA: Yabanzambağı
KIRNAK: 1. Cariye 2. Esire
KIRNAMAK: Şuh davranmak
KIRNAŞIK: Cilveli
KIRNAŞKAN: Şuh
KIRNAŞMAK: Cilve yapmak
KIRNAV: Şehvet
KIRSINTAŞ: Çakıl
KIRŞALGAN: Tırtıl
KIRŞALMAK: Kıvrılmak
KIRŞAK: At kenesi
KIRŞAMAK: Derisi beyazlamak
KIRŞAN: Pudra
KIRŞAV: Tekerlek jantı
KIRTAÇ: Salyangoz
KIRTIŞ: Nefret
KIRTIŞTANMAK: Nefret etmek
KIRTIZ: Temizleme çubu (silah)
KIRTIZLAMAK: Çubukla silmek
KIRTMA: Yerinden çıkmış şey
KIRTMAK: Yerinden çıkmak
KIRTNAK: Merdane
KIRZA: Firavun sıçanı
KISAÇ: Pense
KISALA: Tatlısu yengeci
KISAR: Müşkül
KISARLAMAK: Müşkül etmek
KISARLANMAK: Müşkül olmak
KISAT: Sıkıştırılmış
KISATLAMAK: Sıkıştırmak
KISIL: Vadi
KISILGAMAK: İçi daralmak
KISILGAN: Zindan
KISILGANMAK: Zindana tıkılmak
KISILGATMAK: Zindana tıkmak
KISIM: 1. Azaltma 2. Tasarruf
KISINÇ: İktisat (tasarruf)
KISINMAK: İktisat etmek
KISITMAK: Tahammül etmek
KISKA: 1. Not 2. Mengene
KISKAÇ: 1. Maşa 2. Ataç
KISKAÇA: Kestirme (yol)
KISGAK: Hasis
KISKALAMAK: Not almak
KISKALATMAK: Not aldırmak
KISKAMA: Mengene
KISKAMAK: Sıkıştırmak
KISKAR: 1. Sınır 2. Dokuma tezgahı
KISKARMA: Sınırlanma
KISKARMAK: Sınırlanmak
KISKARTMA: Sınırlandırma
KISKARTMAK: Sınırlandırmak
KISKI: Mengene
KISKIÇ: Mengene
KISKIRMAK: Haykırmak
KISKIRTMAK: Haykırtmak
KISLAMAK: Nadasa bırakmak
KISLANKA: Nadas
KISLANMAK: Nadasa kalmak
KISMA: Menenjit hastalığı
KISMAN: Pantolon
KISNIK: 1. Cimri 2. Pinti
KISRIK: Mahçup
KISRIN: Bakla
KISTAK: Berzah
KISTALAN: Tehlikeli
KISTAMAK: Preslemek
KISTANMAK: Preslenmek
KISTARGA: Pres
KISTAVUL: Telaşlı
KISTIRGAÇ: Mengene
KISTIRMAÇ: Sandöviç
KIŞA: Hardal
KIŞAK: Kızak
KIŞALAY: Kışlık (kış evi)
KIŞARMAK: Kış gelmek
KIŞDAK: Kışı geçirme
KIŞDAMAK: Kışı geçirmek
KIŞIK: Kış armudu
KIŞIL: Kışa ait
KIŞIRMAK: İrrite olmak
KIŞIRTKAN: İrrite edici
KIŞIRTMA: İrritasyon
KIŞIRTMAK: İrrite etmek
KIŞIYAK: Ispanak
KIŞKANA: Karadut
KIŞKIL: 1. Ekşi 2. Turşu
KIŞKILDAK: Karabatak kuşu
132
KIŞKILDAMAK: Turşu oluşmak
KIŞKILDATMAK: Turşu yapmak
KIŞKILDAV: Turşu
KIŞKILMAK: Ekşimek
KIŞKILTI: Provakasyon
KIŞKILTMAK: Ekşitmek
KIŞKIR: Kepek
KIŞKIRGA: Provokasyon
KIŞKIRGAMAK: Provoke olmak
KIŞKIRGATMAK: Provoke etmek
KIŞKIRTI: Provakasyon
KIŞKIRTMAN: Provokatör
KIŞLAK: Kışın kalınan yer
KIŞLAMAK: Kışın kalmak
KIŞLAR: Kışın doğan
KIŞLAVUK: Kışlık ev
KIŞMAK: Kaymak (fiil)
KIŞMUT: Kış şenliği
KIŞTOY: Kış festivali
KITALMAK: Zor bulunurlaşmak
KITARKAY: Eflatun
KITIK: Leblebi
KITIRGAN: Peksimet
KIV: 1. Saadet 2. İkbal
KIVAK: Çalı
KIVANDIK: Gururlu
KIVANMAK: Gurur duymak
KIVATMAK: Gurur vermek
KIVIÇ: Çam iğnesi (yaprak)
KIVIK: Fasıla
KIVIL: Elektrik
KIVILCA: Şerare (ateş)
KIVILCIK: Şerare (elektrik)
KIVILDAŞMAK: Kaynaşmak
KIVIRGAK: Hasis
KIVIRGANMAK: Hasislik etmek
KIVIRŞAK: Pazı (pancar)
KIVLAMAK: Motive etmek
KIVLANMAK: Motive olmak
KIVLIK: Saadet
KIVRANGAN: Sürüngen
KIVRAŞIL: Kertenkele
KIVRAŞMAK: Yılan gibi bükülmek
KIVRIMÇAK: Devetabanı (bitki)
KIVŞIL: Volta
KIVŞILMAK: Volta atmak
KIY: 1. Mahalle 2. Sınır 3. Hudut
KIYA: Cinayet
KIYAL: 1. Kriminal 2. Felaket
KIYALMAK: Cinayetle öldürülmek
KIYAM: Reçel
KIYAMAK: Cinayet işlemek
KIYAMAN: Cani
KIYAN: Gaddar
KIYANAK: Cinayet
KIYANT: Gergedan [325]
KIYAR: 1. Tehlike 2. Noksan
KIYAT: Fettan
KIYAV: 1. Cinayet 2. Tehlike
KIYAVUT: 1. Felaket 2. Soykırım
KIYÇA: Kenara yakın
KIYÇIK: Çam fıstığı
KIYGA: 1. Pintilik 2. Cimrilik
KIYGAÇ: 1. Çapraz 2. Kalemtraş
KIYGAN: 1. Pinti 2. Cimri
KIYGALAMAK: Saklayıp vermemek
KIYGALANMAK: Cimrilik etmek
KIYGAŞ: Kıymalı yumurta yemeği
KIYGI: Gaddarlık
KIYGILAK: Kız kuşu
KIYGIMAK: İç geçirmek
KIYGIR: Tavus kuşu
KIYGIRMAK: Haykırmak
KIYIK: Çarpık
KIYIN: 1. Zulüm 2. Müşkül 3. Akit
KIYINÇ: Zulmet
KIYINÇI: Zalim
KIYINDAMAK: Eziyet etmek
KIYINDANMAK: Eziyet görmek
KIYINDIK: 1. Eziyet 2. Müşkülat
KIYINLIK: İşkencehane
KIYIR: 1. Kenar 2. Sınır 3. Hudut
KIYIŞKAN: Gaddar
KIYKAR: Huysuz
KIYKARMAK: Huysuzlanmak
KIYKAŞ: Huysuzluk
KIYKAŞMAK: Huysuzlaşmak
KIYMAÇ: Gamze
KIYMAN: Çemen
KIYMAŞ: Kıyma kavurması
KIYMIL: Fiil
KIYNA: İşkence
KIYNACI: İşkenceci
KIYNAK: 1. Pençe 2. İşkence
KIYNAMAK: İşkence yapmak
KIYNALMAK: İşkence görmek
KIYNAR: Çeyrek
KIYNATMAK: İşkence yaptırmak
KIYNAV: 1. İşkence 2. Zahmet
133
KIYNAZ: Boynuz
KIYNIZ: 1. Zıpkın 2. Kargı
KIYRAĞAN: 1. Harap 2. Katledici
KIYRALMAK: Katledilmek
KIYRAMAK: Katletmek
KIYRANMAK: Harap olmak
KIYRATMA: 1. Katliam 2. Tahribat
KIYRATMAK: Harap etmek
KIYRAV: Katliam
KIYSAMAK: Çaprazlamak
KIYSAN: Çapraz
KIYSANMAK: Çaprazlaşmak
KIYSATMAK: Çaprazlaştırmak
KIYŞAK: Gümeç otu
KIYŞAMAK: Eli / ayağı üste atmak
KIYŞAN: Eli / ayağı dolaşan
KIYŞANMAK: Eli / ayağı dolaşmak
KIYŞANDAMAK: Elini dolamak
KIYŞANDAR: Oynaşkan
KIYŞANDAŞMAK: Sarılışmak
KIYŞANDAV: Oynaşma
KIZAÇ: Sac kavurma
KIZAĞAN: 1. Öfkeli 2. Savaş tanrısı
KIZAĞANDIZ: 1. Mars 2. Merih
KIZALAK: Çöl lalesi
KIZAMAG: Domates [Kızamak]
KIZAMAK: Bekaretini bozmak
KIZAMBAK: Acer Rubrum (ağaç)
KIZAN: Çiftleşme isteği
KIZANMAK: Bekareti bozulmak
KIZANSAMAK: Çiftleşmek istemek
KIZARAK: Domates
KIZAŞ: Düğün yemeği
KIZAŞI: Düğün yemeği
KIZDIRMA: Hararet
KIZGAÇ: Sauna
KIZGAK: Aşırı sıcak
KIZGALDAK: Kırmızı gül
KIZGALMAK: Kızarmak (çiçek)
KIZGAN: 1. Öfkeli 2. Asabi
KIZGAT: Eziyet
KIZGIL: Hararet
KIZGILT: Turuncu renk
KIZGIR: Kızgın demir
KIZGIRMAK: Isınmak (metal)
KIZGIRTMAK: Kızgın demir basmak
KIZGIT: Eziyet
KIZI: Asabiyet
KIZIK: 1. Merak 2. Asabiyet
KIZIKLANMA: Meraklanma
KIZIKLANMAK: Meraklanmak
KIZIKMAK: Merak etmek
KIZIKMAN: 1. Aşırı sıcak 2. Meraklı
KIZIKSAMAK: Enteresan bulmak
KIZIKSANMA: Merak duyma
KIZIKSANMAK: Merak duymak
KIZIKSAR: Enteresan
KIZIKTIRMAK: Merak ettirmek
KIZILBURÇ: Kırmızı biber
KIZILKUŞ: Doğan kuşu
KIZILDIRAK: Kırmızımsı renk
KIZILDAV: Kor kırmızısı
KIZILGI: Mürdi oymağı mürşidi
KIZILHAN: Öfke tanrısı (mitoloji)
KIZILŞIN: Kızıl saçlı
KIZIMTAY: Arena
KIZINÇ: Hararet
KIZINDI: Kalori
KIZINDIRMAK: Şehvetlendirmek
KIZINMA: 1. Şehvet 2. Hararet
KIZINMAK: Şehvetlenmek [326]
KIZIR: Orgazm
KIZIRAK: Şehvetli
KIZIRGA: Şehvet
KIZIRGAMAK: Şehvet duymak
KIZIRGANMAK: Şehvetlenmek
KIZIRMAK: Orgazm olmak
KIZIV: Kalori
KIZKAYIT: Matmazel
KIZKIL: Kırmızı
KIZLAÇ: Salça sosu
KIZLAK: Alıç (ağaç, meyve)
KIZLAN: Kızıl toprak
KIZLANAT: Kırmızı frenk üzümü
KIZLANGAT: Kırmızı frenk üzümü
KIZLANMAK: Şevke gelmek
KIZLATMAK: Şevke getirmek
KIZLAŞ: Salça soslu erişte
KIZLAŞMAK: Şevklenmek (birlikte)
KIZMA: 1. Şömine 2. Şehvet
KIZMAG: Hazine [Kızmak]
KIZMAK: Şehvetlenmek
KIZMAN: Anahtar
KIZMAR: Şehvetli
KIZNAÇ: Şafak
KIZNAMAK: Şafak sökmek
KİBERMEK: Patlamak
KİBERTMEK: Patlatmak
KİÇEGEY: Saç örgüsü (erkek)
134
KİÇEME: Zahmet
KİÇEMEK: Zahmet etmek
KİÇENİŞ: Gayret
KİÇENME: Gayret etme
KİÇENMEK: Gayret etmek
KİÇENMEN: Gayretli
KİÇİK: Minyon
KİÇİN: Zincir
KİÇİR: Af
KİÇİRİLMEK: Affedilmek
KİÇİRİŞMEK: Birbirini affetmek
KİÇİRME: Af (ceza)
KİÇİRMEK: Affetmek
KİÇİRTEY: Genel af
KİDEY: Cimri
KİDEYLENMEK: Cimrilik etmek
KİDİZ: Keçe
KİDİZGEK: Keçeleşmiş
KİĞENEK: Helleborus bitkisi
KİKET: Yekün
KİKİNÇ: İzahat
KİKİNMEK: İzah etmek
KİLEGEY: Kekeme
KİLEMEK: Dilemek
KİLEN: Gazap
KİLENÇİ: Dilenci
KİLENMEK: Dilenmek
KİLEŞKE: Podarcis türü kertenkele
KİLİN: Unikorn (tekboynuz)
KİLİNDEŞ: Elti
KİLİŞ: Sulh
KİLİŞMEK: Sulh yapmak
KİN: Misk kokusu
KİNÇEK: Misk göbeği
KİNDİK: 1. Göbek bağı 2. Merkez
KİNDİKTEŞ: İkiz kardeş
KİNEK: 1. Ceza 2. Kısas cezası
KİNELMEK: Ceza almak
KİNEMEK: Cezalandırmak [327]
KİNENMEK: Cezalandırılmak
KİNEŞME: Ceza mahkemesi
KİNEŞMEK: Ceza için yargılamak
KİNEZ: Rus prensi (Rusça)
KİNEZNE: Rus prensesi (Rusça)
KİNGEŞMEK: Arabuluculuk etmek
KİNİGE: Kitap (Sakaca)
KİNİT: Teşhir (suçlu)
KİNİTMEK: Teşhir etmek (suçluyu)
KİNLEMEK: Parçalamak
KİNLENMEK: Parçalanmak
KİNREK: Tef
KİNREMEK: Gümbürdemek
KİNRETMEK: Gümbürdetmek
KİP: 1. Kalıp 2. Model
KİPE: Vezin (şiir)
KİPEK: Yumurta kabuğu
KİPELEMEK: Vezinlemek (şiir)
KİPELENMEK: Vezinlenmek (şiir)
KİPLEMEK: Kalıba koymak
KİPLENMEK: Kalıba koyulmak
KİPTEMEK: Model almak
KİPTENMEK: Model alınmak
KİRDE: Mayasız hamur pidesi
KİRE: Testere
KİRELEMEK: Testere ile kesmek
KİRELENMEK: Testere ile kesilmek
KİREMET: Tabu alanı [328]
KİREN: 1. Nisan ayı 2. Kızılcık
KİRES: Vaftiz (Slav dillerinden)
KİRESTEMEK: Vaftiz etmek
KİRESTENMEK: Vaftiz edilmek
KİREVKE: Zırh
KİREZ: Mayıs ayı
KİRGEYEK: İlaç bitkisi
KİRİ: Ters
KİRİK: Sıpa
KİRİNMEK: Evlatlık gelmek
KİRİNDİ: Evlatlık
KİRİNDİRMEK: Evlatlık almak
KİRİNDİRTMEK: Evlat edinmek
KİRİŞİL: Bilakis
KİRİT: Taç (Sanskritçe)
KİRİZME: Saban
KİRİZMEK: Saban sürmek
KİRME: Burun (coğrafya)
KİRMEK: Batmak (Güneş, Ay)
KİRMEN: 1. Kale 2. Hisar
KİRMİÇ: Krampon (ayakkabı)
KİRŞE: Taciz
KİRŞELEMEK: Taciz etmek
KİRŞELENMEK: Taciz edilmek
KİRŞEMEK: Haddi aşmak
KİRŞEN: 1. Pudra 2. Krem
KİRŞENMEK: Sınırı zorlamak
KİRŞİ: Sepeleme
KİRŞİLEMEK: Sepelemek
KİRTE: 1. Set (engel) 2. Duvar
KİRTELEMEK: Set çekmek
KİRTELENMEK: Set çekilmek
135
KİRTELMEK: Düğümlenmek
KİRTİ: 1. Hakiki 2. Yemin
KİRTİGÜN: Kıyamet günü
KİRTİLEMEK: Tasdiklemek
KİRTİLENMEK: Tasdiklenmek
KİRTİLMEK: Tasdik edilmek
KİRTİMEK: Tasdik etmek
KİRTİNÇ: 1. Yemin 2. Tasdik
KİRTİNÇEK: Kolay inanan
KİRTİNE: İman
KİRTİNMEK: İman etmek [329]
KİRTLEK: Yangın yeri mantarı [330]
KİRTMEK: Düğüm atmak
KİRTMEN: Düğüm sihirbazı
KİSEK: 1. Parça 2. Nasip
KİSELMEK: Parçalanmak
KİSEMEK: Parçalamak
KİSENMEK: Nasiplenmek
KİSETMEK: Nasiplendirmek
KİSEY: Tülbent
KİSMEK: 1. Yayık (alet) 2. Bölmek
KİSRE: Sonra
KİSREKİ: Sonraki
KİŞEMEK: Zincirlemek
KİŞEN: Zincir
KİŞENMEK: Zincire vurulmak
KİŞENLEMEK: Zincirlemek
KİŞENLENMEK: Zincirlenmek
KİŞİLEN: 1. Humanoid 2. İnsansı
KİŞİLENMEK: İnsansı davranmak
KİŞKE: Su samuru
KİŞKEN: Kuru
KİŞMEK: Kurumak
KİŞMİŞ: Kuru üzüm
KİŞTİK: Kedi
KİT: Nihayet (son)
KİTERMEK: Tahkir etmek
KİTİN: Ahir (sonrası)
KİTMEK: Zail olmak
KİTMEN: Bel (sivri kürek)
KİTRE: Ahır
KİYE: 1. Evliya 2. Ve (bağlaç) 3. Kut
KİYELİ: Kutlu
KİYİK: Yabani hayvan (boynuzlular)
KİYİZ: Keçe (kumaş)
KİYNEŞME: Flört
KİYNEŞMEK: Flört etmek
KİZ: 1. Sır 2. Esrar 3. Şifre 4. Kap
KİZÇİ: 1. Ajan 2. Casus
KİZEK: Kedi yavrusu
KİZELMEK: Kesilmek (süt)
KİZEME: Kazandibi tatlısı
KİZEMEK: Kesilmek (süt)
KİZENMEK: Dibi tutmak (süt)
KİZERMEK: Dibine tutmak (süt)
KİZETMEK: Cinlere hükmetmek
KİZETMEN: Cinlere hükmeden
KİZEV: Haram
KİZEY: Harem
KİZİK: Peçe
KİZİKMEK: Yüzünü örtmek (kadın)
KİZİLÇE: Şeker pancarı
KİZİM: Epidemi (salgın)
KİZİR: 1. Kahya 2. Atılgan
KİZLEMEK: Şifrelemek
KİZLENMEK: Şifrelenmek
KİZMEK: Haram kılmak
KİZMEN: Anahtar
KİZTELEN: Esrar (afyon)
KOBAN: Ada tavşanı
KOBARMAK: Karnı şişmek
KOBRAMAK: Toplamak
KOBRANMAK: Toplanmak
KOBRATMAK: Toplatmak
KOBUK: Kehrüba taşı
KOBURGA: Baykuş
KOBZAMAK: Kopuz çalmak
KOBZAŞMAK: Kopuz çalışmak
KOCA: İhtiyar
KOCAMAK: İhtiyarlamak
KOCALMAK: İhtiyarlamak
KOCASAK: Evlenmek isteyen kız
KOCASAMAK: Evlilik istemek (kız)
KOÇA: 1. Maske 2. Bereket tanrısı
KOÇAÇ: Armut
KOÇAGAN: Bahar Bayramı [331]
KOÇAK: 1. Kafa değdirme 2. Kibar
KOÇAKLAMAK: Kafa değdirmek
KOÇAKLAŞMAK: Selamlaşmak
KOÇAM: Deste
KOÇAN: Centilmen
KOÇAR: 1. Asilzade 2. Sıra (dizi)
KOÇAŞ: Rehberlik
KOÇKAR: 1. Dövüş koçu 2. Şubat
KOÇKUL: Koyu kırmızı renk
KOÇMAG: Boynuz süsü [Koçmak]
KOÇMAK: Toslamak
KOÇMAR: Damızlık koç
KOÇSAK: Koç isteyen koyun
136
KOÇSAMAK: Koç istemek (koyun)
KOÇU: Centilmen
KOÇUGAR: 1. Mert 2. Dürüst
KOÇUM: Centilmenlik
KOÇUN: Fair-play
KOÇUNGAR: Koç olacak kuzu
KOÇUR: Centilmen
KOÇURGAK: 1. Maske 2. Riya
KOÇURGAN: 1. Maskeli 2. Riyakar
KOÇURGAMAK: Maske takmak
KOÇURMAK: Tos vurmak
KOÇUŞMAK: Toslaşmak
KODAK: Saban
KODAMAK: Ekabirleşmek
KODAMAN: 1. Ekabir 2. Burjuva
KODAN: Ahır
KODANA: Kalın bağırsak
KODAŞ: Eşek yavrusu
KODAZ: Mağrur
KODU: 1. İlan 2. Adi (sıradan)
KODUÇU: Tellal
KODUK: Sıpa (eşek yavrusu)
KODUKARMAK: Adilik yapmak
KODUŞMAK: Birbirine güvenmek
KOF: İçi boş
KOFALMAK: İçi boşalmak
KOFALTMAK: İçini boşaltmak
KOFUL: Vakuol (biyoloji)
KOĞ: 1. Dedikodu 2. Zerre
KOĞALAY: Menekşe
KOĞAMAY: Hanım böceği
KOĞAY: Turna balığı
KOĞCU: Dedikoducu
KOĞCULUK: Dedikoduculuk
KOĞÇAMAK: Rivayet etmek
KOĞÇAN: Rivayet
KOĞÇANDAMAK: Rivayet etmek
KOĞÇANMAK: Rivayet edilmek
KOĞÇUNMAK: Dedikodu yapmak
KOĞDAMAK: Savunmak (avukat)
KOĞDAŞ: Müdafa (avukat)
KOĞDAŞMAK: Birbirini savunmak
KOĞLAMAK: Dedikodu yapmak
KOĞLANMAK: Dedikodu yapılmak
KOĞLAŞ: Spekülasyon
KOĞLAŞIK: Spekülatif
KOĞLAŞMA: Spekülasyon
KOĞLAŞMAK: Speküle etmek
KOĞRAK: Nötron
KOĞŞAK: Gevşek
KOĞŞAMAK: Gevşemek
KOĞULGA: Parlaklık
KOĞULGAMAK: Parlamak
KOĞULGATMAK: Parlatmak
KOĞUR: Tabut
KOĞURÇAK: Vantrolog bebeği
KOĞURÇAMAK: Genizsi konuşmak
KOĞURMAK: Boğazdan ötmek
KOĞURSAK: Gırtlak
KOĞUŞ: 1. Yatakhane 2. Kürk
KOĞUŞTAK: Hücre
KOĞUŞMAK: Birbirine sokulmak
KOĞUZ: Valiz
KOĞZAK: Laçka
KOĞZAMAK: Laçkalaşmak
KOĞZATMAK: Laçkalaştırmak
KOJA: Çift (ikili)
KOJAK: Çift (ikili)
KOJAKLAMAK: Çiftlemek
KOJAKLANMAK: Çiftlenmek
KOJALAMAK: Çift yapmak
KOJALANMAK: Çift olmak
KOJAN: Deri ceket (Rusça)
KOJUK: Şiir
KOJUN: 1. Güfte 2. Şiir
KOJUNMAK: Güfte / şiir okumak
KOJUR: İlave
KOJURMAK: İlave etmek
KOK: Dışkı
KOKLUK: Parfüm
KOKRAĞAN: Davul derisi
KOKRAK: Davul
KOKRAMAK: Gümbürdemek
KOKRAR: Davul tokmağı
KOKRATMAK: Davul çalmak
KOKUM: Koku yayılması
KOKURDAK: Nargile
KOKURDAMAK: Fokurdamak
KOKURDATMAK: Fokurdatmak
KOKURUZ: Fesleğen
KOKUŞ: Akçaağaç
KOLAÇ: 1. Kulaç 2. Kol hizası
KOLAÇAN: Devriye gezme
KOLAÇIK: Cömert
KOLAÇMA: Şınav
KOLAÇMAK: Şınav çekmek
KOLADA: Noel (Slav dillerinden)
KOLAK: Dambıl (kol halteri)
KOLAMAK: Kamp kurmak
137
KOLAN: 1. Komşu 2. Bahşiş
KOLANMAK: Bahşiş almak
KOLARBA: El arabası [332]
KOLAŞ: Hamur kızartması
KOLAŞMAK: Kol kola girmek
KOLAT: Dağ arslanı
KOLATMAK: Kulaç atmak
KOLAVAN: Araba oku
KOLBAĞ: Pazubent
KOLBALA: Evlatlık
KOLBASA: 1. Salam 2. Sosis [333]
KOLBASMAK: Kol gücü kullanmak
KOLBAŞ: Komiser
KOLBAY: Kolordu komutanı
KOLBUÇ: Koltuk altı
KOLBUĞUŞ: Mikser
KOLBUKAV: Kelepçe
KOLBURGA: Matkap
KOLÇAK: Pazubent
KOLÇAM: Elde taşınabilen eşya
KOLÇAMAK: Elle itmek
KOLÇANA: Küçük kızak
KOLÇANMAK: Elle itilmek
KOLÇAPAN: Alkış
KOLÇAPAR: Alkışçı
KOLÇAPMAK: Alkışlamak
KOLDAK: Rütbe
KOLDAM: 1. Asayiş 2. Pratik
KOLDAMAK: Asayişi sağlamak
KOLDAMAN: Polis
KOLDANMAK: Himaye etmek
KOLDAŞ: Silah arkadaşı [334]
KOLDAŞMAK: Birbirini kollamak
KOLDAV: 1. Asayiş 2. Himaye
KOLDAVÇI: Bekçi
KOLDAVUÇ: Himaye
KOLDAY: Hami
KOLDAYAK: Koltuk değneği
KOLDU: Şamdan
KOLDURMA: Tezahürat
KOLDURMAK: Tezahürat yapmak
KOLGA: 1. Sırık 2. Şahdamarı
KOLGAÇ: 1. Yarasa 2. Vampir
KOLGAK: Tevkif (tutuklama)
KOLGAMA: Tevkif etme
KOLGAMAK: Tevkif etmek [335]
KOLGANÇ: Tevkif (tutuklama)
KOLGANMAK: Tevkif edilmek
KOLGAP: Kol apoleti
KOLGAR: Kelepçe
KOLGARMAK: Kelepçelemek
KOLGAY: Kol saati
KOLGUR: Künde
KOLGURMA: Kündeye getirme
KOLGURMAK: Kündeye getirmek
KOLKA: Bronş
KOLLAŞ: İltimas
KOLLAŞMAK: Birbirini kollamak
KOLMAG: Şerbetçiotu [Kolmak]
KOLMAK: Yakalamak
KOLMAN: Polis
KOLPUNAY: Frambuaz
KOLSALA: İmza
KOLSALGA: İmza
KOLSALMA: 1. İmza 2. İmzalama
KOLSALMAK: İmzalamak
KOLSAMAK: Taraftarlık etmek
KOLŞAM: Fener [336]
KOLTAK: Himaye
KOLTAMGA: İmza mührü
KOLTUR: Rica
KOLTURMA: Çapraz
KOLTURMAÇ: Çocuk koltuğu
KOLTURMAK: Rica etmek
KOLTURTMAK: Rica ettirmek
KOLU: 1. Zaman 2. Lahza
KOLUÇ: Dipçik
KOLUK: Dosya
KOLUKA: Evcil güvercin
KOLULAMAK: Mülahaza etmek
KOLUN: Rica
KOLUNAY: Basit
KOLUNÇUK: Niyaz
KOLUNGA: Filiz
KOLUNLUK: Rica yoluyla
KOLUNMA: Manüplasyon
KOLUNMAK: Manüple olmak
KOLUNSAL: Manüplatif
KOLUSUZ: Vakitsiz
KOLUTMAK: Manüple etmek
KOLYAZMA: El yazması
KOLYAZMAK: Elle yazmak [337]
KOLYUĞUÇ: Lavabo
KOM: 1. Vaftiz 2. Hörgüç yağı [338]
KOMA: Vaftiz babası
KOMAÇ: Ekmek arası yiyecek
KOMAÇA: Vaftiz anası
KOMAÇAV: Mani (engel)
KOMAÇAVLAMAK: Mani olmak
138
KOMAGAY: 1. Cimri 2. Haris
KOMAG: Lağım faresi [Komak]
KOMAĞAN: İbrik
KOMAK: Yerleştirmek
KOMALMAK: Namaza durmak
KOMALTMAK: Namaz kılmak
KOMAN: 1. Muris 2. Kısrak
KOMAR: Miras
KOMARMAK: Miras bırakmak
KOMARTI: Vasiyet
KOMARTMAK: Vasiyet bırakmak
KOMAŞ: Şekerli ekmek
KOMATAY: Vaftiz töreni
KOMAZ: Miras bırakmamış kişi
KOMDA: Tabut
KOMDALAMAK: Tabuta koymak
KOMDALANMAK: Tabutlanmak
KOMGAN: İbrik
KOMKA: Vaftiz töreni
KOMKALAMAK: Vaftiz etmek
KOMKALANMAK: Vaftiz olmak
KOMLAK: Cami
KOMLAMAK: Bir araya toplamak
KOMLANAK: İbadethane
KOMLANMAK: Cemaate katılmak
KOMLAŞ: Cemaat
KOMLAŞMAK: Bir araya gelmek
KOMNAMAK: Hüzünlenmek
KOMSUNMAK: Teveccüh etmek
KOMUDAL: Şikayet
KOMUDALÇI: Şikayetçi
KOMUDAMAK: Şikayet etmek
KOMUDANMAK: Şikayetlenmek
KOMUK: Ağaç kabuğu
KOMUN: Müzik (Mançuca)
KOMUNA: Komün (Rusça)
KOMUNATÇI: Komünist (Rusça)
KOMURGAMAK: Kaval çalmak
KOMURGANMAK: Kaval çalınmak
KOMUR: 1. Sert kabuklu 2. Gaddar
KOMURGAY: Kaval
KOMUSKA: Büyük karınca türü
KOMUT: 1. Emir 2. Tahrik
KOMUTAÇ: Uzaktan kumanda
KOMUTAN: Kumandan
KOMUTMAK: Emretmek
KOMUZ: Müzisyen (Mançuca)
KOMZAMAK: Merak duymak
KOMZANMAK: Merak etmek
KON: 1. Geçit 2. Kıç (gemi) 3. Yer
KONA: Hamur tahtası
KONAÇ: 1. Uçak pisti 2. Kuş yuvası
KONAK: 1. Köşk 2. Mısır (bitki)
KONAKA: Ziyafet
KONAKAY: Yulaf
KONAKBAY: Ev sahibi
KONAKTAMAK: Ziyaret etmek
KONAKTANMAK: Ziyaret edilmek
KONALGA: Kamp alanı
KONALGAMAK: Pistte beklemek
KONANMAK: Uçak inmek
KONANDIRMAK: Uçak indirmek
KONAR: Kahve
KONARAK: İniş pisti
KONARGA: Hava alanı
KONAŞ: Yurtlak (oba alanı)
KONAŞMAK: Oba kurmak
KONAT: 1. Uçak pisti 3. Kamp
KONATMAK: İndirmek (uçak)
KONAZ: Melez köpek
KONCALA: Kıl torba
KONCALAZ: Tüylü yaratık
KONCUK: Kış günü
KONÇ: Tayt (dar pantolon)
KONÇA: Bahşiş
KONÇAK: Yuva (kuş)
KONÇAL: Kıllı insan
KONÇALA: Kıl çorap
KONÇALAK: Kıl çuval
KONÇAMAK: Nazardan korkmak
KONÇUK: 1. Aşina 2. Mahalle
KONÇUMAK: Tartıda hile yapmak
KONÇUY: Prenses
KONDAK: 1. Kümes 2. Dipçik (silah)
KONDAMAK: Kümeste beklemek
KONDAR: Rota
KONDARMAK: Rota belirlemek
KONDATMAK: Yuvada bekletmek
KONDU: Meskun (yerleşik)
KONDUR: Misafirperver
KONDURGA: Fabrika
KONGA: Zil (kapı vs.)
KONGALAK: İri ceviz
KONGAR: Koyu kızıl renk
KONGRA: Zil
KONGRAMAK: Ötmek
KONGRATMAK: Öttürmek
KONGU: Kamp yeri
KONGUL: Mağara
139
KONGULUR: El çanı
KONGUR: Zil
KONGURA: Şaman halkası (uğurlu)
KONGURAK: Zil (çalgı)
KONGURAMAK: Zil çalınmak
KONGURATMAK: Zil çalmak
KONGUZ: Hamamböceği
KONGUZAK: Çıngıraklı yılan
KONRA: Su çulluğu
KONRAMAK: Ötmek
KONRATMAK: Öttürmek
KONRUL: Anka kuşu
KONUKÇAY: Misafirperver
KONUKLAMAK: Misafir etmek
KONUKLANMAK: Misafir olmak
KONUKLAYAN: Misafirperver
KONUKUYU: Otel
KONUL: Baza (kanepe)
KONULGA: Baş köşe (divan, sedir)
KONUR: Kestane rengi
KONURMAK: Sökmek
KONURŞIN: Esmer
KONURTMAK: Söktürmek
KONUŞ: Karargah
KONUŞDAŞ: Muhatap
KONUŞDAŞMAK: Muhatap olmak
KONUŞKA: Sohbet
KONUŞKAMAK: Sohbet etmek
KONUŞMAN: Spiker
KONUŞTAY: Kolokyum
KONUŞUK: Venüs gezegeni
KONUT: İkametgah
KONUTMAK: İkamet etmek
KONYAK: Cenub (güney)
KOP: 1. Tüm 2. Hep
KOPAĞ: Kümes
KOPAK: Çamaşır sepeti
KOPAN: 1. Tamam 2. Muzaffer
KOPAR: Dere otu
KOPRA: Ağaç çileği
KOPTA: Bluz
KOPTAMAK: At koşturmak
KOPTARMAK: At koşmak
KOPTURMAK: Huzurda durmak
KOPTURU: Saygı duruşu
KOPU: 1. Deste 2. Hayli
KOPUN: Bereket
KOPUNMAK: Bereketlenmek
KOPUR: Demet
KOPURCUK: Küçük demet
KOR: Köz
KORA: 1. Tencere 2. Alabalık
KORACAY: Çiftlik
KORAÇAN: Izgara
KORAK: Ekin kargası
KORAL: 1. Silah 2. Kısmet 3. Nasip
KORALANMAK: Silahlanmak
KORALATMAK: Silahlandırmak
KORALAY: Kara antilop
KORALMAK: Közleşmek
KORAM: Köz parçası
KORAMA: Patchwork (kırk yama)
KORAMAK: Közde pişirmek
KORAMAL: Kara yılan
KORAMAZ: Sütlü ayran [339]
KORAN: Karaca (hayvan)
KORANMAK: Közde pişmek
KORAP: 1. Dağ evi 2. Sandık
KORASAN: Çiçek hastalığı
KORAŞ: Fırın (örme duvarlı)
KORAŞMAK: Kor gibi ısınmak
KORATMAK: Közleştirmek
KORAV: 1. Muhafaza 2. Avlu
KORAVA: Marmelat
KORAVÇI: Muhafız
KORAZ: Rezistanslı ızgara
KORAZMAK: Kor gibi olmak
KORBA: Filiz
KORBAL: Zehir
KORBALAMAK: Filiz çıkmak
KORBALANMAK: Filizlenmek
KORBALÇAK: Zehirli diş (yılan)
KORBALÇAN: Zehirli örümcek
KORBAŞ: Zabıta
KORBAY: Korgeneral
KORBOLKO: Ateş kuşu [340]
KORÇAK: Kukla [341]
KORÇAMAK: Kamburlaşmak
KORÇAN: Kambur
KORÇANMAK: Beli bükülmek
KORÇMA: Siper
KORDAMAK: Arzu duymak
KORDANMAK: Arzulamak
KORDAY: Balıkçıl kuşu
KORDUK: Skandal
KORGA: 1. Himaye 2. Maşrapa
KORGAMAK: Himaye etmek
KORGAN: 1. Himaye 2. Kale (spor)
KORGANMAK: Himaye edilmek
140
KORGAV: 1. Himaye 2. Avlu
KORGAVUŞ: Hami
KORGUÇ: Mısır patlatma tavası
KORGUŞ: Tava
KORGUT: Hami (himaye eden)
KORKAR: Nargile
KORKARMAK: Nargile içmek
KORKAV: Fobi
KORKOY: Çöl yılanı / canavarı [342]
KORKULDAK: Hırıldayan
KORKULDAMAK: Hırlamak
KORKULDAŞMAK: Hırıldaşmak
KORKULDATMAK: Hırıldatmak
KORKUMAK: Paniklemek
KORKUNÇAK: Bostan korkuluğu
KORKUR: Horultu
KORKURATMA: Nargile
KORKURATMAK: Nargile içmek
KORKURMAK: Horuldamak
KORKUT: 1. Hami 2. Heybetli
KORKUTAÇ: Öcü
KORLAMAK: İsraf etmek
KORLANMAK: İsraf edilmek
KORLAV: İsraf
KORMA: Yaban pırasası
KORMAÇ: Popkorn (patlak mısır)
KORMAK: Isıyla şekil vermek
KORMAN: Koruluk (küçük orman)
KOROÇUN: Süt votkası
KORSAL: Fırın çevirme tahtası
KORSUK: Sivri diş
KORSULDAK: Kudüm (çalgı)
KORSULDAMAK: Gümbürdemek
KORSULDATMAK: Gümbürdetmek
KORŞAK: 1. Muhasara 2. Heykel
KORŞAMAK: Muhasara etmek
KORŞANMAK: Muhasara edilmek
KORŞATMAK: Muhasara etmek
KORŞAV: 1. Muhasara 2. Duvar
KORT: Kesmez
KORTALMAK: Kesmez olmak
KORTAY: Kör (kesmez)
KORTKU: Gelincik (lota) balığı
KORTMAÇ: Kek
KORTMAK: Körelmek
KORTMAŞ: Pasta
KORTUŞKAN: Acem köstebeği
KORUÇ: Çelik
KORUGAN: Kale
KORUK: 1. Tabu 2. Nisan ayı
KORUKÇU: Tabu alanı bekçisi
KORUKMAK: Paniklemek
KORUL: Römork
KORULGAN: Beyaz leblebi
KORULMAK: Közlenmek
KORULTAZ: Anka kuşu
KORUM: Tabu
KORUMAN: Bodyguard
KORUMBAŞ: Rastık
KORUN: Zehir
KORUNÇ: Muhafaza
KORUNÇAK: Siper
KORUNDU: Prezervatif (kondom)
KORUNGA: Tirfil (yabani yonca)
KORUT: Kaşar peyniri
KORUTMAK: Közlemek
KORUŞ: Astiğmat (göz bozukluğu)
KORUŞMAK: Astiğmat olmak
KOS: 1. Tarım aleti 2. Payanda
KOSA: 1. Tırpan 2. Nevruz bahşişi
KOSAK: Mide
KOSALAK: Mağrur
KOSALMAK: Mağrurlanmak
KOSAMAK: Kesmek
KOSAR: Tırpan
KOSAT: 1. Güdük 2. Küt
KOSATMAK: Ağacı kısa kesmek
KOSAYAK: Kanguru [343]
KOSMA: Aşure yemeği
KOSMAÇ: Türlü yemeği
KOSMAG: 40 kg [Kosmak]
KOSMAK: 1. Karıştırmak 2. Katmak
KOSPA: Aşure malzemesi
KOSPAK: 1. Melez 2. Hibrit
KOSPAŞ: Aşure yemeği
KOSU: Kuluçka
KOSUK: Fındık
KOSULMAK: Katılmak
KOSUR: Mağrur
KOSURMAK: Gururlanmak
KOSURTMAK: Mağrurlanmak
KOŞ: 1. Düal 2. Çift 3. Seri (dizi)
KOŞA: Çift (ikili)
KOŞAĞAN: Çok koşan (yavru kuzu)
KOŞAK: 1. Çift (ikili) eşi 2. Neşide
KOŞAKLAMAK: Çiftlemek
KOŞAKLANMAK: Çiftlenmek
KOŞALAMAK: Çift yapmak
KOŞALANMAK: Çift olmak
141
KOŞAM: İki avuç dolusu
KOŞAMA: Uzunluk ölçüsü (4 m)
KOŞAMAK: Yedeğe almak
KOŞAMAT: Lakap
KOŞANMAK: Yedeğe alınmak
KOŞANT: Stepne (Yedek lastik)
KOŞAR: 1. Yedek 2. Atlet (koşucu)
KOŞARBA: Bisiklet [344]
KOŞARGAÇ: Koşu bandı
KOŞARLAMAK: Yedeklemek
KOŞARLANMAK: Yedeklenmek
KOŞARMAK: Yan yana getirmek
KOŞAT: 1. Çift at 2. Şart
KOŞAV: Naz
KOŞBAŞ: Çiftbaşlı
KOŞÇAK: Bisiklet [345]
KOŞÇAMAK: Koşar adım gitmek
KOŞKAMAK: İlave etmek
KOŞKANMAK: İlave edilmek
KOŞMAG: Muadil [Koşmak]
KOŞMAK: Eşleştirmek
KOŞMAR: Çift yıldız
KOŞKAR: Kutup yıldızı
KOŞKUÇ: Fiş (elektrik)
KOŞKUL: Servet
KOŞLAMAK: İkili hale gelmek
KOŞLANMAK: Eş bulmak
KOŞLAŞMAK: Eşleşmek (oyun) [346]
KOŞLATMAK: İkili hale getirmek
KOŞMAN: Atlet (koşucu)
KOŞNA: 1. Komşu 2. Yaren
KOŞNAK: Yarenlik
KOŞNAMAK: Yarenlik etmek
KOŞNAŞMAK: Komşuluk etmek
KOŞNU: Sepet
KOŞTAK: Partner
KOŞTAKSAMAK: İçine cin girmek
KOŞTAKSAR: İçine cin girmiş
KOŞTAMAK: Çiftleşmek (eril) [347]
KOŞTAN: Orospu (argo)
KOŞTANMAK: Çiftleşmek (dişil)
KOŞTAŞ: Çift
KOŞTAŞMAK: Çiftleşmek
KOŞUK: 1. Halk şiiri 2. Römork
KOŞUKÇU: Halk şairi
KOŞUKMAK: Şiir okumak
KOŞUKMAN: Halk şairi
KOŞULGA: Teçhizat
KOŞULGAMAK: Teçhiz etmek
KOŞULGAN: Teçhizatlı [348]
KOŞULGANMAK: Teçhiz olmak
KOŞULMAK: Teçhiz edilmek
KOŞUM: Teçhizat
KOŞUMÇA: Teçhizat parçası
KOŞUMÇAR: Teçhiz edilmiş
KOŞUN: 1. Saf (dizi) 2. Güfte [349]
KOŞUNÇ: 1. Şiir 2. Güfte
KOŞUNÇA: Saf (sıra)
KOŞUNÇAMAK: Saf oluşturmak
KOŞUNÇAR: Saf tutan (asker)
KOŞUNÇU: Saf tutan (asker)
KOŞUNDAŞ: Asker arkadaşı
KOŞUNDAŞMAK: Saf tutmak
KOŞUNDATMAK: Safa sokmak
KOŞUNMAK: Saf (sıra) tutmak
KOŞUR: İlave
KOŞURMAK: İlave etmek
KOŞUTAY: Maraton
KOŞUV: 1. Pozitif 2. Artı
KOŞUZ: Çift (ikili)
KOTAÇ: Av köpeği
KOTAJ: Teknoloji (Mançuca)
KOTAK: Kepçe
KOTALA: Helva tavası
KOTAN: 1. Çiftlik 2. Saban
KOTARA: Ahır
KOTARGA: Su pompası
KOTARMAK: Tahliye etmek
KOTAY: Mübarek
KOTAYMAK: Mübarekleşmek
KOTAZ: Nazar boncuğu
KOTKU: 1. Tahliye 2. Mütevazi
KOTLAN: Fırın
KOTMAK: Tahliye etmek
KOTULMAK: Tahliye olmak
KOTUR: Uyuz hastalığı
KOTURMAK: Uyuz hastası olmak
KOTURTMAK: Uyuz bulaştırmak
KOTUZ: Yaban sığırı
KOV: 1. Yanık 2. Sıfır
KOVAK: 1. Lacivert 2. Gök
KOVAKTAŞ: Meteor
KOVALKAN: Tesir altında kalan
KOVALMAK: Tesir altında kalmak
KOVALTMAK: Tesir etmek
KOVAMAK: Takip etmek
KOVAN: Arı yuvası
KOVANMAK: Takip edilmek
KOVÇUN: Ayaküstü konuşma
142
KOVÇUNMAK: Speküle etmek
KOVGA: Muhtar (köy, mahalle)
KOVMAN: Av tüfeği
KOVRAMAK: Elle ot / ekin yolmak
KOVŞAK: Perdah
KOVŞAMAK: Perdahlamak
KOVŞANMAK: Perdahlanmak
KOVU: Def (kovma)
KOVUÇ: Def etme
KOVULGA: Sürgün (ceza)
KOVULGAN: Sürgün edilmiş
KOVULGANMAK: Sürgün edilmek
KOVULGATMAK: Sürgün etmek
KOVUMSAK: Antipatik
KOVUMSAMA: İstiskal
KOVUMSAMAK: İstiskal etmek
KOVUMSAR: İstiskal eden kişi
KOVUN !: Defol!
KOVUNÇ: İşten çıkarma
KOVUNMAK: Def olmak
KOVUNSAK: Antipatik
KOVUNSAMAK: Antipati duymak
KOVUNSATMAK: Antipati vermek
KOVUŞ: 1. Def etme 2. Kadeh
KOVUŞTURMA: Takibat (hukuk)
KOVUŞTURMAK: Takibat yapmak
KOVUŞTURMAN: Takibat görevlisi
KOVUTMAK: Def etmek
KOVUZ: Cin çıkarma
KOVZAK: Laçka
KOVZAMAK: Laçkalaşmak
KOVZATMAK: Laçkalaştırmak
KOYAK: Körfez
KOYALAN: Pıhtı
KOYALGA: Pıhtılaşma oranı (tıp)
KOYALGAN: Pıhtılaşmış
KOYALMAK: Pıhtılaşmak
KOYALTMAK: Pıhtılaştırmak
KOYAN: Eklem romatizması
KOYAR: Akarsu kavşağı
KOYASA: Mayalı ekmek
KOYAŞ: Güneş tanrısı (mitoloji)
KOYÇAĞIR: Tüfek
KOYÇUMAN: Koyun çobanı
KOYÇUNMAK: Koyun gütmek
KOYÇUTMAK: Koyunları sürmek
KOYGA: Kürk
KOYGUÇ: Huni
KOYGUN: Çinçilya tavşanı
KOYLAN: Girdap
KOYLANMAK: Girdap oluşmak
KOYMA: 1. Duvar 2. Mahzen
KOYMAG: Bütçe [Koymak]
KOYMAK: Bütçe belirlemek
KOYNAK: Aşık kemiği
KOYNUT: Dere otu
KOYRAMAK: Eğmek
KOYRALMAK: Eğrilmek
KOYRALTMAK: Eğriltmek
KOYRATMAK: Eğmek
KOYRUĞAN: Engerek yılanı
KOYRUMAK: Kıvırmak
KOYRULMAK: Kıvrılmak
KOYRULTMAK: Kıvrıltmak
KOYRUNG: Yılan [“g” ile yazılır]
KOYRUTMAK: Kıvırmak
KOYSALAK: Dolap
KOYSALAMAK: Depolamak
KOYSALANMAK: Depolanmak
KOYSALATMAK: Depolatmak
KOYTURGA: 1. İhsan 2. Lütuf
KOYTUYAK: Külçe
KOYUK: 1. Hüzün 2. Pıhtı
KOYUKLAMAK: Pıhtı tutmak
KOYUKLAŞMAK: Pıhtılaşmak
KOYUKMAK: Hüzünlenmek
KOYULDAMAK: Merhamet etmek
KOYULDAR: Merhametli
KOYULGA: 1. Pıhtı 2. Tabut
KOYULGAMAK: Pıhtılaşmak
KOYULMAK: Kıvamı artmak
KOYULTAÇ: Kıvam artırıcı
KOYULTMAÇ: Lor
KOYULTMAK: Kıvamını artırmak
KOYULTMAŞ: Lor peyniri yemeği
KOYUM: Mevduat (banka hesabı)
KOYUNMAK: Dökünmek
KOYUR: İlave
KOYURGA: Azat
KOYURGAMAK: Azat etmek
KOYURTMA: Serbesti
KOYURTMAK: Serbest bırakmak
KOYUT: Önbilgi
KOZ: Ceviz ağacı
KOZAK: Ceviz meyvesi
KOZALAMAK: Koza oluşturmak
KOZALANMAK: Koza oluşmak
KOZAMAK: Süslemek
KOZAN: Gümüş (dev) tavşan
143
KOZANMAK: Süslenmek
KOZAR: Cam
KOZAŞMAK: Süsleşmek
KOZÇUĞUN: Ceviz helvası
KOZDURÇU: Tahrik eden
KOZDURMA: Tahrik
KOZDURMAK: Tahrik etmek
KOZGALAN: Galeyan
KOZGALMAK: Galeyana gelmek
KOZGAMAK: Galeyan etmek [350]
KOZGAMAN: Amigo (spor)
KOZGANMAK: Tahrik olmak
KOZGATMAK: Galeyana getirmek
KOZGAV: Galeyan
KOZGUÇ: Ceviz değneği
KOZLAMAK: Hücre bölümek
KOZLANMAK: Yeni hücre oluşmak
KOZLAV: Hücre bölünmesi
KOZMAK: Tahrik etmek
KOZUK: Ceviz içi
KOZULMAK: Tahrik olmak
KOZUM: 1. Motivasyon 2. Katkı
KOZUMAK: Motive etmek
KOZUNMAK: Motive olmak
KOZUŞMAK: Motive edişmek
KOZUR: Canavar
KÖBEMEK: Karnı şişmek
KÖBENMEK: Hamile kalmak
KÖBETMEK: Karnını şişirmek
KÖBEZ: Keman (çalgı)
KÖBÜRGEN: Tarla soğanı
KÖCEK: Tavşan yavrusu
KÖCEN: Tavşan yavrusu
KÖÇE: Arpa
KÖÇENMEK: Tatile gitmek
KÖÇER: 1. Mihver 2. Sürgün (filiz)
KÖÇERGET: Frambuaz
KÖÇERMEK: Filiz vermek
KÖÇET: Göçürme fidan
KÖÇETMEK: Fidan göçürmek
KÖÇEYMEK: Uzaklaşmak
KÖÇEYTİ: Teyit
KÖÇEYTMEK: Teyit etmek
KÖÇÜGEN: Kerkes kuşu
KÖÇÜRGEÇ: Ağaç sökme aracı
KÖÇÜRMEK: Ağaç taşımak
KÖÇÜRÜM: Ağaç taşıma
KÖFÜK: Fino (tüylü köpek)
KÖDEÇ: Bardak
KÖDEK: Patates
KÖDEMEK: Müjde vermek
KÖDEN: Galeopsis bitkisi
KÖDENMEK: Müjde almak
KÖDERGEÇ: Telefon
KÖDERGEMEK: Telefon etmek
KÖDERMEK: Telefon açmak
KÖDEŞME: Randevu
KÖDEŞMEK: Randevulaşmak
KÖDEZMEK: Randevuda beklemek
KÖDÜK: Ticaret
KÖDÜN: Tohum posası
KÖDÜRGE: Kurban
KÖDÜRMEK: Kurban kesmek
KÖDÜRTEY: Kurban töreni
KÖDÜRTMEK: Kurban kestirmek
KÖGERGE: Pompa
KÖĞBE: Tereotu
KÖĞEL: Bot (kayık)
KÖĞEN: Yaban ördeği
KÖĞENEK: 1. Kürk 2. Libas
KÖĞENMEK: Kürke bürünmek
KÖĞER: Şömine demiri
KÖĞEREK: Küf
KÖĞERGE: Küf
KÖĞERGEN: Küflenmiş
KÖĞERMEK: Küflenmek
KÖĞERT: Küf
KÖĞERTMEK: Küflendirmek
KÖĞET: Meyve
KÖĞETMEK: Methetmek
KÖĞLEMEK: Aranje etmek (müzik)
KÖĞLENMEK: Aranje olmak
KÖĞMEK: Taklit etmek
KÖĞMEN: Taklitçi
KÖĞŞÜM: Müzik
KÖĞŞÜMCÜ: Müzisyen
KÖĞŞÜMEK: Müzik çalınmak
KÖĞŞÜTMEK: Müzik çalmak
KÖĞTEMEK: Akord etmek
KÖĞTENMEK: Akord olmak
KÖĞTEY: Akordlu (çalgı)
KÖĞÜR: Ötüş
KÖĞÜRÇÜN: Ötücü güvercin
KÖĞÜRGE: 1. Akciğer 2. Davul
KÖĞÜRMEK: Derin soluk almak
KÖĞÜSPEK: Bluz (kolsuz gömlek)
KÖĞÜZ: Diyafram (anatomi)
KÖĞÜZEK: İskete kuşu
KÖJEGE: Perde
144
KÖJEMEK: Perdelemek
KÖJENMEK: Perdelenmek
KÖK: İlkbahar
KÖKDEŞ: 1. Emsal 2. Aynı kökten
KÖKDEŞMEK: Aynı kökten gelmek
KÖKE: 1. Mavi 2. Kurabiye
KÖKEÇE: Çivit
KÖKEGÜN: Gök sinek
KÖKEK: 1. Nisan ayı 2. Leylek
KÖKEL: Kakül (saç perçemi)
KÖKELEK: Tıknaz
KÖKELEN: Obez
KÖKELMEK: Obezleşmek
KÖKEM: 1. İlkbahar 2. Şeftali
KÖKEMEK: Kök salmak [351]
KÖKEMEREN: Yabani kekik
KÖKENÇ: Etimoloji
KÖKENDİZ: Etimolog
KÖKENEK: Kerkenez kuşu
KÖKENİZ: Sebze
KÖKENMEK: Kök salmak
KÖKER: 1. Ağ kepçe 2. Dekar
KÖKERE: Ev bahçesi
KÖKERMEK: İlkbahar gelmek
KÖKETMEK: Akord etmek (çalgı)
KÖKEY: 1. Guguk kuşu 2. Tencere
KÖKEZ: Zayıf
KÖKEZLEMEK: Zayıflamak
KÖKEZLEŞMEK: Zayıflaşmak
KÖKEZLETMEK: Zayıflatmak
KÖKEZMEK: Zayıflamak
KÖKLEK: Akordlu (çalgı)
KÖKLEM: Akord (çalgı)
KÖKLEMEK: Akord etmek (çalgı)
KÖKLEŞİK: Kronik
KÖKLEŞMEK: Kronikleşmek
KÖKME: Sökülmüş ağaç kökü
KÖKMEK: Kökünden sökmek
KÖKNEÇ: Peştamal
KÖKREK: Sine (göğüs)
KÖKREKÇEK: Sütyen
KÖKREMEK: Hızlı nefes almak
KÖKREŞMEK: Nefes alıp vermek
KÖKSE: Meme (göğüs)
KÖKSEĞİZ: Sakız ağacı
KÖKSEK: Memesi yeni çıkan
KÖKSEMEK: Memesi çıkmak
KÖKSERKE: Kanarya kavunu
KÖKSÜMEL: Sebze
KÖKSÜMEN: Manav
KÖKŞİN: Mavi renk
KÖKTEK: Baharda kalınan yer
KÖKTEM: İlkbahar
KÖKTEMEK: Baharı geçirmek
KÖKTEŞ: Aynı soydan gelen
KÖKTEŞMEK: Aynı söydan gelmek
KÖKTET: Sebze
KÖKTETÇİ: Manav
KÖKTÜRKÇE: Orijin Türk Dili
KÖKTÜRMEK: İnat etmek [352]
KÖKTÜY: Kertenkele (yeşil / mavi)
KÖKÜM: Orijin
KÖKÜMEK: Meme emmek
KÖKÜN: Meme başı
KÖKÜNDEŞ: Süt kardeşi
KÖKÜNMEK: Süt sağmak
KÖKÜNTÜYEN: Sütyen
KÖKÜR: Kevgir
KÖKÜRMEK: Kevgirden geçirmek
KÖKÜŞ: 1. Hindi 2. Culuk
KÖKÜŞMEK: Emişmek (yavrular)
KÖKÜTMEK: Meme vermek
KÖKÜZ: Göğüs arası
KÖKÜZMEK: Göğsünü kabartmak
KÖL: Azamet
KÖLBEN: Havuz
KÖLBÜRGE: Phoenico kertenkelesi
KÖLÇE: 1. Pide 2. Suböreği
KÖLÇEK: Nilüfer (bitki, çiçek)
KÖLÇÜGE: Düdüklü tencere
KÖLÇÜMEK: Haşlanmak
KÖLÇÜTMEK: Haşlamak
KÖLEÇ: Zincir halkası
KÖLEÇKE: Zincir
KÖLEK: 1. Silüet 2. Mart ayı
KÖLEM: Ebat
KÖLEMEK: Gölge düşmek
KÖLEMEN: Parayla hürleşen köle
KÖLEMEZ: Kaymaklı süt
KÖLENGE: Karasevda
KÖLENGEN: Karasevdalı
KÖLENKE: Gölge oyunu
KÖLENMEK: Ardısıra gitmek [353]
KÖLERMEK: Gizlenmek
KÖLETMEK: Gölge düşürmek
KÖLEŞMEK: Gölge oynamak
KÖLGEN: Satranç tahtası
KÖLMÜK: Halk
KÖLTE: Demet
145
KÖLTELEMEK: Demet yapmak
KÖLTÜRGEÇ: 1. Vinç 2. Lifter
KÖLTÜRMEK: Kaldırmak
KÖLÜÇEMEK: Gölge oynatmak
KÖLÜÇEN: Karagöz-Hacivat oyunu
KÖLÜK: Yük hayvanı
KÖLÜMEK: Yük taşımak
KÖLÜNGE: Vasıta
KÖLÜNMEK: Araca binmek
KÖLÜTMEK: Yük taşıtmak
KÖM: 1. Öbek 2. Yığın
KÖMBE: Kül çöreği
KÖMÇEK: Ot kökü
KÖME: 1. Yığın 2. Servet
KÖMEÇ: Çörek
KÖMEG: İnayet [Kömek]
KÖMEK: 1. Yığın 2. Yığın yapmak
KÖMEKÇİ: Yardımcı
KÖMEKEY: Define
KÖMEL: Yaban soğanı
KÖMELEK: İstiridye mantarı
KÖMELMEK: Öbeklenmek
KÖMEN: 1. Hamile 2. Hayal 3. Irk
KÖMENMEK: Hamile kalmak
KÖMER: Servet biriktiren
KÖMERGE: Mezar
KÖMERLEMEK: Servet yığmak
KÖMERLENMEK: Servet yığılmak
KÖMEŞ: Mahzen
KÖMEŞKE: Ev şarabı
KÖMEVÜL: Bataklık
KÖMEY: Gırtlak şarkısı
KÖMEYLEMEK: Yardım etmek
KÖMEYLENMEK: Yardım almak
KÖMEZ: Köz ekmeği
KÖMGEN: 1. Türbe 2. Kabir
KÖMSEK: Saksı
KÖMSEMEK: Bitki dikmek
KÖMSÜMEK: Yemek yanmak
KÖMSÜTMEK: Yemek yakmak
KÖMÜ: Maden (yeraltında)
KÖMÜÇ: Define
KÖMÜGEY: Teras
KÖMÜK: Küçükayı takımyıldızı
KÖMÜLDÜRÜK: At göğüslüğü
KÖMÜLGEN: Mahzen
KÖMÜLMEK: Mahzene koyulmak
KÖMÜN: Stok
KÖMÜNMEK: Mahzende durmak
KÖMÜRGE: Kömür deposu
KÖMÜRMEK: Alt üst etmek
KÖMÜRSEĞEN: Altı yanmış (aş)
KÖMÜRSEMEK: Altı yanmak (aş)
KÖMÜRSETMEK: Altına yakmak
KÖMÜRTLEK: Siyah üzüm
KÖMÜŞ: Manda (camız)
KÖMÜTMEK: Mahzene koymak
KÖMZEK: Toprağa gömülü küp
KÖMZEMEK: Küpe doldurmak
KÖN: Cariye
KÖNÇEK: Pantolon
KÖNDE: Sepet
KÖNDELEN: Çapraz
KÖNDELENMEK: Çaprazlaşmak
KÖNDEMEK: Yaka kesmek [354]
KÖNDEŞ: 1. Rakip 2. Kuma
KÖNDEŞMEK: Rekabet etmek
KÖNE: 1. Fiyonk 2. Civa
KÖNEK: 1. Kova 2. Kova burcu
KÖNELMEK: Razı olmak
KÖNEMEK: Fiyonk yapmak
KÖNER: Çamfıstığı (ağaç, meyve)
KÖNERMEK: Hidayet etmek
KÖNEZ: Beceriksiz
KÖNEZLEMEK: Beceriksizlik etmek
KÖNGEN: Sahibine alışkın
KÖNKEŞ: Meşveret
KÖNKÜREŞ: Yaşam tarzı
KÖNMEK: Sahibine alışmak [355]
KÖNTÜLMEK: Dürüst davranmak
KÖNÜ: 1. Dürüst 2. Adil
KÖNÜK: 1. Şemsiye 2. Platin
KÖNÜKME: Antrenman
KÖNÜKMEK: Antrenman yapmak
KÖNÜKSÜĞ: Civa
KÖNÜKÜŞ: Antrenman
KÖNÜLÜK: Dürüstlük
KÖNÜRMEK: Dürüst davranmak
KÖNÜZEK: Aktüalite
KÖP: 1. Çok 2. Şişkin
KÖPÇEK: 1. Kepçe 2. Teker mili
KÖPÇÜMEK: Mayalanmak
KÖPÇÜNMEK: Kabarmak (maya)
KÖPÇÜTMEK: Mayalanmak
KÖPEMEK: Tamamını bitirmek
KÖPELMEK: Kopyalanmak
KÖPELTMEK: Kopyalamak
KÖPERMEK: Bölünmek (hücre)
KÖPET: Halı
146
KÖPEYMEK: Teksir olmak
KÖPEYTİŞ: Teksir
KÖPEYTMEK: Teksir etmek
KÖPLEMEK: Tasarruf etmek
KÖPLENÇ: Tasarruf
KÖPLENMEK: Tasarruf edilmek
KÖPLÜK: Şişlik
KÖPMEK: Şişmek
KÖPREK: Bir hayli
KÖPREMEK: Kabarmak
KÖPRETMEK: Kabartmak
KÖPSEMEK: Karnı şişmek (ceset)
KÖPSETMEK: Karnını itmek
KÖPŞE: 1. Namlu 2. Yabani turp
KÖPTEĞEN: Toptancılık
KÖPTEĞENCİ: Toptancı
KÖPTEMEK: Toptan almak
KÖPTELMEK: Toptan alınmak
KÖPTÜK: Bereket
KÖPÜLMEK: Birleşmek
KÖPÜNÇ: Enflasyon
KÖPÜRÇEK: Mürekkep balığı
KÖPÜRGE: Traş fırçası
KÖPÜRGEN: Deterjan
KÖPÜRGENMEK: Deterjanlanmak
KÖPÜRGETMEK: Deterjanlamak
KÖPÜTGEN: Teleferik [356]
KÖPÜTMEK: Birleştirmek
KÖPÜRCÜK: Kabarcık
KÖPÜRTEÇ: Traş fırçası
KÖPÜŞKEN: Pekmezli bulgur unu
KÖPÜŞMEK: Köpüklenmek
KÖRBEĞEN: Kör fare (Spalaks)
KÖRCENGE: Adi Korunga bitkisi
KÖRÇEK: Kör nokta
KÖRÇEMEK: Karanlıkta bakmak
KÖRDEMEK: Zifiri karanlık olmak
KÖRDEY: Zifiri karanlık
KÖREĞEN: Ufuk
KÖREĞLEMEK: Ufka bakmak
KÖREK: Gıda
KÖREKE: Maya
KÖREM: 1. Taze 2. Edepli
KÖREMEK: Görüşü zayıflamak
KÖREMEZ: Süt yoğurt karışımı
KÖREN: 1. Zifiri karanlık 2. Mor
KÖRENMEK: Karanlıkta görmemek
KÖREŞ: Gece harbi [357]
KÖREŞMEK: Gece harbi yapmak
KÖRETMEK: Körleştirmek
KÖRGEN: Nezaketli
KÖRGÜZ: Centilmen
KÖRK: 1. Zerafet 2. Endam
KÖRKDEŞ: Aynı zariflikte
KÖRKDEŞMEK: Zerafette yarışmak
KÖRKE: Tahta tabak
KÖRKETMEK: Talimat vermek
KÖRKEZMEK: İnat etmek
KÖRKLE: Zarif
KÖRKLEMEK: Zerafet göstermek
KÖRKLENMEK: Zarif davranmak
KÖRMEK: Göz kırpmak
KÖRMEN: Dağ lalesi
KÖRMEZ: Hayalet
KÖRNEK: Levha
KÖRPEYMEK: Tazelenmek
KÖRŞEK: 1. Çömlek 2. Güveç
KÖRŞEMEK: Körelmek
KÖRŞELMEK: Kesmez olmak
KÖRŞETMEK: Kesmez etmek
KÖRTÜK: 1. Aşık (sevgili) 2. Çöl
KÖRÜ: Casusluk
KÖRÜK: Mart ayı
KÖRÜLDE: Sinema
KÖRÜLDEMEK: Sinema izlemek
KÖRÜLDEŞMEK: Film izlemek
KÖRÜLMEK: Serap görünmek
KÖRÜM: Fal
KÖRÜMÇÜ: Falcı
KÖRÜMDEMEK: Kehanet etmek
KÖRÜMDÜK: Kehanet
KÖRÜMEK: Pompalamak
KÖRÜNÇ: 1. Piyes 2. Film
KÖRÜNÇEK: Televizyon
KÖRÜNÇEMEK: TV izlemek
KÖRÜNÇLEMEK: Teşhir etmek
KÖRÜNÇLENMEK: Teşhir olmak
KÖRÜNÇLÜK: Sinema perdesi
KÖRÜNDEMEK: Fotoğraf çekmek
KÖRÜNDEŞ: Fotoğraf
KÖRÜNDEŞMEK: Foto çekinmek
KÖRÜNGE: Kapital (sermaye)
KÖRÜNGETEN: Kapitalist
KÖRÜNMEK: Karanlıkta görmek
KÖRÜR: Kader
KÖRÜSTE: Keten
KÖRÜT: Erkek keçi
KÖRÜTMEK: Pompalatmak
KÖSEK: 1. İştah 2. Soroga balığı
147
KÖSEL: 1. Arzu 2. Şehvet
KÖSEM: Lider
KÖSEMEK: Arzulamak
KÖSEMEN: Önde giden hayvan
KÖSENÇ: İştah
KÖSENÇEK: İştah verici
KÖSENMEK: İştahlanmak [358]
KÖSER: Zemin
KÖSEYE: Taş heykel
KÖSLEMEK: Cebir kullanmak
KÖSLENMEK: Cebire uğramak
KÖSLEV: Cebir (zorlama)
KÖSMEK: Ayağını bağlamak
KÖSNE: Şehvet
KÖSNEMEK: Şehvetlenmek
KÖSNEŞMEK: Birbirini arzulamak
KÖSPEĞEN: Televizyon
KÖSPEK: Ceket
KÖSTEGE: Çoban
KÖSTEMEK: Zincire vurmak
KÖSTENMEK: Zincire vurulmak
KÖSTÜ: Kör köstebek
KÖSÜNMEK: Ayağı bağlanmak
KÖSÜRGE: Kafkas köstebeği
KÖSÜRGEN: Pranga
KÖSÜRMEK: Ayaklarını bağlamak
KÖSÜRÜK: Pranga
KÖSÜŞ: Arzu
KÖSÜŞLÜK: Arzulanan
KÖŞEGE: Perde
KÖŞEK: Deve yavrusu
KÖŞEMEK: Perdelemek
KÖŞENE: Kulübe
KÖŞENMEK: Perdelenmek
KÖŞER: İnat
KÖŞERMEK: İnat etmek
KÖŞGEK: Nazar boncuğu
KÖŞPENDİ: Bedevi
KÖŞÜK: 1. Perde 2. Temenni
KÖŞÜMEK: Perde çekmek
KÖŞÜNMEK: Perdelenmek
KÖŞÜR: Merdane
KÖŞÜRLEMEK: Merdanelemek
KÖŞÜTMEK: Perdelemek
KÖTE: Hizmet
KÖTEÇİ: Hizmetçi
KÖTEK: 1. Sopa 2. Dayak
KÖTEL: Mertek
KÖTELEMEK: Fırlatmak, atmak
KÖTELENMEK: Fırlatılmak, atılmak
KÖTEMEK: Hizmet etmek
KÖTEN: Saban
KÖTENMEK: Hizmet görmek
KÖTERE: Toptan
KÖTERGE: 1. Set 2. Barikat
KÖTERGEÇ: Asansör
KÖTERİLMEK: Yukarı çıkmak
KÖTERME: 1. Rıhtım 2. Set
KÖTERMEK: Yukarı kaldırmak
KÖTKÜ: Dağlık alan
KÖTÜK: Lahana
KÖTÜLÇE: Rehberlik
KÖTÜLGE: Harita
KÖTÜLGEMEK: Rehberlik etmek
KÖTÜLMEK: Yukarı kalkmak
KÖTÜMSEMEK: Pesimistlik etmek
KÖTÜMSER: Pesimist
KÖTÜNMEK: Kibirlenmek
KÖTÜRGE: 1. Sedye 2. Mancınık
KÖTÜRMEK: Yukarı kaldırmak
KÖTÜRÜM: Felçli
KÖTÜZ: Değersiz
KÖV: Lağım çukuru
KÖVEK: Lağım
KÖVEN: Tuvalet (hela)
KÖVENÇ: Kibir
KÖVENÇEK: Kibirli
KÖVEZ: 1. Define 2. Şımarık 3. Afili
KÖVKE: Mağara
KÖVLEMEK: Kazıp çıkarmak
KÖVLENMEK: Kazıp çıkarılmak
KÖVMEK: Altını oymak
KÖVRÜK: Davul
KÖVŞEK: Zarif
KÖVÜK: Tünel
KÖVÜLMEK: Altı oyulmak
KÖVÜNMEK: Maden çıkarmak
KÖVZEK: Kabuğu soyulmuş
KÖVZEMEK: Kabuğunu soymak
KÖVZENMEK: Kabuğu soyulmak
KÖY: 1. Ateş 2. Güneş yanığı
KÖYDÜRGEN: Pipo
KÖYDÜRMEK: Yakmak
KÖYE: 1. İs 2. Kurum (duman tozu)
KÖYEK: 1. Keder 2. Hasret
KÖYELEMEK: Keder vermek
KÖYELENMEK: Kederlenmek
KÖYENMEK: Hasret duymak
KÖYENTE: Omuz taşıncağı (su) [359]
148
KÖYEZ: Şuh
KÖYEZLENMEK: Şuhluk yapmak
KÖYGEK: Kuraklık
KÖYGELEK: Kiraz kuşu
KÖYGEN: Bronzlaşmış
KÖYKENEK: Bozdoğan kuşu
KÖYLEMEK: Tempo artırmak [360]
KÖYLENMEK: Tempo artmak
KÖYLEK: 1. Bluz (kadın) 2. Cadı
KÖYLEP: 1. Tempo 2. Aranjman
KÖYLETMEK: Tempo artırmak
KÖYLEV: 1. Ritim 2. Beste
KÖYME: Sandal (kayık)
KÖYMECİ: Sandalcı
KÖYMEK: Güneşte yakmak [361]
KÖYMEN: 1. Yanık 2. Hayalperest
KÖYMEZ: Yanmaz
KÖYNEK: Gömlek (erkek)
KÖYNÜK: Bronzlaşmış
KÖYNÜMEK: Bronzlaşmak
KÖYNÜTMEK: Bronzlaştırmak
KÖYREMEK: Harlanmak (ateş)
KÖYREN: Ateş gösterisi / oyunu
KÖYRENMEK: Ateşle ısınmak
KÖYRETMEK: Ateşi harlamak
KÖYSEK: Hasret çeken
KÖYSEME: Hasret
KÖYSEMEK: Hasret çekmek
KÖYÜK: 1. Bronzlaşmış 2. Yanık
KÖYÜKMEK: Bronzlaşmak
KÖYÜNÇ: 1. Kahır 2. Gam (keder)
KÖYÜNGE: Şehvet
KÖYÜNGEMEK: Şehvetlenmek
KÖYÜNMEK: Kahırlanmak
KÖYÜNÜŞ: Kahırlanma
KÖYÜRMEK: Kahretmek
KÖZE: Hücre
KÖZEGE: Soba / şömine kapağı
KÖZEĞİ: Ateş karıştırma demiri
KÖZEK: Köz tavası
KÖZEKLENMEK: Şüphelenmek
KÖZEKLETMEK: Şüphelendirmek
KÖZEMEK: Ateşi közleştirmek
KÖZEN: 1. Kiler 2. Yara kabuğu
KÖZENE: Tel başlık (arıcılık)
KÖZENEK: 1. Tel kafes 2. Yama
KÖZENMEK: Yamayarak örmek
KÖZER: İskambil
KÖZERGE: Gurur
KÖZERGEMEK: Gururlanmak
KÖZERGEN: Mağrur
KÖZERGENMEK: Mağrurlanmak
KÖZERLEŞMEK: İskambil oynamak
KÖZERME: Közleşme (ateş)
KÖZERMEK: Közleşmek (ateş)
KÖZERTME: Ampül
KÖZERTMEK: Közleştirmek
KÖZET: Ateş kulesi
KÖZETÇİ: Kule nöbetçisi
KÖZETMEK: Ateşle haberleşmek
KÖZEVİ: Ucu yanmış odun
KÖZLÜK: At kuyruğu kumaş
KÖZMEG: Pencere [Közmek]
KÖZMEK: Pencereden bakmak
KÖZMEN: Mangal
KÖZNEK: Görüntü dalgalanması
KÖZNÜ: Ayna
KÖZNÜK: Pencere
KÖZPE: Sihirli ayna
KÖZPEĞEN: Sihirli küre
KÖZPEK: Kehanet (küre ile)
KÖZPEKÇİ: Kahin
KÖZÜÇ: Güveç
KÖZÜÇER: Gece görür
KÖZÜGEŞ: 1. Ateş ışığı 2. Hayalet
KÖZÜN: 1. Fer 2. Köz ateşi
KÖZÜNÇ: Yakıcılık
KÖZÜNDÜR: Fotoğrafçı örtüsü
KÖZÜNDÜRÜK: At gözlüğü
KÖZÜNDÜRMEK: Fotoğraf çekmek
KÖZÜNGÜ: Fotoğraf
KÖZÜNMEK: Fotoğraf çekinmek
KÖZÜNÜR: 1. Modern 2. Medeni
KÖZÜR: 1. Avantaj 2. Epilepsi
KÖZÜRGE: Rulet
KÖZÜRLEMEK: Avantaj sağlamak
KÖZÜŞ: Şehvet
KÖZÜŞMEK: Şehvetlenmek
KÖZÜV: Sıra (düzen)
KÖZÜVLEMEK: Sıraya koymak
KÖZÜVLENMEK: Sıraya koyulmak
KUBA: Alaca (karışık renkli)
KUBAĞAN: Alaca kelebek
KUBAL: Gürz
KUBAN: Koza
KUBANAK: Kozalak
KUBANIŞ: Hoşlanma
KUBANMAK: Hoşlanmak
KUBARMAK: Kabarmak
149
KUBAŞ: Çoban köpeği
KUBAŞMAK: Hoşlaşmak
KUBAT: 1. Hoşluk 2. Sempati
KUBAY: 1. Hoş 2. Sempatik
KUBULÇAK: Maske
KUBULMAK: Maske takmak
KUBULTAY: Maskeli balo
KUBURGA: Baykuş
KUBURGAMAK: Tüyleri kabarmak
KUÇAN: 1. Sarılan 2. Kucaklayan
KUÇAR: 1. Sarılan 2. Kucaklayan
KUÇMAK: Kucaklamak
KUÇULMAK: Kucaklanmak
KUÇUNMAK: Bağrına basmak
KUÇUŞMAK: Kucaklaşmak
KUÇUTMAK: Kucaklatmak
KUÇUYAK: Arıkuşu
KUDA: 1. Dünür 2. Hısım (erkek)
KUDAÇA: 1. Dünür 2. Hısım (dişi)
KUDAGAY: Dünürcü (görücü)
KUDAK: Sihir
KUDAKÇI: Sihirbaz
KUDALAMAK: Dünür gitmek
KUDALAŞMAK: Dünür olmak
KUDAŞ: Dost
KUDAŞMAK: Dost olmak
KUDAY: 1. Hüda 2. Tanrı [362]
KUDAYÇIL: Tanrıya tapan
KUDAYZAK: İlahi (tanrısal)
KUDUL: Kanal (suyolu)
KUDULÇAK: Kanalet (suyolu)
KUDURÇAK: Kuyruk kemiği
KUĞAK: Funda
KUĞAN: Cam
KUĞANÇ: Memnuniyet
KUĞANDIRMAK: Memnun etmek
KUĞANMAK: Memnun olmak
KUĞANIŞ: Memnuniyet
KUĞANLI: Memnun
KUĞANSIZ: Memnuniyetsiz
KUĞAR: Hoşnut
KUĞARLANMAK: Hoşnut olmak
KUĞARLATMAK: Hoşnut etmek
KUĞU: Güzellik simgesi kuş [363]
KUĞUK: Mesane
KUĞUL: Pirinç (metal)
KUĞULDAMAK: Uğuldamak
KUĞUMAK: Takip etmek
KUĞUN: Harem
KUĞUNMAK: Takip edilmek
KUĞURÇAK: Oyuncak bebek
KUĞURMAÇ: Tahıl kavurması
KUĞURMAK: Kavurmak
KUĞURMAŞ: Un kavurması aşı
KUĞURTMAK: Kavurtmak
KUĞUŞMAK: Peş peşe gitmek
KUKSUN: Leylak rengi
KUKURUZ: Mısır (bitki ve tane)
KULA: 1. Kestane rengi 2. Bordo
KULAÇ: Uzunluk birimi (1,8 metre)
KULAGAY: Rüşvetçi
KULAĞAKAN: Kulağa kaçan böcek
KULALMAK: Gizlice yardımlaşmak
KULALMAŞ: Gizli yardımlaşma
KULAMAK: Kulağına söylemek
KULAN: 1. Yaban eşeği 2. Musiki
KULANMAK: Söyleneni yapmak
KULANŞAR: Müzisyen
KULANŞI: Müzisyen
KULAŞIN: Esmer
KULAŞMAK: Fısıltılı konuşmak
KULATMAK: Emretmek
KULAV: 1. Emir 2. Keçe başlık
KULAY: Rahat [364]
KULAYSIZ: Rahatsız
KULBAK: Merhamet
KULBUĞA: Su samuru
KULCA: 1. Nakış 2. Dağ koçu
KULÇA: Kelle soğan
KULÇUR: 1. Efendi 2. Sahip
KULDAĞ: Nakit
KULDAM: 1. İtaat 2. Sadakat
KULDAMAK: İtaat etmek
KULDAMLI: 1. İtaatkar 2. Sadık
KULDAMSIZ: İtaatsiz
KULDAŞ: İtaatkar
KULDAŞMAK: İtaatkar olmak
KULDATMAK: İtaat ettirmek
KULDAV: İtaat
KULDUN: Mağara (Mançuca)
KULDUR: 1. Eşkıya 2. Haydut
KULDURBAŞI: Elebaşı
KULGA: 1. Dilenme 2. Güvercin
KULGAÇI: 1. Dilenci 2. Talepkar
KULGAMA: Yalvarma
KULGAMAK: Yalvarmak
KULGANMAK: Rica etmek
KULGARMAK: Rica etmek
KULGAV: Sahtekarlık
150
KULGAVÇI: Sahtekar
KULGAY: Sahtekar
KULGAYLAMAK: Sahtecilik etmek
KULGU: Paten (spor)
KULGUMAK: Paten kaymak
KULGURMAK: Paten kaymak
KULGUR: Paten (araç)
KULLAMA: At eti çorbası
KULLAMAK: Servis yapmak
KULLANILGAN: Müstamel
KULLATMAK: Servis yaptırmak
KULMAÇ: Ricacı
KULMAK: Rica etmek
KULMAN: Kapıkulu
KULMAŞ: Kalleş
KULMAŞMAK: Kalleşlik etmek
KULNAK: Yavrusu olan (at)
KULNAMAK: Yavrulamak (at)
KULPU: Kilit
KULPUNAY: Frambuaz
KULSA: Gidon (direksiyon)
KULSAMAK: Gidon kullanmak
KULSUK: Dalkavuk
KULUÇKA: Yavru çıkarma (Slavca)
KULUGA: Sumru kuşu
KULUĞAN: Holigan
KULUK: Hayvan
KULUN: Tay (süt emen)
KULUNMAK: İtaat etmek
KULUR: 1. Un 2. Hamur
KULUT: Köle
KULUTMAK: İtaat ettirmek
KULUZUN: Bambu çalgısı
KUMA: İkinci eş (çokeşlilik)
KUMAÇ: Kül çöreği
KUMAĞAN: Kum havuzu
KUMAG: İnce kum [Kumak]
KUMAK: 1. Parçalamak 2. Bölmek
KUMALAK: Öğütülmüş taş
KUMAN: Dirayetli
KUMANAK: Şerbetçi otu
KUMANMAK: Dirayet etmek
KUMAR: 1. Hisse 2. Pay 3. Parça
KUMARGA: Muhasara
KUMARMAK: Hisse almak
KUMARTI: Paylaşım
KUMARTMAK: Hisse vermek
KUMAŞ: Sigara böreği
KUMAY: Büyük karga türü
KUMAYIK: Kum kuşu
KUMAZ: Kavrulmuş tahıl
KUMÇAK: Larva
KUMDAK: 1. Sahil 2. Plaj
KUMLAK: 1. Sahil 2. Plaj
KUMMAK: Dalgalanmak
KUMPUR: Patates (Bulgarca)
KUMSAR: Haset
KUMSARMAK: Haset etmek
KUMULGAK: Kum fırtınası
KUMULGAMAK: Kum yeli esmek
KUMURSKA: Termit
KUMUŞ: 1. Madeni para 2. Kuruş
KUMUŞLU: 1. Paralı 2. Ücretli
KUMUŞSUZ: 1. Parasız 2. Bedava
KUMZAK: Şerbetçiotu
KUNA: 1. İrtikap 2. Ayıp 3. Dana
KUNAK: İtalyan darısı
KUNAMAK: İrtikap etmek
KUNAN: Tay (iki yaşında)
KUNANMAK: Zimmetlemek (suç)
KUNAR: 1. Baht 2. Bereket
KUNAŞ: 1. Şans 2. Piyango
KUNAŞMAK: Piyango kazanmak
KUNAZ: Leylek
KUNAZMAK: Talihi yaver gitmek
KUNÇAY: Prenses
KUNGAL: Müfettiş
KUNDA: Hırsızlık
KUNDAÇI: Hırsız
KUNGA: Vadi (Mançuca)
KUNKAV: Arp (Çince)
KUNKAVÇI: Arp çalgıcısı (Çince)
KUNMAK: Zimmetlemek (suç)
KUNT: 1. Sade 2. Basit 3. Adi
KUNUÇAK: Kutup porsuğu
KUNUK: Mahzun
KUNUR: İftihar
KUNURMAK: İftihar etmek
KUPTAN: Niyaz
KUPTANMAK: Niyaz etmek
KUR: 1. Karaca (hayvan) 2. Dizi
KURA: 1. Samanlık 2. Ahır
KURAÇ: Zemberek
KURAĞ: Tesisat
KURAĞA: Meyve kurusu
KURAJ: Montaj
KURAKAN: Damat
KURAKSAK: Hafif kurak alan
KURAKSAMAK: Hafif kurak olmak
151
KURALAY: 1. Mayıs ayı 2. Ahu
KURALÇAK: Kamp
KURALGA: Montaj
KURALGAMAK: Monte etmek
KURALGAN: Müteşekkil
KURALGANMAK: Monte edilmek
KURALMA: Tesisat
KURALMAK: Tesis edilmek
KURAM: 1. Teori 2. Nazariye
KURAMA: Tesisat
KURAMAK: Tesis etmek
KURAMSAL: 1. Teorik 2. Nazari
KURANGA: Kurmalı saat
KURANGAZ: Fesat
KURANMAK: Kurulmak (saat)
KURANTI: Saat kulesi
KURAR: Organizatör
KURAŞ: 1. Savunma sporu 2. Seyir
KURAŞMAN: Pehlivan
KURAŞTIRMA: Güreş müsabakası
KURAŞTIRMAK: Güreştirmek
KURATMAK: Tesis etmek
KURAV: Mekanizma
KURAY: 1. Kaval 2. Saz (bitki)
KURCUMAK: Kımıldamak
KURCUNMAK: Kımıldamak
KURCUTMAK: Kımıldatmak
KURÇ: Sert çelik
KURÇA: 1. Zemberek 2. Halka
KURÇAK: Kurmalı oyuncak
KURÇAMAK: Kurmak (yay)
KURÇANMAK: Kurulmak (yay)
KURÇUK: Maya tozu
KURDAK: 1. Mekanik 2. Tahmin
KURDAM: Mekanizma
KURDAMAK: Tahmin etmek
KURDAN: Şaman kemeri
KURDANMAK: Tahmin edilmek
KURDAŞ: Akran (yaşıt)
KURDAŞMAK: Sıralanmak
KURDUN: Hicret (Mançuca)
KURGA: Montaj
KURGAK: 1. Kara (yer) 2. Makara
KURGALDAY: Bülbül
KURGAMAK: Monte etmek
KURGAN: Türbe
KURGANMAK: Monte edilmek
KURGAŞ: Lehim alaşımı
KURGAŞMAK: Lehimlenmek
KURGAŞTIRMAK: Lehimlemek
KURGU: Gerçek olmayan
KURGUN: Köprücük kemiği
KURGUT: Kurumuş
KURKAK: Çöl
KURKAN: Damat
KURLA: Sıra (dizi)
KURLAMAK: Mayalamak
KURLANMAK: Mayalanmak
KURLAZ: 1. Ahenk 2. Fiktif
KURMACA: 1. Hayali 2. Fiktif
KURMAÇ: Katlama hamur
KURMAN: 1. Ahenkli 2. Yay kabı
KURMAŞ: Peynirli börek
KURMAY: Yaver
KURMUŞ: Plan
KURSAL: Kurşunlu balık ağı
KURSALIK: Kakule
KURSAMAK: Kuruyup sertleşmek
KURSANMAK: Sertleşmek
KURSATMAK: Sertleştirmek
KURŞA: Sargı
KURŞAK: Kemer
KURŞALAMAK: Sargı yapmak
KURŞAMAK: Sarmak
KURŞANMAK: Kemer bağlanmak
KURŞATILMAK: Kemer bağlanmak
KURŞATMAK: Kemer bağlatmak
KURTAR: Halas
KURTARMAN: Cankurtaran
KURTKA: İhtiyar
KURTMAK: Isırmak
KURTUL: Cizye
KURTULGA: Fidye
KURTULGAMAK: Fidye vermek
KURTULGU: Kefaret
KURUDAN: Verem hastalığı
KURUĞÇUN: Talyum (element)
KURUK: 1. Kof 2. Kurumuş
KURUKAN: 1. Çadır 2. Koruluk
KURUL: Heyet
KURULÇAK: 1. Mağrur 2. Demonte
KURULÇAMAK: Mağrurlanmak
KURULGA: Teşekkül
KURULGAN: Müteşekkil
KURULŞAK: Demonte
KURULTAY: Kongre
KURUM: Müessese
KURUMLAK: Entrikacı
KURUMSAK: Ateş kurbanı [365]
152
KURUMSAMAK: İsi tütmek
KURUMSATMAK: İs tüttürmek
KURUN: 1. Hurafe 2. Şarap 3. Devlet
KURUNÇ: Fiksiyon
KURUNDUZ: Mekaniker
KURUNMAK: Vesvese yapmak
KURUNTU: Vesvese
KURUT: Kurutulmuş peynir
KURUTKA: Peksimet
KURUTMAŞ: Kurutma biber aşı
KURUY: Kurban sunusu (yağ, süt)
KURZAK: Oyuncak bebek
KUSALAMAK: Midesi kalkmak
KUSALANMAK: Yol / araç tutmak
KUSAMUK: Arıların acı salgısı
KUSKUN: Kuyruk kayışı (atçılık)
KUŞAMAK: Sargı sarmak
KUŞARGA: Bandaj
KUŞARGAMAK: Bandaj yapmak
KUŞARGANMAK: Bandaj yapılmak
KUŞÇAK: Kuş tersbiyecisi
KUŞKAMIŞ: Muşmula
KUŞKUN: Şüpheci
KUŞLAK: Kuşun bol olduğu alan
KUŞLAMAK: Kuş avlamak
KUŞTU: Costus (bitki)
KUŞULGAN: Tertip edilmiş
KUŞULMA: Tertip
KUŞULMAK: Tertip edilmek
KUŞULTMAK: Tertip etmek
KUŞUYU: Kuş evi
KUTADGU: Mukaddes
KUTAK: Kutsal enerji
KUTALAN: Mübarek
KUTALMAK: Mübarekleşmek
KUTAMAK: Takdis etmek
KUTAMIŞ: Mukaddes
KUTAN: Balıkçıl kuşu
KUTANMAK: Mübarek kılınmak
KUTAR: Tebrik eden
KUTARAN: Mezun
KUTARGA: Mezuniyet
KUTARGAN: Mezun
KUTARMA: Mezuniyet
KUTARMAK: Mezun olmak
KUTAŞ: Tebrikleşme
KUTAŞMAK: Tebrikleşmek
KUTATMAK: Mübarek kılmak
KUTAY: Ateş Tanrısı (mitoloji)
KUTAZ: 1. Kutsal nesne 2. Nazarlık
KUTKA: Sandık
KUTKAR: 1. Bereketli 2. Ferman
KUTKARMAK: Bereketlenmek
KUTKU: 1. Mübarek 2. Vakur
KUTKURMAK: Tebrik etmek
KUTLAK: Mübarek
KUTLAV: Tebrik
KUTLUCA: Mukaddes
KUTLUK: Mübareklik
KUTMAK: Takdis etmek
KUTMAN: 1. Aziz 2. Evliya
KUTSAL: 1. Kudsi 2. Mübarek
KUTSAMAK: Takdis etmek
KUTSANDI: Mukaddes
KUTSANMAK: Takdis edilmek
KUTULMA: İflah
KUTULMAK: İflah olmak
KUTULUŞ: İflah
KUTUN: Bahtiyarlık
KUTUNMAK: Bahtiyar olmak
KUTUNMUŞ: Bahtiyar
KUTUR: Bahtiyar
KUTUTMAK: Bahtiyar etmek
KUTYAK: Avrupa
KUV: Saadet
KUVA: 1. Hoş 2. Sempatik 3. Geyik
KUVAK: Mecburi hizmet
KUVARIK: Kurumuş
KUVARMAK: Kurumak (ağaç)
KUVART: Kuru
KUVGUN: 1. Acil durum 2. Alarm
KUVGUNLAMAK: Alarm vermek
KUVLAMAK: Neşe vermek
KUVLANMAK: Neşelenmek
KUVRAĞAN: Cemaat
KUVRAK: Cemiyet
KUVRAMAK: Cem etmek
KUVRATMAK: Cem ettirmek
KUVUK: Mesane
KUVULDAMAK: Uğuldamak
KUVULDAŞMAK: Uğuldaşmak
KUVUR: Hortum (araç)
KUVURMAK: Hortum bükmek
KUVUŞKAN: 1. Semer 2. Palan
KUY: Mağara
KUYAK: 1. Zırh 2. Lavabo
KUYAKLANMAK: Zırh giymek
KUYAN: Yabani tavşan
KUYANIK: Yabani tavşan
153
KUYAŞ: Güneş ışığı
KUYGA: Mercan
KUYGUÇ: Huni
KUYKA: 1. Kafa derisi 2. Küpe
KUYKALAMAK: Kafa damgalamak
KUYKALGA: Kafa derisi damgası
KUYLANMAK: Müteessir olmak
KUYLATMAK: Müteessir etmek
KUYMA: Külçe
KUYMAÇ: Eritilmiş peynir
KUYMAG: Un omleti [Kuymak]
KUYMAK: Kalıba dökmek (metal)
KUYMAŞ: Eritilmiş peynir yemeği
KUYMU: Neşe
KUYRUĞAN: Kuyruklu yıldız
KUYRULMAK: Kuyruk oluşmak
KUYRUNMAK: Peşine takılmak
KUYTAK: Siper
KUYTUN: Kanyon
KUYUK: 1. Pıhtı 2. Canavar
KUYUKMAK: Pıhtılaşmak [366]
KUYUKLAŞMAK: Pıhtılaşmak
KUYULGAK: Su girdabı
KUYULGAMAK: Dibe çekilmek
KUYULMAK: Kuyu açılmak [367]
KUYUM: Mücevher
KUYUMAK: Kalıp oymak
KUYUN: Hortum (rüzgar)
KUYUNMAK: Hortum esmek [368]
KUYUNTAZ: Tayfun
KUYUŞKAN: Kuyruk kayışı (atçılık)
KUYUŞMAK: Kuyruk sallamak
KUYUTMAK: Kuyu açmak
KUZ: Güneş görmez
KUZAK: Fasülye
KUZAY: Şimal
KUZGA: Fayton
KUZGALAK: Kuzu kulağı (bitki)
KUZGAMAK: Fayton sürmek
KUZGANMAK: Faytona binmek
KUZGUTMAK: Ayaz etmek
KUZLA: Faytonda sürücü bölmesi
KUZLAK: Yeni doğmuş kuzu
KUZMAK: Ayaz yakmak
KUZULMAK: Ayazda yanmak
KUZUK: Çam fıstığı
KUZUN: Ferah
KUZUNMAK: Ferahlamak
KUZUTMAK: Ferahlatmak
KÜBEGÜN: Evlat
KÜBEĞEN: Tümsek
KÜBEL: Spor (mantar tohumu)
KÜBELEK: Kükürt mantarı
KÜBELMEK: Çoğalmak
KÜBEY: Doğum tanrıçası (mitoloji)
KÜBEYMEK: Teksir olmak
KÜBEYTMEK: Teksir etmek
KÜBEZ: Gurur
KÜBÜLMEK: Dikiş dikilmek
KÜBÜMEK: Dikiş dikmek
KÜCÜ: Öd ağacı
KÜÇ: Dirayet
KÜÇE: 1. Sokak 2. Çaydanlık
KÜÇEĞEN: Akbaba kuşu
KÜÇEK: Kayıkçı küreği
KÜÇEM: 1. Zorblık 2. Yağmacılık
KÜÇEMEK: Yağma etmek
KÜÇEN: 1. Zorba 2. Yağmacı
KÜÇENMEK: Yağmalanmak
KÜÇER: Aks (dingil)
KÜÇERGEÇ: Fotokopi makinesi
KÜÇERME: Kopya
KÜÇERMEK: Kopyalamak
KÜÇERTMEK: Kopya çekmek
KÜÇETMEK: Yağma ettirmek
KÜÇEV: Zorbalık
KÜÇEY: Zorba
KÜÇKEREK: Kasım ayı
KÜÇÜL: 1. Su faresi 2. Kardelen
KÜÇÜN: 1. Gayret 2. An (zaman)
KÜÇÜNMEK: Gayret etmek
KÜÇÜR: Sahtekarlık
KÜÇÜRGEMEK: Gururlanmak
KÜÇÜRGEN: 1. Gururlu 2. Ekim ayı
KÜÇÜRLEMEK: Sahtecilik yapmak
KÜÇÜRMEK: Hırsızlık yapmak
KÜDE: 1. Bukle 2. Demet
KÜDEĞEN: İçgüdü [369]
KÜDEK: Ziyafet
KÜDEMEK: Ziyafet vermek
KÜDEN: Düğün yemeği
KÜDENMEK: Ziyafete gitmek
KÜDER: Maden ocağı
KÜDEY: 1. Sakin 2. Halim
KÜDEZ: Nişanlı (erkek)
KÜDÜK: Evham
KÜDÜKLENMEK: Evhamlanmak
KÜF: Bakteri yığışımı
KÜFSÜMEK: Küflenir gibi olmak
154
KÜĞ: Şiir
KÜĞÇÜ: Şair
KÜĞDÜ: Pantolon
KÜĞEL: Yaban ördeği
KÜĞEM: Şiir kitabı
KÜĞEN: Menteşe
KÜĞEREK: Küf
KÜĞERMEK: Küflenmek
KÜĞLEGEÇ: 1. Nağme 2. Melodi
KÜĞLEGEN: 1. Bestekar 2. Şarkıcı
KÜĞLEMEK: Şiir okumak
KÜĞLEŞMEK: Düet şiir okumak
KÜĞLEV: Vezin (şiir ölçüsü)
KÜĞMEK: Şiir okumak / yazmak
KÜĞMEN: Şair
KÜĞSENDİK: Enstrüman (müzik)
KÜĞŞÜM: Müzik
KÜĞŞÜMEK: Müzik çalmak
KÜĞŞÜMCÜ: Müzisyen
KÜĞŞÜNMEK: Müzik yapmak
KÜĞÜK: 1. Mısra 2. Guguk kuşu
KÜĞÜL: İlahi (musiki)
KÜĞÜLDEMEK: Uğuldamak
KÜĞÜLDEŞMEK: Uğuldaşmak
KÜĞÜLMEK: İlahi okumak
KÜĞÜNDÜZ: Şair
KÜĞÜNGEMEK: Acıklı şiir okumak
KÜĞÜNMEK: Merhamet etmek
KÜĞÜNZEK: Merhametli
KÜĞÜRGE: Enfiye
KÜĞÜZ: Manzume
KÜKE: 1. Guguk kuşu 2. Cyan renk
KÜKEL: Yabani erik
KÜKESÜN: İhtiyar
KÜKEVÜN: At sineği
KÜKEY: Yumurta (küçük)
KÜKEYLEK: Yumurtalık (araç)
KÜKLEMEK: Yıldız falı bakmak
KÜKLER: Müneccim
KÜKREK: 1. Çok kükreyen 2. Göğüs
KÜKREKÇEK: Sütyen
KÜKSE: 1. Küf 2. Meme (göğüs)
KÜKSEMEK: Küflenmek
KÜKSETMEK: Küflendirmek
KÜKŞE: Kestane kargası
KÜKÜN: Yaban arısı
KÜL: Kenar (“–gen” takısı) [370]
KÜLBESE: Külbastı yemeği
KÜLÇÜGE: Mangal
KÜLÇÜMEK: Közü küllemek
KÜLÇÜNMEK: Köz külle örtülmek
KÜLÇÜTMEK: Mangalda pişirmek
KÜLÇER: Gerdanlık
KÜLDEN: Küllük [“–den” eki Farsça]
KÜLE: 1. Demet 2. Deste 3. Esinti
KÜLEÇİN: 1. İblis 2. Şeytan
KÜLEGEÇ: Litre ölçüm kabı
KÜLEGEN: Havuz
KÜLEK: 1. Tahta kap 2. Rüzgar
KÜLEM: 1. Hacim 2. Metreküp
KÜLEMEK: İçini doldurmak [371]
KÜLENÇEK: Çocuk havuzu [372]
KÜLEN: Katır
KÜLENMEK: İçi dolmak
KÜLER: 1. Hacimli 2. İçi dolu
KÜLEŞ: Saman
KÜLGEYEK: Bazlama (köz pidesi)
KÜLGÜN: 1. Mor 2. Eflatun
KÜLTEM: Deste
KÜLÜK: 1. Kuluçka 2. Meşhur
KÜLÜMEK: Kazmak
KÜLÜN: Çapa
KÜLÜNGÜR: Mat (soluk)
KÜLÜNK: Kazma
KÜLÜNMEK: Kuluçkaya yatmak
KÜLÜRGEN: Temmuz ayı
KÜLÜŞE: 1. Yufka ekmeği 2. Çörek
KÜLÜTMEK: Kuluçkaya yatırmak
KÜM: Yığın
KÜMBEZ: 1. Kubbe 2. Türbe [373]
KÜMEÇ: Yığıntı
KÜMEG: Kolektif [Kümek]
KÜMEK: Muhafaza etmek
KÜMEKLEMEK: Bir araya getirmek
KÜMEKLEV: Kooperatif
KÜMGEK: Eflatun
KÜMÜNGE: Kalabalık ortam
KÜNBET: Güneşe bakan cephe [374]
KÜNCERE: Küspe
KÜNÇEK: Şemsiye
KÜNÇÜ: Susam
KÜNÇÜK: Susam
KÜNÇÜR: Tahin
KÜNÇÜT: Susam yağı
KÜNDE: Saban
KÜNDEM: Ayçiçeği
KÜNDEMEK: Işığa dönmek
KÜNDEŞ: 1. Barut ağacı 2. Rakip
KÜNDEŞMEK: Rekabet etmek
155
KÜNDEYEK: Düdüklü tencere
KÜNDEZ: 1. Rakip 2. Hasım
KÜNDÜ: Hürmet
KÜNDÜK: Pencere
KÜNDÜLEMEK: Hürmet etmek
KÜNDÜLEN: Hürmetkar
KÜNDÜLENMEK: Hürmet görmek
KÜNDÜLERMEK: Misafir ağırlamak
KÜNDÜN: Güneş ışığı
KÜNDÜR: Güneşlik yer
KÜNDÜŞ: Zehirli bitki
KÜNDÜZ: Ruh Tanrısı (mitoloji)
KÜNE: Civa
KÜNEK: Vapur
KÜNEL: Müsamaha
KÜNELMEK: Müsamaha görmek
KÜNELTMEK: Müsamaha etmek
KÜNESÜN: 1. Tayın (yemek) 2. Azık
KÜNEN: Gelincik çiçeği
KÜNEYEK: Hindiba otu
KÜNGER: Temenni
KÜNGÜR: Bateri (davul)
KÜNGÜRDEMEK: Gümbürdemek
KÜNK: Büz (su borusu)
KÜNKÜLDEMEK: Kem küm etmek
KÜNSÜL: Güneş hayvancığı
KÜNTEK: 1. Harem 2. Harem odası
KÜNTEMEK: Haremde kalmak
KÜNÜ: İtaat
KÜNÜÇEN: İtaatkar
KÜNÜĞEN: İtaatkar
KÜNÜK: Cariye
KÜNÜKME: Spor
KÜNÜKMEK: Spor yapmak
KÜNÜKLENMEK: Cariyelik etmek
KÜNÜKSENMEK: Cariye olmak
KÜNÜKSETMEK: Cariye yapmak
KÜNÜMEK: İtaat etmek
KÜNÜR: Davul
KÜNÜREK: Bateri (davul takımı)
KÜNÜREMEK: Gümbürdemek
KÜNÜRETMEK: Gümbürdetmek
KÜNÜZ: Gübre
KÜPÇEMEK: Küpte beklemek
KÜPÇETMEK: Küpte bekletmek
KÜPELEK: Küpe çiçeği
KÜPEMEK: Küp’e doldurmak
KÜPENMEK: Küp’e dolmak
KÜPETMEK: Küp’e doldurmak
KÜPKEK: Karın
KÜPKEMEK: Tıka basa yemek
KÜR: 1. Kuvvetli 2. Zorba
KÜRÇE: 1. Esas 2. Kuvvet
KÜRÇEK: Çengel
KÜRDEK: Kambur
KÜRDELEMEK: Zorlaştırmak
KÜRDELENMEK: Zorlaşmak
KÜRDEMEK: Eğrilmek
KÜRE: 1. Gıpta eden 2. Merasim
KÜREÇ: Kar küreyeceği
KÜREGE: Kaysı
KÜREĞEN: Gıpta eden
KÜREKÇE: Faraş (toz küreği)
KÜREKEN: 1. Enişte 2. Damat
KÜREL: Bronz (metal)
KÜRELCEĞEN: Ağustos böceği
KÜRELMEK: Bronzlaşmak
KÜREM: 1. Fal 2. Hayız (aybaşı)
KÜREMÇİ: Falcı
KÜREMÇEK: Hokey oyunu
KÜREMEK: Aldanmak
KÜREN: 1. Lanet 2. Kahve
KÜRENDİRMEK: Lanet ettirmek
KÜRENMEK: Lanet etmek
KÜREPE: 1. Şeftali 2. Zerdali
KÜRETMEK: Aldatmak
KÜREVİK: Yaban çileği
KÜREZE: Fal
KÜREZECİ: Falcı
KÜRGEN: 1. Ocak ayı 2. İç güveysi
KÜRİYE: Budist tapınağı (Tibetçe)
KÜRK: Post
KÜRKE: 1. Hindi 2. Hücre 3. Koza
KÜRKEM: Letafet
KÜRKEMEK: Letafet etmek
KÜRLEMEK: Kuvvet uygulamak
KÜRLENMEK: Zorbalık etmek
KÜRKÜM: Safran
KÜRKÜRE: Şelale
KÜRKÜRMEK: Gürüldemek
KÜRLÜK: Zorbalık
KÜRMEG: Bağ [Kürmek]
KÜRMEK: Bağlamak
KÜRMELMEK: Dili tutulmak
KÜRMEN: Asil
KÜRMEZ: 1. Hayalet 2. Hürmüz
KÜRMÜK: Kuş darısı
KÜRNEÇ: Birbirine sokulma
KÜRNEMEK: Birbirine sokulmak
156
KÜRSEMEK: Kuvvetlenmek
KÜRSETMEK: Kuvvetlendirmek
KÜRSÜZ: Kuvvetsiz
KÜRŞEK: Darı yemeği
KÜRTEK: Tomurcuk
KÜRTÜK: Yaban horozu
KÜRÜ: 1. Havyar 2. Litre
KÜRÜÇ: Uzun pirinç (Indica türü)
KÜRÜK: Mandal (kapı, pencere)
KÜRÜKEN: Sperm
KÜRÜLEMEK: Yumurta dökmek
KÜRÜLGEN: 1. Şelale 2. Obruk
KÜRÜLGEMEK: Su dökülmek
KÜRÜLMEK: Kuvvet kazanmak
KÜRÜLÜK: Sıvı ölçü kabı
KÜRÜM: Basiret
KÜRÜN: 1. Sulama yalağı 2. Küvet
KÜRÜNÇ: Gıpta
KÜRÜŞKE: 1. Maşrapa 2. Sürahi
KÜRÜŞME: Embriyon
KÜRÜŞMEK: Döllenmek
KÜRÜT: 1. Mars 2. Merih
KÜRZEK: Proton (fizik)
KÜSE: Ev faresi
KÜSEĞEN: Küstüm çiçeği
KÜSEK: Cop (değnek)
KÜSEL: 1. Cazip 2. Şuh
KÜSEMEK: Dikte etmek [375]
KÜSENMEK: Dikte edilmek
KÜSERME: Nüsha
KÜSERMEK: Nüsha çıkarmak
KÜSERTMEK: Nüsha çıkartmak
KÜSETME: Dikte
KÜSETMEK: Dikte ettirmek
KÜSKE: 1. Fare 2. Maus (bilişim)
KÜSÜN: Cebir
KÜSÜNLÜ: Cabbar
KÜSÜNMEK: Cebretmek
KÜSÜNSÜZ: Zorlamasız
KÜSÜR: 1. Suret 2. Nüsha
KÜŞEK: Deve yavrusu
KÜŞEMEK: Tekrarlamak
KÜŞENMEK: Tekrarlanmak
KÜŞETMEK: Tekrarlatmak
KÜŞKÜRE: Taciz
KÜŞKÜREMEK: Taciz etmek
KÜŞNE: Yabani bezelye
KÜŞTEMEK: Zorlamak
KÜŞTENMEK: Zorlanmak
KÜŞTEV: Zorlama
KÜŞTÜ: İlaç bitkisi
KÜŞÜK: Sıkıştırma tahtası (tekstil)
KÜŞÜKLEMEK: Sıkıştırmak (tekstil)
KÜŞÜKLENMEK: Sıkıştırılmak
KÜŞÜL: Kör fare
KÜŞÜM: Şüphe
KÜTEK: 1. Küt (kesmez) 2. Kesik
KÜTELMEK: Kesmez olmak
KÜTERMEK: Sivriliğini yitirmek
KÜTEY: Cop (polis değneği) [376]
KÜTME: İcra
KÜTMEK: İcra etmek
KÜVE: Küp (büyük çömlek)
KÜVEÇE: Testi
KÜVEGÜN: Kraliçe arı
KÜVELEK: 1. Güğüm 2. Güve
KÜVEN: Hörgüç
KÜVENÇ: Gurur
KÜVENMEK: Gurur duymak
KÜVEZ: Fıçı içkisi (Rusça)
KÜVEYKE: Manto
KÜVKER: Antilop
KÜVRE: Ceset
KÜVRÜK: Trampet (küçük davul)
KÜVÜK: Saman
KÜVÜLDÜR: Çamurcun kuşu
KÜY: 1. Şehvet 2. Haset
KÜYDÜRMEK: Kızdırmak
KÜYE: Şehvet
KÜYEÇ: Köz tavası
KÜYEK: Çiftleşme mevsimi
KÜYEMEK: Şehvetlenmek
KÜYENMEK: Şehvet duymak
KÜYERMEN: Amatör
KÜYEV: Damat
KÜYEZ: Boyun tutulması
KÜYEZLENMEK: Boynu tutulmak
KÜYGELEK: Orospu (argo)
KÜYGÜ: Hararet
KÜYKER: Yamuk
KÜYKERMEK: Yamulmak
KÜYLEMEK: Şehvetlenmek
KÜYLEŞMEK: Şehvetleşmek
KÜYLEV: 1. Şehvet 2. Pop müzik
KÜYMEK: Kızmak (çiftleşme)
KÜYRE: 1. İflas 2. Hezimet
KÜYREĞEN: Hezimete uğramış
KÜYREMEK: Hezimete uğramak
KÜYREMİŞ: Müflis
157
KÜYRENMEK: İflas etmek
KÜYRETMEK: Hezimete uğratmak
KÜYREV: 1. Hezimet 2. İflas
KÜYRÜÇ: Dişbudak ağacı
KÜYSEME: Şuhluk
KÜYSEMEK: Şuh davranmak
KÜYSENDİK: Şuh davranış
KÜYÜK: 1. Şehvetli 2. Hasetçi
KÜYÜL: Sürü (balık, arı)
KÜYÜLDEMEK: Vızıldamak
KÜYÜLDEŞMEK: Vızıldaşmak
KÜYÜLMEK: Sürü haline gelmek
KÜYÜLTÜ: 1. Uğultu 2. Vızıltı
KÜYÜLTMEK: Sürüyü toplamak
KÜYÜNÇ: 1. Şehvet 2. Haset
KÜYÜNÇEK: Erotik
KÜYÜNMEK: Arzu duymak
KÜYÜNZEMEK: Haset etmek
KÜYÜRMEK: Şehvet duymak
KÜYÜZ: 1. Şehvet 2. Halı
KÜYZE: Testi
KÜZ: Loş
KÜZEÇ: Testi
KÜZEĞEN: Ayna
KÜZEK: 1. Manivela 2. Kriko
KÜZEMEK: Aynaya bakmak
KÜZEN: Firavun sıçanı
KÜZER: Karınca yuvası
KÜZET: Nöbet
KÜZETÇİ: Nöbetçi
KÜZETMEK: Nöbet beklemek
KÜZEV: Menba
KÜZGEL: Kerpiç kalıbı
KÜZGENEŞ: Gözenek
KÜZKÜNEK: Uludoğan kuşu
KÜZMEK: Gölge etmek
KÜZNEK: 1. Gölge 2. Işık kırılması
KÜZÜK: Dokuma tezgahı
KÜZÜR: Granit
KÜZÜRÜM: Karınca
KÜZÖY: Feza
- L -
LAÇIK: Kulübe [377]
LAÇIN: Şahin kuşu [378]
LAĞ: Çamur [379]
LAĞAR: Çamurlu yer
LAĞÇI: Çamur karıc
LAĞKA: Balçık
LAĞKAMAK: Bulanmak
LAĞKATMAK: Bulandırmak
LAĞZIN: Domuz
LAK: Keçi yavrusu [380]
LAK-RAK-ZAK: Efsanevi üç ülke
LAKILDAK: Boşboğaz
LAKIRDAĞAN: Geveze
LAKLAĞAN: Leylek
LAKŞA: Şehriye
LALAMAK: Parçalamak
LAMA: Peru devesi (Keçuaca)
LAMUN: Mavi renk (Mançuca)
LAPSA: Kar gibi çok (Mançuca)
LAPSAMAK: Kar yağmak
LAPSAN: Kar (Mançuca)
LAŞMAK: Kürek değişmek [381]
LAŞMAN: Sal kürekçisi
LATIŞ: Leton
- Latışça: Letonca
- Latışya: Letonya
LATU: Şehriye çorbası
LAV: 1. Mum 2. Mühür mumu [382]
LAVLAMAK: Mum eritmek
LAVLANMAK: Mum erimek
LAY: İstihza [383]
LAYAMAK: Kurumak (bataklık vs.)
LAYÇI: Müstehzi
LAYDA: 1. Habis 2. İftiracı (Mançuca)
LAYDAMAK: İftira atmak
LAYDAN: İftira (Mançuca)
LAYKA: Kar köpeği (Eskimo dilleri)
LAYKAMAK: İstihza etmek
LAYKATMAK: İstihza ettirmek
LAYLAY: Ninni
LEÇEK: Meyve / ağaç çiçeği
LEH: Polon
- Lehçe: Polonca
- Lehiye: Polonya
LELEK: Kuş tüyü
LENÇÜR: Basketbol (Çince)
LIĞ: Alüvyon [384]
LIĞA: Mahlut (katışık)
LIĞIRTMAÇ: Alüvyon
LIĞIRZIK: Geveze
LIĞOVA: Delta (alüvyon ovası)
LIRTMAÇ: Kıyı çamuru
LOKSUMAK: Öğürmek
LONGON: Gong (Mançuca)
LOŞ: Yarı karanlık (Köken belirsiz)
LOVURDAMAK: Işıldamak
LUĞUK: Soğan
158
LUKUR: Temmuz ayı
LUR: Yaratıcı ördek (Nivihçe) [385]
- M –
MABU: İşlemeli havlu (Çince)
MAÇA: Günah
MAÇAK: 1. Zulüm 2. Diz zırhı
MAÇAKLAMAK: Zulmetmek
MAÇAKLANMAK: Zulme uğramak
MADAĞAN: Satır (kasap bıçağı)
MADAKTAMAK: Methetmek
MADAKTANMAK: Methedilmek
MAFYA: Suç örgütü (İtalyanca)
MAĞ: Astrolog (Yunanca)
MAĞALKAMAK: Şöhret kazanmak
MAĞANMAK: İlgi görmek
MAĞATMAK: İlgi göstermek
MAĞAR: Küf
MAĞARLANMAK: Küflenmek
MAĞAZ: At sineği
MAĞDA: Hamd
MAĞDAMAK: Hamdetmek
MAĞLAK: 1. Maşala 2. Evlek
MAĞLAMAK: Maşala yapmak
MAĞTAL: Hamd
MAĞTANÇ: 1. Gurur 2. İtibar
MAĞTANMAK: Gururlanmak
MAĞTANIŞ: Gurur
MAĞTAV: Hamd
MAĞUŞ: Mecusi (Persçe)
MAJKAN: Tente
MAKA: Kurbağa [386]
MAKSI: Dansçı (Mançuca)
MAKSIMAK: Dans etmek (Mançuca)
MAKTAR: Mastar (gramer)
MAL: Büyükbaş hayvan [387]
MALAHAY: 1. Kasket 2. Şapka
MALAK: Sığır yavrusu
MALANGU: Susam (Mançuca)
MALAY: Oğlan (erkek çocuk)
MALAY: Malez
- Malayca: Malezce
- Malayya: Malezya
MALAYZAR: Evlat
MALGAŞ: Madagaskarlı
- Malgaşça: Madagaskar dili
- Malgaşya: Madagaskar
MALTAMAK: Aletle kesmek
MALTANMAK: Aletle kesilmek
MALZAK: Mal mülk seven
MALZAMAK: Mal biriktirmek
MAMAK: Sakin
MAMUT: Dev fil (Tunguz dilleri)
MAN: 1. Ehemmiyet 2. Heybet
MANAÇ: Heybetli
MANAĞAN: Ehemmiyetli
MANAK: 1. Ehemmiyet 2. Nöbet
MANAMAK: Önem vermek [388]
MANAN: Duman
MANANMAK: Dikkatle incelemek
MANAS: 1. Heybet 2. Mizaç
MANAT: Mükemmel
MANAT: Para birimi (Rusça)
MANAV: Sebze satıcısı
MANAVUL: Gece bekçisi
MANAY: 1. Etraf 2. Civar
MANAZ: Ehemmiyet
MANCAK: Şaman kostümü
MANÇU: 1. Ebedi 2. Engin
MANÇUK: Heybe
MANDAMAK: Sarmak
MANDAŞ: Bağdaş (oturma)
MANDAY: Alın
MANGA: 1. Adım 2. Sıkıntı
MANGADAY: Ejderha (çok başlı)
MANGALAMAK: Adım atmak
MANGALAY: Süvari
MANGASAR: Kararsız
MANGASARMAK: Emin olamamak
MANGAY: 1. Etraf 2. Muhit
MANGAZ: Muhteşem
MANGUR: 1. Sersem 2. Tasma
MANGURAMAK: Sersemlemek
MANGURATMAK: Sersemletmek
MANGUS: Dev
MANGUT: Ölümsüz
MANIK: Ayı yavrusu
MANHU: Ahmak
MANKA: Basketbol
MANKUŞ: Uyuyakalmış
MANKURT: Zihni yıkanmış kişi
MANIZ: 1. Esas (öz) 2. Mahiyet
MANRAMAK: Melemek (koyun)
MANRAŞMAK: Meleşmek (koyun)
MANSIZ: Ehemmiyetsiz
MANTI: Hamur katlaması yemeği
MANU: Step kedisi
MARAL: 1. Geyik 2. Orion (gök)
MARAMAK: Melemek (koyun)
MARAŞMAK: Meleşmek (koyun)
159
MARGA: Yeni doğmuş kuzu
MARGU: 1. Dua 2. Niyaz
MARGUMAK: Münakaşa etmek
MARGULÇA: Niza
MARGULÇAMAK: Niza etmek
MARKIŞ: Bahis (iddia)
MARKIŞMAK: Bahse girmek
MARKUT: Kartal tanrı [389]
MASAK: Kedi
MASTIK: Çerkez
MASTIKÇA: Çerkezce
MAŞ: Fasülye
MATAR: Timsah
MATUR: 1. Yakışıklı 2. Harp tanrısı
MATURAYMAK: Yakışıklanmak
MAY: 1. Ateş 2. Yağ 3. Petrol
MAYA: Tek hörgüçlü deve
MAYAK: 1. Deniz feneri 2. Gübre
MAYAN: Şans (Mançuca)
MAYAT: Tavus kuşu
MAYDA: 1. Şenlik ateşi 2. Narin
MAYDALAMA: Kuşbaşı et [390]
MAYDALAMAK: Ateş yakmak [391]
MAYDALANMAK: Ateşte yanmak
MAYGU: Sağır (Mançuca)
MAYIK: 1. Aheste 2. Yavaş
MAYIL: Çürük
MAYILGAN: Çürümeye müsait
MAYILMAK: Çürümek
MAYIŞMAK: Baygınlaşmak
MAYKAN: Çadır
MAYLAÇ: Yağlı ekmek yemeği
MAYLAMAK: Yağlamak
MAYLANMAK: Yağlanmak
MAYMAG: Paytak [Maymak]
MAYMAĞAN: Maymun
MAYMAK: Paytak yürümek [392]
MAYMAL: Yamuk
MAYMALMAK: Yamulmak
MAYMAN: Karo (iskambil)
MAYMANMAK: Yamuklaşmak
MAYRAMÇAK: Hüdhüd kuşu
MAYRIK: 1. Eğri 2. Paytak
MAYRIKMAK: Eğrilmek
MAZALAMAK: Edep etmek
MAZALANMAK: Edepli davranmak
MAZASIZ: Edepsiz
MAZMAN: Çuval ustası
MEÇERGEN: Tepeli baykuş kuşu
MEÇET: Taç
MEÇİK: Zombi [393]
MEÇİN: Maymun 394
MEÇİRTKE: Baykuş
MEÇİT: Süreyya takımyıldızı
MEÇKEY: Vampir
MEDE: Haber
MEDEÇİ: Haberci
MEDEGE: Mesaj
MEDEĞEN: Haberleşme
MEDEK: 1. Zarf 2. Koçan
MEDELÇE: Haber
MEDEMEK: Haber vermek
MEDENMEK: Haber almak
MEDEŞMEK: Haberleşmek
MEDETEY: Haberdar
MEDRESE: Şark Üniversitesi (Arapça)
MEJGELDEK: Angut (kuş)
MEĞEN: Gelincik çiçeği
MEKE: Hile
MEKEÇİ: Hilebaz
MEKELE: Beyhude
MEKELEMEK: Hile yapmak
MEKELENMEK: Hileye gelmek
MEKEMEK: Hile yapmak
MEKER: Aldatıcı varlık (mit) [395]
MEKETEY: Hilebaz
MEKEY: Kibar hırsız [396]
MEKLEMEK: Sürünmek
MEKTEMEK: Kumar oynamak
MEKTEN: Kumar (Mançuca)
MEKTEŞ: Kumar
MEKTEŞMEK: Kumar oynamak
MELCEMEK: Yarışmak
MELER: Sulugözlü
MELDEŞ: Müsabaka
MELDEŞMEK: Müsabaka yapmak
MELGE: Hayalet
MELİK: Arap kralı (Arapça)
MELİKE: Arap kraliçesi (Arapça)
MELİRGE: Yasemin çiçeği
MEN: Ben (benek)
MENÇE: 1. Hediye 2. Armağan
MENÇEK: Mülkiyet
MENÇEMEK: Sahiplenmek
MENÇİK: Mülkiyet
MENDEŞ: 1. Eşsesli 2. Aynı
MENDEŞMEK: Aynılaşmak
MENDİ: Sıhhat
MENEK: Cilt lekesi
160
MENER: 1. Vecde gelmiş 2. Ahmak
MENEREL: Vecd
MENEREK: Ahmaklık
MENERİK: Şaman vecdi [397]
MENERME: Vecd
MENERMEK: Vecde gelmek [398]
MENG: Ben (benek) [“g” ile yazılır]
MENGE: Binek hayvan
MENGEMEK: Hayvan binmek
MENGİZ: Portre
MENGÜ: 1. Neşe 2. Abıhayat
MENGÜÇ: 1. Derviş küpesi 2. Pir
MENGÜLEMEK: Neşe vermek
MENGÜLENMEK: Neşelenmek
MENGÜLETMEK: Neşelendirmek
MENGÜLÜK: Hoşnutluk
MENGÜN: Gümüş
MENİK: Puan
MENİKLEMEK: Puanlamak
MENİKLENMEK: Puanlanmak
MENİZ: Vesikalık fotoğraf
MENLENMEK: Beneklenmek
MENŞİK: Şahsi
MENZEŞ: 1. Eşanlamlı 2. Mecaz
MENZEŞMEK: Mecaz edilmek
MENZEŞTİRMEK: Mecaz etmek
MENZETİ: Mecaz
MENZETMEK: Mecaz yapmak
MENZİ: Alın
MERDEK: Ayı yavrusu
MERE: Karabuğday (Mançuca)
MERGEL: Fal
MERGELÇİ: Falcı
MERGELEMEK: Fal bakmak [399]
MERGELENMEK: Fal bakılmak
MERGEMEK: Nişan almak
MERGEN: Nişancı (hedef alan)
MERGENMEK: Nişan alınmak
MERGENZE: 1. Bilge 2. Pir
MERGİ: Kolera hastalığı
MERGÜ: Dua
MERGÜMEK: Dua etmek
MERGÜNMEK: Dua okumak
MERKEMEK: Tefekkür etmek
MERKÜT: Kaya kartalı kuşu
MEŞİK: Tabut
MEŞKE: Gelincik mantarı
MET: Köpük pekmez
METE: 1. Çember 2. Muhterem
METELEMEK: Çember oluşturmak
METELENMEK: Çember oluşmak
MEYDE: Bozuk para
MEYDELEMEK: Para bozmak
MEYDELETMEK: Para bozdurmak
MEYDELEŞMEK: Para değişmek
MIĞIR: Homurtu
MIĞIRDAMAK: Mırıldamak
MIĞIRDANMAK: Mırıldanmak
MIĞIRZAMAK: Homurdamak
MIĞIRZANMAK: Homurdanmak
MILKAV: Dilsiz
MINÇAK: Tespih
MIRÇAK: Bezelye
MIRIŞ: Çinko
MIRZI: Akağaç
MIŞAR: Testere
MIZGAN: Mızıka [400]
MIZIKMAK: Oyunbozanlık etmek
MIZILDAMAK: Tiz ses çıkmak
MIZILDANMAK: Tiz ses çıkarmak
MIZMAK: Oyunbozmak
MİÇEGE: Tedarik
MİÇEMEK: Tedarik etmek
MİGİY: Kedi
MİNÇİN: Kunduz
MİNDEMEK: Oturmak
MİNDER: Oturma yastığı [401]
MİNDEŞMEK: Tüy yolmak
MİNDEVİÇ: Törpü
MİNEZ: 1. Huy 2. Mizaç 3. Vasıf
MİNEZDEME: Vasıflandırma
MİNEZDEMEK: Vasıflandırmak
MİNGİ: Rahat
MİNGİLİK: Rahatlık
MİNGİR: Rahat (kişi)
MİTE: Bit cini (mitoloji) [402]
MİTİK: İnançsız
MİTMEK: İnançsız olmak
MİY: Kedi
MOÇUN: Cımbız
MODUN: 1. Odun 2. Jüpiter
MODUTAY: Orman
MOGAY: Piton yılanı [403]
MOĞ: 1. Orman 2. Jüpiter (Mançuca)
MOĞAÇ: Sihirbaz
MOĞAK: Eziyet
MOĞAMAK: Eziyet etmek
MOĞANMAK: Eziyet çekmek
MOĞAT: Zulüm
161
MOĞATÇI: Zalim
MOĞBUYAN: Orman (Mançuca)
MOHAN: Zalim
MOHAYAK: Kurt adam
MOL: Gür
MOLATAY: El değirmeni
MOLÇA: Taahhüt
MOLÇAK: Taahhüt
MOLÇAMAK: Taahhüt etmek
MOLÇANMAK: Taahhüt edilmek
MOLUN: Yabani kedi
MOLDAV: Moldov
- Moldavça: Moldovca
- Moldavya: Moldovya
MOLDURUK: Atlas kemiği
MOLTURGAN: Tavşancıl otu
MOLUR: Topaz (sarı yakut)
MON: Nağme
MONAH: Rahip (Latince)
MONAHÇA: Rahibe (Latince)
MONAY: Petrol
MONÇAK: 1. Gerdanlık 2. Kolye
MONÇAR: Tasma
MONÇUMAK: Küreselleşmek
MONÇURGA: Küre
MONÇUTMAK: Küreselleştirmek
MONGUÇ: 1. Atletik 2. Çevik
MONGUN: Boyun (Mançuca)
MORA: Baca
MOROCAK: Şömine [404]
MOYAMAL: Mürekkep balığı
MOYNA: 1. Kürk 2. Post
MOYNAK: İnatçı
MOYNAMAK: İnat etmek
MOYNAR: İnatçı
MOYUNBAV: Kravat
MOYUNDAMAK: İtiraf etmek
MOYUNDAŞMAK: İtiraf edişmek
MOYUNDATMAK: İtiraf ettirmek
MOYUNDAV: İtiraf
MOZAY: Buzağı
MOZULAMAK: Böğürmek (deve)
MOZULATMAK: Böğürtmek (deve)
MÖÇE: Çeyrek
MÖÇEK: Haşarat
MÖGEY: Bal mantarı
MÖGÜZ: Boynuz
MÖGÜZLENMEK: Boynuz çıkmak
MÖĞÜŞ: Sedir ağacı
MÖLÇER: 1. Doz 2. Miktar
MÖLÇMEK: Dozunu ayarlamak
MÖKER: Jant
MÖKEY: Baş selamı
MÖKEYMEK: Baş ile selam vermek
MÖNEK: Kederli
MÖNEMEK: Kederlenmek
MÖNETMEK: Kederlendirmek
MÖNDÜR: Tolu (yağış)
MÖNGÜN: Krom
MÖNGÜRMEK: Böğürmek
MÖNGÜRTMEK: Böğürtmek
MÖRGÜMEK: Toslamak
MÖRGÜŞMEK: Toslaşmak
MÖŞÜK: Yaban kedisi
MÖY: Örümcek
MUDUR: Ejderha (Mançuca)
MUGAL: Hindistan Moğolu [405]
- Mugalca: Hint Moğolcası
- Mugalya: Babür ülkesi (tarih)
MUĞANMAK: Istırap çekmek
MUĞATMAK: Istırap vermek
MUĞUZAK: At sineği
MUĞUR: Hüzün
MUĞURLANMAK: Hüzünlenmek
MUĞUZ: Moğol mantısı
MUKAL: Küt (kesmez)
MUKALMAK: Kesmez olmak
MUKALTMAK: Kesmez etmek
MULAN: Gaita (dışkı)
MUN: Teessür
MUNAĞAN: Müteesir
MUNAMAK: Teessür etmek [406]
MUNANMAK: Müteessir olmak
MUNAR: 1. Halüsinasyon 2. Serap
MUNARMAK: Sanrı görmek
MUNATMAK: Müteessir etmek
MUNÇA: Hamam
MUNÇAK: Nazar boncuğu
MUNÇALA: Hamam lifi
MUNÇALAMAK: Liflemek
MUNÇUK: Değersiz mücevher
MUNDU: Ahmak
MUNDUZ: Ahmaklık
MUNGAMAK: Küsmek
MUNGAN: 1. Küskün 2. Mahzun
MUNGAR: Mahzun
MUNGARMAK: Mahzun olmak
MUNGATMAK: Küstürmek
MUNGUL: Elemli
162
MUNGUZBAĞA: Boynuzlu tosbağa
MUNLU: 1. Müteessir 2. Mahzun
MUNMAK: Mahzun olmak
MUNSUZ: 1. Tasasız 2. Kedersiz
MUNUK: İhtiyar
MUNUKMAK: İhtiyarlamak
MUR: Büyük ırmak
MURAN: Okyanus
MURÇ: 1. Toz biber 2. Pul biber
MURGU: İbadet
MURGUZ: Ayrık otu
MURGUMAK: İbadet etmek
MURUYMAK: Yamulmak
MUS: Kavis
MUSAN: Hayalet
MUSLUK: Çeşme [407]
MUSMAK: Toplanmak
MUSTUK: Huni (araç)
MUSULMAN: Müslüman (Arapça)
MUŞ: 1. Erkek kedi 2. Ağız
MUŞGURMAK: Ağzı sulanmak
MUŞGURT: Yiyecek artığı
MUŞGURTMAK: Ağzı sulandırmak
MUŞTAMAK: Miyavlamak
MUŞTUK: Sigara ağızlığı
MUT: Saadet [408]
MUYAN: Hayrat
MUYANMAK: Hayır yapmak
MUYGA: İnatçı
MUYGAK: Sibirya dağ keçisi
MUYMAL: Hayret
MUYMALMAK: Hayret etmek
MUYUNÇAK: Tasma
MUZDAK: Dondurma
MUZDAMAK: Dondurmak
MUZDANMAK: Donmak
MÜÇE: 1. Unsur 2. Uzuv
MÜÇEK: Buse
MÜÇEL: 12 Hayvanlı Takvim [409]
MÜGE: İnci çiçeği
MÜGEMEK: Açı oluşmak
MÜGETMEK: Açı oluşturmak
MÜGEZ: Açı
MÜĞÜNMEK: Gözünü kapatmak
MÜĞÜTMEK: Gözünü kapatmak
MÜĞÜZ: Köşe
MÜKE: Merkür (Mançuca)
MÜKÜM: Kadın ayakkabısı
MÜLDÜR: Şeffaf
MÜLDÜZ: Berrak
MÜN: Günah
MÜNÇEMEK: At binmek
MÜNÇEN: Süvari
MÜNÇÜR: Çorba
MÜNÇÜREMEK: Çorba içmek
MÜNÇÜRETMEK: Çorba içirmek
MÜNEMEK: Tekdir etmek
MÜNGE: Namütenahi
MÜNGÜ: Gümüş
MÜNGÜLEMEK: Gümüş kaplamak
MÜNGÜLENMEK: Gümüşlenmek
MÜNGÜZ: Tarak (boynuzdan)
MÜNGÜZLEMEK: Taramak
MÜNGÜZLENMEK: Taranmak
MÜNMEK: Günah işlemek
MÜNSÜZ: Günahsız
MÜNÜKME: Zamanaşımı
MÜNÜKMEK: Zaman aşmak
MÜREK: Ab-ı hayat
MÜREN: Moray balığı
MÜRGÜ: Uyuklama
MÜRGÜMEK: Uyuklamak
MÜRGÜTMEK: Uyuklatmak
MÜYÜZ: 1. Gergedan 2. Köşe [410]
- N -
NA: Dünya (Mançuca)
NAÇILAMAK: Islah etmek
NAÇILANMAK: Islah olmak
NAÇIN: Paçalı şahin kuşu
NAGA: Ejderha (Sanskritçe)
NAGAY: Dağ faresi
NAGUR: Yüzme havuzu
NAGURLAMAK: Su birikmek
NAGURLATMAK: Su biriktirmek
NAĞAÇ: Dayı
NAĞAL: 1. Sahte 2. Süslü 3. Yaygın
NAĞALGAN: 1. Sahte 2. Hamur
NAĞALIŞ: Sahtekarlık
NAĞALMAK: Hileye uğramak [411]
NAĞALTMAK: Dolandırmak (hile)
NAĞALAMAK: Sahtesini yapmak
NAĞALANMAK: Sahtesi yapılmak
NAĞAN: Saçı sunusu (içecek)
NAĞANÇI: Saçı sunan
NAĞANMAK: Saçı sunmak (içecek)
NAĞAR: Masal
NAĞARMAK: Masal anlatmak
NAĞIL: Yankı [412]
NAĞILANMAK: Yankılanmak
163
NAĞILATMAK: Yankılandırmak
NAHAN: Kanepe (Mançuca)
NAHLAMAK: Homurtu yapmak
NAHLANMAK: Homurdanmak
NAKLAK: Gevezelik
NAKLAKÇI: Geveze
NAKLAMAK: Gevezelik etmek
NAKLANMAK: Kendisi konuşmak
NAKLAŞMAK: Gevezelik edişmek
NAMA: 1. Keşiş 2. Dağ keçisi [413]
NAMAĞ: Okyanus (Mançuca)
NAMAK: Bataklık
NAMAR: Sonbahar
NAMÇI: Falaka
NAMÇILAMAK: Falakaya yatırmak
NAMÇILANMAK: Falaka yemek
NAMÇILGA: Falaka cezası
NAMDAL: Sükunet
NAMDAMAK: Sakinleşmek
NAMDAR: Sakin
NAMTAR: Zebani (Sümerce)
NAMU: Okyanus (Mançuca)
NAMZAMAK: Homurtu yapmak
NAMZANMAK: Homurdanmak
NAN: 1. Siyasi görüş 2. İdeoloji [414]
NANÇI: 1. Partizan 2. Taraftar
NANÇILAMAK: Taraf tutmak
NANÇILAŞMAK: Taraftar olmak
NANÇILGA: İdeoloji
NANDIRMAK: İkna etmek
NANMAK: İkna olmak [415]
NARACAN: Aşık (Mançuca)
NARAMAK: Aşık olmak (Mançuca)
NARAT: Porsuk ağacı
NARDOĞAN: 1. Yeniyıl 2. Noel [416]
NARGIL: Hindistan cevizi (Hintçe)
NART: Kahraman (Kafkas dilleri)
NARTLAR: Efsanevi halk [417]
NASUN: Devir (çağ)
NAY: İtham
NAYAR: Bayram
NAYARLAMAK: Bayram yapmak
NAYARTAY: Bayram ziyafeti
NAYDA: Umut
NAYDAL: Umutlanma
NAYDAMAK: Umutlanmak
NAYGUMAK: Salınmak
NAYGULGA: Salıncak
NAYGUTMAK: Sallamak
NAYHU: Küçükayı (Mançuca)
NAYLAMAK: İtham etmek
NAYLANMAK: Şüphelenmek
NAYLAŞMAK: İtham edişmek
NAYLAV: İtham
NAYMAÇ: Esnaf
NAYMAL: Yaygın
NAYMALZA: Ahtopot (Moğolca) [418]
NAYMAN: Ced
NAYNA: Büyükanne (Mançuca)
NAYRAL: Ahenkli
NAYRAM: Ahenk
NAYRAMAK: Ahenklenmek [419]
NAYRATMAK: Ahenk vermek
NAYRAŞMAK: Ahenkli sağlamak
NAYZAKAY: Yıldırım
NAYZAMAK: Yıldırım düşmek
NEÇE: 1. Ne kadar? 2. Kaç?
NEÇETE: Derhal
NEÇİK: Nasıl?
NEÇİKLEDİ: Hangi sebeple?
NEÇKE: Zerafet
NEÇKEMEK: Zarif davranmak
NEÇKER: Zarif
NEÇKERMEK: Zarifleşmek
NEG: Sıfır [“g” harfi ile yazılır]
NEGİZ: Asıl
NEGÜ: 1. Neden? 2. Niçin?
NEGÜME: Herhangi
NEĞDİRMEK: Teslim almak (savaş)
NEĞEGEN: Teslim alma (savaş)
NEĞİLMEK: Teslim alınmak (savaş)
NEĞİNMEK: Teslim olmak (savaş)
NEĞİŞ: 1. Zafer 2. Galibiyet
NEĞİŞMEK: Zafer kazanmak
NEĞİZ: 1. Esas (öz) 2. Mahiyet
NEĞİZDE: 1. Esasında 2. Zaten
NEĞMEK: Galip gelmek
NEK: 1. Timsah 2. Sığır [420]
NEKE: 1. Kurdela ipi 2. Örgü
NEKELEMEK: Nişanlamak (söz)
NEKELENMEK: Nişanlanmak (söz)
NEKELEŞMEK: Nişanlanmak (söz)
NEKELİ: Nişanlı (sözlü) [421]
NEKELTE: Tazminat
NEKELMEK: Tazmin edilmek
NEKEMEK: Tazmin etmek [422]
NEKEY: 1. Post 2. Kürk gocuk [423]
NEKTİ: Su yılanı [424]
NELEK: 1. Niçin? 2. Neden?
164
NELİK: 1. Orijin 2. Menşe
NEMÇE: Avusturya’lı
- Nemçece: Avusturya Almancası
- Nemçeye: Avusturya
NEME: 1. Hayalet 2. Gizli
NEMEK: Gizlenmek
NEMELGE: İlave
NEMELMEK: İlave edilmek
NEMEMEK: İlave etmek
NEMEN: Ne suretle?
NEMER: Bahşiş
NEMERE: Torun
NEMERMEK: Bahşiş almak
NEMESE: 1. Veya 2. Yahut
NEMİŞ: Meyve [425]
NEN: 1. Şey 2. Eşya 3. Nesne
NENÇE: Eşya
NENÇEK: Kontrol
NENÇEMEK: Kontrol etmek
NENÇETMEK: Kontrol ettirmek
NENSE: Algı
NENSEMEK: Algılamak
NENSETMEK: Algılatmak
NER: 1. Nam 2. Şan (Moğolca)
NERE: Gübre böceği
NEREK: Nasıl?
NERELGE: Distilasyon [426]
NEREMEK: Distile etmek
NEREMEL: Alkol
NERENMEK: Distile edilmek
NERSE: Cisim
NERSÜN: Mersin bitkisi
NETEK: Ne kadar?
NETEKE: Haberler
NEYÇEMEK: Oylama yapmak
NEYÇETEY: Genel seçim
NEYÇETMEK: Oy vermek
NEYDEM: Fiyat (tutar)
NEYDEMEK: Fiyat sormak
NEYGEM: Kamu (umum)
NEYGEMÇİ: Kamu görevlisi
NEYGEMÇİLEMEK: Kamulaştırmak
NEYLEK: Ala (çok iyi)
NEYLEMEK: Bir araya getirmek
NEYLENMEK: Biraya gelmek
NEYMENG: Çin Moğolu
- Neymengçe: İç Moğolistan şivesi
- Neymengye: İç Moğolistan
NEYZE: Mızrak
NIĞ: Muhkem (sağlam)
NIĞINMAK: Muhkemleşmek
NIĞITMA: İstihkam
NIĞITMAK: İstihkam kurmak
NIKIŞ: 1. Sebat 2. Israr
NIKIŞMAK: Sebat etmek
NIKTAMAK: İstiflemek
NIKTANMAK: İstiflenmek
NIZIRAMAK: Dızdız yapmak
NIZIRANMAK: Dızdızlanmak
NİCEM: Miktar
NİCELEP: Kaçar tane?
NİÇİK: Nasıl?
NİÇKE: Nazik
NİÇKELEMEK: Nazik davranmak
NİÇKELENMEK: Nezaket etmek
NİGEZ: Temel (yapı)
NİKAN: Çinli
- Nikanca: Çince
- Nikanya: Çin (ülke)
NİMÇE: Yelek
NİMGEMEK: Narinleşmek
NİMGEN: Narin
NİNNİ: Bebek şarkısı
NİR: Yaban mersini (ağaç, meyve)
NİRSİK: Küflü
NİRSİMEK: Küflenmek
NİRSİN: Küf
NİRGE: Yıldırım
NİRGEMEK: Yıldırım düşmek
NİRGENMEK: Yıldırım çarpmak
NİSEMEK: Uçak kullanmak
NİSER: Pilot
NİTE: Sıfat
NODUL: Sivri demir
NOGAĞAN: Cyan (renk)
NOĞANA: Pirzola
NOĞUÇ: Merdane
NOĞUL: Bonbon şeker
NOKAY: Kurt köpeği (Moğolca) [427]
NOKTA: Yular
NOM: Kural (Sanskritçe)
NOMÇA: Kurala göre (Sanskritçe)
NOMLAMAK: Kural koymak
NOMLANMAK: Kural koyulmak
NOMLU: Kurala uygun (Sanskritçe)
NOMSUZ: Kuralsız (Sanskritçe)
NOMUL: İlahi (dinsel musiki)
NOMULAMAK: İlahi okumak
NOMUN: Kutsal kitap (Sanskritçe)
165
NOMURTKA: Yumurta sarısı
NORUM: 1. Yığın 2. Küme
NOYALAMAK: Hüküm vermek [428]
NOYALANMAK: Hükmetmek
NOYAN: Hükümder
NOYGAN: Halsiz
NOYGANMAK: Halsizleşmek
NÖĞEÇE: Tasarruf
NÖĞEMEK: Tasarruf etmek
NÖKEMEK: Yarenlik etmek
NÖKER: 1. Yaren 2. Yaver
NUGAZ: Kaşıkgagalı ördek kuşu
NUĞMAK: Gözlerini kapatmak
NUĞMAN: Gözleri kısık
NUĞUN: Oğul
NURA: Beyaz şarap (Mançuca)
NUTAMAK: Tasdik etmek
NUTANMAK: Tasdik edilmek
NUVAK: Halk hikayesi
NUVURTKA: Yumurta (biyoloji)
NÜGEL: Günah
NÜYLEMEK: Keskinleştirmek
- O -
OBAK: 1. Taş yığını 2. Yığma mezar
OBAKLAMAK: Taş yığmak
OBAKLANMAK: Taş yığılmak
OBALAMAK: Oba kurmak
OBALANMAK: Oba kurulmak
OBAR: Kulübe
OBARMAK: Gururlanmak
OBARTMAK: Gururlandırmak
OBRAM: 1. Girdap 2. Anafor
OBRAMAK: Çevrinmek
OBRANMAK: İçine çekmek
OBRUK: 1. Su çukuru 2. Girdap
OBRULMAK: Girdap olmak
OBRUNMAK: Çökmek (toprak)
OBRUTMAK: İçine çekmek
OBUĞAN: 1. Yığın 2. Yapay tepe
OBUR: 1. Doymaz 2. İştahlı
OBURMAK: 1. Isırmak 2. Koparmak
OBUZ: Su çukuru
OBZUN: İlüzyon
OBZUNMAK: İlüzyon yapmak
OCAMAK: Ateş yakmak
OCANMAK: Ateş yanmak
OCAR: Kaba
OCARMAK: Kabalık etmek
OCUMAK: İkrah olmak
OCUNAK: Tabu
OCUNMA: Fobi
OCUNMAK: Fobi duymak
OCUTMAK: İkrah etmek
OÇ: Şerare (ateş sıçraması)
OÇAN: Şaman asası / değneği [429]
OÇAM: Tarçın
OÇAMAK: Kıvılcımlanmak
OÇAR: 1. Pazar alanı 2. Piyasa
OÇARAMAK: Rastlamak
OÇARAŞMAK: Rastlaşmak
OÇARMA: Piyasa
OÇARMAK: Ticaret yapmak
OÇKIRIK: Hıçkırık
OÇKIRMAK: Hıçkırmak
OÇRAK: Rastlantı
OÇRAMAK: Vuku bulmak [430]
OÇRAŞ: Maç
OÇRAŞMA: Müsabaka
OÇRAŞMAK: Müsabaka yapmak
OÇRATMAK: Rast getirmek
OÇUK: Ateş
OÇULDUR: Şifre
OÇULDURMAK: Şifre çözmek
OÇULGA: Şifre
OÇULGATMAK: Şifre çözmek
OÇUR: 1. Şömine 2. Duvar ocağı
OÇURGAÇ: Baca
OÇURMAK: Duman çıkarmak
OD: Ateş [“d” harfi ile yazılır]
ODAGAY: Nezaketsiz
ODAK: 1. Mihrak 2. Lig (spor)
ODAKAN: Aşık (halk şairi)
ODAKAY: Kadın aşık (halk şairi)
ODALIŞKAN: Çıra
ODALIŞMAK: Tutuşmak (ateş)
ODALMAK: Alev almak
ODAMAK: Tutuşturmak (ateş)
ODANA: Ateş tanrıçası (mitoloji)
ODANMAK: Kederlenmek
ODAR: Işıkla balık avlama
ODARAÇ: Tren
ODARBA: Tren [431]
ODARMAK: Ateşle işaret vermek
ODAŞ: 1. Oda arkadaşı 2. Sıcak aş
ODAŞIK: Koğuş
ODAŞMAK: Aynı odada kalmak
ODATA: Ateş tanrısı (mitoloji)
ODBAŞ: Ocak başı
ODÇAMAK: Alevlenmek
166
ODÇAR: Pürmüz
ODÇU: Ateşçi
ODGALAMAK: Ateş vermek
ODGALANMAK: Ateş almak
ODKAN: Ateşin koruyucu ruhu
ODKURMAK: Ocak yakmak
ODMAN: En küçük oğul
ODSAÇAN: Alev makinesi silahı
ODSAÇMAK: Alev saçmak
ODUK: Kibrit
ODUKMAK: Ateş gibi yanmak
ODULANMAK: Kamp kurmak
ODULAŞMAK: Ateşe toplanmak
ODUNMAK: Ateş almak
ODURHA: Lades oyunu
ODUTAY: Ateş şenliği
ODUZ: Mareşal
OĞ: 1. Lahza (an) 2. Baba
OĞAMAK: Yaratmak
OĞAN: Rab (tanrı)
OĞANMAK: Yaratılmak
OĞAR: Buhar
OĞARLANMAK: Buharlanmak
OĞARLAŞMAK: Buharlaşmak
OĞARMAK: Yeniden yapmak
OĞARTMAK: Yeniden yaptırmak
OĞAŞ: Tuhaf
OĞAŞMAK: Tuhaflık etmek
OĞATMAK: Uyandırmak
OĞAY: 1. Red 2. Hayır (değil)
OĞAYLAMAK: Reddetmek
OĞAYLANMAK: Reddedilmek
OĞAYLATMAK: Reddettirmek
OĞAZ: Bıldırcın kuşu
OĞÇUM: Uçurum
OĞDAK: Rahim (dölyatağı)
OĞLAMAK: Yavrulamak
OĞLAMAN: Yavrusu / çocuğu olan
OĞLUNMAK: Çoğalmak
OĞLUTMAK: Çoğaltmak
OĞNA: 1. Bozkır keçisi 2. Eylül ayı
OĞRAK: 1. Dakika 2. Niyet
OĞRAMAK: Niyet etmek
OĞRAMIŞ: Niyetli
OĞRANMAK: Niyetlenmek [432]
OĞRAŞ: Azim (sebat)
OĞRAŞMAK: Azmetmek
OĞRU: Gizli hastalık
OĞRUK: 1. Gizlenmiş 2. Eklem [433]
OĞRULAMAK: Gizli iş çevirmek
OĞRULANMAK: Gizli iş çevrilmek
OĞRUN: 1. Gizlice 2. Esrarengiz
OĞRUMAK: Sebepsiz hastalanmak
OĞRUŞMAK: Rahatsızlanmak [434]
OĞSAMAK: Benzemek
OĞSAT: Benzetme
OĞSATMAK: Benzetmek
OĞŞAMAK: Benzemek
OĞŞANMAK: Rol yapmak
OĞŞATMAK: Taklit etmek
OĞUÇ: Babacık
OĞUK: 1. Köle 2. Sara hastalığı
OĞUKMAK: Sara nöbeti tutmak
OĞULÇA: En küçük oğul
OĞULDURUK: Rahim (dölyatağı)
OĞULGAN: Oğlu olmayan
OĞULGANMAK: Oğul istemek
OĞULGANMIŞ: Oğul isteyen
OĞUNAK: Merhem
OĞUNMAK: Kriz geçirmek
OĞUR: 1. Vakit 2. Fırsat 3. Kabile
OĞURCAK: Terkedilmiş
OĞURÇAK: Kurmalı saat [435]
OĞURÇUN: Salatalık
OĞURDAK: Saniye
OĞURKA: Saat ibresi
OĞURLAMAK: Zaman geçmek
OĞURLANMAK: Zaman geçirmek
OĞURLU: 1. Vakitli 2. Fırsatlı
OĞURMAK: Terk etmek
OĞURSAK: Hasret çeken [436]
OĞURSAMAK: Hasret çekmek
OĞURTA: Vaktiyle
OĞURZAK: Salise
OĞUŞ: 1. Yumurta sarısı 2. Aile
OĞUŞMAK: Merkeze toplanmak
OĞUT: 1. Esrar (gizem) 2. Gübre
OĞUTMAK: Gizlemek [437]
OĞUTUR: Esrarengiz
OĞUZ: 1. Mübarek 2. Mucizevi
OJUM: Lades
OHSUNMAK: Pişman olmak
OKA: 1. Kefalet 2. Altın nakış
OKAÇ: 1. İbre 2. Kursör (bilgisayar)
OKAĞAN: Okumayı seven
OKALGA: Kefalet
OKALMAK: Kefil olmak
OKAN: Fehim
OKARMAK: Kefalet ödemek
167
OKATAN: Okçu
OKATAR: Arbalet (kurmalı yay)
OKATMAK: Oku yaya sürmek
OKÇAK: İbre
OKDAR: Yay burcu (astroloji)
OKMAN: Kemankeş
OKRAMAK: Tehlike bildirmek [438]
OKRANMAK: Tehlikeyi hissetmek
OKRAŞMAK: Tehlikede kişnemek
OKRUK: 1. Özerk Devlet 2. Kement
OKSAN: 1. Adım 2. Ok boyu
OKSAMAK: Adımlamak
OKSUM: Kırmızı soğan
OKŞAĞAN: Pırasa
OKŞAK: 1. Sevecen 2. Aşina
OKTA: 1. Zeki 2. Eczacılık (Mançuca)
OKTACI: Eczacı (Mançuca)
OKTALMAK: Araca binmek
OKTAMAK: Oku yaya sürmek
OKTAR: 1. Sadak 2. Davetkar
OKTARGAY: 1. Kainat 2. Kozmoz
OKTAŞMAK: Ok yarışı yapmak
OKTURMAK: Kinaye yapmak
OKUN: Zargana balığı
OKUNAK: 1. İmla 2. Tecvid
OKUNCAK: Broşür
OKUNÇ: Düğün daveti
OKUNTU: Davetiye
OKURGA: Kütüphane
OKURMAK: İlan etmek (tellal)
OKURUYU: Kütüphane
OKUŞ: 1. Mukabele 2. Zeka
OKUŞLUK: Zekilik
OKUŞMA: Mukabele (kıraat)
OKUŞMAK: Mukabele etmek
OKUT: Ders (eğitim)
OKUTAN: Müderris
OKUTÇU: Muallim
OKUTMAN: Öğretim görevlisi
OKUV: 1. Kurs 2. Tahsil (öğrenim)
OKUVÇU: 1. Kursiyer 2. Talebe
OKUYGA: 1. Fakt (olgu) 2. Hadise
OKUZ: Amu Derya ırmağı (coğrafi)
OKYILAN: Atılgan yılan
OLAÇAMAK: Tasvip etmek
OLAÇANMAK: Tasvip edilmek
OLAGAY: İhtiyar (yaşlı)
OLAGAYMAK: İhtiyarlamak
OLAĞAN: 1. Sıradan 2. Normal
OLAĞAZ: Patates
OLAN: Temmuz ayı
OLANAK: İmkan
OLANAY: 1. Basit 2. Tekdüze
OLAMIŞ: Rivayet
OLASAY: Büyükanne (nine)
OLASILIK: İhtimal
OLATAY: Büyükbaba (dede)
OLAV: Atlı araba
OLCAL: Mühlet
OLCALAMAK: Mühlet vermek
OLCALANMAK: Mühlet almak
OLCALAŞMAK: Mühlet verişmek
OLCAMA: Tahmin
OLCAMAK: Tahmin etmek
OLCAY: İkbal
OLÇA: Ganimet
OLÇALAMAK: Ganimet almak
OLÇALATMAK: Ganimet dağıtmak
OLÇALAŞMAK: Ganimet bölüşmek
OLÇAM: Nimet
OLÇAR: 1. Havadis 2. Nimettar
OLÇATAY: Nimetli
OLÇAV: Vade
OLÇUM: 1. Halk hekimi 2. Hünerli
OLDA: 1. Fırsat 2. İmkan
OLDACI: Oportünist
OLDACILIK: Oportünizm
OLDAÇ: Münhal
OLDAM: Hal (vaziyet)
OLDAMAK: Huy edinmek
OLDAN: 1. Adet (alışkanlık) 2. Huy
OLDANMAK: Adet edinmek
OLDURUM: Felçli
OLGAÇ: Kamil
OLGAMAK: Tekamül etmek
OLGANAK: Gözbebeği
OLGANMAK: Kemale ermek
OLGU: 1. Vaka 2. Mefhum
OLGUMAK: Vuku bulmak
OLGURMAK: Vuku etmek
OLGUTMAK: Vuku buldurmak
OLMA: Büyük elma (tas elma)
OLMAZIN: İmkansız
OLSAMA: Simülasyon
OLSAMAK: Simülasyon yapmak
OLSANMAK: Simüle olmak
OLSATMAK: Simüle etmek
OLTURGAÇ: Sallanan sandalye
OLTURMAK: Yerine yerleşmek
168
OLTURUŞ: Celse
OLUKAY: 1. Bağırsak 2. Mumbar
OLUNÇ: Vaka
OLUNGU: Destan [439]
OLULAMAK: Hamd etmek
OLULANMAK: Hamd edilmek
OLULATMAK: Hamd ettirmek
OLULAV: 1. Hamd 2. Tekbir
OLUMLAMAK: Razı olmak
OLUMLANMAK: Rızalık alınmak
OLUMLAŞMAK: Rızalık alışmak
OLUN: 1. Vakar 2. Asalet
OLUNMAK: Vakur davranmak
OLURMAK: Vuku bulmak
OLURSUK: Vukuat
OMA: Fal kemiği
OMAÇ: Ekmek doğranmış omlet
OMAG: Cesaret [Omak]
OMAK: 1. Yaratmak 2. Aile
OMAKA: Amut (ters duruş)
OMAKLAMAK: Kibar konuşmak
OMAKLANMAK: Kibarlık etmek
OMAKTAMAK: Cüret etmek
OMAKTANMAK: Cüretlenmek
OMAR: 1. Edep 2. Ar 3. Istakoz
OMARTA: Arı çiftliği
OMARTACILIK: Arıcılık
OMAŞ: Çırpılmış yumurta
OMAY: 1. Halk hekimi 2. Güzide
OMAZ: Keskin olmayan
OMAZDIRMAK: Kesmez etmek
OMAZLANMAK: Kesmez olmak
OMAZLAŞMAK: Kesmez olmak
OMRAK: Ailesine bağlı
OMUK: Kibir
OMUKLAMAK: Kibir etmek
OMUKLANMAK: Kibirlenmek
OMUKLATMAK: Kibirlendirmek
OMUL: Somon balığı
OMURAMAK: Gururlanmak
OMURATMAK: Gururlandırmak
OMURAV: Gururlu
OMURÇAK: Kolan (eyer kayışı)
OMURGAK: Dik duruşlu
OMURGAMAK: Dik durmak
OMURMAK: İkiye bölmek [440]
OMURTAG: Küçük kartal türü
OMUŞMAK: Yardımlaşmak
OMUZÇAK: Apolet
OMUZDAK: Vatka
OMZALACI: Hamal
OMZALAMAK: Omuza almak
OMZALANMAK: Omuza alınmak
OMZALMAK: Omuza alınmak
OMZAMAK: Omuzda taşımak [441]
OMZANMAK: Omuzda taşınmak
OMZATMAK: Omuza almak
OMZAR: Hamal
ONAÇ: Salih
ONAĞ: Helal
ONAĞÇI: Helal yiyen
ONAK: 1. Kabul gören 2. Mutabık
ONAMAK: Tasdik etmek
ONAMAN: Noter
ONAL: Felah
ONALMAK: Felah bulmak
ONAN: Felah bulmuş
ONANMAK: Tasdik edilmek
ONAR: Noter
ONARAK: Tamirhane
ONARGA: Tadilat
ONARGAMAK: Tadil etmek
ONARMAN: Tamirci
ONARSA: Özür (tarziye)
ONARSAMAK: Özür dilemek
ONARSANMAK: Özür dilenmek
ONARUYU: Tamirhane
ONAŞ: Rıza
ONAŞMAK: Razı olmak (karşılıklı)
ONAT: 1. Rıza 2. Ahlak 3. Terbiye
ONATÇA: 1. Makbul 2. Makul
ONATMAK: Razı etmek
ONAV: 1. Rıza 2. İstişare
ONAVÇI: 1. Razı olan 2. Müsteşar
ONAVLAMAK: Rıza göstermek
ONAVLAŞMAK: Razı oluşmak
ONÇA: Müstesna
ONÇALAMAK: Müstesna kılmak
ONÇALANMAK: Müstesnalaşmak
ONÇAY: Güzide
ONDALAMAK: Onda birini almak
ONDAY: Kibar
ONDAYLAMAK: Kibar davranmak
ONDAYLANMAK: Kibarlık etmek
ONDURUK: Kösele
ONG: Hükümdar (Çince) [“g” ile]
ONGÇA: Hükümdariçe (Çince)
ONGA: Felah
ONGALMAK: Islah olmak
169
ONGALTMAK: Islah etmek
ONGAMAK: Felah bulmak
ONGAN: Arma
ONGAR: Bereket
ONGARMAK: Bereketlenmek
ONGAV: 1. İflah 2. Felah
ONGAY: 1. Kolay 2. Jüpiter
ONGU: 1. Flama 2. Kar (kazanç) [442]
ONGUÇ: Karlı (kazançlı)
ONGUL: Kar (kazanç)
ONGULMAK: Islah olmak
ONGULTMAK: Islah etmek
ONGUMAK: Unutmak
ONGUN: Totem
ONGUR: Salah
ONGURAK: Proton
ONGUSU: Kötü (unutulası) hatıra
ONGUT: Muhafız
ONGUTAY: Muhafız alayı
ONMAĞAN: Bedbaht
ONMAK: İflah olmak
ONMAN: İflah olmuş
ONMAZ: İflah olmaz
ONSUK: Mükemmel
ONSUMAK: Mükemmelleşmek
ONSUNMAK: Hoşlanmak
ONUĞMAK: Doğru düşünmek
ONUK: 1. Dürüst 2. Muhterem
ONUKMAK: Dürüstlük yapmak
ONUL: 1. İdeal (ülkü) 2. Teori
ONULÇU: İdealist
ONULGA: Teori
ONULMAK: Felah bulmak
ONUM: Felah
ONUR: 1. Selamet 2. İflah
ONURÇAK: Madalya
ONURGA: Prensip
ONURMAK: Selamete ermek
ONUŞ: Selamet
ONUŞMAK: Selametleşmek
ONZA: Marka
OP: 1. Hile 2. Hüner
OPAK: Doğaüstü varlık
OPAN: 1. Perili / cinli mekan 2. İn
OPANMAK: Peri / cin tutmak
OPARGAÇ: Elektrikli süpürge
OPARMAK: İçine çekmek
OPARTMAK: İçine çektirmek
OPKUN: 1. Girdap 2. Anafor
OPMAK: 1. İçmek 2. Emmek
OPRAK: Yıpranmış
OPRAMAK: Yıpranmak
OPSAMAK: Hayret etmek
OPSANMAK: Hayret etmek
OPTANMAK: Kurnazlık etmek
OR: 1. Biçilmiş ot 2. Hendek 3. İz
ORALMA: Menzil
ORALMAZ: Çıkmaz sokak
ORALMAK: Hedefe varmak
ORALTI: 1. Menzil 2. Trafik
ORAM: 1. Sokak 2. Siper
ORAMA: Ambalaj
ORAMAK: 1. Sarmak 2. Kesmek
ORAMAL: Türban
ORAMAN: 1. Rençber 2. Tırpancı
ORAN: Nispet
ORANA: Göbek bağı
ORANMAK: Bürünmek
ORASAN: 1. Fazla 2. Ziyade
ORAŞ: 1. Ambalaj 2. İhata
ORAŞMAK: İhata edilmek
ORAT: Zirai sulama
ORATLAMAK: Zirai sulamak
ORAY: 1. Civar 2. Beşik 3. Hamle
ORAYDA: Koro
ORAYMAN: Devriye polisi
ORAYLAMAK: Etrafı dolaşmak
ORAYLANMAK: Devriye gezmek
ORAYLATMAK: Tur attırmak
ORAZ: 1. Mevki 2. Makam
ORBA: Davul tokmağı
ORBAY: Orgeneral
ORÇAKANAT: Helikopter
ORÇAMAK: Araya girmek
ORÇALAMAK: Kavgayı ayırmak
ORÇANMAK: Arada kalmak
ORÇATMAK: Arada bırakmak
ORÇILAN: Yaşam döngüsü, Samsara
ORÇULAMAK: Temerküz etmek
ORÇULAN: Alem (kainat)
ORÇULANMAK: Etrafına yığılmak
ORÇUM: 1. Civar 2. Etraf
ORÇUMAK: Ekseninde dönmek
ORÇUN: Modern
ORÇUTMAK: Eksende döndürmek
ORDA: Devlet [443]
ORDABAŞI: Devlet başkanı
ORDABAY: Devlet başkanı
ORDALAŞMAK: Devletleşmek
170
ORDUYOLU: Samanyolu (gök)
ORGA: Flama (birlik bayrağı)
ORGAK: Ağustos ayı
ORGAN: Göbek bağı
ORGAR: Karargah
ORGUMAK: Firar etmek
ORGUL: Firari
ORGULÇAMAK: Firar etmek
ORGULMAK: Elinden kurtulmak
ORGULTA: Firar
ORGUN: Ketum
ORGUR: Keskin
ORGUŞMAK: Birlikte kaçmak
ORGUTMAK: Elinden kaçırmak
ORGUY: Şaman miğferi
ORHUDA: Ginseng (Mançuca)
ORKUN: Burç (kale)
ORLAK: Hoparlör
ORLAMAK: Bağırmak
ORLAŞMAK: Bağrışmak
ORLATMAK: Bağırtmak
ORMAK: 1. Biçmek 2. Kazmak
ORMUK: Yumak
ORNAK: 1. Mahal 2. Tahtırevan
ORNALGAN: Meskun (yerleşik)
ORNALMAK: İskan olmak
ORNAMAK: İkamet etmek [444]
ORNANMAK: İskan olmak
ORNARMAK: Kök salmak
ORNAŞ: Mübadele (yer değişimi)
ORNAŞMA: Mübadele
ORNAŞMAK: Mübadele olmak
ORNAŞMAN: Dublör
ORNAŞTIRMA: İkame
ORNAŞTIRMAK: İkame etmek
ORNATI: İskan
ORNATMAK: İskan etmek
ORNATMAN: Mukim
ORPAK: 1. Menşe 2. Orijin
ORTAÇA: Vasat
ORTALAŞMAK: Merkezileşmek
ORTAMAK: Merkeze koymak
ORTANMAK: Merkeze koyulmak
ORTAR: 1. Şirket 2. Firma
ORTARMAK: Şirket / firma kurmak
ORTAŞMAK: Ortaklık etmek
ORTAY: Orta nokta
ORTUK: İsabet
ORTUKÇUN: Sihirli yay ve ok
ORU: 1. Vekalet 2. Kamp yeri
ORUÇU: Vekil
ORUGALAN: Kurtadam
ORUĞAN: 1. Resmi 2. Kamusal
ORUK: 1. Kesik (elektrik) 2. Çaresiz
ORUKLAMAK: Kesilmek (enerji)
ORUKLATMAK: Kesmek (enerji)
ORULMAK: Biçilmek
ORULAMAK: Vekalet almak
ORULANMAK: Vekalet etmek
ORULATMAK: Vekalet vermek
ORULÇAMAK: Dahil olmak
ORULÇATMAK: Dahil etmek
ORULMAK: Biçilmek
ORUM: 1. Hasat 2. İşaret 3. Mera
ORUMAK: Hasat etmek
ORUMLAMAK: Harman etmek
ORUMLANMAK: Harman edilmek
ORUN: 1. Mevki 2. Makam
ORUNÇ: Emanet
ORUNÇAK: Emanet eşya
ORUNDAMAK: Makam edinmek
ORUNDAŞ: Mevkidaş
ORUNDAŞMAK: Mevkidaş olmak
ORUNDUK: Tabure
ORUNGA: Pankart
ORUNGU: Flama
ORUNLAMAK: Mevkisi yükselmek
ORUNLANMAK: Mevki edinmek
ORUNLATMAK: Mevki vermek
ORUNLUK: Statü
ORUNTAG: Mevki sahibi
ORUY: Akşam
ORUYLAMAK: Geç kalmak
ORUYLANMAK: Gecikmek
ORUYLATMAK: Geciktirmek
OS: Tulum peyniri
OSAK: Mangal
OSAL: Kaza
OSALAMAK: Kaza yapmak
OSALANMAK: Kazaya uğramak
OSALAŞMAK: Fenalaşmak
OSALTA: İhmal
OSALTAMAK: İhmal etmek
OSAMAY: Kuyruk yağı
OSANÇ: Kıyas
OSBAR: Narsist
OSKAY: 1. Mersin balığı 2. İşgüzar
OSMA: 1. Kıyas 2. Tümör
OSMAG: Mukayese [Osmak]
171
OSMAK: Kıyaslamak
OSMAKLAMAK: Ağzını aramak
OSMAKLANMAK: Laf aramak
OSRAŞ: Maç
OSRAŞMA: Müsabaka
OSRAŞMAK: Maç yapmak
OSUK: Usül
OSULMAK: Kıyaslanmak
OSUŞMAK: Kıyaslaşmak
OSUYAT: İrşat (öğüt)
OŞAK: 1. İftira 2. İspiyon
OŞAKÇI: 1. İftiracı 2. İspiyoncu
OŞAKLAMAK: İftira atmak
OŞAKLANMAK: İftiraya uğramak
OŞAMAK: Teşbih etmek
OŞANMAK: Taklit etmek
OŞARGA: Tiyatro
OŞARMAK: Rol yapmak
OŞATMAK: Taklit etmek
OŞAV: 1. Teşbih 2. Taklit
OŞUK: Aşık oyunu
OŞUKMAK: Aşık oynamak
OŞUL: İş bu
OŞUNMAK: Üzerinden atlamak
OŞUTMAK: Üzerinden atlatmak
OTA: 1. İlaç 2. Bitkisel ilaç
OTAÇI: 1. Eczacı 2. Halk hekimi
OTAÇMAK: Zararlı ot kesmek
OTAĞ: Büyük çadır
OTAĞAN: Erkek şaman
OTALAMAK: İlaç vermek
OTALANMAK: İlaç almak
OTALMA: Bitki toplama
OTALMAK: Bitki toplamak
OTAMA: İlaç tedavisi
OTAMAK: İlaçla tedavi etmek
OTAMAN: Eczacı
OTAMIŞ: Tedavi olmuş
OTANÇAK: Merhem
OTANMAK: İlaç kullanmak
OTAR: 1. Koloni 2. Müstemleke
OTARÇI: 1. Kolonici 2. Müstevli
OTARGA: İstimlak
OTARGAMAK: İstimlak etmek
OTARMAK: Otlatmak (hayvan) [445]
OTARMAN: Müstemlekeci
OTAŞ: Ateş
OTAŞMAK: Zararlı ot yakmak [446]
OTAV: Zifaf odası
OTKAZAR: Bitki sökme makinesi
OTKAZMAK: Bitki sökmek
OTKUN: Kabadayı
OTKUR: Ezberci
OTKURMA: Ezber
OTKURMAK: Ezberlemek
OTLAK: Mera
OTLAVUK: Mera
OTMAR: Ateş saçan
OTRAÇ: Parsel
OTRAÇLAMAK: Parsellemek
OTRAÇLANMAK: Parsellenmek
OTRU: Cephe
OTRUNMAK: Cephe oluşturmak
OTRUŞMAK: Cepheleşmek
OTUĞ: Zifaf odası
OTUKMAK: Ot yemek (hayvan)
OTUN: Küstah
OTUNMAK: Küstahlık etmek
OTUR: Noktalı virgül
OTURAĞAN: Felçli
OTURDAŞ: Okul arkadaşı
OTURDAŞMAK: Birlikte oturmak
OTURGA: Bank (sıra)
OTURGAÇ: Tabure
OTURGAMAK: İskan olmak
OTURGAN: Meskun (yerleşik)
OTURGATMAK: İskan etmek
OTURMAG: Ziyaret [Oturmak]
OTURMAK: Ziyaret etmek
OTURMAN: Sakin (ikamet eden)
OTURTMAŞ: Dilimli sebze yemeği
OTUŞ: Fayda
OTUŞMAK: Faydalanmak
OTYAM: Baharat
OTYAŞ: Sebze
OVANAK: Merhem
OVAT: Muntazam
OVÇAMAK: Ateş etmek (silah)
OVÇANMAK: Ateş edilmek (silah)
OVÇAR: Av tüfeği
OVÇARKA: Av köpeği
OVGAM: Çakıl taşı
OVKA: Masaj
OVKALAMAK: Masaj yapmak
OVKALANMAK: Masaj yapılmak
OVKAMAK: Masaj yapmak
OVKAMAN: Masöz / Masör
OVMACA: Hafif sancı
OVMAÇ: 1. Masaj 2. İçli köfte
172
OVMAÇLAMAK: Masaj yapmak
OVMAŞ: İçli köfte yemeği
OVMAŞLAMAK: Avuçta ovmak
OVNA: Zımpara
OVNAMAK: Zımparalamak
OVNATMAK: Zımparalatmak
OVNUK: Zımpara kağıdı
OVŞAR: Masaj aleti
OVŞARLAMAK: Masaj yapmak
OVUZ: Mum
OYAĞAN: Küp peyniri
OYAK: Ahlak
OYAL: 1. Edep 2. Hicap
OYALÇAN: 1. Edepli 2. Mahcup
OYALMAK: Edep / hicap etmek
OYAMAK: Ahlaklı davranmak
OYAN: 1. Vites 2. Efkar
OYANMAK: Vites değiştirmek [447]
OYART: Yazı yüzü (para)
OYAT: İrade
OYATLI: İradeli
OYATMAK: İrade kullanmak [448]
OYATSIZ: İradesiz
OYAZ: Vadi
OYBAK: Çukur
OYBAT: Çukur
OY-BOY: Eyvah
OYÇUL: Seçim propagandası
OYDAL: 1. Kalıp 2. Patron (kumaş)
OYDALÇI: 1. Kalıpçı 2. Terzi
OYDAN: Sütleğen otu
OYDAŞ: Aynı görüşten olan
OYDAŞIM: Konsensüs
OYDAŞMA: Konsensüs
OYDAŞMAK: Hemfikir olmak
OYGA: Hak (oyma nakış)
OYGACI: Hakkak (nakışçı)
OYGALAMAK: Hakketmek (nakış)
OYGALANMAK: Nakışlanmak
OYGAR: Delege
OYGARMA: Delegasyon
OYGARMAK: Delegasyon yapmak
OYGUN: Kanaatkar
OYGUNMAK: Kanaat etmek
OYGUR: Dere yatağı
OYGURMAK: Tasavvur etmek
OYLAK: Seçim salonu
OYLANMAK: Fikir bildirmek
OYLAŞMAK: Mütala etmek
OYLAŞTIRMAK: Mütala ettirmek
OYLAV: 1. Kanaat 2. Muhakeme
OYLUM: 1. Su çukuru 2. Su kuyusu
OYMAÇA: Romatizma
OYMAG: 1. Aşiret 2. Yüzük [Oymak]
OYMAK: Etrafını çevirmek
OYMAN: Hakkak (oymacı)
OYMAT: Mevzi
OYMUR: Dere yatağı
OYNAM: 1. Rol 2. Dört
OYNAV: Piyes
OYNAZ: Şuh
OYNAZLANMAK: Şuhluk etmek
OYNAZLAŞMAK: Şuhlaşmak
OYPAN: Vadi
OYRA: Civar
OYRAĞAN: Hiperbol
OYRAK: 1. Vadi 2. Mücavir
OYRAM: 1. Çekim alanı 2. Girdap
OYRAMAK: Civarında bulunmak
OYRAN: 1. Tekabül 2. Katliam
OYRANMAK: Tekabül etmek
OYRAT: 1. Girdap 2. Anafor
OYRATMAK: Yakına getirmek
OYSAMAK: İçini oymak
OYSANMAK: İçi oyulmak
OYSAR: 1. Oy sandığı 2. Sandık
OYTAY: Koruluk (küçük orman)
OYTUN: Mukaddes
OYU: Hak (oyma nakış)
OYUÇU: Hakkak (oymacı)
OYULAMAK: Nakış yapmak
OYULANMAK: Nakışlanmak
OYULGA: Nakış
OYULGAMAK: Nakış işlemek
OYUM: Kanaat (görüş)
OYUMLAMAK: Kanaat bildirmek
OYUNÇ: Maden kazısı
OYUNHUY: Olimpiyat [449]
OYUNTAY: Turnuva
OYUNUYU: Kumarhane
OYURGA: Tefekkür
OYURGANMAK: Tefekkür etmek
OYUR: 1. Düden 2. Endam
OYURMAK: Düden oluşturmak
OYUŞMAK: Çukurlaşmak
OYUT: Mağara
OYUTKAN: Tünel açma makinası
OYUTMA: Tünel
OYUTMAK: Tünel açmak [450]
173
OZ: Önde olan
OZA: 1. Kadim 2. Ezeli
OZAK: Vajina
OZAKAY: Halay
OZALAMAK: Öne geçmek
OZALANMAK: Arkadan yetişmek
OZAMAK: Öne geçmek [451]
OZAMIŞ: Yarışta önde olan
OZANMAK: Arkadan yetişmek
OZAR: 1. Ced 2. Ata ruhu
OZARGAN: Planör
OZARMAK: Rüzgarda süzülmek
OZAT: Refakat
OZATÇI: Refakatçi
OZATÇILAR: Maiyet
OZATÇILIK: Refakatçilik
OZATMAK: Refakat etmek [452]
OZAV: Fütürizm (geleceği tahmin)
OZAVÇI: Fütürist (tahminci)
OZAY: Devam
OZDUK: Gem
OZDURMAK: Öne geçirmek
OZGA: Şampiyonluk
OZGAN: Şampiyon
OZGAR: Misafir uğurlama
OZGARMAK: Misafir uğurlamak
OZGU: Kurtuluş
OZGULUK: Fidye
OZGUN: Avangard
OZGUR: Kurtarıcı
OZGURMAK: Kurtarmak
OZKUÇ: Kasap çırağı
OZMAK: Önde gitmek [453]
OZMAN: Avangard
OZMUŞ: Yarışı kazanan
OZUK: Rızk
OZUKLANMAK: Rızıklanmak
OZUKLATMAK: Rızıklandırmak
OZUKMAK: Rızıklanmak
OZUL: 1. Esas 2. Kaide (kural)
OZULMAK: Geride kalmak
OZUT: İkametgah
OZUTKAN: İlerici
OZUTMAK: Öncülük etmek
- Ö –
ÖBELENMEK: Topaklanmak
ÖBEN: Deve yavrusu
ÖCEK: Burç
ÖCEKMEK: Harlanmak (ateş)
ÖCEKTİRMEK: Harlamak (ateş)
ÖCEL: İntikamcı
ÖCELMEK: İntikam almak
ÖCEMEK: Ateşi karıştırmak [454]
ÖCENMEK: Sönmeye başlamak
ÖCER: Bahisçi (iddiacı)
ÖCERMEK: Bahsi kızıştırmak
ÖCEŞ: Bahis oyunu
ÖCEŞÇİ: Bahis oyuncusu
ÖCEŞKEN: Bahis müptelası
ÖCEŞMEK: Bahse girmek
ÖCEŞMEN: Bahisçi (iddiacı)
ÖCETMEK: Bahis oynatmak
ÖCÜNMEK: İntikam istemek
ÖÇEK: İnat
ÖÇEMEK: İnat etmek
ÖÇEN: İnatçı
ÖÇENMEK: Kini sönmek
ÖÇERGEK: Kindar
ÖÇERGEMEK: Kin duymak
ÖÇERİK: Hikaye
ÖÇEŞ: Baca
ÖÇEY: Kin
ÖÇKE: Tiftik keçisi
ÖÇLÜK: Kin
ÖÇMEK: İntikam almak
ÖÇMEN: Kindar
ÖÇTEMEK: Garez etmek
ÖÇTEY: Kindar
ÖÇÜGEN: Kindar
ÖÇÜĞ: Beddua [455]
ÖÇÜĞLEMEK: Beddua etmek
ÖÇÜĞMEK: Beddua etmek
ÖÇÜKMEK: Kin beslemek
ÖÇÜMEK: Beddua etmek
ÖÇÜLMEK: Lanetlenmek
ÖÇÜN: Günah
ÖÇÜNMEK: Günah işlemek
ÖÇÜR: Fesih
ÖÇÜRGEÇ: Silgi
ÖÇÜRMEK: Silmek
ÖÇÜRTMEK: Feshetmek
ÖÇÜT: İntikam
ÖD: Safra sıvısı [“d” ile yazılır]
ÖDEK: 1. Borç 2. Yemek borusu
ÖDEM: İfa
ÖDEN: 1. Tazminat 2. Rica
ÖDENCE: Küçük para borcu
ÖDENÇ: 1. Kredi 2. Borç
ÖDENEK: Tahsisat
174
ÖDERGE: Kredi kartı
ÖDERGEÇ: Bankamatik (ATM)
ÖDERLİK: Gişe
ÖDEŞ: 1. Mahsup 2. Diyet
ÖDEŞKE: 1. Takas 2. Trampa
ÖDGÜR: 1. Vaktinde 2. Zamanında
ÖDKEN: Öd sıvısı, safra suyu
ÖDLEMEK: Mühlet vermek
ÖDMEK: Zaman geçmek
ÖDREK: 1. Vakit 2. Mühlet
ÖDÜGET: 1. Irmak 2. Irmak tanrısı
ÖDÜK: Rica
ÖDÜKMEK: Rica etmek
ÖDÜNÇ: Karz (borç)
ÖDÜR: 1. Zulüm 2. Fobi
ÖDÜRLENMEK: Aniden korkmak
ÖDÜRLETMEK: Aniden korkutmak
ÖDÜRLÜ: Takıntılı fobisi olan kişi
ÖDÜRMEK: Zulüm etmek
ÖDÜRTMEK: Tehdit etmek
ÖDÜŞ: 1. Safra sıvısı 2. Vakit
ÖG: 1. Zeka 2. Akıl [“g” ile yazılır]
ÖGLÜ: 1. Zeki 2. Akıllı
ÖGSÜZ: 1. Zekasız 2. Akılsız
ÖĞDEK: Rahim (dölyatağı)
ÖĞDÜ: Alkış
ÖĞDÜLÜK: Alkışlanmaya layık
ÖĞDÜR: Kıymet
ÖĞDÜRMEK: Üstün tutmak
ÖĞDÜRSÜZ: Kıymetsiz
ÖĞDÜSÜZ: Alkışa değmez
ÖĞDÜŞ: Ağaç kaması
ÖĞE: 1. Unsur 2. Element
ÖĞEÇ: Genç koyun
ÖĞEK: Methedilmeye layık
ÖĞEL: 1. Methedici 2. Burç
ÖĞELÇE: İstinat duvarı / tel örgüsü
ÖĞELEMEK: Sınıflandırmak
ÖĞELENMEK: Sınıflanmak
ÖĞELEY: Hamid
ÖĞEMEK: Hamd etmek
ÖĞEN: 1. Avlu 2. Reis 3. Sihir
ÖĞENMEK: Gururlanmak
ÖĞEPE: Ruh
ÖĞER: 1. Gayrı (diğer) 2. Yukarı
ÖĞERGE: Element (kimya)
ÖĞEŞMEK: Zeka yarışması yapmak
ÖĞET: Zeka
ÖĞLEMEK: Akıl vermek
ÖĞLENDİRMEK: Akkıllandırmak
ÖĞLENMEK: Akıllanmak
ÖĞLEŞ: Fikir birliği
ÖĞLEŞMEK: Fikir birliğine varmak
ÖĞMEN: Meddah
ÖĞMÜŞ: Metheden
ÖĞRE: 1. Ders 2. Manita
ÖĞREK: 1. İbret 2. Sınıf (mekan)
ÖĞRELEMEK: Yukarı çıkarmak
ÖĞRELENMEK: Yukarı çıkmak
ÖĞREMEK: Ders vermek
ÖĞRENCE: 1. Tecrübe 2. Temrin
ÖĞRENÇ: 1. İbret 2. İdrak
ÖĞRENÇEK: Şakirt
ÖĞRENEK: Ders
ÖĞREŞMEK: Birbirine öğretmek
ÖĞRET: 1. İbret 2. Hikmet
ÖĞRETİ: Doktrin
ÖĞRETİK: Kurs
ÖĞREYİK: Adabı muaşeret
ÖĞRÜ: Refik
ÖĞRÜNÇ: Memnuniyet
ÖĞRÜNÇÜ: Memnun
ÖĞRÜNÇLEMEK: Memnun etmek
ÖĞSEMEK: Akıl yürütmek
ÖĞSEYİN: Zaten
ÖĞÜL: Kız evlat
ÖĞÜNTÜ: Kepek (tahıl)
ÖĞÜR: 1. Parti (siyasi) 2. Akran
ÖĞÜRLEK: Alışkın (ortama)
ÖĞÜRLEMEK: Alışmak (ortama)
ÖĞÜRLENMEK: Üye olmak
ÖĞÜRLEŞMEK: Gruplaşmak
ÖĞÜRLETMEK: Üye etmek
ÖĞÜRSEK: Arkadaş canlısı [456]
ÖĞÜRSEMEK: Eş istemek [457]
ÖĞÜT: Nasihat
ÖĞÜZ: 1. Nehir 2. Göğüs kafesi
ÖĞÜZEK: Bal arısı
ÖK: Anne
ÖKÇÜR: 1. Zeki 2. Kurnaz
ÖKE: Deha (üstün zeka)
ÖKEK: 1. Grup 2. Sınıf (kategori)
ÖKEKLEMEK: Gruplandırmak
ÖKEKLENMEK: Gruplanmak
ÖKEKLEŞMEK: Gruplaşmak
ÖKELEMEK: Zekice konuşmak
ÖKEL: Zeki
ÖKELENMEK: Zekice davranmak
ÖKEMEK: Kıvırmak
175
ÖKEMEN: Dahi (üstün zeka)
ÖKEN: Akarsu
ÖKER: 1. Hoş 2. Dahi (üstün zekalı)
ÖKEREK: Sempatik
ÖKERMEN: Dahi (üstün zekalı)
ÖKERSEMEK: Sempati duymak
ÖKERSENMEK: Hoşlanmak
ÖKEŞMEK: Buruşmak
ÖKLEĞE: Zekat
ÖKLEMEK: Aklını kullanmak
ÖKLENMEK: Akıllanmak [458]
ÖKLEŞ: 1. Fikir teatisi 2. Zekat
ÖKLEŞMEK: Fikir teatisi yapmak
ÖKLETMEK: Akıllandırmak
ÖKLÜ: Annesi olan
ÖKME: Balya
ÖKMEG: Küpe [Ökmek]
ÖKMEK: 1. İdrak etmek 2. Takmak
ÖKMEN: Dahi (üstün zeka)
ÖKREM: Hendek
ÖKSEM: Yabani sarımsak
ÖKSEMEK: Yükselmek [459]
ÖKSETMEK: Yükseltmek
ÖKSÖKE: Çiftbaşlı kartal (mitoloji)
ÖKSÜ: Keman yayı
ÖKSÜM: 1. Murat 2. Arzu
ÖKSÜMEK: Yalnız hissetmek
ÖKSÜNMEK: Mahzun olmak
ÖKSÜTMEK: Mahzun etmek
ÖKSÜZLER: Küçükayı takımyıldızı
ÖKTE: Emir
ÖKTEM: 1. Amir 2. Hükümran
ÖKTEN: Zeki
ÖKTEV: 1. Amirlik 2. Hükümranlık
ÖKÜÇ: 1. Şuur 2. Annecik
ÖKÜK: Sempatik
ÖKÜL: Müşavir
ÖKÜLDEMEK: Akıl vermek
ÖKÜLDENMEK: İnkişaf etmek
ÖKÜLDÜK: Salahiyet
ÖKÜLGEN: Kümülatif
ÖKÜLMEK: Balyalanmak
ÖKÜM: Balya
ÖKÜN: Reset (aslına döndürme)
ÖKÜNÇ: Taklit
ÖKÜNÇSÜZ: Taklitsiz
ÖKÜNGÜ: 1. Model 2. Nedamet
ÖKÜNMEK: Taklit etmek
ÖKÜŞ: 1. Vuruş 2. Bereket 3. Akıl
ÖKÜŞMEK: Vuruşmak
ÖKÜT: Pişmanlık
ÖKÜTMEK: Pişman olmak
ÖL: 1. Rutubet 2. Nem
ÖLCERMEK: Ateşi canlandırmak
ÖLCEY: 1. Takdis 2. Talih 3. Şans
ÖLÇE: Paradigma
ÖLÇELEMEK: Mukayese etmek
ÖLÇELENMEK: Mukayese edilmek
ÖLÇEM: Ebat
ÖLÇER: 1. Ölçü aleti 2. Mühendis
ÖLÇERGE: Mizan
ÖLÇERMEK: Şekil vermek
ÖLÇERMEN: Mühendis
ÖLÇETMEK: Tarttırmak
ÖLÇEV: Standart
ÖLÇEVİÇ: Ölçü sistemi
ÖLÇMEN: Haritacı
ÖLÇÜN: Standart
ÖLÇÜNDÜZ: Mühendis
ÖLÇÜNMEK: Teemmül etmek
ÖLÇÜT: 1. Kriter 2. Kıstas
ÖLÇÜTMEK: Kıyaslamak
ÖLDÜRGEN: Katil
ÖLDÜRMEN: Cellat
ÖLDÜRÜŞME: Mukatele
ÖLDÜRÜŞMEK: Mukatele etmek
ÖLEĞİZ: Colocasia (bitki)
ÖLEK: Amansız hastalık
ÖLEMEN: 1. Cimri 2. Ceset
ÖLEN: Sulak arazi
ÖLENGE: Hani balığı
ÖLENK: Şiir
ÖLENKMEN: Manzume
ÖLENLİK: Sulak arazi
ÖLESEY: Büyükanne (nine)
ÖLEŞ: Leş (hayvan ölüsü)
ÖLET: Kıran (ölümcül salgın)
ÖLEVİ: 1. Morg 2. Meyithane
ÖLEZ: Bitap
ÖLEZDİRMEK: Bitap etmek
ÖLEZMEK: Bitap düşmek
ÖLEZİK: Alevsiz ateş
ÖLEZMEK: Alevi sönmek
ÖLGÜ: Can çekişme
ÖLGÜLÜK: Can çekişen
ÖLGÜN: Cansız
ÖLSEK: Can çekişen
ÖLSEMEK: Can çekişmek
ÖLSETMEK: Can çekiştirmek
176
ÖLTÜR: Katliam
ÖLTÜRCÜ: Katil
ÖLÜK: 1. Cansız 2. Ceset
ÖLÜKEZ: Koma
ÖLÜKEZMEK: Komaya girmek
ÖLÜKÖYDÜRME: Ölü yakma [460]
ÖLÜKÖYDÜRMEK: Ölü yakmak
ÖLÜKÜYÜ: 1. Morg 2. Meyithane
ÖLÜMSEMEK: Can çekişmek
ÖLÜMSER: Can çekişen
ÖLÜNÇ: Mevt
ÖLÜRGÜ: İdam
ÖLÜRGÜCÜ: Cellat
ÖLÜRMEK: İdam olmak
ÖLÜŞKEN: 1. Cansız 2. Fersiz
ÖLÜT: Koma
ÖLÜTÇÜ: Komadaki hasta
ÖLÜTLÜK: Koma odası
ÖLÜTMEK: Komaya girmek
ÖM: Külot
ÖMÇE: Miras
ÖMÇELEMEK: Miras paylaştırmak
ÖMÇELENMEK: Miras payı almak
ÖMÇELEŞMEK: Miras bölüşmek
ÖMÇÜK: Örümcek
ÖME: Kooperatif
ÖMEG: Siyasi parti [Ömek]
ÖMEK: İrfan etmek
ÖMEKEY: Mürver ağacı
ÖMEKLEMEK: Eğilmek
ÖMELEMEK: Elbirliği yapmak
ÖMELEŞMEK: Bir araya gelmek
ÖMEN: Tümör
ÖNBİLEN: Tahmin eden
ÖNBİLMEK: Tahmin etmek
ÖNCEK: Önde olan
ÖNÇEK: Çıkıntı
ÖNÇEKLEMEK: Çıkıntı yapmak
ÖNDE: Pusu
ÖNDEGÜN: Arefe günü
ÖNDEĞEN: Yumurta
ÖNDEK: Avans
ÖNDELEMEK: Pusu kurmak
ÖNDELENMEK: Pusuya düşmek
ÖNDEME: Slogan
ÖNDEMEK: Slogan atmak
ÖNDER: Lider
ÖNDEŞ: 1. Eşbaşkan 2. Rehber
ÖNDEV: 1. Aracılık 2. Şiar
ÖNDEVÇİ: Komisyoncu (aracı)
ÖNDÜÇ: Mihmandar
ÖNDÜL: İmtiyaz
ÖNDÜN: Peşinat
ÖNDÜR: Tahsilat
ÖNDÜRÇÜ: Müstahsil
ÖNDÜRMEK: Tahsil etmek [461]
ÖNDÜRTMEK: Tahsil ettirmek
ÖNE: İleri
ÖNEÇ: 1. Mümessil 2. Özofagus
ÖNEK: Payanda
ÖNEKE: İbret
ÖNEL: 1. Avans 2. Mühlet
ÖNELEME: Delegasyon
ÖNELEMEK: Delege seçmek [462]
ÖNELEV: Delegasyon
ÖNEMEK: Öne geçmek
ÖNEN: 1. İmam 2. Sadık
ÖNENMEK: İmamlık etmek [463]
ÖNER: 1. Yağ 2. Rehber
ÖNERGE: Teklif
ÖNERGEMEK: Teklif etmek
ÖNERMEN: Teklifçi
ÖNEŞ: 1. Rehber 2. Avangard
ÖNEZ: 1. Pusu 2. Küf
ÖNEZMEK: Pusuya yatmak
ÖNET: Kasıt
ÖNETLİ: Kasıtlı
ÖNETMEK: Kast etmek
ÖNETMEN: Kasıt
ÖNETSİZ: Kasıtsız
ÖNEY: Profil
ÖNEZ: Küf
ÖNGEÇ: Maske
ÖNGEL: 1. Vakar 2. Öncülük
ÖNGEMEK: Öne çıkmak
ÖNGEN: 1. Çehre 2. Sima
ÖNGER: Hiddetli
ÖNGETMEK: Tedavi etmek
ÖNGEY: Öne çıkan
ÖNGÖRMEK: Tahmin etmek
ÖNGÜ: 1. Evvelki 2. Ön taraf
ÖNGÜÇ: 1. Avans 2. İspat
ÖNGÜK: Yastık ucu işlemesi
ÖNGÜL: 1. Vakur 2. Öncü
ÖNGÜRE: Öne doğru
ÖNGÜZ: Merhamet
ÖNGÜZREMEK: Merhamet etmek
ÖNİZLEMEK: Kontrol etmek
ÖNK: 1. Renk 2. Zengin
177
ÖNKLÜ: Renkli
ÖNKSÜZ: Renksiz
ÖNMEK: Yönlendirmek
ÖNMEN: Köprücük kemiği
ÖNREK: Biraz önce
ÖNREMEK: İkaz etmek
ÖNRETMEK: İkaz ettirmek
ÖNSEÇMEK: Elemek
ÖNSEZİ: Hissiyat
ÖNSEZMEK: Önceden hissetmek
ÖNÜÇ: Profil
ÖNÜK: Peruk
ÖNÜKLENMEK: Peruk takmak
ÖNÜM: 1. Mahsul 2. Hasılat
ÖNÜNÇE: Hele
ÖNÜR: 1. Aile 2. Siftah 3. Mıntıka
ÖNÜRDEMEK: Aile kurmak
ÖNÜRDENMEK: Ailecek konuşmak
ÖNÜRT: Aile reisi
ÖNÜRTEY: Aile toplantısı
ÖNÜŞ: Öne geçme
ÖNÜŞLÜK: Protokol
ÖNÜT: Öncelik
ÖNÜZ: Boz ayı
ÖPEKSEMEK: Öpmek istemek
ÖPELMEK: Alev almak
ÖPELTMEK: Alevlendirmek
ÖPEY: Bebek
ÖPKE: 1. Karaciğer 2. Hırs
ÖPÜNMEK: Öper gibi yapmak
ÖPÜTMEK: El öptürmek
ÖR: 1. Köz 2. Tohum 3. Yokuş
ÖRBE: 1. File 2. Nakış 3. Leylek
ÖRBEK: 1. File 2. Çuha
ÖRBEKEY: Leylek
ÖRBELEMEK: Nakış işlemek
ÖRBELENMEK: Nakış işlenmek
ÖRCE: Tekstil
ÖRCEK: 1. Şiş 2. Tığ
ÖRÇ: Bahis (iddia)
ÖRÇEMEK: Bahse girmek
ÖRÇETMEK: Bahsi kızıştırmak
ÖRÇMEK: İnat etmek
ÖRÇÜK: Saç örgüsü
ÖRÇÜL: Optimist
ÖRÇÜM: Kromozom
ÖRÇÜMEK: Sarılarak büyümek [464]
ÖRÇÜN: İp merdiven
ÖRÇÜNMEK: Saç / ip örülmek
ÖRÇÜTMEK: Saç / ip örmek
ÖRDE: 1. Stok 2. Rüşvet
ÖRDEM: Stok
ÖRDEMEK: Yığmak
ÖRDEN: Dip temizlieme (ağaç)
ÖRDEŞ: Tahıl yığını
ÖRE: 1. Borç 2. Kolon (inşaat)
ÖREÇE: Saç örgüsü
ÖREK: 1. Hayalet 2. Başıboş [465]
ÖREKE: 1. Avlu 2. Şiş (örgü)
ÖREKMEN: Hayalet
ÖRELGE: Duvar
ÖRELEMEK: Borç vermek
ÖRELENMEK: Borç almak
ÖREME: Krema
ÖREN: 1. Harabe 2. Virane [466]
ÖRENEK: Tuğla
ÖRENLEŞMEK: Viraneleşmek
ÖRENMEK: Harap / viran olmak
ÖREY: Ruh
ÖRGE: 1. Saray 2. Kazık 3. Motif
ÖRGEMEK: Kazık çakmak
ÖRGEN: Tekstil (dokuma)
ÖRGENMEK: Tekstil dokumak
ÖRGÜÇ: Dokuma aleti
ÖRGÜĞEN: Çadır
ÖRGÜL: 1. Dua 2. Sunu (Tanrı’ya)
ÖRGÜLYE: Daima yapılan (ibadet)
ÖRGÜT: Teşkilat
ÖRK: Halat
ÖRKE: Baca
ÖRKEÇ: Süt tozu
ÖRKEMEK: Mikrop bulaşmak
ÖRKEN: 1. Filiz 2. Verem hastalığı
ÖRKENDEMEK: İnkişaf etmek
ÖRKENDEV: İnkişaf
ÖRKENLEMEK: Filiz vermek
ÖRKEŞ: Kambur
ÖRKEŞMEK: Kambur durmak
ÖRKLEMEK: Bağlamak
ÖRKLENMEK: Bağlanmak
ÖRKÜN: Mikrop
ÖRLEMEK: Belirmek [467]
ÖRLENMEK: Ortaya çıkmak
ÖRLETMEK: Ortaya çıkarmak
ÖRLEV: İnkişaf
ÖRLÜK: 1. Şövalye 2. Yiğit
ÖRMEG: Kazak (giysi) [Örmek]
ÖRMEK: İç içe geçirmek
ÖRMEN: 1. Duvar ustası 2. Egzema
178
ÖRNEK: 1. Örgü kalıbı 2. Numune
ÖRNEMEK: Çoğalmak
ÖRNEŞMEK: Üremek
ÖRNETMEK: Çoğaltmak
ÖRPEK: Başörtüsü
ÖRPEN: 1. Çarşaf (giysi) 2. Alev
ÖRPENÇEK: Peçe
ÖRPENEK: Pelerin
ÖRSENEK: Lezyon
ÖRT: Vücut ateşi
ÖRTE: Ambalaj
ÖRTEMEK: Ateşi çıkmak (vücut)
ÖRTEN: Ateş
ÖRTENMEK: Ateşlenmek [468]
ÖRTKEN: Havyar
ÖRTKÜN: Gömülüp saklanan tahıl
ÖRTLEK: Yakılmış alan
ÖRTMEN: Pelerin
ÖRTÜM: Müshil
ÖRTÜN: Pelerin
ÖRTÜNCEK: Türban
ÖRTÜNÇ: Teşbih
ÖRTÜNDEK: Ateş ilacı
ÖRTÜRMEK: Tohum ekmek
ÖRTÜŞMEK: Tetabuk etmek
ÖRÜ: 1. Duvar 2. Tekstil
ÖRÜÇ: Tığ (örgü aracı)
ÖRÜÇE: Diyafram zarı
ÖRÜK: 1. Kayısı 2. Ebedi
ÖRÜM: 1. Çelenk 2. Çit
ÖRÜN: 1. Bahşiş 2. Çadır bacası
ÖRÜNÇ: Belik (saç örgüsü)
ÖRÜNDÜ: 1. Saf 2. Pakize
ÖRÜNDÜL: Saflık
ÖRÜNDÜRMEK: Bahşiş vermek
ÖRÜNMEK: Kaymak tutmak
ÖRÜSMEK: Ayakta durmak
ÖRÜŞ: 1. Kavga 2. Rampa
ÖRÜŞMEK: Kavga etmek
ÖRÜT: Duvar
ÖRÜTMEK: Duvar örmek
ÖRÜZ: 1. Nehir 2. Akarsu (genel)
ÖRÜZMEK: Ürkütmek
ÖRZÜRGEÇ: Pompa
ÖRZÜRMEK: Pompalamak
ÖS: Can
ÖSEK: İftira
ÖSEKLEMEK: İftira atmak
ÖSEKLENMEK: İftiraya uğramak
ÖSEN: Ruh tanrısı (mitoloji)
ÖSME: Rastık
ÖSMEK: 1. Çoğalmak 2. Şişmek
ÖSTE: Toprak damlı ev
ÖSTEME: Zam
ÖSTEMEK: Zam yapmak
ÖSTERİŞ: Fantezi
ÖSTERMEK: Fantezi kurmak
ÖSÜKMEK: Canı çekmek
ÖSÜNÇ: Enflasyon
ÖSÜRGE: Enflasyon
ÖSÜRMEK: Şişirmek
ÖŞ: Şafak vakti
ÖŞE: İşte
ÖŞEK: Vaşak
ÖŞEMEK: Kulak dikmek
ÖŞENÇE: Yani
ÖŞENMEK: Kulak kabartmak
ÖŞERGEN: İştahlı
ÖŞERMEK: İştahlanmak
ÖŞETMEK: Kulağını dikmek
ÖŞKER: Üfürükçülük
ÖŞKERMEK: Üfürükçülük yapmak
ÖŞMEK: Kazmak
ÖŞPENDİ: 1. Düşman 2. Kindar
ÖŞÜKME: İçerleme (üzüntü)
ÖŞÜKMEK: İçerlemek (üzülmek)
ÖŞÜN: Şarj
ÖŞÜNÇ: Şarj
ÖŞÜNMEK: Şarj olmak
ÖŞÜNLEMEK: Şarj olmak
ÖŞÜNLETMEK: Şarj etmek
ÖT: 1. Zaman 2. Vakit
ÖTÇEK: 1. Saat 2. Guguklu saat
ÖTEÇ: Çok öten kuş / horoz
ÖTEGE: Boz ayı
ÖTEĞEÇ: Horoz
ÖTEĞEN: Ötücü
ÖTEK: Mühlet
ÖTEL: Proses
ÖTELMEK: Zaman geçirmek
ÖTEM: Mazi (geçmiş)
ÖTEMEK: Zaman geçmek
ÖTENMEK: Mesai yapmak
ÖTER: 1. Kurban 2. Virgül 3. Mazi
ÖTERİ: Muvakkat (geçici)
ÖTERMEK: Kurban etmek
ÖTERMEN: Duacı
ÖTGEN: Mazi
ÖTKEMEK: Tehir / tecil etmek
179
ÖTKEN: Çok öten
ÖTKENMEK: Tehir / tecil olmak
ÖTKER: 1. Tehir 2. Kaza (namaz)
ÖTKERGEÇ: İletken
ÖTKERME: 1. Tehir 2. Tecil
ÖTKERMEK: Kazaya bırakmak
ÖTKÜN: Pişman
ÖTKÜNÇ: Pişmanlık
ÖTKÜNÇEK: Pişman
ÖTKÜNMEK: Pişman olmak
ÖTKÜR: 1. Nükteli 2. Espirili
ÖTKÜRMEK: Nükte / espri yapmak
ÖTLEĞEN: Çalı bülbülü
ÖTLEMEK: Nasihat etmek
ÖTNÜ: 1. Rica 2. İstirham
ÖTPEK: Çavdar ekmeği
ÖTRE: “U-Ü” sesi veren işaret [469]
ÖTSÜZ: 1. Vakitsiz 2. Zamansız
ÖTÜĞ: Dua
ÖTÜĞÇÜ: Duacı
ÖTÜK: Rica
ÖTÜKEN: Efsanevi başkent [470]
ÖTÜMLÜ: Geçişli fiil (dilbilgisi)
ÖTÜMSÜZ: Geçişsiz fiil (dilbilgisi)
ÖTÜN: Niyaz
ÖTÜNÇ: 1. Dua 2. İstirham
ÖTÜNER: Ricacı
ÖTÜNMEK: Dua etmek
ÖTÜNÜŞ: Rica
ÖTÜR: 1. Tarih 2. Virgül
ÖTÜRGEMEK: Ukalalık yapmak
ÖTÜRGEN: Ukala
ÖTÜRMEK: Zaman geçirmek [471]
ÖVEÇ: Erkek keçi
ÖVEN: Avlu (ön bahçe)
ÖVENEK: Methiye
ÖVET: Methiye
ÖVEZ: Tazminat
ÖVGÜ: Methiye
ÖVGÜLEMEK: Meth etmek
ÖVGÜLENMEK: Meth edilmek
ÖVGÜMEN: Metheden
ÖVGÜN: Methedilen
ÖVKEN: Nefes darlığı
ÖVMEN: Methiyeci
ÖVREMEK: Bir yere alışmak [472]
ÖVRENİŞEN: Sahibine alışkın
ÖVRENİŞMEK: Sahibine alışmak
ÖVRÜLGEN: Manyak
ÖVRÜLMEK: Manyaklaşmak
ÖVSÜN: Niyet
ÖVSÜNMEK: Niyet etmek
ÖVÜÇ: İftihar
ÖVÜK: İbik
ÖVÜL: İftihara layık
ÖVÜNCEK: Kendisini öven
ÖVÜŞ: Metih (karşılıklı)
ÖVÜŞLÜ: Çok methedilen
ÖVÜŞMEK: Birbirini methetmek
ÖY: Saat (zaman ölçüsü)
ÖYDÜM: İlmek
ÖYDÜRMEK: Yolcu etmek
ÖYEGİREN: İç güveysi
ÖYEGİRMEK: İç güveysi olmak
ÖYEK: Mide
ÖYEMEK: Hamur açmak
ÖYENKİ: Söğüt ağacı
ÖYENMEK: Hamur açılmak
ÖYERME: Kar fırtınası
ÖYERMEK: Tipi yapmak
ÖYKE: 1. Nefret 2. Kin 3. Hışım
ÖYKELEK: 1. Nefret eden 2. Kindar
ÖYKEMEK: Kinlenmek
ÖYKEN: Akciğer
ÖYKENMEK: Göğsü kabarmak
ÖYKEM: Grup
ÖYKENMEK: Kin gütmek
ÖYKÜNÇ: Taklit yeteneği
ÖYKÜNTÜ: Taklitçi
ÖYKÜTMEK: Taklit ettirmek
ÖYLEK: Zaman
ÖYLEMEK: Nikah kıymak
ÖYLENGE: Nikah töreni
ÖYLENME: Nikah
ÖYLENMEK: Nikahlanmak
ÖYLEŞMEK: Nikah kıyılmak
ÖYLÜK: Kiler
ÖYME: Tülbent
ÖYMEK: Üzerini örtmek
ÖYNE: 1. Nöbet 2. Vakit (öğün)
ÖYNEMEK: Vakti gelmek
ÖYREK: Macar ördeği (Netta türü)
ÖYÜK: Tezahürat
ÖYÜKMEK: Tezahürat etmek
ÖYÜLMEK: Hamd edilmek
ÖYÜNMEK: “Öğünmek”
ÖYÜR: 1. Alışılmış 2. Darı
ÖYÜRKEN: Bitkisel ilaç
ÖYÜRME: Hortum (rüzgar)
180
ÖYÜRMEK: Hortum esmek
ÖYÜTMEK: Hamd etmek
ÖZBİLİRMEN: Kendini bilir
ÖZBİLMEK: Kendini bilmek
ÖZBİR: Asil
ÖZBİRLİK: Asalet
ÖZDEK: Cevher
ÖZDEL: Asil
ÖZDEMEK: Rafine olmak
ÖZDEN: 1. Asil 2. Timüs bezi (tıp)
ÖZDENET: Oto kontrol
ÖZDENETİM: Oto kontrol
ÖZDENLİK: Asalet
ÖZDENMEK: Asil davranmak
ÖZDEŞ: Muadil
ÖZDEŞMEK: Muadili olmak
ÖZDEVİNGEN: Otomatik
ÖZDEVİNMEK: Otomatik çalışmak
ÖZDEYİŞ: Vecize
ÖZDÜK: 1. Nefs (can) 2. Hüviyet
ÖZE: 1. Rica 2. Kaplıca (termal su)
ÖZEÇ: Tiner (inceltici)
ÖZEK: Merkez
ÖZEKİ: Şifahi (ağızdan)
ÖZEKLEMEK: Konsantre etmek
ÖZEKLENMEK: Temerküz etmek
ÖZELEMEK: Rica etmek
ÖZELENMEK: Yalvarmak
ÖZELETMEK: Yalvartmak
ÖZELEŞTİRİ: Otokritik
ÖZELEŞTİRMEK: Otokritik yapmak
ÖZELİK: Cevher
ÖZELİKSİZ: 1. Adi (basit) 2. Sıradan
ÖZEMEK: İnceltmek (sulandırmak)
ÖZEN: 1. Vadi 2. Nehir 3. İtina
ÖZENÇ: Heves
ÖZENGE: 1. Gıpta 2. Vadi
ÖZERE: Mütekabil
ÖZERELİK: Mütekabiliyet
ÖZERK: Muhtar
ÖZETMEK: Saflaştırmak
ÖZETMEN: Hormon
ÖZGE: Gayrı (diğer)
ÖZGEL: Samimiyet
ÖZGEN: Enzim
ÖZGER: Samimi
ÖZGERİŞ: Tebdil
ÖZGERMEK: Tebdil olmak [473]
ÖZGERTİŞ: Tebdil etme
ÖZGERTMEK: Tebdil etmek [474]
ÖZGÖREV: Misyon
ÖZGÖRMEK: Misyon edinmek
ÖZGÜÇ: Düğme (elektrik)
ÖZGÜDÜM: Otomasyon
ÖZGÜDÜMLÜ: Otomatik
ÖZGÜTMEK: Otomatikleşmek
ÖZGÜLEMEK: Tahsis etmek
ÖZGÜLENMEK: Tahsis olmak
ÖZGÜN: Münhasır
ÖZGÜR: Hür
ÖZGÜVEN: İtimad-ı nefs
ÖZLEK: 1. Felek (talih) 2. Hasretli
ÖZLEN: Dürüst
ÖZLENÇ: Hasret
ÖZLEŞ: Hasret
ÖZLEYİN: 1. Esasen 2. Aslında
ÖZMEN: 1. Samimi 2. Dürüst
ÖZMÜR: Ergen
ÖZRE: Aslında
ÖZRÜK: Dürüst
ÖZRÜM: Dürüstlük
ÖZTÜRKÇE: Arındırılmış Türk dili
ÖZÜÇ: 1. Şahsiyet 2. Nefs
ÖZÜÇE: Resen (kendiliğinden)
ÖZÜÇEMEK: Resen yapmak
ÖZÜÇENMEK: Resen yapılmak
ÖZÜK: 1. İffet 2. Namus
ÖZÜKEY: 1. Koyu 2. Yoğun
ÖZÜKMEK: Namuslu davranmak
ÖZÜL: Esas (asıl)
ÖZÜM: Ego
ÖZÜMÇÜL: Egoist
ÖZÜMÇÜLEMEK: Egoistlik etmek
ÖZÜN: 1. Has 2. Rafine 2. Zamk
ÖZÜNÇ: Konsantrasyon
ÖZÜNÇE: Temyiz (aklanma)
ÖZÜNÇEMEK: Rafine olmak
ÖZÜNÇETMEK: Rafine etmek
ÖZÜNSE: Husus
ÖZÜNSELİK: Hususiyet
ÖZÜNSEMEK: Haslaşmak
ÖZÜNSER: Hassas
ÖZÜNSETMEK: Hassaslaştırmak
ÖZÜNDEMEK: Aslına dönmek
ÖZÜNDETMEK: Aslına döndürmek
ÖZÜNDÜK: Orijinal
ÖZÜNMEK: Konsantre olmak
ÖZÜR: 1. Konsantrasyon 2. Rica
ÖZÜRGENMEK: Rica etmek
181
ÖZÜŞTÜRGEN: Metabolizma
ÖZÜŞTÜRMEK: Metabolize etmek
ÖZÜŞTÜRMEL: Metabolik
ÖZÜT: Konsantre
ÖZÜTMEK: Konsantre etmek
ÖZVERİ: Fedakarlık
ÖZVERMEK: Feda olmak
ÖZVERMEN: Fedai
ÖZYETİ: Hak
- P -
PAÇAK: Kabuk (karpuz, kavun)
PADAN: Ağız maskesi (Persçe)
PAĞALÇAK: Ayak kemiği
PAK: Hayran
PAKANAK: Hayvan tırnağı
PAKIRDAMAK: Kahkaha atmak
PAKIRDAŞMAK: Kahkaha atışmak
PAKİ: Pakistanlı, Urdu
- Pakice: Pakistan dili, Urduca
- Pakiye: Pakistan, Urduya
PAKTAGAN: Güz bayramı [475]
PAKTAMAK: Hayran olmak
PAKTANMAK: Hayranlık duymak
PALAĞUR: Hatıl
PALAK: Kayık küreği
PALAN: Gilaboru ağacı
PALAR: Kum tepesi
PALAZ: Domuz yavrusu
PALÇAN: Seramik şişe
PALGAŞ: Seramik çamuru
PALIT: 1. Saray 2. Sur
PALMA: Palmiye ağacı (Latince)
PALMAK: Seramik yapmak
PALTA: Elmas (Mançuca)
PANDA: Bambu ayısı (Nepalce)
PAPAK: Kürk şapka
PAR: Lümen (aydınlık birimi)
PARAG: Köpek başlı insan (mit)
PARÇIK: Sığırcık kuşu
PARDON: Afedersiniz (Fransızca)
PARGA: Kuvvet
PARGALAMAK: Kuvvet uygulamak
PARGALANMAK: Kuvvetlenmek
PARLA: Göz alıcı
PARLAÇ: Flaş
PARMAK: Parmakla basmak
PARMAKÇAK: Tuş (klavye)
PARSAK: Merhamet
PARTLAÇ: Bomba
PARTLAMAK: Patlamak
PARUM: Bizans (Doğu Roma)
PASAR: Sarımsak
PASMAR: Tecavüz
PASMARLAMAK: Tecavüz etmek
PASMARLANMAK: Tecavüz olmak
PASTIRGAÇ: Cendere
PASTIRMA: Baharatlı et kurutması
PASTIRMAK: Preslemek
PAŞAVUL: General
PAŞIK: Milli marş
PAŞKARMAK: Komuta etmek [476]
PAŞKARMAN: Başkomutan
PAŞKARMANLIK: Başkomutanlık
PAŞMAG: Ayakkabı [Paşmak]
PAŞMAK: Başarılı olmak
PAŞTAMA: Bayramın ilk günü
PAŞTAMAK: Siftah etmek [477]
PAŞTU: Afgan
- Paştuca: Afganca
- Paştuya: Afganya
PAŞTUK: Muhtar (köy başkanı)
PATA: Süslü çizme
PATAÇI: Çizme üreticisi
PATAN: Penis
PATANAK: Ispanak
PATAT: Patates (Aravak-Taino’ca)
PATKA: Nikotin
PATLAÇ: Bomba
PATLANÇ: İnfilak
PATMAN: Kovan
PATRAK: Popkorn (mısır patlağı)
PATRAMAK: Saçılmak
PAVURGAN: Uçar sincap [478]
PAY: Mübarek
PAYA: Sırık
PAYAK: Demin (az önce)
PAYALA: Demin (az önce)
PAYALAMAK: Sırık dikmek
PAYALANMAK: Sırık dikilmek
PAYAN: Armonika (Rusça)
PAYANA: Kurban töreni
PAYAR: Bereket
PAYARTAY: 1. Festival 2. Karnaval
PAYBA: Çuval
PAYÇAR: Kurban eti
PAYDAR: Flama
PAYDARA: Gönder (bayrak direği)
PAYDIRMAK: Zaman geçirmek
PAYGA: 1. At yarışı 2. At koşusu
182
PAYLAK: Zengin
PAYLAMAK: Zengin olmak
PAYLANMAK: Zengin olmak
PAYLAŞ: Zenginlik
PAYLAŞMAK: Zenginleşmek
PAYMAK: Zaman geçmek
PAYNAGAN: Kış bayramı [479]
PAYTAL: Kurbanlık hayvan
PAYZAN: Kavanoz
PAZÇAK: Mektup zarfı
PAZÇAN: Pul
PAZMAK: Damgalamak
PAZIK: Kasvetli
PAZIKMAK: İçi daralmak
PAZINMAK: Zulüm görmek
PAZIR: Mühür
PAZIRGA: Kabus
PAZIRGANMAK: Kabus görmek
PAZIRMAK: Dava açmak [480]
PAZIŞKAN: Pul (mektup)
PAZIŞMAK: Mektuplaşmak
PAZITMAK: Zulmetmek
PEÇEK: Duvar sarmaşığı
PEÇELGEN: Hadım (iğdiş)
PEÇELMEK: Hadım (iğdiş) edilmek
PEÇEN: Mera
PEÇENE: Bisküvi
PEÇEMEK: Hadım (iğdiş) etmek
PEGEM: Çalı horozu
PEGENE: Kukla
PEĞERLEK: Kambur
PEĞERLENMEK: Sırtı bükülmek
PEKİMEK: Katılaşmak
PEKİNÇEK: Katılaşmış
PEKİNMEK: Katılaşmak
PEKİŞ: Katılık
PEKİTMEK: Katılaştırmak
PEKMEG: Karpuz balı [Pekmek]
PEKMEK: Katılaşmak
PEKNE: Boza (darı ekşitmesi)
PEKREŞMEK: Katılaşmak
PEKTEMEK: Tahkim etmek
PEKTELMEK: Tahkim edilmek
PEKTENMEK: Tahkim olmak
PEL: Somon balığı
PELÇEV: Çeyiz
PELEN: Gazel (hayvan) [481]
PELENE: Üvez ağacı
PELNEMEK: Tedarik olmak
PELNETMEK: Tedarik etmek
PEPEME: Kekeme
PEPEMEK: Kekeme konuşmak
PERÇEĞEN: Moltacilla kuşu
PERGEMEK: Başını örtmek
PERGENÇEK: Türban (başörtüsü)
PERGENMEK: Başını örtünmek
PEREMEÇ: Tatar mantısı
PERİNMEK: Huysuzlanmak
PERİNÇEK: 1. Huysuz 2. Sadık
PERİTMEK: Huysuzlandırmak
PERLEĞEN: Karadut
PERSİK: Şeftali (Rusça)
PERTLEMEK: Patlamak
PERTLEN: Patlak
PERTLETMEK: Patlatmak
PEŞEKMEK: Güneşte olgunlaşmak
PEŞEMEK: Eşelemek
PEŞENMEK: Eşelenmek
PEŞETMEK: Güneşte kurutmak
PEŞMEK: Güneşte kurumak
PETENEK: Mide
PIÇAĞAN: Kangren
PIÇALGA: Neşter
PIÇALMAK: Neşterle kesilmek
PIÇAMAK: Ampute etmek
PIÇANAK: Ampute (kesik organ)
PIÇANMAK: Ampute olmak
PIÇAR: Amputasyon bıçağı
PIÇGAN: Hadım (iğdiş)
PIÇKA: Kibrit
PIÇKAK: Hayvanların ayak derisi
PIÇMAK: Hadım (iğdiş) etmek
PIÇMAL: Hadım (iğdiş)
PIÇRAĞAN: Pis
PIÇRAK: Pis
PIÇRAMAK: Kirlenmek
PIÇRATMAK: Kirletmek
PIĞRAĞAN: Helikopter
PIĞRAMAK: Yükselmek
PIĞRATMAK: Yükseltmek
PIRGI: Düdük
PIRLAMAK: Dönerek uçmak
PIRLANMAK: Dönmek [482]
PIRLATMAK: Döndürmek
PIRLAVAÇ: Fırıldak (oyuncak)
PIŞARMAK: Emülsifiye etmek
PIŞILDAMAK: Fokurdamak
PIŞIRDAMAK: Fokurdamak
PIŞKALAK: Peynir yağı
183
PIŞKAN: Emülsifiye
PIŞLAK: Eritme peynir
PIŞLAMAK: Peynir erimek
PIŞLATMAK: Peynir eritmek
PIŞMAK: Emülsifiye olmak
PIŞRINMAK: Hezeyan etmek
PITANAK: Yapışkan diken
PIZINMAK: Fırınlanmak
PIZIR: Fırın
PIZIRMAK: Fırınlamak
PIZRAK: Dağ kedisi
PİDİÇİN: Tatlısu levreği
PİÇE: Kes (kuru ot)
PİÇEÇİ: Tırpancı
PİÇEK: Tırpan
PİÇELEK: Kurumuş tarla
PİÇELEMEK: Tırpan sallamak
PİÇELENMEK: Tırpanla biçilmek
PİÇEMEK: Tırpanlamak
PİÇEN: 1. Saman 2. Temmuz ayı
PİÇENEK: Biçilmeye hazır tarla
PİÇER: Ekin biçme makinesi
PİÇEREK: Orak
PİÇERGE: Çim biçme makinesi
PİÇERMEK: Orakla biçmek
PİÇGEN: Saman
PİÇİLGEN: Biçilmiş ot / tarla
PİÇİN: Hasat
PİÇİNMEK: Hasat edilmek
PİÇMEK: Ot / tarla biçmek
PİŞİRGEÇ: Tüpgaz ocağı
PİLİK: Fitil
PİNDEK: 1. Cüce 2. Bücür
PİNTİ: Cimri
PİRPİREK: Fırıldak (oyuncak)
PİRTELEK: Set (engel)
PİSİK: 1. Kedi 2. Ev kedisi
PİŞÇE: Yeme
PİŞGEL: Çabuk pişen
PİŞİNÇ: Pişme seviyesi
PİŞİREÇ: Fırın
PİŞKEN: Pişmiş
PİŞPEĞEN: Ham (çiğ)
PİT: Yazı fırçası
PİTEÇ: Kalem
PİTELMEK: Yazılmak
PİTEMEK: Fırça ile yazmak
PİTİÇ: Mektup
PİTİG: Fırça yazısı
PİTİM: 1. Senet 2. Mukavele
PİTİMEK: Senet imzalamak
PİTİŞMEK: Sözleşme imzalamak
PİYE: Kundak (bebek giysisi)
PİYELEMEK: Kundaklamak (bebek)
PİYELENMEK: Kundağa sarılmak
PİZEN: Delilik otu
POĞDARGA: Gurur
POĞDARGAMAK: Gururlanmak
POĞDARGANMAK: Gururlanmak
POĞDARHA: Ejderha [483]
POĞANAK: 1. Sis 2. Ejderha
POĞUNMAK: Zulme uğramak
POĞURMAK: Zulmetmek
POL(ON): Leh (Polonyalı)
- Pol(on)ca: Lehçe (Polonya dili)
- Pol(on)ya: Lehistan
POLAT: Çelik
POR: 1. Küstah 2. Mantar kavı
PORAZ: Alacakaranlık
PORDAK: 1. Testis 2. Husye
PORHAN: Şaman [484]
PORLAMAK: Küstah davranmak
PORLAN: Küstah
PORLANMAK: Küstahlık etmek
PORSUK: Kokar sansar
POSTAN: Bekar
POSTANMAK: Bekar kalmak
POTUK: Deve yavrusu
POZAMAK: Silmek
POZAN: Silgi
POZANMAK: Silinmek
POZKUÇ: Kayabalığı
POZMAK: Feshetmek
POZUK: Mart ayı
POZUNMAK: Fesholmak
POZUTMAK: Fesh etmek
PÖGE: Hesap
PÖGELEMEK: Hesaplamak
PÖGELENMEK: Hesaplanmak
PÖGELEŞMEK: Hesaplaşmak
PÖGERMEK: Problem çözmek
PÖLEK: Düğün yemeği
PÖREŞ: Porsuk
PÖZE: Çeşme
PÖZEK: Şubat ayı
PUÇ: Iskarta [485]
PUÇUR: Tomurcuk
PUDAK: Branş
PUĞA: Seylan Kajusu (bitki)
184
PUĞBAY: Beşik
PUĞLAMAK: Azarlamak
PUĞLANMAK: Öfkelenmek
PUĞUR: Safra kesesi
PUĞURMAK: Kokmak
PUĞURTMAK: Kokutmak
PULAN: Alkes geyiği
PULAY: Haram
PULAYSI: Haramdan hasta olma
PULAYSIMAK: Haram çarpmak [486]
PULGAMAK: Lekelemek
PULGANMAK: Lekelenmek
PULGAR: Leke yapıcı
PULGAŞ: Leke
PULGATMAK: Lekeletmek
PUMA: Dağ aslanı (Keçuaca)
PUR: Koku
PURA: 1. Aygır 2. At tanrısı (mit)
PURAÇ: Testi
PURAĞAN: Kar fırtınası
PURAMAK: İlave etmek [487]
PURANMAK: İlave edilmek
PURBAŞ: İspinoz kuşu
PURÇ: Biber
PURGAMAK: Pervane dönmek
PURGANMAK: Pervane dönmek
PURGATMAK: Pervane çevirmek
PURGUÇ: Tornavida
PURLAMAK: Koklamak
PURMAK: Kokmak
PURNAMAK: Koku almak
PURNATMAK: Koku yaymak
PUSALGA: Siper
PUSAMAK: Pusu kurmak
PUSANAK: Siper
PUSANÇ: Sipere yatma
PUSANGA: Mevzi
PUSANMAK: Sipere yatmak
PUSARAK: Kamuflaj
PUSARMAK: Kamufle olmak
PUSAT: Silah
PUSATMAK: Silah kullanmak
PUSATMAN: Silahşör
PUSKU: Siper
PUSMAK: Sipere yatmak
PUSUK: Siper
PUSUN: 1. İltica 2. Sinme
PUSUNCU: Mülteci
PUSUNÇ: İltica
PUSUNMAK: İltica etmek
PUSUŞMAK: Pusuya yatışmak
PUŞAK: Dert
PUŞANMAK: Hiddetlenmek
PUŞAY: Hayıflanma
PUŞAYMAK: Hayıflanmak
PUŞMAK: Dertlenmek
PUŞRULMAK: Hiddetlendirilmek
PUŞURGAMAK: Gücenmek
PUŞURGANMAK: Darılmak
PUŞURMAK: Hiddetlenmek
PUYGAN: Akçam ağacı
PUZUĞAN: Pankreas
PUZUN: Sodyum sülfat
PÜDRE: Sibirya tilkisi
PÜDÜRÇÜ: İnşaatçı (müteahhit)
PÜDÜRGE: İnşaat
PÜDÜRMEK: İnşa etmek
PÜDÜRMEN: İnşaat mühendisi
PÜĞREK: Devekuşu
PÜKSÜN: Lades kemiği
PÜKÜNÇ: Red
PÜKÜNMEK: Reddetmek
PÜKÜRMEK: Veto etmek
PÜR: 1. Yaprak 2. Sayfa, sahife
PÜRÇEK: 1. Kakül 2. Tomurcuk
PÜREMEÇ: Hamburger
PÜREMEK: Dürüm yapmak
PÜREN: Funda
PÜRGE: Sepet
PÜRGEMEK: Kaplamak
PÜRGENMEK: Kaplanmak
PÜRKÜÇ: Fıskiye
PÜRKÜMEK: Püskürmek
PÜRLENMEK: Yaprak açmak
PÜRLEŞMEK: Yaprak açışmak
PÜSE: Kemer
PÜSEMEK: Kemer bağlamak
PÜSENMEK: Kemer bağlanmak
PÜSKÜL: Saçak
PÜSMEK: Saklanmak
PÜŞKEÇ: Gofret
PÜŞKEL: Peksimet
PÜTKÜ: Gaita (dışkı)
PÜSKÜRÜK: Erüptiv
PÜTMEK: Gaitalamak (dışkılamak)
- R –
RAK: Efsanevi ülke
RAMAZAN: Oruç ayı (Arapça)
RAŞTOĞAN: Yeni yıl bayramı
185
RAYON: İlçe (Rusça)
ROBOT: İnsansı makine (Çekçe)
RUTEN: Ukraynalı
- Rutence: Ukrayna dili
- Ruteniye: Ukrayna
- S –
SABA: 1. Hitap 2. Haber
SABACI: 2. Hatip 2. Haberci
SABAĞ: Kımız tulumu
SABAK: 1. Koçan 2. Değnek [488]
SABAKLAMAK: Değneklemek
SABAKLANMAK: Değneklenmek
SABAMAK: Dövmek
SABAN: Tarla sürme aracı
SABANMAK: Dövülmek
SABANTOY: Saban bayramı
SABAR: 1. Haberci 2. Kavgacı
SABARMAK: Kavga çıkarmak
SABAŞMAK: Vuruşmak
SABUKLAMA: Hezeyan
SABUKLAMAK: Hezeyan etmek
SABUKLANMAK: Hezeyan edilmek
SAÇAĞAN: Hamam böceği
SAÇAL: Saçma püskülü (süt vs.)
SAÇAN: 1. Müsrif 2. Cömert
SAÇANAK: Saç teli
SAÇARGA: Tohum saçma aleti
SAÇAV: Sofra
SAÇAYIRAN: Toka
SAÇAYIRMAK: Tokalamak
SAÇBAV: Baş örtüsü
SAÇI: Saçarak sunulama (tahıl vs.)
SAÇILGA: Saçı kurbanı (gıda) [489]
SAÇILAMAK: Serpmek
SAÇILANMAK: Serpilmek
SAÇILIK: Sunu nesnesi
SAÇIM: Mayıs ayı
SAÇKIRMAK: Saç dökmek
SAÇMAG: Serpme ağ [Saçmak]
SAÇMAK: Ağ atmak
SADAK: Ok kılıfı
SADAN: Dost
SADANMAK: Teselli olmak
SADATMAK: Teselli etmek
SADILAMAK: Yoklama yapmak
SADILANMAK: Yoklanmak
SAGAĞAN: Beyaz
SAGALAK: Bıyıklı balık
SAGALAMAK: Merhamet etmek
SAGALANMAK: Rahmet edilmek
SAGAY: Tereyağı
SAGU: Mersiye
SAGUN: 1. Hekim 2. Doktor
SAGUNÇAK: Cenaze alayı
SAGUNUYU: Muayenehane
SAĞAÇ: Sağımhane
SAĞAK: 1. Havan 2. Çene altı
SAĞAKAY: Sağ elini kullanan
SAĞAL: Süt güğümü
SAĞALAMAK: Kontrol etmek
SAĞALANMAK: Kontrol edilmek
SAĞALDA: Basamak
SAĞALDAMAK: Sağmak (süt)
SAĞALDANMAK: Sağılmak (süt)
SAĞALDIRIK: Çene altı bağlı şapka
SAĞALMAK: Tedavi olmak
SAĞALTMAK: Tedavi etmek
SAĞALTMA: Tedavi
SAĞALTMAN: 1. Hekim 2. Doktor
SAĞAM: Saç boncuğu
SAĞAN: Bayağı doğan (kuş)
SAĞANA: Sanduka
SAĞANÇIK: Ruh (kuş şeklinde)
SAĞANMAK: Yağmak
SAĞARGA: Süt sağma makinesi
SAĞARTKA: Koyun kenesi
SAĞAŞ: Körebe oyunu
SAĞAT: 1. Dinç 2. Durak 3. Mümin
SAĞAY: Zinde
SAĞAYMAK: Tedavi olmak [490]
SAĞAYTMAK: Tedavi etmek
SAĞAZ: Sağ aşık kemiği
SAĞAMUK: Sağ elini kullanan
SAĞBAKIŞ: Basiret
SAĞBAKMAK: Basiret etmek
SAĞBAMAK: Alarm vermek
SAĞBAN: Alarm
SAĞBANMAK: Alarm verilmek
SAĞBAY: Hak
SAĞDAŞ: Kirve
SAĞDAŞMAK: Hısım olmak
SAĞDIÇ: Hesap
SAĞDUN: Hısım (evlilik akrabası)
SAĞDUYU: 1. Aklıselim 2. Basiret
SAĞDUYMAK: Aklıselim etmek
SAĞIK: 1. Sahih 2. Fiktif
SAĞIKMAK: Şifa bulmak
SAĞIKTIRMAK: Şifa vermek
SAĞILGA: Süt sağımı
186
SAĞILGAMAK: Süt sağmak
SAĞILGAN: Sağmal (süt veren)
SAĞILGANMAK: Süt sağılmak
SAĞILGAR: Süt güğümü
SAĞIMÇI: Süt sağan kişi
SAĞIMKAY: Sağmal (süt veren)
SAĞIN: 1. Sahih 2. Tefekkür
SAĞINÇ: 1. Merak 2. Fiksiyon [491]
SAĞINÇAK: Tefekkür
SAĞINDIK: 1. Merak 2. Hasret
SAĞINDIZ: 1. Hekim 2. Tabip
SAĞINGAMAK: Basiret göstermek
SAĞINGAR: Basiretli
SAĞINIR: Meraklı
SAĞINIŞ: 1. Merak 2. Hasret
SAĞINMAK: Merak etmek
SAĞINMIŞ: 1. Meraklı 2. Hasretli
SAĞIRMAK: Sakinleşmek
SAĞIRTLAK: Kulağakaçan böceği
SAĞIRTMAK: Sakinleştirmek
SAĞIŞ: 1. Zeka 2. Kıyas
SAĞIŞLAMAK: Kıyaslamak
SAĞIŞLANMAK: Kıyaslanmak
SAĞIŞLATMAK: Kıyaslatmak
SAĞIŞTIRMA: Nispet (oran)
SAĞIŞTIRMAK: Nispet etmek
SAĞITMAK: Ses kesmek
SAĞIZAK: Kraliçe arı
SAĞIZGAN: Bir yıldız adı
SAĞKAL: Hoşçakal
SAĞLAK: Bıyıklı balık
SAĞLANDIRMAK: İmkan vermek
SAĞMAN: 1. Mandıracı 2. Sıhhatli
SAĞMAY: Tereyağı
SAĞNAÇ: Güğüm
SAĞRAK: 1. Güğüm 2. Mandıra
SAĞYAĞ: Tereyağ
SAĞZIN: Muska
SAĞZINMAK: Hayatı korunmak
SAĞZITMAK: Hayatını korumak
SAH: 1. Amin 2. Aynen
SAHALYAN: Heilongjiang nehri
SAHÇI: Evi koruyan ruh
SAHIL: Bozkır tilkisi (İskitçe)
SAHLAMAK: Amin demek
SAHLAŞMAK: Amin deyişmek
SAHMAN: Fırsat
SAJA: Kask (Mançuca)
SAK !: Dikkat!
SAKA: 1. Arif 2. Aşık kemiği
SAKAĞI: Ruam hastalığı
SAKALAMAK: Çatal batırmak
SAKANMAK: Teyakkuza geçmek
SAKAR: Sabun
SAKAV: 1. Teyakkuz 2. Peltek
SAKAVUR: Amonyum zingiber
SAKAY: Müteyakkız
SAKÇAN: Yaban arısı
SAKÇI: Bekçi
SAKI: Himaye
SAKIÇI: Evi koruyan ruh
SAKIĞ: Serap
SAKIK: Venüs gezegeni
SAKIL: Hint sincabı
SAKILDAK: İris
SAKILGA: Müdafa
SAKILGAMAK: Müdafa etmek
SAKILDAN: Müdafi
SAKILGANMAK: Müdafa edilmek
SAKIM: 1. Tefekkür 2. Murat
SAKIMAK: Serap / hayal görmek
SAKINÇ: 1. Dikkat 2. İhtiyat
SAKINÇLIK: İhtiyat akçesi
SAKINDIRIK: Gerdanlık
SAKINDIRMA: 1. İhtar 2. İkaz
SAKINDIRMAK: İkaz / ihtar etmek
SAKINIR: İhtiyatlı
SAKIR: Hayalet
SAKIRAMAK: Hayalet görmek
SAKIRANMAK: Hayalet çarpmak
SAKIRGA: Kene
SAKIŞ: 1. Muhafaza 2. İhtiyat
SAKIŞMAK: Muhafaza etmek
SAKIT: Temkinli
SAKITMAK: Temkinli davranmak
SAKIZAK: Başıboş cin (mitoloji) 492
SAKLAĞAÇ: Mahfaza
SAKLAM: Emanet
SAKLANÇ: Emanet
SAKLANGAN: Mahfuz
SAKLARGA: Kasa
SAKLAV: Emanetçilik
SAKLAVAÇ: Kasa
SAKLAVUL: Kasa bekçisi
SAKLICA: 1. Hazine 2. Kasa
SAKLICAK: Esrarengiz
SAKLIK: 1. Temkin 2. İhtiyat
SAKMAN: 1. Muhafız 2. Dikkatli
SAKRAK: 1. Sürahi 2. Kadeh
187
SAKRAMAK: Su doldurmak
SAKRANMAK: Su dolmak
SAKSAĞUL: Haloksilon ağacı
SAKTALGAN: İhtiyatlı
SAKTAMAK: İhtiyat etmek
SAKTAN: Zinhar
SAKTANMAK: İhtiyatlı davranmak
SAKYAN: Muska
SALA: Balkon
SALACAK: Teneşir taşı
SALAHAY: Püskül
SALAMA: Tahsisat
SALAMAK: Tahsis etmek
SALAMAN: Azad olmuş köle
SALAMÇAK: At eyeri kayışı
SALAMIŞ: Azade
SALAN: Taarruz
SALANCI: Taarruz eden
SALANMAK: Tahsis olmak
SALAR: Sevkiyatçı
SALAV: Davetiye
SALAY: İşaret
SALBAN: Karabuğday
SALÇIK: Başına buyruk
SALÇIN: Hırçın
SALÇUK: Silahşör
SALDA: Şaman ruhu
SALDAM: Sıra (oturak)
SALDAMAK: Kemirmek
SALDANMAK: Kemirilmek
SALDI: Pulluk (saban)
SALDIRMAN: Mütecaviz
SALGA: 1. Kement 2. At kızağı
SALGAN: Egemenlik
SALGALAMAK: Çalkalamak
SALGALANMAK: Dalgalanmak
SALGAMAK: Kement atmak
SALGANMAK: Kementlenmek
SALGAR: 1. Usül 2. Kaide (kural)
SALGARA: Başına buyruk
SALGAT: Kibar
SALGIÇ: Vazo
SALGIR: Atik
SALGIT: 1. Fidye 2. Mebus
SALIĞ: 1. Emanet 2. Salı günü
SALIĞÇI: Emanetçi
SALIK: 1. Haber 2. Put 3. Sincap
SALIKÇI: Haberci
SALIKMAK: Haber almak
SALIM: Ferman
SALIN: 1. Eda 2. Jest
SALINDI: 1. Edalı 2. Saç örgüsü
SALINGA: Ferman
SALINGI: Elbise eteği
SALIR: Azade
SALIŞTIRMA: 1. İzafet 2. Kıyas
SALIŞTIRMAK: İzafe / kıyas etmek
SALIT: 1. Haber 2. Davet
SALITMAK: Haber salmak
SALKAMA: Ayran
SALKAMAK: Ayran yapmak
SALKAR: Köhne
SALKARMAK: Köhnemek
SALKIN: Rüzgar
SALKINMAK: Rüzgar esmek
SALLAK: Kasap
SALLAMA: Avize
SALMA: Makarna
SALMAÇ: Asılarak kuruyan hamur
SALMAG: Ciddiyet [Salmak]
SALMAK: Ciddiye almak
SALMAN: Garson
SALMAŞ: Makarna
SALPAMAK: Zayi olmak
SALPANMAK: Boşa uğraşmak
SALPATMAK: Zayi etmek
SALT: 1. Sırf 2. Mutlak
SALTAN: 1. Bekar 2. Monark [493]
SALTAR: 1. Kral 2. Galaksi
SALTIK: 1. Mutlak 2. Bekar
SALTIN: Yalnız
SALTMAK: Çözmek
SALTUK: Azat
SALU: Sakal (Mançuca)
SALVAR: Akbaba kuşu
SALYAN: Hemen
SAMAK: Hesap etmek
SAMAR: Nazar (kem göz)
SAMRAMAK: Sayıklamak
SAMRANMAK: Hezeyan etmek
SAMSA: Baklava
SAMURAY: Kılıç silahşörü (Japonca)
SAN: 1. Ünvan 2. Rakam 3. Miktar
SANAÇ: Fikir
SANAÇLAMAK: Fikir üretmek
SANAÇLANMAK: Aklına takmak
SANAĞ: Hesap
SANAĞÇI: Muhasebeci
SANAĞAN: Niyetli
188
SANAĞAT: Muhasebe [494]
SANAĞLIK: Hesap defteri
SANAK: 1. Beklenti 2. Meftun
SANAKDAMAK: Beklenti duymak
SANAL: Zahiri
SANALGA: Simülasyon
SANALGAÇ: Simülatör
SANALGI: 1. Hayal 2. Zan
SANALMAK: Zannetmek
SANAM: 1. Hesap 2. Rakam
SANAMAK: Hesaplamak [495]
SANANMAK: Muhakeme etmek
SANAR: 1. Müshil 2. Pürgatif
SANARAK: Halüsinasyon
SANARGAMAK: Vesvese yapmak
SANARGANMAK: Vesvese yapmak
SANARMAK: Sanrı görmek
SANASAN: Sanki
SANAŞ: Fikir çatışması
SANAŞMAK: Fikirleri çatışmak
SANAT: 1. Hesap 2. Muhasebe [496]
SANATMAK: Muhasebe etmek
SANAV: Zan
SANAY: Muhasebe
SANÇ: Deri çanta
SANÇAK: Mızrak
SANÇAN: Çuvaldız
SANÇAR: 1. Hançer 2. Satürn
SANÇIK: Kanca
SANÇILMAK: Saplanmak
SANÇIR: Kargı
SANÇIRA: 1. Şecere 2. Soyağacı
SANÇIŞ: 1. Saplama 2. Batırma
SANÇIŞMAK: Karşılıklı saplamak
SANÇITMAK: Batırmak
SANÇKAN: Musa (Lycium) ağacı
SANÇKI: Çatal
SANÇMAK: Batırmak
SANDALAMA: Rahatta duruş (asker)
SANDALAMAK: Bacak açık durmak
SANDAY: Niyet
SANDAYLAMAK: Niyet etmek
SANDAYLANMAK: Niyetlenmek
SANDIRAK: Hezeyan
SANDIRAMAK: Hezeyan etmek
SANDIRGA: Boğaz kayışı (atçılık)
SANDUĞAÇ: Bülbül
SANG: Mükafat (Mançuca)
SANGA: Cemaat (Çince)
SANGAMAK: Mükafatlandırmak
SANGAN: Başarı (Mançuca)
SANGAR: İhmalkar
SANGARMAK: İhmal etmek
SANGATAY: Başarılı (Mançuca)
SANGAY: Av tanrısı (mitoloji)
SANGI: İlüzyon
SANGIÇ: Muhterem
SANGIZ: Ağda
SANGRAM: Manastır (Sanskritçe)
SANI: Zan
SANIK: Zanlı
SANILDAK: Felçli
SANILGA: Not (hatırlatma)
SANIR: Hayalperest
SANIRMAK: Hayal kurmak
SANISKAN: Saksağan
SANITMAK: Hayale inandırmak
SANIZ: Reçine
SANIZDAMAK: Reçine akmak
SANIZDATMAK: Reçine akıtmak
SANK: Sac ayağı, üç ayak
SANKILÇAK: Kırkbayır (organ)
SANKUR: Hayret
SANLAK: Hürmet
SANLAMAK: Hürmet etmek
SANLAŞMAK: Hürmet edişmek
SANLAV: 1. Hürmet 2. Muhterem
SANLAY: Muhterem
SANLI: Namlı
SANLIK: İhtiram
SANRAMAK: Hezeyan etmek
SANRI: Halüsinasyon
SANRIMAK: Sanrı görmek
SANRITMAK: Sanrı gördürmek
SANSAK: İntiba
SANSAMAK: İntiba edinmek
SANSATMAK: İntiba edindirmek
SANSINMAK: Kaale almak
SANSITMAK: Kaale aldırmak
SANSIZ: Namsız
SANSIZLAMAK: Kaale almamak
SANTALANMAK: Aklını yitirmek
SANTUR: Yunan çalgısı (Yunanca)
SANZA: Kadayıf
SAPAĞ: Sıra (dizi)
SAPAL: Kiremit
SAPALAK: 1. Tevzi 2. Ziraat vergisi
SAPALAMAK: Tevzi etmek
SAPALANMAK: Tevzi olmak
189
SAPANÇA: Küçük sapan
SAPAR: 1. Aykırı 2. Kabza
SAPAY: Kupa (iskambil)
SAPÇA: 1. Kulp 2. Kabza
SAPÇAK: Varil
SAPINÇ: Dalalet (sapkınlık)
SAPINMAK: Manyaklaşmak
SAPKA: Cop (polis değneği)
SAPLAK: 1. Kabza 2. Maşrapa
SAPLICAN: Akciğer zarı iltihabı
SAPMAG: Morg [Sapmak]
SAPMAK: Kuytuda kalmak
SAPMAN: Manyak
SAPTALMA: Kote (borsa)
SAPTALMAK: Kote edilmek
SAPTAMAK: Tespit etmek
SAPTANMAK: Tespit edilmek
SARA: Ay (takvim ölçüsü)
SARAÇ: Çift hörgüçlü deve
SARAGAY: Sarı çam ağacı
SARAĞAÇ: Başörtüsü
SARAĞAN: Mercanköşk bitkisi
SARAK: Ambalaj
SARALA: Sarı kaz
SARAMAK: Fethetmek
SARAMAY: Tereyağı
SARAMCIN: Maymun
SARAN: 1. Cimri 2. Tamahkar
SARANA: Zambak
SARANÇA: Yusufçuk böceği [497]
SARANLAMAK: Tamah etmek
SARANLANMAK: Tamah etmek
SARANMAK: Cimrilik etmek
SARAPAN: Bluz (kolsuz atlet)
SARAS: Kolonok (bir tür hayvan)
SARASAMAK: Tatil yapmak
SARAŞ: Sahur
SARATAN: Peygamberdevesi
SARBAĞA: Kısrak (1 yaşında)
SARBAKŞIN: Maymun
SARBALMAK: Elle kavranmak
SARBAMAK: Parmak ayırmak
SARBANMAK: Elle kavramak
SARBAYKAN: Hallaç (yün çırpıcı)
SARBAYMAK: Yün çırpmak
SARBAZ: Yün çırpma çubuğu
SARBAZAN: Top (silah)
SARBAZLAMAK: Çırpmak
SARBAZLANMAK: Çırpılmak
SARÇAK: Ayçiçek yağı
SARGA: 1. Başörtüsü 2. Kalbur
SARGALDAK: Sarı gül
SARGAMAK: Baş örtmek [498]
SARGAN: Avuz sütü yiyeceği
SARGANMAK: Baş örtülmek
SARGAŞ: 1. Türban 2. Kalbur
SARGAŞMAK: Türbana girmek
SARGAT: İğde (ağaç, meyve)
SARGAY: 1. Yaban gülü 2. Zambak
SARGAYAH: Maslenitse [499]
SARGAYMAK: Sarılık olmak
SARGIÇ: Masura
SARGIN: 1. Kibar 2. Sarılmış
SARGINMAK: Kibarlık etmek
SARGUT: Güneş ışığı
SARHAN: Ejderha Kral
SARIKUŞ: Şahin kuşu
SARIN: Beste
SARINÇ: Bobinaj
SARINÇAK: 1. Şal 2. Çarşaf (giysi)
SARINCI: Besteci
SARINDAMAK: Bestelemek
SARINDANMAK: Bestelenmek
SARINGA: 1. Sigara 2. Puro
SARIŞMAN: Sarışın
SARIT: 1. Ambalaj 2. Stransiyum
SARK: Safra
SARKA: Uzun yelek
SARKAÇ: Pandül
SARKAN: Ejderha
SARKANAK: Avize
SARKAYIK: İşkembe
SARKIM: Yoğurt suyu
SARKIN: Kuru buz
SARKINÇAK: Kırkbayır (organ)
SARKINMAK: Taciz etmek
SARKIT: Stalaktit
SARKUÇ: Kalbur
SARLAK: Kokarca (hayvan)
SARLAMAK: Ziyafet vermek
SARLANMAK: Sarılmak
SARLAŞMAK: Sarılmak
SARLUK: Yak (Tibet sığırı)
SARMAL: 1. Spiral 2. Helezoni
SARMALMAK: Spiralleşmek
SARMAN: Cana yakın
SARMANA: Rahip (Sanskritçe)
SARMANMAK: Kucaklaşmak
SARMATMAK: Sardırmak
190
SARMAY: Deri ceket
SARMUK: Şalgam
SARNA: Beste
SARNAÇI: Besteci
SARNAMAK: Bestelemek
SARNALMAK: Bestelenmek
SARNATMAK: Bestelemek
SARNAV: Kaside
SARNAY: Yay (okçuluk)
SARPAN: Masa örtüsü
SARPIN: Silo
SARS: Romatizma
SARSAK: Sersem
SARSAKLANMAK: Sersemlenmek
SARSAKLAŞMAK: Sersemleşmek
SARSALANMAK: Titremek
SARSAMAK: Titremek
SARSATMAK: Titretmek
SARSIK: Sünepe
SARSINMAK: Zelzele olmak
SARSITMAK: Zelzele yapmak
SART: Tüccar (Sanskritçe)
SARTAHUN: Tehlike (Mançuca)
SARTAK: 1. Tabut 2. Darağacı
SARTAVUL: Harap kent
SARTIK: Farklı
SAS: 1. Lağım 2. Foseptik çukuru
SASI: Kötü kokulu
SASIK: Kötü koku
SASIMAK: Kötü kokmak
SASINMAK: Kötü kokmak
SASITMAK: Kötü kokutmak
SASKI: At sineği
SAŞMAK: Durmak
SAŞIRMAK: Durdurmak
SATA: Mercan
SATAK: 1. Pazar (çarşı) 2. Piyasa
SATAKLAMAK: Pazarlamak
SATAKLANMAK: Pazarlanmak
SATAKLAŞMAK: Çok satılmak
SATAKSIZ: Piyasası olmayan
SATALAMAK: Piyasaya sunmak
SATALANMAK: Piyasaya çıkmak
SATALAŞMAK: Pazarlık etmek
SATALAV: 1. Müzayede 2. Mezat
SATALGA: Pazar yeri
SATAN: Şeytan (İbranice)
SATAN: 1. Bacak boyu 2. Hain [500]
SATANAK: 1. Dükkan 2. Market
SATARAK: Reklam
SATARAN: 1. Tâcir 2. Hakem tanrı
SATARMAN: Tüccar
SATAV: 1. İhanet 2. Hıyanet
SATIÇ: Ticaret
SATIĞ: Ticaret
SATIĞÇI: Tüccar
SATIĞLAMAK: Ticaret yapmak
SATIĞLAŞMAK: Alışveriş yapmak
SATIK: 1. Ticaret 2. Satılmış
SATIKÇI: Tacir
SATIKLAMAK: Satışa çıkarmak
SATIKLANMAK: Satışa çıkmak
SATIKLAŞMAK: Takas etmek
SATIKUYU: Market
SATILAMA: Pazarlama
SATILAMAK: Pazarlamak
SATILAŞMAK: Pazarlık etmek
SATILAV: İhanet
SATILAY: Fesat tanrıçası (mitoloji)
SATIN: 1. Ticaret 2. Alışveriş
SATINÇ: Pazarlama
SATINMAK: Pazarlamak
SATIR: Para
SATIŞKAN: Tüccar
SATIŞMAK: Birlikte satmak
SATKA: İhanet
SATKAÇ: İşporta
SATKAMAK: İhanet etmek
SATKANMAK: İhanete uğramak
SATKAN: Hain
SATLAK: Ceviz
SATLICAN: Zatülcenp hastalığı
SATMAG: Dükkan [Satmak]
SATMAK: Ticaret yapmak
SATMAN: Pazarlamacı
SATRAMAK: Böğürmek
SATSAMAK: Pazarlamak
SATSANMAK: Pazarlanmak
SATUV: Pazarlama
SATUVLAMAK: Reklam yapmak
SATUVLAŞMAK: Pazarlık etmek
SAV: 1. İddia 2. Tez 3. Kainat
SAVA: 1. Müjde 2. Haber
SAVACAK: Kanal kapağı
SAVACI: 1. Nebi 2. Peygamber
SAVAK: 1. Ders 2. İbret
SAVAKDAŞ: Sınıf arkadaşı
SAVALAK: 1. Kıssa 2. Katakulle
SAVALAMAK: Müjde vermek
191
SAVALANMAK: Müjde almak
SAVAMAK: Haber / ders vermek
SAVAN: Elçi
SAVANMAK: Haber almak
SAVAR: Savunma cihazı
SAVARMAK: Hamleyi atlatmak
SAVAT: 1. Hediye 2. Armağan
SAVBAY: Müşir (rütbe)
SAVDAK: Hipotez
SAVDAMA: İddianame
SAVDAMAK: İddia etmek
SAVDUK: Veda
SAVGA: 1. Hibe 2. Müdafa
SAVGALAMAK: Hibe etmek
SAVGALANMAK: Hibe almak
SAVGAMAK: Teberru vermek
SAVGANMAK: Teberru almak
SAVGAT: Teberru
SAVGU: 1. Şifa 2. Derman
SAVGUMAN: Doktor (unvan)
SAVIK: Haber
SAVIKLAMAK: Haber vermek
SAVIKLANMAK: Haber almak
SAVIKLAŞMAK: Haberleşmek
SAVKAL: Elveda
SAVKALAMAK: Veda etmek
SAVKALAŞMAK: Vedalaşmak
SAVKALDI: Veda
SAVLAMAK: İddia etmek
SAVLANMAK: İddia edilmek
SAVLAŞMAK: İddialaşmak
SAVLIK: İddia konusu şey
SAVMALDIK: Ispanak
SAVRAMAK: İddiada bulunmak
SAVRANMAK: İddia edilmek
SAVRUN: Ahd (azim)
SAVRUNMAK: Ahd (azim) etmek
SAVSAMAK: İhmal etmek
SAVSANÇ: İhmal
SAVSANMAK: İhmal edilmek
SAVSAMAN: İhmalkar
SAVSATMA: İhmal
SAVSATMAK: İhmal ettirmek
SAVU: Hamleden kurtulma
SAVUK: 1. İhmal edilmiş 2. Issız
SAVUKAN: İhmalkar
SAVUKMAK: Terk etmek
SAVULÇAK: Tenya
SAVULMAK: Geri çekilmek
SAVUN: Celp
SAVUNÇ: Müdafa (hukuk)
SAVUNCA: Defi (hukuk)
SAVUNDUK: Defi (hukuk)
SAVUNGA: Müdafaname
SAVUNGAN: Müdafi
SAVUNMAN: Avukat
SAVUR: Hovarda
SAVURAK: Yaba
SAVURGAÇ: Müsrif
SAVURGAN: Müsrif
SAVURMAN: Müsrif
SAVUT: 1. Zırh 2. Silah
SAVUTLAMAK: Silahla saldırmak
SAVUTLANMAK: Silahlanmak
SAVUTMAK: Hamleyi geçiştirmek
SAVUTMAN: Silahşör
SAY: 1. Sinir krizi 2. Yassı taş [501]
SAYA: 1. Mani (edebiyat) 2. Ağıl
SAYAÇI: Mani okuyucu
SAYAGAN: Yaz bayramı [502]
SAYAĞLAMAK: Sinir krizi geçirmek
SAYAĞLANMAK: Siniri bozulmak
SAYAK: 1. Hesap 2. İnziva
SAYAKÇI: 1. Hesapçı 2. Münzevi
SAYAKMAK: İnzivaya çekilmek
SAYAL: Azad
SAYALAMAK: Mani okumak
SAYALANMAK: Hediye toplamak
SAYALATMAK: Mani okutmak
SAYALAY: Yazlık (yaz evi)
SAYALGAN: Azad olmuş (köle) [503]
SAYALMAK: Azad olmak [504]
SAYALTMAK: Azad etmek
SAYAMA: Muhasebe
SAYAMAK: Muhasebe yapmak
SAYAN: 1. Milyon 2. Halk
SAYANMAK: Muhasebe edilmek
SAYARGA: Abaküs
SAYAŞ: Hesap
SAYAŞMAK: Hesaplamak
SAYAV: Muhasebe
SAYAVCI: Muhasebeci
SAYAVLAMAK: Muhasebe etmek
SAYÇI: Sayım memuru
SAYDAM: Şeffaf
SAYDI: Majeste (Mançuca “Saytu”)
SAYGA: Bozkır antilobu
SAYGAÇ: Ölçer (ölçme aleti)
SAYGAH: Şamanın yardımcı ruhu
192
SAYGAK: Mezar taşı [505]
SAYGAMAK: Moralini bozmak
SAYGANMAK: Morali bozulmak
SAYGAR: Psikanalist
SAYGARMA: Psikanaliz [506]
SAYGARMAK: Psikanaliz yapmak
SAYGIN: Muhterem
SAYGIRMAK: Ayırt etmek
SAYHAN: Muhterem [507]
SAYIK: Hezeyan
SAYIKMAK: Hezeyana kapılmak
SAYIKLAMAK: Uykuda konuşmak
SAYIL: İtibar
SAYILANMAK: Numaralanmak
SAYILGAN: Muteber
SAYINÇ: 1. Hesap 2. Envanter
SAYINDI: Muteber
SAYINDIZ: Hesap uzmanı
SAYINMAK: Hesaba katmak
SAYIR: İçinden su çıkan mağara
SAYIRGAK: 1. Gururlu 2. Kibirli
SAYIRGAMAK: Kibirlenmek
SAYIRGANMAK: Gururlanmak
SAYIŞ: Hesap
SAYIŞLAMAK: Hesaplamak
SAYIŞLANMAK: Hesaplanmak
SAYIŞMAK: Hesap vermek
SAYIŞMAN: Muhasip
SAYIŞTAY: Hesap Mahkemesi
SAYIŞTIRMAK: Hesaba çekmek
SAYIT: 1. Centilmen 2. Muteber
SAYITBAY: Beyefendi
SAYITBAYAN: Hanımefendi
SAYIZ: Matematik
SAYKAL: Hafifmeşrep kadın
SAYKALMAK: Salınmak
SAYKAMA: Gargara
SAYKAMAK: Çalkalamak
SAYKAN: 1. Güzel 2. Şuh
SAYKANMAK: Çalkalanmak
SAYLAK: Muteber
SAYLAM: Tercih
SAYLAMÇI: 1. Tercihçi 2. Müvekkil
SAYLAMAK: Tercih etmek [508]
SAYLAMAN: Milletvekili
SAYLANÇI: Talepkar
SAYLANGAN: Güzide
SAYLANMAK: Tercih edilmek [509]
SAYLANTI: Tercih
SAYLAR: Vekil
SAYLARMAK: Vekalet etmek
SAYLAŞMAK: Vekillik etmek
SAYLATAY: Seçim kurulu
SAYLATMAK: Vekalet vermek
SAYLAV: 1. Seçim 2. Senatör
SAYLAVÇI: Seçmen
SAYLIK: Çobanaldatan kuşu
SAYMAÇ: Sayışma (tekerleme)
SAYMA: 1. İtibari 2. Nominal
SAYMAN: Muhasip
SAYMAZ: Saygısız
SAYPAK: Müsrif
SAYPAMAK: İsraf etmek
SAYPALMAK: İsraf edilmek
SAYRA: Nadide
SAYRAĞIÇ: Bülbül
SAYRALMAK: Nadideleşmek [510]
SAYRAM: Şuh
SAYRAMAK: Şuhluk yapmak [511]
SAYRAN: 1. Açık saçık 2. Sığ (su)
SAYRANAK: Sığlık alan
SAYRANMAK: Açık saçık giymek
SAYRATMAK: Giysilerini açmak
SAYRI: Hasta
SAYRIK: Hasta
SAYRILMAK: Hastalanmak
SAYRILUYU: Hastane
SAYRIMAK: Hastalanmak
SAYRIMSAMAK: Temaruz etmek
SAYRIMSAR: Hastalık hastası
SAYRINMAK: Rahatsızlanmak
SAYRINTI: Rahatsızlık
SAYRITAY: Senatoryum
SAYRITMAK: Hasta etmek
SAYSA: “Sayın” (Mançuca)
SAYSAMAK: Kompliman yapmak
SAYVA: Kırmızı üzüm
SAYZAMAK: Uykuda konuşmak
SAYZAN: Sayıklama
SAYZANAK: Domino (oyun)
SAYZANMAK: Domino oynamak
SAYZAR: Uykuda konuşan
SAYZIRAL: İnkişaf
SAYZIRAMAK: İnkışaf etmek
SAZAĞAN: 1. Girdap 2. Anafor
SAZAK: 1. Kuru soğuk 2. Poyraz
SAZAKAN: Su ejderi [512]
SAZAN: İri tatlısu balığı
SAZANAK: Akıntılı su
193
SEBEK: Hasır sepet
SEÇEM: Kızılderili şefi (Algonkince)
SEÇEN: Titiz
SEÇENEK: Şık (tercih)
SEÇERGE: Selektör
SEÇİL: Güzide
SEÇİLEMEK: İç çekmek
SEÇKER: 1. Milletvekili 2. Senatör
SEÇMEN: Seçme hakkı bulunan
SEĞELKE: Ekme makinesi (mibzer)
SEĞELMEK: Ekilmek (tohum)
SEĞELTMEK: Ekmek (tohum)
SEĞENME: Rüku
SEĞENMEK: Rükuya varmak
SEĞİRTKE: Pire
SEĞİRTKEN: Afacan
SEĞMEK: Eğmek
SEĞMEN: Üsteğmen
SEJEN: Araba (Mançuca)
SEK: 1. Sıra (oturak) 2. Bank
SEKE: Sansar (Mançuca)
SEKENDİZ: Satürn (Zühal) gezegeni
SEKİ: 1. Bakkal 2. Sedir (koltuk)
SEKİL: Bacaktaki beyazlık (hayvan)
SEKİRME: Dans
SEKİRMEK: Dans etmek
SEKLEM: Kıl çuval
SEKMEN: 1. Atlet (giysi) 2. Divan
SEKREMEK: Sıçramak
SEKRETMEK: Sıçratmak
SEKŞEVİL: Kaktüs
SELÇEMEK: Kıt bulunmak
SELÇEN: 1. Nadir 2. Ender
SELÇERMEK: Farketmek
SELDE: Soda (maden suyu)
SELDEREY: Kereviz
SELDİRMEK: Seyrek koymak
SELDİRTMEK: Seyrek koydurmak
SELEK: 1. Cömert 2. Şapka
SELEKE: İstihza (alay etme)
SELEKMEN: Fötr şapka
SELEME: Hançer
SELEMEK: Dikiş dikmek
SELEN: 1. Esinti 2. Ferah 3. Bakire
SELENGE: 1. Kıvrak 2. Metal
SELENGEN: Kıvrak
SELENGEŞ: Salıncak
SELENMEK: Sallanmak
SELESKE: Cüce kertenkele (Timon)
SELGEŞ: Çamurlu kar
SELİK: 1. İffetli 2. Harç (vergi)
SELİKÇEK: Bakire
SELİN: İffet
SELİNMEK: İffetli davranmak
SELİŞMEK: Kıyaslanmak
SELİŞTİRMEK: Mukayese etmek
SELKİNCEK: Tahterevalli
SELKİNMEK: Dengelenmek
SELKİTMEK: Dengelemek
SELMEK: Yayılmak
SEM: Hazır yiyecek
SEMEK: Cenaze
SEMEKLEMEK: Cenaze kaldırmak
SEMİR: İştah
SEMİRGEN: İştahlı
SEMLEMEK: Yiyecek vermek
SEMLENMEK: Beslenmek
SEMLİK: Türkçe bilmeyen
SEMLİMEK: Türkçe bilmemek
SEMREMEK: Şişmanlamak
SEMRETMEK: Şişmanlatmak
SEMRÜK: 1. Keklik 2. Besili kuş [513]
SENCE: Mantar (Mançuca)
SENCER: 1. Tabya 2. İstihkam
SENDERE: Hamak (asma yatak)
SENDİRMEK: İkna etmek
SENE: 1. İğne (böcek, arı) 2. Raf
SENEÇ: Tahta testi
SENEK: 1. Testi 2. Teras 3. Yaba
SENEMEK: Zayıflamak
SENETMEK: Zayıflatmak
SENGE: Servet (Çince)
SENGEÇ: Alıç (ağaç, meyve)
SENGER: 1. Canavar 2. Burç (kale)
SENGİ: Empati
SENGİLEMEK: Empati yapmak
SENGİMEK: Dinmek
SENGİR: Dağ yamacı
SENGİTMEK: Dindirmek
SENGÜN: General (Çince)
SENİL: 1. Sivilce 2. Çıban
SENİLEMEK: Aşık olmak
SENİM: Kredi
SENİR: Dağ yolu
SENİRÇKE: Ev çekirgesi
SENKİLDEK: Beşik
SENKİLDEMEK: Sallanmak
SENKİLDETMEK: Sallamak
SENLEK: Nezaketsiz konuşan
194
SENLİMEK: “Sen” diye konuşmak
SENMEK: İkna olmak
SENREK: Burun kemiği
SEP: Çeyiz
SEPÇİMEK: Sıçramak
SEPÇİTMEK: Sıçratmak
SEPEK: Araba oku
SEPİL: Yaygın
SEPİN: 1. Tohum ekme 2. Çeyiz
SEPİNCİ: Tohum ekici
SEPİNÇ: Sirayet
SEPİŞTİRMEK: Sirayet ettirmek
SEPKEÇ: Tohum serpme makinesi
SEPKİ: 1. Serpme 2. Taksimat
SEPKİL: Çil (benek)
SEPLEMEK: Çeyiz dizmek
SEPME: 1. Bulaşıcı hastalık 2. Tifüs
SEPTEMEK: Süslemek
SEPTENMEK: Süslenmek
SEPTİ: Çeyiz
SEPTİMEK: Çeyiz vermek
SEPTİRMEK: Çeyiz hazırlamak
SERE: 1. Gri 2. Dört parmak ölçüsü
SEREBE: Kuş tuzağı
SEREĞEN: 1. Zıpkın 2. Balık ağı
SERELEMEK: Karışla ölçmek
SERELENMEK: Karışla ölçülmek
SEREM: Çayır
SEREMEK: Hissetmek (Mançuca)
SERENKE: Kibrit
SERETEY: Aksesuar
SERGE: 1. Bayrak direği 2. Avlu
SERGEN: Vitrin
SERGEMEK: Sererek kurutmak
SERGENMEK: Serilerek kurumak
SERGETMEK: Sererek kurutmak
SERGİLEYİM: Teşhir
SERGÜN: Kurutulmuş yiyecek
SERGÜVEN: Ferah
SERİ: 1. Halı 2. Kurutulan yiyecek
SERİĞ: Hafızası zayıf
SERİĞLENMEK: Hafızası zayıflamak
SERİK: 1. Yaygın 2. Alzheimer
SERİKMEK: Yaygınlaşmak
SERİKTEMEK: Alzheimer olmak
SERİKTİRMEK: Yaygınlaştırmak
SERİM: 1. Teşhir 2. Yayma
SERİMEK: Ferahlamak
SERİNÇ: Teşhir
SERİNGEÇ: Maydonoz
SERİNGEN: Ferah
SERİNMEK: 1. Yatmak 2. Sabretmek
SERİTMEK: Ferahlatmak
SERKE: Erkek keçi
SERKEK: 1. Uyanık 2. Hassas
SERKEMEK: Uykusuz kalmak
SERKENMEK: Uykudan sıçramak
SERKER: Haydut
SERKİN: Mesaj (Mançuca)
SERKİÇEN: Opera gösterisi
SERKİNMEK: Opera söylemek
SERKİRMEK: Mani olmak
SERKİŞ: Opera
SERKİŞMEK: Opera oynamak
SERKMEK: Uyumamak
SERLEMEK: Teşhir etmek
SERLENMEK: Teşhir edilmek
SERLEVÜK: Fındık
SERMEN: Fuar
SERMENMEK: Gezerek bakmak
SERMEŞMEK: Kavga etmek
SERNEK: Kibrit
SERPENEK: Dam saçağı
SERÜVEN: Macera
SERVENDEMEK: Seyahat etmek
SERVENDİK: Eğlence gezisi
SESBEĞEN: Radyo
SESBİLİR: Müzikten anlayan kişi
SESBİLMEK: Müzikten anlamak
SESEK: Sinek (iskambil)
SESEN: Hatip
SESENLİK: Hitabet
SESEV: Hitabe
SESGEÇ: Mikrofon
SESİL: Fonetik
SESİNÇ: Hitabet
SESİNME: Sesli düşünme
SESİNMEK: Sesli düşünmek
SESİRGE: Gaipten duyulan ses
SESİRGEMEK: Gaipten ses duymak
SESİTMEK: Sesini kaybetmek
SESKE: Balık ağı
SESKEMEK: Bağırmak
SESKENMEK: Bağırmak
SESLEÇ: Diafon
SESLEK: Megafon
SESMEK: Konuşmak
SESMEZ: Dilsiz
SESTEŞMEK: Aynı anda konuşmak
195
SESTİRMEK: Duyurmak
SETEKEY: Serçe parmak
SETİK: Esnaf alışverişi
SETİKÇİ: Esnaf
SETKİM: İdrak
SETKİMEK: İdrak etmek
SEVEREL: Bayatlamış
SEVERELMEK: Tazeliğini yitirmek
SEVCE: Şefkat
SEVCEMEK: Şefkat göstermek
SEVCENMEK: Şefkat görmek
SEVDEM: Aşk
SEVERGE: İhtiras
SEVERGEN: Muhteris
SEVGE: Aşk
SEVGEN: Aşık
SEVGENMEK: Aşık olmak
SEVGETMEK: Aşık etmek
SEVİGEN: Müşfik
SEVİK: Aşk
SEVİL: Hoş
SEVİLGEN: Maşuk
SEVİM: Hoşluk
SEVİNÇEK: 1. Saadet 2. Neşe
SEVİNDİK: Saadet
SEVİNTİ: 1. Saadet 2. Neşe
SEVİR: Nisan ayı
SEVİRMEK: Aşık olmak
SEVİŞKEN: 1. Şuh 2. Cilveli
SEVİT: 1. Venüs 2. Zühre
SEVİTMEK: Aşık etmek
SEVLET: Mimari (köken belirsiz)
SEVLETÇİ: Mimar (köken belirsiz)
SEY: Ziyafet
SEYBE: Üvez ağacı
SEYLEMEK: Ziyafet vermek
SEYLENMEK: Ziyafete gitmek
SEYLET: Ziyafet
SEYLETMEK: Ziyafet vermek
SEYRE: 1. Nadir 2. Ender
SEYREM: Sığlık
SEYREMEK: Sığlaşmak
SEYREN: Sığ (deniz, su)
SEYRENMEK: Karaya oturmak
SEYRETMEK: Karaya oturtmak
SEZEK: 1. Hassasiyet 2. Hissiyat
SEZEN: 1. Hassas 2. Hisli
SEZER: 1. Hassas 2. Hisli
SEZGEÇ: Fotosel
SEZGEK: İlham
SEZGEMEK: İlham gelmek
SEZGEN: İlham alan kişi
SEZGENMEK: İlham almak
SEZGİÇ: Hassas
SEZGİN: Hassas kişi
SEZGİNME: Hassasiyet
SEZGİNMEK: Hassasiyet etmek
SEZGİR: Ferasetli
SEZGİRLİK: Feraset
SEZİÇEN: Ferasetli
SEZİK: Hamilelik hassasiyeti
SEZİKLİ: Hassasiyeti olan hamile
SEZİKMEK: Hassaslaşmak
SEZİM: Hissediş
SEZİNÇ: 1. Hissiyat 2. İlham
SEZİNÇLİ: 1. Hissiyatlı 2. İlhamlı
SEZİNMEK: Hissiyat edinmek
SEZMİŞ: İdrak eden
SEZÜVÇEN: Hassas
SIBIR: Fısıltı
SIBIRAK: Sihirli söz
SIBIRAKÇI: 1. Sihirbaz 2. Efsuncu
SIBIRAMAK: Sihirli söz söylemek
SIBIRAŞMAK: Fısıldaşmak
SIBIRLAMAK: Fısıldamak
SIBIRLAŞMAK: Fısıldaşmak
SIBIZGI: Flüt
SIDIRGA: Kar küreği
SIDIRGAN: Kar küreyici makine
SIDIRMAK: Kar küremek
SIĞA: Yağ
SIĞAK: Zeytin
SIĞAL: Cila
SIĞALAK: Yağlı
SIĞALAMAK: Cilalamak
SIĞALANMAK: Cilalanmak
SIĞALMAK: İçine yerleşmek
SIĞAMAK: Meshetmek
SIĞANMAK: Mesh olmak
SIĞARMAK: Kapasitesi olmak
SIĞATLAMAK: Meshetmek (yağla)
SIĞATMAK: İçine sığdırmak
SIĞAZ: Mesh (yağ ile)
SIĞAZMAN: Mesheden
SIĞDAM: 1. Yas 2. Matem
SIĞDAMAK: Yas tutmak
SIĞDANMAK: Matemlenmek
SIĞDAŞ: Matem
SIĞDAŞMAK: Feryat edişmek
196
SIĞILAMAK: Teyellemek (dikiş)
SIĞILANMAK: Teyellenmek (dikiş)
SIĞIM: Hacim
SIĞIN: 1. Yaban sığırı 2. Eylül ayı
SIĞINÇ: Kapasite
SIĞINÇAK: Sığınma yeri
SIĞINDAY: Sığınma evi
SIĞINDIK: Sadakat
SIĞIRGAMAK: Sığır kurban etmek
SIĞIRGAN: Sığır kesme töreni
SIĞIRMAK: Islık çalmak
SIĞIRT: Islık
SIĞIRTMAÇ: İnek çobanı
SIĞIRTMAK: Islıkla hayvan gütmek
SIĞIT: 1. Yas 2. Feryat
SIĞITKA: Niyaz
SIĞITKANMAK: Niyaz etmek
SIĞITLAMAK: Yas tutmak
SIĞITLANMAK: Matemlenmek
SIĞITMAK: Yas tutmak
SIĞLAM: 1. Feryat 2. Gevşetme
SIĞLAMAK: Feryat etmek
SIĞLANMAK: Feryat edilmek
SIĞRA: Vadi
SIĞRAK: Testi
SIĞZAMAK: Vakumlamak
SIĞZANMAK: Vakumlanmak
SIĞZATMAK: Vakumlatmak
SIK: 1. Sınır 2. Hudut 2. Limit
SIKAÇ: Mandal
SIKAK: Hiciv
SIKAMAK: Sıklaşmak
SIKANAK: 1. Dirsek 2. Köşe
SIKANMAK: Dirsek bükmek
SIKARGA: Meyve suyu sıkacağı
SIKARGAMAK: Posasını çıkarmak
SIKARGANMAK: Posası çıkmak
SIKILCAN: Canı çabuk sıkılan
SIKILCIM: Hafakan
SIKIN: 1. Darlık 2. Elem
SIKINÇ: Kasvet
SIKINMAK: Kasvetlenmek
SIKIRGAN: Körük
SIKIRMAK: Basınç uygulamak
SIKIRMAN: Akerdeon
SIKIT: Kerpiç
SIKLAM: Pres
SIKLAMAK: Preslemek
SIKMAÇ: İçli köfte
SIKMAN: 1. Pres aleti 2. Tayt
SIKMAŞ: İçli köfte yemeği
SIKNA: Cimri
SIKNAMAK: Cimrilik etmek
SIKNAŞMAK: Cimrilik etmek
SIKTA: 1. Disiplin 2. Sıkı yönetim
SILA: Full (tam dolu)
SILAMAK: Fullemek [514]
SILANMAK: Fullenmek
SILATMAK: Fulletmek
SILAV: Masaj
SILAVÇI: Masör
SILAVŞAN: Su solucanı
SILDIR: Sarp
SILDIRIM: Uçurum
SILGAN: Atkuyruğu bitkisi
SILMA: Kaysı
SILMAK: Temizlemek
SILTAMAK: Bahane etmek
SILTANMAK: İsnat etmek
SILTAŞMAK: Bahaneleşmek
SILTAV: Bahane
SILTAY: Bu sayede
SIMAK: Kırmak
SIMAYKA: Ev Cini
SIMDAK: Derbeder
SIN: 1. Eleştiri 2. Sıradağ 3. Deney
SINA: Tecrübe
SINACI: Tecrübe eden
SINAK: 1. Test 2. Kuiz
SINAKA: Atasözü
SINAKÇAK: Kuiz
SINALGI: Televizyon
SINALMAK: Test edilmek
SINAM: 1. Test 2. Tecrübe
SINAMAN: İmtihan eden
SINAMLI: Test edilmiş
SINAMSIZ: Test edilmemiş
SINAN: Tecrübe
SINAR: 1. İntikam 2. Tek
SINARLAMAK: İntikam almak
SINARLANMAK: İntikam alınmak
SINARLAÇ: Münferit
SINARLAŞ: İntikam
SINAŞ: Birbirini deneme
SINAŞMA: Birbirini deneme
SINAŞMAK: Birbirini denemek
SINAT: Mülükat
SINAV: İmtihan
SINAY: Test
197
SINÇI: Eleştirici
SINDA: Çil kuşu
SINDAMAK: Kesmek
SINDARMAK: Kestirmek
SINDI: Makas
SINDIRAÇ: Kesme makinesi
SINDIRMAK: Kırdırmak
SINGA: 1. İflas 2. İskörbit hastalığı
SINGAMAK: İflas etmek
SINGAN: Müflis
SINGAR: 1. Cihet 2. Yarım
SINGIN: Müflis
SINIK: Kırık
SINIKÇI: Kırıkçı (kırık sarıcı)
SINIKMA: İflas
SINIKMAK: İflas etmek
SINILGA: Kırılma noktası
SINILIŞ: 1. Kriz 2. Buhran 3. Kırılma
SINILMAK: 1. Kırılmak 2. Dağılmak
SINIR: 1. Kriz 2. Buhran
SINIRMAK: Fazla pişmek
SINIRTMAK: Fazla pişirmek
SINITMAK: Krize / buhrana girmek
SINLAMAK: Ağlamak
SINLATMAK: Ağlatmak
SINLAŞMAK: Ağlaşmak
SINLIK: Sıradağ
SINMA: Dağ tavuğu
SINMAK: Kırmak
SIR: Cam
SIRA: Kar fırtınası
SIRAÇ: Lake
SIRALCAN: Çulluk kuşu
SIRALMAK: Lake kaplanmak
SIRAMAK: Lake kaplamak
SIRANMAK: Lake kaplanmak
SIRATMAK: Lake kaplatmak
SIRÇA: Camdan
SIRÇAĞ: 1. Cam gibi 2. Kaygan
SIRÇAK: Vitray
SIRÇAMAK: Vitray boyamak
SIRDAĞ: Karnıyarık yemeği
SIRDAK: Vernik
SIRDAMAK: Verniklemek
SIRDANMAK: Verniklenmek
SIRGA: Küpe
SIRGALIK: Kulak memesi
SIRGAMAK: Kaplamak
SIRGAN: 1. Battaniye 2. Mızrak
SIRGANAK: Kayak pisti
SIRGANMAK: Kaplanmak
SIRGATMAK: Kaplatmak
SIRGAY: 1. Cerek 2. Değnek
SIRGIMAK: Kaymak (fiil)
SIRGIN: Kar fırtınası
SIRGINMAK: Kayak yapmak
SIRIÇ: Hoşaf
SIRIĞAN: Mızrak
SIRILMAK: 1. Dikilmek 2. Savrulmak
SIRIMAK: Yorgan kaplamak
SIRIMSIZ: Ayşekadın fasülyesi
SIRIN: 1. Aba 2. Meltem rüzgarı
SIRINAŞ: Kuşbaşı İskender yemeği
SIRINMAK: Yorgan kaplanmak
SIRKAMAK: Hasta olmak
SIRKANMAK: Hastalanmak
SIRKAV: Hasta
SIRKAVLAMAK: Hasta olmak
SIRKAVLANMAK: Hastalanmak
SIRKAVUYU: Hastane
SIRLAMAK: Cam üflemek
SIRLANMAK: Cam üflenmek
SIRMAK: 1. Dikmek 2. Savurmak
SIRTALMAK: Küstahlık yapmak
SIRTAMAK: Küstahlık etmek
SIRTANMAK: Küstahlaşmak
SIRTARMAK: Ukalalık etmek
SIRTAŞMAK: Küstahlaşmak
SIRTIK: Küstah
SIRTILMAK: Sırta alınmak
SIRTIN: Palto
SIRTINMAK: Sırtına almak
SIRTLAK: Sırtta taşınan küfe
SIRTMA: Kement
SIRTMAK: Kement
SISKALMAK: Zayıflamak
SISKARMAK: Erimek
SISKATMAK: Zayıflatmak
SISMAK: Erimek
SITKA: Dua
SITKAMAK: Dua etmek
SITKANMAK: Tövbe etmek
SITMAK: 1. Kırmak 2. Ağlamak
SIVANAK: Sıvanacak yüzey
SIVAT: Mesh (elini sürme)
SIVATÇAR: Merhem
SIVATLAMAK: Mesh etmek
SIVATLANMAK: Mesh edilmek
SIVAZ: Mesh (elini sürme)
198
SIVAZLAMAK: Mesh etmek
SIVAZLANMAK: Mesh edilmek
SIVAZLATMAK: Mesh ettirmek
SIY: 1. Hediye 2. Şeref
SIYAMAL: Kalamar
SIYANMAK: Rüşvet yemek
SIYATMAK: Rüşvet vermek
SIYGA: Şişkinlik
SIYGAMAK: Şişmek
SIYGARMAK: Kabarmak
SIYGATMAK: Şişirmek
SIYIK: 1. Fahişe 2. Enkaz
SIYIKMAK: Fahişelik etmek
SIYILMAK: Cilve yapmak
SIYIN: Vajina
SIYINMAK: Seks yapmak (kadın)
SIYIRGA: 1. Spatula 2. Dikiş ipliği
SIYIRGAÇ: Kar küreği
SIYIRGAMAK: Spatula ile kazımak
SIYIRGAN: Spatula
SIYITMAK: Seks yapmak (erkek)
SIYLAK: 1. İkram 2. Hediye
SIYLAMAK: İkram / hediye vermek
SIYLANMAK: İkram / hediye almak
SIYLAŞ: İkram
SIYLAŞMAK: Hediyeleşmek
SIYLAV: İkram
SIYMAK: İbadeti bozmak
SIYLIK: Mükafat
SIYPAMAK: Mesh etmek
SIYPANMAK: Mesh edilmek
SIYRAMAK: Okşamak
SIYRANMAK: Okşanmak
SIYRAŞMAK: Birbirini okşamak
SIYSIZ: 1. Şerefsiz 2. Adi
SIZ: 1. Nem 2. Rutubet
SIZAÇ: Su sızan kaya
SIZAĞAN: Su sızan yer
SIZANAK: 1. Su sızıntısı 2. Sivilce
SIZANGA: Sızma yağ
SIZAŞ: Kavurma et yemeği
SIZGA: 1. Hat 2. Hat sanatı
SIZGIÇ: Resim fırçası
SIZGIRIK: Islık
SIZGIRMAK: Islık çalmak
SIZGIT: Kavurma et
SIZIĞAN: Kronik ağrı
SIZIK: 1. Şerit (yol) 2. Kavurma et
SIZIKÇA: Tire işareti
SIZIKMAK: İz oluşturmak [515]
SIZILMAK: Sızmak
SIZIM: Sızıntı
SIZIN: Sızarak çıkan su kaynağı
SIZINMAK: Sızarak çıkmak
SIZIR: Eriyik
SIZIRMAK: Eritmek
SIZIRLANMAK: Erimek
SIZIRLATMAK: Eritmek
SIZLAK: Sızlayan (diş, kemik)
SIZMAÇ: Yağlı peynir eritmesi
SIZMAŞ: Yağlı peynir yemeği
SİBEK: Değirmentaşı demiri
SİBEL: 1. Çisenti 2. Yağmur tanesi
SİBELEMEK: Çiselemek
SİBELENMEK: Çiselenmek
SİBELETMEK: Çiseletmek
SİBER: Sempatik
SİBİR: Orman
SİCİM: Halat
SİDEMEK: İdrar yapmak
SİDETMEK: İdrar yaptırmak
SİDMEK: İdrar yapmak
SİKE: 1. İdrar 2. Üre (Mançuca)
SİLEGEY: Şap hastalığı
SİLERGE: Araba sileceği
SİL: 1. İffet 2. Namus
SİLE: 1. Ağırlık birimi (0,5 kg) 2. Full
SİLEKEY: Salya
SİLEMEK: Tertemiz etmek
SİLENMEK: Tertemiz olmak
SİLETMEK: Tertemiz etmek
SİLEV: Yumak
SİLEVSEN: Halkalı solucan
SİLEY: Çalı horozu
SİLGEÇ: Araba camı sileceği
SİLİ: 1. İffet 2. Namus
SİLİMEK: Temizlemek
SİLİN: Elit
SİLİNDEK: Mümtaz
SİLİŞMEK: İffetli davranmak
SİLİTMEK: İffetini korumak
SİLKER: Mayıs ayı
SİLKME: Omlet
SİLKMEÇ: Türlü yemeği
SİLMEN: Gölge (Mançuca)
SİLMENGE: Şemsiye (Mançuca)
SİLTEMEK: Çalkalamak
SİLTENMEK: Çalkalanmak
SİLTİ: 1. Alkali 2. Külsuyu
199
SİME: Meyan kökü
SİMEK: Orman
SİMİŞ: Kuruyemiş
SİN: 1. Hile 2. Pusu
SİNCELEMEK: Gizlice incelemek
SİNCELENMEK: Gizlice incelenmek
SİNÇE: 1. Tuzak 2. Çehre
SİNDİRGEMEK: Asimile etmek
SİNDİRGEN: Lizozom
SİNEL: 1. Prova 2. Ölçü alma
SİNEMEK: Prova yapmak (ölçü)
SİNETMEK: Prova yaptırmak
SİNGEMEK: Derine inmek
SİNGER: Gök yönleri
SİNGİL: Hemşire
SİNGİN: Geri planda olan
SİNİRKE: Sinir bölümleri
SİNİRMEK: Kasılmak
SİNİRSEK: Fevri davranan
SİNİRSEMEK: Fevri davranmak
SİNİRTKE: Ağustos böceği
SİNSİNE: Ateş dansı
SİR: 1. Şeciye 2. Orijin
SİREK: 1. Zeki 2. Kızılıağaç
SİREKEY: Sivrisinek
SİRELMEK: Ayakta durmak
SİREMEK: Ikınmak
SİREN: 1. Leylak çiçeği 2. Kordon
SİRENMEK: Dayanmak
SİRİMEK: Kötü kokuşmak
SİRİTMEK: Kötü kokutmak
SİRGE: 1. İpek 2. Kuşak
SİRKEN: Yabani ıspanak
SİRKENÇİL: Ispanak
SİRKENMEK: İğrenmek
SİRKETMEK: İğrendirmek
SİRLEMEK: Titremek
SİRLENMEK: Titreme tutmak
SİTEMEK: İdrar yapmak (Mançuca)
SİVMEK: Ayağa dikmek
SİVİLMEK: Ayağa dikilmek
SİVİLTMEK: Ayağa dikmek
SİVRİÇ: Sivri ağaç
SİVRİK: Fide
SİVRİKMEK: Topraktan çıkmak
SİVRİNMEK: Göze batmak (mecaz)
SİVSİNMEK: Terkedilmek
SİVSİTMEK: Terketmek
SİYEMEK: İdrar yapmak
SİYELMEK: Dolaşmak (ip, tel)
SİYENEK: Ringa balığı
SİYETMEK: İdrar yaptırmak
SİYİRME: Kapı sürgüsü
SİYİRMEK: Sürgülemek
SİYMEK: İdrar yapmak
SİZİK: Şüphe
SİZİKLİ: Şüpheli
SİZİKSİZ: Şüphesiz
SİZİKMEK: Şüphelenmek
SİZİNMEK: Endişelenmek
SOBAY: Bekar
SOĞALMAK: Suyu çekilmek
SOĞALTMAK: Suyunu çektirmek
SOĞANBAŞ: Kelle soğan
SOĞARMA: İthalat
SOĞARMAK: İthal etmek
SOĞLAMAK: İstihza etmek
SOĞLANMAK: İstihza edilmek
SOĞLUMAK: Eli koyna sokmak
SOĞMAK: Elde etmek
SOĞNA: Frijit
SOĞNAMAK: Frijit olmak
SOĞRALMAK: Kötü hissetmek
SOĞRAMAK: Şikayet etmek
SOĞRANMAK: Şikayetlenmek
SOĞRUŞMAK: Emilmek
SOĞRUTMAK: Emdirmek
SOĞTA: Sarhoş
SOĞTAMAK: Sarhoş olmak
SOĞUM: Ekim ayı
SOĞUMBASI: Kış eğlencesi
SOĞUNMAK: Üşümek
SOĞUR: Adatavşanı
SOĞURGA: Merak
SOĞURGAK: Meraklı
SOĞURGAMAK: Merak etmek
SOĞURGATMAK: Merak ettirmek
SOĞURSAMAK: Meraklanmak
SOĞURSATMAK: Meraklandırmak
SOĞUŞKAN: Titremeli hastalık
SOĞUŞMAK: Titreme tutmak
SOĞUT: Mumbar dolması
SOĞUTAÇ: 1. Frijider 2. Frigorifik
SOĞUTKAÇ: Buzdolabı
SOK: 1. Kör 2. Hasetçi
SOKA: Saban
SOKAÇ: İğne (arı, akrep)
SOKAN: Akrep
SOKARIÇ: Terbiye malzemesi (aş)
200
SOKARMA: İstihdam
SOKARMAK: İstihdam etmek
SOKLAMAK: Haset etmek
SOKLANMAK: Haset etmek
SOKLUNMAK: Körelmek
SOKLUTMAK: Kör etmek
SOKMAN: Postal (asker çizmesi)
SOKTA: Karaciğer sucuğu
SOKTAMAK: Sarhoş olmak
SOKU: 1. Havan 2. Dibek
SOKUÇAK: Sinekkuşu
SOKUDAŞ: Havan eli
SOKULAK: Kuytu yer
SOKUN: 1. Hançer 2. Ok
SOKUNMAK: Delerek girmek
SOKUR: Kör
SOKURGAĞAN: Apandisit
SOKURGAMAK: Tek yanı ağrımak
SOKURGANMAK: Yanlı davranmak
SOKURMAK: Körelmek
SOKUT: Sucuk
SOLAKAY: Sol elini kullanan
SOLAMAK: Hapsetmek
SOLAMUK: Sol elini kullanan
SOLANGI: Gelincik (çiçek)
SOLANMAK: Hapsedilmek
SOLAŞIK: 1. Menfaat 2. İçe kapalı
SOLAŞMAK: İçine kapanmak
SOLATMAK: Hapsetmek
SOLAZ: Sol aşık kemiği
SOLBAY: Vekil
SOLBAYLIK: Vekalet
SOLBUN: Gök cismi
SOLÇA: Çingene palamudu
SOLUĞAN: Nefes darlığı
SOLMAĞAN: Çok mevsimlik bitki
SOLTU: Mat (soluk)
SOLUK: Üflemeli enstrüman deliği
SOLUN: Meraklı
SOLUNÇAK: Solunum maskesi
SOLUNGA: Gökkuşağı
SOLUNGAÇ: Balık solunum organı
SOLUR: Göktaşı
SOLURGA: Nefes darlığı
SOLURGANMAK: Zor nefes almak
SOLUŞMAK: Birlikte solumak
SOLUTAÇ: Solunum maskesi
SOLUTGAÇ: Solunum cihazı
SOM: 1. Katışıksız 2. Külçe
SOMAG: Külçe [Somak]
SOMAK: Dikmek (Mançuca)
SOMALAK: Elyaf
SOMALMAK: Ereksiyon olmak
SOMALTMAK: Erekte etmek
SOMUN: Uzun ekmek
SOMURMAK: Absorbe etmek
SOMUT: Maddi
SONAÇAK: Topuklu ayakkabı
SONALAMAK: Tehir etmek
SONALANMAK: Tehir olmak
SONALATMAK: Tehir etmek
SONAR: Piknik alanı
SONARAMAK: Bahane bulmak
SONARLAMAK: Pikniğe gitmek
SONARLANMAK: Piknik yapmak
SONÇUK: Tekme
SONÇUKLAMAK: Tekme atmak
SONÇUKLANMAK: Tekmelenmek
SONDAMAK: Nihayete ermek
SONGU: Seçim
SONGUÇU: Seçmen
SONGUMAK: Seçim yapmak
SONGUMAL: Delege
SONGUR: Geride kalan kısım
SONLAMAK: Nihayete erdirmek
SONLANMAK: Nihayete ermek
SONLATMAK: Hatmetmek
SONLUK: Son ek (dilbilgisi)
SONRAMAK: Tecil etmek
SONRATMAK: Tecil ettirmek
SONŞA: Kadar
SONUK: 1. Final 2. Finiş
SONURGA: Mezuniyet
SONURGAN: Mezun
SONURGAMAK: Mezun olmak
SONURGATMAK: Mezun etmek
SONUŞMAK: Birlikte sonlanmak
SOPAK: Falaka (ceza)
SOPAKLAMA: Falakaya yatırma
SOPAKLAMAK: Falakalamak
SOPAKLANMAK: Falakalanmak
SOPMAG: Yaya geçidi [Sopmak]
SOPMAK: Geçmek
SONA: Deniz kızı
SORAK: 1. Sual 2. Haber
SORAKÇI: 1. Sual eden 2. Muhabir
SORALGA: Soru dilekçesi
SORALTI: Anket
SORANAK: Anket
201
SORANMAK: Rica etmek
SORAŞMAK: Anket yapmak
SORAV: Rica
SORGA: Musluk
SORGAK: Emerek tedavi (zehir)
SORGAMAK: Emerek çekmek
SORGAYAK: Körebe oyunu
SORGUÇ: Pompa
SORGUL: Kamış / Pipet
SORGUN: Pipo
SORGUNÇAK: Sigara ağızlığı
SORKUN: Sepetçisöğüdü
SORMACA: Soru oyunu
SORMAÇ: Soru oyunu
SORO: Çin hurması (Çince)
SORSUMAK: Sesli nefes almak
SORSUNMAK: Zor nefes almak
SORUÇ: Kuiz (kısa sınav)
SORUK: 1. Dilek 2. Rica
SORULAMAK: İstifham etmek
SORULGA: Soru önergesi
SORULGAMAK: Soru bulmak
SORUNÇAK: Problem (soru)
SORUNÇAMAK: Problem sormak
SORUNSAK: Problemli durum
SORUNSALIK: Problematik
SORUNSAMAK: Problem etmek
SORUNSAR: Problemli kişi
ŞORUŞTURMAN: Muhakkik
SOTKAR: Külhanbeyi
SOVAK: Ayaz
SOYAK: Cins
SOYAMAK: Kabuk soymak
SOYARITIM: Öjeni
SOYARITMAK: Öjeni yapmak
SOYAVARIM: Irsiyet
SOYAVARMAK: Tevarüs etmek
SOYDAM: 1. Saltanat 2. Hanedan
SOYDAMAK: Soyu sürmek
SOYDAN: Hanedan üyesi
SOYDAŞMAK: Hemcins olmak
SOYGA: Küçük karga türü
SOYKIRMA: Genosit
SOYKIRMAK: Genosit yapmak
SOYKU: Fuhuş
SOYKUCU: Fahişe
SOYKULAMAK: Fuhuş yapmak
SOYLAMA: Şiir
SOYLAMAK: Şiir okumak
SOYSAL: 1. Irsi 2. Genetik
SOYSALMAK: Soyu sürmek
SOYSAMAK: Soya çekmek
SOYUGA: Fil dişi
SOYUGAÇI: Fil dişi avcısı
SOYUK: Fahişe
SOYUKMAK: Fahişelik yapmak
SOYUNDAV: Striptiz
SOYUNDUZ: Striptizci
SOYURGA: Tahttan indirme
SOYURGAL: 1. Tevazu 2. İnayet
SOYURGAMAK: Tevazu etmek
SOYURGANMAK: Tahttan inmek
SOYURGAT: Bahşiş
SOYURGATMAK: Tahttan almak
SOYUT: 1. Mücerret 2. Manevi
SOYUZ: Kabile (Rusça benzeşimle)
SOZAK: Köy
SOZMAK: İhmal etmek [516]
SOZUK: Uzun harf (şapkalı harf)
SOZULMAK: İhmal edilmek
SÖBE: 1. Beyzi 2. Oval
SÖBELEK: Mantar (sivri)
SÖBELMEK: Ovalleşmek
SÖBELTMEK: Ovalleştirmek
SÖDÜRGE: Kemer
SÖDÜRMEK: Kemer takmak
SÖĞE: Temel kazığı
SÖĞEK: 1. Mezar 2. Kabir [517]
SÖĞEKLEMEK: Defnetmek
SÖĞEKTEMEK: Ruh çağırmak
SÖĞEKTER: Kabristan (mezarlık)
SÖĞEL: Nasır (deri sertleşmesi)
SÖĞELMEK: Sertleşmek
SÖĞEN: Çit kazığı
SÖĞESKEN: Çayır melikesi (bitki)
SÖĞKEMEK: Muallakta bırakmak
SÖĞKENMEK: Muallakta kalmak
SÖĞLÜN: Kızartma yemeği
SÖĞLÜNCÜ: Kızartmacı
SÖĞLÜNMEK: Kızartılmak
SÖĞLÜTMEK: Kızartmak
SÖĞRÜK: Kebap
SÖĞRÜMEK: Kebap olmak
SÖĞRÜTMEK: Kebap yapmak
SÖĞÜK: Göğüs kemiği
SÖĞÜNCEN: Küfürbaz
SÖĞÜNÇ: Küfür
SÖĞÜNMEK: Küfretmek
SÖĞÜR: Kebap
202
SÖĞÜRME: Kebap
SÖĞÜRMEK: Kebap yapmak
SÖĞÜRMEN: Kebapçı
SÖĞÜRTME: Patlıcan ezmesi
SÖĞÜRTMEK: Közlemek
SÖĞÜTMEK: Diz çökmek
SÖK: 1. Sakat 2. Kemik
SÖKE: Fal çubukları (41 tane)
SÖKEL: 1. Malül 2. Humma
SÖKELMEK: Sakatlanmak
SÖKELTMEK: Sakat etmek
SÖKLEMEK: Sakatlamak
SÖKLEN: Kebap
SÖKLENMEK: Sakatlanmak
SÖKLENÇİ: Kebapçı
SÖKLÜNMEK: Çözülmek
SÖKLÜTMEK: Çözmek
SÖKMEN: Milis (yarı asker)
SÖKTÜ: Kepek
SÖKÜ: 1. Vakit 2. Zaman
SÖKÜLDÜR: 1. Pancar 2. Pezik
SÖKÜNÇ: Sökme işi
SÖKÜR: 1. Zorlu 2. Zorba
SÖKÜRMEK: Zorlamak
SÖKÜRMÜŞ: Zorba
SÖKÜŞMEK: Birlikte sökmek
SÖKÜTMEK: Sökerek çıkarmak
SÖL: 1. Usare 2. Et suyu 3. İlik özü
SÖLDE: İskelet
SÖLEK: Tülbent
SÖLENGE: 1. Pelerin 2. Dağ eteği
SÖLENMEK: Aşağı sarkmak
SÖLETMEK: Aşağı sarkıtmak
SÖLGÜ: Havlu
SÖLGÜK: İlik
SÖLKEM: Yüz kilometre
SÖLMEK: Büyü bozmak
SÖMEK: 1. Çözmek 2. Açmak
SÖMEN: Kumaş sarma tahtası
SÖMENMEK: Zemberek boşalmak
SÖMÜLMEK: Sömürülmek
SÖMÜRGE: Müstemleke
SÖMÜRGEN: Müstemlekeci
SÖMÜRTKEN: Kan emici
SÖN: Zaman
SÖNDÜR: İtfaiye
SÖNDÜRÇÜ: İtfaiyeci
SÖNDÜREÇ: Yangın söndürücü
SÖNDÜREN: İtfaiye
SÖNDÜRGEÇ: Yangın söndürücü
SÖNDÜRGEN: İtfaiye
SÖNDÜRMEN: İtfaiyeci
SÖNEK: Şarap
SÖNEKÇİ: Şarapçı
SÖNGE: Fırın / baca temizlik sırığı
SÖNGEÇ: Baca temizlik fırçası
SÖNGÜZEK: Belsoğukluğu, gonore
SÖNÜRGEÇ: Sünger (canlı)
SÖNÜRMEK: Su emmek
SÖNÜRTMEK: Su çektirmek
SÖRE: 1. Alyans 2. Ranza
SÖREKE: Balık ağı
SÖRGE: Muhalefet
SÖRGEMEK: Muhalefet etmek
SÖRGENMEK: Muhalif davranmak
SÖRÜL: İnat
SÖRÜLMEK: İnat etmek
SÖVECEN: Küfürbaz
SÖVEN: 1. Kafir 2. Küfürcü
SÖVEŞ: Savaş narası
SÖVEŞMEK: Savaş narası atışmak
SÖVMEN: Kafir
SÖVÜNÇ: Küfür
SÖY: Çivi
SÖYEK: 1. Balina 2. Zar (oyun)
SÖYEL: Gergedan boynuzu
SÖYELMEK: Sivrilmek
SÖYELTMEK: Sivriltmek
SÖYEMEK: Dayamak
SÖYENMEK: Dayanmak
SÖYERKE: Metres
SÖYERMEK: Birine dayanmak
SÖYKE: İstinat
SÖYKEK: Payanda
SÖYKEM: İstinat
SÖYKEMEK: Payandalamak
SÖYKENMEK: Sırtını dayamak
SÖYKÜM: Nezaket
SÖYKÜMLÜ: Nezaketli
SÖYKÜMSÜZ: Nezaketsiz
SÖYLEÇ: Şive
SÖYLEK: 1. Geveze 2. Lafazan
SÖYLENCE: Efsane
SÖYLENÇ: 1. Mit 2. Mitos
SÖYLENDİZ: Efsane anlatıcısı
SÖYLEŞ: Sohbet
SÖYLEŞMEK: Sohbet etmek
SÖYLEŞTİRMEK: Sohbet ettirmek
SÖYLETMEN: Sorgu polisi
203
SÖYLEV: Nutuk
SÖYMEK: İp uzatmak
SÖYMEN: Cirit
SÖYRELÇEK: Kompliman yapan
SÖYRELMEK: Kompliman yapmak
SÖYREMEK: Kompliman yapmak
SÖZBEK: Atasözü
SÖZBİLİNÇ: Belagat
SÖZBİLİR: İyi konuşan kişi
SÖZBİLMEK: Belagat etmek
SÖZBÖLMEK: Söz kesmek
SÖZBİR: Sözüne sadık
SÖZÇEK: Ağızdan alınan laf
SÖZÇEKMEK: Ağzından laf almak
SÖZÇEMEK: Lafazanlık etmek
SÖZÇEN: Geveze
SÖZÇENMEK: Gevezelik etmek
SÖZDEM: 1. Güfte 2. Dublaj
SÖZDEMEK: Söz söylemek
SÖZDEN: Dublajcı
SÖZDENMEK: Dublaj yapmak
SÖZDER: Edat (dilbilgisi)
SÖZDİZME: Nahiv
SÖZDİZMEK: Nahiv yapmak
SÖZDÜK: 1. Lügat 2. Kamus
SÖZEÇEN: Laf ebesi
SÖZELEMEK: Tenkit etmek
SÖZELENMEK: Tenkit edilmek
SÖZELEŞMEK: Tenkit edişmek
SÖZEM: Diksiyon
SÖZEMEK: Düzgün konuşmak
SÖZEN: Hatip
SÖZENMEK: Hitap etmek
SÖZER: Sözüne güvenilir kişi
SÖZGEN: Laf ebesi
SÖZGENLİK: Laf ebeliği
SÖZLEK: Çalçene
SÖZLEM: Cümle (dilbilgisi)
SÖZLEMÇEN: Lafazan
SÖZLEMEK: Söz vermek
SÖZLEMEZİK: Ağza alınmaz laf
SÖZMEN: Hatip
SÖZMER: Hoşsohbet
SÖZÜK: Sesli harf
SÖZÜRBE: Balık ağı
SÖZVER: Vaat
SÖZVERİ: Vaat
SÖZVERMEK: Vaat etmek
SUBARAK: Kunduz
SUBARHAN: Pagoda (Mançuca)
SUBASAR: Hidrofor
SUBASMAK: Su içinde kalmak
SUBASMAN: Su seviyesindeki yer
SUBAT: Su seviyesi
SUBATMAK: Suya batmak
SUBUĞA: Su ejderi
SUBURGAN: Cenaze merasimi
SUBUSUN: İnci
SUBUT: Midye
SUBUYAR: Kırmız bitkisi
SUÇILAN: Su yılanı
SUÇMAK: Geri çekmek
SUÇUKMAK: Suçluluk duymak
SUÇULMAK: Geri çekilmek
SUÇURMAK: Su dökülmek
SUÇURTMAK: Su dökmek
SUÇURUM: Şelale
SUDAK: Levrek balığı
SUDALA: Fırkateyn (gemi)
SUDALAMAK: Suda ilerlemek
SUDAR: Matara
SUDARMAK: Su içirmek
SUDUK: Salya
SUDUR: Sutra (Sanskritçe) [518]
SUDURÇU: Kahin (Sanskritçe)
SUDURLAMAK: Kehanet etmek
SUDURLANMAK: Kehanet edilmek
SUDURAN: Yemlik bitkisi
SUDURMAK: Salya akıtmak
SUFAN: Fil (Mançuca)
SUFŞA: Sufle (replik fısıldama)
SUFŞAMAK: Sufle vermek
SUFŞAMAN: Suflör
SUGAY: Yarımay
SUĞANGA: Pırasa
SUĞMAK: İçine kapanmak
SUĞONA: Su tanrıçası (mit) [519]
SUĞORUN: Yay burcu (astroloji)
SUĞOTA: Su tanrısı (mit) [520]
SUĞRUK: Büyükbaş hayvan
SUĞSA: Ayyaş
SUĞSALIK: Ayyaşlık
SUĞSALMAK: Ayyaşlık etmek
SUĞULMAK: Suyunu çekmek
SUĞUNAK: Duman sütünü
SUĞUNÇAK: Hortum (rüzgar)
SUĞUNDU: Peruk
SUĞUNMAK: Peruk takmak [521]
SUĞUNOTU: Hekimotu [522]
204
SUĞUR: Dağ sıçanı
SUĞURGAN: Günah çıkarma yeri
SUĞURGANMAK: Tövbe etmek
SUĞURGATMAK: Günah çıkarmak
SUĞURGATMIŞ: Günahsız
SUĞURMAK: Tövbe etmek [523]
SUĞURTMAK: Günah çıkarttırmak
SUĞUŞ: Cenk
SUĞUŞKAK: Cengaver
SUĞUŞMAK: Cenk etmek
SUĞUŞTURMAK: Savaştırmak
SUĞUT: Ekşi süt peyniri
SUĞUTMAK: Suyunu ayırmak
SUĞUZAR: Ağaç sansarı
SUK: 1. İşaret parmağı 2. Gıpta
SUKAÇ: Çeşme
SUKAK: Ak geyik
SUKAK: Fars (İranlı)
- Sukakça: Farsça
- Sukakya: Farsya (İran)
SUKAR: Sucul bitki
SUKARAN: Deniz kırlangıcı
SUKARMAK: Suya dalıp çıkmak
SUKAT: Bahşiş
SUKATMAK: Bahşiş vermek
SUKLANÇ: Gıpta
SUKLANMAK: Gıpta etmek
SUKNA: Kabuk
SUKNAMAK: Kabuk bağlamak
SUKOZ: 1. Su kestanesi 2. Su cevizi
SUKRANMAK: Dilencilik etmek
SUKRATMAK: Dilendirmek
SUKSA: Tohum
SUKSALAMAK: Tohum saçmak
SUKSAN: Yeni ekilmiş tarla
SUKSUN: Gazoz
SUKSUNMAK: Kabarcıklanmak
SUKSURAMAK: Kabarmak
SUKSUZ: Tokgözlü
SUKUK: Parmak teması
SUKUN: Deri (Mançuca)
SUKUNGA: Deriden yapılmış
SULA: 1. Pınar 2. Kaynak
SULAÇ: Su kanalı
SULAKAN: Teskin olmuş
SULAMAN: Su kanalı görevlisi
SULAN: Sulak alan bitkisi
SULAŞ: Sulu yiyecek
SULAŞMAK: Birlikte su içmek
SULCAR: Salya
SULCARMAK: Salya akıtmak
SULGUÇ: 1. Ayakkabı 2. Papuç
SULUS: Gök cismi
SULUSTAR: Burç (astronomi)
SUM: 1. Mermi 2. Para birimi
SUMAĞAN: Dikdörtgen
SUMAK: İtaat etmek
SUMALTU: Kanguru (Mançuca)
SUMAN: Sis (Mançuca)
SUMANMAK: İtaat etmek
SUMATMAK: İtaat ettirmek
SUMKA: Dağarcık
SUMKAY: Herif (adam)
SUMLU: Yabancı dil
SUMLUMAK: Ecnebice konuşmak
SUMMAK: Gözden yitmek
SUN: 1. Nezaket 2. Majeste 3. Süt
SUNAMAK: Davet etmek
SUNANMAK: Eline almak
SUNAR: 1. Arz eden 2. İzci
SUNARMAK: Gecikmek
SUNATMAK: Davet etmek
SUNAYAN: Davetkar
SUNÇA: 1. Hediye 2. Armağan
SUNÇAK: Kurban
SUNÇAMAK: Armağan etmek
SUNDAĞAN: Tepsi
SUNDULAÇ: Çayır kuşu
SUNGA: Moratoryum [524]
SUNGAMAK: Moratoryum etmek
SUNGAN: Morataryum ilan eden
SUNGAR: Arzcı (arz eden)
SUNGU: Arz (sunma)
SUNGUN: 1. Arz olmuş 2. Meleke
SUNGUR: Şahin kuşu
SUNGURÇAK: Şahin yavrusu
SUNKAR: Kızıl şahin
SUNMAN: Takdimci
SUNU: Siyah kimyon
SUNULTAY: Sempozyum
SUNUT: İthafiye
SUNUTMAK: İthaf etmek
SUR: Müthiş
SURACAN: Sakin
SURAÇ: Kavrulmuş tahıl
SURAJ: 1. Piç (argo) 2. Gayrımeşru
SURAK: 1. Haber 2. Rivayet 3. Rica
SURAKLAR: Haberler
SURAMAK: Rica etmek [525]
205
SURAN: 1. Pire 2. Kene (Mançuca)
SURANIŞ: İstirham
SURANMAK: İstirham etmek
SURALTA: 1. Rica 2. İstirham
SURAŞ: Tahıl kavurması aşı
SURAŞMA: Haberleşme
SURAŞMAK: Haberleşmek
SURAYMA: İstihbarat
SURAYMAK: İstihbarat almak
SURGA: 1. Ders [526] 2. Toz
SURGAÇI: Öğretmen
SURGAL: Dilekçe
SURGUNÇAK: Mıknatıs
SURGUNÇAMAK: Mıknatıslanmak
SURKAÇ: Zamk [527]
SURKAÇLAMAK: Zamklamak
SURKAÇLANMAK: Zamklanmak
SURMA: Şarap
SURMAG: Yüzülmüş deri [Surmak]
SURMAK: 1. Deri yüzmek 2. Sormak
SURT: Hane (ev) [528]
SURTAL: Doktrin
SURTKUÇ: Merhem
SURTMAK: Merhem sürmek
SURU: Mercan (Mançuca)
SURUCU: Mercan dalgıcı (Mançuca)
SURUK: Mektup
SURUKLAMAK: Mektup yazmak
SURULÇA: Hal hatır sorma
SURULÇAMAK: Hal hatır sormak
SURULGA: 1. Dilekçe 2. Tenkit
SURULGAMAK: Dilekçe yazmak
SURUŞ: 1. Tahıl kavurması 2. Mektup
SURUŞLAMAK: Tahıl kavurmak
SURUŞMAK: Mektuplaşmak [529]
SUS: 1. Yaşam enerjisi 2. Nur [530]
SUSAÇMAK: Su serpmek
SUSAK: Kepçe
SUSALMAK: Kanala su bağlamak
SUSAR: Sansar
SUSAŞ: Su serpeceği
SUSAY: Talebe (Mançuca)
SUSGUÇ: Faraş
SUSKA: Domuz
SUSKACAK: Domuz yavrusu
SUSKAÇ: Susturucu (mekanik)
SUSKU: Sükut
SUSKUÇ: Ekskavatör ağzı
SUSTAN: Su sıçanı
SUSU: 1. Sıhhat 2. Şifa 3. Harabe
SUSUK: Suskun
SUSULTUNGA: Bilge (Mançuca)
SUSULU: Deniz kızı
SUSUN: 1. Şerbet 2. Susama
SUSUNDUK: Meşrubat
SUSUNGA: Mor renk
SUSUNGAMAK: Fısıldamak
SUSUNMAK: Sessiz kalmak
SUSUR: Manda (camız)
SUSURGAN: Erguvan
SUSUTMAK: Sükut etmek
SUTAĞ: Hidrojen
SUTARA: Bilezik
SUTUÇKAN: Kanalizasyon spirali
SUTMAK: Salya akıtmak
SUTUĞAN: Akvaryum
SUTUŞKAN: Su sıçanı [531]
SUVAK: Kanal (suyolu)
SUVAKLAMAK: Kanal açmak
SUVAKLANMAK: Kanal açılmak
SUVANDA: Sarımsak (Mançuca)
SUVAR: 1. Su dağıtıcısı 2. Bol su
SUVARMAK: Su vermek
SUVAT: 1. Kürün 2. Sahil 3. Kanal
SUVAYAN: Soya (Mançuca)
SUVKUDAY: Su tanrısı [532]
SUVŞAYAN: Karides
SUVUK: Hamur
SUVULGAN: Su semenderi
SUY: Kabahat (Çince)
SUYACAK: Gölet
SUYAK: Sülale
SUYAMAK: Su tutmak (baraj vs.)
SUYAVUL: Bahriyeli (deniz askeri)
SUYKUMAK: Alkolik olmak
SUYKUN: Küpe (Mançuca)
SUYLAMAK: Kabahat atmak
SUYLAMAN: Su tanrısı (mitoloji)
SUYLAN: Yaban arısı (Mançuca)
SUYLUK: Kabahatli davranış
SUYMAG: Kabahat [Suymak]
SUYMAK: Kabahat işlemek
SUYMAN: Su yılanı
SUYMU: Masaj
SUYMUÇU: Masör / Masöz
SUYRAN: Minare
SUYUK: 1. Sıvı 2. Kabahatli
SUYUKMAK: Kabahat işlemek
SUYULMAK: Sudan deri kabarmak
206
SUYUN: 1. Cazibe 2. Niyet
SUYUNMAK: Suya girmek
SUYUR: Yaban horozu
SUYURAN: 1. Muzaffer 2. Abdestli
SUYURGAL: Madalya
SUYURGAMAK: Ödül vermek
SUYURGAN: Teneşir taşı
SUYURGANMAK: Tövbe etmek
SUYURGATMAK: Madalya takmak
SUYURGATMIŞ: Madalya sahibi
SUYURMAK: Abdest almak
SUYUTMA: Boğulma
SUYUTMAK: Boğulmak
SUYUVAR: Hidrosfer
SUZ: Erkek ördek
SUZAK: Ördek
SUZAN: Dişi ördek
SUZMAÇ: Mercimek çorbası
SUZMAK: Kuyudan su çekmek
SUZUK: Temiz
SUZUKMAK: Temizlenmek
SÜÇREMEK: Diz üstü düşmek
SÜÇRETMEK: Diz çöktürmek
SÜÇÜK: Meyve şarabı
SÜÇÜMEK: Şarap tatmak
SÜÇÜNMEK: Şarap mayalanmak
SÜÇÜRMEK: Şarap tatmak
SÜÇÜTMEK: Şarap mayalamak
SÜDERGE: Süt sağımı
SÜDERGEN: Süt sağım alanı
SÜDERMEK: Süt sağmak
SÜDÜN: Asil
SÜDÜNMEK: Soya çekmek
SÜDÜRMEK: Soya çekmek
SÜĞ: 1. Asker 2. Leşker
SÜĞER: Nefer
SÜĞDÜRMEK: Çekmek
SÜĞDÜRTMEK: Çektirmek
SÜĞDÜZ: Kuyruklu yıldız
SÜĞLEMEK: Askere gitmek
SÜĞLENMEK: Askere alınmak
SÜĞLÜÇ: Parmak açısı ölçüsü [533]
SÜĞLÜM: 1. Beyzi 2. Oval
SÜĞME: Kuyrukluyıldız
SÜĞMEK: 1. Sünmek 2. Uzamak
SÜĞMEN: Kabuk kırıcı
SÜĞRÜK: Vajina
SÜĞÜLGEN: Meteorit
SÜĞÜLMEK: Yıldız kaymak
SÜKE: Balta
SÜKEMEK: Çökmek
SÜKETMEK: Çöktürmek
SÜKEYMEK: Çökmek
SÜKEYTMEK: Çöktürmek
SÜKRÜK: Vajina
SÜL: Serum
SÜLDE: Ulusal bilinç [534]
SÜLE: Yulaf
SÜLEK: Başıboş
SÜLEKEY: Salya
SÜLEMEK: Nefes almak
SÜLEMEN: Salyangoz
SÜLEMİŞ: Hücumcu
SÜLEN: Çorba
SÜLENÇ: Hücum
SÜLENMEK: Başıboş dolaşmak
SÜLERMEK: İçi boşalmak
SÜLESÜN: Vaşak
SÜLEYKE: Kristal
SÜLGÜ: 1. Esneme 2. Sünme
SÜLMEK: 1. Esnemek 2. Sünmek
SÜLPEN: Mıymıntı
SÜLTEK: Cadı
SÜLÜĞEN: Zirkonyum
SÜME: 1. Keşif 2. Manastır
SÜMEÇİ: Mucit
SÜMEG: Keşif [Sümek]
SÜMEK: İcat etmek
SÜMELEMEK: Keşfetmek
SÜMELEN: Bükülmüş yün yumağı
SÜMELENMEK: Keşfedilmek
SÜMELEŞMEK: Meydana çıkmak
SÜMELMEK: Eğirilmek (yün)
SÜMER: Sivri dağ
SÜMKÜREĞEN: Salyangoz
SÜMLEMEK: İhtiyarlamak
SÜMSÜMEK: Yılışıklık yapmak
SÜMÜR: Şaman elbisesi
SÜMÜRCEMEK: Gabin yapmak
SÜMÜRCENMEK: Şehvetlenmek
SÜMÜRCETMEK: Şehvetlendirmek
SÜN: Ruh (hareketli) [535]
SÜNBÜKE: At tırnağının sivri ucu
SÜNDÜK: Civa
SÜNDÜRMEÇ: Peynirli şeker
SÜNE: Can
SÜNEK: Elastik
SÜNEMEK: Nadasa kalmak
SÜNETMEK: Nadasa bırakmak
207
SÜNEZİN: Ruh (hareketli)
SÜNGELEMEK: Çalkalamak
SÜNGÜK: Kemik
SÜNGÜLÜK: Ihlamur
SÜNGÜMEK: Arasına girmek
SÜNGÜTMEK: Araya koymak
SÜNGÜŞ: Süngü muharebesi
SÜNGÜŞMEK: Harp etmek
SÜNÜK: 1. Sünmüş 2. Kıkırdak
SÜNÜT: Lastik
SÜPÜRGEÇ: Faraş
SÜPÜRMEN: Elektrikli süpürge
SÜR: Ruh (hareketsiz) [536]
SÜRBE: Sürü (hayvan)
SÜRÇEK: 1. Matine 2. Hikaye
SÜRÇÜ: Çoban
SÜRÇÜTMEK: Sürtündürmek
SÜRDEĞEN: Sefer (askeri)
SÜRDEMEK: Sefere çıkmak
SÜRDENMEK: Sefer etmek
SÜREÇ: Proses
SÜREGEÇ: Sünger
SÜREĞEN: 1. Müzmin 2. Kronik
SÜREKE: Saat (zaman ölçüsü)
SÜRELMEK: Zaman geçmek
SÜRELTMEK: Zaman geçirmek
SÜREMEK: Bağırmak
SÜREN: 1. Sevkiyat 2. Tünel 3. İn
SÜRENEK: Rutin
SÜRENGE: Takvim
SÜRENKE: Taş oyunu (9 taşla) [537]
SÜRENMEK: Ertelenmek
SÜRER: Sevkiyatçı
SÜRETKE: Direksiyon
SÜRETMEK: Ertelemek
SÜREV: Seyir (araç)
SÜREVÇİ: Şoför
SÜREY: Vakit
SÜREZİN: Ruh (sabit)
SÜRGE: 1. İshal 2. Diyare
SÜRGEÇ: Lif (banyo)
SÜRGEK: Ocak ayı
SÜRGEL: 1. Daima 2. Hala (henüz)
SÜRGELMEK: Devam etmek
SÜRGEMEK: İshal olmak
SÜRGENDİRMEK: İshal etmek
SÜRGENMEK: İshal olmak
SÜRGER: 1. Müshil 2. Pürgatif
SÜRGETMEK: ishal etmek
SÜRGİT: Payidar
SÜRGİTMEK: Payidar olmak
SÜRGÜÇ: Bulaşık bezi
SÜRKE: Fırça
SÜRKELEMEK: Fırçalamak
SÜRKELENMEK: Fırçalanmak
SÜRKELETMEK: Fırçalatmak
SÜRLEMEK: Tütsülemek
SÜRLENMEK: Tütsülenmek
SÜRLEV: Patika
SÜRLEZEN: Tırtıl
SÜRMEÇ: Çekmece
SÜRMEN: Şoför
SÜRSÜZ: Ebter (soyu kesik)
SÜRTEK: Rende
SÜRTEMEK: Rendelemek
SÜRTKE: Kurutulmuş hayvan derisi
SÜRÜK: Sürü (hayvan)
SÜRÜKÇÜ: Çoban
SÜRÜM: Mart ayı
SÜRÜN: Yağlı - yoğurtlu ekmek aşı
SÜRÜNÇ: Makyaj
SÜRÜNGEÇ: Kaygan yer
SÜRÜNGEL: Kayak teleferiği
SÜRÜT: Değirmen
SÜRÜTME: Pantif terlik
SÜRÜTMEK: Oyalamak
SÜRÜZE: Takipçi
SÜRÜZEMEK: Takip etmek
SÜRVE: Adaçayı
SÜSÇEN: Vuruşkan (koç, boğa)
SÜSEK: 1. Tahıl ambarı 2. Boynuz
SÜSER: Ocak çekirgesi
SÜSETKE: 1. Masal cini 2. Ev cini
SÜSKÜN: Arka taraf
SÜSLEK: 1. Ziynet 2. Dekor
SÜSLEMEN: Dekoratör
SÜSLER: Dekor
SÜSMEK: Toslamak (kafa vurmak)
SÜSMEN: Koçbaşı (savaş aleti)
SÜSÜK: İman
SÜSÜKTEY: İmanlı
SÜSÜN: İşve
SÜSÜNMEK: İşve yapmak
SÜTEMER: Süt çocuğu (memede)
SÜTER: Kayıp
SÜTERMEK: Sütü gelmek
SÜTLEĞEN: Euforbia (sütlüce otu)
SÜTLEK: Süt veren
SÜTLEMEK: Süt koymak
208
SÜTLEŞ: Sütlaç
SÜTYÜZ: Kaymak (yüzeyden)
SÜVE: Çerçeve
SÜVEMEK: Sivriltmek
SÜVELMEK: Sivrilmek
SÜVEREK: Hamam böceği
SÜVEY: Göğüs kemiği
SÜVEYGEN: Göğüs kafesi
SÜVEYKE: Göğüs kemiği
SÜVGEL: 1. Silindir 2. Loğtaşı
SÜVMEÇ: Bükülmüş yünden ip
SÜVMEK: 1. Bükmek 2. Sivrilmek
SÜVÜNÇ: Şubat ayı
SÜY: 1. Vaat 2. Söz (nişanlanma)
SÜYE: 1. Metanet 2. İstinat
SÜYEĞEN: 1. Metanetli 2. Hasretli
SÜYEK: 1. Kemik 2. Zar (oyun)
SÜYEKTEMEK: Kemikle serpmek
SÜYELMEK: Dikilmek, kalkmak
SÜYEM: İşaret parmağı (15 cm)
SÜYEMEK: İstinat etmek
SÜYEMLEMEK: Karışla ölçmek
SÜYEN: Tatlısu levreği
SÜYENÇ: Metanet
SÜYENGEN: Müstenit
SÜYENMEK: Metanet göstermek
SÜYERCE: Sempati
SÜYERCEN: Sempatik
SÜYEVÜŞ: Sempatik
SÜYEZİN: Ruh
SÜYGEMEK: Nişanlamak (söz)
SÜYGEN: 1. Nişanlı 2. Sevgili
SÜYGENMEK: Nişanlanmak (söz)
SÜYGETMEK: Nişanlamak (söz)
SÜYGÜÇ: Şıpsevdi
SÜYKEM: Sempati
SÜYKEMEK: Sempati duymak
SÜYKEN: Defne
SÜYKÜ: Küpe
SÜYKÜM: 1. Cazibe 2. Sempati
SÜYKÜMLÜ: 1. Cazip 2. Sempatik
SÜYKÜMSÜZ: Antipatik
SÜYME: Müjde
SÜYMEK: Müjdelemek
SÜYMEL: Müjdeli
SÜYMEN: Müjdeci
SÜYNÜK: Ihlamur
SÜYREMEK: Cezbeye gelmek
SÜYRENMEK: Cezbolmak
SÜYRETMEK: Cezbetmek
SÜYTEY: Nişan töreni
SÜYÜ: 1. Aşk 2. Buse
SÜYÜÇEN: Aşık
SÜYÜK: 1. Cazip 2. Sempatik
SÜYÜKMEK: Cazip gelmek
SÜYÜLMEK: Yıldız kaymak
SÜYÜM: 1. Sempati 2. Lif (tel)
SÜYÜN: Sempati
SÜYÜNÇ: Müjde
SÜYÜNÇE: Müjdeli haber
SÜYÜNÇÜ: Müjdeci
SÜYÜNÇÜK: Müjdeli haber
SÜYÜNDÜK: Müjdeli haber
SÜYÜNMEK: Müjde almak
SÜYÜR: Şans
SÜYÜRCE: Baht
SÜYÜRCEK: Bahtiyarlık
SÜYÜRCEN: Bahtiyar
SÜYÜRGE: 1. Tatlısu balığı 2. Şölen
SÜYÜRME: İhtiras (aşk)
SÜYÜRMEK: İhtiras etmek (aşk)
SÜYÜŞ: Seks (cinsel birleşme)
SÜYÜŞMEK: Sevişmek
SÜYÜTMEK: Müjde vermek
SÜZEK: Filtre
SÜZENEK: Filtre düzeneği
SÜZER: Yağmur kuşu
SÜZGE: Filtre tülü
SÜZGÜ: Filtre
SÜZLEMEK: Filtrelemek
SÜZLENMEK: Filtrelenmek
SÜZMEÇ: Arpacık soğanı yemeği
SÜZÜK: Filtre edilmiş
- Ş -
ŞADMAN: Memnun
ŞAGA: Vali
ŞAGAY: Aşık oyunu
ŞAGUMAK: Dalamak
ŞAGUNMAK: Dalanmak
ŞAĞALA: Martı
ŞAĞANAK: Sibirya ardıcı
ŞAĞIL: 1. Moloz 2. Hafriyat
ŞAĞIR: Kırmızı şarap
ŞAĞIRÇI: Şarapçı
ŞAĞLAMAK: Küfretmek
ŞAĞLANMAK: Küfredilmek
ŞAĞLAŞMAK: Küfredişmek
ŞAĞLAVIK: Şelale
ŞAH: İran kralı (Farsça)
209
ŞAHÇA: Şah karısı (Farsça)
ŞAHTA: Maden ocağı (Rusça)
ŞAHTA: 1. Ayaz 2. Noel baba
ŞAHTAMAK: Dilek tutmak
ŞAKAĞ: Kronometre
ŞAKAĞA: Nevruz (yılbaşı)
ŞAKAĞAN: Tarantula örümceği
ŞAKAĞLAMAK: Nevruz kutlamak
ŞAKAR: Çakmak (araç)
ŞAKINÇ: Ötüş
ŞAKIR: Şarkıcı
ŞAKIRMAK: Şarkı söylemek
ŞAKITMAK: Şarkı söyletmek
ŞAKMAN: Ötücü kuş
ŞAKRI: Şakıma
ŞALA: Çöl
ŞALAK: Ham meyve
ŞALAGAY: Derme çatma
ŞALAMA: 1. Ağaç 2. Bez bağlama
ŞALAMAK: Bez bağlamak (ağaç)
ŞALAN: Yabani gül
ŞALANGA: Sekreter kuşu
ŞALANMAK: Kuyruk örülmek (at)
ŞALAP: Ayran
ŞALATMAK: Kurdela bağlamak
ŞALAY: Kurdela
ŞALAYMAK: Kurdela yapmak
ŞALÇAĞAN: Dinozor
ŞALDAK: Müzik aleti
ŞALDAM: Müzik
ŞALDAMAK: Soymak
ŞALDAN: 1. Nü (sanat) 2. Çıplak
ŞALDANMAK: Soyunmak
ŞALDIRAK: Itır (Pelargonium)
ŞALDIRGAN: Küçük şelale
ŞALGI: Tırpan
ŞALGIN: Isırgan otu
ŞALGIT: Melez
ŞALIK: 1. Solgun 2. Av tanrısı (mit)
ŞALIKMAK: Solmak (bitki)
ŞALIMA: Çalılık alan
ŞALIN: Maaş
ŞALINÇ: Musiki
ŞALINDIZ: Müzisyen
ŞALINMAK: Maaş almak
ŞALIT: Hasat
ŞALITMAK: Hasat etmek
ŞALLAK: Kamçı
ŞALMA: 1. Kement 2. Akne
ŞALMAN: Kereste
ŞALTA: Başlık parası
ŞALTAĞAN: Bahaneci
ŞALTAK: Bahane
ŞALTAMAK: Bahane bulmak
ŞALTIRAV: Şıkırtı
ŞAMAKAY: Palyaço
ŞAMAN: Kam (Tunguzca)
ŞAN: İlk kar
ŞANÇAK: Kar fıçısı
ŞANDA: Alçak yer
ŞANDAMAK: Çınlamak
ŞANDI: Taban
ŞANGI: Kızak
ŞANIR: 1. Kuzen 2. Orman tanrısı
ŞANTIK: Pantolon
ŞAR: Bileği taşı
ŞARA: Ufuk çizgisi
ŞARAK: 1. Tuvalet 2. Hela
ŞARBAK: Sincap
ŞARÇIN: Tavla (at ahırı)
ŞARGA: Thymallus balığı
ŞARGAN: Pile
ŞARGANMAK: Dalgalanmak
ŞARGILAK: Ağaç sansarı
ŞARK: Metal sesi
ŞARIK: Sandalet (açık ayakkabı)
ŞARKILDAK: Şakrak (ötücü)
ŞARKILDAMAK: Şakramak
ŞARKIRAMAK: Şarıldamak
ŞARKIRAV: Şarıltı
ŞARLAVUK: Şelale
ŞARMALMAK: Kolu sıvanmak
ŞARMANMAK: Kolunu sıvamak
ŞARPAN: 1. Cin 2. Şok
ŞARPMAK: Cin çarpmak
ŞARTLAK: Patlak
ŞARTLAMAK: Patlamak
ŞAŞ: 1. Tığ 2. Şiş
ŞAŞALAMAK: Biraz şaşırmak
ŞAŞALATMAK: Biraz şaşırtmak
ŞAŞAR: Mütehayyir
ŞAŞILMAK: Hayret etmek
ŞAŞINÇ: Sürpriz
ŞAŞINMAK: Gaflet etmek
ŞAŞINTI: Sürpriz
ŞAŞKA: Dama oyunu
ŞAŞKAK: Kene
ŞAT: Cesaret
ŞATLAK: Gök gürültüsü
210
ŞATLAMAK: Gök gürlemek
ŞATRA: Altay dama oyunu
ŞAVDAL: Serpme sunusu
ŞAVDALMAK: Serpilmek
ŞAVDAMAK: Serpmek
ŞAVDUR: Serpme çubuğu
ŞAVKIMAK: Gürüldemek
ŞAVKIN: Gürültü
ŞAVKITMAK: Gürüldetmek
ŞAVMAK: Gün ışığı vurmak
ŞAVUR: 1. Fısıltı 2. Salamura
ŞAVURLAMAK: Fısıldamak
ŞAVURLAŞMAK: Fısıldaşmak
ŞAY: Şeref
ŞAYAN: 1. Haylaz 2. Akrep (saat)
ŞAYARTI: Latife
ŞAYARTMAK: Latife yapmak
ŞAYBAL: Şımarık
ŞAYINMAK: Metal kaplanmak
ŞAYITMAK: Metal kaplamak
ŞAYIR: Zift
ŞAYIRMAK: Ziftlemek
ŞAYKA: 1. Hizip 2. Parti (siyasi)
ŞAYKAMAK: İtiraz etmek
ŞAYKANMAK: İtiraz edilmek
ŞAYLAN: Kibar
ŞAYLIK: Kibarlık
ŞAYMAK: Teçhiz etmek
ŞAYMAN: Teçhizat
ŞAYRAMAK: Şarkı söylemek
ŞAYRAN: Şarkıcı
ŞAYRANMAK: Şarkı dinlemek
ŞAYRATMAK: Şarkı söyletmek
ŞEBER: İhtiyat
ŞEBERÇEK: İhtiyatlı
ŞEBERLEMEK: İhtiyatlı davranmak
ŞEBERLENMEK: İhtiyat etmek
ŞEDEMEK: Çitle çevirmek
ŞEDEN: Çit
ŞEDENMEK: Çitle çevrilmek
ŞEKMEN: Ceket
ŞELEK: Fıçı
ŞELGEME: Elbise düğmesi
ŞELME: 1. Atkı 2. Şal
ŞELMEK: 1. Atmak 2. Savurmak
ŞELTEK: Kalbur
ŞELTEMEK: Elemek
ŞELTENMEK: Elenmek
ŞELÜLGEN: Yağmurcun kuşu
ŞEMİRŞEK: 1. Pirzola 2. Kıkırdak
ŞENDİ: Zambak
ŞENGERÇE: Sığırcık kuşu
ŞEPÇEK: Bülbül
ŞEPŞE: Yaban arısı
ŞERGİ: Uğur böceği
ŞERŞERE: Şelale
ŞERT: Pulluk (büyük saban)
ŞERTEMEK: Fiske vurmak
ŞERTENMEK: Parmağı üste atmak
ŞERTİK: Fiske
ŞERTMEK: Fiske vurmak
ŞEŞE: Şeytani kuş (Mançuca)
ŞEŞEMEK: Kılık değiştirmek
ŞEŞEN: Hatip
ŞEŞER: Kaba (Mançuca)
ŞEŞİK: Çözülmüş
ŞEŞİLMEK: Çözülmek
ŞEŞİNMEK: Elbise çıkarmak
ŞEŞİTMEK: Düğme açmak
ŞEŞMEK: Çözmek
ŞETLEVİK: Kabak çekirdeği
ŞETİK: Dağ kedisi
ŞEVER: Temiz
ŞEVERLEMEK: Temizlemek
ŞEVERLENMEK: Temizlenmek
ŞEYEN: Karbeyaz rengi (Mançuca)
ŞEYİR: Katran
ŞIDAM: Tahammül
ŞIDAMAK: Tahammül etmek
ŞIDANMAK: Sabretmek
ŞIĞANAK: Boğaz (coğrafya)
ŞIĞARAK: Çeşme
ŞIĞARAV: Lokavt (iş durdurma)
ŞIĞARMA: İhracat
ŞIĞARMAK: İhraç etmek
ŞIĞIMAK: Pike yapmak (uçak)
ŞIĞIN: Masraf
ŞIĞINMAK: Masraf etmek
ŞIĞIR: 1. Çıkrık 2. Çark 3. Şarkı
ŞIĞIRIK: 1. Çember 2. Mekik (ip)
ŞIĞIRMAK: Şarkı söylemek
ŞIĞIRTMAK: Şarkı söyletmek
ŞIĞISTAN: Şarkiyat
ŞIĞMAK: Doğmak (Güneş, Ay)
ŞIĞRAK: Oynak
ŞIĞRAMAK: Raks etmek
ŞIĞRATMAK: Raks ettirmek
ŞIRILDAVUK: Bebek çıngırağı
ŞILAK: Merhem
211
ŞILAMAK: (Merhem) Sürmek
ŞILANMAK: (Merhem) Sürünmek
ŞILATMAK: (Merhem) Sürdürmek
ŞILAVŞAN: Tenya
ŞILDIR: Şırıltı
ŞILDIRAK: Çıngırak
ŞILDIRAMAK: Çıngırdamak
ŞILGAMAK: Faydalanmak
ŞILGARMAK: Fayda sağlamak
ŞILKIM: Taciz
ŞILKIMAK: Taciz etmek
ŞILLAK: Çifte (tekme)
ŞILTAĞAN: Yaygaralı
ŞILTAK: 1. Yaygara 2. Kapris
ŞILTAKÇI: 1. Yaygaracı 2. Kaprisli
ŞILTAMAK: Yaygara yapmak
ŞILTANMAK: Kapris yapmak
ŞILTAV: Kapris
ŞIMTAK: Nazlı
ŞIMTAMAK: Nazlanmak
ŞINA: Kurt
ŞINAYAK: Kurt ayağı süs
ŞIRGA: Süs eşyası
ŞIRMAK: 1. Sarılmak 2. Cırmak
ŞIRMAVIK: Sarmaşık
ŞIRNAK: Akıntı
ŞIRNALMAK: Akıntı oluşmak
ŞIRNAMAK: Akmak (akarsu)
ŞIRNAŞMAK: Akışmak
ŞIRNATMAK: Akıtmak (akarsu)
ŞIŞARGAN: Serçe (Mançuca)
ŞIVGIN: Filiz
ŞIVMAK: Filizlenmek
ŞIYMANAR: Kuyruk
ŞIYMANMAK: Kuyruk sallamak
ŞİDER: Köstek
ŞİDERLEMEK: Kösteklemek
ŞİDERLENMEK: Kösteklenmek
ŞİL: Cam
ŞİLEĞEN: Duş (armatür)
ŞİLEKEY: Salya
ŞİLEMEK: Yağmur çiselemek
ŞİLEMİR: Kötü ruh
ŞiLEN: 1. Leylek 2. Jale
ŞİLENMEK: Jale oluşmak
ŞİLTER: Nakış
ŞİLVE: Lapa
ŞİNGEMEK: Sindirmek
ŞİR: Emaye
ŞİRE: Masa
ŞİREGEN: Taht
ŞİRLEMEK: Emaye kaplamak
ŞİRLENMEK: Emaye kaplanmak
ŞİRGE: Karyola
ŞİRİK: 1. Çayır 2. Çimen
ŞİRTEK: Halı
ŞİRTEMEK: Halı sermek
ŞİRTENMEK: Halı serilmek
ŞİRTMEK: Fiske vurmak
ŞİŞERGE: Balon
ŞİŞİREÇ: Pompa
ŞİŞMEN: Şişman [doğru söyleniş]
ŞİV: Filiz
ŞİYE: 1. Düğüm 2. Vişne
ŞİYELEMEK: Düğümlemek
ŞİYELENMEK: Düğümlenmek
ŞİYELMEK: Gerilmek
ŞİYELTMEK: Germek
ŞİYEBÖRÜ: Çakal
ŞİYGİN: Sınır
ŞİYMEK: Sınırlandırmak
ŞOÇA: Fasulye
ŞOGA: Kireç
ŞOGALAMAK: Badana etmek
ŞOGALANMAK: Badana edilmek
ŞOĞMAK: Korlaşmak
ŞOĞUR: Flüt
ŞOĞURT: Salya
ŞOLA: Lakap
ŞOLAMAK: Lakap takmak
ŞOLANMAK: Lakap almak
ŞOMA: Şımarık
ŞOMALANMAK: Şımarmak
ŞOMALATMAK: Şımartmak
ŞONGU: Pike (uçak)
ŞONGUMAK: Pike yapmak (uçak)
ŞONTAY: Torba
ŞORAMAK: Ruh çağırmak
ŞORAMAN: Ruh çağıran
ŞORÇUN: Eşek arısı
ŞORÇUNMAK: Eşek şakası yapmak
ŞORKA: Şelale
ŞORLAK: Şırıltılı
ŞORLAMAK: Şırıldamak
ŞORLAY: Şırılıtılı dere
ŞOŞAK: Koni
ŞOŞKAN: Toprak solucanı
ŞOYMAG: Yüksük [Şoymak]
ŞOYMAK: Kaplamak
212
ŞÖKÜR: Diken
ŞÖLDEMEK: Çölde kalmak
ŞÖLDER: Kaktüs
ŞÖLEN: Ziyafet
ŞÖLMEG: Şişe [Şölmek]
ŞÖLMEK: Sıcakta pişmek
ŞÖYMEK: Sündürmek
ŞÖYÜLÇEK: Lastik
ŞÖYÜLMEK: 1.Sünmek 2. Esnemek
ŞUBAR: Efsanevi at [538]
ŞUĞLAK: Battaniye
ŞUĞLAMAK: Örtmek
ŞUĞLANMAK: Örtülmek
ŞUĞUL: İspiyon
ŞUĞULÇU: İspiyoncu
ŞUĞULGAMAK: İtiraz etmek
ŞUĞULGAN: Forum (tartışma)
ŞUĞULGAŞMAK: Tartışmak
ŞUĞULMAK: İspiyonlamak
ŞUĞURGAMAK: Uğuldamak
ŞUĞURGAN: Kar fırtınası
ŞULA: Terkedilmiş yer (Mançuca)
ŞULAMAK: Terketmek
ŞULAN: Balıkçıl kuşu
ŞULÇURAK: Cıvıltı
ŞULÇURAMAK: Cıvıldamak
ŞULÇURGAN: Muhabbet kuşu
ŞULUK: Oyunbozan
ŞULUN: Kutup likeni
ŞULMUS: Şeytan
ŞUMGAY: Aceleci
ŞUNKAR: Kerkenez kuşu
ŞURAK: Çadır direği
ŞURALA: 1. Orman cini 2. Masal cini
ŞURÇAK: Şakrak kuşu
ŞURÇAMAK: Şakramak
ŞURDAMAK: Damlayarak akmak
ŞURDATMAK: Damla ile akıtmak
ŞURLAK: Damla
ŞURLAMAK: Damlamak
ŞURLATMAK: Damlatmak
ŞURMAK: Vidalamak
ŞURUK: Vida
ŞUVLAMAK: Uğuldamak
ŞUVLATMAK: Uğuldatmak
ŞUVMAG: Kıta (şiir) [Şuvmak]
ŞUVMAK: Şiir okumak
ŞUVSAMAK: Fısıldamak
ŞUVULDAMAK: Uğuldamak
ŞUVULDAŞMAK: Uğuldaşmak
ŞUVULDATMAK: Uğuldatmak
ŞUYUK: Gürültü
ŞUYUKMAK: Gürültü çıkmak
ŞUYUNMAK: Gürültü yapmak
ŞÜĞÇEN: Filtre
ŞÜĞMEK: Filtrelemek
ŞÜĞŞEĞEN: Elektron
ŞÜĞŞEK: 1. Şimşek 2. Elektrik
ŞÜĞŞEMEK: Şimşek çakmak
ŞÜĞÜK: Filtre edilmiş
ŞÜĞÜR: Filtre
ŞÜĞÜRMEK: Filtreden geçirmek
ŞÜK: Sakin
ŞÜLEK: Şiir
ŞÜLEMEK: Yağmur yağmak
ŞÜLEN: Çamurcun kuşu
ŞÜLENMEK: Yağmurda ıslanmak
ŞÜNÜK: Çınar ağacı
ŞÜR: Mercan
ŞÜRDÜR: Süpürge
ŞÜRELE: 1. Masal cini 2. Orman cini
ŞÜRGEY: Ham (olgunlaşmamış)
ŞÜRLEMEK: Şüphe etmek
ŞÜRLENMEK: Şüphelenmek
ŞÜRLEV: Şüphe
- T -
TABA: 1. İtiraz 2. Ren geyiği
TABALAMAK: İtiraz etmek
TABALANMAK: İtiraz edilmek
TABAMAK: İnat etmek [539]
TABANMAK: İnat etmek
TABAŞMAK: İnatlaşmak
TABGAÇ: Muhterem
TABIZMAK: Bilmece söylemek
TABU: Mukaddes
TABUN: 1. İbadet 2. Köy
TADAV: Lezzet
TADAK: Lezzet
TADAKLANMAK: Lezzetlenmek
TADALMAK: Lezetine bakmak
TADIK: Lezzetli
TADIKMAK: Lezzetlenmek
TADIKSIRMAK: Lezzetini yitirmek
TADINMAK: Tadına bakmak
TADIZ: Lezzet
TADIZMAK: Gurmelik yapmak
TADIZMAN: Gurme
TAGALAK: Makara
TAGALOG: Filipinli
213
- Tagalogça: Filipince
- Tagalogya: Filipinler ülkesi
TAGAY: Muhterem
TAĞA: 1. Arzu 2. Kaide (kural)
TAĞALAK: Arzulu
TAĞALAMAK: Arzulamak
TAĞALANMAK: Arzulanmak
TAĞALAŞMAK: Buluşmak
TAĞAM: 1. Varsayım 2. Hipotez
TAĞAMAK: Varsaymak
TAĞAMLAMAK: Varsaymak
TAĞAMLANMAK: Varsayılmak
TAĞAN: 1. Alakarga 2. Sac ayağı
TAĞANA: 1. Pırasa 2. Tekne (gemi)
TAĞANMAK: Hesaplamak
TAĞAR: Ağırlık ölçüsü (83 kg)
TAĞARMAK: Çuvala doldurmak
TAĞAŞMAK: Azmetmek
TAĞAŞAR: Azimli
TAĞAŞMAK: Sebat etmek
TAĞAY: 1. Kıkırdak 2. Krampon
TAĞAYAK: Takke
TAĞI: 1. Dahi 2. Bile
TAĞMA: Memur
TAĞMAK: Tasarruf etmek
TAĞRAMAK: Tamir etmek
TAĞRANMAK: Tamir edilmek
TAĞTAĞAN: Kumru kuşu
TAĞUDAR: Heybetli
TAĞUN: Riya
TAĞUNÇU: Riyakar
TAHAR: 1. Pelerin 2. Cübbe
TAHILGA: Tahıl sunusu
TAK: Dert
TAKA: 1. Koç 2. Küçük gemi
TAKAK: Aksesuar
TAKAMAK: Mola vermek
TAKAV: Nal
TAKAVÇI: Nalbant
TAKAY: Dayı
TAKAZ: Hile ile alınan şey
TAKMAG: Kıta (şiir) [Takmak]
TAKMAK: Kıta okumak (şiir)
TAKYA: Horoz
TAKIL: Kurban
TAKILGA: 1. Muziplik 2. Şaka
TAKINÇ: Kompülsiyon
TAKIR: Ziynet takan
TAKIT: 1. Aksesuar 2. Fiş (elektrik)
TAKMAÇ: Takma diş
TAKŞIRMA: Manzume
TAKŞIRMAK: Şiir yazmak
TAKŞIT: Şiir
TAKŞITMAK: Şiir okumak
TAL: Sepetçi söğüdü
TALA: Saha (alan)
TALAK: Şarbon hastalığı
TALAKAN: Yağmacı
TALAMA: Papatya
TALAMAK: Yağmalamak
TALANMAK: Hırsızlık etmek
TALAP: Alan ölçü birimi
TALAS: Oyuh sahası / çizgisi
TALASMA: Müsabaka
TALASMAK: Müsabaka yapmak
TALAV: 1. Yağma 2. Tetanos
TALAVÇI: Yağmacı
TALAVRA: İltihap
TALAVRAMAK: İltihaplanmak
TALAVUL: Yağmacı
TALAY: Okyanus
TALAYÇI: Denizci
TALAZ: Tsunami (büyük dalga)
TALBAĞA: Kıspet (pehlivan giyiti)
TALBIMAK: Arzu duymak
TALBINDIRMAK: Heyecan vermek
TALBINMAK: Heyecanlanmak [540]
TALBITMAK: Arzulatmak
TALBUĞA: Yular
TALCAK: Sara (epilepsi)
TALCIKMAK: Sara nöbeti tutmak
TALCITMAK: Nöbet geçirmek
TALÇIN: Kestane
TALDA: 1. Gölge 2. Tente
TALGA: Madalya
TALGAM: 1. Ahlak 2. Moral
TALGAMAK: Aşermek (hamile)
TALGAN: Sara (epilepsi)
TALGANMAK: Aşırı istek duymak
TALGAV: Aşerme (hamile)
TALIĞ: Soygun (hırsızlık)
TALIĞÇI: Hırsız
TALIK: Afyon
TALIM: Yağma (soygun)
TALIMAK: Yağmalamak
TALINMAK: Sara nöbeti geçirmek
TALITMAK: Yağmalatmak
TALIZ: 1. Uyuşturucu bitki 2. Afyon
TALKAN: Yulaf unu
214
TALKIMAK: Ayıplamak
TALKINMAK: Ayıplanmak
TALKIRMAK: Tipilemek
TALKIŞ: Grev
TALKIŞMAK: Grev yapmak
TALKIT: 1. Rehavet 2. İş yavaşlatma
TALKITMAK: İş yavaşlatmak
TALKU: Deri işleme aleti
TALKUMAK: Deri işlemek
TALMA: Histeri krizi
TALMAK: Kriz tutmak [541]
TALMAN: Sis (Mançuca)
TALPAN: Kene
TALPIMAK: Çırpmak
TALPINMAK: Kanat çırpmak
TALŞIK: 1. İtimat 2. Elyaf
TALŞIKMAK: İtimat etmek
TALŞINMAK: Kefil olmak
TALTAR: Flurya kuşu
TALU: 1. Kürek kemiği 2. Güzide
TALUÇU: Kürek kemiği falcısı
TALULAMAK: Fal bakmak (kemikle)
TALULATMAK: Fal baktırmak
TALUMAN: Elit
TALVAR: Hangar
TAM: Duvar
TAMAÇ: Kızgın damga demiri
TAMAĞ: Cehennem
TAMAĞAN: Dağlama demiri
TAMAK: Yakmak
TAMAMAK: Tutuşturmak
TAMAN: 1. Yanık 2. Tütsü
TAMANA: Taşkıran otu
TAMANMAK: Yanmak
TAMAR: Tünel
TAMARMAK: Tünelden geçmek
TAMAŞ: Pençe
TAMAŞMAK: Pencere açmak
TAMÇIRMAK: Yağ damlamak
TAMÇITMAK: Yağ damlatmak
TAMDUR: Tandır (Arapça benzeşim)
TAMGAÇ: Mühür memuru
TAMGAN: Mühür memuru
TAMINMAK: Yağı çıkmak
TAMIR: 1. Zinde 2. Ter
TAMIRMAK: Terlemek
TAMIŞMAK: Yağ ayrışmak (zeytin)
TAMITMAK: Yağını çıkarmak
TAMIZ: Döl (sperm)
TAMIZGAÇ: Damla sulama sistemi
TAMIZMA: Ejakülasyon
TAMIZMAK: Ejaküle olmak
TAMMAK: 1. Damlamak 2. Sızmak
TAMTA: Havan (silah)
TAMTURMAK: Ateş yakmak
TAMUR: 1. Kök 2. Orijin
TAMURGA: İç kanama
TAMURGAN: Sık kanayan (burun)
TAMURMAK: Kanamak (burun)
TAMZIK: Baharat
TAMZIRMAK: Emzirmek
TAMZIRTMAK: Emzirtmek
TAMZITMAK: Emzirtmek
TAN: Şafak
TANAÇMAK: Aydınlanmak
TANAK: 1. Fevkalade 2. Acayip
TANALDIRMAK: Göz kamaştırmak
TANALMAK: Göz kamaşmak
TANAMAK: Farketmek
TANANMAK: Farkedilmek
TANAR: Profesör
TANARGA: Sürpriz
TANARGAMAK: Şaşırmak
TANARGATMAK: Şaşırtmak
TANARMAK: Hiddetlenmek
TANARTMAK: Hiddetlendirmek
TANAŞ: 1. Hayret 2. Müşavere
TANAŞMAK: Hayret etmek
TANATMAK: Sabah olmak
TANAV: Prova
TANAZ: Kupon
TANÇALMAK: Bozulmak (besin)
TANÇAMAK: Bozulmak (besin)
TANÇIL: Kapris
TANÇILAMAK: Kapris yapmak
TANÇKILAMAK: Parçalamak
TANÇKILANMAK: Parçalanmak
TANÇKILATMAK: Parçalatmak
TANDAĞ: Talep
TANDAĞIŞ: Talep etme
TANDAK: Şafak
TANDALMAK: Hayret etmek
TANDAMAK: Şafak sökmek [542]
TANDANMAK: Hayret etmek
TANDAR: Oyun havası
TANDARMAK: Oyun havası çalmak
TANDAV: 1. Talep 2. Teşhis
TANDAY: 1. Damak 2. Kare
TANDU: Şenlik ateşi
215
TANGAK: Horoz
TANGAYAZ: Bulutsuz soğuk hava
TANGI: Eziyet
TANGILAMAK: Eziyet etmek
TANGILMAK: Eziyet çekmek
TANGIŞ: Eziyet
TANGIZ: Izdırap
TANGIZMAK: Izdırap çekmek
TANGMAY: Körebe oyunu
TANHA: Kova burcu (astroloji)
TANI: Teşhis
TANIKLAMAK: Şehadet etmek
TANIKMA: Teşhis etme
TANIKMAK: Teşhis etmek
TANIL: Teşhise dayalı
TANILAMAK: Teşhis koymak
TANILAN: Bahsi geçen
TANILANMAK: Teşhis koyulmak
TANILGA: Nüfus cüzdanı
TANILGAN: Meşhur
TANILMAĞAN: Meçhul
TANILMAK: Meşhur olmak
TANIMAL: Meşhur
TANIMLAÇ: Artikel
TANIP: Hüviyet
TANIPLAMA: Algılama
TANIPLAMAK: Algılamak
TANIPLANMAK: Algılanmak
TANIR: Birini tanıyan kişi
TANIRMAK: Teşhis etmek
TANIT: İspat
TANITAÇ: Reklam
TANITGA: Beyyine
TANITGAMAK: Beyyinelemek
TANITGAN: Beyyineli
TANITLAMAK: İspatlamak
TANITLANMAK: İspatlanmak
TANITMAN: Represant
TANIZ: Hayret
TANIZMAK: Hayret etmek
TANKI: Sigara
TANKILAMAK: Sigara içmek
TANKUT: Sancak
TANLA: Keramet (sıradışı olay)
TANLAĞI: Mucizevi
TANLAMAK: Taaccüp etmek
TANLATMAK: Taaccüp ettirmek
TANMA: Marka
TANMAK: Kehanet etmek [543]
TANMAL: 1. Tuhaf 2. Garip
TANSAMAK: İstihza etmek
TANSATMAK: İstihza etmek
TANSIK: 1. Mucize 2. Hasret
TANSIKMAK: Mucize göstermek
TANSINMAK: Hayret etmek
TANSITMAK: Hayret ettirmek
TANSU: Şirin (Mançuca)
TANSULAMAK: Talan etmek
TANTAMAG: Kahvaltı [Tantamak]
TANTAMAK: Kahvaltı yapmak
TANYU: İmparator
TANZA: Pipo (Çince) [Kanza]
TANZAMAK: Pipo içmek (Çince)
TAP: 1. Cihet 2. Heves
TAPA: Bu yöne doğru
TAPAĞ: 1. Hürmet 2. Perestiş
TAPAĞAN: Radar
TAPAĞÇI: Mabet hizmetçisi
TAPAK: Külah (başlık)
TAPALGA: Kuşbaşı et
TAPALGAN: Kuşbaşı et
TAPALMAK: Dilimlenmek
TAPALTMAK: Dilimlemek
TAPAN: Tarla düzleme kütüğü
TAPAR: 1. Sanki 2. Abid
TAPARAN: Vicdan
TAPARMAK: Doğruyu bulmak
TAPAVUT: 1. Put 2. Fark
TAPÇA: Kutsallık
TAPÇALI: Kutsal
TAPÇAN: Divan (koltuk)
TAPÇAR: Üçayak
TAPÇASIZ: 1. Murdar 2. Necis
TAPDUK: Bulunmuş çocuk/hayvan
TAPGUR: Hikaye
TAPIĞSAK: Hizmetkar
TAPIĞSAMAK: Hizmetkarlık etmek
TAPIK: Mabet kapısı
TAPIKSAK: Kapıkulu
TAPIKSAMAK: Kapıkulluğu etmek
TAPIN: İbadet
TAPINAK: Mabet
TAPINÇ: İbadet
TAPINDIRMAK: İbadet ettirmek
TAPINÇUYU: İbadethane
TAPINGA: Dinsel ayin
TAPINGAÇ: Fetiş
TAPINGI: Dinsel ayin
TAPIŞMAK: Birlikte ibadet etmek
216
TAPKI: Vicdan
TAPKIR: 1. Kafile 2. Defa
TAPKU: Nükte
TAPKUR: 1. Nüktedan 2. Rehber
TAPLAK: Muvafakatname
TAPLAMAK: Rıza göstermek
TAPLANMAK: Razı olmak
TAPLAŞMAK: Rızalaşmak
TAPMACA: Bilmece
TAPMAK: Bulmak
TAPRAMAK: Hizmet etmek
TAPRANMAK: Hizmet görmek
TAPRATMAK: Hizmet ettirmek
TAPRAŞMAK: Hizmet edişmek
TAPSAMAK: Bedava almak
TAPSAŞAR: Bedavacı
TAPSATMAK: Bedava vermek
TAPSIZ: 1. Yönsüz 2. Hevessiz
TAPŞIRMA: 1. Tembih 2. Sipariş
TAPŞIRMAK: Tembih etmek
TAPŞITMA: Devir
TAPŞITMAK: Devretmek
TAPTAN: Evcil tavşan
TAPTUK: Sofu
TAPUĞ: İlahi (dinsel musiki)
TAPUK: Mabet
TAPUKÇU: Mabet görevlisi
TAPUKSAK: Mabet hizmetçisi
TAPUKSAMAK: Hizmet etmek
TAPUL: Ot yığını
TAPULMAK: Bulunmak
TAPUMAK: Hizmet etmek
TAPUR: İcat
TAPUŞAK: Hizmetçi
TAPUŞMAK: Buluşmak
TAPUZ: Bilmece
TAPUZMA: Bilmece
TAPUZMAK: Bilmece sormak
TAR: 1. Barut 2. Belalı
TARA: Ağaç budama bıçağı
TARABA: Kepenk
TARACIN: Çiftçi
TARADAY: İki tekerlekli araba
TARAGAY: 1. Kel 2. Çayır kuşu
TARAĞAN: Mısır (bitki ve tane)
TARAKA: Tarama makinası
TARAKAN: Hamam böceği (Rusça)
TARAKTAN: Nişastalı pekmez
TARAL: Servi kuşu
TARALCAN: Kestane kargası
TARALGA: 1. Toka 2. Radar
TARAM: Kiriş (tıp)
TARAMAÇ: 1. İnternet 2. Ağ
TARAMAN: Rençber
TARAMDALMAK: Sınıflanmak
TARAMDAMAK: Sınıflandırmak
TARAMDAV: Sınıf (kategori)
TARAN: 1. Ziraat alanı 2. Sınır
TARANÇAK: Taramalı tüfek
TARANÇI: Mevsimlik çiftçi
TARANTA: Fayton (at arabası)
TARAŞ: Tarladaki mahsul artığı
TARAŞMAK: Karşılıklı taramak
TARAV: 1. Fasıl 2. Kısım
TARAY: Saten kumaş
TARAYMAK: Bölümlenmek
TARAYTMAK: Bölümlemek
TARAZ: Dokuma ipliği
TARBAÇ: Tırmık
TARBAĞ: Sihir
TARBAĞAN: Altay köstebeği
TARBAĞLAMAK: Sihir yapmak
TARBAĞLANMAK: Sihre uğramak
TARBALGA: Rüzgar gülü
TARBALMAK: Ayağa kalkmak
TARBAMAK: Dik durmak [544]
TARBAN: 1. Dik 2. Mağrur
TARBANMAK: Mağrurlanmak
TARBAZ: Gülle
TARBAZAN: Top (silah)
TARBAZLAMAK: Gülle atmak
TARBAZLANMAK: Topa tutulmak
TARBUZ: Karpuz
TARCAN: Çavdar
TARÇA: Çayır çekirgesi
TARDAĞAN: Palmiye ağacı
TARDU: İmtiyazlı
TARDUŞ: İmtiyaz
TARGA: El arabası
TARGAMAK: Disiplinize etmek
TARGAN: 1. Disiplin 2. Tahkimat
TARGANÇ: Disiplin
TARGANMAK: Disiplinize olmak
TARGATMAK: Düzeltmek
TARGIL: Kül rengi
TARGUMAK: Şişmanlamak
TARGUN: 1. Obez 2. Mahçup
TARHAT: Yeşilbaş ördek
TARHUN: Yayla çiçeği
217
TARIK: 1. Ekin 2. Zirai bitki
TARIKÇI: 1. Irgat 2. Çiftçi
TARIKLAK: Tarım arazisi
TARIKLAMAK: Ekin ekmek
TARIKMAK: Tarla sürmek
TARILGA: Şaman düğmesi [545]
TARILGAN: Hasat edilmiş
TARILMAK: Hasat edilmek
TARIN: Mısır (bitki)
TARINÇ: 1. Ziraat 2. Sınır
TARINÇAK: Hububat deposu
TARINDIRMAK: Hasat etmek
TARINGA: Hububat depolama
TARINGAÇ: Hububat deposu
TARINGAN: Depolanmış tahıl
TARINMAK: Hububat depolamak
TARITMAK: Hasat etmek
TARIZ: Hasat
TARIZMAK: Hasat etmek
TARK: Dert
TARKAMAK: Ayırmak
TARKALMAK: Ayrılmak
TARKARMAK: Ayırmak
TARKAŞMAK: Ayrışmak
TARKAT: Propoganda
TARKATMAK: Propagandalamak
TARKAV: 1. İsraf 2. Dalgınlık
TARKAY: 1. Müsrif 2. Dalgın
TARKAYMAK: İsraf etmek
TARKINÇ: İsyan
TARKINMAK: İsyan etmek
TARLAK: Nisan ayı
TARLAMAK: Gürlemek
TARLAN: Paçalı şahin kuşu
TARLANMAK: Gürüldemek
TARLAV: 1. Ziraat 2. Bahçe
TARLAVUK: Uzun çizgili kavun
TARLIK: 1. Bela 2. Felaket
TARMA: Kendir
TARMAÇI: Kendir bükücü
TARMAG: Branş [Tarmak]
TARMAK: Ziraat yapmak
TARMAL: 1. Lüle 2. Perma
TARMAN: Ziraatçi
TARMANMAK: Ziraat yapmak
TARMAŞ: Perma
TARMAŞMAK: Lüle haline gelmek
TARMAZ: Tarıma elverişsiz arazi
TARMIK: Pençe
TARMUK: Kanal
TARPAN: Yaban atı
TARSAN: Şarap
TARTAĞAN: 1. Ağır 2. Derbeder
TARTAL: Bıldırcın
TARTAY: 1. Galon 2. Anında
TARTAYCI: Galonla su çeken kişi
TARTAYLAMAK: Galonla taşımak
TARTAZ: Kumru kuşu
TARTAZAK: Terazi
TARTÇAN: Haziran ayı
TARTIK: 1. Utanç 2. Hediye
TARTIKMAK: Utanmak
TARTILGAN: 1. Ağır 2. Gergin
TARTIN: 1. Utanç 2. Sebat
TARTINCAK: 1. Utangaç 2. Sebatlı
TARTINCAMA: Çekingenlik
TARTINCAMAK: Çekinmek
TARTINÇ: 1. Kütle 2. Mukayese
TARTINGA: Terbiye
TARTINGAN: Terbiyeli
TARTINMAK: Utanmak [546]
TARTIRMAK: İp çekmek
TARTIŞ: 1. İhtilaf 2. Bahşiş
TARTIZ: Ağır
TARTIZMAK: Çekişmek
TARTMA: 1. Raf 2. İp merdiven
TARTMAÇ: Raf
TARTMAĞ: Fitil
TARTMAL: Çekişmeli
TARTMAK: Sigara içmek
TARTMAY: İp çekme oyunu
TARTUK: 1. Hediye 2. Armağan
TARUZ: Çatı katı
TARUZLAMAK: Çatı inşa etmek
TARVUZ: Su kabağı
TARYA: Ziraat
TARYAÇI: Çiftçi
TARYALAMAK: Tohum ekmek
TARYALANMAK: Tohum ekilmek
TARYAN: 1. Tohum 2. Tane (bitki)
TARYOL: Patika
TASAK: Kısım (bölüm)
TASAKLAMAK: Kısımlara ayırmak
TASAKLANMAK: Kısımlanmak
TASALGA: Kısım
TASALGAN: Kompartıman
TASAMA: Şerit
TASAMAK: Şeritlere ayırmak
TASAN: 1. Hata 2. Devlet
218
TASANAK: Koordinat
TASANMAK: Şeritlere ayrılmak
TASAR: Plan
TASARGA: Proje
TASARGAMAK: Proje hazırlamak
TASARINÇ: Tasavvur
TASARMAK: Tasavvur etmek
TASARMAN: Dekoratör
TASARUV: Tasavvur
TASBAĞA: Kara kaplumbağası
TASINÇ: Mantık
TASKACAK: Kör baykuş
TASKAĞAN: Kurban kesme alanı
TASKAMAK: İdman yapmak
TASKANMAK: İdman yapmak
TASKATMAK: İdman yaptırmak
TASKAŞMAK: Birlikte spor yapmak
TASMA: Köpek boyunluğu
TASTALMAK: Boşaltılmak
TASTAMAK: Boşaltmak
TASULGA: Virgül
TAŞAĞAN: 1. Coşkun 2. Heyecanlı
TAŞALAN: Devrimci (Mançuca)
TAŞALANGA: Devrim (Mançuca)
TAŞALMAK: Feyezan etmek
TAŞAR: Heyecanlı
TAŞATAN: Sapan
TAŞATAR: Sapan
TAŞATMAK: Sapanla atmak
TAŞAV: Feyezan (su baskını)
TAŞAYMAK: Gözden kaybolmak
TAŞBAĞANA: Sütun
TAŞBASKI: Litografi
TAŞBASMAK: Litografi yapmak
TAŞGAN: Coşkun
TAŞIĞAÇ: Sepet
TAŞIK: 1. Menkul 2. Taşkın
TAŞIKMAK: Taşar gibi olmak
TAŞILGA: Menkul kıymet
TAŞILGAN: Menkul kıymet
TAŞILMAK: Dışarı çıkmak
TAŞIMAL: Portatif
TAŞIMAN: 1. Portör 2. Nakliyeci
TAŞIMSAMAK: Taşar gibi olmak
TAŞIMSATMAK: Taşar gibi etmek
TAŞINCAK: Sedye
TAŞINÇ: Feyezan
TAŞINDIZ: Hamal
TAŞINGA: Sedye
TAŞIRGA: Sedye
TAŞIRGAMAK: Ayağı taşa takılmak
TAŞIRGAN: Taşlık alan / yol
TAŞIRGANMAK: Taşta yürümek
TAŞKA: 1. İspiyon 2. Fosil
TAŞKALAMAK: İspiyonlamak
TAŞKALANMAK: İspiyonlanmak
TAŞKAN: Çatı faresi [547]
TAŞKAR: 1. Hariç 2. Gurbet
TAŞKARMAK: Dışarı çıkarmak
TAŞKARTMAK: Dışarı çıkartmak
TAŞKAVA: Uzun kabak
TAŞKI: Sel
TAŞKIR: 1. Hariç 2. Sağır
TAŞLANGIÇ: Taşlık (tavuk midesi)
TAŞMAG: Çanta [Taşmak]
TAŞMAK: Feyezan etmek
TAŞRA: Gayri merkezi
TAŞRAMAK: Dışarı yönelmek
TAŞRATMAK: Dışarı yöneltmek
TAŞRIK: Gurbetçi
TAŞRIKMAK: Gurbete gitmek
TAŞTALMAK: Dışkılamak
TAŞTAMAK: Dışkılamak
TAŞTIRMAK: Fazlasını boşaltmak
TAŞUR: Matara
TAŞUV: Nakliye
TAŞUVÇU: Nakliyeci
TAŞUY: Kagir (taş bina)
TAŞYOL: Şose
TAŞYUVAR: Litosfer
TATAMAK: At sürmek
TATAN: İstasyon (Mançuca)
TATAR: Atlı postacı
TATAVUL: Atlı haberci asker
TATIRAN: Hardal
TATIRGA: Deri yaygı
TATKAMAK: Tadına bakmak
TATKANMAK: Lezzet almak
TATLAÇ: Şekerli tatlı
TATLAŞ: Puding
TATLAŞMAK: Ağızda tat bırakmak
TATMAL: Aperatif
TATMAN: Gurme
TATSAMAK: Tadına bakmak
TATSATMAK: Tadına baktırmak
TAV: 1. Hız 2. Sürat 2. Nem
TAVAK: Kapak
TAVANA: Sinir otu
TAVAR: 1. Mal (emtia) 2. Hızlı
219
TAVARA: 1. Servet 2. Kabus cini
TAVARDAŞ: Mal ortağı
TAVARTMAÇ: Koyun çobanı
TAVARTMAK: Koyun gütmek
TAVARSAK: Çok mal isteyen
TAVARSAMAK: Çok mal istemek
TAVARZAK: Kapitalist
TAVGAÇ: 1. Hızlı 2. Atik
TAVGAÇ: Çinli
- Tavgaçça: Çince
- Tavgaçya: Çin (ülke)
TAVGUR: Hikaye
TAVILMAK: Hızlanmak
TAVINÇ: 1. Sürat 2. Hız
TAVINMAK: Vites değiştirmek
TAVIR: Nabız
TAVIRGA: Misk geyiği
TAVIŞ: 1. Sürat 2. Hengame
TAVIŞKAN: Marangoz
TAVIŞMA: Hızlanma
TAVIŞMAK: Hızlanmak
TAVIŞSIZ: 1. Süratsiz 2. Sakin
TAVIZMAK: Söz sanatı yapmak
TAVLAMAK: Hızlandırmak
TAVLANMAK: Hızlanmak
TAVLATMAK: Hızlandırmak
TAVMAK: Hızlı hareket etmek
TAVRAK: 1. Aceleci 2. Telaşlı
TAVRALMAK: Telaşlanmak
TAVRAMAK: Acele / telaş etmek
TAVRANMAK: Hazırlanmak
TAVRANTI: Hazırlık
TAVRAŞMAK: Telaş etmek
TAVRATGAN: Aceleci
TAVRATMAK: Acele ettirmek
TAVRUH: Masal [548]
TAVRUK: Acele
TAVRUKMAK: Acele etmek
TAVSAMAK: Hızını azaltmak
TAVSANMAK: Mecali kesilmek
TAVSIK: Tümülüs
TAVŞALGAN: Pespaye, pejmürde
TAVŞALMAK: Kırışmak
TAVŞATMAK: Kırıştırmak
TAVŞIRGAÇ: Radyo vericisi
TAVŞIRMA: 1. Yayın 2. Havale
TAVŞIRMAK: Radyo yayını yapmak
TAVŞIRTMAK: İletmek
TAVULGA: Miğfer
TAVUN: Hakem
TAVUNMAK: Hakemlik etmek
TAVUR: Şarkı
TAVURGAN: Ratufa sincabı
TAVURMAK: Şarkı söylemek
TAVUŞ: Nara
TAVUŞMAK: Nara atmak
TAVUZ: Çizgili karpuz
TAVUZMAK: Bilmece sormak
TAVZAMAK: Bilmece sormak
TAVZAŞMAK: Bilmece soruşmak
TAVZATMAK: Bilmece sormak
TAVZUK: Bilmece
TAY: At yavrusu
TAY: Taylandlı
- Tayça: Tayland dili
- Tayya: Tayland
TAYAK: 1. Değnek 2. Destek
TAYAKLIK: İstinat
TAYAKTAĞ: Orion takımyıldızı
TAYAN: Sır (iki kişi arası)
TAYANÇ: 1. Mesnet 2. Himaye
TAYANÇI: 1. Hami 2. Sırdaş
TAYANGA: 1. İstinat 2. Siper
TAYANGAN: İstinaden
TAYANGI: Yaver
TAYANIŞ: İltimas
TAYANMAK: İltimas görmek
TAYAR: 1. Hazır 2. İltimas sahibi
TAYARMA: 1. İltimas 2. Hazırlık
TAYARMAK: İltimas yapmak
TAYAŞMAK: İltimas edişmek
TAYAV: Mesnet
TAYAZ: Sığ
TAYBAŞ: Büyükbaba
TAYDA: Dede
TAYDAŞ: Yaşıt
TAYDIRMAK: Kaydırmak
TAYFUN: Okyanus fırtınası (Çince)
TAYGA: Dağlık ve ormanlık bölge
TAYGAK: Kaygan
TAYGALAK: Buz hokeyi pisti
TAYGALAMAK: Kaymak
TAYGALANMAK: Patinaj yapmak
TAYGAN: Tazı (av köpeği)
TAYGANA: Yoğurtlu sebze çorbası
TAYGANAK: 1. Kaypak 2. Patinaj
TAYGANÇ: 1. Buz pateni 2. Patinaj
TAYGANMAK: Patinaj yapmak
TAYGIN: Kaygan
220
TAYGUN: Torun
TAYGIR: Kızakçı
TAYIĞ: Kurbanlık hayvan
TAYIĞLAMAK: Kurban etmek
TAYIĞLANMAK: Kurban edilmek
TAYIK: Kurban tanrısı (mit)
TAYIL: Kurban
TAYILGA: Kurban töreni
TAYILMAK: Kurban edilmek
TAYIMAK: Kurban etmek
TAYIN: Hazır
TAYINDIK: 1. Hazırlık 2. Tertibat
TAYINLAMAK: Hazırlamak
TAYINLATMAK: Hazırlatmak
TAYINMAK: Kurban etmek
TAYITMAK: Kurban kestirmek
TAYKILMAK: Yuvarlanmak
TAYKONOT: Astronot (Çince) [549]
TAYLAMAK: Soymak
TAYLAN: Centilmen
TAYLANGAÇ: Yünü kırkılmış koyun
TAYLANMAK: Soyunmak
TAYMAK: Kaymak (fiil)
TAYMAZ: Kaymaz
TAYNA: Nine
TAYNAM: Geviş (çiğneme)
TAYNAMAK: Geviş getirmek
TAYNAŞ: Büyükanne
TAYPAK: Şapka
TAYRAMAK: Gevşemek
TAYRATMAK: Gevşetmek
TAYSAMAK: Geri dönmek
TAYSALMAK: Gerilemek
TAYSATMAK: Geriletmek
TAYŞA: Hami
TAYŞAMAK: Himaye etmek
TAYSU: Prens (Çince)
TAYSUN: Düşman
TAYZARMAK: Ayağa kalkmak
TAYZATMAK: Ayağa kaldırmak
TAZ: 1. Kel 2. Saçkıran hastalığı
TAZA: Gürbüz
TAZAMAY: Tabaka (tütün kutusu)
TAZARMAK: Kelleşmek
TAZARTMAK: Usturalatmak
TAZAY: Hazırol
TAZAYMAK: Hazırolda beklemek
TAZAYTMAK: Hazırola geçirmek
TAZIL: Ağaç kökü
TAZKA: Akbaba kuşu
TAZKIL: 1. Ağaçsız alan 2. Zirve
TAZKURSAK: Mide
TAZLAMAK: Zor beğenmek
TAZLAN: Av köpeği
TAZLANMAK: Beğenmezlik etmek
TAZRAMAK: Çatırdamak
TAZRATMAK: Çatırdatmak
TEBEK: 1. Tümsek 2. Meme
TEBELMEK: Tümsek oluşmak
TEBELTMEK: Tümsek oluşturmak
TEBEMEK: Şişmek
TEBENMEK: Şişkinleşmek
TEBER: Baltalı mızrak
TEBERMEK: Yukarı çıkmak
TEBETEY: Takke
TEBETMEK: Yukarı çıkarmak
TECELMEK: İkram görmek
TECEM: Ticaret
TECEMEK: Ticaret yapmak
TECEMEN: Tüccar
TECEMER: 1. Ekonomist 2. İktisatçı
TECEN: Yoğurt tulumu
TECEREN: Kapitalist
TECERMEK: Para biriktirmek
TECERMEN: Burjuva
TECETMEK: İkram etmek
TECEV: Borsa oyunu
TECEY: Borsa
TECİMÇİ: Tacir
TECİNMEK: Ticaret yapmak
TECİRGEN: Para kazandıran
TECİRMEK: Para kazanmak
TECİRTMEK: Para kazandırmak
TEDİRGEMEK: Husursuzlunmak
TEDİRGETMEK: Huzursuz etmek
TEFE: Faiz
TEFECİ: Faizci
TEG: 1. Gibi 2. Rol [“g” ile yazılır]
TEGERE: Dair
TEGİ: Akraba
TEGİL: Kör
TEGİLMEK: Körleşmek
TEGİM: Liyakat
TEGİMLİ: Layık
TEGİMSİZ: Layık olmayan
TEGİNÇ: Kabul
TEGİNMEK: Kabullenmek
TEGİŞ: Rastlantı
TEGİŞMEK: Rastlaşmak
221
TEĞEK: Tel köprüsü (çalgı)
TEĞELEK: 1. Oval 2. Geoid
TEĞELEMEK: Halka oluşturmak
TEĞELENMEK: Halka olmak
TEĞEN: Rayiç
TEĞENCEK: Kına gecesi
TEĞENEK: Yaban gülü
TEĞENMEK: Gurbete gitmek
TEĞER: Makara
TEĞERÇEK: 1. Çark 2. Topaç
TEĞEREK: Daire
TEĞERLEK: Kız kuşu
TEĞERME: Daire
TEĞERMEK: Dönmek
TEĞET: Mümas
TEĞİRGEN: Kuşkonmaz (bitki)
TEĞİRMEK: Dönmek
TEĞİRTMEK: Döndürmek
TEĞİZ: Atın alnındaki aklık
TEĞMİL: Leke
TEĞREBİ: Kilise
TEĞREK: 1. Halka 2. Çember
TEĞÜRGE: 1. Banliyö 2. Varoş
TEKÇE: Raf
TEKE: Erkek keçi
TEKEL: Temmuz ayı
TEKELEMEK: Yolsuzluk yapmak
TEKELEMÜYÜZ: Salyangoz
TEKELDEY: Çember
TEKERME: Jant
TEKERMEK: Etrafını çevirmek
TEKET: Zift
TEKİLEMEK: Vekalet vermek
TEKİLENMEK: Vekalet almak
TEKİLEŞMEK: Vekalet kurmak
TEKİN: 1. Prens 2. Şehzade
TEKİR: Çizgili
TEKİŞ: 1. Hücum 2. Nihayet
TEKİŞMEK: Nihayete ermek
TEKİT: Vekil
TEKİZ: Ahad (tek)
TEKLEÇ: Deniz yengeci
TEKLERMEK: Santrifüjlenmek
TEKLERTMEK: Santrifüjlemek
TEKME: Maç
TEKMEK: Vasıl olmak
TEKRE: Daire
TEKREK: Abluka
TEKRELEMEK: Ablukaya almak
TEKRELENMEK: Ablukaya alınmak
TEKSİLEMEK: Aranje etmek
TEKSİLENMEK: Aranje olmak
TEKSİLETMEK: Aranje etmek
TEKSİN: 1. Eşit 2. Denk
TEKŞİ: Eşit
TEKŞİLMEK: Eşitlenmek
TEKŞİLTMEK: Eşitlemek
TEKŞER: Hesap
TEKŞERMEK: Hesaplamak
TEKŞİRME: Muayene
TEKŞİRMEK: Muayene etmek
TEKÜLGÜ: Üniforma
TEKZİNÇ: Devridaim
TEKZİNDİRMEK: Devretmek
TEKZİNMEK: Devridaim etmek
TEKZİRME: 1. Tahlil 2. Analiz
TEKZİRMEK: Tahlil / analiz etmek
TELBE: Meczup
TELBİÇİK: Telgraf
TELBİÇMEK: Telgraf çekmek
TELCİKMEK: Liflenmek (lif olmak)
TELÇEKER: Telgraf
TELÇEKMEK: Telgraf çekmek
TELÇİK: Lif
TELE: Elyaf
TELEGE: Araba
TELEK: 1. Armağan 2. Hediye
TELEKEY: Kainat
TELEM: 1. Zülüf 2. Kakül
TELEMEK: Ehlileştirmek (hayvan)
TELENİR: Alüminyum
TELENMEK: Ehlileşmek (hayvan)
TELERMEK: Nemlenmek
TELERTMEK: Nemlendirmek
TELEY: 1. Kemer 2. Hayli
TELEZ: Baygınlık
TELEZİMEK: Baygınlık geçirmek
TELGEÇER: Telgraf
TELGEÇMEK: Telgraf çekmek
TELGEMEK: Can sıkmak
TELGEN: Çaylak kuşu
TELGENMEK: Canı sıkılmak
TELİK: Erzak
TELİNMEK: Aklı başından gitmek
TELKİN: Karaca (hayvan)
TELMİR: Selam (namazda)
TELMİRMEK: Sağa sola bakınmak
TELPEK: Kadın şapkası
TELSİZ: Kablosuz iletişim aracı
222
TELTE: Çinko
TELVİ: Meczup
TEM: 1. Evlilik hediyesi 2. Örnek
TEMDEK: 1. İmla işareti 2. Mühür
TEMDEKLEMEK: İşaret koymak
TEMDEKLENMEK: İşaretlenmek
TEMEGE: Fil (satranç)
TEMEGELÇİN: Yusufçuk böceği
TEMEĞÇİN: Deve kuşu
TEMEK: Pencere
TEMEN: Çuvaldız
TEMENÇE: Toplu iğne
TEMEŞ: Taklit
TEMEŞMEK: Taklit etmek
TEMGET: İşaret
TEMİŞ: Sahur
TEMREN: Ok ucu
TEMSEMEK: Mücadele etmek
TEMÜGE: Maden cevheri
TEMÜN: Jant (Mançuca)
TENBE: Koşum takımı (atçılık)
TENÇEK: Pense
TENÇEMEK: Isırmak
TENÇETMEK: Isırtmak
TENÇMEK: Pense ile sıkmak
TENÇİLMEK: Pense ile sıkılmak
TENDEME: Formül
TENDEMEK: Formülüze etmek
TENDEV: Formül
TENEÇİR: Kız böceği
TENEK: Hava
TENEKİR: Boraks
TENELGEÇ: Taklacı kuş
TENELMEK: Yükselmek
TENERMEK: Dikelmek
TENERTMEK: Dikeltmek
TENEŞMEK: Denkleşmek
TENG: 1. Pruva 2. Ölçü [“g” ile yazılır]
TENGE: Jeton
TENGER: Gökyüzü
TENGERLENMEK: Felek dönmek
TENGEŞ: Akord (çalgı)
TENGEŞMEK: Akord olmak (çalgı)
TENGEŞTİRMEK: Akord etmek
TENGİK: Ortoepedi
TENGİKÇİ: Ortopedi doktoru
TENGİN: Göl (Mançuca)
TENGİR: Daire
TENGİRÇEK: Dairesel
TENGİREK: Kirmen (eğirmen)
TENGİRŞEK: Atmosfer
TENGİŞER: Berabere (maç)
TENGİŞERMEK: Berabere kalmak
TENGİŞMEK: Berabere kalmak
TENGRİ: Tanrı (çoğulu yoktur)
TENGRİDEM: İlahi
TENGRİKEN: Tanrı’ya inanan
TENGZE: Pazar tezgahı (Çince)
TENGZEÇİ: Pazar satıcısı (Çince)
TENİK: 1. Azimli (kararlı) 2. Şimdi
TENİM: Azim (kararlılık)
TENİLMEK: Havalanmak
TENİLTMEK: Havalandırmak
TENİRGEN: Teist (Tanrı’ya inanan)
TENİRMEK: Havalanmak (uçmak)
TENİRTMEK: Havalandırmak
TENİŞMEK: İki parçaya bölünmek
TENİŞTİRGEÇ: Ekvator
TENİŞTİRMEK: İki parçaya bölmek
TENİT: Hava
TENİTMEK: Kuşu göğe salmak
TENKLEMEK: Ölçmek
TENKLENMEK: Ölçülmek
TENLEMEK: Hava üflemek
TENLENMEK: Hava üflenmek
TENMEK: Havalanmak
TENREMEK: Sersemlemek
TENRETMEK: Sersemletmek
TENSELEMEK: Sendelemek
TENSELETMEK: Sendeletmek
TENŞİR: Müsavi (denk)
TENŞİRMEK: Müsavileştirmek
TEP: Zemin
TEPÇEK: Asfalt silindiri
TEPEĞEN: Jet motoru
TEPEK: 1. Nişan oyunu 2. Okçuluk
TEPER: Tepkili (silah, mekanizma)
TEPİLENMEK: İlca olmak
TEPİLETMEK: İlca etmek
TEPİME: Az pişmiş ekmek
TEPİMEK: Az pişmek (hamur)
TEPİNÇ: Empüls
TEPİTMEK: Az pişirmek (hamur)
TEPİR: Kalbur
TEPİRMEK: Elemek
TEPİZ: Sürülmüş toprak
TEPİZLİK: Sürülecek tarla
TEPİZMEK: Tarla sürmek
TEPKE: Refleks
223
TEPKESEL: Refleksif
TEPKİÇ: Mahmuz
TEPKİN: Tempo
TEPKİNÇEK: Tempolu
TEPKİNÇEMEK: Tempo tutmak
TEPKİNMEK: Tempo tutmak
TEPKİNŞEK: Tahterevalli
TEPKÜÇ: Patos (harman makinesi)
TEPME: Macun
TEPRENİŞ: Sarsıntı
TEPRENMEK: Sarsılmak
TEPRET: Sarsıntı
TEPRETMEK: Sarsmak
TEPSEK: Dans
TEPSEMEK: Dans etmek
TEPSENMEK: Dans etmek
TEPSERMEK: Nüksetmek
TEPSETMEK: Dans ettirmek
TEPSEV: Halk oyunu (folklor)
TEPSEVÇİ: Halk oyuncusu (folklor)
TEPSİMEK: Sakinleşmek
TEPSİNMEK: Sakinleşmek
TEPSİRMEK: Dudağı şişmek
TEPSİTMEK: Sakinleştirmek
TEPŞEK: Çay tabağı
TEPŞÜR: Toplu iğne
TERBE: Liken
TERBEĞEN: Öğütme makinesi
TERÇİ: Amele (yevmiye işçisi)
TERDEK: Penis
TERDEM: 1. Akraba 2. Hısım
TEREÇE: 1. Zarif 2. Narin
TEREK: 1. Ağaç 2. Kavak ağacı
TEREKEME: 1. Siperlik 2. Sütre
TEREŞ: Zahmet
TEREŞMEK: Zahmet çekmek
TERGE: Araba
TERGEÇİ: Arabacı
TERGEM: 1. Araştırma 2. Tasavvur
TERGEME: 1. Hesap 2. Araştırma
TERGEMEK: Hesaplamak
TERGENMEK: Hesaplanmak
TERGEŞ: Soruşturma
TERGEŞMEK: Soruşturmak
TERGEV: 1. Bilanço 2. Rapor
TERGEVÇİ: Bilanço uzmanı
TERGİ: 1. Sofra 2. Masa
TERGÜ: Dizi
TERGÜÇÜ: Mürettip
TERİK: Mısır (bitki ve tane)
TERİLGEN: 1. Mahsul 2. Hazır
TERİLGİ: 1. Kanaat 2. Harman yeri
TERİLGİN: Hasat
TERİLMEK: Kanaat edinmek
TERİLTMEK: Kanaat edindirmek
TERİM: 1. Eylül ayı 2. Şeref
TERİNÇEK: Agel (baş çemberi)
TERİNMEK: Ter tutmak
TERİŞ: 1. Maç (spor) 2. Antrenman
TERİŞME: Antrenman
TERİŞMEK: Antrenman yapmak
TERK: Derhal
TERKE: Ücret
TERKEK: 1. Bohça 2. Römork
TERKELMEK: Kaydolmak
TERKEMEK: Kaydetmek
TERKEN: 1. Savaş arabası 2. Amir
TERKENMEK: Hüküm vermek
TERKEŞ: Kayıt
TERKEŞMEK: Kaydolmak
TERKEV: Kayıt
TERKİMEK: Sıçramak
TERKİN: Acele
TERKİŞ: Münakaşa
TERKİŞLENMEK: Münakaşa etmek
TERKİŞMEK: Münakaşa etmek
TERMEG: Tohum [Termek]
TERMEK: Tohum saçmak / ekmek
TERMİL: Arzu
TERMİLMEK: Arzulamak
TERNEME: 1. Tahlil 2. Analiz
TERNEMEK: Tahlil / analiz yapmak
TERNEV: Oluk
TERPEK: Pide
TERSEK: Metal
TERSELMEK: Tersine dönmek
TERSELTMEK: Tersine döndürmek
TERSEVİRMEK: Tersine çevirmek
TERSEYGEN: Ters / aksi insan
TERSEYMEK: Ters / aksi gitmek
TERSİNME: Hafif terleme
TERSİNMEK: Hafif terlemek
TERSİYEK: Boz fare
TERTE: Rod (araba)
TERTMEG: Pide [Tertmek]
TERTMEK: Dengelemek
TERÜV: Tertip
TERÜVÇÜ: Mürettip
TERVEN: Hukuk
224
TERZE: Hıristiyan (Farsça)
TESKEMEK: Firar etmek
TESKERLEMEK: Geri dönmek
TESKERLENMEK: Geri dönmek
TESKİN: Firari
TESMEK: Kaçmak
TEŞGİÇ: Kağıt deleceği
TEŞİK: Hendek
TEŞİLMEK: Kazılmak
TEŞİNİV: Striptiz
TEŞİNİVCİ: Striptizci
TEŞİNMEK: Soyunmak
TEŞİTMEK: Soyundurmak
TEŞKERMEK: Aktarmak
TEŞMEK: 1. Kazmak 2. Soymak
TETEY: Yürümeye başlama (çocuk)
TETEYLEMEK: Yürümeye başlamak
TETİR: Bitki boyası
TETİRMEK: Boyamak (bitki)
TEV: Fesat
TEVEK: Çocuk oyunu
TEVER: Devir
TEVEREK: Civar
TEVERENMEK: Çevrilmek
TEVERETMEK: Çevirmek
TEVERMEK: Çevirmek
TEVGİ: İlk (birinci)
TEVKE: Mancınık
TEVKER: Ayna
TEVLEMEK: Hile yapmak
TEVLİK: 1. Gün (24 saat) 2. Hile
TEVME: Seri (dizi)
TEVMEK: Dizmek
TEVRENÇEK: Sarkaçlı saat
TEVRENGÜÇ: Pandül
TEVRENİŞ: Salınım
TEVRENMEK: Salınmak
TEVRETMEK: Salındırmak
TEVSEMEK: Haset etmek
TEVSENMEK: Haset etmek
TEVŞEMEK: Karışmak (ip, tel)
TEVŞİTMEK: Karıştırmak (ip, tel)
TEVZE: 1. Peşin 2. Hele
TEVZEMEK: Peşin ödemek
TEVZENMEK: Peşin ödenmek
TEY: 1. Eş 2. Diğeri
TEYLE: Sadece (Mançuca)
TEYLEĞEN: Çaylak kuşu
TEYLEK: Servis
TEYLEMEK: Servis yapmak
TEYMEK: Dinlenmek
TEYZİRMEK: Temas etmek
TEZDİRMEK: Acele ettirmek
TEZEM: Sıra
TEZEMLEMEK: Sıralamak
TEZEMLENMEK: Sıralanmak
TEZGELE: Sedye
TEZGERE: Sedye
TEZGİNÇ: 1. Tavaf 2. Dönemeç
TEZGİNDİRMEK: Döndürmek
TEZGİNMEK: Tavaf etmek
TEZİK: Arap
- Tezikçe: Arapça
- Tezikye: Arapya (Arabistan)
TEZİK: 1. Acele 2. Vergi 3. Seyahat
TEZİKMEK: Acele etmek
TEZİN: Acilen
TEZİNLEMEK: Acele etmek
TEZİNLETMEK: Acele ettirmek
TEZİNLEY: Acil
TEZİNMEK: Telaşlanmak
TEZİŞMEK: Acele edişmek
TEZİTMEK: Acele ettirmek
TEZLEMEK: Hızlanmak
TEZLEŞMEK: Hızlanmak
TEZLETKEÇ: Hızlandırıcı
TEZLETMEK: Hızlandırmak
TEZLEYİN: Derhal
TEZLİK: 1. Frekans 2. Acele
TEZLİKÖLÇER: Frekansmetre
TEZME: Aceleci
TEZMEK: Acele etmek
TEZPİŞMEK: Çabuk pişmek
TEZÜREK: Tezcanlı
TIÇAVUL: Tarla faresi
TIÇKAN: Fare
TIĞ: 1. Küme 2. Dikiş şişi
TIĞA: Dayı
TIĞAL: Rüzgar
TIĞAMAK: Körelmek
TIĞANMAK: Körelmek
TIĞATMAK: Köreltmek
TIĞILMAK: Takviye olmak
TIĞITMAK: Takviye etmek
TIĞIZ: Kesif
TIĞIZLIK: 1. İzdiham 2. Kesafet
TIĞLAMAK: Tığ ile örmek
TIĞMAK: Tığ ile dikmek
TIĞRAK: 1. Postacı 2. Sağlam
225
TIĞRAMAK: Posta götürmek
TIĞRATMAK: Posta vermek
TIĞZA: Teyze
TIKANAK: Şişe mantarı
TIKANSAK: Sürekli tıkanan
TIKANSAMAK: Tıkanır gibi olmak
TIKANSAR: Tıknefes
TIKARAK: Amboli
TIKARIK: Ambolik
TIKAYMAK: Nefesi daralmak
TIKIÇ: Kuru fasülye
TIKIR: Akçaağaç
TIKIRMAK: Tıkırtı çıkmak
TIKIZ: Tıpa
TIKIZMAK: Tıpalanmak
TIKIZLAĞAÇ: Conta
TIKIZLAMAK: Tıpalamak
TIKMA: Fiske
TIKMAG: Gaga [Tıkmak]
TIKMAK: Gagası ile almak (kuş)
TIKTAMAK: Doldurmak
TIKTANMAK: Dolmak
TILDAK: Bahane
TILDAMAK: Bahane bulmak
TILDAN: Cıvık
TILDANMAK: Cıvıklaşmak
TILGI: Hamur
TILIKMAK: Bahane bulmak
TILTAK: Bahane
TIN: 1. Huzur 2. Rahat
TINALGAÇ: Ölüm meleği
TINALMAK: Rahatlamak
TINALTMAK: Rahatlatmak
TINAMAK: Ölmek
TINANMAK: Huzura ermek
TINAZ: 1. Balya 2. Saman yığını
TINCAN: Kandil
TINÇ: 1. Müsterih 2. Huzurlu
TINÇAMAK: Gevşemek
TINÇALMAK: Müsterih olmak
TINÇARMAK: Huzur bulmak
TINÇAY: Müreffeh
TINÇAYMAK: Müreffeh olmak
TINÇI: Bekçi
TINÇLIK: Huzur (içsel)
TINDIRMAK: Rahatlatmak
TINGI: 1. Ton (ses) 2. Tınlama
TINI: Ritim
TINIÇ: Hareke (noktalama)
TINIK: Nefs (can)
TINIM: Huzur (içsel)
TINIMLI: Huzurlu (içsel)
TINIMSIZ: Huzursuz (içsel)
TINIŞ: 1. Sakinlik 2. Paydos
TINIŞLANMAK: Sakinleşmek
TINIŞLATMAK: Sakinleştirmek
TINIZ: İtidal
TINKAYMAK: Zıbarmak (argo)
TINKAZ: Nefret
TINLAK: Steteskop
TINLAMAK: Steteskopla dinlemek
TINLAR: Söz dinleyen
TINLARMAK: Söz dinlemek
TINLATMAK: Göğüs dinletmek
TINLAV: Dinleme (steteskopla)
TINLAVAÇ: Steteskop
TINLAVÇI: Göğüs doktoru
TINLIK: Huzur
TINMA: 1. Rahat 2. Susma
TINMAK: 1. Rahatlamak 2. Susmak
TINMAZAK: Laf anlamaz
TINSIRAMAK: Öfkelenmek
TINSIRATMAK: Öfkelendirmek
TIRAK: 1. İshal 2. Diyare
TIRIN: Saman
TIRINÇ: Kuşburnu marmelatı
TIRINÇI: Saman toplayıcı
TIRIŞMAK: Kırışmak
TIRIŞTIRMAK: Kırıştırmak
TIRKA: Sıra (dizi)
TIRKAŞ: Soğanlı, yağlı yarma aşı
TIRKAZ: Kapı sürgüsü
TIRMAÇ: Sırt yükü
TIRMAK: Tırmıklamak
TIRMAN: Tırmık makinesi
TIRMAŞKAN: Tırmanıcı bitki
TIRNAŞ: Gayret
TIRNAŞKAN: Gayretli
TIRNAŞMAK: Gayret etmek
TIRNAVIŞ: Tırmık
TIRTIR: Triportör (üçtekerli araba)
TIŞTAMAK: Tatile gitmek
TIŞTAN: Tatil
TIŞTANMAK: Tatil yapmak
TIŞTARMAK: Tatile çıkmak
TIYGI: İnsaf
TIYGILI: İnsaflı
TIYILGAN: İllegal
TIYILMA: 1. Men 2. Perhiz
226
TIYILMAK: Men edilmek / olmak
TIYIM: Men (yasak)
TIYMAK: Men etmek
TIYNAK: Mütevazi (alçak gönüllü)
TIYNAMAK: Tevazu etmek
TIYNARMAK: Tevazu göstermek
TİGEN: Köknar (noel) ağacı
TİGENEK: Dulavrat otu
TİGEZ: Denk
TİGEZLEÇ: Denklem
TİGİN: Prens
TİGİNÇE: Prenses
TİGİV: Terzilik
TİGİVÇİ: Terzi
TİĞİZ: Müsavi
TİĞMEK: Eğmek
TİKE: 1. Sarp 2. Cüz (bölüm)
TİKİ: 1. Fısıltı 2. Tıkırtı
TİKİLEMEK: Fısıldamak
TİKİLEŞMEK: Fısıldaşmak
TİKİSİZ: Tıkırtısız
TİKİŞMEK: İtişmek
TİKMEK: İtmek
TİKREMEK: Tıkırdamak
TİKRETMEK: Tıkırdatmak
TİLBE: Meczup
TİLBEREN: Hyoscyamus otu
TİLBEZEK: Caprimulginae türü kuş
TİLÇEK: Küçük dil
TİLÇİ: Muhbir
TİLEK: 1. Merkür 2. Utarid
TİLEP: Memnuniyet
TİLGE: 1. Parça 2. Dilim
TİLGELEMEK: Parçalamak
TİLGELENMEK: Parçalanmak
TİLGELETMEK: Parçalatmak
TİLGEN: Çaylak kuşu
TİLKEV: Konuşma güçlüğü
TİLMEK: Muhbirlik etmek
TİLMEN: Muhbir
TİLMER: Lisan
TİLVİZ: Bekas (su çulluğu) kuşu
TİMEK: Hazırlamak
TİMENMEK: Hazırlanmak
TİMNEK: Hazırlık
TİMNEMEK: Hazırlanmak
TİMNETMEK: Hazırlatmak
TİN: Ruh
TİNÇEMEK: Teskin olmak
TİNÇELMEK: Huzur bulmak
TİNÇETMEK: Teskin etmek
TİNÇGÜN: Pazar günü
TİNDEŞ: Ruh eşi (mecazen)
TİNDEŞMEK: Aynı akıldan olmak
TİNE: 1. Mukayese 2. Berabere
TİNELMEK: Kıyaslanmak
TİNEMEK: Kıyaslamak
TİNETMEK: Kıyaslatmak
TİNGELE: Tarhana çorbası
TİNLENEK: Tatil
TİNME: Nefes alma
TİNMEK: Nefes almak
TİNSEL: Ruhsal
TİNSİZ: Ruhsuz
TİRBENMEK: Sarsılmak
TİRBETMEK: Sarsmak
TİRE: 1. Mahal 2. Müştereken
TİRELİK: Civar
TİREMEK: Payandalamak
TİREN: 1. Payanda 2. Seviye
TİRENMEK: Payandalanmak
TİREŞMEK: Çatılmak (yapı)
TİREŞTİRMEK: Çatmak (yapı)
TİREVİÇ: Payanda
TİREYEK: Mahalle
TİRGEÇ: Hakaret
TİRGELMEK: Küfredilmek
TİRGEMEK: Küfretmek
TİRGENMEK: Azarlamak
TİRGEŞMEK: Küfretmek (karşılıklı)
TİRGEV: Küfür
TİRGİRMEK: İhya olmak
TİRGİTMEK: İhya etmek
TİRGİZ: Rol
TİRGİZME: Rol yapma
TİRGİZMEK: Rol yapmak
TİRİK: Meşgul
TİRİKLİK: Meşguliyet
TİRİL: Kuruluş
TİRİLMEK: Kurulmak
TİRİM: 1. Meşgale 2. Gaile
TİRİN: Cemaat
TİRİNMEK: Cemaat oluşturmak
TİRİŞ: Gayret
TİRİŞMEK: Gayret etmek
TİRİZ: İtina
TİRİZMEK: İtina göstermek
TİRKEK: Vagon
TİRKELGEN: Tescilli
227
TİRKELMEK: Peş peşe eklenmek
TİRKEMEK: Peş peşe eklemek
TİRKENMEK: Tescillenmek
TİRKEŞ: Su birikintisi
TİRKEŞME: Çeltik tarlası
TİRKEŞMEK: Birikmek
TİRKETMEK: Tescil etmek
TİRKEV: Tescil
TİRKİŞ: Kervan
TİRLEMEK: Hasıl etmek
TİRLENMEK: Hasıl olmak
TİRLİK: Mahsul
TİRME: 1. Çadır 2. Tente 3. Çit
TİRMEK: 1. Kurmak 2. Uğraşmak
TİRMEN: El değirmeni
TİRMENMEK: Kurulmak
TİRMEŞMEK: Tırmanmak
TİRNEK: İtina
TİRNEMEK: İtina göstermek
TİRSEK: Arpacık sivilcesi
TİRZEK: Köşe
TİŞMEG: Çörek [Tişmek]
TİŞMEK: Kemirmek
TİŞMEN: Ağaç kurdu
TİŞTENKEY: Çakır diken
TİTİK: Harç (inşaat)
TİTİKÇİ: Harç işçisi
TİTİR: Dişi deve
TİTMEK: Teberru etmek
TİTRENÇ: Rezonans
TİTREV: Ton (ses)
TİVELEK: Zürafa
TİYEK: Tuş (düğme)
TİYEMEK: Yüklemek
TİYEN: 1. Kuruş (para) 2. Kazan
TİYENMEK: Yüklenmek
TİYETMEK: Yükletmek
TİYGİÇ: İşaret çubuğu
TİYİN: Sincap
TİYİNMEK: İsabet etmek
TİYİR: İsabet
TİYİRMEK: İsabet ettirmek
TİYİŞ: 1. İsabet 2. Aidiyet
TİYİŞMEK: Ait olmak
TİYİŞLİ: 1. İsabetli 2. Ait
TİYMEK: Değeri olmak
TİYRE: Mahalle
TİYREVÜŞ: Firkete
TİZDEV: Katar
TİZE: Sıra (dizi)
TİZENÇ: Bahane
TİZENMEK: Bahane etmek
TİZETMEK: Bahane bulmak
TİZGEMEK: Firar etmek
TİZGEN: Firari
TİZGENÇEK: Şizofreni
TİZGENDİRMEK: Şizofren olmak
TİZGENMEK: Aklını kaçırmak
TİZGER: Fren
TİZGERLEMEK: Fren yapmak
TİZGERLENMEK: Frenlenmek
TİZGİN: Mısra
TİZGİNMEK: Sıralanmak
TİZGİRMEK: Sıraya girmek
TİZGİTMEK: Sıraya sokmak
TİZİK: 1. Saf (dizi) 2. Tespih
TİZİM: 1. Silsile 2. Liste
TİZİNMEK: Teselsül etmek
TİZİTMEK: Kaçırmak
TİZKİRMEK: Kaçırmak
TİZLİK: 1. Hız 2. Sürat
TİZME: 1. Silsile 2. Liste
TİZMEK: 1. Listelemek 2. Kaçmak
TOÇULDAY: Şaman postu
TOD: Tam [“d” harfi ile yazılır]
TODAMA: Tamlama
TODAMAK: Tamlamak
TODANMAK: Tamlanmak
TODUNMAK: Dolmak
TODURMAK: Doldurmak
TOGA: 1. Küre 2. Hastalık
TOGALAK: Küre
TOGALAMAK: Numaralamak
TOGALANMAK: Numaralanmak
TOGALI: Hastalıklı
TOGAN: 1. Rakam 2. Numara
TOGASIZ: Sıhhatli
TOGAY: 1. Rızık 2. Küçük orman
TOGAYBAŞ: Yay boynuzlu hayvan
TOGAYMAK: Rızıklanmak
TOGUNA: Çadır penceresi / bacası
TOĞ: 1. Ak dağ keçisi 2. Rakam
TOĞA: 1. Hilkat 2. Fıtrat
TOĞALAK: Tahta top
TOĞALAMAK: Yuvarlamak (rakam)
TOĞALANMAK: Yuvarlanmak
TOĞALMAK: Yuvarlanmak
TOĞAN: 1. Set 2. Bent
TOĞANAK: Baraj
228
TOĞANMAK: Set çekilmek
TOĞAŞ: İrtical
TOĞAŞMAK: İrticalen söylemek
TOĞATMAK: Set çekmek
TOĞAY: 1. Kavis 2. Vadi
TOĞBUÇAK: Dikdörtgen
TOĞDUK: Toy kuşu
TOĞDUR: Cadı [550]
TOĞGU: 1. Aritmetik 2. Matematik
TOĞLAK: Küre
TOĞLAM: 1. Hesap 2. Piyes
TOĞLAMAK: Hesaplamak
TOĞLANÇAK: Hesap makinesi
TOĞLANMAK: Hesaplanmak
TOĞLAŞMAK: Piyes oynamak
TOĞLATMAK: Hesaplatmak
TOĞMA: Yerli (halk)
TOĞMAÇ: Kuskus
TOĞMAŞ: Kuskus yemeği
TOĞMAK: İlham gelmek
TOĞRAK: 1. Kavak ağacı 2. Kütük
TOĞRAMAÇ: Söğüş
TOĞRAMAK: Dilimlemek
TOĞRAMAŞ: Cacık
TOĞRATMAK: Dilimletmek
TOĞRUL: Anka kuşu
TOĞRULÇAK: Anka kuşu yavrusu
TOĞRULMAK: Dilimlenmek
TOĞSUK: Tevellüt
TOĞUL: Geoid
TOĞULMAG: Şeftali [Toğulmak]
TOĞULMAK: Yuvarlaklaşmak
TOĞUM: 1. Üreme 2. Kurban [551]
TOĞUN: Jant
TOĞUNÇAK: Kadın çizmesi
TOĞUNÇU: Amele (işçi)
TOĞUNMAK: İş yapmak
TOĞUR: Küre
TOĞURÇAK: 1. Gonca 2. Tomurcuk
TOĞURÇUK: Tomurcuk
TOĞURDA: 1. Cacık 2. Ayran
TOĞURGU: Boynuzsuz geyik
TOĞURMAK: Tecavüz etmek
TOĞURTKA: Ağaçkakan kuşu
TOĞURTMAK: Delik açmak
TOĞZUN: Zerre
TOHU: Küfür
TOHUÇU: Küfürbaz
TOHUM: Eyer keçesi
TOHUMAK: Eyer bağlamak
TOHUNÇ: Hakaret
TOHUNMAK: Hakaret etmek
TOHUNMAZ: Parya (kast sistemi)
TOKAÇ: Çamaşır topuzu
TOKAL: Kuma (ikinci eş)
TOKALAÇ: Agel (baş çemberi)
TOKAN: İlmek
TOKAT: Şamar
TOKAY: Orman tanrısı (mitoloji)
TOKLAMAK: Beslemek
TOKLANMAK: Beslenmek
TOKLATMAK: Besletmek
TOKMAÇ: 1. Kuskus 2. Makarna
TOKMAG: Tahta çekiç [Tokmak]
TOKMAK: 1. Vurmak 2. Doymak
TOKMAN: Mart ayı
TOKMAŞ: Erişte
TOKNASBAĞA: Kara kaplumbağası
TOKSAMAK: Doyar gibi olmak
TOKSAN: Üç aylar (İslamiyet’te)
TOKSAR: Turuncu renk
TOKSAY: Sırt çantası
TOKSUMAK: Kapı vurulmak
TOKSUTMAK: Kapı vurmak
TOKŞUN: Vahşi
TOKTA: 1. Sekte 2. Tedbir 3. Sebat
TOKTAĞAN: Statik
TOKTALAMAK: Es vermek (müzik)
TOKTALANMAK: Sekteye uğramak
TOKTALATMAK: Sekteletmek
TOKTAM: Mütareke (ateşkes)
TOKTAMAK: Mola vermek
TOKTAMAL: Statik
TOKTAMAZ: Müebbed
TOKTAMIŞ: 1. Sabit 2. Sakin
TOKTAN: Gelincik (hayvan)
TOKTANMAK: Teskin olmak
TOKTAR: Dirayetli
TOKTAŞ: Teneffüs (mola)
TOKTAŞMAK: Teneffüs yapmak
TOKTATMAK: Teskin etmek
TOKTAV: Sekte
TOKTAVSIZ: Aralıksız
TOKU: 1. Merasim 2. Teamül
TOKUÇ: Çörek
TOKUGA: Tokmak
TOKULDAK: Ağaçkakan kuşu
TOKULMAK: Dövülmek
TOKUL: Kuma (ikinci eş)
229
TOKULU: Teamüle uygun
TOKULUK: Merasim elbisesi
TOKUM: Kurbanlık hayvan
TOKUMAK: Darp etmek
TOKUNAMAK: Sakinleşmek
TOKUNATMAK: Sakinleştirmek
TOKUNÇ: Tekstil
TOKUNMAK: Kurban kesmek
TOKUR: 1. Aksak 2. Dokumacı
TOKURCUN: Dokuztaş oyunu
TOKURGA: 1. Biberon 2. Emzik
TOKURGAK: Biberon emziği
TOKURGAMAK: Biberon emmek
TOKURGANMAK: Biberon emmek
TOKUŞ: 1. Tekstil 2. Emek 3. Harp
TOKUŞÇU: 1. Tekstilci 2. Emekçi
TOKUŞKAN: Vuruşkan
TOKUŞMAK: Dövüşmek
TOKUTMAK: Dövdürmek
TOKUZ: Sık dokunmuş kumaş
TOLA: 1. Bol 2. Çok
TOLADAY: Tümülüs
TOLAGAY: Sarık
TOLAKA: Yazı tura oyunu
TOLAMAK: İçini doldurmak
TOLAMIR: Yüzük parmağı
TOLAN: Şahane
TOLANA: Çakal eriği
TOLANMAK: Hatırlamak
TOLARÇAK: 1. Poşet 2. Torba
TOLAY: 1. Poşet 2. Tavşan
TOLAYIM: Topyekün
TOLAYSI: Psikolojik rahatsızlık
TOLAYSIMAK: Zihnen hasta olmak
TOLBUTAY: Hurma ağacı
TOLDU: Dahili
TOLDUKURGAN: Mozole
TOLGAK: 1. Karın ağrısı 2. Küpe
TOLGAM: Karın ağrısı
TOLGAMA: Mantık
TOLGAMAK: Karnı ağrımak
TOLGAMIŞ: Çörek
TOLGAN: Karın ağrısı
TOLGANMAK: İshal olmak
TOLGATMA: Doğum sancısı
TOLGATMAK: Karnı ağrıtmak
TOLGAY: Viraj
TOLGAYLAMAK: Viraj dönmek
TOLGUMAK: Rüya görmek
TOLKAN: Devri daim
TOLKANMAK: Devri daim etmek
TOLKUK: Yüzme simidi
TOLKUMAK: Dalgalanmak
TOLKUN: Coşku
TOLKUNMA: Coşma
TOLKUNMAK: Coşmak
TOLKUTMAK: Coşturmak
TOLMAÇ: Medyum (ruh çağırıcı)
TOLTA: 1. Kabza 2. Sap
TOLU: Dolu (yağış türü)
TOLUĞ: Rüşvet
TOLUĞMAK: Rüşvet almak
TOLUK: 1. Tamam 2. Köşe
TOLUKDURMAK: Tamamlamak
TOLUKMAK: Tamamlanmak
TOLUM: 1. Cephane 2. Mühimmat
TOLUMAK: Dolu yağmak
TOLUN: 1. Dolunay 2. Meşale
TOLUNDURMAK: İçini doldurmak
TOLUNMAK: İçi dolmak
TOLUR: Tazminat
TOLUTMAK: İçini doldurmak
TOM: 1. Cilt (kitap) 2. İlaç
TOMAĞA: Kuş gözlüğü [552]
TOMAK: 1. Gülle 2. Cümle
TOMALAK: Küre
TOMALMAK: Küreleşmek
TOMALTMAK: Küreleştirmek
TOMAR: 1. Rulo 2. Kodeks
TOMARMAK: Sarmak
TOMAT: Domates (Nahuaca)
TOMATIR: 1. Yığın 2. Küme
TOMAYAK: Baldırı çıplak
TOMBAY: Manda (camız)
TOMBUYAK: Nilüfer çiçeği
TOMÇU: Halk hekimi
TOMLUK: Tedavi
TOMLUMAK: Ateşi düşmek (kişi)
TOMLUTMAK: Ateşi düşürmek
TOMNAMAK: İlaçla tedavi etmek
TOMRA: Balalayka (Rus çalgısı)
TOMRUŞMAK: Tomurcuklanmak
TOMRUTMAK: Ucunu köreltmek
TOMSURMAK: Surat asmak
TOMSUTMAK: Surat asmak
TOMŞUK: Papağan gagası
TOMŞUR: Fil hortumu
TOMŞURMAK: Hortumlamak (fil)
TOMŞURTMAK: Hortum sarmak
230
TOMUR: 1. Nabız 2. Kök 3. Düğüm
TOMURÇAK: Palamut (meşe)
TOMURMAK: Tomruk kesmek
TOMURŞAK: Balık ağı
TOMURTKA: Matkap
TOMURTKAN: Ağaç sökme aracı
TOMURTMAK: Kökünden sökmek
TON: 1. İç giysi 2. Külot
TONA: 1. Sihirli ok 2. Moda
TONAK: Maskeli soygun
TONAMAK: Soygun yapmak
TONANMAK: Kostüm giymek
TONAR: Bahşiş
TONARMAK: Bahşiş almak
TONAT: Kostüm
TONATIR: Kostümcü
TONATMAK: Kostüm giydirmek
TONAV: 1. Soygun 2. Bahşiş
TONAZAK: Palto
TONGA: 1. Pars 2. Arslan burcu
TONGUÇ: İlk evlat
TONGURAK: Sustalı bıçak
TONKU: Hörgüç
TONKUR: Boynuzsuz (hayvan)
TONMAR: Islıklı ok
TONMAY: Margarin
TONUK: Teçhizat
TONUKLAMAK: Teçhiz etmek
TONUKLANMAK: Teçhiz olmak
TONUKLATMAK: Teçhiz etmek
TONULGAN: Teçhizatlı
TONULMAK: Teçhiz olmak
TONUZLAN: Brachynus böceği
TONYAĞ: Margarin
TONYAK: Kuzey
TOPA: Kale (satranç)
TOPALAN: Tespih böceği
TOPALANMAK: Tortop olmak
TOPALAŞMAK: Tortop olmak
TOPANAK: Bok böceği
TOPAR: 1. Hizip 2. Fırka
TOPATAR: Top (silah)
TOPKAR: Obüs (silah)
TOPLAĞ: Cami
TOPLAK: Toplantı alanı
TOPLANÇ: 1. Temerküz 2. Miting
TOPLANGA: Celse
TOPLANGAN: Celseye katılan
TOPLARGA: Kolektör
TOPLARGAMAK: Sürekli toplamak
TOPLAŞ: Miting
TOPLUMDAŞMAK: Sosyalleşmek
TOPLAVUK: Toplantı salonu
TOPRAMAK: Katılaşmak
TOPRANMAK: Katılaşmak
TOPRAŞMAK: Katılaşmak
TOPSAR: Brüksel lahanası
TOPSARMAK: Kat kat sarılmak
TOPSARTMAK: Kat kat sarmak
TOPŞUR: Moğol çalgısı (telli)
TOPŞURLAMAK: Topşur çalmak
TOPTALAMAK: Depolamak
TOPTALIK: Yığınak
TOPTALMA: Depo
TOPTALMAK: Depolanmak
TOPUR: Kestane
TOPURGAN: Yumuşak toprak
TOR: 1. Balık ağı 2. Tül 3. Mertebe
TORAĞ: Kuyrukluyıldız
TORAĞA: Kahya (çiftlik)
TORAK: Kümbet
TORALMAK: Sipere yatmak
TORAM: Siper
TORAMAK: Siper yapmak
TORAMAN: 1. Siper 2. Onurlu
TORAN: Alacakaranlık
TORANMAK: Hava kararmak
TORAP: 1. Kavşak 2. Dörtyol
TORAY: Domuz yavrusu
TORAZ: Apartman dairesi
TORBALAN: Torbalı cin [553]
TORBAS: Frenk üzümü
TORÇU: Ağcı
TORÇUK: 1. Bülbül 2. Koza
TORDAN: Gerdan
TORGA: 1. Kafes 2. Tekstil
TORGAK: Rulo
TORGAMAK: Kafese tıkmıak
TORGAN: 1. Ağaçkakan 2. Hapis
TORGANMAK: Kafese tıkılmak
TORGANUYU: Hapishane
TORGU: İpek
TORKA: Hapis / hücre cezası
TORKAN: Hapishane
TORLAĞAN: Keklik
TORLAK: 1. Acemi 2. Şalvar
TORLAMA: 1. Örgü 2. Ağ
TORLAMAK: 1. Örmek 2. Ötmek
TORLANMAK: Örülmek
231
TORMA: Turp
TORMAK: İnat etmek
TORMAL: File
TORMAZ: Fren (Rusça “Tormoz”)
TORMU: 1. Ömür 2. Hayat
TORMUŞ: Uzun ömürlü
TOROGA: Mamut
TORSAK: Asık suratlı
TORSAMAK: Surat asmak
TORSANMAK: Suratı asılmak
TORSATMAK: Surat astırmak
TORSLAK: Mürver ağacı
TORSMAG: Nasır [Torsmak]
TORSMAK: Nasırlaşmak
TORSUK: 1. İnat 2. Nasır
TORSUKMAK: İnatlaşmak
TORSUMAK: İnat etmek
TORSUNMAK: Nasırlaşmak
TORSUTMAK: Nasırlaştırmak
TORU: 1. Sertlik 2. Fazlalık
TORUK: 1. Kuvvetsiz 2. Ham
TORULGA: Kumru kuşu
TORULDURMAK: Kuvvet kesmek
TORULMAK: Kuvvetten düşmek
TORUM: Deve yavrusu
TORUMAK: İkamet etmek
TORUNMAK: İskan olmak
TORUMTAY: Bozdoğan kuşu
TORUTMAK: İskan etmek
TORUŞ: Niza
TORUŞMAK: Niza etmek
TORZUK: 1. Matara 2. Porsuk
TOS: Ağaç kabuğu
TOSAK: Bent
TOSALGA: Bariyer
TOSALMAK: Mani olunmak
TOSARMA: Set
TOSARMAK: Set çekmek
TOSKAL: 1. Baraj 2. Bent
TOSKU: Mania (engel)
TOSMA: Mania (engel)
TOSMAG: Müracat [Tosmak]
TOSMAK: Müracat etmek
TOSULDAMAK: Kafasını çarpmak
TOSULDAŞMAK: Kafa çarpışmak
TOSUTMAK: Mani olmak
TOŞKAN: Ankara tavşanı
TOŞKURMAK: Baskın yapmak
TOŞMAK: Dolmak
TOTAR: Papağan (Moğolca)
TOTUĞAN: Papağan [554]
TOTUR: Nisan ayı
TOVAR: Emtia (ticari mal) [555]
TOVARDAŞ: Mal ortağı
TOVARSAK: Malperest
TOVARSAMAK: Mal sevmek
TOVÇA: Mermi
TOVÇU: Vecize
TOVÇUMAK: Veciz söz söylemek
TOVMAK: Fikir savunmak
TOVŞUR: Gitar
TOVŞURÇU: Gitarist
TOVŞURMAN: Gitarist
TOVUCA: Tetanos
TOVULGA: 1. Mihver 2. Anafikir
TOVULMAK: Fikir savunulmak
TOVZA: 1. Meme ucu 2. Şişe ağzı
TOVZAMAK: Emmek
TOY: 1. Şenlik 2. Acemi
TOYAK: At zırhı
TOYAMAK: Şenlik yapmak
TOYAN: Şenlik sahibi
TOYANMAK: Eğlenmek
TOYATMAK: Eğlendirmek
TOYAŞ: Düğün yemeği
TOYAŞMAK: Düğün yemeği yemek
TOYAZ: Parti (eğlence)
TOYÇUK: Parti (eğlence)
TOYDU: Dünya [556]
TOYDUR: Paytak yürüyüş
TOYDURMAK: Paytak yürümek
TOYDURTMAK: Paytak yürütmek
TOYDUZ: Amatör
TOYGA: Yoğurt çorbası
TOYGAÇ: Peskütan
TOYGAMAK: Şenlik yapmak
TOYGAN: Şenlik sahibi
TOYGAR: Tarla kuşu
TOYGAŞ: Düğün çorbası
TOYGUN: Encümen üyesi
TOYGUR: Acemi
TOYGURMAK: Acemilik etmek
TOYGUZ: Tatmin
TOYGUZMAK: Tatmin olmak
TOYLAK: 1. Acemi 2. Şenlik alanı
TOYLAMAK: Ziyafet vermek
TOYLANMAK: Ziyafette bulunmak
TOYLAŞ: Şölen
TOYLAŞMAK: Şölen vermek
232
TOYLUK: Acemilik
TOYMAGUR: Doymaz yaratık
TOYRA: Çember (oturma, dizilme)
TOYRALMAK: Çember olmak
TOYRAMAK: Çember olmak
TOYRATMAK: Çember oluşturmak
TOYRUK: Çember
TOYRULGA: 1. Abluka 2. Ambargo
TOYRULGAMAK: Abluka edilmek
TOYRULGATMAK: Ablukaya almak
TOYTUN: Gugu kuşu (Mançuca)
TOYUĞAN: Horoz
TOYUK: Orman tavuğu
TOYULGA: Düğün / şenlik başlığı
TOYUN: Budist keşiş [557]
TOYUSAN: Medyum (ruh çağırıcı)
TOZAĞAN: Akağaç
TOZAK: 1. Cehennem 2. Komplo
TOZALAK: Polen
TOZANAK: Tozlu yol
TOZARAK: Pudra
TOZARGA: Akkavak ağacı
TOZGAK: 1. Polen 2. Kamış
TOZGUÇ: Toz küreği
TOZGUN: Salı günü
TOZULMAK: Toza dönüşmek
TOZUNMAK: Toz uçuşmak
TÖBE: 1. Çeyrek 2. Tümülüs
TÖBEK: Testis (erkek yumurtalığı)
TÖBELMEK: Tepe gibi yığılmak
TÖBELTMEK: Tepe gibi yığmak
TÖBEMEK: Nişanlamak [558]
TÖBENMEK: Nişanlanmak
TÖBET: Erkek köpek
TÖBETEY: Nişan başlığı
TÖÇE: Tuzsuz
TÖÇELEK: Tuzsuz
TÖGEL: Dakik
TÖGELMEK: Zamanında yapmak
TÖĞEN: Dağlama (ateşle yakma)
TÖĞNEMEK: Dağlamak (ateşle)
TÖĞNETMEK: Dağlatmak (ateşle)
TÖĞREK: 1. Çark 2. Daire
TÖĞREMEK: Çark dönmek
TÖĞRENEK: Çark sistemi
TÖĞRENMEK: Çark dönmek
TÖĞREŞMEK: Çarklar dönmek
TÖĞRETMEK: Çark döndürmek
TÖK: Puşt (adi)
TÖKMEN: Düzgün kıyafetli
TÖKTE: Kargı
TÖKTEMEK: Kargı batırmak
TÖKÜ: Libasyon (dökme sunusu)
TÖKÜLGE: Libasyon (dökme sunu)
TÖKÜLMEK: Kadeh dolmak
TÖKÜN: 1. Moda 2. Giyim kuşam
TÖKÜNMEK: Düzgün giyinmek
TÖKÜŞ: Kadeh doldurma
TÖKÜTMEK: Kadeh doldurmak
TÖL: 1. Nesil 2. Zürriyet
TÖLE: 1. Borç 2. Kümes
TÖLEÇ: 1. Mahzen 2. Tazminat
TÖLEĞEN: Borcuna sadık kişi
TÖLEK: 1. İfa 2. Tediye
TÖLEM: Borç
TÖLEMEK: İfa / tediye etmek
TÖLENMEK: İfa / tediye edilmek
TÖLEŞ: Mahsup
TÖLEŞMEK: Mahsup etmek
TÖLETMEK: Ödetmek
TÖLEV: 1. İfa etme 2. Tediye
TÖLEZ: Sakin
TÖLEZMEK: Sakinleşmek
TÖLGE: 1. Nem ölçer 2. Fal çubuğu
TÖLGEÇİ: Falcı
TÖLGELEMEK: Fal açmak
TÖLGELENMEK: Fal açılmak
TÖLNEK: İnek yavrusu
TÖLNEMEK: Yavrulamak
TÖLÜK: Huşu
TÖM: 1. Yuvarlak 2. Yuvarlak masa
TÖMEK: 1. Komite 2. Konsey [559]
TÖMKE: 1. İlüzyon 2. Hile
TÖMKELİ: 1. İlüzyonlu 2. Hileli
TÖMKESİZ: 1. İlüzyonsuz 2. Hilesiz
TÖMÜGE: Gürz (adalet simgesi)
TÖNEÇ: Toplu iğne
TÖNERÇEK: Çark
TÖNEREVÜK: Deve elması bitkisi
TÖNERMEK: Çark dönmek
TÖNERTGE: Rulet oyunu ve aleti
TÖNERTMEK: Çark döndürmek
TÖNEŞ: 1. Kütük 2. Tomruk
TÖNEŞMEK: Yuvarlaklaşmak
TÖNKEK: Felçli
TÖNKEME: 1. Referans 2. Atıf
TÖNKEMEK: Referans göstermek
TÖNKERİŞ: İhtilal
TÖNKERMEK: İhtilal yapmak
233
TÖNKERTME: Darbe
TÖNKERTMEK: Darbe yapmak
TÖNÜLMEK: Vazgeçmek
TÖNÜLTMEK: Vazgeçirmek
TÖNÜŞ: Ters bakış
TÖNÜŞMEK: Ters bakmak
TÖP: 1. Kök 2. Orijin
TÖPÇEME: Tahkikat
TÖPÇEMEK: Tahkikat yapmak [560]
TÖPÇÜK: İzmarit (sigara artığı)
TÖPTEMEK: Hepsini almak
TÖPTEN: Total (hepten, tümden)
TÖPTENDİCİLİK: Totalitarizm
TÖR: 1. Divan (koltuk) 2. Protokol
TÖRÇEĞE: Şömine demiri
TÖRÇEK: Şarjör
TÖRÇEMEK: Divan yapmak (idare)
TÖRÇÜMEK: Başköşeye oturmak
TÖRÇÜTMEK: Başköşeye geçirmek
TÖRE: Gelenek hukuku
TÖREBEY: Feodal
TÖREGEN: Usül (üst soy)
TÖREK: Kaşar peyniri
TÖREL: Geleneksel
TÖRELDEMEK: Töreye uymak
TÖRELDEŞ: Aynı töreye uyanlar
TÖRELDETMEK: Töreye uydurmak
TÖRELEMEK: Müzakere etmek
TÖRELENMEK: Müzakere edilmek
TÖRELEV: Müzakere
TÖRELMEK: Toplantı yapmak
TÖRELTMEK: Birlikte karar almak
TÖREM: Kural
TÖREMÇİ: Kural koyucu
TÖREMEN: 1. Görgülü 2. Adil
TÖREMTEY: Mevzuat
TÖRENEK: Hukuk
TÖRENER: Geleneklere bağlı
TÖRETİLİŞ: Taknin (yasama)
TÖRETİLMEK: Taknin edilmek
TÖRETKEN: Kanun koyucu
TÖRETMEK: Kanun koymak
TÖRGE: Misafir odası
TÖRGEÇ: Sarma aleti
TÖRGEK: Kodeks (hukuk)
TÖRKEM: 1. Grup 2. Camia
TÖRKÜN: Anayasa
TÖRKÜNMEK: Devlet kurmak
TÖRME: 1. Kodeks 2. Dürüm
TÖRMEK: Ferman okumak
TÖRPÜMEK: Törpülemek
TÖRPÜTMEK: Törpületmek
TÖRTÇE: Dörtlü (İskambil, dört eş)
TÖRTENME: Istavroz
TÖRTENMEK: Istavroz çıkarmak
TÖRTKE: Dört parmak gösterme
TÖRTKEMEK: Dört işareti yapmak
TÖRTKELEMEK: Dörtlemek (el)
TÖRTKÜL: Kare
TÖRÜ: Hukuk
TÖRÜK: 1. Meşale 2. El lambası
TÖRÜL: Taknin (kanun koyma)
TÖRÜLGEN: Kodifiye (hukuk)
TÖRÜLÜK: Hukuksal
TÖRÜM: Taknin (kanun koyma)
TÖRÜMCÜ: Kanun koyucu
TÖRÜMEK: Taknin olmak
TÖRÜN: Hüküm açıklama (yargı)
TÖRÜNÇ: Adalet
TÖRÜT: Kanun
TÖRÜTMEK: Kanun çıkarmak
TÖRZEK: Töre bilir
TÖS: Totem
TÖSKERMEK: İhmal etmek
TÖSKERTMEK: İhmal ettirmek
TÖSMEK: Rücu etmek
TÖŞ: 1. Örs 2. Çekirdek
TÖŞBEV: Kolan (at kemeri)
TÖŞDÜK: Peştemal
TÖŞEK: Tezgah
TÖŞEMEK: Tezgah açmak
TÖŞENMEK: Tezgaha koyulmak
TÖŞLEMEK: Örste çekiçlemek
TÖŞLENMEK: Örste çekiçlenmek
TÖŞTÜK: Ağaç gövdesi
TÖTEÇ: Tütsü mantarı
TÖTÜŞ: Düşman
TÖTÜŞLÜK: Düşmanlık
TÖV: Merkez
TÖVEK: 1. Civar 2. Etraf
TÖVEN: Pes (ses)
TÖVENMEK: Pes ses çıkarmak
TÖVEREK: Küre
TÖVŞÜK: Nefes darlığı
TÖVŞÜMEK: Nefesi daralmak
TÖVŞÜNMEK: Nefesi daralmak
TÖYER: Düğüm
TÖYERLEMEK: Düğümlemek
TÖYERLENMEK: Düğümlenmek
234
TÖYGE: Dayak
TÖYGEÇ: Havan tokmağı
TÖYGELEMEK: Dayak atmak
TÖYGELENMEK: Dayak yemek
TÖYLEK: Zar (anatomi)
TÖYNE: Düğüm
TÖYNEMEK: Düğümlemek
TÖYNETMEK: Düğümletmek
TÖYÜNÇEK: 1. Bohça 2. Çıkın
TÖYÜNÇEMEK: Çıkın yapmak
TÖYÜNÇETMEK: Çeyiz hazırlamak
TÖZ: 1. Cevher 2. Temel (esas)
TÖZEK: Temel
TÖZELİŞ: Tesis
TÖZELMEK: Tesis olmak
TÖZELTMEK: Tesis etmek
TÖZEMEK: Tesis etmek
TÖZENMEK: Tashih olmak
TÖZETME: Tashih
TÖZETMEK: Tashih etmek
TÖZER: Tahammülkar
TÖZERMEK: Tahammül etmek
TÖZEYMEK: Temeli olmak
TÖZEYTMEK: Temellendirmek
TÖZKER: 1. Esas 2. Asıl
TÖZKERMEK: Esas teşkil etmek
TÖZLÜK: Asalet
TÖZMEK: Tahammül etmek
TÖZMEZ: Tahammülsüz
TÖZTEK: 1. Temel 2. Asıl 3. Esas
TÖZTELMEK: Temeli atılmak
TÖZTEMEK: Temel atmak
TÖZTEP: Koruyucu melek
TÖZÜ: Hoşgörü
TÖZÜK: Mamur (imar olmuş)
TÖZÜKMEK: İmar olmak
TÖZÜKTÜRMEK: İmar etmek
TÖZÜM: 1. Tahammül 2. Hoşgörü
TÖZÜMLÜ: Hoşgörülü
TÖZÜMEK: Hoşgörmek
TÖZÜN: Asil
TÖZÜNMEK: Asil davranmak
TUBULGA: Aşık kemiği
TUÇAK: Hastalık nöbeti
TUDA: Tehlike
TUDAMAK: Tehlikeye girmek
TUDAN: Sıtma (malarya)
TUDANAK: Sıtma sivrisineği
TUDANMAK: Sıtma olmak
TUDASIZ: Tehlikesiz
TUDUN: Sadakat
TUDUNÇ: Haya (edep)
TUDUNÇAK: El çantası
TUDUNÇSUZ: Hayasız (edepsiz)
TUDUNMAK: Haya (edep) etmek
TUGUY: Bisiklet
TUGUYRAMAK: Bisiklet sürmek
TUGUYRANMAK: Bisiklet sürmek
TUĞALAMAK: Yuvarlamak
TUĞALANMAK: Yuvarlanmak
TUĞAN: Akraba
TUĞANA: İçinde mektup gizli ok
TUĞANÇI: Akraba sever
TUĞANDAŞ: Akraba
TUĞANLAR: Akrabalar
TUĞANMAK: Akraba olmak
TUĞARMAK: Koşumdan çıkarmak
TUĞBAY: Tuğgeneral
TUĞÇA: 1. Küçük tuğ 2. Püskül
TUĞGAN: Tevellüt
TUĞGANUYU: Doğumevi
TUĞGUN: 1. Şahane 2. Harika
TUĞLAMAK: İmzalamak
TUĞLANMAK: İmzalanmak
TUĞMA: 1. Fıtrat 2. İsyan
TUĞMAK: İçine doğmak
TUĞMAZ: Kısır (çocuğu olmayan)
TUĞRA: Hükümdar mührü
TUĞRAMAK: Mühür basmak
TUĞRANMAK: Mühür basılmak
TUĞRUK: Daire
TUĞRUL: 1. Anka kuşu 2. Feniks
TUĞSAK: Dul
TUĞSAMAK: Dul kalmak
TUĞSATMAK: Dul bırakmak
TUĞSAVUL: Tuğ taşıyan asker
TUĞUÇ: 1. İlk çocuk 2. Masal
TUĞUL: Destan
TUĞULAMAK: Destan okumak
TUĞULAN: Mart ayı
TUĞULANMAK: Tefekkür etmek
TUĞULÇU: Destan okuyucu
TUĞULGA: Kalay
TUĞULGAMAK: Kalaylamak
TUĞULMAK: İlham gelmek
TUĞULUŞ: İlham
TUĞUM: 1. Nane 2. Jant
TUĞUNMAK: Başı dönmek
TUĞUR: 1. Sanat 2. Kabarcık
235
TUĞURMAK: Sanat üretmek
TUĞUŞ: Mevlüd (edebiyat)
TUĞUŞKAN: Mevlüd kandili
TUĞUŞMAN: Kardeş
TUĞUT: Tevellüt (doğum tarihi)
TUĞUZ: 1. Dev 2. İri
TUĞZAK: Tuğ taşıyan at, hakan atı
TUĞZAMAK: Tuğ taşımak
TUĞZANMAK: Tuğ taşımak
TUKMAÇ: Makarna
TUKMAŞ: Makarna
TUKRAN: Ağaçkakan kuşu
TUKUM: 1. Sülale 2. Aşiret 3. Aile
TUL: Savaş atı
TULA: 1. Çimenlik 2. Çayır 3. Ayna
TULABAY: Beden (giysi)
TULAĞAN: Şubat ayı
TULAM: Çimen
TULAMAK: Çimlenmek
TULAN: 1. Mart ayı 2. Fok balığı
TULANMAK: Çimlenmek
TULAY: Tibet tavşanı
TULAYRA: Gut hastalığı
TULBAĞA: Kurbağa yavrusu
TULÇUK: Cebir
TULÇUMAK: Cebretmek
TULÇUTMAK: Cebir uygulatmak
TULGA: Miğfer
TULGAMAK: Kaplamak
TULGAN: 1. Sac ayağı 2. Komple
TULGANAY: Dolunay
TULGANMAK: Kaplanmak
TULGAR: 1. Azametli 2. Heybetli
TULGARMAK: Şaha kalkmak (at)
TULHUN: Sis (Mançuca)
TULKU: Silindir
TULKUK: Tulum
TULMAK: Kapatmak
TULPAR: Uçan at [561]
TULTAK: Sakin
TULU: Ayna
TULUĞAN: Şubat ayı
TULUK: Matara
TULUMSAK: Kabakulak hastalığı
TULUN: 1. Yanak 2. İkili saç örgüsü
TULUNMAK: Kapanmak
TUM: 1. Ayaz 2. Yağmur ormanı
TUMA: Kuzen (erkek)
TUMAÇ: 1. Sahtiyan 2. Maroken
TUMAÇA: Kuzen (kız)
TUMAĞAN: Nilüfer çiçeği
TUMAĞI: 1. Nezle 2. Grip
TUMAG: Kadın şapkası [Tumak]
TUMAH: Boynuzsuz hayvan
TUMAK: Yüz örtmek [562]
TUMALAMAK: Boğazını sıkmak
TUMALANMAK: Boğazı sıkılmak
TUMALMAK: İşkence görmek
TUMALTMAK: İşkence yapmak
TUMAR: Muska
TUMAV: 1. Nezle 2. Grip
TUMAY: Sakin
TUMGA: Yaban keçisi
TUMLUK: 1. Ayaz 2. Soğuk
TUMLUMAK: Ayaz çıkmak
TUMLUTMAK: Ayaz etmek
TUMMAK: Dalmak
TUMRUL: Ok ucu
TUMŞALAMAK: Sarmak
TUMŞALANMAK: Sarılmak
TUMŞUĞAN: Gergedan
TUMŞUK: Burun (hayvanda)
TUMULMAK: Peçelenmek
TUMUR: Kamp
TUMURÇU: İzci (yavrukurt)
TUN: 1. Kasvetli 2. Loş 3. Kürk
TUNA: İhtişamlı
TUNAK: Mat (soluk)
TUNAMAK: Kürkünü yüzmek
TUNANMAK: Kürkü yüzülmek
TUNAY: Evlatlık kız
TUNCUK: Nefes darlığı
TUNCUKMAK: Nefesi daralmak
TUNÇUK: Körfez
TUNÇUKMAK: İçine kapanmak
TUNÇUNMAK: Endişe etmek
TUNÇUTMAK: Ağzını kapatmak
TUNDOĞAR: Arefe günü
TUNDUR: Şeffaf
TUNDURA: Yarı yeşil flora (Fince)
TUNDURMAK: Şeffaflaştırmak
TUNG: Yağ ağacı (Çince) [“g” ile]
TUNGA: 1. Haşmetli 2. Yiğit
TUNGAK: Ötümsüz harf
TUNGALAMAK: Rastlamak
TUNGALAŞMAK: Rastlaşmak
TUNGAMAK: İlan etmek
TUNGAN: Sonradan Müslüman [563]
TUNGANMAK: İlan edilmek
236
TUNGAVUZ: İlan
TUNGUMAK: Yarılmak (toprak)
TUNGUT: Evlatlık
TUNGUYUK: Uçurum
TUNMA: 1. Tortu 2. Küçük kardeş
TUNMAK: 1. Çökmek 2. Tıkanmak
TUNULMAK: Şeffaflaşmak
TUNUK: 1. Duru 2. Şeffaf 3. Sağır
TUNUKMAK: Sağırlaşmak
TUNUTMAK: Çökeltmek
TUPAK: 1. Küt 2. Kısa
TUPALAK: Küre
TUPAZ: Küt (kesmez)
TUPAZLANMAK: Kesmez olmak
TUPAZLATMAK: Kesmez etmek
TUPMAK: Delmek
TUPUL: Yaş kavak ağacı
TUPULGAK: Sancı
TUPULGAN: Delici
TUPULGAR: Matkap
TUPULMAK: Delinmek
TUR: Deri kamçı
TURA: 1. Tanrı 2. Aşk 3. Arzu
TURAÇ: Çil kuşu
TURAGUT: Baki
TURAĞAN: Peskutan
TURAK: 1. Kıta 2. Ayı kulağı bitkisi
TURAL: Arzulu
TURALIK: Arzu
TURALMAK: Arzulamak
TURAM: 1. Şevk 2. Heves
TURAMAK: Arzulamak
TURAMAN: 1. Arzulu 2. Sebatkar
TURAN: 1. Efsanevi ülke 2. Şevkli
TURANMAK: Arzulanmak
TURAR: Layık
TURARLIK: Liyakat
TURASINDA: Hakkında
TURATAY: Arzulu
TURAY: Toynaklı hayvan
TURAYMAK: Dik durmak
TURÇAK: Fidan
TURÇUK: Filiz
TURGAK: Muhafız
TURGAN: Baki
TURGAM: Beka
TURGAY: Serçe kuşu
TURGU: Sekte
TURGUN: Çobanaldatan kuşu
TURGUMAK: Sekteye uğramak
TURGURMAK: Mola vermek
TURGUTMAK: Sekteye uğratmak
TURGUZ: 1. Sistem 2. Tesisat
TURGUZÇU: Tesisatçı
TURGUZDURMAK: Teşkil etmek
TURGUZMAK: Teşkil olmak
TURKU: 1. Kızak 2. Avlu
TURKUN: Edep
TURKUNMAK: Edepli davranmak
TURLAK: Ekin kargası
TURMA: Turp
TURMAÇ: Şal (atkı)
TURMAK: Ayakta beklemek
TURMAN: Koşum takımı (atçılık)
TURMAZ: Teker çemberi
TURMUZ: Hıyar, salatalık (bitki)
TURNABAY: Tek vizörlü dürbün
TURPAN: Pekin ördeği
TURPAY: Kaba
TURSAK: 1. Hapishane 2. Cezaevi
TURSALMAK: Hapse atılmak
TURSAMAK: Hapse girmek
TURSANMAK: Öfkelenmek
TURSATMAK: Hapse atmak
TURSAY: İsteksiz
TURSAYMAK: İsteksiz davranmak
TURSKA: Hindistan Türkü
TURSUK: Testi
TURSUNÇ: Tenezzül
TURSUNMAK: Tenezzül etmek
TURTUK: Mütereddit
TURTUKMAK: Tereddüt etmek
TURUĞ: 1. Dilek ağacı [564] 2. Saf
TURUK: Uzunluk birimi (100 cm)
TURUKMAN: Uzun boylu
TURUKTU: Daima
TURULAMAK: Köken almak
TURUM: 1. İnsan boyu 2. Statik
TURUMLAMAK: Boy ile ölçmek
TURUN: Şarbon
TURUŞ: Sebat
TURUŞMAK: Sebat etmek
TURUŞTUK: Sebat
TURUT: İskan
TURUTMAK: İskan etmek
TURUZ: İsyan
TURUZMAK: İsyan etmek
TURYA: Çeyrek (Sanskritçe)
TUSA: 1. Fırsat 2. Menfaat
237
TUSALACI: Fırsatçı
TUSALAK: 1. Fırsat 2. Yardım
TUSALAM: Oportünizm
TUSALAMÇI: Oportünist
TUSALAMAK: Fırsat kollamak
TUSALANMAK: Faydalanmak
TUSALAR: Asistan
TUSALMAK: Fayda sağlamak
TUSAMAK: Fırsat beklemek
TUSAN: Büro (Mançuca)
TUSANGA: Fayda
TUSANGAN: Faydalı
TUSAV: Fırsat
TUSKAN: Akraba
TUSPAL: Kinaye
TUSTAĞAN: 1. Tepsi 2. Sini
TUSTAMAK: İkram etmek
TUSTANMAK: İkram edilmek
TUSU: 1. Fırsat 2. Fayda
TUSUKMAK: Fırsat kollamak
TUSULMAK: Faydalanmak
TUSULUK: Faydalı
TUSUMAK: Nikahlanmak
TUSUT: Cennet
TUSUTMAK: Faydalandırmak
TUŞ: 1. Rastlantı / tesadüf 2. Yön
TUŞAK: 1. Hedef tahtası 2. Köstek
TUŞAL: İsabet
TUŞALMAK: Nişan almak
TUŞALDAMAK: Rastlamak
TUŞALDANMAK: Rast gelmek
TUŞALGA: 1. Rastlantı 2. Tesadüf
TUŞALGAMAK: Tesadüf etmek
TUŞALGANMAK: Rast gelmek
TUŞALTMAK: İsabet ettirmek
TUŞAMAG: Kapan [Tuşamak]
TUŞAMAK: Kösteklemek
TUŞANMAK: Kösteklemek
TUŞAR: Nalsız at ayağı
TUŞATMAK: Rast getirmek
TUŞAV: Zincir
TUŞGUL: Nişan (hedef)
TUŞGULAMAK: Nişan almak
TUŞGULANMAK: Nişan alınmak
TUŞKAN: Fare
TUŞKUR: Nişancı
TUŞKURMAK: İsabet ettirmek
TUŞLAMAK: Rastlamak
TUŞLANÇ: Rastlantı
TUŞLANMAK: Rast gelmek
TUŞLANTI: Rastlantı
TUŞMA: Kura
TUŞMAG: Müsabaka [Tuşmak]
TUŞMAK: Rastlamak
TUŞUZMA: Müsabaka
TUŞUZMAK: Rastlaşmak
TUT: Pas
TUTA: Bahşiş
TUTAÇ: 1. Kulp 2. Komşu
TUTAĞAN: Yakalayıcı (hayvan)
TUTAJ: Genç kız
TUTAK: 1. Sap 2. Kulp
TUTALA: Çok fazla
TUTALAMAK: Fazlalaşmak
TUTALGA: 1. Kabza 2. Sebep
TUTALGAMAK: Sebep olmak
TUTALGATMAK: Sebep etmek
TUTAMAG: 1. Direksiyon 2. Gidon
TUTAMAK: İşe / uğraşa başlamak
TUTAMAL: Meslek
TUTAR: 1. Meblağ 2. Haziran ayı
TUTARGA: Hastalık nöbeti
TUTARGAMAK: Kriz geçirmek
TUTARGANKAK: Kriz geçirmek
TUTARIK: Sara (epilepsi)
TUTAŞ: 1. Evlilik teklifi 2. Bakire
TUTAŞMAK: Evlilik teklif etmek
TUTAVUL: Gardiyan
TUTAY: Kabza
TUTAYAK: Zapt
TUTÇAK: Sap
TUTGAÇ: Kulp
TUTGAK: Fanatizm
TUTGAN: Fanatik
TUTGUÇ: Kahvaltı
TUTKA: 1. Sap 2. Kabza 3. Dümen
TUTKAK: 1. Maraz 2. Gece nöbeti
TUTKAN: 1. Marazlı 2. Nöbetçi
TUTKUÇ: Kabza
TUTKUR: İhtiraslı
TUTKURMAK: İhtiraslanmak
TUTMAÇ: Mercimekli yoğurt aşı
TUTMAŞ: 1. Makarna 2. Erişte
TUTNUK: Kulp
TUTSAK: Esir
TUTSAMAK: Tutar gibi olmak
TUTSANMAK: Tutulur gibi olmak
TUTSU: Tavsiye
TUTSUK: Nasihat
238
TUTSUKMAK: Nasihat tutmak
TUTU: Rehin
TUTUK: 1. Pas 2. Sihir
TUTUKMAK: Paslanmak
TUTULDURMAK: Hapsettirmek
TUTUN: 1. Rehin (alıkoyma) 2. Aile
TUTUNÇ: 1. İktisat 2. Ekonomi
TUTUNGU: Nasihat
TUTURGA: Pirinç (bitki ve tane)
TUTURGAN: Çeltik tarlası
TUTURGU: Vasiyet
TUTURMA: Ateşleme
TUTURMAÇ: Dürüm (yiyecek)
TUTURMAK: Ateşlemek
TUTURMAŞ: Ateşe tutulan yiyecek
TUTURUK: Çıra
TUTUŞ: Zapt
TUTUZ: Emir
TUTUZMAK: Emretmek
TUTYAK: 1. Bağlı 2. Yapışık
TUTYAKMAK: Bağlanmak
TUVA: Mars (Mançuca)
TUVAMAK: Gözlem yapmak
TUVAR: Küre
TUVARLAK: Küre
TUVARMA: Havale (gönderme)
TUVARMAK: Havale etmek
TUVCA: Genç keçi
TUVGAN: Mevlüt
TUVGUN: Doğum günü
TUVMA: Akraba
TUVMAK: Akraba olmak
TUYA: Mazı ağacı
TUYAĞAN: Nur (aydınlık)
TUYAK: Hayvan tırnağı
TUYANA: 1. Skandal 2. Sansasyon
TUYANMAK: Skandal çıkarmak
TUYAR: 1. Medyum 2. Kötü ruh
TUYARMAN: Medyum
TUYGUN: Beyaz atmaca kuş
TUYGUNMAK: Methetmek
TUYLAMAK: Şaha kaldırmak (at)
TUYLANMAK: Şaha kalkmak (at)
TUYMAK: Harap olmak
TUYNA: Budist rahip (Çince)
TUYRAL: Adi / pic kavak ağacı
TUYSU: His
TUYUĞ: Rubai (edebiyat)
TUYUK: 1. His 2. Hapishane
TUYUKMAK: Hissetmek
TUYUKTAMAK: Hapsetmek
TUYUKTANMAK: Hapsolmak
TUYULMAK: Bitap olmak
TUYUMAK: Mecalsizleşmek
TUYUN: 1. Hassas 2. Muhterem
TUYUNMAK: Hissetmek
TUYUZMAK: Hissettmek
TUYZURMA: Emzirme
TUYZURMAK: Emzirmek
TUZAMAK: Tuzak kurmak
TUZANMAK: Tuzağa düşmek
TUZARGA: Kepçe
TUZDURMAK: Harap etmek
TUZGAN: 1. Harap 2. Köfte
TUZGU: Hayır aşı / yemeği
TUZGUN: Bahşiş
TUZGULAMAK: Hayır aşı vermek
TUZGULANMAK: Hayır aşı yemek
TUZGUN: Hayır aşı (yemek)
TUZLAÇ: Salamura
TUZLAMAÇ: Salamura yiyecek
TUZLANGA: Salamura
TUZLANGAN: Salamura edilmiş
TUZLAŞ: Tuzlama yemek
TUZMAK: Harap olmak
TÜBE: Zirve
TÜBEK: Yarımada
TÜBEN: Tavan
TÜDEŞ: Aynı renkte olan
TÜDEŞMEK: Aynı renkte olmak
TÜDET: Hüthüt kuşu
TÜĞEÇ: Maske
TÜĞEK: Halka
TÜĞEMEK: Maskelemek
TÜĞEREK: Daire
TÜĞMEK: Maskelemek
TÜĞRE: Şamana yardımcı olan ruh
TÜĞSÜN: Kördüğüm
TÜĞSÜNMEK: Kördüğüm olmak
TÜĞSÜTMEK: Kördüğüm etmek
TÜĞÜK: Tarih
TÜĞÜKÇÜ: Tarihçi
TÜĞÜLGEN: Maskelenmiş
TÜĞÜLMEK: Maskelenmek
TÜĞÜN: 1. Duvak 2. Düğüm
TÜĞÜNÇEK: Kına gecesi
TÜĞÜNMEK: Yüzünü örtmek
TÜĞÜR: Davul
TÜĞÜRÇEK: Tef (çalgı)
239
TÜĞÜRÇEMEK: Tef çalmak
TÜĞÜZ: Mükemmel
TÜK: Kıl
TÜKEK: Tam
TÜKEL: Ağaç insan [565]
TÜKEMEK: Bitirmek
TÜKEN: 1. Sırık 2. Lahza (an)
TÜKENEK: Etyaran hastalığı
TÜKMEK: Salvo yapmak (kuş)
TÜKNEMEK: Ateşle dağlamak
TÜKÜ: Tahıl kabuğu
TÜKÜNMEK: İçini doldurmak
TÜKÜZ: Atın alnındaki aklık
TÜLBER: Tarla kuşu
TÜLE: Kümes
TÜLEK: Tüy döken hayvan
TÜLEMEK: Tüy dökmek
TÜLEN: Küstah
TÜLENGE: Zirve
TÜLENMEK: Küstahlık etmek
TÜLEŞMEK: Tüy yolmak (karşılıklı)
TÜLEZ: Zirve (ağaç)
TÜLEZMEK: Zirveye konmak
TÜLGÜ: Kızıl tilki
TÜLKÜ: Alaca karga
TÜLKÜNEK: Telli turna kuşu
TÜLKÜR: Anahtar
TÜLKÜRÇÜ: Anahtarcı
TÜLTEMEK: Güzelleştirmek
TÜLTENMEK: Güzelleşmek
TÜLTERMEK: Güzelleştirmek
TÜLÜ: Rüya
TÜLÜK: 1. Tüysüz 2. Şeftali
TÜLÜN: Hale
TÜLÜNMEK: Perdelenmek
TÜLÜŞ: Ücret
TÜLÜT: Baş yastığı
TÜLÜTMEK: Perdelemek
TÜMDÜN: Bütün gece
TÜMEL: Teçhizat
TÜMEN: Onbin
TÜMENBAŞI: Onbin kişi komutanı
TÜMETMEK: Tamamlatmak
TÜMKE: Cahil
TÜMKENMEK: Cahillik etmek
TÜMLENMEK: Banknota çevrilmek
TÜMLETMEK: Bankonat çevirtmek
TÜMRÜK: Tef (çalgı)
TÜMSE: 1. Minber 2. Kürsü
TÜMSEMEK: Minbere çıkmak
TÜMÜK: Meşgale
TÜMÜKMEK: Meşgul olmak
TÜNBEGÜN: Geceden gündüze
TÜNBER: Kuytu
TÜNBET: Güneş görmeyen cephe
TÜNBEY: Şilte
TÜNÇ: Sükunet
TÜNDE: Suare
TÜNDER: Peri (Macarca)
TÜNDERMEK: Şekil değiştirmek
TÜNDEŞ: Aynı gecede olan
TÜNDEŞMEK: Aynı gecede olmak
TÜNDÖNÜMÜ: Ekinoks
TÜNDÜK: Çadır penceresi / bacası
TÜNDÜRMEK: Tehdit etmek
TÜNDÜRTMEK: Tehdit ettirmek
TÜNDÜZ: Akşam
TÜNE: Akşam vakti
TÜNEÇ: Kümes
TÜNEĞİK: Gece kapanan çiçek
TÜNEK: Konma çubuğu (tavuk)
TÜNEL: 1. Otel 2. Han (otel)
TÜNELMEK: Geceyi geçirmek
TÜNEMEK: Dala konmak (kuş)
TÜNENMEK: Hava kararmak
TÜNERİK: 1. Hücre 2. Zindan
TÜNERMEK: Karanlık basmak
TÜNEŞ: Günbatımı
TÜNEŞMEK: Gün batmak
TÜNETMEK: Kondurmak (kuş)
TÜNEY: Kuzey yönü
TÜNEYİK: Oksalis (uyku) çiçeği
TÜNEZMEK: Gecelemek
TÜNGER: Kös (çalgı)
TÜNGEREK: Kudüm (çalgı)
TÜNGERMEK: Davul çalmak
TÜN – GÜN: Gece – gündüz
TÜNGÜR: 1. Davul 2. Tef
TÜNİNDİ: Doğu yönü
TÜNİNMEK: Hava kararmak
TÜNKE: Enerji
TÜNKEMEK: Enerji harcamak
TÜNKERMEK: Enerjisi tükenmek
TÜNKÜR: Melek
TÜNLE: Gece vakti
TÜNLEMEK: Uykusuz kalmak
TÜNLÜK: Gecelik
TÜNMEK: Gözden yitmek
TÜNÖNE: Afel
240
TÜNÖTE: Perihel (günberi)
TÜNŞÜ: Şamdan
TÜNÜK: 1. Baca 2. Nazik
TÜNÜKMEK: Baca tütmek
TÜNÜLGEN: Pesimist
TÜNÜLGEMEK: Pesimistlik etmek
TÜNÜLMEK: Ümidini yitirmek
TÜNÜRMEK: Mecbur olmak
TÜNÜŞMEK: Mecbur kalmak
TÜNÜTMEK: Mecbur kılmak
TÜNYELİ: Gece rüzgarı
TÜP: Kaplama (kitap)
TÜPERMEK: Alt üst etmek
TÜPKERMEK: Kökenini araştırmak
TÜPLEMEK: Kaplamak (kitap)
TÜPSE: Saksı
TÜPSEMEK: Saksıya dikmek
TÜPSENMEK: Saksıya dikilmek
TÜPTEV: Mizanpaj
TÜRÇE: Çabuk
TÜRÇEK: Aceleci
TÜRÇEMEK: Acele etmek
TÜRÇENMEK: Acelecilik etmek
TÜRE: 1. Irs 2. Gen (biyoloji)
TÜREGEN: 1. Akraba 2. Genetik
TÜREGEY: 1. Melez 2. Hibrit
TÜREK: Çarşamba günü
TÜREL: Irsi (genetik)
TÜRELDEMEK: Üremek
TÜRELDEŞ: Hemşehri
TÜRELDETMEK: Üretmek
TÜRELEMEK: Çeşitlendirmek
TÜRELENMEK: Çeşitlenmek
TÜRELETMEK: Çeşitlendirmek
TÜRELEV: Genetik (bilim)
TÜRELGEN: Genetik (ırsi)
TÜRELİ: Genetik
TÜRELMEK: Yaratılmak
TÜRELTMEK: Yaratmak
TÜREM: İştikak
TÜREMEN: Doğurgan
TÜRENER: Orijinal
TÜRENMEK: Çeşitlenmek
TÜRETİLİŞ: Yaratılış
TÜRETKEN: Oluşturucu
TÜREV: Müştak (türetme)
TÜREZ: Saban
TÜRGE: 1. Makara kulpu 2. Acele
TÜRGEÇ: Olta makarası
TÜRGEK: Makara
TÜRGEKLEMEK: Makara çevirmek
TÜRGELEMEK: Acele etmek
TÜRGELENMEK: Acele etmek
TÜRGELETMEK: Acele ettirmek
TÜRGEMEK: Acele etmek
TÜRGEN: Acele
TÜRGENE: Vites
TÜRGENMEK: Vites artırmak
TÜRGETMEK: Acele ettirmek
TÜRGÜÇ: Makara
TÜRKEM: Familya (biyoloji)
TÜRKEMEK: Akraba ağırlamak
TÜRKÜM: Aile
TÜRKÜN: 1. Menşe 2. Çeşit
TÜRKÜNMEK: Çeşitlenmek
TÜRLENMEK: Çeşitlenmek
TÜRLETMEK: Çeşitlendirmek
TÜRME: Hapishane (Rusça)
TÜRMEG: Kadınbudu köfte [Türmek]
TÜRMEK: Makara sarmak
TÜRMENE: Sandviç
TÜRMEZE: 1. Bobin 2. Türbin
TÜRSELEMEK: Suret çıkarmak
TÜRSELENMEK: Kopyalanmak
TÜRSEN: Suret
TÜRSENMEK: Nüshalanmak
TÜRSÜN: Havyar
TÜRTKELEMEK: Motive etmek
TÜRTKELENMEK: Motive edilmek
TÜRTKÜN: Kara köstebek
TÜRTMEK: Merhem sürmek
TÜRTÜ: Sarıçalı
TÜRÜG: Ümmi [“g” harfi ile yazılır]
TÜRÜK: 1. Makara 2. Bobin
TÜRÜKLEMEK: Makara sarmak
TÜRTÜNGÜ: Pomat
TÜRTÜNMEK: Pomat sürmek
TÜRÜL: Genesis (yaratılış)
TÜRÜMEK: Yaratılmak
TÜRÜN: 1. Aktif 2. Faal
TÜRÜNÇ: Fıtrat
TÜRÜNMEK: Faaliyete geçmek
TÜRÜTMEK: Yaratmak
TÜS: Renk
TÜSMEK: İçeri girmek
TÜŞ: 1. Semere 2. Mükafat
TÜŞEK: Minder
TÜŞEM: 1. Tavan 2. Tavanarası
TÜŞEMEK: Tahmin etmek
241
TÜŞENMEK: Tahmin edilmek
TÜŞER: 1. Pay 2. Hisse
TÜŞERMEK: Pay / hisse almak
TÜŞEV: Formül
TÜŞGEL: Tesadüf
TÜŞGELE !: Rastgele!
TÜŞGELMEK: Tesadüf etmek
TÜŞGENMEK: Vites düşürmek
TÜŞİMEL: Rüya tabircisi
TÜŞLÜK: Kazançlı iş
TÜŞMEG: İkametgah [Tüşmek]
TÜŞMEK: Kar (kazanç) payı almak
TÜŞSÜZ: Semeresiz
TÜŞTÜK: 1. Güney 2. Öğle vakti
TÜŞÜK: Vergi
TÜŞÜM: Kar (kazanç) payı
TÜŞÜMEN: Vergi memuru
TÜŞÜMLÜ: Karlı (kazançlı)
TÜŞÜMSÜZ: Karsız (kazançsız)
TÜŞÜNDÜRMEK: Şerh etmek
TÜŞÜNDÜRÜ: Şerh
TÜŞÜNÜK: Not
TÜŞÜNMEK: Not almak
TÜŞÜRGÜN: Kitre ağacı
TÜŞÜRMEK: Sevk etmek
TÜŞÜT: Hayal
TÜŞÜTLENMEK: Tahayyül etmek
TÜŞÜTMEK: Hayal etmek
TÜTEK: 1. Baca 2. Nefes darlığı
TÜTEREK: Baca
TÜTERGE: Pipo
TÜTSEMEK: Hafifden tütmek
TÜTSÜĞLÜK: Nargile
TÜTSÜK: 1. Sigara 2. Buhur
TÜTÜNÇ: Duman
TÜTÜŞ: Savaş dumanı
TÜTÜŞMEK: Harbe tutuşmak
TÜTÜZ: Tütsülü ilaç tedavisi
TÜVELEMEK: Hortum esmek
TÜVELENMEK: Hortum çıkmak
TÜVELEV: Hortum (rüzgar)
TÜYEK: Eşya
TÜYEMEK: El yordamıyla yapmak
TÜYEN: Şelale
TÜYMENE: 1. Beyhude 2. Nafile
TÜYMENMEK: Beyhude olmak
TÜYNEK: Yer elması
TÜYNEMEK: Tüy dökülmek
TÜYNETMEK: Tüy dökmek
TÜYREĞÜÇ: Toplu iğne
TÜYÜMŞEK: Lenf düğümü
TÜYÜN: Bağırsak düğümlenmesi
TÜYÜNÇEK: Karın ağrısı
TÜYÜNDEMEK: Karnı ağrımak
TÜYÜNDÜ: Cenin
TÜYÜNME: Karın ağrısı
TÜYÜNMEK: Düğümlenmek
TÜYÜTMEK: Düğümletmek
TÜZ: 1. Irk 2. Dürüst
TÜZCÜ: Dürüst
TÜZDEK: Adil
TÜZDEM: Adalet
TÜZEK: 1. Kural 2. Kutu [566]
TÜZEL: 1. Hukuki 2. Kanuni
TÜZELGE: Kanunname
TÜZELİŞ: Nizam
TÜZELMEK: Nizama girmek
TÜZEMEK: Kanun yapmak
TÜZEMEN: Hukukçu
TÜZEN: 1. Kural 2. Disiplin
TÜZENEK: Hukuk
TÜZENMEK: Disiplinize olmak
TÜZERGE: Nizamname
TÜZERMEK: Kurala uymak
TÜZERTMEK: Kurala uydurmak
TÜZET: 1. Tashih 2. Islah
TÜZETİCİ: Musahhih
TÜZETİŞ: Islah
TÜZETME: Islahat
TÜZETMEK: Islah / tashih etmek
TÜZEV: Redaksiyon
TÜZEVÇİ: Redaktör
TÜZGE: Hukuk
TÜZGÜN: Makyaj malzemesi
TÜZLÜK: Dürüstlük
TÜZMEK: Kanun çıkarmak [567]
TÜZMEN: Parlementer
TÜZÜK: Nizamname
TÜZÜKMEK: Nizama girmek
TÜZÜL: Muntazam
TÜZÜLGEN: Müteşekkil
TÜZÜLMEK: Teşekkül etmek
TÜZÜM: 1. Teşekkül 2. Mahsül
TÜZÜN: 1. Muntazamlık 2. Kural
TÜZÜNÇ: 1. Hukuk 2. Uygunluk
TÜZÜNMEK: Hukuka uymak
- U -
UBA: Kamp
UBALAMAK: Kamp kurmak
242
UBALANMAK: Kamp yapmak
UBAMAK: Çıkmak (Mançuca)
UBAY: 1. Şuur 2. Hisse
UBAYRA: Dikkat
UBAYRAMAK: Dikkatini vermek
UBAYRATMAK: Dikkat ettirmek
UBUR: Vampir
UCA: 1. Kıç (gemi) 2. Yüce
UCADAĞ: Yüksek dağ
UCALAMAK: Yükseğe çıkmak
UCALAN: Terfi
UCALANMAK: Terfi etmek
UCALMA: İrtifa
UCALMAK: İrtifa kazanmak
UCAR: 1. Haber 2. Emare
UCARAN: Rastlaşma
UCARAMAK: Buluşmak
UCARMAK: Haber almak
UCAZ: 1. Bahis (iddia) 2. Lotarya
UCUD: Dünya
UCULAMAK: Başa geçmek
UCUKMAK: Filizlenmek
UCUN: 1. Marjinal 2. Halk şarkısı
UCUNMAK: Marjiinal davranmak
UCURU: Talep
UCUTMAK: Filiz vermek
UÇA: 1. Kuyruk sokumu 2. Limit
UÇABARMAK: Cennete gitmek
UÇAĞAN: Uçucu canlı
UÇANAK: Planör
UÇAR: Haberci tanrısı (mitoloji)
UÇARAK: Paraşüt
UÇARAV: Kuşla yapılan av
UÇARGA: Planör
UÇBAY: Eyalet valisi
UÇDUK: Yüksük
UÇKAÇ: Planör
UÇKAN: Vecde gelmiş
UÇKAR: Kenar
UÇKARA: Kara kanatlı kırlangıç
UÇKARMAK: Kenara varmak
UÇKUL: Balık kepezi
UÇKUN: 1. Heyelan 2. Kıvılcım
UÇLAĞAÇ: Kalemtraş
UÇLAN: Kaya kertenkelesi
UÇMAG: Cennet [Uçmak]
UÇMAĞ: Cennet
UÇMAK: Cennete gitmek
UÇMAN: Pilot
UÇAVUL: Savaş pilotu
UÇKUN: 1. Heyecanlı 2. Coşkun
UÇRAK: Marjinal
UÇRAMAK: Rastlamak
UÇRANMAK: Rast gelmek
UÇRAŞ: Randevu
UÇRAŞMAK: Randevulaşmak
UÇRATMAK: Randevu vermek
UÇRUK: Zirve
UÇRUKLUK: Zirve noktası
UÇRUŞ: Spor
UÇRUŞMAK: Spor yapmak
UÇUĞMAK: Cennete gitmek
UÇUK: Çorap
UÇUKMA: Münteha
UÇUKMAK: Sonuna varmak
UÇUN: Fobi
UÇUNMAK: Fobi duymak
UÇUR: Devir (dönem)
UÇURAK: Uğur böceği
UÇURGAÇ: Uçurtma
UÇUT: Sarp
UD: Sığır [“d” harfi ile yazılır]
UDA: Kudret
UDAÇI: Kudretli
UDAĞAN: Kadir
UDAK: 1. Kudret 2. Hürmet
UDAM: Irs (genetik)
UDAMAK: 1. İzole etmek 2. Satmak
UDAN: İzolatör
UDANMAK: İzole olmak
UDAR: Takipçi
UDARMAK: Takip etmek
UDAŞMAK: Ticaret yapmak
UDAV: Boa yılanı
UDAY: Devamlı
UDAYMAK: Devam etmek
UDÇUMAN: Sığır çobanı
UDKALAMAK: Kam ayini yapmak
UDMAK: İdare altına girmek
UDU: 1. Tahrik 2. Maiyet
UDUK: 1. Maya 2. Hürmet
UDUKLAMAK: Mayalamak
UDUKLANMAK: Mayalanmak
UDUKMAK: Mayalanmak
UDUKSAK: Hürmetli
UDUKSAMAK: Hürmet etmek
UDUKSANMAK: Hürmet görmek
UDUKTURMAK: Mayalamak
UDULAMAK: Tahrik etmek
243
UDULANMAK: Tahrik olmak
UDULAŞMAK: Cilveleşmek
UDUM: Arka taraf
UDUMBAR: İncir (Sanskritçe)
UDUNMAK: İhtiram etmek
UDUR: Karşı
UDURA: Yarı parça
UDURLAMA: Karşılama
UDURLAMAK: Karşılamak
UDURLANMAK: Karşılanmak
UDURMAK: Karşısına geçmek
UDURU: Ters taraf
UDUŞ: Piyango ikramiyesi
UDUŞMAK: Piyango kazanmak
UDUTKAÇ: Mayalık yoğurt
UDUTKAN: Maya
UDUTKU: Fermantasyon
UDUTMA: Mayalama
UDUTMAK: Mayalamak [568]
UDUZ: 1. Kumar 2. Oyun kurucu
UDUZAN: Yenilen (oyun)
UDUZMAK: Yenilmek (oyun)
UGUY: Hayır (değil)
UJAN: 1. Sınır 2. Kenar
UFA: Un (Mançuca)
UFALAMAÇ: Yağlı yufka kırıntısı
UFARAN: Hata (Mançuca)
UFARAMAK: Hata yapmak
UĞ: Pantolon
UĞAK: Dulavrat otu
UĞAMAK: Ses kesmek
UĞALMAK: Sesi kısılmak
UĞANMAK: Sessiz konuşmak
UĞÇUM: 1. Vadi 2. Kanyon
UĞLUNMAK: Dolanmak, kıvrılmak
UĞMAÇ: Kuskus (yiyecek)
UĞMAK: Ses kısmak
UĞMAŞ: Kuskus yemeği
UĞNAK: Manik kriz
UĞNAMAK: Manik kriz geçirmek
UĞRA: Kalın un
UĞRAK: İstasyon
UĞRAL: Selamet
UĞRALAMAK: Selamlamak
UĞRALAŞMAK: Selamlaşmak
UĞRAN: Su yatağı
UĞRANMAK: Cine tutulmak
UĞRAŞ: 1. Hobi 2. Meslek
UĞRAZ: Şans perisi
UĞROLA !: Merhaba!
UĞRU: 1. Hırsız 2. Haydut
UĞRUK: Emanet deposu
UĞRUKAY: Soygun
UĞRUKMAK: Eşkiyaya rastlamak
UĞRULAMAK: Hırsızlık yapmak
UĞRULANMAK: Hırsıza soyulmak
UĞRUNMAK: Hırsızlık yapmak
UĞRUSAK: Kaçakçı
UĞRUSAMAK: Kaçakçılık yapmak
UĞU: Baykuş
UĞUÇ: Af
UĞUÇLAMAK: Affetmek
UĞUÇLANMAK: Affedilmek
UĞUÇLARAY: Afedersiniz
UĞUK: Malt
UĞUKMAK: Tövbe etmek
UĞUL: Oğul (evlat)
UĞULÇA: Kız evlat
UĞULÇAMAK: Uğultu çıkarmak
UĞULÇAR: Kum fırtınası
UĞULMAK: Haber almak
UĞULTAY: Dağlık bölge
UĞULZAK: Karışık
UĞULZAMAK: Karışmak
UĞULZAR: Kavşak
UĞULZATMAK: Karıştırmak
UĞUM: Günah çıkarma
UĞUMAK: Günah çıkarmak
UĞUNAK: Histeri krizi
UĞUNÇ: Histeri krizi
UĞUNMAK: Histeri krizi geçirmek
UĞUR: 1. Talih 2. Baht 3. Tılsım
UĞURBULDUK: Hoş bulduk
UĞURÇAL: Tılsım
UĞURÇALMAK: Tılsım yapmak
UĞURÇAMAK: Baht dilemek
UĞURÇANMAK: Efsunlanmak
UĞURKAY: Baht getiren
UĞURSAK: Yavrusu ölmüş
UĞURSAMAK: Yalnız yaşamak
UĞUŞ: 1. Zeka 2. Akraba
UĞUŞMA: İzahat
UĞUŞMAK: İzah olmak
UĞUT: Ekşitilmiş buğday içeceği
UĞUTLAMAK: Ekşitmek (içecek)
UĞUTLANMAK: Ekşimek (içecek)
UĞUTMAK: İzahat / haber vermek
UĞUZ: 1. Zeki 2. İlk süt
UĞUZMAK: Zekice konuşmak
244
UĞZAMAK: Pres yapmak
UĞZALMAK: Pres yaptırmak
UJ: Karayılan
UJULAMAK: Nihayete ermek
UJULATMAK: Nihayete erdirmek
UK: 1. Kabile 2. Esas 3. Mermi
UKA: 1. Zeka 2. Erkek kardeş
UKAĞAN: Zeki
UKAL: Pranga
UKALI: Zeki
UKALAĞAN: Demogog
UKALAK: Laf ebesi
UKALAMAK: Laf ebeliği yapmak
UKALANMAK: Demogoji yapmak
UKALAR: Demogog
UKAMAK: 1. İrfan etmek 2. Kaçmak
UKAN: Yaratan
UKANMAK: İtaat etmek
UKAR: Beyaz Leylek
UKAZ: İrfan
UKMAK: Tasavvur etmek
UKMUŞ: 1. Keramet 2. Harika
UKMUŞTAY: Fevkalade
UKRAK: İlk süt
UKRUK: Kement
UKSAĞA: Asalet
UKSAĞAN: 1. Asilzade 2. Aristokrat
UKSAK: Asil
UKSAMAK: Asil davranmak
UKSANMAK: Asil davranmak
UKSAŞ: Emsal
UKSATAY: Asil sülale
UKSUN: Kraliyet ailesi
UKSUR: 1. Irk 2. Etnisite
UKŞAK: Aşina
UKŞAĞAN: Emsal
UKŞAMAK: Emsal olmak
UKŞATMAK: Emsal göstermek
UKTAMAK: Soyu sürmek
UKTAŞ: 1. Aşiret 2. Aşiret kanunu
UKTAŞMAK: Aynı aşiretten olmak
UKTUK: Irk (soy)
UKTURMA: Ezber
UKTURMAK: Ezberletmek
UKULMAK: Anlaşılmak
UKUM: 1. Mefhum 2. Fikir
UKUMAK: Etrafını çevirmek
UKUMDAŞ: Aynı fikirden olan
UKUMDAŞMAK: Fikirdeş olmak
UKUN: Fikir
UKUNÇ: Tedbir
UKUNÇLU: Tedbirli
UKUNMAK: Kani olmak
UKUNÇSUZ: Tedbirsiz
UKUR: Fikir
UKURDAŞ: Paralel
UKURDAŞMAK: Paralalleşmek
UKUŞ: 1. Hemfikir olma 2. Zeka
UKUŞMAK: Hemfikir olmak
UL: 1. Oğul (erkek evlat) 2. Zemin
ULA: 1. Esas 2. Asıl 3. Büyük nehir
ULAÇ: 1. İsabet 2. Tim (takım)
ULAÇLI: İsabetli
ULAGAY: Frenk üzümü
ULAĞAN: 1. Postacı 2. Kızıl renk
ULAK: 1. Kurye 2. Temmuz 3. Kısrak
ULAKÇI: Postacı
ULAKLAMAK: Postalamak
ULAKLANMAK: Postalanmak
ULALMAK: İlave edilmek
ULAM: 1. Nakliye 2. Müfreze
ULAMA: Tren
ULAMAK: Nakletmek
ULAMAN: Haberci
ULAMÇI: 1. Nakliyeci 2. Kaçakçı [569]
ULAMIŞ: Devam (film, kitap)
ULAN: 1. Süvari 2. Bağlayıcı
ULANDI: 1. İlave 2. Vagon
ULANMAK: İlave edilmek
ULANMIŞ: İlaveli
ULANUT: Kızamık hastalığı
ULAR: Kara leylek
ULARGA: 1. Tren 2. Katar
ULARMAK: Yorulmak
ULARSAMAK: Halsizleşmek
ULARSANMAK: Halsizleşmek
ULARSIMAK: Yorgun hissetmek
ULARTKAN: Çengel
ULARTMAK: Çengele asmak
ULAŞ: 1. İlave 2. İdeal (ülkü)
ULAŞLI: İdealist
ULAT: Telefon / telgraf hattı
ULATI: 1. E-mail (E-posta) 2. Sair
ULATMAK: Haber vermek
ULAVUL: Posta askeri
ULAVUR: Pembe
ULAYMAK: Büyümek
ULAZ: Gürgen ağacı
ULCAMAK: Tazim etmek
245
ULCAŞ: Tazim
ULCAŞMAK: Saygı duruşu yapmak
ULÇA: 1. Kız evlat 2. Cariye
ULÇAR: Trahoma hastalığı
ULÇARMAK: Trahoma olmak
ULÇUMAK: Serserilik etmek
ULÇUNMAK: Serserilik etmek
ULÇUR: Serseri
ULÇUTMAK: Serseriliğe alıştırmak
ULDA: Amca
ULDAMAK: Ezmek
ULDAN: Ayakkabı köselesi
ULDARMAK: Dövmek
ULDUK: 1. Tabansız 2. Nalsız
ULDURMAK: Tohum atmak [570]
ULDURUK: Rahim (dölyatağı)
ULDUZTAY: Galaksi (astronomi)
ULGAMAK: Sihir yapmak
ULGAN: Sihirbaz
ULGAR: Zambak
ULGAŞMAK: Entegre olmak
ULGATMAK: Entegre etmek
ULGUN: Sihirli
ULK: 1. Halat 2. Bağ
ULKAM: Silsile
ULKAMA: Silsile
ULKAMAK: Silsile oluşturmak
ULKAR: Galaksi (astronomi)
ULKARMAK: Entegre etmek
ULKATMAK: Genişletmek
ULKU: Rüşvet
ULKUCU: Rüşvetçi
ULKUN: Bağlantı
ULKUNMAK: Bağlantı kurmak
ULMA: Testi
ULMAK: Olgunlaşmak
ULNAŞIK: Bitişik
ULNAŞMAK: Bitişmek
ULSUZ: 1. Zeminsiz 2. Dipsiz
ULTUR: Taban
ULTURAK: Meskun
ULTURMA: Celse
ULTURMAK: Celse yapmak
ULUCA: Büyükçe
ULUÇ: Hami
ULUĞANA: Büyükanne (nine)
ULUĞANMAK: İhtiyarlamak
ULUĞAŞ: Ziyafet
ULUĞATA: Büyükbaba (dede)
ULUĞATMAK: İhtiyarlatmak
ULUĞBAY: Zengin
ULUĞOKUL: Üniversite
ULUK: Olgunlaşmış (meyve)
ULUKAYIN: Yaşam ağacı (mit) [571]
ULUKTAMAK: Tazim etmek
ULUKTANMAK: Tazim edilmek
ULUKUN: Milli bayram
ULUKUNLAMAK: Bayram yapmak
ULULAMAK: Tekbir getirmek
ULULATMAK: Tekbir getirtmek
ULULAV: Tekbir
ULUM: 1. Derin yer 2. Yüksek yer
ULUMSAMAK: Kibir etmek
ULUMSANMAK: Kibirlenmek
ULUN: Asil
ULUNMAK: Etrafına toplanmak
ULURAK: Kebir
ULURGAMAK: Hürmet etmek
ULURGANMAK: Hürmet görmek
ULURMAK: Yücelmek
ULUS: Millet
ULUSAL: Milli
ULUSTAY: Milli bayram
ULUŞ: 1. Şehir 2. Kent
ULUŞAR: Başkent
ULUŞLUK: Memleket
ULUŞMAK: Birlikte ulumak
ULUŞTOY: Şehir festivali
ULUT: Halk
ULUTÇU: Halkçı
ULUTÇULUK: Halkçılık
ULUTSAL: Demografik
ULUVAR: Muazzam
ULUVARMAK: Azamet etmek
ULUYOL: Bulvar
ULYA: Ganimet
ULYAK: Zemin
UMA: 1. Bekleyiş 2. Anne
UMAÇ: 1. Beklenti 2. Gaye [572]
UMAÇA: Kuyruksokumu
UMAÇI: Öcü
UMAG: 1. Maksat 2. Gaye [Umak]
UMAĞ: Beklenti
UMAĞLANMAK: Beklenti duymak
UMAH: Halk hikayesi
UMAK: 1. Muktedir olmak 2. Irk
UMAKLAMAK: Cüret etmek
UMAKLANMAK: Cüretlenmek
UMAKTAMAK: Cesaret etmek
246
UMAKTANMAK: Cesaretlenmek
UMALAMAK: Ezberden okumak
UMALANMAK: Ezberlemek
UMALATMAK: Ezberletmek
UMAN: Ümit eden
UMAR: 1. Çare 2. Derman
UMAR: “Ömer” ismi (Arapça)
UMARSIZ: 1. Çaresiz 2. Dermansız
UMARTA: Arı kovanı
UMAY: Ana tanrıça
UMAYMAK: Toplanmak
UMBAL: Nodul (dürtme demiri)
UMÇU: Biberon
UMÇULAMAK: Emzirmek
UMÇULATMAK: Emzirtmek
UMDAMAK: İşmar etmek
UMDAŞMAK: İşmar edişmek
UMDU: Gaye
UMSALAK: Maymun iştahlı
UMSALAMAK: Her şeyi istemek
UMSAMAK: Ümidi az olmak
UMSAN: Balık kartalı
UMSANMAK: Gıpta etmek
UMSUK: Aşeren kadın
UMSUMA: Aşerme
UMSUMAK: Aşermek
UMSUNMA: Organ şişmesi
UMSUNMAK: Organı şişmek [573]
UMSUNUK: Organ şişmesi
UMSUR: Bir şeyi çok isteyen kişi
UMSURUK: Hayal kırıklığı
UMSURMAK: Hayali kırılmak
UMSUTMAK: Ümidini kırmak
UMTAK: Testis (erkek yumurtalığı)
UMUCA: Rica
UMUÇ: Beklenti
UMUK: 1. Mesnet 2. Dost 3. İltica
UMUKSUZ: Mesnetsiz
UMULDURMAK: Dolandırmak
UMULCAMAK: Beklentisi olmak
UMULMAK: Dolandırılmak (hile)
UMULTMAK: Dolandırmak (hile)
UMUNÇ: 1. Emel 2. Arzu
UMUNMAK: Ümit etmek
UMUR: 1. Salahiyet 2. Ciddiyet
UMURSUNMAK: Ciddiye almak
UMURT: Şeftali [574]
UMURTMAK: Yuvarlaklaştırmak
UMURZAYA: Nevruz çiçeği
UMUŞ: Beklenti
UMUŞMAK: Birlikte ümit etmek
UMUT: 1. Beklenti 2. Arzu
UMUTMAK: Ümit vermek
UNA: At arabası
UNAÇ: Açma hamur yemeği
UNAÇMAK: Hamur açmak
UNAÇTIRMAK: Hamur açtırmak
UNAĞAN: Tay
UNAK: Galip
UNAKA: Galibiyet
UNAKMAK: Galip gelmek
UNALMAK: Un olmak
UNAMAK: Hoşlanmak
UNAN: Hukuk
UNANMAK: Hukuka uygun olmak
UNAŞ: Hamur işi yemek
UNAŞMAK: Yetişmek
UNAŞTIRMAK: Yetiştirmek
UNAT: Hoş
UNATMAK: Hoşlandırmak
UNÇ: Minnet
UNÇSUZ: Minnetsiz
UNÇUK: Telefon görüşmesi
UNÇUKMAK: Telefon açmak
UNÇURGAÇ: Telefon
UNÇURMAK: Telefonla görüşmek
UNDA: Arka (Mançuca)
UNDARAMAK: Sırtına almak
UNGA: Senyör (Mançuca)
UNGAN: 1. Usta 2. Pir
UNGAY: Müspet
UNMAĞAN: Muvaffak olamayan
UNMAK: Muvaffak olmak
UNTAĞAN: Hipnoz
UNTALMAK: Hipnotize olmak
UNTAMAK: Hipnotize olmak
UNTARMAK: Hipnoz yapmak
UNU: Çadırın orta direği
UNUK: Uzun adımlı yürüyüş
UNUKMAK: Bezginleşmek
UNUKTURMAK: Bezdirmek
UNUTÇAK: Unutkan
UNUTSAK: Hafızası zayıf kişi
UNUTSAMAK: Unutmak istemek
UNUŞ: Muvaffakiyet
UNUŞMAK: Muvaffak olmak
UNYARMA: İrmik
UPAY: Puan
UPAYLAMAK: Puanlamak
247
UPÇUK: Emzik (oyuncak meme)
UPÇUMAK: Emzik emmek
UPKUN: Hezeyan
UPMAK: Emmek
UPRAMAK: Hezeyan etmek
UPRATMAK: Hezeyan ettirmek
UR: Tümör
URA: 1. Sanat 2. Maharet
URACIK: Fıstıklı ceviz sucuğu
URAGUT: Hamile kadın
URAĞ: 1. Münasip 2. Müsait
URAĞAN: Savaş narası [575]
URAĞANDAMAK: Nara atmak
URAĞANDAŞMAK: Nara atışmak
URAK: 1. Cenin 2. Embriyo
URALAMAK: Düzenlemek
URALANMAK: Düzenlenmek
URALMAK: Dolmak
URAM: Cadde
URAMAK: Sanat / imalat yapmak
URAN: 1. Sanayi 2. Parola 3. Nara
URANLAŞMAK: Sanayileşmek
URANMAK: İmal edilmek
URATMAK: İmal etmek
URASA: Nefes tedavisi (üfürme)
URAV: Mahalle
URAVBAY: Muhtar (mahalle)
URAY: Belediye
URAYBAŞI: Belediye başkanı
URAZ: 1. Talih 2. Baht 3. İmece
URAZA: Oruç (Farsça “Ruza”)
URAZLI: 1. Talihli 2. Bahtiyar
URAZMAK: Dua etmek
URBAY: Belediye başkanı
URÇUK: 1. Vesile 2. Masura
URDA: Karargah
URDU: Paki (Pakistanlı)
- Urduca: Pakice (Pakistan dili)
- Urduya: Pakiya (Pakistan)
URDUK: Spiral (tıbbi, genital)
URDUN: Örs
URGA: Kement
URGAÇ: Tuzak çukuru
URGAÇI: Kementçi
URGALAMAK: Kement atmak
URGALANMAK: Kementlenmek
URGAMAK: Tuzak kurmak
URGAN: Halat
URGANMAK: Halatla bağlanmak
URGATMAK: Halatla bağlamak
URGAY: Sivrisinek
URGUL: 1. Fıskiye 2. Öküzlü kızak
URGULAMAK: Kutlamak
URGULMAK: Fışkırmak
URGUMAK: Şırıldamak
URGUN: 1. Şok 2. Kriz
URGUTMAK: Şok geçirmek
URGUY: Kuzukulağı bitkisi
URHAY: Madenci tanrısı (mitoloji)
URK: Sicim
URKAY: Maden ocağı
URKAYCI: Madenci
URKU: 1. Baht 2. Talih
URKUL: 1. Bahtlı 2. Talihli
URLAK: Salkım söğüt ağacı
URLAMAK: Çalmak (hırsızlık) [576]
URLANMAK: Çalınmak (hırsızlık)
URLAV: Soygun (hırsızlık)
URLAVUÇ: Hırsızlık
URLUK: 1. Tohum 2. Nesep
URMA: 1. Şok 2. Vaaz
URMAG: Vaaz [Urmak]
URMAK: Çarpmak (şok)
URNA: 1. Oy sandığı 2. Sandık
URNALMAK: Oylanmak
URNAMAK: Oy kullanmak
URNATMAK: Sandığa koymak
URNAŞMAK: Seçim yapmak
URPAK: Uşak (hizmetçi)
URSAMAK: Kısır olmak
URSAN: Kısır (çocuğu olmayan)
URSANMAK: Filizlenmek
URSUMAK: Vurmak
URSUKMAK: Aşık olmak
URSULMAK: Vurulmak
URSUTMAK: Aşık etmek
URŞUK: Aks (dingil)
URTUN: 1. Eylül ayı 2. Ekim ayı
URU: Huzur (ayakta durma)
URUÇU: 1. Emir eri 2. Yaver
URUK: 1. Sülale 2. Tohum
URUKÇUL: Arıkuşu
URUKSAK: Sülale kayıran
URUKSAMAK: Sülale kayırmak
URUL: Cins (tür)
URULÇAK: 1. Kriz 2. Şok
URULÇAMAK: Kriz / şok geçirmek
URULDAĞAN: Maç (müsabaka)
URULDAMAK: Maça çıkmak
248
URULDAŞMAK: Maç yapmak
URULMAK: Şok geçirmek
URULU: İyi cins
URUM: 1. Zürriyet 2. Düdük
URUMAK: Ayakta durmak
URUMDAY: Panzehir taşı
URUN: 1. İtibar 2. Adet 3. Dilenme
URUNCU: Dilenci
URUNÇ: 1. Pişmanlık 2. Rüşvet
URUNÇA: Pişmanlık
URUNÇAK: Pişmanlık verici olay
URUNÇAMAK: Pişmanlık duymak
URUNDUK: Karyola
URUNGU: 1. Şeref 2. Talim kılıcı
URUNMAK: Pişman olmak
URUŞ: Cenk
URUŞKAK: Cengever
URUŞKAN: Cengaver
URUŞMAK: Cenk etmek
URUŞTAY: Meydan muharebesi
URUT: 1. Saman 2. Merhale
URUTMAK: Doldurmak
URUV: Nesil
URUY: 1. Mutat 2. Olağan
URUZ: Kavgacı
URVA: Kalın un
URYA: Gürcü
- Uryaça: Gürcüce
- Uryaya: Gürcüye
US: Akıl
USABA: Toprak çömlek
USAÇ: Dikkatsizlik
USAÇMAK: Dikkati dağılmak
USAK: 1. Kavak ağacı 2. Susuz
USAL: 1. Cadı 2. Gafil
USALMAK: Makul olmak
USAMAK: Akıl yürütmek
USAN: Su tanrısı (mitoloji)
USANÇ: Gına
USANGAN: Gına getiren
USAR: Zeki
USARMAK: Makul davranmak
USAVURMAK: İstidlal etmek
USAYBA: Malikhane
USAYKIRMAK: İrrasyonellik etmek
USKAR: Sulama aracı
USKARMAK: Araçla sulamak
USKUÇ: Kepçe
USKUM: Soğan (kök anlamında)
USKUN: Sarımsak
USLAMAK: Anlamak
USLAŞMAK: Fikir fırtınası yapmak
USMAK: 1. Susamak 2. Ölçmek
USMAN: 1. Rasyonel 2. Akılcı
USTAĞ: Fikir
USTAĞÇI: Fikir babası
USTAM: 1. Akıl yürütme 2. İtidal
USTAMAK: Akıl yürütmek [577]
USTAN: Su sıçanı
USTANMAK: Rasyonel davranmak
USTAR: Temmuz ayı
USTARMAK: Susamak
USTAZ: 1. Mürşit 2. Mentor [578]
USTUK: 1. Parça 2. Aksam
USTULMAK: Yorulmak
USTURMAK: Akıllandırmak
USUK: 1. Hece 2. Makul (kişi)
USUKMAK: Akıllanmak
USUL: 1. Akli 2. Mantıksal
USULMAK: Rasyonelleşmek
USUN: 1. Su kaynağı 2. Makul
USUNÇ: 1. Psikoloji 2. Akıl sağlığı
USUNDUZ: Psikolog
USUNMAK: Akıllı davranmak
USUTKAN: Susatıcı
USUTMAK: Susatmak
UŞAĞAN: Parçalanmış
UŞALMAK: Parçalanmak
UŞAMAK: Parçalamak [579]
UŞANMAK: Sohbet etmek
UŞARMAK: Kısımlara ayırmak
UŞATMAK: Parçalatmak
UŞAV: 1. Cüz 2. Sohbet
UŞBU: İş bu
UŞDUK: Prezervatif (kondom)
UŞKAR: Terki (at, eşek)
UŞKARMAK: Terkisine almak
UŞKU: Rende
UŞKULAMAK: Rendelemek
UŞKULANMAK: Rendelenmek
UŞKUN: Yelkenli kayık
UŞLAK: Mendil
UŞLAMAK: Kavramak
UŞLANMAK: Kavranmak
UŞLATMAK: Kavratmak
UŞMAG: Havlu [Uşmak]
UŞMAK: Parçalamak
UŞTA: Öyle
UŞTAMAK: Sevk / idare etmek
249
UŞTANMAK: Sevk / idare edilmek
UŞTAV: 1. Sevk 2. İdare
UŞUK: 1. Laubali 2. Kist
UŞUKMAK: Laubali davranmak
UŞULMAK: Dumura uğramak
UŞUMAK: Hafakan basmak
UŞUR: Andropogon (bitki)
UŞUTMAK: Dumura uğratmak
UT: 1. Edep 2. Ar
UTA: 1. Ruhsal enerji 2. Biyoenerji
UTAÇ: Ruhsal tedavi
UTAÇAR: Teşirci
UTAÇI: Biyoenerji hekimi
UTAÇMAK: Teşhir etmek (cinsel)
UTAĞAN: Kadın şaman
UTAMAK: Kazanç sağlamak
UTAMAN: Muzaffer
UTAN: Galip
UTANCA: Ayıp
UTANCAK: Mahçup
UTANCAMAK: Mahcup olmak
UTANCAN: Edepli
UTANGAN: Mahçup
UTANSAMAK: Utanır gibi olmak
UTAR: Galip
UTARMAK: Galip gelmek
UTAŞ: 1. Menfaat 2. Medet
UTAŞMAK: Menfaat sağlamak
UTAVUZ: Halaskar (kurtarıcı)
UTKA: 1. Karşılama 2. Selam
UTKAÇI: Mihmandar [580]
UTKALACI: Resepsiyonist
UTKALAÇ: Resepsiyon
UTKALAMAK: Karşılamak
UTKALANMAK: Karşılanmak
UTKAMAK: Karşılamak
UTKANMAK: Karşılanmak
UTKAR: Selam
UTKARMA: Selamlama
UTKARMAK: Selamlamak
UTKAŞMAK: Selamlaşmak
UTKU: 1. Zafer 2. Galibiyet
UTKULDAMA: Zafer kutlaması
UTKULDAMAK: Zafer kutlamak
UTKULDAŞMAK: Zafer kutlamak
UTKUMAK: Orduyu karşılamak
UTKUNMAK: Karşılanmak (ordu)
UTKUR: Kati
UTKURAK: Katiyetle
UTKURMAK: Galebe çalmak
UTLU: Edepli
UTLUK: Avret yeri
UTMAK: Zafer kazanmak
UTMAN: 1. Muzaffer 2. Galip
UTRU: Bilakis
UTRUNMAK: Tersine davranmak
UTSAMAK: Kazanmak istemek
UTSANMAK: Hırslanmak (oyun)
UTUK: Mağlup
UTUKMAK: Mağlup olmak
UTULGAN: Mağlup
UTULMA: Mağlubiyet
UTULMAK: Mağlup olmak
UTUM: Galibiyet
UTUN: Küstah
UTUNÇ: Küstahlık
UTUNDURMAK: Teslim ettirmek
UTUNMAK: Teslim olmak
UTURMA: Posa
UTURMAK: Posası çökmek
UTUŞ: Kazanma (oyun)
UTUŞMAK: Sırayla yenmek
UTUZ: 1. Kumar 2. Piyango
UTUZMAK: Kumar oynamak
UVAĞIZ: Nasihat
UVAK: Parça
UVAKLAMAK: Parçalamak
UVAKLANMAK: Parçalanmak
UVALAMAK: Parçalamak
UVALATMAK: Parçalatmak
UVAMAK: Parçalamak
UVANMAK: Parçalanmak
UVATMAK: Parçalara ayırmak
UVAY: Hayıf
UVAYMAK: Hayıflanmak
UVGAÇ: Blender (el değirmeni)
UVGAÇLAMAK: Blenderla çekmek
UVGUÇ: Rende
UVKALAMAK: Çitilemek
UVKALANMAK: Çitilenmek
UVMAK: Rendelemek
UVNA: Rende
UVNALANMAK: Rendelenmek
UVNALMAK: Rendelenmek
UVNAMAK: Rendelemek
UVNATMAK: Rendeletmek
UVNUK: Parça
UVULDURUK: Havyar
UVUNMAK: Mayalanmak
250
UVUT: 1. Edep 2. Ar
UVUTMAK: Mayalamak
UVUZ: 1. Aile terbiyesi 2. İlk süt
UY: 1. Hane 2. Hayal
UYA: 1. Kuş yuvası 2. Kreş
UYABASAR: Kuluçka
UYABASMAK: Kuluçkaya yatmak
UYAÇ: Uyumlu
UYAĞAN: 1. Lor peyniri 2. Yular
UYAKMAK: Sönmek (yıldız)
UYALAMAK: Yuva yapmak
UYALANMAK: Yuva yapmak
UYALAŞMAK: Yuvaya yerleşmek
UYALATMAK: Yuva yaptırmak
UYALÇAK: Edepli
UYALÇAMAK: Edepli davranmak
UYALDAK: Koordineli
UYALDAMAK: Koordine olmak
UYALDATMAK: Koordine etmek
UYALGA: Koordinasyon
UYALGAMAK: Koordine olmak
UYALGATMAK: Koordine etmek
UYALMAK: Edepli davranmak
UYALTMAK: Terbiye etmek
UYAMAK: İlişki kurmak
UYAMAN: Cüzzam hastalığı
UYAN: 1. İtina 2. Dikkat
UYANGA: 1. Ahenk 2. Akord
UYANGALAMAK: Akord etmek
UYANGALANMAK: Akord olmak
UYANGAMAK: Ahenklenmek
UYARAÇ: Alarm
UYARGA: Alarm
UYARGAMAK: Alarm çalmak
UYARGATMAK: Alarm vermek
UYARMAN: İkaz eden
UYAT: Vicdan
UYATÇAN: Vicdan sahibi
UYATLI: Vicdanlı
UYATSIZ: Vicdansız
UYATMAK: İnsaf etmek
UYAV: 1. Disiplin 2. Feraset
UYAVLI: 1. Disiplinli 2. Ferasetli
UYAVSIZ: Disiplinsiz
UYÇUL: Hayalperest
UYÇULAMAK: Hayal etmek
UYÇULANMAK: Hayal kurmak
UYDA: Tabiyet
UYDAÇI: Tabi (uyruk)
UYDAŞ: Uyumlu kişi
UYDAŞMA: Koordinasyon
UYDAŞMAK: Koordine olmak
UYDAŞTIRMAK: Koordine etmek
UYDU: 1. Peyk 2. Satelit
UYDUZ: Hipnoz
UYDUZMAK: Hipnotize etmek
UYGA: Ahenk
UYGAMAK: Ahenklenmek
UYGAN: Tabi (bağlı)
UYGAR: Medeni
UYGARMAK: Halletmek
UYGU: 1. Tabiyet 2. Ahenk
UYGUL: 1. Teba 2. Ahenkli
UYGUR: Türkistanlı
- Uygurca: Türkistan Türkçe’si
- Uygurya: Türkistan
UYGURMAK: Medenileşmek
UYGUT: Ahenkli
UYKARA: Ahır
UYKAŞ: Kafiye
UYKAŞMAK: Kafiyeli olmak
UYKULAĞAN: Pankreas
UYKULAMAK: Hafif uyumak
UYKUZAK: Uykuyu seven
UYLAĞAN: Israrcı
UYLAK: 1. Musallat 2. Israrcı cin
UYLAMAK: Israr etmek
UYLANMAK: Israr edilmek
UYLAP: 1. Sahte 2. Tahmin
UYLAŞ: 1. Musallat 2. Tefekkür
UYLAŞI: 1. Israr 2. Mutabakat
UYLAŞMAK: Israr edişmek
UYLATMAK: Israr ettirmek
UYLAV: 1. Israr 2. Kıyas
UYMA: Yığıntı
UYMAG: 1. Çırak 2. Kalfa [Uymak]
UYMAK: İş öğrenmek
UYMAN: Konformist
UYNA: 1. Dans 2. Raks
UYNACI: 1. Dansöz 2. Rakkase
UYNAMAK: Dans / raks etmek
UYNAŞ: Zinacı
UYNAŞKA: Zina
UYNAŞMAK: Zina yapmak
UYNATMAK: Dansöz oynatmak
UYNAV: Dansöz gösterisi
UYNUK: 1. Cahil 2. Yağsız süt
UYNUKMAK: Cahilce davranmak
UYRUK: Teba
251
UYRUKDAŞ: Vatandaş
UYRUKMAK: Tabi olmak
UYRULMAK: Ekseninde dönmek
UYRUTMAK: Tabi etmek
UYRUTMAN: Hükümran
UYSAL: 1. Mülayim 2. Munis
UYSAMAK: Mülayim davranmak
UYSATMAK: Mülayimleştirmek
UYTUN: Mübarek
UYTURGAY: Kanarya kuşu
UYUĞAN: 1. Cenin 2. Embriyo
UYUK: 1. Patik 2. Mağara 3. Pıhtı
UYUKMAK: Pıhtılaşmak
UYUKLAŞMAK: Pıhtılaşmak
UYUKLATMAK: Pıhtılaştırmak
UYUKMAK: Pıhtılaşmak
UYUL: Kutup
UYULMAK: Güçsüzleşmek
UYUN: 1. Pıhtı 2. Yoğurt mayası
UYUNÇ: Hipnoz
UYUNMAK: Pıhtılaşmak
UYUNTU: Bedavacı
UYUR: Dürüst
UYURGA: Koma
UYURGAMAK: Ölü gibi uyumak
UYURGAN: Komadaki kişi
UYURGANMAK: Komaya girmek
UYURGATMAK: Komaya sokmak
UYURMA: Mayalanma
UYURMAK: Mayalanmak
UYURTMA: Mayalama
UYURTMAK: Mayalamak
UYUŞUNMAK: Anestezi almak
UYUŞUNTU: Anestezi
UYUŞUTMAK: Anestezi yapmak
UYUT: Hipnoz
UYUTAÇ: Beşik
UYUTKAN: Uyku ilacı
UYUTKU: Hipnotizma
UYUTKUÇ: Hipnoz sarkacı
UYUTMAN: Hipnozcu
UYUV: Koma
UYVA: Şok (travma)
UYVAMAK: Şok geçirmek
UYVANMAK: Şoka girmek
UZ: 1. Usta 2. Mahir
UZA: 1. Mazi 2. Uzak
UZABAKAÇ: Dürbün
UZABAKAR: Teleskop
UZABAKMAK: Teleskopla bakmak
UZADUYAR: Telestezi yapan kişi
UZADUYMA: Telestezi
UZADUYMAK: Telestezi yapmak
UZADUYUŞ: Telepati
UZADUYUŞMAK: Telepati yapmak
UZAĞAN: Tuzlu yoğurt
UZAGUT: Madrabaz
UZAKAÇAR: Motosiklet
UZAKAÇMAK: Uzaklaşmak
UZAKLAMAK: Uzağa gitmek
UZAKLATMAK: Uzağa göndermek
UZAL: Maharet
UZALMAK: Maharetlenmek
UZAM: Ustalık
UZAN: Usta
UZANOT: Astronot (Latince ek) [581]
UZAR: Türban
UZARMAK: Haremliğe kaçmak
UZAŞ: Mesafe
UZAŞMAK: Mesafe girmek
UZAŞTIRMAK: Mesafe koymak
UZAT: Keşif
UZATÇI: 1. Kaşif 2. Kılavuz
UZATI: 1. Daimi 2. İlave süre
UZAV: Menzil
UZAVUL: Astronot [582]
UZAVURAÇ: Uzun menzilli silah
UZAVURAN: Uzun menzilli
UZAVURMAK: Uzaktan vurmak
UZAY: Feza
UZDAM: İhtisas
UZDAMAK: İhtisas yapmak
UZDAMAN: Profesyonel
UZDANMAK: İhtisas yapmak
UZDU: Kadim
UZDUK: Boylam
UZGA: 1. Tecrübe 2. El değirmeni
UZGAMAK: Tecrübe etmek
UZGAN: 1. Tecrübeli 2. Mazi
UZGANMAK: Tecrübe edinmek
UZLAMAK: İdare etmek
UZLANMAK: Profesyonelleşmek
UZLUK: Profesyonellik
UZMA: 1. Kalite 2. Kalifiye
UZMAK: İhtisas yapmak [583]
UZMAN: Mütehassıs
UZUK: 1. Mütehassıs 2. Dikkatli
UZUKMAK: Dikkat etmek
UZULMAK: Gözden yitmek
252
UZUNGAGA: Yunus balığı [584]
UZUNDURAZ: Minare
UZURMA: İhtilal
UZURMAK: 1. Devirmek 2. Yıkmak
- Ü –
ÜBEDE: Şebek (maymun türü)
ÜCELEMEK: Vurgu yapmak
ÜÇDEK: 1. Teslis 2. Trinity
ÜÇDEMEK: Teslise inanmak
ÜÇDÖNEL: Müselles
ÜÇEK: 1. Dam 2. Çatı
ÜÇEL: Üç kişilik idare
ÜÇELMEK: Üçü biraraya gelmek
ÜÇELTMEK: Üçünü birleştirmek
ÜÇEM: 1. Sacayağı 2. Üç ayak
ÜÇEMEK: Üç parmak göstermek
ÜÇEN: Otuz (sayı) [Üjen]
ÜÇENMEK: Üç kat artmak
ÜÇERLEMEK: Üçer üçer ayırmak
ÜÇETMEK: Üçlemek
ÜÇEY: 12 parmak bağırsağı
ÜÇGENEK: Müselles
ÜÇKÜ: Matkap
ÜÇKÜL: Müselles (üçgen)
ÜÇMÜYÜZ: 1. Üç köşeli 2. Üçgen
ÜÇÜK: 1. Kurban bayramı 2. Soluk
ÜÇÜKMEK: Nefesi kesilmek
ÜÇÜLMEK: Sönmek
ÜÇÜLTMEK: Söndürmek
ÜÇÜN: Salise
ÜÇÜNDÜ: Akşamla yatsı arası
ÜÇÜR: Amortisman
ÜÇÜRDÜM: Üç kat
ÜÇÜRGEÇ: Yangın söndürücü
ÜÇÜRGEN: İtfaiye aracı
ÜÇÜRME: İtfa
ÜÇÜRMEK: Yangın söndürmek
ÜÇÜRMEN: İtfaiyeci
ÜDEK: Refakat
ÜDEKÇİ: Refakatçi
ÜDEMEK: Veda etmek [585]
ÜDENMEK: Veda edilmek
ÜDEŞMEK: Vedalaşmak
ÜDEZ: Akşam
ÜDEZMEK: Akşam olmak
ÜDÜGEN: Ev faresi
ÜDÜK: Hece
ÜFLEÇ: Vantilatör
ÜFÜREÇ: Fön makinesi
ÜGÜZ: Boğa burcu (astroloji)
ÜĞ: 1. Ayakkabı 2. Papuç
ÜĞDEŞ: Siesta (öğle uykusu)
ÜĞDEŞMEK: Siesta yapmak
ÜĞDÜL: 1. Bahşiş 2. İhsan
ÜĞE: Ağırlık ölçüsü (1 kilogram)
ÜĞELEMEK: Terazide tartmak
ÜĞELENMEK: Terazide tartılmak
ÜĞEMEK: Gevezelik etmek
ÜĞENÇER: Geveze
ÜĞENMEK: Gevezelik etmek
ÜĞKEMEK: Ayakkabı vurmak [586]
ÜĞLEMEK: Birini çağırmak
ÜĞLEŞİM: Metafor
ÜĞLEŞMEK: Diyalog kurmak
ÜĞME: Çapa
ÜĞMEK: Çapalamak
ÜĞRE: Şehriye
ÜĞRELEMEK: Sallamak
ÜĞRELETMEK: Sallatmak
ÜĞREMEÇ: Şehriye çorbası
ÜĞREMEK: Sarkmak
ÜĞRENMEK: Aşağı sarkmak
ÜĞRETMEK: Sarkıtmak
ÜĞRÜK: Beşik
ÜĞRÜKMEK: Sallanmak
ÜĞRÜLMEK: Salınmak
ÜĞRÜM: Salınım
ÜĞRÜMEK: Salınmak
ÜĞRÜNMEK: Salınarak yürümek
ÜĞRÜTMEK: Salındırmak
ÜĞÜÇ: Define
ÜĞÜK: 1. Topuk 2. Ayak
ÜĞÜKMEK: Ayağını burkmak [587]
ÜĞÜL: Kız evlat
ÜĞÜNMEK: Talaş olmak
ÜĞÜNTÜ: Talaş
ÜĞÜR: 1. Buhar 2. Şafak
ÜĞÜRÇÜN: Hıyar (bitki), salatalık
ÜĞÜRGEN: Havyar
ÜĞÜRME: Çiftleşme
ÜĞÜRMEK: Çiftleşmek
ÜĞÜT: Öğütülmüş tahıl
ÜĞÜTMEK: Un haline getirmek
ÜĞÜZ: Filiz
ÜKE: 1. Küçük kız kardeş 2. Vekil
ÜKEK: 1. Kasa 2. Burç (kale)
ÜKELGE: Bahşiş
ÜKELGEMEK: Bahşiş almak
ÜKELGETMEK: Bahşiş vermek
253
ÜKELMEK: İstiflenmek
ÜKELTMEK: İstifletmek
ÜKEN: Kız evlat
ÜKER: Büyükbaş hayvan
ÜKERÇİ: Büyükbaş çobanı
ÜKLÜMEK: Çoğalmak
ÜKLÜTMEK: Çoğaltmak
ÜKMEG: İstif [Ükmek]
ÜKMEK: İstiflemek
ÜKSE: 1. Aşil kemiği 2. Topuk [588]
ÜKSEMEK: Topuk üzeri dönmek
ÜKÜL: Artış
ÜKÜLMEK: Hevesi kaçmak
ÜKÜN: İstif
ÜKÜNÇ: 1. Pişmanlık 2. Teessüf
ÜKÜNMEK: Pişman olmak
ÜKÜNÜŞ: 1. Pişmanlık 2. Nedamet
ÜKÜR: 1. Kükürt 2. Cemiyet
ÜKÜRMEK: Genzi yanmak
ÜKÜRTMEK: Genzi yakmak
ÜKÜT: Propaganda
ÜKÜTMEK: Propaganda yapmak
ÜKÜZ: Okyanus
ÜKÜZMEK: Yayılmak
ÜL: Köşe
ÜLCE: Vişne
ÜLBEK: Su kaynağı kümesi
ÜLBERK: Şaman süsü (tüyden)
ÜLÇEM: Hesap
ÜLÇEV: 1. Doz 2. Buut
ÜLÇMEK: Hesaplamak
ÜLDEK: Bakiye
ÜLDEMEK: Arta kalmak
ÜLEÇ: 1. Maşrapa 2. Kepçe
ÜLEGER: Numune
ÜLEK: Testi
ÜLELGE: Hisse senedi
ÜLELGEMEK: Taksim etmek
ÜLELGENMEK: Taksim olmak
ÜLEMEK: Paylaştırmak
ÜLEN: Çimen
ÜLENMEK: Pay almak
ÜLER: Taksimat
ÜLERMEK: Taksimat yapmak
ÜLEŞ: 1. Pay 2. Kısmet
ÜLEŞİK: Taksim
ÜLEŞİR: Taksimat
ÜLEŞLEP: Kısmen
ÜLEŞME: Taksimat
ÜLEŞMEK: Paylaşmak
ÜLEŞTİRME: Taksimat
ÜLEŞTİRMEK: Paylaştırmak
ÜLET: Yelkenli gemi
ÜLEV: Hak
ÜLEZ: 1. Pay alamayan 2. Sönük
ÜLEZMEK: Pay alamamak
ÜLGE: 1. Numune 2. Kalıp
ÜLGEMEK: Kalıp oluşturmak
ÜLGEN: İyilik tanrısı (mitoloji)
ÜLGER: Kadife
ÜLGEŞ: Mazhariyet
ÜLGEŞMEK: Mazhar olmak
ÜLGEZ: Ruh
ÜLGÜ: 1. Kalıp 2. Model 3. Terazi
ÜLGÜÇ: 1. Kalıp kesici 2. Jilet
ÜLGÜDÜR: Numune
ÜLGÜLEMEK: Modellemek
ÜLGÜLENMEK: Modellenmek
ÜLGÜSÜZ: 1. Kalıpsız 2. Ölçüsüz
ÜLGÜT: 1. Kalıp 2. Model
ÜLİGER: Destan [589]
ÜLİGERÇİ: Destan okuyucu
ÜLKER: Süreyya takımyıldızı
ÜLKÜ: 1. İdeal 2. Hedef
ÜLKÜMEN: İdealist
ÜLSEV: Ebat
ÜLÜ: 1. Hisse 2. Pay
ÜLÜBE: Patates
ÜLÜK: 1. Hisse 2. Pay 3. Nasip
ÜLÜKLEMEK: Hisse / pay vermek
ÜLÜKLENMEK: Nasiplenmek
ÜLÜKLÜ: 1. Pay sahibi 2. Nasipli
ÜLÜKSÜZ: 1. Hissesiz 2. Nasipsiz
ÜLÜMEK: Paylaştırmak [590]
ÜLÜNMEK: Paylaşmak
ÜLÜR: Kısım
ÜLÜRGEN: Haziran ayı
ÜLÜRMEK: Kısımlandırmak
ÜLÜŞ: 1. Paylaşma 2. Hisse
ÜLÜŞMEK: Paylaşmak
ÜM: 1. İttifak 2. Şalvar [591]
ÜMÇE: Ağ
ÜMÇEMEK: İttifak yapmak
ÜMÇEYMEK: Ağ örmek
ÜMÇÜK: Ev örümceği
ÜMEN: 1. Kanser 2. Tümör
ÜMENMEK: Düğümlenmek
ÜMEZ: Duman
ÜMRÜMEK: Düğümlenmek
254
ÜMÜK: Boğaz
ÜMÜNMEK: Pandomim yapmak
ÜMÜR: 1. Pus 2. Sis 3. Duman
ÜMÜRMEK: Dumanlanmak
ÜMÜRTLEK: Nefes borusu
ÜMÜRTMEK: Boğazını sıkmak
ÜNÇÜ: Yüksek sesle konuşan
ÜNDEÇ: Mübaşir
ÜNDEK: Telefon
ÜNDELMEK: Sessizce yaklaşmak
ÜNDEMEK: Beyan etmek
ÜNDEŞME: Beyanat
ÜNDEŞMEK: Diyalog kurmak
ÜNDEV: Beyanat
ÜNDEZ: 1. Ezan 2. Esas
ÜNDEZİN: 1. Müezzin 2. Esasen
ÜNDÜRME: Felç
ÜNDÜRMEK: Felç olmak
ÜNDÜRÜK: Raf
ÜNE: 1. Fiyat 2. Kokarca (hayvan)
ÜNEĞEN: İnek
ÜNEK: Meşhur
ÜNEL: Şöhretli
ÜNELMEK: Meşhur olmak
ÜNELEMEK: Fiyat vermek
ÜNELENMEK: Fiyat almak
ÜNEM: Tasarruf
ÜNEMDEV: 1. İktisat 2. Ekonomi
ÜNEMEK: İktisat etmek
ÜNEMLEMEK: Tasarruf etmek
ÜNEMLENMEK: Tasarruf edilmek
ÜNEN: 1. Teminat 2. İmam
ÜNENÇ: Teminat
ÜNENDİRMEK: Teminat vermek
ÜNENMEK: Emin olmak
ÜNER: 1. Hak 2. Hakikat
ÜNERMEK: Tahakkuk etmek
ÜNEŞ: Nişan (söz)
ÜNEŞMEK: Nişanlanmak (söz)
ÜNEŞTİRMEK: Nişanlamak (söz)
ÜNEZ: Küf
ÜNEZLENMEK: Küflenmek
ÜNEZLETMEK: Küflendirmek
ÜNGEÇ: Gırtlak
ÜNGÜR: Mağara
ÜNGÜRMEK: Toprak kazmak
ÜNGÜZ: Erkek ayı
ÜNKMEK: Dans etmek
ÜNLEÇ: Mikrofon
ÜNLEK: 1. Parola 2. Slogan
ÜNLEMEK: Ezan okumak
ÜNLEN: Müezzin
ÜNLENMEK: Slogan atmak
ÜNLEŞİM: 1. Çağrışım 2. Slogan
ÜNLEŞMEK: Slogan atmak
ÜNLETMEK: Ezan okutmak
ÜNLEV: Ezan
ÜNMEK: 1. Delmek 2. Methetmek
ÜNÜK: 1. Delik 2. Halka
ÜNÜM: 1. Randıman 2. Mahsul
ÜNÜMEL: Randımanlı, mahsuldar
ÜNÜR: Parfüm
ÜNÜRMEK: Güzel kokmak
ÜPKE: Sitem
ÜPKEMEK: Sitem etmek
ÜPREMEK: Tahriş olmak
ÜR: 1. Tohum 2. Zaman
ÜRÇE: Tohum tanesi
ÜRÇEK: Fidan
ÜRÇEM: 1. Motivasyon 2. Teşvik
ÜRÇEMEK: Fidan dikmek
ÜRÇENMEK: Motive/ teşvik olmak
ÜRÇETMEK: Motive / teşvik etmek
ÜRÇMEK: Motive olmak
ÜRDÜM: 1. Pay 2. Hisse
ÜRDÜMÜK: Bezelye
ÜRE: 1. Tohum 2. İrmik tatlısı
ÜREÇE: Tohum
ÜREĞEN: Münbit
ÜREĞİR: Bereketli
ÜREK: Aygır
ÜRELEMEK: Biriktirmek
ÜRELENMEK: Birikmek
ÜREN: 1. Nesil 2. Hasat tanrısı
ÜRENÇ: Faiz
ÜRENÇEK: Müptela
ÜRENÇEMEK: Müptela olmak
ÜRENDEMEK: Suni tohumlamak
ÜRETEÇ: Jeneratör
ÜRETEY: Tohum deposu
ÜRETMEN: Zanaatkar
ÜREV: Genetik
ÜREY: Panik
ÜREYLEMEK: Paniklemek
ÜREYLENMEK: Dehşet duymak
ÜREZ: Tohum
ÜREZİN: Sperm
ÜRGE: Çorba
ÜRGEL: Takımyıldız
255
ÜRGEN: Şerare
ÜRGENÇ: Tatlısu levreği
ÜRGENE: Muz
ÜRGÜ: 1. Hesap 2. Yükseklik
ÜRGÜLEMEK: Hesaplamak
ÜRGÜLENMEK: Hesaplanmak
ÜRGÜÇ: Hava pompası
ÜRGÜLÇEK: Havlayan köpek
ÜRGÜLÇEMEK: Havlamak
ÜRGÜLÇETMEK: Havlatmak
ÜRGÜN: Memnun
ÜRGÜNDÜRMEK: Memnun etmek
ÜRGÜNMEK: Memnun olmak
ÜRGÜR: Hamur mayası
ÜRGÜRMEK: Hamur mayalamak
ÜRK: 1. Terör 2. Dehşet
ÜRKE: 1. Tay 2. Vakit
ÜRKEV: Fobi
ÜRKMEZ: Korkusuz
ÜRKÜNÇEK: Tedirgin
ÜRKÜNÇEMEK: Tedirgin olmak
ÜRKÜNÇETMEK: Tedirgin etmek
ÜRKÜŞMEK: Paniklemek (birlikte)
ÜRKÜT: 1. Panik 2. Dehşet
ÜRLEÇ: Polen
ÜRLEMEK: Polenle döllemek
ÜRLENMEK: Polenle döllenmek
ÜRLÜK: 1. Tohumluk 2. Mühlet
ÜRMEK: 1. Hasat etmek 2. Üflemek
ÜRMEKÜÇ: Örümcek
ÜRMELEMEK: Sürünmek
ÜRMELENMEK: Sürünerek gitmek
ÜRMEN: Hasır ustası
ÜRNE: Beyaz renk
ÜRNEK: Kireç
ÜRNEMEK: Kireçlemek
ÜRNERMEK: Kireçlenmek
ÜRPEK: Sorguç (hayvan kafasında)
ÜRPELEMEK: Hafifçe dokunmak
ÜRPELENMEK: İçi titremek
ÜRPENÇEK: Peçe
ÜRPENEK: Pelerin
ÜRPÜNÇEK: Türban
ÜRPÜNMEK: Türban takmak
ÜRSEMEK: İddia etmek
ÜRSENMEK: İddiaya girmek
ÜRSÜMEK: Perişan olmak
ÜRSÜR: Perişan
ÜRSÜTMEK: Perişan etmek
ÜRTKÜN: Harman
ÜRTMEG: Soğan cücüğü [Ürtmek]
ÜRTMEK: Harman yapmak
ÜRTÜLMEK: Harman edilmek
ÜRTÜN: Ekim ayı
ÜRÜ: 1. İşaret 2. Alamet
ÜRÜK: Daimi
ÜRÜLMEK: 1. Dolmak 2. Çoğalmak
ÜRÜLÜK: Hayra alamet
ÜRÜMKE: Kadeh
ÜRÜNÇ: Hasılat
ÜRÜNDÜL: Güzide
ÜRÜNDÜRMEK: Hasat etmek
ÜRÜNMEK: Hasat olmak
ÜRÜS: Hasat
ÜRÜSÜN: Örf
ÜRÜYE: Dişi tay
ÜS: 1. Yukarı 2. Tavan
ÜSE: Filiz
ÜSEMEK: Filizlenmek
ÜSENMEK: Boyu uzamak
ÜSENTE: Filiz
ÜSERMEK: Bitki yetiştirmek
ÜSKEÇ: Kuru üzüm
ÜSKER: Sağır
ÜSKERMEK: Sağır olmak
ÜSKÜLE: Soğan / sarımsak bağı
ÜSKÜN: Fidan
ÜSKÜNDE: Nezdinde
ÜSKÜRE: Pişmiş çömlek
ÜSME: Bereket
ÜSMEL: Bereketli
ÜSMEK: Bereketlenmek
ÜSMER: Ergenlik çağı
ÜSNEMEK: Terfi olmak
ÜSNERMEK: Terfi etmek
ÜSRE: Yukarı
ÜSTE: “A-E” sesi veren işaret [592]
ÜSTEK: Faiz
ÜSTEL: Masa
ÜSTELMEK: Çoğalmak
ÜSTEM: 1. Faiz 2. Hükümranlık
ÜSTEME: 1. Zam 2. İlave
ÜSTEMEK: Zam yapmak
ÜSTENEK: 1. Taahhüt 2. Palto
ÜSTENMEK: Taahhüt etmek
ÜSTER: Hükümran
ÜSTEREK: Asansör
ÜSTERMEK: Üste çıkmak [593]
ÜSTET: Amir
256
ÜSTEV: Bahşiş
ÜSTÜNGÜ: Mertebe
ÜSTÜNLEMEK: Taglib etmek
ÜSTÜRME: Tahrik
ÜSTÜRMEK: Tahrik etmek
ÜSÜG: Harf [“g” harfi ile yazılır]
ÜSÜK: 1. Mayalı içecek 2. Nezd
ÜSÜKEY: 1. Koyu 2. Yoğun
ÜSÜKLEL: İmla (yazım)
ÜSÜKLEM: Alfabe
ÜSÜKLEMEK: Harfleyerek okumak
ÜSÜKLENMEK: Harfle okunmak
ÜSÜLBEY: 1. Devamlı 2. Daimi
ÜSÜM: Şubat ayı
ÜSÜMEK: Bitki büyümek
ÜSÜMDÜK: Nebat (bitki)
ÜSÜNMEK: Filizlenmek
ÜSÜTMEK: Bitki yetiştirmek
ÜŞEK: Penis
ÜŞELEMEK: Parçalamak
ÜŞELENMEK: Parçalanmak
ÜŞELMEK: Erekte olmak
ÜŞEMEK: Erekte olmak
ÜŞEN: Sandık
ÜŞERMEK: Kalkmak (el, kol)
ÜŞERTMEK: Kaldırmak (el, kol) [594]
ÜŞETMEK: Erekte etmek
ÜŞKÜMEK: İç çekmek
ÜŞKÜL: Yorgan iğnesi
ÜŞKÜNMEK: İç çekmek
ÜŞKÜR: Zikir
ÜŞKÜRME: Zikir ayini
ÜŞKÜRMEK: Zikir çekmek
ÜŞKÜRÜK: İç çekme
ÜŞLEMEK: Kavramak
ÜŞLENMEK: Kavranmak
ÜŞLETMEK: Kavratmak
ÜŞME: Dut ağacı
ÜŞMEK: Kalabalıklaşmak
ÜŞMELEN: Kalabalık
ÜŞMELENMEK: Başına üşüşmek
ÜŞTEK: Düdük
ÜŞTEMEK: Düdük çalmak
ÜŞÜK: 1. Ayaz 2. Kalem
ÜŞÜKMEK: Donmak
ÜŞÜNMEK: Toplanmak
ÜŞÜRGÜ: Toplantı
ÜŞÜRMEK: Toplamak
ÜT: Geçit
ÜTEÇ: Tüy yakıcı
ÜTELEMEK: Koşuşturmak
ÜTELENMEK: Koşturulmak
ÜTELEŞMEK: Koşu yarışı yapmak
ÜTELGE: Baştankara kuşu
ÜTELMEK: İta edilmek
ÜTEMEK: İta etmek
ÜTEN: Kulübe
ÜTENÇ: Arz (sunma)
ÜTENMEK: Arz etmek (sunmak)
ÜTEV: İta
ÜTEZE: Şiş kebap
ÜTKEN: İta eden
ÜTKER: İdeoloji
ÜTKERMEK: İdeoloji savunmak
ÜTKÜR: 1. Seri (hızlı) 2. Çevik
ÜTKÜRMEK: Seri hareket etmek
ÜTLEMEK: Tedris etmek
ÜTLENMEK: Tedris olmak
ÜTMEK: Oyun kazanmak
ÜTÜGEN: Gül (bitki, çiçek)
ÜTÜK: Ateşte kızarmış
ÜTÜLMEK: Yakılmak
ÜTÜMEK: Yakmak
ÜTÜRME: Harman yeri
ÜTÜRMEK: Harman etmek
ÜTÜZ: Röntgen (gözetleme)
ÜTÜZCÜLÜK: Röntgencilik (cinsel)
ÜTÜZLEMEK: Röntgencilik yapmak
ÜVEME: 1. Kıyma (et) 2. Söğüş
ÜVEMEK: Karnından konuşmak
ÜVEN: Bahçe
ÜVENİK: 1. Ahır 2. Avlu
ÜVENMEK: Tahriş olmak
ÜVERMEK: Misilleme yapmak
ÜVETMEK: Tahriş etmek
ÜVEYEN: Vantrolog
ÜVMEK: İçine işlemek
ÜY: Hane [595]
ÜYÇÜK: 1. Kulübe 2. Baraka
ÜYÇÜLEK: Ahududu
ÜYDELEMEK: Refakat etmek
ÜYDELENMEK: Refakat edilmek
ÜYDELEŞ: Refakatçi
ÜYDELEŞMEK: Refakat etmek
ÜYDEŞ: Ev arkadaşı
ÜYDEŞMEK: Aynı evde kalmak
ÜYE: Aza
ÜYEK: İmar
ÜYEKMEK: İmar olmak
257
ÜYELMEK: Mülk edinmek
ÜYELMEN: 1. Malik 2. Kapitalist
ÜYEN: 1. Kakım (hayvan) 2. Hayırlı
ÜYEP: Şakrak kuşu
ÜYER: 1. Mülk 2. Sel
ÜYERMEK: Malik olmak
ÜYEŞMEK: Birlikte çalışmak
ÜYGE: İyilik
ÜYGEN: İyilik tanrıçası (mitoloji)
ÜYGEREK: Ev aleti
ÜYGEZER: Ev hayaleti
ÜYGÖZETME: Ev idaresi
ÜYGÖZETMEK: Ev idare etmek
ÜYGÜL: İyilik tanrısı (mitoloji)
ÜYGÜZETÇİ: Kapıcı
ÜYGÜZETMEK: Kapıcılık etmek
ÜYLEK: Helki
ÜYLEM: 1. İmalat 2. Servis
ÜYLEMEK: İmal / servis etmek
ÜYLENMEK: İmal edilmek
ÜYLEŞİM: Seri imalat
ÜYLEŞMEK: Birlikte üretmek
ÜYLETKEL: 1. İmalat 2. Sanayi
ÜYLETMEK: İmal ettirmek
ÜYLEV: İmalat
ÜYLEVÇİ: İmalatçı
ÜYLÜK: Kiler
ÜYME: Küme
ÜYMEG: Stok [Üymek]
ÜYMEK: Stoklamak
ÜYMELEMEK: Kümelemek
ÜYMELENMEK: Kümelenmek
ÜYMELETMEK: Kümelemek
ÜYNEK: Pencere
ÜYNELMEK: Pencereden bakmak
ÜYNEMEK: Pencere açmak
ÜYSÜN: Ağaç kabuğu
ÜYSÜNMEK: Kabuk bağlamak
ÜYSÜTMEK: Kabuklaşmak
ÜYŞÜK: 1. Kulübe 2. Baraka
ÜYÜK: Hane
ÜYÜKMEK: Eve gitmek
ÜYÜM: 1. Yığın 2. Çorba
ÜYÜMEK: Çorba yapmak
ÜYÜNMEK: Stoklanmak
ÜYÜNTÜ: Stoklanmış mal
ÜYÜR: 1. Aile 2. Bulgur
ÜYÜRSEK: Ailesinden ayrılamayan
ÜYÜRSEMEK: Ailesini özlemek
ÜYÜRSÜNMEK: Ailesini özlemek
ÜZ: 1. Jilet 2. Sağır 3. Kin
ÜZBE: Mahzun
ÜZBELMEK: Mahzun olmak
ÜZBER: Israr
ÜZBERCİ: Israrcı
ÜZBERLEMEK: Israr etmek
ÜZBERMEK: Tolerans göstermek
ÜZDEMEK: Traş etmek (jiletle) [596]
ÜZDEN: Traş (jiletle)
ÜZDENMEK: Traş olmak (jiletle)
ÜZDÜK: Yoğurtlu yumurta aşı
ÜZDÜRGE: Ustura
ÜZDÜRMEK: Traş ettirmek (jiletle)
ÜZE: 1. Traş 2. Huzur (protokol)
ÜZEÇİ: Berber
ÜZEK: Divit
ÜZEL: İdeoloji
ÜZELÇEMEK: İdeoloji savunmak
ÜZELGE: Kehanet
ÜZELGEÇİ: Kahin
ÜZELGEMEK: Kehanet etmek
ÜZELİK: Fasıla
ÜZELİKSİZ: Fasılasız
ÜZELTE: İdeal
ÜZEM: Şarap
ÜZEMEK: Traş etmek
ÜZEMÇİ: Şarapçı
ÜZEN: Ova
ÜZENMEK: Traş olmak
ÜZER: Süt üstündeki kaymak
ÜZEREK: Sedefotu
ÜZERGİ: 1. Terfi 2. Rütbe
ÜZERGİLEMEK: Terfi vermek
ÜZERGİLENMEK: Terfi almak
ÜZERMEK: Kaymak tutmak (süt)
ÜZGERE: Taşınabilir çit
ÜZGERİŞ: Tekamül
ÜZGERMEK: Tekamül etmek
ÜZGÜ: Cefa
ÜZGÜÇ: Ustura
ÜZGÜLENMEK: Cefa çekmek
ÜZKELMEK: Kopmak
ÜZLEMEK: Kalkınmak
ÜZLENDİRMEK: Kalkındırmak
ÜZLEŞMEK: Sindirilmek
ÜZLEŞTİRMEK: Sindirmek
ÜZLÜNÇ: Fevkalade
ÜZLÜNÇLÜK: Fevkaladelik
ÜZLÜNMEK: Sona ermek
258
ÜZLÜTMEK: Sona erdirmek
ÜZMELEMEK: Kökünden sökmek
ÜZMELENMEK: Sökülmek
ÜZMEN: Debbağ
ÜZMENMEK: İtiraz etmek
ÜZNE: Ayrı
ÜZNELMEK: Ayrılmak
ÜZNELEŞMEK: Bağlantısı kesilmek
ÜZNELETMEK: Bağlantıyı kesmek
ÜZNEMEK: Ayrılmak
ÜZNETMEK: Ayırmak
ÜZNÜK: 1. Ayrık 2. Melankoli
ÜZRE: Üzerinde
ÜZÜK: 1. Sessiz harf 2. Haziran ayı
ÜZÜNÇ: Dram
ÜZÜNÇE: Trajedi
ÜZÜNÇEK: Trajik
ÜZÜNMEK: Sağır olmak
ÜZÜRGEN: Havyar
ÜZÜRLEMEK: Tasarruf etmek
ÜZÜRLEŞ: Tasarruf
ÜZÜRLEŞMEK: Sermaye birikmek
ÜZÜRLETMEK: Tasarruf etmek
ÜZÜT: Can
ÜZÜTMEK: Canlanmak [597]
- V –
VAÇRAZAN: Yakıcı ışık (Sanskritçe)
VAG: Balaban kuşu [“g” ile yazılır]
VANG: Hükümdar (Çince)
VANGÇA: Hükümdariçe (Çince)
VARAK: Nehir yatağı
VARAN: Dev kertenkele (Arapça)
VARDAĞAN: Bereket
VARDAM: Servet
VARDAMAK: Servet biriktirmek
VARDAMÇI: Servetiyle övünen
VARGI: Karar
VARGILAMAK: Karar almak
VARINÇ: Menzil
VARLAMA: Çek etme
VARLAMAK: Çek etmek
VARLANMAK: Çek edilmek
VARSAĞI: Halk şiiri
VARSAK: Halk şiiri
VARSAKÇI: Halk şairi
VARSAKLAMAK: Halk şiiri okumak
VARSAMAK: Gıpta etmek
VARSANMAK: Gıpta edilmek
VARSAYAR: Tahminci
VARSAYIM: Tahmin
VARSAYMAK: Tahmin etmek
VARSIL: Zengin
VATMAK: Kırmak
VAY: Gökkuşağı (Mançuca)
VAYDAMAK: Şamata yapmak
VAYGARA: 1. Şamata 2. Yaygara
VAYILDAMAK: İnlemek
VAYILDATMAK: İnletmek
VAYILTI: İnleme
VAYIZ: Fitne
VAYIZCI: Fitneci
VAYKIRIŞ: Medet
VAYKIRMA: İmdat isteme
VAYKIRMAK: Bağırmak
VAYNAMAK: Zina yapmak
VAYNAŞ: Zina
VAYNAŞMAK: Zina yapmak
VAYNATMAK: Kadın satmak
VAYSAK: 1. Ah eden 2. Geveze
VAYSAMAK: Ah etmek [598]
VAYSATMAK: Ah ettirmek
VAYSILANMAK: Hayıflanmak
VAYSILATMAK: Hayıflandırmak
VAZ: Üvez ağacı ve meyvesi
VEÇE: Kalça
VENGER: Macar
- Vengerce: Macarca
- Vengerye: Macarya
VER: Parsel
VERDİŞ: Meleke
VERECEN: Cömert
VEREĞEN: Donör
VEREM: Tüberküloz (Arapça)
VERENE: Aşiret
VERERMEN: Teslim eden
VERESİYE: Borç
VEREŞEN: Cömert
VEREŞMEK: Cömertlik etmek
VEREZ: Cömert
VEREZEN: Harman yeri
VERGE: İkram
VERGEMEK: İkram etmek
VERGEN: Kerim
VERGENMEK: Rica etmek
VERGEŞ: Rica
VERGEŞMEK: Rica etmek
VERİMÇE: Kar (kazanç)
VERİMÇEMEK: Borç vermek
VERİMGE: Teslim
259
VERİMGEMEK: Teslim etmek
VERİMGER: Teslim eden
VERİNÇ: Borç
VERİNÇEMEK: Borç vermek
VERİT: Teberru
VERLEMEK: Parsellere ayırmak
VERNE: Çeyiz
VERNEMEK: Çeyiz göndermek
VERSEK: Arz eden (iktisat)
VERSEMEK: Arz etmek (iktisat)
VERSENÇ: Arz (iktisat)
VERSENMEK: Rica etmek
VERSETMEK: Arz ettirmek
VERZEMEG: Bir efsane kahramanı
VERZEMEK: Cenk etmek
VESEK: Rehin (ipotek)
VESEMEK: Rehin vermek
VEYLEMEK: Taklit etmek
VEYLEN: Günah (Mançuca)
VEYLENMEK: Günah işlemek
VEZ: Gudde (dokubilim)
VEZEK: İbadet (Mançuca)
VEZEMEK: Tapınmak (Mançuca)
VEZİK: İnsiyak
VIĞILDAMAK: Uğuldamak
VIĞILDAŞMAK: Uğuldaşmak
VIĞILTI: Uğultu
VIJILDAMAK: Cıvıldamak
VIJILDAŞMAK: Cıvıldaşmak
VIJILTI: Cıvıltı
VIZGAMAK: Vızıltılı ses çıkarmak
VIZGAN: Kemençe
VOLKAN: Yanardağ (Yunanca)
VORUK: İhtiyar
VORUKMAK: İhtiyarlamak
VOT: Ateş
VU: Tılsım (Çince)
VUÇAH: Şömine
VUĞAL: Ahır (Kızılderili dilleri)
VUPKAN: Vampir
VURAÇ: Raket
VURAĞAN: Boynuz vuran (hayvan)
VURAMAK: Çarpmak (matematik)
VURAN: Katsayı (matematik)
VURANMAK: Çarpılmak (sayı)
VURDA: Boynuz
VURDALAK: Kaftar (hortlak)
VURDALAMAK: Boynuz vurmak
VURDALANMAK: Boynuzlanmak
VURDU: Tepe
VURGUN: Cin çarpması [599]
VURHAY: 1. Ard arda 2. Peş peşe
VURMAN: 1. Suikastçi 2. Orman
VURNUK: Telaş
VURNUKMA: Telaş etme
VURNUKMAK: Telaş etmek
VURSAMAK: Vurur gibi olmak
VURUNÇAK: Şok
VURUNÇAMAK: Şoka girmek
VURUNT: Cenk
VURUŞMAN: Cengaver
VURUTMAK: Harp etmek
- Y -
YABAĞA: Tay
YABALAK: Kar lapası
YABALAMAK: Lapa lapa yağmak
YABANMAK: Sürgüne gitmek
YABARMAK: Sürgüne göndermek
YABGU: Eyalet valisi [600]
YABUĞAN: 1. Lağvolmuş 2. Kapalı
YABUK: 1. Lağvolmuş 2. Kapalı
YABUKLAMAK: Lağvetmek
YABUKLANMAK: Lağvolmak
YABUMAK: Lağvetmek [601]
YABULMAK: Lağvolmak
YABUŞKAN: Akdiken
YABUŞMAK: Kaybolmak
YABUTMAK: Lağvetmek
YAÇIYMAK: Hapşurmak
YADA: Sihir taşı [602]
YADAÇI: Yada taşı büyücüsü
YADALAMAK: Yada taşı kullanmak
YADALANMAK: Büyülenmek
YADALMAK: Dağılmak, yayılmak
YADAMAK: İhtiyaç duymak
YADAN: Muhtaç
YADANMAK: İhtiyaç duymak
YADILMAK: Uzaklaşmak
YADINMAK: İtiraf etmek
YADIRGACI: Garip (gurbette olan)
YADIRGAL: Yabancılık
YADIRGI: Gurbet
YADIRGAN: Ecnebi
YADLAMAK: Yabancılamak
YADLAŞMAK: Yabancılaşmak
YADMAK: Dağıtmak, yaymak
YADSIMAK: İnkar etmek
YADSIMAN: Münkir (inkarcı)
YADSINÇ: İnkar
260
YADSINMAK: İnkar edilmek
YADSIR: Reddeden
YADSIRMA: Red
YADSIRMAK: Reddetmek
YAFAHAN: Piyon (Mançuca)
YAGAĞAN: Pembe renk
YAĞADUR: Sağanak yağmur
YAĞAK: Ceviz yağı
YAĞALBAY: Av şahini
YAĞALGA: Haraplık
YAĞALGAN: Harap
YAĞALMAK: Harap olmak
YAĞAN: 1. İftira 2. İtham 3. Pembe
YAĞANMAK: İftira / itham etmek
YAĞARAK: Ekim ayı
YAĞARMAK: Yağmur yağmak
YAĞARSAMAK: Yağar gibi olmak
YAĞAT: İftira
YAĞATMAK: İftira atmak
YAĞDAY: 1. Hal (durum) 2. İktisat
YAĞDAYLAMAK: İktisat etmek
YAĞDAYLANMAK: İktisat edilmek
YAĞI: 1. Düşman 2. Hasım 3. Fetih
YAĞICI: Kindar
YAĞILACI: Düşman
YAĞILAMAK: Düşman olmak
YAĞILANMAK: Düşmanlık etmek
YAĞILIK: Düşmanlık
YAĞILMAK: İstila edilmek
YAĞIN: İstila
YAĞINMAK: İstila etmek
YAĞIR: 1. Reçine 2. Kehribar
YAĞIRMAK: Reçine tutmak
YAĞIRTMAÇ: Reçineli ağaç
YAĞIRSAMAK: Sırtı ağrımak
YAĞISIZ: Düşmansız
YAĞIŞIK: Sağanak
YAĞIŞMAK: Hücum etmek
YAĞIT: Hücum
YAĞITMAK: Hücum etmek
YAĞIZ: Kahverengi
YAĞLA: Talan
YAĞLAÇ: Yağlı hamur aşı
YAĞLAMAÇ: Yağlı ekmek
YAĞLAMAŞ: Yağlı ekmek
YAĞLAŞ: Yağlı yemek
YAĞMURCA: Sessiz, kısa yağmur
YAĞMURMAK: Damlamak
YAĞMURTMAK: Damlatmak
YAĞNA: Fil
YAĞRIK: Niyaz
YAĞRIKÇI: Niyaz eden
YAĞRIN: 1. Sırt 2. Kürek kemiği
YAĞSATAN: Yağ satıcısı
YAĞSATAR: Yağ satıcısı
YAĞTI: 1. Kandil 2. Aydınlık
YAĞTILANMAK: Aydınlanmak
YAĞTILATMAK: Aydınlatmak
YAHILAMAK: Servet biriktirmek
YAHŞATLANMAK: Kılık düzeltmek
YAHŞATLANMAK: Kılığı düzeltmek
YAHŞI: 1. Güzel 2. Yakışıklı
YAHŞILAMAK: İltifat etmek
YAHŞILAŞMAK: İltifat edişmek
YAHŞIRAK: Daha güzel
YAHŞIRMAK: Güzelleşmek
YAK: 1. Kenar 2. Taraf
YAKAĞAN: Gül (çiçek)
YAKAK: Ucu ateşli ok
YAKAL: Alakeçi
YAKALAŞMAK: Yakasını tutuşmak
YAKALAV: 1. Sahil 2. Kenar
YAKAMAK: Kurban sunmak
YAKANDIZ: Bestekar
YAKANMAK: Bestelemek
YAKARCA: Yakıcı böcek
YAKARGA: Dua
YAKARGAMAK: Dua etmek
YAKARI: Dua
YAKARMAK: Dua etmek
YAKARMAN: Duacı
YAKARTMAK: Dua ettirmek
YAKAŞ: Kurban [603]
YAKAŞKA: Kurban töreni
YAKAŞLIK: Kurbanlık
YAKAŞMAK: Kurban olmak
YAKAV: Beste
YAKAZ: 1. Sahil 2. Plaj 3. Kuma
YAKÇIR: Tahrik
YAKÇIRMAK: Tahrik olmak
YAKÇIRTMAK: Tahrik etmek
YAKDAN: Çam ağacı (Mançuca)
YAKIM: 1. Hoşluk 2. Sempati
YAKIMLI: 1. Hoş 2. Sempatik
YAKIMSIZ: 1. Nahoş 2. Antipatik
YAKINÇ: 1. Şikayet 2. Beste
YAKINÇAK: Şikayet dilekçesi
YAKINMAK: Şikayet etmek
YAKINMAN: Müşteki
261
YAKINSAK: Hipermetrop
YAKINSAMAK: Yakına çekmek
YAKINSATMAK: Yakına getirtmek
YAKIR: Akraba
YAKIRA: Akrabalık
YAKIRMAK: Akraba olmak
YAKITMAK: Susuz bırakmak
YAKIZ: Petrol
YAKIZMAK: İlgi çekmek
YAKLAĞA: 1. Kuru ağaç 2. Zakkum
YAKLAMAK: Vekalet vermek
YAKLAN: Vekalet
YAKLANCI: Müvekkil
YAKLANMAK: Vekalet etmek
YAKLAŞ: Tevekkül
YAKLAŞÇI: Mütevekkil
YAKLAV: Himaye
YAKLAVÇI: 1. Hami 2. Avukat
YAKMA: 1. Beste 2. Şarbon
YAKMACA: Şarbon hastalığı
YAKMAÇ: Beste
YAKMAN: 1. Beste 2. Bestekar
YAKMANCI: Besteci
YAKRI: Gazyağı
YAKSA: Helal
YAKSAMA: Helal etme
YAKSAMAK: Helal etmek
YAKSANMAK: Helal olmak
YAKSAR: Tashih eden
YAKSARMAK: Tashih olmak
YAKSARTMA: Tashih
YAKSARTMAK: Tashih etmek
YAKSIMAK: Kapanmak (Mançuca)
YAKSITAY: Kararlılık (Mançuca)
YAKSITMAK: Kapatmak (Mançuca)
YAKŞA: 1. Parantez 2. Şeytan
YAKŞAMAK: Araya almak
YAKŞANMAK: Arada kalmak
YAKŞI: 1. Hoş 2. Selam
YAKŞIBAR: Hoşçakal
YAKŞILAMAK: Selamlamak
YAKŞILANMAK: Selamlanmak
YAKŞILAŞMAK: Selamlaşmak
YAKŞILIK: Hoşluk
YAKTAMAK: Şefaat etmek
YAKTANMAK: Şefaat dilemek
YAKTALMAK: Taraf tutmak
YAKTARMAK: Şefaat etmek
YAKTAŞ: 1. Taraftar 2. Fanatik
YAKTAŞMAK: Taraftar olmak
YAKTAV: Şefaat
YAKTI: Meşale
YAKU: 1. Beste 2. Şarkı
YAKUÇU: 1. Besteci 2. Şarkıcı
YAKULAMAK: Bestelemek
YAKULANMAK: Bestelenmek
YAKULAŞMAK: Koroyla okumak
YAKULATMAK: Besteletmek
YAKUNMAK: Bestelenmek
YAKUR: Hızlı soluyan
YAKURMAK: Hızlı solumak
YAKURU: Yakın zaman
YAKUT: Beste
YAKUTAY: Ötücü kuş
YAKUTMAK: Besteletmek
YAKUZ: Enerji
YAL: 1. Tatil 2. Ateş
YALA: Bühtan
YALABIK: Parıltı
YALABIMAK: Parıldamak
YALABIR: Parıltılı
YALABITMAK: Parlatmak
YALAGAŞ: 1. Postacı 2. Kurye
YALAGAY: Dalkavuk
YALAMUK: Çam reçinesi
YALANAŞ: Harman savurma
YALANAŞMAK: Harman savurmak
YALANGOZ: Yalancı ceviz ağacı
YALANGUZ: Sahtekar
YALAP: 1. Aydınlık 2. Nur
YALAŞ: Oluk
YALAV: 1. Bayrak 2. Projektör [604]
YALAVAR: Haberci [605]
YALAVAŞ: Kurye
YALAZ: 1. Ateş 2. Ateş tanrısı (mit)
YALBIRAK: 1. Yalım 2. Klorofil
YALBIRMAK: Alev almak
YALÇ: Cangıl (yoğun orman)
YALÇI: İtfaiyeci
YALÇIMAK: İştirak etmek
YALÇIRAK: Elektron
YALÇITMAK: İştirak ettirmek
YALÇUK: Dünya
YALDA: 1. İcar 2. Kira
YALDAMAK: İtham etmek
YALDANMAK: İtham edilmek
YALDAV: İtham
YALDIR: Parlak
YALDIRAĞAN: Çakmak taşı
262
YALDIRAK: Siren lambası
YALDIRAMAK: Kıvılcımlanmak
YALDIRAN: Işıltılı
YALDIRATMAK: Kıvılcımlatmak
YALDIRAY: 1. Parıltılı 2. Işıltılı
YALDIRIK: Parlak
YALDIRMAK: Yanıp sönmek
YALDIRTMAK: Işıldatmak
YALGA: 1. İftira 2. Ayrımcılık [606]
YALGACI: 1. İftiracı 2. Ayrımcı
YALGAMAK: İftira atmak
YALGAN: 1. İftira 2. Sahte
YALGANMAK: İftiraya uğramak
YALGAŞ: 1. Yalancı şahit 2. Kurye
YALGAŞMAK: Birbirini yalanlamak
YALGAV: Tava
YALGAVUÇ: Tava
YALGAVUR: 1. İftiracı 2. Ayrımcı
YALGIN: 1. Alev 2. Ateş tanrısı
YALGIZ: Yegane
YALIK: Şehvet
YALIKMAK: Şehvetlenmek
YALIM: Alev
YALIN: 1. Sade 2. Adi (basit) [607]
YALINÇ: Adi (basit)
YALINÇAK: 1. Fakir 2. Kimsesiz
YALINLAMAK: Sadeleşmek
YALINLATMAK: Sadeleştirmek
YALINMAK: Soyunmak
YALINSAK: Münzevi
YALINSAMAK: İnzivaya çekilmek
YALITIM: İzolasyon
YALKAMAK: Avarelik etmek
YALKAN: Levha
YALKANDIRMAK: Aldatmak
YALKANMAK: Aldanmak
YALKATMAK: Bağlamak
YALKAV: Avare
YALKI: 1. Baston 2. Asa
YALKIN: Meşale
YALKIMAK: Mani olmak
YALKINMAK: Alev almak
YALKINSAK: İltihap
YALKINSAMA: İltihaplanma
YALKINSAMAK: İltihaplanmak
YALKITMAK: Alevlendirmek
YALLAK: Sepet
YALLI: 1. Azeri halk oyunu 2. Halay
YALMA: 1. Dut ağacı 2. Kaftan
YALMAK: Alevlenmek
YALMAN: 1. Kılıç ağzı 2. Su faresi
YALMAVUZ: Dev
YALNAMAK: Parlamak
YALNATMAK: Parlatmak
YALNIK: İnsan
YALPAĞA: 1. Bayrak 2. Flama
YALPAĞAN: Ejderha
YALPAK: Salınan
YALPAMAK: Salınmak
YALPANMAK: Salınmak
YALPAŞMAK: Dalgalanmak
YALPATMAK: Salındırmak
YALPIZ: Nane
YALRA: Cila
YALRAK: Cilalı
YALRATMA: Cilalama
YALRATMAK: Cilalamak
YALTA: Tembellik
YALTAMAK: Tembellik etmek
YALTANMAK: İstifa etmek
YALTARMAK: İşten kaçınmak [608]
YALTAŞMAK: Tembelleşmek
YALTAYMAK: Feragat etmek
YALTAZ: 1. Kel 2. Dazlak
YALTIK: 1. Sade 2. Basit
YALTIR: Cila
YALTIRAK: Yakamoz
YALTIRAMAK: Işıldamak
YALTIRAV: 1. Işıltı 2. Yakamoz
YALTIRMAK: Yıldırım düşmek
YALUY: Tılsım
YALVAÇ: 1. Resul 2. Peygamber
YALVAMAK: Risalet etmek [609]
YALVANMAK: Mesaj almak
YALVAŞMAK: Mesajlaşmak
YALVATMAK: Mesaj göndermek
YAM: 1. Posta atı 2. Alaka
YAMA: 1. Dağ keçisi 2. Dağ tanrısı
YAMAK: Çırak
YAMAN: Tehlikeli
YAMANLAMAK: Tehlikeli olmak
YAMANLATMAK: Tehlike vermek
YAMARA: Veba
YAMARMAK: Veba olmak
YAMAŞ: Tembel
YAMAŞMAK: Tembellik etmek
YAMÇAK: Saksı
YAMÇALMAK: Saksılanmak
YAMÇAMAK: Saksıya koymak
263
YAMÇI: 1. Postacı 2. Keçi çobanı
YAMGUR: Sazlık alan
YAMGURÇUN: Su çulluğu
YAMIZ: Kasık
YAMLAMAK: İştahla yemek
YAMLAN: Su faresi
YAMLANMAK: İştahlanmak
YAMSILAÇ: Fotokopi makinesi
YAMSILAMAK: Fotokopi çekmek
YAMSILANMAK: Fotokopi edilmek
YAMSILATMAK: Fotokopi çekmek
YAMTAR: 1. Yağmurluk 2. Obur
YAMURMA: Kanama
YAMURMAK: Kanamak
YAMURTMAK: Kanatmak
YANA: 1. Taze 2. O nedenle
YANAÇ: 1. Brülör 2. Candan
YANAMA: Kalın sac ekmeği
YANAMAÇ: Saz çalamayan ozan
YANAMAK: Ateş almak
YANANMAK: Yakına gelmek
YANAR: Aralık ayı (Latince “Januar”)
YANARMAK: Yanaşmak
YANARCAN: Kibrit
YANAŞA: Yan yana
YANATMA: Tehdit
YANATMAK: Tehdit etmek
YANATILMAK: Tehdit edilmek
YANAZ: İnatçı
YANAZLANMAK: İnat etmek
YANBAŞ: 1. Yan taraf 2. Vefakar
YANCILANMA: Flört
YANCILANMAK: Flört etmek
YANCILAR: Flört eden
YANCILAŞMAK: Oynaşmak
YANÇ: Hilal
YANÇAK: Kalça
YANÇAR: Pres makinesi
YANÇI: İkili oynayan
YANÇIK: Cep
YANÇILIK: İkili oynama
YANÇILAMAK: İkili oynamak
YANÇILAŞMAK: Karşılıklı oynamak
YANÇILATMAK: İkili oynatmak
YANÇILMAK: Preslenmek
YANÇIŞMA: Düello
YANÇIŞMAK: Düello yapmak
YANÇITMAK: Presletmek
YANÇMA: Presleme
YANÇMAK: Preslemek
YANDAK: Diken
YANDAŞMAK: Taraf tutmak
YANDAY: Hokka
YANDIRAN: Kundakçı (ateş)
YANDIRAY: Kundak (ateş)
YANGA: Terebentin
YANGAK: Ceviz
YANGAL: Hararet
YANGAN: 1. Alakarga 2. Fahişe
YANGARIŞ: 1. Islahat 2. Reform
YANGARMAK: Islah olmak
YANGARTI: Reform
YANGARTMA: Islahat
YANGARTMAK: Islahat yapmak
YANGILANMAK: Ateş basmak
YANI: Şuhluk
YANIÇ: Narin
YANILAMAK: Şuhluk etmek
YANILAR: Şuh kadın
YANILGA: Sehiv
YANILGAMAK: Sehiv etmek
YANILSAMA: İlüzyon
YANILSAMAK: İlüzyon görmek
YANILSATMAK: İlüzyon yapmak
YANILTMAÇ: Lügaz
YANINÇ: Geri dönüşüm
YANINÇSIZ: Geri dönüşümsüz
YANIT: Cevap
YANKILAÇ: 1. Akustik alan 2. Anfi
YANKILGA: Akustik
YANKILGAMAK: Akustik yapmak
YANKIR: Hazin konuşma
YANKIRIŞ: Akustik
YANKIRMA: Gaipten gelen ses
YANKIRMAK: Kulak çınlamak [610]
YANKIRTMAK: Aksettirmek (ses)
YANLAK: Hata
YANRA: 1. İtiraf 2. Kabul etme
YANRAMAK: İtiraf / kabul etmek
YANRATMAK: İtiraf ettirmek
YANSAK: 1. Hata 2. Sehiv
YANSAMAK: Hata yapmak
YANSAN: 1. İllet 2. Hastalık
YANSANMAK: Hastalanmak
YANSARMAK: Hata yapmak
YANSILAÇ: Projeksiyon cihazı
YANSILAMAK: Projekte etmek
YANSILANMAK: Projekte olmak
YANŞAK: Zevzek
264
YANŞAMAK: Zevzeklenmek
YANTAR: Kehribar
YANTAYIK: Yamuk (geometri) [611]
YANTAYMAK: Yamulmak
YANTIK: Azametli
YANTIR: 1. Tekrar 2. Akis 3. Şehla
YANTIRMAK: Aksettirmek
YANTUTAR: Taraftar
YANTUTMA: Taraftarlık
YANTUTMAK: Taraf olmak
YANTUTMAZ: Bitaraf
YANUZAN: Istakoz
YANZAMAK: İtiraf etmek
YANZATMAK: İtiraf ettirmek
YAPA: 1. Enerji 2. Vefa
YAPAĞI: Kırkılmış yün
YAPALAK: Yıkanmış yün
YAPANAK: İnşaat iskelesi
YAPANAY: Kır tanrısı (mitoloji)
YAPAR: İmalatçı
YAPARMA: 1. İnşaat 2. İsnat
YAPARMAK: İnşa / isnat etmek
YAPAŞ: Prefabrik
YAPAV: İnşa
YAPAY: Suni
YAPCAMAK: Pişmanlık duymak
YAPCAN: Pişman
YAPCANMAK: Pişman olmak
YAPÇUN: Maymun (makak türü)
YAPIĞAN: Plastik
YAPIK: Rapt
YAPIL: 1. İşmar 2. Mimik
YAPILDAMAK: İşmar etmek
YAPILDANMAK: Mimik yapmak
YAPILGA: İnşaat
YAPILGAN: İnşaat halinde
YAPILGANMAK: İnşa edilmek
YAPIMUYU: İmalathane
YAPINÇ: 1. İnşaat 2. İmalat
YAPINMAK: Hazırlanmak
YAPIRMAK: Kulak eğmek (hayvan)
YAPIRTMAK: Kulaklarını eğmek
YAPIT: Eser
YAPKIŞ: 1. Örtü 2. Kılıf
YAPSAMAK: Sınır işareti koymak
YAPSAN: 1. Talih 2. Şans 3. Baht
YAPSANMAK: İşaret koyulmak
YAPSAR: 1. İstinat 2. Tarla sınırı
YAPSARMAK: İstinat sınırı çekmek
YAPSAT: Satışa hazır inşaat
YAPSATMAK: İnşa ettirmek
YAPSIK: Memnuniyet
YAPSINMAK: Bitişmek
YAPSITMAK: Bitiştirmek
YAPŞIRMAK: Bitiştirmek
YAR: 1. Yarım 2. Yardımcı
YARADAN: Halik (yaratıcı)
YARAĞAN: Faydalı
YARALGAN: Kanyon
YARALMAK: Yaralanmak
YARAM: Lüzum
YARAMLI: Lüzumlu
YARAMSIZ: Lüzumsuz
YARAN: 1. Su cini 2. Itır çiçeği
YARANAL: General [612]
YARANCAN: Dalkavuk
YARANÇ: 1. Memnuniyet 2. Fayda
YARANMAK: Hoşnut etmek
YARARSIN !: 1. Aferin! 2. Bravo!
YARASI: İtaatkar
YARAŞ: Fıtrat
YARAŞI: Liyakat
YARAŞIK: Münasip
YARAŞKAN: 1. Layık 2. Nişanlı
YARAŞMAK: Layık olmak [613]
YARAŞMAZ: Liyakatsız
YARATI: Rızayla
YARATKAN: Halik (yaratıcı)
YARATMAN: Halik (yaratıcı)
YARAV: Maharet
YARAY: Maharetli
YARAZ: İtaat
YARBUĞA: Yarı insan – yarı boğa
YARCAMAK: Hicap duymak
YARCANMAK: Mahçup olmak
YARÇAN: Madeni para (Çince)
YARÇI: Yarı yarıya hissedar
YARDAK: İşbirliği
YARDAKÇI: İşbirlikçi
YARDAM: 1. İşbirliği 2. Bağış
YARDAMÇI: İşbirlikçi
YARGAK: Eskimo köpeği
YARGAM: Hendek
YARGAN: Hakem
YARGANAK: Mahkeme
YARGANMAK: Tahkim olmak
YARGATMAK: Tahkim etmek
YARGAVUL: Adli polis
YARGAY: Anemon çiçeği
265
YARGIÇ: Hakim (kadı)
YARGIMA: Muhakeme
YARGIMAK: Muhakeme etmek
YARGIMAN: Yüksem Hakim
YARGIN: Dost
YARGITAY: Mahkeme-i Temyiz
YARGIYAN: Hakem
YARGUÇU: Hakim (kadı)
YARHUDAMAK: Rehberlik etmek
YARHUDAY: Rehber (Mançuca)
YARILGAN: 1. Patlak 2. Kanyon
YARILGANMAK: Patlamak (lastik)
YARILINÇ: Patlama (lastik vs.)
YARIMAK: Arası açılmak
YARIMKA: Panayır
YARINÇ: Sezaryen
YARINÇAMA: Otopsi
YARINÇAMAK: Otopsi yapmak
YARINÇATMAK: Otopsi yapmak
YARINÇIK: Arabozucu
YARINDIZ: Otopsi
YARINMAK: Patlamak
YARIŞMAN: Masabık
YARIŞTAŞ: Rakip
YARIŞTAY: Olimpiyat
YARIZ: Hızlı
YARIZMAK: Hızlanmak
YARKACAK: Blender
YARKAMAK: Parçalamak
YARKAN: Cellat
YARKANAT: Planör
YARKANMAK: Parçalanmak
YARKIN: 1. Ferah 2. Şimşek
YARKIYMAK: Baştan çıkarmak
YARKURUL: 1. Jüri 2. Encümen
YARLIGAÇ: İstiğfar
YARLIGAMAK: Mağfiret etmek
YARLIGAMAZ: Merhametsiz
YARLIGAMIŞ: Gafur
YARLIGANÇ: Merhamet
YARLIGANÇSIZ: Merhametsiz
YARLIGANMAK: İstiğfar etmek
YARLIGAR: Gaffar
YARLIGASUN: Mağfiret
YARLIĞAN: İstiğfar
YARLIK: 1. Ferman 2. Beratname
YARLIKANMAK: Zırh giymek
YARMA: Kırma buğday
YARMAÇ: Büyük çekirdek
YARMAÇA: İnce kırılmış buğday
YARMAG: Sikke (para) [Yarmak]
YARMAK: Para bozmak
YARMAN: Uçurum
YARMANMAK: Tırmanmak
YARMAŞ: Yarma çorbası
YARNA: Yarı yarıya hisse
YARNAÇI: Yarı yarıya hissedar
YARNAK: Kanyon
YARNALMAK: Yarık açılmak
YARNAMAK: Yarık açmak
YARP: 1. Sabit 2. Kuvvetli
YARPAN: Sakin
YARPSIZ: Kuvvetsiz
YARPUZ: Yabani nane
YARSAMAK: Kesik açılmak
YARSATMAK: Hendek kazmak
YARSIMAK: İstikrah etmek
YARSINÇ: İstikrah
YARSITMAK: İstikrah ettirmek
YARSU: Doğa katmanı [614]
YARSULAR: Doğa ruhları
YARŞI: Şerik (ortakçı)
YARTAN: Yarı parça
YARTANMAK: İkiye ayrılmak
YARTAŞ: 1. Kaya 2. Kayalık dağ
YARTMAK: İkiye ayırmak
YARUĞAN: Rehber
YARUK: 1. Aydınlık 2. Nur
YARUMAK: Aydınlanmak
YARUN: 1. Aydınlık 2. Önsöz
YARUNMAK: Aydınlanmak
YARUTMAK: Aydınlatmak
YARYUNT: Centaurus (mitoloji)
YARZAM: Medet
YARZAMAK: Medet dilemek
YAS: 1. Zarar 2. Matem [615]
YASA: Kanun
YASALMAK: Meşrulaşmak
YASAMAK: Kanun koymak
YASAMAN: Parlamenter
YASAN: 1. Tahmin 2. Alamet
YASANLAMAK: Tahmin etmek
YASANMAK: Tahmin etmek
YASAR: Senatör
YASARGA: Kanunname
YASATAN: Kanun koyucu
YASATAY: 1. Parlamento 2. Senato
YASATIR: Kanuna bağlı
YASATMAK: Taknin etmek
266
YASAVUL: Polis
YASIÇ: Ok (mekanik aksam)
YASIKMAK: Matem tutmak
YASIL: Eğri
YASINÇ: Günah
YASINÇSIZ: Günahsız
YASINMAK: Günah işlemek
YASKAK: Tepsi
YASMAK: Zarar etmek
YASMAN: Yasemin çiçeği (Arapça)
YASMIK: Mercimek
YASTAĞAN: Sofra tahtası
YASTAMAK: Terbiye etmek
YASTANMAK: Terbiye olmak
YASTIĞAÇ: Hamur tahtası
YASTI: Düz
YASTILAMAK: Düzleştirmek
YASUN: 1. Kemik 2. Tabiat
YASUT: 1. Şeref 2. Mizaç
YAŞAK: 1. Kainat 2. Yeni yıl
YAŞALA: Makyaj
YAŞALAMAK: Makyaj yapmak
YAŞALANMAK: Makyajlanmak
YAŞALATMAK: Makyaj yaptırmak
YAŞANÇ: Ömür
YAŞAR: Uzun ömürlü
YAŞARGA: Habibat (yaşam alanı)
YAŞATMAN: Muhyi
YAŞAV: Ömür
YAŞBAĞA: Su kurbağası
YAŞIK: 1. Parıltı 2. Fer (göz)
YAŞIKMAK: Göz kamaşmak
YAŞIKTIRMAK: Göz kamaştırmak
YAŞIL: Taze (sebze, meyve)
YAŞIN: 1. Şimşek 2. Peçe
YAŞINMAK: Şimşek çakmak [616]
YAŞIR: Gizli
YAŞIRGAN: Sır vermez
YAŞIRLIK: Gizli mekan
YAŞIRMAK: Örtbas olmak
YAŞIRTMAK: Örtbas etmek
YAŞITMAK: Örtbas etmek
YAŞLAK: 1. İhtiyarlık 2. Sır
YAŞLAMAK: Yaşı artmak
YAŞMA: 1. Sebze 2. Yeşim taşı
YAŞMAG: Eşarp [Yaşmak]
YAŞMAK: Örtmek
YAŞNA: Şimşek
YAŞNAMAK: Şimşek çakmak
YAŞRI: Esrarengiz
YAŞRINMAK: Gizlenmek
YAŞRITMAK: Gizlemek
YAŞTAŞ: Akran
YAŞTAŞMAK: Aynı yaşta olmak
YAŞUK: 1. Miğfer 2. Kask
YAŞUKMAK: Parıldamak
YAŞUT: Parıltı
YAŞUTMAK: Parlatmak
YAT: Ezber
YATAĞAN: Pala (enli kılıç)
YATAKAY: Pijama
YATALAK: Felçli
YATALAMAK: Yataktan çıkmamak
YATALANMAK: Hastanede yatmak
YATALAŞMAK: Birlikte yatmak
YATALATMAK: Hasta yatırmak
YATALGA: 1. Otel 2. Kamp
YATALGAMAK: Otelde kalmak
YATARGA: Çekyat kanepe
YATAY: 1. Horizontal 2. Ufki
YATIN: Rahim (dölyatağı)
YATINÇ: Hastanede / otelde kalma
YATINMAK: Geceyi geçirmek
YATIR: Türbe [617]
YATIRAĞAN: Felçli
YATIRAMAK: Yataklık hasta olmak
YATIRANMAK: Felç olmak
YATIRGA: Mevduat (banka hesabı)
YATIRMAN: Mudi (hesap sahibi)
YATKA: Ezber
YATKAMAK: Ezberlemek
YATKANMAK: Ezberlenmek
YATKI: Yatacak yer
YATKIRMAK: Geceletmek
YATLAMAK: Ezberlemek
YATLANMAK: Ezberlenmek
YATMA: Karyola
YATMAÇ: Kanepe
YATMAN: 1. Yatılı kalan 2. İtaatkar
YATSAMAK: Yatmak istemek
YATUĞAN: Kanun (müzik aleti)
YAVA: 1. Sıcak yer 2. Pırasa
YAVALAK: Gece baykuşu
YAVALDIRMAK: Kuvvetlendirmek
YAVALMAK: Kuvvetlenmek
YAVAZ: 1. Basit 2. Sıradan 3. Adi
YAVCUN: 1. İltifat 2. Kompliman
YAVCUNMA: 1. İltifat 2. Askıntılık
YAVCUNMAK: İltifat etmek
267
YAVCUR: Komplimancı
YAVGA: Nesil
YAVGAN: Sıradan
YAVLAK: Fena
YAVNUK: Neşe
YAVRAZ: Papatya
YAVRIMAK: Takati kesilmek
YAVSI: İğneli çekirge
YAVŞAN: Per otu
YAVŞANMAK: Dalkavukluk etmek
YAVŞURMAK: Yanaşmak
YAVU: 1. Görücü usulü 2. Hısım
YAVUÇU: Görücü
YAVUK: 1. Nişan (söz) 2. Aşk
YAVUKLAMAK: Nişanlamak (söz)
YAVUKLANMAK: Nişanlanmak
YAVUKLAŞMAK: Nişan yapmak
YAVUKLU: Nişanlı (sözlü)
YAVUKRAK: Flört
YAVUKRAMAK: Flört etmek
YAVUMAK: Yaklaşmak
YAVUŞKU: Çelenk
YAVUŞMA: 1. Yakınlık 2. Hısımlık
YAVUŞMAK: Yakınlaşmak [618]
YAVUTMAK: Yakınlaştırmak
YAVUZ: Cesur
YAYAÇ: Difüzör
YAYAK: Piyade
YAYANAK: Neşriyat
YAYARGA: Radyo vericisi
YAYÇAL: Radyal
YAYÇAN: Radyan
YAYDAK: 1. Tereddüt 2. Geniş
YAYDAMA: İstila
YAYDAMAK: İstila etmek [619]
YAYDANÇ: Tereddüt, kararsızlık
YAYDANMA: Tereddüt etme
YAYDANMAK: Tereddüt etmek
YAYGAR: Bahar
YAYGARMAK: Bahar gelmek
YAYGAZ: Tellal
YAYGU: Yaratıp yayma
YAYGUÇU: Yaradılış günü
YAYIĞAN: Sel
YAYIK: Süt çalkalama aracı
YAYINÇ: Sinyal
YAYINÇAK: Anten (verici)
YAYINDIRMAK: Sinyal göndermek
YAYINMAK: Sinyal yaymak
YAYIT: Frekans
YAYITMAK: Titretmek
YAYKAMAK: Sağa sola sallamak
YAYKALMAK: Tereddüt etmek
YAYKANTI: Bulaşık
YAYKANMAK: Çalkalanmak
YAYKAŞ: Birlikte salınım
YAYKAŞMAK: Birlikte salınmak
YAYKATMAK: Bulaşık yıkamak
YAYKAZ: Mobilya
YAYKIN: Kızılağaç
YAYKURU: Feza (uzay)
YAYLAK: Otlak
YAYLAMAK: Otlatmak
YAYLAR: Yaylada doğan
YAYMA: İşporta
YAYMACI: İşportacı
YAYMUT: Yaz şenliği
YAYNA: Müreffeh
YAYNAMAK: Müreffeh olmak
YAYNAŞMAK: Müreffehleşmek
YAYNATMAK: Müreffehleştirmek
YAYPAK: 1. Yassı 2. Plato
YAYPAMAK: Yassılaşmak
YAYRAK: Sari (yayılıcı)
YAYRAMAK: Sirayet etmek
YAYRATMAK: Sirayet ettirmek
YAYSAMAK: Haset etmek
YAYSANMAK: Hasetlenmek
YAYUÇU: Yaratıcı (Tanrı’nın sıfatı)
YAZAÇ: Kalem
YAZAĞAN: Kaderi yazan (Tanrı)
YAZAK: Büro (yazıhane)
YAZAKUYU: Yazıhane
YAZAL: 1. Mücevher 2. Altın para
YAZALAY: Yazlık (yaz evi)
YAZALGA: Evrak
YAZAMAL: Plato
YAZANAK: Defter
YAZARAK: Daktilo
YAZARGA: Yazarkasa
YAZARMAK: Yaz gelmek
YAZDAK: Yazı geçirme
YAZDAMAK: Yazı geçirmek
YAZDIÇ: Kitabe
YAZGAÇ: Kalem
YAZGAN: Tanrı (kader yazan)
YAZGARMA: Sitem
YAZGARMAK: Sitem etmek
YAZGI: Kader
268
YAZGILI: İyi kaderli
YAZGIR: İtham
YAZGIRMAK: İtham etmek
YAZGIT: Printer (yazıcı alet)
YAZIKMAK: Hayıflanmak
YAZIKTIRMAK: Hayıflandırmak
YAZILAMAK: Yazıya geçirmek
YAZILANMAK: Yazıya geçirilmek
YAZILGAN: 1. Yazılı 2. Mukadder
YAZILGANMAK: Kaderi belirlenmek
YAZIN: 1. Kader 2. İmla 3. Hayıf
YAZINÇ: Edebiyat
YAZINMAK: Hayıflanmak
YAZIR: 1. Katip 2. Güzel yazan
YAZIT: Kitabe
YAZITAY: 1. Yazıhane 2. Büro
YAZLAK: Yazın kalınan yer
YAZLAMAK: Yazın kalmak
YAZLAVUK: Yazlık ev
YAZMAÇA: El yazması
YAZMAN: Katip
YAZMIŞ: Mukadderat
YAZTOY: Yaz festivali
YEBELEMEK: Memnun olmak
YEÇİLMEK: Hallolmak
YEÇME: Halletme
YEÇMEK: 1. Halletmek 2. Açmak
YEDECEK: Pim
YEDEÇ: 1. Stepne 2. Yedek at
YEDEL: Alternatif
YEDELMEK: Yedeğe alınmak
YEDEMEK: Yedeğe almak
YEDEN: Yetmiş (sayı)
YEDER: Aşiyan (kuş yuvası)
YEDERMEK: Köpekle yürümek
YEDEY: Güğüm
YEDEZ: Lades kemiği
YEDİLMEK: Yedeğe alınmak
YEDİNÇ: Yedekleme
YEDMEK: Yedeklemek
YEĞELE: Vade
YEĞEN: Kardeşin çocuğu (erkek)
YEĞENÇE: Kardeşin çocuğu (kız)
YEĞER: Kapasite
YEĞERLEK: Kapasite birimi (Farad)
YEĞLEK: Optimal
YEĞLEM: Tercih
YEĞLEMEK: Tercih etmek
YEĞLENÇ: Tercih
YEĞLENMEK: Tercih edilmek
YEĞLETMEK: Tercih ettirmek
YEĞNİ: Hafif
YEĞNİCEK: Hercai (aklı havada)
YEĞNİL: Hafif
YEĞNİLEMEK: Hafiflemek
YEĞNİLETMEK: Hafifletmek
YEĞNİLMEK: Hafiflemek
YEĞNİLTMEK: Hafifletmek
YEĞNİSEMEK: Hafife almak
YEĞREK: Optimum
YEĞRELEMEK: Yüceltmek
YEĞRELENMEK: Yücelmek
YEĞRELGE: Kibir
YEĞRELGEMEK: Kibirlenmek
YEĞRELGENMEK: Kibirlenmek
YEĞREMEK: Optimize etmek
YEĞRENMEK: Optimize olmak
YEĞRETMEK: Optimize etmek
YEĞRİ: Optimum
YEĞSENEK: Şık (seçenek)
YEĞSENMEK: Tercih edilmek
YEĞSEME: Tercih
YEĞSEMEK: Tercih etmek
YEHER: 1. Semer 2. Palan
YEK: Şeytan [620]
YEKE: 1. İğ 2. Eğe 3. Mayıs ayı
YEKEMEK: Şarkı söylemek
YEKEMEN: Vahşi
YEKEN: 1. Ejder 2. Kargı 3. Kamış
YEKENDİZ: Battaniye
YEKENGE: Muhterem (Mançuca)
YEKİM: Cazibe
YEKİMLİ: Cazim
YEKİNÇ: Kıyam (ayağa kalkış)
YEKİNDİ: Kıyam (ayağa kalkış)
YEKİNDİRMEK: Seferber etmek
YEKİNİM: Seferberlik
YEKİNMEK: Kalkmaya çalışmak
YEKİR: Hiddet
YEKİRMEK: Hiddetlenmek
YEKMEK: Topallamak
YEKREK: İhtiyatlı
YEKREMEK: İhtiyat etmek
YEKSEK !: Lanet olsun!
YEKSEMEK: Lanet etmek [621]
YEKSENMEK: Lanetlenmek
YEKTİRMEK: Topallatmak
YEKÜ: Traş bıçağı
YEKÜL: Faik
269
YELBEGEY: Ceket
YELBEĞ: 1. Sarmal 2. Dizgin
YELBEĞEN: Uçurtma [622]
YELBEĞLEMEK: Yelde kımıldamak
YELBEĞNEMEK: Kıvranmak
YELBEMEK: Rüzgarda havalanmak
YELBENMEK: Rüzgarda süzülmek
YELBESER: Fırtına kuşu (mitoloji)
YELBEZEK: Hafifmeşrep
YELBİZ: 1. Dağ perisi 2. Kadın saçı
YELÇEKEN: Cereyan (hava akımı)
YELÇEKER: Havalandırma
YELÇEKMEK: Havalandırmak
YELÇİ: Rüzgar ruhu (mitoloji)
YELDEME: Yelpaze
YELDEMEK: Yelpazelenmek [623]
YELDENMEK: Rüzgarla gitmek
YELDER: 1. Paten 2. Sörf
YELDERGE: Yelkenli sörf
YELDERMEK: Rüzgar gibi gitmek
YELDETME: Yelpaze
YELDETMEK: Yelpazelemek
YELDEV: Türbülans (hava)
YELDİR: Psikolojik bozukluk
YELDİRGE: Değirmen yelkeni
YELDİRGEMEK: Pervane dönmek
YELDİRGEN: Yel değirmeni
YELDİRGENMEK: Esintiyle dönmek
YELDİRGETMEK: Rüzgar yapmak
YELDİRME: Hafif esinti
YELDİRMEK: Rüzgar esmek
YELEÇ: Havadar
YELEDEMEK: Yelesini tutmak
YELEDENMEK: Yeleye yatmak
YELEĞEN: 1. Havadar 2. Hızlı
YELEKEN: Rüzgarlı
YELEMEK: Kanat çırpmak
YELEN: 1. Bordür (süs) 2. Temenni
YELENCEK: 1. Yelpaze 2. Fan
YELENMEK: Yelpazelenmek
YELES: Rüzgar
YELESER: Rüzgarlı açık alan
YELESEY: Rüzgarlı yer
YELESMEK: Rüzgar esmek
YELEŞ: Havadar
YELEŞMEK: Havalanmak
YELETMEK: Yelpazelemek
YELEZ: Rüzgarlı yer
YELGEÇE: Tepsi
YELGEMEK: Savurmak
YELGENMEK: Savrulmak
YELGERMEK: Rüzgarla dolmak
YELGİN: Rüzgarın şiddetli zamanı
YELGİRMEK: Rüzgar çarpmak
YELGÖNÜL: Havai (aklı havada)
YELİK: Hortum (rüzgar)
YELİKMEK: Hortum oluşmak
YELİM: 1. Zamk 2. Esinti
YELİMLEMEK: Zamklamak
YELİMLENMEK: Zamklanmak
YELİN: 1. Meme 2. Mart ayı
YELİNÇ: Vücuttaki şişlik
YELİNMEK: Memesi çıkmak [624]
YELİTMEK: Rüzgara salmak
YELKE: Omuz
YELKEDEŞ: Asker arkadaşı
YELKEMEK: Omuz vermek
YELKENMEK: Omza almak
YELKESEN: Rüzgar kıran
YELKESMEK: Rüzgarı engellemek
YELKEŞMEK: Omuz omuza vermek
YELKİM: Havadarlık
YELKİMEK: Rüzgara sermek
YELKİN: Havadar
YELKİNMEK: Rüzgara serilmek
YELKİTMEK: Yelken açmak
YELLENGEÇ: Yelpaze
YELME: 1. Karaağaç 2. Keşşaf
YELMEK: 1. Esmek [625] 2. Yapışmak
YELMEŞİK: Yapış yapış
YELMEŞKEN: Yapışkan
YELMEŞMEK: Yapışmak
YELMEŞTİRMEK: Yapıştırmak
YELNEMEK: Memesi sütle dolmak
YELNETMEK: Süt sağmak
YELNEŞMEK: Sütlenmek (hayvan)
YELÖLÇER: Anemometre
YELPEĞEÇ: Yelpaze
YELPEMEK: Yelpazelemek
YELPENMEK: Yelpazelenmek
YELPİK: 1. Astım hastalığı 2. Öcü
YELPİMEK: Harman savurmak
YELPİN: Cin (rüzgardan yaratılmış)
YELPİNMEK: Cin çarpılmak
YELPİZ: Nane
YELTEĞEN: Müteşebbis
YELTEK: Hercai (aklı havada)
YELTEMEK: Azmetttirmek
YELTEMEN: Müteşebbis
270
YELTENMEK: Teşebbüs etmek
YELTER: Azmettirici
YELTERMEK: Azmettirmek
YELVE: Flurya kuşu
YELVİ: Efsun
YELVİÇİ: Efsuncu
YELVİLEMEK: Efsun yapmak
YELVİLENMEK: Efsunlanmak
YELVİMEK: Cin çağırmak
YEMİRGE: Tahrifat
YEMİRGEÇ: Dozer
YEMİRMEK: Tahrif etmek
YEMLEK: Yem kabı
YEMRİLMEK: Tahrif olmak
YEMRİTMEK: Tahrif etmek
YEMSİNMEK: Yeme gelmek
YEMSİTMEK: Yeme alıştırmak
YEMŞEN: Muşmula
YEN: 1. Deri 2. Orijinal
YENÇEK: Cepken
YENÇİLEK: Narin
YENÇİLENMEK: Narin davranmak
YENÇİLMEK: Ufalanmak
YENÇİTMEK: Öğütmek
YENÇKE: Cariye
YENÇMEK: 1. Ufalamak 2. Dövmek
YENDEMEK: Başarmak
YENDİN: Referans
YENEK: Heybe
YENGİ: Zafer
YENİL: Basit / adi davranış
YENİLTEK: 1. Fahişe 2. Şıllık
YENİLTENMEK: Fahişelik etmek
YENİN: Zafer
YENİNÇ: Galibiyet
YENİRÇE: Frengi hastalığı
YENİRÇEMEK: İçten içe tüketmek
YENİRÇENMEK: İçten tükenmek
YENİŞ: Galibiyet
YENLEŞ: Yosma (argo)
YENLEŞMEK: Yosmalık etmek
YENMEN: Galip
YENŞİR: Ilık
YENŞİRMEK: Ilıştırmak
YENTİR: Kalender
YEPELEK: Kanguru
YEPELEMEK: Sıçrayarak gitmek
YEPELENMEK: Sıçrayarak gitmek
YEPİNMEK: Sıçrayarak koşmak
YEPİTMEK: Tek ayak sıçramak
YEPMEK: Sıçrayarak koşmak
YEPREM: 1. Aktif 2. Faal
YEPREMEK: Faaliyet yapmak
YEPRENMEK: Faaliyete geçmek
YERÇEKMEK: Vatanını özlemek
YERÇİ: 1. Rehber 2. Yer gösterici
YERÇİLEMEK: Rehberlik etmek
YERÇİLİK: Rehberlik
YERDEK: 1. Arazi 2. Hıyarcık (tıbbi)
YERDEM: Hosteslik hizmeti
YERDEMÇİ: 1. Hostes 2. Muavin
YERDEMÇİLİK: Hosteslik
YERDEMÇER: Muavin (otobüs)
YERDEŞ: Hemşehri
YERDEŞMEK: Hemşehri olmak
YERDÜZEMEK: Dozerle düzlemek
YERDÜZER: 1. Dozer 2. Buldozer
YEREH: Aileyi koruyan ruh
YERELÇE: Mahalli idare
YERELÇEK: Kirmen başı
YERELÇEMEK: Keşif yapmak (hukuk)
YEREN: Ceylan
YERENMEK: Yere eğilmek
YEREŞ: 1. Sondaj 2. Nişan (söz)
YEREŞEN: Geleni (yer sincabı)
YEREŞER: Sondaj aleti
YEREŞLEK: Koordinat
YEREŞLEMEK: Koordinat vermek
YEREŞMEK: Sondaj yapmak [626]
YEREV: Bodrum katı (ev)
YEREY: Arazi
YEREZ: Nişan (söz)
YEREZMEK: Nişanlanmak
YERGE: 1. Tazminat 2. Sıra
YERGEL: 1. Tazminat 2. Kategori
YERGEMEK: Tazmin etmek
YERGENMEK: Tazmin olmak
YERGETMEK: Tazmin ettirmek
YERGİ: Hiciv
YERGİMEN: Heccav
YERGİN: 1. Mahzun 2. Mahçup
YERİK: 1. Aşerme 2. Mezar
YERİKLEMEK: Aşermek (hamile)
YERİKMEK: Toprağa gömülmek
YERİNÇ: Hakaret
YERİNÇLİ: Hakaret edici
YERİNÇSİZ: Hakaretsiz
YERİNDİRMEK: Bedbaht etmek
YERİNDİZ: 1. Jeolog 2. Haritacı
271
YERİNİR: Müşkülpesent
YERİNMEK: Bedbaht olmak
YERİNMEZ: Vurdumduymaz
YERİŞİK: Şeytan çarpması marazı
YERİŞMEK: Şeytan çarpmak
YERKÜÇ: Fırıncı küreği (tahta)
YERLEÇ: Pusula
YERLEMEK: Yerine koymak
YERLENMEK: Yerine koyulmak
YERLEŞİLGEN: Meskun
YERLEŞKE: 1. Lojman 2. Kampüs
YERLEŞKEN: Meskun
YERLETMEK: İskan etmek
YERMEL: Pejoratif
YERMEN: Heccav
YERÖLÇER: Mesaha aleti
YERÖLÇMEK: Mesaha etmek
YERÖNE: Perige (astronomi)
YERÖTE: Apoge (astronomi)
YERÖZ: Maden
YERPENEK: Salatalık, hıyar (bitki)
YERSEYİN: Memleket
YERSİMEK: Toprak kokmak
YERSİNMEK: Toprağa düşmek
YERSİTMEK: Toprağa gömmek
YERSİZMEK: Yerinden ayrılmak
YERSÜRGÜÇ: Saban
YERSÜRMEK: Çift sürmek
YERTÇİ: Yer gösterici
YERTECİN: 1. Ayıp 2. Utanç
YERTENMEK: Utanç duymak
YERTİNÇ: Dünya
YERTMEK: Yol göstermek
YESEME: Suni
YESEMEK: Suni olarak üretmek
YESENMEK: Suni olarak üretilmek
YESİLMEK: Tezyin edilmek
YESİNMEK: Süslenmek
YESMEK: Tezyin etmek
YEŞERGE: Vaha
YEŞERGEMEK: Vaha oluşmak
YEŞERMİK: Klorofil
YEŞİK: Sebze
YEŞİNMEK: Sır saklamak
YEŞİR: 1. Gizli 2. Saklı
YEŞİRİN: Kaçamak (cinsel)
YEŞİRMEK: Gizlemek
YEŞKEN: Pas
YEŞKİ: Parola
YEŞKİCİ: Parolayı bilen kişi
YEŞMEK: Saklamak [627]
YEŞNEMEK: Yeşillenmek
YEŞRİN: 1. İllegal 2. Gizli yapılan iş
YEŞRİNEK: Gizli iş yapmak
YET: 1. Kudret 2. Meleke
YETEK: 1. Gaye 2. Maksat
YETEN: 1. Kabil 2. Mukabil
YETENEK: Kabiliyet
YETERGE: 1. Ehliyet 2. Sertifika
YETERGEMEK: Ehil olmak
YETEŞ (– SETEŞ): Lades oyunu [628]
YETEŞMEK: Lades tutuşmak
YETEZ: Lades kemiği
YETİLGEN: Kafi
YETİLMEK: Kafi olmak
YETİLTEY: Fakülte
YETİM: 1. Rüşt 2. Pirinç türü
YETİNÇ: Kifayet
YETİNÇLİ: Kifayetli
YETİNÇSİZ: Kifayetsiz
YETİNGE: Kanaat (göz tokluğu)
YETİNGEMEK: Kanaat etmek
YETİNGEN: Kanaatkar
YETİNMEK: Kanaat etmek
YETİR: Sinyal
YETİRE: Kadar
YETİRESİYE: Tamamen
YETİZ: 1. Hazır 2. Mevcut
YETİZLEME: Disertasyon
YETİZLEMEK: Disertasyon yapmak
YETKİ: Salahiyet
YETKİR: Islah edilmiş
YETKİRME: Islahat
YETKİRMEK: Islah olmak
YETME: Balık ağı
YETMEN: Kamil
YETSEK: Ahududu
YETSEMEK: Olgunlaşmak (meyve)
YEVÇE: Çöpçatan
YEVÇEMEK: Çöpçatanlık etmek
YEVREY: Yahudi (İbranice) [629]
YEYDEM: Kadim
YEYGİ: Bahşiş
YEYGÖR: Gökkuşağı
YEYİLME: 1. Ürtiker 2. Kurdeşen
YEYİLMEK: Ürtiker olmak
YEYİN: Hız
YEYİNLİ: Hızlı
YEYİNMEK: Hızlanmak
272
YEYİNSİZ: Yavaş
YEYLEMEK: Cilve / işve yapmak
YEYLENMEK: Cilvelenmek
YEYLEŞ: 1. Cilve 2. İşve
YEYLEŞMEK: Cilveleşmek
YEYNİ: Ehven
YEYPEK: Yayvan
YEYPEMEK: Yayvanlaşmak
YEZ: Pirinç (metal)
YEZBE: Pergel
YEZDE: Talepkar
YEZDEMEK: Talep etmek
YEZDENMEK: Talep edilmek
YEZEK: 1. Öncü birlik 2. Devriye
YEZEMEK: Önden gitmek
YEZENMEK: İleri gidip geri gelmek
YEZEŞMEK: Devriye gezmek
YEZİD: Zalim (Arapça, özel ad )
YEZİK: 1. Kitabe 2. Kağıt
YEZİM: 1. Öncü 2. Yer-Su iyesi [630]
YEZNE: Enişte
YEZÖKÇE: Fahişe (hayat kadını)
YEZÖKŞE: Fahişe (hayat kadını)
YIĞ: 1. Fırsat 2. Vesile
YIĞAÇ: 1. Fidan 2. Jüpiter
YIĞALA: 1. Boca 2. Bocalama
YIĞALAMAK: Bocalamak
YIĞALANMAK: Boca edilmek
YIĞALATMAK: Boca etmek
YIĞAN: Tahıl küreği
YIĞARGA: Antrepo
YIĞINCA: Stok
YIĞINÇ: Stok
YIĞINÇAK: 1. Depo 2. Antrepo
YIĞINDAK: Kümülatif
YIĞINDAMAK: Kümelenmek
YIĞINMAK: Kümelenmek
YIĞIRGAN: Buruşuk
YIĞIRMAK: Buruşmak
YIĞIŞKA: İzdiham
YIĞIŞKAN: İzdiham
YIĞIŞMAK: İzdiham olmak
YIĞIT: 1. Stok 2. Ağıt
YIĞITMAK: Kümelemek
YIĞLAMAK: Ağlamak
YIĞLAŞMAK: Ağlaşmak
YIĞMA: Külliye
YIĞMANCA: Külliyat
YIĞMANMAK: Külliyat oluşturmak
YIĞMALAMAK: Stok yapmak
YIĞMALANMAK: Stoklanmak
YIĞMAN: Obez
YIĞNA: Ambar
YIĞNAMAK: Ambara koymak
YIĞNALMAK: Ambara koyulmak
YIĞRA: Mahçup
YIĞRAMAK: Mahçup olmak
YIĞRANÇ: Hicap
YIĞRANMAK: Hicap etmek
YIĞRIK: Mahçup
YIĞRILMAK: Yığılacak gibi olmak
YIĞRINÇ: Hicap
YIĞVA: 1. Festival 2. Karnaval
YIKAÇ: Buldozer
YIKARGA: Çamaşır makinesi
YIKAŞMAK: Birbirini yıkamak
YIKAYAÇ: Çamaşır makinesi
YIKIN: Felaket
YIKINÇ: 1. Afet 2. Felaket
YIKINMAK: Felakete uğramak
YIKMA: Hafriyat
YIKMAN: Muhrip (tahrip eden)
YIKMIŞ: Tahripkar
YILAGAY: Köse (sakalsız)
YILÇAK: Takvim
YILÇAMAK: Yıl saymak
YILDAM: 1. Derhal 2. Sürat
YILDAMAK: Hemen yapmak
YILDANMAK: Çabuk davranmak
YILDAT: Yıllık ödeme
YILDIK: Yıldız ışığı (titreşen)
YILDIR: Dehşet
YILDIRAMAK: Parıldamak
YILDIRATMAK: Parıldatmak
YILDIRAN: Dehşetli
YILDIRGAN: Haşmetli
YILDIRI: 1. Şerare 2. Saydam
YILDIRIŞ: Parıltı
YILGA: Nehir
YILGAÇIK: 1. Dere 2. Çay
YILGAMAK: Yeni yıla girmek
YILGAYAH: Nevruz günü [631]
YILGIR: 1. Tebessüm 2. Kıvrak
YILGIRIŞ: 1. Tebessüm 2. Kıvraklık
YILGIRLANMAK: Tebessüm etmek
YILGIRMAK: Tebessüm etmek [632]
YILIK: İtidalli
YILIKMAK: Mutedil olmak
YILINÇ: İtidal
273
YILINMAK: İtidalli davranmak
YILITMAK: İtidali sağlamak
YILIZ: Zayıf
YILIZMAK: Zayıflamak
YILKI: At sürüsü
YILMA: Rampa
YILMANMAK: Yokuş aşağı inmek
YILMAYA: Kanatlı deve (mit) [633]
YILNA: Fobi
YILNAMAK: Fobi duymak
YILNAR: Fobik
YILPIK: 1. Zerre 2. Zırnık
YILTAR: Yular ipi
YILTIRAMAK: Parıldamak
YIMA: Alageyik
YINGART: 1. Barbar 2. Vahşi
YIPRAK: Antika
YIPRAMAK: Aşınmak
YIR: Şarkı
YIRAĞ: Musiki
YIRAĞAN: Müzisyen
YIRAĞÇI: Müzisyen
YIRAK: Sol taraf
YIRAMAK: Şarkı söylemek
YIRANMAK: Şarkı söylenmek
YIRÇI: 1. Şarkıcı 2. Hanende
YIRDAL: Melodik
YIRDAM: Nağme
YIRDAMAK: Nağme okumak
YIRDANMAK: Nağme okunmak
YIRDAV: Beste
YIRGA: 1. Saadet 2. Neşe
YIRGAMAK: Parti vermek
YIRGANMAK: Neşelenmek
YIRIM: 1. Solak 2. Arazi
YIRINÇAK: Şarkı sahnesi
YIRLAM: İcra (şarkı söyleme)
YIRLAMAK: Şarkı söylemek
YIRLANMAK: Şarkı söylenmek
YIRLAŞ: Koro
YIRLAŞMA: Çok sesli müzik
YIRLAŞMAK: Koroyla söylemek
YIRMAG: Şarkı [Yırmak]
YIRMAK: Şarkı söylemek
YIRMAN: Şarkıcı
YIRNAŞ: Yaramazlık
YIRNAŞIK: Yaramaz (çocuk)
YIRNAŞKAN: Yaramaz (çocuk)
YIRNAŞMAK: Yaramazlık yapmak
YIRTIŞMAK: Birbirini yırtmak
YIRTKIÇ: 1. Hunhar 2. Vahşi
YIRZA: Makam (müzik)
YIRZAMAK: Makamlı söylemek
YIŞ: 1. Orman 2. Cangıl (orman)
YIŞAK: Nevruz günü
YIŞAMAK: Yeni yıla girmek
YIŞIK: 1. Örgü zırh 2. Zincir zırh
YIŞLIK: Ormanlık alan
YIT: Koku
YITIK: Kokulu
YITIR: Rayiha
YITLAK: Kokulu
YITLAMAK: Koklamak
YITLIK: Parfüm şişesi
YITMAK: Kokmak
YİBEREY: Postane
YİBERMEK: Postalamak
YİBERMEN: Postacı
YİBERTMEK: Posta atmak
YİÇE: Tekrar
YİÇELEMEK: Tekrarlamak
YİÇELENMEK: Tekrarlanmak
YİĞ: Kutup
YİĞDEK: Mıknatıs
YİĞDEM: Manyetizma
YİĞDEME: Manyetizma
YİĞDEMEK: Mıknatıslamak
YİĞDENMEK: Mıknatıslanmak
YİĞDEŞ: Mıknatıs
YİĞDEŞİK: Manyetik
YİĞDEŞMEK: Manyetikleşmek
YİĞDİLEMEK: İtina göstermek
YİĞDİLENMEK: İtina görmek
YİĞDİZ: Kutup
YİĞENEK: Cemaat
YİĞENMEK: Cemaat oluşturmak
YİĞİRÇEK: Santrifüj aleti
YİĞİRÇEKİŞ: Yerçekimi
YİĞİRÇEMEK: Santrifüj dönmek
YİĞİRÇETMEK: Santrifüjlemek
YİĞİRMEK: Dönmek
YİĞİTMEK: Galip gelmek
YİĞLENMEK: Kutuplanmak
YİĞLEŞMEK: Kutuplaşmak
YİĞLETMEK: Kutuplaştırmak
YİĞMEK: İtmek (mıknatıs)
YİĞNEÇ: Akrep iğnesi
YİĞREK: Bilinmeyen sayı/harf (“Y”)
YİĞREMEK: Bilinmez olmak [634]
274
YİĞRENMEK: Tiksinmek
YİĞREŞMEK: İllet etmek
YİĞRETMEK: İllet ettirmek
YİĞSİMEK: Bozulup çürümek
YİK: Ham
YİKDE: Hünnap (bitki)
YİKEN: Stupa (mimari)
YİKENMEK: Hamlamak
YİKETMEK: Olgunlaştırmak
YİKİTMEK: Canını kurtarmak
YİLEK: 1. Frambuaz 2. Ahududu
YİLİM: Zamk
YİLİNMEK: Yapışmak
YİLİTMEK: Yapıştırmak
YİLMEK: Asmak
YİMKİ: Takdis
YİMKİMEK: Takdis etmek
YİMKİNMEK: Takdis olmak
YİN: Cilt (deri)
YİNÇİRMEK: Hürmet etmek
YİNDEK: Ebedi
YİNDEM: Ebedi
YİNELEK: Rutin
YİNELEM: Tekerrür (tekrarlama)
YİNELEMEK: Tekrarlamak
YİNGİL: İnce
YİNGİLMEK: İncelmek
YİNİK: Kıymetsiz
YİNİKMEK: Kıymetini yitirmek
YİNİŞ: Nezaket
YİNİŞKE: Nezaket
YİNİŞKEN: Nazik
YİNİŞMEK: Nazik davranmak
YİNİT: Krom
YİNMEK: Kıymetsizleşmek
YİPKE: İnce iplik
YİPKEMEK: İncelmek
YİPKENMEK: Nezaket göstermek
YİPKİN: 1. Mor 2. Eflatun
YİRÇİ: Rehber
YİRDEŞ: Hemşehri
YİRDEŞMEK: Hemşehri olmak
YİRİK: 1. Yırtık 2. Yarık
YİRİLMEK: 1. Yırtılmak 2. Yarılmak
YİRİNDİ: Kendigelen fidan
YİRİNDİRMEK: Topraktan sökmek
YİRİNMEK: Topraktan bitmek
YİRMEK: Toprağa gömmek
YİTER: Zaiyat
YİTİ: 1. Kayıp 2. Keskin
YİTİLMEK: Kaybolmak
YİTİZ: 1. Çevik 2. Cüretkar
YİTLİNDİRMEK: Mahvetmek
YİTLİNMEK: Mahvolmak
YİV: Namlu (silah)
YİVEK: Teçhizat
YİVELEMEK: Dikişle eklemek
YİVELENMEK: Dikişle eklenmek
YİVETMEK: Teçhiz etmek
YİVGEÇ: 1. Yiv açıcı 2. Kalemtraş
YİVİK: Gerdanlık
YİVLEMEK: Namlu doğrultmak
YİVLEN: Vadi
YİVLENMEK: Sivrilmek
YİYİŞMEK: Birlikte yemek
YİZEK: İnzibat
YOBAZ: Mutaassıp
YOCAMAK: Kaşımak
YOCANMAK: Kaşınmak
YODAMAK: Nakletmek
YODMAK: Nihayete ermek
YODULMAK: Silinmek (başkası)
YODUN: İmha
YODUNMAK: İmha etmek
YODURMAK: Silmek
YOGA: Zihin eğitimi (Hintçe)
YOĞ: Hayır (değil)
YOĞALGAN: Helak olmuş
YOĞALMAK: Helak olmak
YOĞALAMAK: Ziyan etmek
YOĞALANMAK: Ziyan olmak
YOĞALTI: Zaiyat
YOĞALTIM: Helak
YOĞALTMAK: Helak etmek
YOĞANAK: İflas
YOĞANMAK: Fesh olmak
YOĞATMAK: Fesh etmek
YOĞBASAN: Cenaze yemeği
YOĞBASMAK: Cenaze aşı vermek
YOĞÇU: Sürekli hayır diyen kişi
YOĞDAK: Fakir
YOĞDAM: Fakirlik
YOĞKAZAN: Sibirya zambağı
YOĞLAM: Red
YOĞLAMAK: Hayır demek
YOĞMAK: Sıkıştırmak
YOĞRUM: Yoğurma işlemi
YOĞRUNMAK: Hamurlaşmak
YOĞRUTMAK: Hamurlaştırmak
275
YOĞSAMAK: İnkar etmek
YOĞSAMAN: İnkarcı
YOĞSUZ: Lüzumsuz
YOĞTAŞI: Düzleme silindiri [635]
YOĞUMSAMAK: İnkar etmek
YOĞUMSANMAK: İnkar edilmek
YOĞUNATMAK: Nüfuz etmek
YOĞUNLAŞIK: Konsantre
YOĞUNTU: Nüfuz
YOĞUR: Macun
YOĞURGAÇ: Yoğurma makinesi
YOĞURTMAÇ: Yoğurtlu mantı
YOĞURTMAK: Yoğurt mayalamak
YOĞURTLAÇ: Yoğurtlu kızartma
YOĞURTLAŞ: Yoğurtlu yemek
YOKADIZ: Tarçın
YOKALMA: Telef
YOKALMAK: Telef olmak
YOKALTMAK: Telef etmek
YOKANÇ: Telef
YOKANDIRMAK: Helak etmek
YOKANMAK: Helak olmak
YOKATICI: Terminatör (kurgul) [636]
YOKATMA: Telef etme
YOKATMAK: Telef etmek
YOKATTIRMAK: Telef ettirmek
YOKLAV: Çek-up (çekap)
YOKARGA: Gıpta
YOKARGAMAK: Gıpta etmek
YOKÇA: Yok gibi
YOKÇAMAK: Yok gibi davranmak
YOKLUNMAK: İmha olmak
YOKLUTMAK: İmha etmek
YOKMAG: Helak [Yokmak]
YOKMAK: Mahvetmek
YOKRAMAK: Kaybolmak
YOKSAMAK: İnkar etmek
YOKSAMAN: İnkarcı
YOKSAV: İnkar
YOKSAYIM: Hükümsüzlük
YOKSAYMAK: Hükümsüz kılmak
YOKSUL: Fakir
YOKSUN: Mahrum
YOKSUNMAK: Mahrum olmak
YOKSUR: Muhtaç
YOKSURMAK: Muhtaç olmak
YOKTAMAK: Hiç etmek
YOKTANMAK: Hiç olmak
YOKTAV: Nihilizm
YOKUMSUR: Kinik (felsefe)
YOKUMSURMAK: Kinikleşmek
YOKURGANMAK: Kuvvetsizleşmek
YOKVAR: 1. Hurafe 2. Batıl inanç
YOLA: Sokak lambası
YOLAÇ: Lider
YOLAÇAN: Rehber
YOLAÇAR: Greyder
YOLAÇMAK: Yol yapmak
YOLAK: Patika
YOLAMAK: Yolda rastlamak
YOLAN: Yolculuğa dayanıklı
YOLANMAK: Yola çıkmak
YOLAV: Uzun yolculuk
YOLAVÇI: Şehirlerarası yolcu
YOLAŞMA: Kenara çekme (araç)
YOLAŞMAK: Kenara çekmek (araç)
YOLBAK: Misafiri çok olan kişi
YOLBAKA: Misafirperverlik
YOLBAKAN: Misafirperver
YOLBARS: Bozkır parsı
YOLBASAR: Eşkiya
YOLBASMAK: Eşkiyalık yapmak
YOLBAŞ: Kavşak anıtı / direği
YOLBAZAR: Yol düzleme silindiri
YOLBAZMAK: Yol düzlemek
YOLÇAPAR: Kargocu
YOLÇAPMAK: Kargo taşımak
YOLÇATI: 1. Dörtyol 2. Kavşak
YOLÇATMAK: Yol ayrımına gelmek
YOLDAK: Otoban
YOLDAM: 1. Tarz 2. Üslup
YOLDAŞMAK: Aynı yolda gitmek
YOLDURGAN: Zararlı ot
YOLDUZ: Trafik lambası
YOLGA: 1. Veda 2. Selam
YOLGAMA: Vedalaşma
YOLGAMAK: Vedalaşmak
YOLGANMAK: Veda edilmek
YOLGAR: Veda
YOLGARMAK: Yolda rastlamak
YOLGAŞMAK: Yolda rastlaşmak
YOLKA: Noel ağacı (Rusça)
YOLKAĞAK: Sinir otu
YOLKAMAK: Cımbızla almak
YOLKANMAK: Cımbızla alınmak
YOLKAVUŞ: Cımbız
YOLKIRAV: Yol kenarı
YOLKU: Yolsuzluk (hırsızlık)
YOLKULU: Yolsuzluk yapan
276
YOLKUMAK: Yolsuzluk yapmak
YOLKUNMAK: Arsızlık etmek
YOLKUR: Arsız
YOLKURMAK: Arsızlık etmek
YOLKUŞ: 1. Yolsuz (hırsız) 2. Arsız
YOLKUŞMAK: Talan etmek
YOLPAMAK: Seyahat etmek
YOLPAN: Seyahat
YOLPAR: Seyyah
YOLUÇ: Yolunmuş (tüy, kanat)
YOLUĞ: Mikrop
YOLUĞMA: Mikrop kapma
YOLUĞMAK: Mikrop kapmak
YOLUKMAK: Yolda karşılaşmak
YOLUTMAK: Yolsuzluk yapmak
YOLUTMAN: Yolsuzluk yapan
YOLVAZ: Bozkır parsı
YOLVURAN: Haydut
YOLVURMAK: Haydutluk yapmak
YOLYAZMA: Seyahatname
YOLYAZMAK: Gezi anısı yazmak
YOM: 1. Baht 2. Talih 3. Şans
YOMAG: Destan [Yomak]
YOMAK: Ayrılmak
YOMAKAY: Lafı uzatan kişi
YOMAKÇI: Destan okuyucu
YOMAKTAMAK: Kibar konuşmak
YOMÇU: 1. Melek 2. Peri
YOMDAR: Muska
YOMDARMAK: Muska yazmak
YOMGAK: Hülasa (özet)
YOMGALAMAK: Özetlemek
YOMGALANMAK: Özetlenmek
YOMLAMAK: Dua okuyup üflemek
YOMLATMAK: Okutup üfletmek
YOMSUZ: 1. Meşum 2. Şom
YON: 1. Soğuk algınlığı 2. Hak
YONAK: 1. Gammazlık 2. Tehdit
YONAMAK: Gammazlamak
YONANMAK: Gammazlanmak
YONAT: Tehdit etmek
YONATMAK: Tehdit etmek
YONÇMAK: İnce dilimlemek
YONÇUĞAN: 1. Cips 2. Pespaye
YONÇUK: Pespaye
YONDAMAK: Bağdaştırmak
YONDALMAK: Bağdaşmak
YONGA: 1. Talaş 2. Çip (devre)
YONGAÇ: Cips
YONGAK: İftira
YONGAMAK: İftira atmak
YONGAN: Kum (Mançuca)
YONGAR: Rende
YONGARLAMAK: Rendelemek
YONGARLANMAK: Rendelenmek
YONGUÇ: Kalemtraş
YONTAÇ: Heykeltraş aleti
YONTAV: Heykel
YONTMAN: Heykeltraş
YONUŞKA: Talaş
YONUŞMAK: Talaş haline gelmek
YOR: 1. Tabir 2. Tefsir
YORA: 1. Rüya tabiri 2. Alamet
YORALAMAK: Tabir etmek
YORALANMAK: Tabir edilmek
YORALMAK: Tabir edilmek
YORAMAK: Tabir etmek (rüya)
YORANMAK: Tefsir etmek
YORATMAK: Tabir ettirmek
YORAZ: Tefsir
YORAZMAK: Tefsir etmek
YORÇU: Rüya tabircisi
YORDAM: 1. Usül 2. Metod
YORGA: Rahvan (at yürüyüşü)
YORGUL: Geyik yavrusu
YORKA: Perde
YORKALAMAK: Perde çekmek
YORKALANMAK: Perdelenmek
YORLAMA: Reçete
YORLAMAK: Reçete yazmak
YORLATMAK: Reçete yazdırmak
YORLAV: Reçete
YORLUK: Kullanma kılavuzu
YORMAL: Farazi (varsayımsal)
YORMAN: Rüya tabircisi
YORNUK: İstirahatgah
YORT: Dörtnala gitme (at)
YORTAN: Dörtnala giden (at)
YORTMA: Lağım
YORTMAK: Dörtnala gitmek (at)
YORU: 1. Rüya tabiri 2. Dedikodu
YORUÇU: Rüya tabircisi
YORUK: 1. Aydınlık 2. Metod
YORUKLAMAK: Aydınlatmak
YORUKLANMAK: Aydınlanmak
YORUKLATMAK: Aydınlatmak
YORUMAK: Metod uygulamak [637]
YORUMSAMA: Tevil
YORUMSAMAK: Tevil etmek
277
YORUMSANMAK: Tevil edilmek
YORUNCA: Yabani yonca
YORUNMAK: Aydınlanmak
YORUTMA: Aydınlatma
YORUTMAK: Aydınlatmak
YOSMA: 1. Şuh kadın 2. Küpe
YOSMALANMAK: Şuhluk yapmak
YOSMAK: Süslenmek
YOSMUK: Kırmızı mercimek
YOSU: 1. Siyaset 2. Merasim
YOSULAMAK: Siyaset yapmak
YOSUTAY: Parlamento
YOŞKUN: Su yosunu
YOŞRUN: İltica
YOŞURMAK: İltica etmek
YOTA: Belkemiği
YOTKUR: Geniz
YOTKURMA: Geniz akıntısı
YOTKURMAK: Genzi akmak [638]
YOV: Ahiret (dinsel)
YOVAÇ: Mütevazi (alçak gönüllü)
YOVAÇLIK: Tevazu
YOVAŞ: Centilmen
YOVMAK: Övmek
YOVUK: Günah çıkarma
YOVUKMAK: Günah çıkarmak
YOYMA: Fesih
YOYMAK: Fesh etmek
YOYULMAK: Fesh olmak
YOZ: Dejenere
YOZAK: Kilit
YOZAKÇA: Sahte para
YOZAKÇI: Çilingir
YOZAKLAMAK: Kilitlemek
YOZAKLANMAK: Kilitlenmek
YOZAMAK: Kısır olmak [639]
YOZANMAK: Kısırlaşmak
YOZATMAK: Kısırlaştırmak
YOZLANMAK: Dejenere olmak
YOZLAŞMAK: Dejenere olmak
YOZMAK: Dejenere etmek
YOZUK: Dejenere
YOZUKMAK: Soysuzlaşmak
YOZULMAK: Dejenere olmak
YOZUTMAK: Dejenere etmek
YÖĞEN: 1. Ait 2. Sahip 3. Mevsim
YÖĞENSİZ: 1. Başıboş 2. Sahipsiz
YÖĞERMEK: Kaplanmak (metal)
YÖĞERTMEK: Kaplamak (metal)
YÖK: 1. Ok tüyü / yeleği 2. Çinko
YÖKMEK: Heyecanlanmak
YÖLEK: 1. Destek (yardım) 2. Sebat
YÖLEKÇİ: Destekçi (yardımcı)
YÖLEKDEŞ: Dert ortağı
YÖLEKMEN: Asistan
YÖLEMEK: Yardım etmek
YÖLENMEK: Yardım almak
YÖLEŞMEK: Benzemek
YÖLEŞTİRMEK: Benzeştirmek
YÖLETMEK: Sebat etmek
YÖMELEMEK: Aksamak
YÖMELENMEK: Aksak yürümek
YÖMELETMEK: Aksatmak
YÖNDEME: Programlama
YÖNDEMEK: Programlamak
YÖNDENMEK: Programlanmak
YÖNDEV: Program
YÖNE: 1. Fakat 2. Bedava 3. Basit
YÖNEÇ: Pusula
YÖNEKEY: 1. İptidai 2. Sıradan
YÖNERGE: Talimat
YÖNERMEK: Talimat almak
YÖNERTMEK: Talimat vermek
YÖNET: Direktif
YÖNETMEN: 1. Rejisör 2. Direktör
YÖNEY: Rota
YÖNEYLEMEK: Rota belirlemek
YÖNEZ: Aksi
YÖNEZMEK: Ters yöne dönmek
YÖNKEM: 1. Referans 2. Atıf
YÖNKEMEK: Referans göstermek
YÖNKER: 1. Referansçı 2. Dost
YÖNKERMEK: Atıf yapmak
YÖNLEÇ: Pusula
YÖNSEME: Temayül
YÖNSEMEK: Temayül etmek
YÖNTEM: 1. Usül 2. Metod
YÖNTER: Koordinat
YÖNTERMEK: Koordinatlamak
YÖNTÜŞMEK: Fikirleri çatışmak
YÖNÜK: Sabit yön (“Kıble” gibi)
YÖNÜKMEK: Sabit yöne dönmek
YÖNÜT: İstikamet
YÖNÜTLEMEK: İstikamet vermek
YÖNÜTLENMEK: İstikamet almak
YÖR: Hayalet
YÖRDEM: Strateji
YÖREĞEL: Dua
YÖREK: 1. Sargı 2. İstinat duvarı
278
YÖRELÇE: Vites topuzu
YÖRELÇEK: Kirmen başı
YÖRELÇEMEK: Etrafında dönmek
YÖRELGE: 1. Mahal 2. Tarikat
YÖRELGEMEK: Muhit oluşmak
YÖRELGETMEK: Muhit oluşturmak
YÖRELMEK: Tur atmak
YÖRELTMEK: Tur attırmak
YÖREMEÇ: Lonj ipi
YÖREMEK: Etrafında dönmek (at)
YÖRENMEK: Lonjla dönmek
YÖRETMEK: Etrafında döndürmek
YÖREZ: Ters
YÖREZMEK: Ters gitmek
YÖRGE: 1. Banliyö 2. Çevre yolu
YÖRGEK: Kundak
YÖRGELMEK: Sarılmak
YÖRGEMEÇ: Kokoreç
YÖRGEMEK: 1. Sarmak 2. Dönmek
YÖRGENÇ: 1. Tur 2. Sarmaşık
YÖRGENMEK: Tur atmak
YÖRGETMEK: Tur attırmak
YÖRGEY: Sarmaşık
YÖRLEĞEN: Akut (hastalık)
YÖRME: Sofa (hol)
YÖRMEK: Hareket etmek
YÖRTEK: Çok gezen
YÖRTERGE: Devir (motor)
YÖRTERGEÇ: 1. Pervane 2. Uskur
YÖRTGEÇ: Motor
YÖRTMEK: Hareket ettirmek
YÖRÜ: İspit (tekerlek çevresi)
YÖRÜLMEK: Çözülmek
YÖRÜNGE: Mahrek
YÖRÜNGEÇ: Orbital
YÖZE: Ihlamur
YUBAL: Tecil
YUBALMAK: Tecil olmak
YUBAMA: Tecil
YUBAMAK: Tecil etmek
YUBANÇ: 1. Tehir 2. Tecil
YUBANMA: Teselsül
YUBANMAK: Teselsül etmek
YUBARMAK: Tecil etmek
YUBAŞMAK: Peş peşe gitmek
YUBATMA: Tehir
YUBATMAK: Tehir etmek
YUBAY: Eş (koca)
YUBAYAN: Eş (karı)
YUDARHA: Ejderha [640]
YUDUNMAK: Hayırsızlık etmek
YUDUT: Hayırsız (hakaret sözü)
YUDUTMAK: Hayırsızlık etmek
YUDUZ: Eş (refik / refika)
YUFKA: Sac ekmeği
YUFUŞ: Metres
YUFUŞMAK: Metres tutmak
YUĞ: Cenaze töreni
YUĞAK: Kar kazı (kaz türü)
YUĞALAMA: Cenaze kaldırma
YUĞALAMAK: Ölü gömmek [641]
YUĞALANMAK: Cenaze kalkmak
YUĞALTI: Cenaze merasimi
YUĞAMA: Gasil (cenaze yıkama)
YUĞAMAK: Cenaze yıkamak
YUĞANIŞ: Gasil (cenaze yıkama)
YUĞANMAK: Cenaze yıkanmak
YUĞÇU: Cenaze sahibi
YUĞDAK: Cenaze ayini
YUĞDAMAK: Cenaze ayini yapmak
YUĞLAMAK: Yas töreni yapmak
YUĞLANMAK: Matem tutmak
YUĞMAK: Silmek
YUĞRAK: Hamur
YUĞRUK: Gut hastalığı
YUĞRUNMAK: Koyulaşmak
YUĞRUŞ: Vezir
YUĞUÇ: Sünger (gereç)
YUĞUL: 1. Su akıntısı 2. Dere
YUĞULMAK: Rengi solmak
YUĞUM: Gasil (cenaze yıkama)
YUĞUMÇU: Gassal (ölü yıkayıcısı)
YUĞUMÇULUK: Gassallık
YUĞUNGAÇ: Lavabo
YUĞUNMAK: Yıkanmak
YUĞUR: Macun
YUĞURMAK: Macun yapmak
YUĞURTMA: Köme (pestil sucuğu)
YUĞURTMAK: Macun yapmak
YUĞUT: Mersiye
YUĞUTÇU: Paralı mersiyeci
YUĞUTMAK: Rengini soldurmak
YUĞUZMAK: Bunamak
YUHU: Rüya
YUHULAMAK: Rüya görmek
YUHULANMAK: Rüya görme
YUKA: Narin
YUKALAMAK: Nazik davranmak
YUKAMAK: Narinleşmek
279
YUKARLAÇ: Tedric
YUKARLAMA: Terfi
YUKARLAMAK: Terfi etmek
YUKARLANMAK: Terfi olmak
YUKMAK: Terfi olmak
YUKRAMA: Dua
YUKRAMAK: Dua etmek
YUKUM: Enfekte olma
YUKUMAK: Enfekte olmak
YUKUZ: Virüs
YUKUZMA: Virüs kapma
YUKUZMAK: Virüs kapmak
YULA: Rüya [642]
YULAĞAN: Rüya gören
YULAĞÇAMA: Halüsinasyon
YULAĞÇAMAK: Sanrı görmek
YULAK: 1. Pınar 2. Çeşme
YULAMAK: Rüya görmek [643]
YULAR: Dizgin
YULARMAK: Yönlendirmek
YULAT: Su kanalı
YULATMAK: Kanal açmak
YULAV: Kurtarma operasyonu
YULAVÇI: Kurtarıcı
YULAZIK: Kumanya (yol yiyeceği)
YULAZMAK: Kumanya hazırlamak
YULKA: Meşale
YULKUMAK: Koparmak
YULKUNMAK: Kopmak
YULMAK: Alışveriş yapmak
YULTUZ: 1. Esas 2. Orijin
YULU: Fedakarlık
YULUĞ: Bedel
YULUK: Kefalet (gözaltı parası)
YULUKÇU: Kefil
YULUM: Fedakarlık
YULUMAK: Fidye almak
YULUN: Fidye (kurtuluş parası)
YULUNMAK: Fidye ile kurtarılmak
YULUR: 1. Kefil 2. Fedakar 3. Emel
YULUŞMAK: Pazarlık etmek
YULUTMAK: Fidye ile kurtarmak
YUM: 1. Neşe 2. Huzur (rahatlık)
YUMA: Yıkama
YUMAG: Sarılmış nesne [Yumak]
YUMAK: 1. Yıkamak 2. Sarmak
YUMALAMAK: Yumaklaştırmak
YUMALANMAK: Yumaklaşmak
YUMALATMAK: Yumak yapmak
YUMBAÇ: Saklambaç oyunu
YUMDARMA: Bir araya getirme
YUMDARMAK: Bir araya getirmek
YUMGA: Yabani keçi
YUMGAK: Yumak (yığın)
YUMGAKLAMAK: Yumak etmek
YUMGAKLANMAK: Yumak olmak
YUMLU: 1. Neşeli 2. Huzurlu
YUMRAN: Lehistan köstebeği
YUMRU: Kök bitki (patates vs.)
YUMRUÇAK: Veba hastalığı
YUMRUĞAN: Apandis
YUMUÇ: 1. Nasihat 2. Müjde
YUMUNMAK: Birikmek
YUMUR: Turp
YUMURGA: Oval
YUMURGAN: Patates
YUMURMAK: Kahrolmak
YUMURTMAK: Kahretmek
YUMUŞ: Hizmet
YUMUŞÇU: 1. Hizmetçi 2. Melek
YUMUŞKA: Kızılcık (ağaç, bitki)
YUMUŞMAN: Melek
YUMUTKAN: Polyanna (mizaç)
YUMUTMAK: Biriktirmek
YUN: 1. Lif (banyo) 2. Yün
YUNAÇ: Lif (banyo)
YUNAK: Banyo
YUNALGA: Gusül abdesti
YUNALGAMAK: Gusletmek
YUNARGA: Çamaşır makinesi
YUNAV: Abdest
YUNÇA: Lif (banyo)
YUNÇALAMAK: Lif sürmek
YUNÇALANMAK: Lif sürünmek
YUNÇMAK: Yaralanmak
YUNÇUK: Yaralı
YUNÇUMAK: Yaralanmak
YUNÇUTMAK: Yaralamak
YUNDU: 1. Lağım 2. Kanalizasyon
YUNGA: Gusül abdesti
YUNGAK: Sabun
YUNGAMAK: Abdest almak
YUNGU: Banyo yapma
YUNGULUK: Banyo malzemesi
YUNLAMAK: Lif sürmek [644]
YUNLANMAK: Lif sürünmek
YUNMAK: Yıkanmak
YUNT: At
YUNUM: Banyo yapma
280
YUNUP: Abdest
YUNUPLAMAK: Abdest almak
YUNUPLANMAK: Abdest almak
YUPAR: Misk (güzel koku)
YUR: Karaca (hayvan)
YURAK: 1. Hamur 2. Tabir
YURAMA: Rüya tabiri
YURAMAK: Rüya tabir etmek
YURANMAK: Tabir edilmek (rüya)
YURAV: 1. Tabir 2. Baht
YURÇ: Çuval
YURÇMAG: Çuval [Yurçmak]
YURÇMAK: Çuvala doldurmak
YURKA: Yer elması
YURLAMAK: Rüya tabir etmek
YURLANMAK: Tabir edilmek
YURMAK: Tabir etmek
YURNAK: Fosil
YURNAMAK: Fosilleşmek
YURNATMAK: Fosilleştirmek
YURT: Vatan
YURTLAK: Sonradan gelinen yer
YURUK: Harita
YURUKMAK: Yönelmek
YURUN: Paçavra
YURUNMAK: Yıpranmak
YUŞAĞAN: Müteşabih
YUŞAMAK: Teşbih etmek
YUŞALMAK: Teşbih olmak
YUŞANMAK: Muhabbet etmek
YUŞAV: Teşbih
YUŞUK: Artezyen kuyusu
YUŞUKMAK: Fışkırmak (su) [645]
YUŞULMAK: Fışkırmak (su)
YUŞUTMAK: Artezyen açmak
YUT: 1. Felaket 2. Afet
YUTARGA: Karadelik (astronomi)
YUTARMAK: İçine alıp kaybetmek
YUTLUK: 1. Zarar 2. Ziyan
YUTPA: Gırtlak
YUTPAĞAN: Yeraltı canavarı
YUTRUK: Guatr
YUTUKMAK: Komaya girmek
YUTUM: Lokma
YUTUNMAK: Yokolmak
YUVAK: 1. Bronş 2. Arı peteği
YUVALMAK: İhmal edilmek
YUVAMAK: İhmal etmek [646]
YUVANÇ: 1. Gönül alma 2. Teselli
YUVANDIRMAK: Gönlünü almak
YUVANMAK: Gönlü olmak
YUVAR: Küre
YUVARGA: Silindir
YUVARLAŞMAK: Silindirleşmek
YUVAŞ: 1. Sakin 2. Mütevazı
YUVAŞMAK: Sakinleşmek
YUVAT: Teselli
YUVATMAK: Tesselli etmek
YUVDUK: Küre
YUVDUZ: Küre
YUVGA: Merdane
YUVGALAMAK: Merdanelemek
YUVGALANMAK: Merdanelenmek
YUVGU: Silindir (bilimsel)
YUVHA: Şahmaran [647]
YUVKA: Yalaka
YUVKALANMAK: Yalakalık etmek
YUVMAK: 1. Yıkamak 2. Övmek
YUVUK: Gusül abdesti
YUVUKMAK: Gusletmek
YUVULGA: Şimşir (bitki)
YUVULMAK: Övülmek
YUVUŞKA: Teneşir taşı
YUVUŞMAK: Yıkanmak
YUYKAMAK: Yıkamak
YUYKANMAK: Yıkanmak
YUYULÇAK: Kirli çamaşır
YUYULÇAMAK: Çamaşır yıkamak
YUYULGAÇ: Çamaşır makinesi
YUYULMAK: Yıkanmak (çamaşır)
YUZAK: Mühür
YUZALAMAK: Mühürle kilitlemek
YUZAMAK: Mühürlemek
YUZANMAK: Mühürlenmek
YÜCEMEN: 1. Devasa 2. Ulu
YÜDEK: Alzheimer hastası
YÜDEMEK: Alzheimer olmak
YÜĞ: Usare
YÜĞEN: Gem
YÜĞENMEK: Gemlenmek
YÜĞER: 1. Dert 2. Mevcut
YÜĞERE: Mısır (bitki ve tane)
YÜĞERMEK: Koşar adım gitmek
YÜĞERTMEK: Koşturmak
YÜĞNEK: Mütevazı
YÜĞNEMEK: Tevazu göstermek
YÜĞNÜK: Salih
YÜĞRÜK: Postacı tarzı yürüyüş
YÜĞÜNT: Selam
281
YÜĞÜRGEN: Rahvan
YÜĞÜRMEK: Yürümek (rahvan)
YÜĞÜT: Tesseli
YÜĞÜTLEMEK: Teselli etmek
YÜĞÜTLENMEK: Teselli olmak
YÜKÇEKER: Lift (yük asasörü)
YÜKÇEMEK: Zoruna gitmek
YÜKÇÜ: Hamal
YÜKEK: Sandık
YÜKLENÇ: Şarj
YÜKLERGE: Lifter
YÜKLEŞMEK: Karşılıklı yüklemek
YÜKLET: Kamyon
YÜKLEV: Mahmul
YÜKMEG: Yığın [Yükmek]
YÜKMEK: 1. Toplamak 2. Yığmak
YÜKMEN: Hamal
YÜKNÜ: Secde
YÜKSEMEK: Ağır bulmak
YÜKSELTEÇ: Amplifikatör
YÜKSELTGEN: Endüktör
YÜKSERMEK: Ağır gelmek
YÜKSÜĞEN: Yüksükotu (Digitalin)
YÜKTER: Lohusa yatağı
YÜKTERMEK: Lohusa yatmak
YÜKÜM: Mükellefiyet
YÜKÜMLÜ: Mükellef
YÜKÜMSÜZ: Gayrı-mükellef
YÜKÜN: 1. Tazim 2. Secde
YÜKÜNÇ: 1. Vecibe 2. Reverans
YÜKÜNÇEK: Seccade
YÜKÜNDÜR: Mescid
YÜKÜNDÜRMEK: Namaz kıldırmak
YÜKÜNEK: Mescid
YÜKÜNGE: Vecibe
YÜKÜNGEMEK: Vacip olmak
YÜKÜNGEN: 1. Vacip 2. Tazimci
YÜKÜNGETMEK: Vacip kılmak
YÜKÜNMEK: Secde etmek [648]
YÜKÜNMEN: Secde eden
YÜKÜNÜK: Reverans
YÜKÜNÜR: Secde eden
YÜKÜT: İyon
YÜKÜTMEK: İyonlaşmak
YÜLDEK: Traş
YÜLEÇ: Traş bıçağı
YÜLEĞİ: Bileği taşı
YÜLEK: 1. Bileği taşı 2. Ok tüyü
YÜLEMEK: Bileylemek
YÜLENMEK: Bileylenmek
YÜLERGE: Bileyleme makinesi
YÜLERGEMEK: Bileylemek
YÜLERGENMEK: Bileylenmek
YÜLEŞ: Müşabih (benzer)
YÜLEŞİRMEK: Kıyaslanmak
YÜLEŞİTMEK: Kıyaslamak
YÜLEŞMEK: Benzeşmek
YÜLETMEK: Bileyletmek
YÜLGÜ: 1. Traş bıçağı 2. Jilet
YÜLGÜÇ: Ustura
YÜLÜK: Traşlı (traş olmuş)
YÜLÜMEK: Traş olmak
YÜLÜN: Omurilik
YÜLÜNÇ: Traş
YÜLÜNGEÇ: Traş makinesi
YÜLÜNMEK: Traş olmak
YÜLÜRGE: Traş makinesi
YÜLÜRGETMEK: Traş etmek
YÜLÜTMEK: Traş ettirmek
YÜNGÜL: Hafif
YÜPKÜN: Lotus çiçeği
YÜRDEK: 1. Zampara 2. Hovarda
YÜRDEMEK: Zamparalık etmek
YÜRE: Çember
YÜREÇE: Kızak ayağı
YÜREĞİR: Cesaretli
YÜRELGE: 1. Taktik 2. Strateji
YÜRELGEMEK: Taktik uygulamak
YÜRET: 1. İcra 2. İcra dairesi
YÜRETME: İcra etme
YÜRETMEK: İcra etmek
YÜRGEMEK: Gezinti yapmak
YÜRGENÇ: Gezinti
YÜRGENMEK: Gezinmek
YÜRGÜZ: İcra (yürütme)
YÜRGÜZME: İcraat (yürütme)
YÜRGÜZMEK: İcra olmak
YÜRGÜZTEY: Kabine (hükümet)
YÜRMEK: İleri gitmek
YÜRSEK: Yürümeye dayanıklı
YÜRSEMEK: Yavaş yürümek
YÜRTERGEÇ: Lonj ipi
YÜRÜK: Gezici işçi
YÜRÜLMEK: Gerilemek
YÜRÜM: Ömür
YÜRÜNCEK: Koltuk değneği
YÜRÜNÇ: İcra
YÜRÜNDEK: Antibiyotik ilaç
YÜRÜNMEK: Volta atmak
282
YÜRÜTEÇ: Bebek yürütme aracı
YÜRÜTGEÇ: Tekerlekli sandalye
YÜTEL: Yutma zorluğu
YÜTELMEK: Yutmada zorlanmak
YÜTER: Öksürük
YÜTERMEK: Öksürmek
YÜTMEK: Naklolmak
YÜTÜRMEK: Nakletmek
YÜVEZ: Kuşarmudu
YÜVMEK: Yardım etmek
YÜVRÜK: Yılancık hastalığı
YÜVÜK: Teçhizat
YÜZDEMEK: Kaymağını almak
YÜZDEN: Üstünkörü
YÜZDENMEK: Kaymağı alınmak
YÜZDÜK: Maske
YÜZEÇ: Palet
YÜZELÇEME: Yüz yüze görüşme
YÜZELÇEMEK: Yüz yüze görüşmek
YÜZERGE: Şamandıra
YÜZERGEMEK: Suda asılı kalmak
YÜZEY: Satıh
YÜZGEN: Yüzme yeteneği olan
YÜZGÖRMEK: Duvak açmak
YÜZGÜÇ: Deri yüzme bıçağı
YÜZKEN: Mütemadiyen
YÜZKEŞ: Can simidi
YÜZKEŞMEK: Yüze çıkmak
YÜZLEK: Cilt (kitap)
YÜZMEN: Yüzücü
YÜZTÜĞEN: Maske
YÜZTÜĞMEK: Maske takmak
- Z –
ZACA: Parmaklık (çit)
ZADA: Yağmur tanrısı (mitoloji)
ZAĞ: Kuvvet
ZAĞALMA: Falko vespertinus (kuş)
ZAĞALMAK: Kuvvetlenmek
ZAĞALTMAK: Kuvvetlendirmek
ZAĞAN: Fil
ZAĞLAMAK: Kuvvet uygulamak
ZAĞLANMAK: Kuvvetlenmek
ZAĞLI: Kuvvetli
ZAĞMAN: 1. Despot 2. Tiran
ZAĞNA: Devasa
ZAĞSIZ: Kuvvetsiz
ZAL: Ruh
ZALGAMAK: Bağlamak
ZALGANMAK: Bağlanmak
ZALVARMA: İbadet
ZALVARMAK: İbadet etmek
ZAMBU: Yaşam ağacı [649]
ZANGA: 1. Yay 2. Hayvan boynuzu
ZARAĞAN: Oklu kirpi
ZARGI: Şikayet
ZARGIÇI: Şikayet
ZARGILAMAK: Şikayet etmek
ZARGILANMAK: Şikayetlenmek
ZARGA: Dava (mahkemede)
ZARGAÇI: Davacı (mahkeme)
ZARGALAMAK: Dava açmak
ZARGALATMAK: Dava açtırmak
ZARGALAŞMAK: Dava açışmak
ZARGAY: Adalet tanrısı (mitoloji)
ZARIN: İri taneli kum
ZARLIK: Celp kağıdı
ZASAL: Terapi
ZASALMAK: Terapi görmek
ZAY: 1. Cenk 2. Harp 3. Zırh
ZAYA: 1. Kader 2. Milyon
ZAYAÇI: Kader ruhu (mitoloji)
ZAYAĞAN: Kader tanrısı (mitoloji)
ZAYALMAK: Zırhlanmak
ZAYALTMAK: Zırhlandırmak
ZAYAMA: Mukadderat
ZAYAMAK: Kaderi tayin etmek
ZAYANMAK: Takdir edilmek
ZAYAR: Teçhizat
ZAYARLAMAK: Teçhiz etmek
ZAYARLANMAK: Teçhizatlanmak
ZAYÇI: Cengaver
ZAYIN: Cenk
ZAYINÇI: Cengaver
ZAYINMAK: Cenk etmek
ZAYLAMAK: Silahlandırmak
ZAYLANMAK: Silahlanmak
ZAYSAN: Müdür
ZERGE: Dağ keçisi
ZERİK: Kanarya
ZERLİK: 1. Yabani 2. Vahşi
ZEVE: Ok başı
ZEYBEK: Efe
ZIĞ: Çamur
ZIĞIR: Kurumuş çamur
ZIĞIT: Mıcır
ZILANGAÇ: Zehirsiz yılan
ZILAVAÇ: Tencere
ZILANT: Ejderha
ZILGA: Civciv
283
ZINGIRAK: Çıngırak
ZIRILDAVIK: Sesli topaç
ZİBEN: Burjuva (Mançuca)
ZİCİK: Minik
ZİLVİLEMEK: Aldatmak
ZİLVİLENMEK: Aldanmak
ZİMİŞ: Hurma
ZOĞ: Ağaç dalı
ZOL: Hat [650]
ZOLAK: 1. Şerit (yol) 2. Kayak pisti
ZOLAKLAMAK: Şerit çekmek (yol)
ZOLAMAK: Hat çekmek
ZOLANMAK: Hat çekilmek
ZÖGEMEK: Acıtmak
ZÖGENMEK: Acımak
ZÖGEY: Eşek arısı [651]
ZUHA: Fırın
ZUHAÇI: Fırıncı
ZULA: Akciğer
ZULAMAK: Nefes almak
ZULANMAK: Solunum yapmak
ZULGAMAK: Tüy dökmek
ZULGANMAK: Tüyleri dökülmek
ZULGU: Tüy yolma (kuş)
ZULGULAMAK: Tüylerini yolmak
ZULGULANMAK: Tüy yolunmak
ZUVAL: Kızılcık (ağaç, meyve)
ZÜDEĞEN: Tasa verici
ZÜDEL: Tasa
ZÜDELMEK: Tasalanmak
ZÜDEMEK: Tasa vermek
ZÜDERGE: Depresyon
ZÜDERME: Depresyon
ZÜDERMEK: Depresyona girmek
ZÜLEMEK: Perdahlamak
ZÜLENMEK: Perdahlanmak
ZÜLERGE: Perdah makinasi
ZÜLETMEK: Perdahlatmak
ZÜLDE: Arma
ZÜLGE: Zımpara
ZÜLGEÇ: Zımpara kağıdı
ZÜLGELEMEK: Zımparalamak
ZÜLGELENMEK: Zımparalanmak
ZÜLGEMEK: Zımparalamak
ZÜLGER: Zımpara makinesi
ZÜLGÜMEK: Bilemek
ZÜLGÜR: Bileği
ZÜRÇE: Portakal
ZÜREN: Kestane rengi
ZÜRGEÇ: Piton yılanı
ZÜRGEY: Çöğen (bitki)
284
GEZEGENLER
1. TİLEK (DİLEK): Merkür, Utarit.
Eşanlam: TİLEKDİZ (DİLEKTİR) – TİLEG
Dilek yıldızı. Ona bakılarak dilek dilenir. Çıplak gözle görülür.
2. SEVİT (SEVÜT): Venüs, Zühre.
Eşanlam: ÇOLPANDIZ (ÇOLPANTIR) – ÇOLPAN
Gezginlerin ve çobanların yıldızıdır. Çıplak gözle görülür.
3. YERTİNÇ (YERDİNÇ): Dünya, Arz.
Eşanlam: YERDİZ (YERİNTİR) – YER
Yeryüzü. İnsanoğlunun yaşadığı gezegen.
4. KÜRÜT (KÜRÜD): Mars, Merih.
Eşanlam: KIZANDIZ/KIZILDIZ (KIZANTIR/KIZILTIR) – KIZAN/KIZIL
Güçlü ve kızgın bir yiğit olarak düşünülür. Çıplak gözle görülür.
5. ONGAY (ÖNGEY): Jüpiter, Müşteri.
Eşanlam: ERENDİZ (ERENTİR) – EREN
Olgunluğu ve bilgeliği temsil eder. Çıplak gözle görülür.
6. ERKLİĞ (ERKLİ) : Satürn, Zuhal.
Eşanlam: SEKENDİZ (SEKENTİR) – SEKEN
Etrafında halkaları vardır. Çıplak gözle görülür.
7. CETEGEY (CETEY): Uranüs.
Eşanlam: YETENDİZ (YEDENTİR) – YETEN
Çıplak gözle görülemez.
8. KONUŞUK (KONUŞU): Neptün.
Eşanlam: ALTANDIZ (ALTANTIR) – ALTAN
Çıplak gözle görülemez.
9. YALDIRIK (YILDIRAK): Plüton.
Eşanlam: USANDIZ (USANTIR) – USAN
Çıplak gözle görülemez.
Açıklama: Son yıllarda yapılan çalışmalarda Plüton gezegeninin aslında birbirinin etrafında dönen iki
gezegen olduğu anlaşılmıştır. Adları Yaldırık ve Yıldırak olarak ikili hale getirilebilir.
YÖNLER Güneşin durumuyla bağlantılı olarak yönlere de şu adlar verilmiştir:
1. GÜNEY/KÜNEY: Tüştük, Könyek, Güntüştük. Tuşay, Tüşey.
2. TÜNEY/DÜNEY: Tündük, Tönyek, Güntündük. Kuzay, Kuzey.
3. DOĞU/DOĞI: Çığış, Şığıs. Künçığış, Könsığış. Gündoğusu.
4. BATU/BATI: Batıs, Bayış. Künbatıs, Könbayış. Günbatısı.
285
BURÇLAR
1. SAKA (SEVE): Aquarius. Eşanlam: KÖNEK (KÜNEK), KOVA (KOĞA), DOLÇA, ÇELEK (ŞELEK), KÜRÜLGEN Yakutça: TANHA 2. KOÇ (KOÇAK, KOÇKAR): Aries. Eşanlam: KUZU (KOZI, GUZU), HOY Yakutça: ELBİS 3. GÜREŞÇİ (GÜREŞÇİLER): Gemini. Eşanlam: İKİZLER (İĞİZ, EGİZ, EKİZLER), İGİRELER Yakutça: CÖHÖGÖY 4. YENGEÇ (YENNE): Cancer. Eşanlam: KISALA (KISLA), SUVŞAYAN, PAKA, ARAĞAK Yakutça: İYEHSİT 5. ARSLAN (ASLAN, ARSTAN): Leo. Eşanlam: TONGA (TUNGA), HAHAY Yakutça: AYIĞ 6. BAŞAK (MAŞAK, MASAK): Virgo. Eşanlam: BUĞDAY (BODAY, BUĞDA) Yakutça: ALAHÇIN 7. ÜLGÜ (ÜLÇEV): Libra. Eşanlam: KESİL, TARTI, IYAHIN Yakutça: ULUĞ 8. ÇAYAN (ÇADAN, ŞAYAN, ÇEYEN): Scorpius. Eşanlam: KUYRUĞAN Yakutça: HOTOY 9. YAY (CAY): Sagittarius. Eşanlam: OKÇU, OKTAR, OHÇUT, BÖKEY Yakutça: SUĞORUN 10. OĞLAK (ULAK, OVLAK): Capricornus. Eşanlam: SERKE, KEÇİ, EÇKİ (ÖÇKE), ÇUBUKU Yakutça: CILHA/CILOHA 11. BOĞA (BUKA, BUĞA): Taurus. Eşanlam: UD (UT), ÖKÜZ (ÖGÜZ, ÜGİZ, OGUS) Yakutça: AYIHIT 12. BALIK (BELİK, BALIKLAR, BALIKTAR): Pisces. Eşanlam: ÇABAK, UÇULU Yakutça: AĞAR
286
TAKIMYILDIZLAR
Takımyıldız Uyarlama Geleneksel Açıklama
1 Andromeda Gelin Elik Elik: Dağ Keçisi 2 Antlia Körük GY Körük: Hava Pompası
3 Apus Sağan GY Sağan: Kuş Türü
4 * Aquarius Saka Könek Könek: Kova
5 Aquila Kartal Bürküt Bürküt: Kartal
6 Ara Sunak GY
7 Argo (a+b+c) Gemi (a+b+c) GY Ület: Yelkenli Gemi
(7-a) Carina Gövde (Gemi) GY
(7-b) Puppis Pupa (Gemi) GY
(7-c) Vela Yelken (Gemi) GY
8* Aries Koç Koçkar Koçkar: Dövüş Koçu
9 Auriga Sürmen Kağnı Sürmen: Sürücü
10 Boötes Çoban Çoğurtka Çoğurtka: Çekirge
11 Caelum Arda GY Arda: Çelik Kalem
12 Camelopardus Kerik Beserek Kerik: Zürafa, Beserek: Deve
13* Cancer Yengeç Kısala Kısala: Yengeç
14 Canes Venatici Tazı Ars Ars: Gelincik
15 Canis Major Köpek GY
16 Canis Minor Enik GY Enik: Yavru Köpek
17* Capricornus Keçi Serke Serke: Keçi
18 Cassiopeia Ece/Kraliçe Kırlangıç
19 Centaurus Yarboğa GY Yarboğa: Yarı İnsan – Yarı Boğa
20 Cepheus Ede/Kral Döven Döven: Harman Aracı
21 Cetus Halım GY Halım: Balina
22 Chamaeleon Keselmen GY Keselmen: Bukalemun
23 Circinus Yezbe GY Yezbe: Pergel
24 Columba Güvercin GY
25 Coma Berenices Belik Tuğ Belik: Saç Örgüsü
26 Corona Australis Taç GY
27 Corona Borealis Cığa Takav Takav: Nal, Cığa: Gelin Tacı
28 Corvus Karga GY
29 Crater Kap/Kupa GY
30 Crux Haç GY
31 Cygnus Kuğu Kögön Kögön: Yaban Ördeği
32 Delphinus Yunus Irgay Irgay: Yunus Balığı
33 Dorado Kılıçbalığı GY
34 Draco Sarkan Bukağı Sarkan: Ejder, Bukağı: Pranga
35 Equuleus Tay Tarpan Tarpan: Yaban Atı
36 Eridanus Irmak GY
37 Fornax Ocak GY
38* Gemini İkizler Güreşçiler
39 Grus Turna GY
40 Hercules Yiğit Batur
41 Horologium Güngen GY Güngen: Güneş Saati
42 Hydra Subukası GY Subukası: Su Ejderi
43 Hydrus Suyılanı GY
287
44 Indus Şaman GY
45 Lacerta Kertenkele Kıvraşıl Kıvraşıl: Kertenkele
46* Leo Arslan Tonga Tonga: Leopar
47 Leo Minor Kaplan Pars
48 Lepus Tavşan GY
49* Libra Tartı Ülgü Ülgü: Terazi
50 Lupus Kurt GY
51 Lynx Vaşak Öşek Öşek: Vaşak
52 Lyra Çalgı Iklığ Iklığ: Kemençe
53 Mensa Masa GY
54 Microscopium Mercek GY
55 Monoceros Kilin
(Tekboynuz)
GY Kilin: Tekboynuzlu At
56 Musca Sinek GY
57 Norma Cetvel GY
58 Octans Gönye GY
59 Ophiuchus Yılancı Tarançı Tarançı: Çiftçi
60 Orion Avcı Avan Avan: Avcı
61 Pavo Tavus GY
62 Pegasus Tulpar Yunt Tulpar: Uçan At, Yunt: At
63 Perseus Güvey Torum Torum: Deve Yavrusu
64 Phoenix Anka GY
65 Pictor Boyar GY Boyar: Boyacı, Ressam
66* Pisces Balıklar Çabak Çabak: Balık
67 Piscis Austrinus Sazan GY
68 Pyxis Pusula GY
69 Reticulum Ağ GY
70 Sagitta Ok Ok
71* Sagittarius Yay Yay
72* Scorpius Çayan Çadan Çayan: Akrep
73 Sculptor Bedizmen GY Bedizmen: Heykeltıraş
74 Scutum Kalkan Çömlek
75 Serpens (a+b) Yılan (a+b) Kosa (a+b) Kosa: Tırpan
(75-a) Serpens Caput Yılan (Baş) Bıçkı (Kosa)
(75-b) Serpens Cauda Yılan (Kuyruk) Sap (Kosa)
76 Sextans Çekül Çeten Çeten: Küfe, Çekül: Eğim Ölçer
77* Taurus Boğa Ud Ud: Sığır
78 Telescopium Dürbün GY
79 Triangulum Üçgen (Kuzey) Umbal Umbal: Sivri Demir
80 Triangulum Australe Üçgen (Güney) GY
81 Tucana Tukan GY Tukan: Kuş Türü
82 Ursa Major Ayı Yetegen Yeteğen: Yedi Ulular
83 Ursa Minor Manık Kömük Kömük: Çukur, Manık: Yavru Ayı
84* Virgo Erden Başak Erden: Bakire
85 Volans Uçanbalık GY
86 Vulpecula Tilki Tilki
GY: Güney-Yarıyuvar. Dünya’nın bu bölümündeki takımyıldızlar Kuzey-Yarıyuvar’dan görülemediği için
Türk-Moğol halk kültüründe herhangi bir karşılığı yoktur.
* : Burçlar. Yılın belirli bir dönemini simgeleyen 12 takımyıldız.
288
TAKVİM
SÜRENGE (Anadolu’da yapılmış olan derleme çalışmalarına göre ay adları aşağıdaki gibidir.)
No. Ay (Sara) İklimsel Araçlı Kırsal Hayvanlı (Asya) Günler Sürem
1 Nisan AÇAR AÇAN KÖTEN DİKİM KÖKEK: Guguk Kuşu 31 30* CAY, KÖKTEM 2 Mayıs KIRÇAN KANDIK SABAN SAÇIM KORAN: Karaca 31 31
3 Haziran UĞRAŞ ISIK KOSAK KIRKIM BUĞRA: Erkek Deve 31 31
4 Temmuz BİÇEN TOZARAN ORAK BİÇİM KULCA: Dağ Koçu 31 31 YAZ 5 Ağustos BOZAR BOZARAN DİREN DERİM TEKE: Erkek Keçi 31 31
6 Eylül SÖKEN KISIK DÖVEN VERİM OĞNA: Bozkır Keçisi 30 31
7 Teşrin-i E. BUDAN KOÇAN TAPAN EKİM SIĞIN: Erkek Deve 30 30 GÜZ, GÜZDEM 8 Teşrin-i S. KARAŞ BALAĞAN DİBEK SÖKÜM KOÇKAR: Koç 30 30
9 Kanun-i E. KIRLAŞ ARALIK KAZAN KATIM ELİK: Dağ Keçisi 30 30
10 Kanun-i S. BUĞAN ÇAĞAN OCAK SAĞIM MARAL: Dişi Geyik 30 30 KIŞ 11 Şubat AKPAN GÜCÜK KİRMEN ÜSÜM ARKAR: Dağ Koyunu 30 30
12 Mart YELEN TULUĞAN KÜLEK SÜRÜM TOYGAR: Tarla Kuşu 30* 30
➢ *: Dört yılda bir 31 gün sürer. ➢ Birinci ayın birinci günü, günümüz takvimiyle 21 Mart’tır. ➢ Ayların süreleri mevsimlerin bilimsel toplam sürelerine göre düzenlenmiştir.
DİĞER TÜRK TOPLULUKLARI:
Ay Kazak Hakas Sagay Kumandı Şor Altay Balkar Çuvaş Tatar
1 Nisan Birtin Körük Körik Kerek Koruk Kank Toturnu Çu Buşay
2 Mayıs Kökek An Namıs Örteng Şın Koskar Hıçavban Şertme Saban
3 Haziran Mamır Pes Tartçan Kezel Şabın Silker Lukur Uta Yanarış
4 Temmuz Otamalı Ölen Par Olan Odağ Çulug Yaynı Şurla Çereşme
5 Ağustos Şilde Piçen Tos Toz Piçen Toz Kırkar Avan Peçen
6 Eylül Tamız Orgak Ot Çızıg Orgak Kisçen Kırkavuz Yola Urak
7 Teşrin-i E. Kerküyek Ürtün Alçan Tayga Urtun Ürten Güznü Çüğük Bilek
8 Teşrin-i S. Kazan Kurtuyak Çarıs Küçkerek Kus Kiçkerek Kaçnı Paştav Indır
9 Kanun-i E. Karaşa Kırlaş Hırlas Sok Kırlaş Soh Endirevük Karlaç Kırlaç
10 Kanun-i S. Caltoksan Kiçig Alay Kitig Kiçik Alay Başıl Naras Karakoz
11 Şubat Kantar Cel Çil Küzer Çel Kürgen Bayıça Puş Kerev
12 Mart Akpan Azıg Hıra Argan Çaskı Pozug Avuznu Aka Akman
Türk kültüründe ayların süreleri, mevsimlerin toplam süreleri dikkate alınarak hesaplanır. Küçük farklılıklarla pek çok halk takviminde günlerin tespit edilmesi şu şekildedir. (A) Bahar:31-31-31, Yaz:31-31-30, Güz:30-30-30, Kış:30-30-30 (Son gün dört yılda bir 31 gün sürer.)
(B) Bahar:30-31-31, Yaz:31-31-31, Güz:30-30-30, Kış:30-30-30 (İlk gün dört yılda bir 31 gün sürer.
289
12 HAYVANLI YIL TAKVİMİ
YIL SÜRENGESİ
No. Eski-1 (Anlamı) Eski-2 (Anlamı) Hakas (Anlamı) Tuva (Anlamı) Balkar (Anlamı)
1 Tıçkan (Fare) Sıçgan (Fare) KÜSKE (Fare) KÜSKE (Fare) ÇIÇKAN (Fare)
2 Ut (Öküz) Buğa (Boğa) İNEK (Sığır) İNEK (Sığır ) İYNEK (İnek)
3 Pars (Leopar) Bars (Leopar) TÜLGÜ (Tilki) PAR (Leopar) KABLAN (Kaplan)
4 Tavışkan (Tavşan) Koyan (Tavşan) HOZAN (Tavşan) KODAN (Tavşan) KOYAN (Tavşan)
5 Lu* (Ejder) Bal (Balık) KİLESKİ (Ejder) ULUĞ (Ejder) ÇABAK (Balık)
6 Çılan (Yılan) Yılan (Yılan) ÇILAN (Yılan) ÇILAN (Yılan) CILAN (Yılan)
7 At (At) Yunt (At) ÇİLGİ (At) AT (At) AT (At)
8 Koy (Koyun) Koçkar (Koç) HOY (Koyun) HOY (Koyun) KOY (Koyun)
9 Biçin (Maymun) Meçin (Maymun) KİZİ (Kişi) SARBAKŞIN (Maymun) MAYMUL (Maymun)
10 Tagaku (Tavuk) Toğ (Tavuk) TANAH (Tavuk) DAGAĞA (Tavuk) KUŞ (Kuş)
11 İt (Köpek) Köpek (Köpek) TORNA (Turna) IT (Köpek) İT (Köpek)
12 Tonguz (Domuz) Tonuz (Domuz) ÖSKİ (Keçi) HAVAN (Domuz) TONGUZ (Domuz)
*Lu: Ejder yerine Nek (Timsah) kullanıldığı da olur.
➢ Her yılın o hayvanın özelliklerine göre şekillendiğine inanılır. ➢ (ÇAĞ: 12x5=60) şeklindeki dönemler halindedir. Bu rakam ortalama insan ömrüdür. ➢ Türk Takvimi Mete Han’ın tahta çıkış tarihi olan M.Ö. 209’da başlar.
HAFTA
GÜNEĞİ No. Gün Yöresel-1 Yöresel-
2
Yöresel-3 Balkarca Çuvaşça Moğolca
1 Cumartesi GİREĞİ - GİREY BAŞGÜN GİREGÜN KIYAVGÜN ŞAMATKÜN NAR (NARA): Güneş.
2 Pazar DİREĞİ - DİREY DERGÜN DİREGÜN IYIKGÜN VIRSARNIKÜN SAR (SARA): Ay.
3 Pazartesi GEÇEĞİ - GEÇEY ODGÜN GÜRGEGÜN BAŞGÜN TÜNTİKÜN GAL (GULUVUN): Ateş.
4 Salı ORTAĞI - ORTAY ORGÜN İNEGÜN KÜRGEGÜN ITLARIKÜN (UHA) USUN: Su.
5 Çarşamba UĞRAĞI -UĞRAY YEYGÜN BARASGÜN BARASGÜN YÜNKÜN (MOD) MODUN: Odun.
6 Perşembe GİDEĞİ - GİDEY ARAGÜN TOZAGÜN ORTAGÜN KEŞNERNİKÜN (ALT) ALTAN: Altın.
7 Cuma TOPLAĞI - TOPLAY ELGÜN BAYRIGÜN BAYRIMGÜN ERNEKÜN (ŞOR) ŞORON: Toprak.
Not: Halk kültüründeki mantığın anlaşılabilmesi için günler bu sırayla dizilmiştir.
İslami geleneğe göre hafta tatili Çarşamba öğleden sonra başlar, Cuma öğleden sonra biter (toplamda yine 2 gün eder). Zannedildiğinin aksine Cuma tam gün tatil değildir. Tam gün tatil yalnızca Perşembe’dir. Bu nedenle Perşembe için halk ağzında Aragün veya Gideği denilmiştir.
MEVSİMLER
1. İlkbahar: Kök, Kökey, Köklem (Farsça: Bahar)
2. Yaz: Yaz, Yay, Cay, Cey
3. Sonbahar: Güz, Güzey, Güzlem (Farsça: Payız)
4. Kış: Kış, Kıs, Gış, Hış
290
GÜN
GÜN Oğur Öyün Türkçe-1 Türkçe-2 Bölüm
06.00 Sabah ERTE/İRTE KÜNE TAN (GÜNDÜZ)
KÜN Kuşluk BİRİNDİ (BİRİNÇ) KALKSI KÜŞ
12.00 Öğle ÖĞLE/ÖVLE TÜŞ
İkindi İKİNDİ (İKİNÇ) SÜŞ
18.00 Akşam BİTE/PİTE TÜNE ÜŞ/ÖŞ (DÜNDÜZ)
TÜN Yatsı ÜÇÜNDÜ (ÜÇÜNÇ) YATSI SÖN
24.00 Leyl GECE/KEÇE
Teheccüd DÖRDÜNDÜ (DÖRTÜNÇ)
➢ Gün, ÇAK adı verilen 12 bölüme ayrılmıştır. (1 ÇAK = 2 Saat) ➢ Her Çak ise KEH adı verilen sekiz parçadan oluşur.
1. Oğ: An, 2. Oğur: Saat, 3. Oğrak: Dakika, 4. Oğurdak: Saniye, 5. Oğurçak: Salise.
RÜZGARLAR Türk halk kültüründeki belli başlı rüzgar adları şu şekildedir:
1. Akyel (Akçayel): Doğudan eser. 13. Alakyel: Kuzeydoğudan eser.
2. Gökyel (Gökçeyel): Batıdan eser. 14. Azakyel: Kuzeydoğudan eser.
3. Bozyel (Bozcayel): Doğudan eser. 15. Yakaryel: Çöl rüzgarıdır.
4. Kıryel (Kırcayel): Batıdan eser. 16. Yağaryel: Yağmur rüzgarıdır.
5. Kabayel: Güneyden eser. 17. Isıyel: Denizden eser.
6. Karayel: Kuzeyden eser. 18. Ilıyel: Denizden eser.
7. Kızılyel: Güneyden eser. 19. Karyeli: Tipi demektir. Kışın eser.
8. Aşılyel: Kuzeyden eser. 20. Çölyeli: Sam demektir. Çöllerden eser.
9. Günyeli (Künyeli): Güneyden / Gündüz eser. 21. Tanyeli: Şafak Rüzgarı. Sabah eser.
10. Tünyeli (Dünyeli): Kuzeyden / Gece eser. 22. Kuzyel: Soğuk eser.
11. Korakyel: Güneydoğudan eser. 23. Tersyel: Sıcak eser.
12. Çakmakyel: Güneydoğudan eser. 24. Uluyel: Fırtına demektir.
RENKLER
KARA: Siyah AK/AKÇA: Beyaz AL/ALKA: Kırmızı
SARA/SURA: Sarı KULA: Kahverengi KUBA: Açık Sarı
ŞARGIL: Turuncu YAŞIL/YEŞİL: Yeşil KIZIL: Koyu Kırmızı
KOVAK/KEVEK: Lacivert KÖKÇEK/GÖKÇEK: Mavi GÖVEK/GÖĞEK: Haki
GÖVEM/GÜVEM: Macenta GÖVEL/GÖĞEL: Zeytuni GÖĞEZ/GÜVEZ: Mor
KONUR: Kestane SANKUR: Turkuaz, Cıyan KALTUR: Koyu Kahverengi
BUVALDUR: Eflatun ÇEKÜR: Ela ÇALAYGAN: Gri
ÇOYAN: Bronz YAGAN: Pembe HÜREN/KÜREN: Bordo
BORO: Açık Gri HORO: Koyu Gri ÇAL: Gümüşi
KIR: Kirli Beyaz BOZ: Külrengi SUR: Kurşuni
291
AKRABALIK
Eril Akrabalık Bağları
1 2 3 4
Baba ATA (Atte/İtte), ATAY, OTA ETE/EDE, ETİ, İDE KEKE/KAĞA OĞ/OG
Abi AĞA/AGA/AVA EGE/EĞE, EGİ, İGE ABZA KADA
Amca AKA/AHA, AKAY, OGA EKE/EHE, EKİ, İKE BAKA/BAYKA AMU/EMİ
Dayı AZA/ASA ESE/EZE, EZİ, İZE TAĞA/TAYA/TAYI
Büyükbaba ATAKAY/ADAGAY EBÜGE DEDE/DADA OLATAY
Erkek Kardeş UYA ETİGE/EDİGE BEŞE/BAŞA/BAŞI BENEL
Erkek Evlat OĞUL/UĞUL/UL BALA/MALA OĞLAN/ULAN
Enişte YEZDE/YEZNE/CEZNE
➢ Adam: ERKEK/İRKEK veya GİŞİ
➢ Kayınata, Kayınaga: Eşlerin akrabalarını tanımlamakta kullanılır.
➢ İDEÇ: Erkek Yeğen.
Dişi Akrabalık Bağları
1 2 3 4
Valide ANA (Anne/İnne), ANAY, ONA ENE, ENİ, İNE ŞEŞE/ÇEÇE ÖG/ÖK
Abla ABA/APA, APAY, OPA EBE, EBİ, İBE ABLA GACA
Hala ALA, OLA ELE, ELİ, İLE HELE/HALA AMA/EME
Teyze AÇA/AŞA ECE/EJE/EŞE, EÇİ, İCE TETE/TEZE/TEZİ
Büyükanne ABAKAY/AVAGAY EMEGE NENE/NİNE ÖLESEY
Kız kardeş ÜKE ECEKE/ECİGE BEÇE/BAÇA/BACI SENEL
Kız Evlat ÜĞÜL/ÜGÜL/ÜL ÇAĞA/SAĞA ÜLEN
Yenge YENGE/YİNGE/CENGE
➢ Kadın: EŞKEK/İŞKEK veya DİŞİ
➢ Kayınana, Kayınapa: Eşlerin akrabalarını tanımlamakta kullanılır.
➢ İGEÇ: Kız Yeğen.
• ALUNCA (ELÜNCE): İkinci Kuşak Ata ve Analar (Dede ve Nineler)
• KULUNCA (KÜLÜNCE): Üçüncü Kuşak Ata ve Analar (Dede ve Nineler)
SATRANÇ
Piyon At Fil Kale Vezir (*) Şah
Moğolca Hüğ Mor Temeğ Terek Berz Noyan
Buryatça Hübüğün Morın Temeğen Terge Berse Noyan
Tuva Oğul At Teve Terge Merze Noyan
Kalmuk Kövün Mörin Temen Tergin Bersin Han
Diğer Süğ Aduğ Tive Tura Perzin Kağan
(*) Vezir sütunu bütünüyle Farsça kökenlidir. Öneri: Hatan (Hatun)
292
GÜNÜMÜZDEKİ TÜRK DEVLETLERİ
ULUS DİL ÜLKE ADI-1 ÜLKE ADI-2 ÜLKE ADI-3 DİĞER-AD
TÜRK TÜRKÇE TÜRKİYE TÜRKELİ TÜRKİSTAN
AZERİ AZERİCE AZERİYE AZERELİ AZERİSTAN HAZAR
TÜRKMEN TÜRKMENCE TÜRKMENİYE TÜRKMENELİ TÜRKMENİSTAN
KAZAK KAZAKÇA KAZAKYA KAZAKELİ KAZAKISTAN KOSAK
KIRGIZ KIRGIZCA KIRGIZYA KIRGIZELİ KIRGIZISTAN
ÖZBEK ÖZBEKÇE ÖZBEKİYE ÖZBEKELİ ÖZBEKİSTAN UZBEK
TATAR TATARCA TATARYA TATARELİ TATARISTAN TARTAR
UYGUR UYGURCA UYGURYA UYGURELİ UYGURISTAN
YAKUT YAKUTÇA YAKUTYA YAKUTELİ YAKUTISTAN SAHA
ÇUVAŞ ÇUVAŞÇA ÇUVAŞYA ÇUVAŞELİ ÇUVAŞISTAN ÇAVAŞ
BALKAR BALKARCA BALKARYA BALKARELİ BALKARISTAN TAVLU
ALAN ALANCA ALANYA ALANELİ ALANISTAN KARAÇAY
TUVA TUVACA TUVAYA TUVAELİ TUVASTAN TUBA
GAGAVUZ GAGAVUZCA GAGAVUZYA GAGAVUZELİ GAGAVUZISTAN
MOĞOL MOĞOLCA MOĞOLYA MOĞOLELİ MOĞOLISTAN HALHA
BURYAT BURYATÇA BURYATYA BURYATELİ BURYATISTAN
OYRAT OYRATÇA OYRATYA OYRATELİ OYRATISTAN KALMUK
MACAR MACARCA MACARYA MACARELİ MACARISTAN HUNGAR
HAKAS HAKASÇA HAKASYA HAKASELİ HAKASISTAN ABAKAN
ALTAY ALTAYCA ALTAYYA ALTAYELİ ALTAYISTAN
BAŞKURT BAŞKURTÇA BAŞKURTYA BAŞKURTELİ BAŞKURDISTAN BAŞKIR
AVAR AVARCA AVARYA AVARELİ AVARISTAN
BOŞNAK BOŞNAKÇA BOŞNAKYA BOŞNAKELİ BOŞNAKISTAN
NEYMENG NEYMENGÇE NEYMENGİYE NEYMENGELİ NEYMENGİSTAN
• Neymeng: Çin’in İç-Moğolistan Özerk Bölgesinde yaşayan Moğollara verilen addır.
GÜNÜMÜZDEKİ ÖNEMLİ TÜRK HALKLARI Kaşkaylar, Nogaylar, Karaylar, Tunguzlar, Kırımçaklar, Kumuklar, Dolganlar, Urumlar, Halaçlar, Yugurlar,
Şorlar.
TARİHTEKİ BAZI TÜRK DEVLETLERİ
Sümer (Kenger), Urartu, Çu, Hungnu, Vey, Vusun, İskit (Saka), Kuşhan (Tohar), Hun, Etrüsk (Tirhene), Akhun,
Onogur (Ungar), Tabgaç, Göktürk, Uygur, Türgeş, Uz (Oğuz), Avar, Karluk, Sabar (Sibir), Hazar, Peçenek,
Kuman (Kıpçak), Bulgar (Oğur), Katay (Hıtay), Gurkan, Karahan (Hakan), Salçuk, Cengiz, Kubılay (Yuğan),
Çağatay, İlhan, Kölemen, Saltuk, Karaman, Akkun (Akkoyun), Karakun (Karakoyun), Akorda, Altınorda,
Nogay, İldeniz, Salgur, Mengücek, Artuk, Avşar, Kaçar, Saruhan, Aydınoğlu.
293
Ulus Ülke Dil Tanım Ulus Ülke Dil Tanım ABHAZ ABHAZYA ABHAZCA Abhazyalı KEÇUA KEÇUAYA KEÇUACA Perulu ACAR(A) ACARYA ACARCA Acaristanlı KIRGIZ KIRGIZYA KIRGIZCA Kırgız AFGAN AFGANYA AFGANCA Afganistanlı KIPTİ KIPTİYE KIPTİCE Mısırlı ALMAN ALMANYA ALMANCA Almanyalı KOMİ KOMİYE KOMİCE Komi AMHAR(A) AMHARYA AMHARCA Etiyopyalı KORYO KORYOYA KORYOCA Koreli ARAP ARAPYA ARAPÇA Arabistanlı LETON LETONYA LETONCA Letonyalı ARNAVUT ARNAVUTYA ARNAVUTÇA Arnavutl LİTVAN LİTVANYA LİTVANCA Litvanyalı AYMARA AYMARAYA AYMARACA Bolivyalı LAO LAOYA LAOCA Laoslu AZERİ AZERİYE AZERİCE Azerbaycanlı LİB(İ) LİBİYE LİBİCE Libyalı BALKAR BALKARYA BALKARCA Balkır MACAR MACARYA MACARCA Macar BANGLA BANGLAYA BANGLACA Bangladeşli MAKEDON MAKEDONYA MAKEDONCA Makedon BANTU BANTUYA BANTUCA Kenyalı MALAVİ MALAVİYE MALAVİCE Malavili BASK BASKYA BASKÇA Bask MALEZ MALEZİYE MALEZCE Malezyalı BAŞKURT BAŞKURTYA BAŞKURTÇA Başkırt MOLDOV MOLDOVYA MOLDOVCA Moldovalı BELARUS BELARUSYA BELARUSÇA Beyaz Rus MAORİ MAORİYE MAORİCE Yeni
Zelandalı BELGİ BELGİYE BELGİCE Belçikalı MORDVA MORDVAYA MORDVACA Mordvin BİRMAN BİRMANYA BİRMANCA Myanmarlı MOĞOL MOĞOLYA MOĞOLCA Moğol BOŞNAK BOŞNAKYA BOŞNAKÇA Bosnalı MALGAŞ MALGAŞYA MALGAŞÇA Madagaskarlı BREZİL BREZİLİYE BREZİLCE Brezilyalı MORİTAN MORİTANYA MORİTANCA Moritanyalı BRİTAN BRİTANYA BRİTANCA Britanyalı NAMİB NAMİBİYE NAMİBÇE Namibyalı BULGAR BULGARYA BULGARCA Bulgaristanlı SILOVEN SILOVENYA SILOVENCE Slovenyalı BURYAT BURYATYA BURYATÇA Buryat SLOVAK SLOVAKYA SLOVAKÇA Slovak ÇEÇEN ÇEÇENİYE ÇEÇENCE Çeçen SOTHO SOTHOYA SOTHOCA Lesotholu ÇEK ÇEKİYE ÇEKÇE Çek SURİ SURİYE SURİCE Suriyeli ÇUVAŞ ÇUVAŞYA ÇUVAŞÇA Çuvaş SVAHİLİ SVAHİLİYE SVAHİLİCE Tanzanyalı ÇUKÇİ ÇUKÇİYE ÇUKÇİCE Çukçi SVEN SVENİYE SVENCE İsveçli DAN DANYA DANCA Danimarkalı NAHUA NAHUAYA NAHUACA Salvadorlu DİVEHİ DİVEHİYE DİVEHİCE Maldivli NEMÇE NEMÇEYE NEMÇECE Avustralyalı ENDONEZ ENDONEZİYE ENDONEZCE Endonezyalı NEYMENG NEYMENGYE NEYMENGÇE İç Moğolyalı ENGİL ENGİLYE ENGİLCE İngiliz NIGOLA NIGOLAYA NIGOLACA Angolalı ERMENİ ERMENİYE ERMENİCE Ermeni NORSE NORSEYE NORSECE Norveçli ESTON ESTONYA ESTONCA Eston OSET OSETİYE OSETÇE Osetyalı EYRE EYREYE EYRECE İrlandalı ÖZBEK ÖZBEKİYE ÖZBEKÇE Özbek FARS FARSYA FARSÇA İran PAKİ PAKİYE PAKİCE Pakistanlı FELEMENK FELEMENKYE FELEMENKÇE Hollandalı PAPUA PAPUAYA PAPUACA Papualı FİN FİNİYE FİNCE Finlandiyalı POL(ON) POL(ON)YA POL(ON)CA Polonyalı FLAMAN FLAMANYA FLAMANCA Hollandalı ROMAN ROMANYA ROMANCA Rumen FRANK FRANKYA FRANKÇA Fransız RUANDA RUANDAYA RUANDACA Ruandalı GAL GALYA GALCA Galli RUNDİ RUNDİYE RUNDİCE Burundili GAGAVUZ GAGAVUZYA GAGAVUZCA Gagauz RUS RUSYA RUSÇA Rus GUARANİ GUARANİYE GUARANİCE Paraguaylı RUTEN RUTENİYE RUTENCE Ukraynalı GÜRCÜ GÜRCÜYE GÜRCÜCE Gürcü SAHA SAHAYA SAHACA Yakut HAKAS HAKASYA HAKASÇA Hakas SAMOA SAMOAYA SAMOCA Samoalı HAUSA HAUSAYA HAUSACA Nijerli SİNHAL(A) SİNHALAYA SİNHALACA Srilankalı HELVET HELVETİYE HELVETÇE İsviçreli SIRP SIRPYA SIRPÇA Sırp HIRVAT HIRVATYA HIRVATÇA Hırvat SIVAZİ SIVAZİYE SIVAZİCE Svazilandlı HİNT HİNDİYE HİNTÇE Hintli TACİK TACİKİYE TACİKÇE Tacikistanlı İBRANİ İBRANİYE İBRANİCE İsrailli TAGALOG TAGALOGYA TAGALOGÇA Filipinli İNGUŞ İNGUŞYA İNGUŞÇA İnguş TAMİL TAMİLİYE TAMİLCE Tamil İSKOÇ İSKOÇYA İSKOÇÇA İskoç TATAR TATARYA TATARCA Tatar İSPAN İSPANYA İSPANCA İspanyol TAY TAYYA TAYCA Taylandlı İTAL(İ) İTALYA İTALCA İtalyan TONGA TONGAYA TONGACA Tongalı JAPON JAPONYA JAPONCA Japon TSVANA TSVANAYA TSVANACA Botsvanalı KABARTAY KABARTAYYA KABARTAYCA Kabardey TUVA TUVAYA TUVACA Tuva KAREL KARELİYE KARELCE Karel TÜRKMEN TÜRKMENİYE TÜRKMENCE Türkmen KALMUK KALMUKYA KALMUKÇA Kalmuk UDMURT UDMURTYA UDMURTÇA Udmurt KAMBOÇ KAMBOÇYA KAMBOÇÇA Kamboçyalı UYGUR UYGURYA UYGURCA Türkistanlı KANAK KANAKYA KANAKÇA Yeni
Kaledonya VİET VİETİYE VİETÇE Vietnamlı
KATALON KATALONYA KATALONCA Katalan YUNAN YUNANYA YUNANCA Yunan KAZAK KAZAKYA KAZAKÇA Kazak ZAMBİ ZAMBİYE ZAMBİCE Zambiyalı
294
YAKUTÇA VE ÇUVAŞÇA SAYILAR
Türkçe Yakutça Yakutça-Sıra Ay Dizilimi Çuvaşça Çuvaşça-Sıra Ortak Dizilim
Bir Biir Biiris Birinni Per Perremeş Bir
İki İkki İkkis İkinni İkke İkkemeş İki
Üç Üs Ühüs Ühünnü Vişşe Vişşemeş Üç
Dört Tüört Tördüs Tördünnü Tavat Tavatammeş Dört
Beş Bies Behis Behinni Pillek Pillekmeş Beş
Altı Alta Altıs Altınnı Ultta Ulttammeş Altı
Yedi Sette Settis Setinni Siççe Siççemmeş Yedi
Sekiz Ağıs Ahsıs Ahsınnı Sakkar Sakkarmeş Sekiz
Dokuz Toğus Tohsus Tohsunnu Tahhar Tahharmeş Dokuz
On Uon Uonus Olunnu Vunna Vunnameş On
Onbir Uonbiir Uonbiiris – Vunper Vunperremeş Onbir
Oniki Uonikki Uonikkis – Vunikke Vunikkemeş Oniki
Yirmi Süürbe Süürbehis – Şirem Şiremmeş İken
Otuz Otut Otutus – Vatar Vatarmeş Üçen/Üjen
Kırk Tüört-Uon Tüört-Uonus – Hereh Herehmeş Dörden
Elli Bies-Uon Bies-Uonus – Alla Allameş Beşen/Bejen
Altmış Alta-Uon Alta-Uonus – Utmal Utmalmeş Altan
Yetmiş Sette-Uon Sette-Uonus – Şitmel Şitmelmeş Yeden
Seksen Ağıs-Uon Ağıs-Uonus – Sakarvun Sakarvunnameş Seksen
Doksan Toğus-Uon Toğus-Uonus – Taharvun Taharvunnameş Doksan
Yüz Süüs Süühüs – Şer Şermeş Yüz
Bin Biin Biinis – Pin Pinmeş Bin
Ay Dizilimi: Yakut takviminden alıntılanarak oluşturulmuştur.
Yakutça ve Çuvaşça sayıların verilmesindeki amaç Türkçe’nin lehçeler arasında ne düzeyde farklılaşabildiğinin gösterilmesidir. Ayrıca etkileyiciliğinin ne boyutlara ulaşabileceğinin doğru anlaşılabilmesine yardımcı olmaktır.
SAYILARIN ETİMOLOJİSİ ÜZERİNE
Türkçe’de etimolojik çözümlemeler açısından en çok karanlıkta kalmış alanlardan birisi rakamlardır. Yol gösterici olarak Türk kültüründeki parmakla sayma sistemi kullanılacaktır. En basit biçimiyle bu yöntem başparmağın ilk olarak küçük parmağa uzatılıp buna “Bir” denilmesi ve ardından yanındaki parmağa dokunularak “İki” denilerek böylece devam edilmesi şeklindedir. Son olarak başparmak yana açılır ve “Beş” denilir. Sonra başparmak avuç içine kapatılır ve buna da “Altı” denilir. Sonra işaret parmağı kapatılarak “Yedi” denir ve böylece devam ederek en son serçe parmak kapatılarak “On” denir. Bu sayma sistemi Türklere özgüdür ve Türk tarihi kadar eskidir.
1. Bir: (Bar/Ber/Bir) Var olan, ilk, tek, başlangıç. İlk sırada bulunan.
2. İki: (Ek/İk) Eklenen, ilave edilen.
3. Üç: (Üç/Uç) Uçta olan demektir. Ortadaki en uzun parmak kastedilir.
4. Dört: (Dör/Dür) Dürülen demektir. Başparmak hariç diğer dört parmağın yumularak kapatılmasıdır.
5. Beş: (Baş/Beş) Başta olan yani açıktaki başparmak. Farsça “Penç” ile hiçbir ilgisi yoktur.
6. Altı: (Alt) Alta kıvrılan başparmak.
7. Yedi: (Yed/Yet) Yedeklenen yani yana alınan, başparmağın üzerine kapanan işaret parmağıdır.
8. Sekiz: (Sek/Çek) Sekmek/Çekmek yani aşağı kıvırmak manası vardır.
9. Dokuz: (Toğ/Tog/Tok/Dok/Doğ) Dokunan veya yuvarlanan demektir.
10. On: (On/Oň/Ong) Mükemmellik, tamlık bütünlük anlamı vardır. Tüm parmaklar kapalıdır.
295
HARFLER, SES DEĞERLERİ VE SÖZCÜKLERİN YAZIMI
Sözlüğün içeriğini oluşturan terimlerin azımsanamayacak bir kısmı, geleneksel sözlü iletişimle Türk
dünyâsının çok değişik bölgelerine yayılmış olduğu için bunların farklı biçimlerde telaffuzu da
kaçınılmaz olmaktadır. Bu nedenle diğer Türk dillerinin farklı harflerine ve ses değerlerine kısaca
değinmekte yarar olacaktır. Bu harflerden başlıcaları şu şekildedir:
Ä:_[Azerice’de, Tatarca’da, Gagavuzca’da ve Türkmence’de.] Kısa, kapalı, boğazdan gelen bir “E”
sesidir. Normal E harfine göre daha kısa ve serttir. Ayrıca A/E arası bir ses olarak öngörülür. İddia
edildiğinin aksine Anadolu Türkçesi’nde çok sık rastlanmaz ve normal “E” sesinden tam olarak ayırt
edilebilmesi günümüzde çok zordur. Ancak yine de bütünüyle ortadan kalmış olduğu söylenemez.
Örneğin: İncä (İnce), Annä (Anne), Älma (Elma), Akçä (Akçe) sözcüklerindeki “E” sesleri boğaza yakın
olarak çıkarılır. Azerice’de (Э/Ə) biçimiyle yoğun olarak kullanılır.
Q:_[Tatarca’da ve Azerice’de.] Gırtlaktan veyâ gırtlağa yakın çıkarılan kalın bir “K” (veya “G”) sesidir.
Arapçadaki “Kaf” harfini karşılar. Örneğin: Qalın (Kalın), Qadın (Kadın), Qayın (Kayın), Qurt (Kurt),
Qoyun (Koyun) sözcüklerinin okunuşunda baştaki “K” sesi gırtlaktan ve kalın bir tonla söylenir. Olağan
K sesi ile arasındaki fark çok bilinen bir örnekle “Kâr” ve “Qar” sözcüklerinin okunuşunda rahatlıkla
anlaşılabilir. Türkçe’de oldukça sık kullanılan bir sestir. İç Anadolu ve Doğu Anadolu ağızlarında bu
biçimiyle yaygın olarak kullanılır. Örneğin: Qadın (Kadın) kelimesindeki Q gırtlaksı bir G gibi
söylenebilir.
X:_[Tatarca’da ve Azerice’de.] Boğazdan gelen gırtlaksı bir “H” sesidir. Normal “H” sesi hiçbir engele
takılmadan çıkarken, bu ses ise daha aşağıdan çıkarılan gırtlaksı ve hırıltılı bir “H” sesi olarak okunur
ve söylenir. Bu durumda Arapça’daki “Hı” harfine denk gelir. Örneğin: Xalı (Halı), Xoroz (Horoz), Xoca
(Hoca), Xamur (Hamur) sözcüklerinin okunuşunda baştaki “H” sesleri boğazdan çıkartılır. Türkçe’de
oldukça sık kullanılan bir sestir. İç ve Doğu Anadolu ağızlarında bu biçimiyle yaygın olarak kullanılır.
Örneğin: Azerice Baxmax (Bakmak) fiili.
W:_[Tatarca’da ve Türkmence’de.] Tıpkı “U” sesine benzeyen açık bir “V” harfidir. Dudakların dişlere
değdiği Klasik “V” sesinden kesinlikle farklıdır çünkü “W” harfinde dudakların kapanması söz konusu
değildir. Arapçadaki “Vav” ve Batı dillerindeki “W” sesi başlıca örneklerdir. Örneğin: Dawul (Davul),
Hawlu (Havlu), Kawun (Kavun) sözcüklerinin okunuşunda “V” sesleri dudaklar ve dişler birbirine
değmeden çıkarılır. Çok fazla olmasa da Türkçe’de kullanılan bir sestir.
Ň:_[Tatarca’da, Türkmence’de.] Damaktan çıkarılan N/G karışımı bir sestir. Bâzen de N/Ğ olarak
öngörülür. Pek çok ağızda “N” sesine dönüşmüştür. Osmanlıca’daki üç noktalı “Kaf-ı Nûni” harfinin
karşılığıdır. Örneğin: Yaňgın (Yangın), Beňgü (Bengü), Süňgü (Süngü) sözcüklerinin okunuşundaki gibi.
Pek çok kaynakta “Tengri” olarak yazılan sözcük aslında Teñri şeklinde okunur. İddia edildiği gibi
Türkçe’de çok sık kullanılan bir ses değildir. Genellikle ard arda gelen N ve G seslerinde ortaya çıkar.
Azerice’de bu durumda yumuşatma işâreti G harfi üzerinde (Ğ) yer alır. Örneğin: Yanğın. Tatarca’da
(Ñ) biçimiyle kullanılır. Kimi lehçelerde ise boğazdan çıkarılan gırtlaksı ve boğumlu bir sestir.
Ğ: [Türkçe’de, Azerice’de, Tatarca’da.] Türkçe’de bağlayıcı bir harftir. Çoğunlukla önüne geldiği sesli
harfin yinelenerek veya uzatılarak okunmasını sağlar. Örneğin: Dağ (Daa gibi okunur). Ancak bazı şîve
ve lehçelerde ve Anadolu’daki pek çok yörede boğazdan gelen “Hırıltılı G” sesi olarak da söylenir. Bu
durumda Arapça’daki “Gayın” harfini karşılar. Almanların “Gırtlaksı R” harfine benzer. Örneğin:
Mağrur sözcüğündeki Ğ sesi hırıltılı olarak çıkar.
Not: Bazı dillerde örneğin Gagavuzca ve Kırgızca’da Ğ harfi sesli harflerin ard arda iki kere yazılmasıyla
elde edilir. Örneğin: Uur (Uğur).
296
Düzeltme/Şapka İmi (^): Bu işârete daha çok yabancı kökenli sözcüklerin yazımında ihtiyaç duyulur.
Türk Alfabesinde resmi olarak öngörülen Â, Û, Î harfleri aslında yalın biçimlerinden farklı birer ses
değeridir. Dolayısıyla şapkalı harflerin kaldırılmalarına yönelik tartışmalar uygun olmayıp tam aksine
kullanımlarının teşvik edilmesi gerekir. Ancak bu işâretin kullanılmasında bazı karışıklıklar
bulunmaktadır ve bunların giderilmesi gerekir. Herşeyden önce inceltme amaçlı mı yoksa uzatma
amaçlı mı kullanılacağı kesinleştirilmiş değildir. Genelleyici bir yaklaşımla (“Düzeltme İmi” mantığıyla)
her ikisini de içerdiğinin öne sürüldüğüne sıklıkla rastlanır. Fakat bu yaklaşımın karışıklığı daha da
artırdığı görülmektedir. “İnceltme İmi” adıyla özellikle K, G ve L harflerinin inceltilmesi için
kullanılmasını öneren bir görüş bulunur. Burada kesinlikle doğru algılanması gereken bir husus şudur;
böyle bir kullanımda bu işâret üzerine geldiği ünlü harfleri değil, içinde bulunduğu hecedeki ünsüz
harfleri inceltir. Dolayısıyla ünsüzleri inceltmek için ünlüleri kullanmanın ne derece uygun olduğu
zaten çok eskiden beri var olan bir tartışmanın konusudur. Pek çok Türkî alfabede Kalın/İnce “K”
karışıklığı “Q/K” ayrımı ile giderilmiştir. Benzer biçimde Kalın/İnce “H” karışıklığına engel olmak için
“X/H” ayrımı yapılmıştır. Dolayısıyla inceltme ihtiyacı duyulmaz. İnce L harfine ise pek çok lehçede
zaten rastlanmaz ve Türkçe’de ise çok sınırlı olarak kullanılan bir sestir. Bu işâretin uzatma amacıyla
kullanılmasının daha doğru olacağı yönündeki görüşler ise uygulamada daha fazla rağbet görür.
Özellikle Arapça ve Farsça çevirilerde veyâ okunuşa dayalı metinlerde uzatma amaçlı kullanımın tercih
edildiği görülmektedir.
Â:_[Türkçe’de.] Uzun bir A sesidir. Örneğin: Lâle, Hâlâ, Nâne, Târih, Âlem.
Û:_[Türkçe’de.] Uzun bir U sesidir. Örneğin: Sükûnet, Mûris, Mûzip, Sûni.
Î: [Türkçe’de.] Uzun bir İ sesidir. “İ” harfi üzerine işâret koyulması çift noktalama olacağından yalnızca
şapka kullanılır, nokta düşer. Örneğin: Millî, Dînî, Çîdem, Dîdem, Mîde.
Ê: [Gagavuzca’da.] Uzatılarak okunan bir E sesidir. Türkçe’de sâdece birkaç kelimede mevcut olduğu
için kullanımı öngörülmemiştir. Örneğin: Mêmur, Têlif, Mêzun, Têsir, Têmin, Jêoloji, Têoloji.
Ô: Uzatılarak okunan bir o sesidir. Türkçe’de sâdece birkaç kelimede mevcut olduğu için kullanımı
öngörülmemiştir. Örneğin: Alô, Abô, Yô, Kôperatif, Kôrdinasyon, Pôetika.
Vurgu İmi (´): Türkçe’de sessiz harflerde kullanılabilir. Özellikle yabancı kökenli kelimelerde sert ve
vurgulu bir söyleyiş kazandırır. Örneğin: Hać (Hacc), Haḱ (Hakk). Ayrıca sözcük içinde sessiz harfte
duraksanıp sesli harfle heceye başlanmasını sağlar. Örneğin: Kıt́a (Kıt’a), Meĺun (Mel’un).
Aksan İmi (`): Türkçe’de fonetik gösterge olarak sessiz harflerde kullanılabilir. K, G, L gibi harflerin
inceltilmesini sağlar. Örneğin: Rüzg̀ar, Derg̀ah, Tezg̀ah, Yâdig̀ar, G̀ah, Mek̀an, K̀ar, Dükk̀an, Lal̀,
Lâl̀e, Hal̀, Rol̀, Gol̀. Aksan İmi’nin, sessiz harfler üzerinde değil de bulunduğu hecedeki sesli harfe
kaydırılarak kullanılması tartışmalı bir husustur. ( Örneğin: Kàr, Gàh, Làl, Hàl, Ròl, Gòl )
Türkçe’de Kullanılmayan Bazı Harfler
Š: [Başkurtça’da.] Peltek “S” sesidir. Arapça’da “Še” olarak bilinen harfi karşılar. Bu harf gerçekte
Arapça’daki iki noktalı “Te” harfinin peltek biçimi olan üç noktalı bir harftir. Dolayısıyla “Peltek S”
bâzen (Ť) olarak da gösterilir. Çünkü dilin dişlerin arasına değdirilmesiyle çıkarılan bu ses kimi zaman
T harfinin bâzen de S harfinin bir türevi olarak görülür. Yâni Ť=Š olarak ifâde edilebilir. Örneğin: Ešer.
Ž: [Başkurtça’da.] Peltek “Z” sesidir.” Arapça’da “Žel” olarak bilinen harfi karşılar. Bu harf gerçekte
Arapça’daki noktasız “Dal” harfinin peltek biçimi olan tek noktalı bir harftir. Dolayısıyla “Peltek Z”
bâzen (Ď) olarak da gösterilir. Çünkü dilin dişlerin arasına değdirilmesiyle çıkarılan bu ses kimi zaman
D harfinin bâzen de Z harfinin bir türevi olarak görülür. Yâni Ď=Ž olarak ifâde edilebilir. Örneğin: Žeka.
297
Ț:_[Gagavuzca’da ve Moğolca’da.] Sert bir “TS” gibi işitilir. Fakat kesinlikle bitişik iki ses olmayıp
kendine özgü bir ses değeri vardır. Moğolca’da “Ç” sesinin türevi olan bir harftir. Örneğin:
Moğolca’daki Țag (Çağ, “Tsag” okunur), Țețeg (Çiçek, “Tsetseg” okunur) sözcüklerinde olduğu gibi.
Rusça’da, Slav dillerinde ayrıca Kiril alfabesini kullanan pek çok dildeki Kiril “Tse” harfinin Latin
karşılığıdır. Gagavuzca’da ise Slav kökenli kelimeleri yazmakta kullanılır.
Ḑ: Sert bir “DZ” gibi işitilir. Fakat kesinlikle bitişik iki ses olmayıp kendine özgü bir ses değeri vardır.
Gagavuzların da kullandığı Moldova alfabesinde (ve birebir aynı olan Rumen alfabesinde) resmi
olmayan harfler arasındadır. Bu dillerdeki eski metinlerde sıklıkla rastlanır. Slav dillerinde, ayrıca Kiril
alfabesini kullanan bazı dillerde “J” sesinin türevi olan bir harftir. Ses olarak Macarca’da, Bulgarca’da,
Boşnakça'da yer alır ve “DZ” olarak yazılır. Örneğin; Macarcadaki Bodza (“Boḑa”: Mürver Meyvesi).
Kiril alfabesini kullanan bazı dillerdeki (örneğin Abhazca’daki) Kiril “Dze” harfinin Latin karşılığıdır.
Ḽ: İnce “L” harfidir. Dilin ucunun damağın biraz gerisine çekilerek değdirilmesiyle çıkarılan bir sestir.
İnceltme İmi ile yazılan bazı kelimelerde aslında sesli harf değil L harfi incelmiştir. Her ne kadar
Türkçe’de yazarken kullanılmasa da bu sözcükler ince L ile okunur. Örneğin: Hâḽâ, Laḽ, Goḽ, Roḽ.
Č: Kiril alfabelerinin latinizasyonunda Türkçe’deki J sesini göstermek için de kullanılır. Örneğin: Čilet,
Čandarma, Ečder.
TÜRKÇE KÖKLER VE SES DÖNÜŞÜMLERİ
Etimolojik anlamda kökler fiiller, isimler, sıfatlar, bağlaçlar gibi tüm sözcüklerin türedikleri
çekirdeklerdir. Bu kökler ağızlara, lehçelere, şivelere hatta aksana bağlı olarak ses dönüşümleri
geçirir. Türkçe’de bu bağlamda kökler iki biçimde oluşur:
1. İki harfli kökler: İlk harf ünlü ikincisi ünsüz olacak şekildedir. Örneğin; “Ad” Türkçe’de bir köktür.
Ad/At/Az/Ay Türkçe bir köktür ve buradan pek çok kelime türemiştir. Aynı şekilde “Ab” kökü
Ap/Ab/Av/Aw/Ağ/Ag/Ak/Aq/Ah dönüşüm zincirinde pek çok kelime türetir.
2. Üç harfli kökler: Ünsüz, ünlü ve tekrar ünsüz sıralaması ile oluşur. Örneğin “Kök” sözcüğü bir
köktür. Kök/Gök/Göğ/Göv/Göw/Güw/Güv/Güğ dönüşümü ile kelimeler türetir.
Ses dönüşümleri ise genellikle şu sırayı izler:
Ünsüz: 1. P/B/V/W/Ğ/G/K/Q/X/H 2. Y/D/T/Z/J/C/Ç/Ş/S 3. Y/L/N/Ň 4. B/M 5. H/S 6. Y/Ğ 7. K/T
Ünlü: 1. A/Ä/E/İ/I 2. Ö/Ü/U/O 3. A/YA 4. A/HA 5. E/YE 6. İ/Yİ 7. A/O/U 8. “A” ve “I” Düşmesi
Bu dönüşümlerin tamamı dikkate alındığında örneğin “Ay” kökü Eğ/Ey/Äy/Ay/Hay köklerinin tamamı
ile ilişkilidir. Buradan türeyen pek çok kelimede konuşmak anlamı vardır. Veya “Kal” kökündeki
dönüşüm zincirinde olduğu gibi Gal/Kal/Qal/Xal/Hal/Al/Yal/Jal/Cal gibi birbiri ile çok uzak görünen
kökler arasında ilişki olduğu görülebilir. Bu sıralama içindeki köklerin tamamında ateş ile ilgil
kelimelerin yoğun olarak türediği görülebilir. Üstelik aralardaki eksiklikler de çoğu zaman ya Moğol
dillerinden bazen de Tunguz-Mançu dillerinden çıkan kelimelerle giderilebilmektedir. Örneğin
Gal/Qal/Xal kökündeki ateşle ilgili sözcükler nadiren de olsa Anadolu’da bazı yörelerde bile mevcut
olmakla birlikte, çoğu zaman Moğolca’da kullanılmaktadırlar.
298
TÜRKÇE KÖKLER LİSTESİ
1) X = Ḩ (Gırtlaksı, hırıltılı H sesi). Diğer sesler için Bkz. “Harfler ve Ses Değerleri”.
2) Liste mevcut tüm Türk dillerinin köklerini kapsadığından, bu dillerdeki sesleri gösterebilmek için
Türk Alfabesi’nde bulunmayan harflere de yer verilmiştir (Q, X, W, Ň, Ä). Yalnızca bazı lehçelerde
nadiren rastlanan Peltek harfler ile Moğolca’da ve Gagavuzca’da kullanılan (“Ç” sesinin bir türevi olan
ve “TS” gibi okunan) Ţ harfi listeye dahil edilmemiştir.
3) Türkçe’deki hiçbir lehçe ve şivede sözcük başında bulunmayan “F, Ğ, Ň, R, W” sesleri başlangıç
harfi olarak yer almamıştır.
4) Kelime köklerinde Türkçe’de J ve F harfleri aslında bulunmadığı halde kimi lehçelerde “Y/J/C”
dönüşümü ile sıklıkla kullanılan “J” ile halk ağızlarında “V/F” dönüşümü ile kullanılan “F” harfinin
bulunduğu kökler parantez içerisinde gösterilmiştir.
5) Türkçe köklerde uzun sesler (Â, Ê, Î, Û, Ô) bulunmadığı için bunlara yer verilmemiştir. Bazı dillerde
örneğin Gagavuzca ve Kırgızca’da “Ğ” harfi sesli harflerin ard arda iki kere yazılmasıyla elde edilir.
Örneğin: (Kırgızca’da) Too (Dağ) sözcüğünde olduğu gibi. Ancak buradaki söyleyiş aslında “Toğ”
şeklinde gösterilmelidir.
6) Listede doğadaki seslerin veya görüntülerin (özellikle ışıkla ilgili), yada kokuyla ilgili duyuların
simgesel olarak zihinde oluşturduğu çağrışımla ortayan çıkan “Yansılayıcı” (Onomatope) köklere de
yer verilmiştir. Bu nedenle sadece birkaç kelime bile türetmiş olsa da bu tür köklerin de eklenmesi ile
sayı belirli bir oranda artmıştır. Örneğin Hav/Haw/Xaw kökünden türeyen yalnızca “Havlamak”
(köpeğin ses çıkarması) fiili bulunmaktadır. Bu köklere de önem verilmesinin nedeni uzak geçmişte,
çok eski dönemlerde “Yansılayıcı” kök olarak dile katılan pek çok unsurun bugün yüzlerce hatta
binlerce kelime üretmiş olduğu gerçeğidir. Örneğin Hay/Ay kökünden türeyen kelimeler (hepsi
değilse bile önemli bir kısmı) hayvanları süren insanların çıkardığı bir sese dayalıdır.
7) Listede Türkçe’nin dil yapısının elverdiği mümkün olabilecek tüm kökler yer almaktadır. Şive, lehçe
veya ağızda ortaya çıkan herhangi bir söyleyiş farkıyla bile olsa henüz ilişkilendirilmiş bir sözcük
bulunmasa dahi olası köklerin tamamı bulunmaktadır. Örneğin Türkiye Türkçesi’nde “J” ve “M” ile
başlayan kök yoktur. “C”, “H”, “L”, “N” ve “Z” ile başlayanlar ise herbirinde sadece birkaçar tanedir.
Anadolu Türkçesi’ndeki köklerin hangileri olduğu bazı araştırmacılar tarafından tespit edilmiş olmakla
birlikte Dünya’daki tüm Türk dillerini kapsayacak biçimde eleme yapmak oldukça geniş kapsamlı bir
çalışma gerektirmektedir. Ancak aşağıdaki liste yine de bu yönde değerlendirme yapmak isteyenlere
yardımcı olacaktır.
İKİ HARFLİ (Ünlü ile başlayan) KÖKLER
At Ad Ay (Aj) Ac Aç Aş As Az Ar Ah Ax Aq Ak Ag Ağ Aw Av (Af) Ap Ab Am An Aň Al
Ät Äd Äy (Äj) Äc Äç Äş Äs Äz Är Äh – – Äk Äg Äğ Äw Äv (Äf) Äp Äb Äm Än Äň Äl
Et Ed Ey (Ej) Ec Eç Eş Es Ez Er Eh – – Ek Eg Eğ Ew Ev (Ef) Ep Eb Em En Eň El
İt İd İy (İj) İc İç İş İs İz İr İh – – İk İg İğ İw İv (İf) İp İb İm İn İň İl
It Id Iy (Ij) Ic Iç Iş Is Iz Ir Ih Ix Iq Ik Ig Iğ Iw Iv (If) Ip Ib Im In Iň Il
Ot Od Oy (Oj) Oc Oç Oş Os Oz Or Oh Ox Oq Ok Og Oğ Ow Ov (Of) Op Ob Om On Oň Ol
Öt Öd Öy (Öj) Öc Öç Öş Ös Öz Ör Öh – – Ök Ög Öğ Öw Öv (Öf) Öp Öb Öm Ön Öň Öl
Ut Ud Uy (Uj) Uc Uç Uş Us Uz Ur Uh Ux Uq Uk Ug Uğ Uw Uv (Uf) Up Ub Um Un Uň Ul
Üt Üd Üy (Üj) Üc Üç Üş Üs Üz Ür Üh – – Ük Üg Üğ Üw Üv (Üf) Üp Üb Üm Ün Üň Ül
299
ÜÇ HARFLİ (Ünsüz ile başlayan) KÖKLER
– T –
Tat Tad Tay (Taj) Tac Taç Taş Tas Taz Tar Tah Tax Taq Tak Tag Tağ Taw Tav (Taf) Tap Tab Tam Tan Taň Tal
Tät Täd Täy (Täj) Täc Täç Täş Täs Täz Tär Täh – – Täk Täg Täğ Täw Täv (Täf) Täp Täb Täm Tän Täň Täl
Tet Ted Tey (Tej) Tec Teç Teş Tes Tez Ter Teh – – Tek Teg Teğ Tew Tev (Tef) Tep Teb Tem Ten Teň Tel
Tit Tid Tiy (Tij) Tic Tiç Tiş Tis Tiz Tir Tih – – Tik Tig Tiğ Tiw Tiv (Tif) Tip Tib Tim Tin Tiň Til
Tıt Tıd Tıy (Tıj) Tıc Tıç Tış Tıs Tız Tır Tıh Tıx Tıq Tık Tıg Tığ Tıw Tıv (Tıf) Tıp Tıb Tım Tın Tıň Tıl
Tot Tod Toy (Toj) Toc Toç Toş Tos Toz Tor Toh Tox Toq Tok Tog Toğ Tow Tov (Tof) Top Tob Tom Ton Toň Tol
Töt Töd Töy (Töj) Töc Töç Töş Tös Töz Tör Töh – – Tök Tög Töğ Töw Töv (Töf) Töp Töb Töm Tön Töň Töl
Tut Tud Tuy (Tuj) Tuc Tuç Tuş Tus Tuz Tur Tuh Tux Tuq Tuk Tug Tuğ Tuw Tuv (Tuf) Tup Tub Tum Tun Tuň Tul
Tüt Tüd Tüy (Tüj) Tüc Tüç Tüş Tüs Tüz Tür Tüh – – Tük Tüg Tüğ Tüw Tüv (Tüf) Tüp Tüb Tüm Tün Tüň Tül
– D –
Dat Dad Day (Daj) Dac Daç Daş Das Daz Dar Dah Dax Daq Dak Dag Dağ Daw Dav (Daf) Dap Dab Dam Dan Daň Dal
Dät Däd Däy (Däj) Däc Däç Däş Däs Däz Där Däh – – Däk Däg Däğ Däw Däv (Däf) Däp Däb Däm Dän Däň Däl
Det Ded Dey (Dej) Dec Deç Deş Des Dez Der Deh – – Dek Deg Değ Dew Dev (Def) Dep Deb Dem Den Deň Del
Dit Did Diy (Dij) Dic Diç Diş Dis Diz Dir Dih – – Dik Dig Diğ Diw Div (Dif) Dip Dib Dim Din Diň Dil
Dıt Dıd Dıy (Dıj) Dıc Dıç Dış Dıs Dız Dır Dıh Dıx Dıq Dık Dıg Dığ Dıw Dıv (Dıf) Dıp Dıb Dım Dın Dıň Dıl
Dot Dod Doy (Doj) Doc Doç Doş Dos Doz Dor Doh Dox Doq Dok Dog Doğ Dow Dov (Dof) Dop Dob Dom Don Doň Dol
Döt Död Döy (Döj) Döc Döç Döş Dös Döz Dör Döh – – Dök Dög Döğ Döw Döv (Döf) Döp Döb Döm Dön Döň Döl
Dut Dud Duy (Duj) Duc Duç Duş Dus Duz Dur Duh Dux Duq Duk Dug Duğ Duw Duv (Duf) Dup Dub Dum Dun Duň Dul
Düt Düd Düy (Düj) Düc Düç Düş Düs Düz Dür Düh – – Dük Düg Düğ Düw Düv (Düf) Düp Düb Düm Dün Düň Dül
– Y –
Yat Yad Yay (Yaj) Yac Yaç Yaş Yas Yaz Yar Yah Yax Yaq Yak Yag Yağ Yaw Yav (Yaf) Yap Yab Yam Yan Yaň Yal
Yät Yäd Yäy (Yäj) Yäc Yäç Yäş Yäs Yäz Yär Yäh – – Yäk Yäg Yäğ Yäw Yäv (Yäf) Yäp Yäb Yäm Yän Yäň Yäl
Yet Yed Yey (Yej) Yec Yeç Yeş Yes Yez Yer Yeh – – Yek Yeg Yeğ Yew Yev (Yef) Yep Yeb Yem Yen Yeň Yel
Yit Yid Yiy (Yij) Yic Yiç Yiş Yis Yiz Yir Yih – – Yik Yig Yiğ Yiw Yiv (Yif) Yip Yib Yim Yin Yiň Yil
Yıt Yıd Yıy (Yıj) Yıc Yıç Yış Yıs Yız Yır Yıh Yıx Yıq Yık Yıg Yığ Yıw Yıv (Yıf) Yıp Yıb Yım Yın Yıň Yıl
Yot Yod Yoy (Yoj) Yoc Yoç Yoş Yos Yoz Yor Yoh Yox Yoq Yok Yog Yoğ Yow Yov (Yof) Yop Yob Yom Yon Yoň Yol
Yöt Yöd Yöy (Yöj) Yöc Yöç Yöş Yös Yöz Yör Yöh – – Yök Yög Yöğ Yöw Yöv (Yöf) Yöp Yöb Yöm Yön Yöň Yöl
Yut Yud Yuy (Yuj) Yuc Yuç Yuş Yus Yuz Yur Yuh Yux Yuq Yuk Yug Yuğ Yuw Yuv (Yuf) Yup Yub Yum Yun Yuň Yul
Yüt Yüd Yüy (Yüj) Yüc Yüç Yüş Yüs Yüz Yür Yüh – – Yük Yüg Yüğ Yüw Yüv (Yüf) Yüp Yüb Yüm Yün Yüň Yül
– J – (Anadolu Türkçesi’nde yoktur.)
Jat Jad Jay (Jaj) Jac Jaç Jaş Jas Jaz Jar Jah Jax Jaq Jak Jag Jağ Jaw Jav (Jaf) Jap Jab Jam Jan Jaň Jal
Jät Jäd Jäy (Jäj) Jäc Jäç Jäş Jäs Jäz Jär Jäh – – Jäk Jäg Jäğ Jäw Jäv (Jäf) Jäp Jäb Jäm Jän Jäň Jäl
Jet Jed Jey (Jej) Jec Jeç Jeş Jes Jez Jer Jeh – – Jek Jeg Jeğ Jew Jev (Jef) Jep Jeb Jem Jen Jeň Jel
Jit Jid Jiy (Jij) Jic Jiç Jiş Jis Jiz Jir Jih – – Jik Jig Jiğ Jiw Jiv (Jif) Jip Jib Jim Jin Jiň Jil
Jıt Jıd Jıy (Jıj) Jıc Jıç Jış Jıs Jız Jır Jıh Jıx Jıq Jık Jıg Jığ Jıw Jıv (Jıf) Jıp Jıb Jım Jın Jıň Jıl
Jot Jod Joy (Joj) Joc Joç Joş Jos Joz Jor Joh Jox Joq Jok Jog Joğ Jow Jov (Jof) Jop Job Jom Jon Joň Jol
Jöt Jöd Jöy (Jöj) Jöc Jöç Jöş Jös Jöz Jör Jöh – – Jök Jög Jöğ Jöw Jöv (Jöf) Jöp Jöb Jöm Jön Jöň Jöl
Jut Jud Juy (Juj) Juc Juç Juş Jus Juz Jur Juh Jux Juq Juk Jug Juğ Juw Juv (Juf) Jup Jub Jum Jun Juň Jul
Jüt Jüd Jüy (Jüj) Jüc Jüç Jüş Jüs Jüz Jür Jüh – – Jük Jüg Jüğ Jüw Jüv (Jüf) Jüp Jüb Jüm Jün Jüň Jül
300
– C – (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında sınırlı olarak vardır.)
Cat Cad Cay (Caj) Cac Caç Caş Cas Caz Car Cah Cax Caq Cak Cag Cağ Caw Cav (Caf) Cap Cab Cam Can Caň Cal
Cät Cäd Cäy (Cäj) Cäc Cäç Cäş Cäs Cäz Cär Cäh – – Cäk Cäg Cäğ Cäw Cäv (Cäf) Cäp Cäb Cäm Cän Cäň Cäl
Cet Ced Cey (Cej) Cec Ceç Ceş Ces Cez Cer Ceh – – Cek Ceg Ceğ Cew Cev (Cef) Cep Ceb Cem Cen Ceň Cel
Cit Cid Ciy (Cij) Cic Ciç Ciş Cis Ciz Cir Cih – – Cik Cig Ciğ Ciw Civ (Cif) Cip Cib Cim Cin Ciň Cil
Cıt Cıd Cıy (Cıj) Cıc Cıç Cış Cıs Cız Cır Cıh Cıx Cıq Cık Cıg Cığ Cıw Cıv (Cıf) Cıp Cıb Cım Cın Cıň Cıl
Cot Cod Coy (Coj) Coc Coç Coş Cos Coz Cor Coh Cox Coq Cok Cog Coğ Cow Cov (Cof) Cop Cob Com Con Coň Col
Cöt Cöd Cöy (Cöj) Cöc Cöç Cöş Cös Cöz Cör Cöh – – Cök Cög Cöğ Cöw Cöv (Cöf) Cöp Cöb Cöm Cön Cöň Cöl
Cut Cud Cuy (Cuj) Cuc Cuç Cuş Cus Cuz Cur Cuh Cux Cuq Cuk Cug Cuğ Cuw Cuv (Cuf) Cup Cub Cum Cun Cuň Cul
Cüt Cüd Cüy (Cüj) Cüc Cüç Cüş Cüs Cüz Cür Cüh – – Cük Cüg Cüğ Cüw Cüv (Cüf) Cüp Cüb Cüm Cün Cüň Cül
– Ç –
Çat Çad Çay (Çaj) Çac Çaç Çaş Ças Çaz Çar Çah Çax Çaq Çak Çag Çağ Çaw Çav (Çaf) Çap Çab Çam Çan Çaň Çal
Çät Çäd Çäy (Çäj) Çäc Çäç Çäş Çäs Çäz Çär Çäh – – Çäk Çäg Çäğ Çäw Çäv (Çäf) Çäp Çäb Çäm Çän Çäň Çäl
Çet Çed Çey (Çej) Çec Çeç Çeş Çes Çez Çer Çeh – – Çek Çeg Çeğ Çew Çev (Çef) Çep Çeb Çem Çen Çeň Çel
Çit Çid Çiy (Çij) Çic Çiç Çiş Çis Çiz Çir Çih – – Çik Çig Çiğ Çiw Çiv (Çif) Çip Çib Çim Çin Çiň Çil
Çıt Çıd Çıy (Çıj) Çıc Çıç Çış Çıs Çız Çır Çıh Çıx Çıq Çık Çıg Çığ Çıw Çıv (Çıf) Çıp Çıb Çım Çın Çıň Çıl
Çot Çod Çoy (Çoj) Çoc Çoç Çoş Ços Çoz Çor Çoh Çox Çoq Çok Çog Çoğ Çow Çov (Çof) Çop Çob Çom Çon Çoň Çol
Çöt Çöd Çöy (Çöj) Çöc Çöç Çöş Çös Çöz Çör Çöh – – Çök Çög Çöğ Çöw Çöv (Çöf) Çöp Çöb Çöm Çön Çöň Çöl
Çut Çud Çuy (Çuj) Çuc Çuç Çuş Çus Çuz Çur Çuh Çux Çuq Çuk Çug Çuğ Çuw Çuv (Çuf) Çup Çub Çum Çun Çuň Çul
Çüt Çüd Çüy (Çüj) Çüc Çüç Çüş Çüs Çüz Çür Çüh – – Çük Çüg Çüğ Çüw Çüv (Çüf) Çüp Çüb Çüm Çün Çüň Çül
– Ş –
Şat Şad Şay (Şaj) Şac Şaç Şaş Şas Şaz Şar Şah Şax Şaq Şak Şag Şağ Şaw Şav (Şaf) Şap Şab Şam Şan Şaň Şal
Şät Şäd Şäy (Şäj) Şäc Şäç Şäş Şäs Şäz Şär Şäh – – Şäk Şäg Şäğ Şäw Şäv (Şäf) Şäp Şäb Şäm Şän Şäň Şäl
Şet Şed Şey (Şej) Şec Şeç Şeş Şes Şez Şer Şeh – – Şek Şeg Şeğ Şew Şev (Şef) Şep Şeb Şem Şen Şeň Şel
Şit Şid Şiy (Şij) Şic Şiç Şiş Şis Şiz Şir Şih – – Şik Şig Şiğ Şiw Şiv (Şif) Şip Şib Şim Şin Şiň Şil
Şıt Şıd Şıy (Şıj) Şıc Şıç Şış Şıs Şız Şır Şıh Şıx Şıq Şık Şıg Şığ Şıw Şıv (Şıf) Şıp Şıb Şım Şın Şıň Şıl
Şot Şod Şoy (Şoj) Şoc Şoç Şoş Şos Şoz Şor Şoh Şox Şoq Şok Şog Şoğ Şow Şov (Şof) Şop Şob Şom Şon Şoň Şol
Şöt Şöd Şöy (Şöj) Şöc Şöç Şöş Şös Şöz Şör Şöh – – Şök Şög Şöğ Şöw Şöv (Şöf) Şöp Şöb Şöm Şön Şöň Şöl
Şut Şud Şuy (Şuj) Şuc Şuç Şuş Şus Şuz Şur Şuh Şux Şuq Şuk Şug Şuğ Şuw Şuv (Şuf) Şup Şub Şum Şun Şuň Şul
Şüt Şüd Şüy (Şüj) Şüc Şüç Şüş Şüs Şüz Şür Şüh – – Şük Şüg Şüğ Şüw Şüv (Şüf) Şüp Şüb Şüm Şün Şüň Şül
– S –
Sat Sad Say (Saj) Sac Saç Saş Sas Saz Sar Sah Sax Saq Sak Sag Sağ Saw Sav (Saf) Sap Sab Sam San Saň Sal
Sät Säd Säy (Säj) Säc Säç Säş Säs Säz Sär Säh – – Säk Säg Säğ Säw Säv (Säf) Säp Säb Säm Sän Säň Säl
Set Sed Sey (Sej) Sec Seç Seş Ses Sez Ser Seh – – Sek Seg Seğ Sew Sev (Sef) Sep Seb Sem Sen Seň Sel
Sit Sid Siy (Sij) Sic Siç Siş Sis Siz Sir Sih – – Sik Sig Siğ Siw Siv (Sif) Sip Sib Sim Sin Siň Sil
Sıt Sıd Sıy (Sıj) Sıc Sıç Sış Sıs Sız Sır Sıh Sıx Sıq Sık Sıg Sığ Sıw Sıv (Sıf) Sıp Sıb Sım Sın Sıň Sıl
Sot Sod Soy (Soj) Soc Soç Soş Sos Soz Sor Soh Sox Soq Sok Sog Soğ Sow Sov (Sof) Sop Sob Som Son Soň Sol
Söt Söd Söy (Söj) Söc Söç Söş Sös Söz Sör Söh – – Sök Sög Söğ Söw Söv (Söf) Söp Söb Söm Sön Söň Söl
Sut Sud Suy (Suj) Suc Suç Suş Sus Suz Sur Suh Sux Suq Suk Sug Suğ Suw Suv (Suf) Sup Sub Sum Sun Suň Sul
Süt Süd Süy (Süj) Süc Süç Süş Süs Süz Sür Süh – – Sük Süg Süğ Süw Süv (Süf) Süp Süb Süm Sün Süň Sül
301
– Z – (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında sınırlı olarak vardır.)
Zat Zad Zay (Zaj) Zac Zaç Zaş Zas Zaz Zar Zah Zax Zaq Zak Zag Zağ Zaw Zav (Zaf) Zap Zab Zam Zan Zaň Zal
Zät Zäd Zäy (Zäj) Zäc Zäç Zäş Zäs Zäz Zär Zäh – – Zäk Zäg Zäğ Zäw Zäv (Zäf) Zäp Zäb Zäm Zän Zäň Zäl
Zet Zed Zey (Zej) Zec Zeç Zeş Zes Zez Zer Zeh – – Zek Zeg Zeğ Zew Zev (Zef) Zep Zeb Zem Zen Zeň Zel
Zit Zid Ziy (Zij) Zic Ziç Ziş Zis Ziz Zir Zih – – Zik Zig Ziğ Ziw Ziv (Zif) Zip Zib Zim Zin Ziň Zil
Zıt Zıd Zıy (Zıj) Zıc Zıç Zış Zıs Zız Zır Zıh Zıx Zıq Zık Zıg Zığ Zıw Zıv (Zıf) Zıp Zıb Zım Zın Zıň Zıl
Zot Zod Zoy (Zoj) Zoc Zoç Zoş Zos Zoz Zor Zoh Zox Zoq Zok Zog Zoğ Zow Zov (Zof) Zop Zob Zom Zon Zoň Zol
Zöt Zöd Zöy (Zöj) Zöc Zöç Zöş Zös Zöz Zör Zöh – – Zök Zög Zöğ Zöw Zöv (Zöf) Zöp Zöb Zöm Zön Zöň Zöl
Zut Zud Zuy (Zuj) Zuc Zuç Zuş Zus Zuz Zur Zuh Zux Zuq Zuk Zug Zuğ Zuw Zuv (Zuf) Zup Zub Zum Zun Zuň Zul
Züt Züd Züy (Züj) Züc Züç Züş Züs Züz Zür Züh – – Zük Züg Züğ Züw Züv (Züf) Züp Züb Züm Zün Züň Zül
– H – (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında sınırlı olarak vardır.)
Hat Had Hay (Haj) Hac Haç Haş Has Haz Har Hah Hax Haq Hak Hag Hağ Haw Hav (Haf) Hap Hab Ham Han Haň Hal
Hät Häd Häy (Häj) Häc Häç Häş Häs Häz Här Häh – – Häk Häg Häğ Häw Häv (Häf) Häp Häb Häm Hän Häň Häl
Het Hed Hey (Hej) Hec Heç Heş Hes Hez Her Heh – – Hek Heg Heğ Hew Hev (Hef) Hep Heb Hem Hen Heň Hel
Hit Hid Hiy (Hij) Hic Hiç Hiş His Hiz Hir Hih – – Hik Hig Hiğ Hiw Hiv (Hif) Hip Hib Him Hin Hiň Hil
Hıt Hıd Hıy (Hıj) Hıc Hıç Hış Hıs Hız Hır Hıh Hıx Hıq Hık Hıg Hığ Hıw Hıv (Hıf) Hıp Hıb Hım Hın Hıň Hıl
Hot Hod Hoy (Hoj) Hoc Hoç Hoş Hos Hoz Hor Hoh Hox Hoq Hok Hog Hoğ How Hov (Hof) Hop Hob Hom Hon Hoň Hol
Höt Höd Höy (Höj) Höc Höç Höş Hös Höz Hör Höh – – Hök Hög Höğ Höw Höv (Höf) Höp Höb Höm Hön Höň Höl
Hut Hud Huy (Huj) Huc Huç Huş Hus Huz Hur Huh Hux Huq Huk Hug Huğ Huw Huv (Huf) Hup Hub Hum Hun Huň Hul
Hüt Hüd Hüy (Hüj) Hüc Hüç Hüş Hüs Hüz Hür Hüh – – Hük Hüg Hüğ Hüw Hüv (Hüf) Hüp Hüb Hüm Hün Hüň Hül
– X – [Gırtlaksı, hırıltılı Ḩ] (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında mevcuttur).
Xat Xad Xay (Xaj) Xac Xaç Xaş Xas Xaz Xar Xah Xax Xaq Xak Xag Xağ Xaw Xav (Xaf) Xap Xab Xam Xan Xaň Xal
Xät Xäd Xäy (Xäj) Xäc Xäç Xäş Xäs Xäz Xär Xäh – – Xäk Xäg Xäğ Xäw Xäv (Xäf) Xäp Xäb Xäm Xän Xäň Xäl
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
Xıt Xıd Xıy (Xıj) Xıc Xıç Xış Xıs Xız Xır Xıh Xıx Xıq Xık Xıg Xığ Xıw Xıv (Xıf) Xıp Xıb Xım Xın Xıň Xıl
Xot Xod Xoy (Xoj) Xoc Xoç Xoş Xos Xoz Xor Xoh Xox Xoq Xok Xog Xoğ Xow Xov (Xof) Xop Xob Xom Xon Xoň Xol
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
Xut Xud Xuy (Xuj) Xuc Xuç Xuş Xus Xuz Xur Xuh Xux Xuq Xuk Xug Xuğ Xuw Xuv (Xuf) Xup Xub Xum Xun Xuň Xul
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
– Q – [Gırtlaksı, kalın K/G] (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında mevcuttur.)
Qat Qad Qay (Qaj) Qac Qaç Qaş Qas Qaz Qar Qah Qax Qaq Qak Qag Qağ Qaw Qav (Qaf) Qap Qab Qam Qan Qaň Qal
Qät Qäd Qäy (Qäj) Qäc Qäç Qäş Qäs Qäz Qär Qäh – – Qäk Qäg Qäğ Qäw Qäv (Qäf) Qäp Qäb Qäm Qän Qäň Qäl
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
Qıt Qıd Qıy (Qıj) Qıc Qıç Qış Qıs Qız Qır Qıh Qıx Qıq Qık Qıg Qığ Qıw Qıv (Qıf) Qıp Qıb Qım Qın Qıň Qıl
Qot Qod Qoy (Qoj) Qoc Qoç Qoş Qos Qoz Qor Qoh Qox Qoq Qok Qog Qoğ Qow Qov (Qof) Qop Qob Qom Qon Qoň Qol
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
Qut Qud Quy (Quj) Quc Quç Quş Qus Quz Qur Quh Qux Quq Quk Qug Quğ Quw Quv (Quf) Qup Qub Qum Qun Quň Qul
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
302
– K –
Kat Kad Kay (Kaj) Kac Kaç Kaş Kas Kaz Kar Kah Kax Kaq Kak Kag Kağ Kaw Kav (Kaf) Kap Kab Kam Kan Kaň Kal
Kät Käd Käy (Käj) Käc Käç Käş Käs Käz Kär Käh – – Käk Käg Käğ Käw Käv (Käf) Käp Käb Käm Kän Käň Käl
Ket Ked Key (Kej) Kec Keç Keş Kes Kez Ker Keh – – Kek Keg Keğ Kew Kev (Kef) Kep Keb Kem Ken Keň Kel
Kit Kid Kiy (Kij) Kic Kiç Kiş Kis Kiz Kir Kih – – Kik Kig Kiğ Kiw Kiv (Kif) Kip Kib Kim Kin Kiň Kil
Kıt Kıd Kıy (Kıj) Kıc Kıç Kış Kıs Kız Kır Kıh Kıx Kıq Kık Kıg Kığ Kıw Kıv (Kıf) Kıp Kıb Kım Kın Kıň Kıl
Kot Kod Koy (Koj) Koc Koç Koş Kos Koz Kor Koh Kox Koq Kok Kog Koğ Kow Kov (Kof) Kop Kob Kom Kon Koň Kol
Köt Köd Köy (Köj) Köc Köç Köş Kös Köz Kör Köh – – Kök Kög Köğ Köw Köv (Köf) Köp Köb Köm Kön Köň Köl
Kut Kud Kuy (Kuj) Kuc Kuç Kuş Kus Kuz Kur Kuh Kux Kuq Kuk Kug Kuğ Kuw Kuv (Kuf) Kup Kub Kum Kun Kuň Kul
Küt Küd Küy (Küj) Küc Küç Küş Küs Küz Kür Küh – – Kük Küg Küğ Küw Küv (Küf) Küp Küb Küm Kün Küň Kül
– G –
Gat Gad Gay (Gaj) Gac Gaç Gaş Gas Gaz Gar Gah Gax Gaq Gak Gag Gağ Gaw Gav (Gaf) Gap Gab Gam Gan Gaň Gal
Gät Gäd Gäy (Gäj) Gäc Gäç Gäş Gäs Gäz Gär Gäh – – Gäk Gäg Gäğ Gäw Gäv (Gäf) Gäp Gäb Gäm Gän Gäň Gäl
Get Ged Gey (Gej) Gec Geç Geş Ges Gez Ger Geh – – Gek Geg Geğ Gew Gev (Gef) Gep Geb Gem Gen Geň Gel
Git Gid Giy (Gij) Gic Giç Giş Gis Giz Gir Gih – – Gik Gig Giğ Giw Giv (Gif) Gip Gib Gim Gin Giň Gil
Gıt Gıd Gıy (Gıj) Gıc Gıç Gış Gıs Gız Gır Gıh Gıx Gıq Gık Gıg Gığ Gıw Gıv (Gıf) Gıp Gıb Gım Gın Gıň Gıl
Got God Goy (Goj) Goc Goç Goş Gos Goz Gor Goh Gox Goq Gok Gog Goğ Gow Gov (Gof) Gop Gob Gom Gon Goň Gol
Göt Göd Göy (Göj) Göc Göç Göş Gös Göz Gör Göh – – Gök Gög Göğ Göw Göv (Göf) Göp Göb Göm Gön Göň Göl
Gut Gud Guy (Guj) Guc Guç Guş Gus Guz Gur Guh Gux Guq Guk Gug Guğ Guw Guv (Guf) Gup Gub Gum Gun Guň Gul
Güt Güd Güy (Güj) Güc Güç Güş Güs Güz Gür Güh – – Gük Güg Güğ Güw Güv (Güf) Güp Güb Güm Gün Güň Gül
– V –
Vat Vad Vay (Vaj) Vac Vaç Vaş Vas Vaz Var Vah Vax Vaq Vak Vag Vağ Vaw Vav (Vaf) Vap Vab Vam Van Vaň Val
Vät Väd Väy (Väj) Väc Väç Väş Väs Väz Vär Väh – – Väk Väg Väğ Väw Väv (Väf) Väp Väb Väm Vän Väň Väl
Vet Ved Vey (Vej) Vec Veç Veş Ves Vez Ver Veh – – Vek Veg Veğ Vew Vev (Vef) Vep Veb Vem Ven Veň Vel
Vit Vid Viy (Vij) Vic Viç Viş Vis Viz Vir Vih – – Vik Vig Viğ Viw Viv (Vif) Vip Vib Vim Vin Viň Vil
Vıt Vıd Vıy (Vıj) Vıc Vıç Vış Vıs Vız Vır Vıh Vıx Vıq Vık Vıg Vığ Vıw Vıv (Vıf) Vıp Vıb Vım Vın Vıň Vıl
Vot Vod Voy (Voj) Voc Voç Voş Vos Voz Vor Voh Vox Voq Vok Vog Voğ Vow Vov (Vof) Vop Vob Vom Von Voň Vol
Vöt Vöd Vöy (Vöj) Vöc Vöç Vöş Vös Vöz Vör Vöh – – Vök Vög Vöğ Vöw Vöv (Vöf) Vöp Vöb Vöm Vön Vöň Völ
Vut Vud Vuy (Vuj) Vuc Vuç Vuş Vus Vuz Vur Vuh Vux Vuq Vuk Vug Vuğ Vuw Vuv (Vuf) Vup Vub Vum Vun Vuň Vul
Vüt Vüd Vüy (Vüj) Vüc Vüç Vüş Vüs Vüz Vür Vüh – – Vük Vüg Vüğ Vüw Vüv (Vüf) Vüp Vüb Vüm Vün Vüň Vül
– P –
Pat Pad Pay (Paj) Pac Paç Paş Pas Paz Par Pah Pax Paq Pak Pag Pağ Paw Pav (Paf) Pap Pab Pam Pan Paň Pal
Pät Päd Päy (Päj) Päc Päç Päş Päs Päz Pär Päh – – Päk Päg Päğ Päw Päv (Päf) Päp Päb Päm Pän Päň Päl
Pet Ped Pey (Pej) Pec Peç Peş Pes Pez Per Peh – – Pek Peg Peğ Pew Pev (Pef) Pep Peb Pem Pen Peň Pel
Pit Pid Piy (Pij) Pic Piç Piş Pis Piz Pir Pih – – Pik Pig Piğ Piw Piv (Pif) Pip Pib Pim Pin Piň Pil
Pıt Pıd Pıy (Pıj) Pıc Pıç Pış Pıs Pız Pır Pıh Pıx Pıq Pık Pıg Pığ Pıw Pıv (Pıf) Pıp Pıb Pım Pın Pıň Pıl
Pot Pod Poy (Poj) Poc Poç Poş Pos Poz Por Poh Pox Poq Pok Pog Poğ Pow Pov (Pof) Pop Pob Pom Pon Poň Pol
Pöt Pöd Pöy (Pöj) Pöc Pöç Pöş Pös Pöz Pör Pöh – – Pök Pög Pöğ Pöw Pöv (Pöf) Pöp Pöb Pöm Pön Pöň Pöl
Put Pud Puy (Puj) Puc Puç Puş Pus Puz Pur Puh Pux Puq Puk Pug Puğ Puw Puv (Puf) Pup Pub Pum Pun Puň Pul
Püt Püd Püy (Püj) Püc Püç Püş Püs Püz Pür Püh – – Pük Püg Püğ Püw Püv (Püf) Püp Püb Püm Pün Püň Pül
303
– B –
Bat Bad Bay (Baj) Bac Baç Baş Bas Baz Bar Bah Bax Baq Bak Bag Bağ Baw Bav (Baf) Bap Bab Bam Ban Baň Bal
Bät Bäd Bäy (Bäj) Bäc Bäç Bäş Bäs Bäz Bär Bäh – – Bäk Bäg Bäğ Bäw Bäv (Bäf) Bäp Bäb Bäm Bän Bäň Bäl
Bet Bed Bey (Bej) Bec Beç Beş Bes Bez Ber Beh – – Bek Beg Beğ Bew Bev (Bef) Bep Beb Bem Ben Beň Bel
Bit Bid Biy (Bij) Bic Biç Biş Bis Biz Bir Bih – – Bik Big Biğ Biw Biv (Bif) Bip Bib Bim Bin Biň Bil
Bıt Bıd Bıy (Bıj) Bıc Bıç Bış Bıs Bız Bır Bıh Bıx Bıq Bık Bıg Bığ Bıw Bıv (Bıf) Bıp Bıb Bım Bın Bıň Bıl
Bot Bod Boy (Boj) Boc Boç Boş Bos Boz Bor Boh Box Boq Bok Bog Boğ Bow Bov (Bof) Bop Bob Bom Bon Boň Bol
Böt Böd Böy (Böj) Böc Böç Böş Bös Böz Bör Böh – – Bök Bög Böğ Böw Böv (Böf) Böp Böb Böm Bön Böň Böl
But Bud Buy (Buj) Buc Buç Buş Bus Buz Bur Buh Bux Buq Buk Bug Buğ Buw Buv (Buf) Bup Bub Bum Bun Buň Bul
Büt Büd Büy (Büj) Büc Büç Büş Büs Büz Bür Büh – – Bük Büg Büğ Büw Büv (Büf) Büp Büb Büm Bün Büň Bül
– M – (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında sınırlı olarak vardır. B/M dönüşümü ile.)
Mat Mad May (Maj) Mac Maç Maş Mas Maz Mar Mah Max Maq Mak Mag Mağ Maw Mav (Maf) Map Mab Mam Man Maň Mal
Mät Mäd Mäy (Mäj) Mäc Mäç Mäş Mäs Mäz Mär Mäh – – Mäk Mäg Mäğ Mäw Mäv (Mäf) Mäp Mäb Mäm Män Mäň Mäl
Met Med Mey (Mej) Mec Meç Meş Mes Mez Mer Meh – – Mek Meg Meğ Mew Mev (Mef) Mep Meb Mem Men Meň Mel
Mit Mid Miy (Mij) Mic Miç Miş Mis Miz Mir Mih – – Mik Mig Miğ Miw Miv (Mif) Mip Mib Mim Min Miň Mil
Mıt Mıd Mıy (Mıj) Mıc Mıç Mış Mıs Mız Mır Mıh Mıx Mıq Mık Mıg Mığ Mıw Mıv (Mıf) Mıp Mıb Mım Mın Mıň Mıl
Mot Mod Moy (Moj) Moc Moç Moş Mos Moz Mor Moh Mox Moq Mok Mog Moğ Mow Mov (Mof) Mop Mob Mom Mon Moň Mol
Möt Möd Möy (Möj) Möc Möç Möş Mös Möz Mör Möh – – Mök Mög Möğ Möw Möv (Möf) Möp Möb Möm Mön Möň Möl
Mut Mud Muy (Muj) Muc Muç Muş Mus Muz Mur Muh Mux Muq Muk Mug Muğ Muw Muv (Muf) Mup Mub Mum Mun Muň Mul
Müt Müd Müy (Müj) Müc Müç Müş Müs Müz Mür Müh – – Mük Müg Müğ Müw Müv (Müf) Müp Müb Müm Mün Müň Mül
– N – (Anadolu Türkçesi’nde sınırlıdır. Diğer lehçelerde Y/N dönüşümü ile çıkar.)
Nat Nad Nay (Naj) Nac Naç Naş Nas Naz Nar Nah Nax Naq Nak Nag Nağ Naw Nav (Naf) Nap Nab Nam Nan Naň Nal
Nät Näd Näy (Näj) Näc Näç Näş Näs Näz När Näh – – Näk Näg Näğ Näw Näv (Näf) Näp Näb Näm Nän Näň Näl
Net Ned Ney (Nej) Nec Neç Neş Nes Nez Ner Neh – – Nek Neg Neğ New Nev (Nef) Nep Neb Nem Nen Neň Nel
Nit Nid Niy (Nij) Nic Niç Niş Nis Niz Nir Nih – – Nik Nig Niğ Niw Niv (Nif) Nip Nib Nim Nin Niň Nil
Nıt Nıd Nıy (Nıj) Nıc Nıç Nış Nıs Nız Nır Nıh Nıx Nıq Nık Nıg Nığ Nıw Nıv (Nıf) Nıp Nıb Nım Nın Nıň Nıl
Not Nod Noy (Noj) Noc Noç Noş Nos Noz Nor Noh Nox Noq Nok Nog Noğ Now Nov (Nof) Nop Nob Nom Non Noň Nol
Nöt Nöd Nöy (Nöj) Nöc Nöç Nöş Nös Nöz Nör Nöh – – Nök Nög Nöğ Nöw Növ (Nöf) Nöp Nöb Nöm Nön Nöň Nöl
Nut Nud Nuy (Nuj) Nuc Nuç Nuş Nus Nuz Nur Nuh Nux Nuq Nuk Nug Nuğ Nuw Nuv (Nuf) Nup Nub Num Nun Nuň Nul
Nüt Nüd Nüy (Nüj) Nüc Nüç Nüş Nüs Nüz Nür Nüh – – Nük Nüg Nüğ Nüw Nüv (Nüf) Nüp Nüb Nüm Nün Nüň Nül
– L – (Anadolu Türkçesi’nde yoktur. Diğer lehçelerde Y/L dönüşümü ile çıkar.)
Lat Lad Lay (Laj) Lac Laç Laş Las Laz Lar Lah Lax Laq Lak Lag Lağ Law Lav (Laf) Lap Lab Lam Lan Laň Lal
Lät Läd Läy (Läj) Läc Läç Läş Läs Läz Lär Läh – – Läk Läg Läğ Läw Läv (Läf) Läp Läb Läm Län Läň Läl
Let Led Ley (Lej) Lec Leç Leş Les Lez Ler Leh – – Lek Leg Leğ Lew Lev (Lef) Lep Leb Lem Len Leň Lel
Lit Lid Liy (Lij) Lic Liç Liş Lis Liz Lir Lih – – Lik Lig Liğ Liw Liv (Lif) Lip Lib Lim Lin Liň Lil
Lıt Lıd Lıy (Lıj) Lıc Lıç Lış Lıs Lız Lır Lıh Lıx Lıq Lık Lıg Lığ Lıw Lıv (Lıf) Lıp Lıb Lım Lın Lıň Lıl
Lot Lod Loy (Loj) Loc Loç Loş Los Loz Lor Loh Lox Loq Lok Log Loğ Low Lov (Lof) Lop Lob Lom Lon Loň Lol
Löt Löd Löy (Löj) Löc Löç Löş Lös Löz Lör Löh – – Lök Lög Löğ Löw Löv (Löf) Löp Löb Löm Lön Löň Löl
Lut Lud Luy (Luj) Luc Luç Luş Lus Luz Lur Luh Lux Luq Luk Lug Luğ Luw Luv (Luf) Lup Lub Lum Lun Luň Lul
Lüt Lüd Lüy (Lüj) Lüc Lüç Lüş Lüs Lüz Lür Lüh – – Lük Lüg Lüğ Lüw Lüv (Lüf) Lüp Lüb Lüm Lün Lüň Lül
304
AÇIKLAMALAR
1 Abakı: Bostan / tarla korkuluğu anlamına gelen sözcük köken olarak şeytana veya öcüye benzeyen
korkutucu nesne anlamına gelir. Şeytan anlamına gelen “Abası” sözcüğünün bazı Türk lehçelerindeki
farklı bir söyleyişi olan “Abahı” (S-H dönüşümü ile) aradaki bağlantıyı kurmak için yeterlidir. 2 Abar: Sandal küreği anlamına gelen sözcüğün ve bu kökten türeyen su ile bağlantılı kelimelerin
Farsça “Ab” (Su) ile ilgili olduğu düşünülebilir. Gerçekten de bu kökle alakalı kelimelerin neredeyse
tamamı su kavramı ile ilişkilidir. Fakat bu durum istisnai birkaç kısmi benzeşim dışında tamamen
tesadüfidir. Sözcüğün kökeni bütünüyle Türkçe’dir (Ural/Altay bağlantılıdır). Ap/Ab/Av/Ev/Eb/Ep kökü
dönmek, döndürmek, çevirmek, çevrilmek, kıvrılmak anlamlarını barındırır. Dikkkatle incelendiğinde
hep aynı sonuca varılacaktır. Ses değişimi ile ortaya çıkan Abarmak (Kürek çekmek) fiili de yine
döndürülerek kullanılan bir aracı ifade etmektedir.
3 Abarmak: “Kürek çekmek” demek olan fiilin “Mübalağalı davranmak/konuşmak şeklindeki ikinci
anlamı aynı manayı taşıyan Obarmak fiilinin ses dönüşümü ile ortaya çıkmıştır. Bu fiilin kökünde
büyüyerek genişlemek, yayılmak içeriği vardır. Aynı şekilde “Abartmak” fiili de Obartmak fiilinden
dönüşerek oluşmuştur. 4 Abazan: Sözcüğün kökeni dişilik ifade eden “Aba” ile alakalıdır. Bu bağlamda “Akazan” sözcüğünün
karşıtı bir manaya sahiptir. Abhaz/Abaza halkı ile herhangi bir alakası yoktur.
5 Abramak: Kelimenin kökündeki ses benzerliğine bakılarak Farsça “Ab” (Su) ile alakalı olduğu
yanılgısına düşülebilecek bir kavramdır. Fakat kelime kökü olan Ap/Ab/Av/Ev/Eb/Ep ile bu kökten
türeyen kavramlar hep dönmek, döndürmek, çevirmek, çevrilmek, kıvrılmak anlamlarını barındırır. 6 Abzar: Kırsal kesimde, köylerde ve ilçelerin merkezi olmayan mahallelerinde (hatta şehirlerin kenar
bölgelerinde bile) evler genellikle ahırın üzerine ikinci kat olarak inşa edilir. Yani ahırlar evin altında
yer alır. Böylece hem ahıra ulaşım kolay olur, hem hırsızlığa karşı bir önlemdir hem de kışın ahırın
doğal ısısından yararlanılır. Kimi zamanda evler tek olduğunda ahırlar eve çok yakın bir yerdedir. Her
iki durumda da ahırın kapısı avluya açılır. Bu nedenle Abzar sözcüğü hem ahırı hem de avluyu (her
ikisini birden) ifade eden ortak bir kavramdır.
7 Acay: Türk kültüründe büyüklerle konuşulurken büyüğün adının yüzüne söylenmesi ayıp sayılır.
Bunun yerine kadınlarda “Ana, Aba” gibi akrabalık belirten sözcüklerin kullanılması gerekir. Hatta
bazen daha katı uygulamalarda ismin bir tamlamanın içerisinde bile (örneğin “Ayşe Teyze” gibi)
kullanılması uygun bulunmaz. Bu nedenle konuşan kişiyle arasında bir akrabalık bağı bulunmuyor olsa
da yaşça büyük kadınlara “Acay/Açay” diye hitap edilmesi tercih edilir. Aynı kökten türeyen “Acayma”
ise kadın büyüğe karşı adını telaffuz etmeden saygılı hitap etme manasına gelir.
8 Acaylamak: Kendinden yaşça büyük kadınlarla hürmetli konuşmak (“Acay” diyerek konuşmak)
demektir. Türk halk kültüründe büyüğün adı yüzüne söylenmez. Saygısızlık olarak algılanır.
9 Açağ: Gelinin yüzünü açmak için damadın verdiği hediyedir. Asya geleneğinde Bet-Açar (Yüz-Açar)
olarak da bilinir. Damat geline genellikle altın şeklinde Açağ verir.
305
10 Açal: Sabun özütü (Saponin) bazı bitkilerden çıkarılan köpürücü bir maddedir. Suni köpürtücü
olarak temizlik endüstrisinde kullanılır. Aynı zamanda mukolitiktir, balgam söktürücü özelliği bulunur.
Halk kültüründe temizlik amaçlı olarak kullanıldığı gibi halk hekimliği uygulamalarında yararlanıldığına
rastlanır.
11 Açala: Sözcüğün aleni anlamı aslında pek çok yan anlamı da bünyesinde barındıran geniş bir açılıma
sahiptir. Umumi (kamusal), halka açık (publik), faş (herkesçe bilinen) gibi manaları barındırır. Ayrıca
“Anonim” (herkese açık) anlamı da bulunur. Örneğin “Açala Ortaklık” (Anonim Şirket) gibi. 12 Açalamak: Sözcüğün İfşa etmek etmek anlamı pek çok benzer yan anlama sahiptir. Halka arz
etmek, umuma ilan etmek, alenileştirmek gibi… 13 Açalmak: Anadolu halk ağzında “Açılmak” olarak ifade edilen ve çamaşırın (özellikle deterjanla)
yıkandıktan sonra temizlenmesini belirten kavramın doğru söyleniş biçimi olan “Açalmak” fiili
temizlenmek (kirin açılması) anlamına geldiği gibi boğazın veya burnun açılmasını, nefesin
rahatlamasını da ifade eder.
14 Açara: Sözcüğün birbiri ile bağlantılı ve iki kere anlam kaymasına uğramış farklı üç manası vardır.
Asıl anlam açılarak giden nokta yani “Köşe” dir. Anlam kayması ile ortaya çıkmış olan ikinci mana
“Kanatlı kapı” (iki kanadı olan kapı) demektir. İslamiyetle birlikte bu anlamın değişmesi ile de üçüncü
olarak dinsel bir terim olan Zaviye (küçük tekke) manası oluşmuştur ki, sözcüğün Arapçası da hem
köşe hem de tekke içeriğine sahiptir. En son ortaya çıkmış olan bu “Tekke” anlamının sözcük ile olan
bağlantısı ise hem mecazen kapılarını sığınanlara açan yer ilgisinden kaynaklanır. Hem de tekkelerin
genellikle etrafı duvarlarla çevrili ve kanatlı kapıları olan yerler olması dolayısıyladır. 15 Açıtma: Sözcük genel bir kavram olarak mayalanmayı (fermentasyon) ifade etmek için kullanılır.
Özelde ise Sirke yapımını tanımlar. Acıtmak fiili ile olan ilgisi Sirkenin acılığı ile de ilgilidir. Bazı
lehçelerde ise Hamur mayalamayı veya mayalanmış hamuruda ifade eder. Bu bağlamda “Eçitmek”
(mayalamak) fiili ile de doğrudan alakalıdır. Ayrıca Aşıtmak/Ajıtmak (döllemek) kavramlarıyla da hem
ses dönüşümü hem de anlam açısından ilgisi bulunur.
16 Açnavur: Sözcüğün kökeni net olmamakla birlikte Türkçe olması yüksek bir olasılıktır. Türkçe
okunuşun Açnağur/Açnawur şeklinde olması daha uygundur. Buradan hareketle “Açna: Maya”
sonucuna ulaşılabilir. Acıtmak/Açıtmak/Eçitmek sözcükleri Türkçe’de mayalamak anlamı taşır. Ayrıca
sucuğun soyularak tüketilmesi de Açmak fiili ile alakalıdır.
17 Adaklama: Türk halk kültüründe çocuğun en geç bir buçuk yaşında adaklaması (yürümeye
başlaması) gerektiğine inanılır. Bundan sonra yürüyemeyen çocuklara ruhsal varlıkların (Aza’lar)
musallat olduğu düşünülerek evde tütsüleme veya Alazlama (ateş gezdirme) yapılır. Ayrıca kutlu
sayılan bir mekana gidilerek adak adanır. Kavram “D-Y” dönüşümü ile “Ayak” sözcüğü ile doğrudan
ilgilidir. Bu bağlamda çocuğun ayaklanması için kutsal güçlerle etkileşime geçmeyi anlatır.
18 Adaldaşmak: “Helalleşmek” anlamına gelir. Etimolojik olarak karşılıklı olarak ad alıp vermek
demektir. Adın başkasına verilmesi anlayışı pek çok Türkçe sözcükte görülen bir durumdur. Örneğin
“Adamak” sözcüğü adını bir amaç için ortaya koymak demektir. Yani adın bir başkasına teslim
edilmesi aslında mecazen kişinin kendisini teslim etmesi demektir. Ve yapacağı şeyi bizzat üstlendiğini
306
ifade eder. Adaldaşma sözcüğü de adların verilmesinin karşılıklı veya birlikte yapılıyor olduğunu
anlatmaktadır. Bu bağlamda Yeminleşmek (karşılıklı ant içmek) manası da bulunur. “Adal” sözcüğün
Arapça “Helal/Halal” ile (baştaki H harfinin düşmesi ve L – D dönüşümü yoluyla) kısmi benzeşimi
sözcüğün Türkçe bir kökten kaynaklanıyor olduğu gerçeğini değiştirmez. Çok büyük bir olasılıkla
geçmişteki biraz daha farklı bir anlamın İslam kültürüne uyarlanması söz konusudur. Bu önceki anlam
ise adlarını birbirlerine vererek söz verme mantığı ile ilgilidir.
19 Adalyol: Arapça kısmi benzeşimle (baştaki H harfinin düşmesi ve L – D dönüşümü yoluyla) Halal-Yol
(Helal-Yol) manası da vardır. Bu bağlamda “Hidayet” anlamına da gelir.
20 Ağalcan: Sözcüğün kökeni dikkate alındığında “ağ ören” veya daha düşük bir olasılıkla “yukarı
hareket eden” anlamı taşır. Evlerdeki zehirsiz örümceği ifade eder. Modern popüler kültürün etkisiyle
Türk Dünyasının bazı yörelerinde halk dilinde kurgusal bir karakter olan “Örümcek Adam”ı ifade
edecek biçimde anlam kaymasına uğramıştır.
21 Ağalçı: Sözcüğün “misafir” ve “hastalık” anlamları da bulunur. Bu bağlamda medyumun iletişime
geçtiği ruhu da ifade ediyor olması da muhtemeldir. 22 Ağan: Sözcüğün asıl anlamı olan Ced (ata) ve Totem (hayvan ruhu) dışında kapı, kayanyıldız gibi
diğer anlamları da bulunmakla birlikte kuvvetli başka bir anlam da yaklaşık olarak “Hazreti” manasını
karşılayan dinsel bir saygı sözüdür. (Bu manası “Ağal” ile benzeşir.)
23 Ağarı: Temiz, saf anlamına gelen sözcük “Ğ” düşmesi (veya uzun ünlünün kısalması) ile “Arı” (rafine,
saf) biçimine dönüşmüştür. 24 Ağas: Değişik Türk şive ve lehçelerinde Ağaz/Ağas/As sözcükleri Sansar, Ağaç Sansarı, Gelincik,
Kakım gibi küçük ve yırtıcı hayvanlar için kullanılır. Türkçe sözlüklerde “Kakım” olarak açıklanan As
sözcüğünün doğru biçimi Ağas’dır. 25 Ağgarın: Gerçekte “Ak” ve “Karın” sözcüklerinin bileşik halidir (Akkarın). Penguenlerin
karınlarındaki beyazlık dikkate alınarak halk ağzınca üretilmiş bir kelimedir. Ancak aktarmada orijinal
biçim olan “Ağgarın” tercih edilmiştir.
26 Ağı: Sözcüğün gözyaşı anlamı Ağ/Ak kökü üzerinden Akmak fiili ile bağlantılıdır. Ayrıca “Şeref” ve
“Servet” manaları da vardır ki, bunlar da Türkçe Ağa kelimesi ile doğrudan ilgilidir. 27 Ağırşak: Sporcu diski, tekerlek diski gibi anlamları bulunur. Ancak gerçekte iplik eğirmeye yarayan
kirmeni ağırlaştırmak için alt ucuna takılan, tahta, kemik ya da metalden yapılmış, ortası delik
yarımküre biçimindeki nesne demektir. Kelime anlamı ise ağırlaştırıcı şey demektir. 28 Ağış: Sözcüğün asıl anlamı yükseliştir. Ancak bazı Hristiyan Türk topluluklarında Hz. İsa’nın göğe
çıkışını ifade etmek için kullanılır. Ağışmak ise göğe çıkmak demek olduğu gibi kuşların göğe
yükselmesini veya buharın yukarıya doğru çıkmasını da ifade eder.
29 Ağıtmak: Göğe / yukarıya atmak manası bulunur. Okun göğe fırlatılmasını ifade ettiği gibi kuşların
göğe salınmasını da anlatır.
307
30 Akalay: Alüminyum anlamına gelen kelime “Ak” ve “Kalay” sözcüklerinin bileşiminden oluşmaktadır
(Ak-kalay). Ancak aradaki “K” sesinin birisi düşmüştür. 31 Akayaz: Kainat (Kozmoz) anlamına gelen sözcüğün kökeni mitolojiktir. “Ak” ve “Ayaz” sözcüklerinin
bileşimidir. Eski Türk halk kültüründe Ayas Han adlı kişilik bir kış tanrısıdır. Ak sözcüğünün kullanımı
gece gökyüzünde görünen yıldızların oluşturduğu beyazlığın karlara benzetilmesi nedeniyledir.
32 Akazan: Sözcüğün kökeni erillik bildiren “Aka” kavramı ile alakalıdır. Erkek isteyen kadın manası
taşır. Bu bağlamda “Abazan” sözcüğünün karşıtı bir manaya sahiptir.
33 Akrar: Eski Türk halk kültüründe bir tür bereket töreni olup, Alevi kültüründeki “İkrar” ile sonradan
benzeşmiştir. Ancak anlayışın köklerinin İslâmiyet öncesi dönemlere kadar uzandığı anlaşılmaktadır.
Arapça “İkrar” sözcüğü karar verme, kabul etme mânâsı taşır. “İkrar Cemi” adı verilen bu törende kişi
kendi rızası ile nefsâni tutkulardan, aşırı isteklerden, geçici arzulardan vazgeçmeyi ve özünü gerçeğe
adayıp doğru yola girmeyi onaylar. Kişi böylece bir anlamda ruhsal olarak arınmaktadır. Hattâ
mecâzen yeniden doğuş olarak algılanır. Aynı zamanda topluluğa giriş için bir kabul törenidir. Eski
Türk halk inançlarındaki “Ak” anlayışının bir sonucu olarak arınma ve temizlenme ile ilişkili olduğu
görülür.
34 Akuna: Sözcüğün kökeni mitolojiktir. Ak ve Ona (Ana) sözcüklerinin bileşiminden oluşur. Ak Ana
eski Türk inançlarında yer alan ve Yaratılış efsanelerinde bahsi geçen Yaratıcı Su Tanrıçasıdır. Henüz
hiçbir şey yaratılmamışken sonsuz suların içinden çıkarak Tanrı Kayra’ya yaratma ilhamını vermiştir.
Başka bir efsânede Tanrı Ülgen’e yaratma emrini vererek sulara tekrar daldığı anlatılır.
35 Ak-Uy: Beyaz Saray (doğrusu Beyaz Ev, İngilizce: “White House”). ABD yönetim binasıdır. 36 Alabuğa: “Ala” sözcüğü karışık renkli olmayı ve bu renklerin ışıldayarak belirmesini ifade eder.
Buğa/Buga ise ejderha manası taşır. Örneğin “Subuğa” kavramı su ejderi anlamına gelir. Alabuğa ise
balinayı tanımlamakta olup büyüklüğünden ve renklerinden dolayı ejderha çağrışımı yapılmaktadır.
Ancak pek çok şivede bu sözcük büyük ırmak balıklarının farklı türleri için kullanılmakta olup hatta
kimi zaman tatlısu levreği gibi küçük türlere dahi isim olarak verilmiştir. Bu bağlamda Alabalık
sözcüğü ile de ilişkilidir. 37 Alaçık: 16 çubukla yapılan konik biçimli basit kulübe. Kamıştan vey tahta sırıklardan yapılan etrafı
açık basit bir yapı olarak da inşa edilir. Üstü çulla örtülerek çadır yerine de kullanılabilir. 38 Alama: Alevi kültüründe Hz. Muhammed’in Ali, Fatma, Hasan ve Hüseyin’i al bir aba ile örttüğüne
inanılır. Bu sözcük daha sonra “Al Aba” anlayışı ile ifade edilmeye başlanmıştır. Ancak Alama kavramı
köklerini eski Türk kültüründen almaktadır ve kızarma, kızıl giysi giyinme anlamları barındırır.
39 Alaş: Kazak ve Kırgızlar için pek çok anlam ifade eden bir kelimedir. Kazakların Alaş Han adlı bir
ataları bulunur. Alaş boyunun kurucusu sayılır ve türbesi (Alaş Han Kümbeti) kutlu bir yer olarak kabul
edilir. İslâmiyet öncesi Türklerin savaşırken “Alaş! Alaş!” diye bağırdıkları bilinmektedir (“Alaştamak”
fiili).
40 Alaşur: Kasvetli hava demek olan sözcüğün oluşumunda iki olasılık vardır. İlk olarak Alaşmak
(karışmak) fiilinden türemiş olması mümkündür ki, bu kuvvetli bir olasılıktır. İkincisi ise Ala (karışık
308
renk) ve Şur (Çur/Çor yani cin, ruhsal varlık) kelimelerinin bileşik hali olabileceğidir. Bu durumda eski
halk inançlarına dayalı bir anlayış söz konusudur. “Alaçor” adlı bir varlığın gökyüzündeki havayı
karıştırması, rengini değiştirmesi düşüncesinin bir ürünüdür. 41 Alavgan: Sözcük mitolojik kökenlidir. Kafkas Nart destanlarında bahsi geçen bir kahramanın adıdır.
Kadın avcısı çapkın kişileri tanımlamakta kullanılır.
42 Alazlama: Kimi lehçelerde “Alazdama” olarak da söylenen kelimeyi ve birbiri ile benzer anlamları
dolayısıyla Alazlamak/Yalazlamak ve Alazdamak/Yalazdamak fiillerini birlikte değerlendirmek daha
uygun görünmektedir. Kavram ateşten geçirme ve tütsü yaparak veya ateş dolaştırarak hastalıkları
tedavi etmek demektir. Bir şeyin üzerinden alev geçirmeyi anlatır. Al/Hal/Gal bağlantısı da dikkate
alınarak Ateş tanrısı Alaz Han ile bağlantılı olduğu sonucuna ulaşılabilir. Belki de Alaz Han’ın yardımı
istenmektedir. Tören başlarken ve tören esnasında “Alas!” veya “Alaz!” diye bağırılması bunun açık
bir göstergesidir. “Alaz” kelimesinin eski Türklerde, İslâmiyet öncesinde “Amin!” mânâsında
kullanıldığı da öne sürülen başka bir görüştür. Bu bağlamda Alaslamak/Alasdamak (“Alas” diye
bağırarak cin kovmak) fiilinin aslında Alazlamak kavramının başka bir söyleyiş biçimi olduğu da
rahatlıkla söylenebilir. Ateşin temizleyici ve sağaltıcı bir unsur olduğu inancının bir sonucu olarak
kırmızı bir bez parçası yakılıp hastanın etrafında dolaştırılır. Tören akşam karanlığında yanan ilk ışıkla
birlikte başlatılır. Cansız nesneler aleve tutulur. Canlı varlıkların ise simgesel olarak, değmeyecek bir
mesafeden üzerinden geçirilerek dolaştırılır. Ateşin, kötü ruhları korkuttuğu ve onları kaçırdığına
inanılır. Şaman, ardıç veya başka türden kutsal sayılan bir ağacın parçasını dumanlı ateşin içerisine
atarak yakar. Azerice’de hastalanmak anlamında kullanılan “Alızdamak” sözü de bu anlayışla
bağlantılıdır. Anadolu Türkçesi’nde ise “Alazlama” sözcüğü kızgın demirle dağlamak/yakmak
anlamında da kullanılmaktadır.
43 Alda: Hile veya desise manasında kullanılan kelime Türkçe Alt sözcüğünden türemiştir. Hile demek
olan “Al” kelimesinin Türkçe mi yoksa Farsça mı olduğu tartışmalıdır. Fakat kesin olan şey Alda
kavramı ile Aldatmak fiili ve ayrıcı bunlardan türeyen, hile yapmak içeriği ile ilgili olmak kaydıyla Ald–
ile başlayan diğer kavramların Türkçe’de aslında “Alt” kavramından türedikleridir. Örneğin; Aldamak
fiilinin aslı Altamak olup karşıdaki kişiyi alta almak demektir. Dikkatle incelendiğinde aynı sonuca hep
ulaşılacaktır. Mesela Aldar/Altar (entrikacı) aslında karşısındakini alt eden, Aldaşmak/Altaşmak
(karşılıklı hile yapmak) ise aslında birbirlerini güreşte veya genel olarak oyunda karşılıklı olarak alta
almak içeriğine sahiptir. Bu konuda Farsça olduğu bile (kırmızı renk anlamı kesin olarak Türkçe’dir,
yalnızca hile/desise manası için) tartışmalı olan “Al” sözcüğüne dayanarak onlarca kavramı Türkçe’nin
dışına itmeye çalışmak son derece yersizdir. Üstelik “Al” sözcüğü günümüzde Türkçe’de bu ikinci
manası (hile, desise anlamında) kullanılmayıp kavramın kendisinin değilde ondan türeyen sözcüklerin
dile yerleştiği iddiası zaten pek de makul değildir. 44 Aldalmak: Günah işlemek manasında kullanılan kavramın kökeninde aslında kişinin kendisini
kandırması anlamı bulunur. 45 Alışpaz: Kişilerin evlenemeyeceği insanları ifade eder. İslam kültürüyle birlikte “Nikah düşmek”
veya tersi manada “Nikah düşmemek” deyimleri ile de anlatılır olmuştur. Sözcük “Alışmaz” olarak da
Türkiye Türkçesi’ne aktarılabilir. Ancak orijinal söyleyiş tercih edilmiştir.
309
46 Alka: Sözcüğün yabani güvercin, gerdan (boyun) ve küpe ve kızıl renk gibi anlamları bulunmaktadır.
Nuh tufanından sonra güvercinin dışarıya salınıp, suların dindiği haberini getirmesi üzerine Hz. Nuh
Peygamber tarafından “alkınması” yani kutsanması ile alakalıdır. Bu öykü yabani güvercinin
evcilleşmesi ile de bağlantılıdır. Sözcük “Karga” ile tezat oluşturur, ki öyküde karga kendisine verilen
görevi yerine getirmemiş ve dışarıya salınınca geri dönmemiştir. Bunun üzerine Hz. Nuh Peygamber
bu kuşa “kargımıştır” yani beddua etmiştir.
47 Alkun: Genellikle mitolojik hikayelerde efsane kahramanlarının veya dinsel menkıbelerde kutlu
kişilerin doğdukları günü tanımlamak için kullanılır. Böylesi günlerde sıradışı olayların veya
mucizelerin gerçekleştiği inancı çok yaygındır. 48 Almana: Savaş Tanrıçası’nın adıdır. Gerçekte “Alma” ve “Ana” sözcüklerinin bileşiminden oluşur. 49 Almata: Savaş Tanrısı’nın adıdır. Gerçekte “Alma” ve “Ata” sözcüklerinin bileşiminden oluşur. 50 Alnamak: Kaynaklarda ufka bakmak, gözetlemek şeklinde açıklanan bu kavram gerçekte eli alna
götürerek ufka doğru bakmaktır. Kelimenin kökünde alın sözcüğü bulunur. Sözcüğün ikinci anlamı ise
dikkatsizlik etmektir.
51 Alvar: Sözcük aslında bileşik bir kelimedir. Almak fiilin emir kipi “Al” ile Vermek fiilinin emir kipi
“Ver” (Ber/Ver/Var/Bar dönüşümü ile) sözcüklerinin bileşiminden oluşmuştur (Albar/Alvar). Diğer bir
olasılık ise sözcüğün ikinci kısmının Barmak/Varmak (ulaşmak, erişmek) fiilinden türemiş olmasıdır. 52 Aman: Fena, şerir, zorlu gibi anlamları bulunan sözcüğün Arapça “Aman” ile ilgisi yoktur. Biçim
benzerliği ve dolaylı yan anlam benzeşmesi tamamen tesadüfidir. Türkçe Yaman sözcüğündeki “Y”
harfinin kaybolması ile ortaya çıkmıştır.
53 Ana: “Valide” anlamına gelen sözcüğün Türkçe kökenli olmadığı iddiası yanlıştır. İlk kez Hititçe’de
kaydedilmiş olması Hititçe (Hint-Avrupa kökenli) olduğunu göstermek yeterli değildir. Hint-Avrupa
kökenli dillerde “An” kökünden türeyen Valide (insanı doğuran kadın) manasında sözcüklere
rastlanmaz. Tam aksine Türkçe kökenli dilerde ve hatta komşu kavimlerin dillerinde benzer
söyleyişlerle yer alır. Hititçe’ye çevre kültürlerden geçmiş olma ihtimali dikkate alınmalıdır. Gerçekte
Hatti (Eti)’ler, Hititler Anadolu’ya gelmeden önce de var olan sonra Hititler ile kaynaşan bir
toplumdur. Ve bu topluma dair edinilmiş bilgiler yeterli değildir. Dillerinin kökeni hakkında yeterli
kaynak yoktur. Üstelik bu durumların hiçbirisi olmasa dahi sözcük en iyi köken uyumunu Türkçe ile
göstermektedir. Anlayış gücü ve zihinsel yeteneklerle de ilgili bir kökten gelir. Eski Türkçe’de Ög/Ök
sözcüğü anne demektir ve aynı zamanda bir kök olan bu kelime eğitmek ve zihinsel faaliyetlerle ilgili
kavramlar türetir. Örneğin; Öğretmek fiili gibi. Benzer bir durum “An” kökü içinde geçerlidir. “Ana”
kelimesinin türediği bu kök zihin ve idrak ile ilgili kelimelere de kaynaklık teşkil eder. Mesela
Anlatmak fiili bu kökten türemiştir. Bu bağlamda ana insana ilk kez birşeyler anlatan kişidir. Ayrıca
Anmak fiili ile bağlantısı dikkate alındığında “Ana” kök anlamı olarak adı anılan kişi demektir.
İstisnalar hariç insan belleğindeki “Anı”larda yer alan ilk canlıdır. Tıpkı Anadolu Türkçesi’nde olduğu
gibi Çuvaşça’da da “Anne” biçimine dönüşmüştür. “Anya” biçimiyle Macarca’da yer alır. Benzeri bir
açıklama için Bkz. Ata. 54 Andamak: Yemin etmek manası taşıyan sözcüğün ikinci anlamı “dikkat etmek”tir. Dolayısıyla
yeminin dikkatle korunması gereken bir kavram olduğu bağalantısı da dolaylı olarak kurulabilir.
310
55 Andaz: Genel olarak hayvanların (at, eşek, öküz) çektiği araçlara bu ad verilir. Örneğin; kağnı, soku
(büyük havan taşı), saban, değirmen taşı gibi. Sözcük hayvan manası barındıran Aň/Ang kökünden
türemiştir. 56 Arak: Rakı, damıtılmış içki, pirinç rakısı gibi anlamları bulunur. Sözcüğün kökeninin Arapça ile
zorlama ilişkilendirilmesi tamamen yersiz olup Türkçe Ayramak (alkolü ayrıştırmak) fiilinden türeyen
Ayrak sözcüğünün farklı bir söyleniş biçimidir. Türkçe Ayran, Araz (süt likörü) gibi kelimeler hep aynı
kökten gelmektedir. Buradan hareketle “Rakı” kelimesinin de baştaki “A” harfinin düşmesiyle “Arakı”
söylenişinden türediğini tespit etmek mümkündür.
57 Aravut: Yeraltındaki büyük denizde yaşadığına inanılan efsanevi devasa balıktır. Ağzı gırtlağının
altında, gözü ise ensesindedir. Belkemiği ters çevrilmiştir. Zincirlerle bağlı tutulur. Başını ve vücudunu
oynatınca depremler olur, tufanlar kopar. O her kıpırdadığında yer titrer. Alt çenesi yere, üst çenesi
göğe değer. Çenelerinden biri yazı ve sıcağı, diğer çenesi ise kışı ve soğuğu getirir. 58 Arcan: Sanskritçe’den Türkçe’ye geçen bu sözcüğün farklı Türk lehçelerinde su ile ilgili farklılaşmış
anlamları vardır. Maden suyu, termal su, kaplıca, ılıca, su kaynağı bunların en başta gelenleridir. Hatta
Altay kültüründe “Arcan İyesi” (su kaynağının koruyucu ruhu) anlayışına dahi rastlanır. Sözcük
Arjan/Arajan/Aryan biçimlerinde de yazılır.
59 Arçımak: Manevi temizlik için tütsü yapılıp, ateş yakılarak kötü ruhların kovulmasıdır. Genellikle
kokulu veya yıldırım çarpmış ağaçların parçaları kullanılır. Bu kokunun ağacın içindeki iyi ruhun bir
sonucu olduğu düşünülür. 60 Arı: Sözcüğün bal yapan böcek (Arapça En-Nahl, İngilizce Bee) anlamı kesinlikle Türkçe olup Aramak
fiili ile ilişkilidir. Saflık, temizlik, rafinelik bildiren ikinci anlam ise Hint-Avrupa dillerindeki “Ari”
kelimesi ile ilişkilendirilir ve gerçekten de en kuvvetli hatta şimdiye dek yapılmı tek tutarlı izahat da
budur. Bu kökün Hint-Avrupa kökenli olduğunde neredeyse hiç şüphe yoktur. Örneğin Batı
dillerindeki “Aryan” Farsça’daki “İran” kavramları bu kelime ile ilişkilendirilir. Bu sözcük Türkçe’ye
Sanskritçe (Eski Hintçe) üzerinden geçmiş olsa dahi büyük bir uyum sağlamış ve kökleşmiştir. Çünkü
Türkçe’de bazen görüldüğü üzere “Ğ” ve peşindeki sesli harfin düşmesi (ya da başka bir yaklaşımla
“Ğ” kullanılmayan lehçelerde uzun ünlü harfin kısalması) ile temizlik bildiren “Ağ” kökünden gelen
Ağar > Ar ve fiil biçimindeki Ağarmak > Armak sözcükleri ile de örtüşür. Buradaki ses düşmesi
Türkçe’de kesinlikle rastlanan ve bilimsel olarak sınıflandırılmış bir ses olayıdır. Tek bir örnek vermek
gerekirkse mitolojideki Orta Asya kültüründe “Ağar Toyun” olarak anılan tanrının adı Kuzey
Türklerinde “Ar Toyon” olarak bilinir. Dolayısıyla “Ağarı” kelimesi de Türkçe’de “Arı” kavramına denk
düşer. Buradan ulaşılacak sonuç, temizlik, saflık bildiren “Ağar/Ağarı” kelimelerinin Türkçe olduğu ve
Hint-Avrupa kökenli “Ari” sözcüğüne sonradan etkileşimle benzediği veya ses düşmesi ile benzeşimin
tamamen tesadüfi olduğudur. Türk dillerindeki “Ağar” ile başlayan sözcükler bu durumu destekler
niteliktedir. 61 Arkay: Türk dillerinin büyük bir kısmında Arkay/Erkey/İrkey sözcükleri “Naz” anlamına gelir. Aynı
şekilde Arkayın/Erkeyin/İrkeyin kelimeleri de nazlı demektir.
311
62 Arkırmak: Diğer tarafa geçmek veya karşıya geçmek olarak verilen ilk anlamın yanında
“Çaprazlamak” manası da bulunur. Irmağı salla geçerken dümdüz değil de akıntını etkisiyle kayarak
çaprazlama gitmek de bu fiille ifade edilir. 63 Arlamak: Temizlemek manasında kullanılan sözcüğün doğru söylenişi “Ağarlamak” biçimindedir.
Ses düşmesi ile aradaki “Ğ” (veya uzun “”) kaybolmuştur. Farsça “Ar” (edep) ile bir ilgisi yoktur. Bu
fiilden türeyen Arlanmak ve Arlatmak fiilleri için de aynı ses olayı geçerlidir ve orijinalleri Ağarlanmak
ve Ağarlatmak olup tamamen Türkçe’dirler. 64 Arsamak: Diş göstermek veya sırıtmak anlamındaki fiil bugüne kadar kökeni bir türlü izah
edilemeyen ve başka dillere atıf yapılmaya çalışılan “Arslan” sözcüğünün de kökenini oluşturur.
Oysaki “ –lan” eki Türkçe’de peç çok hayvanın adının oluşumunda işleve sahiptir (Kaplan, Sırtlan,
Yılan, Baklan, Aplan, Barslan, Caylan, Yamlan, Tulan, Tazlan, Şulan, Kulan, Bavurtlan, Pulan, Çaplan,
Tarlan, Tonuzlan, Bolan). Üstelik “Ars” kelimesi Türkçe’de gelincik (hayvan) manasına gelir ve yine
keskin dişleri bulunan bir canlıdır. 65 Arsanmak: Nazar değmek şeklinde ikinci bir anlam daha bulunmaktadır. Türk mitolojinde “Arsan
Dolay” adlı açgözlü kötü bir ruh bulunur. Sınırsız servete sahiptir. Kötü ruhların bir kısmının önderi
konumundadır. Boynuzlu ve sakallıdır, gölgesi yoktur. Kocaman (veya devasa) bir köpeği vardır. Bu
mitolojik bağlantı üzerinden Arsanmak fiilindeki nazar değmek anlamının aynı zamanda bir
açgözlülüğü ve biriktirme hırsını ifade ettiği, haset etmeyi anlattığı sonucuna da ulaşılabilir.
66 Asar: Çadır anlamına gelen bir sözcüktür. “Asmak” fiili ile alakalı görünür. Ayrıca mitolojide
mecazen tanrıların yaşadığı “Gökyüzü” demektir. Türklerde ve Moğollarda göğün büyük bir çadır
olarak algılanması fikrinin bir başka örneğidir. Çok-tanrılı dinlerin neredeyse tamamında tanrılar
topluluğunun insanlardan uzak bir yerde (genelde göklerdeki bir dağda) yaşadığı inancı yaygındır.
İskandinav mitolojilerinde dahi benzer bir sözcükle “Aesir” şeklinde tanrılar topluluğunu ifade eden
kavramla olan ilişkisi ise net olmamakla birlikte, etimolojik bağlantı uzak görünmektedir. İskandinav
kültürüne Türklerden geçtiği veya tam tersine sözcüğün kuzeyli Avrupa kavimlerinden alındığı
yönünde acele kararlar vermek doğru değildir. Yine benzer biçimde “Asarı” sözcüğü de Tibetçe’de
göksel tanrıları tanımlamakta kullanılır. Moğolca ile coğrafi ilişkisi bulunan Tibetçe’deki bu sözcüğün
bağlantısı da henüz belli değildir. 67 Ata: “Baba” anlamına gelen sözcüğün Türkçe kökenli olmadığı iddiası yanlıştır. Hint-Avrupa kökenli
dillerde “Ad/At” kökünden türeyen Baba/Peder (insanın soyundan geldiği kişi) manasında sözcüklere
rastlanmaz. Tam aksine Türkçe kökenli dilerde ve hatta komşu kavimlerin dillerinde benzer
söyleyişlerle yer alır. Sözcük en iyi köken uyumunu Türkçe ile göstermektedir. Birlik ve üreme ilgili bir
kökten gelir. Eski Türkçe’de Oğ/Og/Ok sözcüğü baba demektir ve aynı zamanda bir kök olan bu
kelime türeyiş ile ilgili kavramlar türetir. Örneğin; Oğamak (yaratmak) fiili gibi. Benzer bir durum
“At/Ad/Ay” kökü içinde geçerlidir. “Ata” kelimesinin türediği bu kök türeyiş, yaratılış ile ilgili
kelimelere kaynaklık teşkil eder. Mesela Ayamak (yaratmak) fiili bu kökten türemiştir. Bu bağlamda
ata insanın türeyişinin müsebbibi olan kişidir. Ayrıca Ad kavramı ile bağlantısı dikkate alındığında
“Ata” kök anlamı olarak insana adını veren kişi (veya adı alınan kişi) demektir. İstisnalar hariç insan
belleğindeki “Anı”larda yer alan ilk canlıdır. Yakutça’da ve Çuvaşça’da “Atte” biçimine dönüşmüştür.
Adda kelimesi Sümerce’de soyundan gelinen kişi, yani baba demektir. “Atya” biçimiyle Macarcada yer
alır. Benzeri bir açıklama için Bkz. Ana.
312
68 Atkarmak: Fiilin Arapça üzerinden aktarılan bir kavramla türetilen Osmanlıca karşılığı olan “Siyaset
yapmak” deyimi de ilginç bir kökensel anlam benzerliğine sahiptir. Arapça’da “Siyaset” sözcüğü
aslında at eğitimi manası taşır. Aynı kökten gelen Seyis kelimesi de at eğiticisi demektir. Türkçe’deki
Atkarmak fiili de benzer bir biçimde At kökünden türemiştir ve geçmiş çağlardaki anlamı büyük
olasılıkla at eğitimi veya at idaresi içeriğine sahiptir. 69 Atyolu: Sözcüğün geçmişteki anlamı atların gidip gelirken oluşturduğu iz nedeniyle ortaya çıkan yol,
yani bir tür patikadır. Günümüzde ise atlıların da trafikte gezebildiği bazı Asya ülkelerinde yolların
atlara atlara ayrılmış olan şeritleri ifade eder. 70 Avar: Rüzgar hortumu anlamına gelen sözcüğün ve bu kökten türeyen hava ile bağlantılı kelimelerin
Arapça/İbranice kökenli “Ava/Awa” (Hava) ile ilgili olduğu düşünülebilir. Gerçekten de bu kökle
alakalı kelimelerin bazıları hava kavramı ile ilişkilidir. Fakat bu durum tamamen tesadüfidir ve
sözcüğün kökeni bütünüyle Türkçe’dir (Ural/Altay bağlantılıdır). Ap/Ab/Av/Ev/Eb/Ep kökü dönmek,
döndürmek, çevirmek, çevrilmek, kıvrılmak anlamlarını barındırır. Ses değişimi ile ortaya çıkan
Avarmak (Değirmen döndürmek) fiili de yine döndürülerek kullanılan bir aracı ifade etmektedir. 71 Avay: Türk kültüründe büyüklerle konuşulurken büyüğün adının yüzüne söylenmesi ayıp sayılır.
Bunun yerine erkeklerde “Ata, Ağa” gibi akrabalık belirten sözcüklerin kullanılması gerekir. Hatta
bazen daha katı uygulamalarda ismin bir tamlamanın içerisinde bile (örneğin “Ahmet Amca” gibi)
kullanılması uygun bulunmaz. Bu nedenle konuşan kişiyle arasında bir akrabalık bağı bulunmuyor olsa
bile büyük erkeklere “Abay/Avay” diye hitap edilmesi tercih edilir. Aynı kökten türeyen Avayma ise
erkek büyüğe karşı adını telaffuz etmeden saygılı hitap etme manasına gelir.
72 Avaylamak: Yaşça büyük erkeklerle hürmetli konuşmak (“Abay” diyerek konuşmak) demektir. Türk
halk kültüründe büyüğün adı yüzüne söylenmez. Saygısızlık olarak algılanır.
73 Avlu: Hangi dile ait olduğu bilinmeyen, hangi kökenden kaynaklandığı ispatlanamayan, pek çok
iddianın öne sürüldüğü, farklı pek çok dilin köken olarak gösterildiği bir sözcüktür. Söyleyiş farkları ile
Köy (Avul/Awul), Ön bahçe (Avlu/Awlu) veya hayvan barınağı (Ağıl) anlamları taşıyan kelimelerin aynı
kökten mi geldikleri, aynı kelimenin farklı söyleyiş biçimlerinin ortaya çıkışı ile anlamlarının
farklılaşmış mı olduğu, yoksa farklı dillerdeki benzer kelimelerin benzerlikleri nedeniyle birbirlerinin
yerine mi kullanıldığı belli olmayıp hepsi birbirine karıştırılmış durumdadır. Ağal/Ağıl/Ağul/Awul/Avul
ve Avlu/Awlu/Ağlu/Ağula/Awula/Avula/Avla söz dizisi ile Ayıl/Ayul kelimeleri için Farsça, Yunanca,
Ermenice ve Moğolca, Türkçe hatta Arapça kökenli olduğu iddiaları ortaya atılmış ve bu dillerdeki
kullanımları gerekçe olarak gösterilmiştir. Hatta gülünç denecek bir biçimde Arapça “Aile” kelimesi ile
dahi ilişkilendirilmiştir. Kesin olan bir şey varsa bu iddiaların hiçbirinin ispatlanamamış olduğudur. Bu
nedenli Türkçe’ye de en az diğer diller kadar aittir. Yukarıda sıralanan sözcük dizilerinin tamamındaki
Türkçe köklerde etrafını çevirmek manası vardır. Şu ana kadar yapılmış en tutarlı açıklama da budur.
Üç sözcüğün veya üç anlamın üçü de Türkçe’dir. 74 Avrama: Tekerlekli sandalye demektir. Evremek/Avramak (dönmek) fiilinden türemiştir. Asıl anlamı
“dönüş” demektir. Avramak fiilinin kurtarmak anlamı da tekerlekli sandalye ile uyumludur.
Avrama/Avraba kavramı tekerleğin dönüşü ile alakalıdır ve “Araba” sözcüğünün de kökenini
oluşturur. Araba kelimesinin kökeni hakkında onlarca tutarsız, saçma, dayanağı olmayan iddia
313
türetilmiş ve özellikle de Arapça bir köke bağlanmaya çalışılmıştır. Buna karşın Arapça’da kelime
kökünde hareket edişle ilgili bir anlama rastlanmadığı halde ısrarla sözcüğün Türkçe olmadığı
ispatlanmaya çalışılmıştır. Oysaki açıklama çok basittir; Avrama/Avraba/Araba dönüşümünde
görüleceği üzere Av/Ev kökü Türkçe’de dönüş, hız ve hareket ediş bildirir. “Avraba” sözcüğü katışıksız
Türkçe olup dönen nesne anlamı içerir. Eski çağlarda arabaların tekerleklerinin (örneğin kağnılarda
olduğu gibi) yeterince büyük olduğu dikkate alınırsa gereksiz yere başka dillerde gülünç kökenler
arama çabalarına da lüzum kalmayacaktır. “Ara” ve “Araç” sözcükleri ile aynı kökten geliyor olmasını
da tesadüfi olarak görmek yine başka bir gerçeği göz ardı etmeye çalışmaktır. 75 Avran: Pide fırını manasına gelen sözcük aslında tam olarak ejderha demektir. Ağzını açmış olarak
atılan herşeyi (yakılan odunları, pişmek için içeri kürekle sürülen hamurları) yutan bir ejderhaya
benzetilen pide fırını aynı zamanda içerisinde görülen kızıllıklar nedeniyle ağzından ateş saçma motifi
ile de tutarlılık gösterir.
76 Avru: Türkçe’deki Ağrı sözcüğü ile doğrudan bağlantılıdır. Hatta sözcüğün farklı bir söyleniş
biçimidir. Ancak anlam genişlemesi ile “Hastalık” manası taşır olmuştur. Bu nedenle orijinal söyleyiş
biçimi korunarak sözlüğe dahil edilmiştir. 77 Avzarmak: Sözcüğün doğru biçimi Ağzarmak olmalıdır. Avzar/Awzar/Ağzar kelimesi Yular demektir.
Dolayısıyla “Yönlendirmek” olarak verilen mana bu düzeltme ile aslında Yuları kullanarak hayvanı
yönlendirmek/idare etmek şeklinde olacaktır. 78 Ayalar: Hayırsever ruhların veya meleklerin genel adıdır. Çoğunlukla gökyüzünde yaşarlar. 17 farklı
iyicil ruh kategorisinin tamamını anlatır. Bu ruhlar yeryüzündeki tüm yaratıcılığın, bereketin, sevginin
ve sevincin kaynağıdırlar. Ayamak (kayırmak, korumak) fiili ile aynı kökten gelir. Aya kelimesi
Moğolca’da iyilik, müzik, ezgi anlamını da içerir. Karşıtı “Azalar”dır.
79 Ayamak: Türkçe’deki en çok anlama sahip olan fiillerden birisidir. Seyahat etmek, yaya yürümek,
lakap takmak, merhamet etmek, beste yapmak, hürmet etmek, doğan çocuğu korumak, himaye
etmek gibi pek çok manayı bünyesinde barındırır. Ayak sözcüğünün kökeni de bu fiildir.
80 Ayat: “Avlu” (ön bahçe) demek olan sözcüğün Farsça olduğu iddiası yetersiz bilgiye dayalıdır. Tersini
öne sürecek Türkçe kökenli olduğu iddiasının da elbetteki ispatlanması gerekir. Fakat bununla ilgili de
yeterli veri mevcut değildir. Türkçe Ay kökünün içerisinde bir yerin etrafını çevirmek manası da
bulunmaktadır. Sözcük “Hayat” olarak da söylenir. 81 Ayavgan: Kafkas kültüründe doğayı koruma haftası (21-28 Haziran) olarak kutlanır. “Ayav” sözcüğü
merhamet ve doğumun ilk haftası anlamları taşır. “Ayanmak” fiili merhamet etmek ve Ayavçan ise
merhametli demektir. 82 Ayazma: Türkçe’de Zemheri veya Zemheri Gecesi anlamına gelir. Rum / Yunan kültüründen geçen
“Hagiasma/Hajasma” sözcüğü Türkçe okunuş kolaylığına uygun olarak Ayazma şeklinde telaffuz
edilmiştir. Rumca’daki bu kelime içmece, şifalı su, kutsal çeşme suyu manası taşır.
83 Ayımak: Dehşet duymak, paniklemek, korkmak gibi anlamlara gelen fiil Türkçe’deki “Ayı”
sözcüğünün de kökenini oluşturur.
314
84 Aylanu: Bir kişinin başkasının yerine ölmeyi kabul etmesidir ve en yetkin örneği Deli Dumrul
öyküsünde yer alır. Azrail’e Deli Dumrul’un yerine canını vermeyi karısı kabul eder. Anlatılan insanın
ne kadar özveri ve erdem sahibi olduğunun ilahi güç tarafından ölçülmesidir. İnsanın gerektiğinde
ailesi uğruna canından vazgeçip geçemeyeceği sınanır. 85 Ayna: Civar, etraf demektir. Bu ilk mana Aynamak (dönmek) ve Aynalmak (çevrilmek) fiilleri ile aynı
kökten gelir. Sözcüğün “Şeytan Yuvası” anlamı yalnızca Farsça kökenli Ayna (yansıtıcı nesne)
kavramının gizemli veya büyülü bir nesne olarak görülmesi ile ilgili değil, aynı zamanda Türk
mitolojisindeki (ve tamamen Türkçe kökenli) Azna/Ayna (Şeytani varlık) sözcüğü ile de doğrudan
bağlantılıdır. 86 Ayoz: Aziz, evliya, ermiş anlamına gelen bir kelimedir. Etimolojisi eldeki verilerle tam olarak tespit
edilememiş olmakla birlikte Moldavca veya yakın kültürlerden Grekçe (Yunanca) etkisiyle
Türkçeleşmiş olduğu kanaatine varılabilir. “Hagios/Ajos” sözcüğü Rum/Grek kültüründe kutsallık
bildirir. Örneğin: “Hagia Sophia” (Ayasofya) kelimesi Azize Sofya demektir.
87 Ayrak: Özelde “Alkol” genel olarak ise damıtılmış sıvı, ayrıştırılmış süt ürünü gibi anlamları bulunur.
Türkçe Ayramak (ayrıştırmak) fiilinden türeyen kelime “Arak” (rakı) sözcüğüne de kaynak teşkil eder.
Türkçe Ayran, Araz (süt likörü) gibi kelimeler hep aynı kökten gelmektedir. 88 Aytar: Ultimatom anlamına gelen kelimenin Anadolu Türkçesi’nde günlük dilde birisine çok kızmak,
sinirlenmek, terslenmek manasında “Atar yapmak” veya “Atarlanmak” biçimlerinde kullanılan “Atar”
kavramı ile ilgisi bulunmaktadır. Hatta basit bir ses dönüşümü ile aynı sözcükler olduğu bile rahatlıkla
söylenebilir. Ayrıca Asya Türkçesi’ndeki “Aydar” kelimesi davet anlamına geldiği gibi nezaketsiz söz /
davranış manası da içerir. “Aydarlamak / Aytarlamak” ise ültimatom vermek, davet etmek, nota
(uyarı) vermek, celp göndermek gibi anlamlara sahiptir.
89 Ayzıt: Güzellik tanrıçasıdır. Bir anlamda Yunan/Grek kültüründeki Venüs’e (Roma mitolojisindeki
Afrodit’e) eşdeğerdir. Ancak kendine özgü özellikleri vardır. Ongunu (totemi) kuğudur. Kuğular bu
nedenle kutsal sayılır ve dokunulmaz. Gümüş tüylü bir kısrak biçimine bürünebilir ve gökten
yeryüzüne bu şekilde iner. Ormanlarda dolaşmayı sever. Ak bir kalpağı (başlığı), çıplak omuzlarında ak
bir atkısı vardır. Ayzıt’ın kızları vardır. Onlar da kuğu kılığına bürünebilirler. Ayzıt’ın kızları büyülü
beyaz bir tülü giyindiklerinde kuğuya dönüşürler. Kelime anlamı Ay gibi parlak olan demektir.
90 Azak: Yaklaşık 75 santimetrelik bir ölçüdür. Kavram “Ayak” sözcüğünün farklı bir söyleniş biçimidir
(“Y-Z” dönüşümü ile). Ancak burada kastedilen bir ayak ölçüsü değil, adım ölçüsüdür. 91 Azalar: Yeraltındaki karanlık yurtlarında yaşadığına inanılan kötücül ruhların ve kötü varlıkların
tamamına verilen bir addır. Oyratlar’da 13 farklı kötücül ruh kategorisinin tamamını anlatır. Azar
sözcüğü de yine bu kavrama bağlıdır ve Azarlamak fiili de buradan türemiştir. Bir insanı Azarlamak
(kızgın bir biçimde kötü veyâ sert sözler söylemek) aslında onun üzerine kötü ruhları çağırmak mânâsı
kötü ruhları göndermek demektir. Eski Moğolca Ad/Ada, eski Türkçe Ada/Aza sözcükleri tehlike ifâde
eder. Azman kelimesi vahşî hayvanları tanımlar. Karşıtı “Ayalar”dır. 92 Azar: “Azeri” Türklerini tanımlamak için kullanılır. “Hazar” sözcüğündeki “H” harfinin düşmesiyle
oluşmuştur. Tarihte yaklaşık olarak aynı bölgede yaşamış bir Türk kavmi olan Hazar’ların adından
315
kaynaklanır. Hazarı/Azarı söyleyişi daha sonra “Azeri” biçimin almıştır. Ülkenin adından ise
Hazarya/Azarya biçiminde bahsedilir. 93 Azdağan: Fars kültüründeki Ajdaha/Azdaka (Ejderha) ile doğrudan alakalı olduğu açıktır. Kavramın
etkileşimle belirli bir oranda Türkçeleşmiş olduğu söylenebilir. Türkçe Aç/Aş/Aj/Az kökü (Aşmak,
Azmak, Aç) ile de uyumlu görünmektedir.
94 Azmıç: Halk inancında bir yol cinidir. Aldatıcı bir yaratıktır. Tek başına yola çıkan insanları kandırıp
götüren ve kaybeden kötü ruhtur. İnsanları kandırmak için her türlü kılığa girer. Bir insana en sevdiği
kişi veyâ yakınları (akrabaları, dostları, arkadaşları) gibi gözükebilir. Tanıdığı birisinin sesiyle yolcuya
seslenir. Eğer bu sesi duyan kişi geriye dönüp bakarsa onu alır götürür ve kaybeder. Böylece insanları
peşine takıp azıtarak (yolunu şaşırtarak), dağa, uçuruma, ırmağa götürüp, buralara düşürerek
ölmesine neden olur. Sözcük anlamı yol şaşırtan ve bırakıp kaçan demektir. Azdıran yani yoldan
çıkaran anlamına gelir. Anadolu’da Azıtmak fiili, ıssız bir yerde bırakıp kaçmak demektir. Örneğin;
“Köpeği azıtmak” gibi. 95 Aznamak: Küfretmek olarak açıklanan sözcüğün aslında gerçek anlamı Şeytanın adını söyleyerek
sövmek demektir. Örneğin: “Lanet Şeytan!” veya “Şeytan görsün yüzünü” gibi.
96 Bağatur: “Kahraman” anlamına gelen Türkçe/Moğolca kökenli sözcük Farsça’da Bahadır biçimine
dönüşerek Türkçe’ye tekrar geçmiştir. Türk ve Moğol dillerinde onursal bir unvandır. Cengaverler,
komutanlar ve destan kahramanları için kullanılır. Örneğin Moğolya’nın Başkenti Ulanbatur (Ulağan
Bağatur)’un adının anlamı “Kızıl Kahraman” demektir. Bu isim her ne kadar sosyalist rejim tarafından
koyulmuş olsa da, Moğol târihiyle de bağlantılıdır. Slav kökenli dillere de değişik söyleyişlerle
geçmiştir. 97 Bağbagay: Megachiroptera (Büyük yarasalar) türü yarasalar için kullanılan bir sözcüktür. Bazı
şivelerde ise türü ne olursa olsun Kara Yarasaları tanımlar. Modern popüler kültürün etkisiyle Türk
Dünyasının bazı yörelerinde halk dilinde kurgusal bir karakter olan “Yarasa Adam”ı ifade edecek
biçimde anlam kaymasına uğramıştır. “Bavbagay/Bawbagay” olarak da söylenir. Sözcüğün ilk kısmı
Bağlanmak fiili, ikinci kısmı ise Bağa/Baga (örtü, kabuk) sözcüğü ile ilgili görünmektedir.
98 Bağılçak: Beşikteki çocuğun düşmemesi için üzerinden geçirilen ipliğe, salıncağın önüne bağlanan
sicime veya küçük çocukların ayağını annesinin / babasının ayağına bağlayan önlem ipine verilen
isimdir. Daha sonra anlam kayması/genişlemesi ile “Emniyet kemeri” manasındak kullanılır olmuştur.
99 Bahça: Anadolu Türkçesi’ndeki Bahçe (Azerice Bağça) sözcüğünün kökeni Farsça’daki “Bağ” (üzüm
bahçesi) sözcüğü ile ilişkilendirilir. Ancak “Bağ” kelimesinin de Türkçe’den Farsça’ya geçmiş olması
olasılığı asla dikkate alınmamaktadır. Türkçe-Moğolca kökenli “Bağamak” fiili duvar örmek, bir yerin
etrafını çevirmek manalarına gelir. Ayrıca “Bağ” sözcüğü Farsça olsa bile “Bakça/Bahça/Bağça”
kelimesinin Türkçe’de tamamen bağımsız olarak “Bağ/Bak” kökünden türemiş olma olasılığı çok
yüksektir. Çünkü bu sözcüğün farklı söylenişlerle neredeyse tüm Türk dillerine Farsça’dan geçmesi
mümkün görünmemektedir. Mantıklı olan daha eski dönemlerde tek bir kaynaktan (Ana Türkçe’den)
tüm lehçe ve şivelere yayılmış olmasıdır. Etrafı bağlanarak çevrilen yer veya bakılarak korunan yer
anlamı Türkçe’ye daha yakın durmaktadır.
316
100 Bahşı: Değişik Türk lehçelerinde Baksı, Bahçı, Bağşı, Bahsı, Bahşi, Bagşi, Bahçı olarak söylenen
kelime destan anlatıcısı, kam (şaman), büyücü mânâlarında kullanılır. Aslında Kam (şaman)
kavramından bile daha geniş kapsamlıdır. Bilge, öğretmen, saz şairi, şaman, ozan, ermiş, halk hekimi,
efsuncu, falcı, kahin anlamlarının tamamını tek başına bünyesinde barındırır. Bunlar ilerleyen
çağlarda ayrışıp farklı toplumlara göre değişen bazı kısımlar içerik dışı kalmıştır. Halk ozan (âşık,
müzisyen) yönü de kimi zaman ön plana çıkabilir. Geleneksel yöntemlere dayalı halk hekimliği
yapabilir, bitkisel ilaç hazırlayabilir. Büyülü sözlerle kötü ruhları kovar. Türk söylencelerinde Irkıl Ata
ilk bakşıdır. Budizm ve Lamaizm ile birlikte Budist Rahip ve Lamaist Rahip anlamlarına da
genişlemiştir. Her boyun bahşıları, halk destanlarını kuşaktan kuşağa aktarmışlardır. Çince kökenli bir
sözcük olduğu yanlış bir tespittir. Çince’de benzeşen kelimeler bulunmakla birlikte hangi dilden
diğerine geçtiği net olmadığı gibi belirli bir oranda ortak kökleri bulunan dillerdeki bu tür
benzerliklerin de bulunması doğaldır. Üstelik bu türden benzerliklere sahip kelimelerin etkileşimle
biçim veya anlam kaymasına uğraması da sıklıkla rastlanan bir durumdur. Türkçe Bak/Bag/Bağ/Bah
kökünden türemiştir. 101 Bakalamak: Bağa > Baka kelimesi Kurbağa, Kaplumbağa, Tosbağa gibi hayvanların sert veya kuru
kabuklarını ya da derilerini tanımlar. Ayrıca bazen bu hayvanların adı olarak da kullanılır.
Bakalamak/Makalamak fiili de kaplumbağa gibi sürünmeyi anlatır ve genelde de bebeklerin
emeklemesini ifade eder. 102 Balmak: Duvar örmek manasındaki fiilin kökeni ile ilgili iki izahat yapılabilir. İlk olarak Bal/Pal kökü
Türkçe’de koyu, kıvamlı akışkanlık bildirir. “Bal” sözcüğü arının ürettiği tatlı koyu akışkan besini
tanımlar. Pal kelimesi ise çamur manası taşır. “Balık” kavramı da yine sıvının veya çamurun içinde
hareket eden canlı demektir. Çok büyük olasılıkla kelime erken dönemlerde çamurun içine saklanan
ırmak balıklarını tanımlamak için kullanılmıştır. Yeri gelmişken ifade etmekte fayda vardır ki, burada
bahsedilen sözcüklerin tamamı (Balmak, Bal, Balık) Türk-Moğol dilbirliğine aittir. Moğolca’dır diye
atılamayacakları gibi bu dilbirliğinden başka bir yerde köken aramak da balığın suya ait olmadığını
söylemek kadar gereksiz bir tartışmadır. İkinci olasılık ise Türkçe’de rastlanan “Ğ” düşmesi (veya uzun
ünlünün kısalması) ile Bağal > Bal dönüşümü sonucu ortaya çıkmış olabileceğidir. 103 Banlamak: “İlan etmek” demek olan sözcük eski metinlerde “Ezan okumak” anlamında da
kullanılır. İlan etmek demek olan ilk anlamın “Ban” (levha) sözcüğü ile bağlantısı net değildir. Üstelik
levha anlamında kullanılan “Ban” sözcüğünün kökeni de net değildir. Buna karşın ikinci mananın
(Ezan okumak) ise Farsça kökenli olduğu neredeyse kesin gibidir. “Ban/Baň” kelimesi Farsça’da
“Horoz Ötüşü” anlamına gelirken İslamiyet’le birlikte “Ezan” anlamında da kullanılmaya başlanmıştır.
Banlamak fiili de “Horoz ötmek” manasının yanısıra “Ezan okumak” anlamını da karşılamıştır.
Türkçe’ye de bu ikinci mana ile geçmiştir. 104 Bar: İlah anlamına gelen sözcük Türkçe’de çok sık görüldüğü üzere “B-V” dönüşümü ile (Bar/Var)
kökünden türemiştir. Var olan demektir. Arapça “Rab” sözcüğünü çağrıştırması (hatta tersten
okunuşu olması) tesadüftür. Farsça’ya Türkçe’den geçmiştir. 105 Bataçı: Sözcüğün mitolojide kullanılan bir isim olmasını da dikkate almak gerekmektedir. Bataçı
Han, Moğolların soy atası olarak görülür. Erkek kurt ile dişi geyiğin oğludur. Bata sözcüğü “Nimet”
verme, “Taziye” ölü evi ziyareti gibi anlamlar içerir. Moğolca kelime kökünde sağlamlık, güçlülük
317
anlamları bulunur. Moğolca “Batçulamak” fiili ülkenin güvenliğini artırmak anlamına gelir.
“Batçumak” ise sağlamlaşmak, dayanıklı hale gelmek demektir.
106 Bav: İçi boşaltılarak kuru ot veya saman doldurulup, bazen doğal kimyevi maddeler sürülerek
kurutulmuş hayvanları veya yapılan işlemi tanımlar. Bunlarla ava alıştırılacak olan yırtıcı kuşlar eğitilir.
Sözcük bu nedenle bazen de bu tür doldurulmuş hayvanlarla yapılan ava alıştırma eğitimi için de
kullanılır. “Bavul” sözcüğü de içi doldurulmuş hayvanların daha uzun süre korunabilmesi için bir tür
mumyalanma işlemine tabi tutulmuş olanlarını ifade eder. Kelimenin Fransızca “Bavul” (çanta)
sözcüğü ile ispatlanmış herhangi bir ilgisi yoktur. Ancak ilginç bir biçimde özellikle deriden ve içi
doldurulup boşaltılabilen bir nesne olması toplumsal ortak bilinçte bir çağrışım yapmış olduğu için
son derece yaygınlaşarak çoğu zaman Türkçe bir sözcük olduğu bile zannedilmiştir.
107 Baya: “Medya” anlamına gelen kelime BAsın ve YAyın sözcüklerinin kısaltılarak birleştirilmiş halidir.
Sözcüğün daha önce, evvelce anlamı da bu ikinci türetilmiş anlam ile belirli bir oranda uyumludur.
Daha önce olan biten şeylerin haberlerini veren kuruluşları tanımlar. 108 Bayan: Hanımefendi anlamında kullanılan sözcüğün Cumhuriyetin İlanı’ndan sonra Dil Devrimi ile
birlikte uydurulmuş bir kelime olduğu iddiaları doğru değildir, aslında bu iddianın kendisi tümüyle
uydurmadır. Eski Türkçe’deki “Bayın” (kadın) sözcüğü Türkiye Türkçesi’ne uyarlanarak yeniden
kullanıma sokulmuştur. 109 Bayartay: “Teşekkürler” manasını karşılayan kavramın şükran bildirme anlamının yanında Festival,
Karnaval veya Bayram manaları da bulunur. Fakat bu anlamlar “B-P” dönüşümü ile ortaya çıkan
“Payartay” sözcüğünün içeriğinde mevcuttur.
110 Bayçura: Bay ve Çura sözcüklerinin bileşik halidir. Bay kelimesi zenginlik bildirir. Çura ise “Çor”
sözcüğü ile alakalı olup hayalet, cin, ruh gibi soyut varlık bildiren anlamlar taşır. Bayçura’nın evde
yaşayan bir cin olduğuna ve bulunduğu eve bereket getirdiğine inanılır. Bayçura’yı kızdıracak şeyler
yapılıp evi terketmesine neden olunduğunda o eve uğursuzluk geleceği inanışı da bulunur.
111 Bazulamak: “Uzun hava okumak” olarak genişlemiş olan anlam aslında özellikle de doğadan taklit
yoluyla develerin böğürmesi, kesilen hayvanların bağırmasını tanımlamak için kullanılmıştır. Daha
sonradan benzetme veya çağrışım ile acıklı türkü okumak, yanık sesle koşma söylemek, ağıt okumak
anlamlarında da kullanılır olmuştur. Bazulamak/Bozulamak/Buzulamak/Muzulamak/Mozulamak
fiilleri ile Buzlamak/Bozlamak/Mozlamak fiilleri bu bağlamda birbiri ile ilişkilidir. Bazula/Mazula (uzun
hava) ve Bazulak/Bozulak/Bozlak kelimeleri de yine buradan türemiştir. 112 Begüm: Hükümdariçe veya Prenses manası taşır. Bey/Beg/Beğ sözcüğünün dişil biçimidir.
Türkçe’de dişil sözcükler türetmek için kullanılan bir yol (çok sık olmasa da) “–ım/–im” ekidir.
Örneğin: Han ve Hanım (Kral ve Kraliçe).
113 Belemen: Gözle görülmeyen ruhsal varlık anlamına gelmektedir. Kökenini halk kültüründen alır.
Ancak popüler modern kültürün etkisiyle “Görünmez Adam/Kadın” figürü için kullanılır hale gelmiştir.
114 Berne: Sonradan katılan şey olarak yapılan izahat aslında bir genellemedir. Özelde sürüye
sonradan katılan hayvan için kullanılan bir tabirdir. Bernek sözcüğü de benzer bir anlama sahip olup
misafir öğrenci veya sınıfa sonradan katılan öğrenci demektir. Sonradan katılmak şeklinde tanımlanan
318
Bernemek fiili de aslında hayvanlar için sürüye sonradan katılmak veya insanlar için bir topluluğa
sonradan girmek manasında kullanılır. Berneşmek ise sürülerden veya sürü dışındaki bir ahırdan
karşılıklı olarak hayvan değiştokuş etmek demektir. 115 Betizmek: “Poz vermek” anlamında kullanılan fiilin kök anlamı tam olarak heykel gibi durmak
demektir. “Bediz” sözcüğü “Heykel” manasına gelmektedir. Bu sözcüğün farklı bir söylenişi olan
“Betiz” ise “Poz” demek olup yine tam manası heykel gibi kımıltısız duruş anlamı taşır. 116 Beyde: Birinci dereceden prens anlamına gelir. Asya Türk topluluklarındaki çevre kültürlerin etkisi
görülür. Mei-dei (Mete) sözcüğünü anımsatmaktadır. Ancak yeterli tarihsel ve etimolojik veri olmadığı
için aralarındaki ilişkiyi ispatlamak için benzerlik yeterli değildir.
117 Beyle: Üçüncü dereceden prens anlamına gelir. Beyze ise dördüncü derece prens demektir. Her iki
sözcüğe de Mançu kaynaklarında da rastlanmaktadır. Çevre dillere Türkçe’den geçmiş olma olasılığı
çok yüksektir.
118 Beyrem: “Meryem” özel adının Türkçeleşmiş halidir. İbrânice “Miriam” ismi, Arapça üzerinden
aynen bu dildeki Meryem biçimiyle dilimize geçmiştir. (Türkçe’de bâzen halk ağzında bu isim yanlış bir
telaffuzla “R” ve “Y” harfleri yer değiştirerek Meyrem olarak da söylenir.) Türkçe’de zaten var olan
“Beyrem” kelimesi İslamiyet’in etkisi ile Meryem adı ile özdeşleşmiştir. Ancak sözcüğün kökenini çok
daha eski çağlardan aldığı bir gerçektir. Kelime Tatarca’da birebir “Bayram” demektir.
119 Beyterek: Yerle göğü birbirine bağladığına inanılan efsanevi kutlu ağaçtır. Türk halk kültürü
içerisinde evlerin avlularında yer alan direklere Beyterek ile ilişkilendirildiği için özel bir önem verilir.
Bunların başında çoğunlukla tahtadan bir atbaşı simgesi yer alır. “Terek” kelimesi, ağaç, kavak ağacı,
direk gibi anlam taşımaktadır. Beyterek ile ilgili pek çok efsane bulunur. 120 Biçig: Genel olarak kutsal kitap manası taşır. Özelde ise Kalmukların kutsal kitabını ifade eder.
Manas destanında “Biçik” kelimesi Kalmuklarla ilgili olarak kutsal kitap karşılığı kullanılır. “Biçik”
sözcüğünün diğer anlamı ise Yazı demektir. “Biçim” kelimesi ile aynı kökten gelen sözcüğün ortaya
çıkış biçimi aslında resim yazısı ile alakalıdır. Çin alfabesi şekiller üzerine kurulu olup bunların tıpkı bir
resim gibi fırça ile çizilmeleri, en azından estetik bir sanat olarak günümüzde dahi yaygındır. Tarihin
esik dönemlerinde Türklerin de komşu Çin kültüründeki yazıyı ilk gördüklerinde bunu resimle (biçim)
ilgili sözcüklerle ifade etmiş olmaları son derece doğaldır. Ayrıca Çince “Pi” kavramının da resim ve
fırça ile ilgili olması benzeşime (hatta sadece bir çağrışıma) neden olmuş olabilir. Ancak sözcüğün
doğrudan Çince olduğunu öne sürmek doğru bir yaklaşım değildir.
121 Bitig: Kitap anlamına gelen sözcüğün Türkçe olmadığı iddiası doğru değildir. Çok basit bir ses
dönüşümü ile Biçim/Bitim, Biçik/Bitik, Biçimek/Bitimek kelimeleri hep aynı kökten gelir ve Biç/Bit/Pit
kökünde şekil çizmek manası bulunur. Eski çağlarda yazıların resim esasına dayalı olduğu göz önüne
alındığı takdirde Türkçe’deki Biçim (şekil) sözcüğünün de aynı zamanda harf manası taşımasının hiç de
şaşırtıcı olmadığı görülecektir.
122 Bitir: İftar anlamına gelir. Şahsi kanaat olarak ilk akla gelen yorum Arapça “Vitr/Vitir” sözcüğü ile
etkileşimi olduğudur. Ancak daha sonra bu yorumun acele olduğu görüşüne varılmıştır. Çünkü
aslında göz önüne alınması gereken çok basit bir gerçek vardır, İftar vakti ile Vitir vakti birbirinden
farklıdır ve birbirlerine karıştırılamayacak kadar yeterli zaman farkı vardır.
319
123 Boğta: Özel bir tür kadın şapkasıdır. Erkek tarafından hediye edilen bu şapkayı kızlar nişan simgesi
olarak takarlar. Böylece kızların nişanlı oldukları dışarıda başkaları tarafından da anlaşılır.
Boğtalanmak fiili de kadının şapka takması anlamına geldiği gibi nişanlanmak manası da taşır. Ayrıca
sözcüğün Boğda (çeyiz bohçası) sözcüğü ile olan etimolojik bağlantısı da dikkate değerdir.
124 Borarmak: Sözcüğün “Grileşmek” anlamı yerine biraz daha uzak olan “Morarmak” anlamı tercih
edilmiştir. Çünkü birinci anlam her ne kadar “R-Z” dönüşümü ile Bozarmak/Borarmak bağlantısıyla
kavramsal olarak Boz (Gri) renk manasına daha yakın dursa da, aslında biçim olarak “B-M” dönüşümü
ile “Mor” renk anlamıyla da doğrudan ilgilidir. Örneğin kolun veya bacağın bir yere çarpılması ile
oluşan berelenmedeki renk dönüşümü “Borarmak” fiili ile ifade edilir ki, deride siyaha çalan bir renk
ortaya çıkması kavramın tam izahatını verir. 125 Borşak: Aslında “Burçak” sözcüğünün farklı bir söyleyişi olduğu halde anlam da farklılaşmış olduğu
için bu biçim tercih edilmiştir. Burçak/Burşak/Borşak/Porşak/Porçak sözcüğü pek çok lehçe ve şivede
bezelye, bakla, nohut veya benzeri bitkileri ifade eder. 126 Boyna: Asıl anlamı nine olan sözcüğün çok ilginç ikinci bir anlamı daha bulunmaktadır. Kuyruk
bırakmış, kuyruğu kopmuş kertenkeleye de “Boyna” denilir. “Boynamak” fiili de kibirlenmek,
gururlanmak, diklenmek anlamlarına geldiği gibi kertenkelenin kuyruk bırakması için de kullanılır.
127 Bögeymek: “İtaat etmek” olarak açıklanan sözcüğün tam açıklaması aslında ruhun (ruhsal varlığın)
şamana itaat etmesi demektir. Aynı şekilde “İtaat ettirmek” olarak derlenmiş olan Bögeytmek fiili de
şamanın ruhları kendisine itaat ettirmesi anlamına gelmektedir. 128 Bökü: Hekim, tabip gibi anlamları bulunan kavram “Böge” (şaman) kelimesi ile doğrudan alakalıdır.
İlkel topluluklarda şaman aynı zamanda ilaç yapan, hastalıkları sağaltan bir kişi olmasının bir sonucu
olarak doktor olarak da algılanmıştır. Hatta tabiplik şamandan ayrışarak ortaya çıkmıştır. 129 Börek: İçerisine et, sebze veya peynir gibi malzemeler koyularak kızartılan açma hamur yemeğidir.
Sözcüğün Rusça kökenli olduğu öne sürülse de bu doğru değildir. Katışıksız Türkçe olan kelime
Bürümek (örtmek), Böremek (goncalanmak) ve Burmak (kıvırmak, katlamak) fiillerinin tamamı ile
alakalıdır. Aynı kökten türeyen Böremeç/Büremeç sözcüğünün de bir börek türünü ifade ediyor
olması şüpheye yer bırakmayacak şekilde durumu ispatlar niteliktedir.
130 Budulgan: Sözcüğün “Boyalı” ve “Cesur” manaları birbirinden çok uzak görünmekle birlikte aslında
aralarındaki ilişki doğru tespit edildiğinde çok açıktır. Türklerde çok fazla rastlanmamakla birlikte bazı
kavimlerde görülen savaş boyası sürme geleneği ile alakalıdır. Cesur olarak izah edilen anlam aslında
savaş boyası sürmüş yiğit cengaver demektir. 131 Buga: Türkçe’deki Boğa sözcüğü ile de akraba olan ve erkek geyik manasındaki kelime Türklere
komşu kavimlerden olan Tunguzlarda “Gök Tanrısı”nın adı olarak da kullanılır. Buka/Büke (ejderha)
kelimeleriyle de bağlantılı olan Buğa/Buga kelimesi bazı lehçelerde “yılan” yahut “ejderha”
manalarına da gelmektedir. Tunguz tanrısı Buga, Türklerin soy atalarından olan Buka ve Bulgar
söylencelerindeki yılan Buğa arasında bir ilişki bulunur. Bunların tamamında yılan, boğa, geyik gibi
hayvanların kutsallığı, bu varlıklardan soy alındığı düşüncesi ve tanrısal güçleri içermeleri ortak
yönleridir.
320
132 Bukrak: Mitolojide kanatları olmadığı için uçamayan, bu nedenle de uzak mesafeleri sıçrayak
geçen, güçlü bacakları, uzun boynu ve çok güçlü pençeleri olan bir ejderhadır. Bukrak/Bükrek,
Dünya’nın sonundaki tüm denizlerin birbirine bağlandığı büyük okyanusta yaşar. Onun sesini duyan
kötü ejderhalar kaçacak yer ararlar. Bir anlatıya göre “Sangal” adlı kötü güçleri temsil eden ejderha ile
yaptığı dokuz yıl süren savaşı Bukrak kazanmıştır. Her bin yılda bir kez yeryüzünde göründüğü de
söylenir. 133 Buldursun: Deriden (özellikle at veya öküz derisinden) yapılma 9 kuyruklu ceza kırbacıdır. Uçları
düğümlü veya metal takılı olabilir. Geçmişte suçluları cezalandırmakta kullanılırdı.
134 Burhan: Budizm’in kurucusu olan Buda (Budha)’nın Türklerdeki ismidir. Budizm dinine de bu
isimden hareketle “Burhancılık” denilir. Tuvalarda Burhan kelimesi doğrudan “Tanrı” anlamında yer
alırken, Moğollarda ise “İyi Ruhlar”ı tanımlamakta kullanılır. Moğolca “Bur/Burh” kökü aydınlık anlamı
içerir ve Hintçe “Budha” isminin “aydınlanmış” demek olan kök manasına da uygun düşer. “Burkan”
kelimesi ise bazı Türk lehçelerinde “Totem” (soyundan gelindiğine inanılan kutlu hayvanın ruhu)
anlamında kullanılır. Budha (gerçek adı Siddhartha Gautama) aslında varlıklı bir prens olduğu halde,
hayatında ilk kez sarayın bahçesinden dışarıya çıkınca gerçeği aramaya başlamış ve kutlu bir ağacın
altında düşünceye dalarak, orada erişmiştir. Daha sonra 1920’lerde Altaylarda ortaya çıkan Akyang
(Ak Din) adı verilen bir dini hareketin adı da “Burhancılık” olarak ifade edilmiştir. Fakat Akyang’ın
temeli Budacılık’tan daha çok, eski Şamanist geleneğe dayanır. Akyang içerisinde Ak Burhan, yaşlı,
beyaz saçlı, aksakallı, beyaz giysili ve ak atı ile koşan bir kişi olarak tarif edilir. 135 Burşun: Türk mitolojisinde bahsi geçen efsanevi ikiz atlardır. Uçabilen bu atların adları Ak Burşun
ve Kök Burşun olarak anılır. 136 Buşukmak: “Endişelenmek” anlamı dışında “İdrar yapmak” anlamı da bulunur. Bu ikinci anlam
Boş/Buş kökünden kaynaklı olarak boşaltım yapmak anlamına gelmektedir.
137 Buta: İlham olarak çevrilen Buta tabirinin Sanskritçe (Eski Hintçe) olma ihtimali yüksektir. Ancak
kavram aslında Asya Türk kültüründe “Kutsal Rüyâ” anlamında kullanılır. Gece rüyada pir veya eren
tarafından üç bade (kadeh) ile verilir. Genellikle bir tür ışık kadehi olarak görünürler. (Buta daha
sonraları kelime benzerliğinden de yararlanılarak Farsça “Bade” karşılanmaya başlanmıştır). Uyanınca
kişinin ağzından ve burnundan köpük ve kan gelir ve ozan olur. Şamanlara Buta ile “Tanrı Vergisi”
yetenekler verilir. Destanlarda bu durum, “Buta vermek” tâbiri ile ifâde olunur. “Buta”yı aşığa veren
kimi zaman Hızır’dır. Böylece Buta’yı (Bâde’yi) içen kimse Hak Aşığı olur. Uyandığında doğaçlama
kopuz veyâ bağlama çalma, (yır) türkü söyleme gibi yetenekleri kendiliğinden edinmiş olur. Buta aynı
zamanda Azeri kültüründe kumaşa işlenen özel bir tür nakışı ifâde eder ve bunlarda da aslında ruhsal
esin sembolize edilir.
138 Buyan: “Sevap” veya “Hayır” (iyilik) anlamına gelen sözcüğün Sanskritçe (Eski Hintçe) aynı
anlamları taşıyan “Punya” kelimesinden kaynaklandığı iddiası ağır basmaktadır. Ancak Türkçe vahiy
veya tövbe anlamlarını barındıran Boy/Boj kökü ile zenginlik, iyilik, refah, huzur bildiren Bay kökü ile
olan bağlantısı dikkate alınmalıdır.
321
139 Buyantay: Kutsal gün anlamına gelir. Kandil gecesi kavramına benzer bir mana taşımaktadır.
Benzer bir sözcük olan “Buyantoy” da bayram şenliği, bayram ziyafeti ya da bir genelleme ile dinsel
bayram anlamlarına gelir. “Buyan” kavramı yaklaşık olarak sevap manası taşır.
140 Buysanmak: “Kibirlenmek” demek olan fiilin etimolojisi iki biçimde izah edilebilir. İlk olarak fiilin
doğru söylenişinin Boysanmak olduğu rahatlıkla görülebilir ki, bu durumda kişinin boynu dik yürümesi
manası olduğu anlaşılır. Diğer izahat ise Buymak (donmak) fiilinden doğrudan türemiş olduğudur. Bu
takdirde insanın çevresine donuk davranması manası üzerinden kibirlenmek içeriğine ulaşılır. 141 Buzancar: Sözcüğün pek çok farklı söyleyişi mevcuttur (Budancar, Bodunçar, Budunçar, Buyancar).
Kelimenin kökünde ise “Y-D-Z” dönüşümü ile Boy/Bod/Bud yani kavim, kabile, klan manası bulunur.
Efsaneye göre Moğolların soy anası olan Alankova çadırına giren bir ışıktan gebe kalır ve doğan bu ilk
oğlunun adı Buzancar’dır. 142 Cağlık: Anadolu halk kültüründe de kullanılan sözcük, odada ahşap bir sekinin veya divanın altında
bulunan gizli banyo köşesini tanımlar. Banyo yapılacağı zaman minderler ve örtüler kaldırılır. Köşeden
itibaren diğer kısımların aksine çivisiz olarak dizilmiş 8-10 tane tahta yerinden çıkarılır. Alttaki taş veya
beton zeminde dışarıya açılan bir su gideri bulunur. Kovalarla odaya su taşınarak hazır hale gelen
banyoda yıkanıldıktan sonra seki veya divan eski haline getirilir. 143 Calmağış: Köpekbalığı anlamında kullanılan sözcük aslında Yalmavuz/Calmağuz (dev, canavar)
sözcüğünün farklı bir söyleniş biçimidir. Ancak köpekbalığı manasında bu şekilde kullanıldığı için farklı
bir sözcük olarak kabul edilmiştir.
144 Camanbay: Şaman manasında kullanılan kavram aslında kelime anlamı olarak sıradışı işler yapan
kişi demektir. Caman sözcüğü Türkçe’deki Yaman kelimesinin farklı bir söylenişi olup, yaklaşık olarak
da benzer manalar taşır. Güçlü, korkutucu, sıradışı hatta duruma göre fena, şerli gibi anlamları
bulunur. İkinci kısmı oluşturan Bay ise erkek kişi demek olduğu kadar zenginlik ve çok fazla şeye
(burada yeteneğe) sahip olmayı anlatır. Kadın şamanlar için ise “Camanbayan” tabiri önerilebilir.
145 Cankoz: Karaçayca’da Kardelen çiçeği demektir. Ancak çevredeki Kafkas dillerinde de
kullanılmaktadır. Sözcüğün yapısı büyük olasılıkla Türkçe olduğunu düşündürmektedir. Ancak
etimolojisine dair net bir açıklama yapılamamıştır.
146 Carıklık: Ölmüş bir insandan bahsedilirken söylenir. Yaklaşık olarak “Rahmetli/Rahmetlik”
kavramını karşılar. Sözcüğün kökündeki aydınlık (nur) manası dikkate alınarak “Nurlar içinde yatsın”
şeklinde çevrildiği kaynaklar da mevcuttur. 147 Carkuday: “Yar/Car/Cer/Yer” ve “Kuday” (tanrı) sözcüklerinin bileşik halidir. Yer tanrısı, toprak
tanrısı demektir. Anadolu’da yarılmış gibi duran dik uçurumlara Yar denilir. Bu bağlamda toprağın
yarılması veya topraktan çıkma anlayışı ile de alakalı görünür. 148 Carlık: Eski Türkçe’de Yarlık/Carlık kelimesi Ferman, Emirname anlamlarına gelir. Ancak 1900’lü
yılların başında Altay bölgesinde ortaya çıkmış bir dinsel görüş olan Burhanizm akımı da “Carlık”
olarak nitelenmiş ve taraftarlarına da “Carlıkçı” (çoğulu “Carlıkçılar”) denilmiştir. Rus hükümeti
tarafından kendisine karşı isyan olarak görülen bu dinsel anlayış silah gücüyle bastırılmış ve onu
322
anlatan “Carlık” kavramı kaynaklarda yanlı bir biçimde olumsuz anlamlar yüklenerek tanımlanmıştır.
Günümüzde ise daha nesnel ve tarafsız tarihsel çözümlemeler yapılabilmektedir. 149 Çağaz: Farsça “Kağıt” sözcüğü ile etkileşim olup olmadığı net değildir. Sondaki “T-Z” dönüşümü
etkileşimi akla getirse de baştaki “Ç” sesi “K” dönüşümü ile uyumlu değildir. Çağmak (beyazlamak,
ışıklanmak) fiili kağıdın renginden ve ışık geçirmesinden dolayı bu sözcüğün kökünü oluşturur.
150 Çağban: Oruç manası taşır. “Çağbanmak” fiili ise oruç tutmak demektir. Kelimenin kökeni maalesef
net değildir. Ancak yorum yoluyla sonuca varılmaya çalışılabilir. Mançu, Türk ve Moğol kültürlerinde
kullanılan “Baçağ” (oruç) sözcüğündeki “Ç” ve “B” harflerinin (sözcüklerin lehçeleri arasında geçişinde
nadiren de olsa rastlanan bir durumla) yer değiştirmesi ile form değişikliğine uğradığı izlenimi
uyandırmakla birlikte sesli harflerin diziliminde değişiklik meydana gelmesi bu kanaati
zayıflatmaktadır. Diğer akla gelen bir husus ise İslam kültüründe üç aylar olarak bilinen ve oruç tutma
geleneğinin uygulandığı ayların ikincisi olan “Şaban” sözcüğünden kaynaklanmış olabileceğidir ki,
buradaki eksik kalan nokta da her ne kadar Şaban ayında da isteğe bağlı olarak oruç tutuluyor olsa da
İslam inancındaki asıl oruç ayının Ramazan olduğu gerçeğidir. Dolayısıyla oruç sözcüğü ile
özdeşleşmesi gereken kelime Ramazan’dır. Diğer izahat ise kelimenin etkileşim dahi olmaksızın
Türkçe olduğunu kabul ederek etimolojik bir çözümleme yapmaktır. Buradaki en mantıklı açıklama ise
şu şekilde olmalıdır: Sözcük “Çağ” (vakit) kavramından türemiştir. Belirli bir vakte kadar bekleme (aç
durma) anlamı kastedilmektedir.
151 Çakağçak: Saat durması veya veya verilen sürenin dolması için kullanılan kavram gerçekte halk
inançlarından kaynaklanır. Evrenin durduğu bille (alemin durduğu an) olarak bilinen anlayışa göre
Nevruz’da tam gece ile gündüzün eşitlendiği anda bütün doğa ve tüm kainat, canlı cansız tüm varlıklar
bir anlık bir uykuya dalar, sonra geri uyanırlar. Irmaklar bir an için durur sonra yeniden akmaya başlar.
Herşey bir an için ölüp geri dirilirler. Dünya tanrısal bir güç tarafından sanki yeni baştan
yaratılmaktadır. Dolayısıyla her yıl yinelenen o bir an aslında yaradılıştan bu yana geçen tüm
zamanları içinde barındırmaktadır. 152 Çakılgağan: Moğolca’da ve dar bir alandaki çevre Türk kültürlerinde elektrik demektir. Aslında
sözcüğün açıklanmaya ihtiyaç duyan hiçbir yönü yoktur. Yalnızca ifade edilmesi geren şey şudur;
Türkçe’nin bilimsel terim üretemeyeceği, üretilen sözcüklerin kulağı tırmalayacağı, üretilen
karşılıkların aslının yerini tutmayacağı, Türkçeleştirmeye ne gerek olduğu iddialarına verilebilecek en
güzel yanıt, halk kültürü tarafından türetilmiş olan ve halen de kullanılan örnek denilebilece
yetkinlikteki “Çakılgağan” kelimesidir. “Aktarma Sözlüğü”nün ortaya çıkışına esin veren sözcüktür.
153 Çakızmak: Flaş patlamak manasında kullanılan fiilin orijinal anlamı deniz fenerinin ışığının
dönüşlerle artıp azalması (daha doğrusu uzaktan göründüğü biçimi ile yanıp sönmesi) demektir. 154 Çalama: “Mayalama” demek olan gelen kelimenin diğer anlamları ise ağaca çaput bağlamak ve
atın kuyruğunu örmek veya atın kuyruğuna bez veya kurdela bağlamak demektir. Fakat bu ikinci
anlamların “Şalama” şeklinde söylenişi de mevcut olduğundan ilk anlam tercih edilmiştir.
155 Çalamak: “Mayalamak” demektir. Anadolu halka ağzındaki “Çalmak” sözcüğünün doğru söyleniş
biçimidir. Örneğin: Yoğurt çalmak/çalamak, Maya çalmak/çalamak gibi.
323
156 Çalanmak: “Mayalanmak” anlamındaki fiilin “Gevezelik etmek” şeklindeki ikinci bir anlamı daha
mevcuttur. Çalan sözcüğü ise geveze demektir ve Anadolu’da “Çalçene” olarak ifade edilen kavramla
doğrudan alakalıdır. 157 Çalap: Rab (İngilizce Lord karşılığı) anlamına gelir. Sözcüğün kökenini Süryanice haç anlamına gelen
“Şalib” ile ilgilendiren görüş neredeyse genel kabul görmüştür. Ancak, bilimsel hiçbir dayanağı
olmayan bu görüş haç kelimesinin Hz. İsa ve dolaylı olarak Tanrı ile ilişkilendirildiği iddiasına dayanır.
Oysa ki, Türkçe’de çok yaygın olarak görülen “Y–Ç” dönüşümü dikkate alınırsa sözcüğün Türkçe
olduğu görülecektir. “Yalap” (nur, aydınlık) kelimesinin “Çalap” biçimine dönüşmesi olasılığı
Süryanice’ye dayalı açıklamadan şu an için daha mantıklı görünmektedir.
158 Çaldırmak: Bozuk konuşmak olarak genel bir anlamla aktarılan kelime aslında aksanlı konuşmak,
kötü diksiyonla konuşmak veya yabancı dili bozuk konuşmak manalarını kapsamaktadır.
159 Çangal: Hintçe’den Dünya dillerine İngiliz sömürgesi döneminde İngilizce üzerinden geçmiş olan
“Jungle” (“Cangıl” olarak okunur) kelimesinin Türkçeleşmiş halidir (Almanca “Dschungel”). Ancak
sözcüğün evrilmesindeki farklılık ve özgünlük İngilizce aracılığı ile değil de doğrudan Hintçe’den veya
Sanskritçe’den (Eski Hintçe’den) alınmış olduğu izlenimi vermektedir. Fakat bu durumun kesin olarak
netleştirilebilmesi için eldeki veriler yeterli değildir. Sözlü gelenek üzerinden aktarılarak derlemelere
sınırlı olarak giren kelimeye dair herhangi başkaca yazılı kaynaklarda da izlenebilecek bir bilgi akışına
rastlanamamıştır. 160 Çapıştay: Büyük çaplı at yarışlarını tanımlamakta kullanılan bir kelimedir. Günümüzde yaklaşık
olarak hipodromlardaki “Kupa Yarışları”nı karşılayan bir kavramdır. Ancak geleneksel anlamda farklı
boyların (kabilelerin) veya avulların (köylerin) katılımıyla düzenlenen ve zaman zaman yemekli bir
şenliğe dönüşen at yarışlarını ifade etmek için kullanılır.
161 Çarıştay: Sözcüğün kökeni aslında Çarsmak (at yarışı yapmak) fiilinden türeyen “Çarstay”
kelimesidir. Çarıştay/Carıştay dönüşümü ile atlarla oynanan farklı oyunların bir araya toplandığı geniş
katılımlı yarışmaları tanımlamak için kullanılır olmuştur. Daha sonradan özleştirme çalışmaları
esnasında benzeri bir anlam içeriği ile (anlam daha da genişletilerek) “Yarıştay” sözcüğünü karşılamak
için önerilmiştir. Sözcüğün seslenme bildiren Car kökü ile olan bağlantısı ise yarışlarda yapılan
tezahüratlarla da uyumludur. 162 Çarlamak: Sözcüğün asıl anlamı “İtiraz etmek”tir. Bu mana Anadolu Türkçesi’ndeki Carlamak
(yüksek sesle konuşmak, gereksiz konuşmak) fiili ile doğrudan bağlantılıdır. Ancak sözcüğün ikinci
anlamı ise daha özgün olup, silahın tututluk yapması veya arabada motorun çalışmaması demektir.
163 Çaşkan: “Fare” demek olan kelimenin değişik lehçe ve şivelerde farenin farklı türlerini tanımlayan
az da olsa farklılaşmış anlamları genellikle söyleyiş farklılıkları ile ortaya çıkar.
Taşkan/Tuşkan/Tışkan/Tıçkan/Tuçkan ve Çuçkan/Çuşkan/Çaşkan/Çışkan/Çıçkan/Çaçkan kelimelerinin
tamamı Türkçe’deki Sıçan (Eski Türkçe “Sıçgan”) sözcüğü ile bağlantılı olup fareyi ve fare türlerini
tanımlar. 164 Çaşmak: “Gizlenmek” veya “Saklanmak” anlamları bulunan kelimenin daha sonra ortaya çıkan gizli
iş yapmak, gizlice görüşmek, istihbarat toplamak manaları da bulunur.
324
165 Çayınmak: Suyun kabarması, çalkalanması, sel gelmesi gibi manalar içeren kelimenin çamaşırı
bulaşığı durulamak anlamı bulunur. Bu anlam çay (dere) kenarına inilerek suyla durulama yapma
nedeniyle oluşmuştur. Kelimenin diğer bir anlamı ise “Metal kaplanmak” demektir. Bu manada büyük
olasılıkla aslında “Kalaylanmak” gibi özel bir anlamın genişlemesi ile ortaya çıkmıştır ve kalaylanan
kapların suda çalkalanır gibi işlem görmesi veya bu işin dere kenarında yapılmasının tercih edilmesi ile
alakalıdır. 166 Çayıtmak: Suyun (çayın) önünü kesmek ve böylece suyun yükselmesini sağlamak demek olduğu
gibi adını vermeden, kendisini tanıtmadan konuşmak manası da bulunur. Ayrıca “Metal kaplamak”
veya büyük olasılıkla daha özelde “Kalaylamak” anlamı da vardır. 167 Çazamak: “Donatmak” anlamına gelen sözcük başka bir lehçede “Ferman Yazmak” demektir. Bu
anlamda fermanın süslenmesi ya da süslü bir yazı ile yazılmasıyla bağlantılıdır. 168 Çazanmak: “Modaya uymak” (hem geniş anlamda düşünsel olarak hem de gerçek anlamıyla
modaya uygun giyinmek) şeklinde anlam genişlemesine uğrayan kavram gerçekte kalıba girmek ve
kılığına kıyafetine dikkat etmek demektir. Aynı şekilde “Çazandırmak” fiili de “Modaya uydurmak”
demek olsa da asıl anlamı kalıba dökmek, kılığını kıyafetini düzeltmek ve mecazen bir şeyi kılıfına
uydurmak anlamları taşımaktadır. 169 Çediker: Büyükayı takımyıldızını ifade eder. Bunların yedi at hırsızı olduğu söylenir. Bir obadan
çalarak kaçırdıkları atlar ve peşlerinde kendilerini kovalayan atlılar ile birlikte göğe savrulmuşlardır.
Aslında sözcüğün Türkçe’ye doğru aktarılış biçimi “Yediger”dir. Takımyıldızdaki yedi belirleyici yıldız
sözcüğün de asıl unsurunu oluşturur. Fakat orijinal biçim tercih edilmiştir. Diğer lehçelerde farklı
söyleyişler de mevcuttur: Cedeger/Yeteger/Yetegen/Cetegen gibi… 170 Çeğender: “Yaban pancarı” anlamına gelen kelimenin değişik lehçe ve şivelerde pancar veya farklı
türlerini tanımlayan az da olsa farklılaşmış anlamları aynı zamanda söyleyiş farklılıkları ile ortaya çıkar.
Çeğender, Çağundur, Çuğundur, Çöğender, Çökündür kelimelerinin tamamı küçük ses farkları ile çok
daha fazla çeşitlenerek telafuz edilebilmektedir. 171 Çeğet: Yoğurt ve yumurtadan yapılan yapılan bir tür peynirdir. Çuvaş kültürüne özgüdür. 172 Çekerlemek: “Sınırlandırmak”, “Hudut çekmek”, “Limit koymak” anlamlarına gelen sözcüğün
“Karantinaya almak” manası da bulunmaktadır ve bu da aslında ilk anlamların biraz farklılaşması ile
ortaya çıkmıştır. Bulaşıcı hastalıklarda bir yerin etrafını çevirip veya bir çizgi çekerek sınır belirleyip
insanların diğer tarafa geçmesine engel olunması ile alakalıdır. 173 Çelebi: “Yalap” (aydınlık) sözcüğünden “Y-Ç” dönüşümüyle Yalabı > Çalabı > Çelebi dönüşümüyle
oluşmuştur. Aydınlanmış kişi demektir. Sözcüğün kökenini Süryanice’ye bağlayarak Süryanice’de bile
bulunmayan bir kelimenin türediğini iddia etmek son derece akıl almazdır. 174 Çerlenmek: Çer kelimesi Yer > Çer > Cer dönüşümüyle “Konum” anlamına geldiği gibi Çor > Çur >
Çer dönüşümüyle maraz, dert, ruhsal rahatsızlık gibi anlamlar da içerir. Bu bağlamda marazlanmak,
ruhsal rahatsızlığa yakalanmak manalarına da gelir. 175 Çermik: Suyun toplandığı yer demektir. “Çer” kökü Türkçe’de ve Moğolca’da Yer ile ilgili anlamlar
taşır. Ermenice “Çerm” (sıcaklık, ısı) sözcüğünden geldiği öne sürülür ve bu mânâ ile de uyumludur.
325
Çok uzak da olsa Latince “Termik” (ısıl) sözcüğü ile ilişkilendiren kaynaklar da mevcuttur. Ermenice
Çerm ile Latince Term sözcüklerinin ikisinin de ısı ile ilgili manalar bildiriyor olması ise büyük olasılıkla
tesadüfidir, ancak bu husus bahsi geçen dillerin etimolojisiyle ilgilidir.
176 Çertenmek: “Yemin etmek” manasındaki sözcüğün kökeni “Çert” (yemin) kelimesinden
kaynaklanır. Çert aynı zamanda tehlikeli ruhsal varlıkları da tanımlar. Dolayısıyla fiilin tam açıklaması
ruhsal varlıkların adını anmak demektir. Yani kişi yeminini tutmadığında bu varlıkların kendisine zarar
vermesini göze almaktadır. Şertenmek fiili ise parmakları üst üste atmak veya birbirinin üzerinden
fiske vurur gibi kaydırmak demektir. Parmakların üst üste atılmasının ise pek çok kültürde yemin
etme veya yemin bozma ile alakasının olduğuna inanılır. 177 Çetir: Aslında çadır sözcüğünün farklı bir söylenişinden başka bir kelime değildir. Türkçe “Çatmak”
fiilinden türediği apaçık ortada olan Çadır sözcüğünü eski kaynaklarda sırf ilk olarak Farsça yazılı
metinlerde geçtiği için Farsça kökenli olarak kabul etmek nasıl izah edilebilir diye, sormadan
geçmemek gerekir. 178 Çevgen: At üzerinde, tahta veya deriden bir top ile oynanan ve kökeni milattan önceki çağlara
dayanan, bir oyundur. Orta-Asya Türkleri ve komşu kavimler tarafından bilinir. Farsça
Çevgen/Çevgan/Çavgan sözcüğünün de kökeninin Türkçe olma ihtimali yüksektir. Çevgen veya
Çavgan sözcüğü Çevmek/Çavmak/Çapmak fiilleri ile bağlantılıdır. Sözcüğün sonundaki -gen/-gan eki
de Türkçe ile uyumlu görünmektedir. Çapmak kelimesi at sürmek manası taşır. Çıvmak/Çavmak
sözcüğü atlamak, sıçramak, zıplamak, hızla gitmek, çarpıp yön değiştirmek, sekmek, çavmak, sapmak
demektir. Çünkü bu oyun Türklerden komşu kültürlere geçmiştir, dolayısıyla isimlerin, hele de Türkçe
köklere uyumlu sözcüklerin başka bir dilden alınmış olması pek mantıklı görünmemektedir. Ayrıca
sözcüklerin Arap harfleri ile (Osmanlıca, Farsça) yazımında “Vav” harfi Latin alfabesindeki “V” harfini
karşıladığı gibi O/Ö, U/Ü seslerini göstermeye de yarar. Bu durumda bazen bu sesleri göstermek için
kullanılan “Vav” sanki “V” gibi algılanarak okunabilmektedir. (Kimi zaman da tam tersi durumlarla
karşılaşılmaktadır.) Dolayısıyla “Çöğen” sözcüğünün farklı bir okunuşuna denk gelme olasılığı da
vardır.
179 Çılandak: Tarla yılanı demektir. “Çılan” (Yılan) sözcüğünden benzetme eki ile oluşmuştur. Yeri
gelmişken belirtmek gerekir ki, “Yılan” kelimesinin Türkçe olmadığını ispatlamak için pek çok çaba
sarfedilmiştir. Ancak ne kadar zorlanırsa zorlansın bu sözcüğün Türk-Moğol ortak dil kökeninden
başka bir yerde sonuca ulaşılamaz. Sözcük yalınlık ve soyunma içeriği bulunan Türkçe Yal (Moğolca
Şıl/Şal) kökü ile de bağlantılıdır. Moğolca’daki “Şaldan/Şaldang” (eski Moğolca “Sıldang”) ve eski
Türkçe “Yalang” sözcükleri ise çıplak mânâsına gelir ve yılanın tüysüz olmasıyla alâkalıdır, yani çıplak
canlı demektir. Asıl kökenin Çinçe yılan mânâsındaki “Lu/Lung” kelimesi söylenir fakat Türkçe’den
Çince’ye geçmiş olma ihtimali olduğu gibi, benzer kelimelerin birbirine uyarlanmış olması da
mümkündür. Üstelik “Lu” kelimesinden Yılan sözcüğüne ulaşacak ses dönüşümleri Türkçe’ye uygun
değildir. Buna karşın Türkçe’den başka dillere geçişinde bu sıkıntı yer almaz. Örneğin Türkçe’den
Almanca’ya kadar ulaşan sözcük bu dilde ise “Schlange” (okunuşu Şılange) olarak yer alır ve ses
dönüşümü rahatlıkla izlenebilir (Çılang > Şılang). 180 Çılanmak: Soyunmak anlamındaki sözcük Türkçe “Yılan” kelimesinin kökenini de oluşturur. Sesli
harf değişimi ile Yalınmak > Yılanmak (Şalınmak > Şılanmak) fiilerinin yılanın çıplak bir varlık olarak
algılanması ile doğrudan alakalı olduğu rahatlıkla görülebilir.
326
181 Çıldamak: “Ateşle dağlamak” ve “Cin kovmak gibi” iki manası bulunur. Aslında bu iki mana
birleşiktir. Eskiden bazı ruhsal hastaların bedenlerinin ateşle dağlanarak cinden kurtulacakları
inancının bir sonucudur. Günümüzde dahi Anadolu’da daha hafifletilmiş uygulamalarının olduğu
bilinmektedir. Ancak elbetteki bilimsel düşünce geliştikçe giderek bu tür zararlı eylemlerden
vazgeçilmektedir. 182 Çılgayak: Türk dillerinin pek çoğunda Cılgayah/Cılgayak/Çılgayak/Çılgayah/Yılgayah/Yılgayak
olarak kullanılan kelimenin Yeniyıl (kış mevsiminde 21 Aralık) veya Nevruz Bayramı (21 Mart) gibi
Gündönümü/Gündenkliği esasına dayalı olarak yada veya günümüzdeki uygulama ile 31 Aralıkta
olacak şekilde yeni bir yılın başlangıcını ifade eden sözcüğün buz pateni pisti anlamı da mevcuttur.
Fakat burada sadece “Çılgayak/Çılgayah” söyleyişine özgü olmak üzere uzun süren (örneğin
Türkiye’deki ÖSS veya KPSS gibi birkaç saat uzunluğunda) sınavları da tanımlamak için kullanılan
başka bir anlam daha mevcuttur. Bu anlamın “Çılga” (test, imtihan) ve “Çılgı” (akıl, zeka) sözcükleri ile
bağlantısı dikkate alınmalıdır. 183 Çiğinmek: Düğümlenmek, kistleşmek, yumrulaşmak gibi somut manaları bulunan fiilin aynı
zamanda “Endişe etmek” gibi soyut ikinci yan anlamı da mevcuttur. Bu da aslında Anadolu
Türkçesi’ndeki “Korkudan boğazı düğümlenmek” deyiminde olduğu gibi mecazi bir anlamı
içermektedirb 184 Çokamak: İzahatı “Nişanlamak” (söz kesmek) olarak verilen sözcüğün kök anlamı gerçekte kafa ile
alakalı görünmektedir. Nişanlanan kızın başına nişan sembolü olarak bir şapka takılması
kastedilmektedir. Diğer bir olasılık ise daha eski çağlarda nişanlanan kızların hatta erkeklerin de
başlarına kayın ağacı dalından taçlar taklması geleneğinin sözcüğü kaynak teşkil etmiş olmasıdır.
Bunun dışında Hıristiyan Türklerde nişan töreninde rahibin çiftlerin başlarına haç kaldırarak kutsaması
da anlammla uyumludur. Sözcüğün Çoğ/Çok kökü de toplanarak merasim yapılması manası ile
örtüşür. 185 Çokuk: Istavroz çıkaran kişileri tanımlar. Asya’da sürekli olarak Istavroz çıkaran manasında
“Hıristiyan” kavramı karşılığında da kullanılmıştır. 186 Çolgamak: Genel olarak “Sarmak” demektir. Ayrıntılı olarak ele alındığında iki farklı anlam
grubunda “Bandajlamak” (sargı yapmak) ve “Muhasara etmek” veya “Ablukaya almak” (bir yerin
etrafını sarmak) manaları ön plana çıkar. 187 Çolpan: Türk-Moğol kültüründe Venüs gezegenine verilen isimdir. Mitolojide ise bir Tanrıça’nın
adıdır. Adı gökyüzündeki en parlak gezegenlerden biri olan Venüs’e verilmiştir. Türklerde dişil olarak
algılanmıştır. (Moğollar ise eril olarak kabul ederler). Bir kelime benzerliği nedeniyle yanlış olarak
“Çoban Yıldızı” dendiği de olur. Bir başka görüş ise de çobanların bu yıldızı yön bulmakta kullandığı ve
bu nedenle de Çolpan’ın aynı zamanda bir Çoban Tanrıçası / Sürü Tanrıçası olduğudur. Çoban
kılığında dağlarda gezdiği söylenir. Eski Moğolca Solbun (gök cismi) sözcüğü ile bağlantılıdır. 188 Çommak: Suya girmek veya suya batmak manasına gelen fiil İslamiyet sonrası “Abdest almak”
(özellikle de Gusül abdesti almak) manasında da kullanılmıştır. Kırsal bölgelerde özellikle yaz
mevsimlerinde Boy abdestinin akarsu veya göletlerin derin yerlerinde üç kere suya batıp çıkmak
şeklinde gerçekleştirilmesi günümüzde bile rastlanan bir uygulamadır.
327
189 Çomuk: Abdestli kişileri tanımlar. Asya’da abdest alan veya abdestli dolaşan kişi manasında
“Müslüman” kavramı karşılığında da kullanılmıştır. 190 Çor: “Cin” demektir. Ruhsal rahatsızlıkları, bilinmez korkutucu güçleri ve varlıkları da ifade etmekte
kullanılır. Kelime kökeni hastalık ve gözle görülmeme, eksiklik, yarımlık anlamları taşır. Arapça Şer
sözcüğü ile bir bağlantısı yoktur. Moğolca Şor sözcüğü şiş anlamına gelir ve boynuzu çağrıştırır.
Boynuz ise kötü güçlerle de alakalı görülür. Çornamak fiili bürümek, sarmak, dolanmak mânâları taşır
ve mecazen musallat olmak içeriğine de sahiptir. Anadolu’da cin çarpmış ve ruhsal hastalıklı
anlamında “Çorlu” tâbiri kullanılır. Çort, Çert, Czart gibi söyleyişlerle Slav topluluklarının halk
inanışlarına ve Rus/Ukrayna kültürüne de girmiştir. Türklere komşu kavimlerden olan Ermenice’de
“Çor” hastalık ve dert anlamına gelir. Farsça’ya “Şur” (uğursuzluk) biçiminde geçmiştir. Sözcüğün
Farsça kökenli olduğu iddiası kesinlikle doğru değildir. Türkçe’de Ço/Çu/Şu/Şo ile başlayan kökler
yarımlık, eksiklk, hastalık, sakatlık bildirir. Mesela Çol, Çon, Çot, Çop köklerinde hep bu anlamlar
bulunur. Öteki alemlere ait olduğu düşünülen varlıklar da Türk kültüründe hep bu içeriklerle ilişkili
varlıklar olarak görülür. Hiçbir tereddüte yer olmadan söylenebilir ki Çor/Çur/Şur/Şor hatta Moğolca
Çul/Şul kökü Türk/Moğol (hatta Ural/Altay) kökenlidir. Bu kökten Türkçe’de halk ağzında türeyen
sözcüklerle Farsça’daki bu sözcük ile ilişkili olan diğer kelimelerin sayısını karşılaştırmak durumu
anlamak için yeterli olacaktır. Buna benzer örneklerde Farsça’nın Moğolca ile etkileşiminin fazlalığı da
sıklıkla gözden kaçırılmaktadır. 191 Çoramak: “Cin çarpmak” anlamı dışında “yoğurmak, harç karmak, hamur haline getirmek manaları
da bulunur. Birbirine uzak gibi görünen bu iki anlam odağının ortak noktası şekil değişikliğidir. Cin
çarpması vakalarında kişilerin bedenlerinin bazı bölümlerinin eğrileceği veya amorf hale geleceği
inanışı çok yaygındır. Hamur veya harç yoğurma işleminde de amorf olma söz konusudur. 192 Çorgan: Kelime aslında Türkçe’deki “Yorgan” sözcüğünün farklı bir söyleyiş biçimidir. Fakat anlam
“Battaniye” şeklinde farklılaşmış olduğu için orijinal telafuz korunarak verilmiştir. Bazı lehçelerde
Çoğurgan/Çowurgan/Çovurgan/Çuvurgan biçiminde söylenir. 193 Çökütmek: “Diz çökmek/çöktürmek” ve benzer olarak “Bağdaş kurmak/kurdurmak” ile bunların
dışında “Çökerek çukur oluşmak/oluşturmak” anlamları da bulunur. 194 Çöne: Sözcüğün “Peygamber” ve “Asistan” olmak üzere iki anlamı bulunur. Hatta Anadolu ağzında
çoban yamağı yardımcısı manasında da kullanılır. Bu durum eski kültürde Peygamber kavramının
Tanrı’nın yardımcısı olarak algılanmasından kaynaklıdır. Çönemek fiili de “peygamberlik etmek”
anlamına geldiği gibi bir şeyi bir yere veya başka bir kaba aktarmak anlamına da gelir. Örneğin: Çönek
kelimesi “kepçe” manası taşır ve sıvıları aktarmakta kullanılan araç demektir. Peygamber de Tanrı’dan
aldığı bilgiyi başkalarına aktaran kişidir. Çönümek fiili ise dermansızlaşmak, gücü kesilmek anlamları
barındırır. Bu durum Peygamberin yaptığı işin zorluğu ile de alakalı görünür. 195 Çötkermek: Şeytan çıkarmak manasına gelen sözcüğün ikinci anlamı ise öksürmektir. Şeytanın
(kötü ruhların) öksürüğe neden bir varlık olarak görülmesi ile alakalıdır. Veya öksürerek insanın içine
girmiş olan kötü ruhu çıkarmay çalıştığı inancı da bulunuyor olabilir. 196 Damız: Sözcüğün kökeni Sümer tanrısı “Tammuz” ile ilişkilendirilmektedir. Ancak Tam/Dam
Türkçe’de kapalı mekan anlamına gelir. Ayrıca Tam/Dam kökü damlamak ve döllemek manalarını
328
barındırır. Yani hayvanlarda döllemenin gerçekleştiği alanı da belirtir. “Damızlık” sözcüğü de buradan
kaynaklanır.
197 Daşka: Rusça’da el arabası demektir. Ancak kelimenin Türkça Daş/Taş kökü üzerinden “Taşımak”
fiili ile ilgili olma olasılığı dikkate alınmalıdır. Rusça’ya Türkçe’den geçmiş pek çok kelime doğru
çözümlemeler ile anlaşılabilmektedir. 198 Dayıkın: Mitolojide bebekleri koruyan ve onları ellerinden tutup ayağa kaldırarak yürüten
tanrıçanın adıdır. Asya halk inanışlarına göre çocuğun uykusunda gülmesi, Dayıkın’ın onunla
oynadığını gösterir. Çocukları korur. Yeni yürümeye hazırlanan çocukların ayağa kalkması için
kullanılan “Day Durmak” fiili de bu tanrıça ile ilgilidir. 199 Değeç: Yiyeceklerin ilk lokmalarının, içeceklerin ilk yudumlarının doğaya, suya veya ateşe atılması
uygulamasıdır. Bunların Yar-Su kutsal ruhlarına sunulması inancına dayanır. 200 Devre: İsyan, infial ve zıtlık anlamlarının üçü de Türkçe olup, “Devirmek” fiilinden türemiştir.
Arapça “Devir/Devr” (çağ, dönem) sözüğü ile ses benzerliğinden öte bir bağlantısı yoktur. 201 Devretmek: Türkçe hareket bildiren Dev/Tev kökünden türemiştir. Azmettirmek, tahrik etmek
anlamları harekete geçirmek manasından kaynaklanır. Arapça “Devir/Devr” (çağ, dönem) sözüğü ile
ses benzerliğinden öte bir ilgisi yoktur.
202 Dikeç: Ağaç dikme çubuğu olarak açıklanan kavram aslında iki anlamı ihtiva eder. Ağaç dikerken
nemli toprakta ağacın dikileceği deliği açmaya yarayan biraz kalınca ucu sivri, uzun bir çubuk için
kullanıldığı gibi dikilen ağacın yanına devrilmemesi için çakılarak bağlanan değneklere de denir. 203 Dirçelmek: “Hayata dönmek”, “Ölümden dönmek” veya “Yeniden canlanmak” gibi anlamları
bulunan sözcüğün Budist kültür içerisinde “Reenkarne olmak” (yeniden Dünya’ya gelmek) şeklinde
ikincil bir anlamı daha oluşmuştur. 204 Diren: Şeytanlaşmış insan manasında kullanılır. Bu bağlamda “Eren” kavramının zıddıdır. İnsanların
her tür isteklerini yerine getiren kötücül ruhlara da bu ad verilir. Fakat bu ruhun karşısındaki insan o
kadar kötüdür ki, onun tarafından kandırılır. İşte bu kişilere Diren denilir. Ayrıca Dirgen adlı üç çatallı
tarım aracının bazı lehçelerdeki farklı bir söyleniş biçimidir, ki çatal mızrak pek çok kültürde Şeytan’la
alakalı görülen bir araçtır. 205 Doydu: Papağan demektir. Arapça “Tuti” sözcüğünden farklılaşma yoluyla oluştuğu neredeyse
kesindir. Fakat bu farklılaşma ile asıl sözcükten türediği anlaşılamayacak düzeyde biçimsel olarak
uzaklaşılmıştır. Bazı lehçelerde ise Tavus Kuşu manasında kullanılır. 206 Dönenbey: Kırgız efsanelerinde öldükten sonra ruhu “Dönenbey (Dönenbay)” adlı bir kuşa
dönüşen kutlu bir kadından bahsedilir. Mezarı kutsal kabul edilir. Mezarlıkların üzerinde dönerek
uçan kuşlara da bu isim verilir. 207 Döven: İnek, öküz veya atlara çektirilen, alt kısmına keskin taşlar çakılı, üzerine binilerek ekinlerin
üzerinde döndürülen bir harman aracıdır. Döven/Döğen sözcüğünün Türkçe’den mi Yunanca’ya
geçtiği yoksa Yunanca’dan mı Türkçe’ye geçtiği bir tartışma konusudur. Yunanca olduğunu öne
sürenler sözcüğün Asya Türkçesi’nde bulunmadığını bir delil olarak gösterirler. Gerçekte birebir aynısı
329
olmasa bile buna benzer bir kelimenin Asya Türkçe’sinde bulunup bulunmadığına dair özel bir çalışma
da yapılmamıştır. Fakat teknolojinin ortaya çıkışıyla birlikte kelimelerin sonradan türeyişine ilişkin çok
güzel bir ister tek başına isterse “Biçer-Döver” tamlamasının içerisinde kullanılsın “Döver” kelimesidir
ve kavram da yine bir tarım aracını (motorlu bir taşıttır) anlatmaktadır. Aynı şekilde Türkler döveni bir
tarım aracı olarak Rum/Yunan kültüründen edinmiş olsalar bile hatta sözcük Yunanca’dan evrilerek
alınsa bile Türke’deki dövmek fiili ile uyumludur ve yeterince Türkçeleşmiştir. Dövmek fiilinin
Türkçe’de tarımsal terminoloji içerisinde kullanılmadığı ise bütünüyle yanlış bir bilgidir. Örneğin
harman dövmek veya ekin dövmek tabirleri Anadolu’da sıklıkla rastlanan tabirlerdir.
208 Egemen: Hükümran (hakimiyet sahibi) manasına gelen sözcüğün Türkçe olmadığı iddiası doğru
değildir. Her ne kadar dil devrimi ile türetilmiş olsa dahi, Türkçe kök ile uyumlu olan sözcük tamamen
Türkçe eklerle oluşturulmuştur. Fransızca “Hegemoniya” sözcüğünün taklit edildiği tamamen bir
yorumdan ibaret olup o yorumu yapan kişinin şahsi görüşünden öteye gitmeyecek kadar hiçbir veriye
dayanmayan bir bakış açısıdır. Türkçe Ağa/Aga/Aka/Eke/Ege kökü toprağa hakimiyet anlamı içerir.
Büyük erkek kardeş manası da taşıyan bu sözcükler boyun eğilmesi gereken bir akrabalık ilişkisini
tanımlar. Moğolca’da ise “Eke” kelimesi anne demektir. Yine itaat edilmesi, saygı duyulması gereken
bir kişi olarak Egemenlik kavramı için farklı ve alternatif bir etimolojik bakış açısı oluşturur. 209 Eğeşmek: Anadolu Türkçesi’nde sataşmak, birine takılmak, inatlaşmak anlamına gelen sözcük
İğeşmek biçiminde de söylenir. Ancak aktarılan bu yeni mana musiki icra etmek, müzik yapmak, müzik
aleti çalmak anlamlarına gelmektedir. Burada “Ezgi” sözcüğüyle doğrudan kavramsal bir bağlantı
vardır. Eğeşmek/Eğezmek/Ezmek dönüşümü ile ortaya çıkan “nağme yapmak” anlamı üzerinden
“Ezgi” kelimesi name, melodi anlamına gelir. Dolayısıyla bu sözcüğün özgün biçimi de “Eğezgi”
olmalıdır. Eez (Eğez)/Ez sözcüğü koruyucu ruh (sahip) anlamına gelmekle birlikte özelleşmiş olarak
çalgının (müzik aletinin) ya da hatta doğrudan çalınan melodinin koruyucusu olan soyut varlık için de
kullanılır. Bu durum dikkate alındığında Eğezmek/Eğeşmek fiili kutsal ruhlarla iletişime geçmeyi (ilham
yoluyla müzik yapmayı veya onların verdiği yetenekle çalgı çalmayı, hatta onunla birlikte çalmayı)
ifade etmektedir. 210 Elbiz: Değişik lehçelerde Elbis/İlbis/İlbiz olarak telafuz edilen ve Türkçe Yal/Yel/Hal/Al/El/İl
kökünden türeyen kelime “Şeytan” anlamına gelir. Şeytani özellikleri anlatan “Yelbi” sözcüğü ile aynı
kökten türemiştir. “Yelvi” ise sihir manası taşır. Al/Hal kökü kötülüğü ve uzak bir anlam olarak ateşi
çağrıştırır. “Yel” kökü ise ruhsallığı, hızı ve görünmezliği ifâde eder. “Albıs” adlı varlık ile de alâkalı
görünür. “El” kökü üzerinden ise tutmak, yakalamak manalarını içerir. Arapça “İblis” ile tesâdüfî
olarak biçimsel hattâ anlama dayalı benzerlik dışında etimolojik bir ortak yönü yoktur. Zannedildiği
üzere “İblis” kelimesindeki “L” ve “B” harflerinin yer değiştirmesiyle ortaya çıkan yanlış bir söyleyiş
kesinlikle değildir. Kelimenin harf dizilimi kesinlikle doğrudur ve tamamen Türkçe’dir. 211 Eli: El parmakları bitişik durumda, açık başparmak ile işaret parmağı arasında dik bir açı oluşur. Elin
küçük parmağından başparmağın ucuna kadar olan mesafedir. Kapalı karış olarak izah edilebilir.
Normal karışın üçte ikisi kadar bir uzunluk verir. Bu da yaklaşık olarak 12 santimetredir.
212 Eliye: Karaçay–Balkarlar’ın eski inançlarınnda yer alan Yağmur Tanrısıdır. Kazanının
yuvarlanmasıyla oluşan ses gök gürültüsüne neden olur. İbranice “Eliyah” (İlyas) ile bağlantılı gözükse
de gerçekte Türkçe El/İl kökünden kaynaklanma olasılığı da vardır. Sözcük aynı zamanda evcil şahin
kuşu anlamına da gelir ki, bu mana İnsanların ellerine konuyor olması ile alakalıdır.
330
213 Ellez: Anadolu’daki “Ellez” (İlyas) adı İslam öncesi çağlardan köken alır. Yurt sahibi demektir. Alay
(askeri birlik) ve Halay sözcükleri ile aynı kökten gelir. El/İl ise yurt demektir. İnsanın yeteneğinin
kullanımını sağlayan organı ve emeğinin en önemli simgesi olan El kavramıyla da bağlantısı dikkate
değerdir. Türk mitolojisindeki “Elley” adlı ilk insanın ismi ile benzerliği bu görüşü destekler
niteliktedir.
214 Em: İlaç demek olan sözcük aynı zamanda Türkçe bir köktür. Bu vesile ile belirtmek gerekir ki ilaç,
tedavi, rahatlama, huzur, dişilik, emzirme bildiren Türkçe İm/Em/Am kökünün Moğolca kaynaklı
olduğu iddiası ile reddedilmesi son derece yanlış bir yaklaşımdır. Bu anlayış yüzlerce kelimeyi
Türkçe’nin dışına itmeye çalışmak anlamına gelir. Herşeyden önce Türkçe ve Moğolca aynı coğrafyada
aynı tarihi binlerce yıl paylaşmış olmanın ötesinde aynı dil birliğinden (herkesçe bilinen Ural-Altay dil
ailesinden) köken alırlar ve bu dilbirliği içinde de Türkçe’ye en yakın konumda duran dildir (Çuvaşça,
Yakutça, Altayca dilleri Türkçe kabul edilerek). Ortak kökenden kaynaklanan dillerde az ya da çok
ortak kökler ve kelimeler bulunması kaçınılmazdır. Örneğin: Batı dillerindeki Nw/Nv kökünden gelen
“Yeni” manasındaki sözcükler ortak kökene sahiptir. Örneğin İngilizce New, Almanca Neu, Latince
Nova gibi. Ancak tarih içinde bu dillerle aynı kökten geldikleri ispatlanmış olan Farsça’daki “Nev”
kelimesi de yine birebir aynı anlamla “Yeni” demektir. Fakat bu diller ile Farsça arasındaki her tür
uzaklık Türkçe ile Moğolca arasındaki uzaklıktan çok daha fazladır. Üstelik Farça tarih içerisinde
Avrupa dillerinden çok daha önce ayrışmıştır. Öyleyse “Nev” sözcüğü Farsça’ya aittir ve diğer dillerin
hiçbirinin etimolojik ilgi alanına girmemelidir. Peki bu yaklaşım ne derece doğrudur? Çince
kaynaklarda ilk kez kaydedilmiş olan Türkçe ile ortak sözcükleri atılsın, Mançu, Tunguz dillerine daha
yakın duranları da atılsın, Moğolca’dır diyerek binlerce kelimeyi Türkçe sayılmasın. Şunlar şüphelidir,
şüpheliyse kesin Türkçe değildir diyerek bir kenara bırakılsın. Bunlar kesinlikle bilimsel yönteme
aykırıdır. 215 Emegelçi: Süt annesi manasına gelen sözcük, mitolojide çocukların koruyucu tanrıçasının da adı
olarak kullanılır. Bu tanrıçanın çocukları ve bebekleri koruduğuna inanılır. Küçük çocukların başlarına
gelecek kazâları önceden görür ve engel olur. Çocuklar hastalandıklarında kadın şamanlara onlar için
uygun ilaçları hazırlama yollarını gösterir. 216 Emegen: Kafkas Nart efsanelerinde çirkin, bazen çok başlı devasa yaratıklar olarak betimlenir.
Emegenlerin sayıları oldukça fazladır ve her üç ayda bir doğum yaparlar. Her doğumda yüzden fazla
çocuk dünyaya getirirler. Emegenlerin yer almadığı hiçbir Nart destanı yoktur. 217 Emegey: “Nine” manası verilen kelimenin Şamanist gelenekte Şaman Ruhu anlamı da bulunur.
Amagay/Amagat/Emeget sözcükleri de farklı söyleyiş biçimleri olarak kaynaklarda yer alır. Bu ruh
olmadan şaman olunamaz. Şaman öldüğünde kuş görünümünde dışarı çıkar ve mezarının yanında
veya üstünde büyüyen ağaçta yaşar ve mezarın saygınlığını, temizliğini korur. Etimolojik olarak ilgili
görünen Emen/Emeğen sözcüğü ruh, can manası taşır, ayrıca ağaç dikmek için açılan çukuru da ifade
eder. Tunguzlarda koruycu ruhlara Amaka denir. Teleğüt Türkleri ise bu ruha Emegen adı verirler. 218 Emertmek: Rahatlatmak, huzur vermek gibi manaları bulunan sözcüğün yarışta öne geçmek
şeklinde ikinci bir anlamı daha vardır.
331
219 Emlek: Bedenen veyâ ruhsal olarak şifâ bulunan bir yerleşim birimini veyâ yöreyi ifâde eder.
Çoğunlukla o bölgede bulunan evliyâ mezarları ile ilişkilendirilir. Anadolu’da bu adı taşıyan köyler
hattâ pek çok köyün toplamından oluşan yöreler vardır. Mitolojik bir kişilik olan Uluğ Türk’ün oğlu
olan “Amlak” adı ile de alakalı görünmektedir. Bu isim de şifa vericiliği temsil eder. Am/Em/İm
kökünden türeyen kelime şifa veren, tedavi eden demektir. Emlemek fiili ilaç vermek, iyileştirmek,
sağaltmak anlamlarına gelir. Sözcüğün ayrıca Müşfik (şefkatli) anlamı da bulunmaktadır. 220 Enermek: Kavramın kelime anlamı aslında kulağını bükmektir. (Enemek fiili hayvanın kulağını
kesmeyi veya işaretlemeyi anlatır.) Anlam kaymasına uğrayan sözcük müzik aletini akord etmek
manasında kullanılır olmuştur. Özellikle telli çalgının akord burgularının bükülmesi kulağın bükülmesi
ile benzeştirilmiştir. 221 Erkecey: Sözcüğün “İrkecey” şeklindeki farklı bir söyleyişi nazlı, şımarık anlamına gelir. Masalda
zaten anlatıldığı üzere sonradan doğduğu için çok fazla nazlandırılan bir kız çocuğudur. 222 Erkenek: Türk halk anlatılarında adı geçen bir masal kahramanıdır. Avrupa masallarındaki “Parmak
Çocuk” karakteri ile ilginç bir biçimde büyük oranda uyumludur. Kurnaz, zeki, talihli bir çocuk olarak
görünür. Yine de Erkenek’in özgün bir kişiliği ve özellikle Grimm masallarında bahsi geçen Parmak
Çocuk’tan farklı yönleri de bulunmaktadır. Çünkü eski Türk-Moğol kültüründe başparmağın insan
ruhu ile de alâkası olduğu düşünülür. Erkenek kurnaz, çokbilmiş, hazırcevap bir çocuk olarak
tanımlanır. Değişik mâceralarda zekâsı sâyesinde sorunların üstesinden gelir. Bu mâceralarda farklı
diyarlara yolculuklar yapar. 223 Erleg: Türkçe’ye “Erlik” olarak yerleşen kelime burada orijinal biçimiyle alınmıştır. Kötülüklerin
kaynağı olarak görülen tanrıdır, bu bağlamda “Şeytan” olarak tercüme eden kaynaklar varsa da
aslında tamamen farklı ve kendine özgü bir varlıktır; bu nedenle “Kötülük Tanrısı” olarak tanımlamak
daha doğrudur. Mitolojideki anlatılara göre kara bir Güneş ile aydınlatılan yeraltında akan ırmağın
kenarındaki, yüksek bir dağın eteğinde kırk köşeli taş veyâ demir sarayında yaşar. 224 Ermen: Kutsal, aziz (kutlu kişi) anlamlarının yanında Pelin otu manası bulunur. Ayrıca kimi Türk
lehçelerinde “Sincap” karşılığında kullanıldığı da görülür. Ancak bu anlam “Erlen” (hamster) sözcüğü
ile ilişkili görünmektedir. Aslında kastedilen canlı “Yer Sincabı” olup en azından dış görünüş olarak da
hamsteri çağrıştırmaktadır. 225 Erselen: Moğol mitolojisindeki efsanevi beş renkli aslandır. Budizmin etkisi görülür. Ancak sözcük
etimolojik olarak Türkçe “Arslan” sözcüğü ile ilişkilidir.
226 Esre: Arap alfabesinde İ (veya ses kaymasıyla I) sesi veren noktalama işaretidir. Türkçe “Asra”
(aşağıda olan) sözcüğünden kaynaklanmaktadır. Osmanlıca’da oluşturulmuş bir terimdir. İşaretin
harflerin altına koyulmasından dolayı bu isim verilmiştir. Arapçası “Kesre/Kesra” şeklindedir. 227 Etügen: Mitolojide Toprak Tanrıçası’dır. Toprağı ve yeryüzünü, ayrıca toprağa dayalı üretimi, tarımı
ve hasadı temsil eder. Toprağı ve toprakla ilgili tüm unsurları, bitkileri ve hayvanları koruduğuna
inanılır. Konur (kahverengiye çalan kızıl) saçları vardır. Onun yaşadığı Ötügen (Ötüken) şehri Türklerin
yeryüzünde ilk var olduğu ve oradan Dünyâ’ya dağıldığı yerin adı olarak da kabul edilmektedir. Orhun
Irmağı kaynaklarını bu bölgeden alır ve Göktürk Devleti’nin başkenti de yine burada kurulmuştur.
İnanca göre bütün büyük devletlerin başkenti burada kurulmalıdır ki, devletler uzun ömürlü olabilsin.
332
228 Evreğen: Peş peşe gelen “E” harfleri ve son hecedeki “Ğ” harfi bükülgen bir söz dizimi
oluşturmaktadır; tıpkı ejderhanın kıvrılması gibi. “Evren” biçimindeki yazımına göre bu biçim daha
doğrudur. Sözcüğün kökeni “Evrilmek” fiilinden gelmektedir. Kıvrılmak anlamı ejderhanın yılana
benzer yapısı ile ilgilidir. Abran / Abrağan / Awrağan / Avrağan / Evreğen / Ewreğen / Ebreğen /
Ebren/ Evren şeklinde sıralanabilecek uzun bir dönüşüm zinciri hep Ejderha, Yeraltı Canavarı, Yeraltı
Denizi Yılanı, Yeraltı Ejderhası gibi anlamları içerir. 229 Eyder: Bir topluluk adına konuşan kişi yani sözcü, lider anlamına gelir. Sözcüğün Arapça’da aslan
anlamına gelen ancak Türk kültüründe Rüzgar Ruhu ile ilişkilendirilen Haydar ismi ile olan alakası
netleştirilmiş değildir. Kazaklar harman vakti rüzgar esmeye başlamamışsa, “Mir Heyder” dedikleri bu
ruhu yüksek sesle çağırırlar. Azeriler hasat zamanı harman bitince “Haydar Baba, gel payını götür!”
diyerek ona seslenirler. Alevi kültüründe Türküler içerisinde de “Yürü be Haydar!” gibi veya benzeri
başka ifadelerle sık sık rastlanan bu isim, Anadolu’da Pir Sultan Abdal’ın gerçek adı olmasından
kaynaklanıyor gibi görünse de kökeni aslında burada aramak gerekir. Eski Türkçe’deki “Aldar/Aydar”
ismi ile de uyumlu görünmektedir. Ayıtmak/Eyitmek (Ey! ünlemi ile de bağlantılıdırlar) ve Haykırmak
fiilleri ise konuşmak, bağırmak, seslenmek, hitap etmek gibi anlamlar içerirler. Haydar, her ne kadar
Arapça kökenli bir isim olsa da Türk kültüründeki kavramlarla ilişkilendirilmiş olması muhtemeldir.
230 Ezeşmek: Sözcüğün farklı ve Türkçe’de söylenmesi daha zor bir biçimine “Eğezeşmek” olarak
rastlanır. Eğeşmek/Eğezmek/Eğezeşmek dönüşümünde ruhlarla iletişim kurma manası rahatlıkla
görülebilmektedir. Eez (Eğez)/Ez sözcüğü ilham getiren ruh ya da hatta doğrudan çalınan melodinin
koruyucusu olan soyut varlık için de kullanılır. Bu durum dikkate alındığında fiil kutsal ruhlarla
iletişime geçerek onların verdiği yetenekle çalgı çalmayı, hatta onunla birlikte çalmayı ifade
etmektedir. 231 Gakay: Moğolca’daki asıl anlamı domuzdur. Bu dilde anlam genişlemesiyle Yunus balığını da ifade
eder olmuştur (Dalayın Gakay yani Deniz Domuzu). 232 Galcır: Çiftleşmek isten hayvanları tanımlamak için kullanılan bir sözcüktür. Ancak köken anlamı
“Ateş basmış” demektir. Bu bağlamda çiftleşme mevsimindeki hayvanlar için kullanılan “Kızışmış”
tabiri ile eşdeğerdir. Bu sözcükten türeyen Galcırmak/Galçırmak fiili de çiftleşmek istemek şeklinde
izah edilmekle birlikte gerçek anlam “Ateş basmak” veya “Kızışmak” olacaktır.
233 Galtaşmak: Birisine sataşmak olarak açıklanan sözcüğün kökenindeki anlam tam olarak birine veya
birbirine ateş atmak şeklindedir. Sataşmak anlamı mecazen ortaya çıkmıştır. 234 Gerdek: Sözcüğün kökeni neredeyse tüm kaynaklarda Farsça olarak gösterilmektedir. Oysa ki
Moğolca “Ger” (çadır) kelimesinin dikkate alınması gerekir. 235 Gor: “Maya” (ferment) anlamına gelen kelime Farklı lehçelerde ve şivelerde farklı biçimlerde
söylenir (Gur/Gor/Kor/Kur/Kür/Gür dönüşümündeki kelimelerin tamamı farklı bölgelerde maya
anlamında kullanılır). Bu sözcüklerin tamamı aynı zamanda ateş ve köz ile de alakalı görünmektedir.
Bu durum yoğurdun mayalanırken sıcak tutulması gerekliliği ile ilgilidir. Aynı zamanda Türkçe bir kök
olan Gur/Gor/Kor/Kur/Kür/Gür şeklindeki söz dizisinin içeriğinde “Kuvvet” ve “Çoğalma” anlamları da
yer alır. Örneğin Gorsamak/Kursamak/Kürsemek/Gürsemek fiilleri mayalanmak manası taşıdığı gibi
333
çoğalmayı ve kuvvetlenmeyi de ifade eder. Baharda yeryüzüne düşen “Gor/Kor” (Cemre) anlayışı da
yine mecazen yeryüzünün mayalanması ile alakalıdır. 236 Gözbeğen: Televizyon anlamına gelen kavram Köspeğen/Közpeğen sözcüğünden uyarlanmıştır.
Köspe/Közpe kelimesi “Sihirli Ayna” anlamına gelir. Köspeğen/Közpeğen ise bu sözcükten türemiş
olup benzeri bir mana ile “Sihirli Küre” veya bazen de yine aynı anlamla “Sihirli Ayna” demektir
(mecazen televizyonu da ifade eder) ve bilinmeyene dair görüntüleri gösterme anlayışı her iki
sözcüğün içeriğinde de vardır. Türkçe’nin bilimsel terim üretme gücünün en güzel ve en yetkin
örneklerinden birisidir. 237 Gulaş: Macarların geleneksel yemeklerindendir. Genellikle dana eti, soğan ve biberden yapılır.
Ayrıca sarmısak, kimyon, domates, yeşil biber ve patates de konulur. Bir iddiaya göre bu yemeğin adı
Avrupa seferlerindeki Osmanlı ordusunda yeniçerilere dağıtılan “kul aşı” denilen yemekten
gelmektedir ve Türkçe kökenlidir. Ancak daha tutarlı görünen açıklama ise Macarca “sığır”
anlamındaki “Gulya” sözcüğünden geldiğidir. Macarcada sığır çobanlarına da “Gulyas” adı verilir.
Buna göre Gulaş’ın ortaya çıkışı Macar çobanların yediği bir haşlama et yemeğine dayanır. Ve Türk
kültüründeki “Çoban Kavurma” yemeğini akla getirir ancak aralarında önemli bir fark vardır; “Gulaş”
bir tür haşlamadır. 238 Gürsemek: Gur/Gor/Kor/Kur/Kür/Gür kökünden türeyen sözcüğün Gorsamak/Korsamak veya
Kursamak/Kürsemek şeklindeki söyleyişleri de mevcuttur. Kök dizisi ise aynı zamanda ateş ve köz ile
de alakalı görünmektedir. Bu durum yoğurdun mayalanırken sıcak tutulması gerekliliği ile ilgilidir. 239 Hak: Muhafaza (koruma) anlamına gelir. Arapça kökenli gerçeklik ve hukukilik bildiren “Hak”
sözcüğü ile ses benzerliği dışında hiçbir bağlantısı olmayan Türkçe bir kelimedir. Türkçe’de bazı
lehçelerde görülen “S-H” değişimi ile Sak > Hak dönüşümünde ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda
Saklamak fiili ile aynı kökten gelmektedir. 240 Haklamak: Arapça kökenli “Hak” sözcüğü ile ses benzerliği dışında hiçbir bağlantısı yoktur. Türkçe
bir kelimedir. “S-H” değişimi ile Sak > Hak dönüşümünde ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda Saklamak
fiilinin farklı bir söylenişidir ve muhafaza etmek anlamına gelir. 241 Halay: Ateş etrafında dönmek ile alakalı olduğu anlaşılamayan sözcüğe sırf bir köken bulmuş olmak
için Yunanca olduğu öne sürülen askeri birlik anlamındaki “Alay” sözcüğüne bağlamak binlerce yıllık
bir Türk oyununa “Aceba Yunan kültürü ile Anadolu’da tanışmadan önce bu oyuna ne ad
verilmekteydi?” sorusuna cevap aramayı gerektirmez miydi? Yanıt Azerice’de durmaktadır. Aynı
oyunun adı bu dilde “Yallı” olarak bilinir. Köken ise aynıdır: Qal/Gal/Hal/Al/Yal kök dizisi. Yani
bağlantılı olarak ateş etrafında dönme veya dönüşün enerjisi ile bedenlerin ısınması bağlamında
Qalay/Galay/Halay dönüşümü ile sözcük çok net olarak bu manaları ihtiva etmektedir. Türkçe bir
metal alaşımını ifade eden Qalay/Kalay/Galay kelimesiyle bağlantılı olarak ateş üzerinde kabın veya
sıvı alaşımın döndürülerek kalaylama işleminin yapılması ile halaydaki dönme eylmenin neredeyse
aynı kelimelerle tanımlanıyor olması kesinlikle tesadüfi değildir. Türkçe’deki “Alay” kelimesine
dönüştüğü öne sürülen Yunanca askeri birlik anlamındaki sözcüğün gerçekte Türkçe’den bu dile geçip
geçmediği tartışmasını başlatmaya dahi gerek olmadan Türkçedeki anlamın ateş etrafında toplanarak
birlik oluşturmak olduğu çok net olarak ortadadır. Üstelik aynı kökten türeyen ve Moğol kabile
334
birliğine isim oluşturan “Halha” sözcüğü de yine kabile temsilcilerenin ateş etrafında toplanmaları ile
de bağlantılıdır. 242 Halha: Bir kavim olarak Moğolları (bazen de Moğol tanımlaması içindeki yaklaşık yüzde 75 orana
sahip en büyük topluluğu) ifade eden bir sözcüktür. Halhalar dışında başka Moğol toplulukları da
bulunmaktadır. Örneğin “Dörbetler” (dörtlüler) adından anlaşılacağı üzere dört kabileden oluşan bir
Moğol topluluğudur. “Halha” sözcüğü aynı zamanda Moğol kabile birliğini tanımlamakta da kullanılır.
Kelime anlamına bakıldığında ise Türkçe “Kalkan” sözcüğüyle aynı kökten (Türk-Moğol dil birliğindeki
Hal/Kal kökü) gelmektedir. Sözcükteki “H” harfleri ise aslında gırtlaksı seslerdir (Azerice’deki “X” gibi,
İngilizce: KH sesi). Bu anlam dışarıya karşı birlikte savunma yapmayı, korunmayı içerir. Arapça “Halka”
sözcüğü ile hiçbir alakası yoktur. Anlam kabile temsilcilerenin ateş etrafında toplanmaları ile
alakalıdır. 243 Halık: “Hava” (atmosfer) demek olan sözcük Kal/Hal kökünden gelen Kalkmak fiili ile bağlantılıdır.
Hem Kal/Hal kökünün kendisi birer sözcük olarak hem de türeyen Kalığ/Kalık/Halık/Halığ sözcükleri
hava (atmosfer) manası taşırlar. Bunların tamamı yukarıda bulunan veya yukarıya kaldıran şey
içeriğini barındırırlar. Salkın > Halkın dönüşümünde olduğu gibi kökende “Rüzgar” anlamı da yer
almaktadır. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki başka dillerde köken aranan “Halı” sözcüğünün kökeni
de çok büyük olasılıkla buradaki “Yukarı kaldırmak” anlamı ile bağlantılı bulunmaktadır. 244 Han: Sözcüğün anlamı “Kral” demektir. Bahaeddin Ögel’in muhteşem ifadesi ile “Türkçe talana açık
bir hazine gibidir” tespitine kanıt teşkil eder nitelikteki örneklerden birisidir. Kavramın türediği Türkçe
Kan (soy) sözcüğü bir kenara atılarak hatta bu tespiti yapmış olanların kökü yanlış buldukları öne
sürülerek Çince bir köken aranıp bulunmuştur. İddiay göre kelime Çin hanedanlarından birinin
adından gelmektedir. Tarihin derinliği içerisinde aynı coğrafyada yan yana ortaya çıkmış iki
medeniyette ortak sözcükler bulunması kadar doğal bir şey olamaz. Bunların bazen hangisinin ürünü
olduğunu tespit etmek bile mümkün değildir. Burada yapılacak en insaflı ve makul açıklama budur.
Fakat ille de bir tespit yapılacaksa (başka bir hanedanın değil de yalnızca burada) bahsi geçen Çin
hanedanının adının hiçbir sebep yokken ve toplumsal bir gereklilik ve dilin gerektirdiği bir zaruret
olmadan bir unvan olarak mı kullanılmasının daha mantıklı olduğu yoksa Türkçe genetik, ırsiyet,
veraset, soy manalarını barındıran kavramın mı başka kültürlere yayılmasının ve onlar tarafından bir
unvan olarak tercih edilmesinin mi akla daha yatkın olduğu sorusu sorulmalıdır. Bunlara “Hanedan”
sözcüğünün kökeni nedir? sorusu da ilave edilmelidir ve böylece tartışma geniş kapsamlı olarak ele
alınmalıdır. Ayrıca Hint kültürüne yayılarak isim olarak bile kullanılan ve Avrupa terminolojisine’de
giren kelimenin artık evrensel bir nitelik kazandığı da göz ardı edilmemelidir. 245 Haramak: Çok sayıda anlamı bulunan bir fiildir. Farlı lehçelerdeki farklılaşmış anlamlar ile
Karamak/Qaramak gibi söyleyiş değişiklikleri ve bunları bağlı anlam kaymaları da dikkate alındığında
bir hayli fazla yan anlam ortaya çıkmaktadır. Kelimenin kökeninde “görmek/bakmak” anlamı bulunur.
“Kötü gözle bakmak” ise ikinci en kuvvetli anlamdır ve kelimenin “Kara” köküyle olan ilgisine de
uygun düşmektedir. Nazar etmek, haset etmek, teşhir etmek (cinsellik), hırsızlık/soygun için gözlemek
ve doğrudan “Kara” kelimesinden ortaya çıkan lanetlemek, beddua etmek manaları bulunur.
246 Hata: Türkçe “Kat” sözcüğü ile doğrudan bağlantılı olan kavram Anadolu Türkçesi’ne “Kata” olarak
da aktarılabilir. Katlanarak (tekrar, defa, kere) manasındaki bu kelimeden türeyen Katalamak fiili de
aynı şekilde Katlanmak fiili ile akrabadır ve tekrarlamak anlamına gelir.
335
247 Hayramak: “Rica etmek” manasındaki sözcük Türkçe Hay/Kay kökünden türemiştir. Arapça “Hayır”
(iyilik) kelimesi ile hiçbir alakası yoktur. Sözcüğün “Lütfetmek”, “İkram etmek” veya “İhsan etmek”
şeklindeki ikinci anlam grubu da yine Türkçe Kayramak fiilinin farklı bir söyleniş biçimidir. 248 Hınmak: “Kın” kökü üzerinden Kısas Cezası Uygulamak ve “S-H” dönüşümüyle “Sın” kökü
üzerinden “Buhrana Girmek” veya “Kriz Geçirmek” manaları bulunur. 249 Hıyınma: Sözcük Hıyınma > Sıyınma > Sığınma dönüşümünde görüleceği üzere Türkçe bir
kelimenin farklı bir söyleyişinden ibarettir. Sığınma sözcüğünün “siyasi anlamda başka bir ülkenin
himayesini isteme” (iltica) içeriğine vurgu yapıldığı için orijinal söyleyiş tercih edilmiştir. 250 Hızmak: Şerit çekmek olarak açıklanan fiil Hızmak > Sızmak > Çızmak dönüşümü ile Türkçe Çizmek
fiiiline bağlanır. 251 Him: İşaret direği veya Trafik tabelası anlamında kullanılan kelime aslında Türkçe’deki İm (işaret)
sözcüğünün anlam kaymasına uğramış ve biraz farklı bir söylenişidir. Yeri gelmişken belirtmek gerekir
ki bir dönem Türkçe olarak kabul edilen sonradan Farsça kökenli olduğuna karar verilen “Sim” (işaret)
sözcüğü de aslında İm > Him > Sim dönüşümü ile yine Türkçe’dir. Farsça’daki mana aynı bile olsa
tamamen bağımsızdır. 252 Hoca: “Koca” sözcüğünden evrilmiştir (Türk coğrafyasındaki farklı dillerde Qoca/Goca olarak da
söylenir). Örneğin Dede Korkut Öyküleri’nde sıklıkla Kazılık Koca, Duha Koca, Uşun Koca gibi isimlere
rastlanır. Türk kültürü içerisinde tecrübeyi ve bir işin özünü anlamış olacak kadar bilgili, bilinçli,
ustalaşmış, uzmanlaşmış, teknik bilginin ötesinde bir anlayışa sahip kişiyi ifade etmekte kullanılan bir
sıfat veya doğal bir unvandır. Yaşlı, görmüş geçirmiş, bilge, bilgili demektir. Bir başka görüşe göre ise
Farsça efendi, ağa, saygıdeğer, yaşlı kimse, evin büyüğü manasındaki “Hace/Hvace/Hoce” kelimesi
anlam benzeşimi ve Türkçe’nin yapısına da uygun olan ses değişimi ile “Hoca” hâline gelmiştir. Bu
bağlamda günümüz Türkçesinde öğretmen veya imam anlamında da kullanılan bir sözcüktür. 253 Hokuz: Kelime gerçekte Türkçe’deki “Öküz” sözcüğünün farklı bir söyleyiş biçiminden ibarettir
(Öküz > Okuz > Hokuz). Anlam farklılaşmış (manda, camız) olduğu için orijinal biçim korunmuştur. 254 Hotay: Yakut kültüründe Akrep burcuna verilen isimdir. Fakat kök anlamının “Akrep” kavramı ile
bir ilgisi yoktur. Yakutça Hotoy (Türkçe uyarlama Hotay) kelimesi Kartal manası taşır. 255 Höylem: Kelime gerçekte Türkçe’deki “Söylem” (ifade) kavramının farklı bir söyleyiş biçimidir.
Anlam farklılaşarak “Cümle” kavramı karşılığında kullanılır olduğu için orijinal söyleyiş tercih
edilmiştir. 256 Höyleş: Kelime Türkçe’deki “Söyleş” (sohbet) kavramının farklı bir söyleyiş biçimidir. Anlam az da
olsa farklılaşarak “Hasbıhal” (hal hatır sorma) kavramı karşılığında kullanılır olduğu için orijinal
söyleyiş kullanılmıştır. 257 Höz: Kelime gerçekte Türkçe’deki “Söz” kavramının farklı bir söyleyiş biçimidir. Anlam farklılaşarak
“Hece” kavramı karşılığında kullanılır olduğu için orijinal söyleyiş korunmuştur.
336
258 Idalamak: Köpeği kışkılamak (başkasının üzerine saldırtmak) olarak verilen mana aslında etkin değil
edilgin bir içeriğe sahiptir. Doğru açıklama gerçekte kişinin kendini koruması için köpeğini harekete
geçirmesi şeklindedir. Yani yapılan bir saldırıyı savuşturma amacı bulunmaktadır. 259 Idığan: Azad edilerek doğaya salınmış hayvan demektir. Dinsel bir amaçla başıboş bırakma şeklinde
gerçekleşen kurban. Böylesi hayvanlar Türk kültüründe çoğu zaman doğuya doğru sürülür ve
genellikle üzerine bir işâret koyulur. (Eski Araplarda bu işâret koyma çoğu zaman hayvanın kulağını
yarma şeklinde gerçekleştirilirdi.) Bu şekilde salının hayvana bir daha kimse elini süremez. Bâzen de
bu salıverme şarta bağlanır. Meselâ, tıpkı adak kavramında olduğu gibi herhangi bir dilek
gerçekleşirse salınması öngörülürdü. Kuran-ı Kerim’de Maide Sûresi – 103. âyette bu kavramın
Arapça’daki (uygulama açısından) yaklaşık karşılığı olan tâbirlerden (Bahîre, Sâibe, Vesîle)
bahsedilerek hayvanların bu ve benzeri biçimlerde doğaya salınması anlayışı yasaklanmıştır.
Tefsirlerde eski Arap geleneğinde özellikle develerin; “Sırtı korundu,” denilerek azat edildiği
söylenmektedir. Ayrıca belirli sayıda doğum yapan veya yavru veren hayvanların salındığı da tarihsel
bilgiler arasındadır. 260 Irkıl: Kelime anlamı olarak ele alındığında falcı veya kahin demektir. Mitolojide ise bu adı taşıyan
bir kişilik bulunur. Irkıl Ata kamların (şamanların) atası olarak kabul edilir. İnanışa göre o yeryüzündeki
ilk şamandır. Türk kam törenlerinin ilk oluşturucusu olarak da bilinir. Gelecekten ve geçmişten haber
verir. Anlatıldığına göre o kadar güçlüdür ki, bir gün bu durumun farkına varan Tanrı onu yanına
çağırtarak kendisine boyun eğmesini ister. O ise hiçbir yüce güç tanımadığını ve yaptıklarının kendi
gücüyle olduğunu söyleyerek Tanrı’ya karşı saygısızlık yapar. Tanrı bunun üzerine, Irkıl’ı ateşe
attırarak yaktırır. Onun yandığı bu ateş gelecekte doğacak olan diğer kamların ruhlarını oluşturur. Adı
Oğuz Şecerelerinde (soy kütüklerinde) “Irkıl Hoca” olarak yer alır. 261 Isıyah: Baharda doğanın yenilenmesini, gücün çoğalmasını gösteren ve bereketi simgeleyen bir
bayramdır. Daire şeklinde toplanılıp kımız içilir ve meydanda yakılan odunun üzerinden atlanır. Daire
şeklinde yapılan bu şenlikler halayı çağrıştırmaktadır. Yakutlara göre ilk ata olan “Elley”, başlatıcısı
olduğu bu bayramı kendi yurdunda kutlamıştır. Kelime kökündeki anlam Isınma/Isıtma vakti
demektir. Mevsimsel döngülere bağlı sıcaklık değişikliklerini akla getirecek biçimde Isı kökünden
türemiştir ve Isınmak fiili ile bağlantılıdır. 262 İdeğsiz: Kelime anlamı işaretsiz demektir. Üzerine boya veya damga ile kime ait olduğunu
gösteren işaret vurulmamış hayvanları tanımlamakta kullanılan bir sözcüktür. Bu nedenle başıboş,
sahipsiz gibi manalarda da kullanılır. 263 İdeşme: Haberleşme olarak çevrilen kavram aslında tam olarak işaretleşme demektir. Anlam
genişlemesi ile her tür işaretle haberleşme (el, duman, şifre, telgraf) sözcüğün kapsamına girmiştir.
İdeşmek fiili de işaretleşmek, haberleşmek, telgraf çekmek, şifreli haber göndermek anlamlarına gelir. 264 İleğmek: “Rencide olmak” manası bulunan kelimenin İlemek şeklindeki söyleyişi de mevcuttur.
Anlam İlenmek (beddua etmek) fiili ile bağlantılıdır. 265 İlenmek: Beddua etmek, lanet etmek, rencide etmek manaları bulunan sözcük aslında İğlenmek >
İlenmek dönüşümü ile ortaya çıkmıştır. “İğ” kökü kötülük ve dert, maraz ile ilişkilidir. Dolayısıyla
kötülüğü veya kötülük getiren soyut varlıkları birine yönlendirmek anlamlarını içerir.
337
266 İlgemek: “Nakletmek” içeriği özellikle organ nakli yapmak anlamında kullanılmaktadır, sözcüğün
ayrıca “İç içe geçirmek” şeklindeki ikinci anlamı da bu kullanımı desteklemektedir. 267 İmir: Değişik lehçelerdes kırağı, sis, alacakaranlık gibi anlamlara gelmektedir. Özellikle İç
Anadolu’da kullanılan “İmir’in iti gibi titremek” deyiminin kökeninde bu kavram bulunur. Bu deyim
daha sonraları Arapça kökenli “Emir” sözcüğü ile de kullanılmış ve hatta Sivas yöresini ele geçiren
Emir Timur ile de alakalı olduğu düşünülmüştür. “İmre (İmere)” adlı Cemre Cini de aslında yine bu
varlığın farklı bir yansımasıdır. Bulgarlardaki Zemire adlı cinin bu kavramın en eski biçimi olduğu
anlaşılmaktadır. Baharda toprağa düştüğüne inanılan Cemre kavramı ile ilişkilendirilmiştir.
268 İnehsit: Sözcük anlamı doğum hemşiresi (ebe) demektir. Mitolojide ise doğum tanrıçasının adıdır.
Gülerek (gülümseyerek veyâ kahkahalarla) doğum yapan kadına hattâ doğuran ev ve ahır
hayvanlarına yardım eder. Moğolca’da İneh sözcüğü gülmek demektir ve Tunguz dillerinin tamamında
da yine gülme anlamı içerir. “İye” sözcüğü ile de alakalıdır. Enehsit ise nine anlamına gelir ve geçmişte
doğum ebelerinin yaşlı, tecrübeli kadınlar olması ile de bağlantılıdır. 269 İnemek: “Kurban etmek” manasındaki fiilin “İman etmek” içeriği de bulunmaktadır. Bu içerik ilk
mana ile çelişik olmamakla birlikte aslında “Inamak/İnamak” fiilinin farklılaşmış bir söyleyişinden
ibarettir. Bu nedenle ilk anlam tercih edilmiştir. 270 İrkecey: Sözcüğün “Erkecey” şeklindeki farklı bir söyleyişi “Parmak kız” olarak da bilinen masal
kahramanının adıdır. Masalda zaten anlatıldığı üzere sonradan doğduğu için çok fazla nazlandırılan bir
kız çocuğudur. 271 İrzi: Evliya anlamındaki kelimenin Sanskritçe (Eski Hintçe) kökenli olduğuna dair bu dildeki benzer
bir kelime nedeniyle kuvvetli bir ihtimal bulunmaktadır. Ancak Türkçe İr/Er kökü ile bağlantılı olarak
İrzi/Erzi sözcüğünün Türkçe ile tam bir uyum gösterdiği ihmal edilmemeli ve Hintçe olduğu iddiasına
temkinli yaklaşılmalıdır. Örneğin aynı kökten türeyen “Eren” (İren) ve “Ermiş” (İrmiş) sözcükleri de
Türkçe’de yine evliya anlamı taşımaktadırlar. Ayrıca Sanskritçe “İrşi” kavramının peri (ruhsal varlık)
manası taşıması kavramların belirli bir oranda karışmasına neden olmaktadır. 272 İskekçi: Cımbızla tüy (veya kaş) alan kişiyi ifade etmekte kullanılır. Mecazen “Müsthehzi” (alaycı
kişi) manasına da gelir. Ancak buradaki alaycılık daha çok karşı tarafın biraz da canını sıkacak türdedir,
tıpkı kişinin cımbızla tüyü alınırken canının yanması gibi. 273 İye: Sözcüğün asıl anlamı “Sahip” veya “Malik” demektir. Anlam genişlemesi hatta anlam kayması
ile bir şeyin koruyucu ruhu manasında kullanılır. Nesnelerin içinde olduğuna inanılan ve onunu
özelliklerini taşıyan gizli güçtür. Daha basit bir tanımmla koruyucu, iyiliksever ruhlara verilen isimdir.
Örneğin; Su İyesi içinde bulunduğu su kaynağını korur veya Ocak İyesi bir tek varlık olmayıp her
ocağın kendi koruyucu ruhu vardır. Türk mitolojisinde pek çok doğa unsurunun (özellikle de belirli bir
anlamı ve değeri bulunanların) mutlaka bir İyesi vardır; Ağaç İyesi, Dağ İyesi gibi… 274 İyite: Tazı (av köpeği) demek olan kelimenin köken anlamı koklayan (burnu iyi koku alan) veya
kendisine bir şey koklatılan şeklindedir. İyirmek fiili koklamak, İyitmek ise koklatmak anlamı taşır. Bu
durum av köpeğinin burnunun iyi koku alması ve bu nedenle gerektiğinde avı veya başka bir şeyi
bulabilmesi için birşeyler koklatılması ile alakalıdır. İyite/İyit/İt dönüşümü ile Anadolu Türkçesi’nde ise
genel olarak köpek manasında kullanılır olmuştur.
338
275 İzertmek: “Ardında iz bırakmak” anlamına gelen sözcük bazı lehçelerde “Ardından götürmek”
manası da taşımaktadır. Aslında bu fiil çok daha özelleşmiş bir mana ile karda, kumda, çamurda
yürürken arkadan gelen kişinin izleri takip etmesi hatta öndekinin izlerine basarak yürümesi demektir. 276 İzge: Mukaddes, mübarek, aziz gibi anlamlara gelen kelime Hıristiyan Türklerde Hz. Meryem için
de kullanılan bir ifadedir (“İzge Ana” yani Kutsal Anne). 277 İzi: Rab veya ilah demektir. Farklı lehçelerde “İdi” biçimiyle de söylenir. Karahanlı Türkçesinde
birebir “Tanrı” mânâsına gelir. Divân-ı Lügat-it Türk’de ise “İzi” biçimiyle sâhip ve efendi mânâsında
yer alır. Bu anlamlarıyla Arapça “Rab” sözcüğünü karşılar. Kuran-ı Kerim’in, Cumhûriyet döneminde
yapılan ilk Türkçe meallerinde “Rabbena!” sözü “Ey İzi'miz!” (yani Ey Rabbimiz!) olarak çevrilmiştir.
Batı dillerindeki Tanrı ve/veya Hz. İsa için kullanılan “Lord” sözcüğüne de denk düşmektedi. Türkçe
İz/Iz/Id/İd/İy/İç kökünden türemiştir. 278 Kabulmak: Şekil değiştirmek (dış görünüşünü değiştirmek) manasına gelen sözcüğün kök anlamı
tam olarak kabuk değiştirmek, demektir. Bu bağlamda “Tebdil-i kıyafet etmek” (giysilerini
değiştirerek başka bir görünüme bürünmek) deyimini de karşılar. Kavram “Kap” sözcüğü ile de
bağlantılıdır. İçinde bulunan suyun farklı bir kaba aktarılması hâlinde şeklinin sınırsızca değişmesi
nedeniyle, içinde insan ruhunun yer aldığı bedeni çağrıştırır. Moğolca Hubılgan/Hubilgan yine “başka
bir şekle girme” mânâsı taşır. Mitolojide (masallarda ve efsanelerde) ise başka bir varlığa dönüşme
anlamında kullanılır. Bu durum Türk halk anlatılarında genelde silkinilerek gerçekleşir. Örneğin güçsüz
görünümlü bir masal kahramanı silkinerek daz başlı (kel kafalı) yenilmez bir yiğide dönüşür. Herhangi
bir hayvanın şekline girme öykülerinin önemli bir kısmı Şamanist gelenekten, daha az bir kısmı da
Türklerin Asya’da bir dönem tabi oldukları Budizm’den kaynaklanmaktadır. En çok güvercin, kuğu,
kaz, nugas (yaban ördeği), bürküt (kartal), laçın (şahin) gibi kuşların ve boynuzlu yabâni hayvanların
(maral, elik, sığın) donuna girme yaygındır. Biçim değiştirmeye tasavvuf geleneğinde de sıklıkla
rastlanır.
279 Kadağan: Azerice’de yasak veya illegal anlamında kullanılan bir sözcüktür. Arapça “Kada/Kaza”
(yargılama, hüküm verme) köküden türediği düşünülmektedir. Ancak Türkçe “Kadamak” (çivilemek,
hapsetmek, etrafını çevirmek) fiili ile ilgisi göz ardı edilmemelidir. Etrafı çevrilmiş, çivi gibi sabitlenmiş
veya biraz daha uzak bir olasılıkla hapse neden olan davranış anlamları bulunur. Türkçe gerçek manası
ise mıhlanmış, çakılmış demektir.
280 Kalçav: Nükte/espri manasındaki kelimenin (ve fiil formu olan “Kalçamak” sözcüğünün) etimolojik
kaynağı ateşle ilgili kavramlar bildiren Qal/Gal/Kal kökü ile alakalı görünmektedir. Nükteli/esprili
sözün karşı tarafa atılan bir tür ateş kıvılcımı olarak algılanması söz konusudur. Yani anlam mecazidir.
Fakat burada asıl dikkat çekici olan diğer husus saçsızlık bildiren ve Türkçe olup olmadığı tartışma
konusu yapılan Kel/Kal kökü ile ilgisidir. Türk mitolojisinde kellik güç, zeka ve kurnazlık göstergesidir.
Kel kahramanlar daima hazırcevap ve nüktedan olurlar. Fakat “Kalçav” sözcüğü ile kellik arasındaki
kavramsal bağlantı kurulamamıştır. Fakat bu konuyla ilgili bir araştırma belki de durumu izah
edebilecek yeterli veriyi eski metinlerden sağlayabilir. 281 Kalgançı: Sözcük birebir “Kıyamet” kavramını karşılar. Kıyâmet gününü ifâde eder. İyilik tanrısı
Ülgen’le, kötülük tanrısı Erlik arasında çıkacak büyük savaşın sonunda tüm insanlık yok olacaktır.
Denizin dibindeki dokuz çatallı Karataş dokuz yerinden ayrılacak ve demirden atlara binmiş dokuz
339
savaşçı yeryüzüne saldıracaktır. Tanrı Bay-Ülgen tüm canlıların öldüğünü, kendisinden başka kimse
kalmadığını görünce; “Kalkın ey ölüler!” diye bağıracaktır. Onun bu çağrısı üzerine ölüler
mezarlarından kalkacaklardır. Sözcük Kalgamak (sıçramak) fiilinden türemiştir. Moğolca’da Halgah
(Kalkah) fiili korkmak anlamına gelir ki, bu bağlamda “Korku Günü” demek de olabilir. 282 Kalkamak: “Havada durmak” anlamına gelen fiilin “Kalkan kaldırmak” anlamı da bulunmaktadır ve
her ikisi de birbiri ile uyumludur. Bu fiil bazı lehçelerde “Kalkaymak” olarak da telafuz edilir ve bu
ikinci söyleyişin sipere yatmak, siper almak anlamı ile de yine uyumluluk gösterir. Ayrıca elini gözüne
götürerek (siper ederek, kalkanlayarak) bakmak manası da vardır. 283 Kalkuday: “Kal/Hal” (hava, atmosfer) ve “Kuday” (tanrı) sözcüklerinin bileşik halidir. Gök tanrısı
demektir. Eski Türkçe’de atmosfer ile gökyüzü ayrı kavramlarla nitelenir ve atmosfere Kal denilir. Bu
bağlamda bu tanrı hava olayları ile alakalı görünür. 284 Kaman: Cesur, gözüpek, aman vermez gibi manaları bulunur. Ayrıca “Kam” kelimesinden “Şaman”
sözcüğüne benzeşimle türetme yoluyla sonradan oluşturulmuş bir anlamı daha bulunur. Ancak bu
yapay bir mana olsa da asıl anlamlarına da ters düşmez. 285 Kambar: Sözcük Türkçe olup Yunanca ve Arapça ile ilişkilendirilmesi benzeşime ve yetersiz bilgi
nedeniyle bu benzeşimin anlaşılamamış olmasına dayalıdır. Bu isim Kam (şaman) sözcüğü ile
doğrudan bağlantılıdır ve Kam’ın yanında duran kişi demektir. Yani şaman yardımcısı
kastedilmektedir. Gökkuşağına Asya’da bazı topluluklarda “Kambarkuşak” adı verilir. Bu gökkuşağının
şamanın üzerinden yardımcı bir ruhun yardımıyla geçerek göğe yükseldiği bir köprü olarak algılanması
ile alakalıdır. Eski Türk kültüründe atları koruyan bir ruh olarak da tanınır. İskitlerden bu yana
Türklerle iç içe veya komşu olarak yaşayan ve etkileşim halinde bulunan Taciklerde ise yıldırım tanrısı
olarak görünür. Türklerde atların yıldırımdan yaratıldığı inanışı kabul görmüştür. İslâmiyet’i kabul
sonrasında ise Hz. Ali’nin atlarından sorumlu kölesinin (veyâ uşağının) adının “Kamber” olduğu ve
birlikte yolculuklar yaptıkları anlatılır. Yunan kültürünün etkisiyle çalgıcıların koruyucusu olarak
tanımlandığı da görülür. “Kambersiz düğün olmaz,” sözcüğü bu anlamda kullanılır. Yunanca’da
“Kamber” kelimesi ise aslında damat demektir. Böylece aslında çok eski çağlardan beri Türk halk
inanışı içerisinde atların koruyucu ruhu olarak görülen bir tanrıya çeşitli sözcük benzerlikleri nedeniyle
dışsal ve yeni anlamlar yüklenerek özelliklerinin genişletildiği anlaşılmaktadır. 286 Kamos: Arapça Kabus sözcüğüyle de ilgili gibi görünmekle birlikte çok büyük olasılıkla Türkçe
Kam/Kab/Kap kökünden türemiştir. Bu bağlamda Kapmak fiili ile de bağlantılıdır ve kapıp götüren
veya insanın üzerine kapanan varlık anlamına gelmektedir. Kamaz sözcüğü rüzgar demektir ve esinti
daima ruhsal varlıklarla ilgili görülmüştür. 287 Kamturmak: Bir şeyin içeriğinde bulunmak, muhtevasına katılmak anlamına gelen fiilin bu İlk
manası Kam/Kab/Kap kökünden türemiş olup ayrıca ikincil olarak tamı tamına “sesi kısılana kadar
bağırmak” manası da bulunur. Bu ikinci anlam “Kam” (şaman) sözcüğü ile alakalı olup kamın ayin
esnasında sesinin kısılana kadar bağırıp sesler çıkarması ve şarkı söylemesi ile bağlantılı olarak ortaya
çıkmıştır. 288 Kamu: Sözcüğün Türkçe olmadığı iddiaları doğru kökle ilişkilendirilmemiş olmasından
kaynaklanmaktadır. Oysa ki doğru analiz edildiğinde görülmektedir ki, Kap/Kab/Kam/Ham/Hem/Hep
kökü kapsama, ihtiva etme, kapatma, etrafını çevirme, toplama manaları ile neredeyse tüm Türk
340
lehçelerinde yer alır. Türklere komşu başka bir dilde benzeri manada yakın söyleyişe sahip bir kelime
varsa (ki “Kamag” biçimiyle Sanskritçe’de görülmektedir), bu takdirde bu dile Türkçe’den geçmiş
olması ihtimali neredeyse kesin gibidir. (Aslında Sanskritçe olduğu öne sürülen “Kamag” söyleyişi
Cumhuriyetle birlikte yeniden türetilen “Kamu” biçiminden bile daha fazla Türkçe’dir. Kamag > Kapag
dönüşümü bunun net bir örneğidir.) Etimolojik araştırmalarda çok sık rastlanan ve gerçekten içine
düşmeden geçilmesi çok zor ve yaygın bir tuzak bulunmaktadır. Bir kelimenin ilk kez bir dilin
kaynaklarında yazıya geçirilmiş olması, hatta o dilde yerleşerek yazılı metinlerde kullanılıyor olması o
kelimeyi o dilde türemiş hale getirmez. Ancak bu tuzağa sıklıkla düşülmektedir. Örneğin yazıyı
tanımayan bir Afrika kavminin dilinden önce İspanyolca’ya ve Portekizce’ye sonra da diğer Batı
dillerine 1600’lü yılların başında geçerek kullanılmaya başlanan “Bonana/Bonan veya
Banan/Banana/Banane” (muz) kelimesine ilk kez bir Batılı kaynakta rastlanır. Ama aradan neredeyse
yarım yüzyıl geçtiği halde yine de yazıyı tanımamış olmaya devam eden bu kabilenin durumdan
haberi ise herhalde hiç olmamıştır ve Afrika sömürgeciliğine entegre olarak sürdürdükleri kültürel
yaşamlarında bir alfabeye yaklaşık 1960’dan sonra sahip olmuşlardır (üstelik bahsedilen küçük bir
kabile değil yaklaşık 5 milyonluk Wolof kavmidir). 289 Kamutay: Sözcüğün gerçek anlamı topluma ait olan, herkese ait olan ya da halkın birlikte yaptığı
çalışma şeklindedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni tanımlamak için
Parlamento veya Senato anlamında kullanılmıştır. Ancak daha doğru olarak Cumhuriyet (Republik)
kavramını karşılamaktadır. Kamu sözcüğünün Türkçe olmadığı iddiaları ise bütünüyle eksik bilgiye
dayanmakta olup Kap/Kab/Kam/Ham/Hem/Hep kökü kapsama, ihtiva etme, kapatma, etrafını
çevirme, toplama manalarını içerir ve neredeyse tüm Türk lehçelerinde bu kökten ve kökün
Kam/Ham/Hem kısmından türeyen pek çok kelime bulunur. Sözcüğün hatta kökün aynı zamanda
Sanskritçe (Eski Hintçe) ve Farsça ile uyum göstermesi Türkçe olmadığını göstermediği gibi hangi
dilden hangisine geçtiği (veya geçip geçmediği) bile bilinmediği halde kestirme çözümlerle Türkçe’nin
dışına itmeye çalışmak anlaşılır olmaktan uzaktır. Sırf Dünya’daki pek çok dilde hem de benzer
manalarla bulunduğu için Kom kökünün de Türkçe olmadığını iddia etmek ne derece mantıklıdır? 290 Kançamak: Sözcüğün gerçek anlamı pazarlık etmek daha doğrusu “Kança? (Kaça, ne kadara?)”
diye sormak demektir. Anlam daralması ile fuhuş pazarlığı yapmak manası taşımaktadır. 291 Kançura: Kan emici yaratık, kan içen kötü ruh anlamındaki kelimenin yine bu anlamla bağlantılı
olarak “Kan Kirlenmesi Hastalığı” manası da bulunmaktadır. Bu bağlamda “Kançıra” (kangren)
kavramı ile de etimolojik olarak doğrudan alakalıdır. 292 Kansamak: Kansız kalmak, kansızlık hastalığına yakalanmak ve bu nedenlerle beti benzi atmak,
yüzünden kanı çekilmek anlamları taşır. Ayrıca zalim kişiler için mecazen “Kana susamak” manasında
da kullanılmaktadır. 293 Kantarga: Moğolca’da ise “Dizgin” manası taşıyan kelime Kazak/Kırgız coğrafyasında ise çok daha
özelleşmiş bir anlam ile “Dizgini atın yelesine bağlama” demektir. 294 Karamak: Nazar etmek (kem göz etmek), kötü gözle bakmak içeriğine sahip olan fiilin gerçek
anlamı aslında seyretmek, izlemek, muayene etmek demektir. Olumsuz anlamlar daha sonra “Kara”
kavramından doğan çağrışımlar nedeniyle ortaya çıkmıştır.
341
295 Karamat: Karabasan (kabus) olarak tercüme edilen sözcük gerçekte kötü rüyalara neden olan bir
varlığın adıdır. Hezeyanlar ve psikolojik bozukluklar ortaya çıkaran kötü bir ruhtur. Tatarca’da ise tam
tersi bir mânâ ile “hayırsever ruh” veyâ “koruyucu ruh” demektir. Azerice’de kullanılan “Karamat
Basmak” (kâbus görmek) deyiminde yine bu varlıkla ilişkili olarak olumsuzluk içeren bir kavram ile
karşılaşılır. Kelime anlamı ise Karartan (göz karartan) demektir. Udmurtça’da bu kelime şeytan, kötü
ruh gibi anlamlar taşır. Yakutça’da uğursuz, lânetli anlamında kullanılan “Karımıt” sözcüğü de yine bu
kavramla yakından alâkalıdır. Karamak sözcüğü kötülemek, hor görmek anlamlarını barındırır.
Sözcüğün sâdece biçimsel benzerliğine bakarak “olağanüstü olay” anlamındaki Arapça kökenli
“Kerâmet” kavramı ile ilişkilendirilmesi mâkul değildir.
296 Karan: Nazar eden (kem gözlü) manasının yanında biraz küçük bir anlam değişikliği ile bazı
lehçelerde hasetçi (kıskanç) anlamı taşır. Ayrıca dibi görünmeyen çukurlara veya kuyuları da
tanımlamakta kullanılır. Bu benzerlikle astronomideki “Kara Delik” kavramı için de kullanıldığı olur. 297 Karav: Nazar (kem göz), kimi lehçelerde ise kabus manasına gelen bir sözcüktür. Orijinal anlamı ise
seyir veya muayene demektir. Olumsuz anlamlar daha sonra “Kara” kavramından doğan çağrışımlar
nedeniyle ortaya çıkmıştır. 298 Karavçı: Nazarı çok değen kişi, kem gözlü insan manasında kullanıldığı gibi kabuslara neden olan
kötü ruh veya cin anlamına da gelir. Ancak kelimenin asıl manası seyirci, muayeneci demektir. Bazen
de röntgenci (başkalarını izleyen kişi) anlamında da kullanılır.
299 Karçamak: Doğrudan “Kar” kelimesinden türeyen ve “Kar küremek” anlamına gelen sözcüğün
diğer anlamı ortalığı karıştırmak, fitne çıkarmak demektir. Bu ikinci anlam ise Karıştırmak fiili ile
akrabadır.
300 Karçana: Kar kızağı demektir. Ayrıca halk kültürü içerisinde Ayaz Ata’nın (veyâ Şahta Baba / Noel
Baba’nın) çok güzel bir kız olan torununun adı olarak anılır. Çocuklara hediyeler dağıtır. Genellikle
mâvi elbiseler giyer. İsmin sonundaki Çana sözcüğü, Çına (Şına, Şono) yâni kurt mânâsını akla getirir.
Ayrıca Kartoy (Kartuy/Kartay) denilen kış şenliklerinde Asya’da genç kızlar mâvi giysilerle Karçana
kılığına girip Ayaz Ata ile birlikte çocuklara armağanlar verirler. Bazı yörelerde Rus kültüründeki
Snegurochka/Snegurka (“Kar Kız”) motifinin de etkisi altında kalmıştır. 301 Karçar: Sözcüğün diğer anlamı karıştıran, fitne çıkaran demektir. “Karçamak” fiilinden türemiştir.
Özel ad olarak Korkut Ata’yı öldürmeye çalışan kişidir. Dede Korkut Kitabı’nda “Deli Karçar” olarak
anılır. Bamsı Beyrek ile Banı Çiçek’i evlendirmek istemesi üzerine Korkut Ata’yı öldürmeye kakışmış ve
ona saldırmış fakat çarpılmıştır.
302 Karılmak: “Takatten kesilmek”, özellikle de yaşlılığa bağlı olarak güçten düşmek ve ayrıca küçük bir
anlam kayması ile “İhtiyarlamak” manasına gelen sözcüğün biraz daha farklılaşmış bir anlamı daha
bulunur ve “Sesi kısılmak” demektir. 303 Karıtmak: Başkasını ihtiyarlatmak veya yaşlanmasına neden olmak anlamına gelen sözcüğün bu
kullanımları genellikle mecazidir. Genellikle bir şeyi anlamadığı veya verilen bir işi yapamadığı için
birisini çok yormak, bitap etmek içeriği ile kullanılır. Bundan başka evlenmeden yalnız başına
ihtiyarlamak manasıda bulunur.
342
304 Karmalamak: Karıştırmak manasındaki fiilin ayrıca “Olta atmak” ve “Şansını denemek” veya
“Teşebbüs etmek” anlamları da bulunmaktadır. Bu ikincil anlamlar “Karmak/Karmağ” (olta)
sözcüğünden türemişlerdir (Karmağlamak). Buradaki mana da aslında olta atarak balığın gelmesini
beklemek düşüncesinin mecazi bir yansımasıdır ve “Olta atmak” yada “Yem atmak” tabirleri bugün de
Anadolu’da benzeri manalarla mecazen kullanılmaktadır. 305 Kartamak: Pençelemek, tırmalamak manası taşıyan kelime “Kartal” sözcüğünün kökenini
oluşturur. Kelime kökünde “Tedavi etmek” manası da bulunur ki, bu durum kartalın kutsal bir hayvan
sayılması ve şamanların ruhlarının kartal şeklinde olduğunun da kabul edilmesi ile ilgilidir. 306 Katarmak: Geri dönmek, geri gelmek, gidip gelmek anlamlarına sahip olan fiil gerçekte
“Kaytarmak” fiilinin farklı bir söyleniş biçimidir. (Kaytarmak fiili Türkçe’dekinden biraz farklılaşmış
anlamlara sahiptir. Türkçe’deki işten kaçmak manası da gerçekte işi bırakıp geri dönmek şeklindedir.)
Bu fiilden türeyen “Posta güvercini” veya “ Avcı kuşu” manasındaki “Katar” kelimesi de aynı şekilde
“Kaytar” sözcüğünün bir türevidir. Anlaşılacağı üzere anlam bu kuşların geri dönmesi ile alakalıdır. 307 Kay: Şiir şeklindeki epik söylencelerdir. Göğüsten ve/veyâ gırtlaktan, bazen de damaktan çıkan
seslerle “Kayçı” adı verilen destancılar tarafından ezbere okunur. Destan söylemek de bu terimle
bağlantılı olarak Kaylamak fiiliyle ifâde edilir. Kaylar iki bin ile sekiz bin dize arasında değişen şiir
biçiminde (manzum) eserlerdir. Bâzen onbin mısrayı geçtiği de olur. Okunmaları ise uzunluğuna göre
bâzen dört, beş gün veyâ bir hafta sürer hattâ bir iki aya kadar uzayabilmektedir. 308 Kayın: Türklerce her çağda kutsal sayılmış bir ağaçtır. Mitolojideki bir anlatıya göre tanrı Kayra
Han, Yeryüzünü yarattıktan sonra dokuz dallı bir kayın ağacı dikmiştir. Bu ağaç yerle göğü birbirine
bağlayan Yaşam Ağacı “Uluğ Kayın”dır. İnsanların atası olan dokuz kişi bu ağacın dallarından türemiş
ve Dokuz Boy (yani Dokuz Irk) bu kişilerin soyundan ortaya çıkmıştır. Bu ağaç Dünya’nın, yeraltının ve
göğün tam merkezinde yer alır. Gökleri delip bilinmez yüksekliklere çıkar. Dalları gökyüzünü ayakta
tutar, kökleri ise toprağın tüm katlarını delip yeraltı okyanusuna kadar uzanır. Tepesinde Tanrı Ülgen
oturur. Efsanevi Öksökö kuşu etrafında dönerek uçar ve bazen de zirvesine konar. Değişik pek çok
efsanede bu ağaçla ilgili inanışlara rastlanır. Eski çağlarda evlilikler bu ağacın altında yapıldığı için aynı
zamanda hısımlık bağını da anlatır. 309 Kayınlık: Evlilik yoluyla hısım olmayı, nikahla kurulan akrabalık bağını tanımlar. Eski Türk
kültüründe “Kayın” sözcüğü akrabalık bağlarını içeren bir kavramıdır. Örneğin; Kayın-Ana (Kaynana)
veyâ Kayın-Ata (Kaynata) gibi. Bu sözcükler geçmiş çağlarda evlilik törenlerinin kutlu sayılan “Kayın
Ağacı” altında yapılması ile ilgilidir. Türkçe’de Kayın/Katın/Kazın/Hazın, Moğolca’da ise Kadun/Hadun
biçimleriyle değişik şîve ve lehçelerde yer alan bu ağacın (eski çağlarda muhtemelen “gelin”
anlamında kullanılan) Türkçe Kadın (Hatun/Katun) ve Moğolca Hatan (Hotun/Hoton) sözcükleriyle
alâkası ilgi çekicidir. 310 Kayırlanmak: Kumlanmak anlamıyla birlikte geminin karaya oturması (kuma saplanması) da bu
fiille ifade edilir. Bazı lehçelerde “Hayırlanmak” biçiminde de telafuz edilir. Ancak bu söyleyiş
biçiminde baştaki “H” harfi gırtlaktan çıkarılan bir sestir. 311 Kayra: Lütufkar veya ihsan eden (iyilik yapan) demektir. Kayırmak fiili ile aynı kökten gelir ve bu
bağlamda ele alındığında kavram “Kayıran” mânâsı taşır. Kayramak kelimesi ise korumak, kollamak,
343
himâye etmek, lütfetmek demektir. Moğolca Hayra sözcüğü aşk anlamına gelir. Arapça “Hayır” (iyilik)
sözcüğü ile hiçbir alakası yoktur. Anlamlardaki kısmi benzerlik dahi bütünüyle tesadüfidir. 312 Kayrakan: Mitolojide Baştanrı’nın ismi olarak kullanılır. Aslında “Lütuf Tanrısı” olarak da izah
edilebilir. “Kayra” ve “Han/Kan” kelimelerinin bileşiminden oluşur. Eski Türk dininde ve Şamanist halk
inancında tanrıların en büyüğü ve en önde gelenidir. Diğerlerine göre mutlak üstünlüğü vardır. 313 Kaytar: Sözcük “Kayıtmak” (geri dönmek) fiiilinden türemiştir. Anlam tam olarak “geri dönen”
demektir (Kayıtar > Kaytar). Posta kuşlarının geri dönmesi nedeniyle bu isim verilmiştir. “Kaytar Kuş”
şeklinde de kullanılır. 314 Kaytavul: Mecburi askerlik görevini yapan (mesleği askerlik olmayan) kişileri tanımlar. Kelime
anlamı aslında (görevini tamamlayarak terhis olup) geri dönecek olan asker demektir. Sözcüğün
kökeninde geri dönüş manası bulunmaktadır. 315 Kelgindi: Ecnebi (yabancı) demek olan sözcüğün kök anlamı bir yere sonradan gelen şeklindedir.
Popüler kültürde “Alien” filminin Türkçe başlığı olarak kullanılmıştır. 316 Kemsinmek: Tahkir olmak (aşağılanmak), hakir görülmek anlamından başka pişman olmak
anlamına da gelir. Buradaki anlam aslında kişinin kendini hakir görmesidir ki, daha doğru bir karşılık
Arapça’daki (ve Osmanlıca’daki) “Melamet etmek” kavramına denk düşmektedir. 317 Kermen: Sözcük kale, hisar ve anlam genişlemesi ile şehir, kent manalarına gelir. Ayrıca Eğirmen
(yün eğirici) anlamı da taşır. Sözcüğün Kirmen/Germen biçimleri de aynı şekilde çift anlamlıdır. Türk
tarihinde kalelerin kurulması ile ilgili olarak anlatılan bir öykü şu şekildedir. Bir hisar yapmak için arazi
almak gerekir fakat arazinin sahibi ihtiyar adam bir manda derisi kadar alanı vereceğini söyler. Bunun
üzerine usta bir deri yüzücüsü bulunur. Deri ustası deriyi yavaş yavaş gererek yüzer ve bir hisar
yapılacak kadar bir alana ulaşır. Her ne kadar hikayenin etimolojik olarak “Germek” fiili ile olan ilişkisi
net değilse de en azından ilginç bir rastlantı olarak dikkat çekicidir.
318 Ketkizmek: Dört ayak üzeri düşmek manasındaki fiilin kökeninde “Kedi” sözcüğü bulunur. Daha zor
olan Kedkizmek söyleyişinin bu şekle dönüştüğü görülmektedir. Fakat atın şaha kalkması için
kullanılan Ketkirmek fiili de yine ayaklarla ilgili bir mana türetmiş olup buradaki kökün “Kedi” kelimesi
ile hiçbir ilgisi olmadığı açıktır. Dolayısıyla “Ketkizmek” fiilinin de aslında “Kedi” ile bir alakasının olup
olmadığı şüphesini akla getirmektedir. Fakat iki fiil arasındaki kavramsal bağlantı da kurulamadığı için
bu ihtimaller incelenmesi gereken birer soru olarak bırakılmıştır. 319 Ketmek: Ayırmak (daha doğrusu kimyasal olarak ayrıştırma yapmak) anlamından başka dörtnala
gitmek, seyirtmek, hızla kaçmak, koşar adım yürümek gibi birbirine çok benzer ikinci bir anlam dizisi
daha bulunmaktadır. Birinci mana “Kesmek” fiili ile ikincisi ise “Gitmek” fiili ile yakınlık gösterir. 320 Keyitmek: “Anestezi yapmak” anlamında kullanılan fiilin gerçek anlamı uyuşturmak, hissizleştirmek
demektir. Kelime kökünde ise aslında gerçek olmayan bir durum oluşturmak manası bulunur. Bu
anlam ilişki “Keylenmek” (sayıklamak) fiili ile daha da belirginleşir. Ayrıca kelime kökündeki
Tehir/Tecil etmek manası da kişinin uyanmasının daha sonraki bir zamana ertelenmesi mantığı ile
uyumludur.
344
321 Kezdemek: Arşınlamak (arşın ile ölçmek) şeklinde verilen izahat aslında “Kez” ile ölçmek demektir.
(“Kez” bir uzunluk ölçü birimidir.) Kökendeki anlam ise tekrarlayarak ölçmek demektir. Geçmiş
çağlarda ölçünün kollarla alınması esnasında ipin veya kumaşın tekrar tekrar kol üzerinden geçirilmesi
uygulaması nedeniyle türemiş bir kavramdır. 322 Kezetmek: “Tembihlemek” olarak tercüme edilen kavramın asıl kök anlamı tekrarlamak (tekrar
tekrar söylemek, tekrarlayarak hatırlatmak) demektir. Türkçe “Kez” sözcüğünün fiil halidir. 323 Kırlamak: Otların kuruması, tarlanın/ekinlerin bozarması, saçın veya sakalın grileşmesi gibi aslında
“Kır” (boz, gri) renk üzerine kurulu anlamların yanında “Çukur açmak” ve kesici aletleri “Bileylemek”
gibi iki anlamı daha vardır. 324 Kırmaçak: Buğdayın ihtiyacı olanlara dağıtılan kısmını tanımlar. 325 Kıyant: Oğuz Kağan destanında adı “Kıyand” biçimiyle geçen canavardır. Gergedan olup olmadığı
tartışılan bir varlıktır. Fakat mitolojik tek boynuzlu bir hayvandan bahsediliyor olması akla daha
yatkındır. Başının ortasından çıkıp ileri doğru uzanan tek boynuzu vardır. Burada boynuz gücü
simgelemektedir. Kaynaklandığı Türkçe “Kıy” kökü acımasızlık, güçlülük ve sıradışılık bildirir. 326 Kızınmak: “Şehvetlenmek” manasına gelen fiilin asıl anlamı “Hararetlenmek” veya “Ateş basmak”
(benzeri olarak “Ateşlenmek”) şeklindedir. Bu manalar günümüzde de cinsel çağrışımlar içermektedir. 327 Kinemek: “Cezalandırmak” olarak çevrilen sözcüğün “Sakatlamak” manası da bulunmaktadır. Bu
durum aslında fiilin “Kısas cezası uygulamak” manasının ikiye ayrılmasından kaynaklanmaktadır.
Türkçe’de Hın/Kın/Kin kökü cezalandırma, ayıplama, kısas yapma manaları içerir ve bu kökten
türeyen fiiller ve kelimeler kesinlikle yabancı bir dilden geçmiş değillerdir. 328 Kiremet: Tabu alanı, yasak alan, mistik bölge gibi manalara gelir. Çuvaşlara göre ölen kişinin
ruhunun yerleştiği yerdir. Hemen her köyün kendi Kiremet’i bulunur. Çuvaş köylerinin yakınındaki pek
çok yerde bunlara rastlanır. Genellikle buralarda yaşayan ruhsal varlıkların kızdıklarında insanlara
kötülük yaptıklarına inanıldığı için bu yerlere saygılı davranılır. Ayrıca Tatarlar arasında da Kiremet
inancına rastlanır ve eskiden ona kurban sundukları bilinir. Bu bölgelerin etrafı çitlerle, telle veyâ
alçak duvarlarla çevrilerek kapatılır. Ker/Kir/Gir kökünde türeyen sözcük girilmeyen alan anlamı taşır.
Girmek fiili ile aynı kökten olumsuzlama yoluyla gelir. “T-Z” dönüşümüyle Kiremet>Kiremez>Giremez
biçimi rahatlıkla görülebilir. Arapça “Keramet” kavramı ile hiçbir ilgisi yoktur. 329 Kirtinmek: “Kirti” sözcüğünün yemin ve hakikat manalarına bağlı olarak fiilin gerçeği söylemek
“İman etmek”, “Şehadet etmek” (hem dinsel hem de adli anlamda) veya “Tasdik etmek” gibi
anlamları bulunmaktadır. Bunun dışında yeminli ifade vermek ve hakikati söylemek (doğru
konuşmak) manaları da yine anlam içeriğinde yer alır. 330 Kirtlek: Yanan çayırlıklarda mantar patlaması yaşandığı sıklıkla rastlanan bir durumdur. Bu
mantarların lezzetinin farklı olduğu da söylenir.
331 Koçagan: Bahar gündönümünde 21-22-23 Mart tarihlerinde düzenlenen bereket törenidir. Bazı
yörelerde yaklaşık olarak kuzuların yüz günlük olduğu dönemde, Navruz’a birkaç gün kala veya bir
hafta önce başlayabilmektedir. İnsanlar (özellikle çocuklar) bu törende ev ev dolaşıp pay (buğday,
tahıl, un, yemiş, meyve, ekmek vs.) toplarlar. Akşamüzeri topladıklarını yığarak bir şenlik yaparlar.
345
İslamiyet öncesi dönemlerde bereket tanrısı “Koça Han (Kosa Han)” adına düzenlendiği bilinmektedir.
Bu törenleri idare eden kam (şaman) bir maske takarak dolaşır. İslamiyet sonrası hocaların dua
ettiğine sıklıkla rastlanır. Anadolu’daki Kosa töreniyle de yakından ilgilidir. 332 Kolarba: Bileşik bir kelimedir. Kol ve Arba (teker) sözcüklerinin bileşiminden oluşur. Kol sözcüğü
pek çok lehçede “el” manası taşır. Anlam tam olarak “El arabası” demektir. 333 Kolbasa: Salam, bazen de Sosis manasında kullanılan sözcük Rusça kökenli olarak gösterilse de
(bazen de kökenin belirsiz olduğu belirtilmektedir) hiçbir tereddüt bulunmayacak biçimde Türkçe’dir.
Kol (bazı lehçelerde “El” demektir) sözcüğü ve “Basmak” fiilinin bileşimidir. Kol ile basılarak
doldurulan yiyecek manası salamın veya sosisin hayvan bağırsağına doldurularak yapılan bir yiyecek
olması ile alakalıdır. Türkçe “Külbastı” yemeği ile ilişkilendiren kaynaklar bulunsa da bu biraz daha
uzak bir olasılıktır çünkü bu yemeğin yapılışı daha farklıdır. 334 Koldaş: “Silah arkadaşı” manasına gelen kelime aslında taraftar, yandaş gibi daha geniş anlamlar
da taşımaktadır. Sözcüğün kökeninde ise kolm kola girme manası bulunmaktadır. Askerlik arkadaşları
da fiilen kol kola girmeseler bile bu durum hem mecazen geçerlidir hem de safta askerler kolları
birbirine değecek kadar yakın dururlar. Birbirini kollamak anlamında kullanılan Koldaşmak fiili de yine
benzer biçimde kök anlamı olarak kol kola girmek demektir. 335 Kolgamak: Tevkif etmek (tutuklamak) anlamına gelen fiil aslında kişinin koluna kelepçe takmak
manasından anlam kayması ile oluşmuştur (“Kol” bazı lehçelerde el manasında kullanılır). Biraz daha
zayıf bir anlamla kişinin kaçmaması için koluna girilerek götürülmesini de tanımlıyor olabilir. 336 Kolşam: Bileşik bir kelimedir Kol (el) ve Şam sözcüklerinden oluşur. “Şam” (mum, mumluk) sözcüğü
Farsça’dır. Yani melez bir kelime söz konusudur. 337 Kolyazmak: “El ile yazmak” veya benzeri olarak “El yazısı yazmak” manasına gelen sözcük
“İmzalamak” anlamında da kullanılır. (“Kol” sözcüğü bazı lehçelerde tam olarak el demektir). 338 Kom: Vaftiz manası yanında deve hörgücü yağı anlamına da gelir. Hristiyanlıktaki kutsama
törenlerinin yağ ile yapılıyor olmasının iki manayı birbirine bağlaması çok büyük olasılıktır. Ayrıcı
“Kom” kökü ibadetle ilgili sözcükler türetir. İnsanların toplanarak ayin yapmaları da, bir araya gelme
bildiren Köm/Kom kökü ile alakalıdır. 339 Koramaz: Değişik lehçelerde Guramaz/Kuramaz/Küremez/Köremez olarak da söylenen sözcükler
yoğurt, ayran ve süt üçlüsünden ikisinin bileşimini ifade eder. Kelime anlamı “Mayalanmaz” (maya
tutmaz) demektir. Koramak fiili de közde pişmek anlamına geldiği gibi “Mayalanmak” manası da taşır. 340 Korbolko: Ateşi insanlara getiren söylencesel kuş. Tanrı Ülgen tarafından gönderilerek bazı
söylencelerde ateşi, bâzen de yakmaya yarayacak olan çakmaktaşlarını getirdiği söylenir. Sözcük
anlamına bakıldığında “ateşi bulan” demektir. “Kor” (ateş) ve “Bol/Bul” köküyle bağlantılı olarak
“Bulmak” mânâsını içerir. “Ateş Şehzâdesi / Ateş Prensi” anlamına geldiği de ileri sürülür. 341 Korçak: Türkçe’nin neredeyse tüm lehçe ve şivelerinde farklı söyleyişlerle
(Korçak/Kurçak/Korşak/Kurşak/Gurşak/Gurçak ve Koğurçak/Kuğurçak) rastlanan kelime söyleyiş
farklarına bağlı olarak kukla, oyuncak bebek, tahta biblo, heykel gibi manalar taşır.
346
342 Korkoy: Moğolların çölde yaşadığına inandıkları, devasa bir solucan görünümündeki yeraltı
canavarıdır. Moğol halkının büyük bir kısmının bu canlının gerçekten var olduğuna inandıkları
bilinmektedir. Boyunun iki ile beş metre arasında değiştiği öne sürülür. Kızıl kahverengi bir görünüşlü,
büyük ve korkunç bir tırtılı andıran bu yaratığın dikenleri olduğu söylenir. Asit kustuğu veya uzaktan
elektrik boşalmasına benzer bir etki ile zarar verebildiğine inanılır. Kurak ve özellikle kumlu bölgelerde
yaşar. Çünkü asıl hareket kabiliyetini kumda sağlayabilmektedir. Haziran ve Temmuz aylarında daha
fazla görüldüğü iddia edilir. Kış aylarında ise yeraltında uykuya yattığı düşünülür. Kelimenin
kökeninde Türkçe “Korkmak” fiili ile Moğolca “Horhuy” (solucan, kurtçuk) sözcükleri vardır.
343 Kosayak: “Kanguru” demek olan sözcük aslında bileşik bir kelimedir. Kos/Koş (çift, iki) ve Ayak
sözcüklerinin bileşiminden oluşmaktadır. Türkçe’ye “Koşayak” şeklinde de aktarılabilir. 344 Koşarba: “Bisiklet” manasına geleh sözcük aslında bileşik bir kelimedir. Kos/Koş (çift, iki) ve Arba
(teker) sözcüklerinin bileşiminden oluşmaktadır. Bazı lehçelerde “Kosarba/Kojarba” olarak da
söylenmektedir.
345 Koşçak: Sözcük farkedilmeyecek düzeyde bütünleşmiş iki kelimeden oluşmaktadır. Kos/Koş (çift,
iki) ve Çak (teker) kelimelerinin bileşik halidir. 346 Koşlaşmak: “Çift olmak” (ikili hale gelmek) ve “Oyunda eşleşmek” manalarından başka
“Çiftleşmek” (cinsel birleşmede bulunmak) manası da bulunmaktadır. Bu ikinci anlam “Hoşlaşmak”
şeklinde de söylenir ancak burada baştaki “H” harfi gırtlaktan çıkarılır (Azerice “X”). Anlam kayması ile
karşı cinse ilgi duymak manasında da kullanılmaktadır. 347 Koştamak: “İkilemek” ve “İlave etmek” sözcüğün asıl anlamlarıdır. Ancak bu iki anlamın etkileşimi
sonucu erkeğin kadına yönelik cinsel birleşme eylemini tanımlamakta kullanılır olmuştur. 348 Koşulgan: “Teçhizatlı” (donanımlı) şeklindeki genel anlamından başka koşuma hazır at (veya bazen
de koşulmuş at) şeklindeki özelleşmiş bir anlamı da bulunur. Ayrıca “Alakalı/Alakadar” (ilgili, ilintili)
manası da vardır. 349 Koşun: Saf (dizi, yan yana duranların oluşturduğu sıra) şeklindeki anlamı genişleyerek “Ordu”
manasında da kullanılmaktadır. Ayrıcı Kojon/Kojun/Koşun dönüşümüyle güfte (şarkı sözü) demektir.
Bu son mana Türkçe’deki Koşma, Koşuk gibi şiirle ilgili kelimelerle de bağlantılıdır. 350 Kozgamak: Galeyan etmek, tahrik olmak, isyan etmek gibi birbirine benzer birkaç manası vardır. 351 Kökemek: “Kök salmak” anlamı haricinde mecazen “İnat etmek” manası da bulunur. İki anlam
arasındaki uyum rahatlıkla görülebilir. Tıpkı bitkinin bir yere tutunarak kökünü sağlamlaştırması ve
zor sökülmesi gibi kişinin bir konudaki fikri de kök salarak sağlamlaşmışsa kolay kolay sökülüp
atılamayacak ve bunu savunarak görüşlerinde direnecektir. 352 Köktürmek: Sözcüğün orijinal anlamı “Kök söktürmek” demektir. Fakat mecazen inat etmek
manasına gelmektedir. “Kök söktürmek” deyimi Anadolu’da birisine inatla bir şeyi yaptırmak için onu
zorlamak manasında kullanılmaya devam etmektedir. 353 Kölenmek: Ardı sıra gitmek, peşine takılmak anlamı aslında tam olarak; kişiyi gölgesi gibi izlemek
tanımına sahiptir. Köl/Göl kökünden türeyen fiil “Gölge” sözcüğü ile açık olarak bağlantılıdır. Ayrıca
347
saklanmak, gizlenmek manaları da bulunmaktadır ki yine burada da farkedilmeden yanısıra gitmek
veya farkettirmeden takip etmek şeklinde bir yoruma ulaşılabilir. Bundan başka aşık olmak,
karasevdaya tutulmak, ihtirasa kapılmak manaları da tamı tamına sevgiden köle gibi olmak anlamını
barındırır ve bu bağlamda “Köle” sözcüğü ile de alakalıdır. 354 Köndemek: “Yaka kesmek” veya “Yaka yırtmak” olarak çevrilen sözcüğün tam anlamı ölen kişinin
elbisesinin yakasını kesmektir. Bir yas adeti olarak uygulanır. Sözcük giysi manası barındıran Gön/Kön
kökünden türemiştir. Kimi zaman ölen kişinin ardından yas tutan kişinin kendi yakasını yırtması
manasında da kullanılmaktadır. 355 Könmek: Hayvanın sahibine alışması manasının yanısıra gelinin yeni evine alışması, taşınanların
yeni yurtlarına alışması manaları da vardır. Ayrıca razı olmak, rıza göstermek anlamında da kullanılır. 356 Köpütgen: “Teleferik” manasındaki sözcüğün kökünde iki yeri birbirine bağlayan nesne anlamı
bulunur. Köpümek fiili iki şeyin arasını birleştirmek demektir. “Köprü” kelimesi de aynı kökten
türemiştir (Köpürü > Köprü) ve iki yeri birleştiren şey manası aynen mevcuttur. Köprü sözcüğünün
Türkçe bir kökten türemediği veya kökeninin bulunamadığı iddiası tamamın yersizdir. 357 Köreş: Gece savaşını tanımlamak için kullanılan kavramın tam manası karanlıkta yapılan kavga veya
“Kör döğüşü” şeklindedir. Köreşmek (gece savaşmak) fiili de aynı şekilde gece kavga etmek veya “Kör
döğüşü yapmak” şekinde mecazi bir manaya da sahiptir. Konu açılmışken değinilmesi gereken bir
husus da “Kör” sözcüğünün Türkçe olmadığı iddiasıdır. Türkçe Gör/Kör kökünden gelen kelimenin
başka bir dilde hangi kökten türediğine dair yeterli bir açıklama yapmadan kestirme kanaatlere
ulaşmak son derece sakıncalıdır. Gör/Kör kökünden geldiği tespitine yöneltilen en önemli itiraz bu
kökün Türkçe’de görme bildirdiği, görmezlik gibi ters bir mananın uyum göstermediği yönündedir.
Oysaki pek çok kök ters manaları da ihtiva eder. Örneğin Kar kökü Türkçe’de hem kara renk bildirir
(Kara kelimesi) hem de “Kar” (yağış türü) sözcüğünde olduğu gibi beyaz bir kavramı tanımlar. Buna
benzer farklı köklerde yüzlerce örnek verilebilir. 358 Kösenmek: “İştahlanmak” demek olan fiil aynı zamanda “İhtiyacı olmak” manasına da gelir. Bu
ihtiyacı gidermek için çaba sarfetmeyi de ifade eder. Bu nedenle “Çabalamak” olarak da çevrilir.
Sözcük sıcaklık manası barındıran Kös/Köz kökünden türemiştir. Bu bağlamda kişinin içinde mecazen
bir tür ateş yanması kök anlamlarında belirleyicidir. Örneğin benzeri bir manayı karşılayan
“Kösnemek” (cinsel arzu duymak, şehvetlenmek) fiilinde bu anlayış çok belirgindir. Ayrıca kişi belirli
bir çaba sarfettiğinde (efor yaptığında) beden ısısı artacaktır. 359 Köyente: İki omzun üzerinden uzatılan sağlam bir değneğin iki ucuna bağlanan kovalardan oluşur.
Böylece dengeli bir biçimde su taşınabilir. Bu nedenle “Su tartısı” (su terazisi) adı da verilir. 360 Köylemek: Tempo artırmak manası hararet (sıcaklık) bildiren Köy/Küy kökünden gelir. Temponun
artışı harareti de artıracaktır. Örneğin dans esnasında olduğu gibi. Bundan başka müzik eserini aranje
etmek veya nota tertiplemek manaları ise vezin ve şiir bildiren Küğ/Küy kökünün “Ü-Ö” ses
dönüşümü ile alakalıdır. 361 Köymek: Güneşte yanmak (bronzlaşmak) anlamına sahip olan kelime aynı zamanda mecazen
“Hasret çekmek” daha doğru bir tanımlamayla özlemle yanıp kavrulmak içeriğine de sahiptir.
348
362 Kuday: Sözcüğün Farsça “Hüda” kelimesinden türediği doğru değildir. Türkçe Kut kökünden
kaynaklanan kavramın Farsça ile etkileşimi dahi söz konusu değildir. Kavramlar sonradan birbirine
benzetilerek gereksiz ve yanlış tespitler yapılmıştır. Kuday kavramı kökenini tarih öncesi dönemlerden
alır. Türkçe’de erkek ismi olarak kullanılan “Kutay” sözcüğü ile de doğrudan alakalıdır. 363 Kuğu: Kelimenin kökeniyle ilgili bugüne kadar net bir açıklama yapılamamıştır. Oysa ki Türkçe’de
“Kıvanmak” (gururlanmak) şeklinde yer alan fiil Asya Türkçesi’nde “Kuğanmak” biçiminde söylenir ve
küçük bir anlam farklılaşması ile mutluluk duymak, huzur bulmak, sevinmek içeriğine sahiptir.
Anlatılan bir efsaneye göre, adamın biri uçan dokuz kuğu görür. Kuşlar göle inerler ve üzerlerindeki
tüylü giysileri çıkarınca dokuz güzel kıza dönüşürler. Kızlar tam yıkandıktan sonra geri uçmaya
hazırlanırlarken adam giysilerden birini sakladığı için içlerinden biri geride kalır. Adam bu kızı alır ve
evlenir. Onbir tane çocukları olur. Böylece adam kuğanır (mutlu olur, huzur bulur, gurur duyar).
Ancak bir gün arkadaşlarının tekrar göle geldiğini gören kadın gizlice elbisesini giyerek kaçar. Ayrıca
Kuğumak (takip etmek, peşinden gitmek) fiilinin kuğuların ard arda yüzmesi veya arka arkaya
uçmaları ile alakası da dikkat çekicidir.
364 Kulay: Aslında “Kolay” kelimesinin farklı bir söyleyiş biçimi olmakla birlikte anlam belirli bir biçimde
farklılaştığı için (“Rahat” manasında kullanıldığından) orijinal söyleyiş tercih edilmiştir. 365 Kurumsak: Tanrısal veya dini bir amaçla kurban edilen hayvan demektir. Aynı zamanda kurban
törenini de ifâde eder. Sözcüğün kökeninde ünümüzdeki tabirlerle “kurumsallaşmış uygulama” ve
“kurumsal tören” (geleneksel merasim) manaları da vardır. “Kurum” sözcüğü is, kül demektir ve eski
çağlarda kurban edilen hayvanın daha sonra yakılması ile de bağlantılıdır. Moğolca’da “Hurım/Kurım”
sözcüğü düğün, şölen, şenlik anlamlarına gelmektedir. 366 Kuyukmak: Sözcüğün “Pıhtılaşmak” anlamı “Koy/Kuy” kökünden kaynaklanır, bu bağlamda Koyu
kelimesi ile akrabadır. Ayrıca “Yolunu kaybetmek” manası da bulunur ki, bu mana da Kuytu (ıssız)
sözcüğü ile aynı kökten türemiştir. 367 Kuyulmak: “Kuyu açılmak” (hem insan eliyle hem de toprağın doğal olarak çökmesiyle çukur
açılmak) manasına gelen sözcüğün ayrıca yüksekten dökülmek (özellikle su için) veya eritilmiş
madenin kalıba dökülmesi manaları da vardır. Sözcük ayrıca coşmak, hezeyan etmek anlamlarına da
gelmektedir. Bu manalarda da kişinin duygularının taşarak bir şelale gibi dökülmesi benzetmesi yer
alır. 368 Kuyunmak: “Hortum oluşmak” (rüzgar) veya fırtına çıkmak manasındaki fiil ayrıca “Banyo yapmak”
veya “Su dökünmek” gibi anlamlar da içerir ki Koyunmak (dökünmek) fiili de benzer bir içeriğe
sahiptir. Bu nedenle bu anlamlar ikincil olarak tercih edilmiştir. 369 Küdeğen: “İçgüdü” olarak çevrilen kelime aslında Yakutlar’da koruyucu ruh (İye) anlamında
kullanılan bir sözcüktür. 370 Kül: Türkçe’de geometrik şekilleri tanımlamanın en önemli yöntemlerinden birisi “–kül” takısı
kullanmaktır. Örneğin: Üçkül (üçgen), Dörtkül (dörtgen), Beşkül (beşgen), Altkul (altıgen), Yedkül
(yedigen) gibi…
349
371 Külemek: “İçini doldurmak” (havuz, kap) anlamının yanında “Bağlamak” manasına da rastlanmakla
birlikte bu da büyük olasılıkla suyun önünü bağlayarak bendin arkasında suyun dolmasını sağlamak
olmalıdır. “İhtiva etmek” (kapsamak, içermek) manası ise aslında kavramın içerik olarak çok da farklı
olmayan soyut yönünü oluşturur ve bir şeyin içeriğini oluşturmak demektir. Kelimenin ayrıca bu
anlamlarla bağlantılı görünmeyen “tek ayak üstünde durmak” anlamı da bulunmaktadır. 372 Külençek: “Çocuk havuzu” anlamında kullanılan kelimenin gerçek manası su birikintisi demektir. 373 Kümbez: Türbe demektir. Gerçekte “Kümbet” kelimesinin farklı bir söyleniş biçimidir. Sözcüğün
kökeni eski çağlarda taşların üstü üste yığılarak oluşturmasıyla ilgilidir. Gömmek/Kömmek fiilinden
türemiştir. Küme sözcüğü ile aynı kökten gelir. Köm kelimesi Anadolu’da bir araya getirilmiş veyâ
yığılmış şeyleri ifâde eder. Kümbet/Kümbez kavramları Farsça “Gunbad/Günbed” (kubbe) kelimesi ile
de ilişkilendirilir. Hatta kimi kaynaklarda Küm kökü ve Küme, Kümelenmek gibi sözcükler Türkçe
olarak kabul edilmez. İlginçtir ki aynı kaynaklar Köm kökünü ve türeyen kelimeleri Türkçe’nin söz
varlığı içerisinde göstermeye devam ederler. Oysaki Köm/Küm kökünde çok basit bir ses değişikliği
vardır ve aralarında anlam farklılaşması da neredeyse bulunmayan bu iki kökü ayrıştırmak mümkün
değildir. Dolayısıyla Köme sözcüğünü Türkçe kabul ederken Küme kelimesini yabancı saymak makul
değildir hatta şaşırtıcıdır. Elbetteki Kümbet kelimesi Farsça’ya da aittir. Ancak hangi dilden diğerine
geçtiğini veya zaten var olan benzer kavramların şeklen ve anlam olarak biribirlerinden ne derece
etkilendiklerini tespit etmek artık neredeyse imkansızdır. Bu yüzden bu kavramı ve benzer nitelikteki
kelimeleri iki hatta duruma göre birkaç dile birden ait kabul etmekten başka yapacak bir şey yoktur. 374 Künbet: Güneş gören yüzey, Güneş’e bakan cephe demektir. Türkçe Kün (Gün) ve Bet (yüz)
sözcüklerinin bileşimidir. Kümbet (yığma taştan türbe) ile bir ilgisi yoktur. 375 Küsemek: Dikte etmek (birebir aynısını yazmak) anlamındaki kelime Göç/Köç/Küç/Küs dönüşümü
ile türemiştir. Sözcüğün arzulamak, şehvet duymak şeklindeki ikinci bir anlam grubu bulunmakla
birlikte aslında “Kösemek” (arzulamak) fiilinin farklı bir söylenişidir. 376 Kütey: Cop (bekçi veya polis değneği) anlamındaki sözcük aslında yuvarlak uçlu (küt) sopa
demektir.
377 Laçık: Kulübe veya Baraka anlamına gelen kelime yaklaşık aynı manadaki “Alaçık” sözcüğünün
başındaki “A” harfinin düşmesi ile oluşmuştur. 378 Laçın: Gerçekte mesaj taşıyan kuş manasına gelir. Ayağına bağlanan bir kağıdı alıştırıldığı kişiye
götürür. “Ulamak” fiilinden türeyen Ulaçın/Ilaçın sözcüğünden baştaki “U/I” harfinin düşmesi ile
oluşmuştur. Moğolca’da “Laçin” şeklinde söylenmektedir.
379 Lağ: Çamur, balçık anlamındaki kelime yine yaklaşık olarak aynı manalara sahip Alağ/Alah/Alak
(bataklık) sözcüğünün başındaki “A” harfinin düşmesiyle oluşmuştur. 380 Lak: Oğlak > Olak > Ilak > Lak dönüşümü ile oluşan kelime keçi yavrusu demektir. 381 Laşmak: Salda veya sandalda kürek değişmek anlamındaki kelimenin aslı “Alaşmak” şeklindedir.
Kürek değiştirerek sal veya sandal kullanan kişilere de Laşman denir ki, bunun aslı da “Alaşman”
olmalıdır. Baştaki “A” sesleri düşmüştür.
350
382 Lav: Mum veya bazı lehçelerdi ise mühür mumu anlamında kullanılan kelime Alav (alev, ateş)
sözcüğünün başındaki “A” harfinin düşmesiyle oluşmuştur. 383 Lay: İstihza (alay etme, dalga geçme) anlamındaki kelime yine yaklaşık olarak aynı manalara sahip
Alay sözcüğünün başındaki “A” harfinin düşmesiyle oluşmuştur. 384 Lığ: Alüvyon anlamında kullanılan sözcüğün bugüne kadar net bir etimolojik açıklaması
yapılamamış ve pek çok kaynakta kökenin belirsiz olduğu ifade edilmiştir. Kelime çamur, balçık,
bataklık anlamındaki Alığ/Alağ/Alah/Alak sözcüğünün başındaki “A” harfinin düşmesiyle oluşmuştur.
Bu bağlamda “Lağ” (çamur) kelimesi ile de doğrudan alakalıdır.
385 Lur: Mitolojide bahsi geçen efsanevi yaban ördeğidir. Sulara dalarak çamur çıkarmış ve o böylece
yeryüzü meydana gelmiştir. Nivih halkının mitolojisine göre uçmaktan canı sıkılınca suyun altından
balçığı çıkararak Dünya’nın oluşumuna neden olmuştur ve bu efsane Türk mitolojisinin yaradılış
öykülerine paraleledir. Nivihler Türklere komşu bir kavimdir. “Luvr” ördeğinin öyküsü Cengiz
Aytmatov’un “Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek” adlı öyküsünde de yer alır. 386 Maka: Bağa > Baka > Maka dönüşümü ile ortaya çıkmış olan kelime Kurbağa anlamında kullanılır.
Bağa kelimesi Kurbağa, Kaplumbağa, Tosbağa gibi hayvanların sert veya kuru kabuklarını ya da
derilerini tanımlar. 387 Mal: Moğolca kökenli olan sözcük büyükbaş hayvanları tanımlamakta olup geçmişte zenginliğin en
önemli ölçütlerinden birisi sayılmaktaydı. Bu benzerlik üzerinden sözcük doğruca Arapça “Mal”
(emtia) kavramı ile ilişkilendirilmiş ve Moğolca’ya Arapça’dan geçtiği iddia edilmiştir. Anadolu
Türkçesi’nde de sığır manasında kullanılan sözcüğün aslında Moğolca’dan Arap dillerine kadar ulaşmış
olma olasılığı asla dikkate alınmamıştır. Çünkü sözcüğün kapitalizm öncesi dönemlerde ortaya çıktığı
dikkate alınırsa ticari mal anlamının ilk anlama (büyükbaş hayvan) bağlı olarak daha sonradan
oluşması mantıksal olan açıklamadır. (Benzer bir durum ticari mal anlamında Rusça’ya Türkçe’den
geçen Tovar/Tavar yani küçükbaş hayvan sözcüğünde de vardır.) Üstelik Türkçe’deki Malak/Balak
(sığır veya manda yavrusu) sözcüğünün “Mal” kelimesi ile olan bağlantısı dikkate alınmalıdır. Eski
Türkçe çamur ve balçık ile ilişkili Mal/Bal kökünden gelen Bağal/Mağal sözcükleri de yine kökteki
anlamı ihtiva ederler. Camızların çamura giren canlılar olması bu bağlamda dikkate alınmalıdır. Ancak
bu açıklama yeterli değildir ve sözcüğün Moğolca kökenli olduğunu ispat için yeterli kavramsal
bağlantı henüz yoktur. 388 Manamak: “Ehemmiyet göstermek” (önem vermek) anlamındaki fiilin yine bu ilk anlamla bağlantılı
olarak “Nöbet tutmak” manası da bulunmaktadır. Önemli görülen bir nesnenin veya birinin başında
bekleyerek bir şeyi dikkatlice gözlemek demektir. 389 Markut: Güneş’in simgesi olan Kartal Tanrı’dır. Yeniden doğuşu ve ölümsüzlüğü temsil eder. O
kadar büyüktür ki, ay onun sol kanadını, Güneş de sol kanadını ancak kapatır. Şamanın kendinden
geçerek yaptığı yolculukta eşlik eder. İlk şamanları yeryüzüne Merküt getirmiştir. Sibirya inançlarına
göre Tanrı insanlara yardım etmesi için kartalı yeryüzüne göndermiştir. İnsanlar onun dilini
anlamayınca da kartal bir ağacın altında uyuyan kadını gebe bırakır ve doğan çocuk şaman olur. 390 Maydalama: “Kuşbaşı et” anlamı Maydalamak fiilinin parçalamak anlamı ile ilgili olduğu kadar May
(yağ) manası üzerinden yağda kavrulan et manası ile de ilişkilidir.
351
391 Maydalamak: Ateş yakmak olarak çevrilen kelime gerçekte yağa batırılmış meşaleyi yakmak
demektir. Şenlik ateşi yakmak manası da taşır. Burada da yine yağ (veya petrol) yakılması mananın
içinde bulunmaktadır. Sözcüğün ayrıca “Ovalamak” anlamı vardır ve bu da yine aslında “Yağ ile
ovmak” demektir. Diğer bir anlam ise parçalamak, bölmek şeklindedir. Fakat bu anlamın Farsça “Pay”
ve ondan türeyen “Payda” sözcüğü ile olan ilişkili olma ihtimali dikkate alınmalıdır. Fakat bu ilişki
netleştirilmemiş olup, acele sonuca varmamak gerekir ve tersi bir sonuca da ulaşılabilir. 392 Maymak: Paytak yürümek anlamına gelen fiil “Maymun” kelimesinin kökenini oluşturur. Bu fiil
bize etimoloji konusunda kesin bilgi gibi görünen açıklamaların yeniden gözden geçirilmesi
gerektiğinin hatta net açıklamalar gözüyle bakmak yerine temkinli yaklaşmak gerektiğinin en güzel
örneklerinden birisini vermektedir. Bugüne kadar Yunanca/Grekçe kökenli olarak gösterilen ve bu
dilde taklit etmek manası ile ilişkilendirilen Maymun sözcüğünün Türkçe’den Yunanca’ya geçmiş olma
ihtimali dikkate alınmalıdır. Çünkü coğrafi olarak maymunları daha önce ve daha fazla tanıyan
kavimler Asya’dakilerdir.
Elbetteki kısmen kozmopolit ve kültürel etkileşimi yüksek eski Grek medeniyetinin maymunu tanıdığı
ve başka yerlerden getirilen maymunlara sahip oldukları bir gerçektir. Ancak yine de daha da geriye
gidildiğinde bu hayvanı daha önce başka toplumların isimlendirmiş olması ve bu ismin de çevreye
yayılmış olması beklenir. Elbetteki sonradan kendi dillerinin imkanları ile kavramın tanımlanması
mümkündür. Yunan dili içerisinde maymunların taklitçiliği dikkate alınarak bir kelime türetilmiş
olabilir halk kültürü tarafından. Fakat maymunların paytak (bacakları eğri) yürümesi daha dikkat
çekici bir durumdur ve Türk dili içerisinde de buna uygun bir isimlendirme yapılmış olması da akla
daha yatkındır. Ancak şunu da kabul etmek gerekir ki sözcük Yunanca ile de uyumludur. Bu durumuda
en makul açıklama şu şekildedir, Türkçe’de zaten var olan kelime belki de Türklerin Anadolu’ya
gelişinden bile çok önce Batı’ya maymunların ticaret gemileri ve kervanlarla gelmesi ile ulaşmış ancak
Yunan/Grek diline de uyarlanmıştır. 393 Meçik: Zombi veya Vampir olarak tercüme edilen kelimenin aslında Batı dillerindeki kavramlarla
tam bir karşılığı yoktur. İnanışa göre yaşarken kötülük edenlerin ölünce Meçik’e dönüşeceğine
inanılır. Daha gömüldüğü gece mezarından kalkar. “Meçik” sözcüğü aynı zamanda tokmak, sopa, uzun
sakal, zift gibi anlamlar da içerir ve bu varlığın özellikleriyle de bağlantılıdır. Olumsuz manaları
bulunan bu kelime kimi zaman hakaret amacıyla (“Meçik gelin, Meçik kaynana, Meçik adam” gibi)
veya kimi zamanda beddua yada korkutma amaçlı olarak (“Seni Meçik yesin”, “Önüne Meçik çıksın”
gibi) kullanılır. Miç/Meç/Mes/Beç/Biç/Piç kökünden türemiştir. Moğolca’da Meç, eski Türkçe’de ise
Biçin/Piçin sözcükleri maymun manası taşır. Türklerde masal ve söylencelerde maymuna benzer
varlıklara rastlandığı dikkate alındığında bu anlam ile bağlantısı netleşecektir. Tatarca’da Meçe veya
Pesi, Başkurtça’da Besey, Boşnakça’da (Sırpça ve Hırvatça’da) Maçka, Macarca’da Macska,
Kazakça’da Mısık, Moğolca’da Muğus, Uygurca’da ve Özbekçe’de Muşuk, Anadolu Türkçesi’nde Pisik
veyâ Azerice’de Pişik, Buryatça’da Mis sözcükleri kedi manası taşır. Kediler kimi efsânelerde tıpkı
kurtadamlar gibi şekil değiştirilerek kılığına girilen varlıklar arasında görünür. Sözcük Biçmek (kesmek)
fiili ile de alâkalıdır. Moğolca Mes kelimesi ise silah demektir. Bu bağlamda pençe, diş gibi silahları
olan yada tehlikeli bir varlığı işaret eder. 394 Meçin: Sözcüğün söyleyişinde pek çok varyant vardır. Moğolca’da Meç, eski Türkçe’de ise
Biçin/Piçin, diğer lehçelerde Mesin, Pisin, Pitsin dikkate değer farklardır.
352
395 Meker: Anadolu halk kültüründeki ve Türk dünyasının bazı bölgelerinde adı geçen aldatıcı bir
varlıktır. İnsanları kandırıp, hile yaparak tanıdığı bir kişinin kılığına bürünür veya tanıdık birisinin
sesiyle kişiyi çağırıp götürerek kaybeder. Aldatıcı bir cin olarak da algılanır. Sözcüğün Arapça “Mekr”
(hile, aldatma) kelimesinden türediğine neredeyse kesin gözüyle bakılmaktadır. Fakat gerçekte
Moğolca “Mekelemek” (aldatmak, kandırmak) fiilinden türediği hiç dikkate alınmamıştır. Örneğin aynı
Moğolca kökten gelen “Mekeçi” (hileci) sözcüğünün varlığı bu durumu destekler niteliktedir. Arapça
“Mekr” kökü ile uyum göstermesi tamamen büyük bir tesadüf eseridir.
396 Mekey: Sözcüğün kökeni nereden aldığı netleştirilememiştir. Halk hikayesi, efsane yada gerçek bir
kişinin adından mı kaynaklandığına dair herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Kibar hırsız tanımlaması
akla Batı edebiyatındaki “Arsen Lüpen” karakterini getirir. Fakat bu romanlarla ilgili de bir karşılık
bulma çabasına rastlanmamıştır. Fakat bunlar kişisel çabalar olup daha fazla olanakla sonuca
ulaşılabilir. 397 Menerik: Şamanlık bahşedilmesi anlamına gelir. Şamanların kendinden geçerek vecde gelmesini de
ifade eder. Şaman hastalığı da denir. Bir kişi bu hastalığa yakalanınca ağzından kan gelir ve böylece
şaman olur. Şamanlığa doğuştan gelen bir yeteneği olan kişilerde görülen ve coşkuya (vecde, transa)
erişmesini sağlayan sinirsel hastalığa denir. Altaylarda şamanlık, soydan gelen (kalıtsal) bir özellik
olarak görülür ve özellikle çocukluk çağında saraya benzer nöbetlerle ortaya çıktığına inanılır.
Meneriğe tutulan aday önce büyük bir yorgunluk hisseder; gövdesi kasılıp titrer, bedeni hissizleşir,
göğsü daralır, tuhaf sesler çıkararak ağlar, gözleri döner. Sonra aniden sıçrayarak ayağa kalkar ve deli
gibi dönmeye başlar. Nihayet ağzından köpükler saçarak yere yığılır. Bu durum birkaç gün hatta birkaç
hafta sürer. Bazen de şaman olacak kişi ormanlara kaçar, davulunu alıp çalmaya başladığında
dinginleşerek kendine gelir. Kendisine bu görev verildiği halde şaman olmak istemeyen kimselerin ya
delirdiği ya da genç yaşta öldüğü söylenir. Şamanlığı bırakan kişilerde bu hastalığın yeniden başladığı
pek çok defa kaydedilmiştir. 398 Menermek: Sözcüğün kendinden geçmek, vecde gelmek, zihinsel yetileri geçici olarak durmak,
dumura uğramak, ahmaklaşmak, şuurunu kaybetmek, komaya girmek gibi birbiri ile ilişkili bir dizi
anlamı vardır. Aynı zamanda ruhsal varlıklarla iletişime geçme nedeniyle aklının alınması, baygınlık
geçirilmesi gibi manalar da yine hep bağlantılıdır.
399 Mergelemek: Fal bakmak olarak açıklanan kavramın manası bazı kaynaklarda nişan almak olarak
da yer alır. Bunun nedeni bu sözcükte kastedilen falın aslında oklarla bakılıyor olmasıdır. Dolayısıyla
bir şeyi öğrenmek amacıyla bilinmeyene yönelik olarak bir anlamda nişan alınmış olmaktadır. 400 Mızgan: İtalyanca kökenli bir kelime olan “Mızıka” sözcüğünü karşılar. Mızgan kelimesinin “Mızıka”
ile benzeşimle ortaya çıkmış olabileceği gibi doğadan bir ses taklidi olan “Mız” kökünden ve bağlı
olarak “Mızmak” fiilinden tamamen bağımsız olarak türemiş olması da muhtemeldir. Türkçe’de
Mızıldamak fiii anlamsız sesler çıkarmak manasında kullanılır. 401 Minder: Yer yastığı anlamındaki kelimenin kökenine dair şimdiye dek net bir açıklama
yapılamamıştır. Oysaki Binder > Minder dönüşümü ile Binmek fiilinden türemiştir. Mindemek (bir
şeyin üzerine oturmak) fiili de bu durumu açıkça ortaya koymaktadır.
353
402 Mite: Bitlenmeye neden olarak algılanan varlık olarak görülür. Üstü başı pislik içinde ihtiyar bir
kadın kılığındadır. Ormanlarda ve dağlarda yaşar. İnsanların arasına girip dolaşarak genç ve saf kızları
kandırıp evine götürür. Sonra da onlara başındaki bitleri ve pireleri temizletir. Kızların
dizkapaklarından kanlarını emer ve birkaç gün sonra öldüklerinde ise onları yer. Etrafına uyuz
hastalığı ile bit, pire saçar. Kavram Türkçe Mit/Bit/Pit kökünden ve eklembacaklı asalak bir böcek
türünü ifâde eden “Bit” kelimesinden türemiş olup bitli veya bit yayan demektir. Bitler’in bilimsel adı
olan “Phthiraptera” terimi ise eski Yunanca “Phtheir” sözcüğü ile birlikte Türkçe Bit kökü ile de
bağlantılı görünmektedir. Avrupa dillerindeki “Mite” kelimesinin kökeni yine Türkçe’deki Bit (Tatarca
“Bet”) ile alâkalıdır. “Mite” adı verilen bu canlılar nemli topraklarda ve en çok da evlerdeki halılarda
ve tüylü ortamların içerisinde ürer ve yaşarlar. İnsan vücûdundan dökülen tozlaşmış deri
parçacıklarıyla beslenirler. Çıplak gözle toz zerresinden ayırt edilemeyen bu böcekler yoğun olarak
halı, koltuk, yatak gibi yerlerde bulunurlar ve astım hastalığına veyâ alerjiye de neden olabilirler.
Bilimsel sınıflandırma içerisinde uyuz böceği ile akrabadır. Bu canlıların insan derisiyle beslenmesi ve
Mite karakterinin de insan kanını emmesi bağlantılıdır. 403 Mogay: Moğolca’da ve kısmen çevre Türk kültürlerinde kullanılan kelime Moğolca gibi
algılanmakla birlikte Türk-Moğol dilbirliği içindeki Mog/Moğ/Boğ/Bog kökünden türemiştir.
Moğolca’da genel bir kavram olarak “Yılan” demektir. Piton yılanı veya avını sarılarak yakalayan veya
boğan benzeri yılan türlerinin gözlemlenmesi ile ortaya çıkmış bir sözcük olma ihtimali çok yüksektir.
Bu bağlamda “Boğmak” fiili ile aynı kökten gelmektedir. 404 Morocak: Boru ve Ocak sözcüklerinden oluşan bileşik bir kelimedir. Bor/Mor sözcüğü boruya
benzer silindirik bir bacayı tanımlar. 405 Mugal: Hindistan Moğolu anlamındaki kelime tarihteki Babür devleti ile Hindistan’a yerleşen
Moğol kökenli halkı tanımlamakta kullanılır. Günümüzde de Mugalların soyundan gelenler
Hindistan’da yaşamakla birlikte bazı geleneklerini devam ettirmekle birlikte büyük oranda
Hintleşmişlerdir ve Mugalca’da ölü bir dildir. 406 Munamak: Teessür etmek, afakan basmak veya ahmaklaşmak anlamlarında kullanılan fiil hafızasını
yitirmek manası da taşır. Türkçe “Bunamak” sözcüğünün farklı bir söylenişinden başka bir sözcük
değildir. Ancak anlama kaymaları mevcuttur. 407 Musluk: Etimolojisi bugüne kadar netleşitirilebilmiş değildir. “Muştuk” sözcüğü farklı Türk
lehçelerinde sigara ağızlığı anlamına gelir. Kelime kökünün ağız ile bağlantısı burada görülmektedir.
Daha güçlü bir olasılık ise “Buzluk” kelimesinin farklı bir söyleyiş biçimi ile ortaya çıkan bu sözcüğün
Anadolu Türkçesi’ne bu şekliyle taşınmış olmasıdır. Buz veya kar dolu kapalı kapların içinden eriyen
suyun veya karın alınabilmesi için açılan kapağı ifade etmektedir. Yine sözcüğün kökeninin kedi
manası ile de bağlantılı olduğu dikkat çekicidir.
408 Mut: Saadet, huzur, neşe anlamlarına gelen sözcüğün kökeni net değildir. Bugün kadar yapılmış en
tutarlı gibi görünen açıklama Hint-Avrupa dilbirliğinden kaynaklanan ve bugünde İngilizce’de
kullanılan “Mood” (ruh hali) kelimesi ile ilişkilendirmektir. Fakat İngilizce’de ortaya çıkan bu sözcüğün
Türklere komşu eski Hint kavimlerindeki kullanılış biçimi, o dönemki anlamı ve Türkçe’ye geçişindeki
dönüşüme dair bilgi yoktur. Dolayısıyla tutarlı gibi görünen bu açıkmlama oldukça zorlamadır. Oysa ki,
Türkçe’de zaman zaman görüldüğü üzere baştaki sesli harfin düşmesini dikkate almak sonuca daha
354
mantıklı bir biçimde ulaşmayı sağlayacaktır. Bu çerçevede ele alındığında Umut > Mut
dönüşümündeki umutlu (beklentisi yüksek olan) manasında anlam kayması ile ortaya çıktığı
söylenebilir. Ural-Altay dilbirliğinde “Amu” kökü ise yine huzur ve rahatlık, sakinlik, teselli bildirir.
Buradan türeyen olası bir “Amut” (rahatlık, memnuniyet) kelimesinden “A” harfinin düşmesi ise yine
diğer bir ihtimaldir. 409 Müçel: 12 Hayvanlı Takvim manasına geldiği gibi 12 yıllık bir dönemi de ifade etmektedir. “Müçe”
kelimesi unsur, element demektir ve dolayısıyla Müçel’de insan hayatındaki 12 yıllık bir unsur
manasına gelir. Beş unsur 60 yıla, altı unsur ise 72 yıla denk gelir ki bunlar yaklaşık olarak insan
ömürleridir. 410 Müyüz: Köşe anlamındaki kelime bir ek olarak da kullanılır. Örneğin; “Üçmüyüz” sözcüğü üçköşesi
olan şekil demektir ve üçgen anlamında kullanılır. Dolayısıyla “–müyüz” takısı geometride Türkçe’deki
“–gen” takısını karşılar, tek farkla; ilki köşe belirtirken ikincisi kenara vurgu yapar.
Mögez/Möğez/Möğüz/Müğüz/Müyüz/Möyüz/Möyüş/Müyüş/Müyüs şeklinde dönüşen söz dizisinin
tamamı değişik Türk lehçelerinde “Boynuz” anlamına gelir ve boynuzun sivri ucundan benzeşimle
“Köşe” manası da taşır. Müyüz sözcüğünün “Gergedan” manası da bulunmaktadır. 411 Nağalmak: Hileye uğramak (Nağalmak > Yağalmak > Yanalmak) anlamındaki kelime ayrıca
“Yayılmak” ve “Genişlemek” manalarından başka “Süslenmek” anlamı da taşımaktadır. 412 Nağıl: Azerice’de Masal manasına gelir. Bazen de halk masalı, halk hikayesi gibi anlamlar taşır.
Kırsal kesimde köy odalarında veya insanların topluca bulunduğu başka bir ortamda özellikle de kışın
ateş etrafında anlatılırlar. Bu olağanüstü öyküler bazen günlerce, hatta aylarca sürecek kadar
uzundurlar. Bu nedenle de anlatan kişinin hafızasına ve yeteneğine bağlı olarak zamanla değişikliğe
uğrar, uzar veya kısalır ya da üzerine yeni öyküler eklenir. Sözcüğün etimolojisi Arapça “Nakil” (Naql)
kavramı ile açıklanmaktadır. Ancak süslemek anlamı da bulunan “Nağalmak”
(Nağılmak>Yağılmak>Yayılmak yani genişlemek, herkesçe duyulmak) ile “Nağalamak” (yenilemek ve
sahtesini yapmak) fiileri bütünü ile göz ardı edilmiştir. Üstelik Hakasça’daki “Nağılanmak”
(yankılanmak) fiili ve “Naarpah” (masal) kelimesi bu bağlantıyı daha açık olarak ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla her ne kadar Arapça Nakil sözcüğü ile uyumlu gözükse de bu durum yanıltıcıdır ve köken
çok daha eski Asya Türkçe’sindedir.
413 Nama: Sözcük İme/Ima/Yıma/Nıma dönüşümü ile dağ keçisi anlamına gelen sözcük ayrıca
Budizmin etkisi ile “Keşiş” veya “ Budist Rahip” anlamı da taşır. Bu durum kutlu sayılan kişilerin geyik
veya benzeri hayvanlar ile özdeşleştirilmesi anlayışının bir sonucudur. Nama kelimesi Altay
söylencelerinde daha sonra Hz. Nuh veyâ benzer özellikler taşıyan bir kişi ile özdeşleştirilmiştir. 414 Nan: “Siyasi görüş” ve “Siyasi parti” anlamlarına gelen sözcük Türkçe “Yan” (taraf) kelimesinin “Y-
N” dönüşümü ile farklılaşmış bir söyleniş biçimidir. 415 Nanmak: “İkna olmak” anlamındaki kelime aslında “Inanmak” (Türkçe’deki “İnanmak”) fiilinin
başındaki “I” veya “İ” harfinin düşmesi ile ortaya çıkmıştır. 416 Nardoğan: 21 Aralıktan (Kış Gündenkliği) başlayıp sonraki ilk dolunaya kadar kutlanan yeni yıl
bayramıdır. Bu tarihte Güneş’in ölüp ertesi gün yeniden doğduğuna inanılır. Ön Türklerde ve
Sümerlerde de aynı adla anılan yeni yıl bayramıdır. Kelimenin anlamı “Doğan Güneş” demektir.
355
Moğolca’da Nar/Nara, Oyratça Narn (hattâ Macarca Nap) sözcükleri Güneş anlamına gelir. Türklere
komşu olan halklardan Udmurtlar “Nardugan”, Zırizyalar “Nardava”, Mokşalar ise “Nardvan” olarak
adlandırırlar. 417 Nartlar: Aynı adı taşıyan destanlarda bahsedilen bir halktır. Bu isimle anılan bir toplumun geçmişte
gerçekte yaşayıp yaşamadığı bilinmemektedir. Öyküler içerisinde Nart kahramanlarının nasıl
doğduğu, serüvenleri ve ölümleri ayrıntılarıyla anlatılır. Nart Destanları Kafkasya halklarının sözlü
geleneği içerisinde aktarılan ve günümüzde büyük ölçüde derlenebilmiş bir anlatılar bütünüdür. Türk,
Çeçen, Oset, Abhaz, Avar kökenli toplulukların binlerce yıldır birlikte yaşadığı, Kafkas halklarının ortak
ürünüdür. Destan en geniş biçimi ile Adigeler arasında bulunmaktadır. Nart sözcüğünün kökeni tam
olarak netleştirilebilmiş değildir. Kahraman, yiğit, alp, gözüpek, korkusuz, pehlivan gibi anlamlar
taşıdığı öne sürülür. Şor Türkçesinde “Nartpak” sözcüğü masal manası taşır. Moğolca “Nar/Nara”
(Güneş) veyâ “Nert” (ünlü, meşhur) kelimeleri ile veyâ Adigece “Ne” (göz) sözcüğüyle ilişkilendirenler
de bulunur. 418 Naymalza: Moğolca’da “Ahtopot” anlamına gelen sözcük, kavramın Latince “Okta-Pod” (sekiz
kollu) manasını karşılar. “Nayman” kelimesi Moğolca’da sekiz demektir ve Naymalza’da sekizli
manasına gelir. Bu durum ahtopotların sekiz kollu olması ile alakalıdır. Ayrıca Naymal/Yaymal
dönüşümü ahtapotların suya yayılarak hareket etmelerini de ifade eder. 419 Nayramak: “Ahenklenmek” (uyum sağlamak) anlamına gelen kelimenin “Zayıflamak” şeklinde
ikinci bir anlamı daha bulunmakla birlikte burada “Narinleşmek” veya “Nazikleşmek” içeriğinin
bulunma ihtimali de vardır. Buradan “Nezaket göstermek” sonucuna da ulaşılabilir ki bu da ilk anlam
(Ahenklenmek) ile belirli bir oranda uyumludur. 420 Nek: Sözcüğün “Sığır” anlamı çok açık olarak Türkçe İnek > Nek dönüşümünde baştaki sesli harfin
düşmesinin bir sonucudur. “Timsah” manası ise büyük olasılıkla çevre kültürlerden gelmedir. Yine de
bir olasılık olarak Yek > Nek dönüşümü ile şeytan benzetmesi bulunabilir. 421 Nekeli: Nişanlı (sözlü) anlamındaki sözcük aslında örgülü (saçı örülü) demektir. “Neke” kelimesi
örgü veya saç örgüsü demektir. İki kavram arasındaki bağlantı nişanlanan kızların saçlarının belirli bir
biçimde örülüyor olması ile ilgilidir. Böylece kızın nişanlı olduğu da belli olmaktadır. Diğer bir bağlantı
ise “Neke” kelimesindeki fiyonk/kurdela anlamıdır ki, yine nişan esnasında bir ipe veya kumaş şeride
atılan düğümle oluşan fiyonk ile ilgilidir. Günümüzde de kurdela kesme geleneği bulunur. 422 Nekemek: “Tazmin etmek” manasındaki kavramın daha eski orijinal anlamı “Örmek” şeklindedir.
Fiil aslında yırtığı yamayarak kapatmayı ifade eder. Tazmin etmek (eksiltileni yerine koymak)
manasına ulaşan son derece özgün bir kelimedir. 423 Nekey: Post veya kürk olarak çevrilen kavram gerçekte efsanevi bir postu ifade eder. Tanrı Ülgen
insanları koruması için köpeği yaratır. Fakat köpek çıplak olduğu için üşür. Bunun üzerine Yeraltı
tanrısı Erlik gelerek köpeğe bu postu verir. Sözcüğün Moğolca Nokay (köpek) kavramı ile de ilgisi
görülmektedir. Ayrıca kürklü gocuk manası da bulunur.
424 Nekti: Su yılanı anlamına gelen kelime “Nek” (timsah) kavramı ile de alakalı görünmektedir. Fakat
her iki kelimenin de etimolojisi netleştirilebilmiş değildir.
356
425 Nemiş: Rahatlıkla görülebileceği üzere “Yemiş” sözcüğünün farklı bir söylenişidir. 426 Nerelge: Genel bir kavram olarak “Distilasyon” anlamına gelen sözcük, özelde şarabın
damıtılmasını ifade etmektedir. Aynı şekilde Neremek fiili de genel bir anlamla “Distile etmek” manası
ile verilmekle birlikte aslında özelde “Şarap damıtmak” demektir. 427 Nokay: Moğolca’da Köpek anlamına gelen sözcük bazı yerel Türk lehçelerinde Kurt Köpeği
demektir. Kaynaklarda Moğollar tarafından kutsal sayıldığı söylenmektedir. Moğollarda köpeğin
Türklerdeki kurt kavramının karşılığı olarak algılandığı kabul edilir. Oysaki Lessing yazmış olduğu
Moğolca Sözlük’te, geçmişte Moğolların da kutlu saydıkları kurdun adını anmaktan çekindikleri için
(tabu, yasak nedeniyle) onun yerine “Nokay” dediklerini fakat duruma göre bu ismi Kurt olarak
algıladıklarını söyler.
428 Noyalamak: “Hüküm vermek” anlamındaki fiilin bağlantılı olarak “İdare etmek” ve “Egemen
olmak” manaları da bulunmaktadır. Fiil “Noyan” sözcüğünün de kökenini oluşturmaktadır. 429 Oçan: “Şaman asası” anlamındaki sözcük bazen “Sihirli Değnek” olarak da çevrilir. Bu da ilk anlama
ters düşmez, çünkü şamanın bu asa ile olağanüstü işler başarabildiğine inanılır. Sözcüğün kökeninde
Oç/Od (yani kıvılcım, ateş) kavramları bulunur. Mantıkal bir izahat bunun aslında bir tür Meşale veya
başka sert bir nesneye vurulduğunda kıvılcımlar saçan ucunde çakmaktaşı bulunan bir sopa
olduğudur. Daha dolaylı veya mecazi bir açıklama ise bu değneğin ateşin gücüne sahip olduğunun
düşünülmesidir. Etimolojik bağlantılarla ise Oç/Öç kökünden intikam almak (şamanın verdiği hükümle
suçluları cezalandırması) veya Oç/Uç kökünden uçmak (şamanı göğe taşımak yeteneğinin bulunması)
sonuçlarına da ulaşılabilir. 430 Oçramak: “Vuku bulmak” anlamına gelen fiilin ayrıca “Rastlamak” veya “Tesadüf etmek” manaları
da bulunmaktadır. Bu manalar Oçaramak fiili ile de örtüşmektedir. 431 Odarba: Bileşik bir sözcüktür. Oda ve Arba (teker, araba) kelimelerinin bileşiminden oluşmaktadır.
Odalardan oluşan tekerlekli araç (yani “Tren”) demektir. Baştaki “Oda” sözcüğündeki “A” harfi
Arba’ya ait kabul edilirse “Od” (ateş) kavramı buharlı trenlerin ateş gücüyle çalışıyor olmasını da
ikincil olarak kastediyor olabilir. 432 Oğranmak: “Niyet etmek” anlamı taşıyan fiilin Uğramak fiili ile de bağlantılı olarak “Hırsızlık
yapmak” veya “Gizli iş çevirmek”, ayrıca “Cine tutulmak” (daha doğrusu ruhsal varlıklara yakalanmak)
gibi anlamları da bulunmaktıdır. Bunların dışında “Kişnemek” manası da vardır. Fakat bu son anlam
Okramak (kişneyerek tehlikeyi bildirmek) fiilinin farklı bir söylenişi nedeniyle ortaya çıkmıştır. 433 Oğruk: “Gizli” (görünmez) veya “Saklı” (kendini göstermeyen) anlamına gelen kavramın ayrıca
“Ruhsal rahatsızlık” manası da bulunur. Bu ikinci anlam da aslında ilki ile örtüşmekte ve anlaşılmaz
dert demek olduğu gibi, ruhsal rahatsızlıklara görünmez varlıkların neden olduğuna dair çok daha eski
bir inanca da dayanmaktadır. 434 Oğruşmak: Genelleme ile “Rahatsızlanmak” şeklinde ifade edilen kelime aslında eklemler için
“Ağrımak” hatta ayrılacaklarmış gibi ağrımak veya bazen de doğrudan “Ayrılmak (eklemler)”
anlamında kullanılır. Bunun dışında “Gizli derde yakalanmak” manası da vardır.
357
435 Oğurçak: Aslında “Kirmen (eğirmen)” anlamına da gelmekte olan sözcük, dönüşle ilgili olmak üzere
anlam kayması ile “Yelkovan (saat)” veya genel olarak “Saat İbresi” bazen de “Kurmalı Saat”
manasında kullanılmaktadır.
436 Oğursak: Hasret çeken kişiyi tanımlamakta kullanılan kelime daha özel olarak evladından ayrı
kalmış kimseyi tanımmladığı gibi yavrusundan ayrı kalan hayvanlar için de kullanılır. 437 Oğutmak: “Gizlemek” anlamı taşıyan fiil Türkçe’deki “Öğütmek” fiili ile bağlantılı olarak
“Parçalamak” manası taşıdığı gibi özelde büyük Tezek parçalarının gübre amaçlı kullanıldığında
ufalanarak tarlaya saçılmasını da ifade eder. Bu nedenle “Gübrelemek” şeklinde de çevrilir.
438 Okramak: Hayvanların özellikle de atların tehlikeyi sezerek kişnemesi, huysuzlanarak ayağıyla yeri
eşelemesi ve başını yukarı aşağı sallaması anlamında kullanılır. Bu davranışlar aynı zamanda tehlikeyi
bildirme anlamında bir uyarı niteliği de taşımaktadır. 439 Olungu: Destan manasındaki sözcüğün “Oloňgo” veya “Olonho” söyleyişi daha yaygındır. Ancak
Anadolu Türkçesi’ne daha uygun göründüğü için Asya’daki bazı yerel ağızlarda kullanılan
Oloňgu/Oluňgu biçimi tercih edilmiştir. Kendi halk kültürleri içerisinde ayrı bir öneme sahip olan
Yakut Olongoları binlerce hatta onbinlerce mısradan oluşabilirler. Örneğin; “Nuyurgun Boğotur”
bunların içinde en ünlü ve uzun olanıdır, şiir 36.000 dizeden oluşur. Anlatıcılara Olongosut/Olonhosut
(Olongocu) adı verilir. Yakutça’da destan anlatmak ise “Olongolo/Olonholo“ (yani Olongolomak) fiili
ile karşılanır. 440 Omurmak: İkiye bölmek olarak izah edilen kavramın tam karşılığı diklemesine ikiye ayırmak,
ortadan bölmek şeklindedir. Dik bir eksen oluşturacak biçimde iki eş parçaya ayırmak olarak da
açıklanabilir. Bunun dışında fiilin “Eğmek” manası da bulunur. 441 Omzamak: “Omuz” kelimesinden türeyen ve “Omuzda taşımak” veya “Omuza almak” şeklinde
tanımlanan sözcük bağlantılı olarak “Hamallık etmek” biçiminde de açıklanmaktadır. 442 Ongu: Sözcüğün “Kar (kazanç)” anlamı Onmak fiilinden türemiştir. “Flama” manası ise “Ongun”
(totem) ve “Ongan” (arma) kavramları ile alakalıdır. Ongun, soyundan gelindiğine inanılan hayvan
ruhlarını temsil eden bir totemdir. Ongan ise her ne kadar arma olarak çevrilse de aslında tam olarak
hayvanlı armadır ve genellikle soyluluk alameti olarak kullanılır. Ongu ise üzerinde hayvan resmi
bulunan flamadır. Bunun dışında “Ongu” kelimesinin aşık kemiği manasına geldiği de bilinmektedir. 443 Orda: “Devlet” olarak verilen anlam en baskın olduğu için tercih edilmiştir. Sözcüğün halk,
topluluk, birlik, yerleşim yeri, kamp alanı, eyalet, şehir, askeriye gibi pek çok manası vardır.
Ord/Orda/Ordu/Urdu/Urda kelimeleri hep bu manalar ile ilişkilidir. Bu vesile ile belirtmek gerekir ki
Türkçe Or kökünün Moğolca hatta Hint/Avrupa kaynaklı olduğu iddiası son derece yanlış bir
yaklaşımdır. Dünyadaki dillerde az ya da çok tesadüfi ortak kökler ve hatta kelimeler bulunması
kaçınılmazdır. Üstelik Türkçe ve Moğolca’nın kelime köklerinin kesişim alanı oldukça fazladır ve hangi
kökün hangi dile ait olduğunu anlamak bazen mümkün olmadığı gibi böylesi bir paylaşım yapmaya
çalışmak da gereksiz ve bilimsel olmayan bir girişimdir. Hint/Avrupa kökenli olduğu iddiası ise tesadüfi
örnekler dışında tam aksini yani Türkçe’den diğer dillere geçtiğini göstermektedir.
358
444 Ornamak: “İkamet etmek” veya “Meskun olmak” (yerleşik olmak) manasındaki sözcüğün
kökeninde “Temel kazmak” anlamı bulunur. Or/Ur kökü Türkçe’de temel kazma, çukur eşme, kuyu
kazma, maden ocağı açma manaları ile alakalıdır. 445 Otarmak: Hayvan otlatmak, yaymak manasındaki kavramın bağlantılı olarak ortaya çıkan diğer
anlamı “Gütmek” demektir. Anlam genişlemesiyle de “Sömürgecilik yapmak” (başkalarını yönetmek)
kavramını da karşılar hale gelmiştir. 446 Otaşmak: Zararlı ot ayıklamak anlamındaki kelime tarlalardaki zararlı bitkileri yakmak manasında
da kullanılır. Ataş > Otaş (Ateş) benzeşimi bu ikinci anlam üzerinde etkilidir. 447 Oyanmak: Vites değiştirmek olarak tercüme edilen kelime aslında tam olarak vites yükseltmek
manasına sahiptir. Sözcüğün genel bir kavram olarak yükselmek anlamı da bulunur. 448 Oyatmak: İradeli davranmak, iradesi ile hareket etmek manaları taşıyan sözcük Türkçe “Oy atmak”
(Rey vermek) manası ile de uyumludur. Sözcüğün ayrıca ikaz etmek (uyarmak) anlamı da vardır. 449 Oyunhuy: “Olimpiyat” veya “Olimpik Oyun” manası verilen kelime Mançuca kökenli olup bu dilde
Ooyunhui (Oğyunhuy) şeklinde yer alır. Mançuca’ya ise Çince Aoyunhui sözcüğünden geçtiği kabul
edilir. Türkçe “Oyun” kavramı ile bağlantısı büyük olasılıkla biçimsel bir tesadüftür. Ancak kesin sonuç
için Çince ve Mançuca manaların ve bunların etimolojilerinin ayrıntılı olarak incelenmesi gerekir.
450 Oyutmak: Bir yerin altını kazmak ve dolayısıyla tünel açmak gibi anlamlara gelen fiilin
“Mayalamak” şeklinde ikinci bir anlamı daha bulunmakla birlikte “Uyutmak” fiilinin başka bir söyleniş
biçimi olan bu ikinci anlam öncelikli olarak tercih edilmemiştir. 451 Ozamak: “Öne geçmek” demek olan fiil ayrıca “gelecekle ilgili tahmin yapmak” anlamı da
taşımaktadır. Ata ruhu anlamına gelen “Ozar/Ozor” sözcüğü ile aynı kökten gelen fiilin bu nedenle
ruhsal varlıklarla veya ata ruhları ile iletişime geçilerek kehanette bulunmak şeklinde anlaşılması
gerektiği düşüncesi hasıl olsa da kaynaklar da bu yönde herhangi bir bilgiye rastlanmadığı için bu
tahminde bulunma işleminin mantıksal süreçlerle olduğunu ifade ettiği kabul edilmiştir. Dolayısıyla
bir anlamda “Futurizm yapmak” olarak da düşünülebilir. Bu nedenlerden ötürü aynı kökten gelen ve
tahmin manası taşıyan “Ozav” kavramı da Futurizm olarak çevrilmiştir. 452 Ozatmak: “Refakat etmek” anlamına gelen kelimenin “Uğurlamak” (yola salmak) şeklinde ikinci bir
anlamı da bulunur. Bu da Oza/Uza kökünden uzağa gönderme anlamı ile ilişkili olmakla birlikte büyük
olasılıkla uğurlanan kişi veya kişilerle yolun bir bölümünü birlikte yürümek manasını da bünyesinde
barındırmaktadır. 453 Ozmak: Önde gitmek anlamı taşıyan fiilin “Şiir okumak” manası da bulunur. Buradaki anlam şairin
veya aşığın şiir okurken öne çıkması ile alakalıdır. Dolayısıyla Ozan sözcüğü de aslında şiir okuyan kişi
ve insanların arasında öne çıkan kişi şeklinde iki anlama sahiptir. Burada diğer insanlara göre bir
farklılaşmaya da vurgu yapılmaktadır aslında. 454 Öcemek: Ateşi karıştırmak, kızıştırmak, harlamak içeriğine sahip olan fiil aynı zamanda ortaya bir
laf atarak tartışmaya neden olmak veya bir tartışmayı kızıştırmak, insanlar arasında iddialaşmaya
neden olmak manalarını da barındırır. Bu fiilden türeyen diğer sözcükler de (Örneğin; Öcermek,
359
Öceşmek) bahis (iddiaya girme) anlamlarını bulundurmakla birlikte kökende hep ateşin karıştırılması
veya kızıştırılması ile bağlantılı bir anlam yatar. 455 Öçüğ: “Beddua” demek olan kavram bazı lehçelerde “T-Ç” dönüşümü ile “Dua” anlamında da
kullanılmaktadır (Ötüğ). Ancak ilk mana dikkate alındığında Öçüğ ve Ötüğ birbirine karşıt iki kavram
olarak görülür. Öçükmek (kin beslemek) fiili de bu durumu destekler niteliktedir. 456 Öğürsek: Arkadaş canlısı, sosyal, girişken veya değişik ortamlara girip çıkan kişileri tanımlar. Ayrıca
bazı lehçe ve şivelerde karşı cinsten bir eş arayan veya flört etmek isteyen insanlar için kullanıldığı gibi
çiftleşmek isteyen hayvanları da ifade eder. 457 Öğürsemek: Arkadaş edinmek istemek, karşı cinsten bir eş aramak, flört etmek istemek veya
hayvanlar için çiftleşmek istemek manalarında kullanılan bir fiildir. 458 Öklenmek: Akıllanmak demek olan kelime hemen zekanın gelişmesini veya aklını kullanmayı hem
de sakin davranmayı, sakinleşmeyi ifade eder (tıpkı Uslanmak fiili gibi). Bu bağlamda “Dinlenmek”
anlamında kullanıldığı da görülmektedir. 459 Öksemek: Kelimenin birbirine zayıf olarak bağlı değişik anlamları bulunmaktadır. Ağlamak,
hıçkırmak (veya ikisi birlikte hıçkırarak ağlamak), hasret çekmek, yalnızlık çekmek bunların
başlıcalarıdır. 460 Ölüköydürme: Bileşik bir kelimedir Ölü ve Köydürme (yakma) sözcüklerinden oluşur. Ölünün
yakılmasını ifade eder. 461 Öndürmek: “Tahsil etmek” anlamındaki kelimenin bazı şivelerde “İmal etmek” anlamı da bulunur.
Fakat kelimenin kökündeki asıl anlam “Yönlendirmek” demektir. 462 Önelemek: Ön ve Elemek kelimelerinin bileşik hali olan sözcük delegasyon usulü seçim yapmak
veya iki basamaklı seçim yapmak anlamına gelir. “Öne” (öncelik) ve “Önel” (avans) kelimesinden
türeyen ikincil anlamlar ise, öncelik tanımak, öne çekmek ve “Avans vermek” şeklindedir. 463 Önenmek: “İmamlık etmek” şeklinde çevrilen sözcüğün kök anlamı aslında “Öne geçmek” yada
“Önde durmak” şeklindedir. Kelimenin “Renklenmek” manası ise aslında Öngenmek fiilidir ve
Önk/Öng (renk) sözcüğünden kaynaklanır. Anlam kayması ile “Çiçeklenmek” (çiçeklerin rengarenk
açması) için de kullanılmaktadır. 464 Örçümek: Sarmaşığın sarılarak büyümesini ifade etmek için kullanılan kelime kimi lehçelerde
“Büyümek” manasında da yer almaktadır.
465 Örek: Sözcüğün ilk anlamı hayalet demektir. Ayrıca başıboş gezen hayvan sürülerine de “Örek”
denir. Bu bağlamda hayaletlerin başıboş gezmeleri de mananın içerisinde gizlidir. (Ören sözcüğü de
harabe anlamına gelse de aslında sözcüğün kökeninde terkedilmiş, başıboş yer manası vardır. Hatta
çağrışım yoluyla başıboş ruhların gezdiği yer demektir.) Öz/Ör/Yör kelimesi aynı zamanda bir kök
olarak da ruh ile alakalıdır. Öyrek ise bazı dillerde ördek anlamına gelir ve bu hayvanların ruh ile
ilişkilendirilmesinin en güzel örneklerinden biridir.
360
466 Ören: Virane, harabe manasındaki kelimenin orijinal biçimi Öreğen/Öyreğen şeklindedir.
Hayaletlerin, ruhların başıboş dolaştığı yer demektir.
467 Örlemek: Genel bir anlam olarak “Belirmek” fiilini de karşılayan sözcük aslında “Güneş / Ay
doğmak” veya “Yükselmek (Güneş / Ay)” için kullanılmaktadır. 468 Örtenmek: Ateşlenmek (vücut ısısının artması) manasında kullanılan fiil mecazen çok üzülmek
anlamına da gelmektedir. Aslında geçmişte vücut ısısının artmasının aşırı üzüntüden kaynaklandığı
anlayışı ile de bağlantılıdır. 469 Ötre: Arap alfabesinde U (veya ses kaymasıyla Ü) sesi veren noktalama işaretidir. Türkçe “Öt”
kökünden “Ötmek” fiili ile bağlantılıdır. Osmanlıca’da oluşturulmuş bir terimdir. Arapçası
“Demma/Damma” şeklindedir. 470 Ötüken: Türklerin ilk var olduğu ve oradan Dünya’ya dağıldığı yerin adı olarak kabul edilmektedir.
Orhun Irmağı kaynaklarını bu bölgeden alır. İnanca göre bütün büyük Türk devletlerinin başkenti
burada kurulmalıdır. Göktürk Devleti’nin de başkenti yine bu yörededir. Gerçekten de pek çok Türk ve
Moğol Devleti biraz genişledikten sonra başkentlerini bu bölgeye taşımışlardır. Kavram aynı zamanda
“Etügen” adlı toprak tanrıçası ile de doğrudan bağlantılıdır. 471 Ötürmek: “Zaman geçirmek” manasındaki fiil aynı zamanda “Yolcu etmek” anlamında da kullanılır.
Ancak bu mananın “Öydürmek” (eve yollamak veya evden çıkarak uğurlamak) fiilinin dönüşüme
uğramış bir biçimi olduğu kanaatine varılmıştır. 472 Övremek: Birine veya birine alışmak demek olan fiilin “Öğremek” söyleyişi de mevcuttur. 473 Özgermek: Tebdil olmak (biçimi değişmek) demek olan sözcüğün “Tadil olmak” (aslına dönmek)
anlamı da bulunmaktadır. Duruma göre bu ikinci anlam öne çıkabilir. 474 Özgertmek: Tebdil etmek (biçim değiştirmek) demek olan sözcüğün “Tadil etmek” (aslına
döndürmek) anlamı da bulunmaktadır. Duruma göre bu ikinci anlam öne çıkabilir. 475 Paktagan: Saban Bayramı olarak 22-23 Eylül Güz Gündenkliği’nde düzenlenen bir şenliktir.
İnsanlara yemek dağıtılır. Azerbaycan köylerinde bu gecede çeşitli oyunlar oynarlar. Özellikle Şor
Türklerinde ise bu törenin düzenli olarak kutlandığı bilinmektedir. Saban tanrısı “Pakta Han” ile ilgili
olduğu kadar lütuf tanrısı Baktı Han’ın adıyla da alâkalıdır. 476 Paşkarmak: Komuta etmek manası ile bağlantılı olarak “Emir vermek”, “Hükmetmek” ve “İdare
etmek” biçimindeki ikincil anlamlar da bulunmaktadır.
477 Paştamak: “Siftah etmek” anlamı Türkçe’deki Başlamak fiili ile bağlantılıdır. “İdare etmek”
şeklindeki ikinci bir mana ise başta bulunmak anlam içeriği ile ilgilidir. 478 Pavurgan: Uçar sincap (Pteromyini) demek olan kavram farklı lehçelerde Bavurgan/Baburgan
biçimlerinde de telafuz edilir. Kelimenin kökeninde Bawur/Bavur/Bağır kelimesi bulunur. Bu sincap
türünün havada atlarken kollarını açarak göğsünü havada süzülmek için kullanmasının sözcükteki
yansımasıdır.
361
479 Paynagan: Kış Gündönümü olan 21-22 Aralık’ta düzenlenen bir tür bayramdır. Güneş’in ölüp ertesi
gün yeniden doğduğuna inanılır, çünkü kışın en uzun gecesinden sonra gündüzler uzamaya başlar. Bu
bayramın koruyucu ruhu olan “Payna Han” (Bayna Han) adına düzenlenen bir törendir aynı zamanda.
Paynagan bayramında genç erkek ve kızlar bir araya gelerek karşı cinsten beğendikleri kişilere çiçek
vererek evlenecekleri kişiyi seçerler. 480 Pazırmak: “Kabus görmek” manası aslında Anadolu Türkçesi’ndeki “Basırmak” fiilinin farklı bir
söyleniş biçimidir. Sözcüğün “Dava açmak” manası ise daha ilgi çekicidir. 481 Pelen: Gazel (geyik) anlamına geldiği gibi mitolojide Yol Tanrıçası’dır. Kelimenin “Belen”
biçimindeki söylenişi aniden beliren ruhsal varlık manası ile ilişkilidir. Gazel ile olan bağlantısı ise geyik
türü hayvanların kutsal sayılmaları ile alakalı olmakla birlikte yol kenarlarında aniden görünüp
kaybolmaları ile de ilişkilendirilimiş olması muhtemeldir. 482 Pırlanmak: Dönme, uçmak, fırlamak anlamlarının hepsini birden kapsayan kelimenin “Tozlanmak”
şeklinde açıklanan başka bir anlamı daha vardır. Ancak bunun aslında dönerek toz kaldırmak şeklinde
algılanması daha doğru olacaktır. (Örneğin rüzgarın hortum oluşturması veya yükselen bir hava
aracının ardından toz kalkması gibi.) 483 Poğdarha: Ejderha anlamına gelen kelime “Boğmak/Poğmak” fiili ile ilgili görünmektedir. Ayrıca
Poğdargamak fiili gururlanmak, kibirlenmek ve dolayısıyla büyüklük bildirir. Sözcüğün ikinci kısmında
ise etkileşim ve hatta benzeşim bulunması çok büyük bir olasılıktır.
484 Porhan: Ruhlar alemiyle iletişime geçebilen kişileri (Medyum) tanımlar, bazen de şaman
manasında kullanılır. Cinlerle iletişime geçebildiklerine inanılır. Farsça Peri kelimesinden türeyen
“Perihan” ile bağlantılı gösterilse de, aslında Bur/Pur/Por kökünden türeyen sözcük “Bur Han” veyâ
“Bura Han / Pura Han” gibi Türkçe kökenli bir anlayıştan gelmektedir (bazı lehçelerde Porkan/Purkan
olarak da söylenir). Bir görüşe göre Porhan kavramı “Burhan” (şaman ruhu) sözcüğünün farklı bir
söyleyiş biçimidir ve Fars kültürünün etkisiyle Perihan şekline dönüşmüştür. 485 Puç: Iskarta (değerini yitirmiş mal) veya bazen Hurda anlamına gelen sözcük ikramiye çıkmamış
piyango biletlerini tanımlamak için de kullanılır. İskambilde elde tutulmasına gerek olmadığı için
kenara ayrılan kağıtlar da bu şekilde adlandırılır. 486 Pulaysımak: Sözcüğün tam ve doğru açıklaması “Haram yediği için hastalanmak” şeklindedir.
Pulaysı/Bulaysı kelimesi Türkçe Bul kökünden türemiş olup, tam olarak anlamı hak edilmeden
bulunmuş şey demektir. 487 Puramak: “İlave etmek” manasına gelen sözcüğün “Kokmak” anlamı da bulunur ki, Pur/Bur kökü
Türkçe’de koku (özellikle de güzel koku) ile alakalıdır. Burun kelimesinin kökeni de yine buradadır.
Purmak/Burmak fiili de aynı manayı içerdiği için burada ilk mana tercih edilmiştir. 488 Sabak: “Koçan” demek olan sözcüğün asıl anlamı “Mısır Koçanı”dır. Ancak daha sonra “Demet”
veya “Deste” manasında da kullanılır olmuştur. Bunların dışında “Değnek” veye “Sopa” anlamı da
vardır. 489 Saçılga: Doğaya dökülerek verilen yiyecek ve içecek şeklindeki kurbanı ifade eder. Özellikle ateşe
“Saçı Verme” geleneği geçmişte oldukça yaygındır. Ayrıca geçmişte belirli bir öneme sâhip olan Sac
362
(pişirme aracı) ile de Saçılga uygulamasının yine alâkası bulunur. Kızgınlaşan sacın üzerine
kullanmadan önce eski halk inancına göre tuz, un veyâ pişirilecek yiyeceklerden bir parça “Saçı”
olarak atılır. Eski Türk geleneğinde bahar aylarında derelere ve göllere dökülen sütler, çökelekler,
peynirler, ekmekler hem bir Saçı, hem de buralardaki canlılar için bir besin niteliği taşır. Farklı
uygulama türleri de mevcuttur. Örneğin; Tahılga/Takılga (tahıl sunusu) veyâ Yağaşga/Yağışka yâni
yakılarak sunulan yiyecekler gibi. 490 Sağaymak: “Tedavi olmak” manasındaki kelime “Dinçleşmek” demek de olduğu gibi “Komadan
çıkmak” veya “Baygınlaktan uyanmak” anlamında da kullanılır. 491 Sağınç: “Merak” anlamının dışında bazı lehçelerde “Tereddüt” manası da bulunmakla birlikte
Anadolu Türkçesi’ne bu mana biraz uzak olduğu için tercih edilmemiştir. Bu mana “Dikkat” veya
“İhtiyat” anlamında kullanılan Sakınç kelimesine daha yakın olmakla birlikte yine de yeterince yakın
bir anlam olarak görülmemektedir. Aynı şekilde Sağınmak fiilinin de Merak etmek anlamından başka
Hasret çekmek (özlemek) anlamı da vardır. 492 Sakızak: Başıboş dolaştığına inanılan ruhları ifade kavramın “Sağızak” (arı) sözcüğü ile benzerliği
hatta neredeyse biçimsel eşdeğerliği dikkat çekicidir. 493 Saltan: Türkçe “Salt” (tek, mutlak) kökünden türeyen sözcük “Bekar” demek olduğu gibi “Sultan”,
“Kral”, “Monark” gibi anlamları da karşılar. Arapça Sultanat/Saltanat kelimeleri ile de tam bir uyum
gösteren kavramda Sultan sözcüğü ile etkileşim veya benzeşim bulunması da ihtimal dahilindedir.
Ancak Türkçe tek olma, mutlak hükümdar olma anlamı da kelime kökü ile çelişmediği gibi bağımsız
olarak ortaya çıkmış olması kuvvetle muhtemeldir. 494 Sanağat: Hesap veya Muhasebe demek olan kelimenin Arapça “Sanat” (İngilizce; Art) sözcüğünden
Türkçe’de söyleyiş farklılaşması ile ortaya çıkmış olan “Zanaat” kelimesi ile hiçbir ilgisi yoktur. Türkçe
“San” kökünden gelen “Sanamak” (hesap etmek) fiilinden türemiştir. 495 Sanamak: “Hesaplamak” demek olan kelimenin bazı lehçelerde “Tefekkür etmek” (derin
düşünmek) manası da bulunmaktadır. 496 Sanat: Hesap veya Muhasebe demek olan kelimenin Arapça “Sanat” (İngilizce; Art) sözcüğü ile
hiçbir ilgisi yoktur. Türkçe “San” kökünden gelen “Sanamak” (hesap etmek) fiilinden türemiştir. 497 Sarançka: Kimi Türk lehçelerinde Yusufçuk böceği bazılarında ise Peygamberdevesi böceğini
karşılayan bir sözcüktr. Türkçe Sarı sözcüğüyle ve “Sarılmak” (bükülmek, kıvrılmak) fiili ile aynı kökten
gelir. Ayrıca “Sarsmak” fiili ile de uzaktan da olsa bağlantılıdır. Sarı renk ise yeşil renk ile birlikte
ejderhaları sembolize eder. Avrupalıların bazen “Ejdersineği” (İngilizce; “Dragonfly”) adı verdikleri
Yusufçuk Böceği’ne kimi Türk lehçelerinde “Sarıska/Sarınçka/Sarınskan”, Moğol dillerinde ise
“Sarsa/Carca/Carcaha” denilmesi yine bu canlının ejderhaya benzetilmesiyle de ilgilidir.
498 Sargamak: Baş örtmek olarak tercüme edilen sözcük aslında tam olarak başa sarık sarmak veya
başa örtü sarmak şeklinde açıklanmalıdır. Ayrıca fiilin bundan başka daha uzak olan “Elemek” veya
“Ismarlamak” gibi iki anlamı daha mevcuttur.
363
499 Sargayah: Bahar Bayramı niteliği taşır. Özellikle Slav kavimleri ve Ruslarla komşu olarak hatta
birlikte yaşayan Hristiyan Türkler tarafından hatta çevrelerinde Slavlarca kutlanan bir bayramdır.
Hristiyan geleneğindeki “Maslenitse” bayramının Türkçe karşılığıdır.
500 Satan: Türkçe Satmak fiilinden türeyen sözcüğün “Hain” anlamı İbranice kökenli “Satan” (Arapça:
Şeytan) sözcüğü ile de belirli bir oranda uyumludur. Elbetteki bu durum tamamen tesadüfi olup
aralarında etimolojik bir ilişki yoktur. 501 Say: Zırh anlamı Zay (cenk, harp) manası ile alakalı görünmektedir. Bunun dışında yassı ve yuvarlak
iri taşları da tanımlamaktadır. Rastlanan diğer anlam ise “Nehir Yatağı” şeklindedir. Fakat bu sözcük
aslında Say > Tsay > Çay dönüşümü ile Anadolu Türkçesi’nde küçük akarsuları tanımlamakta
kullanılmaktadır. 502 Sayagan: Hayvancılığa dayalı ekonominin ön planda olduğu toplumsal dönemlerde bir anlamda
“Sürü Bayramı” olarak kutlanan bir gündür. 21-22 Haziran’daki Yaz Gündenkliği’nde sürülerin
koruyucu ruhu “Saya Han” adına düzenlenen bir törendir. Sayacılar (genelde çocuklardır) bu günde
keçi veyâ koyun derisine bürünüp evlerden Saya toplarlar.
503 Sayalgan: Azad edilmiş köleleri tanımladığı gibi bağları çözülmüş veya doğaya salınmış hayvanları
da ifade eden bir kavramdır. 504 Sayalmak: “Azad olmak” manası aslında “Bağları çözülmek” demek olup genellikle hayvanlar için
kullanılan bir fiildir. Anlam genişlemesi ile “Çözülmek” olarak da izah edilir. Türeyen Sayaltmak fiili de
“Azad etmek” veya “Bağlarını çözmek” ya da daha genel olarak “Çözmek” demektir. 505 Saygak: Mezar taşı demek olan kavramın “Saygah” (şaman ruhu) sözcüğü ile ilgisi ve benzerliği
dikkate değerdir. Çok büyük olasılıkla şamanın (hatta genel olarak insanların) ruhlarının mezar taşları
ile ilişkili olduğu, şamanların yardımcı ruhları gibi insanın yanıbaşında beklediği, bu taşların ruhu
temsil ettiği inancının bir sonucudur. Hatta mezar taşı mecazen kişinin ruhu gibi algılanmaktadır. 506 Saygarma: Psikanaliz manasına gelen sözcük aslında tam olarak şamanın ruhu incelemesi olarak
tanımlanmaktadır. 507 Sayhan: Sözcük üst düzeyde saygı gösterilmesi gereken bir kişiyi bildirir. Tıpkı hanlara karşı
gösterilene eşdeğer bir saygı söz konusudur. Günümüzdeki tabirle “VIP” (İngilizce “Very Important
Person) kavramını belki de daha üzeri bir düzeydeki kişiyi karşılar. 508 Saylamak: “Tercih etmek” veya “Vekalet vermek” anlamlarından başka “Kabuğunu soymak”
manası da bulunmaktadır. Fakat bu son anlam aslında “Çaylamak” fiili olmalıdır. Çünkü Çay kökü
kaplamak manası ile de alakalıdır. (Örneğin Çayınmak fiili metal kaplanmak anlamı taşımaktadır.)
Burada ise tersine bir anlam ile kabuktan arındırma söz konusudur. Sözcüğün ayrıca “Sinir krizi
geçirmek” şeklinde bir manası daha bulunur ki, bu da Anadolu Türkçesi’ndeki Sayıklamak (hezeyan
etmek, uykuda konuşmak) fiili ile doğrudan alakalıdır. 509 Saylanmak: “Tercih edilmek” veya “Vekalet etmek” anlamlarından başka “Kabuğu soyulmak”
manası da bulunmaktadır. Fakat bu anlam aslında “Çaylanmak” fiili olmalıdır. (Çünkü Çay kökü
kaplamak manası ile de alakalıdır.) Örneğin Çayıtmak fiili metal kaplamak anlamı taşımaktadır.
Burada ise tersine bir anlam ile kabuktan arındırma söz konusudur. Sözcüğün ayrıca “Siniri bozulmak”
364
şeklinde bir manası daha bulunur ki, bu da Anadolu Türkçesi’ndeki Sayıklamak (hezeyan etmek,
uykuda konuşmak) fiili ile doğrudan alakalıdır. 510 Sayralmak: “Enderleşmek” veya “Nadideleşmek” anlamları taşıyan kelimenin “Harap olmak”
manasına da rastlanmakla birlikte bu “Sayrılmak” (hastalanmak) fiilinin anlam kaymasına uğramış bir
varyantı olarak görülebilir. Asıl anlamlar ise “Seyrelmek” fiili ile bağlantılıdır. 511 Sayramak: “Şuh davranmak” olarak açıklanan sözcüğün karaya oturmak manası da vardır. Bu ikinci
mana “Seyremek” (sığlaşmak) fiili ile alakalı olup suyun çekilerek geminin kuma batmasını ifade eder.
Bundan başka “Şarkı söylemek” anlamı da bulunmaktadır. 512 Sazakan: Baharda yağmurdan önce ortaya çıkıp, yaz mevsiminde ise bulutların arasında dolaştığına
inanılan bir su ejderidir. Kışın sonuna doğru hiç beklenmedik bir kar fırtınası veyâ tipi bastırırsa yahut
da baharda âniden sağanak yağmur başlarsa, “Sazakan Oynuyor” denilir. Yağmurlar bittikten sonra
yerin altına girip kaybolur ve girdiği yerde derin bir çukur oluşur. Sazgan/Sazğan kelimesi eski
Türkçe’de yılan veyâ ejderha mânâsı taşır. Balık türlerini ifade eden Sazan ve Sazar kelimeleri ise
kıvranma manası taşırlar ve aynı kökten gelirler. Ayrıca “R” – “Z” ses dönüşümü dikkate alınırsa
“Sarkan” adlı ejderha ile de alâkalı olması muhtemeldir. Bataklık yer anlamındaki Saz/Sazlık kelimesi
ile de bağlantılı görünmektedir, çünkü bu varlığın toprakta çamurlu bir çukur açarak kaybolduğu
söylenir. Sazağan (girdap, anafor) sözcüğü de yine bu varlığa benzetilmesi veya onun tarafından
oluşturulması ile alakalı görüldüğü için bu şekilde tanımlanmıştır. 513 Semrük: Bazı Türk lehçelerinde gerçek kuş adları (özellikle de Keklik) için kullanıldığı da bilinmekle
birlikte eski kaynaklarda efsanevi devasa bir kuş olarak bahsi geçer. Güneş’te yanar ve her gün kendi
küllerinden yeniden doğar. Tüyleri bakır rengindedir. Köpek başlıdır ve pençeleri de tıpkı bir arslanınki
gibidir. Farsça kuş manasındaki “Simurg” sözcüğü etkileşimle Altayca’da “Semrük” biçimine
dönüşmüştür. Bu dönüşüm Türkçe Sem kökü ile alakalı görünmektedir. Örneğin; Semirmek (irileşmek,
beslenmek) fiili.
514 Sılamak: Fullemek (tam doldurmak, ağzına kadar doldurmak) anlamından başka “Badana yapmak”
manası da bulunur. Bu ikinci anlam “Şılamak” (merhem sürmek) ve “Çılamak” (terlemek) fiilleri ile de
bağlantılı görünmektedir. 515 Sızıkmak: İz oluşturmak veya iz bırakmak manasındaki fiil aslında Çızıkmak/Çizikmek kelimesinin
farklı bir söylenişidir. Hat veya şerit manasında kullanılan Sızık sözcüğü de aslında “Çızık” (çizik) ile
aynı kökenden gelir hatta aynı kelimedir, sadece kavram biraz farklılaşmıştır. Hatta “S-H” dönüşümü
ile sözcüğün “Hızık” versiyonu da mevcuttur. 516 Sozmak: “İhmal etmek” anlamına gelen kelimenin asıl anlamı “Uzatmak” demektir. Birbiri ile
alakası yokmuş gibi görünen bu iki anlam arasında bir bağ bulunmaktadır. İhmal etmek, zamanında
yapılması gereken bir işi uzatmak veya daha sonraya bırakmak şeklinde düşünüldüğünde halk
kültüründeki kavramsallaştırma rahatlıkla anlaşılabilir. 517 Söğek: “Mezar” / “Kabir” demek olan kavram aynı zamanda bir ruh çağırma sözüdür. Şamanların
yaptığı ruhlarla iletişime geçme ayinlerinin içerisinde duaların veya mistik sözlerin sonunda
tekrarlanarak söylenir. Söğek/Söyek/Süyek/Süğek sözcükleri farklı lehçelerde mezar anlamında
kullanıldığı gibi kemik manasına da gelirler. Dolayısıyla ölünün kemiğine sesleniş söz konusudur. Eski
365
Türk inançlarında ruhu kemikte olduğu inanışı mevcuttur. Söyeklemek/Söğeklemek fiili ruh çağırmak
manasına geldiği gibi aynı zamanda kemikle süt serpmek anlamına da gelir. Bu uygulama sunu
törenlerinde yapıldığı gibi ruh çağırma ayinlerinin de bir parçasıdır. Yeri gelmişken anımsatmak
gerekir ki Şamanizm içerisindeki ruh çağırma ayinleri modern kültürdeki uygulamalardan hem şekil
hem de amaç açısından önemli farklılıklar içerir. Dolayısıyla “Ruh çağırma” deyiminden filmlerde
görülen ve bir masanın etrafına toplanarak fincana el koyup “Ey ruh!” diye seslenilen sahneleri
anlamak kesinlikle yanlış bir algı oluşturacaktır. Doğru çağrışım için ayrıntılar atlanarak kısaca şöyle bir
özetleme yapılabilir: Bir köyün yakınındaki açık bir alanda veya yüksekçe bir yerde insanların
toplandığı bir gecede önce ateş yakılarak şamanın gelmesi beklenir. Bir süre sonra şaman hazırlığını
yapmış olarak ve çoğunlukla dansa benzer ritmik hareketlerle, dua okuyarak veya ahenkli sözler
söyleyerek veya anlaşılmaz sesler çıkararak gelir. Ateşe ve toprağa saçılar serperek ayin devam eder.
Ruhlarla iletişim anında ise kendinden geçme (trans) hali söz konusudur. 518 Sudur: Sanskritçe “Sutra” sözcüğünün Türkçeleşmiş biçimidir. Sutra Budizm’in kutsal sayılan
kitaplarından birisidir. İçeriği Budha’nın özdeyişlerinden oluşur. Ancak çevre Türk kültürlerinde bazen
fal kitabı olarak algılanmıştır. (Bu durum halk kültürü için geçerlidir, bilinçli saray alimleri veya
edebiyatçılarında durum farklıdır.) Bu nedenle “Sudurçu” sözcüğü kahin manasında kullanılır hale
gelmiştir. Sudurlamak fiili de kehanet etmek manası taşımaktadır. 519 Suğona: Mitolojide Su Tanrıçası’dır. Aslında bileşik bir kelimedir Suğ/Suv (Su) ve Ona (Ana)
kelimelerinin kaynaşmasıyla oluşmuştur. 520 Suğota: Mitolojide Su Tanrısı’dır. Aslında bileşik bir kelimedir Suğ/Suv (Su) ve Ota (Ata)
kelimelerinin kaynaşmasıyla oluşmuştur. 521 Suğunmak: “Peruk takmak” demek olan fiilin “Çoku” (kafatası) manası ile ilgili görünmektedir.
Ayrıca “Kalabalıklaşmak” şeklinde ikinci bir anlamına daha rastlanmaktadır. Fakat ses dönüşümleri
dikkatlice incelendiğinde bu manayı veren kelimenin aslında “Çoğunmak” olduğu anlaşıldığından
anlam içeriğine dahil edilmesi uygun görülmemiştir. 522 Suğunotu: Sığınotu/Sıgınotu/Sugunotu da denen ve “Sığın” adlı kutlu geyiklerin yediklerinde
ölümsüzlük kazanmalarını sağladığına inanılan bir bitkidir. Kökü insan bedenine benzer hatta erkeği
ve dişisi bulunduğu söylenir (Bu nedenle “Adamotu” da denir.) Çok çeşitli rahatsızlıkların giderilmesi
için kullanılır, ancak aynı zamanda zehirlidir. Sagun kelimesi hekim anlamına gelir ve bu kavramla
bağlantılı olarak Sagunotu (hekim otu) dendiği de olur. 523 Suğurmak: “Tövbe etmek” olarak açıklanan kavramın iki yönlü bir açıklamasının olması
muhtemeldir. İlk olarak “Çokurmak” yani elini alnına vurmak (yani pişman olmak) ikincisi ise
“Suyurmak” yani su ile arınmak. İkinci manada pek çok dinde suyun arınma ve pişmanlık aracı olarak
görüldüğü dikkate alınmalıdır. Örneğin Hıristiyanlıkta günah çıkaranların kutsal suyu üzerlerine
serpmeleri, Müslümanlıkta geleneksel olarak büyük günahlardan tövbe edenlerin boy abdesti
almaları hatta geleneksel olarak kırklama denilen kırk kez su dökünme uygulaması, Hinduizmde Ganj
nehrinde yıkanarak arınmaları gibi.
524 Sunga: Moratoryum (iflas erteleme) olarak izah edilen sözcük aslında “Sınga” (iflas) olmalıdır.
Lehçeye dayalı söyleyiş farkıyla birlikte anlamda da az da olsa bir anlam kayması meydana gelmiştir.
Aynı şekilde Sungamak (Moratoryum ilan etmek) fiilinin doğrusu “Sıngamak”, ayrıca Sungan
366
(Morataryum ilan eden) kelimesinin doğru biçimi de “Sıngan” olmalıdır. Bu nedenle ikincil Sunga: Arz,
Sungamak: Arz etmek, Sungan: Arzcı manaları da kullanılabilir. 525 Suramak: “Rica etmek” manasındaki kelimenin Sur/Sor kökü üzerinden Türkiye Türkçesi’ndeki
Sormak fiili ile doğrudan bağlantası vardır. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki “Sur–” kökünden
türeyen pek çok kelimenin (tamamının değil) içerisindeki bu kök “Sor–” haline getirilerek de
Türkçe’ye aktarılabilir/di. Ancak anlam – ses ilişkisi dikkate alınarak söyleyiş zorluğu bulunmayışı da
göz önünde bulundurularak asıl biçimler korunmuştur. Sözlükte izlenen yöntem zaten gerekmedikçe
sesleri değiştirmemek yönündedir. 526 Surga: “Ders” manasındaki kelime Türkçe’ye “Sorga” şeklinde de aktarılabilir. 527 Surkaç: Zamk, tutkal, yapıştırıcı anlamlarındaki kelimenin daha eski biçimi Suğurkaç/Soğurkaç
olmalıdır. Kendine çekmek, içine çekmek manaları için kullanılan Soğurmak/Suğurmak fiili Anadolu’da
dahi Sormak/Sorumak ve bazı diğer lehçelerde de Surmak/Surumak olarak dönüşmüştür. 528 Surt: Kuzey Asya şivelerinde Hane (ev) manasında yer alan kelime aslında Yurt/Curt sözcüğünün
farklı bir biçimidir. Anlam aşırı farklılaştığı için yeni bir kelime olarak tasnif edilmiştir. 529 Suruşmak: Anadolu Türkçesi’ndeki “Soruşmak” fiilinin farklı bir söylenişidir. Fakat anlam o kadar
kendine özgü ve özgün bir biçimde farklılaşmıştır ki, Türkçe’nin olanaklarının ve kavramsallaştırma
gücünün müthiş bir örneğini ortaya koymakta olan kelimenin olduğu gibi korunmasının daha doğru
olduğu kanaatiyle hiç en ufak bir değişiklik yapılmadan alınmıştır. 530 Sus: Çadırın tepesindeki Tündük’ten (duman deliğinden) içeriye girerek doğacak çocuğa hayat
veren ışıktan oluşan yaşam enerjisine verilen isimdir. 531 Sutuşkan: “Su faresi” olarak çevrilen kelime ile aslında “Kanalizasyon faresi” kastediliyor olmalıdır.
Sutuçkan ile Sutuşkan kelimeleri aslında birbirinin birebir aynıdır. Sadece farklı iki lehçede “Ş-Ç”
dönüşümü ile küçük bir söyleyiş farklılığı oluşmuştur. Ancak burada asıl dikkat çekici husus anlamdaki
farklılaşmadır. Bu nedenle iki farklı kavram olarak alınmışlardır. Sutuçkan kelimesi de Kanalizasyon
faresini ifade etmesi gerekirken halk kültürünün ortak zekası ile kanalizasyon temizlemek için
kullanılan spiral mekanizmasına benzetilmiştir. 532 Suvkuday: “Suv/Suğ” (Su) ve “Kuday” (tanrı) sözcüklerinin bileşik halidir. Su tanrısı demektir. Bu
bağlamda bu tanrı su olayları ile alakalı görünür. 533 Süğlüç: Baş ve işaret parmaklarının gergin açılmasıyla oluşan dik açı ölçüsünü ifade eden bir
terimdir. 534 Sülde: Ulusal bilinç veya milli ruh şeklinde çevrilebilecek olan sözcüğün mitolojik kökeni de yine
kavramla bağlantılı olmakla birlikte kişileştirme de söz konusudur ve kabileyi koruyan bir tür savaş
tanrısı olarak da algılanır. Bu kişinin benliğini veren ve kendi boyuna (kabîlesine) bağlılığını sağlayan
bir savaşçı ruhtur. Moğol inancında tüm insanların “Sülde (Sulda)” adı verilen koruyucu ruhları vardır.
Sülde Han bunların başında yer alır. Savaşçılara ve ordulara yardım eder. Türk ve Moğol halk
inancında kendi soyuna bağlı olmayanın kişiliği gelişemez hattâ benliği olmaz. Bu nedenle Sülde insanı
toplumsal ruha (yani ortak benliğe) bağlı kılan ruhtur. Toplumsal değerleri umursamayan, kurallara
367
uymayan insanlara “Süldesi Kesik” denilerek kişiliksiz, benliksiz kabul edilirdi. Geçmişte Cengiz Han’ın
koruyucu tanrısı olduğuna inanıldığı kayıtlarda mevcuttur. 535 Sün: Şamanizm’e göre insanın birden fazla ruhu vardır. Eski Türk inancında ise ruhun iki türü
vardır: Sabit ruh ve hareketli ruh. Hareketli kısmına Sün (Süne / Sünezin) adı verilir. İnsanın eceli
yettiğinde hareketli ruhu (Sün) ölmeden kırk gün önce bedeni terkettiğine inanılır.
536 Sür: Eski Türk inancında ise ruhun sabit kısmına Sür (Süre / Sürezin) adı verilir. İnsanın eceli
yettiğinde sabit ruhu (Sür) ise ölüm anında çıkar. Bâzen de ölümden kırk gün sonra evi terkettiğine
inanılır. 537 Sürenke: Açık bir alanda dokuz tane iri ve yassı taşın üst üste dizilerek devrilmeye çalışılması ile
oynanan bir çocuk oyunudur. Anadolu’nun pek çok yöresinde bazı kural farklılıkları ile de olsa asıl
mantığı aynı kalan oyun değişik adlarla da bilinir. 538 Şubar: Türk mitoloji kahramanı Alpamış Han’ın atıdır. Uçabilir, konuşur, bir aylık yolu bir günde
gider, sahibinin ne durumda olduğunu hissederek ona göre davranır, onu önceden uyarır, yaralıyken
yalnız bırakmaz. Altın yeleli, gümüş üzengili, kuyruğu dokuz örgülü, dokuz kolanlı olarak betimlenir.
Çob/Çop/Çup/Çub/Şub kökünden türeyen sözcük “Boz renkli” demektir. Türkçe Çubar, Moğolca
Çabdar sözcükleri boz renk ifade eder. Çok renkli, üstünde yuvarlak lekeler bulunan hayvana “Çubar”
denir. Çilli insanlara da şaka olsun diye söylenir. 539 Tabamak: Sözcüğün kök anlamı ayağın tabanını diremek veya ayağının tabanıyla bir şeyi itmektir.
Mecazen inat etmek manasına dönüşmüştür. 540 Talbınmak: Kimi ağızlarda Talpınmak olarak da söylenen ve “Heyecanlanmak” olarak izah edilen
kelimenin kök anlamı aslında “Çırpınmak” demektir. Ayrıca Dal/Tal kökü üzerinden suya dalmış gibi
elini kolunu oynatmak veya dalda duran kuşun kalkarken yaptığı gibi kanat çırpmak manaları ile
alakalıdır. 541 Talmak: “Hastalık krizi/nöbeti geçirmek” anlamındaki fiilin Anadolu Türkçesi’ndeki Dalmak fiili ile
bağlantısı çok açıktır. Dalmak Türkçe’de zihnen birşeyler düşünürken çevreye olan ilgisini kesmek
veya bazen de kendinden geçmek (örneğin “Uykuya dalmak”) manasında da kullanılan bir kavramdır.
Talmak’da ise anlam biraz daha keskinleşmiştir ve baygınlık geçirmeyi, zihnin kapanmasını ifade eder
hale gelmiştir. Sözcüğün “Bitap olmak” (yorulmak) manası da bulunur. Bu da hastalık krizi geçiren
kişinin kendine geldiğinde mecalsiz kalması ile alakalıdır. 542 Tandamak: “Şafak sökmek” demek olan fiilin “Seçmek” olarak verilen başka bir anlamı daha
mevcuttur, fakat bu anlam aslında “Göz seçmek” olmalıdır. Şafağın sökmesiyle beraber gözün
etrafındaki nesneleri seçmeye başlaması kastedilmektedir. Bundan başka sözcüğün “Nazar değmek”
manası da yine tıpkı şafak ışığının gözü kamaştırması gibi birine gözü ile enerji göndermek anlayışına
dayanmaktadır. 543 Tanmak: “Kehanet etmek” manası verilen kavramın aslında “Feragat etmek”, “İnkar etmek”,
“Mucize gerçekleşmek” gibi ikinci bir anlam grubu daha vardır. Aslında bunların tamamında ya aklın
almadığı bir durumun oluşması veya mantığın kabul etmediği bir olayın gerçekleşmesi nedeniyle
kişinin bunu kabul etmemesi hali söz konusudur.
368
544 Tarbamak: “Dik durmak” veya “Ayakta durmak” anlamından başka “Taramak” veya “Tırmıklamak”
manası da mevcuttur. Ayrıca “Dönmek” ve “Çevrinmek” anlamlarına da rastlanmaktadır. Sözcüğün
sihir yapmak ile de ilişkisi bulunur. 545 Tarılga: Şaman giysisinin parçası olan büyükçe bir düğmedir. Genellikle Ay vey Güneş biçimli olarak
tasvir edilen metal bir nesnedir. Sözcüğün başka lehçelerde ise “Hasat” kavramını karşıladığı da
görülür. 546 Tartınmak: Kavramın “Çekmek” içeriği farklılaşarak pek çok manayı karşılar olmuştur. Ağır çekmek
(tartıda ağırlığı fazla gelmek), Başkasını çekmek (sebat etmek), Çekinmek (utanmak) ve Nefes çekmek
(sigara içmek) bunların en dikkate değer olanlarıdır. Ayrıca “Tartmak” fiilindeki Sigara içmek ve İp
çekmek manalarının burada da mevcut olduğu görülmektedir. 547 Taşkan: “Fare” manasındaki kelimenin Taşkan/Tuşkan/Tışkan/Tıçkan/Tuçkan söyleyişleri de
mevcuttur. “T – Ç” dönüşümü ile “Çaşkan” olarak da söylenmektedir. 548 Tavruh: “Masal” manasına gelen kavramın Arapça “Tarih” sözcüğünden türediğine dair kimi
kaynaklarda yapılan açıklama son derece acele olup, tesbitin isabetsiz olma ihtimali çok yüksektir.
Aynı Tap/Tab/Tav kökünden türeyen Tapku (nükte), Tapuz (bilmece), Tavkur (hikaye) sözcükleri
apaçık ortada iken, üstelik Karaçay-Balkarca’da “Tarih” sözcüğü de Türkçe’deki aynı anlamı
karşılarken “Tavruh” kelimesinin kökeninin buraya bağlanması son derece yersizdir. Aksi takdirde
“Tarih” kelimesi de neden “Tavruh” olarak telafuz edilmemektedir sorusuna bir yanıt bulunmalıdır. 549 Taykonot: Astronot anlamına gelen Çince sözcükte, uzaya insan gönderen ülkelerin kendi uzay
yolcularını tanımlamak için kelime türetme geleneğine uyarak tıpkı Rusça’daki Kozmonot sözcüğünde
olduğu gibi Latince kökenli –not (orjinali –naut) ekini kullanmışlardır. 550 Toğdur: Cadı kavramına denk düşen varlığın dokuz kat yer altında yaşadığı söylenir. Sözcüğün
Dok/Doğ/Toğ/Tok kökü ile olan bağlantısı bu bağlamda dikkate değerdir. 551 Toğum: Hem üreme hem de kurban anlamına gelen sözcüğün bu iki anlamı aslında birbiri ile çelişik
gibi görünmekle birlikte, aslında kurbanla birlikte bereketin artacağı inancının sözel anlamda bir
dışavurumudur. 552 Tomağa: Evcilleştirilmiş yırtıcı kuşların çevrelerine zarar vermelerine engel olmak,
evcilleştirilmekte olanların da kaçmadan durmalarını sağlamak amacıyla gözlerine takılan bir tür
kapatıcı gözlüktür. Ava salınırken çıkartılır. 553 Torbalan: Bulgar halk kültüründe annelerin küçük çocukları korkutmak için bahsettikleri korkunç
bir varlıktır. Çocukları çantasına alarak kaçırdığı söylenir. Türkiye’de Torbacı veya Torbalı olarak
tanınır. Torbasını damlarda bacadan içeriye sarkıtır ve içinde hediyeler vardır, fakat bunu almak
isteyen çocuğu torbasıyla yukarıya çeker. Yani Noel Baba’nın tam karşıtı bir karakter olarak ortaya
çıkar. Kavramın kökeni Torba sözcüğünden kaynaklanır. Sözcüğün ikinci kısmında ise Türkçe Almak
fiili göze çarpar. Bu bağlamda “Torbasına Alan” biçiminde bir anlamı olduğu söylenebilir. Tatarca’da
Torba sözcüğünün “Baca” manası taşıyor olması da dikkat çekicidir. 554 Totuğan: “Papağan”demek olan kavramın aynı anlama gelen Arapça “Tuti” sözcüğü ile benzeşim
sonucu ortaya çıkmış olması muhtemeldir.
369
555 Tovar: Rusça’ya da geçmiş olan sözcük, ticari mal (emtia) demektir. Tavar/Davar sözcükleri de
küçükbaş hayvanları tanımlamakta olup geçmişte, kapitalizm öncesi dönemlerde zenginliğin en
önemli ölçütlerinden birisi sayılmaktaydı. Rusça’daki Tovarış/Tavarış (“Yoldaş”, İngilizce “Comrad”)
kavramı da yine bu kelimeden türemiş ve özellikle Sosyalist dönemde ideolojik bir kavram olarak
kullanılmıştır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus ne Türkçe “Yoldaş” ne de İngilizce
“Comrad” sözcüğünün anlam içeriği açısından kavramın tam karşılığı olmadıklarıdır. Tovarış/Tavarış
(tam Türkçe karşılığı Tovardaş/Tavardaş) kelimesi Sosyalizmin ortaklaşacılık anlayışına da uygun
olarak tamı tamına aynı mala ortak olan kişi (mal ortağı) demektir. 556 Toydu: Dünya manasına gelen sözcüğün ikinci anlamı mitolojide Yeraltı Balığı’dır. Bu bağlamda
yeryüzünü sırtında taşıyan balık veya Toy/Doy kökü üzerinden Doymak fiili alakasıyla yeryüzünü yutan
balık olarak anlaşılabilir. 557 Toyun: Budist keşiş anlamındaki sözcük Kam (şaman) veya Efendi (sahip, İngilizce: Lord) manasında
da kullanılmıştır. Türklerde erkek kamlar veyâ baksılar için saygı belirten bir unvan olarak da tercih
edilir. Bâzen de tanrıların sıfatı olarak geçer. Kadın şamanlar veyâ tanrıçalar için ise “Hotun” (Hatun)
tâbiri kullanılır. Bu bağlamda Toyun ve Hatun (Toyon ve Hoton) bir ikili oluşturur. Sözcüğün Çince
veya Tibetçe kökenli olma ihtimali yüksektir. Yine de “Toy” (şenlik, düğün) sözcüğü ile olan kökensel
bağlantısı geçmişte düğünleri şamanların yönetmesiyle ilgili olarak Türkçe ile de uyum gösterir. 558 Töbemek: Sözcüğün kök anlamı başına bir şey takmak demektir. Daha özel bir anlam olarak ise
genç kızın başına nişanı simgeleyen bir başlığın takılması manası vardır. Bu nedenle sözcük
“Nişanlamak” olarak izah edilir. 559 Tömek: “Komite” veya “Konsey” olarak çevrilen sözcük aslında tam olarak yuvarlak masa toplantısı
demektir. Töm sözcüğü yuvarlak masa manası taşır. 560 Töpçemek: “Tahkikat yapmak” (soruşturmak, gerçeği araştırmak) manasındaki sözcüğün etimolojik
izahatı dibine/köküne bakmak demektir. Bir bitkiyi söküp kökünü görmek de bu fiil ile kullanılır. 561 Tulpar: Türk mitolojisindeki efsanevi uçan atın adıdır. Kanatları olan genelde beyaz veyâ kara (tek
renk) bir at olarak betimlenir. Kuday (Tanrı) tarafından yiğitlere yardımcı olması için yaratılmıştır.
Kanatlarını hiç kimse göremez çünkü Tulpar kanatlarını yalnızca karanlıkta ve çok uzun mesafeleri
aşarken açar. Rüzgardan bile hızlı olup onu geçtiğine inanılır. Moğolya devlet armasında Tulpar motifi
yer alır. Ayrıca Kazakya’da bir havayolu şirketinin adı olarak kullanılmaktadır. “Tulpar” adı yalnızca
Türk lehçelerinde değil komşu Avar, Lak, Andı, Dargı ve Tabasaran kavimlerinin dillerinde de yer alır. 562 Tumak: Yüz örtmek manasında kullanılan fiilin aynı zamanda Tumag/Tumak adı verilen kadın
şapkasını tanımlıyor olması da ilgi çekicidir. Türkçe Duvak (gelinin yüz örtüsü) sözcüğü ile doğrudan
bağlantısı bulunan bu kavramlar evlenecek nişanlı kızın başına bir şapka takarak veya gelinin bu
şapkadan sarkıtılan bir örtü ile yüzünü gizleyerek dolaşması uygulaması ile alakalıdır. 563 Tungan: Sonradan Müslüman olan kişileri (doğuştan olmayanları) tanımlamak için kullanılan bir
ifadedir. Anadolu Türkçesi’ndeki “Döngen” sözcüğü ile bağlantılıdır. Fakat bu kavramda aşağılama ve
hor görme manası bulunduğuna dair bir bilgiye ulaşılamamıştır. Muhtemelen Türkler arasında
370
yaşayan ve başka kavimlerden gelen (örneğin Çinliler gibi) ve Müslüman olan kişiler için
kullanılmaktadır. 564 Turuğ: Dilek ağacı olarak çevrilen kavram gerçekte Kam (Şaman) Ağacı’dır. İnanışa göre Tanrı ilk
şamanı yarattığında onun evinin önüne sekiz dallı bir ağaç dikmiştir. Bu nedenle her şaman kendisini
temsil eden bir ağaç diker. İşte bu ağaca “Turuğ” adı verilir. Şamanların ağaçtan doğduğuna
inanılması, evliliklerin ağacın altında yapılması hep bu kavram ile bağlantılıdır. 565 Tükel: Mitolojide ağaçtan doğduğuna inanılan kişidir. Uygur söylencelerinde adı “Tükel Tigin”
olarak geçer. Eski Türk efsanelerinde ağaçtan doğma motifine sıklıkla rastlanır.
566 Tüzek: Kaide (kural) demektir. Mitolojide ise ilk yasa koyucu efsanevi kişinin adıdır. Bu isim töre
oluşturmayı, yasa koyuculuğu ve düzeni temsil eder. Şecere-i Türkî’de avladığı geyiği pişirip yerken
elinden bir parça eti tuzla’ya (tuz taşına, tuz kayasına) düşürmesi ve böylece tuzun keşfi
anlatılmaktadır.
Bu bağlamda efsâneye göre özel isim “Tüzek” aynı zamanda “Tuz” sözcüğü ile de alâkalı görünür. 567 Tüzmek: “Kanun çıkarmak” (eski tabirle “Taknin etmek”) demek olan kelimenin “Nizam sağlamak”
manası da bulunmaktadır. Aslında sözcük bu iki manayı birden ihtiva eder, yani kanun çıkararak
toplumsal düzeni sağlamak daha geniş ama daha doğru bi açıklamadır. 568 Udutmak: Sözcüğün günümüz Türkçe’sindeki karşılığı “Uyutmak” demektir. Bir efsaneye göre aç
kalan genç bir kızın yiyecek hiçbir şeyi yoktur. Sağdığı sütle evine giderken yolda aksakallı bir erene
(kimi anlatılarda Hızır’a) rastlar. Eren ona çiçeklerin üzerindeki çiyleri toplayıp süte katmasını ve daha
sonra da uyutmasını yani dinlendirip bekletmesini söyler. Böylece ilk yoğurt oluşur.
569 Ulamçı: “Nakliyeci” ve ikincil olarak “Kaçakçı” anlamlarının dışında bazı yörelerde “Çalıntıcı” (çalıntı
mal satıcısı” manasına da rastlanır ki, bu üç anlamda da malın bir yerden alınarak başka bir yere
götürülmesi ortak noktadır. Bu bağlamda “Ulam” sözcüğü kaçakçılık anlamına da gelir. 570 Uldurmak: “Tohum atmak” veya “Tohum dikmek” olarak verilen anlamın yanında bazı kaynaklarda
“Ağaç dikmek” manasına da rastlanmaktadır. Fakat bu aslında ilk anlamın biraz farklılaşması ile ortaya
çıkmış ikincil bir tanımdır. 571 Ulukayın: Ulu (yüce) ve Kayın (ağaç) sözcüklerinin bileşiminden oluşur. Yerle göğü birbirine
bağlayan efsanevi “Yaşam Ağacı”dır. Dünya ile birlikte yaratılmış ve Kayra Han tarafından dikilmiştir.
Dünya’nın, yeraltının ve göğün tam merkezinde yer alır. Gökleri delip bilinmez yüksekliklere çıkar.
Dalları gökyüzünü ayakta tutar, kökleri ise toprağın tüm katlarını delip yeraltı okyanusuna kadar
uzanır. Dokuz boy (Türklerin dokuz kavmi veya yeryüzündeki dokuz büyük insan ırkı) bu ağacın dokuz
dalından türemiştir. Köklerinden yaşam suyu (Bengüsu) akar. Dallarından biri Güneş’e biri de Ay’a
uzanır. Osmanlı Devlet’nin kurucusu Osman Bey’in rüyâsında gördüğü, büyüyüp dalları her yana
uzanan ve gölgesi tüm Dünya’yı kaplayan ağaç da Ulukayın’a benzemektedir ve bu anlayışın bir
devamı olarak görülmelidir. Günümüzde Çuvaş bayrağında sembolize edilmiş bir hayat ağacı bulunur. 572 Umaç: “Gaye” veya “Maksat” gibi anlamlara gelen kavramın kökünde umulan şeyin gerçekleşmesi
isteği (beklenti) bulunur. Farsça’ya “Amaç” şeklinde geçmiş ve bu yeni biçimiyle Türkçe’de tekrar
kullanılmaya başlanmıştır.
371
573 Umsunmak: Türk halk kültüründe özellikle ergenlik çağındaki çocukların bir yiyeceği canı çok çekip
de yiyemediğinde erkek çocukların cinsel organlarının, kızların ise göğüslerinin şişeceğine ve bunun
da o çocuğu hasta edeceğine inanılır. Benzer bir inanış hamile kadınlar için de geçerlidir. 574 Umurt: “Şeftali” manasına gelen sözcük Farsça “Murt” (armuda benzeyen meyveler için kullanılır)
sözcüğü ile ilişkilendirilse de Türkçe “Yumurt” (yuvarlak, oval) sözcüğündeki baştaki “Y” harfinin
düşmesi ile oluşmuştur. Tam aksine Farsça “Murt” kelimesinin Türkçe Yumurt/Umurt sözcüğünden mi
kaynaklandığı ya da belirli bir oranda etkilenip etkilenmediği ayrıca ele alınmalıdır. 575 Urağan: “Savaş narası” demek olan kelime ayrıca “Kasırga” veya “Fırtına” olarak da izah edilir. Bu
anlamlar da uygun olmakla birlikte gerçekte “Uğultulu Rüzgar” veya “Uğultulu Fırtına” tanımlaması
daha doğrudur. Bu anlam savaş alanında yükselen uğultulu nara ile örtüşür. 576 Urlamak: “Hırsızlık yapmak” demek olan sözcük “Uğrulamak” fiilinin ses düşmesi sonucu kısalması
ile oluşmuştur. Buradaki ses düşmesi Türkçe’de pek görülmeyen bir biçimde gerçekleşmiştir.
Uğrulamak > Uğrlamak > Urlamak dönüşümünde ara formda sessiz harfler yan yana gelmiştir. 577 Ustamak: “Akıl yürütmek” (veya “Mantık yürütmek”) manasının haricinde “Yukarı çıkmak”
anlamına da rastlanır. Ancak bu mana “Üstemek” (yükselmek, artmak) fiilinin şive farklılığı sonucu
dönüşümü nedeniye oluşmuştur. 578 Ustaz: Mürşid (doğruyu gösteren) veya Mentor (akıl hocası) manaları Türkçe “Us” (akıl) kökü ile
alakalıdır. Ancak Arapça “Üstad” sözcüğü ile hem anlama dayalı etkileşim, hem de bunun sonucunda
belirli bir oranda biçimsel benzeşim gerçekleşmiş olması muhtemeldir. Ancak özellikle ikinci mana
tamamen Türkçe’dir. 579 Uşamak: “Parçalamak” manasındaki kelimenin “Teşbih etmek” (benzetmek, söz ile benzetmek
sanatı yapmak) veya “Sohbet etmek” manaları da bulunmakla birlikte bunlar “Yuşamak” fiilindeki “Y”
harfinin düşmesi ile sonradan ortaya çıkmışlardır. Mançuca’daki ayıplamak, kınamak, suçlamak
manaları ise Türkçe’deki Ut/Uç/Uş kökü ile alakalı görünmektedir. 580 Utkaçı: Mihmandar (karşılama görevlisi) anlamına gelir. Ancak mitolojide “Kurban Tanrısı” manası
taşır. Çünkü göğe yükselerek kurban getiren şamanları o karşılar. Baştanrı Ülgen’e en yakın konumda
bulunan tanrıdır. Şamanların trans hâlindeyken getirdikleri kurbanları alarak Ülgen’e götürür. Çünkü
şaman en fazla Altınkazık Yıldızı’na (Kutup Yıldızı’na) kadar ulaşabilir ve daha ileriye gidemez.
Kurbanları kendisine teslim eden şamanlara ise kaz (olasılıkla düşünsel ilham) hediye eder ve onlar da
bu kaza binerek geri döner. 581 Uzanot: “Astronot” anlamına gelen sözcük aslında herhangi başka bir basılı veya dijital derleme
kaynağından alıntılanmış değildir. Büyük olasılıkla dilde özleştirme çalışması yapan bir kişi tarafından
türetilmiş olan ve büyük bir şans eseri tamamen tesadüfen rastlanılmış bulunan bu kavramın bilinçli
ve özenli bir biçimde üretildiği görülerek esere dahil edilmiştir. Rusça “Kozmonot” ve “Çinçe
“Taykonot” gibi bu kelimede de sondaki –not (Batı dillerindeki –naut) eki Latince kökenlidir. Baştaki
kısım ise “Uzay” sözcüğündeki “Y” harfinin düşmesinden ibarettir. Günümüzde küreselleşen Dünya’da
melez/hibrit sözcüklere rastlamak kaçınılmaz bir durumdur. Bu nedenle “Uzanot” sözcüğü Aktarma
Sözlüğü içerisindeki (Giriş bölümünde anlatılan) alıntılama kriterlerine istisna teşkil eden iki
kavramdan birisidir. Diğeri ise bu sözcüğün (ek de dahil) tam Türkçesi nasıl olmalıdır sorusuna yanıt
372
olarak türetilmiş olan “Uzavul” kelimesidir. (Ek bilgi: Hibrit/melez sözcükler de yeni değildir. Örneğin
“Çaydanlık” sözcüğünde “Çay” Çince, –dan eki Farsça –lık eki ise Türkçe’dir.) 582 Uzavul: “Astronot” anlamına gelen sözcük Aktarma Sözlüğü’ndeki alıntılama kriterlerine istisna
teşkil eder. “Uzanot” sözcüğünün (ek de dahil olmak üzere) tam Türkçesi nasıl olmalıdır sorusuna
yanıt olarak türetilmiştir. (Bakınız: Uzanot) 583 Uzmak: “İhtisas yapmak” veya benzeri olarak “Profesyonelleşmek” anlamı dışında “Gözden
kaybolmak” manası da bulunur. Bu mana Uzaklaşmak fiilinin de kökenini oluşturur.
584 Uzungaga: Yunus balığının uzun bir gagaya benzer ağzından dolayı verilmiş gibi görünen isim bu
mana ile de uyumlu birlikte aslında Moğolca Usun-Gakay (su domuzu) sözcüğünün Türkçe’de evrilmiş
bir biçiminden oluşmaktadır. 585 Üdemek: “Veda etmek” anlamındaki sözcüğün ayrıca “Refakat etmek” anlamı da vardır, fakat bu
anlam “Üydelemek” (refakat etmek) fiilindeki “Y” harfinin düşmesi ile ortaya çıkmıştır. Aradaki ilişki
ise büyük olasılıkla uğurlanan kişi veya kişilerle yolun bir bölümünü birlikte yürümek manasından
kaynaklanmaktadır. 586 Üğkemek: “Ayakkabı vurmak” anlamına gelen sözcük farklı lehçelerde Öğkemek/Öykemek
biçimlerinde de söylenir. 587 Üğükmek: “Ayağını burkmak” anlamına gelen sözcük farklı lehçelerde Öğükmek/Öyükmek
biçimlerinde de söylenir. 588 Ükse: Gerçekte Anadolu Türkçesi’ndeki “Ökçe” sözcüğünün farklı bir söyleniş biçimidir.
Ökse/Ökşe/Ükşe/Ükse kelimeleri yaklaşık olarak topuk bölgesini tanımlar. Üksemek fiili de topuk
üzerinde dönmek manası taşır. Tıbbi olarak “Aşil Kemiği” de bu sözcükle tanımlandığı için orijinal
söyleyiş korunmuştur. 589 Üliger: Destan demektir. (“Ülger” biçimi de tercih edilebilir.) Söylencelerden ve nesilden nesile
aktarılagelen öykülerden oluşur. Genellikle târihsel ve mitolojik kahramanların efsâneleri anlatılır.
Moğollar, Buryatlar ve diğer Sibirya kabilelerinin sözlü gelenekleri içerisinde ağızdan ağıza aktarılan
öykülerin önemli bir kısmını oluştururlar. Bu öyküler, “Ülgerçi” (veyâ “Üligerçin”) denilen öykücüler
tarafından özellikle yaylı çalgılar eşliğinde okunur. Moğolya’da 1960 yılında bu destanları toplamak
için “Üliger Evi” adı verilen özel bir birim oluşturulmuştur ve burada günümüzde 250'den fazla
Üliger'in bulunduğu bilinmektedir. 590 Ülümek: Paylaştırmak, hisse vermek anlamındaki sözcüğün “Traş etmek” manası da bulunmakla
birlikte bu mana aslında Yülümek fiilindeki “Y” harfinin düşmesi ile ortaya çıkmıştır. 591 Üm: İttifak ve Şalvar anlamları kökteki “Ağ” anlamı ile alakalıdır. Bunun dışında “Pandomim”
manası da bulunmaktadır. Fakat bu anlam “İm” (işaret) sözcüğü ile bağlantılıdır. 592 Üste: Arap alfabesinde A veya E (aslında Ə/Ä) sesi veren noktalama işaretidir. Türkçe sözcüğünden
kaynaklanmaktadır (üstte olan manasında)dır. Osmanlıca’da oluşturulmuş bir terimdir. İşaretin
harflerin üstüne koyulmasından dolayı bu isim verilmiştir. Arapçası “Fetha/Fatha” şeklindedir.
373
593 Üstermek: “Üste çıkmak” demek olan kavramın ikinci anlamı “İnkar etmek” şeklindedir. Fakat bu
da aslında ilk anlamın mecazen kullanılmasından başka bir şey değildir. Anadolu Türkçesi’nde Üste
çıkmak deyimi bugün de “Suç bastırmak” (hatasını gizlemek veya bahane bulmak) anlamında
kullanılmaktadır. 594 Üşertmek: Elini kaldırmak veya kolunu kaldırmak içeriğine sahip olan kelime hayvanlar için
kulaklarını dikmek veya kuyruğunu havaya kaldırmak manaları da taşımaktadır. 595 Üy: Türkçe’nin değişik dillerinde Üy/Uy/Oy/Öy kelimeleri ev veya çadır manası taşırlar. 596 Üzdemek: Jiletle traş etmek manasındaki fiilin “Derlemek” anlamı da bulunmaktadır. Ancak bu
anlam aslında Yüzdemek > Yüzlemek fiiline ait olup kitabın ciltlenmesi kastedilmektedir ki, derleme
yapmaktan ziyade sayfaların sıraya koyulup birleştirilmesi ve sonra da cilt kaplanması anlaşılmalıdır.
Elbetteki bu esnada cildin keskin bir aletle (veya jiletle) kesilmesi de söz konusudur. 597 Üzütmek: “Canlanmak” anlamından başka “Sağır etmek” anlamı da bulunmaktadır. Hatta ikinci
anlam ilkine göre daha kuvvetlidir. 598 Vaysamak: Ah etmek, hayıflanmak (kelime köküne göre “Vay” demek) anlamlarındaki fiilin
“Gevezelik etmek” manası da bulunmaktadır. 599 Vurgun: Dalgıçların su altındaki basınç farkını doğru ayarlayamayıp hızlı çıktıklarında vücutlarında
meydana gelen hasara da “Vurgun” denir ki, aslında geçmiş çağlarda sualtı ruhlarının verdiği zarar
olarak düşünüldüğü için bu ifade kullanılmıştır. Cinlerin insanlara verdikleri zararlara ise “Vurgun”
denir ve karanlık yerlerde gezen, tekinsiz yerlerde yatan veyâ sudan geçen kişileri “vurduklarına”
(çarptıklarına) inanılır. Cin tarafından çarpılan kişi bir süre ölü gibi yatar ve/veya uzunca bir süre sağır
ve dilsiz dolaşır. “Vurgun Yeme” olarak da adlandırılan bu rahatsızlık çok tehlikelidir. Sözcüğün
“Vurulmak” fiilinden türediği ve bu kelimenin aynı zamanda “Aşık Olmak” manasına geldiği de göz
önüne alındığında “Aşk Perisi”yle ilişkilendirilmesi de mümkündür. 600 Yabgu: Tarih içerisinde de “Vali” (şehir yöneticisi) manasında bazen de bir tür unvan olarak
kullanılmış olan kelime aslında daha eski dönemlerde Aşiret reisi veya Kabile şefi anlamı taşımaktaydı. 601 Yabumak: Lağvetmek, feshetmek, iptal etmek anlamlarındaki fiilin asıl manası örtmek veya
kapatmaktır. Küçük bir anlam kayması ile diğer manalar ortaya çıkmıştır. Örneğin bir şirketi veya
kurumu kapatmak (lağvetmek) gibi. 602 Yada: Eski Türk halk kültüründe ve Türk mitolojisinde yağmur yağdırabildiğine inanılan büyü
taşıdır. Bu taşa sahip olanlar istedikleri gibi yağmur ve kar yağdırılabilir, dona neden olabilir, hava
olaylarını etkileyebilirler. Cada/Zada/Yada taşının koruyucu güçleri olduğu da söylenir. Anlatıldığına
göre soğuk olan bu taşlar yumruk büyüklüğünde ve türlü koyu renklidirler. Üzerleri damar damar
çizgilidir. Yada Taşı Kullanıldıkça zayıflar ve güçleri düşer hatta tamamen yiter. Özel bir yerde
muhafaza edilir ve sık sık ele alınmaz, sadece gerektiğinde kullanılır. Çin kaynaklarına göre Türk
şamanları savaşlarda kar ve yağmur yağdırarak zaferler kazanmışlardır. Bu taş ile büyü yapan kişilere
Zadaçı/Cadacı/Yadaçı adı verlir. Bazı söylencelere göre bu taşın koruyucusunun Zada Han’dır. Türkçe
Cay/Yay/Yad/Yat/Zat/Zay kökünden türeyen kelimede “Yaymak” (güç, enerji dağıtmak) ve “Yadmak”
(dışa açılmak) manaları bulunur. Yadgan sözcüğü Moğolca’da şaman mânâsına gelir. Farsça “Cadı”
374
sözcüğü ile uyum gösterse de buradan türediği iddiası doğru değildir. Ayrıca Yada taşının Avrupa
kültüründe Simya taşına benzetilmesi kısmen mümkün olsa da birbirlerinde farklı yönleri çok fazladır.
Simya taşı maddeyi başka maddelere çevirmek gücüne sahiptir, örneğin sıradan metalleri altına
dönüştürebildiğine inanılır. İsmi de zaten “Kimya” kelimesi ile ilişkilidir. Yada taşı ise doğa olaylarına
müdahele etmede kullanılır.
603 Yakaş: Kurban anlamına gelir. Eski devirlerde kurbanlık hayvanları veyâ etlerini tanrısal bir alevin
yaktığı düşünülürdü. Bu kurbanın kabul edildiği anlamına gelirdi. Bâzen de kokusunun tanrıların
hoşuna gittiğine inanıldığı için etin bir parçası, bir kısmı hattâ tamamı yakılırdı. Sözcüğün Yakmak fiili
ile aynı kökten türediği kesindir. Yagamak fiili bir şeyi ateşte yakmak manası taşır. 604 Yalav: Bayrak, flama, kurdela, gelin kuşağı, madalya şeridi gibi anlamların tamamı hem
dalgalanmak içeriği hem de kırmızı renk ile alakalıdır. Ayrıca projektör (ışıtaç), ışık gibi manalar da
Alav/Alev sözcüğü ve dolayısıyla kırmızı renk ile ayrıca dalgalanma anlamı ile de ilişkili görünmektedir. 605 Yalavar: Haberci anlamındaki kelimenin kökünde aydınlatmak manası vardır ve asıl mana tam
olarak “Aydınlatan” demektir. Elinde meşale veya fener tutan kişilere de bu ad verilir.
Yalavaç/Yalavaç/Yalvaç (Peygamber) kelimesinde de benzer bir anlam vardır ve insanları aydınlığa
ileten demektir. 606 Yalga: “İftira” demek olan kelimenin “Ayrımcılık” anlamı da bulunur. İkinci anlam ile bağlantılı
görünen “Analiz” manasına da rastlanmakla birlikte diğer olumsuz içeriğe belirli bir oranda uzak
kalmaktadır. Yalgamak (iftira atmak) fiilinin analiz etmek manası için de aynı durum geçerlidir. 607 Yalın: Sade, basit anlamlarına gelir. “Yalın Şirket” ise Ticaret Hukukundaki “Adi Şirket” kavramını
karşılayabilecek en uygun öneridir.
608 Yaltarmak: İşten kaçınmak, kaytarmak anlamdaki fiilin diğer manası “Gözden kaybolmak” olarak
gösterilir. Buradaki doğru açıklama aslında işten kaçınmak amacıyla ortadan kaybolmak şeklindedir.
609 Yalvamak: “Risalet etmek” (dinsel anlamda Peygamberlik “yapmak”) ve ikincil olarak “Haber
getirmek” manası taşıyan fiilin kök anlamı aslında “Aydınlatmak” demektir (Yalabamak > Yalbamak >
Yalvamak dönüşümü ile). Bu bağlamda bakıldığında peygamberlerin insanlığı aydınlatma görevi
olduğu sözcüğün kök anlamında mevcuttur. 610 Yankırmak: “Kulak çınlamak” anlamında kullanılan fiil aynı zamanda “Gaipten ses duymak”
demektir. Bu bağlantı kulak çınlamasının ruhsal varlıklarla ilişkili olduğuna dair eski bir anlayışla ilgili
görünmektedir. Bazen de orada bulunmayan başka birisinin sesini duymakla ilişkilendirilir. Örneğin
kulak çınlamasının birisinin kendisini anmasıyla ilgili olduğuna dair inanış Anadolu’da bugün de
mevcuttur ve bir deyim olarak söylenir (“Kulağım çınladı, biri beni andı”). 611 Yantayık: Yamuk (geometrik şekil) anlamında geometrik bir terim olarak kullanılan kavramın
sözcük anlamı aslında yan yatmış demektir ve bu bağlamda yan yatmış taşıtlar için de kullanılır;
yantayık gemi, yantayık tren gibi. Yantaymak fiili de yamulmak anlamı taşıdığı gibi yan yatmak
manasına da gelir.
375
612 Yaranal: Askeri bir rütbe olarak “General” manasında kullanılan kavramın kökeni net değildir.
“General” sözcüğünün bozulmuş bir biçimi gibi gözükse de bazı harf dönüşümlerinin uyumsuzluğu bu
olasılığı desteklemez görünmektedir. Etkileşim ihtimali daha yüksek gibidir. Ancak hangi sözcüğün
veya benzeri bir hangi kavramın “General” kelimesine benzeştiği de açık değildir. Bu nedenle sözlüğe
dahil edilmek istenmemiş olsa da ilginç bir örnek olarak alınmıştır. 613 Yaraşmak: Sözcüğün ikincil anlamı olan “Nişanlanmak” (sözlenmek) ilk anlam olan “Layık olmak”
ile de uyumludur. Çiftlerin birbirine uygun görülmesi mantığını ifade eder. Ayrıca Car (yüksek sesle
konuşma bildirir) kökünden Caraşmak (yüksek sesle ilan etmek) fiili ile de alakalıdır. 614 Yarsu: Aslında çok basit gibi görünmekle birlikte anlaşılması oldukça zor bir kavramdır. Yer ve Su
kelimelerinin bileşiminden oluşur. Doğadaki maddi yer ve su unsurları ile buralardaki ruhları da içeren
doğal varlıkların tamamını kapsayan bir anlayıştır. En anlaşılır biçimiyle tüm doğanın canlı ve ruhu
olan bir varlık olarak algılanmasının bir sonucudur. Bu anlamda kutsal bir güç ve yaşam enerjisidir
fakat maddi varlıklardan da soyutlanmış değildir. İnsana en yakın olan soyut katman burasıdır. Yer-Su
anlayışı Moğol bayrağında simgesel olarak yer alır. 615 Yas: Matem (ölünün ardından duyulan üzüntü ve bunun dışavurulması) anlamındaki kavram ses
benzerliği ve ilginç bir tesadüfle aynı zamanda anlam benzerliğinden dolayı kestirme bir çözümle
Arapça kabul edilerek Türkçe olmadığı öne sürülmüştür. Arapça “Yes” sözcüğü gerçekten de üzüntü,
karamsarlık gibi anlamlara gelmektedir. Fakat bu durum Türkçe “Yas” sözcüğüne köken teşkil ettiğini
ispatlamaya yetmez. Türkçe’deki Yas/Yaz/Caz/Cas kökü zarar, ziyan, kayıp, günah, acınma anlamları
barındırır. Örneğin, “Yazık” kavramında veya Yazınmak/Yasınmak (günah işlemek) fiilinde olduğu gibi.
Dolayısıyla “Yas” kavramı tamamen Türkçe olup başka bir dilden geçmiş değildir. 616 Yaşınmak: “Şimşek çakmak” anlamına gelen sözcüğün “Örtünmek” veya daha özel olarak “Peçe
takmak” manası da bulunmaktadır. Birbiri ile ilgisiz gibi duran bu anlamlardaki ortak nokta aslında
görüşün engellenmesidir. Aşırı parlak ışık (şimşek, flaşör gibi) gözü kamaştırır ve görme yetisine geçici
olarak engel olur. 617 Yatır: Türbe (evliya mezarı) demektir. Sözcük anlamı mezarda yatan kişi veyâ ölünün yattığı yer
demektir. Yunanca “İatros” (hekim) kelimesinden geldiği söylense de bütünüyle doğru değildir.
Gerçekte Türkçe “Yatmak” fiilinden türemiştir. Daha mâkul bir açıklama ise farklı dillerdeki bu iki
sözcüğün benzeşim yoluyla uyarlandığıdır. Fakat Yunanca “hekim” mânâsının uzaklığı bu olasılığı bile
zayıflatmaktadır. Ayrıca Yatlamak (doğa olaylarını etkilemek) kelimesi ile aynı kökten türediği dikkate
alınmalıdır. Çünkü evliyaların keramet gösteren kimseler olduğuna inanılır. 618 Yavuşmak: Yakınlaşmak demek olan kelime “Hısım olmak” (akrabalık bağı kurmak) manasında da
kullanıldığı gibi bazı lehçelerde erkekle kadının yakınlaşmasını, flört etmesini de ifade eder. 619 Yaydamak: İstila etmek demek olan fiil askeri bir taktik olarak yayılarak hücum etmeyi de ifade
eder. Ayrıca kararsız kalmak, tereddüt etmek manası da bulunmaktadır. 620 Yek: Yaklaşık olarak “Şeytan” manası taşır. Kelime kökü olan Yek/Yeg/Yig/Yiğ/İğ dizisi hastalık,
kötülük, fesatlık kavramlarını barındırır. İğrenmek fiili yine bu kökten gelir. “İklig” kelimesi eski
Türkçe’de “hastalık” anlamı barındırır. Kazakça’da her türlü hastalığı tanımlayan “Jegi” şeklinde bir
sözcük bulunur ve ruhsal hastalık, kötü ruh, zarar gibi anlamları da vardır. İddia edildiği gibi Arapça
376
veyâ Farsça kökenli değildir. Yakmak ve Çakmak fiilleri ile üzerinden ateş, yakıcılık ve delicilik, sivrilik
mânâları ile de alâkalı görünür. Araplardaki “Şik” adlı varlıkla da bağlantılandıran görüşler mevcuttur.
İğ aynı zamanda ucu sivri uzun nesneleri ve bu biçime sâhip yün eğirme aracını ifâde eder. Dolayısıyla
her ne kadar çevre kültürlerden etkilenmiş gibi gözükse de sözcük Türkçe kökenlidir. 621 Yeksemek: “Lanet etmek” olarak açıklanan sözcüğün aslında gerçek anlamı Şeytan’ın adını
söyleyerek lanetlemek demektir. Örneğin: “Lanet Şeytan!” veya “Şeytan görsün yüzünü” gibi. Diğer
bir olasılık ise Şeytan’ın lanetlenmiş olması üzerinden kinayedir ki, bu bağlamda uzak bir izahat olsa
da Şeytan gibi lanetlenesin demektir. 622 Yelbeğen: Daha sonra ortaya çıkan “Uçurtma” anlamının yanında asıl anlam “Ejderha” olup
bugüne kadar yapılan klasik açıklama Yel ve Büke (yılan) sözcüklerinin bileşimi olduğudur. Farklı
lehçelerdeki Yelbeğen veya Celbegen gibi söylenişler de bu durumu destekler niteliktedir. Oysaki aynı
kökten türediği “Yalpalanmak” fiili ile “Yalpağa” (bayrak) sözcüğü salınma, dalgalanma, rüzgarda
uçma gibi anlamları dikkate almak gerektiğini göstermektedir. Benzer bir durum Almanca “Drachen”
sözcüğünde de vardır ve hem ejderha hem de uçurtma demektir. Bu durumun nedeni ejderhaların
rüzgar ile ilişkilendirilmesi olduğu kadar ilk ortaya çıktığı yer olan Çin kültüründe uçurtmaların ejderha
şeklinde yapılması ile de doğrudan alakalıdır.
623 Yeldemek: Sözcüğün “Yelpazelenmek” anlamı bulunduğu gibi “Paten kaymak” manasında da
kullanılır. Burada “rüzgar gibi gitmek” benzetmesi yapılmaktadır. Ayrıca “Sörf yapmak” anlamı ise
daha net olup “rüzgarla birlikte hareket etmek” demektir. 624 Yelinmek: “Memesi çıkmak” anlamına gelen kelimenin “Rica etmek” veya “İstirham etmek” anlamı
da bulunmaktadır.
625 Yelmek: “Rüzgar esmek” demek olan kelime mecazen rüzgar gibi koşmak anlamına da
gelmektedir. Atın rüzgardan yaratıldığına inanılır, onun gücü ve hızı ata geçmiştir. Halk anlatılarında
at rüzgarla yarışır, uçan kuşa yetişir ve geçer. 626 Yereşmek: “Sondaj yapmak” manasındaki fiilin “Mütareke yapmak” (silah bırakmak) manası da
bulunmaktadır. İlk başta aradaki bağlantı uzak gibi görünse de gerçekte silahların gömülmesi
geleneğinden kaynaklanan çok daha eski bir anlayışa dayanmaktadır. Hatta kavramın “Nişanlanmak”
(sözlenmak) şeklinde rastlanan bir diğer manası bile çiftlerin nişanlanmasını simgeleyen ağaç
dallarının, daha sonraki çağlarda kırmızı kurdela ipinin toprağa gömülmesi ile bağlantılıdır. 627 Yeşmek: Saklamak, gizlemek, örtmek, sır tutmak manaları “Yaşmak” fiili ile de bağlantılıdır. Tam
tersi olan çözmek, soymak, kabuğunu soymak, sır açmak manaları ise “Çeşmek” fiili ile ilgili
görünmektedir. İlginç bir biçimde birbirinin karşıtı olan kavramları neredeyse eşit oranda bünyesinde
barındıran bir fiildir. Bu nedenle hem bu fiilde hem de türeyen diğer fiiler ile sözcüklerde anlamları
sabitlemek oldukça zor görünmektedir. 628 Yeteş: Lades oyunu anlamına gelen kavram “Yeteş – Seteş” olarak da bilinir. Yedez/Yetez ise lades
kemiği manası taşır. Yeteşmek/Yetezmek ise lades tutuşmak anlamına gelir. 629 Yevrey: “Yahudi” demek olan sözcük, İbranice kökenli olup bu söyleyiş biçimi çevre Türk dillerine
Rusça üzerinden aktarılmıştır.
377
630 Yezim: Yer ve Su ruhlarının koruyucusu olarak bahsi geçer. Bir anlamda üstün bir ruhtur. Sözcük
aynı zamanda öncü ve devriye anlamlarına gelir.
631 Yılgayah: Yeni yıl demektir (Türklerde Nevruz Bayramı’na denk düşer). Resmi Türkiye Türkçe’sine
uygun söyleyiş aslında “Yılgayak” olmalıdır. Ancak Anadolu halk ağzına uygun bir aktarmada özgün
biçim olan “Yılgayah” da yanlış olmayacaktır. Fakat bu durumda sondaki “H” harfini gırtlaksı söylemek
daha uygun düşecektir. Kelime anlamı yılın geçişi demektir. Her ne kadar
Yılgamak/Çılgamak/Cılgamak fiili kaymak (özelde paten kaymak) anlamına gelse de, ikincil anlamı da
yeni yıla demektir ve Türkçe’de “Yıl” sözcüğü ile “Kaymak” fiilinin bileşimine de uygun bir söyleyiş
oluşturur (Yıl-kaymak). 632 Yılgırmak: Tebessüm etmek manası dışında Kıvrılmak veya Kıvranmak manası da bulunur. Birbirine
uzak gibi görünen bu iki anlamın birbiriyle olan alakası aslında son derece mantıksal olup, tebessüm
etme durumunda yüz hatlarının veya ağzın kıvrılmasının bir sonucudur. 633 Yılmaya: Söylencelerde adı geçen uçan devedir. Bazen de ata benzeyen kanatlı bir deve olarak
bahsi geçer. Sözcüğün birinci kısmı Yıldırım kelimesiyle aynı kökten gelir, Yılmanık sözcüğü parlak
mânâsı taşır. İkinci kısmı oluşturan “Maya” sözcüğü ise bazı lehçelerde tek hörgüçlü deve, bazılarında
ise dişi deve manası taşımaktadır. 634 Yiğremek: “Bilinmez olmak” şeklinde izah edilen kelime Türk kültüründe bilinmez güçlerle veya
varlıklarla iletişim kurulmasını veya bunlardan korkularak kaçınılmasını ifade eder. Bu fiilden türeyen
Yiğrek/İğrek sözcüğü bilinmeyen varlık anlamına gelir. Ayrıca bilimde (özellikle de matematikte)
bilinmeyen kavramları veya değerleri tanımlamakta kullanılır. Bu bağlamda Türk geleneğinde
bilinmeyen değerin işareti “Y” harfidir (Batı kültüründeki “X” gibi). 635 Yoğtaşı: Yontularak silindir hale getirilmiş büyük bir taşın ortası delinerek bir sırık geçirilir ve iki
ucundan birleşen tahta kulplar takılır. Toprak dam, ahır tabanı veya avlu zemini düzeltmek için
kullanılır. Sözcüğün farklı bir söyleniş biçimi olan “Loğtaşı” Ermenice ile ilişkilendirilse de hangi dilden
diğerine geçtiği tam olarak net değildir. En azından her iki dil ile de uyum göstermektedir. Üstelik
Türkçe’de “L – Y” dönüşümü bazı lehçelerde görülen bir durumdur. Yoğ/Yuğ/Yuw/Yuv kökü
küresellik, silindir olma veya yuvarlanma bildirir.
636 Yokatıcı: Yokedici anlamına gelen bir sözcüktür. Modern popüler kültürün etkisiyle Türk
Dünyasının bazı yörelerinde halk dilinde kurgusal bir karakter olan “Terminatör”ü ifade edecek
biçimde anlam kaymasına uğramıştır. “Yokadıcı” olarak da söylenir. 637 Yorumak: “Metod uygulamak” olarak izah edilebilecek yan anlamlardan biri tercih edilmiştir. Asıl
kök anlamı “Işık tutmak” veya “Aydınlatmak” şeklindedir. Bunun dışında Anadolu Türkçesi’nde
Yormak fiili ile ifade edilen (özellikle rüya için kullanılan) “Tabir etmek” manasını karşılar. Aslında ses
düşmesi ile ortaya çıkan Yormak fiilinin -yalnızca tabir etmek manası için olmak üzere- doğru söyleniş
biçimidir. 638 Yotkurmak: “Genzi akmak” manasının yanında “Öksürmek” manasına da rastlanır, ancak buradaki
anlam da yine genizle alakalıdır. Dolayısıyla doğru karşılık “Genizden öksürmek” olmalıdır. Aynı
şekilde Yotkurma sözcüğü de geniz akıntısı demek olduğu gibi genizden gelen öksürük manası taşır.
378
639 Yozamak: “Kısır olmak” şeklindeki asıl anlamın yanında “Soyu bozulmak” (Dejenere olmak) veya
“Soysuzlaşmak” şeklindeki yan anlamları da bulunur.
640 Yudarha: Ejderha demek olan kelime Yutmak fiili ile alakası görülmektedir. Ancak Farsça kökenli
“Ejderha” sözcüğü ile benzeşim bulunması da neredeyse kesin gibidir. 641 Yuğalamak: Ölü gömmek, cenaze kaldırmak, cenaze töreni yapmak manalarından başka “Boca
etmek” (toprak, su) anlamları da bulunmaktadır. Bu anlam ölü gömülürken mezara toprak atılması
veya ceset yıkanırken su dökülmesi ile alakalıdır. Ayrıca Yuhalamak (ayıplamak) fiili ile olan bağlantısı
üzerinden kişiyi kınamak amacıyla toprak etmek demektir. 642 Yula: En yakın manasıyla rüya olarak aktarılan bu sözcük aynı zamandiİnsan ruhunun uyku
esnasında bedenden geçici olarak ayrılabilen hareketli kısmıdır. Hayal gücü anlamı da taşır. Sözcüğün
bir diğer anlamı ise “meşale" demektir ve ruhun bir tür ateş veyâ ışık (enerji) olarak algılanmasının bir
sonucudur. Zol/Yol/Yul (tâlih) kelimesiyle de bağlantılıdır. 643 Yulamak: Rüya görmek şeklinde açıklanan bu sözcüğün tam anlamı gerçekte ruhun hareketli
kısmının bedenden ayrılarak soyut diyarlara yolculuk yapması demektir. (Eski Türk inançlarında
hareketli ve sabit ruhlar birbirinden farklı unsurlardır.) Hareketli ruh insan vücudunu geçici olarak
terkedebilir. Bâzen bu durumu hissetmek bile mümkün olmayabilir. Ayrıca sıradışı, esin kaynağı
rüyâların görülmesi için de “Yulamak” tâbiri kullanılır. Sözcüğün ayrıca kurtarmak manası da vardır. 644 Yunlamak: Lif sürmek anlamına gelem fiil ayrıca Yün > Yun dönüşümüyle “Yün kırkmak” manasına
da sahiptir. Ancak ekin Türkçe’deki işlevi bu mananın kullanılmasına pek müsait değildir. 645 Yuşukmak: “Su fışkırmak” anlamına gelen fiilin “Laubali davranmak” veya “Ukalalık etmek”
şeklindeki ikinci bir anlamı daha mevcuttur. Fakat bu mana aslında “Uşukmak” fiilinin söyleyiş
kolaylığı açısından başına “Y” harfi alarak söylenişinden farklı bir kelime değildir. 646 Yuvamak: “İhmal etmek” anlamı aslında ikincil olup asıl mana kıvırmak, yuvarlaklaştırmak, rulo
yapmak şeklindedir. Aynı durum bu fiilden türeyen ve yuvarlanmak ilk manasına sahip olan
Yuvanmak (teselli olmak) ve yuvarlatmak anlamındaki Yuvatmak (teselli etmek) fiilleri için de
geçerlidir. 647 Yuvha: Yılanların atası olan ve normal yılanlara göre çok büyük bir varlık olarak algılanır. Moğolca
Zuha/Zuvha kelimesi ateş ve ocak mânâları taşır. Ejderhaların ateş saçan varlıklar olması ile ilişkilidir. 648 Yükünmek: “Secde etmek” manası anlam kayması/genişlemesi ile “Namaz kılmak” fiilini de ifade
etmekte kullanılır. 649 Zambu: Yakutlara göre Cennet’te büyüyen Yaşam Ağacıdır. Tanrıça Kupay/Kübey bu ağaçta yaşar
ve göğüsleriyle insanlığı besler. Dört nehrin kaynaklandığı bu ağacın dibinde bir ejderha yatar.
Sözcüğün etimolojisi netleştirilememiştir. Çevre kültürlerle etkileşim var gibi gözükmektedir. 650 Zol: “Hat” anlamında kullanılan sözcük aslında “Y-Z” dönüşümüyle Türkçe “Yol” sözcüğünün farklı
bir söylenişinden başka bir kelime değildir. Ancak anlam özelliştiği için bu söyleyiş tercih edilmiştir. 651 Zögey: Eşek arısı veya Yaban arısı demektir. Moğolca kökenli olma olasılığı yüksektir. Kelime
kökünde birşeyler taşımak, nakletmek ve acı çektirmek anlamı vardır. Arı, Moğol halk kültüründe
379
kutlu bir hayvan sayılır. Efsaneye göre Bürküt (Kartal Tanrı) en iyi yiyeceğin ne olduğunu merak eder
ve bunu öğrenme görevini arıya verir. Yaban arısı konduğu her canlının etini ısırır ve canını yakar.
Gökte dolaşan arıya kırlangıç rastlar ve en iyi etin insan eti olduğunu arıdan öğrenir. Ancak ısırarak
arının dilini koparan kırlangıç, konuşma yeteneğini yitirmesine neden olur. Kartal arıya sorduğunda
aldığı yanıtı yılan sesine benzeterek en iyi etin yılan eti olduğuna karar verir. O günden beri arılarak
vızıldamaktadır ve kartalların da en sevdiği yiyecek yılan etidir.
KAYNAKÇA – Sözlükler
1. MOĞOLCA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Ferdinand Lessing, TDK Yayınları, 2003, 2 Cilt, Çeviren: Günay Karaağaç
2. YAKUTÇA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Yuriy İvanoviç Vasiliev (Cargıstay), TDK Yayınları, 1995
3. AZERİCE – TÜRKÇE SÖZLÜK, Yaşar Akdoğan, Deniz Kitabevi, 1999
4. TÜRKMENCE – TÜRKÇE SÖZLÜK, Mehmet Ölmez, Talat Tekin, Simurg Kitabevi, 1995
5. ÖÇZBEKÇE – TÜRKÇE KARŞILIKLAR KILAVUZU, Ertuğrul Yaman, Nizamiddin Mahmud, TDK Yayınları, 2000
6. KAZAKÇA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Kenan Koç, Ayabek Bayniyazov, Akçağ Yayınları, 2007
7. KIRGIZ SÖZLÜĞÜ, Konstantin Kuzmiç Yudahin, TDK Yayınları, 1998, 2 Cilt, Çeviren: Abdullah Taymas
8. TUVA TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ, Klara Kuular, Ekrem Arıkoğlu, TDK Yayınları, 2003
9. ÇUVAŞÇA – TÜRKÇE SÖZLÜK (Ek: Atasözleri ve Deyimler), Emine Ceylan, Simurg Kitabevi, 1996
10. TATARCA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Halil Açıkgöz, Fuat Ganiyev, İnsan Yayınevi, 1997
11. KARAÇAY – MALKAR TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ, Ufuk Tavkul, TDK Yayınları, 2000
12. KIPÇAK TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ, Ahmet B. Ercilasun, Hanifi Vural, TDK Yayınları, 2000
13. TÜRKÇE – BAŞKURTÇA SÖZLÜK, G. D. Zeynullina, Başkortostan Kitep Neşriyeti, 1996
14. HAKASÇA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Erdal Şahin, TDK Yayınları, 2000
15. TÜRKÇE SÖZLÜK, Kolektif, Türk Dil Kurumu Yayınları, 1945
16. TÜRK DİLİ SÖZLÜĞÜ, Orhan Hançerlioğlu, Remzi Kitabevi, 1992
17. TÜRK DİLİNİN ETİMOLOJİSİ SÖZLÜĞÜ, İsmet Zeki Eyüboğlu, Sosyal Yayınlar, 1998
18. TÜRKİYE’DE HALK AĞZINDAN DERLEME SÖZLÜĞÜ Cilt: 1-12, TDK Yayınları, Ankara, 1963-1982
19. GAGAVUZ TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ, Nikolay A. Baskakov, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1991
20. ALTAYCA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Nikolay A. Baskakov, 1999, TDK Yayınları, Çeviren: Emine G. Naskali
21. YAKUT DİLİ SÖZLÜĞÜ, Edouard K. Pekarskiy, TDK Yayınları, İstanbul, 1945
22. YENİ UYGUR TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ, Emir Necipoviç Necip, TDK Yayınları, 2005, Çeviren: İ. Kurban
23. KARŞILAŞTIRMALI TÜRK LEHÇELERİ SÖZLÜĞÜ, Ahmet B. Ercilasun Kültür Bakanlığı Yayınları, 1991
24. AZERBAYCAN DİLİNİN İZAHLI LÜGETİ, Eliheyder Orucov, Elmler Akademiyası Neşriyatı, Bakı, 1966
25. KIRGIZ TİLİNİN ETİMOLOGİYALIK SÖZDÜGÜ, Kasımbek Seydakmatov, İlim Basması, Frunze, 1988 İnternet Sözlükleri 1. Türk Dil Kurumu – Sözlük Veritabanları, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu 2. Starling Etymology (The Tower of Babel) – Dünya Dilleri Etimolojik Veritabanı, Sergei Starostin 3. Freelang Dictionary, İnternet Sitesi – Dünya Dilleri Sözlükleri Veritabanı
Recommended