View
225
Download
3
Category
Preview:
Citation preview
MÜDDESSİR SÛRESİ 46-48.ÂYETLERجيم بسم الله الرحمن الرحيم الحمد لله يطان الر أعوذ بالله من الش
الم على رسولنا رب العالمين الة والس محمد و علي آله والص رلى امرى واحلل العقدة وصحبه أجمعين رب اشرحلى صدرى ويس
من لسانى يفقهوا قولى رب قد آتيتني من الملك وعلمتني منماوات واألرض أنت وليي في الدنيا تأويل األحاديث فاطر الس
الحين توفنا مسلمين وألحقنا ني مسلما وألحقني بالص واآلخرة توفالحين وأدخلنا الجنة مع األبرار يا الحين واحشرنا في زمرةالص بالص
عزيز يا غفار
KUR’ÂN’DAN OKUNAN BÖLÜM:
الدين بيوم نكذب اليقين (46)وكنا أتانا شفاعة (47)حتى تنفعهم فماافعين (48)الش
TEFSİRDEN OKUNAN BÖLÜM:
} { } الموت} اليقين أتانا حتى والجزاء الحسب الدين بيوم نكذب وكنا
} والصالحين} والنبيين المالئكة من الشافعين شفاعة تنفعهم فمافي للمؤمنين الشفاعة ثبوت دليل وفيه الكافرين دون للمؤمنين ألنها
ومضر ربيعة من أكثر بشفاعته الجنة يدخل من أمتي من إن الحديث
YAKİNİN GELİŞİ
İÇİNDEKİLER
1.Kuran’dan Okunan Bölüm
2.Tefsirden Okunan Bölüm
3.Yüce Allah’ın Büyük Kozu
4.Mümin Daima Uyarılır
5.Sınırlı Sorumlu Varlıklarız
6.Burası Noksan Âlemi
7.Cehenneme Götüren Hatalar
8.Âhir Zaman Deccalleri
9. Huzura Kabul Ediliş
10.Mahlûkata Şefkat
11.Cehennem Yakıtları
12.İmanın Yenilenmesi
13.Allah’ın Halifesi İnsan
14.İnsan Taslakları
15.Elimizdekini de Silip Süpüren Batıl
16.Nefis ve Ruh Teknesiyle Seyahat
17.Negatif Adımların Sonu
18.Yakinin Gelişi
19.Gerçekleri Gösteren Mercek Ölüm
20.Aşama Aşama Yakin
21.Âyetlere Cübbi Bir Bakış
22.Nefse Tattırılacak Tatlar
23.Rabıtatü’l-Mevt Kapanı
24.En Sağlam Mürşit
25.Mümin Egoist Değildir
26.Binbir Hatlı Mümin
27.Esma Ekranı Mümin
28.İslâm Dışındaki İstler
29.Okudukça İkna Eden Kitap
30.Şefaat eEdiciler
31.İnsanın Hizmetindeki Melekler
32.Nebiler Manevi Baba Mesabesindedir
33.Gezilerimiz Nereye
34.Müslümanlar Allah’ın Kölesidir
35.Şefaatin İki Türü
Değerli Müminler, Kıymetli Kardeşlerim;
Allah Aziz Kitabımızın şefaati, rahmeti, hidayeti ile nurumuzu ziyade eylesin.
İmanımızı kemâle erdirsin. Rızasına nail eylesin. Dünyada ve ukbada Kuran’ın şefaatinden
mahrum eylemesin. O’na bihakkın tutunmayı, O’nu bihakkın okuyup içeriğiyle amil olmayı
Allah cümlemize nasip ve müyesser eylesin. Müddessir Sûre-i Celilesinden okumaya devam
ediyoruz. Son bölümlerine yanaştık. Allah hakkıyla okuyup, anlayıp, anlatıp; gereğine
hakkıyla uymayı cümlemize nasip ve müyesser eylesin. Resul-i Zişan Efendimiz’i tehdit
eden, O’nu türlü şekillerde engelleyen Peygamberimiz (s.a.s.)’e sui kast tertip eden,
ellerinden gelen her türlü kötülüğü yaparak O’nun tebliğatına engel olan kişilerin, kafirlerin,
müşriklerin ve emsali insan müsvettelerinin, nesnasların, ölüm sonrasındaki akıbetleri
gözümüzün önüne getiriliyor. Yüce Allah’ın Kuran’ında olan gerçeklerdir, bu Kur’anî bir
üsluptur, tarzdır.
YÜCE ALLAH’IN BÜYÜK KOZU:
Yüce Allah’ın yegâne tehdit ettiği ve tehdidinde tabiri caizse koz olarak kullandığı,
cehennem ateşi ön planda yer almaktadır. Yaratan bilmez mi?
الخبير اللطيف وهو خلق من يعلم أال
“Yaratan bilmez mi? O en gizli şeyleri bilir, her şeyden hakkıyla haberdardır.”1
Allah, insan tabiatını bu minval üzerine yaratmıştır. Yaratan bilmez mi? İnsan ateşten
çok korkar. Paniğe kapılır. Ateşi gördüğü anda şuurunu kaybeder, dengesini yitirir,
normal düşünemez. Derhal eli ayağına dolaşır. Elinde ayağında olanı da bilmez. Ne
olduğunu görmez, biz bunu daha dünyada iken görüyoruz. İşte insanın bu yapısından ki bu
1 Mülk67/14
yapıyı düzene koyan Allah’tır. Yüce Allah hemen yakarım ha, ateşe atarım ha dercesine
hemen gazabının belirtisi olarak tehditinin hemen başında ateşe sokarım diyor.
للكافرين أعدت التي النار واتقوا
“Kâfirler için hazırlanmış ateşten sakının.”2
bu şekilde öcü şekliyle bizler kurtarılıyoruz, uyarılıyoruz.
MÜMİN DAİMA UYARILIR:
Yolumuza esenlikle devam etmemiz bu uyarılarla bir şekilde sağlanmış oluyor.
Arabanın ayarına, balans ayarı gibi bir şekilde yanlamaya oraya buraya, sağa sola sapmaya
çalışan müminler de bu sayede uyarılıyor, rotasına oturtulmuş oluyor. Hamdolsun âlemlerin
Rabbi Allah’a. İşte bu bölümlerde, cehennem içerisinde yer alan kesimin niçin bu ateşin
içerisinde yer aldıkları soruşturuluyor. Burada anlatılan olaylar, o gün olacak yani bizim
akıl, nefis, ruh dengesi içerisindeki varlığımız hasebiyle gelecekte olacak ama ruh hasebiyle
ezelde olmuş bitmiş bir hadisedir. Demek ki biz ruhen galü beladan beri müslümanız. Ama
beden, nefis, akıl bu cevherlerin cem olduğu bir yapı ki bunun adına insan denir. Bu yönüyle
gelecek vardır. Ama ruh için gelecek geçmiş yoktur.
ربي أمر من وح الر قل
“Sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki: Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size
pek az ilim verilmiştir.”3
Emirden beri o ruhun varlığı sabittir. O emir ne zaman çıktı biz bilmiyoruz. O halde bizim
ezeli olan zatın varlığında bir varlığımız var. Vücud-u ilmi denilen bir mevcudiyetimiz söz
konusudur. Bu mevcudiyetimiz de ruhen sabittir.
ربي أمر من وح الر 4قل
5 روحي من فيه ile ونفخت
SINIRLI SORUMLU VARLIKLARIZ:
2 Al-i İmran3/1313 İsra17/854 İsra17/855 Hicr15/29
Böyle bir haldaşlığı, yoldaşlığı, soydaşlığı var. Ötesi bizim için karanlıktır. Bizim
ışığımız bir yere kadar yanıyor. Her yaratılanın bir sınırı vardır. Çünkü yaratılmak sınırlı ve
sorumlu olmaktır. Yaratan için ne sınır vardır ne sorumluluk vardır.
يسئلون وهم يفعل ا عم يسئل ال
“O yaptığından dolayı sorgulanamaz, fakat onlar sorgulanırlar.”6
O yaptığından sorumlu değildir. Ama Cibril de olsa, Muhammed (s.a.s) de olsa her mahlûkun
bir sınırı vardır. İşte bizim de bir sınırımız var. O sınıra gelince varlığımız istop ediyor.
Otomatikman bitiyor. İnteha diyor.
المنتهى ربك إلى وأن
“Şüphesiz en son varış Rabbinedir.”7
O hazır ve nazır olunca bizim varlığımız sönüyor. Vacibül vücud zuhur edince biz batına
intikal ediyoruz. Bu âlemin şartları, bu neşve, bu boyut böyledir. Ama bir gün gelecek
müşeddet olan bir gün, takviyeli bir gün, lutuf ve keremin sonsuza yöneldiği, coştuğu bir gün,
cuşu huruşa geldiği bir gün, o gün işte o gündür. O gün lutuf ve kerem günüdür. Kullarına
görünecek, Ey Kullarım selam size, selam verecek. Bundan sonra size hiç kızmayacağım.
Aman Allah’ım, bundan sonra size Cemâl’im var. Celâl’im bitti.
دائما النار في يتجلى الجالل
يتجلى دائما الجمال الجنة في
واإلكرام الجالل ذو
دينكم لكم أكملت اليوم
“Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim.”8
âyetinin sırrı onun bir özeti, mukaddeme hasebiyle Arafat ‘ta oldu. Arafat’ın gerçek olan
timsali mahşerdir. O mahşerde el yevm gerçekten tahakkuk edecek ve bütün
aksaklıklarımız, eksikliklerimiz giderilecek.
6 Enbiya21/237 Necm53/428 Maide5/3
دينكم لكم أكملت اليوم
Ey Kullarım! Dininizi işte bugün tamamladım, eksiğinizi giderdim. Siz benden
tamamlamamı istediniz. تمم dediniz, yalvardınız, yakardınız. Bugün sizi cennete hazır رب
bir pozisyona getirdim. Artık eksiğinizi bırakmadım. Yamalarınızı yamaladım. Eksiğiniz,
kırığınız, çürüğünüz, çarığınız kalamdı. Hadi
آمنين بسالم ادخلوها
“Onlara: Girin oraya esenlikle, güven içinde denir.”9
emniyet içinde, sıhhat, selametle cennetime girin. Demek ki
دينكم لكم أكملت اليوم
âyetinin dünyadaki geçici bir oluşumu, tezahürü var. Ama bunun gerçek tezahürü ikmal; bu
dünyada ikmal tastamam olur mu?
BURASI NOKSAN ÂLEMİ:
Burası noksan âlemdir. Noksan âlemin üzerinde ikmal olur mu? Kendisi noksan,
temeli noksandır. O halde dünyada kalan insanların ikmalinden, kemâlinden söz edilemez.
Bu dünyanın kendisi nakıstır, noksandır, eksiği, çürüğü, çarığı çoktur. Buradan çıkmak,
kemal âlemine geçmek lazımdır. O da ancak (gelecek âyet ilerde ) yakinin insana gelmesi ile
hâsıl ve tahsil olur.
Cehennemin ahvalinden söz ediyordu. Bir şekilde sanki röportaj yapılıyordu. Onların
ağzına sanki mikrofan tutulmuş. Söyler misiniz ey ehli nar, sizi buraya sokan nedir?
سقر في سلككم ما
İşte bunlara cevap veriyorlar.
CEHENNEME GÖTÜREN HATALAR:
1.SEBEP: En büyük suçlarının ne olduğunu biliyorlar ve ifade ediyorlar. Biz namaz
kılanlardan değildik, olmadık. Biz musalli, ehli salat değildik. Bu münafıkların kıldığı
namazın namaz olmadığını ifade ediyor. Çünkü burada münafıklar vardır. Biz namaz
9 Hicr15/46
kılanlardan değildik diyorlar ama kılmışlardı, kılıyorlardı. O muteber bir namaz değildi. Biz
zaten o kıldığımız namaza itibar etmiyorduk, namaz demiyorduk. Sadece insanları aldatmak
için, gösteriş için yapıyorduk. Onun için bizce de namaz değildi. Onu saymıyorlar. Zaten
sayılmamıştır. Onun için bakın biz namaz kılanlardan değildik diyorlar. O halde namazın
farziyetine, vucübuna inanmadan eğer öyle bir hareket yapılırsa o asla namaz değildir.
Adam bakar hoşuna gider. Bir gavur, bir kafir, bir gayri müslim gelir. Ne güzel hareketler
bunlar der. Hani program yapmışlar ya ne güzel hareketlermiş, yani ne pislik hareketler
bunlar. Tersini anlayacaksınız.
ÂHİR ZAMAN DECCALLERİ:
Âhir zamanda kullanılmak üzere güzel sözcükler seçilecek, siz onun tersini
anlayacaksınız. O güzel diyorsa bil ki o çirkindir. O kötü diyorsa bilin ki o iyidir. Çünkü
şeytan iyiye kötü, kötüye iyi der. Bunu bilin. Onun için sakın onların güzel dediğinin yanında
yer almayın. Bu, size vereceğim basit bir ölçüdür. Tersine yorumlayın. Bunu nerden
çıkarıyorsunuz hocam derseniz. Bu ahir zamanda her şey tersine dönecek. Deccal’ı
duymadınız mı? Deccal seni cehenneme atıyorum dediğinde Peygamberimiz o cennettir diyor.
O’nun su dediği ateştir, ateş dediği sudur diyor. O’nun ateş dediği şeyde sizin için hayat
vardır. İşte delil budur. Böyle bir deccaliyet döneminde yaşıyoruz. Deccaliyet ve Mehdiyyet
çekirdek halinde Âdem babamızın zamanında da vardı. O zamandan bu zamana gelişe
gelişe kemal yönünde hareket ediyor. Kendi çapında zirveye erişmek için hareket ediyor.
Her zaman her Peygamber Deccale karşı kavmini uyarmıştır. Her Peygamber aynı
zamanda mehdilik görevi yapmıştır. Her zaman mehdilik vardır. Dolayısıyla bu gele gele bir
son noktası vardır. Deccal mı çıktı şimdi veya Mehdi mi çıktı? O beni ilgilendirmez. Son
noktayı Allah koyacaktır. Benim görevim bunun her dönemde var olduğunu anlatmaktır ve
bu uyarıların yapılmasıdır. Bu yönde ayırımın, temyizin yapılmasıdır. İnsanlara bunun
öğretilmesidir. Bizim görevimiz Şu Deccaliyettir, şu Mehdiyettir, şu yoldan git, bu yoldan
gitme diye bir tafsilde bulunmaktır. Anlatanların, öğretenlerin görevi budur. Birincisi buydu.
Çok konuştuk üzerinde fazla ileri gitmemize gerek yok. Biz namaz kılanlardan değildik, ehli
salat değildik. Namazın, kişinin Allah ile olan açısını ifade ettiğini belirtti. Kısaca örnek verdi.
Namaz insanın Allah’la olan diyalogunun en canlı göstergesidir. Ondan daha pratik bir
gösterge yoktur. Namaz bunun en canlısıdır.
المؤمن معراج الة الص
hh “Namaz,müminin miracıdır.”10
Denilmesinin sebebi de işte budur.
HUZURA KABUL EDİLİŞ:
Her namaz ile ilahi bir vuslat vardır. Bu çok büyük bir şereftir. Bunun hamdü
senasını çok yapmak lazım. Hamdolsun âlemlerin Rabbi Allah’a ki beni namaza kabul
buyurdu. Bana namazı müyesser kıldı. Çünkü namaz kabuldür. Eğer namaz kılabildiysen
kabul edilmişsin demektir. Büyük bir lutuftur. Rabbimize şükürler olsun diyeceğiz. Çünkü bir
müminin hayatında bu günde beş defa gerçekleşir.
موقوتا كتابا المؤمنين على كانت الة الص إن
“Çünkü namaz, müminlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.” 11
Bu vakitler erdem vakitleridir. İnsanın yıldızının doğduğu vakitlerdir. Yıldızımızın
doğduğu yolumuzun açıldığı, kapımızın açıldığı, buyur edildiğimiz, ezel sultanı seni
bekliyor. Ey falan seni kabul etmek üzere hazır ve nazır. Haydi gel sende hazır ve nazır ol.
İki nazır bir makamda muntazır. O onu, o onu bekliyor, o ona o ona nazar ediyor. Bu, ne
büyük bir şereftir. Yüceler yücesine hamdolsun.
2. SEBEP: İkinci açı, mahlûka yöneliktir.
الله ألمر şeklindeki Allah açısından, Allah’ın emrine, buyruklarına tazim التعظيم
açısından bahsedildi.
MAHLÛKATA ŞEFKAT:
الله خلق على فقة Mahlûkata şefkat ikinci açısıdır. Kul iki kanatlıdır. İkinci والش
kanadı da budur. Bu da miskinlerin korunması, onların sırtının pek tutulması, onlara acı
çektirmemek şeklinde gerçekleşir. Onların yüreği zaten acılarla dolu, onların gönlü zaten
kırık, dolayısıyla onları görüp gözetmek sırtı pek olan, karnı tok olanlara vaciptir. İşte biz
bunu da yapmadık diyorlar. Tabiri caizse bunlar hergele sürüsüne benziyorlar. Bizde
hergelenin teki derler. Bu aslında kaba bir söz değildir ama birilerine göre kaba olabilir.
كاألنعام أولئك10 Razi,Medahilişşeytan, İkinci Fasıl,c.1,s.22611 Nisa4/103
“İşte bunlar hayvanlar gibidir.”12
Allah’ın bu buyruğunun topluma yansımasından ibarettir. Bu kaba bir söz değildir. Allah
onlara sığır gibi demiştir. O da hergele demiş ne çıkar ki ikisi de aynı kapıya çıkmaktadır.
Dolayısıyla bu hergele sürüsü dediğimiz enam cinsi sadece yemektedir. Siz hiç merkebin
çayırlığa salındığı zaman sana bakıp sen de buyur dediğini gördünüz mü? O zaman o merkebi
“Beni de kendine benzetti, ot yemeye davet etti” diye öldürürsün. Zaten etmez. Yani onlara en
yüksek gıdaları verseniz sizi çağırmaz. Sizin o gıdalara ortak olmanızı istemez. Çünkü o
enamdır, hayvandır. Hayvan başkasının ortak olmasını istemez. İşte bunlarda كاألنعام
olduğu için fakiri fukaraya hiç düşünmediler, sofralarına çağırmadılar, yedirip içirmediler.
Demek ki sığır sürülerinin bir özelliği de kendilerinin yiyip içmeleri bir ikinci bir üçüncüyü
çağırmamalarıdır. Hatta bu yırtıcıları belgesellerde görmüyor musunuz? Bir laşeyi, bir leşi
buldukları zaman sadece kendilerinin yemesini ister. Ötekilere hırlar. Böyle kavgaları vardır.
Hele hele arslan sadece ben yiycem der, benim kalanımı ancak siz yiyebilirsiniz der.
Gördünüz mü efendiler, bunlar hayvan sürüsüdür.
CEHENNEM YAKITLARI:
O halde bu cehennemde aslında insan denilen bir varlık yoktur. Burada şeyatin var.
Burası,
والجن اإلنس شياطين
“İşte böylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık.”13
in makarrıdır. Bu iki yönden iki kanat, miskinlerin gözetilmesi, yedirilmesi, içirilmesi ikinci
kanattır. Başkalarına müteaddi iman gerçek imandır. Kabından taşan ve bir başkasına
doğru aşan iman müteaddidir. Lazım bana lazım gayri neme lazım. Böyle lazimi bir iman
değil müteaddi bir iman nafidir. Başkaları o imandan istifade eder. Bencil değildir. İmanda
daima bir taşma, aşma, feveran, daima bir yükselme hareketi vardır. İşte bunun için
gerçek iman sahipleri mutlaka bir başkasını düşünür. Nasıl aç mı, tok mu, yedi mi, içti mi,
üşüyor mu? Komşusu başta olmak üzere, akaribi yani akrabaları, ülkesini, vatanını, milletini
daima düşünür. Düşünmüyorsa onun imanı, eğer müminlik dava ediyorsa, kendinden
menkuldür. Kerameti kendinden menkul şeyhlere benzer. Kendini bilmem ne zannetmiştir.
Öyle iman olmaz.
12 Araf7/17913 Enam6/112
İMANIN YENİLENMESİ:
مؤمنين كنتم إن إيمانكم به يأمركم بئسما قل
“Eğer siz müminseniz ne kötü şeyler emrediyor sizin imanınız.”14
Komşunu görmemeyi, miskinleri doyurmamayı emreden bir iman iyi bir iman mıdır? Böyle
bir iman olmaz. Bu Cenabı Hakk’ın kınadığı kişilerdir. Bu âyet bölük pörçük imandan, çürük
imandan söz ediyor. İman da çürür. Peygamberimiz imanda elbise gibi eskir buyurdu.
Aman dikkat edin. Eskitmemeye, pörsütmemeye çalışın. Onu daima yenileyin.
كيف قالوا إيمانكم جددوا ألصحابه قال وسلم عليه الله صلى النبي أنالوزن في شيء يعدلها ال وهي الله إال إله ال قولوا قال إيماننا نجدد
واألرض بالسموات وزنت 15فلو
Bunlar kitaplarda yazılı, çizili var. İkincisi buydu. Peki bu adamlar ne yedirmişler, ne
içirmişler. Varlılklara karşı bir açılımları yok. Hele hele miskin diyarına açılan bir yolları,
kapıları yok. Tamamen o diyara pencereler, bacalar duvarlarla örülmüş. Utanç duvarları var.
Ayırmışlar onları insan saymamışlar, insan görmemişler. Halbuki insan esas onlardır.
Kendileri hayvandır. Dünyanın böyle cilveleri vardır. Bilir kişiler ve yaşamış kişiler derler ki:
Delilerin diyarına gittik, baktık ibret alalım diye. Bizi görünce delilere bakın delilere dediler.
Mazhar Osman’ın diyarında mazhar olmuş kişiler bunlar diyorlar. Gördünüz mü? İşte
böyledir. Onlar, o insanlara hayvan diyorlar.Gavurlar, buna benzer bir film yapmışlardı,
Maymunlar Cenneti diye. Adını da Cennet koymuşlar. Maymunlar güya tam tersine bizim
yerimizi almışlar. Soylu varlıklarmış. Biz pörsümüş, ne idüğü belirsiz, tuhaf yaratıklarmışız.
Aklı ermezlerdenmişiz. İnsanları hayvan yerine kullanıyorlar. İşte onun gibi birşeydir.
Adamlar bunu yapmışlar. Allah korusun. B ir maymunun insanın yerini alması mümkün
müdür? Yüce Allah buna izin verir mi? Onun aklı buna ermez.
ALLAH’IN HALİFESİ İNSAN:
İnsanı evirip çevirecek bir başka mahlûk yaratılmadı. O zekâ onlarda yoktur. Allah
insanı lider kıldı. Bu kâinatın sahibi, yöneticisi, Allah namına insandır. Bir ikinci başka
varlık yoktur. Ötekiler yönetilenlerdir. Daima insana tabidirler. Belki zarar verirler ama
dizginleri ele alıp da insanları yönetmeleri hâşâ ve kella mümkün değildir. Ama şu olur.
14 Bakara2/9315 Hâkim, Müstedrek,Kitabü’t -Tevbe
İnsan kendine bakarak, kendi programını keşfederek, bir başka mekanik varlık yapabilir, buna
benzer türden, insanın eliyle yaptığı ki o el yedullahın elinin altındadır. O yedin altında insan
eli vardır, onun üzerinde yedullah vardır. O el ile yaptıysa
يعملون كانوا بما جزاء
“Hiç kimse yapmakta olduklarına karşılık olarak...”16
işte o zaman insana belki külahı ters giydirecek şekilde oluşum meydana gelebilir.
İNSAN TASLAKLARI:
İnanıyorum ki kıyamete doğru kıyamet bu türlü ne idüğü belirsiz insan taslaklarının
ürettiği bu yaratıkların üzerine kapacaktır. Bunların adı nesnastır. İnsan taslağıdır bunlar.
Ve ah ben ne yaptım ne ettim diyerek dizlerine vuracak, yüzlerini tokatlayacak, darbedecek
ve nedamet duyacaklardır. İşte bu olabilir ama Yüce Allahın yarattığı sınıflar içerisinde hiç
bir sınıf insanın önüne geçemez. Bu mümkün değildir. Buna izin verilmez. Bunu da
belirtmiş olalım.
Bu adamlarda namaz yok, yedirip içirme gibi sosyal faaliyetler de yok. Allah’la araları
da iyi değil. Hiç buluşma oluşmamış. Peki bu adamların işi nedir?
.buradan başlayarak devam edelim وكنا نخوض مع الخائضين
3.SEBEP: Biz dalıp gidenlerle beraber olur, dalıp giderdik.
في وتكاثر بينكم وتفاخر وزينة ولهو لعب الدنيا الحياة أنمااألموال
“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir
öğünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir.”17
Oyun ve eğlence, böbürlenme, kibirlenme gidiyor. İşte biz bu türlü oluşumların içinde
yer alırdık. Onlarla beraber olurduk. Nerede oyun var eğlence var, mahiyeti bu türdendir,
orada mutlaka ön sıralarda yer alırdık. Onlarla dalar gider, oynar giderdik. Kumar mı
oynardık. Tavla atıyoruz gel, atalım. Bilmem neyi satıyoruz, gel, satalım. Ne kadar böyle ipe
sapa gelmeyen şeyler varsa biz onların içinde yer alırdık.
16 Secde32/1717 Hadid57/20
الباطل في الشروع yehudu خاض hade الخوض ayette geçen الخوض
haid çoğulu cemi müzekker salim bunun خائض kelimesindeki خوضا havden يخوض
kökeni olan الخوض havz الباطل في batıla dalmaktır, batıla pervasızca الشروع
giriş yapmaktır.
ELİMİZDEKİNİ DE SİLİP SÜPÜREN BATIL:
Batıl deyince bütün menhiyyat buraya dâhildir. Allah’ın yasak ettiği her ne var ise
bunların hepsi batıl kavramının içindedir. Çünkü hak ben burada yokum der. Hakkın
olmadığı bir şey batıldır. İnsanoğlu batılla asla bir yere varamaz. Yani insanlık yönünden
kemal bulamaz. Tam tersine batıl insanın elinde avucunda olanı da alır götürür. Hani
derler ya insanın bulgur misali olduğunu düşünürsek; gerçek insanda pirinç olmaya bir özenti
vardır. Yani daima daha daha şeklinde insan ruhu ekmeliyete doğru bir süzülüş kaydeder.
Arzu vardır, himmet vardır, gayret, talep vardır. Tabi ki fıtrat bozulmamış ise. Nefiste ise
daha kötüye daha kötüye bir meyil vardır.
وء بالس ارة ألم النفس إن نفسي ئ أبر وما
“Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç nefis aşırı
derecede kötülüğü emreder.”18
NEFİS VE RUH TEKNESİYLE SEYAHAT:
Tabi ki terbiye görmemiş ise. Doğal yapısı böyledir. Negatife devamlı daha daha hiç
doymak bilmez. İşte insan bu minval üzere yaratılmıştır. Negatif olanlar tamamen zararadır.
İnsanın elinde olanı da alır götürür. Yani bir bulguru örnek verdik ya Tosyaya pirince
giderken evdeki bulguru da kaybedersin cinsinden. Nefis yönünden gidersen Tosyaya
giderken evdeki bulguru da kaybedersin. Ama ruh yönü ile gidersen Tosya’ya değil Asya’ya
da gidersin. Atalarının makamı olan yere de gidersin. Tanrı dağının olduğu yere varırsın.
Onun Kaf ile olan bağı vardır. Ondan sonra
المجيد والقرآن ق
“Kâf! Şerefli Kuran’a and olsun ki….”19
18 Yusuf12/5319 Kaf50/1
Geçidinden geçer, vuslata nail olursun. Şu halde pozitif olan gelişme haktır. Burada insanın
gelişmesi de haktır. Hakka yönelen insanın gelişmesi haktır. Batıla yönelen insanın
alçalması da haktır. Buna göre bu adamlar batıl ehlinden oldukları, batıla daldıkları, onlarla
birliktelik oluşturdukları, danslara, cazlara, müziklere, soygunlara, bir ülkeyi batırmak için
yapılan planlarda parmakları olduğu için alçalmışlar, cehenneme atılmışlar. Allah şerlerinden
korusun. أي Demek istiyorlar ki نقول الباطل Biz batılı ifade ederdik. Birisi bizden
bir fikir almak istese, batıl yönüyle olumsuz olanı ona telkin ederdik. Yani adam gelmiş saf,
buna danışıyor. İşte ona batılı, yıkımı önerirdik. Onu yıkacak projeleri ona sunardık. Onların
helakini oluşturacak tavsiyelerde bulunurduk, kararlar alırdık. Allah korusun biz batılı
söylerdik, kavlimiz batıldı. والزور yalandı, dolandı. Ne kadar böyle eğik büğük laflar
varsa ipe sapa gelmeyen, aslı esası olmayan şeyleri söylerdik. Gördünüz mü? Bunların
sözlerinde de hayat yoktur. Çünkü onlar da kalp yoktur. Zehirlenmiş bir Lut Gölü misali
kalpleri var. hayat yok, yaşam bitmiş. Ölü deniz misali ölü bir yürek var.
NEGATİF ADIMLARIN SONU:
Bunları öldüren batıldır. Hep batıla dalmak suretiyle, hep zehir aldılar. Hep negatif
adımlar attılar. Sonunda Allah korusun insanlıklarını kaybettiler. Yüce Allah onları
insanlıktan azletti. Ve كاألنعام dedi. Daha sonra onu da onlardan aldı. Bu da bir şereftir
dedi.
سبيال أضل هم بل
“…belki yolca onlardan daha da sapıktırlar.”20
Daha sapık olduklarını yani bir şeytan olduklarını ifade etmek istedi. Evet devam ediyorlar.
Başka ne yapardınız? Hani yapmadıklarını söylediler. İki şey yapmadıklarını söylediler.
Başlıca iki sahada yer almadılar. Allah’la olan ilişkileri yok. Bir de müslümanlarla olan, kalbi
kırıklarla olan bir diyalogları yok. Var olan özellikleri ise batılla ilişkileri var. Bunlardan
birincisi oyun ehliyle, batıl ehliyle beraberliktir. Onların her mesaisinde yer alıyorlar. Diğer
özellikleri ikincisi ise; bakın bir parelellik var. İki olumsuzlukları vardı. İki tane de
kendilerince olumlu yönleri var. Kendilerince olumlu olan birinci yön batılla iştigal etmek
yani sanatları batıl üretmektir.
20Furkan25/44
DÖRDÜNCÜ SEBEP:
İkincisi الدين بيوم نكذب biz نكذب Hakka inanmazdık ama batıla inanırdık وكنا
yalanlardık. بيوم الدين din gününü biz yalanlardık. Ahiret inancı bizde yoktu. Palavra
derdik, uydurma derdik. İnsan bir daha kalkar mı?
رميم وهي
“ Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek.”21
مرقدنا من بعثنا من ويلنا يا قالوا
“Kim bizi diriltip mezarımızdan çıkardı, derler.”22
Bizi şuralardan, bu kabirlerden kim kaldıracak? İçerisinde kemikler böyle toz olmuş,
ufalanmış. Bunlar mı? Dediler ve reddettiler, inanmadılar. Biz din gününü yalanlardık. Din
gününden maksat الحساب والجزاء Hesabı, karşılık görmeyi. Yapılanların
soruşturulup, karşılığının alınmasının yeri olan zaman dilimini yani (yevmül ahireh) ahiret
gününü yalanlardık. Bunun diğer bir ismi de din günüymüş.
YAKİNİN GELİŞİ:
Dinin gereğinin sorgulandığı gün demektir. Dinin icaplarının sorgulandığı güne
din günü denir. İşte biz bu günü yalanlardık, inanmazdık, palavra derdik. Sen uyduruyorsun,
bunlar masaldır. Kuran’da bunu nasıl yalanladıklarına dair beyanlar uzun uzun zikredilmiştir.
أتانا اليقين Taki, öyle bir zamana kadar biz bu tekzip işini sürdürdük ki حتىnihayet bize yakin geldi. Yakin geldiği zamana kadar tekzip işine müdavim olduk, devam
ettik. O zamanda iş bitti. Yakin ayan beyan günüdür. Şek ve şüphenin olmadığı bir olgu ve
duygudur. Allah’ın inayetiyle insanın gönlünde beliren bir oluşumdur. İnsanın gönlü gözü
ile açılır. Bu göz onun penceresidir. Eğer bu göze perde çekerseniz şu kalın perdeyi
dışardan asla ışık gelmez ve ne olup bittiğini göremezsiniz. Eğer gözünüze bir perde
çekilirse kalbiniz, kalp odanız kararır. Onun için bu gözden perdenin kalkması gerekir. İşte
bu ayet perdenin kalkışını anlatır.
غطاءك عنك فكشفنا
21 Yasin36/7822 Yasin36/52
“Şimdi gaflet perdeni açtık.”23
Bugün senin gözünün perdesini açtık. Bu ölürken olan bir oluşumdur.
حديد اليوم فبصرك
İşte bugün senin gözün artık çok keskindir, net görebilirsin. Şeşi beş artık görmeyeceksin.
Herşeyi olduğu gibi göreceksin. İşte yakin budur.
حديد اليوم فبصرك
“Artık bugün gözün keskindir.”24
GERÇEKLERİ GÖSTEREN MERCEK ÖLÜM:
Hadid yakin ile orantılı bir ifadedir. Ama bu oluşum ölüm dediğimiz olayın, ölümün
getirdiği bir sonuçtur. Bu nedenle müfessir buna الموت diyor. Ölüm diye tefsir etmiştir.
Çünkü ölüm insana gerçeği gösterir. Ölüm insana yerini gösterir. Cennete mi gideceksin,
cehenneme mi gideceksin? Yani doğru musun, yanlış mısın, eğri misin, büğrü müsün ne
olduğunu ölüm neticesinde göreceksin. Ölüm yaşamın bir totalidir, toplamıdır, neticesidir ve
orada cevabıdır. Hayatın cevabı ölümdedir. Hayat tayyibe midir, radiye midir, habise
midir? Bunu ölüm sana isbat eder. Ölüm işte bunun içindir. Akıbetimizi görmek için
ölüyoruz. O toplamı görmek lazım. O cami olan vakte girmek lazım. Cami olan vakte
girmeli ki gerçek aşkla bir kere Allah diyesin. Müfessir الموت der. الموت nün nerden
geldiğini size ifade etmek istedim. Aslında yakin الموت demek değildir. Yakinin kelime
anlamı şeksiz ve şüphesiz ayan beyan insanda beliren bir gerçektir. Bu yakin oluşumu
Allah’ın lutuf ve keremi ile dünya boyutunu aşan velayet erbabında gerçekleşir.
تعلمون سوف تعلمون (3 )كال سوف كال (4)ثم
“Hayır, ileride bileceksiniz. Hayır, hayır ilerde bileceksiniz.”25
İşte surelerde beyan edilen kelimelere bakın.
AŞAMA AŞAMA YAKİN:
23 Kaf50/2224 Kaf50/2225 Tekasür102/3-4
İlme’l- yakin, hakke’l- yakin. Bunlar yakinin aşamalarıdır. İlim,Yakinsiz bir işe
yaramaz. İnsanın bilgisinin bu boyutlardan geçeceğini de âyetlerde görüyoruz.
تعلمون سوف
Bileceksiniz, şu aşamada bileceksiniz. Aşamalar vardır. Yakinin insanda dozları vardır.
Birinci derece, ikinci derece, üçüncü derece vs...
كفرا ازدادوا ثم كفروا ثم آمنوا ثم كفروا ثم آمنوا الذين إن
“İman edip sonra inkâr eden, sonra inanıp tekrar inkâr eden, sonra da inkârlarında
ileri gidenler var ya...”26
âyeti gördünüz mü? İnandılar, sonra yine inandılar, sonra yine inandılar. Ne demek bu?
Eğleniyor mu? Kelime mi tekrar ediyor zannediyorsunuz.
اتقوا ثم وآمنوا اتقوا ثم
“İman edip Salih amel işleyenlere Allah’a karşı gelmekten sakındıkları, iman ettikleri
ve Salih amel işledikleri, sonra Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iman ettikleri
ve sonra yine Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iyilik ettikleri takdirde…….”27
Bu beyanları inceleyiniz. Bunlar bir şair bozuntusunun tekrarı değildir.
تؤمنون ما قليال شاعر بقول هو وما
“O bir şairin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz.”28
Ne az düşünüyorsunuz, ne az şükrediyorsunuz, sizin ne az bilginiz var. Allah’ın Kitabı’nı
sathi geçmeyin. Derin derin düşünün.
القرآن يتدبرون أفال
“Hâlâ Kuran’ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı?”29
âyetini nazara alın ve uyarıldığınızın farkına varın.
ÂYETLERE CÜBBÎ BİR BAKIŞ:26 Nisa4/13727 Maide5/9328 Hakka69/4129 Nisa4/82
Onun için âyetlerin cübbi olarak derinliğine dalın gidin. Bu derinliği bulmak için
kimi zatlar topragın altına girdiler.
اليقين أتانا حتى
“Nihayet ölüm bize gelip çattı.”30
Bu yakinin kendilerinde maddi ve manevi bir getirisi olması için toprağın altına giren zatlar
var. bakın ne diyor. Bize yakin, ölüm geldi. Ölüm gelmeden evvel ölünüzü unuttunuz mu?
تموتوا أن قبل موتوا
hh “Fiziki ölüm gelmeden manen ölünüz.”31
NEFSE TATTIRILACAK TATLAR:
İşte bu ölümü nefislerine tattırmak için toprağın altına girdiler. Nefis tat almaya pek
meraklıdır. İnsanın tat alma duyuları içerisinde en hassas olanı nefistir. Onun için tatlarda
enfes, nefis kelimesini kullanırız. Bakın nefsin orada adı geçiyor. Ona en iyi tattıracağın şey
ölümdür. Çünkü o nasıl olsa onu tadacaktır.
الموت ذائقة نفس كل “Her nefis ölümü tadacaktır.”32
RABITATÜ’L-MEVT KAPANI:Bunu şimdiden yapalım. İşte الموت denilen kulların (rabıtatü’l- mevt) رابطة
kullandığı bir kapandır. Fare gibi olan bu nefsi bu kapana düşürmüşler ve etkisiz hale
getirmişlerdir. O halde(rabıtatü’l- mevt) nefsin kapanıdır. ربطة Rabt, onun kuyruğunu
ölüme bağladın mı sana hiç itiraz etmez. Rahmetli büyüğüm öyle derdi:
“ Nefis her şeye bir bahane bulur ölüm hariç. Bir tek şeye bahane bulmaz. O da ölümdür.”
İşte Yüce Allah iki de bir bize yani nefsimize ölümü hatırlatır.
EN SAĞLAM MÜRŞİT: Çünkü bu Kur’an mürşittir. En sağlam mürşittir. Ve reçetesi kesindir. İnsanoğlunun
doktorlarının ister Lokman olsun hiç fark etmez verdiği reçete dört dörtlük değildir, kesin
değildir. Ama Allah’ın sunduğu reçetede şek ve şüphe yoktur.
30 Müddessir74/4731 Ruhu’l-Beyan, Cuma Sûresi’nin Tefsiri32 Âl-i İmran3/185
Neticede yakin geldi, çattı ve bizi buraya attı diyorlar. İşte bizim maceramız budur. فما bu nedenle onlara fayda vermedi. İyi de siz buraya atılmışsınız. Bunca تنفعهم
kurtulanlar oldu. Birçok kişiler, günahkârlar, eğriler paçayı kurtardı. Şefaat ettiler, şefaat
günüydü. O ona, o ona, binlerce, milyarlarca insan şefaatle kurtuldu. Siz onların içinde de mi
yer almadınız? Sizin hiç tutar yeriniz yok muydu? Dünyada bir mütteki ile temasınız olmadı
mı? Bir Allah’ın sevgilisiyle temasınız olmadı mı? O da yok tabi. Hiçbir tutar tarafları yok.
Bu nedenle فما تنفعهم شفاعة الشافعين Şefaat edenlerin şefaatleri onlara
fayda vermedi. Şefaat kategorisine alınmadılar. Birçok rivayetlerde şunu şöyle yapana şefaat
vardır, şefaat ederim diye belirtilmiştir. Müminlerin birbirleriyle olan muameleleri vardır,
şefaatleri vardır. Şafi ismi o gün cuşu huruşa gelecek. Allah’ın Şafi ismi ve başta
Peygamberimiz ve diğer Peygamberler, şüheda, salihler, sıddıklar ve sıradan müminler
dahi birbirlerine şefaat edeceklerdir. Hani çok ilginç bir söz vardır duyarsınız. Hocanın
okuması kendine geçmezmiş. Sen bana okuyuver. Ne kadar ehil de olsan ona izin vereceksin
o sana okuyuverecek. Çok ilginç bir şeydir. O gün müminin kendisine şefaati
olmayacaktır. Bir başka müminin kendisine şefaati var ama o da bir başkasına şefaat
edecek. İşte bu müteaddi olmanın en canlı göstergesidir.
مريض وهو الناس يداوي طبيب
Kendini tedavi edemeyen doktoru düşünün. Adetullah nizamı böyle kurmuştur.
Egoist, bencil olmayacaksın.
MÜMİN EGOİST DEĞİLDİR:Daima kardeşini de gözeteceksin. Onun da sana bir faydası olacağını
unutmayacaksın. Onu hakir görmeyeceksin. Onu ganimet bileceksin. İşte mümince
yaşamanın rahatlığı budur. Çok keyif vericidir. Güven vericidir. Mümin güven veren kişi
demektir. Güvenen ve güven veren insandır. Müminin elinden, dilinden emin olunur.
Onun için mümine canını kurban edeceksin. Ayağının altına serileceksin. Çünkü o bizim
sebeb-i necatımız olabilir. Böyle bilelim.
Şefaat edenlerin şefaati onlara fayda vermedi. Muhyiddin-i Arabi’ye göre bu dünyada
da şefaat hakkı vardır. Müminler bu şekilde birbirlerine şefaat edebilirler. Bakınız himmet,
şefaat türüdür. Dua şefaat türüdür. Bir kardeşine dua etmek ona şefaat etmektir. Bunun en
canlısı da cenaze duasıdır, namazıdır. Kullanacaksın, hakkın, sana verilmiş. Kırk kişi şefaat
ederse adam paçayı kurtarıyor. Onun için bir cenaze namazında bulunmak çok önemlidir.
Peygamberimiz bir gün: “Bugün şunları kim yaptı, bunları kim yaptı?” diye soruyor. Bugün
cenaze namazı kılan var mı diye soruyor. Hepsinde de Ebu Bekir Efendimiz çıktı. Bunların
hepsini yapmış. Peygamberimiz onu müjdeliyor. Ötekiler bir tanesini ya da iki tanesini
yapmıştır. İşte bunlardan bir tanesi de şefaat hakkıdır. Sana verilmiş, kullanıyorsun. Nasıl
bilirdiniz? İyi biliriz Ya Rabbi. Mümin herkesi kendisi gibi bilir. Çünkü mümin müminin
aynasıdır. Mümin hüsnü zan üzere yaşar. Saftır, temizdir, katıksızdır, bulanık fikirleri
yoktur. Eğriliği, dolandırıcılığı, garezi, kötü amacı yoktur. Herkes için iyilik düşünür.
Herkesin yükselmesini ister. Ben tattım bundan, kardeşlerim de tatsın. Ben yedim, o da yesin.
Ne güzelmiş bak dediği her şeyi paylaşır. Hasetçi, kindar, bencil değildir. Bunları ben
saymıyorum. Bunlar şuabü’l- imaniyede anlatılan imanın şubeleridir. Bunlar müminin kolu
kanadıdır, meyvesidir, dalı budağıdır. Öyle miyiz tabi ki bir düşünün bakalım. Adam geçen
öyle diyor. Hocam hep müslümanlar böyleyiz, hani müslümanlık böyle mi olmalı? Müslüman
olamayan adamlar rahat yaşıyorlar. Bütün musibetler, belalar bizim üzerimizde. Sen hangi
müslümandan söz ediyorsun kardeşim. Mümin budur.
BİNBİR HATLI MÜMİN:Bunları sen görüyor musun anlattım. İşte bunlar olmadığı için hep bizim hatlar
kopuktur. Sıdk hattı, vaad hattı, muhabbet hattı, rahmet hattı kopuktur. Bütün hatlar
kopmuştur. Kopuk hattan sana ne gelecek a kopuk. Maktu olmuşsun sen, ecrin de
maktudur, kesiktir. Ama müminin gerçek anlamda bağlantılarını mümin kurmuştur.
Bağlantıları derken şuabü’l- imaniyesi sağlam, adamın hatları sağlam bakımlıdır. Hatları
çalışıyor. İşte biz böyle kopuk olmasaydık, sağlam hatlara sahip olsaydık bize onlar
yanaşamazdı. Bizden korkarlardı. Nitekim ataların kopuk takımından değildi. Hatları,
halatları, bakımları, takımları sağlamdı. Onun için adam onu gördü mü, Allah onun yüzünde
esmaü’l- hüsnasını canlandırıyor, hareket ettiriyor. Adam onun yüzüne bakamazdı.
Muhteşem Süleyman varmış, adam onun gözüne, yüzüne bakamazmış. Şöyleymiş,
böyleymiş. Tabi öyledir. Şu halde demek ki iman heybet verir.
ار الكف على أشداء معه والذين الله رسول د محم “Muhammed Allah’ın Resûlüdür.Onunla beraber olanlar , inkârcılara karşı çetin,
birbirlerine karşı da merhametlidirler.”33
De ki şiddet müminin şahsında, gözünde, yüz aynasındadır. Kâfir baktığı zaman
müminde şiddet görür, korkar. Küfür ile baktığı zaman ار الكف على âyetini أشداء
yaşar.
33 Fetih48/29
Buna dikkatinizi çekiyorum. Kâfir mümine nazar ettiği zaman onun yüzünde şiddet görür.
Onun için bunlar barbar demişlerdir. Küfür gözüyle baktığı zaman müminin ekranında
görünen tablo budur. Celal görürsün. Çünkü müminin kâfire açılımı otomatikman
böyledir. Ona kırıtmaz, ona sırıtmaz. Çünkü bu onu kışkırtır. Ona kaşlarını çatacaksın.
ار الكف على beyanınca adımını atacaksın. Aksi takdirde orda anlatılan sıfatta أشداء
bir mümin olamaz, yalama olursun. Muhammed (s.a.s )’ in ashabının sıfatından olmazsın.
Yalaka birisi olursun. Kendi kendine kendini mümin zannedersin. Kur’an’ın tanıttığı
mümin olamazsın. Ama mümin mümine bakınca hayran olur, bayram eder. Çünkü
birbirinin aynasıdırlar.
المؤمن مرآة المؤمنhh “Mümin müminin aynasıdır.” 34
ESMA EKRANI MÜMİN:El-Mümin, gerçek müminde, onun sadrında, göğsünde, el ayak, göz, kulak, saçının
ucuna varıncaya kadar, tırnağına varıncaya kadar her yerinde esmaü’l- hüsna cevelan
eder, iman neşreder. Hep böyle iman sinyali verir. Sevecenlik sinyali verir. Gören onu
sever, ona bakmaya doyamaz. Bu nedenle
بينهم رحماء “Aralarında birbirlerine merhametlidirler, sevecendirler.”35 dürler.
Şiddetin eseri olamaz orada. Mümine kaş çatmak, korkutmak, kılıç kullanmak, silah
kullanmak göstermek caiz değildir. Bu meyanda da hadisler vardır. Bunların yasaklığına dair,
mümin mümine kaşlarını çatmaz, onu korkutmaz. Bu haramdır. Ama gâvuru korkutacaksın ki
sinmesi lazım. Korkmazsa üstüne atlar. Onun için sıvışıp gidip sinmesi lazım. Gâvuru
sindirmen lazım. Coşturursan bugünkü prensip var ya. Bugünkülerin kapanları var. O gâvurlar
Aristo’dan, Sokrat’tan, Roma’dan doğru getirerek koymuşlar. Onların kapanları var.
Müslümanları kapan kapana. İnsanlık, sevecenlik, pembe bir dünya diyorlar.
İSLAM DIŞINDAKİ İSTLER: Biz onlara pembeciler diyoruz. Uyduruk, hayali bir âlemdir. İşte ılımlı olmak,
hümanistlik gibi. Hümanistlik komünistliğin perdesidir. Yani ne istlik varsa her istlik
pislikten ibarettir. İllel İslam, İslam hariç. Çünkü o Allah’ın nizamıdır. Bu düzeni Allah
kurmuştur. Allah’ın insanlar için kurduğu düzen hariç gerisi batıldır.
الل الض إال الحق بعد فماذا
34 Ebu Davud,Nasihat,491835 Fetih48/29
“Hakkın dışında ancak dalalet vardır.”36
İslam haktır gerisi nahaktır. Ey Allah’ın Kulları, hakka gelin, nahakka değil. Hak
olmayandan uzak durun. Yoksa siz de onun ehli olursunuz. Siz de batıl olursunuz. Batıla
peşkeş çeke çeke sizler de batılın peşinden çekilir gidersiniz. Ve bu güruhtan olursunuz. Allah
korusun. فما تنفعهم شفاعة الشافعين Şefaat da kar etmez artık o zaman,
işlemez. Demek ki şefaatin dünyada da bir boyutu, açılımı vardır. Ama büyük şefaat,
Allah’ın ipin ucunun koyuverdiği, tamamen rahmetinin coştuğu, müminlerin gönüllerine,
kafalarına, ellerine, ayaklarına doldurduğu bir gün var. İşte o gün ayrı bir gündür. O din
günüdür. Biz o günü iple çekiyoruz. Biz kaçanlardan değiliz. Biz o günün hasretini
duyanlardanız. Ne zaman ne zaman diye bekliyoruz. Çünkü sahibimize gidiyoruz. Beni çok
sevene, dünyada bir dediğimi iki etmeyene, benim için titreyene, o yegâne sevdiğim var ya
işte onu bana gönderene, onu yaratana gidiyorum. O bana kıyamazsa kim bilir Allah bana
nasıl davranacak diyorum küçücük mantığımla ve ona gitmekten korkmuyorum. Sizde
mantığınızı çalıştırın. Nefsinizi ikna edin. Tıpış tıpış gidecektir, korkmayın. Alışacaktır,
alıştırın. Biraz görmediğinden, biraz dokunamadığından birazcık çekingenlik vardır. Ama
kullanın aklınızı, fikrinizi kullanın.
OKUDUKÇA İKNA EDEN KİTAP:Kitabınızı okuyun. Bu onun mektubudur. Okudukça ikna olursunuz, Ona güven gelir.
Her şeyden çok O’nunla olmayı istersiniz. O zaman her şeyden çok O’nu görmek istersiniz.
İşte size bunu sağlayacak bu Aziz Kitap’tır. Onu ne kadar çok okursanız o kadar mesrur
olursunuz, mutlu olursunuz, kutlu olursunuz. Ey ehli Kuran sizi kutlarım. Ehli olmayı
sürdürün. Ehliyetinizi artırın ki Allah da size lütfunu, keremini artırsın.
ŞEFAAT EDİCİLER:Şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez, vermemiştir. Allah şefaatçilerden
bahsediyor. Şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermedi. Burada şefaatçi demiyor şefaatçilerin
diyor. Çoğul kullanıyor. Müfessir bunu beyan ediyor البيانية من (min-i beyaniyye) ile. Bu
şefaatçiler; من المالئكة meleklerdir.
Birinci sınıf melekler: Melekler ayrı bir konudur. Bunlar hangi meleklerdir?
Herkesin adına tayin edilmiş melekler vardır. Hepinizin melekleri ayrıdır. Senin için
görev yapan onun için görev yapmaz. Onun ki ayrı senin ki ayrıdır. Herkesin görev yapan
melekleri vardır. 24 saatte kişinin üzerinde dört melek görev yapar. Sadece kayıt için çalışan,
kayıt melekleri, kiramen kâtibin türünden melekler vardır. Onların hiç ayrılmayanları var.
36 Yunus10/32
Gelip gidenleri var. Günlük rapor eden dört tane melekler var. Bunların yanında sürekli sizi
koruyan sizden hiç ayrılmayan hafaza melekleri var.
الله أمر من يحفظونه خلفه ومن يديه بين من بات معق له “İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır, Allah’ın emriyle onu
korurlar.”37
Onun önünde arkasında takipçi melekler vardır. Allah’tan gelecek kazadan onu korurlar.
Gördünüz mü Allah’ın kulları bunlar koruyucu meleklerdir. Hep seni takip ederler, hiç
ayrılmazlar. Bunun ötesinde gözün için, kulağın için çalışan melekler var. Siz zannediyor
musunuz ki o kirpikler o yağlı şeyler mi sizi koruyor? Olur mu? Siz hangi fabrikada
fabrikanın içindeki pancarlar kendini koruyor, şeker yapıyor diye duydunuz. Var mı böyle bir
şey? Bunları şey yapan işte şu alettir, şurada dönen çark vardır, şu keski vardır. Ey Allah’ın
Kulu utan, peki Hasan Ağanın, Hüseyin Ağanın işi ne? Onlar ne duruyorlar, onlar anbaş
kazığı mı? Bizde anbaş derler, böyle tarlanın başına bir kazık dikerler. Sınır belirlemeye
yarayan kazıklardır. Bizim orada çocukluğumdan hatırladığım anbaş kazığı derler. Anbaş
kazığı mısın sen? Yani yerinde durup, çakılı hiç bir iş görmeyen. Peki bunlar kim? Müdür
diyorlar, amir, memur diyorlar. Onlar kim? Anbaş kazığı mı bunlar, sınır kazığı mı? Esas
onları yapan, çalıştıran onlardır. Öyleyse senin vücudundaki bu aletleri bir fabrika gibi
düşünürsen onun ameleleri lazım. Onlar kendi kendine hiç olur mu? İşte melekler
görevlilerdir, amillerdir. Dizinde, parmağında eklemlerinde ,sinirlerinde.... Velhasıl Ey
Allahın Kulları sadece 360 küsur eklemin vardır ve sadece orada 360 melek vardır. Hücrelerin
melekleri vardır.
İNSANIN HİZMETİNDEKİ MELEKLER: Vücudundaki hücrelerin, atomların melekleri vardır. İşte bütün bu melekler senin
meleklerindir. Sana hizmet eder. İşte burası çok önemlidir. Allah, yaptığınız tesbihlerden,
ibadetlerden, özellikle tesbihlerden, zikirlerden melek yaratır. Hu dediğin zaman bir melek
canlanır. O melekler senindir. Yaratan Allah’tır ama sanki sen yaratıyormuşsun gibi olur.
Yani sen icad ediyorsun, sebep sensin. O zikrin ona can verir. Çünkü zikir bir candır.
İnsanın gönlüne hayat verir ve bu ruhani olan bir varlığın vücudunu meydana getirir.
Bu meleklerde sizin ürünleriniz ve şefaat günü size şefaat edecekler. Tabi ki şefaat
edilenler sınıfına alınmanız şartıyla. O gruba nasıl gireceğiz? Mümin olman yeterlidir.
Ben müminim ama baştankara her şeyim. Olsun sen mümin isen, oraya mümin olarak
gittiysen mesele yoktur, oraya dâhilsin. Şefaat edilecekler, af olunacaklar kapsamına
37 Rad13/11
giriyorsun. O kapsamda olman yeterlidir. O izin verildi mi gerisi gelir. İyi de bu adamın
ne zikri var, ne fikri var, ne şu ne bu işte o, o zaman başkasının gözünü, yüzünü
gözetleyecektir. Ah abam ah abim der. Dilencilerin gerçeklerini orada göreceksiniz. Nasıl
dilenilirmiş orada göreceksiniz. Yüzsuyu nasıl dökülürmüş esas orada göreceksiniz. Ana
baba günü, yalvaran yakaran, ağlayıp sızlayan, o gün işte Allah’ın Kulları. Orada, hani biz
niye varız, işte böyle kara gün için varız diyen erler de var. Dağıtıyor adamlar. İşte gerçek
kerim olan, cömert olan odur. O kara günde gününü ak eden kişi gerçekten aklanmaya,
paklanmaya, liderliğe layıktır. İşte o gün gerçekten siz abinizi, velinizi öğreneceksiniz. Burası
palavradır, bu yalan dünya. Büyükler de böyle söylemişlerdir. Nice burada allı pullular
vardır ki, meşhurlar vardır ki o gün orada kenarda köşede kalakalacaklardır. İnsanların hiç
önemsemediği öyle erler vardır ki orada paçaları sıvayacak, böyle harıl harıl müminleri
toplayacak, müminlerin yüzünü güldüreceklerdir. O zaman anlayacaklar kimin ne olduğunu.
Sürpriz, Onlar Allah’ın mahfuz kullarıdır.
Birinci grup meleklerdir. Kıyamet gününün o kara günün, o ana baba gününün,
şefaatçilerinden birinci sınıf ruhaniler gurubundan meleklerdir. Peki ruhanilerin dışında bizim
türümüzden olanlar ise; والنبيين NEBİLER MANEVİ BABA MESABESİNDEDİR:İkinci grup nebilerdir. Çünkü nebiler çoban mesabesindedir, baba mesabesindedir.
Evlatları türünden, sürüleri türünden olan kavmi ile ilgilenmek durumundadır,
konumundadır. Onları bir araya toparlayacak. O ana baba gününde yavrusunu arayan
bir koyun gibi; kuzusunu arayan bir koyun gibi oradan oraya koşacaktır. Tabi o tabloyu
hiç gördünüz mü bilmem? Ben gördüm. Şanslı adamız yahu. Küçük yaşlarımızda sürülerin
içine katıldık. Kuzuları ayırırlar analarından, kuzuların çobanları ayrıdır. Koyunların
çobanları ayrıdır. Çocuklar genelde kuzuları güderler. Olgun kişilerde koyunları güderler.
Belli vakitlerde kuzular ile analarını buluştururlar. Ama belli bir miktar sağdıktan sonra,
hayvanlar sağılır, bir kısmını yavrularına bırakırlar. Ondan sonra salıverin derler. İşte o
gün mahşer tablosu gibidir. O heyecandan, o anaların yavrularını aramaları, ötekini
koklar, ötekini koklar bakar, ötekiler böyle me me bağırırlar. Çok müthiştir. Sabahleyin
gerçekleşir genelde, haşir sabahı gibi bir sabah vaktidir. Güneş doğarken ya da doğma
esnasında erkenden gerçekleşen bir tablodur. Böyle bir zamanda bulundunuz mu bilmem?
Bunlar güzeldir. Görmediyseniz belgeselleri varsa bunların seyredin, yaşayın. Çünkü o
günleri hatırlatsın diye Yüce Allah o tabloları yaşatmıştır, o misalleri size getirmektedir. Canlı
misallerdir bunlar. Bunlar boşuna yaratılmış şeyler değildir. Bu tabloyu Peygamberimiz savaş
dönüşünde, savaştan gelenleri bekleyen halk ile anlatmıştır. O gün savaş olmuş bitmiştir.
Dökülmüştür insanlar, yatanlar, bağıranlar, çığıranlar, bir anne bir oraya koşmaktadır, bir
oraya koşmaktadır. O yerde serilmiş, bağıran, çığıran, ana baba, o küçük yavrular... o çocuğa
bakar, o çocuğa bakar. Sonra yavrusunu bulunca, koklar ve bağrına basar. İşte der görüyor
musunuz bu ana bu çocuğa zulmedebilir mi, haksızlık edebilir mi, azap edebilir mi? Etmez.
Nasıl bak bağrına basıyor. Allah mümin kuluna bu anadan daha merhametlidir. Peygamber
(a.s ) da bu tabloyu böyle anlattı. Hepsi güzel ama görmüş ve görür gibi anlatmış Muhammet
(a.s). Bunlar yaşanan şeylerdir. Bazı zamanlarda kıtlık zamanı gibi bu tabloları göremezsiniz.
Mişler, mışlarla birileri bunları anlatmalı, tasvir etmeli. Yoksa mekanizmalar durgun ve
solgun olur. Alamazsınız, mekanizman var ama onu etkileyen bir sinyal almadığı sürece
çalışmaz o mekanizma. Adam eve gaz alıcı yapıyor.
Gaz olunca ötüyor. Peki gaz olmayınca öter mi? Ötmez. Bunun için mekanizmalarınız
sinyallerini almadığı sürece devreye girmez.
GEZİLERİMİZ NEREYE:
Kur’an’ın anlattığı ortamlara girin ki mekanizmalarınız otomatikman devreye
girsin. Bunun için Yüce Allah diyor ki:
األرض في سيروا
“Yeryüzünde gezin, dolaşın.”
المكذبين عاقبة كان كيف انظروا .ve keyfiyetten söz ediyor ثم
“Peygamberleri yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir görün.” 38
Altınızda arabalarınız ne iş görüyorsunuz. Deniz kenarında eşinmeye gideceğinize, helak
olmuş toplumların, eskilerin yaşadığı yerleri izleyin. Mezarların nasıl toz haline dönüştüğünü,
kemiklerin nasıl çürüdüğünü görün. Yaz oluyor. Adam, nerede yazlayacağını düşünüyor.
Nereye gazlayalım diyor. Yazlamak için gazla diyor. Çıplakların yanında ne işin var senin?
Orada nefsin kamçılanır. Orada da sinyaller alırsın ama başına bela olur. Nefsin kudurur
orada. Eşini görmez olursun. Çoluğunu çocuğunu görmez olursun. Gözün perdelenir, pis
pis perdeler gelir gözüne. Kadınların tesettürünün anlamının birisi de budur. Her insan bir
şekilde evlenmiştir. Burayla pek ilgili değil ama anti parantez onu da söyleyelim. Olur ya
seninkinden daha gösterişlidir. Seninki gölgede kalır. İçinden oraya akım oluşur. O da
38 Enam6/11
sana bakarsa Aman Allah’ım bağlantı kuruldu mu seninkiyle olan kontak kopar, kesilir.
Öte taraf artık gözünün önündedir. İsterse görme onu. Mekanizma onu çekti aldı. Gördün
mü Allah’ın Kulu işte o güzelliğin paketlenmesi lazımdır. İçinde olsun onu sahibi açsın. O
paketi sadece kimin adı varsa, paket kiminse o açsın. İşte tesettürün anlamı budur. Bu
şekilde mümin mümine rahmet olur. Eşini, çoluğunu, çocuğunu açıp da ona buna teşhir
etmez. Çünkü bu katliamdır. Bu gönül katliamıdır, nefis katliamıdır. Ne yaptığımızın
farkında değiliz değil mi? Bir özgürlük denilen, bir kapana kapılmışız gidiyoruz. Bunlar
şeytan kapanıdır. Özgürlük diye bir laf müslümana yakışmaz. Biz Peygamberimize,
رسوله و diyoruz. Allah’ın kulu ve resulüdür. Peygamber kulu olduktan sonra ki عبده
bu kölelerin tabiridir. Abd köleye ait bir tabirdir. Köle demektir. Abdi benim kölem demektir.
MÜSLÜMANLAR ALLAH’IN KÖLESİDİR:
Hürriyyet müslümana hiç yakışır mı? Biz ancak nefsimizi rehinlikten kurtardığımız
gün hürriyetten söz edebiliriz. Henüz o gün gelmedi. Bilmiyoruz, biz şu anda ibadullahız.
Onun için Abdülhamithan (cennet mekân) Hazretleri bu tabiri duyunca bu
müslümanlara hayır getirmez. Bu müslümana yakışmaz dedi. Felaketi gördü ama
engelleyemedi, sadece ağladı. Müslümana, bu millete yaramaz bu dedi. Gerçekten de
yaramadı. O günden bu güne yüzümüz hiç güldü mü? Hep birbirimizi öldürmekle
meşgulüz. Gâvura gerek yok. Birbirimizin canını, malını alıyoruz. Irzına, namusuna,
tecavüzleri her gün görüyorsunuz. Bunu kim yapıyor? İşte bu ülkenin içindeki kimseler
yapıyor. Öyle söyledi rahmetli büyüğüm (cennet mekân) “Keşke bu sözleri söylemeseydi.
Duası kabul edilmiş” dedi. Veliyyullah dedi. Yani böyle olasınız, ipek mendilini, gözünün
yaşlarını sildiği mendili pare pare ediyor. O Selanik’ten gelen güruhun üzerine atıyor.
Böyle böyle olasınız dedi ve öyle olduk. Hiç yüzümüz gülmüyor. Kefaret ödüyoruz. İnşallah
zamanı gelirde felaha kavuşuruz.
İkinci sınıf şefaatçiler nebilerdir. Nebiler kavimlerinin babası ve sürülerinin çobanı
kabilindendirler. Bu nedenle hepsiyle tek tek ilgilenirler. Sorunlarıyla ilgilenmek
zorundadırlar. Peygamberlik öyle basit bir şey değildir. Gelin benden alın. Yok. Peygamber
gider ayaklarına. Peygamberin özelliği budur. Bir ihtiyacınız varsa gelin benden alın. Bunu
bakkallar yapar. Peygamberler böyle değildir, ayaklarına giderler. Şehir şehir dolaşırlar. Köy
köy, hane hane dolaşırlar. Peygamberler böyledir.
فرعون أتيا
“Firavuna gidin.”39
Gördünüz mü Firavunu çağırın demiyor. Firavun’a gidin diyor. Nebiler çok uzun gider de
öyle olunca dersimiz bitmiyor. Bazısını da daha sonraki derslere bırakıyoruz.
3. sınıf şefaatçiler والصالحين Salih müminler de o kara günde şefaatçiler
sınıfında yer alacaktır. ألنها Çünkü şefaat للمؤمنين müminlere aittir, دون kâfirlere değil. Şefaat müminlere aittir. Kâfirler için şefaat yoktur. Öyle bir hak الكافرين
kâfire tanınmamıştır.
ŞEFAATİN İKİ TÜRÜ:
Şefaatın iki özelliği vardır.
Birincisi af ile ilgilidir. Suçların affı ile ilgilidir.
İkincisi ise derece üzerine derece katma ile ilgilidir. Adam kurtulmuş, kurtulmuş ama
yüksek dereceler var. Adamın derecesi çok eksiktir. Çünkü cennette gidilecek yerler
derecelere göre derecelendirilmiştir. Cennet de istediğin yere gidemezsin ki. Herkesin
ameline orantılı belli bir yeri, yurdu var. O halde ikincisi derecesini artırmaya yöneliktir.
Adam elli derecelikmiş, bunu artırabiliyor. Yüze, yüz elliye, iki yüze, iki yüz elliye artırabilir,
şefaatte buda vardır. Biz sevgili peygamberimize belli şeylerle, mesela ona salât-ü selamı çok
getirerek onun derecesinin artmasını sağlarız. Peygamberimize salât-ü selam getirmemiz onun
derecesinin artmasını sağlar. Sen onun compütüründe kayıtlısındır. Kendisine salâvat
getirenleri melekler ismen peygambere bildiriyor ve görüntünüzü de gösteriyor. Hani
telefonlar var ya. Görüntülü senin adın geçince resmini de gösteriyor. Yerine göre sesini de
verebiliyor. O’nun computüründe bunların daha da kıralı var, en üstünü var. Onu
insanların yaptıklarına benzetemeyiz. Peygamberimiz bilir. Bu dünyada da onun
memnuniyeti sana pozitif sinyal verir. Çünkü dua eder. Kendisine salât-ü selam geldiği
zaman dua eder. Anan baban da böyledir. Ölmüş gitmiş, ona hayredersin. Bir ölü dostuna
hayır ecrini gönderirsen, yani sevabını bağışlarsan ona bildirilir. Zaten “bu nereden geldi”
diye soruyormuş. Bunu sana oğlun gönderdi veya arkadaşın gönderdi. O oradan seviniyor ve
dua ediyor. Artık garezi marezi olmadığı için bu yönden geçerlidir. Beddua edemezler. Zarar
verme yönünden bir girişimde bulunamazlar. Ama pozitif yönde Allah o yönü dünyaya da
aktarabiliyor. Lehimize olan da geçerli, aleyhimize olan da geçmez. Böylesine faydalanma
39Şuara26/16
yönlerimiz vardır. Müminlerin gelir kaynağı çoktur. Allah’a şükürler olsun. Ganiyy-i Mutlak
Hazretleri biz fukarayı düşünüyor. Havadan, nemden, tozdan, topraktan sana gelir. Korkma
yeter ki kalbin sağlam olsun. Sağlam adımlarla bas. Safa ile yürü Hakka, her şey lehine
çalışır.
Recommended